|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
SİLSİLE-İ ALİYYE BÜYÜKLERİ
(Rahmetullahi Teala Aleyhim Ecmain)
.
Fıkıh ekmek su gibi herkese lazımdır
Fıkıh, bir Müslümanın günlük hayatında ne yapıp, ne yapmaması gerektiğini net bir şekilde ortaya koyan ilimdir.
İslamiyet, Müslümanların ilim öğrenmesini hayati olarak kabul etmiştir. Bir Müslümanın kendisine lazım olan iman ve fıkıh bilgilerini öğrenmesi farzdır. Kur’an-ı kerimde ilk olarak “Oku!” diye emreden Allahü teâlâ, Zümer sûresi dokuzuncu ayeti kerimede de meâlen, “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir” buyurmaktadır. Allahü teâlâ yine Kur’an-ı kerimin birçok yerinde, “Sakın câhillerden olma!”, “Câhillerden yüz çevir!” demektedir.
Peygamber efendimiz (Aleyhisselam) da “Her Müslüman erkek ve kadının, İslâm bilgilerini öğrenmeleri farzdır” buyurarak, Allahü teâlânın rızâsına uygun ilimleri öğrenmeği emr etmektedir. Yine Peygamberimiz, “Bir insan, yâ âlimdir, yâhut ilim öğrenmekte olan talebedir. Yâhut bunları sevmektedir. Bu üçünden başkaları ahırlarda uçan sinekler gibidir” buyurarak ilme merakı olmayan cahilleri zem etmektedir. İlmiyle âmil olan Ehli Sünnet âlimlerini de şöyle meth buyurmaktadır: “Doğru ilm sâhibi olan ve ilmiyle amel eden bir âlim ile Peygamberler arasında bir derece fark vardır. Bu bir derece, peygamberlik makâmıdır.”
ÖĞRENİLMESİ ZARURİDİR
Müslümanların itikat bilgilerinden sonra günlük hayatta İslamiyeti yaşayabilmek için fıkıh bilgilerini öğrenmesi zaruridir. Zira fıkıh ilmi, günlük hayatta hangi hallerde ne yapmamız gerektiği bize öğreten, ekmek ve su gibi lazım bir ilimdir. “Namaz nasıl kılınır”, “Abdestin şartları nelerdir” ve “Falanca içeceği içmek haram mıdır?” gibi suallerin net cevabı ancak asırlardır bize ulaşa gelen fıkıh bilgileri sayesinde anlaşılabilir. Peygamber Efendimiz, “Her şeyin dayandığı bir direk vardır. Dînin temel direği, fıkh bilgisidir” buyurmuştur. Fıkıh ilmi, Kur’ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden, icmâ’-ı ümmetden ve kıyâsdan meydâna gelmektedir. Dolayısıyla Kur’an’ı kerime tâbi olmak isteyenlerin, fıkıh alimlerine ve ilmihal kitaplarına uyması lazımdır. Hanefî mezhebi, Eshâb-ı kirâmdan Abdüllah ibni Mes’ûd’tan (radıyallahü anh) başlayan yol ile meydana çıkarılmıştır. Mezhebin kurucusu olan İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe, fıkıh ilmini, Hammâd’dan, Hammâd da, İbrâhîm-i Nehaî’den, bu da Alkama’dan, Alkama da, Abdüllah bin Mes’ûd’dan, bu da Resûl-i Ekrem’den (Sallallahü aleyhi ve sellem) almıştır.
“İLİM ÖĞRENDİN Mİ?”
Türkistan’ın Buhara şehrinde yuva kurmak isteyen bir genç vardı. Sâliha bir kız bulup evlendi. Zifaf gecesi, gelinin yanına vardı. Gelin, damada sordu: “Kadınlara ait hayız bilgilerini öğrendin mi?” Bu sual karşısında şaşıran genç, öğrenmediğini söyledi. Gelin edeple tekrar sordu: “Allahü teâlâ, ‘Kendinizi ve ehlinizi Cehennem ateşinden koruyun!’ buyurdu. İlimsiz, Cehennemden koruma işini nasıl yapacaksın?” Bu söz damada çok tesir etti. Hanımını Allahü teâlâya ısmarlayıp, Rey şehrine ilim öğrenmeye gitti. On beş sene İmam-ı Âzam’ın talebesi olan İmâm-ı Muhammed Şeybânî’den fıkıh ve diğer ilimleri öğrendi. Bu genç o kadar büyük âlim oldu ki “Ebû Hafs-ı Kebir” lakabını alarak, yıllar sonra memleketine döndü.
