BIGBANG (Büyük Patlama)
Buyüzyılda elde edilen bazı veriler, evrenin "yok"iken "var"hale geldiğini göstermiştir. Buna göre, evrenin bir başlangıcıvardır ve bu başlangıç Big Bang adı verilen bir "BüyükPatlama" ile gerçekleşmiştir. Bugün Big Bang Teorisi, bilim çevrelerininbüyük bölümünde kabul görmektedir.
Buteoriye göre, evrenin tüm materyali yaklaşık 15 milyar yıl öncetek bir noktada toplanmıştı. Bu tek nokta sonsuz bir yoğunlukve sonsuz bir ısı anlamına geliyordu. Yoğunluk sonsuzdu amabir hacmi yoktu. İşte Büyük Patlama'dan önceki bu dönem (ki buna dönemdemek zordur; madde olmadığı için zaman da yoktur) evrenin olmadığı,herşeyin "yok"olduğu dönemdi. Teoriye göre, büyük birpatlama ile sonsuz yoğunluktaki birikim büyük bir hızla dağılmayabaşlamıştır. Bir başka deyişle Büyük Patlama ile,evren "yok" iken, "varolmaya" doğru yola çıkmıştır.
Bugün,evrenin sürekli olarak genişlemekte olduğunun ispatlanması BüyükPatlama’nın en büyük delili olarak kabul edilir.
"Bugünartık galaksilerin her yöne doğru bizden uzaklaştığınıbiliyoruz. Kozmolojistler evreni şişen bir balonun yüzeyi gibi düşünürler.Şüphesiz gerçek uzay, balonun yüzeyi gibi 2 değil 3 boyutludur veher yöne doğru genişler." (New Scientist, 26 Eylül 1987)
Gökcisimlerinin kaçma hızı uzaklık arttıkça artmaktadır.Örneğin, bizden bir milyar ışık yılı uzaklıktakiUrsa-Major Takım Yıldızı, her saniye dünyadan 1.500kilometre uzaklaşırken, çok daha uzak olan Hidra Takım Yıldızı’nınuzaklaşma hızı saniyede 6.000 kilometredir.
Evrengenişlediğine göre bu genişlemenin başladığıbir an olması gerekir. "Bu genişlemeyi tersine doğru düşünürve evrenin gelişmesini zaman içinde geriye doğru çekersek o zamanher şey, 15 milyar yıl kadar önce sonsuz yoğunlukta tek birmatematiksel noktada, tekillikte toplanacaktır."(NewScientist, 12 Mayıs 1988, sf. 52)
BigBang teorisinin en büyük önemi, evrenin bir başlangıcı olduğunuispatlamasıdır. Bunun yanısıra, pek çok kimsenin düştüğübir yanılgıya da değinmek gerekir: Çoğu kişi, Allah'ınevreni Big-Bang ile -veya başka bir şekilde- yarattığınıfakat bundan sonraki olayların "kendi kendine" işlediğinizanneder. Bu mantığa göre, Allah yalnızca "ilkhareket"i yaratmıştır ve evren birbiri ardına dizilidomino taşları gibi kendiliğinden oluşmuştur. Oysa bu düşüncekökten yanlıştır. Big-Bang, evrende bildiğimiz,hesaplayabildiğimiz ilk harekettir. Evrenin bu patlama sebebiyle oluşmasıve yaşadığımız büyük dengenin kendi kendini oluşturmuşolması düşünülemez. Hiç bir kuralı olmayan bir patlama sonucudağılan parçacıkların, galaksileri, yıldızsistemlerini ve içinde dünyamızın yer aldığı Güneşsistemini kendi kendine oluşturduğu gibi bir sonuca varılamaz.Tek bir atomun bile, içerdiği olağanüstü sistemlerle kendi kendineşekillenmesi düşünülemezken koca bir evrenin bir patlamanın"kudretiyle" oluştuğunu söylemek akıldışıbir yaklaşımdır. Bunların hepsi de yine Allah'ınilmiyle gerçekleşmiştir. Nitekim Kuran'da Allah'ın önce "gökleri"yarattığını, daha sonra yeryüzünü düzenlediği, ondadağları varettiği ardından atmosferi düzenlediği, ensonra da canlıları var ettiği bildirilmektedir. Aynı şekilde,Kuran ayetleri Allah'ın evrendeki tüm varlıkları sürekli yönettiğinibildirmektedir:
"ŞüphesizAllah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında)tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, kendisinden sonra artıkkimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır."(FatırSuresi, 41)
"Sizidiri tutan, sonra öldürecek, sonra da diriltecek olan O'dur. Gerçekteninsan pek nankördür." (Hac Suresi, 66)
"Göktenyere her işi O evirip düzene koyar..." (Secde Suresi, 5)
"Allah,yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunlarınarasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güçyetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi kuşattığınıbilmeniz, öğrenmeniz için." (Talak Suresi, 12)
BigBang, evrenin başlangıcıyla ilgili bugün için en tutarlıteori olarak bilinmektedir. Çeşitli itirazlar gelmesine rağmen bunlarBig Bang sonrası evrenin oluşumuyla ilgilidir ki bu konu zaten oldukçakarmaşıktır. Atomların, yıldızların,galaksilerin hangi sebep-sonuç ilişkileri içinde yaratıldıklarıbugün tam olarak bilinmemektedir. Ama kuşkusuz Allah’ın, insanıbir su damlasını sebep kılarak yarattığı gibi,evreni de sebepler zinciri içinde yaratmış olduğu düşünülebilir.Ve bu sebebin çıkış noktası bir patlama veya başka birşeyolabilir. Ama hiçbir aşama Allah’tan bağımsız kendikendine oluşmamıştır. Ve sonuçta oluşan mükemmellikonun üstün ilmi ve kudretini gözler önüne sermektedir.
