Bismillâhirrahmânirrahîm
72/CİNN-1: Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi'nâ kur'ânen acebâ(aceben).
De ki: Cinlerden bir topluluğun (Kur'ân) dinlediği, sonra: "Biz gerçekten harika, güzel bir Kur'ân işittik. dedikleri bana vahyedildi.
72/CİNN-2: Yehdî iler ruşdi fe âmennâ bih(bihî), ve len nuşrike bi rabbinâ ehadâ(ehaden).
"O (Kur'ân), irşada ulaştırır, artık biz, O'na îmân ettik ve artık kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayız."
72/CİNN-3: Ve ennehu teâlâ ceddu rabbinâ mettehaze sâhıbeten ve lâ veledâ(veleden).
Ve bizim Rabbimizin şanı çok yücedir. O'nun, bir sahibe (eş) ve oğul edinmediğine (îmân ettik).
72/CİNN-4: Ve ennehu kâne yekûlu sefîhunâ alâllâhi şetatâ(şetatan).
Ve o bizim sefih (ahmak) olanımızın (iblisin), Allah'a karşı asılsız (saçma sapan şeyler) söylemiş olduğuna (inanıyoruz).
72/CİNN-5: Ve ennâ zanennâ en len tekûlel insu vel cinnu alâllâhi kezibâ(keziben).
Ve gerçekten biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemediğini zannettik.
72/CİNN-6: Ve ennehu kâne ricâlun minel insi yeûzûne bi ricâlin minel cinni fe zâdûhum rehekâ(rehekan).
Ve insanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınıyorlardı. Böylece onların (cinlerin) azgınlıklarını artırdılar.
72/CİNN-7: Ve ennehum zannû kemâ zanentum en len yeb'asallâhu ehadâ(ehaden).
Ve onlar da, sizin zannettiğiniz gibi Allah'ın hiç kimseyi yeniden diriltmeyeceğini zannettiler.
72/CİNN-8: Ve ennâ le mesnes semâe fe vecednâhâ muliet haresen şedîden ve şuhubâ(şuhuben).
Ve gerçekten biz semaya, elbette dokunduk. O zaman onu çok güçlü bekçiler ve şihaplarla (yakıcı ışınlarla) doldurulmuş bulduk.
72/CİNN-9: Ve ennâ kunnâ nak'udu minhâ mekâıde lis sem'i fe men yestemiıl âne yecid lehu şihâben rasadâ(rasaden).
Ve gerçekten biz, (meleklerin sözlerini) dinlemek için orada oturma yerlerine otururduk. Fakat şimdi, kim dinlemek isterse, onu gözleyen (izleyen) bir şihap (ateş şulesi) bulur.
72/CİNN-10: Ve ennâ lâ nedrî eşerrun urîde bi men fîl ardı em erâde bi him rabbuhum reşedâ(reşeden).
Ve gerçekten biz bilmiyoruz. Yeryüzünde olan kimselere bir şerr mi murad edildi, yoksa Rab'leri onların irşad olmalarını mı diledi?
72/CİNN-11: Ve ennâ minnes sâlihûne ve minnâ dûne zâlik(zâlike), kunnâ tarâika kıdedâ(kıdeden).
Ve gerçekten biz, bir kısmımız salihleriz ve bizden bir kısmımız bunun dışında. Biz ayrı ayrı yollarda (olan topluluklar) olduk.
72/CİNN-12: Ve ennâ zanennâ en len nu'cizallâhe fîl ardı ve len nu'cizehu herebâ(hereben).
Ve gerçekten biz, yeryüzünde Allah'ı asla aciz bırakamayacağımızı anladık ve (O'ndan) kaçarak da O'nu asla aciz bırakamayız.
72/CİNN-13: Ve ennâ lemmâ semi'nel hudâ âmennâ bih(bihî), fe men yu'min bi rabbihî fe lâ yehâfu bahsen ve lâ rehekâ(rehekan).
Ve gerçekten biz, hidayeti işittiğimiz zaman O'na îmân ettik. Artık kim Rabbine îmân ederse, bundan sonra hakkının verilmemesinden ve zulme uğrayacağından korkmaz.
72/CİNN-14: Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden).
Ve gerçekten bizden, (Allah'a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah'a) teslim olmuşsa (ruhunu teslim etmişse) işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).
72/CİNN-15: Ve emmel kâsitûne fe kânû li cehenneme hatabâ(hataban).
Ve lâkin, kasitun olanlar (kalpleri zikirsizlikten kasiyet bağlayanlar), işte onlar cehenneme odun oldular.
72/CİNN-16: Ve en levistekâmû alet tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ(gadekan).
Ve eğer onlar, tarikat üzere olarak (Allah'a) yönelselerdi, onları mutlaka bol su (rahmet) ile sulardık (bol bol rahmet ulaştırırdık) ki.
72/CİNN-17: Li neftinehum fîh(fîhi), ve men yu'rıd an zikri rabbihî yeslukhu azâben saadâ(saaden).
Onları bu konuda imtihan edelim diye. Ve kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, onu çok şiddetli azaba uğratır.
72/CİNN-18: Ve ennel mesâcide lillâhi fe lâ ted'û maallâhi ehadâ(ehaden).
Ve muhakkak ki mescidler, Allah içindir. Artık Allah ile beraber başka birine dua etmeyin.
72/CİNN-19: Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ(libeden).
Ve muhakkak ki O; Allah'ın Kulu (Hz. Muhammed S.A.V), O'na (Allah'a) dua etmeye (Kur'ân okumaya) kalktığı zaman, (O'nun etrafında) neredeyse üstüste birikip toplanıyorlardı.
72/CİNN-20: Kul innemâ ed'û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ(ehaden).
De ki: "Ben sadece Rabbime dua ederim ve hiç kimseyi O'na ortak etmem."
72/CİNN-21: Kul innî lâ emliku lekum darren ve lâ reşedâ(reşeden).
De ki: "Muhakkak ki ben, size bir zarar verme ve sizi irşad etme gücüne malik (sahip) değilim."
72/CİNN-22: Kul innî len yucîrenî minallâhi ehadun ve len ecide min dûnihî multehadâ(multehaden).
De ki: "Muhakkak beni, hiç kimse Allah'tan bir şeye karşı asla koruyamaz. Ve ben asla O'ndan (Allah'tan) başka sığınacak yer bulamam."
72/CİNN-23: İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtih(risâlâtihî), ve men ya'sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
(Bu) sadece Allah'tan olanı tebliğ ve O'nun risaletidir. Ve kim Allah'a ve O'nun Resûl'üne asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.
72/CİNN-24: Hattâ izâ reev mâ yûadûne fe se ya'lemûne men ad'afu nâsıren ve ekallu adedâ(adeden).
Nihayet vaadolundukları şeyi gördükleri zaman, artık kimin yardımcısı daha zayıf ve sayı bakımından daha az, yakında bilecekler.
72/CİNN-25: Kul in edrî e karîbun mâ tûadûne em yec'alu lehu rabbî emedâ(emedan).
De ki: "Eğer bilseydim (size bildirirdim) vaadolunduğunuz şey yakın mı, yoksa Rabbim ona uzun bir müddet mi verir?"
72/CİNN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden).
O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz).
72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden).
Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki,
72/CİNN-28: Li ya'leme en kad eblegû rısâlâti rabbihim ve ehâta bimâ ledeyhim ve ahsâ kulle şey'in adedâ(adeden).
Rab'lerinin risaletlerinin tebliğ edilmiş olduğunu bilsinler diye. Ve (Allah) onların yanlarında olanları (ilmi ile) ihata etmiştir (kuşatmıştır). Ve herşeyin adedini sayıp tespit etmiştir.
.
.
72/CİNN-1: Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi'nâ kur'ânen acebâ(aceben).
De ki: Cinlerden bir topluluğun (Kur'ân) dinlediği, sonra: "Biz gerçekten harika, güzel bir Kur'ân işittik. dedikleri bana vahyedildi.
72/CİNN-2: Yehdî iler ruşdi fe âmennâ bih(bihî), ve len nuşrike bi rabbinâ ehadâ(ehaden).
"O (Kur'ân), irşada ulaştırır, artık biz, O'na îmân ettik ve artık kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayız."
72/CİNN-3: Ve ennehu teâlâ ceddu rabbinâ mettehaze sâhıbeten ve lâ veledâ(veleden).
Ve bizim Rabbimizin şanı çok yücedir. O'nun, bir sahibe (eş) ve oğul edinmediğine (îmân ettik).
72/CİNN-4: Ve ennehu kâne yekûlu sefîhunâ alâllâhi şetatâ(şetatan).
Ve o bizim sefih (ahmak) olanımızın (iblisin), Allah'a karşı asılsız (saçma sapan şeyler) söylemiş olduğuna (inanıyoruz).
72/CİNN-5: Ve ennâ zanennâ en len tekûlel insu vel cinnu alâllâhi kezibâ(keziben).
Ve gerçekten biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemediğini zannettik.
72/CİNN-6: Ve ennehu kâne ricâlun minel insi yeûzûne bi ricâlin minel cinni fe zâdûhum rehekâ(rehekan).
Ve insanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınıyorlardı. Böylece onların (cinlerin) azgınlıklarını artırdılar.
72/CİNN-7: Ve ennehum zannû kemâ zanentum en len yeb'asallâhu ehadâ(ehaden).
Ve onlar da, sizin zannettiğiniz gibi Allah'ın hiç kimseyi yeniden diriltmeyeceğini zannettiler.
72/CİNN-8: Ve ennâ le mesnes semâe fe vecednâhâ muliet haresen şedîden ve şuhubâ(şuhuben).
Ve gerçekten biz semaya, elbette dokunduk. O zaman onu çok güçlü bekçiler ve şihaplarla (yakıcı ışınlarla) doldurulmuş bulduk.
72/CİNN-9: Ve ennâ kunnâ nak'udu minhâ mekâıde lis sem'i fe men yestemiıl âne yecid lehu şihâben rasadâ(rasaden).
Ve gerçekten biz, (meleklerin sözlerini) dinlemek için orada oturma yerlerine otururduk. Fakat şimdi, kim dinlemek isterse, onu gözleyen (izleyen) bir şihap (ateş şulesi) bulur.
72/CİNN-10: Ve ennâ lâ nedrî eşerrun urîde bi men fîl ardı em erâde bi him rabbuhum reşedâ(reşeden).
Ve gerçekten biz bilmiyoruz. Yeryüzünde olan kimselere bir şerr mi murad edildi, yoksa Rab'leri onların irşad olmalarını mı diledi?
72/CİNN-11: Ve ennâ minnes sâlihûne ve minnâ dûne zâlik(zâlike), kunnâ tarâika kıdedâ(kıdeden).
Ve gerçekten biz, bir kısmımız salihleriz ve bizden bir kısmımız bunun dışında. Biz ayrı ayrı yollarda (olan topluluklar) olduk.
72/CİNN-12: Ve ennâ zanennâ en len nu'cizallâhe fîl ardı ve len nu'cizehu herebâ(hereben).
Ve gerçekten biz, yeryüzünde Allah'ı asla aciz bırakamayacağımızı anladık ve (O'ndan) kaçarak da O'nu asla aciz bırakamayız.
72/CİNN-13: Ve ennâ lemmâ semi'nel hudâ âmennâ bih(bihî), fe men yu'min bi rabbihî fe lâ yehâfu bahsen ve lâ rehekâ(rehekan).
Ve gerçekten biz, hidayeti işittiğimiz zaman O'na îmân ettik. Artık kim Rabbine îmân ederse, bundan sonra hakkının verilmemesinden ve zulme uğrayacağından korkmaz.
72/CİNN-14: Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden).
Ve gerçekten bizden, (Allah'a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah'a) teslim olmuşsa (ruhunu teslim etmişse) işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).
72/CİNN-15: Ve emmel kâsitûne fe kânû li cehenneme hatabâ(hataban).
Ve lâkin, kasitun olanlar (kalpleri zikirsizlikten kasiyet bağlayanlar), işte onlar cehenneme odun oldular.
72/CİNN-16: Ve en levistekâmû alet tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ(gadekan).