Mürşid-i kâmil zatlar buyuruyor ki;
İnsanın yükselmesini, se’âdet-i ebediyyeye kavuşmasını, bir tayyârenin uçmasına benzetirsek, i’tikâd ile amel, ya’nî îmân ile ibâdet, bunun gövdesi ve motorları gibidir. Tesavvuf yolunda ilerlemek de, bunun enerji maddesi, ya’nî benzini demekdir. Maksada ulaşmak için, tayyâre elde edilir. Ya’nî, îmân ve ibâdet kazanılır. Harekete geçmek için, kuvvet maddesi ya’nî tesavvuf yolunda ilerlemek lâzımdır.
NOT;
Abdülkadir-i Geylani hazretleri buyuruyor ki; Cahil sofi şeytanın maskarası olur.
Grumuza katılmak için :
https://groups.google.com/group/Sohbetisalihin
En Çok İndirilen Dosyalar
https://ileney.wordpress.com/....TIKLAYINIZ
”Nakleden yanılmaz, kendinden konuşan ve yazan sapıtır” demişlerdir
“İlimsiz kimsenin konuştukları, dinleyeni doğru yoldan çıkarmaktan başka birşey vermez.”
(Müferric bin Muvaffak)
NOT;
Dinimiz nakil dinidir. Eski alimler önlerine kendilerinden önceki bir Ehl-i sünnet aliminin kitabını alırlar, cümle cümle okuyup, tercüme ederek açıklarlardı. Kendiliklerinden konuşmazlardı. Her sözlerinin başında ”buyurdular ki, buyuruyorlar ki” sözcükleri olurdu.
İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubat’ının 157. Mektubunda Hakim Abdülvehhaba buyuruyorlar ki; Kur’anı kerimden ve hadis-i şeriflerden sizin ve bizim anladıklarımızın hiç kıymeti yoktur. Ehl-i sünnet alimleri ne anlamışlar, kitaplarına ne yazmışlarsa onlara uymakla mükellefiz.
Kendileri Ehl-i sünnet alimlerinin en büyüklerinden olduğu halde böyle yazmalarının sebebi, Ehl-i sünnetin usulünün öncekilerden nakletmek olduğu için. Çünkü nakil zinciri geriye doğru Eshab-ı kirama ve Peygamber efendimize uzanır. Eğer bu nakil zinciri olmasaydı İslamiyyet de diğer dinler gibi kısa süre sonra değiştirilir, bozulur giderdi.
Günümüzde yazanlar ve nutuk atanlar, Allah diyor ki, Allah resulü diyor ki diye başlayıp, kendi akıllarına ve görüşlerine göre söylüyorlar, yazıyorlar. Böylece hem kendileri, hem de kendilerine uyanlar mübarek ecdadımızın yolundan giderek uzaklaşıyorlar.
@ Mail grubumuza üye olanlar hergün islam alimlerinden bir söz ve bir fıkıh bilgisini okumuş olacaklar.
https://groups.google.com/forum/#!forum/sohbetisalihin/join
|
|
|
|
|
|
Bir gün bir âlime, yakınlarından biri,
(Sen hep hocam hocam diyorsun, anlat bakalım sen hocandan ne öğrendin?) diye sorar.
Talebeleri merak ederler, bu kadar geniş bir soruya ne cevap verecekler diye.
Kim sevilir, kim sevilmez bunu öğrendimder.
Evet hubbi fillah buğdi fillah imanın şartlarındandır.
Yani Allah için sevmek, Allah için buğzetmek.
Gayrimüslimlerin ibadet olarak yaptıkları veya kullandıkları şeyleri Müslümanın yapması, imanına zarar verir mi?
Bu konuda Birgivî vasiyetnâmesinde deniyor ki:
“Kafirlerin kullandıkları şeylerin ikinci kısmı, ibadet olarak yaptıkları, İslamiyet’i inkâr etmek, inanmamak alameti olan ve tahkir etmemiz vacip olan şeylerdir ki, bunları yapanın ve kullananın imanı gider. Bunlar ölümle veya bir uzvun kesilmesi ile yahut bunlara sebep olan şiddetli dayak, hapis, bütün malını almak ile tehdit edilmedikçe kullanılamaz. Bunlardan meşhur olanlarını bilmeyerek veya şaka olarak yahut herkesi güldürmek için yapanın da imanı gider. Mesela papazların ibadetlerine mahsus şeyi kullanmak küfür olur ki, buna Küfr-i hükmî denir.”
NOT;
Bu konuda Ehl-i sünnet alimi İskilipli Atıf efendi, daha bir çokları, hatta kadınlar asılarak şehid edilmişlerdir.
