Remzi Bey: “1- Zuhr-i âhir namazı nedir? Hacda zuhr-i âhir namazı kılınır mı? 2- Farza başlamadan önce, geç kalan cemaatin beklenmesi uygun mudur?”

1- Zuhr-i âhir namazı, Cuma namazının ardından ihtiyâten kılınan, o günün öğle namazının farzı demektir. Cuma namazını, birden fazla câmii bulunan yerleşim birimlerindeki ihtiyaç fazlası câmide kılmak câiz değildir. Müslüman’lardan bir kısmının, Cumayı böyle sıhhat şartları tam oluşmayan câmilerde kılma durumunda bulunmaları ihtimâli, âlimleri zuhr-i âhir namazının ihtiyâten kılınması gerektiği hükmünde birleştirmiştir.

Günümüzde artan Müslüman nüfusa oranla mevcut câmilerin ihtiyaç fazlası olmadığı düşünüldüğünde, bilhassa büyük yerleşim birimlerinde merkezî câmilerde kılınan Cuma namazlarının sıhhatlerinden şüphe etmemize–-İnşâallah—mahal bulunmamaktadır. Böyle câmilerde zuhr-i âhir namazı, “vaktine yetiştiğim halde zimmeti üzerimden düşmeyen son öğle namazı” niyetiyle kılınırsa, kazâ namazı yerine geçer.

Fakat; gerek Mescid-i Haram’da, gerekse Mescid-i Nebevî’de, Cuma namazının sıhhat şartları-–Allah’ın izniyle—kâmilen mevcuttur. Buralarda zuhr-i âhir namazını kılmayı gerektirecek biçimde, Cuma namazının sıhhat şartlarında olumsuz bir sebep bulunmadığından, zuhr-i âhir namazının terk edilmesinde mahzur yoktur.

2- Ezan okunduktan sonra cemaat namazını kılar; geç kalanları beklemez. Geç kalanlar, yetiştikleri yerde cemaate uyarlar, namazlarını bilâhare tamamlarlar. Fakat cemaatte eğer “bekleme” hususunda görüş ve gönül birliği sağlanmışsa, kısa bir süre beklenerek geç kalanların yetişmelerini sağlamakta bir sakınca yoktur.




.

Cuma namazından sonra zuhr-i ahir namazı kılınması gerekli midir ...

www.sorularlaislamiyet.com/.../cuma-namazindan-sonra-zuhr-i-ahir-nam... 
7 Tem 2006 - Buna gö

.
Cuma namazından sonra zuhr-i ahir namazı kılınması gerekli midir, nasıl kılınır?

Kullanıcı:

   
Anonim
   

| Tarih:

   
Cu, 07/07/2006 - 15:23
 
 
 
 

 

Değerli kardeşimiz;

Cuma namazının hikmetlerinden birisi de Müslümanların birlik ve beraberliklerini temin etmek, birbirleriyle olan bağlarını daha da kuvvetlendirmektir. Bu hikmetten dolayıdır ki, İslâmın ilk devirlerindeki ulemâ, Müslümanların ayrı ayrı câmilerde cuma namazı kılmalarına razı olmamış; bulundukları yerleşim merkezinde birden fazla cami bulunsa da cuma namazını bütün Müslümanların tek câmide kılmalarını istemişlerdir.

Ancak zamanla Müslümanların sayısı arttı. Yerleşim merkezlerinin nüfusu kalabalıklaştı. Neticede bir köyde veya şehirde bulunan Müslümanların bir câmide cuma namazı kılmaları imkânsız hâle geldi. Müslümanlar ayrı yerleşim merkezinde de yaşasalar, farklı câmilerde kılmak zorunda kaldılar.

Bu durum âlimler arasında farklı içtihadlara sebep oldu. Bazı âlimler, aynı şehirde farklı yerlerde cuma namazının kılınamayacağını, “Bir şehirde iki veya daha fazla yerde cuma namazı kılınmış ise, iftitah tekbirini önce getiren cemaatin cuması geçerlidir.” ifadeleriyle belirtmişlerdir.(1)

Fakat, İmam Muhammed, bir rivâyete göre İmam-ı Âzam’ın görüşlerinden hareket eden daha sonraki ulemâdan İmam Serahsî başta olmak üzere birçok âlim, Cuma namazının bir şehirde bulunan her câmide kılınabileceğine dâir fetva vermişlerdir.(2)

Meselâ İmam Serahsî şöyle der:

“Ebû Hanife’nin mezhebinden sahih rivâyete göre, bir şehrin bir veya daha fazla mescidinde cuma namazını kılmak câizdir. Biz bununla amel ederiz.”

İbni Âbidin’in bu husustaki görüşü de şöyledir:

“Cuma namazının muhakkak surette, sadece bir yerde kılınması lâzımdır denilirse, bunda açık güçlük vardır. Çünkü bu durumda cumaya gelenlerin pek çoğunun uzun yol yürümesini gerektirir. Halbuki, çeşitli yerlerde cuma namazının kılınamayacağına dâir delil yoktur. Bilâkis zaruret meselesi böyle bir şartın bulunmamasını gerektirir. Hususan şehir büyük olursa, böyle bir şart bahis mevzuu olamaz.” (3)

Diğer taraftan, bu içtihadî bir mesele olduğundan, İmam Şâfiî Hazretleri Bağdat’da birden fazla câmide cuma namazının kılındığını gördüğü hâlde buna itiraz etmemiştir.

Evet, tek bir câmide cuma namazı kılmanın mümkün olmadığını, farklı câmilerde de cuma namazı kılmanın câiz olduğunu söyleyen âlimlerin görüşü daha ağırlıktadır. Zâten fetvâ da bu görüşe göredir. Bugün bizler bu fetvaya göre âmel etmekteyiz.

Buna göre, esas itibariyle cuma namazından ayrı olarak zuhr-i âhir adında bir namazın kılınması gerekli değildir. Fakat bu husustaki içtihad farklılığını da göz önüne alarak, cuma namazının dört rekât son sünnetinden sonra zuhr-i âhir adıyla dört rekât daha namaz kılınmaktadır. Buna da şöyle niyet edilmektedir:

“Niyet ettim zuhr-i âhir namazını kılmaya” veya “Vaktinde yetişip henüz üzerimden düşmeyen son öğle namazını kılmaya niyet ettim.”

Bu namaz öğle namazının farzı gibi kılınabileceği gibi, dört rekâtlık bir sünnet gibi de kılınabilir. Böyle bir namazın kılınmasına da şu husus gerekçe olarak gösterilmektedir:

“Şayet cuma namazı sahih olmamış ise, bu dört rekât ile o günün öğle namazı kılınmış olur.”

Sonuç olarak, cuma namazından başka ayrıca dört rekat daha namaz kılanlara bir şey denilmesi doğru olmadığı gibi, kılmayanlara da diyecek bir şey yoktur.

Dipnotlar:

1. Şurunbillali ve Ebu’l-Zeyd eş-Şiblî. el-Miftâh Şerhu Nûru’l-İzah. s. 98.
2. el-Feteva’l-Hindiyye, 1:145.
3. İbni Âbidin, 1:541.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet


.

