|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
BISMILLAHIRRAHMANIRRAHIYM
Zehra Karaaslan 9 months ago
Gelin arabasında âdeta cenaze havası vardı. Gelin ve damadın ikisi de bir karış suratla, hiç konuşmadan oturuyorlardı.
Düğün az önce bitmiş, evlerine gidiyorlardı. Arabaya oturana kadar düğünde ikisi de zoraki gülümsemişlerdi. Artık bütün enerjileri bitmişti.
Oysa bu günü ne çok beklemişlerdi… İki yıl olmuştu tanışmalarına. Çok sevmişlerdi birbirlerini. Düğün günü ömrünün en mutlu günü olacak diye düşünmüştü Mehlika. Bu yüzden bugünü burnundan getiren kayınvalidesini bir kaşık suda boğmak istiyordu. Kayınvalidesi hiç kimseyi dinlememiş, ucuza gelsin diye kendi istediği düğün salonunu tutmuştu. Salon davetlilere küçük gelmiş, ayakta kalanlar olmuştu.
Mehlika ve annesi “Ele güne mahcup olduk!” diye çok fena sinirlenmişlerdi. Mehlika düğün boyunca söylenmese Abdullah için bir problem yoktu. Anne babası aksaklıkları gidermek için uğraşıyorlardı. Ayakta kalanlara sandalye ve masa ayarlamaya çalışıyorlardı.
Düğün bittiğinde Mehlika salonda anne babası ile vedalaştı. Annesinin yüzünden düşen bin parçaydı. “Seviyorum, âşığım demeseydin ben bu pintilere kız mı verirdim?” diye söylendi. Mehlika ne diyeceğini bilemedi. Babası kimseye göstermemeye çalışarak eline bir zarf tutuşturdu. “Bunu eve gidince mutlaka oku.” diye eğilip kulağına fısıldadı. Mehlika zarfı çantasının içine koydu.
Eve varana kadar hiç konuşmadılar. Kapıya geldiklerinde Abdullah anahtarı çıkardı, kilidin üzerine taktı fakat kapıyı açmadı. Döndü, Melika’ya baktı:
“Karıcığım gel şu an itibariyle bütün tatsızlıkları dışarıda bırakalım ve evimize iki sevgili olarak girelim. Yaşadığımız hiçbir şey bizden daha mühim değil.” dedi.
Mehlika “Tamam…” diyemedi. Düğün boyunca içinde biriktirip söyleyemediği şeyler vardı. Onları Abdullah’a söylemeden rahat edemezdi.
“Senin için söylemek kolay…” dedi. “Düğünüm burnumdan geldi. Tabii annenin yaptıklarını duymak istemiyorsun. Bundan sonra anneni asla görmek istemiyorum.”
“O düğün aynı zamanda benim de düğünümdü, sen üzüldüğün için benim de burnumdan geldi… Ne yapalım, olan oldu. Bunların hepsini dışarıda bırakalım diye sana gül uzatıyorum.”
“Kapıyı aç, ben çok yorgunum, ayakta durur halim yok.” dedi Mehlika.
“İyi o zaman, ben de yorgunum, bu akşam düğüne ait hiçbir şey duymak istemiyorum, yarın konuşuruz.” dedi ona karşılık Abdullah.
Evlerine girdiler ve hiç konuşmadan sessizce yattılar. Birbirlerine dokunmak bile istemiyorlardı. Mehlika düğün gecesi giymek için hazırladığı seksi ipek gecelik yerine ayıcıklı pjama takımlarını giyip yatağın bir ucuna kıvrıldı. Abdullah da diğer ucuna yattı. Çok yorgun olmalarına rağmen ikisini de uyku tutmuyordu, yatakta dönüp durdular.
Mehlika’nın aklına babasının verdiği zarf geldi. Yataktan usulca kalkarak çantasını alıp salona geçti. Zarfı açtığında içinden bir mektup çıktı. Babası ona mektup yazmıştı. Merak içinde hemen okumaya başladı.
Sevgili kızım, Mehlikam!
Bugün yuvadan uçtun. Artık kendi yuvanı kurma zamanı. İnşallah çok mutlu olursun. Mutluluğuna katkısı olsun diye bir baba olarak sana nasihatlerim var. Bunları sana söylemeyi düşündüm fakat “Söz uçar, yazı kalır…” derler. Kalıcı olsun diye yazmaya karar verdim.
Belki diyeceksin ki “Baba senin çok mutlu bir evliliğin mi vardı ki bana nasihat ediyorsun?” Biliyorum kızım, mutlu bir evliliğimiz yok, zaten bunun için yazıyorum sana.
Biz annenle birbirimize âşık olarak evlenmiştik; fakat aşkımız pek uzun ömürlü olmadı. Ben de annen de hata yaptık. Bu aşkın neden bittiğini, neden sevgisiz bir evliliğe kendimizi mahkûm ettiğimizi ben ayrı izah ediyorum, annen de kendine göre açıklıyor. “Kızlar annelerini model alır.” derler. Beni annenden soğutan hataları bu yüzden yazıyorum ki sen de aynısını yapma. Çünkü sen bir kadın olarak erkeklerin nelerden çok incindiğini bilemezsin. Bu sözlerim kulağına küpe olsun.
Yavrucuğum, erkeği üç şey çok incitir:
Birincisi: Karısı tarafından saygı görmemek, adam yerine konmamak erkeği çok incitir ve karısına olan sevgisini bitirir. Kadın kocasını evin reisi olarak değil de terbiye edilmesi gereken bir çocuk olarak görür, tenkit eder, azarlarsa yani erkeğin erkek olmasına izin vermezse karı-koca arasında muhabbet olması mümkün değildir. Aman kızım, kocana saygılı ol ki o da sana sevgisini göstersin.