Tümevren, bu evrenin ucunda bir yerde yaşayan insanoğluna yararlı kılınmıştır.Kuran, 'Geceyi,gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlarda O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesizbunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır.' (NahlSuresi, 12) ayetiyle buna dikkat çeker.
Veönceden de söylediğimiz gibi, Kuran'da evrenin ve dünyanın yaratılışıile ilgili tüm Kuran haberleri, bilim aracılığıyla bulunangerçeklere uygundur. Aşağıda bu konuyla ilgili bazı örnekleryer alıyor.
.Evrenin Genişlemesi
20.yüzyıla gelene kadar tek bir bilim adamı dahi evrenin genişlemekteolduğu yönünde bir teori ortaya atmamış, hatta, belki de böylebir olayı aklından geçiren dahi olmamıştı. StephanHawking, evrenin genişlemesinin farkedilmesini 20. yüzyılın en büyükolaylarından biri olarak nitelendirdikten sonra, bu olayın bugünekadar gizli kalmasından duyduğu şaşkınlığışöyle dile getirir: 'Evrenin genişlemekteolduğunun ortaya çıkarılışı 20. yüzyılınen büyük düşünsel devrimlerinden biridir. Bu günden geçmişe bakıldığındakimsenin bunu neden daha önce akıl etmediğine şaşmamak eldedeğil.'
OysaAllah’ın, 600’lü yıllarda vahyettiği kitabında, Allah'ınevreni yarattığını ve de onu "genişlettiği"bildirilmektedir. Konuyla ilgili ayet şöyle demektedir:
"Bizgöğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz. Biz, (onu) genişleticiyiz."(Zariyat Suresi, 47)
.Evrendeki Kusursuzluk
"O,biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır.Rahman'ın yaratmasında hiç bir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin.İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozuklukve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir;o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (MülkSuresi, 3-4)
Evrendekimilyarlarca yıldız ve galaksi mükemmel bir uyum içinde kendileri içintesbit edilmiş yörüngelerinde hareket eder. Yıldızlar,gezegenler ve uydular hem kendi etraflarında, hem de bağlıoldukları sistemlerle birlikte dönerler. Hatta bazen içinde 200 -300milyar yıldız bulunan galaksiler birbirinin içinden geçip giderler.Bu geçişte, evrendeki büyük düzeni bozacak herhangi bir çarpışmaolmaz.
Evrendehız kavramı dünya ölçüleriyle karşılaştırıldığındaakıl durduracak boyutlardadır. Milyarlarca, trilyonlarca ton ağırlığındakiyıldızlar, gezegenler ve sayısal değerleri ancak matematikçilerinanlayabileceği büyüklükteki galaksiler ve galaksi kümeleri uzay içindekorkunç bir süratle hareket ederler.
Örneğin,dünya saatte 1670 km. hızla kendi ekseni çevresinde döner. Bugün en hızlımerminin saatte ortalama 1.800 km.lik bir sürate sahip olduğu düşünülürsedünyanın dev boyutlarına rağmen süratinin ne denli büyük olduğuanlaşılır.
Dünyanıngüneş etrafındaki hızı ise merminin yaklaşık 60katıdır: saatte 108.000 km. (Böylesine büyük bir süratle yolalabilen bir araç yapılabilseydi dünyanın çevresini 22 dakikadadolaşacaktı.)
Verdiğimizbu sayılar sadece dünya içindir. Güneşsistemi ise daha da ilginçtir. Bu sistemin sürati mantık sınırlarınızorlayacak derecededir. Evrendesistemler büyüdükçe sürat artar. İşte güneş sisteminingalaksi merkezi etrafındaki dönüş sürati: -Saatte tam 720.000 km.,200 milyar yıldızı bünyesinde bulunduran "SamanyoluGalaksisi"nin uzay içindeki hızı ise saatte 950.000 km. dir
Bubaşdöndürücü hız, aslında dünya üzerindeki yaşamımızınpamuk ipliğine bağlı olduğunu gösterir. Böylesine karmaşıkve hızlı bir sistem içinde dev kazaların oluşmasınormalde oldukça mümkündür. Ancak, ayette dendiği gibi, tüm bu sistemiçinde hiç bir 'çelişki ve uygunsuzluk' yoktur. Çünkü evren de, herşey gibi, "başıboş"değildir ve Allah'ınkoyduğu dengeye göre işlemektedir.
.Yörüngeler ve Dönen Evren
Evrendekibüyük dengenin en önemli nedenlerinden biri, kuşkusuz gök cisimlerininbelirli bir yörünge izliyor olmasıdır. Bu yörüngelere, yakınzamana kadar bilinmediği halde, Kuran'da da dikkat çekilmiştir:
"Geceyi,gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur; her biri bir yörüngede yüzüpgitmektedirler." (Enbiya Suresi, 33)
Gerçektende yıldızlar, gezegenler ve uydular hem kendi etraflarında, hemde bağlı bulundukları sistemle birlikte dönmekte, evren birfabrikanın dişlileri gibi düzenli çalışmaktadır.
Evrendekiyörüngeler sadece bazı gök cisimlerinin hareketi değildir. Güneşsistemimiz hatta diğer galaksiler, başka merkezler etrafında büyükbir hareketlilik gösterirler. Dünya ve onunla birlikte Güneş Sistemi heryıl, bir önceki yerinden 500 milyon kilometre uzakta bulunur.
