ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026
Sual: Kur’anda, (Âlimlere uyun!) buyuruluyor. Ayrıca Eshab-ı kiramdan Allah’ın razı olduğu, hepsinin Cennetlik olduğu bildiriliyor. Peygamberimiz de, onlara uyanın hidayete kavuşacağını bildiriyor. Âlim olmayana, müctehid olmayana uyulur mu? Buradan da sahabenin tamamının müctehid olduğu anlaşılmıyor mu? CEVAP
Elbette, hepsi müctehiddir. Sekiz muhaddisin [hadis âliminin] bildirdiği bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz.) [Taberanî, Beyhekî, İbni Asakir, Hatîb, Deylemî, Darimî, İ. Münavî, İbni Adiy]
Bu kadar hadis âliminin bildirdiği bir hadis-i şerifi bir kalemde silebilmek için, süper mezhepsiz olmak gerekir.
Eshab-ı kiramın her biri müctehid ve mezhep imamıydı. (Mizan, Hadika)
İbni Hacer-i Mekkî hazretleri buyurdu ki:
Eshab-ı kiramın nail oldukları yüksek şereflere başka hiç kimse kavuşamaz. O şereflerden biri şudur: Resulullah'ın mübarek nazarları onlara işlemiş ve hepsine manevi imdatla yardım etmiştir. Bu özellik, bunlardan başkasında bulunmuyor. Bunların üstünlüklerine, geniş ilimlerine, Resulullah’tan aldıkları hakikat mirasına, sonra gelenlerden hiçbiri kavuşamadı. Hepsi âdil, salih, veli, âlim ve müctehiddi. Kur’an-ı kerimde, (Allah onların hepsinden razıdır) buyuruldu. Onlardan birini kusurlu bilmek, bu âyet-i kerimeye inanmamak olur. (Savaik-ul-muhrika)
İmam-ı Busayrî hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsi de ictihad sahibiydi. Allahü teâlâ hepsinden razıydı, onlar da Allah’tan razıydı. Onlara hata isnat edilmez. (Kaside-i hemziye)
Sahabeyi kötülemek haramdır, çünkü hepsi müctehiddir. (M. Çihar Yâr-i Güzîn)
Sehl bin Abdullah Tüstürî hazretleri buyuruyor ki:
Sahabenin hepsini büyük bilmeyen, Resulullah’a iman etmiş olmaz. (Redd-i revafıd)
İmam-ı Teftazanî hazretleri buyurdu ki:
Sahabeye dil uzatanın sözü, Kur’an ve hadislere uygun değilse kâfir olur. Uygunsa büyük günaha girer, bid’at sahibi olur. (Şerh-i akaid)
İmam-ı a’zam, İmam-ı Mâlik gibi büyük din imamları, Sahabe-i kiramdan her birinin sözlerini, hareketlerini, işlerini hüccet ve senet olarak almışlardır. Müctehid olmayanın sözleri senet olarak alınmaz.
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiram, sohbette, daha ilk günde, öyle şeylere kavuştu ki, sonra gelen en büyük Evliya, en nihayette, ancak, bundan bir parçaya kavuşabildi. İşte bunun içindir ki, Vahşi, Hazret-i Hamza’yı şehit etmişken, Müslüman olunca, bir kerecik sohbetle şereflendiği için, Tâbiinin en üstünü olan Veysel Karani’den daha üstün oldu, çünkü sohbetin fazileti, bütün faziletlerin ve kemâllerin üstündedir. (1/66, 1/210)
Muhammed Masum Farukî hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsi fena fillah [Evliya] makamına yükselmiştir. Bu marifete [bu dereceye] kavuşanlara müjdeler olsun! (2/6)
Eshab-ı kiram sohbette bulundukları için, hepsi Cennetlik olmuştur. Hepsi de, peygamberler hariç bütün insanlardan üstündür. Dört hadis-i şerif meali de şöyledir: (Rabbim bana vahyetti ki: “Eshabın gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı bazısından daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzeredir.”) [Deylemi]
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]
(Eshabımdan herhangi birine uyan, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur.) [Beyhekî]
(İnsanların en hayırlısı, asrımdaki Müslümanlar [Eshab-ı kiram] dır.) [Buharî]
Meşhur bir beyt şöyledir: Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazinedir,
Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütüphanedir.
Âlimin bir nazarı bir hazine olursa, Resulullah’ın mübarek nazarının, sohbetinin ne büyük servet olacağını düşünmelidir.