Müslimânların bilmesi, öğrenmesi lâzım olan bilgilere (Ulûm-i islâmiyye)müslimânlık bilgileri denir. Bu bilgilerin kimisini öğrenmek farzdır. Kimisini öğrenmek sünnet, bir kısmını öğrenmek de mubâhdır. İslâm bilgileri, başlıca iki büyük kısma ayrılır: Birincisi (Ulûm-i nakliyye) dir. Bunlara (Din bilgileri) de denir. Ehl-i sünnet âlimleri, bu bilgileri, Eshâb-ı kirâmdan, Onlar da Resûlullahdan öğrendiler. Din bilgileri de ikiye ayrılır: Zâhirî ilmler ve bâtınî ilmler. Birincilere, (Îmân bilgileri) ve(Fıkh bilgileri) veyâ (Ahkâm-ı islâmiyye), ikincilere (Tesavvuf bilgileri) veyâ(Ma’rifet) denir. Îmân bilgileri ve ahkâm-ı islâmiyye bilgileri, mürşidlerden, akâid ve fıkh kitâblarından öğrenilir. Ma’rifet, kalblere, mürşidlerin kalblerinden akar, gelir.
NOT;
Birinci dünya harbinden hemen sonra bütün islam âlemi açık veya örtülü müstamleke (sömürge) haline geldi. İngilizlerin ve yahudilerin (anglo-siyon) dünya hakimiyeti yolundaki iki büyük engel Osmanlı ve Hindistan islam devletleri ile islam alimleriydi. Bu devletlerden sonra sıra islam üniversitelerinin (medreselerin) kapatılmasına geldi. Ve kapatıldı. Yeryüzünde o medreselerde okutulan ilimler okutulmaz ve islam alimi yetişmez oldu. Tabii islam alimi yetişmeyince tasavvuf alimi de yetişmez oldu. Tasavvuf alimi olmak için medrese ilimlerini de tahsil etmek gerekiyordu. Tasavvuf alimi yani mürşid-i kâmil-i mükemmil olmak için islam alimi olmak şarttı. Böylece 124 000’den ziyade peygamberin fitnesinden Allahü tealaya sığındıkları derin ahir zamana girdik.
Yürü dünya yürü sonun virandır
Bin yılından sonra ahir zamandır
Dinimiz İslam |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır. Tüm fıkh konularının anlatıldığı sitede ayrıca dini videolar, ses kayıtları, Kuran-ı Kerim, tecvid dersleri ve daha pek çok faydalı içerik yer almaktadır. |
|
Huzura Doğru TV |
Yıllardır TGRT FM de yayımlanan ve hala yayımlanmaya devam eden Huzura Doğru Programının Resmi İnternet Televizyonu. Dini ve ahlaki konuların anlatıldığı sohbetler, İlahiler, Şiirlele menkibeler, Tam İlmihal Saadeti Ebediyyeden nakiller ve daha pek çok içerik sizleri bekliyor. |
|
Hakikat Kitapevi |
Hüseyin Hilmi Işık "rahmetullahi aleyh", 1956 senesinde "Seâdet-i Ebediyye" kitâbını neşretti. Seâdet-i Ebediyye kitâbını okuyanların teşvîki ile, ikinci kısmını da hazırladı. Bu da, 1957'de bastırıldı. Bu iki kitâp, temiz gençlikte, İslâmiyete karşı, öyle bir alâka ve câzibe uyandırdı ki, suâl yağmuru altında kaldı. Bu çeşitli soruları cevâplandırmak için, mûteber kitâplardan tercüme ederek yaptığı açıklamalar ve ilâvelerle, üçüncü kısmını da 1960'da bastırdı. Bu üç kitâbı, 1963'de bir araya getirip, "Tam İlmihâl" adını verdi. Hüseyin Hilmi Işık "rahmetullahi aleyh" 1966 senesinde "Seâdet-i Ebediyye" kitâbının kolayca basılıp dağıtılabilmesi için Işık Kitâbevi'ni kurdu ve daha sonra ismini değiştirerek Hakîkat Kitâbevi'ni açdı. "Seâdet-i Ebediyye" kitâbının gördüğü alâka ve devâmlı gelen suâller sebebi ile, kitâbının her baskısına yeni ilâveler yaparak 1248 sayfalık eşsiz bir eser meydana getirdi. Eserin İngilizceye tercümesi yapılmış ve "Endless Bliss" ismi verilerek Hakîkat Kitâbevi tarafından beş cild olarak bastırılmıştır. Sonraki yıllarda "Seâdet-i Ebediyye" kitâbının yeni baskıları ve Hüseyin Hilmi Işık "rahmetullahi aleyh" in yazdığı Arabî, Fârisî ve Türkçe diğer kitapların da basımı yapılarak onlarca farklı dile çevirilmiş ve kitabevimiz tarafından yayınlanmaya devam edilmiştir. Hüseyin Hilmi Işık "rahmetullahi aleyh" en kıymetli kitaplardan tercüme ve derlemeler ile telif eserler vücuda getirmiş, Akaid husûsunda, bilhassa Ehl-i Sünnet vel Cemâat inancını sâde bir dille açıklayıp bu inancın yayılmasına öncülük etmiştir. Dünyanın her tarafındaki insanlara doğru İslamiyet'i tanıtmış, ehli sünnet âlimlerince tasvip ve medhedilen yüzlerce Arabî ve Fârisî eseri, Hakîkat Kitâbevi vasıtasıyla tüm dünyaya yaymıştır. Seâdet-i Ebediyye ve diğer kitaplarında, binlerce mesele yazarak unutulmuş ilimleri ihyâ etmiştir. "Ümmetim bozulduğu zaman bir sünnetimi ihyâ edene yüz şehid sevâbı verilir" hadîs-i şerîfini hep göz önünde tutarak, farzları, vâcibleri, sünnetleri, hattâ müstehabları uzun uzun yazdı. Bütün bu hizmetlerin, Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretlerinin tasarrufları ve himmetleri ile ve İslâm âlimlerine olan aşırı sevgi ve saygısının bereketi ile olduğunu söylerdi. Kitaplarında doğruyu yazmaktan kaçınmaz, "Korkulacak yalnız Allahü teâlâdır" der, ama fitne çıkmamasına da çok dikkat ederdi. Devletin kanunlarına uymada çok titiz davranırdı. "Müslüman dine uyar, günah işlemez; kanunlara uyar, suç işlemez" derdi. Sık sık "Vatan sevgisi imandandır" hadis-i şerîfini okurdu. |