Gökcisimlerinin yörüngelerinden en ufak bir sapmanın bile sistemi altüstedecek kadar önemli sonuçlar doğurabileceği hesaplanmıştır.Örneğin dünya yörüngesinde, normalden fazla veya eksik 3 milimetrelikbir sapma bakın nelere yol açabilirdi:
"Dünyagüneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki her 18 milde doğrubir çizgiden ancak 2.8 mm ayrılır. Dünyanın çizdiği bu yörüngekıl payı şaşmaz, çünkü; yörüngeden 3mm'lik bir sapmabile büyük felaketler doğururdu: sapma 2.8 yerine 2.5 mm olsaydı yörüngeçok geniş olurdu ve hepimiz donardık, sapma 3.1 mm olsaydıhepimiz kavrularak ölürdük." (Bilimve Teknik, Temmuz 1983)
Gökcisimlerinin bir başka özelliği de, yörüngelerinin dışındabir de kendi etraflarında dönmeleridir. "Dönüşlüolan göğe andolsun." (Tarık,11) ise tam da bu gerçeğe işaret eder.
GÜNEŞ
Dünyadan150 milyon km. uzakta olmasına rağmen, güneş bizim için gerekliolan enerjiyi kesintisiz olarak ulaştırır.
Budev enerjili gök cisminde hidrojen atomları devamlı olarak helyuma çevrilmektedir.Her saniye 616 milyar ton hidrojen, 612 milyon ton helyuma çevrilmektedir. Buesnada dışarı salınan enerji 500 milyon hidrojen bombasınınpatlamasına denktir.
Dünyadahayat güneşten gelen enerjiyle sağlanır. Yeryüzündeki dengenindevamı ve canlılık için gereken enerjinin % 99 'u güneştensağlanır. Söz konusu enerjinin yarısı gözle görünür veışık olarak alınır. Geriye kalan enerjinin büyük birkısmı gözle görülmeyen, ama sıcaklık biçiminde ortaya çıkankızılötesi ışınlardır.
Güneşinbir özelliği de çan gibi genleşip salınmasıdır. Buolay her beş dakikada bir tekrarlanmakta güneşin yüzeyi bu sıradasaatte 1080 km hızla, 3 km. kadar bize doğru ilerleyip sonra geri dönmektedir.
Güneş,Samanyolu'nu oluşturan 200 milyar yıldızdan biridir. Dünyadan325.500 defa büyük olmasına rağmen, evrendeki küçük yıldızlardansayılmaktadır. Çapı 125 bin ışık yılıolan Samanyolu'nun merkezine 30 bin ışık yılı uzaklıktadır.( 1 ışık yılı= 9.460.800.000.000 km.)
Günesin Yolculugu
"Güneş de,kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra (karar yerine) doğruakıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir." (YasinSuresi, 38)
Astronomların hesaplarınagöre güneş, içinde bulunduğu galaksinin hareketi nedeniyle, SolarApex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı'na doğrusaatte 720.000 km.’lik bir hızla yolculuk etmektedir. (Bu, kaba birhesapla güneşin günde 720.000x24=17.280.000 km. yol katettiğini gösterir.Tabi ona bağlı olan dünyamızın da...)
YEDİ KAT YER - YEDİ KAT GÖK
"Allahyedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı..." (TalakSuresi, 12)
Dünyaatmosferinin yapısı, Kuran'ın işaret ettiği gibi, başlıcayedi bölümden meydana gelir. Atmosferde katları birbirinde ayıran yüzeylerbulunmaktadır. Encyclopedia Americana'nın (9/188) verdiği bilgiyegöre, sıcaklığa bağlı olarak yerden itibaren şukatlar sıralanır.
1.Kat- Troposfer: Kalınlığı kutuplarda 8 km. ekvatorda 17 km'yekadar ulaşır. Bu kat bulutların büyük bir bölümünü kapsar.Sıcaklık yükseltiye bağlı olarak kilometrede 6.5°C azalır.Bukatmanın tropopoz diye adlandırılan ve hızlı hava akımlarınınolduğu kısımda sıcaklık -57°C’de sabit kalır.
2.Kat- Stratosfer: 50 km yüksekliğe ulaşır. Burada mor ötesiışınlar soğurulduğu için ısı açığaçıkar ve sıcaklık 0°C’ye kadar yükselir. Bu soğurma sırasındaısının yanında dünya için hayati önem taşıyanozon tabakası da ortaya çıkar.
3.Kat- Mezosfer: Yüksekliği 85. km'ye kadar çıkar. Burada sıcaklık-100 C’ye iner.
4.Kat- Termosfer: Sıcaklık giderek yavaşlayan bir tempoda artar.
5.Kat-İyonosfer:Bu bölgedeki gazlar iyon halinde bulunur. Radyo dalgalarınıniyonosfer tarafından tekrar dünyaya gönderilmesi sayesinde yeryüzündekiiletişim sağlanır.
6.Kat- Ekzosfer:500 ila 1000. km'nin ötesinde, özellikleri tamamen güneşinetkinliklerine göre değişen tabakadır.
7.Kat- Manyetosfer: Burası dünyanın manyetik alanın kapladığıbüyük bir boşluğu andıran alandır. Enerji yüklü atom altıparçacıklar Van Allen Kuşakları olarak adlandırılan bölgelerdetutulur.
Aynıkaynakta sayıldığı üzere yer kabuğunun katmanlarıda 7 bölümden oluşur:
1.KatLitosfer(su)
2.KatLitosfer(kara)
3.KatAstenosfer
4.KatÜst manto
5.KatAlt manto
6.KatDış çekirdek
7.Katİç çekirdekDÜNYANIN HAREKETİ
"Dağlarıgörürsün de, onları donmuş sanırsın; oysa onlar bulutlarınsürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi sapasağlam ve yerliyerinde yapan Allah’ın sanatıdır (bu)." (Neml Suresi, 88)
Kuran,dünya merkezli bir evren modelinin benimsendiği bir çağda, dünyanınaslında bulutlar gibi hareket eden bir cisim olduğunu belirtmektedir.Ayette dünya kelimesi yerine dağ kelimesinin yer alması da ilgi çekicidir.Çünkü dağlar dünyadaki sabitliğin simgesidir. Sabit gibi gözükendağların hareket etmesi demek dünyanın hareket halinde olmasıdemektir.
