|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
TASAVVUF NE DEMEKTİR VE İLMİN ÜSTÜNLÜĞÜ
|
Tasavvuf =Nefsi kulluk alanında koşturmak ve kalbi yüce Rabb'e bağlamak, halktan ihtiyaçları gizlemek ve sıkıntılara göğüs germek,kalbi halk ile beraber olma arzusundan temizlemek, tabiattan gelen kötü ahlâkları terketmek, beşerî sıfatların zararlı etkilerini söndürmek, nefse ait boş dava ve iddialardan uzak durmak, ruhânî sıfatlarla elde edilecek yüksek makamlara yükselmek, hakikat ilimlerine sarılmak ve dinde Hz. Resûlullah'a (s.a.v) uymaktır
İlmin Üstünlüğü
Yüce Allah buyuruyor ki;"Allah kendinden başka hiç bir varlığın ibadete müstahak olmadığını deliller (ayetlerle) açıkladı.Melekler ve ilim sahipleri de doğru hareket ederek buna inandılar (3/18)"
Görüldüğü gibi Yüce Allah ilk sırada kendi ismini,ikinci olarak melekleri,üçüncü olarak da alimleri zikretmişlerdir.Yüce Allah'ın ilme verdiği değeri anlatmak için yalnız bu ayet bile yeterlidir
Yüce Allah buyuruyor ki;"De ki,hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu (Zümer Süresi/9)".
Yine Yüce Allah buyuruyor ki;Ey Adem oğulları,size şeytanın açmak istediği çirkin yerlerinizi örtecek libas (giyecek) ve giyip süsleneceğiniz elbiseler indirdik.Takva libası ise daha hayırlıdır(A'raf Süresi Ayet26).Ayetteki libas kelimesinden gaye,ilimdir.Zira ilim cehalet ayıplarını örter.Takva ise güzela hlak veya utanmadır
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki:Alimler,Peygamberlerin varisleridir.Yine bir hadis-i şeriflerinde:Peygamberlikten daha üstün bir derece olmayacağına göre,bu mirasa sahip olmaktan daha büyük bir şeref düşünülemez
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki:İki özellik münafıklarda bulunmaz.Biri güzel ahlak,diğeri de din ilmidir
İçi dışına,yaptığı sözüne uymayan zamanımızda ki din alimlerine aldanıp bu hadisin doğru olduğundan (istisnalar hariç) şüphe edilmemelidir.Zira Peygamber'in din alimi dediği kimseler, zannedildiği gibi ibaet ve muamele alimi değildir.Bu ilerleyen bölümlerde açıklanacaktır.Bunun en düşük derecesi,ahiretin dünyadan hayırlı olacağını bilmektir.Bunu böyle bilip gerçekten inanan kimse bozgunculuk,iki yüzlülük ve bezneri gibi kötü huylardan kurtulur.
Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki;
Siz (devri saadette yaşayanlar) alim ve fıkıhçıları çok,okuyucu ve hatipleri az,soranları fazla olmayan cevap verenleri çok olan bir yerde ve zaman da yaşıyorsunuz.Bööyle bir durumda amel ilimden hayırlıdır.Yakında bir zaman gelecek,fıkıh alimleri azalacak,konuşmalar çoğalacak,soranlar fazlalaşacak,fakat cevap verenler az bulunacaktır.İşte o zaman ilim amelden hayırlıdır
TASAVVUF NEDİR VE TASAVVUFUN FAYDALARI NELERDİR
|
FECR SÛRESİ / 27-28-29-30
Ey mutmainne olmuş nefis (huzura kavuşmuş insan)! Sen O'ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön. Seçkin kullarım arasına katıl ve Cennetime gir.