Cumadan sonra zuhr-i ahir namazı kılmak gerekir mi, gerekmez mi ...

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zuhr-i-ahir-namazi.html 
10 Ağu 2009 - Zuhr-i ahir namazının gerekliliğini ileri sürenlerin hareket noktası, bir yerleşim biriminde bi

.
Cumadan sonra zuhr-i ahir namazı kılmak gerekir mi, gerekmez mi?
Süleymaniye Vakfı > Cuma Namazı > Yazılı FetvalarTarih: 10 Ağustos 2009 
Soru: Cuma namazından sonra zuhr-i ahir namazı kılınması gerekir mi gerekmez mi? Bu konuda bir açıklama yapar mısınız?
Cevap: 

http://www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/zuhr-i-ahir-kilmali-miyiz-bu-namazin-kilinmasinin-sebebi-nedir.html

http://www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/cuma-namazindan-sonra-zuhr-i-ahir-kilmak-gerekir-mi.html

Cuma namazından sonra zuhr-i ahir namazı kılınıp kılınmaması hususunda Din İşleri Yüksek Kurulu’nca bir müzakere metni yayınlanmıştır. Bizim de katıldığımız görüş aşağıdaki gibidir.

ZUHR-İ AHİR (Son Öğle) NAMAZI

‘Son öğle namazı’ anlamına gelen Zuhr-i âhir namazı, bir kısım İslâm bilginleri tarafından, Cuma namazının sahih olmaması ihtimaline binaen, ihtiyaten kılınması öngörülen o günkü öğle namazıdır.

Sıhhat şartlarındaki ihtilaf sebebiyle Cuma namazının geçerli olmaması ihtimalinden hareketle zuhr-i ahir namazının kılınmasının gerektiğini ileri sürenler olduğu gibi, buna karşı çıkanlar da olmuştur.

A. Zuhr-i Ahir Namazının Gerekliliğini İleri Sürenlerin Delilleri

Zuhr-i ahir namazının gerekliliğini ileri sürenlerin hareket noktası, bir yerleşim biriminde birden fazla camide Cuma namazının sahih olmaması ihtimalidir. Bunlara göre, bir zorunluluk bulunmadıkça, bir yerleşim yerinde sadece bir yerde Cuma namazı kılınır. İhtiyaç yokken, birden fazla yerde kılınması halinde, namaza ilk başlayanların Cuma namazları sahih olur, diğerlerininki olmaz. Bu durumda diğerlerinin öğle namazını kılmaları gerekir. Cuma namazını hangisinin önce kılındığının tespit edilememesi durumunda ise, ihtiyaten hepsinin öğle namazını kılmaları bir çözüm olarak öngörülmüştür. Bu görüşlerini de, Cuma namazının toplanmak ve hutbe irat etmek için meşru kılındığı gerekçesine ve Hz. Peygamber ve hulefa-i raşidîn döneminde tek bir yerde Cuma kılındığına dayandırmaktadırlar.1

B. Zuhr-i Ahirin Kılınmaması Gerektiğini İleri Sürenlerin Delilleri

Zuhr-i ahir namazının kılınmasına karşı çıkanlar, şüpheyle yapılan ibadetin geçerli olmayacağı düşüncesinden hareketle, bu namazın kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir. Bunlara göre, şüpheyle ibadet makbul değildir. Bu itibarla, “belki Cuma namazı sahih olmamıştır” diye zuhr-i ahir kılmak doğru olmaz. Ayrıca zuhr-i ahir kılınması gerektiğini ileri sürmek, halkın gözünde, Cuma namazının farz olmayıp, öğle namazının farz olduğu ya da bir vakitte ikisinin de farz olduğu zannını uyandırır. İbn Nüceym, Alaü’d-din Haskefî, Cemaleddin el-Kasimî, Mehmet Zihni Efendi gibi bilginler bu görüştedirler. (İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, II/154-155; İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtâr, I/536; Cemalettin el-Kasımî, Islahu’l-Mesâcid, s.50; Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, 439-440)

Bir kısım alimler ise, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiîn döneminde böyle bir namaz bulunmadığından hareketle, zuhr-i ahir kılmayı bidat kabul etmişlerdir.2

C. Delillerin Değerlendirilmesi

Zuhr-i ahirle ilgili olarak tarafların ileri sürdükleri görüşlerin delilleri göz önünde bulundurulduğunda, bu namazı kılmanın gerekli olmadığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki, Hz. Peygamber zamanında Cuma namazının sadece bir yerde kılınmış olması, bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı kılınamayacağı anlamına gelmez. Zira o dönemde böyle bir ihtiyaç söz konusu değildi. Ayrıca yeni inen ayetleri Hz. Peygamber’in ağzından işitme iştiyakı içinde bulunan sahabenin, başka bir yerde Cuma namazı kılmalarını düşünmek mümkün değildir.

Bir yerleşim biriminde bir yerde Cuma namazı kılınmaması sebebiyle Cumanın sahih olmayacağını söyleyen müçtehitlerin tamamı, ihtiyaç halinde birden fazla yerde cumanın kılınabileceğini kabul etmişlerdir. Nitekim, İmam Şafiî Bağdat’a gittiğinde birden fazla yerde Cuma namazı kılındığını gördüğü halde, buna karşı çıkmamıştır.3 Günümüzde ise, çoğunlukla bir yerleşim biriminde tek camide Cuma namazı kılınması mümkün olmadığından birden fazla yerde Cuma namazı kılınması kaçınılmaz olmuştur.

İbadetlerde aslolan, kabul edilmesidir. Hz. Peygamber Yüce Allâh’ın, “Ben kulumun benim hakkımdaki zannına göre muamele ederim.” buyurduğunu bildirmektedir (Müslim, Zikir, 1; Tirmizî, Zühd, 51). Başka bir hadislerinde de, “Ameller niyetlere göredir.” buyurmuşlardır (Buharî, Bed’ü’l-vahy, 1). Bu itibarla Cuma namazının kabul olunacağına inanarak kılınması ve bunda şüpheye düşülmemesi gerekir.

Diğer taraftan zuhr-i ahir namazının ihtiyat sebebiyle kılındığını ileri sürmek, sağlam bir temele dayanmamaktadır. Zira, ihtiyat iki delilden kuvvetli olanı tercih etmektir. Halbuki, Cuma namazının farz olduğunu ifade eden ayet ve hadislere karşı, birden fazla yerde kılınmasının caiz olmayacağı konusunda bir delil bulunmamaktadır. Bir yerde kılınması şartını ileri sürenlerin, ihtiyaç bulunduğunda kılınabileceğini belirtmeleri de bunu göstermektedir. Kaldı ki Kur’an-ı Kerim’de, “Allâh bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar” (Bakara 2/286); “Allâh dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi.”(Hac 22/78) buyrulmaktadır.

