|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Kabir azâbı vardır
“Allahü teâlâ, bazı kimseleri, insanların ihtiyaçlarını gidermek için yaratmıştır. İnsanlar, ihtiyaçları için onlara başvururlar. İşte bunlar, kabir azâbından emîndirler.”
Dünkü makâlemizde, kabir azâbıyla alâkalı bazı âyet-i kerîmeler ile tefsîrlerinden bahsettik. Bugün de inşâallah, bu konudaki bazı hadîs-i şerîfleri zikredelim...
İmâm-ı Suyûtî (rahimehullah), "Kabir azâbı" ile ilgili “Şerhu’s-sudûr” isminde müstakil ve hacimli bir eser yazmıştır. Orada, İmâm-ı Buhârî ve İmâm Müslim’in “Sahîh”leri başta olmak üzere, hadîs kitaplarındaki kabir azâbı ile ilgili hadîs-i şerîfleri nakletmiştir. Hemen hemen her hadîs kitâbında kabir azâbı bildirilmektedir. Kabir azâbını inkâr eden bir kimse, bütün hadîs kitaplarını inkâr etmiş olur.
Şimdi, kabir azâbı ile ilgili hadîs-i şerîflerden bazılarını [Kütüb-i sittedeki sıralarına göre] bildirelim. Peygamber Efendimiz buyurmuşlardır ki: “Kabir azâbı haktır.” [Buhârî]
Sevgili Peygamberimiz, bir cenâzede, “Yâ Rabbî! Bunu kabir azâbından koru” diye duâ etmiştir. (Müslim, Tirmizî, Nesâî)
“Gizleyebilseydiniz, kabir azâbını size işittirmesi için Allah’a duâ ederdim.” [Müslim, Nesâî, İmâm Ahmed]
“Allah’ım, kabir azâbından Sana sığınıyorum.” [Müslim, Nesâî, Hâkim, Harâitî]
“Kabir azâbından Allah’a sığınınız.” [Müslim, İmâm Ahmed, İbn-i Ebî Şeybe]
“Allah’a yemîn ederim ki, 99 tinnîn Kıyâmete kadar, kâfire kabrinde azap eder.” [Tirmizî, İbn-i Hibbân, Ebû Ya’lâ,] [“Tinnîn” isimli yılan, dünyâ yılanı değildir. Kâfirlere ve günâhkârlara azap etmesi için Allahü teâlânın yarattığı bir mahlûktur.]
“Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.” [Tirmizî]
“Kabir azâbının çoğu, üzerine idrâr sıçratmaktan olacaktır.” [Nesâî, İbn-i Mâce, Hâkim, Dârekutnî]
“Şehîd, kabir azâbından emîndir.” [İbn-i Mâce, Beyhekî, İmâm Ahmed]
“Dün gece rüyamda, bir kimseyi kabir sıkarken gördüm. Namazı gelip onu kabir azâbından kurtardı.” [Hâkim]
“Fi sebîlillah [Allah yolunda] gözcü olarak vefât eden, kabir azâbı görmez.” [İmâm Ahmed]
“Allahü teâlâ, bazı kimseleri, insanların ihtiyaçlarını gidermek için yaratmıştır. İnsanlar, ihtiyaçları için onlara başvururlar. İşte bunlar, kabir azâbından emîndirler.” [Taberânî]
“Cuma gecesi "Fâtiha" sûresini ve 15 kerre "Zilzâl" sûresini okuyarak iki rekât namaz kılan kabir azâbından emîn olur.” [Deylemî]
“Namaz kılmayanın kabri ateşle dolar. Gece-gündüz onu yakar. Bir tinnîn, her namaz vaktinde onu sokar.” [Kurretü’l-uyûn]
Eshâb-ı kirâmdan Ya’lâ bin Mürre (radıyallahü anh), bir kabirde azap olduğunu işitip, Resûlullah Efendimize haber verdi. Peygamber Efendimiz de, “Ben de işittim; o kişi, söz taşıdığı ve üzerine idrâr sıçrattığı için, kendisine azap yapılmaktadır” buyurdu. (Beyhekî)
12.01.2016
Kabir azabını inkâr mümkün mü?
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Mü’min kabrinde yemyeşil bir bahçe içindedir. Ayın ondördü gibi aydınlatılır. 'Onun için sıkıntılı bir hayât vardır' âyeti, kâfirlerin kabirde görecekleri azâbı bildirir."
Gaybî husûslardan olan kabir ve âhıretle ilgili bilgileri, insan aklının bilmesi mümkün değildir. Bunların, ya Cenâb-ı Hak tarafından bizzât kitaplarında [şimdi elimizde hiç değişmemiş bulunan İlâhî kitap sâdece Kur’ân-ı kerîm kaldığına göre, bu kudsî kitapta] veya O’nun Peygamberleri tarafından vâsıtalı olarak insanlara bildirilmesi gerekir.
Bugün, önce, [Kur’ân-ı kerîmdeki sıralarına göre] kabir azâbıyla alâkalı bazı âyet-i kerîmeler ile tefsîrlerinden ve bazı âlimlerin açıklamalarından bahsedeceğiz.
“Bakara sûresi”nin, “Ölü iken sizi diriltti. Tekrar öldürecek ve tekrar diriltecek” meâlindeki 28. âyetinde bildirilen, ikinci dirilme kabirde olacaktır. İmâm-ı Nesefî de bu âyetin kabir azâbı ve nimetine işâret ettiğini bildirmiştir. (Kâdî Beydâvî Tefsîri üzerine Şeyhzâde Hâşiyesi)
“Âl-i İmrân sûresi”nin, “Allah yolunda öldürülenleri [şehîdleri] ölü sanmayın! Bilakis onlar diridirler” meâlindeki 169. âyet-i kerîmesi de, kabir hayâtını bildirmektedir. (Muhammed Muhyiddîn bin Behâeddîn, El-Kavlü’l-fasl Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber)
“A’râf sûresi”nin, “Orada yaşayıp, orada öleceksiniz, yine oradan dirilip çıkarılacaksınız”meâlindeki 25. âyetindeki "Orada"dan maksat kabir hayâtıdır. (Tefsîr-i Şeyhzâde)
“Tevbe sûresi”nin, “Onları iki defa azâba uğratacağız” meâlindeki 101. âyetindeki azâbın birisi kabir azâbıdır. (Kâdî Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl)
En büyük müctehidlerden olan İmâm-ı A'zam (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: Kur'ân-ı kerîmde, “Onlar, sabâh-akşam ateşe sokulurlar. Kıyâmetin kopacağı günde, ‘Firavun hânedânını azâbın en çetinine sokun’ denilecek” buyuruldu. (Mü’min sûresi, 46) Sabâh-akşam görecekleri azap, Kıyâmetten öncedir. Âyetin devâmında onların şiddetli azâba sokulacağı bildiriliyor. Birincisi kabir azâbı, ikincisi ise Cehennem azâbıdır.
(El-Kavlü’l-fasl) İmâm-ı Gazâlî (rahmetullahi aleyh) de, “Bu âyet-i kerîme kabir azâbını gösteriyor”buyurdu. (İhyâu Ulûmi’d-dîn)
İmâm-ı Şa’rânî (kuddise sirruh) buyuruyor ki:
“Tâhâ sûresi”nin 124. âyet-i kerîmesindeki "Me'îşeten danken" kabir azâbını bildiriyor. Çünkü hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Mü’min kabrinde yemyeşil bir bahçe içindedir. Ayın ondördü gibi aydınlatılır. 'Onun için sıkıntılı bir hayât vardır' âyeti, kâfirlerin kabirde görecekleri azâbı bildirir. 99 tinnîn, kâfirleri kıyâmete kadar kabrinde sokup azap eder.” [Tirmizî]
İmâm-ı Nesefî de (rahimehullah) buyurdu ki:
“Câsiye sûresi”nin, “Allah sizi diriltir, sonra öldürür” meâlindeki 26. âyetinde, diriltmenin kabirde olacağını bildiriyor. (Şeyhzâde Hâşiyesi)
11.01.2016
|
.
Canlar nasıl alınır?
|
Sual: Dünyanın çeşitli yerlerinde, binlerce, hatta milyonlarca insan, trafik kazası, deprem, savaş gibi sebeplerle aynı anda ölüyor. Ölüm meleği bir anda bunların canını nasıl alır?
CEVAP
Azrail aleyhisselamın kudretinden şüphe etmek, Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmeye kadar gidebilir. Allahü teâlânın kudretinin büyüklüğünü bilen kimse, sebebini bilmese de, İslam’a teslim olup, Allah’ın her şeye gücü yetebileceğine inanması gerekir.
Bugün bir düğme ile bir veya birkaç şehrin bütün elektrikleri aynı anda söndürülebilmektedir. Ölüm meleği de ruhları bundan daha tez almaktadır.
İbrahim aleyhisselam, ölüm meleğine sual etti ki:
- Ey ölüm meleği, eceli gelen insanların bir kısmı doğuda, bir kısmı batıda olsa yahut kuzeyde ve güneyde aynı anda zelzele olup ölseler yahut da dünyanın çeşitli yerlerinde savaş olsa, aynı anda binlerce, milyonlarca insan ölse, aynı anda bunların hepsinin ruhlarını nasıl alıyorsun?
Ölüm meleği cevap verdi:
- Allah’ın izniyle onların ruhlarını çağırırım, derhal avucumun içinde oluverirler.
Süleyman aleyhisselam, ölüm meleğine sual etti:
- İnsanların ruhlarını kimini genç yaşta, kimini bebekken, kimini ihtiyarlayınca alıyorsun. Ruhları almada ölçün nedir?
Ölüm meleği dedi ki:
- Bana eceli gelenlerin listesi verilir. Ben verilen listeyi tatbik ederim. Başka işe karışmam.
Ölüm meleği gelip, Süleyman aleyhisselamın yanında oturan bir kimseye dikkatli bakmaya başladı. Sonra çıkıp gitti. O zat, Süleyman aleyhisselama sual etti:
- Kimdi o bana öyle can alacak gibi bakan?
- Ölüm meleğiydi.
- Beni onun pençesinden kurtar! Rüzgâra emret, beni Hindistan’a götürsün!
O zatın bu isteği derhal yerine getirildi. Ölüm meleği ikinci defa Süleyman aleyhisselamın yanına gelince, Hazret-i Süleyman sual etti:
- Geçen gelişinde yanımdaki zata niçin öyle bakmıştın?
- Şimdi onun ruhunu alıp geldim. Bana onun ruhunu Hindistan’da almam emredilmişti. Ömrü biterken, hâlâ burada bulunduğu için öyle bakmıştım. (Mesnevi)
Hayatiyetin ispatı
Sual: Kur'anda, (Her canlı, ölümü tadacaktır) deniyor. Ölenin tatması nasıl olur ki?
CEVAP
Bu âyet-i kerime, ruhun ölmediğini, sadece ölümü tattığını bildiriyor. Ölümden sonraki hayatiyeti yani canlılığı ispat ediyor. Ölmek, yok olmak demek değildir. İnsan ölünce, ruhu bedenden ayrılır ve yepyeni bir hayat başlar. (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) mealindeki hadis-i şerif de, ruhun ölmediğini göstermektedir.
Ölürken
Sual: Bir kimse, ölürken küfre sokucu söz söyleyip ölse kâfir olarak mı ölmüş olur?
CEVAP
Hayır, ölüm hâlindeyken küfre sebep olan şey söyleyen kimse, mümin kabul edilir, çünkü o anda aklı başında değildir. (S. Ebediyye)
.
Ölüm acısını kimler duymaz?
|
Sual: Ölüm acısını herkes duyacak mıdır?
CEVAP
Ölüm acısı, dünya acılarının hepsinden daha acıdır. Bir kâfir, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturulduktan sonra da ölse, çok şiddetli olan ölüm acısını duyar. Fakat salih mümin, kurşun yağmuruna tutulsa, bu acıyı duymaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya yemin ederim ki, ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir. Yine Allahü teâlâya yemin ederim ki, mümin bir kulun her damarı ölüm acısını duymadıkça, canı çıkmaz.) [Ebu Nuaym]
(Şehit ölüm acısını duymaz.) [Beyheki]
(Şehit, öldürülmesinin acısını, ancak bir pirenin ısırması kadar duyar.) [Nesai]
Ölüm acısı 70 kere kılıçla doğranmaktan fazladır; ama Allahü teâlâ, sevdiği kullarına bu acıyı duyurmaz. Ölüm acısı, kabir azabı yanında hiç kalır. Kabir azabı mahşer azabı yanında hiçtir. Mahşer azabı da, Cehennem azabının yanında hiçtir. Salih mümin, ne ölüm acısını, ne kabir azabını, ne de Cehennem ateşini duymaz. Sırat, Cehennem üzerine kuruludur. Sırat köprüsünden herkes geçer. İki hadis-i şerif meali:
(İyi kötü herkes [Cehennem üzerine kurulmuş Sırat’tan] geçer. Yalnız mümine, serin ve selamet olur. İbrahim aleyhisselama ateşin serin olduğu gibi. Öyle ki müminlerin soğukluğundan Cehennem, “Müminin nuru narımı söndürüyor” diye bağırır. Bundan sonra Allahü teâlâ, takva ehlini kurtarır; zalimleri ise orada yüzüstü bırakır.) [İbni Mace]
(Kıyamette Cehennem mümine, “Çabuk geç ey mümin! Nurun nârımı [ateşimi] söndürecek” diye bağırır.) [Taberanî]
Salih mümin, ruhunu teslim edeceği vakit, rahmet meleklerini ve Resulullah efendimizi görüp, can verme acısını duymaz. Bu şaşılacak bir şey değildir. Nitekim Mısır kadınları, Yusuf aleyhisselamın güzelliğine hayran olup, kendilerini öyle unutmuşlardı ki, ellerini kestiklerinden haberleri bile olmamıştı.
Ölüm acısının şiddeti
Sual: Ölüm acısının, bin kılıç darbesinden daha şiddetli olduğu, hadisle bildiriliyor. Bu, Müslümanlar için de aynı mıdır?
CEVAP
Evet, aynıdır. Ancak mümin bu acıyı hissetmeyecektir. Allahü teâlâ, her Müslümana ölürken, Resulullah efendimizi gösterecek ve Onun güzelliği karşısında, ruhunu nasıl teslim ettiğinin farkına varmayacaktır. Yusuf aleyhisselamı gören kadınların, onun güzelliği karşısında parmaklarını bıçakla kestikleri halde, farkına varmadıkları gibi, Müslümanlar da, ölüm acısı hissetmeyeceklerdir. O halde doğru imanla ölmeye çalışmalıdır.
.
Kabir azabı haktır
|
Sual: Kabir azabı gerçekten var mı?