"Ircıi" hitabının tecelliyeti nedir? Her ne olursa olsun ihlâs ve itikat başta gelir, ibadet üçüncüye düşer. Birinci ihlâs, ikinci ihtikat, üçüncü ibadet. İhlâsı yaşantısını kötüye kullanmayacak, itikadı sağlam olacak, tasdik edecek. Bunun üçü sağlam oldu mu Allah ondan razı olur, o da Allah'tan râzı olur. "Ya eyyetühennefsül mutmainneh, ırcıî ilâ Rabbikî radiyaten mardiyyeh, fedhuli fî ibadî vedhulî cennetî" İşte bu âyet-i kerîmenin sırrını hiçbir diller ve kalemler ifşa edemez, Fizâtullah'tır. Onun şerhi rehberi gönül ehli olandır. Ne mutlu bu sırra mazhar olanlara. Bu sırrın lafını çoğusu eder ama muamelâtta uzak kalır.
Tasavvufta amaç; namaz kıldığında huzur, oruç tuttuğunda ağızda tat, zikir yaptığında gönlün coşması, içindeki sevinçtir. Tasavvufta aranan içindeki huzurdur.
Tasavvufun son noktası; Allah senden râzı olur, sen Allah'tan râzı olursun. İhlâssız, itikatsiz yapılan amel, temeli çürük bir binaya benzer. Dünya cifedir, taliplisi de kelp. Dünya kalbe geçti mi, Allah sevgisi oradan çıkar. Bir insanın ruh ve kalp âlemi Allah ve Resûlü ile anlaşamadıktan sonra, hak ve hakikatten bir konuya girmesi hayalîdir.
Cennet-i Naîm iyi diyorlar, ama siz Firdevs'i isteyin. Cennetler amellere göre kat kattır. Cennet-i Firdevs bütün cennetlerin özüdür, Peygamberimizin makamı "Makamen Mahmud" da Firdevs Cenneti'ndedir. Siz onları bırakın Allah'ı isteyin. Bizim işimiz "Lâ ilâhe İllallah" tır.
Tasavvufun tabanı "Veled-i Kalp", tavanı "Fizatullah". Tasavvufta "T" noktası terbiye, "S" teslimiyyet, "VAV" velayet ve velayete geçit'i ifade eder.
Tasavvuf, Huzûr-u Hakk'ta zarurî ihtiyaçtır, ruhun yıkanması için gereklidir. Tam otomatik çamaşır makinası nasıl elbiseyi temizliyor ve leke bırakmıyorsa, zikir de ruhta leke bırakmaz. Ama beceriksiz bir ev ailesi makinayla yıkamayı beceremediğ
ﺑِﺴْﻢِ اﻟﻠّٰﻪِ اﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ اﻟﺮَّﺣٖﻴﻢِ
﴿ﻓَﺘَﻌَﺎﻟَﻰ اﻟﻠّٰﻪُ اﻟْﻤَﻠِﻚُ اﻟْﺤَﻖُّ وَﻟَﺎ ﺗَﻌْﺡَﻞْ ﺑِﺎﻟْﻘُﺮْاٰنِ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻞِ اَنْ ﻳُﻘْﻀٰٓﻰ اِﻟَﻴْﻚَ وَﺣْﻴُﻪُ وَﻗُﻞْ رَبِّ زِدْﻧٖﻰ ﻋِﻠْﻤًﺎ﴾
"Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir Sana O'nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur'an'ı (okumakta) acele etme ve 'Rabbîm benim ilmimi arttır' de.(1)"
İlim ne demektir?
İlim yetişmek demektir. Kalbi Hakk'la meşgul edemeyen ilim, ilim olur mu? Kalbe hitap edemeyen ilim kuru bir gürültüden başka bir şey değildir.
Tabiî ki bilmeyenden bilen insanlar çok iyidir, ama nefsini bilen Rabbi'ni bilir. Nefisten gelene cevap verende her bilgiden iyidir. Yunus Emre'ye zamanında çatmayan kalmadı. Onun konuştukları âlimlerin hoşuna gitmezdi.
Yunus da der ki;
İlim ilim bilmektir
İlim nefsin bilmektir
O ki nefsin bilmezsin
Ey hoca o nice okumaktır
En iyisi bir gönüle girmektir
Akıl olmasa hiçbir şey olmaz. Akıl iyiye kullanılacak! İyi akıl ve kötü akıl var. Selim olmayan, yararsız akıl Allah'a muhalefet eder.