Sual: Evet sohbet kıymetli ama ilim öğrenmeye sebep olmaz. Sohbet ile insan müctehid olur mu hiç? Sohbet ile müctehidlik karışmış olmuyor mu? CEVAP
Allah Resulünün sohbeti ile, Şevkani’nin, Efgani’nin ve Abduh’un sohbetini birbirine karıştırmamak lazım. Bunların sohbeti zehir, Resulullahınki kalblere şifadır. Resulullahın sohbetinin üstünlüğü, bütün derecelerin, bütün faziletlerin, bütün şereflerin üstündedir. Bunları ancak bid’at ehli olan inkâr eder.
Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden olan İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ehl-i beytin ve Eshab-ı kiramın hepsini sevmek, saymak lazımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünkü, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazileti, hepsinde vardır. Sohbetin fazileti ise, bütün faziletlerin üstündedir. İşte bunun için, Tâbi’inin en üstünü olan Veysel Karani, Eshab-ı kiramın en aşağısının derecesine yetişemedi. Hiçbir üstünlük, sohbetin üstünlüğü kadar olamaz. Çünkü, sohbete kavuşanların [Eshab-ı kiramın] imanları, sohbetin bereketi ve vahyin bereketi sayesinde, görmüş gibi kuvvetli iman olur. Sonra gelenlerden hiçbir kimsenin imanı, bu kadar yüksek olmadı. (m.59)
Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıklar, savaşlar, nefslerine uyarak değildi. Onların mübarek nefsleri, insanların en iyisinin “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetinde bulunmakla, kalbleri cilalayan sözlerini dinlemekle, tezkiye bulmuş, emmârelikten kurtulmuştu. Nefslerinde, İslamiyet’e uymayan istek kalmamıştı. (m.54)
Eshab-ı kiram, o Serverin “aleyhisselam” sohbetinde, daha ilk günde, öyle şeylere kavuştu ki, sonra gelen en büyük Evliya, en nihayette, ancak, bundan bir parçaya kavuşabildi. İşte bunun içindir ki, Vahşi, Hazret-i Hamza'yı şehit etmiş iken, Müslüman olunca, bir kerecik, Seyyid-il-evvelin vel-âhirinin sohbeti ile şereflendiği için, Tâbi’inin en üstünü olan, Veysel Karani’den daha yukarı oldu. Hayr-ül-beşerin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselam” sohbetinin başlangıcında Vahşi’ye “radıyallahü anh” nasip olanlara, Veysel Karani, o kadar yüksek olduğu halde, sonunda bile kavuşamadı. (m.66)
Hiç bir şey sohbet gibi faydalı değildir. Resulullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshabı, sohbet ile, başkalarından daha üstün oldular. Peygamberlerden “aleyhimüsselam” başka herkesten, hatta Veysel Karani’den ve Ömer bin Abdülaziz’den daha üstün oldular. Halbuki Veysel Karani ile Ömer bin Abdülaziz son dereceye yükselmişler ve sohbetten başka kemâlâtın hepsine varmışlardı. Bunun için, Hazret-i Muaviye’nin yanılması, Resulullahın sohbeti bereketi ile, o ikisinin doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun gibi, Amr ibni Âs’ın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu. Çünkü bu büyükler, Resulullahı görmekle, melekle birlikte bulunmakla, vahyi ve mucizeleri görmekle, imanları görerek inanmak oldu. Bu saydığımız üstünlükler, bütün başka üstünlüklerin temelidir, kaynağıdır. Eshab-ı kiramdan başkası bunlara kavuşamadı. Veysel Karani, sohbetin bu üstünlüklerini bilseydi, hiçbir şey onu sohbetten alıkoyamazdı. Bu üstünlüğe kavuşmak için her şeyi bırakırdı. (m.120)
Tâbi’inin en üstünü olan Veysel Karani, Hazret-i Hamza'nın katili olan Vahşi’nin “radıyallahü anhümâ”, Resulullahın bir kerecik sohbetinde bulunmakla yükseldiği mertebeye yetişemedi. Çünkü sohbetin fazileti, bütün faziletlerin ve kemâllerin üstündedir. Çünkü, onların imanları, görerek kuvvetlendi. Bu nimet, başkalarına nasip olmadı. (m.210)
Veysel Karani, yanında olmadığı için, yanında olanlardan [Eshab-ı kiramdan] en aşağıdakinin derecesine yükselemedi. Bunun için de, onun dağ kadar altın sadaka vermesi, bir avuç arpa sadakalarının sevabı gibi olamadı. Hiç bir şeref, sohbet şerefi gibi olamaz! (m.222)
Üveys-i Karniyi “rahmetullahi aleyh” düşünün! Uzlet etmek istedi. Bunun için, insanların en iyisinin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselam” sohbetine kavuşamadı. Sohbetin yükselttiği derecelere erişemedi. Tâbi’inden oldu. Birinci olmaktan, ikinci dereceye düştü. (m. 270)