CEVAP
Kabir azabının varlığını bildiren vesikalardan bazıları şöyledir:
İmam-ı a'zam hazretleri buyurdu ki:
Kur'an-ı kerimde (Onlar, sabah-akşam ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı günde, "Firavun hanedanını azabın en çetinine sokun!" denilecek) buyuruldu. (Mümin 46)
Sabah-akşam görecekleri azap, Kıyametten öncedir. Âyetin devamında onların şiddetli azaba sokulacağı bildiriliyor. Birincisi kabir azabı, ikincisi ise Cehennem azabıdır. (El-Kavl-ül fasl)
İmam-ı Gazali hazretleri de, (Bu âyet-i kerime kabir azabını gösteriyor) buyurdu. (İhya)
Nuh suresinin, (Günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe atıldılar) mealindeki 25. âyet-i kerimesinde geçen Feüdhılukelimesindeki F harfi, hiç ara verilmediğini gösterir. Yani (Suda boğulduktan hemen sonra kabirdeki azaba maruz kaldılar)demektir. (El-Kavl-ül fasl)
Al-i imran suresinin, (Allah yolunda öldürülenleri [şehitleri] ölü sanmayın! Bilakis onlar diridir) mealindeki 169. âyet-i kerimesi de, kabir hayatını bildirmektedir. (El-Kavl-ül fasl)
İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
Taha suresinin 124. âyet-i kerimesindeki "Me'îşeten danken" kabir azabını bildiriyor. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin kabrinde yemyeşil bir bahçe içindedir. Ayın ondördü gibi aydınlatılır. "Feinne lehü me'îşeten danken" âyeti, kâfirlerin kabirde görecekleri azabı bildirir. 99 tinnin kâfirleri kıyamete kadar kabrinde sokup azap eder.) [Tirmizi]
Tekasür suresinin 3. âyetindeki, bu övünmenizin kötü akıbetini "İleride bileceksiniz!" demek, "Ölürken" demektir. 4. âyetindeki "Yine ileride bileceksiniz" ise "Kabirde" demektir. (Celaleyn, Medarik, M.Tezkire-i Kurtubi)
Bekara suresinin, (Ölü iken sizi diriltti. Tekrar öldürecek ve tekrar diriltecek) mealindeki 28. âyetinde bildirilen, ikinci dirilme kabirde olacaktır. İmam-ı Nesefi de bu âyetin kabir azabı ve nimetine işaret ettiğini bildirmiştir. (Tefsiri Şeyhzade)
İmam-ı Nesefi hazretleri buyuruyor ki:
Araf suresinin, (Orada yaşayıp, orada öleceksiniz, yine oradan dirilip çıkarılacaksınız) mealindeki 25. âyetindeki "Orada"dan maksat kabir hayatıdır. (Şeyhzade)
İmam-ı Nesefi buyurdu ki:
Casiye suresinin, (Allah sizi diriltir, sonra öldürür) mealindeki 26. âyetinde, diriltmenin kabirde olacağını bildiriyor. (Şeyhzade), Tevbe suresinin, (Onları iki defa azaba uğratacağız) mealindeki 101. âyetindeki azabın biri kabir azabıdır. (Kadi Beydavi)
İmam-ı Süyuti hazretleri, "Kabir azabı" ile ilgili Şerhussudur isminde müstakil bir eser yazmıştır. Buhari ve Müslim ve diğer hadis kitaplarındaki kabir azabı ile ilgili hadis-i şerifleri nakletmiştir. Her hadis kitabında kabir azabı bildirilmektedir. Kabir azabını inkâr eden, bütün hadis kitaplarını inkâr etmiş olur.
Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, bu ümmet, kabirde azap görecek, benim gibi zayıfların hali ne olacak?) diye sual edince, Resulullah, İbrahim suresinin, (Allah, iman edenlere, dünya ve ahirette de sabit sözlerinde sebat ihsan eder) mealindeki 27. âyeti okudu. (Bezzar), Bu âyette, kabir hayatının hak olduğu, müminlere kavl-i sabit ihsan edildiği bildiriliyor. (Tefsir-i Celaleyn)
İslam âlimleri, kabir hayatının ahiret hayatından olduğunu, kabir azabının da ahiret azaplarından olduğunu bildirmişlerdir. (Mektubat-ı Rabbani)
Yukarıda âyet-i kerimelerle kabir azabının hak yani gerçek olduğunu bildirdik. Şimdi de kabir azabı ile ilgili hadis-i şeriflerden bazılarını bildiriyoruz. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Kabir azabının çoğu, üzerine idrar sıçratmaktan olacaktır.)[İ.Mace, Nesai, Hakim, Dare Kutni]
(İdrardan sakının! Çünkü kabirde ilk hesap bundan olacaktır.)[Taberani]
(Allahü teâlâ, bazı kimseleri, insanların ihtiyaçlarını gidermek için yaratmıştır. İnsanlar, ihtiyaçları için onlara başvururlar. İşte bunlar, kabir azabından emindirler.) [Taberani]
(Dün gece rüyamda, bir kimseyi kabir sıkarken gördüm. Namazı gelip onu kabir azabından kurtardı.) [Hâkim]
(Cuma gecesi "Fâtiha" ve 15 kere "İzâ zülzilet" okuyarak iki rekât namaz kılan kabir azabından emin olur.) [Deylemi]
(Fisebilillah gözcü olarak vefat eden kabir azabı görmez.) [İ. Ahmed]
(Allah’ım, kabir azabından Sana sığınıyorum.) [Müslim, Nesai, Hâkim, Harâiti]
(Allah’a yemin ederim ki, 99 tinnin Kıyamete kadar, kâfire kabrinde azap eder.) [Ebu Ya’la, İbni Hibban, Tirmizi]
(Namaz kılmayanın kabri ateşle dolar. Gece-gündüz onu yakar. Bir tinnin, her namaz vaktinde onu sokar.) [Kurretül-uyun]
[Tinnin isimli yılan, dünya yılanı değildir. Kâfire ve günahkâra azap etmesi için Allah’ın yarattığı bir mahlûktur.]
Resulullah efendimiz, iki kabir yanında durup, (Bunlardan biri idrar sıçramasından sakınmadığı için, diğeri ise, Müslümanlar arasında söz taşıdığı için, kabir azabı çekiyorlar) buyurdu. (İbni Mace)
Eshab-ı kiramdan Ya’la bin Mürre hazretleri, bir kabirde azap olduğunu işitip, Resulullah efendimize haber verdi. Peygamber efendimiz de, (Ben de işittim. Söz taşıdığı ve üzerine idrar sıçrattığı için, azap yapılmaktadır) buyurdu. (Beyheki)
Peygamber efendimiz, iki kabrin yanına gelince, bir hurma dalı getirilmesini emretti. Hurma dalını ikiye kırıp, yarısını bir kabre, yarısını da diğer kabrin üstüne koyup, (Bu dal yaş kaldığı sürece azapları hafifler. Bunlar gıybet ve idrardan dolayı azap görmektedir) buyurdu. (İ.Mace)
(Dört kişinin, çektikleri şiddetli azaptan dolayı, Cehennemdekiler rahatsız olur. Bunlardan biri, ateşten kapalı bir tabut içinde, biri bağırsaklarını sürür, biri de kan ve irin kusar, öteki ise kendi etini yer. Tabuttaki, borçlu olarak ölmüştür, üzerinde kul borcu vardır.[Geriye mal da bırakmadığı için borcu ödenmemiştir.] Bağırsakları sürünen, idrardan sakınmamıştır. İrin ve kan kusan, müstehcen konuşmuştur. Kendi etini yiyen de, gıybet ve kovuculuk etmiştir.)[Taberani]
Peygamber efendimiz bir cenazede, (Ya rabbi bunu kabir azabından koru) diye dua etmiştir. (Müslim, Nesai, Tirmizi)
Ehl-i sünnetin ve hanefi mezhebinin reisi olan imam-ı a'zam hazretleri buyurdu ki:
(Kabirde ruhun cesede iadesi, kâfirleri ve bazı günahkâr Müslümanları kabrin sıkması ve azap edilmesi haktır.) [Kavl-ül fasl
İslam âlimlerinin en büyüklerinden olan imam-ı Rabbani hazretleri, (Kabrin bedeni sıkması vardır) buyurdu. (Mektubat-ı Rabbani 3/17)
Yine İslam âlimlerinin en büyüklerinden olan imam-ı Gazali hazretleri de, (Kabir azabı ruha ve cesede birlikte olacaktır) buyuruyor. (İhya-i ulümiddin)
Karada ve denizde ölene de sual sorulur. Bu da ruhun bedene iade edilmesinden sonra olur. [Nuhbet-ül-leâli s.116, Bidaye s.91]
Ruh ve beden beraber günah işledikleri için, kabir azabı da, her ikisine birden yapılacaktır. (El-Müstened)
İmam-ı Süyuti hazretleri (Şerh-us-Sudur), Abdurrahman ibni Receb Hanbeli hazretleri (Ehvâl-ül-kubur) kitabında, İmam-ı Şarani hazretleri Tezkire-i Kurtubi Muhtasarı'nda bildiriyor ki:
Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Ömer hazretleri, (Yerden boynu zincirli birinin çıktığını, bir adamın bunu dövdüğünü, zincirli adamın yerde kaybolduğunu, böylece toprağa girip çıktığını gördüm) dedi. Resulullah efendimiz, bu zata, (O gördüğün kimse, Ebu Cehil'dir, kıyamete kadar kabrinde böyle azap çeker) buyurdu. (Taberani)
Özetini aldığımız hadis-i şerifin metninde Ebu Cehil'in İbni Ömer hazretlerinden su istediği de yazılıdır. Demek ki, Ebu Cehil'in sadece ruhuna değil, bedenine de azap yapılmaktadır. Cehennemde de, çürüyen vücut yerine yeni bir vücut yaratılacak, Cehennemdekilerin böylece hem ruh, hem de bedenleri azap görecektir. Azabı gören ve çürüyen beden değildir. Ruhun tasarrufu altında olan beden azap görecektir.
İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki:
Her ölünün ruhu, cesedine, bilmediğimiz bir halde bağlıdır. Ruhların kendi cesetlerine tesir ve tasarruf etmelerine ve kabirde bulunmalarına izin verilmiştir. Ölü kabirde çürüse de, ruhun bedenle olan bağlılığı bozulmaz. (El-mütekaddim)
Günahları ikisi birlikte işlediği için, yalnız ruha azap yapılması, hikmete ve ilahi adalete uygun değildir. Beden kabirde çürüse de, Allahü teâlânın ilminde vardır. Allahü teâlâ, ölüleri diriltmeye gücü yettiği gibi, bedene de azap yapmaya gücü yeter. Allahü teâlâ her şeye kadirdir, Onun kudretinden şüphe eden kâfirdir. (M. Nasihat)
Yanıp ölene kabir azabı
Günümüzde aklını dinde ölçü kabul eden bazı kimseler, yanarak ölene kabir suali ve kabir azabı olamaz sanıyor.
Mumyalanıp hep dışarıda kalan yahut hiç defnedilmeyen ölüye ve yanıp kül olan kimselere de kabir suali olur. (Sirac-ül-vehhac ve Camiussagir şerhi)
Meşhur Emali şerhinde de, (Bir kimse kurtlar tarafından parçalanıp yense, yahut ateşte yansa, denizde çürüse, kabir suali olur, kabir azabına veya kabir nimetine kavuşur) buyuruldu.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kabir azabı, ahiret azaplarındandır. Dünya azabına benzemediği gibi, rüyada görülen azaba da benzemez. Böyle sanmak, kabir azabını bilmemekten ileri gelir. Kabir azabına inanmayan bid'at sahibi olur. (Hakkında hadis-i şerif olsa da, olmasa da, kabir azabına inanmam, akıl ve tecrübe bunu kabul etmez) diyen kâfir olur. (Mektubat-ı Rabbani 3/17- 31)
Aklın almadığı şeyleri akılla çözmeye kalkışmak çok yanlıştır.
Akıl, göz gibi, din bilgileri de ışık gibidir. Göz, ışık olmadıkça, karanlıkta görmez. Göz, karanlıkta görmediği şeylere "Yok" diyemez. Akıl da, maneviyatı, fizik-ötesini anlayamaz. Aklımızdan faydalanmamız için Allahü teâlâ, din ışığını gönderdi. Göz, ışık olmadan karanlıkta cisimleri göremediği gibi, din bilgileri olmadan da akıl, manevi şeyleri anlayamaz. O halde akıl, din ışığı ile ancak manevi şeyleri anlayabilir.
Ölen kimse acı duyar
Amerika’daki vahşilerin, oklarının uçlarına sürdükleri, "Kürar" ismindeki zehir, sinirlerin uçlarını felce uğratır. Adale hareket edemez. Ağrı yapmadığından insan zehirlendiğini anlamaz. Elini, ayağını oynatamaz, yere yıkılır, taş gibi kalır. Görür ve işitir ise de, gözünü kırpamaz, dilini oynatıp bağıramaz. Kabir azabı da buna benzetilebilir. Ölü, acı duyar, fakat kıpırdayamaz.
İnsan, ruhu sayesinde ayakta durur. Aklı, düşüncesi, ruhu sayesinde vardır. İnsanın vücudu, bir marangozun aletleri gibidir. İnsan ölünce, aletleri olmadığından, ruh bu aletlerle bir iş yapamaz. Ancak yine de, ruh ölü olmadığı için gider gelir, insanları tanır. Hatta evliyanın ruhları insanlara yardım eder. Bu yardım etmesi dünyadaki bedenindeki aletlerle değildir. Allahü teâlâ, ruhlara aletsiz de iş yapma özelliğini vermiştir. Vefat eden Hızır aleyhisselamın ruhu çok kimseye çeşitli yardım yapmaktadır.
Bir kimseye, başkasının bütün organları takılsa, o insanın aklında, düşüncesinde değişiklik olmaz. Marangozun eski aletleri yerine, yeni aletleri gelmiş demektir. Alet değişmekle, marangozdaki bilgi, kabiliyet değişmez. Kesmeyen bir testere yerine, iyi kesen bir testere gelirse, daha kolay iş yapar.
İnsan ruhu sayesinde vardır
Görmeyen gözün yerine sağlam göz takılırsa görür. Kanı, kalbi, beyni de değişse, yine düşünceye tesir etmez. Sağlam organ takılmışsa, daha kolay iş görür. Çünkü insan, ruh demektir.
Bir insan yanmakla yok olmaz. Sadece aletleri elinden alınmış olur. Ahirette ona yeni aletler verilir. Mümin ise Cennete, kâfir ise Cehenneme gider. Ruh, kendisine verilen vücut sayesinde, ya nimete kavuşur veya azaba maruz kalır.
Ruhun mahiyetini bilmeyen veya Allah’ın kudretinden şüphe eden kimse, insan yanınca yok olduğunu, kabir suali ve kabir azabının olmadığını zanneder. Hâlbuki kabir azabının olduğunu dinimiz açıkça bildiriyor. Bu konudaki âyet-i kerime ve hadis-i şerifleri yukarıda bildirdik.
Yargısız infaz mı?
Sual: Bazıları, (Kıyametten önce azap yoktur. Ahirette günahlar sevaplar belli olmadan, suçlar meydana çıkmadan kabirde azap çektirmek, Yargısız infaz olur. Mahkemeye çıkmadan karakolda dayak atmaya benzer. Bu ise ilahi adalete aykırıdır) diyorlar. Kabir azabı hak değil midir?
CEVAP
Böyle konuşmak, dini hiç bilmemek demektir. Çünkü kimin ne suçu işlediğini, kimin Cennete kimin Cehenneme gideceğini Allahü teâlâ elbette bilir. Hatta insanlar doğmadan önce de biliyordu. Hafaza melekleri, insanların iyi kötü amellerini tespit ediyor. Kimin suçu ne ise bellidir. Kabirde yargısız infaz yapılmıyor. Günahlarına karşılık azaba maruz bırakılıyor. Kabirde sıkıntı çeken müminin günahları azalır, hesap yerine günahsız gidebilir.
Aklı ölçü alan Mutezile fırkası, kabir hayatını ve kabir azabını inkâr etti. Ehl-i sünnet âlimleri ise, kabir azabının hak olduğunu vesikalarla bildirdiler.
Her ölüye kabir suali olur
Sual: İbni Sebeci bir tanıdığım, (Kabir azabı olmaz. Bu, mahkemeye çıkmadan karakolda, dayak atmaya benzeyen yargısız infazdır. Hem de çürüyüp toprak olmuş ölüye kabir azabı olmaz) dedi. Başka bir tanıdık da, (Mumyalanan veya yanıp kül olan ölüye de kabir suali ve azabı olmaz) dedi. Kabir suali ve azabı hak değil midir?
CEVAP
Sapık fırkalardan Mutezile kabir azabına inanmaz. İbni Sebeciler de, Mutezile itikadında oldukları için kabir azabını inkâr ediyorlar. Ehl-i sünnet itikadında kabir suali ve kabir azabı haktır. Kabir azabı ruh ve bedene birlikte olur.
Bazı âlimlere göre, kâfire kabir suali olmadan azap yapılır. Bazı Müslümanlara da ikram olması için kabirde sual sorulmaz.