İkincisi: Bir kadın kocasının ailesini sevmiyorsa, saygı duymuyorsa erkek karısına çok kırılır.
Canım kızım, eşinin ailesine saygılı ol ve onları sevmeye gayret et. Arkalarından konuşma. Hataları elbette olacaktır, hepimizin olduğu gibi. Hatalarına takılma, gözünde büyütme.
Hiçbir erkek “Seni çok seviyorum aşkım ama anneni sevmiyorum…” diyen bir kadının sevgisinin gerçek olduğuna inanmaz. Kadınların çoğu bu ifadeyle söylemese de eşlerine annesini sevmediğini her vesile ile anlatırlar. Bir erkeğe “Annen dedikoducu, annen cimri, annen arkamdan konuşuyor, annen temiz değil…” denmesi erkek için “Sen dedikoducu, kötü bir kadının kötü oğlusun…” demektir. Erkekler bunu “Sen kötü kadının iyi oğlusun…” diye anlamazlar.
Erkekler korumacıdır. Vatanı aileyi korumak bizim vazifemizdir. Sadece eşimizi ve çocuklarımızı değil; annemizi ve kız kardeşlerimizi de korumak isteriz.
Kocanın annesi hakkında söyleyeceğin her kötü söz; kocanın kalbine attığın kocaman bir ısırıktır. O ısırık yüreğini kanatır, içini sızlatır. Isırık izleri yan yana çoğaldıkça büyük bir yaraya dönüşür. O yaralı yürekle seni ne kadar sevmesini bekleyebilirsin?
Erkeğin kalbi kadınındır; kadının kalbi de erkeğindir. Eşin kalbinde senin sevgini taşıdığı için o kalp sana aittir. O kalbi kırma, yaralama, iyi bak ki sevginiz zarar görmesin.
Kocana annesinin hatalarını göstermek için boş yere uğraşıp onu kırma. Kadınlar zannederler ki biz erkekler annelerimizin hatalarını görmüyoruz. Oysa annelerimizin bütün hatalarını görürüz; fakat eşlerimize itiraf etmek zorumuza gider. Annemiz nasıl küçükken bizi koruyup kollamışsa biz de onu koruyup kollamak isteriz. İşte bu yüzden kadın kayınvalidesinin hatalarını söyleyince erkek hatasını gördüğü halde annesini savunur.
Kayınvaliden senin arkandan konuşsa bile sen onun için kötü bir şey söyleme kızım. Birbirini kötüleyen iki kadının ortasında kalan erkek daha çok annesinin tarafında olur, ona inanır. Onunla kan bağı ve uzun bir geçmişi vardır. Onu doğuran, büyüten, üzerinde o kadar emeği olan annesine sırtını dönüp karısının yanında yer almak istemez. Akıllı bir kadın hiçbir zaman kocasını annesi ile kendi arasında bırakmaz.
Kocana annesinin hatalarını göstermek istiyorsan ona annesini öv, annesi hakkında iyi şeyler söyle. Mesela annesi:”Karın kötü, dağınık…” diyor; sen “Annen çok iyi bir kadın, onu seviyorum” diyorsun. Ne düşünür erkek? “Karım ne kadar iyi bir kadın, demek ki annem onu kıskandığı için arkasından konuşuyor.” O zaman annesi senin için ne söylerse söylesin kocan ona inanmaz, tam aksi, güzel tutumundan dolayı seni takdir eder.
İşte böyle güzel kızım. Kocanın ailesi ile uğraşma. Sevginize kendi elinle zarar verme. Kayınvaliden ne yaparsa yapsın, sen doğru davranışı gösterirsen mutluluğunuza gölge bile düşüremez.Gelinler yardım etmezse kayınvalideler evliliklere zarar veremezler.Kocanla yapacağın hiçbir tartışmaya ailesini karıştırma. Ailelerimiz bizim zayıf yanlarımızdır. Onlara gücümüz yetmez, istesek de değiştiremeyiz onları. Bu yüzden kocanı hiçbir zaman zayıf noktasından vurma ki senden nefret etmesin.
Üçüncüsü: Bir babanın kızına söylemesi ne kadar uygun olur bilmiyorum ama erkeğin yatakta karısı tarafından reddedilmesidir. Bu da erkeği çok fazla yaralar, incitir, karısından soğutur.
Sevgili kızım Mehlika’m,
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Sözlerimi okuyup geçme, bu sözlerde yılların tecrübesi var. Bunları annene anlatamadım, biz mutlu olamadık; ama sen anla ve mutlu ol kızım.
Seni çok seven baban.
Mehlika, elinde mektup, uzun uzun düşündü. Mektubu iki kez daha okudu. Sonra gitti, bu gece için önceden hazırladığı geceliğini giydi, saçlarını taradı ve yatağa girip sırtı dönük yatan kocasına sarıldı. Kulağına “Tatsızlıkları bir daha açmamak üzere geride bırakacağıma ve bundan sonra ‘sevdiğimi doğuran kadına’ iyi davranacağıma söz veriyorum.” dedi. Ona dönüp bakan kocasının gözlerinde gördüğü sevgiden dünyada daha değerli hiçbir şeyin olmadığını düşündü.
Sema Maraşlı “Tatlıya Bağlayalım” kitabından....
Zehra Karaaslan 9 months ago
Ülkemizin kanayan yaralarından bir tanesi de kısa süreli evlilikler, aşırı sayıdaki boşanma oranı.
Evlilik ile ilgili daha bilinçli olunması adına blogumda evlilik ile ilgili yazıları artırmaya karar verdim.İnşallah paylaştığım bu yazılar evli çiftlerin ve evleneceklerin yararına olur. Her yer mutsuz evli dolu ve herkes karşısındakini suçluyor. Kimse kusura bakmasın ama iki taraf da hatalı. Birincisi yanlış kişiyle evlenmeyi seçtiği için hatalı. Çevremdeki evliliklere bakıyorum evliliğinde şikayet ettiği şeyler evlenmeden önce de o kişide vardı kişi evlendikten sonra değişmedi ki evlenince değişeceğini umarak evlenirsen al işte böyle iki kişi mutsuz olursunuz.