DAĞLARIN DEPREMLERİ ENGELLEMESİ
"O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunugörmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmazdağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yayıverdi..."(Lokman Suresi, 10)
"Biz,yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları dabirer kazık?" (Nebe Suresi, 6-7)
Jeolojinindağlar hakkında söyledikleri yukarıda verdiğimiz ayetlerletam bir paralellik içindedir. Dağların özelliklerinden biri yeryüzündekibüyük yer tabakalarının uçlarında yükselmesi ve bu tabakalarıbirbirine bağlamasıdır. Bu özellikleriyle dağlar tahtalarıbirarada tutan çivilere benzetilmektedir. Bunun yanında dağlarınyerkabuğunda yaptığı basınç, dünyanınmerkezindeki mağma hareketlerinin etkisinin yeryüzüne ulaşarakyerkabuğunu parçalamasına engel olurlar.
YARATILIŞTAKİ ÇİFTLER
"Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve dahabilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir."(Yasin Suresi, 36)
Erkeklikdişilik, "çift" kavramının bir karşılığıolmakla birlikte, ayette bahsedilen "bilmedikleri nice şeylerden"ifadesi daha geniş bir anlam içeriyor. Nitekim maddenin çiftler halindeyaratıldığını ortaya koyan İngiliz bilimadamıPaul Dirac, 1933 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü kazandı."Parité" adı verilen bu buluş, maddenin anti madde denilenbir çifti olduğunu ortaya koymuştur. Anti-madde,maddenin tersi özellikler taşır. Örneğin maddenin tersineanti-maddenin elektronları artı, protonları da eksi yüklüdür.
DENİZLERİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI
"Birbirleriyle kavuşup karşılaşmak üzere iki denizisalıverdi. İkisi arasında bir engel (berzah) vardır;birbirlerinin sınırı geçmezler." (Rahman Suresi, 19-20)
Yukarıdakiayette, bilinen iki su kütlesinin birbirleriyle karşılaşıpbirleştiği fakat bir engel sebebiyle karışmadıklarıvurgulanmaktadır. Bunasıl olabilir? Normalde beklenen iki denizin birbirleriyle karşılaştığındasularının karışarak hem tuzluluk oranlarının hemde ısılarının eşitlenmeye doğru gitmesidir. Oysaolay böyle olmamaktadır. Örneğin Akdeniz ve Atlas Okyanusu, Kızıldenizve Hint Okyanusu birbirleriyle görsel olarak birleşseler de sularıbirbirine karışmamaktadır. Bununsebebi aralarındaki bir engeldir. Bu engel ise "yüzey gerilimi kanunu"olarak bilinen olaydır.
DEMİRDEKİ İKİ ŞİFRE
Demirdünyamızda en çok bulunan dört elementten biridir ve çağlarboyunca insan için en hayati madenler arasında yer almıştır.Demirden bahseden Hadid (demir) Suresi’nin 25. ayeti şöyledir:
"Demiri de indirdik. Onda büyük bir kuvvet ve insanlar için fayda vardır."
Buayet ise oldukça ilginç olan iki matematiksel şifre taşımaktadır.
El-Hadid(belirli demir), Kuran'ın 57'nci suresidir. "El-Hadid"kelimesinin harflerinin sayısal değerleri toplandığında(ebced hesabı) karşımıza çıkan rakam da aynıdır:57.
Sadece"Hadid" (demir) kelimesinin ebced değeri ise 26’dır. 26sayısı demirin atom numarasıdır.
ZAMANIN FARKLILAŞMASI
Einstein'ın"rölativite kuramı"na göre zaman sabit bir ölçü değildir.Hıza bağlı olarak uzayıp kısalır. Kuran, "birgünü elli bin yıl" olan ve yine "bir günü bin yıl"olan farklı farklı zaman birimlerinden bahsederek, zamanın rölatif(göreceli) bir kavram olduğunu, Einstein'dan yüzyıllar önce açıklamaktadır.
"Melekler ve ruh ona süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir."(Mearic Suresi, 4)
"Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,)sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir."(Secde Suresi, 5)
KARANLIĞIN YARATILMASI
"Görmediler mi, biz geceyi onda sükun bulmaları için, gündüzü deaydınlık(la görsünler) diye yarattık. Şüphesiz, iman edenbir kavim için bunda ayetler vardır." (Neml Suresi, 86)
Dikkatedilirse ayet gecenin özel olarak yaratıldığınıbildirmektedir. Bundan birkaç sene öncesine kadar bilimadamları evrendekiyıldız sayısını ve ürettikleriışığı hesapladıklarında evrenin aslındasürekli aydınlık olması gerektiği sonucuna varmışlarve karanlığın sebebini anlayamamışlardı. Bu konuancak karadeliklerin keşfiyle açıklığa kavuştu. Çünküevrenin her yerine dağılmış olan karadelikler, sahipoldukları korkunç çekim alanlarıyla yıldızların ürettiğiışınları büyük ölçüde yutmakta ve karanlığasebep olmaktadır. Bir başka deyişle, karanlık özel olaraküretilmekte, ya da "yaratılmaktadır".