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Defnedilmeyen ölü de, kabir hayatını yaşar. Fakat hareket ve titreme olmaz. (3/36) Kabir azabı vardır, kabir bedeni sıkar. (3/17)
Yanıp kül olan, denizde çürüyen, kurt veya benzeri vahşi hayvanlarca yenmiş olan kimseye kabir suali olur, kabir azabına veya kabir nimetine kavuşur. (Emali şerhi)
İmam-ı a’zam hazretleri buyurdu ki: Kabirde ruh cesede iade edilir ve kabir azabı haktır. (Kavl-ül fasl)
İmam-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: Kabir azabı ruha ve cesede birlikte olacaktır. (İhya)
İmam-ı Muhammed Şeybânî hazretleri buyurdu ki: Kabir azabı, hem ruha, hem bedene olacaktır. (Akaid-i Şeybaniyye)
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Ölen kişi mümin ise, kabri genişletilir, diriltilene kadar kabri hoş kokularla doldurulur. Kâfir ise, demirden bir tokmakla başına vurulur. Öyle bir çığlık atar ki, cin ve insan hariç, her canlı işitir.)[Buhârî, Müslim]
(Kabir azabı vardır, haktır.) [Buhârî]
(Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizî]
(Namaz kılmayanın kabri ateşle doldurulur.) [Kurret-ül Uyun]
(Şehit, kabir azabından emindir.) [İbni Mâce, Beyheki, imam-ı Ahmed]
(Kabir azabından Allah’a sığının!) [Müslim, İ.Ahmed, İ.E.Şeybe]
(Gizleyebilseydiniz, kabir azabını işitmeniz için Allah’a dua ederdim.) [Buhârî, Müslim]
.
Kabir sualleri
|
Sual: Kabirde ne sorulacak, cevapları nedir?
CEVAP
Kabir sualine cevap olmak üzere şunları öğrenmelidir:
Rabbin kim?
CEVAP
Allahü teâlâ.
Dinin nedir?
CEVAP
İslâm dini.
Hangi Peygamberin ümmetindensin?
CEVAP
Muhammed aleyhisselamın.
Kitabın nedir?
CEVAP
Kur'an-ı kerim.
Kıblen neresidir?
CEVAP
Kâbe-i muazzama.
İtikadda mezhebin nedir?
CEVAP
Ehl-i sünnet vel cemaat.
Amelde mezhebin nedir?
CEVAP
4 mezhepten hangisi ise, mesela Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli’den biri söylenir.
Ayrıca aşağıdaki esasları da bilmek lazımdır:
Kimin zürriyetindensin?
CEVAP
Âdem aleyhisselamın.
Kimin milletindensin?
CEVAP
İbrahim aleyhisselamın.
İman nedir? Amentü’nün esasları nelerdir?
CEVAP
İman, Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâ tarafından getirdiği emir ve yasaklara inanmak ve inandığını dil ile söylemek demektir.
İman, Amentü’de bildirilen altı esasa inanmak ve Allahü teâlâ tarafından bildirilen emir ve yasakların tamamını kabul etmek ve beğenmektir.
Amentü şöyledir:
Âmentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rüsülihi vel yevmil ahiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel ba'sü ba'del mevti hakkun. Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülühü.
[Yani, Allah’a, meleklerine, gönderdiği kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye inanıyorum. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın da Allah’ın kulu ve son Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum.]
İslam’ın şartları nelerdir?
CEVAP
Şunlardır:
1- Kelime-i şehadet getirmek
Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü demek. Manası şudur:
(Ben şehadet ederim ki, [Yani görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki] Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam Onun kulu ve resulüdür.)
Resulullaha inanmak demek, Onun bildirdiklerinin tamamını kabul etmek, inanmak ve hepsini beğenmek demektir.
2- Namaz kılmak
3- Zekât vermek
4- Oruç tutmak
5- Hac etmek
Allahü teâlânın sıfatları nelerdir?
CEVAP
Allahü teâlânın Sıfat-ı zatiyye’si altıdır:
1- Vücûd
2- Kıdem
3- Bekâ
4- Vahdaniyyet
5- Muhalefetün-lilhavadis
6- Kıyâm bi-nefsihi
Allahü teâlânın Sıfat-ı sübûtiyye’si sekizdir:
1- Hayat
2- İlm
3- Sem’
4- Basar
5- İrade
6- Kudret
7- Kelam
8- Tekvîn
Not: Bu esaslar hakkında geniş bilgi, Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye’de var. Bu kıymetli kitap, www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir ve temin edilebilir. Ayrıca, sitemizde Doğru İman Bilgileri maddesinde de bu konularda geniş bilgi var.
.
Kabir azabı kâbus gibi değildir
|
Sual: Ölüme rüya, kabir azabına kâbus demek doğru mudur?
CEVAP
Hayır, çok yanlıştır. Ölüm, mümin için nimet, kâfir için musibettir. Allahü teâlâ, Azrail aleyhisselama, (Dostlarımın canını kolay al, düşmanlarımınkini de güç al) buyurdu.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin öleceği vakit, rahmet meleklerini görür, can verme acısını duymaz. Ruhu tereyağından kıl çeker gibi, kolay çıkar, nimetlere kavuşur.) [Bezzar]
Mümin bu anda çok sevinir. Hazret-i Azrail, böyle mümine, (Korkma, Erhamürrahimine gidiyorsun, asıl vatanına kavuşuyorsun, büyük devlete erişiyorsun) der. Böyle kimseye bundan daha şerefli bir gün yoktur. Müminin ruhunun bedenden ayrılması, yani ölmesi, esirin hapisten kurtulması gibidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ölüm, mümine en kıymetli hediyedir.) [Taberani]
Ölmek, rüya değildir. Ölmek yok olmak da değildir. Varlığı bozmayan bir iştir. Ölüm, ruhun bedene olan bağlılığının sona ermesidir. Ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ölüm, bir halden başka hale dönmesi, bir evden bir eve göçtür. Allahü teâlâya kavuşmayı isteyen mümin, ölümü kötü görmez. Çünkü ölüm, dostu dosta kavuşturan bir köprüdür. Cenneti seven ve ona hazırlanan ölümü sever. Çünkü ölüm olmayınca Cennete girilmez.
Dünya hayatı rüya gibidir. Ölüm uyandırıp rüya bitecek, hakiki hayat başlayacaktır. Hadis-i şerifte, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar)buyuruldu. (Sefer-i Ahiret)
Kabir azabı kâbus değil, hakiki azaptır. Bu hususlar hadis-i şeriflerle açıkça bildirilmiştir. Ölünce müminin ruhu nimetlere kavuşur, kâfirinki ise azaba maruz kalır. Hadis-i şerifte, (Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur) buyuruldu. (Tirmizi)
İnsanlar uykudadır
Sual: (İnsanlar uykudadır) hadisine, peygamber de dâhil mi?
CEVAP
Enbiya ve evliya ölmeden önce ölmüş, öldükten sonra verilecek nimetlere kavuşmuş, dünyada gafletten uyanmıştır.
.
Herkesi kabir sıkar
|
Sual: Kabir sıkması diye bir şey var mıdır?
CEVAP
Elbette vardır. Kabir azabı ve kabrin sıkmasına inanmayan bid’at sahibi olur. Hakkında hadis olsa da, olmasa da, kabir azabına inanmam diyen dinden çıkar.
İmam-ı a’zam hazretleri buyurdu ki:
Kabirde ruhun cesede iadesi ve kabrin sıkması ve azap edilmesi haktır. (Kavl-ül fasl)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kabrin bedeni sıkması vardır. (3/17)
İmam-ı Gazali hazretleri de buyuruyor ki:
Kabir azabı ruha ve cesede birlikte olacaktır. (İhya)
Kara ve denizde ölene de sual sorulur. (Nuhbet-ül-leâli s.116, Bidayes.91)
Ahirette peygamberler dâhil, herkese sual sorulacağı gibi, kabir sıkması da herkese olacaktır. Kâfirleri ve fâsıkları çok şiddetli sıkacaktır. Peygamber, sahabe ve salihleri ise adeta okşar gibi hafif sıkacaktır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Kabrin sıkmasından kurtulan biri olsaydı, Sa’d bin Muaz kurtulurdu.) [İ.Ahmed]
(Zekeriya oğlu Yahya'yı kabrin sıkması, yediği bir arpa sebebi ile olmuştur.) [İ. Rafii]
(Kabrin sıkması bir müminin affedilmemiş günahlarına kefarettir.)[İ. Rafii]
(Yemin ederim ki, 99 ejderha Kıyamete kadar, kâfire kabrinde azap eder.) [Ebu Ya’la]
(Namazı özürsüz kılmayana, Allahü teâlâ 15 sıkıntı verir. Bunlardan altısı dünyada, üçü ölüm anında, üçü kabirde, üçü kabirden kalkarken olur. Kabirde çekeceği acılar şunlardır:
1- Kabir onu sıkar. Kemikleri birbirine geçer.
2- Kabri ateşle doldurulur. Gece, gündüz onu yakar.
3- Allahü teâlâ, kabrine çok büyük yılan gönderir. Dünya yılanlarına benzemez. Her gün, her namaz vaktinde onu sokar. Bir an bırakmaz.) [Kurretül’uyun]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İyi bir kimse, talihli bir insan, kusurları, günahları, lütuf ve ihsan ile af olunan ve yüzüne vurulmayan kimsedir. Eğer günahı yüzüne vurulursa ve bunun için de, merhamet olunarak, yalnız dünya sıkıntıları çektirilip günahları, böylece temizlenen kimse de, çok talihlidir. Bununla da temizlenmeyip, geri kalan günahları için, kabir sıkması ve kabir azabı çekerek günahları biten, kıyamette, mahşer meydanına günahsız olarak götürülen de, ne kadar çok talihlidir. Eğer böyle yapmayıp, ahirette de cezalandırılırsa, yine adalettir. Fakat o gün, günahlı olan ve mahcup ve yüzleri kara olan, ne kadar güç durumdadır. Ama bunlardan, Müslüman olanlara yine acınacak, bunlar, sonunda yine merhamete kavuşacak, Cehennem azabında, sonsuz kalmaktan kurtulacaktır. Bu da, büyük bir nimettir. (1/266)
Ölü kabre konunca, bilinmeyen bir hayat ile dirilecek, rahat veya azap görecektir. Münker ve Nekir adındaki iki meleğin, bilinmeyen korkunç insan şeklinde mezara gelip sual soracaklarını hadis-i şerifler açıkça bildirmektedir. Doğru cevap verenlerin kabri genişleyecek, buraya Cennetten bir pencere açılacaktır. Sabah ve akşam, Cennetteki yerlerini görüp, melekler tarafından iyilikler yapılacak, müjdeler verilecektir. Doğru cevap veremezse, demir tokmaklarla öyle vurulacak ki, bağırmasını, insandan ve cinden başka her mahlûk işitecektir. Kabir o kadar daralır ki, kemiklerini birbirine geçirecek gibi sıkar. Cehennemden bir pencere açılır. Sabah ve akşam Cehennemdeki yerini görüp, mezarda, mahşere kadar, acı azaplar çeker. (Herkese Lazım Olan İman)
.
Kabir azabından kurtulmak için
|
Sual: Kabir azabından kurtulmak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Kabir veya Cehennem azabından kurtulmak için itikadı düzgün bir Müslüman olmak ve dinimizin emirlerine riayet etmek, yasakladıklarından kaçmak şarttır.
Kabir azabı en çok, üstüne idrar sıçratan ve Müslümanlar arasında söz taşıyana olur. Cuma günü veya gecesi ölenler, her gece Tebareke [ve secde] suresini okuyanlar ve ölüm hastalığında İhlâs suresi okuyanlara kabir suali olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Namaz kılmayanın kabri ateşle dolar. Gece-gündüz onu yakar. Bir tinnin, her namaz vaktinde onu sokar.) [Kurretül-uyun]
(Tebareke suresini okumak kabir azabından korur.) [İbni Mürdeveyh]
(Cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz.) [Tirmizi, Ebu Nuaym]
(Sadaka, kabir azabından korur.) [Beyheki]
(Kovuculuk, kabir azabına sebep olur.) [Beyheki]
(Kabir azabının çoğu, üzerine idrar sıçratmaktan olacaktır.)[İ.Mace, Nesai, Hakim, Dare Kutni]
(Cuma gecesi "Fâtiha" ve 15 kere "İzâ zülzilet" okuyarak iki rekât namaz kılan kabir azabından emin olur.) [Deylemi]
(Fisebilillah gözcü olarak vefat eden kabir azabı görmez.) [İ. Ahmed]
(Recebin ilk Cuma gecesini ihya eden [saygı gösteren], kabir azabından kurtulur.) [S. Ebediyye]
(Kabir, ahiret konaklarından ilkidir. Bundan kurtulan için ötesi kolaydır. Kurtulamayana ise ötesi çok zordur.) [Tirmizi]
(Bir müminin kabrini ziyaret ederken, Allahümme inni eselüke-bi-hurmet-i Muhammed aleyhisselam en la tüazzibe hazelmeyyit derse, o ölünün azabı kıyamete kadar kaldırılır.) [Etfal-ül müslimin]
Hazret-i Ali’den gelen bir rivayette, kabir azabından kurtulmak için, şunlar tavsiye edilmiştir:
1- Âyet-el-kürsiyi çok okumak.
2- Cuma günleri iki rekât namaz kılmak. [Kaza namazı borcu olan nafile namaz kılamaz. Birinci rekatte Fatiha ile Tebareke, 2. rekatte Fatiha ile İhlâs okunur.]
3- Her gün yüz İhlâs okumak. (Zühre-tür-Riyaz)
|
.
İmanla ölmek için
|
Sual: İmanla ölmek için neler gerekir?
CEVAP
İmanla ölmek için, doğru iman sahibi olmaya, salih ameller yapıp, salih arkadaşlar edinmeye çalışmak gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kulun Kıyamet günü ilk hesaba çekileceği ameli namazdır. Eğer o düzgün çıkarsa, diğer amelleri de düzgün olur. Eğer o bozuk çıkarsa diğer amelleri de bozuk olur.) [Taberani]
(“Sübhanallah” demek mizanın sevap kefesinin yarısını doldurur. “Elhamdülillah” demek ise tamamını doldurur. Tekbir getirmek gökle yer arasını doldurur.) [Tirmizi]
(Mizanda en ağır gelen şu beş kelimedir: "Sübhânallahi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallahü vallâhü ekber" ve kendinden evvel ölen salih evlat sebebi ile beklediği ecirdir.) [Nesai]
(Yemin ederim ki, yer ve gök arasındakiler getirilse, mizanın bir kefesine konulsa."Lâ ilâhe illallah" ise diğer kefeye konulsa, muhakkak onlara ağır basar.) [Taberani]
(80 yaşına gelen Müslüman, mizana getirilmez, sorguya çekilmez ve kendisine hadi Cennete gir denir) [Ebu Nuaym]
(Cebrail aleyhisselam, haber getirdi ki: "Dilediğin kadar yaşa elbette öleceksin. İstediğini sev nihayet ondan ayrılacaksın. İstediğini yap nihayet onun hesabını vereceksin.") [Taberani]
(Herkes bir an bile biri ile arkadaşlık etse, arkadaşlığının hesabını verecektir.) [İbni Cerir
.
Önce ölenin suçu
|
Sual: (Hazret-i Âdem zamanında ölen biri, şimdiye kadar kabir azabı çekti. Şimdi ölen ise, ona göre daha az azap çekecektir. Bu Allah’ın adaletine uygun mu?) deniyor. Önce ölmek suç mudur?
CEVAP
Önce ölmek niye suç olsun ki? Allahü teâlâ, hiç kimseye fazla ceza vermez. Hattâ günahların çoğunu da affeder. Hadis-i şerifte, (Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur) buyuruluyor. Hazret-i Âdem zamanında ölen biri sâlih ise, hep Cennet bahçesindedir, kabirde çok kalmasının onun için hiç mahzuru olmaz. Ölen kâfir ise, kabirde çeşitli azaplara maruz kalır. Kabir azabı, Cehennem azabı yanında çok hafiftir. Ölen günahkâr Müslüman ise, çektiği kabir azabı günahlarına kefaret olur. Kabirde çok kalır da, çektiği azap sebebiyle günahı kalmazsa, dirilirken günahsız olarak dirilir.
Azap kimine çok hafif, kimine çok ağır yapılabilir. Hazret-i Âdem zamanında ölen birine çok hafif azap yapılsa, mesela birine pire ısırır gibi azap olsa, diğerine iğne sokulur gibi olsa, dün ölene de bıçak saplar gibi, kılıçla doğrar gibi azap olsa, hangisi daha çok sıkıntı çeker? Hiç kimse günahından çok azap çekmez. Hiç kimseye zerre kadar haksızlık yapılmaz. Birine her gün bir sopa vurulsa, ötekine de her saat başı sopa vurulsa, aynı gün ölmelerine rağmen ikisi farklı azap çeker. Demek ki, kabirde çok kalmak, çok azap çekmeyi gerektirmediği gibi, az kalmak da, azap çekmeye mâni olmuyor. Herkes günahı kadar ceza çekiyor.