Ve eğer onlar, tarikat üzere olarak (Allah'a) yönelselerdi, onları mutlaka bol su (rahmet) ile sulardık (bol bol rahmet ulaştırırdık) ki.
72/CİNN-17: Li neftinehum fîh(fîhi), ve men yu'rıd an zikri rabbihî yeslukhu azâben saadâ(saaden).
Onları bu konuda imtihan edelim diye. Ve kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, onu çok şiddetli azaba uğratır.
72/CİNN-18: Ve ennel mesâcide lillâhi fe lâ ted'û maallâhi ehadâ(ehaden).
Ve muhakkak ki mescidler, Allah içindir. Artık Allah ile beraber başka birine dua etmeyin.
72/CİNN-19: Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ(libeden).
Ve muhakkak ki O; Allah'ın Kulu (Hz. Muhammed S.A.V), O'na (Allah'a) dua etmeye (Kur'ân okumaya) kalktığı zaman, (O'nun etrafında) neredeyse üstüste birikip toplanıyorlardı.
72/CİNN-20: Kul innemâ ed'û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ(ehaden).
De ki: "Ben sadece Rabbime dua ederim ve hiç kimseyi O'na ortak etmem."
72/CİNN-21: Kul innî lâ emliku lekum darren ve lâ reşedâ(reşeden).
De ki: "Muhakkak ki ben, size bir zarar verme ve sizi irşad etme gücüne malik (sahip) değilim."
72/CİNN-22: Kul innî len yucîrenî minallâhi ehadun ve len ecide min dûnihî multehadâ(multehaden).
De ki: "Muhakkak beni, hiç kimse Allah'tan bir şeye karşı asla koruyamaz. Ve ben asla O'ndan (Allah'tan) başka sığınacak yer bulamam."
72/CİNN-23: İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtih(risâlâtihî), ve men ya'sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
(Bu) sadece Allah'tan olanı tebliğ ve O'nun risaletidir. Ve kim Allah'a ve O'nun Resûl'üne asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.
72/CİNN-24: Hattâ izâ reev mâ yûadûne fe se ya'lemûne men ad'afu nâsıren ve ekallu adedâ(adeden).
Nihayet vaadolundukları şeyi gördükleri zaman, artık kimin yardımcısı daha zayıf ve sayı bakımından daha az, yakında bilecekler.
72/CİNN-25: Kul in edrî e karîbun mâ tûadûne em yec'alu lehu rabbî emedâ(emedan).
De ki: "Eğer bilseydim (size bildirirdim) vaadolunduğunuz şey yakın mı, yoksa Rabbim ona uzun bir müddet mi verir?"
72/CİNN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden).
O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz).
72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden).
Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki,
72/CİNN-28: Li ya'leme en kad eblegû rısâlâti rabbihim ve ehâta bimâ ledeyhim ve ahsâ kulle şey'in adedâ(adeden).
Rab'lerinin risaletlerinin tebliğ edilmiş olduğunu bilsinler diye. Ve (Allah) onların yanlarında olanları (ilmi ile) ihata etmiştir (kuşatmıştır). Ve herşeyin adedini sayıp tespit etmiştir.
.
.
MUZZEMMİL Suresi Latin Harfli Okunuşu ve Türkçe Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm
73/MUZZEMMİL-1: Yâ eyyuhel muzzemmil(muzzemmilu).
Ey örtünüp gizlenen!
73/MUZZEMMİL-2: Kumil leyle illâ kalîlâ(kâlilen).
Az bir kısmı hariç olmak üzere gece kalk!
73/MUZZEMMİL-3: Nısfehû evinkus minhu kalîlâ(kâlilen).
Onun (gecenin) yarısı veya ondan (yarısından) biraz eksilt.
73/MUZZEMMİL-4: Ey zid aleyhi ve rettilil kur’âne tertîlâ(tertilen).
Veya onu daha arttır. Ve Kur'ân'ı tane tane güzel bir şekilde oku.
73/MUZZEMMİL-5: İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ(sekîlen).
Muhakkak ki Biz, sana yakında ağır bir söz ilka edeceğiz (ulaştıracağız).
73/MUZZEMMİL-6: İnne nâşietel leyli hiye eşeddu vat’en ve akvemu kîlâ(kîlen).
Muhakkak ki gece kalkışı (meşakkatli fakat) tesir bakımından daha kuvvetli ve okuyuş bakımından daha sağlamdır.
73/MUZZEMMİL-7: İnne leke fîn nehâri sebhan tavîlâ(tavîlen).
Muhakkak ki senin için gündüzleyin uzun meşguliyet vardır.
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.
73/MUZZEMMİL-9: Rabbul meşrıkı vel magribi lâ ilâhe illâ huve fettehızhu vekîlâ(vekîlen).
O (Allah), doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse O'nu vekil edin.
73/MUZZEMMİL-10: Vasbir alâ mâ yekûlûne vehcurhum hecren cemîlâ(cemîlen).
Ve onların söyledikleri şeylere sabret. Ve güzel bir ayrılış ile onlardan ayrıl.
73/MUZZEMMİL-11: Ve zernî vel mukezzibîne ulîn na’meti ve mehhilhum kalîlâ(kalîlen).
Ni'met sahibi olup yalanlayanları Bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
73/MUZZEMMİL-12: İnne ledeynâ enkâlen ve cahîmâ(cahîmen).
Muhakkak ki bizim yanımızda (ayaklara bağlanan) ağır zincirler ve alevli ateş vardır.
73/MUZZEMMİL-13: Ve taâmen zâ gussatin ve azâben elîmâ(elîmen).
Ve boğazı tıkayıp orada kalan yemek ve elîm azap vardır.
73/MUZZEMMİL-14: Yevme tercuful ardu vel cibâlu ve kânetil cibâlu kesîben mehîlâ(mehîlen).
O gün yeryüzü ve dağlar şiddetle sarsılır ve dağlar dağılmış kum yığını olmuştur.
73/MUZZEMMİL-15: İnnâ erselnâ ileykum resûlen şâhiden aleykum kemâ erselnâ ilâ fir'avne resûlâ(resûlen).
Muhakkak ki Biz, size, üzerinize şahit olacak bir resûl gönderdik. Firavuna resûl gönderdiğimiz gibi.
73/MUZZEMMİL-16: Fe asâ fir’avnur resûle fe ehaznâhu ahzen vebîlâ(vebîlen).
Fakat firavun resûle asi oldu. Bunun üzerine onu çok ağır bir yakalayışla ahzettik (tutup aldık).
73/MUZZEMMİL-17: Fe keyfe tettekûne in kefertum yevmen yec’alul vildâne şîbâ(şîben).
Eğer inkâr ederseniz, o taktirde çocukların saçlarını (korkudan) ağartan o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?
73/MUZZEMMİL-18: Es semâu munfatırun bih(bihî), kâne va’duhu mef’ûlâ(mef’ûlen).
Sema onunla (o günün şiddeti ile) yarılıp çatlamıştır. O'nun (Allah'ın) vaadi yapılmıştır (yerine gelmiştir).
73/MUZZEMMİL-19: İnne hâzihî tezkirah(tezkiretun), fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki bu, hatırlatmadır (öğüttür). Artık kim dilerse, Rabbine (ölmeden önce ruhunu) ulaştıran bir yol ittihaz eder (yol edinir).
73/MUZZEMMİL-20: İnne rabbeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meak(meake), vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakreû mâ teyessere minel kur'ân(kur’ânî), alime en seyekûnu minkum merdâ ve âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakreû mâ teyessere minhu ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve akridullâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a'zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe), innellâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur'ân okumak, zikir yapmak, kanitin olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kur'ân'dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah'ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah'ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O'ndan (Kur'ân'dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin, zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah'ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah'a istiğfar edin (tövbe edip Allah'tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.
.
73/MUZZEMMİL-1: Yâ eyyuhel muzzemmil(muzzemmilu).
Ey örtünüp gizlenen!
73/MUZZEMMİL-2: Kumil leyle illâ kalîlâ(kâlilen).
Az bir kısmı hariç olmak üzere gece kalk!
73/MUZZEMMİL-3: Nısfehû evinkus minhu kalîlâ(kâlilen).
Onun (gecenin) yarısı veya ondan (yarısından) biraz eksilt.
73/MUZZEMMİL-4: Ey zid aleyhi ve rettilil kur’âne tertîlâ(tertilen).
Veya onu daha arttır. Ve Kur'ân'ı tane tane güzel bir şekilde oku.
73/MUZZEMMİL-5: İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ(sekîlen).
Muhakkak ki Biz, sana yakında ağır bir söz ilka edeceğiz (ulaştıracağız).
73/MUZZEMMİL-6: İnne nâşietel leyli hiye eşeddu vat’en ve akvemu kîlâ(kîlen).
Muhakkak ki gece kalkışı (meşakkatli fakat) tesir bakımından daha kuvvetli ve okuyuş bakımından daha sağlamdır.
73/MUZZEMMİL-7: İnne leke fîn nehâri sebhan tavîlâ(tavîlen).
Muhakkak ki senin için gündüzleyin uzun meşguliyet vardır.
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.
73/MUZZEMMİL-9: Rabbul meşrıkı vel magribi lâ ilâhe illâ huve fettehızhu vekîlâ(vekîlen).
O (Allah), doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse O'nu vekil edin.
73/MUZZEMMİL-10: Vasbir alâ mâ yekûlûne vehcurhum hecren cemîlâ(cemîlen).
Ve onların söyledikleri şeylere sabret. Ve güzel bir ayrılış ile onlardan ayrıl.
73/MUZZEMMİL-11: Ve zernî vel mukezzibîne ulîn na’meti ve mehhilhum kalîlâ(kalîlen).
Ni'met sahibi olup yalanlayanları Bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
73/MUZZEMMİL-12: İnne ledeynâ enkâlen ve cahîmâ(cahîmen).
Muhakkak ki bizim yanımızda (ayaklara bağlanan) ağır zincirler ve alevli ateş vardır.
73/MUZZEMMİL-13: Ve taâmen zâ gussatin ve azâben elîmâ(elîmen).
Ve boğazı tıkayıp orada kalan yemek ve elîm azap vardır.
73/MUZZEMMİL-14: Yevme tercuful ardu vel cibâlu ve kânetil cibâlu kesîben mehîlâ(mehîlen).
O gün yeryüzü ve dağlar şiddetle sarsılır ve dağlar dağılmış kum yığını olmuştur.
73/MUZZEMMİL-15: İnnâ erselnâ ileykum resûlen şâhiden aleykum kemâ erselnâ ilâ fir'avne resûlâ(resûlen).
Muhakkak ki Biz, size, üzerinize şahit olacak bir resûl gönderdik. Firavuna resûl gönderdiğimiz gibi.
73/MUZZEMMİL-16: Fe asâ fir’avnur resûle fe ehaznâhu ahzen vebîlâ(vebîlen).
Fakat firavun resûle asi oldu. Bunun üzerine onu çok ağır bir yakalayışla ahzettik (tutup aldık).
73/MUZZEMMİL-17: Fe keyfe tettekûne in kefertum yevmen yec’alul vildâne şîbâ(şîben).
Eğer inkâr ederseniz, o taktirde çocukların saçlarını (korkudan) ağartan o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?
73/MUZZEMMİL-18: Es semâu munfatırun bih(bihî), kâne va’duhu mef’ûlâ(mef’ûlen).
Sema onunla (o günün şiddeti ile) yarılıp çatlamıştır. O'nun (Allah'ın) vaadi yapılmıştır (yerine gelmiştir).
73/MUZZEMMİL-19: İnne hâzihî tezkirah(tezkiretun), fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki bu, hatırlatmadır (öğüttür). Artık kim dilerse, Rabbine (ölmeden önce ruhunu) ulaştıran bir yol ittihaz eder (yol edinir).
73/MUZZEMMİL-20: İnne rabbeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meak(meake), vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakreû mâ teyessere minel kur'ân(kur’ânî), alime en seyekûnu minkum merdâ ve âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakreû mâ teyessere minhu ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve akridullâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a'zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe), innellâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur'ân okumak, zikir yapmak, kanitin olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kur'ân'dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah'ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah'ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O'ndan (Kur'ân'dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin, zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah'ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah'a istiğfar edin (tövbe edip Allah'tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.