KARA DELİKLER
Yakıtıtükenen yıldızın içine doğru büzülmesi ve en sonunda, yıldızyerine sınırsız bir yoğunlukta ve sıfır hacimdekorkunç bir çekim alanın ortaya çıkmasıyla oluşankaradeliklere Kuran şöyle işaret etmektedir:
"Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim. Şüphesizbu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir." (VakıaSuresi, 75-76)
Ayetteyıldızların yerlerinin büyük bir gücü temsil ettiği özelliklevurgulanmıştır. Karadeliklerin yıldızlarınyerlerinde belirmeleri ve sahip bulundukları büyük çekim gücü düşünülürseayetin anlamı anlaşılacaktır
.AYIN YÖRÜNGESİ
"Ay'a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdirettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). Ne güneşinaya erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi.Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir." (Yasin Suresi, 39-40 )
Ayyörüngesinde seyrederken dünyanın bazen önüne bazen arkasına geçer.Aynı zamanda dünyayla birlikte güneşin etrafında da döndüğündenuzayda sürekli "S" harfi benzeri bir yörünge çizer. Ayınuzaydaki bu yörüngesinin şekli, kurumuş hurma ağacı dalınaoldukça benzemektedir
Aydünyanın etrafında saatte 3659 km gibi büyük bir hızla hareketeder. Ay, ancak bu yüksek hızı nedeniyle dünyanın kuvvetli çekimgücünden korunabilmektedir. Ay, hızının daha yavaş olmasıhalinde dünyaya çarpabilecek, daha hızlı olması durumunda iseuzaya savrulacaktı.
Ayınbüyüklüğü ve dönüş hızı dünyayı etkilemekte vegel-git dediğimiz olaya sebep olmaktadır. Ayın çekim kuvvetininbiraz daha fazla olması halinde dünyanın büyük bölümü bir andasular altında kalabilirdi.
.YAĞMURUN OLUŞUMU
Yağmurlarınoluşması için gerekli evrelerin neler olduğu ancak 1935’tehava radarlarının keşfiyle ortaya çıkarıldı. Bunagöre yağmur 3 evreden geçerek oluşuyordu: Birincisi rüzgarınoluşması, ikincisi bulutların meydana gelmesi, üçüncüsü yağmurdamlacıklarının ortaya çıkışı.
Kuran'dayağmurun oluşması ile ilgili olarak aktarılanlar da, sözkonusubilimsel bulgularla büyük bir paralellik gösteriyor:
"Allah rüzgarlarıgönderir (1. evre), böylece bir bulut kaldırır da onu nasıldilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar(2. evre); nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığınıgörürsün (3. evre). Sonunda kendi kullarından dilediğine verincehemen sevince kapılıverirler. " (Rum Suresi, 48)
YAĞMURUN TATLI KILINMASI
Kuran,yağmurun "tatlı" oluşuna da dikkatimizi çekmektedir:
"Şimdisiz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttanindiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydıkonu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?" (VakıaSuresi, 68-70) "... Size tatlı bir su içirmedik mi?" (MürselatSuresi, 27) "Sizin için gökten su indiren O’dur; içecek ondan, ağaçondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız." (Nahl Suresi, 10)
Bilindiğigibi, yağmur suyunun kaynağı buharlaşmadır ve buharlaşmanın%97’si "tuzlu" okyanuslardan olmaktadır. Oysa yağmurtuzsuzdur. Yağmurun tatlı olmasının sebebi Allah'ınkoyduğu başka bir kanundur. Bu kanuna göre, su, ister tuzludenizlerden, ister mineralli göllerden, ya da çamurların içinden buharlaşsınyanında başka hiçbir yabancı madde taşımaz. "Biz,gökten tertemiz su indirdik..." (Furkan Suresi, 48) hükmügereği, duru ve tertemiz bir biçimde yere iner.
.BAL MUCİZESİ
Allah'ınküçücük bir hayvan aracılığıyla insanlara sunduğubalın ne denli büyük bir besin kaynağı olduğunu biliyormusunuz?
Bal,fruktoz ve glukoz gibi şekerlerin yanısıra magnezyum, potasyum,kalsiyum, sodyum klorür, kükürt, demir ve fosfor gibi minerallere sahiptir.Nektar ve polen kaynaklarının niteliklerine göre değişmeklebirlikte, balda B1, B2, C, B6, B5 ve B3 vitaminleri bulunmaktadır. Ayrıcabakır, iyot, demir ve çinko da az miktarlarda bulunur. Balın içeriğindebunların dışında bazı hormonlar da vardır.
Bal,Kuran ayetinde vurgulandığı gibi, "insanlara şifa"olma özelliği taşımaktadır. 20-26 Eylül'den Çin'de yapılanDünya Arıcılık Kongresi'nde bilim adamlarının bal hakkındakiyorumları da bunu doğruluyor: "Kongre'de,arı ürünleri ile tedavi konusu ağırlık kazandı. ÖzellikleABD'li bilimadamları bal, arı sütü, polen ve arı reçinasının(propolis) birçok hastalığı tedavi ettiğini bildirdiler.Romanyalı bir doktor balı katarakt hastaları üzerinde denediğinive 2094 hastadan 2002'sinin (% 95) bal sayesinde tam olarak iyileştiğiniaçıkladı. Polonyalı doktorlar ise arı reçinasınınhemoroid, deri hastalıkları, kadın hastalıkları gibibirçok hastalığa iyi geldiğini tespit ettiklerini bildirdiler."(Hürriyet, 19 Ekim 1993)
Bilimdeen ön sıraları alan ülkelerde arıcılık ve arı ürünleriartık başlıbaşına bir araştırma dalıdurumunda. Balın diğer yararları ise şöyle sıralanabilir:
Kolaycasindirilir: İçindeki şekerlerin bir başka cins şekere (fruktozunglikoza) dönüşebilme özelliği sayesinde bal, yüksek miktarda asitiçermesine rağmen en hassas mideler tarafından bile kolaylıklasindirilir. Aynı zamanda bağırsakların ve böbreklerin dahaiyi çalışmasına yardımcı olur.