Kabir azabına inanmayan bazıları da, (Hesap görülmeden ceza verilmez. Verilmesi, mahkemeye çıkmadan karakolda dayak atmaya benzer) diyorlar. Bunlar hâşâ Allahü teâlânın, onların suçlarını bilmediklerini mi sanıyorlar? Hiç mizan kurulmasa da, yine cezaları bellidir. Kiramen kâtibin denilen melekler, amellerimizi, nasıl olduğunu bilmediğimiz şekilde, sanki kamera gibi bir alete kaydediyor. Bütün uzuvlarımız, işlediğimiz suçlara şahitlik yapacaktır. Hiç kimse suçunu inkâr edemeyecektir.
.
Ölüm alameti
|
Sual: Bir kimsenin öldüğü nasıl anlaşılır? Ölünce, ne yapmak gerekir?
CEVAP
Sertleşme, soğuma ve kokma, ölüm alametidir. Soluğun kesilmesi, ağzına tutulan aynanın buğulanmamasıyla; kalbin durduğu, nabızla anlaşılır. Ölüm anlaşılınca, gözlerini kapamak ve çenesini bağlamak sünnettir. Çenesi, geniş bezle başı üstüne bağlanır. Gözlerini kaparken, (Bismillahi ve alâ milleti Resulullah. Allahümme yessir aleyhi emrehü ve sehhel aleyhi mâ ba’dehü ve üs’ıd’hü bilikâike, Vec’al mâ harece’yhi hayran mimmâ harece anh) duasını okumak sünnettir.
Manası, (Allah’ın adıyla ve Resulullahın dini üzere, yâ Rabbi bunun işini kolaylaştır! Sonunu âsan eyle! Sana kavuşmakla kendisini bahtiyar kıl! Varacağı yeri, çıktığı yerden daha hayırlı eyle) demektir.
Soğumadan önce, el parmaklarını, dirseklerini, dizlerini açıp kapayıp, kollarını ve bacaklarını düz bırakmak sünnettir. Böylece, yıkaması ve kefene sarması kolay olur.
Soğumadan önce, elbisesi çıkarılıp, geniş, hafif bir çarşafla örtülür. Çarşafın bir ucu başının altına, diğer ucu ayakları altına sokulur. Karnı üzerine, çarşafın üstüne veya altına, bir bıçak, demir gibi bir ağırlık konup, şişmesi önlenir.
|
.
Kâfirlerin ölümü
|
Sual: Kâfirlerin ölümü nasıl olur?
CEVAP
Bir kâfir öleceği zaman, gözünden perde kaldırılır. Cennet gösterilir. Melek ona, (Ey kâfir! Yanlış yoldaydın. Hak olan İslam dinini beğenmezdin. İmansız olduğun için Cennete giremezsin. Cennete ancak Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâdan getirdiği bilgilere inanan gidecektir) der. Cennetteki nimetleri görür. Cennet hurileri de, (İman eden, Allahü teâlânın azabından kurtulur) derler. Biraz sonra şeytan, bir papaz şeklinde görünür. (Ey filân oğlu filân! O gelenler yalan söyledi. O gördüğün nimetler, hep senin olacaktır) der. Sonra Cehennem gösterilir. Ateşten dağları, katırlar gibi akrepleri, çıyanları vardır. Hadis-i şeriflerde bildirilen azapları görür. Cehennemdeki Zebani denilen azap melekleri, ateşten çomakla vururlar. Ağızlarından alevler çıkar. Boyları minare gibi, dişleri öküz boynuzu gibidir. Gök gürültüsü gibi seslenirler. Kâfir bunların sesinden titreyip yüzünü şeytana çevirir. Şeytan, korkusundan dayanamayıp kaçar. Melekler yakalayıp şeytanı yere vururlar. Bu kâfire gelip (Ey kâfir, dünyada Resulullah’a inanmadın. Şimdi de meleklere inanmadın, melun şeytana yine aldandın) derler.
Boynuna ateşten zincirler takıp, ayaklarını başından aşırıp, sağ elini sol böğrüne, sol elini sağına sokup, arkadan çıkarırlar. Bağırır, dünyadaki yaltakçılarını çağırır. Zebaniler, (Ey kâfir, ey Müslümanlarla alay eden ahmak! İmdat isteme zamanı geçti. Artık iman ve dua kabul olmaz. Küfrünün cezasını çekme zamanı geldi) derler. Dilini ensesinden çekerler. Gözlerini çıkarırlar. Türlü türlü çok acı azaplar yaparak, habis ruhunu alır, Cehenneme atarlar. Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselamın dininde ve yüce Peygamberin dinini doğru bir şekilde bizlere ulaştıran Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı itikada uygun can vermemizi nasip eylesin! Âmin. (Cennet Yolu İlmihali)
.
Müslüman kadının ölümü
|
Sual: Müslüman kadının ölümü nasıl olur?
CEVAP
Bir Müslüman kadın, lohusa veya hâmileyken veya bulaşıcı bir hastalıktan yahut iç hastalıklardan ölmüşse veyahut yabancı erkeklere açık saçık görünmemişse ve kendisinden kocası razı olmuşsa, o kadına, ölürken Cennet melekleri gelip karşısında, saf saf durarak ona izzet ve ikramla selam verip şöyle derler: (Allahü teâlânın sevgili, şehit kulu, gel çık, ne durursun bu viranede? Senden Allahü teâlâ razı oldu ve senin bu hastalığını bahane edip, günahını bağışladı, sana Cennet ihsan etti, gel emanetini teslim et!)
O kadın, bu ihsanı görüp, ruhunu vermek istediğinde, etrafına bakıp, (Arkadaşlarımı da rahmetle yargılasın, sonra ruhumu teslim edeyim) der. Melekler onun bu ricasını arz edince, Cenab-ı Hak, (İzzetim hakkı için, kulumun ricasını kabul ettim) buyurur. Melekler bu müjdeyi ona söylerler. Sonra, ölüm meleği, 120 rahmet meleğiyle gelir. Yüzlerinin nuru Arşa çıkmıştır. Ellerinde, Cennet yemişleri, kokuları misk gibi gelerek, izzet ve ikramla selam verip, (Allahü teâlâ, sana selam söyler ve Cennet verip, habibi Muhammed aleyhisselama komşu ve hazret-i Âişe’ye arkadaş eyler) derler. Bu imanlı kadın, bu sözleri işitince, gözlerinin perdesi açılır, ehl-i iman kadınları görür. Bunlardan, günahkâr olup, azap olunanları görünce, (Onların günahlarını da bağışla Rabbim!) diye dua eder. Cenab-ı izzetten, (Ey kulum! Arzularını yerine getirdim, ver emanetini, Habibimin hanımı ve kızı seni bekliyorlar) diye bir ses gelir.
Hemen bu hitabı işitince, canı titrer, ayakları atılır, terler döker ve can vermek üzereyken, iki melek gelir. Ellerinde ateşten bir çomak vardır, sağ yanında biri, sol yanında biri durur.
Şeytan da koşup gelir ve (Gerçi bundan bize fayda yok, ama ben yine görevimi yerine getireyim) diyerek, elinde bir cevherli çanak içinde buzlu su vardır, bu sûretle gelip, suyu gösterir. O melekler, o habisi görünce, ellerindeki çomaklarla vurarak, elindeki çanağı kırıp, kendisini kovarlar. O Müslüman kadın bunu görünce güler. Sonra, o huriler, ona cevherli kâseyle Kevser şarabı verirler, içer. Cennet şarabının lezzetinden canı sıçrayıp kadehe yapışır ve ölüm meleği canını o kadehten alır. Melekler, (İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci’ûn)derler. Canı alıp, gökleri seyrettirip, Cennete götürürler ve oradaki makamını gösterip, derhal yine, ölünün başucuna getirirler.
Ne zaman ki, elbiselerini çıkarıp, saçını çözdüklerinde, ruhu hemen cesedinin başucuna gelip, (Ey yıkayıcı! Yavaş ol! Çünkü Azrail pençesinden can yarası yemiştir. Tenim de gayet zahmet çekmiştir ve sarsılmıştır) der. Teneşire geldiğinde, (Suyu çok sıcak etme! Tenim pek zayıftır. Tez beni elinizden kurtarın ki, rahat olayım) der. Yıkayıp kefene sarılınca bir miktar durur, yine der ki:
(Bu dünyayı son görüşümdür. Hısım ve akrabalarımı göreyim, onlar da beni görsünler ve ibret alsınlar. Onlar da bir gün benim gibi öleceklerinden, ardımdan feryat etmesinler. Beni unutmayıp, Kur’an-ı kerim okuyarak sevabını göndersinler. Her gün yapamasalar da, cuma ve bayramlarda beni hatırlayıp hayır hasenat yapsınlar. Benim mirasım için, aralarında çekişmesinler ki, kabirde azap görmeyeyim.)
Sonra, musalla üzerine konulduğunda ise, (Rahat kalın, ey oğlum ve kızım, anam ve babam! Bunun gibi ayrılık günü yoktur. Görüşmemiz kıyamete kaldı. Elveda olsun sizlere, ey ardımdan gözyaşı dökenler!) der. Namazı kılınıp, omuza alındığında da (Beni yavaş yavaş götürün! Eğer kastınız sevab kazanmaksa, bana zahmet vermeyin! Sizden Allahü teâlâya hoşnutluk götüreyim!) der. Kabir kenarına konulduğunda ise şu nasihati yapar:
(Görün benim hâlimi de, ibret alın! Şimdi beni, karanlık yere koyup gidersiniz. Ben amelimle kalırım. Bu anları görüp vefasız, yalancı dünyanın hilesine aldanmayınız!)
Definden sonra salih bir kimse, sünnet olan telkini yapmasını bekler. Kabrine konunca can, ölünün başucuna gelir. Allahü teâlânın emriyle, ölü, kabirde uykudan uyanır gibi uyanır ve görür ki, bir karanlık yerdedir. Yakınlarına seslenip, ışık yakmalarını söyler, ama ses gelmez.
Kabir yarılıp, iki sual meleği [Münker ve Nekir] görünür. Bunların ağızlarından yalın ateşler ve burunlarından, siyah dumanlar çıkmaktadır. Bu hâlde, ona (Rabbin kim, dinin ne ve Peygamberin kim?) derler. Bunlara doğru cevap verirse, o melekler, onu Hak teâlânın rahmetiyle müjdeleyip giderler. Hemen o anda kabrin sağ tarafından bir pencere açılır ve bir ay yüzlü kişi çıkıp yanına gelir. Bu imanlı kadın ona bakıp sevinir. (Sen kimsin?) diye sorar. (Ben senin, dünyada, sabrından ve şükründen yaratıldım. Kıyamete kadar, sana yoldaş olurum) diye cevap verir. (Cennet Yolu İlmihali)
Müslüman olarak yaşayıp, Müslüman olarak ölmeye çalışmalıdır.
.
Ölümü hatırlamanın fazileti
|
Sual: Ölümü hatırlamanın fazileti nedir? Ölüm nedir, ölümden korkmalı mıdır?
CEVAP
Her müslüman, Cennet ve Cehenneme inanır. Cehennemden kurtulmak, Cennete girmek isteyen akıllı kimsenin ölüme hazır beklemesi gerekir. Çünkü Peygamber efendimiz, (Akıllı kimse, kendisini hesaba çekip ölüm için hazırlanan kimsedir) buyuruyor. Bir şey için hazırlanmak, onu sık sık hatırlamakla olur. Hatırlamak ise, hatırlatıcı şeylere bakmakla, onları yapmakla mümkündür. Genel olarak bütün insanlar ölümden gafildir. Bir âyet-i kerimede, (Hesap görme zamanı yaklaşmasına rağmen, insanlar gaflet içinde, bundan yüz çeviriyorlar) buyuruluyor. (Enbiya 1)
Dünyanın faydasız zevklerine aldanan, ölümden habersiz yaşar. Yanında ölümden bahsedilince, nefret eder. Peygamber efendimiz, (Kim ölümden nefret ederse, Allah da ondan nefret eder)buyuruyor. Allahü teâlâ da, (Kendisinden kaçtığınız ölüme mutlaka yakalanacaksınız) buyuruyor. (Cuma
Günahlardan kaçıp ibadetlerini yapan kimse, ölümü istemese, ölümden nefret etmiş sayılmaz. Çünkü, o kusurlarını telafi peşindedir. Bir kimseye sevgilisi hemen gel dese, o kimse de, yıkansa, tıraş olsa, yeni elbiseler giymekle, sevgilisine hediyeler almakla meşgul olsa, geciktiği için sevgilisine kavuşmaktan nefret etmiş sayılmaz. Yani ölümden hoşlanmamasında mazurdur. Çünkü ölüm için hazırlık yapmaktadır.
Ebu Süleyman Darani hazretleri, saliha bir hanıma, (Ölümü sever misin?) dedi. O da (Hayır sevmem) dedi. Sebebini sorunca, (Birine karşı bir kabahat işlesem, onun yüzüne bakmaya utanırım. Onu görmek istemem. Bu kadar günah içinde iken, günahlardan kurtulmadan, nasıl olur da Allahü teâlânın huzuruna çıkmayı sevebilirim?) dedi.
Arifler ise, ölümü devamlı hatırlar. Çünkü onlar ölüme her zaman hazırdır. Ayrıca onlar bilir ki, ölüm sevgili ile buluşma zamanıdır. Ölüm, dostu dosta kavuşturan bir köprüdür. Bu köprüden geçmeyen sevgiliye kavuşamaz. Arifler bunun için ölümü severler.
Hazret-i Mevlana da Azrail aleyhisselama, (Tez gel, haydi canımı çabuk al, beni Rabbime hemen kavuştur) demiştir. Öyle ya, seven sevgilisi ile buluşacağı günü hiç hatırından çıkarır mı, o günün bir an gelmesini şiddetli şekilde arzu etmez mi? Hatta ölümün gecikmesine canı sıkılır. Bir an önce ona kavuşmaya can atar.
Hazret-i Huzeyfe ölüm döşeğinde iken, (Dost ani bir baskınla geldi, pişmanlık fayda vermez. Ya Rabbi, yaşamak hakkımda hayırlı ise yaşamamı nasip eyle, ölüm, hakkımda hayırlı ise, ölüm yolunu bana kolaylaştır) diye dua etmiştir. Müslümanlar da böyle dua etmelidir.
Her zaman, iyi ve kötü hallerde de ölümü hatırlamanın fazileti çoktur. Çünkü dünyanın faydasız zevklerine sımsıkı sarılan kimse bile, ölümü ana ana dünyanın kirli işlerinden uzaklaşmaya başlar. Zamanla dünyanın külfeti, ona ağır gelir, zevklerinden hoşlanmaz. Böylece dünyanın faydasız işlerinden soğutan her şey, bir kurtuluş sebebidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Ölümü anmak, günahlardan korur.) [İbni Ebiddünya]
(Ölümü anmak sadaka vermek gibi sevaptır.) [Deylemi]
(Ölümü çok hatırlayanın kalbi ihya olur, ölümü de kolaylaşır.)[Deylemi]
(Ölümü çok anmak, insanı dünyadan çeker, günahlardan sıyırır.)[İbni Lâl]
(En akıllınız, ölümü çok hatırlayan, ahiret için azık toplamakta acele edendir. Ölümü çok hatırlayan dünya ve ahiret saadetine kavuşur.) [Taberani]
(Lezzetleri yok eden, ağız tadını bozan, ümitleri kıran ölümü çok anın! Ölümü darlıkta düşünen rahatlar. Bollukta düşünen, lüzumsuz işten, israftan kaçar kanaatkâr olur.) [İ. Hibban]
(Allah’tan utanan, ölümü düşünmeden yatmaz, haram lokma yemez, zinadan kaçar, dilini, gözünü ve kulağını haramlardan sakınır, öldükten sonra çürüyeceğini düşünür.) [Taberani]
(Ölümü anmak, günahlardan korur ve dünyadan [Allahü teâlânın rızasına mani olan her şeyden] alıkoyar.) [İbni Ebiddünya]
(Demir paslandığı gibi, kalbler de günahla paslanır. Kalblerin cilası ölümü çok hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.)[Beyheki]
“Ölümü çok anıp günahlardan kaçanın kabri, Cennet bahçesi olur. Ölümü unutup günahlara dalan kimse kabri de Cehennem çukuru olur." (Süfyan-ı Sevri)
Bir zatı çok övdüler. Orada bulunan Resulullah efendimiz, (O kimse ölümü hatırlar mı?) buyurdu. (Ölümden söz ettiğini duymadık) dediler. (Ölümü anmayan değerli olmaz) buyurdu. (İ.Ebiddünya)
.