Siz okuyacağınız zaman Kur'an'ı okuyun.
Aklı zayıf olan insanlarda îman tehlikesi var. Aklın değerini bilmeyen îmanın değerini nereden bilir. Allah'ın lûtfuyla her şey akıl ile yürür. Aklı noksan insanlarla hayvanların bir farkı yoktur. Hayvanlar karnı acıktı mı taşraya gider karnını doyurur. Ama geriye dönüp yuvasına gidemez, olduğu yerde kalır. Canavarın bunu parçalayacağı da hiç aklına gelmez. İşte şurda anlaşılıyor ki akılsız insanlar ölümü, kabiri hatırlamazlar.
Bildiğimizle amelimiz birbirini tutsa, bilmediğimizi Allah tamamlar.
Okuyup dinlemeye Kur'an-ı Kerîm yeterlidir.
Ezber, hâfizanın kuvvetlenmesi için; yedi kere "Ve gul Rabbi zidni ilmen ve fehmen", yedincinin arkasından "Teveffeni müslimen ve el Hıkni bissalihin" sabah ve akşam namazından sonra yerinden kalkılmadan okunacak.
Öğrettiğine seviniyorsun, öğretene kızıyorsun. Halbuki öğrenirsen öğretebilirsin, yaşarsan yaşatabilirsin.
İslâmiyet'in onda yedisi kafayı çalıştırmaktır, mideyi değil.
Bir insan bilmediğinin, yapmadığının düşmanıdır. Alimin fasıkından nasın evvamı daha üstündür.
"Bildiğinize çalışın, bilmediğinizi öğreteyim", Hazret-i Allah'ın vaadidir.
Cahil; takvaya çalışmayan kişidir.
Her işi Allah'tan korkarak yapacaksın. İlmine güvenir de hafife alırsan tehlikeli. Allah'a yapılan hakarete karşı Allah'ın adaleti tam işleyecek olsa, Hazret-i Allah bîr salisede kâinatın altını üstüne getirir.
Senin soru sorduğun adamın ya aklı düzgün olacak, ya da Allah'a senden daha yakın olacak ki, doğru cevap versin, ihtiyacını gidersin. Yoksa seni çıkmaza bırakır, Allah'a götürmez.
Allah kalbi düzgün olmayanlara âyetlerin sırrından nasip etmez.
Bu din tevhid dini, bu ilim tevhid ilmi.
Peygamberimiz; "gün gelecek benim ümmetimin % 99 'u çirkefe düşecek, okuduğu ilme zıt düşecek" demiştir. Yedi defa "fayda vermeyen ilimden sana sığınırım Ya Rab " demiştir.
Menfaat vermeyen ilim nedir?
Okuduğu ilmi kendi keyfîne uydurmaktır. Şeytanın bilgisi kendini lanete uğratmıştır.
İlmi yeterli, ancak ameli ilmine uygun olmayan "zındık?" demektir.
İlmin ne suçu var, insanlar kendini ayarlamadıktan sonra. Öldükten sonra uyanmak fayda vermez.
Kendini çok akıllı görenlerden akılsızını görmedim. Resûlullah'ın zimmet defterine mi veya şeytanın zimmet defterine mi geçecek? İki taraf birbirine taş atar.
"En hakikî mürşid ilimdir" sözü hadistir.
İlim ameldir, amel de ilim. Çünkü amel, ibadet Allah'a olur. Başkasına ibadet ve amel olmaz. Amelsiz ilim kafasız cesettir. Kafasız cesedin ahengi olursa, amelsiz ilimin de ahengi olur. İlimsiz amel zararlı olduğu gibi, amelsiz ilim de zararlıdır. İlimsiz amel cahiliyyet sıfatı, amelsiz ilim de sıfat-ı şeytanidir. Burdan anlaşılıyor ki, sıfat-ı şeytanî daha zararlıdır. Amelsiz ilim davası görenler, kör olarak elsiz ayaksız düşman karşısında ağır kayıplar veren bir kişi gibidir, bunlar "fâsık" tır. İlimsiz amel davası görenler de "zındık?" dır. "Zındık" demek cahiliyyetten azma ve tard olunan demektir, "Fâsık" demek de ilim okuyup bilgisi yeterli olduğu halde okuduğu ilme ters düşenler ve karşı çıkanlardır. Bu da tard olmuş şeytanın sıfatıdır. Hak olan şeyi doğru söylemek haktır. Haksızlığa hak demek de en büyük günah ve suçtur. Af olmayan günah, bile bile Emr-i İlâhî'ye ters düşüp de ihtirazında sabit durmaktır. Ta ki çürük davasından vazgeçip tevbe edene kadar.