Düşükkalorilidir: Balın bir diğer özelliği de, aynı orandaşekerle karşılaştırıldığında oldukçatatlı olmasına rağmen, vücuda yaklaşık % 40 oranındadaha az kalori sağlamasıdır. Vücuda yoğun enerji vermesinerağmen, kilo yapmaması balı üstün nitelikli bir besin kaynağıyapmaya yeter.
Süratlekana karışır: Bal ılık suyla karıştırıldığında7 dakika içinde kana karışır. İçerdiği serbest şekerlerdendolayı beynin çalışması kolaylaşır...
Kanyapımına destek olur: Bal, kan yapımı için vücudungereksinim duyduğu enerjinin önemli bir bölümünü karşılar.Ayrıca kanın temizlenmesine de yardımcı olur. Kan dolaşımınıhem düzenleyici, hem de kolaylaştırıcı yönde etkisi vardır.Damar sertliğine karşı önemli bir koruyucudur.
İçindebakteri barınamaz: Balın bakteri barınmasına olanak tanımayanözelliği "inhibine etki" olarak adlandırılır. Yapılandeneyler sulandırılmış balın bakteri öldürücü özelliğininsaf bala göre iki kat arttığını göstermiştir.İşin ilginci, arı kolonisine yeni dahil olacak kurtçukların,kendilerine bakmakla görevli arılarca—sulandırılmışbalın bu özelliğini bilirmişcesine—sulandırılmışballa beslenmesidir.
ArıSütü: Arı sütü, kovandaki işçi arıların ürettiğibir maddedir. Çok besleyici olan arı sütünde şeker, protein, yağve birçok vitamin bulunur. Vücudun kuvvetsiz düştüğü durumlardave doku yaşlanmalarından ileri gelen bozukluklarda kullanılır.
Arılarınihtiyaçlarından çok fazla ürettikleri balı, insanlar için veinsanlara uygun olarak yaptıkları açıktır. Bu inanılmazgörevi "kendi başlarına" yapamayacakları daİNSANIN YARATILIŞI
Eğerinsan, aklını kullanıp "ben nasıl var oldum?"sorusuna samimi bir cevap bulmaya çalışmazsa, genellikle "nasıloldumsa oldum!..." gibi bir mantığa kapılacaktır. Bumantığa kapılınca da zaten, ona bu tür konular üzerindebir daha düşünmeye pek zaman bırakmayacak bir hayat tarzınıbenimseyecektir.
Oysaakıl sahibi insana düşen, nasıl var olduğu üzerinde düşünmekve hayatın anlamını buna göre belirlemektir. Bunu yaparken de,kimilerinin yaptığı gibi, varacağı sonucun "meğerben yaratılmışım" şeklinde çıkmasındankorkmamalıdır. Çünkü sözünü ettiğimiz kimileri, kendilerinibir Yaratıcı'ya karşı sorumlu hissetmek istemezler. Yaratılmışolduklarını kabul ettiklerinde, hayat tarzlarını veya bağlıoldukları ideolojilerini terketmek zorunda kalmaktan çekinirler. Ya dakendilerini yaratana boyun eğecek olmaktan kaçarlar. Bu psikolojiyi taşıyanlar,Kuran'ın deyimiyle "vicdanlarıkabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla" (NemlSuresi, 14) Allah'ı inkar edenlerdir.
Varlığını"zulüm ve büyüklenme"ye kapılmadan akıl ve vicdan ölçüsündedeğerlendiren insan ise, kendinde Allah'ın yaratışındanbaşka birşey görmeyecektir. Varlığının,kendisinin yaratmadığı ve kontrol edemediği binlerce karmaşıksistemin uyumuna bağlanmış olduğunu farkedecektir. "Yapılmış"olduğunu kavrayacak ve Yaratıcı'sını tanıyıpO'nun kendisini hangi amaca yönelik olarak "yaptığını"anlamaya yönelecektir.
İnsan"yapılmış" olduğunu izlerken, ona rehberlik edenbir kaynak vardır: Kuran. Bu kitap, onu yaratan tarafından ona ve diğerinsanlara indirilmiş bir "yol göstericidir".
Yaratılışolayının aynen Kuran'da tarif edildiği gibi gerçekleşmişolması da, akıl sahibi insana önemli mesajlar vermektedir.
İlerkisayfalarda, akıl ve vicdan sahiplerine nasıl "yaratıldıklarını"ve bu yaratılışın içindeki muhteşemliği gösterenbilgilere yerverilmiştir.
İnsanınyaratılışının öyküsü, birbirinden çok uzak iki ayrıyerde başlar. İnsan, kadın ve erkek bedeninde birbirinden tümüylebağımsız olarak oluşan, ama birbiriyle tümüyle uyumlu olaniki ayrı özün birleşmesiyle hayata adım atar. Erkek bedenindeoluşan spermin erkeğin isteği ya da kontrolü ile oluşmadığıortadadır, aynı kadın bedeninde oluşan yumurtanın kadınınisteği ya da kontrolü ile oluşmadığı gibi. Onlarınbu olaylardan haberi bile yoktur.