Kendini hesaba çekmek
|
Sual: Peygamber efendimiz, (Ölmeden önce ölün, hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin) buyuruyor. Kendimizi hesaba nasıl çekeriz?
CEVAP
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kıyamet günü terazi kurarız. O gün, hiç kimseye zulmedilmez. Herkesin, yaptığı zerre kadar iyilik ve kötülüğü meydana çıkarıp, teraziye koyarız. Herkesin hesabını yapmaya yetişiriz.) [Enbiya 47]
Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
(Akıllı kimse, günü dörde ayırır, birincisinde, yaptıklarını ve yapacaklarını hesap eder. İkincisinde, Allahü teâlâya münacat eder, yalvarır. Üçüncüsünde, bir işte çalışıp, helal para kazanır. Dördüncüsünde, istirahat eder ve mubahlarla kendini eğlendirir, haramlardan kaçar.) [İ. Gazali]
İslam âlimlerinin en büyüklerinden imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin gönderilmesi, İslamiyet’in emirleri yasakları, hep, nefsi kırmak, ezmek içindir. Onun taşkınca isteklerini önlemek içindir.
İslamiyet’e uyuldukça, nefsin istekleri azalır. Bunun içindir ki, İslamiyet’e uymak, nefsin isteklerini yok eder.
Nefsin zararını önlemek için, iki cihad yolu vardır:
1- Ona uymamak, onun arzularını yapmamaktır. Buna, riyazet çekmek denir. Riyazet vera ve takva ile olur. Takva, haramlardan sakınmak, Vera haramlarla birlikte, mubahları ihtiyaçtan fazla kullanmaktan da sakınmaktır.
2- Nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Buna, mücahede denir. Bütün ibadetler mücahededir.
Bu iki cihad, nefsi terbiye eder. İnsanı olgunlaştırır. Ruhu kuvvetlendirir. Salihlerin yoluna kavuşturur.
Allahü teâlâ, kullarının ibadetlerine muhtaç değildir, onların günah işlemesi Ona hiç zarar vermez. Nefsi terbiye için bunları emretmiştir.
İmam-ı Rabbani hazretleri yine buyuruyor ki:
Evliyanın çoğu her gece, yatacağı zaman, o gün yapmış olduğu işlerini, sözlerini, hareketlerini, hareketsizliklerini, düşüncelerini, her birinin niçin olduğunu anlarlar. Kusurlarını ve günahlarını temizlemek için, tevbe ve istigfar ederler. Allahü teâlâya boyun bükerler, yalvarırlar. İbadetlerini ve iyiliklerini de, Allahü teâlânın hatırlatması ile ve kuvvet vermesi ile olduğunu bilirler. Bunun için, Hak teâlâya hamd ve şükür ederler.
Muhyiddin-i Arabi hazretleri, kendini böyle muhasebe edenlerden biri idi. (Ben kendimi hesaba çekmekte, Meşayıh-ı kiramın hepsinden ileri gittim. Niyetlerimi, düşüncelerimi de hesaba kattım) buyururdu.
Her gece yatarken yüz defa (Sübhânallahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallâhü ekber) okuyan kimse, yüz defa tesbih, tahmid ve tekbir söylemiş olur. Böylece, muhasebe yapmış, kendini hesaba çekmiş sayılır. [ Tesbih sübhanallah, tahmid elhamdülillah, tekbir de Allahü ekber demektir.]
Tesbih söylemek, tevbenin anahtarıdır. İnsan bunu çok okumakla, kusurlarının, günahlarının affedilmesini istemiş olur.
Günah işleyen bir kimse, bu emirlerin ve yasakların sahibinin azametini ve kibriyasını düşünmüş olsaydı, Onun emirlerine karşı gelemezdi. Günahları yapması, Onun emirlerine ve yasaklarına kıymet vermediğini göstermektedir. Böyle şeyden, Allahü teâlâya sığınırız. Tenzih kelimesini, [yani yukarıda yazılı olan tesbihi] çok okumakla, bu kusur affolunur.
İstigfar etmek, günahların örtülmesini istemektir. Tenzih kelimesini okumak ise, günahların yok olmasını istemektir. O nerede, bu nerede?
Sübhanallah şaşılacak bir kelimedir. Söylemesi çok kısadır. Manaları ve faydaları ise pek çoktur.
Tahmid [Elhamdülillah] kelimesini çok okumakla, Allahü teâlâya şükredilmiş olur. Onun verdiği nimetlerin şükrü yapılmış olur.
Tekbir [Allahü ekber] kelimesi, Allahü teâlânın, kulların yaptığı şükürlerden çok yüksek olduğunu, Ona yakışan şükür yapılamayacağını göstermektedir. Çünkü, Ona yapılan istigfarlar, af dilemekler için de, çok istigfar etmek gerekir.
Hak teâlâya yakışan hamd, ancak Onun tarafından yapılabilir. Bunun içindir ki kendisi, Saffat suresinin sonunda, (Sübhane Rabbike...)buyurmuştur. Kendini hesaba çekmek isteyen, bu âyet-i kerimeyi çok okumalıdır! Böylece istigfar ve şükretmiş olur. İstigfar ve şükredemediğini de ve kusurlarını da bildirmiş olur. (Mektubat-ı Rabbani c.1, m.309)
Ölmeden önce ölmek
Sual: Ölmeden önce ölmek ne demektir?
CEVAP
(Dünyaya en az kim rağbet eder?) diye sual eden bir zata, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Kabri ve kabirde çürüyüp toprak olacağını unutmayan, dünya ziynetini terk eden, ecri baki olan ahireti, fani dünyaya tercih eden, bugünün işini yarına bırakmayan, kendini ölmüş sayan, ölmeden önce ölen kimsedir.) [İbni Ebiddünya]
Demek ki, ölmeden önce ölmek, öldükten sonra başına gelecekleri düşünerek, dinin emri ve yasaklarına riayet etmektir.
Düşünceleri hesaba çekmek
Sual: Muhyiddin-i Arabî hazretleri, nefsini sorguya çekerken, niyetlerini, düşüncelerini de hesaba katıyormuş. İnsan düşüncelerinden dolayı sorumlu olmadığına göre, niye kendini hesaba çekiyor?
CEVAP
Hesaba çekmek, illa yanlış bir şey yaptığımız için değildir. Bunların doğruluğunu kontrol için de kendimizi hesaba çekmeliyiz. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Evliya zatların çoğu her gece, yatacağı zaman, o gün yapmış olduğu işlerini, sözlerini, hareketlerini, hareketsizliklerini, düşüncelerini, her birinin niçin olduğunu anlarlar. Kusurlarını ve günahlarını temizlemek için, tevbe ve istigfar ederler. Allahü teâlâya boyun büküp yalvarırlar. İbadet ve iyiliklerinin de, Allahü teâlânın hatırlatmasıyla ve kuvvet vermesiyle olduğunu bilirler. Bunun için, Hak teâlâya hamd ve şükrederler. Muhyiddin-i Arabî hazretleri de, kendini böyle hesaba çekerdi.
Yapabilen, kendini böyle sorguya çekmelidir. Kendini hesaba çekmek için, İmam-ı Rabbânî hazretlerinin bildirdiği aşağıdaki tesbihi çekmek daha kolaydır:
Her gece yatarken, (Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber) tesbihini yüz defa okuyan, tesbih, tahmid ve tekbir eylemiş olur. Böylece, muhasebe yapmış, kendini hesaba çekmiş sayılır. (1/309)
.
Herkes hesaba hazırlanmalıdır
|
Sual: Ahirette mükafat da cezada büyük olduğu için, imtihan da çok büyük olacak değil mi?
CEVAP
Cennet, müminler için ebedi mükafat yeri, Cehennem de, kâfirler için ebedi ceza yeridir. Cennet, hatıra, hayale gelmeyen nimetlerle doludur. Cehennem de, akıl almayacak azaplarla doludur. Mükafat ve azaplar bir hâl işidir. Yaşanmadıkça anlatılamaz. Mükafat ve ceza büyük olduğu için sorgu-sual işi de büyük olacaktır. Allahü teâlâ,(Salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hatta hatıra gelmeyen, hayal edilemeyen nimetler hazırladım)buyuruyor. (Müslim)
Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Artık onlar için yaptıklarına mükafat olarak göz aydınlatıcı ne nimetler saklandığını [hazırlandığı] hiç kimse [Hatta melekler ve peygamberler bile] bilemez.) [Secde 17 Beydavi]
Cehennem azabının şiddeti de çeşitli âyet-i kerimelerle bildirilmiştir. Böyle büyük mükafat ve büyük ceza için elbette büyük imtihan olacak ve ince şeyler sorulacaktır.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Zerre kadar hayır yapan sevabını, zerre kadar şer yapan da cezasını görecektir.) [Zilzal 7,8]
Ahirette hiç kimseye zulmedilmez. Haksızlık yapılmaz ama, mükafat verilirken de bol bol ihsan edilecektir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Şüphesiz Allah, zerre kadar haksızlık etmez. Zerre kadar bir iyiliğin sevabını da kat kat artırır, kendinden de büyük mükafat verir.) [Nisa 40]
İlkokul imtihanı ile üniversite imtihanı aynı olmadığı gibi, her fakültenin imtihanı da farklıdır. Çöpçülük imtihanında da fizikten, cebirden sorulmaz. Kuyumculardaki küçük terazilerde küçük ağırlıklar tartılır. Ona niçin beş on kiloyu tartmadın diye sorulmaz. Kırk elli tonluk büyük basküllere, kantarlara da niye beş-on gramı tartmadın diye sorulmaz. Herkes gücüne göre imtihana tâbi tutulur. Herkese ne nimet verilmişse, onun hesabı sorulur. A’maya göz nimetinden sorulmaz. Dilsize dilden sorulmaz. Başbakanın mesuliyeti ile odacınınki farklıdır. Âlim ile cahilinki de farklıdır. Dağda, ormanda veya demirperde gerisinde yaşayıp da Müslümanlığı duymayanlar, hesaba çekilmeyecektir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Kendilerine peygamber gönderilenlere ve gönderilen peygamberlere de elbette hesap soracağız.) [Araf 6] [İnsanlara Peygamberlere tâbi olup olmadıkları, Peygamberlere de tebliğ vazifesini ne derece yaptıkları sorulacaktır. (Beydavi)]
Bir millete Peygamber gönderilmemişse, yahut bir millet Peygamberi duymamışsa cezalandırılmayacaktır.
Peygamber gönderilenlere, Müslümanlığı duyanlara mutlaka hesap sorulacaktır. Kur'an-ı kerimde mealen, (Rabbin hakkı için, onların hepsine yaptıklarının hesabını elbette soracağız) buyuruluyor. (Hicr 92-3)
Her insanda bulunan kiramen katibin melekleri, insanların yaptığı bütün işlerin resmini çekmekte, her anını filme almaktadır. İnsanların yapacağı işleri Allahü teâlâ ezelde bildiği için levh-i mahfuza da kaydetmiştir. En ufak bir yanlışlık ve haksızlık olmayacaktır. Âyet-i kerimede mealen, (Hiç kimseyi gücünün yettiğinden fazlası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır. Hiç kimse haksızlığa uğratılmaz) buyuruluyor. (Müminun 62)
Milyarlarca insanın hesabı çok kısa bir zamanda yapılacaktır. Kur'an-ı kerimde "Vallahü seriulhisab" ifadeleri geçmektedir. (Allah, hesabı çok çabuk görür) demektir.
Herkes hesaba hazırlanmalıdır!
Neyi bekliyorsunuz?
Sual: Ölen bir Müslüman, dünyaya gelse ne yapar?
CEVAP
Mübarek bir zat, bir Müslümana ait kabrin önünde durup, talebelerine sorar:
—Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce ne ile uğraşır, ne yapar?
Talebenin biri der ki:
—Elbette sürekli namaz kılar.
Diğer bir talebe de der ki:
—Devamlı oruç tutar.
Bir diğeri de der ki:
—Cihat eder, emri maruf yapar.
Velhasıl talebeler faydalı bütün işleri sayarlar. O zat buyurur ki:
—Bu mezarda yatan kişinin dünyaya tekrar gelip gelemeyeceği şüphelidir. Ama sizin oraya gideceğiniz kesindir; yani siz de onun gibi öleceksiniz. O halde neden şimdi bu söylediklerinizi yapmıyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz? Onun kaybettiği fırsatı, siz bir ganimet bilmelisiniz yarına bırakmadan bu faydalı işlerle uğraşmalısınız.
.
Kalbi karartan işler
|
Sual: Kalb ve yürek aynı şeyler midir? Kalbi temizlemek için ne yapmak lazımdır?
CEVAP
Kalb, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası değildir. Buna, yürek denir. Yürek, hayvanlarda da bulunur. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir. Görülmez. Ampulde bulunan elektrik cereyanı gibidir. Buna, kalb veya gönül diyoruz. Gönül, insanlarda bulunur. Hayvanlarda bulunmaz.
Bedendeki bütün organlar, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalbde toplanır. İnsanın, inanmak, sevmek, korkmak, kalbindedir. İman eden ve kâfir olan kalbdir. Güzel, iyi ahlakın ve kötü huyların yeri kalbdir.
Kalbi temizlemek için riyazet ve mücahede gerekir.
Riyazet, nefsin arzularını yapmamaktır. Nefsimiz, dinimizin yasakladığı haramları, mekruhları arzu eder. Bunlardan kaçmak gerekir.
Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Nefsimiz, iyilik ve ibadet yapmak istemez. İyilik ve ibadet ederek kalbi temizlemelidir!
Allahü teâlâ, dinleri, Peygamberleri, kalbi temizlemek için gönderdi. Kalbi temiz olan, dinimizin emirlerine uyar, yasak ettiklerinden kaçar.
Günah işleyenlerin kalbi temiz olmaz. Günah kalbi karartır. Namaz kılmamak en büyük günahlardan biridir. Namaz kılmayanın, içki içenin kalbi çok kararmış demektir.
Müminlerin kalbi temizdir. Fâsıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi ise kapkaradır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müminin temiz kalbinde parlayan bir ışık vardır. Kâfirin kalbi simsiyahtır.) [Taberani]
(Günah işleyenin kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah işlerse, o leke büyür ve kalbini kaplar, kalb kapkara olur.) [Harâiti]
(Günaha devam edenin zamanla kalbi mühürlenir, o artık sevap işleyemez olur.) [Bezzar]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasındandır. Kalbin bozuk olması, dine tam inanmamaktır. İmanın alameti, dinin emirlerini seve seve yapmaktır.
Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. Allahü teâlâyı anarak, ibadet yaparak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar.
Günah işleyince, kalb kararır, hastalanır, dünya sevgisi yerleşir ve Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir şişeye benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden dolar. Bir bardaktaki hava çıkmadıkça içine su girmez. İçine su koyunca da, bu suyu çıkarmadan başka şey koyulmaz. Kalb de bardak gibidir. Kalbi Allah sevgisiyle doldurmak için, başka her şeyi, her sevgiyi kalbden temizlemek gerekir.
Her hastalık zıddı ile tedavi edilir. Günah sebebi ile kararan kalb, iyilik nuru ile temizlenir. Geçim ihtiyacından dolayı gelen her sıkıntı, müslümanın kalbini dünyadan soğutur ve nefret ettirir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyle günahlar vardır ki, onları ancak geçim hususunda çekilen sıkıntılar yok eder.) [Hatib]
O halde, helal kazanmak için geçim için sıkıntılara katlanmak nimet olur.
Kararan kalbi temizlemek
Kalbi temiz olan hep iyi işler yapar, kalbi bozuk olan da, kötü işler yapar. Hadis-i şerifte, (Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur) buyuruldu. O halde kalbi karartmaktan sakınmalıdır.
Zünnun-i Mısri hazretleri buyurdu ki:
Kalbin kararmasının dört alameti vardır:
1- İbadetin tadını duymaz.
2- Allah korkusu hatırına gelmez.
3- Gördüklerinden ibret almaz.
4- Okuduklarını, öğrendiklerini anlayıp kavrayamaz.Namaz kılmayan ve günah işleyen kimsenin kalbi kararır, hasta olur.