|
Hüseyin Hilmi IŞIK Hocaefendi |
Son devir islam alimi Merhum Hüseyin Hilmi Işık Hocaefendinin Hayatının ve Eserlerinin yer aldığı bu site Hüseyin Hilmi IŞIK Hocaefendinin eşsiz eserlerini bulabilirsiniz. |
|
Peygamberefendimiz.net |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Mehmet Ali Demirbaş |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Sevgili Peygamberimiz |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Türkiye Takvimi |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Hak Din |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Ramazan Ayvallı |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Mehmet Oruç |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Gönül Sultanları |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Aile ve Kadın |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Vehbi Tülek |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Ethem Levent |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Huzur Pınarı |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Huzura Doğru |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Dinisual.com |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Türkiye Gazetesi |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Çocuk Pınarı |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Türkiye Çocuk Dergisi |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Evlilik ve Aile |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Yemek Zevki Dergisi |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Türk Âlemiyiz |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Serenity Fountain |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
İslam-Moslim |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
Serhend Kitabevi (Almanya) |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
|
My Beloved Prophet |
Bu site din alimlerinin kitaplarından nakil esas alınarak ehli sünnet vel cemaat itikadına uygun olarak hazırlanmıştır |
.
Linkler ve Programlar |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
[ 12 KB ] |
[ 130 KB ] |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kaynak Eserler
|
Sitemizdeki bilgiler hazırlanırken, suallere cevap verilirken faydalanılan eserlerin yazarları ve yazılarda isimleri geçen bazı şahıslar hakkında kısa bilgiler vermek istiyoruz.
İsimler, alfabetik sıraya göredir.Tarihler de miladidir. Hicri olanlar ise hicri olarak bildirilmiştir.
|
|
|
Açıklama
|
Bu sitemizi, Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerini kaynak alarak, Ehl-i sünnet itikadına uygun olarak hazırladık.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hadis-i şerifte, (Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılır, yetmiş ikisi Cehenneme gider, yalnız bir fırkası kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir) buyuruldu. Bu fırkaya Ehl-i sünnetdenir. (2/67)
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İnsanlar, dinde çeşitli gruplara bölündüler. Her grup, kendi yolunu doğru sanıp sevinmektedir.) [Müminun 53]
Bir kimse, kendi başına Kur'an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri okuyup da doğru yolu bulamaz. İşin ehli olan âlimlere ihtiyaç vardır. 72 sahte altının içine bir tane hakiki altın konsa, bunu sarraflardan başkası anlayamadığı gibi, 73 fırkadan hangisinin doğru olduğunu da ancak Ehl-i sünnet âlimleri anlar.
Akıl ile doğruyu bulmaya çalışırsak bu çok güç, hatta imkansızdır. Her fırkadaki insan, “Bu fırka doğru yolda” diyor. Bu işte selim olmayan akıl ölçü olmaz. Ölçü olsaydı, 72 sapık fırka meydana çıkmazdı. Her fırkaya girenler de, aklına göre bu fırkaları tercih etmiştir. Akla uyulursa, insan sayısı kadar fırka meydana çıkar.