Sual: Eshab-ı kiram, mahlukların en iyisinin “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslimât” sohbetinde bir kere bulunmakla, bütün ümmetin Evliyasından daha üstün oldular. Acaba bütün bu Seyr ve Süluk ve Fenâ ve Bekâ, bunlarda bir sohbette mi hasıl oldu? Yoksa, bu bir sohbet, seyr ve sülukun ve fenâ ve bekanın hepsinden daha mı üstün idi? CEVAP
Bu güç sorularınızı cevaplandırmak, yazmakla olmaz. Bir arada bulunmak, uzun zaman hizmet etmek lazımdır. Bu kadar zaman içinde kimsenin söylemediği şeyleri bir defada söylemek ve bir kalemde yazmak kolay olur mu? Fakat, sorduğunuz için, cevapsız bırakmak da olamaz. Fenâ ve Bekâ ve Süluk ve Cezbe ile olan yaklaşmaya Kurb-i vilâyet denir. Bu ümmetin evliyası, bu yaklaşmak ile şereflenmişlerdir. Eshab-ı kiramın, Hayr-ül-enâmın = [insanların en hayırlısının] sohbetinde “aleyhi ve aleyhimüssalâtü vesselam” kavuştukları yakınlık ise, Kurb-inübüvvet’tir. Resulullaha uyarak ve Ona vâris olarak kavuşmuşlardır. (m.313)
Görüldüğü gibi İmam-ı rabbani hazretleri, diğer insanlardan her bakımdan üstün olduğunu bildiriyor. İman yönüyle üstündür, fazilet yönüyle üstündür, ilim yönüyle üstündür. Zahiri ve Bâtıni ilim yönünden üstündür. İlim yönüyle üstün olunca, başka müctehidlerden elbette üstündür.
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsini adil, salih, evliya, âlim, müctehid bilmek her Müslümana lazımdır. Kur'an-ı kerimde, (Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdır) buyuruluyor. Onlardan birini kötülemek, bu âyete inanmamak olur. (Savaık-ul muhrika)
Dikkat edilirse İbni Hacer-i Mekki hazretleri de eshab-ı kiram için müctehid idi diyor, aynen İmam-ı Rabbani hazretleri gibi söylüyor. Zaten İslam âlimleri inançla ilgili bilgilerde birbirine farklı konuşmaz, amele ait ictihadları farklı olabilir. Bu da dinimizin emridir.
Yine buyuruluyor ki: Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazinedir,
Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütüphanedir.
Âlimin bir nazarı bir hazine olursa, Resulullahın nazarı ne olur acaba düşünebiliyor musunuz?
Sual: Size göre bir insan büyük günah işlese, mesela içki içse bu kimse evliya olabilir mi? CEVAP
Bize göre size göre din olmaz. Allah neyi bildirmişse, Resulü neyi açıklamışsa, Resulullahın vârisleri neyi bildirmişse doğru odur.
Allahü teâlâ (Onların hepsine Cenneti söz verdim, ben onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) buyuruyor. Resulü de, (Eshabım bütün insan ve cinlerden üstündür) buyuruyor. Ehl-i sünnet uleması, (En büyük evliya, eshab-ı kiram derecesine yükselemez) buyuruyor. Hâşâ, Allah ve Resulü ve Ulema yanlış mı söylüyor?
Sual: Evliya büyük günah işler mi? Sahabeden büyük günah işleyenler olduğuna göre, sahabeye evliyadan üstün gözü ile bakmak uygun olur mu? CEVAP
Evliya büyük günah işlemekle evliyalıktan düşmez. Evliya büyük günahta ısrar etmez. İşte vesikası:
Büyük âlim ve on üçüncü asrın müceddidlerinden Mevlana Halidi Bağdadi hazretleri, (Adab-ı tarikai aliyye) kitabında buyuruyor ki:
(Ehlullaha itiraz eden kimsenin küfür üzere öleceğini gösteren hadis-i şerifler vardır. Evliyanın masum olması şart değildir. Eshab-ı kiram arasında had cezası verilen ve eli kesilen oldu. Halbuki, Sahabenin en aşağı derecede olanı da Veli idi. Hepsi, Sahabi olmayan Velilerin hepsinden daha yüksek idiler. Velilerin hepsi, günaha devam etmekten mahfuzdur. Belki, bazen günah işlediği için pişmanlıkları, ağlamaları, Allahü teâlâya yalvarmaları daha çok olur. Dereceleri artar. Bu sebeple, Hikemi Ataiyye’de, (Zillet ve inkisara sebep olan günah, izzeti nefse ve kibre sebep olan taatten daha hayırlıdır) denilmiştir. Amelleri ve sıfatları müsavi olan iki Veliden, tevbesi daha çok olanın, masum olandan daha üstün olduğu bildirildi.) Buhari’de diyor ki: (Eshab-ı kiramdan Abdullah adında birine, şarap içtiği için had cezası verildi. Resulullah buna lanet edildiğini işitince, (Ona lanet etmeyin! Çünkü O, Allah’ı ve Resulünü sevmektedir) buyurdu. Merec-ül-bahreyn’de, Ahmed Zerruktan alarak diyor ki: (Masum olmak, kusursuz olmak, Peygamberlere mahsustur. Velinin masum olması şart değildir. Israr ve devam olmadan, büyük günah işlemek, vilayeti bozmaz. Veli, günahından vazgeçer ve tevbe eder. Günah işlemek, insanı helak etmez. Günaha devam etmek, tevbeyi terk etmek, helak eder. Âdem aleyhisselamın zellesi ile, İblisin isyanı, bundan dolayı farklı oldu.)