Diğer taraftan ihtiyat, bir faydaya dayalı olmalıdır. Oysa, zuhr-i ahirin kılınması gerektiğini söylemek, insanların Cuma’dan sonra kılınacak sünneti terk etmelerine sebep olmaktadır. Farzdan sonra sünnet namazdan başka bir namaz olmadığı anlatılır ve uygulama da buna göre olursa, bu sünneti yerine getirenlerin sayısı artacaktır. Asıl ihtiyat, Allâh ve Rasulü Müslüman’ları ne ile sorumlu kılmış ise onları yerine getirmek, buna bir şeyi ilave etmemektir.

SONUÇ:

(…)

Bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı kılınabileceğine, bu sebeple zuhr-i ahir namazının kılınmasına gerek olmadığına (…) karar verildi.

(KAYNAK: 26.03.2002 tarihli Din İşleri Yüksek Kurulu Kararı, Diyanet gov tr)

  1. Şirbînî, Muğnî’l-Muhtâc, I/544; Nevevî, el-Mecmû’, IV/451-452; Sahnûn, el-Müdevvene, I/277-278; İbn Kudâme, el-Muğnî, III/212; Hurâşî, Şerhu Muhtasari Halîl, II/74-75 []
  2. Azim Abâdî, Avnü’l-Ma’bûd, III/397,406; Reşid Rıza, Fetâvâ, I/199-200,301-305; III/941; IV/1551, 1591; VI/2521 []
  3. Nevevî, Mecmû, IV/452; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I/544 []

.

Zuhr-i Ahir Namazı - Hikmet.Net

hikmet.net/zuhr-i-ahir-namazi/ 
21 Ağu 2015 - Son öğle namazı anlamına gelen zuhr-i âhir, cuma namazının sıhhat şartlarının tam olar

.

ZUHR-İ AHİR NAMAZI

Print this pageEmail this to someoneTweet about this on TwitterShare on Facebook0Share on Google+0

Son öğle namazı anlamına gelen zuhr-i âhir, cuma namazının sıhhat şartlarının tam olarak yerine gelip gelmediğinden emin olunamadığında -o günün farz olan öğle namazının da kişinin sorumluluğunda kalıp kalmadığı bilinemediğinden- ihtiyaten öğle namazının yerine kılınan namazdır.

Zuhr-i âhir namazı cuma namazının şartları ile doğrudan alakalı olduğu için öncelikli olarak cuma namazının şartları hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır. Cuma namazının şartları vucûb ve sıhhat şartı olmak üzere iki kısma ayrılır.

Vücûb şartları, cuma namazı kılmanın farz olması için gerekli olan şartları ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Vücûb şartlarının bulunmadığı durumlarda cuma namazı kişiye farz olmaz. Cuma namazının vücûb şartları, diğer vakit namazlarının vücûb şartlarına (aklı yerinde olmak, Müslüman olmak ve buluğ çağına erişmek ) ilave olarak şunlardır:

1- Erkek olmak

2- Hür olmak

3- Mukîm olmak (seferi olmamak)

4- Cuma namazına engel bir özrü bulunmamak (Hastalık, körlük, uygun olmayan hava ve yol şartları, korku gibi)

Kişi bu şartları taşımadığı halde cuma namazını kıldığında, her ne kadar bu namaz üzerine farz olmasa da kabul olur ve o günkü öğlen namazının farzını yeniden kılması gerekmez. Mesela; hasta, seferî, köle veya kadın gibi üzerine cuma farz olmayan kişiler cuma namazını kıldığında tekrar öğle namazını kılmaları gerekmez.

Sıhhat şartları, kılınan cuma namazının geçerli ve makbul sayılması için gerekli olan şartları ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Sıhhat şartlarının bulunmadığı durumlarda cuma namazı geçerli olmadığından kişi, üzerine farz olan öğle namazının sorumluluğundan kurtulamayıp öğle namazını kılması gerekir. Cuma namazının sıhhat şartları ise şunlardır:

1- Cuma namazı kılınan yerin şehir veya şehir hükmünde olması: Ulema cuma kılınacak yerin şehir veya şehir hükmünde bir yer olmasını cumanın sıhhati için gerekli görmekle beraber bu şartın ayrıntıları ile alakalı olarak bir fikir birliği bulunmamaktadır.

2- Cuma namazını devlet başkanı veya onun tayin ettiği birinin kıldırması: İlk dönem Hanefî uleması cuma namazını devlet başkanı veya vekili ya da devlet tarafından tayin edilen biri tarafından kıldırılmasını şart koşmuşlardır. Son dönem fakihleri ise bir araya gelerek cemaat teşkil eden Müslümanların devlet başkanı veya izninin bulunmadığı durumlarda da aralarından birini imam seçerek bu namazı kılabileceklerine fetva vermişlerdir.

3- Vakit: Hanefî, Şafî ve Malikî mezheplerine göre cuma namazının vakti öğle namazının vakti ile aynıdır. Hanbelî mezhebinde ise cuma namazının vakti bayram namazının vaktine kıyas edilerek cuma günü güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden öğle namazının vakti çıkıncaya kadar kılınabileceği ifade edilmiştir.

4- Câmî: Toplumun bir araya gelerek birlik ve bütünlük oluşturması cuma namazının hedefleri arasında yer almaktadır. Bundan dolayı mezhepler bir yerleşim yerinde kılınan cuma namazının mümkün olduğunca tek bir camide kılınmasını şart koşmuşlardır.  İhtiyaç halinde ihtiyaç miktarınca -birden fazla- camide kılınmasına ise zaruretten dolayı cevaz vermişlerdir.

5- Cemaat: Cuma namazının ancak cemaat ile kılınabilen bir namaz olduğunda ulemanın ittifakı olmasının yanı sıra cemaatin keyfiyeti ve sayısı hakkında ihtilaflar mevcuttur. Hanefi mezhebine göre cemaat oluşması için en azından imam haricinde 3 kişi bulunması gerekir. İman Ebu Yusuf imam haricinde 2 kişiyi de yeterli görmüştür. Şafiî ve Hanbelî mezhebine göre cemaat şartının gerçekleşebilmesi için âkil (akıl sahibi), bâliğ (büluğ çağına ulaşmış), hür, erkek, mukim ve oraya yerleşmiş olan en az 40 kişinin namazın her safhasında ve hutbe esnasında hazır bulunması gerekir. Malikîlere göre imamdan başka en az 12 kişi olması gerekir.

6- Hutbe: Hutbenin cumanın sıhhat şartları arasında yer alması konusunda ulemanın görüş birliği bulunmaktadır. Fakat hutbenin mahiyeti ile alakalı farklı görüşler mevcuttur.

7- Cuma kılınan mekânın umuma açık olması: Hanefîler cuma namazının meşru kılındığı Cuma sûresinin 9. ayetindeki “nidâ”nın  umuma karşı olacağını söyleyerek buradan cuma namazının herkese açık mekânlarda kılınmasını şart koşmuşlardır.