Piyasada birçok kitap, birçok grup var. Bunlar için bizim iyi veya kötü dememizin bir kıymeti yok. Yani bir insan biz iyi deyince iyi olmaz, biz kötü deyince kötü olmaz. Şahıs ismi kitap ismi önemli değil. Binlerce âlim ve kitap var. Elimizde ölçü olursa rahat ederiz, kendimiz anlarız. Ölçüyü İmam-ı Rabbani hazretleri veriyor:
Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anlaşılır. Çünkü Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana, her buluş kıymetsizdir, yanlıştır. Çünkü her sapık, Kur'an ve sünnete uyduğunu sanır, sapıklığının doğru olduğunu iddia eder. Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır. Doğru yoldan kayar, felakete gider. Âyet-i kerimede, (Kur’an-ı kerimde bildirilen misaller, çoklarını küfre sürükler, çoklarını da hidayete ulaştırır)buyuruluyor. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayanlar yanlıştır. (1/286)
Demek ki doğru olmanın ölçüsü, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına uymasıdır. Yine Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, İslamiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Allah sözünden dönmez. Bunun için, Ya Rabbi, sana inanıyorum, seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek istiyorum. Bunu bana nasip et ve beni, yanlış yollara gitmekten koru diye dua etmeli, istihare yapmalı! Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir.
Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, Ona sığınmalıdır. Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz.)[Ankebut 69]
(Allah, kendisine yöneleni doğru yola iletir.) [Şûra 13]
(Allah asla verdiği sözden dönmez.) [Zümer 20]
Şu anda çeşitli gruplardaki insanların da, böyle dua etmekten çekinmemeleri gerekir. Hâşâ Allahü teâlâ yanlış bir iş yapmaz. Belki yanlış yolda olabilirim diye düşünerek, Ya Rabbi kimler doğru yolda ise, senin rızan kimlerle ise, bana onları sevmeyi, onlarla beraber olmayı nasip eyle diye dua etmelidir. Eğer doğru yolda ise, duanın bir zararı olmaz. Yanlış yolda ise, ihlasla yaptığı dua sebebiyle doğruya kavuşmuş, kurtulmuş olur. Böyle dua etmekten çekinmemelidir.
Dünyadan herkes ahirete yolculuk yapıyor. Herkes bir vasıtaya binip gidiyor. Bir vasıtaya binmek değil, doğru vasıtaya binmek önemlidir. Yanlış vasıtaya binen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Kâbe’ye gitmek için niyet edip Paris’e giden uçağa binen, niyeti halis olsa da Kâbe’ye varamaz.
Allahü teâlâ rızka kefildir ama imana kefil değildir. Doğru iman sahibi olmaya çalışmalıdır. İtikadı düzeltmeden önce ibadet etmenin faydası olmaz. Doğru itikad, ehl-i sünnet itikadıdır. Doğru itikad 1 rakamı gibidir. İhlaslı ibadetler sağına konan 0 [sıfır] rakamı gibidir. Bir sıfır konunca 10, iki sıfır konunca 100 olur. Sağına ne kadar 0 konursa değeri artar. 1 çekilirse hepsi 0 olur. İhlassız, yani riya ile yapılan ameller de, soldaki sıfır gibi yani 1 rakamının soluna konan sıfır gibi değersizdir. İtikad doğru olunca ibadetleri arttırmak, insanın gayretine, ihlasına, ilmine bağlıdır. İstediği kadar artırır. Ancak, doğru itikadı, yani ehl-i sünnet itikadı yoksa ibadetlerinin hiç faydası olmaz, soldaki sıfır gibi değersizdir.
Bütün dünya bize verilse, fakat itikadımız düzgün değilse, hâlimiz haraptır. Eğer bütün dertler bize verilse, itikadımız doğru ise, üzülmek gerekmez. Doğru itikadın Ehl-i sünnet vel-cemaat olduğunu İslam âlimleri ittifakla bildirmişlerdir.
Osman Ünlü
Künye
Sahibi:
Osman Ünlü
Gazeteci - Yazar
Merkez Mahallesi, 29 Ekim Caddesi
İhlas Plaza No:11 B/21 Yenibosna
Bahçelievler, İstanbul / Türkiye, 34197
Türkiye Gazetesi
|
Her gün Bizim Sayfa'da, Sohbet, Menkıbeler, Gönül Sultanları, Yolumuzu Aydınlatanlar köşeleri,
Tarihimizi, kültür ve medeniyetimizi, ülkemizi tanıtan makaleler, yazı dizileri,
Gazeteniz her sabah kapınızda...
Abone olan okuyucularımızın gazeteleri her sabah adreslerine dağıtıcılarımız tarafından teslim edilir. Aylık (30 günlük) abone bedeli KDV dahil sadece 22.5 TL dir. Ayrıca başka herhangi bir ücret talep edilmez.
Abone kayıt formu:
Türkiye Gazetesine abone olmak için tıklayın...