Şu şu özelliklerde birisiyle evlenirsem mutlu olurum diyor sonra gidiyor tam tersi özellikte birisine kapılıp evleniyor.
Evliliği nefsi için yapıyor sonra tabii Allah rızası için sevmediği için küçük bir çatlakta evlilik dağılıyor.
Kız daha hayatında yemek yapmamış, annesi herşeyi önüne getiriyor,evleniyor, aynı davranış devam ediyor,yan gelip yat,yemek yok,adam aç, al sana mutsuz bir evlilik daha.
Evlenecekler öncelikle kendilerini evliliğe hazırlamak için eğitim alsın. Kız yemek yapmayı öğrensin, adam tamir işlerini öğrensin sonra evlenin.
Benim şahsi tavsiyem kimse sırf evlenmiş olmak için evlenmesin. Evleneceği kişiyi seçerken dikkatli karar versin ve evliliğin kolay olmayacağını baştan bilsin. Evlilik fedakarlık,sabır,saygı,sevgi,ben değil biz diyebilmeyi,karşındakini her haliyle kabul etme, eleştirmeme,sorumluluklarının artması,eşinin ailesini de hayatına katmayı onları da sevip saymayı gerektirir. Eğer bunları yapamayacağını düşünüyorsan evlenme, ne kendinin ne de karşındakinin hayatını riske atma.
Okuyup beğendiğim aşağıdaki yazının evleneceklere ve evlilere faydalı olmasını diliyorum.
Uzun süren evlilikler toplum tarafından her zaman takdir görmüştür. Özellikle evlilikte 20 ve 40 yılını dolduranlar için özel kuruluşlar tarafından plaket törenleri de yapıldığı olur.
Peki nedir uzun evliliklerin sırları? Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Balkanlıoğlu başkanlığındaki bağımsız 15 kişilik ekip bu sorunun cevabını aradı.
Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Balkanlıoğlu başkanlığındaki bağımsız 15 kişilik Aile ve Sosyal Politikalar Araştırma Grubu, “Uzun Evliliklerin ”Sırları”nı araştırdı. Bir buçuk yıl süren projede veri toplamak için anket, mülakat ve doküman analizi ile gözlem teknikleri kullanıldı. Onlarca aileyle birebir görüşülerek uzun evliliklerin profili çıkartıldı.
Uzun evlilikle 20 yıl ve üzeri evlilikleri kastettiklerini belirten Yrd. Doç. Dr. Balkanlıoğlu, bunun sebebini şöyle açıklıyor:
Bizim araştırma ekibimizle 20 yıl ve üzeri evliliği, uzun evlilik olarak kabul etmemizin nedeni, evliliğin reşit bir birey yetiştirecek kadar uzun olması gerektiğidir. Yani reşit olma yaşı 18 olduğuna göre bir yıl hamilelik süresi, bir yıl da herhangi bir sebepten dolayı risk payı eklendiğinde bu süre 20 yıl etmektedir. Ayrıca Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine bakıldığında, ilk beş yıldan sonraki en fazla boşanma, 20 yıl ve üzeri evliliklerde görülmektedir.
Dolayısıyla 20 yıl ve üzeri evliliklerin, uzun evlilik olarak kabul edilmesi bu yönüyle de ayrıca önemlidir. Konuyla ilgili literatür incelendiğinde; Batı’da, mesela Amerikan bilim dünyasında, uzun evliliğin kaç yıl olacağı konusu hala tartışmalıdır ve herkes kendince bir sebep öne sürmektedir ancak bizim araştırmamızda baz aldığımız 20 yıl mantıki bir temele oturmaktadır. Türkiye’de ise çalışmalar belli konulara odaklandığı için bu konularda uygulamalı araştırmalar yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla bizim bu çalışmamız pek çok yönden bir ilktir.
Böyle bir çalışmaya çok ihtiyaç duyulduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Balkanlıoğlu, çok ilginç sonuçlara ulaştıklarını belirtti. Mesela pek çok kişinin inandığının aksine evlilik aşkı öldürmüyor. Eşlerden kimisi aşık olarak evleniyor kimisi de evlendikten sonra aşık oluyor ama evliliğin aşkı öldürmediği konusunda pek çok çift hemfikir.
Aşkı tarif edemeyenler de var; aşkı, eşi olarak tarif edenler de var. Uzun evliliklerde fiziki şiddet ise yok denecek kadar az. Sözel şiddeti ise kimse şiddetten saymıyor. Yani eşlerin birbirine bağırıp çağırmasını evliliğin tuzu-biberi olarak gören anlayış hakim uzun evlilerde. “”Şimdikiler her şeyi çok ”abartıyor” onlara göre...
Görüşülen eşler ise araştırmada çeşitliliği yakalamak için her açıdan çok farklı gruplardan seçilmiş. Görüşülen çiftler içinde işçiden memura, avukattan öğretmene, ev hanımından şoföre ve emekliye varana kadar pek çok meslek grubundan eşler olduğu gibi, dini hayat olarak da ömür boyu alnı secdeye gitmemiş olanından beş vakit namaz kılanına kadar farklılıklar yakalanmış.
Görüşülenler arasında Alevi ve Sünni eşler olduğu gibi, daha önce Hıristiyan iken evlenerek Müslüman olan ve Türkiye’ye göçenler dahi var. Ekonomik gelir, cinsiyet, yaş, eğitim ve diğer yönlerden pek çok çeşitliliğin gözetildiği araştırmada eşler, zaman zaman duygusal anlar yaşansa da nasıl evlendiklerini, eşleri hakkındaki kanaatlerini, evlilikte kadının rolünü, erkeğin rolünü, çocuğun yerini, kadının çalışması hakkındaki kanaatlerini, uzun evliliğin sırlarını ve pek çok konuyu uzun uzun anlatmışlar.