.
MUDDESSİR Suresi Latin Harfli Okunuşu ve Türkçe Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm
74/MUDDESSİR-1: Yâ eyyuhel muddessir(muddessiru).
Ey (esvabına) bürünmüş olan! Veya (Ey disarını giymiş olan!)
74/MUDDESSİR-2: Kum fe enzir.
Kalk, artık inzar et (uyar).
74/MUDDESSİR-3: Ve rabbeke fe kebbir.
Ve (O) senin Rabbin, öyleyse (O'nu) tekbir et (yücelt).
74/MUDDESSİR-4: Ve siyâbeke fe tahhir.
Ve elbiseni artık (onu) temiz tut.
74/MUDDESSİR-5: Verrucze fehcur.
Ve azap (ona sebep olacak şeylerden) artık uzak dur.
74/MUDDESSİR-6: Ve lâ temnun testeksir(testeksiru).
Ve daha çoğunu isteyerek (karşılık bekleyerek) iyilik yapma.
74/MUDDESSİR-7: Ve li rabbike fasbir.
Ve Rabbin için artık sabret.
74/MUDDESSİR-8: Fe izâ nukıre fîn nâkû(nâkûri).
Artık Nâkûr'a (Sur Borusu'na) üflendiği zaman.
74/MUDDESSİR-9: Fe zâlike yevme izin yevmun asî(asîrun).
İşte o izin günü, “zor gün” dür.
74/MUDDESSİR-10: Alel kâfirîne gayru yesîr(yesîrin).
Kâfirlere kolay değildir.
74/MUDDESSİR-11: Zernî ve men halaktu vahîdâ(vahîden).
Tek başına yarattığım kişiyi Bana bırak.
74/MUDDESSİR-12: Ve ce’altu lehu mâlen memdûdâ(memdûden).
Ve onu, devamlı çoğaltarak mal sahibi yaptım.
74/MUDDESSİR-13: Ve benîne şuhûdâ(şuhûden).
Ve her zaman yanında olan oğullar (verdim).
74/MUDDESSİR-14: Ve mehhedtu lehu temhîdâ(temhîden).
Ve ona bol bol (ni'metler) vererek geniş imkânlar sağladım.
74/MUDDESSİR-15: Summe yatmau en ezîd(ezîde).
Sonra (daha da) artırmamı ister.
74/MUDDESSİR-16: Kellâ, innehu kâne li âyâtinâ anîdâ(anîden).
Hayır, asla. Muhakkak ki o Bizim âyetlerimize karşı (inkâr etmekte) inatçı oldu.
74/MUDDESSİR-17: Se urhikuhu saûdâ(saûden).
Yakında onu sarp bir yokuşa (ateşten bir dağa) süreceğim.
74/MUDDESSİR-18: İnnehu fekkere ve kadder(kaddere).
Muhakkak ki o, (Kur'ân hakkında) tefekkür etti (düşündü) ve karar verdi.
74/MUDDESSİR-19: Fe kutile keyfe kadder(kaddere).
Artık kahroldu (Allah'ın Rahmeti'nden kovularak kendini mahvetti), nasıl karar verdi.
74/MUDDESSİR-20: Summe kutile keyfe kadder(kaddere).
Sonra kahroldu (Allah'ın Rahmeti'nden kovularak kendini mahvetti), nasıl da karar verdi.
74/MUDDESSİR-21: Summe nazar(nazare).
Sonra baktı.
74/MUDDESSİR-22: Summe abese ve beser(besere).
Sonra da kaşlarını çattı, yüzünü ekşitti.
74/MUDDESSİR-23: Summe edbere vestekber(vestekbere).
Sonra da arkasını döndü ve kibirlendi.
74/MUDDESSİR-24: Fe kâle in hâzâ illâ sihrun yu’ser(yu’seru).
Sonunda: “Bu sadece, olsa olsa nakledilen bir büyüdür.” dedi.
74/MUDDESSİR-25: İn hâzâ illâ kavlul beşer(beşeri).
Bu olsa olsa ancak bir insanın sözüdür.
74/MUDDESSİR-26: Se uslîhi sekar(sekare).
Yakında Ben, onu alevli ateşe yaslayacağım (atacağım).
74/MUDDESSİR-27: Ve mâ edrâke mâ sekar(sekaru).
Ve sekarın (alevli ateşin), ne olduğunu sana bildiren nedir?
74/MUDDESSİR-28: Lâ tubkî ve lâ tezer(tezeru).
(Yakıp tüketir etinden) bakiye bırakmaz ve (ölüme de) terketmez (azapları devam eder).
74/MUDDESSİR-29: Levvâhatun lil beşer(beşeri).
(Sekar) insanın (derilerini) yakıp kavurucudur.
74/MUDDESSİR-30: Aleyhâ tis'ate aşer(aşare).
Onun üzerinde 19 vardır.
74/MUDDESSİR-31: Ve mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddetehum illâ fitneten lillezîne keferû li yesteykınellezîne ûtûl kitâbe ve yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel mu’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), kezâlike yudıllullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), ve mâ ya’lemu cunûde rabbike illâ hû(huve), ve mâ hiye illâ zikrâ lil beşer(beşeri).
Ve Biz, ateş ehlini (cehennem bekçilerini), meleklerden başkası kılmadık. Ve onların sayısını kâfirler için fitneden başka bir şey kılmadık, kitap verilenler yakîn sahibi olsunlar ve âmenû olanların da îmânı artsın. Ve kitap verilenler ve mü'minler şüpheye düşmesinler. Ve de kalplerinde maraz (şüphe) bulunanlar ve kâfirler desinler ki “Allah, bu mesele ile ne murad etti (ne demek istedi)?” İşte böyle, Allah, dilediğini dalâlette bırakır ve dilediğini de hidayete erdirir. Ve Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Ve O, insanlar için zikirden başka bir şey değildir.
74/MUDDESSİR-32: Kellâ vel kamer(kameri).
Hayır, Ay'a yemin olsun!
74/MUDDESSİR-33: Vel leyli iz edber(edbere).
Dönüp gittiği an geceye andolsun.
74/MUDDESSİR-34: Ves subhı izâ esfer(esfere).
Ağarmaya başladığı zaman sabaha andolsun.
74/MUDDESSİR-35: İnnehâ le ıhdel kuber(kuberi).
Muhakkak ki o (cehennem), gerçekten büyüklerden (büyük musîbetlerden) biridir.
74/MUDDESSİR-36: Nezîren lil beşer(beşeri).
İnsanlar için bir uyarı olarak.
74/MUDDESSİR-37: Li men şâe minkum en yetekaddeme ev yeteahhar(yeteahhare).
Sizden, öne geçmek isteyen veya geride kalmak isteyen kimseler için.
74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun).
Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).
74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.
74/MUDDESSİR-40: Fî cennât(cennâtin), yetesâelûn(yetesâelûne).
Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar.
74/MUDDESSİR-41: Anil mucrimîn(mucrimîne).
Mücrimlerden (suçlulardan).
74/MUDDESSİR-42: Mâ selekekum fî sekar(sekare).
Sizi sekarın içine (alevli ateşe) sevkeden (sürükleyen) nedir?
74/MUDDESSİR-43: Kâlû lem neku minel musallîn(musallîne).
“Biz namaz kılanlardan olmadık.” dediler.
74/MUDDESSİR-44: Ve lem neku nut’ımul miskîn(miskîne).
Ve biz yoksulları doyurmuyorduk.
74/MUDDESSİR-45: Ve kunnâ nehûdu maal hâidîn(hâidîne).
Ve biz bâtıla dalanlarla beraber bâtıla (boş şeylere) dalıyorduk.
74/MUDDESSİR-46: Ve kunnâ nukezzibu bi yevmid dîn(dîni).
Ve biz dîn gününü yalanlıyorduk.
74/MUDDESSİR-47: Hattâ etânel yakîn(yakinu).
Bize yakîn gelene kadar (ölüm anı gelinceye kadar).
74/MUDDESSİR-48: Fe mâ tenfeuhum şefâatuş şâfiîn(şâfiîne).
Artık şefaat edenlerin şefaati onlara fayda sağlamaz.
74/MUDDESSİR-49: Fe mâ lehum anit tezkireti mu’rıdîn(mu’rıdîne).
Buna rağmen, onlara ne oluyor da zikirden yüz çevirenler oldular?
74/MUDDESSİR-50: Ke ennehum humurun mustenfireth(mustenfiretun).
Sanki onlar ürkmüş yabanî merkepler gibidir.
74/MUDDESSİR-51: Ferret min kasvereh(kasveretin).
Arslandan (korkup) kaçmıştır.
74/MUDDESSİR-52: Bel yurîdu kullumriin minhum en yu’tâ suhufen muneşşereh (muneşşereten).
Hayır, onların hepsi, kendileri için yazılmış sahifeler gelmesini ister.
74/MUDDESSİR-53: Kellâ, bel lâ yuhâfûnel âhıreh(âhıreten).
Hayır, bilâkis, onlar ahiretten korkmuyorlar.
74/MUDDESSİR-54: Kellâ innehu tezkireh(tezkiretun).
Hayır, muhakkak ki O, bir Zikir'dir (Öğüt'tür).
74/MUDDESSİR-55: Fe men şâe zekereh(zekerehu).
Artık kim dilerse, O'nu zikreder.
74/MUDDESSİR-56: Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), huve ehlut takvâ ve ehlul magfireh(magfireti).
Allah'ın dilediğinden başkası O'nu zikredemez. O (O'nun dilediği kimse), takva sahibidir ve mağfiret ehlidir (günahları sevaba çevrilmiş olan kimsedir).
.
74/MUDDESSİR-1: Yâ eyyuhel muddessir(muddessiru).
Ey (esvabına) bürünmüş olan! Veya (Ey disarını giymiş olan!)
74/MUDDESSİR-2: Kum fe enzir.
Kalk, artık inzar et (uyar).
74/MUDDESSİR-3: Ve rabbeke fe kebbir.
Ve (O) senin Rabbin, öyleyse (O'nu) tekbir et (yücelt).
74/MUDDESSİR-4: Ve siyâbeke fe tahhir.
Ve elbiseni artık (onu) temiz tut.
74/MUDDESSİR-5: Verrucze fehcur.
Ve azap (ona sebep olacak şeylerden) artık uzak dur.
74/MUDDESSİR-6: Ve lâ temnun testeksir(testeksiru).
Ve daha çoğunu isteyerek (karşılık bekleyerek) iyilik yapma.
74/MUDDESSİR-7: Ve li rabbike fasbir.
Ve Rabbin için artık sabret.
74/MUDDESSİR-8: Fe izâ nukıre fîn nâkû(nâkûri).
Artık Nâkûr'a (Sur Borusu'na) üflendiği zaman.
74/MUDDESSİR-9: Fe zâlike yevme izin yevmun asî(asîrun).
İşte o izin günü, “zor gün” dür.
74/MUDDESSİR-10: Alel kâfirîne gayru yesîr(yesîrin).
Kâfirlere kolay değildir.
74/MUDDESSİR-11: Zernî ve men halaktu vahîdâ(vahîden).
Tek başına yarattığım kişiyi Bana bırak.
74/MUDDESSİR-12: Ve ce’altu lehu mâlen memdûdâ(memdûden).
Ve onu, devamlı çoğaltarak mal sahibi yaptım.
74/MUDDESSİR-13: Ve benîne şuhûdâ(şuhûden).
Ve her zaman yanında olan oğullar (verdim).
74/MUDDESSİR-14: Ve mehhedtu lehu temhîdâ(temhîden).
Ve ona bol bol (ni'metler) vererek geniş imkânlar sağladım.
74/MUDDESSİR-15: Summe yatmau en ezîd(ezîde).
Sonra (daha da) artırmamı ister.
74/MUDDESSİR-16: Kellâ, innehu kâne li âyâtinâ anîdâ(anîden).
Hayır, asla. Muhakkak ki o Bizim âyetlerimize karşı (inkâr etmekte) inatçı oldu.