Aslında,çok açıktır ki, erkekten gelen öz de, kadından gelen öz de,birbirlerine uyumlu olarak yaratılmışlardır. Bu iki özünyaratılışı da, birleşmeleri de, gelişip insanhaline dönüşmeleri de gerçekte büyük birer mucizedir
İNSANIN YARATILIŞI
Eğerinsan, aklını kullanıp "ben nasıl var oldum?"sorusuna samimi bir cevap bulmaya çalışmazsa, genellikle "nasıloldumsa oldum!..." gibi bir mantığa kapılacaktır. Bumantığa kapılınca da zaten, ona bu tür konular üzerindebir daha düşünmeye pek zaman bırakmayacak bir hayat tarzınıbenimseyecektir.
Oysaakıl sahibi insana düşen, nasıl var olduğu üzerinde düşünmekve hayatın anlamını buna göre belirlemektir. Bunu yaparken de,kimilerinin yaptığı gibi, varacağı sonucun "meğerben yaratılmışım" şeklinde çıkmasındankorkmamalıdır. Çünkü sözünü ettiğimiz kimileri, kendilerinibir Yaratıcı'ya karşı sorumlu hissetmek istemezler. Yaratılmışolduklarını kabul ettiklerinde, hayat tarzlarını veya bağlıoldukları ideolojilerini terketmek zorunda kalmaktan çekinirler. Ya dakendilerini yaratana boyun eğecek olmaktan kaçarlar. Bu psikolojiyi taşıyanlar,Kuran'ın deyimiyle "vicdanlarıkabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla" (NemlSuresi, 14) Allah'ı inkar edenlerdir.
Varlığını"zulüm ve büyüklenme"ye kapılmadan akıl ve vicdan ölçüsündedeğerlendiren insan ise, kendinde Allah'ın yaratışındanbaşka birşey görmeyecektir. Varlığının,kendisinin yaratmadığı ve kontrol edemediği binlerce karmaşıksistemin uyumuna bağlanmış olduğunu farkedecektir. "Yapılmış"olduğunu kavrayacak ve Yaratıcı'sını tanıyıpO'nun kendisini hangi amaca yönelik olarak "yaptığını"anlamaya yönelecektir.
İnsan"yapılmış" olduğunu izlerken, ona rehberlik edenbir kaynak vardır: Kuran. Bu kitap, onu yaratan tarafından ona ve diğerinsanlara indirilmiş bir "yol göstericidir".
Yaratılışolayının aynen Kuran'da tarif edildiği gibi gerçekleşmişolması da, akıl sahibi insana önemli mesajlar vermektedir.
İlerkisayfalarda, akıl ve vicdan sahiplerine nasıl "yaratıldıklarını"ve bu yaratılışın içindeki muhteşemliği gösterenbilgilere yerverilmiştir.
İnsanınyaratılışının öyküsü, birbirinden çok uzak iki ayrıyerde başlar. İnsan, kadın ve erkek bedeninde birbirinden tümüylebağımsız olarak oluşan, ama birbiriyle tümüyle uyumlu olaniki ayrı özün birleşmesiyle hayata adım atar. Erkek bedenindeoluşan spermin erkeğin isteği ya da kontrolü ile oluşmadığıortadadır, aynı kadın bedeninde oluşan yumurtanın kadınınisteği ya da kontrolü ile oluşmadığı gibi. Onlarınbu olaylardan haberi bile yoktur.
Aslında,çok açıktır ki, erkekten gelen öz de, kadından gelen öz de,birbirlerine uyumlu olarak yaratılmışlardır. Bu iki özünyaratılışı da, birleşmeleri de, gelişip insanhaline dönüşmeleri de gerçekte büyük birer mucizedir
TESTİS VE SPERMLER
Yenibir insan yaratılmasının ilk basamağı olacak spermlererkek vücudunun 'dışında' üretilir. Bunun sebebi üretiminancak vücut ısısının yaklaşık 2 derece altındagerçekleşebilmesidir. Bu ısının sabitlenmesi için bir detestis üstüne yerleştirilmiş özel deri çalışır.Bunun fonksiyonu soğukta büzüşerek, sıcakta ise terleyerekgerekli olan ısıyı sabit tutmaktır. Acaba bu hassas dengeyierkeğin kendisi mi "ayarlayıp" düzenlemektedir? Tabi ki hayır.Erkeğin bundan haberi bile yoktur. Yaratılışıreddetmekte direnenler, bunun ancak "insan vücudunun keşfedilmemişbir fonksiyonu" olduğunu söyleyebilirler. Bu "keşfedilmemişfonksiyon" sözü ise "kuru bir isimlendirme"den başka birşey değildir.
Testislerdedakikada ortalama 1000 adet üretilen spermler erkekten kadınınyumurtalarına doğru yapacağı yolculuk için sanki oradakiortamı "biliyormuşcasına" özel bir dizayna sahiptir;baş, boyun ve kuyruktan oluşur. Kuyruğu, spermin bir balıkgibi ana rahminde ilerlemesini sağlayacaktır.
Bebeğingenetik şifresinin bir bölümünü barındıracak olan baş kısmıise özel bir koruyucu zırhla kaplanmıştır. Bu zırhınfaydası anne rahminin girişinde farkedilir: Buradaki ortam son dereceasidiktir. Spermin, bu asidin varlığını bilen "birisi"tarafından koruyucu zırhla kaplandığı ise son derece açıktır.(Bu asidik ortamın da nedeni ise annenin mikroplardan korunmasıdır.)