Bile bile cahiliyyet, bilmeden yapılan cahiliyyetten daha korkunç ve tehlikelidir.
Şeytanın ilmine kimsenin gücü yetmez, Peygamberler müstesna.
Sapıklık, ilim yönünden ve cahillik yönünden olur. İlim yönünden olanın düzelmesi çok zordur. Cahilin yola gelme ihtimali var. İlim şeytanda da var. Şeytan ilmi olduğu halde azdı ya! Şeytan ilim yönünden girdi mi enaniyet artar ve nefis körüklenir, şehvete mahkûm eder.
Aklı başında olup da Hazret-i Allah'ın emrine muhalif çıkanların şuur düzeni bozuktur. Akıl dengeyi sağlamaya yeterli değil. Hak ile meşgul olmayan gönül ölüdür. İstediği kadar ilmi olsun, hakikatte cahildir. O ilmi ile âmil olmadığı müddetçe ilmi ameline, ameli ilmine düşmandır. İlim konusunda tard olanlar var. Devamlı satmaya heveslidirler, alıcı ve tutucu olmazlar, satıcı olurlar. "Bin bilirsen sen yine de bir bilenden öğren", Zaten insanlar Hazret-i Allah'tan ümidi kesip, ilim ve nefisle kendini üstün gördü mü alçaklıktan kurtulamaz.
Yaptığımızdan emin değiliz, ama Hazret-i Allah'tan ümidimizi kesmiş değiliz.
Dengeli akıl, aklıselim sahibi olun! Hayalî şeylerle zaman tüketmeyin!
Müslümanın gayesi; Allah için bilmediğini öğrenmektir.
Kab kab içinde, kapalı kab içinde, ne mollalar okumuş, ne kitaplar içinde, bilir ehlisi içinde.
Şeytanın onda dokuzu hocaya, onda biri de cahile musallat olur.
ŞEYTANIN KALBE GİRİŞ YOLLARININ AÇIKLANMASI VE İZAHI
AKIL,DİN,DÜNYA VE AHİRET İLMİNE GÖRE KALBİN DURUMU
|
Ey okuyucu kardeşim !,Şunu bil ki kalb yaratılışı bakımından ilahi hakikatleri kabul etmeye kabiliyetlidir.Kalbe giden ilimler ikiye ayrılır ki bunlar da ;
-
Akli ilimler ve
-
şer'i ilimler.
Akli ilimler de,
-
zaruri ilimler ve
-
çalışma ile kazanılmış olan ilimler olmak üzere yine ikiye ayrılırlar.
Bunlardan ikincisi,yani çalışma ile kazanılmış olan ilimler de kendi aralarında iki kısma ayrılırlar.
-
Dünyaya ait ilimler,
-
ahirete ait ilimler.
Duymak ve taklit etmek yollarından biriyle değil,aklın kendi varlığıyla bilinen ilimler
-
zaruri ve
-
kazanılmış olmak üzere yine ikiye ayrılırlar.
Zaruri ilimler,
-
nasıl ve nereden geldiği anlaşılamayan bilgilerdir.Bir kimsenin aynı anda iki yerde bulunamayacağını,bir şeyin hem yaratılmış hem yaratan olamayacağını bilmek gibi.Yine bir varlığın aynı anda hem var hem yok olamayacağını bilmek de zaruri ilimlerdendir.Bunlar doğuştan getirdiğimiz bilgilerdir.Aklı yerinde olan insan,bu gerçekleri böyle kabul eder,Ancak bunların nereden ve ne zaman kazanıldığı belli değildir.Bunlarında Yüce Allah'tan geldiği bellidir,fakat kesin bir sebebini bulamaz.