74/MUDDESSİR-17: Se urhikuhu saûdâ(saûden).
Yakında onu sarp bir yokuşa (ateşten bir dağa) süreceğim.
74/MUDDESSİR-18: İnnehu fekkere ve kadder(kaddere).
Muhakkak ki o, (Kur'ân hakkında) tefekkür etti (düşündü) ve karar verdi.
74/MUDDESSİR-19: Fe kutile keyfe kadder(kaddere).
Artık kahroldu (Allah'ın Rahmeti'nden kovularak kendini mahvetti), nasıl karar verdi.
74/MUDDESSİR-20: Summe kutile keyfe kadder(kaddere).
Sonra kahroldu (Allah'ın Rahmeti'nden kovularak kendini mahvetti), nasıl da karar verdi.
74/MUDDESSİR-21: Summe nazar(nazare).
Sonra baktı.
74/MUDDESSİR-22: Summe abese ve beser(besere).
Sonra da kaşlarını çattı, yüzünü ekşitti.
74/MUDDESSİR-23: Summe edbere vestekber(vestekbere).
Sonra da arkasını döndü ve kibirlendi.
74/MUDDESSİR-24: Fe kâle in hâzâ illâ sihrun yu’ser(yu’seru).
Sonunda: “Bu sadece, olsa olsa nakledilen bir büyüdür.” dedi.
74/MUDDESSİR-25: İn hâzâ illâ kavlul beşer(beşeri).
Bu olsa olsa ancak bir insanın sözüdür.
74/MUDDESSİR-26: Se uslîhi sekar(sekare).
Yakında Ben, onu alevli ateşe yaslayacağım (atacağım).
74/MUDDESSİR-27: Ve mâ edrâke mâ sekar(sekaru).
Ve sekarın (alevli ateşin), ne olduğunu sana bildiren nedir?
74/MUDDESSİR-28: Lâ tubkî ve lâ tezer(tezeru).
(Yakıp tüketir etinden) bakiye bırakmaz ve (ölüme de) terketmez (azapları devam eder).
74/MUDDESSİR-29: Levvâhatun lil beşer(beşeri).
(Sekar) insanın (derilerini) yakıp kavurucudur.
74/MUDDESSİR-30: Aleyhâ tis'ate aşer(aşare).
Onun üzerinde 19 vardır.
74/MUDDESSİR-31: Ve mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddetehum illâ fitneten lillezîne keferû li yesteykınellezîne ûtûl kitâbe ve yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel mu’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), kezâlike yudıllullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), ve mâ ya’lemu cunûde rabbike illâ hû(huve), ve mâ hiye illâ zikrâ lil beşer(beşeri).
Ve Biz, ateş ehlini (cehennem bekçilerini), meleklerden başkası kılmadık. Ve onların sayısını kâfirler için fitneden başka bir şey kılmadık, kitap verilenler yakîn sahibi olsunlar ve âmenû olanların da îmânı artsın. Ve kitap verilenler ve mü'minler şüpheye düşmesinler. Ve de kalplerinde maraz (şüphe) bulunanlar ve kâfirler desinler ki “Allah, bu mesele ile ne murad etti (ne demek istedi)?” İşte böyle, Allah, dilediğini dalâlette bırakır ve dilediğini de hidayete erdirir. Ve Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Ve O, insanlar için zikirden başka bir şey değildir.
74/MUDDESSİR-32: Kellâ vel kamer(kameri).
Hayır, Ay'a yemin olsun!
74/MUDDESSİR-33: Vel leyli iz edber(edbere).
Dönüp gittiği an geceye andolsun.
74/MUDDESSİR-34: Ves subhı izâ esfer(esfere).
Ağarmaya başladığı zaman sabaha andolsun.
74/MUDDESSİR-35: İnnehâ le ıhdel kuber(kuberi).
Muhakkak ki o (cehennem), gerçekten büyüklerden (büyük musîbetlerden) biridir.
74/MUDDESSİR-36: Nezîren lil beşer(beşeri).
İnsanlar için bir uyarı olarak.
74/MUDDESSİR-37: Li men şâe minkum en yetekaddeme ev yeteahhar(yeteahhare).
Sizden, öne geçmek isteyen veya geride kalmak isteyen kimseler için.
74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun).
Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).
74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.
74/MUDDESSİR-40: Fî cennât(cennâtin), yetesâelûn(yetesâelûne).
Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar.
74/MUDDESSİR-41: Anil mucrimîn(mucrimîne).
Mücrimlerden (suçlulardan).
74/MUDDESSİR-42: Mâ selekekum fî sekar(sekare).
Sizi sekarın içine (alevli ateşe) sevkeden (sürükleyen) nedir?
74/MUDDESSİR-43: Kâlû lem neku minel musallîn(musallîne).
“Biz namaz kılanlardan olmadık.” dediler.
74/MUDDESSİR-44: Ve lem neku nut’ımul miskîn(miskîne).
Ve biz yoksulları doyurmuyorduk.
74/MUDDESSİR-45: Ve kunnâ nehûdu maal hâidîn(hâidîne).
Ve biz bâtıla dalanlarla beraber bâtıla (boş şeylere) dalıyorduk.
74/MUDDESSİR-46: Ve kunnâ nukezzibu bi yevmid dîn(dîni).
Ve biz dîn gününü yalanlıyorduk.
74/MUDDESSİR-47: Hattâ etânel yakîn(yakinu).
Bize yakîn gelene kadar (ölüm anı gelinceye kadar).
74/MUDDESSİR-48: Fe mâ tenfeuhum şefâatuş şâfiîn(şâfiîne).
Artık şefaat edenlerin şefaati onlara fayda sağlamaz.
74/MUDDESSİR-49: Fe mâ lehum anit tezkireti mu’rıdîn(mu’rıdîne).
Buna rağmen, onlara ne oluyor da zikirden yüz çevirenler oldular?
74/MUDDESSİR-50: Ke ennehum humurun mustenfireth(mustenfiretun).
Sanki onlar ürkmüş yabanî merkepler gibidir.
74/MUDDESSİR-51: Ferret min kasvereh(kasveretin).
Arslandan (korkup) kaçmıştır.
74/MUDDESSİR-52: Bel yurîdu kullumriin minhum en yu’tâ suhufen muneşşereh (muneşşereten).
Hayır, onların hepsi, kendileri için yazılmış sahifeler gelmesini ister.
74/MUDDESSİR-53: Kellâ, bel lâ yuhâfûnel âhıreh(âhıreten).
Hayır, bilâkis, onlar ahiretten korkmuyorlar.
74/MUDDESSİR-54: Kellâ innehu tezkireh(tezkiretun).
Hayır, muhakkak ki O, bir Zikir'dir (Öğüt'tür).
74/MUDDESSİR-55: Fe men şâe zekereh(zekerehu).
Artık kim dilerse, O'nu zikreder.
74/MUDDESSİR-56: Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), huve ehlut takvâ ve ehlul magfireh(magfireti).
Allah'ın dilediğinden başkası O'nu zikredemez. O (O'nun dilediği kimse), takva sahibidir ve mağfiret ehlidir (günahları sevaba çevrilmiş olan kimsedir).
.
KIYÂME Suresi Latin Harfli Okunuşu ve Türkçe Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm
75/KIYÂME-1: Lâ uksimu bi yevmil kıyâmeh(kıyâmeti).
Hayır, kıyâmet gününe yemin ederim.
75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.
75/KIYÂME-3: E yahsebul insânu ellen necmea ızâ meh(mehu).
İnsan (öldükten sonra) onun kemiklerini asla biraraya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?
75/KIYÂME-4: Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâ neh(nehu).
Hayır, Biz, onun parmak uçlarını bile yeniden düzenlemeye kaadiriz.
75/KIYÂME-5: Bel yurîdul insânu li yefcure emâmeh(emâmehu).
Hayır, insan, önündeki (zamanı) fısk ve fücur ile geçirmeyi ister.
75/KIYÂME-6: Yes’elu eyyâne yevmul kıyâmeh(kıyâmeti).
“Kıyâmet günü ne zaman?” diye sorar.
75/KIYÂME-7: Fe izâ berikal basar(basaru).
Artık bakışlar dehşetle kamaştığı zaman.
75/KIYÂME-8: Ve hasefel kamer(kameru).
Ve Ay karardığı (zaman).
75/KIYÂME-9: Ve cumiaş şemsu vel kamer(kameru).
Ve Güneş ve Ay birleştirildiği (zaman).
75/KIYÂME-10: Yekûlul insânu yevme izin eynel meferr(meferru).
İzin günü, insan: “Firar edilecek yer nerede?” diyecek.
75/KIYÂME-11: Kellâ lâ vezer(vezere).
Hayır, sığınacak bir yer yoktur.
75/KIYÂME-12: İlâ rabbike yevme izinil mustekar(mustekarru).
İzin günü karar kılınan yersenin Rabbinin Huzuru'dur (Rabbinin Katı'dır).
75/KIYÂME-13: Yunebbeul insânu yevme izin bimâ kaddeme ve ahhar(ahhâre).
İzin günü insana, takdim ettiği (yaptığı) ve tehir edip (yapmadığı) şeyler haber verilir.
75/KIYÂME-14: Belil insânu alâ nefsihî basîreth(basîretun).
Hayır, insan kendi nefsine basirdir (şahittir).
75/KIYÂME-15: Ve lev elkâ meâzîreh(meâzîrehu).
Ve mazeretlerini beyan etse bile.
75/KIYÂME-16: Lâ tuharrik bihî lisâneke li ta’cele bihî.
O'na (Kur'ân-ı Kerim'i ezberlemeye), acele ederek, O'nunla (Cebrail (A.S) ile beraber) dilini hareket ettirme.
75/KIYÂME-17: İnne aleynâ cem’ahu ve kur’ânehu.
Muhakkak ki O'nun toplanması ve okunması Bize aittir.
75/KIYÂME-18: Fe izâ kara’nâhu fettebi’kur’ânehu.
Öyleyse O'nu okuduğumuz zaman, artık O'nun (Kur'ân'ın) okunuşuna tâbî ol.
75/KIYÂME-19: Summe inne aleynâ beyânehu.
Sonra O'nun beyanı (açıklanması) muhakkak ki Bize aittir.
75/KIYÂME-20: Kellâ bel tuhıbbûnel âcileh(âcilete).
Hayır, bilâkis siz çabuk geçeni (dünya hayatını) seviyorsunuz.
75/KIYÂME-21: Ve tezerûnel âhıreh(âhirete).
Ve ahireti terkediyorsunuz.
75/KIYÂME-22: Vucûhun yevme izin nâdıreh(nâdıretun).
İzin günü pırıl pırıl yüzler vardır.
75/KIYÂME-23: İlâ rabbihâ nâzıreh(nâziretun).
Rab'lerine bakan.
75/KIYÂME-24: Ve vucûhun yevme izin bâsireth(bâsiretun).
Ve izin günü çatılmış (kararmış) yüzler vardır.
75/KIYÂME-25: Tezunnu en yuf’ale bihâ fâkıreh(fâkıretun).
Anlar ki kendisine çok kötü muamele yapılacak.
75/KIYÂME-26: Kellâ izâ belegatit terâkıy(terâkıye).
Hayır, (can) köprücük kemiğine geldiği zaman (can boğaza gelince, ölmek üzere iken).
75/KIYÂME-27: Ve kîle men râk(râkın).
Ve: “Kurtaracak kimdir?” denir.
75/KIYÂME-28: Ve zanne ennehul firâk(firâku).
Ve o (dünyadan) ayrılacağını (öleceğini) anlamıştır.
75/KIYÂME-29: Velteffetis sâku bis sâk(sâkı).
Ve ayakları birbirine dolaşmıştır.
75/KIYÂME-30: İlâ rabbike yevme izinil mesâk(mesâku).
İzin günü, sevk senin Rabbinedir.
75/KIYÂME-31: Fe lâ saddeka ve lâ sallâ.
Fakat o tasdik etmedi ve namaz kılmadı.
75/KIYÂME-32: Ve lâkin kezzebe ve tevellâ.
Ve lâkin yalanladı ve yüz çevirdi.