Okuyucu Danışma Hattı:
Tel: 444 49 49 − 0 212 454 3454
Bir okuyucu mektubu
Tatlı çok, bal başkadır,
Çiçek çok, gül başkadır,
Gazeteler çok ama;
Türkiye bambaşkadır…
Türkiye gazetesi, benim için çok önemli. Onu okuduğum için, kendimi ve tüm okuyanları şanslı görüyorum.
Gazete dersek Türkiye’me haksızlık olur. O, benim için, hazineye, cennete götüren bir yol haritası. Okuyanlar bilir kıymetini…
Bu bir aşk öyküsü gibi, inanın. Hani derler ya, aşk anlatılmaz, yaşanır, gerçekten Türkiye’m bana Allahü teâlânın aşkını, Resulullahın sevgisini, sevdiklerinin sevgisini, hayata geliş gayemi öğretti.
Allahü teâlâya sonsuz hamd-ü senalar olsun, tanışmak nasip oldu. Türkiye gazetesinin sahiplerinden, çalışanlarından, yazarlarından ve ailemden Allahü teâlâ razı olsun; çünkü ailem bana gazetemi temin etti. Onlara çok şey borçluyum. Onların hakkını ödememi Rabbim nasip etsin.
Elime alır, gazetemi nasıl okuyacağımı şaşırırım, yüksekte tutarım, Bizim Sayfa’ya kıyamam, yıllardır biriktiririm onları. Keser ilmihal yaparım, sevdiklerime hediye ederim kendimce. Sohbetlerde okurum onları. Hocalarımdan manen destek alırım, daha neler neler....
Kötü yayınlardan sakınmalı
Her evde Türkiye okunmalı!
Gazetem için destan yazılsa az gelir. Allahü teâlâya emanet olun. Hayırlı günler dilerim can-u gönülden...
Ayşe Kılıç - Almanya
Bir abone hatırası
Gazetemizi tanıtmak maksadıyla bazen arkadaşlarımızla abone çalışmasına çıkıyoruz. Her çıkışımda, “Allahü teâlânın rızasına uygun hareket etmeye ve büyüklerimizin vermiş olduğu bu kıymetli vazife için söz dinleyenlerden olmak saadetine kavuşmaya” diye niyet ediyorum. Neticede nasibi olanlara vesile olmak için bütün esnafı ziyaret ediyoruz. O gün ofis elemanlarımızdan Hüsnü abi ile birlikte çalışıyorduk. Elimizdeki, üzerinde İhlâs Mağazası yazan poşetlerin içinde, ilmihal, takvim, Evliya zatların hayatlarını anlatan filmlerin DVD’leri, kitaplar vardı. Bunları abone olanlara hediye ettiğimizi söyleyerek, abone kaydı yapıyorduk.
Hava hafif yağmurluydu ve önümüze su bayiliği yapan bir dükkân geldi. Selam verip dükkâna girdik. Masa başında oturan adam, yerinden hışımla kalktı ve elimizdeki poşetlere bakıp:
- İhlâs’tan mı geliyorsunuz? Bu dükkâna İhlâs’ın İ’si dahi giremez. Çıkın gidin, yoksa zorla çıkarırım.
- Beyefendi bir çayınızı içip gitsek nasıl olur?
- Çayınızı için; ama İhlâs’tan tek bir kelime bahsetmeyin, ona göre!
- Tamam, o zaman size bir takvim hediye ederiz, herhalde kabul edersiniz.
- Ne takvimi, İhlâs’ın mı? Üzerinde İhlâs mı yazıyor?
Dağıttığımız takvimler, her ne kadar Türkiye gazetesinin yani İhlâs’ın takvimi iseler de, bastırdığı takvimlerin önemli bir kısmını abone çalışmalarında kullanmamıza izin veren bir firmaya aitti. Bunu bildiğim için:
- Bakalım üzerinde ne yazıyor? Abi bak, Feza yazıyor, İhlâs yazmıyor, bir de sen bak istersen.
- Kartonu bırak, takvimin içinde ne yazıyor, ona bakmak lazım.
- Tamam abi, anlaştık, hemen takvimin içine bakıyoruz, bakalım içinde neler yazıyor?
Oturduğum andan itibaren, kontrolün benden çıktığının farkına varmaya başlamıştım. Sadece neticenin nereye varacağını merak ediyor, nefsimin devreye girmemesine gayret gösteriyordum.
- Abi bak, öylesine bir sayfayı açalım, istersen kendin rasgele bir sayfa aç ve beraber okuyalım, müsaade eder misin?
- Tamam; ama bak baştan söyledim, ihlâs dediğin anda kovarım.
- Peki abi, kendin aç!
Takvimin herhangi bir sayfasını açınca bir de ne göreyim, “Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki...” diye başlayan bir yazı çıktı karşıma. İşte o anda, kontrolün benimle hiçbir alakası olmadığını tamamen anlamış oldum. Kendi kendime, bu durumun feyz ve bereketinden inşallah biz de nasipleniriz diye düşündüm.