Yrd. Doç. Dr. Balkanlıoğlu ve ekibinin yaptığı araştırma; ”Uzun Evliliklerin ”Sırları” adıyla kitaplaşarak yeni sezonda okuyucuyla buluşacak.
Aile alanında Amerika ve Türkiye’de çalışmalar yapan ve konferanslar veren Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Balkanlıoğlu’nun çalışmasında ortaya çıkan uzun evliliğin sırlarından bazıları şöyle:
Niyet
Uzun ve mutlu evliliklerin ilk ve en önemli şartı niyettir. Uzun evlilerde görülen bu niyet, evlilikle başlayıp, daha sonra da devam etmektedir. Uzun ve mutlu bir evlilik isteyenler için de bu niyet, bireyin henüz evlilikle ilgili düşüncelere başlamasından itibaren başlar ve ölene kadar devam eder. Maalesef bugün evliliklerde mutlu olunamayışının ve evliliklerin kısa sürmesinin temel sebebi, niyetteki zafiyettir.
Bireyler daha evliliği düşünmeye başlar başlamaz, “İyi bir evlilik yapacağım ve eşimle beraber mutlu olmanın yollarını araştıracağız. Ailem benim ilk önceliğim olacak ve hem bu dünyada hem de ahirette birlikte olacağız!” diye niyet etmeli, sözlüklerinden “”ihanet (aldatma), şiddet ve ”boşanma” gibi olumsuzluk içeren sözcükleri çıkarmalı, yerine daha olumlu sözcükleri koymalıdır.
Niyet, ibadetlerde de ilk şarttır. Mesela bir kişi bir hafta aç kalsa sadece aç kalmış olur ama Ramazan veya Muharrem orucuna niyet etmiş olsa, oruç sevabı kazanır. Evlilik gibi ömür boyu yapılan bir ibadette de niyet ilk şarttır. Bireylerin mutlu ve uzun bir evliliğe niyet etmeleri, bu evliliğin ilk gereğidir.
İsabetli eş tercihi
Uzun evliliklerin sırlarından birisi de isabetli eş tercihidir. Evlenecek kişi öncelikle iyi bir eş olmalı, daha sonra da iyi bir eş bulmalıdır. Bunların ikisi de tek başına yeterli değildir. Kendisi iyi bir eş fakat iyi bir tercih yapamamışsa ya da iyi bir eş olamamışsa, mutlu ve uzun bir evlilik hayal demektir. Hiçbir şey tek taraflı değildir.
Psikolojide bir kural vardır: “Verici ne kadar kuvvetli olursa olsun, alıcı kapalıysa vericinin yapabileceği hiçbir şey yoktur.” Bu kural evlilikler için de geçerlidir. Eşlerden birisi “iyi bir evliliğimiz olsun” diye çırpınırken diğerinin umurunda değilse, bu evlilikte başarı yakalanamaz. Onun için evlenmeden önce iyi bir tercihte bulunmak çok önemlidir. Bu tercihi bireyin tek başına yapması çok zordur; onun için de çevresinden destek alması önemlidir. Hem baba hem de annelerin bu konudaki fikirlerine önem verilmelidir. Tercih ne sadece bireyin kendisi tarafından ne de ailesi tarafından değil, bireyin tercihi ailenin de onayıyla olmalıdır. Anne-babaların tecrübelerine saygı gösterilmelidir.
Aktif sabır
“Sabır darbeyi ilk yediğiniz andaki sabırdır” hadisi, günümüz insanına altın bir ölçü sunmaktadır. Sabrın sevap değeri de büyüktür ki, uzun evlilerin ciddi bir kısmı sürekli sabra ve bunun dini boyutuna vurgu yapmışlardır.
Günümüz insanının hayat felsefesi ise maalesef “hızlı yaşa, çabuk tüket” formatındadır. Dolayısıyla pekçok şey, çok çabuk tüketilmekte, hatta söz-nişan döneminde bitirilmekte, ilişkiler zayıflamakta ve evlilikten hemen sonra da boşanmalar gelmektedir. Halbuki ilişkinin kalitesi ve devamı adına sabır çok önemlidir.
Günümüzde sabır sadece musibetlere karşı sabır olarak değerlendirilmektedir, halbuki nimete karşı sabır da vardır. Sözgelimi bahsedilen nişanlılık döneminde sabırlı olunmalı, her şeyi tüketmemelidir. Saatlerce telefonda (görüntülü-sesli) konuşmak, her anını fotoğraflayıp İnstagram, Facebook ve Twitter gibi hesaplardan her gün onlarca şeyi paylaşmak, her konuyu bu dönemde halletmek, her gün görüşmek, toplumsal değerlere aykırı bir kısım ilişkiler yaşamak vb. durumlar evlenildiğinde cazibesini yitiren bir eş ile karşılaşılmasına sebep olmaktadır; çünkü ilişki tükenmektedir. Onun için acele edilmemeli, sabırlı olunmalıdır.
Fıtrata uygun sorumluluk
İnsan fıtratı (tabiatı) ona uygun olmayan şeyleri reddeder. Dolayısıyla fıtratla savaşmamak gerekir. Evlilikte de eşler arasında orantılı ve fıtrata uygun sorumluluk paylaşımı, evliliğin en önemlisi kısımlarından birisini oluşturmaktadır. Aksi durumda eşlerin birisi sorumluluklar altında ezilirken, diğeri keyfe keder rahatça yaşamaktadır. Uzun ve mutlu evliliklerde eşlerin fıtratlarına uygun iş dağılımı yaptıkları ve her iki eşinde adaletli bir paylaşımda bulundukları görülmüştür.