Kazanılmış ilim ise,
-
öğrenmek ve delil getirmekle elde edilen ilimlerdir.Bunların ikisi de akıl ile ilgili ilimlerdir.
Hz Ali (r.a) diyor ki;
-
Aklı iki türlü gördüm:Biri yaratılmış akıl,diğeri kazanılmış akıl.Gözü kör olanlar için güneşin ışınları bir fayda sağlamadığı gibi,yaratılmış akıl olmasaydı kazanılmış akıl da insana bir fayda sağlamazdı.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v) buyuruyor ki;
-
"İnsanlar türlü iyilikleriyle Yüce Allah'a yaklaşırlarken,sen de aklın ile yaklaş.".Bu hadis-i şerif te geçen akıldan murad da kazanılmış akıldır.Zira yaratılmış akıl ile Yüce Allah'a yaklaşmak imkanı yoktur.Sadece kazanılmış akıl ile ona yaklaşmak mümkündür.İnsanın kalbi bir göze benzer.Kalbdeki aklın durumu,gözdeki görme gücünü hatırlatır.
Baştaki göz ile kalbdeki basiret denilen göz arasında,sıkı bir ilişkinin bulunduğu aşağıdaki ayet-i celileden de anlaşılmaktadır.
Yüce Allah buyuruyor ki;
-
"(Gözün gördüğünü gönül yalanlamadı. (Necm Süresi'11)".
"(Yüce Allah buyuruyor ki;
-
Gerçek şudur ki gözleri yalnız (görmemek suretiyle) kör olmaz,fakat asıl göğüslerde olan kalbler kör olur. (Hac Süresi'46)"
Yüce Allah buyuruyor ki;
-
"(Kim bu dünyada (hakkı görmeyecek kadar) kör olursa,artık o ahirette de kördür ve yol bakımından da daha sapıktır (İsra Süresi'72)"
DİN İLE İLGİLİ İLİMLER
Akıl olmadan işitmek veya hiç işitmeden akıl sahibi olmak yeterli olmaz.Aklı göz önünde bulundurmadan sadece taklid ile yetinmek bilgisizliktir.Kur'an ve Sünnetin bildirdiğini bir yana bırakıp yalnız akıl ile yetinmek de en büyük aldanıştır.
Kur'an ve Sünnetin bildirdikleriyle aklı bir arada bulundurmak en doğrusudur.Çünkü akla ait bilgiler besinler,dine ait bilgiler de ilaçlara benzerler.Hastalanmış bir adam tedavi edilmedikçe yediği besinlerden zarar görür.Aynen bunun gibi kalbi hastalanmış bir insan da,dinden sağlanan manevi ilaçlarla tedavi edilir.Bu ilaçlar,Peygamberlerin yaptıkları ibadetler ve iyi amellerdir.Hastalanmış bir kalbi,dini ibadetlerle tedavi etmeyip sadece akli ilimlerle yetinmek,hasta bir insanı sağlığına kavuşturmadan kuvvetli yemeklerle beslemeye kalkmak demektir.Sağlam bir adam için bu yemekler belki faydalıdır,ancak bir hasta için onu ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
Kimİ insanlar dine ait bilgilerle akla ait bilgilerin bir birlerini çürüttüklerini ve bunların bir arada bulunamayacaklarını sanırlar.Bunların kalb gözü kördür.Bunlardan bir kısmı daha da ileriye giderek dini hükümlerin kendi aralarında birbirini tutmazlık bulunduğunu öne sürecek kadar anlayışsızlık içine düşerler.Sonra da dinde birbirini tutmayan hükümler var diyerek zihinlerini karıştırırlar.Böyle düşünen kimseler, kılın yağdan ayrılması gibi imandan ayrılmış olurlar.Bu insanların kendi düşüncelerinin yetersizliği,dini hükümlerde birbirini tutmazlığın bulunduğu zannını uyandırır.Böyle hükümler olduğunu sanan bir kimse,tanımadığı birinin evine gidip,salondaki masa ve sandalyelere çarpan köre benzer.Bu kör;
---Bu masayı niçin yerine koymadınız ? diyerek ev sahibine çıkışırken,bütün mobilyanın yerli yerinde bulunduğunun farkında bile değildir.Buna verilecek en uygun cevap şöyledir;
-
---Yazık sana,gözlerinin kör olduğunu düşünmüyorsun da başkalarında kusur buluyor ve onlara çatıyorsun.İşte dine ait ilimleri akla ait ilimlere göre durumu böyledir.