Erkektenrahme atılan sadece milyonlarca sperm değildir. Meni birbirinden farklısıvıların karışımından oluşur. Kuran, bugerçeği şöyle vurguluyor:
"Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değerbir şey değilken, uzun zamanlardan bir süre gelip-geçti. Şüphesizbiz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık..."(İnsan Suresi, 1-2)
Meniiçindeki bu sıvılar spermlerin gerek duyduğu enerjiyi karşılayacakolan şekeri içerir. Ayrıca baz özelliğiyle ana rahminin girişindekiasitleri nötralize etmek, spermin hareket edeceği kaygan ortamı sağlamakgibi görevleri vardır. (Burada da yine iki ayrı ve bağımsızvarlığın birbirine uygun olarak yaratıldığınıgörüyoruz.) Spermler yumurtaya varana kadar annenin vücudunda zorlu biryolculuk geçirir. Kendilerini ne kadar savunurlarsa savunsunlar, 200-300 milyonspermden yumurtaya ulaşanların sayısı bini pek aşamaz.
YUMURTA
Spermyumurtaya uygun olarak düzenlenirken, çok ayrı ve farklı bir ortamdada yumurta hayata tohum olmaya hazır hale getirilmektedir... Kadınınhaberi bile yokken, yumurtalıklarda oluşan bir yumurta önce karınboşluğuna bırakılır ve hemen sonra ana rahminin falloptüpü denen uzantılarının ucunda yer alan kollar sayesindeyakalanır. Ardından yumurta fallop tüpünün iç yüzeyindeki tüylerinhareketiyle ilerlemeye başlar. Büyüklüğü ise bir tuz tanesininancak yarısı kadardır. (sağda)
Yumurta-spermbuluşmasının yeri fallop tüpüdür. Burada yumurta özel bir sıvısalgılamaya başlar. İşte bu sıvı sayesindespermler yumurtanın yerini bulurlar. (Dikkat edelim: Yumurta "salgılamayabaşlar" derken bir insandan ya da gelişmiş bir bilgisayardansöz etmiyoruz. Bu ufacık protein yığınının,"kendi kendine" böyle bir şeye "karar vermesi", dahada ötesi spermi kendine çekecek bir kimyasal bileşim "hazırlayıp"salgılaması inanılır şey midir?)
Özetle,vücudun üreme sistemi özellikle yumurtayla spermi buluşturacak şekildehazırlanmıştır. Ve kadın üreme sistemi spermlere,spermler de kadın vücudundaki ortama uygun olarak yaratılmıştır.
SPERM VE YUMURTA BULUŞMASI
Yumurtayıdölleyecek sperm yumurtaya yaklaştığında, yine yumurtanınsalgılamaya "karar verdiği" (!) ve sperm için özel olarakhazırlanmış bir sıvı, spermin koruyucu zırhınıeritir. Bunun sonucunda da bu kez spermin ucunda olan ve yine özel olarakyumurta için hazırlanmış bulunan eritici enzim kesecikleri açığaçıkar. Sperm yumurtaya ulaştığında bu enzimleryumurtanın zarını delerek spermin içeri girmesini sağlar.Yumurtanın etrafını kuşatan spermler içeri girmek için büyükbir yarışa başlarlar. Ancak yumurtayı genelde tek bir spermdöller.
Kuran'ınbu aşamada söyledikleri de hayli dikkat çekicidir. Kuran, insanın sıvınınyani meninin özünden meydana getirildiğini söylüyor:
"(Allah)sonra insanın neslini bir özden, değersiz bir sıvınınözünden meydana getirdi." (Secde Suresi,
Ayetinbildirdiği gibi, yumurtayı spermleri taşıyan sıvınınkendisi değil, içinde taşıdığı tek bir sperm,hatta onun da "özü" olan kromozomlar döllemektedir.
Tekbir spermi içeri alan yumurtaya artık bir başka spermin girmesi mümkündeğildir. Bunun sebebi yumurtanın etrafında bir elektriksel alanbulunmasıdır. Yumurta çevresi (-) elektrik yüklüdür ve ilk spermyumurtaya girer girmez bu potansiyel (+) olur. Böylece dışarıdakispermlerle aynı elektrik yükünü taşıyan yumurta, bu kez onlarıitmeye başlar.
Yanibirbirinden ayrı ve bağımsız olarak oluşan iki özünelektriksel yükleri de birbirleriyle uyum içindedir.
Sonundaspermdeki erkeğin DNA'sıyla kadının DNA'sı birleşir.Artık annenin karnında yabancı, yeni bir hücre (zigot), yeni birinsanın ilk tohumu vardır.
ZİGOTUN RAHİME YAPIŞMASI
Yumurtanındöl yatağına yerleşebilmesi pürtüklü özelliğininsayesindedir. Bu pürtükler, yumurtanın gerçek uzantıları olup,toprağa yerleşen kökler gibi, organın derinliklerine doğrudalar. Böylece zigot kendisinin gelişimi için annenin vücudunda salgılananhormonlardan yararlanabilir. Ancak modern çağda bulunan bu gerçeği,Kuran şöyle bildiriyor:
"YaratanRabbin adıyla oku. O, insanı bir alak'tan (asılıp tutunanşeyden) yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir." (AlakSuresi, 1-3)
"İnsan,'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mısanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?Sonra bir alak oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçimverdi.' Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı."(Kıyamet Suresi, 36-39)
Dölyatağına tam anlamıyla tutunmuş olan zigot gelişmeye başlar.Oluşan yeni insanı anneye bağlayan yer, plasenta denilen tektaraflı bir süzgeçtir. Plasentanın en önemli özelliği annekarnında bebeğin gelişmesi için gerekli olan maddeleri "seçerek"bebeğe sunmasıdır.
Bunlardanayrı olarak, bebeğin içinde büyüdüğü amnion sıvısınındikkati çeken en önemli özelliği, dışarıdan gelecekdarbelere karşı bebeğin güvenliğini sağlamasıdır.Kuran, bu konuda şöyle diyor:
"Sizibasbayağı bir sudan yarattık. Sonra onu savunması sağlambir karar yerine yerleştirdik." (Mürselat Suresi, 20-21)
.