- Abi bu, “hikmet ehli zatlar” kimlere deniyor biliyor musun?
- Yok, hayır bilmiyorum.
- Hikmet ehli zatlar, Allahü teâlânın sevdiği, seçtiği ve kullarına beğendiği işleri yaptırsın diye gönderdiği, evliya dediğimiz, sözü dinde geçerli olan âlim zatlar demektir.
- Tamam, anladım, ne buyuruyorlar?
- O zaman okuyorum, beraber dinleyelim:
“Eğer bir insanın terbiye edicisi olmazsa, terbiye nedir bilmez. Bir hayvan evcilleştirilmezse evcil hayvan olmaz. İnsan kendi kendine güzel ahlaklı olamaz. Güzel ahlakın ne olduğunu bilmez ki olabilsin…”
Sohbetin geneli kızmamak, öfkelenmemek ve haklı da olunsa kalp kırmamakla alakalıydı. “Bir müslümanı incitmek, kalbini kırmak, Kâbe’yi 70 kere yıkmaktan daha büyük günahtır” hadis-i şerifi esnaf kardeşimizin çok etkilenmesine sebep oldu.
Sohbetin son kısmı şu şekilde bitiyordu; “Kimseye iyilik yapmak mecburiyetinde değiliz, ister yaparız, ister yapmayız; ama kötülük yapmamaya mecburuz. Neden bu iyiliği yapmadın demezler; ama neden bu kötülüğü yaptın diye hesap sorarlar.”
Sonradan isminin Müjdat olduğunu öğrendiğimiz esnaf, başladı kırgınlığını izah etmeye. Ancak bir şey dikkatimi çekti, kırgınlığı tamamen güven duygularını istismar ettiğine inandığı kişilereydi. Neticede, her kurumda böyle kimseler olabilirdi. Müessesemizin yapısına ve hizmet anlayışına en ufak bir muhalefeti yoktu. Ancak şirketlerimizden biriyle yapmış olduğu ticari işlerde, görmüş olduğu zarar ve karşılaştığı muamele neticesinde aralıksız 10 sene devam ettiği gazetemiz aboneliğine son vermiş. Bir daha da benim kapımdan İhlâs’ın ne gazetesi, ne de herhangi bir iş ve hizmeti giremez demiş.
Ona dedim ki:
- Gel, pire için yorgan yakma. Bizler gelip geçiciyiz; ama bu camia inşallah kıyamete kadar devam edecek. Devam ettiği sürece de, Allahü teâlânın dinini, sevdiklerini anlatmaktan ve bu anlatılanları da daha çok insanın duymasını, istifade etmesini sağlamak için çalışmaktan imtina etmeyecek.
O sırada da öyle bir sağanak yağmur başladı ki, tam rahmet-i ilahi. Bir müddet birlikte yağmuru seyrettikten sonra:
- Bu yağmurun nasıl rahmet ve gerçek olduğuna inanıyorsan, bu kurumun da dürüst ve güvenilir olduğuna, üzerinde hakkı olan kişiyle helalleşmek için bütün imkânlarını kullandığına ve sonuna kadar da kullanacağına inanman gerekir.
- Benim aslında kuruma sözüm yok. Gecikmeyle de olsa benim herhangi bir alacağım kalmadı. Bir tek, şimdi isimlerini bile hatırlamadığım kişilerin yaptıkları aklıma geldikçe kızgınlığım devam ediyor. Ben şimdi tekrar abone olursam, kendime ihanet etmiş olurum; çünkü yemin etmedim; ama almam, aldırmam dedim. Beni anlayın lütfen!
- Şimdi abi, gel şu gazetenin içine beraber bakalım, neler yazıyor? Bak bu gazetenin başladığı günden bugüne, aksatmadan yazdığı büyük zatlar var. Hani dedik ya, hikmet ehli zatlar... Mesela bugünkü gazetede, bak, İmam-ı Rabbani hazretlerinin bildirdikleri, Evliya zatların menkıbeleri ve sual soranların cevaplarını yazıyor. Bu güzel bilgileri kim öğrenmek istemez?
- O arkadaşların yaptıkları kötülük yüzünden gönlüm istemiyor.
- Ya Müjdat abi, sen temiz bir insansın, onun için bu kadar sözü uzattık, hakkını helal et! O zaman, bırak şu nefsin sana verdiği inadı! Bak buraya gelen biziz; ama sana bizi gönderen Allahü teâlâdır. Kim bilir, belki de bundan sonra gazetede okuyacak olduğun bilgiler senin kurtuluşuna vesile olacak. Şu DVD’lerini verdiğimiz zatlar da, kendilerini sevenlere ahirette şefaat edecekler. Bu sence az bir nimet mi?