Akli ilimler de dünya ve ahirete ait olmak üzere iki kısımdır.
Dünyaya ait olanlar şunlardır;;Tıb,matematik,cebir, astronomi,geometri ve diğer teknik ilimler.
Ahirete ait olanlar da Hz Allah'ın zat ve sıfatlarını,kalbin hallerini ve amellerinin afetlerin bildiren ilimlerdir.
Hz Ali (r.a) ,dünya ve ahireti anlatırken üç örnek vermiş ve şöyle demiştir;
-
Dünya ve ahiret,terazinin iki gözü,doğu ile batı ve aynı erkeğe varan iki kadın kalbi gibidirler. Bunlardan bir tanesine yöneldiğin zaman diğeri ihmal edilmiş olur.Diğerine yöneldiğin zaman da bu sefer bu taraf ihmale uğramış sayılır.Birinin gönlünü daha çok yapayım derken,öbürünün küstürürsün.
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v) buyuruyor ki;
-
Cennete girenlerin çoğu,dünya işlerini pek anlamayanlardır.
Hasan-ı Basri Sahabi'yi kastederek şöyle demiştir;
-
Biz öyle insanlara yetiştik ki,siz onları görseniz bunlar delidir derdiniz.Onlar da sizi görseler,bunlar müslüman değildir derlerdi.
Dünya ilimlerini bilmeyen bazı insanlar,din mevzuunda duydukları kendilerine garip gelen bir hükmünü hemen inkara yeltenir ve burada birbirini tutmazlık var derler.Ey okuyucu onların bu sapık sözlerine sakın aldırma.Çünkü doğuda gezen bir insanın batıda bulunan bir varlığı iyice bilmesine imkan yoktur.Dünya ve ahiret işleri de buna benzer.
Yüce Allah buyuruyor ki;
-
"Öldükten sonra huzurunuza gelip hesap vereceklerini ummayan,dünya hayatından hoşnut olup, onunla emniyet içinde olanlar ve bunca ayetlerimizden (delillerimizden) gafil bulunanlar...(Yunus Süresi'7)"
"Onlar bu dünya hayatının (yalnız) dış görünüşünü bilirler.Ahiretten ise habersizdirler (Rum Süresi'7)"
-
"Bu yüzden ey Habibim,sen bizi zikretmekten yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şeyi istemeyenlere bakma.İşte onların ilimden erebildikleri gaye,bu dünya işidir. (Necm Süresi'29-30)"
HER MÜSLÜMANA FARZ OLAN İLİMLER NELERDİR ?
|
Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki;İlim öğrenmek her müslümana farzdır
Akıllı ve baliğ olan her Müslümanın yapmakla yükümlü olduğu üç şey vardır;
1-)İtikat (inanmak)
2-)Fiil (inandıklarını yapmak)
3-)Terk (yasak edilen şeyleri yapmamak)
Yaş haddi olarak veya ihtilam olarak erginleşen akıllı bir kimseye ilk farz olan şey,anlayarak şehadet getirmek,yani Allah'ın bir olduğunu, Peygamberin de O'nun elçisi olduğunu tasdik etmektir..Bu şahadet başkasından görüldüğü üzere taklit ile de mümkündür.Bunun için delil aramaya,kıyas getirmeye gerek yoktur.Gaye şüphesiz oalrak kesin bir şekilde inanmaktır.Böyle bir inanç sağlandığı zaman gaye tamamlanmış olur.