Kadınlar daha şefkatli, daha nazik fıtratta iken, erkekler daha sert ve fiziken daha kuvvetlidir. Kadınlar daha dikkatli ve titiz, erkekler daha genel bir bakış açısına sahiptir. Kadınların, erkeklerin her yaptığı şeyi yapabileceği tezi tepkiseldir ve realitelere terstir, ayrıca kadına da hakarettir. Ne kadın erkeğin yaptığı her şeyi yapabilir ne de erkek kadının yaptığı her şeyi yapabilir. Öyleyse aile ve toplumdaki iş bölümünün de insan fıtratı göz önüne alınarak yapılması esastır.
Mesela doğum ve çocuk bakımı fıtraten kadına daha uygundur. Yapılan araştırmalar sadece ülkemizde değil, Batı’da da çocuk bakımını kadının üstlendiğini göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde çocuk bakımı % 70 anne üstlenmektedir. Doğru olan da çocuğun 6-7 yaşına kadar özellikle annesinin sevgi ve şefkatiyle büyümesidir.
Günümüzde eşler arasındaki sorumluluk paylaşımı özellikle eşlerin her ikisi de çalışıyorsa ciddi bir problemdir. Kadın hem dışarıda çalışmakta hem de eve gelip ev işleri yapmakta, erkek ise sadece dışarıda çalışıp eve geldiğinde eşine yardım etmediğinde evde genellikle kriz çıkmaktadır. Kadının çalışmadığı durumlarda ise bu kriz daha azdır.
Her işte istişare
Eşinizi önemsediğinizi göstermenin en tesirli bir yolu, onun fikirlerine önem vermektir. “İstişare eden hata etmez” sözü evlilikte daha bir anlam ifade etmektedir. Uzun evliler istişareye verdikleri önemi ortaya koymuşlar, karar alırken eşlerin birbirlerine ve ailelerine danışmalarının son derece önemli olduğunu belirtmişlerdir.
Evliliğe karar vermekle başlayıp, evlilikten sonra da devam eden bir istişare mekanizması eşlerin kararlarındaki hataları en aza indirecektir. “Ben biliyorum” diyenin yanılma riski her zaman yüksektir. Onun için artık eşler, en az iki kişilik düşünmek ve dinlemek zorundadır. Her alanda olduğu gibi evlilikte de istişare mantığının oturması, ailenin devamı ve saadeti adına çok önemlidir. İstişarede aslolan ise fikirleri müzakere edip, bir sonuca ulaşmaktır. Yoksa eşlerden birisinin fikrini dikte etmesi, herkesi kabule zorlaması istişare değil, zorbalıktır.
Beklentisiz fedakarlık
Evlilikte ne kadar mutlu olacağınızı bilmek istiyorsanız, ne kadar fedakarlık yapabileceğinize bakın. Evlilik kelimesi fedakarlıkla eş anlamlıdır. Boşanmalar büyük oranda eşler fedakarlıkta bulunmadığı zamanlarda evlerin kapılarını çalmaktadır. Uzun ve mutlu evliliklerde eşlerin ısrarla vurguladıkları en önemli bir tutkal da fedakarlıktır. Fedakarlıkta güneş ve toprak çok iyi iki örnektir. Hiç beklentiye girmeksizin herkesi ısıtır, aydınlatır ve sürekli verirler, kendilerine zarar verenlere dahil.
Seven fedakarlık yapar. Eşler fedakarlık yapmıyorlarsa, artık, ilişkide yanlış giden birşeyler var demektir. Bu durumda eşler, hemen bir durum değerlendirmesi yapmalı ve hatayı büyütmeden çözüme yönelmelidirler.
Evlilik her anı fedakarlık isteyen bir birlikteliktir. Esasında bu fedakarlık evliliğe karar verildiği andan itibaren her an artarak devam eder. Evlendikten sonra ise zamanla hem sorumluluklar hem de fedakarlıklar artar/artmalıdır.
Dua
Her ne kadar modernite metafiziğe mesafe koysa da, postmoderniteyle birlikte metafiziğin hakkı yeniden teslim edilmeye başlanmıştır. Metafiziksiz bir dünya mümkün değildir. Günümüzde hastalıkların tedavisinde, iletişimde, eğitimde vs. her alanda duanın gücü sürekli dile getirilmektedir.
Yapılan çalışmalarda pozitif şeylerin pozitif neticeler ortaya koyduğunu belirtmektedir. Sözgelimi Japon bilim adamı Masaru Emoto, “Suyun Hafızası Var” adlı çalışmasında suların, söylenilen kelimeden, dinletilen müziğe ve izletilen filme kadar pekçok şeyden etkilendiğini ortaya koymuştur. Mesela, “Beni hasta ediyorsun, seni öldüreceğim!” denilen suyun kristal yapısı bozulurken, “Teşekkür ederim!” denilen veya dua edilen suyun şekli mükemmel olarak devam etmiştir.
Aynı şekilde üzerine “teşekkür ederim ve “seni aptal” yazılan iki ayrı pişmiş pirinci bir ay bekleten iki ilkokul öğrencisi, teşekkür edilen pirincin renginin sarı ve kokusunun güzel olduğunu, diğerinin ise kokuştuğunu ve karardığını gözlemlemişlerdir.
Kendisine yöneltilen şeylerden bir su kristali ve pirinç, bu kadar etkilenirken, her yönüyle metafizikle içiçe olan insanın duadan etkilenmemesi mümkün müdür? Ya da dua edilenin duasına cevap vermemesi mümkün müdür?