Muhammed bin Fadl Belhi hazretleri de buyurdu ki:
Kalbin kararmasına 4 şey sebep olur:
1- Öğrendiği ile amel etmemek.
2- Bilmeyerek yapmak.
3- Bilmediklerini öğrenmemek.
4- Başkasının öğrenmesine mani olmak.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çok gülmek kalbi öldürür.) [Tirmizi]
(Üç şey kalbe kasvet verir: Yemeği, uykuyu ve rahatı sevmek.)[Deylemi]
(Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!) [İ.Gazali]
(Haram karıştırmadan, kırk gün helal yiyenin kalbi nurla dolar. Kalbine nehir gibi hikmet akar. Dünya sevgisi kalbinden çıkar.)[Ebu Nuaym]
Muhammed Parisa hazretleri buyuruyor ki:
İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturan yol kalbdir. İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin en zararlısı dünya sevgisinin kalbi karartmasıdır. Kalbi kararan dünyayı [faydasız şeyleri] sever. Dünya sevgisi, kötü arkadaşlardan ve lüzumsuz ve zararlı şeyler seyretmekten hasıl olur. Faydasız kitap, [roman, hikaye, gazete, dergi] okumak, lüzumsuz şeyler konuşmak, bu sevgiyi arttırır. Kadınlara bakmak, kadın resimleri [resimli dergi, filmler, tv] seyretmek, şarkı, çalgı dinlemek, bu sevgiyi kalbde yerleştirir. Bunların hepsi, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır.
Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. İslamiyet’in emirlerine uyup, yasaklarından kaçarak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar.
Malı, makamı ve Allah’tan gayrısını sevmek ve günah işlemek, kalbi temizlemeye engeldir. Kalbin temizlenmesi, İslamiyet’e uymakla olur. Namaz kılmak, kalbi temizler. Kur’an-ı kerim okumak ve ölümü çok hatırlamak günah işleyince, hemen tevbe ve istigfar etmek ve oruç tutmak kalbi temizler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Paslanan her şeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası "Estagfirullah" demektir.) [Deylemi]
(Her ay 3 gün oruç tutanın kalbinin pası temizlenir.) [Nesai]
(Kalb, ekin; yemek ise yağmur gibidir. Fazla su ekini kuruttuğu gibi, fazla yemek de kalbi öldürür. Kalbini az gülüp, az yemekle ihya et, açlıkla temizle ki yumuşayıp parlasın!) [İ.Gazali]
(Rutubette demirin paslandığı gibi, günah kiri kalbi paslandırır. Kalbin cilası ölümü çok hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.)[Beyheki]
O halde kalbi temizlemek için günahlardan kaçarak dinimizin emirlerine uymamız gerekiyor.
.
Hediyelerin hazırsa!..
|
Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek dedi ki:
-İzin ver yâ Resulallah, ölümümü temenni edeyim.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
-Ölüm öyle bir şeydir ki onun için hazırlıklı ol! Yol uzun, azık ister. Ölümü temenni edenin on hediye hazırlaması lazım.
O kimse sordu:
- Hediyeler kime yâ Resulallah?
Peygamber efendimiz buyurdu:
1- Azrail'in hediyesi
2- Kabrin hediyesi
3- Münker ve Nekir'in hediyesi
4- Mizanın hediyesi
5- Sırat köprüsünün hediyesi
6- Malik'in hediyesi
7- Rıdvan'ın hediyesi
8- Ruhun hediyesi
9- Peygamberinin hediyesi
10- Rabbinin hediyesi.
- Bu hediyeler nelerdir, ya Resulallah?
Azrâil'in hediyeleri dörttür:
1- İyi huylu olmak
2- Geçirdiğin ibadetleri kaza etmek
3- Ölüme hazırlanmak, sefere çıkacak yolcu gibi
4- Kalbinde Allah aşkını taşımak.
Kabrin hediyeleri de dörttür:
1- Söz taşımayı terk
2- Elbiseye idrar sıçratmamak
3- Kur'an-ı kerimi okumak
4- Salevât-ı şerifeyi çok okumak.
Münker ve Nekir'in hediyeleri:
1- Doğru konuşmak
2- Gıybeti terk etmek
3- Hakkı kabul etmek
4- Tevazu sahibi olmak.
Mizanın hediyesi:
1- Amelini ihlâs ile yapmak
2- Başkasına eza yapmaktan sakınmak
3- Güzel ahlak sahibi olmak
4- Allah’ı çok zikretmek.
Sırat Köprüsü'nün hediyesi:
1- Gadabını yutmak, kızmamak
2- Takva sahibi olmak
3- Cemaate devam etmek
4- İbadetlere ara vermeden devam etmek.
Malik'in hediyeleri:
1- Allah korkusundan ağlamak
2- Gizli sadaka vermek
3- İsyanı terk etmek
4- Anne ve babaya iyilik etmek.
Cennet meleği Rıdvan'ın hediyesi:
1- Kötülüklerden kaçınmak
2- Nimetlere şükretmek
3- Malını Allah yolunda infak etmek
4- Emaneti muhafaza etmek.
Ruhun hediyesi:
1- Az yemek
2- Az konuşmak
3- Az uyumak
4- İstigfara devam etmek.
Peygamberin hediyesi:
1- Ehl-i beyti sevmek
2- Sünnete uymak
3- Peygamberin sevdiklerini sevmek
4- Sahabe-i kiramı sevmek.
Allahü zülcelalin hediyeleri:
1- Allah'ın emirlerini yapmak
2- Nehyettiği, yasak ettiği şeylerden kaçınmak
3- İnsanlara nasihat etmek
4- Bütün mahlukata karşı merhametli olmak.
Bunlara hazırsan ölümü temenni edebilirsin.
.
Dünya ahiret saadetinin başı nedir
|
Sual: Dünya saadetinin başı nedir, nasıl elde edilir?
CEVAP
Dinimizin emir ve yasaklarına riayet eden, yani iyi bir müslüman olan herkes, dünya ve ahirette mutlu olur. Dünya ve ahiret saadetinin başı, en iyisi, Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmaktır. Bu da dinimize uyarak, yani farzları, sünnetleri yaparak ve haramlardan, mekruhlardan sakınarak kazanılır. Fakat bunları ihlas ile yapmak gerekir.
İhlas, kalbin temiz olması demektir. Kalbin temiz olması da, dünyaya düşkün olmaması, onu sevmemesi, yalnız Allahü teâlâyı sevmesidir. Kalbin Allahü teâlâyı sevmesi için, bir şey yapmak, çalışmak gerekmez. Kalb, dünya sevgisinden kurtulursa, Allah sevgisi kalbe kendiliğinden yerleşir. Kalbin dünya sevgisinden kurtulması için, dünyayı unutması gerekir. Dünyayı unutmaya Fenafillah denir. Fenafillaha kavuşmak, Allahü teâlâyı çok anmakla veya evliyadan büyük bir âlimin [mesela imam-ı Rabbani hazretlerinin] kitaplarından faydalanmakla da olur.
Allahü teâlâyı anmak üç türlü olur: Kalb ile çok Allah demek, çok çokLa ilahe illallah demek ve dine uyarak, sanat, ticaret ve her mubah işleri yapmaktır. Yahut âlim ve veli olan bir zatın hayatını okuyarak, onu çok sevip, çok hatırlamak, ona yalvarmak da fenaya (Allah rızasına kavuşmaya) yardım eder. Kabrini ziyaret edince, faydası daha çok olur. Kalb fani olunca, aklın, fikrin ve hafızanın da dünya işlerini unutması gerekmez. Kalb fani iken de, bütün organlara, akla, fikre, hafızaya, her çeşit dünya işlerini yaptırır, başka insanlar gibi dünya işlerine de çalışır. Bütün insanlık vazifelerini, her iyiliği yapar. Yaptığı bütün dünya işleri dine uygun olduğu için hepsi de zikir yani Allahü teâlâyı anmak, hatırlamak olur.
Her Müslümanın arzusu, Allahü teâlânın rızasını kazanmak olmalıdır. Yunus Emre, (Gel Allah’ın rızasını kazanalım yerine, gel dosta gidelim dosta) diyerek bu durumu şöyle anlatıyor:
Dosta gidelim
Uzakta kalmayalım, dosta gidelim dosta,
Hasretle ölmeyelim, dosta gidelim dosta.
Yol alalım durmadan, tan yeri ağarmadan,
Araya el girmeden dosta gidelim dosta.
Hakka kılalım zârı, terk edelim diyârı,
Ele geçirip yârı, dosta gidelim dosta.
Dünyaya dalmayalım, fanidir kanmayalım
Asla ayrılmayalım, dosta gidelim dosta.
Aşk şarabı içelim, kendimizden geçelim,
Dost iline göçelim, dosta gidelim dosta.
Kılavuzluk yap bana, yönümüz dosttan yana
Aldırma ona buna, dosta gidelim dosta.
Zulüm olmaz pâyidâr, sen ol bana sadık yâr,
Ne derse desin ağyar, dosta gidelim dosta
Erenleri bulalım, dost yolunu soralım,
Yunusu da alalım, dosta gidelim dosta.
.
Amel defteri ve Karne
|
Sual: Oğlum karneyi getirince, 2 zayıf dersi için azarladım. (Baba, bizim ailece karnemiz zayıf sen sadece bana ne kızıyorsun) dedi. Ne demek istediğini sorunca, gazetenizde çıkan bir yazıyı anlattı. Bu yazıyı okumamışım. Nasıl bir yazıydı o?
CEVAP
O yazıda Başmakçı Müftüsü sayın Vehbi Akşit, özetle diyor ki:
İnsanların dünyada benimsedikleri inançlar ile yaptıkları amellerin kayıtlı bulunduğu ve ahirette kendilerine verilecek olan kitaba [sahibinin durumunu açıklayan belgeye] amel defteri denir. Kiramen kâtibin denilen meleklerin yazıp kaydettiği bu kitap insanın, hak-batıl, yalan-doğru, hayır-şer, iyi-kötü bütün inanç, düşünce, söz ve davranışlarını kapsar.
Öğrencilerin her dersten aldıkları notları gösteren belgeye karne denir. Her yıl öğrencilere birinci ve ikinci dönemin sonunda, aldıkları not durumlarını gösteren karne verilmektedir. Öğrenci velileri, anne ve babalar bu karnelere bakarak çocuklarının durumunu anlar.
Amel defterleri Cennetliklere sağdan, Cehennemliklere soldan veya arkadan verilecektir. Amel defteri olarak düşünebileceğimiz karneler, öğrencilere yılda iki defa verilmektedir. Karneyi alanlar, ders notlarını gördükleri zaman bunun iyiye veya kötüye işaret olup olmadığını gayet iyi anlamaktadır.
Kur’an-ı kerimde, insanın dünya hayatındaki didinmeleri sona erip Rabbine kavuştuğunda şayet kitabı sağ eline verilenlerden ise hesabının kolay olacağı ve mutlu bir hayatı hak edeceği, kitabı arkadan verilenlerden ise alevli ateşe atılacağı bildirilmiştir. (İnşikak 6-12)
Karne verilirken kimi öğrencilerin yüzleri gülmekte, başarılarını süsleyen teşekkür veya takdir belgesi ile sevincini yaşarken, zayıfı olan öğrenciler ise üzüntülü ve mahcup bir haldedir.
Amel defterini sağdan alan “yüzleri parlak zümre” sevinip umduğuna kavuşacak, soldan alan “bedbaht zümre” ise başına gelecek felaketi anlayarak yok olmayı isteyecektir. (Hakka 18-27)
Evet, ahirette bizlere verilecek olan amel defterine benzer bir belgeyi çocuklarımız bizlere yılda iki defa getirmektedir. O karneye bakarken acaba basit bir belge olarak mı bakıyoruz. Yoksa ahirette bizlere de verilecek olan amel defteri ile bir bağlantı kurabiliyor muyuz?
Bugün derslerinde zayıf alan oğlumuzu, kızımızı, derslerine çalışmadığı, oyuna dalıp derslerini ihmal edip, ödevlerini yapmadığı için azarlarken; karneye bakıp da kızarken acaba aklımıza şunlar gelmiyor mu?
“Bir gün bu karne gibi bana da bir karne, amel kitabı, defteri verilecek. Yapmış olduğum her şeyin yazılı olduğu, kayıtlı olduğu bir amel defteri... Büyük-küçük ne varsa, ne yaptım ise her şeyin, zerre miktarına kadar iyilik veya kötülüğün yazılı olduğu bir amel defteri... Ben çocuğumu zayıf aldı diye azarlarken, derslerine çalışmadı diye kızarken, Allahü teâlâ da “Kulum, sana, mal, mülk, evlat, servet gibi bir çok nimet verdim. Niçin bana kulluk etmedin? Beş vakit namaz kılmayı emrettim. Sen ise günde beş defa okunan ezanlara kulak vermedin, derse ne cevap veririz?
Çocuğumuzun karnesine bakarken, ahireti, hesabı, mizanı, sırat köprüsünü, mahşeri düşünelim. Daha önce, alelade bir belge olarak baktığınız, iyi olduğu zaman, teşekkür aldığı, takdir aldığı zaman sevindiğiniz, öğündüğünüz o karne size çok şeyler anlatacaktır. Çocuğunuz kötü bir karne getirdiği zaman bile, Allahü teâlânın eşsiz merhametini düşünerek, acıyarak çocuğunuza güzel tavsiyelerde bulunacaksınız. Halbuki bu tavsiyelerin öncelikle kendinize lazım olduğunu asla unutmayacaksınız. Böylece daha amel defteri açılmadan, kendinize gerekli olan dersi alacak, hayatınıza bir çeki düzen vereceksiniz.
Karneye bakarken, amel defterinizdeki şeyleri görecek ve gayri ihtiyari olarak “Ben yapmadım” diyeceksiniz. Kıyamet günü kulakların, gözlerin ve derilerin şahitlik edeceğini, ağızların mühürlenip ellerin ve ayakların insanın işlediği fiillere şahitlik yapacağını bildirmesi amel defteriyle ilgili olarak Allahü teâlânın kıyamet sahnelerinden bizi haberdar ettiğini göstermektedir. (Fussilet 20, Yasin 65)
Bir nebze de olsa, dünyadan misal getirerek, ahireti hatırlayabildiysek ne mutlu... Artık karnelere bir başka gözle bakarız inşallah...
.
Ölmek felaket değildir
|
Sual: Efendim, gencim ama ben ölümden çok korkuyorum. Bana ne tavsiye edersiniz?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ölmek felaket değildir. Öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek, tedbirini almamak felakettir.
Senin yaşta iken günahı azken ölmek elbette büyük nimet olur. Bizim her gün günahımız artıyor. Ölümü günde yirmi kere düşünen şehit olarak ölür. Hep ölümden bahsetmek sünnettir. Ölümden kaçış olmaz. Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşturan köprüdür.
Ölüm müslümana hediyedir. Ölüm, ölmemek üzere doğuştur. Ölüm olmasaydı bu hayat hiç çekilir miydi? Ölüm, müslümanın teselli kaynağıdır, hasretidir. Hatta bir evliya zat buyurur ki, (Ben Azrail aleyhisselamı Cebrail aleyhisselamdan daha çok seviyorum). Derler ki efendim hikmeti ne? (Çünkü o beni Rabbime kavuşturuyor) cevabını verir.
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâya kavuşturduğu için, ölüm sevilir. Sevdiğim kimsenin kalmasını da, ölmesini de severim. Dost dosta kavuşmak istemez mi? Azrail aleyhisselam, İbrahim aleyhisselamdan ruhunu almak için izin istediğinde, (Nasıl olur, Dost, dostun canını alır mı hiç?) dedi. Allahü teâlâ, Azrail aleyhisselam ile haber gönderip, (Dost dosta kavuşmaktan kaçınır mı?) buyurunca, (Ya Rabbi, Ruhumu hemen al!) diye dua eyledi.
Ölüm korkusu
Sual: Ölüm acısından çok korkanın, ne yapması gerekir?