Bizzat Peygamber (s.a.v),Arap cahillerinin tasdik ve sözleriyle yetinir,ayrıca kendilerine delil öğretmezdi.Bundan doalyı inanıp anlayarak şahadet getiren kimse ilk görevini yapmış ve o an için başka bir farza gerek kalmamıştır.Eğer o anda ölürse Allah'ın emirlerine uymuş ve inançlı bir kişi olarak ölür.Bundan sorna gelen yükümlülükleri gerektiren sebepler,inandığını yapmak,yasak edilenleri yapmamak ve inançla ilgilidir.
İnandığını Yapmakla İlgili Yükümlülükler
Kuşluk vakti, iman eden bir Müslüman,öğleye kadar yaşadığı takdirde kendisine yeni bir farz daha yüklenir.Oda öğle vaktinin girmesiyle, namaz için gerekli olan temizliği öğrenmesi ve namaz kılmayı bilmesidir.Diğer vakitler içinde durum aynıdır
Eğer Ramazan ayına kadar yaşarsa,kendisine yeni bir farz daha yüklenir.Oda oruçla ilgili hükümleri bilmektir.Oruç vaktinin ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini,orucun nelerle bozulduğunu ve orucun ne kadar devam ettiğini bilmesi farz olur
Zengin oalrak erginleşir ve sonradan zengin olursa o zamand a zekat vermekle yükümlü olur.Ne kadar zekat vereceğini,nasıl vereceğini vs gibi hükümleri bilmesi farzdır.Hatta her çeşit malı olmasa bile,kendi elinde bulunan çeşitlerin zekatını öğrenmekle yükümlüdür.
Haca gelince;Bu farz acele olmadığı için hac mevsiminde hemen hac meselelerini öğrenmek gerekmez.Eğer hemen hac etmek isterse,o zaman hacla ilgili bilgileri öğrenmek farz olur.Öğrenilmesi farz olan bilgiler haccın rükünleri (ana esasları) ve vacipleridir.
Yapılmaması Farz Olan Şeyleri Öğrenmek
Bunlarıda duruma göre öğrenmekg erekir.Bu durum şahsa göre değişir.Zira bil dilsizin “şu sözü söylemenin haram olduğunu”,bir körün “şuna bakmanın yasak olduğunu”öğrenmeleri farz değildir. Görüldüğü gibi yapılması gereken şeyleri öğrenmenin farz olması şahsa göredir.İnsanın yapamayacağı yasaklarla değil,yapması mümkün olabilen yasaklardan doalyı uyarılması gereklidir.
İnançla İlgili Şeyleri Öğrenmek
Bir kimsenin,içinde doğacak şüpheleri giderecek kadar ilim öğrenmesi farzdır
Mesela=Şehadet kelimesinin anlamından şüphe ederse,bu şüpheyi giderecek kadar ilim öğrenmesi farz olur.Böyle bir şüphe duymayan kimse henüz Yüce Allah'ın vasıflarını,ahirette görüleceğini vs gibi inançla ilgili meseleleri öğrenmeden ölürse,mü'min olarak ölür.Ancak öğrenme imaknı olduğu halde,ilim öğrenmek yerine gereksiz şeylerle ve uğraşlarda vaktini ve zamanını tüekcetecek olursada bu sefer cezaya maruz kalır.
Allah Resulü (s.a.v) buyuruyor ki;
Üç şey insanı yok eder;
1-)Cimrilik
2-)Arzuların esiri olmak
3-)Kendini beğenmişlik
Bir Müslümanın çocuğuna şahadet kelimesinden sonra bunun devamı sayılan ölümden sonra dirilmeyi,hesaba çekilmeyi,mizan,cennet ve cehennemi de öğretmesi gerekir.Zira bu çocuk Peygamber'in (s.a.v) Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğunu bildikten sonra,onun açıkladığı şeylerin de ne anlama geldiğini bilmesi icap eder.Bu da Allah ve elçisine uyanın cennete,bunları tanımayıp inkar edeninse cehenneme gideceğini bilmektir.
|
Bugün 257 ziyaretçi (318 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|