75/KIYÂME-33: Summe zehebe ilâ ehlihî yetemettâ.
Sonra böbürlenerek ehlinin (ailesinin) yanına gitti.
75/KIYÂME-34: Evlâ leke fe evlâ.
Sana müstahaktır, bundan sonra müstahaktır (sen hakettin).
75/KIYÂME-35: Summe evlâ leke fe evlâ.
Sonra sana müstahaktır, bundan sonra müstahaktır (sen hakettin).
75/KIYÂME-36: E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).
İnsan başıboş (sorumsuz) bırakılacağını mı zannediyor?
75/KIYÂME-37: E lem yeku nutfeten min menî yin yumnâ.
(O), dökülen meniden bir damla değil miydi?
75/KIYÂME-38: Summe kâne alakaten fe halaka fe sevvâ.
Sonra bir embriyo (cenin) oldu. Bundan sonra (Allah) onu halketti (yarattı), daha sonra da dizayn etti (düzenledi).
75/KIYÂME-39: Fe ceale minhuz zevceyniz zekere vel unsâ.
Sonra da ondan dişi ve erkek olarak iki eş kıldı.
75/KIYÂME-40: E leyse zâlike bi kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ.
İşte bunları (yapan), ölülere hayat vermeye kaadir değil midir?
.
75/KIYÂME-1: Lâ uksimu bi yevmil kıyâmeh(kıyâmeti).
Hayır, kıyâmet gününe yemin ederim.
75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.
75/KIYÂME-3: E yahsebul insânu ellen necmea ızâ meh(mehu).
İnsan (öldükten sonra) onun kemiklerini asla biraraya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?
75/KIYÂME-4: Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâ neh(nehu).
Hayır, Biz, onun parmak uçlarını bile yeniden düzenlemeye kaadiriz.
75/KIYÂME-5: Bel yurîdul insânu li yefcure emâmeh(emâmehu).
Hayır, insan, önündeki (zamanı) fısk ve fücur ile geçirmeyi ister.
75/KIYÂME-6: Yes’elu eyyâne yevmul kıyâmeh(kıyâmeti).
“Kıyâmet günü ne zaman?” diye sorar.
75/KIYÂME-7: Fe izâ berikal basar(basaru).
Artık bakışlar dehşetle kamaştığı zaman.
75/KIYÂME-8: Ve hasefel kamer(kameru).
Ve Ay karardığı (zaman).
75/KIYÂME-9: Ve cumiaş şemsu vel kamer(kameru).
Ve Güneş ve Ay birleştirildiği (zaman).
75/KIYÂME-10: Yekûlul insânu yevme izin eynel meferr(meferru).
İzin günü, insan: “Firar edilecek yer nerede?” diyecek.
75/KIYÂME-11: Kellâ lâ vezer(vezere).
Hayır, sığınacak bir yer yoktur.
75/KIYÂME-12: İlâ rabbike yevme izinil mustekar(mustekarru).
İzin günü karar kılınan yersenin Rabbinin Huzuru'dur (Rabbinin Katı'dır).
75/KIYÂME-13: Yunebbeul insânu yevme izin bimâ kaddeme ve ahhar(ahhâre).
İzin günü insana, takdim ettiği (yaptığı) ve tehir edip (yapmadığı) şeyler haber verilir.
75/KIYÂME-14: Belil insânu alâ nefsihî basîreth(basîretun).
Hayır, insan kendi nefsine basirdir (şahittir).
75/KIYÂME-15: Ve lev elkâ meâzîreh(meâzîrehu).
Ve mazeretlerini beyan etse bile.
75/KIYÂME-16: Lâ tuharrik bihî lisâneke li ta’cele bihî.
O'na (Kur'ân-ı Kerim'i ezberlemeye), acele ederek, O'nunla (Cebrail (A.S) ile beraber) dilini hareket ettirme.
75/KIYÂME-17: İnne aleynâ cem’ahu ve kur’ânehu.
Muhakkak ki O'nun toplanması ve okunması Bize aittir.
75/KIYÂME-18: Fe izâ kara’nâhu fettebi’kur’ânehu.
Öyleyse O'nu okuduğumuz zaman, artık O'nun (Kur'ân'ın) okunuşuna tâbî ol.
75/KIYÂME-19: Summe inne aleynâ beyânehu.
Sonra O'nun beyanı (açıklanması) muhakkak ki Bize aittir.
75/KIYÂME-20: Kellâ bel tuhıbbûnel âcileh(âcilete).
Hayır, bilâkis siz çabuk geçeni (dünya hayatını) seviyorsunuz.
75/KIYÂME-21: Ve tezerûnel âhıreh(âhirete).
Ve ahireti terkediyorsunuz.
75/KIYÂME-22: Vucûhun yevme izin nâdıreh(nâdıretun).
İzin günü pırıl pırıl yüzler vardır.
75/KIYÂME-23: İlâ rabbihâ nâzıreh(nâziretun).
Rab'lerine bakan.
75/KIYÂME-24: Ve vucûhun yevme izin bâsireth(bâsiretun).
Ve izin günü çatılmış (kararmış) yüzler vardır.
75/KIYÂME-25: Tezunnu en yuf’ale bihâ fâkıreh(fâkıretun).
Anlar ki kendisine çok kötü muamele yapılacak.
75/KIYÂME-26: Kellâ izâ belegatit terâkıy(terâkıye).
Hayır, (can) köprücük kemiğine geldiği zaman (can boğaza gelince, ölmek üzere iken).
75/KIYÂME-27: Ve kîle men râk(râkın).
Ve: “Kurtaracak kimdir?” denir.
75/KIYÂME-28: Ve zanne ennehul firâk(firâku).
Ve o (dünyadan) ayrılacağını (öleceğini) anlamıştır.
75/KIYÂME-29: Velteffetis sâku bis sâk(sâkı).
Ve ayakları birbirine dolaşmıştır.
75/KIYÂME-30: İlâ rabbike yevme izinil mesâk(mesâku).
İzin günü, sevk senin Rabbinedir.
75/KIYÂME-31: Fe lâ saddeka ve lâ sallâ.
Fakat o tasdik etmedi ve namaz kılmadı.
75/KIYÂME-32: Ve lâkin kezzebe ve tevellâ.
Ve lâkin yalanladı ve yüz çevirdi.
75/KIYÂME-33: Summe zehebe ilâ ehlihî yetemettâ.
Sonra böbürlenerek ehlinin (ailesinin) yanına gitti.
75/KIYÂME-34: Evlâ leke fe evlâ.
Sana müstahaktır, bundan sonra müstahaktır (sen hakettin).
75/KIYÂME-35: Summe evlâ leke fe evlâ.
Sonra sana müstahaktır, bundan sonra müstahaktır (sen hakettin).
75/KIYÂME-36: E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).
İnsan başıboş (sorumsuz) bırakılacağını mı zannediyor?
75/KIYÂME-37: E lem yeku nutfeten min menî yin yumnâ.
(O), dökülen meniden bir damla değil miydi?
75/KIYÂME-38: Summe kâne alakaten fe halaka fe sevvâ.
Sonra bir embriyo (cenin) oldu. Bundan sonra (Allah) onu halketti (yarattı), daha sonra da dizayn etti (düzenledi).
75/KIYÂME-39: Fe ceale minhuz zevceyniz zekere vel unsâ.
Sonra da ondan dişi ve erkek olarak iki eş kıldı.
75/KIYÂME-40: E leyse zâlike bi kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ.
İşte bunları (yapan), ölülere hayat vermeye kaadir değil midir?
.
İNSÂN (DEHR) Suresi Latin Harfli Okunuşu ve Türkçe Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm
76/İNSÂN (DEHR)-1: Hel etâ alel insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ(mezkûren).
İnsanın üzerinden, henüz “anılmaya değer bir şey” değilken,(anılmaya değer bir varlık olana kadar) uzun bir zaman geçmedi mi? (ilk defa tek hücre olarak yaratılmasının üzerinden,anılmaya değer bir varlık haline gelmesine,doğmasına kadar geçen süre)
76/İNSÂN (DEHR)-2: İnnâ halaknel insâne min nutfetin emşâcin nebtelîhi fe cealnâhu semîan basîrâ(basîren).
Muhakkak Biz, insanı (iki hücrenin) birleşimi olan bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işiten, gören (bir varlık) kıldık.
76/İNSÂN (DEHR)-3: İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren).
Muhakkak ki Biz, onu (Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah'a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.
76/İNSÂN (DEHR)-4: İnnâ a’tednâ lil kâfirîne selâsile ve ağlâlen ve seîrâ(seîren).
Muhakkak ki Biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli ateş hazırladık.
76/İNSÂN (DEHR)-5: İnnel ebrâra yeşrebûne min ke’sin kâne mizâcuhâ kâfûrâ(kâfûren).
Muhakkak ki ebrar olanlar, içinde kâfur bulunan kadehlerden içecekler.
76/İNSÂN (DEHR)-6: Aynen yeşrebu bihâ ibâdullâhi yufeccirûnehâ tefcîrâ(tefcîren).
Allah'ın kulları, içtikleri o pınarı, fışkıra fışkıra (gürül gürül) akıtırlar.
76/İNSÂN (DEHR)-7: Yûfûne bin nezri ve yehâfûne yevmen kâne şerruhu mustetîrâ(mustetîren).
Nezirlerini (adaklarını) ifa ederler (yerine getirirler). Ve şerri (heryere) yayılan günden korkarlar.
76/İNSÂN (DEHR)-8: Ve yut’imûnet taâme alâ hubbihî miskînen ve yetîmen ve esîrâ(esîren.)
Ve sevdiği taamı (yemeği), miskinlere (fakir ve yoksullara), yetimlere ve esir olanlara yedirirler.
76/İNSÂN (DEHR)-9: İnnemâ nut’imukum li vechillâhi lâ nurîdu minkum cezâen ve lâ şukûrâ(şukûren).
Biz sadece Allah'ın vechi için sizi doyuruyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür istemiyoruz.
76/İNSÂN (DEHR)-10: İnnâ nehâfu min rabbinâ yevmen abûsen kamtarîrâ(kamtarîren).
Muhakkak ki biz, yüzlerin asık olduğu, belâlı, zor günde Rabbimizden korkuyoruz.
76/İNSÂN (DEHR)-11: Fe vekâhumullâhu şerra zâlikel yevmi ve lakkâhum nadreten ve surûrâ(surûren).
Oysa Allah, onları işte böyle bir günün şerrinden korudu. Ve onları, pırıl pırıl bir yüze ve surura (sevince) kavuşturdu.
76/İNSÂN (DEHR)-12: Ve cezâhum bimâ saberû cenneten ve harîrâ(harîren).
Ve sabırlarından dolayı onları cennetle ve ipek elbiselerle mükâfatlandırdı.
76/İNSÂN (DEHR)-13: Muttekiîne fîhâ alel erâik(erâiki), lâ yeravne fîhâ şemsen ve lâ zemherîrâ(zemherîren).
Orada tahtlar üzerinde yaslanırlar. Orada güneş (şiddetli sıcak) ve şiddetli dondurucu soğuk görmezler.
76/İNSÂN (DEHR)-14: Ve dâniyeten aleyhim zılâluhâ ve zullilet kutûfuhâ tezlîlâ(tezlîlen).
Onun (ağaçlarının) gölgesi, onların üzerine yakındır. Ve onun (olgunlaşmış) meyveleri emre hazır olarak yaklaştırılmıştır.
76/İNSÂN (DEHR)-15: Ve yutâfu aleyhim bi âniyetin min fıddatin ve ekvâbin kânet kavârîrâ(kavârîren).
Ve gümüşten kaplar ve billur kadehler ile onların etrafından dolaşılır.
76/İNSÂN (DEHR)-16: Kâvarîra min fıddatin kadderûhâ takdîrâ(takdîren).
Gümüşten kadehler ki onların miktarını belirlemişlerdir.
76/İNSÂN (DEHR)-17: Ve yuskavne fîhâ ke’sen kâne mizâcuhâ zencebîlâ(zencebîlen).
Ve orada, muhtevası zencefil olan kadehler sunulur.