Makalenin başında da zikredildiği gibi; zuhr-i âhir, ihtiyaten öğle namazının yerine kılınan namazdır. Zuhr-i âhir namazına niyet ederken “vaktine eriştiğim son öğle namazını kılmaya” diyerek niyet edilir. Bu namaz dört rekâtlık farz bir namaz şeklinde kılınabileceği gibi, her rekâtında fatihadan sonra bir sûre okuyarak dört rekatlık nafile namaz gibi de kılınabilir. (1)

Bu namaz ihtiyaten kılındığı için bu namazı kılmayan kişinin kılmaya zorlanması, kılan kişilere de kılmamalarının teşvik edilmesi doğru değildir. Ulema ihtiyaten kılınan bu namazı müstahsen (güzel) görmüştür. (2) Allah kullarının hayır adına yaptığı hiçbir şeyi zayi etmez.

Dipnotlar:

1- Aliyyü’l-Kârî, Feth-u bâbi’l-inâye, 1/392.

2- Aliyyü’l-Kârî, Feth-u bâbi’l-inâye, 1/392.

3- Kuveyt Fıkıh Ans., Salâtü’l-Cum’a, 27/192.

4- Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ans., 2/365.
 

Zuhr-i Ahir-Vaktin Sünneti - Sadakat.Net

www.sadakat.net/fetvalar/3768-zuhr-i-ahir-vaktin-sunneti.html 
989 - Soru: Cumanın son sünnetinden sonra kılınan zuhr-ı ahir ile vaktin sünneti hakkında delilimiz va

.

Zuhr-i Ahir-Vaktin Sünneti

e-PostaYazdırPDF

989 - Soru: Cumanın son sünnetinden sonra kılınan zuhr-ı ahir ile vaktin sünneti hakkında delilimiz var mı?
Cevap: Ömer Nasuhi Bilmen'in Büyük İslâm İlmihali'nin Cuma'nın edasının şartları ile ilgili 196. maddesinin (6) rakamına bağlı izahat ile Mecmua-i Zühdiye'nin 168. sayfasındaki açıklamalar, ehl-i ilim ve insaf sahipleri için yeterli bir delildir.
990 - Soru: Cuma günü, zuhr-i ahir diye kılınan namazda, her rekatta sure okunacak mı, okunmayacak mı?
Cevap: Okunması evladır. Üzerinde kaza namazı olsun veya olmasın, ihtiyata uygun olan hüküm budur.
991 - Soru: Cuma namazında zuhr-ı ahir diye niyet ettiğimiz dört rekatlı namazın üçüncü dördüncü rekatında zammı sure okunur mu?
Cevap: Okumamak da caiz olup, okumak efdaldir. Geniş bilgi için Büyük İslam İlmihali, Namazla ilgili bölüm, madde: 196/6'yi tetkik ediniz.
992 - Soru: Cumanın zuhr-i ahirinde kaamet yapılıp zammı sure okunacak mı?
Cevap: Zuhr-ı ahirde kaamet getirilmez. Kazası olsun veya olmasın, zuhr-ı ahirin her rekatında sure okunması evladır.
993 - Abdürrahim Fetvalarından: "Cuma namazının farzını kılınca zuhr-ı ahir için kaamet getirmek lazım olmaz" (H.Ec. 1/14)
994 - Soru: Cuma namazının son sünnetini takiben kılınan zuhr-ı ahirin her rekatında sure okunacak mı?
Cevap: Bahsi geçen namazın her rekatında Fatiha'dan sonra sure (veya ayet) okunması evladır.
995 - Soru: Bazı vilayetlerde (Kayseri gibi) cuma namazlarında iki rekat farzdan sonra dört rekat bir, iki rekat da bir olmak üzere toplam altı rekat namaz kılıp camiden çıkıyorlar. Acaba terkettikleri namaz, cuma namazının son sünneti mi, yoksa zuhr-ı ahir namazı mıdır? Bu terk işi doğru bir hareket midir? 
Cevap: Bu gibi yerlerde terkedilen namaz, "zuhr-ı ahir"dir. Bu namazı terketmektense kılınması evla ve ihtiyata uygun bir hareket olur. (Bu mevzuda geniş bilgi almak isterseniz. Ö.Nasuhi Bilmen'in Büyük İslam İlmihali adlı eserinin Namazla alakalı bölümünün madde 196/6'yi okumanızı tavsiye ederiz.)
996 - Soru: Cuma günü kılınan zuhr-ı ahir namazı sünnet gibi mi kılınacak?
Cevap: Bazı kitaplarda, "kaza namazı olan kimse, zuhr-ı ahiri farz gibi kılar, kazası bulunmayan bir şahıs da nafile namaz gibi eda eder" deniliyorsa da, kazası olsun veya olmasın, bu namazı nafile gibi eda etmek evladır. Yani her dört rekatta Fatiha'dan sonra sure (veya ayet) okumalıdır. Şayet Üzerinde kaza namazı varsa, okuyacağı sure namaza zarar vermez. Kazası yoksa zuhr-ı ahir niyetiyle kılacağı namaz, nafile yerine geçeceğinden sure okunması vacib olur. (Halebi Sağir, cuma namazı bahsi)

.

ZUHRİ AHİR - Hacı Muhammed Bilal Nadir Hazretleri

www.kadiritarikati.com/zuhri-ahir 
ZUHRİ AHİRToplam 4 Sayfa. PEYGAMBERİMİZ (Sallallâhu Aleyhi Vesellem), HULEFÂ-İ RAŞİDİN VE M

.

1. PEYGAMBERİMİZ (Sallallâhu Aleyhi Vesellem), HULEFÂ-İ RAŞİDİN VE MEZHEP İMAMLARI ZAMANINDA ZUHRU ÂHİR DİYE BİR NAMAZ YOKTU SONRADAN ÇIKARTILDI, KILINMASINA GEREK YOK DİYENLERE CEVAPTIR

PEYGAMBERİMİZ (Sallallâhu Aleyhi Vesellem), HULEFÂ-İ RAŞİDİN VE MEZHEP İMAMLARI ZAMANINDA ZUHRU ÂHİR DİYE BİR NAMAZ YOKTU SONRADAN ÇIKARTILDI, KILINMASINA GEREK YOK DİYENLERE CEVAPTIR:

Aşağıda dört mezhep imamlarının bu hususta fetvaları olduğu kendi yazmış oldukları ve daha sonra mezhep alimleri tarafından yazılan kitaplarda kesin olarak anlatılmaktadır. Şimdi Zuhru Âhir namazı,  tabiin döneminde yoktu mezhep imamlarının da böyle fetvaları yoktu diyenler, Bu iddiada bulunanlar Ehl-i Sünnetin dışında olan mezheplerin görüşleri olup onların Ehl-i Sünnet imamlarına iftira etmeleridir.

Aşağıda Cuma namazının sıhhat şartları, mezhep imamlarının bu husustaki görüşleri ve peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem) ve Sahabe-i Kiram zamanındaki kılınan Cuma namazı hakkında bütün delilleriyle verilecektir.