- Az bir nimet olur mu, tabii ki büyük devlet! Ama bilmem ki ne yapsam, kafam karıştı.
- Abi, düşünmeye gerek yok. Bak senin de çok vaktini aldık, bizim daha uğrayacak yerlerimiz var. Bu ilmihal, DVD, takvim ve kitaplar sana hediyemiz. Sen sadece bunları oku, seyret, bize de dua et! Diğer meseleler de hatırına gelirse, üstünde durma, at arkaya! Ahirette kazanan sen olursun. Eden kendine eder.
Karşılıklı helalleştik, kucaklaşıp abone kaydı için kartını aldık. Hediyeleri bıraktıktan sonra dışarı çıktık. Yağmurun şiddeti azalmıştı. Yanımdaki Hüsnü abiye dedim ki;
- Hüsnü abi, epey zaman kaybettik; ama boşa kürek de sallamadık değil mi?
- Mehmet abi, bu, en az on yirmi aboneye bedel…
- Orada konuşan bizdik belki; ama aboneyi yapan büyüklerimiz idi. Allahü teâlâ bizleri inşallah onların güvenlerine ve sevgilerine layık eyler. O zaman işimiz çok kolay. Bizi bize bırakmazlar, az önce gördüğün gibi. Yoksa bize kalsa ne olurdu sence?
- Abi, kesin dayak yer öyle çıkardık oradan. Adam nasıl öfkeli ve dövecek gibiydi, resmen kuzu oldu. Benim asıl dikkatimi çeken ve hâlâ etkisinde kaldığım bir husus var. Sen orada takvimin sayfasını açarken rasgele açtın, ben şahidim. Yani demek istediğim, açtığın sayfada yemek tarifi de çıkabilirdi. Üstelik çıkan yazı, herhangi konuda da değil, bizzat bizim içine düştüğümüz durumla alakalıydı. Adam çok öfkeli ve laf dinlemeyecek gibiydi. Ama bu sohbet adamı resmen kuzuya çevirdi. Şimdi Mehmet abi, bu olay bize anlatılsa o kadar etkilenmezdim; ama bunu bizzat yaşamak bana çok tesir etti. Gazetemizin ve takvimimizin kıymetini daha iyi anladım.
- Sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini ne kadar bilir ve şükrünü de o derece eda edersek, Allahü teâlâ inşallah bizlere nice güzellikler yaşatır.
Allahü teâlâya sonsuz şükürler olsun. Allahü teâlâ büyüklerimize sıhhat ve afiyetler versin. Bizleri de sevgilerine ve güvenlerine layık kullarından eylesin. İnşallah dünyada olduğumuz gibi ahirette de onlarla beraber oluruz.
Mehmet Tekin
Üç şeyden çok sakının: Nefsin arzu ve isteklerine uymaktan,
kötü arkadaştan ve bir de kendini beğenmekten.
Herkesin kalbinde, cömertlere karşı muhabbet, cimrilere karşı nefret vardır.
Dil gönlün, gönül ruhun, ruh da insanın hakikatinin aynasıdır.
Dünya malına sevgi, Allahü teâlâ ile aradaki perdedir.
İğne ile dağı devirmek, kalbden kibri söküp atmaktan daha kolaydır.
İhtiraslı kimse, bütün dünyaya sahip olsa da yine fakirdir.
Öyle bir kimseyle arkadaşlık edin ki; onda dünya malı hırsı bulunmasın.
İnsanlar üç sınıftır. Bunlar; idareciler, din âlimleri ve halk.
İdareciler bozulunca geçim, âlimler bozulunca din, halk bozulunca ahlak bozulur.
Bir insanın; iyiliklerini hatırlayıp, günahlarını unutması gururundandır.
İyi kimsenin kalbinde iyi, kötü kimsenin kalbinde kötü düşünceler dolaşır.
.
Söz dinleyen âlim, susan sâlim olur.
Kimin azsa sözü, açılır kalb gözü.
Dil ederse istirahat, kalb eder rahat.
Çok konuşan gaf eder, vakti israf eder.
Dil yarası ok yarasından acıdır.
Akıllı, bildiğini söylemez, deli söylediğini bilmez.
Bilmem demek ilmin yarısıdır.Sükut,yorulmadan yapılan ibadet,masrafsız takılan bir ziynet,
hükümdarlığa muhtaç olmadan ele geçen bir devlet,
duvara ihtiyaç duyulmadan yapılan kale,
çalışmadan kazanılan zenginlik ve ayıpların kapatılmasıdır.
Bütün pişmanlıklarım söylediğim sözlerden oldu.
Söylemediğimden hiç pişman olmadım.
Bazı sözleri söylemeye gücüm yetti,
fakat söylediğim sözleri geri almaya gücü yetmedi.
.
|
|
|
Bugün 58 ziyaretçi (101 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|