76/İNSÂN (DEHR)-18: Aynen fîhâ tusemmâ selsebîlâ(selsebîlen).
Orada “selsebîl” diye isimlendirilen bir pınar vardır.
76/İNSÂN (DEHR)-19: Ve yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn(muhalledûne), izâ reeytehum hasibtehum lu’luen mensûrâ(mensûren).
Ve ölümsüz genç delikanlılar onların etrafında dolaşırlar. Sen onları gördüğün zaman saçılmış inciler sanırsın.
76/İNSÂN (DEHR)-20: Ve izâ reeyte semme reeyte naîmen ve mulken kebîrâ(kebîren).
Ve baktığın zaman orada ni'metler, büyük bir mülk ve saltanat görmüş olursun.
76/İNSÂN (DEHR)-21: Âliyehum siyâbu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullû esâvira min fıddah(fıddatin), ve sekâhum rabbuhum şarâben tahûrâ(tahûren).
Onların üstlerinde yeşil ince ipekten ve işlenmiş atlastan elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Ve Rab'leri onlara temiz (lezzetli) içecekler (şaraplar) sundu.
76/İNSÂN (DEHR)-22: İnne hâzâ kâne lekum cezâen ve kâne sa’yukum meşkûrâ(meşkûren).
Muhakkak ki bu, sizin mükâfatınız oldu. Ve sizin çabalarınız teşekküre lâyık olmuştur (takdir edilmiştir).
76/İNSÂN (DEHR)-23: İnnâ nahnu nezzelnâ aleykel kur’âne tenzîlâ(tenzîlen).
Muhakkak ki Biz, Biz sana Kur'ân'ı, tenzil ederek (âyet âyet) indirdik.
76/İNSÂN (DEHR)-24: Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tutı’minhum âsimen ev kefûrâ(kefûren).
Artık Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan kâfir veya günahkâr olanlara itaat etme.
76/İNSÂN (DEHR)-25: Vezkurisme rabbike bukreten ve asîlâ(asîlen).
Ve Rabbinin ismini sabah ve akşam zikret.
76/İNSÂN (DEHR)-26: Ve minel leyli fescud lehu ve sebbihhu leylen tavîlâ(tavîlen).
Ve artık, gecenin bir kısmında O'na secde et. Ve geceleyin uzun uzun O'nu tesbih et.
76/İNSÂN (DEHR)-27: İnne hâulâi yuhıbbûnel âcilete ve yezerûne verâehum yevmen sekîlâ(sekîlen).
İşte onlar, muhakkak ki çabuk geçen (dünya hayatını) seviyorlar. Zor, çetin günü arkalarına atıyorlar (umursamıyorlar).
76/İNSÂN (DEHR)-28: Nahnu halaknâhum ve şedednâ esrehum, ve izâ şi’nâ beddelnâ emsâlehum tebdîlâ(tebdîlen).
Onları Biz yarattık. Ve bağlarını Biz kuvvetlendirdik. Ve dilediğimiz zaman onları emsalleri ile değiştiririz.
76/İNSÂN (DEHR)-29: İnne hâzihî tezkireh(tezkiretun), fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki bu bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine bir yol ittihaz eder (edinir).
76/İNSÂN (DEHR)-30: Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).
Ve Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Muhakkak ki Allah; Alîm'dir, Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
76/İNSÂN (DEHR)-31: Yudhilu men yeşâu fî rahmetih(rahmetihî), vez zâlimîne eadde lehum azâben elîmâ(elîmen).
O dilediği kişiyi, rahmetinin içine dahil eder. Ve zalimler, onlar için elîm azap hazırladı.
.
76/İNSÂN (DEHR)-1: Hel etâ alel insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ(mezkûren).
İnsanın üzerinden, henüz “anılmaya değer bir şey” değilken,(anılmaya değer bir varlık olana kadar) uzun bir zaman geçmedi mi? (ilk defa tek hücre olarak yaratılmasının üzerinden,anılmaya değer bir varlık haline gelmesine,doğmasına kadar geçen süre)
76/İNSÂN (DEHR)-2: İnnâ halaknel insâne min nutfetin emşâcin nebtelîhi fe cealnâhu semîan basîrâ(basîren).
Muhakkak Biz, insanı (iki hücrenin) birleşimi olan bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işiten, gören (bir varlık) kıldık.
76/İNSÂN (DEHR)-3: İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren).
Muhakkak ki Biz, onu (Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah'a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.
76/İNSÂN (DEHR)-4: İnnâ a’tednâ lil kâfirîne selâsile ve ağlâlen ve seîrâ(seîren).
Muhakkak ki Biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli ateş hazırladık.
76/İNSÂN (DEHR)-5: İnnel ebrâra yeşrebûne min ke’sin kâne mizâcuhâ kâfûrâ(kâfûren).
Muhakkak ki ebrar olanlar, içinde kâfur bulunan kadehlerden içecekler.
76/İNSÂN (DEHR)-6: Aynen yeşrebu bihâ ibâdullâhi yufeccirûnehâ tefcîrâ(tefcîren).
Allah'ın kulları, içtikleri o pınarı, fışkıra fışkıra (gürül gürül) akıtırlar.
76/İNSÂN (DEHR)-7: Yûfûne bin nezri ve yehâfûne yevmen kâne şerruhu mustetîrâ(mustetîren).
Nezirlerini (adaklarını) ifa ederler (yerine getirirler). Ve şerri (heryere) yayılan günden korkarlar.
76/İNSÂN (DEHR)-8: Ve yut’imûnet taâme alâ hubbihî miskînen ve yetîmen ve esîrâ(esîren.)
Ve sevdiği taamı (yemeği), miskinlere (fakir ve yoksullara), yetimlere ve esir olanlara yedirirler.
76/İNSÂN (DEHR)-9: İnnemâ nut’imukum li vechillâhi lâ nurîdu minkum cezâen ve lâ şukûrâ(şukûren).
Biz sadece Allah'ın vechi için sizi doyuruyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür istemiyoruz.
76/İNSÂN (DEHR)-10: İnnâ nehâfu min rabbinâ yevmen abûsen kamtarîrâ(kamtarîren).
Muhakkak ki biz, yüzlerin asık olduğu, belâlı, zor günde Rabbimizden korkuyoruz.
76/İNSÂN (DEHR)-11: Fe vekâhumullâhu şerra zâlikel yevmi ve lakkâhum nadreten ve surûrâ(surûren).
Oysa Allah, onları işte böyle bir günün şerrinden korudu. Ve onları, pırıl pırıl bir yüze ve surura (sevince) kavuşturdu.
76/İNSÂN (DEHR)-12: Ve cezâhum bimâ saberû cenneten ve harîrâ(harîren).
Ve sabırlarından dolayı onları cennetle ve ipek elbiselerle mükâfatlandırdı.
76/İNSÂN (DEHR)-13: Muttekiîne fîhâ alel erâik(erâiki), lâ yeravne fîhâ şemsen ve lâ zemherîrâ(zemherîren).
Orada tahtlar üzerinde yaslanırlar. Orada güneş (şiddetli sıcak) ve şiddetli dondurucu soğuk görmezler.
76/İNSÂN (DEHR)-14: Ve dâniyeten aleyhim zılâluhâ ve zullilet kutûfuhâ tezlîlâ(tezlîlen).
Onun (ağaçlarının) gölgesi, onların üzerine yakındır. Ve onun (olgunlaşmış) meyveleri emre hazır olarak yaklaştırılmıştır.
76/İNSÂN (DEHR)-15: Ve yutâfu aleyhim bi âniyetin min fıddatin ve ekvâbin kânet kavârîrâ(kavârîren).
Ve gümüşten kaplar ve billur kadehler ile onların etrafından dolaşılır.
76/İNSÂN (DEHR)-16: Kâvarîra min fıddatin kadderûhâ takdîrâ(takdîren).
Gümüşten kadehler ki onların miktarını belirlemişlerdir.
76/İNSÂN (DEHR)-17: Ve yuskavne fîhâ ke’sen kâne mizâcuhâ zencebîlâ(zencebîlen).
Ve orada, muhtevası zencefil olan kadehler sunulur.
76/İNSÂN (DEHR)-18: Aynen fîhâ tusemmâ selsebîlâ(selsebîlen).
Orada “selsebîl” diye isimlendirilen bir pınar vardır.
76/İNSÂN (DEHR)-19: Ve yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn(muhalledûne), izâ reeytehum hasibtehum lu’luen mensûrâ(mensûren).
Ve ölümsüz genç delikanlılar onların etrafında dolaşırlar. Sen onları gördüğün zaman saçılmış inciler sanırsın.
76/İNSÂN (DEHR)-20: Ve izâ reeyte semme reeyte naîmen ve mulken kebîrâ(kebîren).
Ve baktığın zaman orada ni'metler, büyük bir mülk ve saltanat görmüş olursun.
76/İNSÂN (DEHR)-21: Âliyehum siyâbu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullû esâvira min fıddah(fıddatin), ve sekâhum rabbuhum şarâben tahûrâ(tahûren).
Onların üstlerinde yeşil ince ipekten ve işlenmiş atlastan elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Ve Rab'leri onlara temiz (lezzetli) içecekler (şaraplar) sundu.
76/İNSÂN (DEHR)-22: İnne hâzâ kâne lekum cezâen ve kâne sa’yukum meşkûrâ(meşkûren).
Muhakkak ki bu, sizin mükâfatınız oldu. Ve sizin çabalarınız teşekküre lâyık olmuştur (takdir edilmiştir).
76/İNSÂN (DEHR)-23: İnnâ nahnu nezzelnâ aleykel kur’âne tenzîlâ(tenzîlen).
Muhakkak ki Biz, Biz sana Kur'ân'ı, tenzil ederek (âyet âyet) indirdik.
76/İNSÂN (DEHR)-24: Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tutı’minhum âsimen ev kefûrâ(kefûren).
Artık Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan kâfir veya günahkâr olanlara itaat etme.
76/İNSÂN (DEHR)-25: Vezkurisme rabbike bukreten ve asîlâ(asîlen).
Ve Rabbinin ismini sabah ve akşam zikret.
76/İNSÂN (DEHR)-26: Ve minel leyli fescud lehu ve sebbihhu leylen tavîlâ(tavîlen).
Ve artık, gecenin bir kısmında O'na secde et. Ve geceleyin uzun uzun O'nu tesbih et.
76/İNSÂN (DEHR)-27: İnne hâulâi yuhıbbûnel âcilete ve yezerûne verâehum yevmen sekîlâ(sekîlen).
İşte onlar, muhakkak ki çabuk geçen (dünya hayatını) seviyorlar. Zor, çetin günü arkalarına atıyorlar (umursamıyorlar).
76/İNSÂN (DEHR)-28: Nahnu halaknâhum ve şedednâ esrehum, ve izâ şi’nâ beddelnâ emsâlehum tebdîlâ(tebdîlen).
Onları Biz yarattık. Ve bağlarını Biz kuvvetlendirdik. Ve dilediğimiz zaman onları emsalleri ile değiştiririz.
76/İNSÂN (DEHR)-29: İnne hâzihî tezkireh(tezkiretun), fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki bu bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine bir yol ittihaz eder (edinir).
76/İNSÂN (DEHR)-30: Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).
Ve Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Muhakkak ki Allah; Alîm'dir, Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
76/İNSÂN (DEHR)-31: Yudhilu men yeşâu fî rahmetih(rahmetihî), vez zâlimîne eadde lehum azâben elîmâ(elîmen).
O dilediği kişiyi, rahmetinin içine dahil eder. Ve zalimler, onlar için elîm azap hazırladı.
.
MURSELÂT Suresi Latin Harfli Okunuşu ve Türkçe Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm
77/MURSELÂT-1: Vel murselâti urfâ(urfen).
Ardarda (marufla, irfanla) gönderilenlere andolsun.
77/MURSELÂT-2: Fel âsıfâti asfâ(asfen).
Ve de şiddetle estikçe esenlere (andolsun).
77/MURSELÂT-3: Vennâşirâti neşren.
Dağıtıp yayanlara andolsun.
77/MURSELÂT-4: Fel fârikâti ferkâ(ferkan).