Uzun evlilerin birbirlerine, saygı-sevgi, sağlık-sıhhat, evliliklerinde saadet, evlerinde huzur-bereket, çocukları, torunları ve pek çok şey için sürekli dua ettikleri tespit edilmiştir. Uzun evliler çok sağlam bir şekilde duanın gücüne inanmaktadır.
Esasında dua, inanan insanlar için hayatın bir ayrılmaz bir parçası olduğu gibi, hem bireysel hem de toplumsal bir terapi sunar. Herşeyin arkasındaki sırları görüp dua edebilmek ancak inanmış bir gönlün sahip olabileceği bir enginliktir. Eş, Cenab-ı Allah’ın bir emaneti olduğu için, her halde emanetin sahibinden yardım dilemek en mantıklısıdır.
Eşlerin dileklerinin olması, rızık ve bereket için her gün 129 defa okudukları “Ya Latif”, birbirlerine olan sevgi bağlarının güçlenmesi için her gün yapılan ve 20 ila 400 defa okunan “Ya Vedud”, rızkın artması için 697 defa okunan “Ya Rezzak” gibi dualar, Allah’ın (c.c.) isimleriyle olduğu için O’nun icabetine vesile olacaktır.
Uzun evliliklerin diğer sırları
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Balkanlıoğlu, araştırmasında uzun evliliklerle ilgili başka sırlara da yer veriyor. Yrd. Doç. Dr. Balkanlıoğlu’nun araştırması sonucu ortaya çıkan diğer uzun evlilik sırları başlıklar haline şöyle:
“Güven, bitmeyen saygı-sevgi, sonsuz sadakat, aşk ateşini alevlendirmek, cinsel uyum, sıfır yalan, hoşgörü ve af, kabullenme, empati, çocuk, kanaat ve bereket, makul beklenti, yeterli miktarda maddiyat, ölçülü olmak, mahremiyete dikkat, öfke kontrolü, olumsuzlukları unutup güzellikleri tekrar etmek, ortak sosyal faaliyetler, onun gözünden aynaya bakmak, eşin ailesine saygı, teslimiyet, fıtratla savaşmamak, nitelikli kavga.”
“Eşime bir tokat dahi vurmadım”
“Benim tam gençliğimde hayal ettiğim şekilde bir evliliğim oldu. Karşılıklı saygı, sevgi ve anlayışın olduğu bir şekilde 43 yıldır, en ufak bir sekteye uğramadan bu evliliği devam ettiriyoruz. Evliliğime baktığımda geleneksel olarak ailemden gördüğüm şekilde eşit olarak devam eden bir evliliğim var.
Benim eşim ev hanımı, eşim çalışmadığı için ben çalıştım, mücadele ettim. Beraber bir fon oluşturduk, düzgün bir hayatımız oldu. Kesinlikle kendimi ben çalışıp, çocuklarımı ve eşimi besleyen bir insan olarak görmedim. Herkes kendine düşen görevleri yaptıktan sonra sorun olmadı ve bu işi muntazaman yaptık.
Bir kadının evlilikteki rolü evini, kocasını sevmesi, çocuklarını severek büyütmesi olmalıdır. Bizde de tam bu şekildedir yani bu durum olumlu şekilde devam eder. Çünkü ben bu 43 sene boyunca eşime tokat dahi vurmadım. Çocuklarıma da vurmadım. Zaman geldi karşılıklı oturup, arkadaş gibi çayımızı, kahvemizi alıp tartıştık.”
43 yıllık evli Kemal Bey
“Hayal üzerine evlilik olmaz”
“Öyle çok suyunu çıkarana kadar bir arkadaşlık olmaması gerektiğine inanıyorum. Yani insanlar flört döneminde her şeyi yaşıyorlar, evliliğe bir şey kalmıyor. Ondan sonra evlilikler kısa süreli oluyor maalesef. Böyle insanlar bence hayal ettiği eşi değil de, eşinin gerçek yüzünü görmeli. Yani hayalindeki eşin gözüyle bakmamalı, o insanın da gerçeğini görmeli. Hani derler ya aşkın gözü kördür, gerçekten böyle olabiliyor ama insanlar artık daha gerçekçi olmalı. Evleneceği kişiyi çok iyi tanımalı, ailesini tanımalı. Aile de çok önemli çünkü. Acele edilmeden çok da geç kalınmadan evlenilmeli. Günümüzde de bu problem var artık evlilik yaşları çıktı otuzlara! Birbirini tanıyarak yani gerçeğini görerek olur diye düşünüyorum. İnsanlar kendi hayalleri üzerine evlilik kurmamalı. Olmuyor yani olmaz öyle… Hayal üzerine evlilik olmaz. Gerçekçi olmak lazım… Gerçeklik üzerine kurulursa bir evlilik daha uzun süreli, sağlıklı bir evlilik olur.”
32 yıllık evli Mürüvvet Hanım
“Birlikte karar alarak çok mutluyuz”
Demokratik bir evliliğimiz var. Ortak kararları ailemle birlikte, çocuğumla birlikte konuşarak, danışarak alırız. Ama evin bir lidere, her şeyde olduğu gibi bir lidere ihtiyacı var. Aileme liderlik etmeye çalışırım. Eşimin her kararına çok güvenirim. Çok zeki bir kadındır. Beraberce, birlikte karar alarak çok mutluyuz biz. Eşimin de kararlarını önemsiyorum. Keskin roller biçmiyoruz. Hep demokratik bir şekilde kararları alıyoruz, ben yaptım oldu yok yani. Gerektiğinde tartışırız da… Yalnız eşimle değil çocuğumla da tartışırız.”
23 yıllık evli Cemil Bey
Uzun evlilerden evleneceklere tavsiyeler
Uzun evlilere göre evlenmeye niyet etmiş kişi için en başta gerekli olan şeyler; şahsın kendisini bilmesi, evlilikten ne istediğini bilmesi, evleneceği kişiyi ve ailesini iyi tanıması, eğer kendisi uygun buluyor ve kendi ailesi de onaylıyorsa, hayal değil, gerçeklik üzerine, denk ve dengeli bir evlilik yolculuğuna devam etmesidir.