CEVAP
Müslüman, Allah’ın dostudur. Dostlara ölüm acısı olmaz. Acı olmayınca korkmak lüzumsuz olur. Allahü teâlâ, Azrail aleyhisselama buyurdu ki:
(Dostlarımın canını kolay al, düşmanlarımın canını güç al!)[Cennet Yolu İlmihali]
Yasin-i şerif okumak, çok faydalıdır. Faydalarından biri de, eceli gelen hasta ölüm acısı duymaz. Ayrıca her zaman abdestli bulunmaya çalışmalı. Abdestliyken ölenlere şehit sevabı verilir. Peygamber efendimiz, (Abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez; çünkü abdest, imanlı olmanın alametidir. Namazın anahtarı, bedenin günahlardan temizleyicisidir) buyuruyor. Şehitler ölürken, kabirde verilecek olan Cennet nimetlerini görerek çok sevinir, çok neşelenir. Ölürken hiç acı duymaz ve Cennet nimetlerine kavuşurlar. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müslümanın kabri, Cennet bahçesidir.) [Tirmizi]
Ölümü istemek
Sual: Ölümü istemek caiz midir?
CEVAP
Dünya sıkıntılarından kurtulmak için, ölümü istemek mekruhtur. Fitnelerden uzak kalıp, günaha düşmemek için istemek caiz olur. (Hindiyye)
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Şu altı şey ortaya çıkınca ölüm istenebilir:
1- Sefihler iş başına geçince,
2- Hükümler parayla satılınca, [Rüşvetle yanlış kararlar verilince]
3- Kan istihfaf edilince, [Cinayetler önemsiz sayılınca]
4- Güvenlik kuvvetleri çoğalınca,
5- Akraba ziyareti terk edilince,
6- Kur’an-ı kerim eğlence ve musiki gibi dinlenince ki, fıkıhtan haberi olmayan kimse, nağme yaptığı, teganniyle okuduğu için imamlığa geçirilir. İşte bu durumlar meydana çıkınca ölüm istenebilir.) [Taberanî]
Ölümün faydası
Sual: S. Ebediyye’de, (Kâfirlere de ölüm faydalıdır) deniyor. Kâfire ölümün ne faydası olur ki?
CEVAP
Kâfir, yaşadığı müddetçe küfrüne devam eder, her aldığı nefes de azabını arttırır. Ölüm, kâfirin küfrünün devam etmesine ve azabının artmasına mani olur. 90 yıl yaşamış bir kâfirle 40 yıl yaşamış kâfirin küfrü ve azabı eşit olmaz.
Aynı şeyler için ya Cennete ya Cehenneme gideceksin
[Büyüklerin sözleri]
* Dünya, zıll-i zâildir, yani yok olan bir gölge, bir görüntüdür. Aynadaki görüntü gibi. Bu görüntü ahiretin görüntüsüdür. Ahirette ne var, Cennet, Cehennem. İbadetlerimiz, iyiliklerimiz, Cennetin dünyadaki görüntüsüdür. Günahlar, kötü yerler, karanlık sıkıntılı izbe yerler de Cehennemin görüntüsüdür.
* Cennetlik, Cennetlik işleri, Cehennemlik olan da Cehenneme götürücü işler yapar. Demiri çürüten, kendi pası olduğu gibi, insanı Cehennemlik eden de kendi günahlarıdır. Mıknatıs demiri nasıl kendine çekiyorsa, haramlar Cehenneme, ibadetler Cennete çeker. Kıyamette nereye gitmek istiyorsak, ona göre hazırlık yapmalıyız. Ahirette Cennet ve Cehennemden başka yer yoktur. Cennete girmek için, doğru iman sahibi olmak ve dine uymak gerekir. Cehenneme götürücü tuzaklara yakalanmamalı. Bu tuzaklar şöyle bildiriliyor: (Dünya hayatı ancak bir laib [oyun], lehv [eğlence], ziynet [süs], aranızda tefahür [övünme] ve mal ve evlâdı çoğaltma isteğinden ibarettir.) [Hadid 20] Bunların bir tanesine yakalananın gönlü ölür. Çalışın ve nefslerinizi, içinde yer alacakları ölüm ötesi için hazırlayın.
Önünüzde çözümü zorlaşan şeyleri Allah'ın ilmine havale edin. Öbür âleme geçmeden önce bir şey hazırlayın ki, oraya vardığınızda karşınıza çıksın. Çünkü Allahü teâlâ, buyuruyor ki: (O gün [kıyamette] herkes, dünyada ne hayır yapmışsa, onu karşısında hazır bulacak, ne kötülük yapmışsa, onlarla kendi arasında uzun bir mesafe olmasını arzu edecektir. Kullarına karşı şefkatli, esirgeyici olan Allah size kendinden korkmanızı emreder.) [Al-i imran 30]
O halde, Allah'tan korkun, yani Onun emir ve yasaklarına riayet edin. Sizden önce gelip geçenlerden de ibret alın. Unutmayın ki, yarın küçük büyük bütün davranışlarınızın karşılığını bulacaksınız.
* Rızk mukadderdir. Yani herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez, rızkını almadan dünyadan ayrılmaz. İsteyene helalden gelir, isteyene haramdan. Gelen miktar aynıdır. Ecel mukadderdir. Yani herkesin ömrü bellidir, uzamaz kısalmaz, vakti dolunca dünyadan ayrılır. Kaza ve kader, hayır ve şer, zaten imanın şartlarındandır. Peki, daha ne diye isyan ediyorsun, daha ne diye şükretmiyorsun? Rızkın belli, ömrün belli, başına gelenler Allah'tan. İster isyan et, ister şükret. Değişen bir şey yok. İsyan edenin yeri Cehennem, şükredeninki Cennet. Yani aynı şeyler için, ya Cennete gideceksin ya Cehenneme.
* Dünya misafirhanedir. Dünyayı ele geçirmek için ahireti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak ahmaklıktır. Göğsünü kıbleden çevirenin namazının bozulduğu gibi, yüzünü İslamiyet'ten çevirenin hem dünyası hem ahireti bozulur.
* Laf ile Müslümanlık olmaz. Dinin emir ve yasaklarına önem vermeyenin imanı gider. Önem vermemek, işlediği günaha üzülmemek demektir.
* Dinin en büyük düşmanı cehalettir. Cahillik Cehenneme götürür.
* Kıyamet derdini bilseydiniz, dünyada dert diye bir şey tanımazdınız. Bütün geçimsizlikler, ölümü unutmaktandır.
* İnsanların çokluğu, dilediklerini yapmaları, gaflet içinde yaşamaları sakın seni de gaflete düşürmesin. Sen tek olarak öleceksin, tek olarak kabre gireceksin, tek olarak hesabını vereceksin. Sen dini, imanı, Allah’ın emir ve yasaklarını unuttun. Sen unuttun ama unutulmadın.
XXXXXXXXXXXXXX
Kabir Azabı
Yrd. Doç. Musa Kazım Gülçür
Mü'minin dünyada çektiği sıkıntılar, onun günahlarına keffaret olduğu gibi, ölüm esnasındaki ızdırapları, kabirde maruz kaldığı/kalacağı tecziye türü hususlar da ahiret azabını hafifletme adına arındıran birer ameliye oldukları söylenebilir.Bilindiği üzere müminlerin en temel özelliklerinden birisi gaybe inanmalarıdır. Cenâb-ı Hak Bakara Sûre-i Celîlesinde: "Gerçek müminler gaybe inanır, namazlarını kılar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler" (Bakara, 2/3) buyurmaktadır. Gayb kelimesi Türkçemizde, göz önünde olmayan, gözle görülmeyen, gizli olan ve hazırda olmayan; vahiy gibi yüksek bir bilgi kanalı olmaksızın akıl ve duyular yolu ile hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı mânâsına gelmektedir. Yine, henüz içinde yaşanılmayan gelecek zaman, gelecek zaman içerisinde meydana gelecek olan hâdiseler; öldükten sonra dirilme, Cennet, Cehennem, hesap günü gibi insanın haklarında doğrudan bilgi edinemeyecekleri âlemler1 gibi mânâlara da gelmektedir. Kabir azabı konusu da herkesin rahatlıkla bileceği üzere doğrudan gaybe iman ile alâkalıdır. Ehl-i sünnet ulemasının neredeyse tamamı, bu dünyada Allah'ın rızası istikameti dışında davranış sergileyenler için kabir azabının varlığı konusunda ittifak hâlindedir. Şer'î delillere dikkatleri çekmek için başta Kur'ân-ı Kerîm, sonra da Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) aydınlatıcı beyanları ışığında konuyu ele almaya çalışacağız. Önce âyet-i kerîmeleri sıralayacak ve müfessirîn-i kirâmın açıklamalarına yer vereceğiz. Daha sonra da kütüb-ü sahîhada kabir azabı hususunda Efendimiz'den (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere nakledilmiş hadîs-i şerîfleri belirtmeye çalışacağız.Âyet-i Kerîmeler 1.وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلاَئِكَةُ بَاسِطُو أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُوا أَنْفُسَكُمُ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ "Ölümün şiddetleri içinde kıvranırken, ölüm meleklerinin de yakalarına yapışıp kendilerine: ‘Haydi, derhal ruhlarınızı çıkarıp teslim edin! Bugün zillet azabıyla cezalanacaksınız; çünkü Allah hakkında gerçek dışı şeyler söylüyordunuz ve çünkü kibirlenerek O'nun âyetlerinden yüz çeviriyordunuz!' diye haykırdıkları sırada sen o zalimlerin halini bir görsen!" (En'âm, 6/93)Büyük müfessir Zemahşeri bu âyet-i kerîmede berzah hayatından haber verilmekte olduğunu kabul eder.2 İbn Kayyim el-Cevziyye de şöyle demektedir: "Zalimlere bu, ölüm anlarında söylenmiştir ve Melekler, zalimlerin ölümleri ile birlikte korkunç bir kabir azabı göreceklerini bildirmişlerdir. Şayet kıyamete kadar azapları geciktirilmiş olsaydı, onlara: "Bugün cezalandırılacaksınız" denmezdi.32. وَمِمَّنْ حَوْلَكُمْ مِنَ الْأَعْرَابِ مُنَافِقُونَ وَمِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ مَرَدُوا عَلَى النِّفَاقِ لاَ تَعْلَمُهُمْ نَحْنُ نَعْلَمُهُمْ سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ إِلَى عَذَابٍ عَظِيمٍ "Çevrenizdeki bedevîlerden ve Medine ahalisinden öyle münafıklar vardır ki onlar nifak işinde mahir olmuşlardır. Pek sinsi hareket ettikleri için sen onları bilemezsin, ama Biz pekiyi biliriz. Biz onları iki defa azaba çarptıracağız. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir." (Tevbe, 9/101)Müfessirler, âyetin sonunda zikredilen "Büyük azap"tan maksadın, Cehennem azabı olduğu hakkında" ittifak etmişler, ondan önce zikredilen "iki azap"tan neyin kastedildiği hususunda ise farklı görüşler zikretmişlerdir. Bu ‘iki azap'tan birinin, kabir azabı olduğu, Ashaptan Abdullah b. Abbas'tan nakledilmiştir.4Tâbiinden Ebu Malik, İbni Cüreyc, Süddî, Mücahid, Katâde, Hasan el-Basrî, İbnu Zeyd, Ferra ve Muhammed b. İshak gibi âlimlerimiz, ayet-i kerîmede yer alan iki cezadan birincisinin dünyevî azap, ikincisinin de "kabir azabı" olduğunu ifade etmişlerdir.5Büyük müfessir İmam Taberi, âyetin sonunda zikredilen "azîm azap"tan maksadın, Cehennem azabı olduğu hakkında âlimlerin ittifak hâlinde olduğunu belirterek şunları söylemektedir: "Allah Teâlâ, âyetin sonunda, münafıkları Cehennem'de büyük bir azaba uğratacağını zaten beyan etmiştir. Bu durumda daha önce zikrettiği "iki azap"tan birisinin kabir azabı olması büyük bir ihtimaldir."6 Bu durumda azap; dünya, kabir (berzah) ve ahiret azabı olmak üzere üçe ayrılmaktadır.3. قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلاَلَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا "De ki: Dini inkâr edenlere Rahmân biraz mühlet versin, bundan ne çıkar? Ama onlar, kendilerine vaat olunan ister azabı isterse de kıyamet vaktini görünce, kimin şerli bir mekânda bulunduğunu ve kimin askerî güç itibarı ile en zavallı bir durumda olduğunu öğrenecekler." (Meryem, 19/75)Âyetteki "ister azabı" ifadesi, kıyametten önce olacak bir azabın kastedildiğine açıkça delâlet eder. Çünkü âyette "isterse de kıyamet" ifadesi ile kıyamet günü kastedildiğine göre, kıyamet gününden önce olacak o azap ile kabir azabı kastedilmiş olmalıdır.74. وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Ama kim Benim zikrimden yüz çevirirse kitabımı dinlemez ve Beni anmaktan gaflet ederse, muhakkak ki ona sıkıntılı bir yaşayış vardır ve Biz onu kıyamet günü kör bir şekilde diriltiriz." (Tâhâ, 20/124)Bu âyet-i kerîmede yer alan "sıkıntılı yaşayış" Ebu Said el-Hudrî ve Abdullah b. Mes'ud'a göre kabir azabıdır.8 5. لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِنْ وَرَائِهِمْ بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ "Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım. Hayır! Bu onun ağzından çıkan (boş) bir laftan ibarettir. Onların önünde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah hayatı vardır." (Mü'minun, 23/100)"Onların önünde berzah vardır" cümlesi, onlarla dünyaya dönüş arasına girecek bir perde vardır mânâsındadır. Bu da kabirlerinden haşre gönderildikleri güne, yani Kıyamet'e kadar devam eder. Bu âyet onların dünyaya dönüşlerinin imkânsız olduğunu belirtiyor. Yani bu perdenin varlığı, dünyaya tekrar dönmelerine kesin bir engeldir ve bu perde asla kalkmaz. Bu kesinlik, tıpkı "Kâfirler, deve iğnenin deliğinden geçmedikçe Cennet'e dâhil olamazlar" mealindeki ayette olduğu gibidir.96. قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَى خُرُوجٍ مِنْ سَبِيلٍ "Ya Rabbenâ!" derler, "Sen bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. İşte günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi, telâfi etme için buradan çıkmaya bir yol yok mudur?"(Mü'min, 40/11) "Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin" mealindeki âyeti âlimlerimiz kabir azabına delil olarak göstermişlerdir. İmam Süddî âyet-i kerîmeyi şu şekilde tefsir eder: Kâfirler bu dünyada öldürülecek, daha sonra kabirlerde sorgu için diriltileceklerdir. (Yani kabirde bir berzah hayatı olacaktır.) Daha sonra tekrar öldürülecek ve âhirette yeniden diriltileceklerdir. Böylece âyet-i kerîme, kabir hayatına doğrudan delâlet etmiş olmaktadır.107. اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ "Sabah ve akşam ateşin karşısına getirilerek onlara azap edilir. Kıyamet koptuğunda ise: "Firavun hanedanını şimdi de en şiddetli azaba sokun!" denilir." (Mü'min, 40/46) Cumhurun kanaatine göre burada "sabah-akşam ateşin karşısına getirilme", Berzah'ta gerçekleşmektedir. Mücahid, İkrime, Mukatil ve Muhammed b. Ka'b da: "Bu âyet-i kerîme dünyada iken kabir azabına delil teşkil etmektedir" demektedirler.118. وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَلِكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ "Muhakkak ki zalimler için bundan daha başka bir azap da vardır; fakat onların çoğu bunu bilmezler." (Tûr, 52/47) Surenin 45 ve 46. âyet-i kerîmelerinde mealen: "Öyleyse sen onları en dayanılmaz bir azapla çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak. O gün hile ve tuzakları kendilerine asla fayda sağlamaz ve asla yardım da edilmez." denilerek, kıyamette karşılaşacakları büyük azaptan bahsedilmiş, arkasından gelen bu âyet-i kerîmede ise, zulmedenlere, âhiretteki büyük azapları dışında daha başka bir azabın da verileceği zikredilmiştir. Berâ b. Âzib, Abdullah b. Abbas ve Katade'ye göre bu başka azaptan maksat, kabir azabıdır.12 Kurtubi, Hz. Ali (r.a)'in de bu görüşte olduğunu nakletmektedir.139. مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُمْ مِنْ دُونِ اللهِ أَنْصَارًا "Hâsılı, birçok suçları sebebiyle suda boğuldular ve ateşe tıkıldılar! Allah'a karşı, kendilerine yardım edecek bir tek yardımcı bile bulamadılar." (Nuh, 71/25) فَاُدْخِلُوا (ve ateşe tıkıldılar) ifadesinin başındaki "fa" edatı, ateşe girdirilme işinin, boğulmanın hemen peşinden geldiğine, dolayısı ile kabir azabına delalet etmektedir. Âyetin bu ifadesini, âhiret azabı