Ve de ayırdıkça ayıranlara (andolsun).
77/MURSELÂT-5: Fel mulkıyâti zikrâ(zikren).
Ve de zikri ilka edenlere (andolsun).
77/MURSELÂT-6: Uzren ev nuzrâ(nuzren).
(Bu yeminler), özür olarak (mazeret olmaması) veya nezir olarak (uyarması) içindir.
77/MURSELÂT-7: İnnemâ tûadûne levâkı’(levâkıun).
Muhakkak ki vaadolunduğunuz şey, mutlaka vuku bulacaktır.
77/MURSELÂT-8: Fe izen nucûmu tumiset.
Öyle ki, o zaman yıldızların ışığı giderilmiştir.
77/MURSELÂT-9: Ve izes semâu furicet.
Ve o zaman gök yarılmıştır.
77/MURSELÂT-10: Ve izel cibâlu nusifet.
Ve o zaman dağlar dağılmıştır.
77/MURSELÂT-11: Ve izer rusulu ukkıtet.
Ve o zaman resûllere vakit bildirilmiştir.
77/MURSELÂT-12: Li eyyi yevmin uccilet.
(Bunlar) hangi gün için tecil edildi (ertelendi)?
77/MURSELÂT-13: Li yevmil fasl(fasli).
Fasıl (ayırma) günü için (tecil edildi).
77/MURSELÂT-14: Ve mâ edrâke mâ yevmul fasl(fasli).
O fasıl gününün ne olduğunu sana bildiren nedir?
77/MURSELÂT-15: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü, yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-16: E lem nuhlikil evvelîn(evvelîne).
Evvelkileri Biz helâk etmedik mi?
77/MURSELÂT-17: Summe nutbiuhumul âhırîn(âhırîne).
Sonra diğerlerini (arkadan gelenleri) deonlara tâbî kılarız.
77/MURSELÂT-18: Kezâlike nef’alu bil mucrimîn(mucrimîne).
Mücrimlere işte böyle yaparız.
77/MURSELÂT-19: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-20: E lem nahlukkum min mâin mehîn(mehînin).
Sizi Biz, değersiz bir sudan yaratmadık mı?
77/MURSELÂT-21: Fe cealnâhu fî karârin mekîn(mekînin).
Sonra onu sağlam bir yerde kararlı kıldık (yerleştirdik).
77/MURSELÂT-22: İlâ kaderin ma’lûm(ma’lûmin).
Bilinen bir süreye kadar.
77/MURSELÂT-23: Fe kadernâ fe ni’mel kâdirûn(kâdirûne).
İşte Biz, böyle takdir ettik. Bunu takdir edenler ne güzel (kudret sahibi).
77/MURSELÂT-24: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-25: E lem nec’alil arda kifâtâ(kifâten).
Biz arzı toplanma yeri kılmadık mı?
77/MURSELÂT-26: Ahyâen ve emvâtâ(emvâten).
Canlılara ve ölülere.
77/MURSELÂT-27: Ve cealnâ fîhâ revâsiye şâmihâtin ve eskaynâkum mâen furâtâ(furâten).
Ve orada yüksek sabit dağlar kıldık. Ve sizi tatlı su ile suladık (içecek su verdik).
77/MURSELÂT-28: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-29: İntalikû ilâ mâ kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).
O yalanlamış olduğunuz şeye gidin!
77/MURSELÂT-30: İntalikû ilâ zıllin zî selâsi şuâb(şuâbin).
Üç çatallı olan gölgeye gidiniz.
77/MURSELÂT-31: Lâ zalîlin ve lâ yugnî minel leheb(lehebi).
Gölgelendirmez ve yakıcı aleve bir faydası olmaz.
77/MURSELÂT-32: İnnehâ termî bi şerarin kel kasr(kasri).
Muhakkak ki o, saray gibi (büyük) kıvılcımlar atar.
77/MURSELÂT-33: Ke ennehu cimâletun sufr(sufrun).
Sanki o (kıvılcımlar), sarı erkek develer gibidir.
77/MURSELÂT-34: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-35: Hâzâ yevmu lâ yentıkûn(yentıkûne).
Bu, (yalanlayanların) konuşamayacakları bir gündür.
77/MURSELÂT-36: Ve lâ yu’zenu lehum fe ya’tezirûn(ya’tezirûne).
Ve onlara izin verilmez ki, özür beyan etsinler.
77/MURSELÂT-37: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-38: Hâzâ yevmul fasl(fasli), cema’nâkum vel evvelîn(evvelîne).
Bu ayrılma günüdür. Sizi ve evvelkileri biraraya topladık.
77/MURSELÂT-39: Fe in kâne lekum keydun fe kîdûn(kîdûni).
Haydi eğer sizin bir tuzağınız varsa hemen Bana karşı tuzak kurun.
77/MURSELÂT-40: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-41: İnnel muttekîne fî zılâlin ve uyûn(uyûnin).
Muhakkak ki takva sahipleri gölgelerde ve pınarbaşlarındadır.
77/MURSELÂT-42: Ve fevâkihe mimmâ yeştehûn(yeştehûne).
Ve canlarının çektiği (iştah duydukları) meyveler vardır.
77/MURSELÂT-43: Kulû veşrebû henîen bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Yaptıklarınız sebebiyle afiyetle yeyin ve için.
77/MURSELÂT-44: İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
77/MURSELÂT-45: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-46: Kulû ve temetteû kalîlen innekum mucrimûn(mucrimûne).
Yeyin ve biraz da metalanın (faydalanın). Çünkü siz mücrimlersiniz.
77/MURSELÂT-47: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-48: Ve izâ kîle lehumurkeû lâ yerkeûn(yerkeûne).
Ve onlara: “Rükû edin!” denildiği zaman rükû etmezler.
77/MURSELÂT-49: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-50: Fe bi eyyi hadîsin ba’dehu yu’minûn(yu’minûne).
Bundan başka artık hangi söze inanacaklar?
.
77/MURSELÂT-1: Vel murselâti urfâ(urfen).
Ardarda (marufla, irfanla) gönderilenlere andolsun.
77/MURSELÂT-2: Fel âsıfâti asfâ(asfen).
Ve de şiddetle estikçe esenlere (andolsun).
77/MURSELÂT-3: Vennâşirâti neşren.
Dağıtıp yayanlara andolsun.
77/MURSELÂT-4: Fel fârikâti ferkâ(ferkan).
Ve de ayırdıkça ayıranlara (andolsun).
77/MURSELÂT-5: Fel mulkıyâti zikrâ(zikren).
Ve de zikri ilka edenlere (andolsun).
77/MURSELÂT-6: Uzren ev nuzrâ(nuzren).
(Bu yeminler), özür olarak (mazeret olmaması) veya nezir olarak (uyarması) içindir.
77/MURSELÂT-7: İnnemâ tûadûne levâkı’(levâkıun).
Muhakkak ki vaadolunduğunuz şey, mutlaka vuku bulacaktır.
77/MURSELÂT-8: Fe izen nucûmu tumiset.
Öyle ki, o zaman yıldızların ışığı giderilmiştir.
77/MURSELÂT-9: Ve izes semâu furicet.
Ve o zaman gök yarılmıştır.
77/MURSELÂT-10: Ve izel cibâlu nusifet.
Ve o zaman dağlar dağılmıştır.
77/MURSELÂT-11: Ve izer rusulu ukkıtet.
Ve o zaman resûllere vakit bildirilmiştir.
77/MURSELÂT-12: Li eyyi yevmin uccilet.
(Bunlar) hangi gün için tecil edildi (ertelendi)?
77/MURSELÂT-13: Li yevmil fasl(fasli).
Fasıl (ayırma) günü için (tecil edildi).
77/MURSELÂT-14: Ve mâ edrâke mâ yevmul fasl(fasli).
O fasıl gününün ne olduğunu sana bildiren nedir?
77/MURSELÂT-15: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü, yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-16: E lem nuhlikil evvelîn(evvelîne).
Evvelkileri Biz helâk etmedik mi?
77/MURSELÂT-17: Summe nutbiuhumul âhırîn(âhırîne).
Sonra diğerlerini (arkadan gelenleri) deonlara tâbî kılarız.
77/MURSELÂT-18: Kezâlike nef’alu bil mucrimîn(mucrimîne).
Mücrimlere işte böyle yaparız.
77/MURSELÂT-19: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-20: E lem nahlukkum min mâin mehîn(mehînin).
Sizi Biz, değersiz bir sudan yaratmadık mı?
77/MURSELÂT-21: Fe cealnâhu fî karârin mekîn(mekînin).
Sonra onu sağlam bir yerde kararlı kıldık (yerleştirdik).
77/MURSELÂT-22: İlâ kaderin ma’lûm(ma’lûmin).
Bilinen bir süreye kadar.
77/MURSELÂT-23: Fe kadernâ fe ni’mel kâdirûn(kâdirûne).
İşte Biz, böyle takdir ettik. Bunu takdir edenler ne güzel (kudret sahibi).
77/MURSELÂT-24: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-25: E lem nec’alil arda kifâtâ(kifâten).
Biz arzı toplanma yeri kılmadık mı?
77/MURSELÂT-26: Ahyâen ve emvâtâ(emvâten).
Canlılara ve ölülere.
77/MURSELÂT-27: Ve cealnâ fîhâ revâsiye şâmihâtin ve eskaynâkum mâen furâtâ(furâten).
Ve orada yüksek sabit dağlar kıldık. Ve sizi tatlı su ile suladık (içecek su verdik).
77/MURSELÂT-28: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-29: İntalikû ilâ mâ kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).
O yalanlamış olduğunuz şeye gidin!
77/MURSELÂT-30: İntalikû ilâ zıllin zî selâsi şuâb(şuâbin).
Üç çatallı olan gölgeye gidiniz.
77/MURSELÂT-31: Lâ zalîlin ve lâ yugnî minel leheb(lehebi).
Gölgelendirmez ve yakıcı aleve bir faydası olmaz.
77/MURSELÂT-32: İnnehâ termî bi şerarin kel kasr(kasri).
Muhakkak ki o, saray gibi (büyük) kıvılcımlar atar.
77/MURSELÂT-33: Ke ennehu cimâletun sufr(sufrun).
Sanki o (kıvılcımlar), sarı erkek develer gibidir.
77/MURSELÂT-34: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-35: Hâzâ yevmu lâ yentıkûn(yentıkûne).
Bu, (yalanlayanların) konuşamayacakları bir gündür.
77/MURSELÂT-36: Ve lâ yu’zenu lehum fe ya’tezirûn(ya’tezirûne).
Ve onlara izin verilmez ki, özür beyan etsinler.
77/MURSELÂT-37: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-38: Hâzâ yevmul fasl(fasli), cema’nâkum vel evvelîn(evvelîne).
Bu ayrılma günüdür. Sizi ve evvelkileri biraraya topladık.
77/MURSELÂT-39: Fe in kâne lekum keydun fe kîdûn(kîdûni).
Haydi eğer sizin bir tuzağınız varsa hemen Bana karşı tuzak kurun.
77/MURSELÂT-40: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-41: İnnel muttekîne fî zılâlin ve uyûn(uyûnin).
Muhakkak ki takva sahipleri gölgelerde ve pınarbaşlarındadır.
77/MURSELÂT-42: Ve fevâkihe mimmâ yeştehûn(yeştehûne).
Ve canlarının çektiği (iştah duydukları) meyveler vardır.
77/MURSELÂT-43: Kulû veşrebû henîen bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Yaptıklarınız sebebiyle afiyetle yeyin ve için.
77/MURSELÂT-44: İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
77/MURSELÂT-45: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-46: Kulû ve temetteû kalîlen innekum mucrimûn(mucrimûne).
Yeyin ve biraz da metalanın (faydalanın). Çünkü siz mücrimlersiniz.
77/MURSELÂT-47: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-48: Ve izâ kîle lehumurkeû lâ yerkeûn(yerkeûne).
Ve onlara: “Rükû edin!” denildiği zaman rükû etmezler.
77/MURSELÂT-49: Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline.
77/MURSELÂT-50: Fe bi eyyi hadîsin ba’dehu yu’minûn(yu’minûne).