Cuma namazının geçerli olabilmesi için gerekli olan vucub ve sıhhat şartlarını peygamberimiz (Salallahu Aleyhi Vesellem)’in ve sahabe-i kiramın uygulamalarına göre ilk oluşturanlar mezhep imamlarıdır. Bu şartlar genel olarak altısı vücubunun altısı da edasının şartı (sıhhat şartı) olmak üzere 12 dir. Bu on iki şart hususunda dört mezhep imamının fetvaları mevcuttur. Bu şartlar tam yerine gelmez ise Cuma sahih olmaz demişlerdir. Çünkü Peygamberimiz ve Sahabe-i Kiram zamanında bu şartlar yerine getirilerek Cuma kılınırdı. İşte bu şartlar tam yerine getirilemediği için hiçbir mezhep imamı Cuma tam oldu diyememiştir. İşte bu sebepten dolayı Zuhru Âhir namazı yani o günün öğle namazının da kılınması gerektiği hususunda dört mezhep imamınında fetvaları mevcuttur. 

.Cuma Namazının Vücub Şartları

Cuma namazının farz olabilmesi için aşağıdaki altı şartın yerine gelmesi gerekir. Bu gelecek olan şartları taşıyan kişilere Cuma namazını kılmak farz-ı ayındır yani cumayı kılmaları mecburidir.

1. Hür olmak: Hapsedilmiş olmamak, düşman ve yırtıcı hayvan korkusu olmamak.

2. Erkek olmak: Kadınlara Cuma namazı farz değildir.

3. Buluğa ermiş, akil baliğ ve akıllı olmak.

4. Mukim olmak: Orada ikamet ediyor olmak, seferi olanlara Cuma farz değildir.

5. Sıhhatli olmak: Hasta olduğundan Cuma namazına çıktığı takdirde hastalığının artmasından veya azmasından korkan kimseye Cuma farz değildir. Yine hasta bakıcı ile fazla ihtiyar kimse de hasta hükmündedir.

6. Yürümeye gücü yetmek: Şiddetli yağmur, kar çamur ve benzerleri bulunmamak.

B. Cuma namazının sıhhat (geçerlilik) şartları:

 Cuma namazının sıhhati için altı şart vardır. Yani cumanın sahih ve geçerli olabilmesi için bu şartların tam yerine gelmesi gerekir. Bu şartlar şunlardır:

1. Cuma namazını, bulunan yerdeki idarecinin yani başkentte cumhurreisi, vilayette vali kazalarda kaymakam kıldırmalıdır. Veya bunların izin verdiği kimselerin kıldırmaları gerekir.[1] Bunlarında namaz kıldıracak kadar İslami bilgiye sahip olmaları gerekir. Şimdi köylerde Cuma namazı kılınmasının sebebi namazın sevabından mahrum kalmasınlar diye verilmiştir.

2. Vakit yani öğle vaktinin girmiş olması lazımdır.[2]

3. Namazdan önce hutbe okunmalıdır[3]: Emirül mü’minin namına hutbe okunur. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Cuma namazını ömrü boyunca bir kez olsun hutbesiz namaz kıldırmamıştır.[4]

4. Cemaattır: Hanefilere göre Cuma namazının kılınabilmesi için imamdan başka en az üç, Şafi ve Hanbelilere göre kırk erkeğin tamam olması lazımdır.[5] İmam Malike göre ise on iki kişinin bulunması şarttır.[6]

5. Berattir.[7] Yani genel izindir.[8] Cuma namazı kılınabilmesi için idareci tarafından verilen izindir.

6. Cuma namazının bir şehirde veya şehir hükmünde bir beldede ve bir yerde kılınması: Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem)’in  zamanında Cuma namazı bir şehirde ve bir yerde kılındı. Cuma namazı kılınabilecek yerde çarşı Pazar, otel hükümet kuvveti (polis, jandarma) olmalıdır. Cuma böyle olan yerde kılınır.[9]

Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem) zamanında ve sahabe-i Kiram zamanın da, şehrin biraz dışında “musallâ”denilen Cuma ve bayram namazları kılma yerleri vardı. Cuma sadece orada kılınırdı. Buralar “el-Mescid’il-Cuma” olarak  da isimlendirilirdi. Bunun dışındaki namaz kılınan yerler mescid olarak isimlendirilir ve oralarda sadece vakit namazlar kılınırdı.[10]

Cuma namazının cami veyahut namazgahta kılınması şart de­ğildir. Şehrin elverişli herhangi bir meydanında da kılınabilir.[11]

Hanefilere göre, şehre bağlı bulunmayan yerlerde cumanın kılınması sahih değildir. Cuma kabul olamaz. Buna delilleri ise; Abdurrezzak’ın mevkuf olarak rivayet ettiği şu hadistir:

“Cuma ile bayram namazları ancak büyük şehirlerde kılınabilir.”[12]

İmam-ı Azama göre; bir şehirde yalnız bir camide veya bir musallada Cuma namazı kılınır. Birkaç camide kılınmaz. Eğer kılsalardı ilk kılınan Cuma caiz olurdu. İlk kılınan hangisi olduğu yani ilk tekbiri önce hangisinin aldığı bilinmese ikisi de caiz değildir. İmam-ı Yusuf’a göre ise, iki yerde Cuma namazını şu şartla kılmak caiz olur ki, şehrin ortasından ulu bir ırmak geçer, Bağdat şehri gibi. İmam Muhammed’e göre iki yerde Cuma kılmak mutlak olarak caizdir, şehrin ortasından ulu bir ırmak geçmese de. Bir söze göre cumanın sahih olmasında şüphe bulunan yerde evla olarak farzdan sonra sünneti eda edip niyet eyledim en sonraki ve vaktine yettiğim henüz kılmadığım öğle namazına niyet etmeli, buna Ahir Zuhur namazı denir ki son iki rekatında fatihaya sure koşmamak gerekir.  Bu şarta uymuyorsa iki yerde Cuma namazı kılınmaz.[13]

Malikilerde ise, Cuma’nın şehir hükmünde bir yerde kılınabilmesini Cuma’nın hem sıhhat hem de vücub şartı olduğunu zikrederler.[14] ve daha ziyade bu hususta önemle dururlar. Onlara göre; bir şehirde iki yahut daha çok mescid de birkaç Cuma namazının kılınmasına engel olunur. Bir şehirde ancak bir tek Cuma namazı kılınabilir, eğer bir beldede birkaç Cuma namazı kılınırsa en eski camide kılınan Cuma namazı sahihtir. Diğer camilerde namaz kılanların öğle namazını yani Zuhru Âhiri kılmaları gerekir. En eski mescidden maksat o beldede ilk olarak Cuma namazının kılındığı mescittir.[15]

Şafilere göre, şehir veya köy olan yerde de Cuma namazı kılınır. Fakat belli bir kalabalığın olması gerekir. Cuma namazını birkaç yerde kılmak caiz değildir.[16]

Hatta imam Şafi bizzat kendi yazmış olduğu “Kitabu’l-Umm” adlı eserinde bu konuyu şu şekilde açıkça ifade etmiştir: “Bir şehirde, iki veya daha fazla yerde Cuma namazı kılınmışsa, önce kılanların Cuma’sı sahihtir, sonra kılanların cuması batıldır ve öğle namazını kılmaları farzdır” diyerek kesin bir şekilde belirtmiştir. O’na göre hangisinin cumayı önce kıldığı belli değilse, hepsinin öğleyi yeniden kılmaları gerekir.[17] Bir rivayette de hangi mescid de tekbir önce alınmışsa o mescid de kılınan Cuma namazı sahihtir diğerlerinki sahih değildir.[18] Dolayısıyla hangi mescidde tekbirin önce alıdığını tesbit etmek nerdeyse imkansız olduğundan muhakkak öğle namazı yani Zuhru Âhir namazı kılınmalıdır yoksa imam Şafi’ye göre Cuma sahih olmadığı için bu Zuhru Âhir kılınmamış ise öğle namazını geçirmiş olur.