Evlenmeden önce çoğu kimse, evlenince pembe panjurlu evimiz olsun, cıvıl cıvıl çocuklarımız olsun diye hayaller kurarlar. Evlendiklerinde ise ilk olarak eşlerinden dolayı hayal kırıklıkları yaşarlar ve hep “Bu kişi benim tanıdığım, evlenmeyi düşündüğüm nişanlım olamaz! Başka birisi bu, eşim başka birisi oldu!” diye hayıflanırlar. Halbuki evlendiği kişi aynı kişidir ancak pembe aylarda gerçeğe dikkat edilmediği, hayaller ve güzellikler üzerine yoğunlaşıldığı için, bir de bireyler “gerçek benliklerini” bütünüyle ortaya koymadıkları/koyamadıkları için bu yeni durum eşleri şaşırtmaktadır. Evlilikte asıl hayat, akşam kapıyı kapattığınızda başlar. Öyleyse gerçek dünyaya hoşgeldiniz! Evlilikten sonra eşler artık kendilerini gizlemek için bir sebep görmemekte, oldukları gibi doğal davranmaktadırlar.
Bu hayıflanmaları yaşamamak için birey ilk önce kendisi nasıl bir yapıda ve nasıl bir eş olabileceğini defalarca test etmeli ve kendisini tanımalıdır. Daha sonra da evlilikten ne beklediğini netleştirmelidir. Yani bir evimiz olsun, düzenli bir hayatımız olsun mu? Bir hayat arkadaşı mı? Bir hizmetçi mi? Kendisine sahip çıkacak birisi mi? Ailesine bakacak birisi mi? Mutlu bir hayat için paylaşımda bulunabileceği bir eş mi? Bu ve daha pek çok soruya cevap vermeli ve evlilikten beklentilerini netleştirmelidir. Bundan sonra da eşi ne olarak gördüğünü, evleneceği kişiden beklentilerini belirginleştirmelidir. Eşe bakış açısı nedir? Fedakarlık yapabilecek mi, eş olarak ona karşı sorumluluklarını yerine getirebilecek mi? Eş olarak seçtiği kişi kendisine karşı görevlerini yerine getirebilecek mi? Bütün bu sorulara cevap verebilmelidir.
Bunlara ek olarak, burada düşülen çok önemli ve büyük bir tuzak var. Evleneceklerin kesinlikle dikkat etmesi gereken bir tuzaktır bu. Evlenecekler aylarca kuyumcu, gelinlikçi, beyaz eşyacı, mobilyacı, perdeci, mutfak eşyacı, elbiseci vs. dükkan dükkan dolaşıyor ve zamanlarını eşyaları tanımak için heba ediyorlar. Evlendikleri zaman ise, eşyaları çok iyi tanıyan fakat birbirini yeterince tanımayan eşler oluyorlar ve en riskli dönem olan ilk yıllarda boşanıyorlar. Onun için mağazalarda bu kadar zaman harcanması doğru değildir.
Eş adayları birbirilerini tanımak için zaman ayırmalıdırlar. Ev eşyalarını alırken de muhakkak aile büyüklerinin onayını almalıdırlar. Hem kızın hem de erkeğin ailesi özellikle beyaz eşya ve mobilya alınırken hazır bulunmalı, tecrübelerinden istifade edilmelidir.
Evlendikten sonra eşyaların beşte birini ne yapacağız diye düşünmek istemiyorsanız, muhakkak istişareli hareket etmelisiniz. Mesela bekarlar eşya alırken “ne kadar süslü, göz alıcı ve çarpıcı” diye bakarlar. Evli ve tecrübeliler ise “ne kadar kullanışlı ve tasarruflu” diye bakarlar. Bir bekar kenarları sivri, postmodern dizayn edilmiş bir kanepeye, koltuğa ya da sehpaya hemen sarılır.
Evli ise bebekleri olduğunda onu yaralayacağı, zarar vereceği endişesiyle bunların kullanışlı olmayacağını düşünerek daha başka ürünlere yönelir. Çoğu zamanda evleneceklerle, büyükleri arasında bundan dolayı problemler yaşanır. Altın ortak noktayı bulmak önemlidir.
Evlenme sürecinde ilişkilerde denge önemlidir. Evleneceğiniz kişiyle herşeyi yaşayıp tüketmemek, ilişkileri yormamak önemlidir. Özellikle evliliğe kalması gereken şeyler vardır ve bunlara evlenecek kişilerin ikisinin de dikkat etmeleri uzun bir evlilik adına çok önemlidir.
Evleneceklerin duygusal sermayelerini tüketmemeleri de bu anlamda çok önemlidir. Yani evlenmeden önce beş kişiyle bir şekilde duygusal arkadaşlık yaşayan bireylerin, evlendiklerinde mutlu olma yüzdeleri, hiç yaşamayanlara göre daha düşüktür. Mutluluk skalasını yüz üzerinden değerlendirdiğinizde, her tanışılan kişi en az yüzde on götürse, mutlu olma ihtimali yüzde elliye düşmüş olur.
Bu konudaki bir başka risk de, bireyin duygusal ilişki yaşadığı kişilerin olumlu yönlerini evleneceği kişide görmek istemesi, bulamayınca da hayal kırıklığı yaşamasıdır. İstediğiniz tüm özellikleri taşıyan bir eş bulmanız “Truman Şov” adlı filmdeki gibi, gazete-dergi kupürlerinden kesip yapıştırarak mümkün olabilir ancak, gerçek hayatta ise imkansıza yakındır. Öyleyse duygusal sermayeyi tüketmemek, kendisini evleneceği kişiye saklamak lazımdır ki sizin karşınıza da kendisini size saklamış birisi çıksın.