Bundan başka artık hangi söze inanacaklar?
.
NEBE Suresi Latin Harfli Okunuşu ve Türkçe Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm
78/NEBE-1: Amme yetesâelûn(yetesâelûne).
Birbirlerine neyi soruyorlar?
78/NEBE-2: Anin nebeil azîm(azîmi).
Büyük haberden.
78/NEBE-3: Ellezî hum fîhi muhtelifûn(muhtelifûne).
Ki onlar, onun hakkında ihtilâf içindeler.
78/NEBE-4: Kellâ se ya’lemûn(ya’lemûne).
Hayır, yakında bilecekler.
78/NEBE-5: Summe kellâ se ya’lemûn(ya’lemûne).
Sonra, hayır yakında bilecekler.
78/NEBE-6: E lem nec’alil arda mihâdâ(mihâden).
Arzı döşek kılmadık mı?
78/NEBE-7: Vel cibâle evtâdâ(evtâden).
Ve dağları (yeri sabit tutan) kazıklar (yapmadık mı?)
78/NEBE-8: Ve halaknâkum ezvâcâ(ezvacen).
Ve Biz, sizi çift olarak yarattık.
78/NEBE-9: Ve cealnâ nevmekum subâtâ(subâten).
Ve uykunuzu dinlenme zamanı kıldık.
78/NEBE-10: Ve cealnel leyle libâsâ(libâsen).
Ve geceyi libas (örtü) kıldık.
78/NEBE-11: Ve cealnen nehâre meâşâ(meaşen).
Ve gündüzü maişet (geçim) zamanı kıldık.
78/NEBE-12: Ve beneynâ fevkakum seb'an şidâdâ(şidâden).
Ve sizin üstünüzde sağlam (kuvvetli) yedi kat bina ettik.
78/NEBE-13: Ve cealnâ sirâcen vehhâcâ(vehhâcen).
Ve (orada) pırıl pırıl ışık saçan bir kandil yaptık.
78/NEBE-14: Ve enzelnâ minel mu’sırâti mâen seccâcâ(seccâcen).
Ve yağmur bulutlarından şarıl şarıl akan su indirdik.
78/NEBE-15: Li nuhrice bihî habben ve nebâtâ(nebâten).
Onunla taneler ve nebatlar çıkaralım diye.
78/NEBE-16: Ve cennâtin elfâfâ(elfâfen).
Sarmaş dolaş olmuş (içiçe) bağlar ve bahçeler (oluşsun diye).
78/NEBE-17: İnne yevmel faslı kâne mîkâtâ(mîkâten).
Muhakkak ki fasıl (ayrılma) günü, (önceden) tayin edilmiş bir vakitti.
78/NEBE-18: Yevme yunfehu fîs sûri fe te’tûne efvâcâ(efvâcen).
Sur'a üflendiği gün artık siz bölük bölük geleceksiniz.
78/NEBE-19: Ve futihatis semâu fe kânet ebvâbâ(ebvâben).
Ve sema açılmış, böylece kapılar oluşmuştur.
78/NEBE-20: Ve suyyiretil cibâlu fe kânet serâbâ(serâben).
Ve dağlar yürütülmüş, böylece serap olmuştur.
78/NEBE-21: İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden).
Muhakkak ki cehennem mirsad olmuştur.
78/NEBE-22: Lit tâgîne meâbâ(meâben).
Azgınlar için meab (sığınılacak yer) olarak.
78/NEBE-23: Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
(Onlar) orada bütün zamanlar boyunca kalacak olanlardır.
78/NEBE-24: Lâ yezûkûne fîhâ berden ve lâ şerâbâ(şerâben).
Orada bir serinlik ve bir içecek tatmazlar.
78/NEBE-25: İllâ hamîmen ve gassâkâ(gassâkan).
Gassak (irin) ve hamimden (kaynar su) başka.
78/NEBE-26: Cezâen vifâkâ(vifâkan).
Uygun bir ceza (karşılık) olarak.
78/NEBE-27: İnnehum kânû lâ yercûne hısâbâ(hısâben).
Muhakkak ki onlar bir hesap ummuyorlardı.
78/NEBE-28: Ve kezzebû bi âyâtinâ kizzâbâ(kizzâben).
Ve âyetlerimizi tekzip ederek yalanladılar.
78/NEBE-29: Ve kulle şey’in ahsaynâhu kitâbâ(kitâben).
Ve Biz, herşeyi yazarak saydık (tespit ettik).
78/NEBE-30: Fe zûkû felen nezîdekum illâ azâbâ(azâben).
Haydi (azabı) tadın! Size artık azaptan başkasını artırmayacağız.
78/NEBE-31: İnne lil muttekîne mefâzâ(mefâzen).
Muhakkak ki, muttakiler (takva sahipleri) için kurtuluş (ve kazanç) vardır.
78/NEBE-32: Hadâika ve a’nâbâ(a’nâben).
Bahçeler ve üzüm bağları vardır.
78/NEBE-33: Ve kevâıbe etrâbâ(etrâben).
Ve aynı yaşta, şahane endamlı genç kızlar.
78/NEBE-34: Ve ke’sen dihâkâ(dihâkan).
Ve içi dolu kadehler vardır.
78/NEBE-35: Lâ yes’meûne fîhâ lagven ve lâ kizzâbâ(kizzâben).
Orada boş söz ve yalan işitmezler.
78/NEBE-36: Cezâen min rabbike atâen hısâbâ(hısâben).
(Bunlar) Rabbin tarafından, hesaba karşılık verilen mükâfattır (ihsanlardır).
78/NEBE-37: Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumer rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ(hitâben).
(Allah) göklerin ve yerin ve onların arasında bulunanların Rahmân olan Rabbidir. (Hiç kimse) ondan bir hitaba mâlik değildir.
78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân'ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.
78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
78/NEBE-40: İnnâ enzernâkum azâben karîbâ(karîben), yevme yenzurul mer’u mâ kaddemet yedâhu ve yekûlul kâfiru yâ leytenî kuntu turâbâ(turâben).
Muhakkak ki, sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi, elleri ile takdim ettiği şeye bakacak. Ve kâfir olan: “Keşke ben toprak olsaydım.” diyecek.
.
78/NEBE-1: Amme yetesâelûn(yetesâelûne).
Birbirlerine neyi soruyorlar?
78/NEBE-2: Anin nebeil azîm(azîmi).
Büyük haberden.
78/NEBE-3: Ellezî hum fîhi muhtelifûn(muhtelifûne).
Ki onlar, onun hakkında ihtilâf içindeler.
78/NEBE-4: Kellâ se ya’lemûn(ya’lemûne).
Hayır, yakında bilecekler.
78/NEBE-5: Summe kellâ se ya’lemûn(ya’lemûne).
Sonra, hayır yakında bilecekler.
78/NEBE-6: E lem nec’alil arda mihâdâ(mihâden).
Arzı döşek kılmadık mı?
78/NEBE-7: Vel cibâle evtâdâ(evtâden).
Ve dağları (yeri sabit tutan) kazıklar (yapmadık mı?)
78/NEBE-8: Ve halaknâkum ezvâcâ(ezvacen).
Ve Biz, sizi çift olarak yarattık.
78/NEBE-9: Ve cealnâ nevmekum subâtâ(subâten).
Ve uykunuzu dinlenme zamanı kıldık.
78/NEBE-10: Ve cealnel leyle libâsâ(libâsen).
Ve geceyi libas (örtü) kıldık.
78/NEBE-11: Ve cealnen nehâre meâşâ(meaşen).
Ve gündüzü maişet (geçim) zamanı kıldık.
78/NEBE-12: Ve beneynâ fevkakum seb'an şidâdâ(şidâden).
Ve sizin üstünüzde sağlam (kuvvetli) yedi kat bina ettik.
78/NEBE-13: Ve cealnâ sirâcen vehhâcâ(vehhâcen).
Ve (orada) pırıl pırıl ışık saçan bir kandil yaptık.
78/NEBE-14: Ve enzelnâ minel mu’sırâti mâen seccâcâ(seccâcen).
Ve yağmur bulutlarından şarıl şarıl akan su indirdik.
78/NEBE-15: Li nuhrice bihî habben ve nebâtâ(nebâten).
Onunla taneler ve nebatlar çıkaralım diye.
78/NEBE-16: Ve cennâtin elfâfâ(elfâfen).
Sarmaş dolaş olmuş (içiçe) bağlar ve bahçeler (oluşsun diye).
78/NEBE-17: İnne yevmel faslı kâne mîkâtâ(mîkâten).
Muhakkak ki fasıl (ayrılma) günü, (önceden) tayin edilmiş bir vakitti.
78/NEBE-18: Yevme yunfehu fîs sûri fe te’tûne efvâcâ(efvâcen).
Sur'a üflendiği gün artık siz bölük bölük geleceksiniz.
78/NEBE-19: Ve futihatis semâu fe kânet ebvâbâ(ebvâben).
Ve sema açılmış, böylece kapılar oluşmuştur.
78/NEBE-20: Ve suyyiretil cibâlu fe kânet serâbâ(serâben).
Ve dağlar yürütülmüş, böylece serap olmuştur.
78/NEBE-21: İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden).
Muhakkak ki cehennem mirsad olmuştur.
78/NEBE-22: Lit tâgîne meâbâ(meâben).
Azgınlar için meab (sığınılacak yer) olarak.
78/NEBE-23: Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
(Onlar) orada bütün zamanlar boyunca kalacak olanlardır.
78/NEBE-24: Lâ yezûkûne fîhâ berden ve lâ şerâbâ(şerâben).
Orada bir serinlik ve bir içecek tatmazlar.
78/NEBE-25: İllâ hamîmen ve gassâkâ(gassâkan).
Gassak (irin) ve hamimden (kaynar su) başka.
78/NEBE-26: Cezâen vifâkâ(vifâkan).
Uygun bir ceza (karşılık) olarak.
78/NEBE-27: İnnehum kânû lâ yercûne hısâbâ(hısâben).
Muhakkak ki onlar bir hesap ummuyorlardı.
78/NEBE-28: Ve kezzebû bi âyâtinâ kizzâbâ(kizzâben).
Ve âyetlerimizi tekzip ederek yalanladılar.
78/NEBE-29: Ve kulle şey’in ahsaynâhu kitâbâ(kitâben).
Ve Biz, herşeyi yazarak saydık (tespit ettik).
78/NEBE-30: Fe zûkû felen nezîdekum illâ azâbâ(azâben).
Haydi (azabı) tadın! Size artık azaptan başkasını artırmayacağız.
78/NEBE-31: İnne lil muttekîne mefâzâ(mefâzen).
Muhakkak ki, muttakiler (takva sahipleri) için kurtuluş (ve kazanç) vardır.
78/NEBE-32: Hadâika ve a’nâbâ(a’nâben).
Bahçeler ve üzüm bağları vardır.
78/NEBE-33: Ve kevâıbe etrâbâ(etrâben).
Ve aynı yaşta, şahane endamlı genç kızlar.
78/NEBE-34: Ve ke’sen dihâkâ(dihâkan).
Ve içi dolu kadehler vardır.
78/NEBE-35: Lâ yes’meûne fîhâ lagven ve lâ kizzâbâ(kizzâben).
Orada boş söz ve yalan işitmezler.
78/NEBE-36: Cezâen min rabbike atâen hısâbâ(hısâben).
(Bunlar) Rabbin tarafından, hesaba karşılık verilen mükâfattır (ihsanlardır).
78/NEBE-37: Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumer rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ(hitâben).
(Allah) göklerin ve yerin ve onların arasında bulunanların Rahmân olan Rabbidir. (Hiç kimse) ondan bir hitaba mâlik değildir.
78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân'ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.
78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
78/NEBE-40: İnnâ enzernâkum azâben karîbâ(karîben), yevme yenzurul mer’u mâ kaddemet yedâhu ve yekûlul kâfiru yâ leytenî kuntu turâbâ(turâben).
Muhakkak ki, sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi, elleri ile takdim ettiği şeye bakacak. Ve kâfir olan: “Keşke ben toprak olsaydım.” diyecek.
.