İmam Şafi’nin delilide, Cuma namazının Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem), Raşid halifeler ve tâbiûn devrinde ayrı ayrı yerlerde kılınmamış olmasıdır. Namaz şehirde sa­dece “el-Mescid'ul-Camii” denilen büyük mescidde kılınırken, diğer mescidlerde ise sadece vakit namazları kılınırdı. [19]

Aişe (Radiyallâhu Anhâ) şöyle demiştir:

“İnsanlar Resûlü Ekrem (Sallallâhu Aleyhi Vesellem) zamanında Medine’ye yakın menzillerden ve Medine etrafındaki köylerden gelerek Cuma namazında nöbetleşe hazır bulunurlardı.”[20]

Hanbeliler de yukarıdaki hususlarda Şafi ve Malikiler ile aynı görüşü paylaşmaktadırlar.[21] Onlara göre Hakimin (bölgenin Reisinin) iştirak ettiği camideki Cuma namazı sahihtir diğer camiler de Cuma namazı kılanların öğlen namazını (Zuhru Âhir namazını) kılmaları gerekir.[22]

Cum'a kabul olduysa Zuhr-u âhir ve sünnetler kaza ve nafile yerine geçer. Cum'a kabul olmadıysa Zuhr-u âhir ve sünnetler öğle namazı yerine geçer. Eğer kaza namazı da yoksa nafile yerine geçer.[23]

Not: Kaza namazı olanlar nafile namaz kılamaz diyenlere burada açıkça kaza namazı olsada olmasa da bir insanın nafile namaz kılmasında bir sakınca yoktur. Eğer kaza namazı varsa zaten kıldığı nafile kaza yerine geçiyor. Yoksa da nafile olarak kılmış oluyor. Kaza borcu olanların nafile kılabileceği nafile namazın kaza yerine geçeceğine şu hadis delil getirilmiştir.

 Ebû Hüreyre (Radiyallahu Anh)’den Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyurdu:

- “Kıyamet gününde kulun işlediği amellerinden ilk olarak hesap vereceği şey namazdır, Namazı tamam ise tamamdır değilse Allah’ Teala:

- “Kulumun nafile namazlarına bakın” buyurur. Nafile namazları varsa farzlardan eksikleri onunla tamamlanır. Böylece diğer amellerin hesabı da bu şekilde görülür.”[24]

Ben bu on iki şartı tamamlamasam da muhakkak benim namazım kabul oldu diyemezsin. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in zamanında O'nun yaptığını milimi milimine takip edersen o zaman olur. Zuhr-u âhir ve sünnetler kılınmaz. Yalnız iki rek’ât cum'a farzı kılınır. Bu on iki şartı yerine getirmek de imkânsızdır.

Cum'a Namazında Zühri Âhir'in Kılınması Hakkında muteber kaynaklarda geçen fetvalardan bazıları:

“Herhangi bir yerde, cum'anın caiz olup olmadığı hususunda bir tereddüt meydana gelirse, (bulunulan yerin şehir olup olmadığı hakkında veya başka bir durumda) mukim olan cum'a ehlinin cum'a namazından sonra, öğle namazı niyyeti ile dört(4) rek'ât namaz kılmaları münasip olur. Bir kimse böyle yapmakla (eğer cum'a yerini bulmamış olursa) kesin olarak vaktin farzı uhdesinden düşmüş olur. KAFİ'de de MUHİYT'te de böyledir.[25]

KAFİ; adlı kitap İmam-ı Azamın talebesi olan İmam Muhammed’in yazmış olduğu bütün kitaplarını bir kitapta toplayan bir eserdir. Hanefi mezhebinin ilk kaynaklarındandır.

Kılınan bu dört (4) rek'ât namaza nasıl niyet edileceği hususunda görüş ayrılığı vardır. «Bu namazı kılan kimse üzerinde olan son öğle namazı niyyeti ile kılar.» denilmiştir. En güzeli budur. İhtiyata uygun olan ise: “Niyet ettim, vaktine erişip de(henüz) kılmadığım son öğle namazına” demektir. GUNYE'de de böyledir.[26] Arapça kısası Zuhru Âhir diye niyet ediliyor. Onun için Zuhru Âhir namazı denilmektedir.

“Kezâ cum'a günü kılınan âhir zuhur da böyledir. Cum'anın sahih olduğu anlaşılır da o kimsenin kazaya kalmış öğle namazı da bulunmazsa kıldığı âhir zuhur Cumhur’a (mezhep imamlarına) göre Cuma’nın sünneti yerine geçer. Çünkü vasıf lağv olur, asıl kalır. Bununla da sünnet eda edilmiş olur. Nitekim bunu «FETİH» sahibi böyle izah etmiş, «BAHIR» ve «NEHİR»sahipleri de ikrarda bulunmuşlardır. Ama öğle namazında beşinci rek'âta kalkar da sonra bir rek'ât daha katarak altıyı tamamlarsa bu iki rek'ât öğlenin sünneti yerine geçmez. Çünkü burada kasden namaza başlama yoktur.”[27]

Makdisi'nin MUHİT'den nakline göre şehir hükmünde olduğunda şüphe edilen her yerde (ki günümüzde şehirlerde de cum'anın şartları yerine gelmediğinden şehirlerde de zuhr-u âhir kılınmalıdır.) cum'adan sonra cemaatın ihtiyaten âhir zuhur niyetiyle dört rek'ât namaz kılmaları gerekir. Tâki cum'a namazı yerini bulmamışsa son öğleyi kılmakla vaktin farzını eda etmiş olsunlar. KÂFİ'de de bunun benzeri sözler vardır.

KINYE'de beyan olunduğuna göre; Merv denilen şehirde iki yerde cum'a kılınıp kılınmayacağı hususunda ulema ihtilâf ettikleri vakit imamları Cuma’dan sonra dört rek'ât âhir zuhur kılmalarını halka ihtiyaten vacip olmak üzere emretmişlerdir.