mânâsına almak mümkün değildir. Aksi halde, "fâ" edatının delaleti yok olmuş olur.1410. أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ "Dünyalıklarla böbürlenmek, oyaladı sizleri. Hatta kabirleri ziyaret ettiniz! Hayır, (geçici dünya zevklerine bağlanmak doğru değil) ileride kesinlikle bileceksiniz. Sonra, yine kesinlikle ileride bileceksiniz. Hayır! Siz şayet ilme'l-yakîn bir tarzda bilseydiniz, cehennem ateşini kesinlikle görürdünüz. Daha sonra zaten o cehennem ateşini mutlaka ayne'l-yakîn bir tarzda göreceksiniz. Sonra da o kıyamet gününde verdiğimiz nimetlerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz." (Tekâsür, 102/1–8)Hz. Ali (r.a): "Bu âyetler inince kabir azabı konusundaki kanaatimiz kesinlik kazandı."15 demektedir. Hz. Ali de (r.a) kesin kanaat meydana getiren âyet-i kerîmelere daha yakından bakmak, –şayet varsa– birtakım tereddütleri mutlaka giderecektir. Şimdi sûrede yer alan cümlelere dikkatlice bakmaya çalışalım:"Gerçekten kesin bir bilgi (ilme'l-yakîn) ile bilseydiniz." Yani, bugün dünyada iken, kabir hayatı ve âhirete müteallik ileride göreceğinizi anlattığımız hususları kesin olarak bilseydiniz "andolsun siz ateş azabını kalb gözlerinizle görecektiniz." İlme'l-yakîn mertebesinin, bir insanın Cehennem'i kalb gözüyle görmesini sağladığı anlaşılmaktadır. Bu da kıyamet hâllerinin, kişinin kalb gözü önünde canlanmasıyla olur. "Yine and olsun onu zaten ayne'l yakîn olarak göreceksinizdir." Yani Cehennem ateşi kesin olarak baş gözüyle ileride görülecektir.16Kurtubî şöyle demektedir: "Bu sûre kabir azabının varlığını göstermektedir. Kabir azabına iman ve onu tasdik farzdır. Yüce Allah, mükellef olan kulunu kabrinde diriltecek ve ona hayatta iken sahib olduğu nitelikteki bir aklı orada da verecektir. Böylece kişi kendisine sorulacak soruları anlayacak, ne cevap vereceğini bilecek, Rabbinden geleni kavrayacak, kabrinde kendisine hazırlanmış olan lütuf ya da aşağılatıcı halleri anlayabilecektir. Ehl-i sünnet'in kabul ettiği görüş ve bu din mensuplarının büyük cemaatinin benimsediği kanaat budur.17Hadîs-i Şerîfler Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Sizden biri ölünce, kendisine akşam ve sabah Cennet veya Cehennem'deki yeri arz edilir. Cennet ehlinden ise, yeri Cennet ehlinin, ateş ehlinden ise yeri ateş ehlinin yeridir. Kendisine: ‘Allah seni kıyamet günü diriltinceye kadar, senin yerin işte budur!' denilir."18Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) "Kabir azabı haktır. Kabirde azap çekenleri, hayvanlar işitir!" buyurmuştur. Hz. Aişe (r. anhâ) der ki: "Resülullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılıp da namazında kabir azabından istiâze etmediğini hiç görmedim."19Bir defasında Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki kabre uğradı ve: "Bu kabirdekiler azap çekiyorlar. Azapları büyük bir günahtan dolayı değil. Kabirdekilerden birisi, laf getirip götürmeden diğeri de idrar sıçramasına karşı korunmamaktan azap görüyor." buyurdu. Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) daha sonra yaş bir hurma dalı istedi ve onu ikiye böldü. Bir dalı kabrin birisine, diğer dalı da ikincisinin üzerine dikti ve: "Belki bu fidanlar taze kaldıkça onların azapları hafifler" buyurdu.20Ebû Said el-Hudrî'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kabrinde kâfire doksan dokuz tinnîn saldırtılır ve kıyamet gününe kadar onu ısırır ve sokarlar. Eğer onlardan birisi yeryüzüne tıslayacak olsa, orada hiç bir yeşillik kalmazdı."21 buyurmaktadır.Yine Ebu Hüreyre'den yapılan benzer bir rivayette ise Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), "Muhakkak ki ona sıkıntılı bir hayat vardır." cümlesinin kabir azabı hakkında indiğini haber vererek: "Allah'a yemin olsun ki, ona doksan dokuz tinnîn gönderilir. Tinnîn nedir bilir misiniz? Her birinin dokuz başı olan doksan dokuz yılan. Bu tinnîndeki yılanbaşları, Kıyamet gününe kadar onun bedenine tıslar, sokar ve ısırırlar."22 buyurmuştur.Hz. Osman (r.a), kabir konusu açılınca sakalı ıslanıncaya kadar ağlar, kendisine: "Cenneti ve cehennemi hatırladığın vakit ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca ağlıyorsun!" denildiğinde de Resülullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şu sözlerini aktarırdı: "Kabir, ahiret menzillerinin ilk durağıdır. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şiddetlidir. Ahiret âleminden gördüğüm manzaraların hiçbirisi kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!"23Kabir Azabının Diğer Canlılarca İşitilmesi Zeyd İbn Sabit'ten (r.a): Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem), bizimle birlikte, Beni Neccar'a ait bir bahçede bulunduğu sırada biniti aniden yoldan çıktı. Nerdeyse Allah Rasûlü'nü sırtından yere atacaktı. Karşımızda beş veya altı kabir görünüyordu. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem):– "Bu kabirlerin sahiplerini bilen var mı?" buyurdular. Bir adam: – "Ben biliyorum!" deyince, (Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem): – "Ne zaman öldüler?" dedi. Adam: – "Şirk devrinde" deyince Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): – "Bu ümmet kabirde fitneye maruz kılınacak. Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım, şahsen işitmekte olduğum kabir azabını, size de işittirmesi için Allah'a dua ederdim. Kabir azabından Allah'a sığınınız!" Oradakiler: – "Kabir azabından Allah'a sığınırız!" dediler.24 Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) akşam olunca duasında: "Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınıyorum!" derdi.25Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün güneş battıktan sonra dışarı çıkmıştı ki bir ses işitti ve: "Bu ses, kabirlerinde azap çeken Yahudilerin sesidir!" buyurdular.26Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Kul kabrine konulup, yakınları da ondan ayrılınca -ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- kendisine iki melek gelir. Onu oturtup:– "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında ne diyordun?" diye sorarlar. Mümin kimse bu soruya: – "Şahadet ederim ki. O, Allah'ın kulu ve elçisidir!" diye cevap verir. Ona: – "Cehennem'deki yerine bak! Allah orayı, cennette bir mekâna tebdil etti" denilir. Adam Cennet'i de Cehennem'i de görür. Allah ona, kabrinden Cennet'e bakan bir pencere açar. Eğer ölen kâfir ve münafık ise meleklerin sorusuna: – "Sorduğunuz zatı bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyordum!" diye cevap verir. Kendisine: – "Anlamadın ve uymadın!" denilir. Sonra kulaklarının arasına demirden bir sopa ile vurulur. Sopanın acısıyla öyle bir çığlık atar ki, onu insan ve cinlerden ibaret olan iki varlık dışında kendisine yakın olan bütün mahlûklar işitir."27Kabir Sıkması Hakîm-i Tirmizi, İbni Ömer'den (r.a) rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Sa'd bin Muâz'ın kabrine girdi ve içinde biraz fazlaca durdu. Çıktığında orada bulunan ashab hazerâtı:– "Yâ Resülallah kabirden niçin geç çıktınız?" diye sordular. Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) cevaben: – "Kabir Sa'd'ı sıkmıştı. Genişletmesi için Allah'a dua ettim." buyurdular.Hz. Aişe validemizden rivayet edildiğine göre Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak kabrin bir sıkması vardır ki, eğer ondan kimse kurtulacak olsaydı Sa'd b. Mu'âz kurtulurdu."28 Sa'd'ın bazı akrabalarına, "Resülullah'ın ‘Kabir Sa'd'ı sıktı' sözünden ne anladınız?" diye sorulmuş, onlar cevaben: Bu konuda, Resülullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ne kastettiği soruldu ve: "Küçük taharette kusurlu davrandığından dolayı kabir Sa'd'ı sıkıştırdı." cevabı alındı demişlerdir.29Hz. Aişe validemiz Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz'e bir gün şöyle diyor: "Ey Allah'ın Resulü, sen bana Münker ve Nekir'in seslerini ve kabir sıkmasını anlattığın günden beri hiçbir şeyden tat alamaz oldum." Bunun üzerine Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Aişe, Münker ve Nekir'in sesleri mümine, gözdeki sürme gibi gelir. Kabir sıkması da mümine, şefkatli bir annenin yavrusunun başını okşaması gibidir. Ama ya Aişe, şakîlere yazıklar olsun ki onlar kabirlerinde, düz ve sert taş üzerine yumurtanın çarpılıp kırılması gibi sıkıştırılacaklardır."30Kabir Azabından Korunma İçin Dua Etme Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ım, ben Cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım"31 şeklinde dua ederdi.Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir cenazenin namazını kıldırdı. Okuduğu duada şunları ezberledik: "Allah'ım, şunu mağfiret et ve şuna rahmet eyle. Afiyet ver, affeyle, vardığı yerde ikramda bulun, girdiği yeri genişlet. Onun günahlarını kar ve buzla yıka, hatalardan pâk eyle, tıpkı elbisenin kirden pâk edilmesi gibi. Onu dünyadaki evinden daha iyi bir eve, ailesinden daha hayırlı bir aileye koy, eşinden daha hayırlı bir eşe ulaştır. Onu kabir azabından, ateş azabından sakındır."32Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mülk Sûresi ile alâkalı olarak şöyle demiştir: "Bu sûre (kabir azabına veya kabir azabına sebep olan günahlara karşı) engeldir, bu sûre kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azabından kurtarır." Benzer bir rivayette de: "Mülk Sûresi, kabirde, onu okumayı itiyat hâline getiren kişinin yerine mücadele eder ve onu azaptan korur."33 denilmektedir.Netice Temel olarak üç âlem ya da boyut vardır: Dünya yurdu, berzah yurdu ve ebedî kalınacak ahiret yurdu. Allah (celle celâlühü) her bir yurda ait özel hükümler tespit etmiştir. Kabirdeki ateş ile kabirdeki nimetler, ne dünyadaki ateş, ne de dünyanın nimetleri türündendir. Yüce Allah onun toprağını, üstündeki ve altındaki taşları, dünyadaki kor ateşten çok daha sıcak olacak hâle gelinceye kadar kızdırır da, dünya ehlinden hiç kimse bunu hissedemeyebilir.Bir kısım hadîslerden öğrendiğimize göre, Hazreti Abbas (radıyallâhu anh), şiddetle arzu etmesine rağmen, Hazreti Ömer'i (radıyallâhu anh) ancak vefatından tam altı ay sonra rüyasında görebilir ve sorar: "Neredeydin yâ Ömer?" Hazreti Ömer, "Sorma, hesabı henüz verebildim." der. Belki, orada üzerinde en ufak bir iz kalmaması için Mevlâ, onu böyle bir ameliyeye tâbi tutmuştur; şu kadar var ki onun hesabı kendi seviyesi ve mukarrebînden olması açısından değerlendirilmelidir. Evet, günah ve zellelerin küçüklerini temizlemede kabrin sıkması ve tazyiki büyük bir rol oynar. Kabir hayatına inanmak esastır. Fakat onun keyfiyeti ile alâkalı yakışıksız iddialar Allah'a karşı saygısızlıktır. Kabir hayatı, halk-ı cedid, yani yepyeni bir yaratılış eseridir. Hazreti Âdem'in melekleri hayran bırakan yaratılışı gibi, kabir ehlinin yaşayışı da insanların dünyevî ölçü ve kâidelerle idrak edemeyecekleri, anlamakta zorluk çekecekleri bir hayattır.34Dünden bugüne ulemanın neredeyse tamamı telâkki bi'l-kabûl şeklinde kabir azabının varlığını kabul etmişlerdir. Elbette ki Yüce Allah'ın kudreti geniş ve hayret vericidir. Şu kadar var ki bazı emmâre nefisler, bilgisini kuşatamadıkları, ilme'l-yakîn bir tarzda anlayamadıkları hususları yalanlama eğilimindedirler. Yüce Allah, kudretinin akıllara durgunluk verecek yönlerini bazı yüksek şahsiyetlere göstermeyi dilediği takdirde gösterir. Bu yüksek şahsiyetler, yerin ve göklerin perde arkasına Allah'ın izni ile muttali olur, onlardaki ilim kendilerinde bir yakîn hâsıl eder de Allah'ın izni ile ilmelyakîn sahibi olurlar. Başkalarına ise bu incelikler gösterilmez ve bu husus onlar için sadece gaybe ait bir konu olarak kalır. Her şeyin en doğrusunu Allah bilir. Bizler de Cehennem ve kabir azabından azametince Cenâb-ı Hakk'ın rıza, af ve mağfiretine sığınır, bizleri daimî istikamette bulundurmasını ve bilgimizi artırmasını dileriz.*İstanbul Üniv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesi mkgulcur@yeniumit.com.trDİPNOTLAR MEB Din Öğretimi Gen. Md. Dini Terimler Sözlüğü, Gayb maddesi, s. 105. Zemahşeri, Keşşaf, 1/517. İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu'r-Ruh, İz Yayıncılık, s. 100. Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/350-353. Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu'l-Gayb, Akçağ Yayınları, 12/152–153. Taberi, 4/353. Râzi, 15/398. İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami'l-Kur'an, Büruc Yayınları: 11/438-442. Ali Arslan, Büyük Kur'an Tefsiri, Arslan Yayınları: 12/32-39. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü'l-Münir, Risale Yayınları, 12/371. Kurtubi, 15/271-274. Taberi, 8/21. Kurtubi, 16/422. Râzi, 22/161. Tirmizi, Tefsir, Tekasür, (3352). Kurtubi, 19/319. Kurtubi, 19/317. Buhari, Cenaiz 90, Bed'ül-Halk 8, Rikak 42; Müslim, Cennet 65, (2866); Muvatta, Cenaiz 47, (1, 239); Tirmizi, Cenaiz 70, (1072); Nesai, Cenaiz 116, (4, 107). Buhari, Cenaiz 89; Müslim, Mesacid 123, (584); Nesai, Cenaiz 115, (4, 104, 105). Buhari, Vudu 65, 56, Cenaiz 82, 89, Edeb 46, 49; Müslim, Taharet 111, (292); Tirmizi, Taharet 53, (70); Ebu Davud, Taharet 11, (20, 21); Nesai, Taharet 27, (1, 28–30). A. b. Hanbel, Müsned, III/38; Dârimî, Sünen, Rikâk, 94, II/238. İbn Kesîr, Tefsir, Kahraman Yayınları, 5/317. Tirmizi, Zühd 5, (2309). Müslim, Cennet 67, (2867); Nesai, Cenaiz 114, (4, 102). Müslim, Zikr 75, (2723); Tirmizi, Da'avat 13, (3387); Ebu Davud, Edeb 110, (5071). Buhari, Cenaiz 88; Müslim, Cennet 69, (2869); Nesai, Cenaiz 114, (4, 102). Buhari, Cenaiz 68, 87; Müslim, Cennet 70, (2870); Ebu Davud, Cenaiz 78, (3231); Nesai, Cenaiz 110, (4, 97, 98); Tirmizi, Cenaiz 70, (1071) (Ebu Hureyre'den). Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/55, 98. Suyuti, s.196. İbn Hişam, es-Siretu'n-Nebeviyye, III/62, Beyrut 1971. Ebu Davud, Salât 184, (984). Müslim, Cenaiz 86, (963); Tirmizi, Cenaiz 38, (1026); Nesai, Cenaiz 77, (4, 73). Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 9, (2892). Gülen, Fethullah, Bambaşka Bir Âlem ve Kabir Hayatı (Bamteli, 25.05.2009).
.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 200 ziyaretçi (391 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|