Sadece bir kişiyle evlenilmediği, ailelerin hatta kültürlerin, dinlerin, toplumların evlendiği sık sık belirtilmektedir ve bu doğrudur. Dolayısıyla evlenecek kişilerin, birbirlerinin ailelerini çok iyi tanımaları ve tahlil etmeleri gerekmektedir.
Bireyin hem kendisinin hem de ailesinin, evleneceği kişinin ailesiyle ilişkilerinin ne derece sıcak ve uyumlu olabileceğini iyi değerlendirmelidir. Eğer bu aşamalarda başarı sağlanırsa ailesinin de onayını alarak evlilik yolunda ilerlemelidir. Telafisi mümkün olmayan yollara girmeden bu konuların iyice netleştirilmesi hem bireyler, hem aileler hem de toplum açısından hayati önem taşımaktadır.
Hülya Özge Demirkıran
.Home » 11 Kadının Hikayesi » Dursun Ali Erzincanli » evlilik » Hikayeler » Kordugum Gibi » 11 Kadının Hikayesi
Zehra Karaaslan 2 years ago
Allah’ım sen isteyen herkese aşk,sevgi,huzur,tutku,saygı,sevgi,sadakat,anlayış,dürüstlük,hoşgörü,iman, Allah sevgisi ve rızası dolu evlilikler, yuvalar kısmet et inşallah.
Dursun Ali Erzincanlı’nın o güzel yorumuyla 11 kadının hikayesi. En Sevgiliye Selam Olsun (s.a.v) Allahumme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Ali Seyyidina Muhammed"
Şiir gibi bir ev
Yeryüzünün en saadetli evi
Efendimiz ve aişe annemiz..
11 kadının hikayesini anlatıyor annemiz
Yemenli, 11 kadının hikayesi
Bu kadınlar bir araya gelmiş
Kocalarının hallerini anlatıyolar
Ama önce kesin söz veriyolar
Hiçbir şey gizlemeyecekleri hususunda
Ve birinci kadın başlıyor..
Benim kocam yalçın bir dağın başındaki zayıf bir deve gibidir
kolay değilki çıkılsın
semiz değilki götürülsün,
sert mizaçlı huysuz, gururlunun tekidir
ikinci kadın anlatır..
ben kocamın kötü huylarını anlatmak istemem ,korkarım
eğer anlatmaya başlarsam büyük küçük herşeyini söleyip
geriye hiçbir şey bırakmamam gerekir
buda kolay değil, vakit yetmez
sıra üçüncü kadındadır
oda kocasının kötüler
benim kocamın boyu uzundur ama aklı kısa
konuşursam boşanırım
konuşmazsam muhallakta kalırım
dördüncü kadın kocasını över
benim kocam tıhame gecesi gibidir
ne sıcaktır ne soğuk
ne korkulur nede usanılır
söz beşinci kadındadır
kocam içeri girince pars
dışarı çıkınca arslan gibidir
bana bıraktığı ev işlerinden hesap sormaz
altıncı kadın anlatır
benim kocamda yedimi üst üste katlayıp yer
çok yer, içtimi sömürür
yiyip içmekten başka bişe düşünmez
yedinci kadın bir ahhh çeker..
benim kocamın işi sadece beni dövmektir der
başımı yarar, vücudumu yaralar
bunları yapmak için
eline ne geçerse kullanır
sekizinci kadın kocasını tavşana benzetir
Ve bir cümle ile anlatır
güzel kokulu bitki gibi hoş kokar
dokuzuncu kadın anlatır
benim kocam boylu posludur
evi rahattır
ocağının külü çoktur
evi meclis gibi bir adamdır, misafir perverdir
onuncu kadın anlatır
benim kocam da maliktir
akıl ve hayalinizde geçen her hayra maliktir
onun çok devesi vardır
develer, kesilmek üzre bekletilir
Ve söz..
onbirinci kadındadır
söz ümmü zer dedir
kocam ebuzerdi
amma ne ebuzer..
ebuzer beni şîk denen bir dağ kenarında
bir miktar davarla geçinen bir ailenin kızı olarak gördü
kulaklarımı ziynetlerle doldurdu
beni hoşnut kıldı
kendimi bahtiyar ve yüce bildim
beni atları kişneyen, develeri böğüren
ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan
müreffe ve mesut bir cemiyete getirdi
ben onun yanında söz sahibiydim
hiç azarlanmadım..
akşam yatar, sabaha kadar uyurdum
doya doya süt içerdim.
Bir gün ebuzer evden çıktı..
Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için çalkalanmaktaydı
Yolda bir kadına rastladım
Kocam bu kadını sevmiş olacak ki
Beni bıraktı, onunla evlendi
Ondan sonra;
Bnde bir başkasıyla evlendim
Oda iyi bir adamdı, bu kocamda bana ;
Ey ümmü zer ye, iç yakınları ihsanda bulun derdi
Buna rağmen
Ben bu ikinci kocamın bana verdiklerinin
hepsini bir araya toplasam
Ebu zerin en küçük kabını dolduramaz……
Yemenli onbir kadının hikayesi bitmişti..
Efendimiz..
Aişe annemize gülümseyerek baktı
Eyy aişe.. ben sana ebu zer in ümmü zere nispeti gibi
Şu farklaki..
Ebu zer ümmü zeri boşadı
Ben seni boşamıcam.. biz beraber yaşıcaz
Aişe annemiz, ya resulallah dedi..
Beni nasıl seviyorsunuz ?
Efendimiz..
Yine tebessümle cevap verdiler..
Eyy aişe
İlk günkü gibi..
KÖRDÜĞÜM gibi...
|
Bugün 341 ziyaretçi (1200 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|