(İbn-i Abidin) “Ben derim ki: ihtiyat olan onu kılmaktır. Bu, mes'uliyetten yüzde yüz çıkmak manasına gelir. Zira müteaddit yerlerde kılmanın caiz olması delil itibariyle daha kuvvetli olsa da bunda kuvvetli bir şüphe vardır. Çünkü Ebû Hanîfe'den hilafı da rivâyet edilmiş; bu rivâyeti TAHAVİ, TİMURTÂŞÎ ve MUHTAR sahibi tercih etmişlerdir; Attâbi ise onu daha zahir bulmuştur. İmam Şafiî'nin mezhebi bu olduğu gibi İmam Mâlik'in meşhur olan kavli ve İmam Ahmed'den rivâyet edilen iki kavilden biri de budur. Nitekim Makdisî bunu «NURU'Ş-ŞEM'Â Fİ ZUHÛRU'L-CUM'A» adlı eserinde zikretmiştir.[28]

“İbn-i Âbidin başka bazı nakilleri de yaptıktan sonra kendi görüşününde ifadesi olarak sonucu şu sözleri ile toplar: “Bil cümle Cuma’dan sonra bu dört rek'âtın kılınması gerekir.” demektedir.”[29]

Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’den 100 yıl gibi kısa bir süre sonra o zamanın ehli sünnet Ulemaları bu namazın kılınmasının zorunlu olduğunu bildirmişlerdir. İslamiyet doğruya en yakın olduğu zaman o zamandı çünkü yüzyıl gibi kısa bir zaman geçmişti. O zamanın alimleri buna gerek gördü. bir takım insanların çıkıpta Zuhru Âhir namazına gerek yok, kılınmaması lazım, bidattır, böyle bir namaz yoktur bizim cumamız kabul olduğu için kılınmaz, şüpheyle ibadet olmaz diyorlar.

Hatta Şemseddin Azimabadi, Mustafa el-Galayini, Ali eş-Şebramellisi ve Mısır İslam modernistlerinden M. Reşit Rıza’ gibi kişiler[30]  Zuhru Âhir namazının kılınmasının günah olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir. Bu gibilerin Ehl-i Sünnet görüşünün karşısında olduğu apaçık görülmektedir.

Bizler Ehl-i Sünnet görüşünde olduğumuz için Ehl-i Sünnet alimlerinin fetvalarına uymak zorundayız. Zuhru ahirin kılınmasına karşı çıkanlar bilerek yada bilmeyerek ehl-i sünnet görüşünün dışına çıkmaktadırlar.

 

[1] İbn-i Abidin, Cild 3, Sayfa 286; Fetavay-ı Hindiye, Cild 1, Sayfa 485; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 155, el-Hidaye.

[2] İbn-i Abidin, Cild 3, Sayfa 303; Fetavay-ı Hindiye, Cild 1, Sayfa 487; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 156.

[3] İbn-i Abidin, Cild 3, Sayfa 303; Fetavay-ı Hindiye, Cild 1, Sayfa 487; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 156. İbn Hümam, Fethul Kadir, II, 28; İbn Kudama, El-Muğni, III, 170-171.

[4] Merğinani, El-Hidaye Tercümesi, Cild 1, Sayfa: 186

[5] İbn-i Abidin, Cild 3, Sayfa 310; Fetavay-ı Hindiye, Cild 1, Sayfa 492; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 156; İbn- Hümam, Fethul-Kadir, II, 31; İmam Şafii, Kitabu’l-Ümm, I, 328; Nevevi, el-Mecmu’, IV, 353.

[6] Huraşi, Şerhu Muhtasarı Halîl, II, 76-77.

[7] İbn-i Abidin, Cild 3, Sayfa 313; Fetavay-ı Hindiye, Cild 1, Sayfa 494.

[8] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 156.

[9] İbn-i Abidin, Cild 3, Sayfa 282; Fetavay-ı Hindiye, Cild 1, Sayfa 482; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 158; Kimya-i Saadet, Sayfa 131.

[10] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 158;

[11] Merğinani, El-Hidaye Tercümesi, Cild 1, Sayfa: 185

[12] Abdurrezzak, el-Musannef, III,167-168, H. No: 5175, 5177; İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli Cild 2, sayfa 378; Beyhakî  3, S. 179, Tahavl cilt 2 Sayfa 54

[13] İmadü’l İslam, İslam ilmihali, Sayfa: 206; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 158;

[14] İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli Cild 2, sayfa 378.

[15] Eş-Şerhus-Sağir, I, 500; el-Kavânînul-Fıkhiyye, 80 vd; İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli Cild 2, sayfa 383.

[16] İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli Cild 2, sayfa 378.

[17] İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli Cild 2, sayfa 382; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 158; Recep Çetintaş, Devlet Siyaset İbadet Üçgeninde Cuma Namazı,  s. 258.

[18] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 158.

[19] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 158.

[20] Buharî Hadis No: 860; Müslim Hadis No: 847.

[21] El-Muğni, II, 334 vd; Keşşafu’l-Kına, II, 42-44; İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli Cild 2, sayfa 383.

[22] İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli Cild 2, sayfa 408.

[23] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 158.

[24] Tirmizi, Hadis No: 413; Nesâî, Salat: 9; İbn Mâce, İkame: 202

[25] Fetâvayi Hindiyye, Cild 1, s. 484

[26] İbn-i Abidin, Cild 3, Sayfa 300; Fetavay-ı Hindiye, Cild 1, Sayfa 484.

[27] İbn-i Âbidin, Cild 2, s. 134

[28] İbn–i Âbidin, Cild 3, s. 300-301

[29] Sünen-i Ebû Dâvûd, Cild 4, s. 249

[30] DİA, Cuma md; c. 8, s. 88.

.EHL-İ SÜNNET VE’L CEMAAT MEZHEBİNİN ÖNEMİ

İmam-ı Azam; mezhebi uğruna canını feda etti. İşte mezhep bu kadar mühimdir. O zamandan bu zamana kadar bütün dünyada şu meseleye İmam-ı Azam şunu söylemiş, İmam-ı Yusuf ve İmam-ı Muhammed bunu söylemiş, İmam-ı Şafiî'ye, İmam-ı Mâlik'e, İmam-ı Hanbeli’ye göre şöyledir, böyledir denilir. Bunların dışında ve bunlara ters düşen fetvalar kabul edilmezdi. Şimdi aynı Hanefî mezhebi veya dört mezhepten imiş gibi görünüp, onların sözü imiş gibi kendi bâtıl mezhep görüşlerini ileri sürüyorlar.

İmam-ı Azam'ın 70 yaşının her gününe yazdığı kitap sayfası 17’dir. Onun kadar çok kitap yazan belki de gelmemiştir. İmam-ı Azam Efendimizin 60 bin dini meseleye çözüm ürettiği rivayet edilmiştir.[1] Kitapları âyetle, hadîsle tasdik edilip, edille-i şer'iyyeye tam uygundur. Açıklamadığı hiç bir mesele, en ufak gizli bir taraf ve şüpheli kısım bırakmamıştır. Sözleri ve kavli Reşat altını gibi gittikçe değer kazanmaktadır. Bunların kavillerini bırakıp, kendi mezheplerinin görüşlerini  söyleyen felan âlim, felan hoca, felan fakı, felan şeyh şöyle dedi, böyle dedi diye fikirleri kurcalayan, milleti ayrı ayrı görüşlere, zihniyetlere bölen sözler söyleyip, bâtıl fikirler ortaya atılmaktadır. Sen İmam-ı Azam mezhebinden isen avurdunu doldura doldura neden evvelkiler gibi İmam-ı Azam'a, İmam-ı Yusuf'a, İmam-ı Muhammed’e göre şöyle; İmam-ı Şafiî’e, İmam-ı Hanbeli’ye, İmam-ı Mâlik’e göre böyle demiyorsun. İsmini cismini duymadığımız Vehhabi fikirli yeni isimlerle fetva veriyorsun. Onlarda âlim olabilir, amma hiç bir zaman için İmam-ı Azam ve yukarıda saydıklarımızın dengi olmasına imkân yoktur. İmam-ı Azam deyince her cebinden yüzbinlerce o âlimlerden âlim çıkar. Dünyanın hiç bir yerinde ehli sünnetten ve dört mezhepten olan İslâm toplumu mezhep imamları zamanından günümüze kadar «Zuhr-u âhir'i» terk etmemiş, kılmışlardır.

Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat mezhebi itikatta bir olup amelde dörde ayrılır. Bu mezhebleri daha sahabeden hemen sonra ayet ve hadise uygun olarak kuran bu büyük imamlardır. Bu dört mezhebin dışındakilere fırka-i dalle denilmiştir. İşte bu Hadis-i Şerif Ehl-i Sünnet olan ve olmayanları açıkça beyan etmektedir:

- “Ümmetim yetmiş üç mezhebe ayrılır. Hepsi cehenneme gider. Yalnız biri  kurtulur.

- Onlar kimlerdir Ya Resûlullah? deyince;

- Ben ve benim Ashabım ne itikatta iseler ondan ayrılmayanlardır”[2] diye buyurmuştur.

 

Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem) veda hutbesinde:

Ey Müminler!

“Ben size öyle bir şey bıraktım ki, ona sımsıkı sarılırsanız, hiçbir zaman doğru yoldan sapmazsınız. O, Allah'ın Kitabı ve Allah'ın Peygamberinin sünnetidir.”[3] diye buyurmuştur.

Daha ilk dönemlerde Abbasiler zamanında 500’ün üzerin de, o zamanın alimleri toplanmış ve Peygamberimizin haber verdiği bu Fırka-i Naciye yani Kur’an’a ve sünnete uygun olanların bu dört ehli sünnet mezhebi Hanefi, Maliki, Hanbeli ve şafi olduğunu diğerlerinin Fırka-i Dalle olduğunu tesbit etmişlerdir.

Mızraklı ilmihalde; ben Hanefi mezhebindenim demenin manası şudur:

“Ben İmam-ı Azamı imam edindim onun Kur’an ve Hadis-i Şeriflerden anlayıp çıkardığı meseleleri kabul ettim ve onun sözüyle ameli seçtim.” demektir.[4]

İşte ben Hanefi mezhebindenim demek veya Hanbeli, Şafi, Malikiyim demek onların fetvalarını kabul ettim demektir. Ben Hanefiyim deyip onların bazı fetvalarını alıp bazısını almamak doğru değildir.

 

[1] Vecdi Akyüz’ün Dört Mezhep İmamı adlı kitabına müracat.

[2] Sünen-i İbn-i Mâce, Cild 10, Hadis No: 3992; Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, Hadis No: 13481; Râmûzu'l- Ehâdîs Hadîs No: 3213; El-Uhudül Kübra, (İmâm-ı Şa'râni), s.15; Gunyetü't-Talibiyn, s.260; Marifetnâme, s.497; Hayatü's-Sahabe, Cild 1 s.19.

[3] İbn-i İshak, Sîre; İbn Hişam, Siretün Nebeviyye; İmam Malik, Muvatta; Beyhaki, Sünenül Kübra, Delâilün Nübüvve; Hakim, Müstedrek; Taberi, Mu’cemul Kebir, Tarih.

[4] Mızraklı İlmihal, Sayfa 7.

.

zuhru ahir nedir? - dergah - Tripod

www.dergah.tripod.com/id53.html 
1 - Soru: Cuma günü, zuhr-i ahir diye kilinan namazda, her rekatta sure okunacak mi, okunmayacak mi? Cevap: Okunmasi evladir. Üzerinde kaza namazi olsun ...
 

ZUHR-I AHIR - VAKTIN SÜNNETI

 

1 - Soru: Cuma günü, zuhr-i ahir diye kilinan namazda, her rekatta sure okunacak mi, okunmayacak mi?
Cevap: Okunmasi evladir. Üzerinde kaza namazi olsun veya olmasin, ihtiyata uygun olan hüküm budur.
2 - Soru: Cuma namazinda zuhr-i ahir diye niyet ettigimiz dört rekatli namazin üçüncü dördüncü rekatinda zammi sure okunur mu?
Cevap: Okumamak da caiz olup, okumak efdaldir. Genis bilgi için Büyük Islam Ilmihali, Namazla ilgili bölüm, madde: 196/6\'yi tetkik ediniz.
3 - Soru: Cumanin zuhr-i ahirinde kaamet yapilip zammi sure okunacak mi?
Cevap: Zuhr-i ahirde kaamet getirilmez. Kazasi olsun veya olmasin, zuhr-i ahirin her rekatinda sure okunmasi evladir.
4 - Abdürrahim Fetvalarindan: \"Cuma namazinin farzini kilinca zuhr-i ahir için kaamet getirmek lazim olmaz\" (H.Ec. 1/14)
5 - Soru: Cuma namazinin son sünnetini takiben kilinan zuhr-i ahirin her rekatinda sure okunacak mi?
Cevap: Bahsi geçen namazin her rekatinda Fatiha\'dan sonra sure (veya ayet) okunmasi evladir.
6 - Soru: Bazi vilayetlerde (Kayseri gibi) cuma namazlarinda iki rekat farzdan sonra dört rekat bir, iki rekat da bir olmak üzere toplam alti rekat namaz kilip camiden çikiyorlar. Acaba terkettikleri namaz, cuma namazinin son sünneti mi, yoksa zuhr-i ahir namazi midir? Bu terk isi dogru bir hareket midir? 
Cevap: Bu gibi yerlerde terkedilen namaz, \"zuhr-i ahir\"dir. Bu namazi terketmektense kilinmasi evla ve ihtiyata uygun bir hareket olur. (Bu mevzuda genis bilgi almak isterseniz. Ö.Nasuhi Bilmen\'in Büyük Islam Ilmihali adli eserinin Namazla alakali bölümünün madde 196/6\'yi okumanizi tavsiye ederiz.)
7 - Soru: Cuma günü kilinan zuhr-i ahir namazi sünnet gibi mi kilinacak?
Cevap: Bazi kitaplarda, \"kaza namazi olan kimse, zuhr-i ahiri farz gibi kilar, kazasi bulunmayan bir sahis da nafile namaz gibi eda eder\" deniliyorsa da, kazasi olsun veya olmasin, bu namazi nafile gibi eda etmek evladir. Yani her dört rekatta Fatiha\'dan sonra sure (veya ayet) okumalidir. Sayet Üzerinde kaza namazi varsa, okuyacagi sure namaza zarar vermez. Kazasi yoksa zuhr-i ahir niyetiyle kilacagi namaz, nafile yerine geçeceginden sure okunmasi vacib olur. (Halebi Sagir, cuma namazi bahsi)

.