Sual: Sahabenin hepsinin müctehid olduğunun söylemek akla aykırı değil mi? Nakil de olmadığına göre, sahabeye müctehid denemez, öyle değil mi? CEVAP
Akıl senet değildir. Hele sizin ve bizim aklımız hiç senet olmaz. Nakilden kastınız galiba Abduh ve benzerleridir. Âyet, hadis ve Ehl-i sünnet uleması değildir. Eğer bunlara itibar edilseydi, (Eshabın hepsine Cenneti söz verdim onların hepsinden razıyım, hepsi seçilmiştir, diğer ümmetlerden üstündür) meallerindeki âyet-i kerimelere ve (Eshabım cin ve insanların hepsinden üstündür, hepsi Cennetliktir) mealindeki hadis-i şeriflere inanmak gerekirdi. Bunları ve ulemanın sözlerini nakil kabul etmiyorsanız, size başka sözümüz olamaz.
Sual: Sahabe de bizler gibi bilgi yönünden farklı kimseler değil miydi? CEVAP
Elbette farklılık vardı ancak parlaklıkta, yıldızların birbirine olan parlaklığı gibi olduğu, âyet-i kerimede ve hadis-i şeriflerde bildiriliyor. (Sonra Müslüman olanlar öncekiler gibi olamaz, ama hepsi de Cennetliktir) buyurulmuyor mu?
Evliya mum ışığı ise, eshab-ı kiram yıldızdır, Resulullah ise güneştir.
Sual: Eshab-ı kiramın içinde, işçi, köylü, çiftçi, esnaf, köle, hizmetçi ve çoban olan kimseler var idi. Bu bakımdan sahabenin hepsinin müctehid olduğunu söyleyenleri duyunca aklımı kaçıracak gibi oluyorum. Sizin aklınıza böyle bir şey olmuyor mu? CEVAP
Siz aklınızı kaçırsanız da, Allahü teâlâ, Resulü ve Resulullahın vârisleri öyle demiyor. Onların müctehid olacak kadar ilme sahip olmaları Resulullahın mucizeleri ile oluyor. Allahü teâlâ, Eshab içinde çoban, köle, işçi, köylü olacağını bilmiyor muydu? Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an-ı kerimde niye onları övdü? Hepsinden razıyım niye dedi? Hepsi Allah’tan niye razı oldu? Hepsine Cenneti söz veriyorum diye niye söyledi? Hâşâ onlar cahil ise, Resulullah niye onları, (Hidayet yıldızları) olarak gösterdi? Dört mezhep imamı eshab-ı kiramın sözlerini niçin senet olarak aldılar?
İşçi, köylü, çoban, çiftçi dediğiniz mübarek zatlar, o ilimleri Nuri efendiden, Dursun efendiden tahsil etmediler. Onlar, Allah Resulünden aldılar. Allah’ın Resulü bir bakmakla o makama yükseldiler. Bu mucizeden şüphe eden Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmiş olur. Sizin aklınızı oynatacak gibi olmanız, mucizeye inanmayışınızdan dolayıdır. İnansanız Allah’ın kudretinden şüphe etmezsiniz. Mucizeleri kabul etmeyen bid’at ehli hep tevil etmiştir. Mesela Abduh, Ebabil kuşlarının bir taş atarak askerleri öldürmesine, mikrop demiştir. Mucizeye bir türlü akıl erdirememiş ve akıllarını oynatmışlar, kimi mason olmuş, kimi de mezhepsiz.
Miraca çıkan, Ay’ı ikiye yaran ve sayısız mucizeleri gösteren Allah Resulünün bir bakışı, eshabı en yüksek dereceye yükseltti. O ilim için senelerce tahsil gerekmez. Elçi olarak yabancı ülkeye gidecekler, bir anda yabancı dilleri öğreniyordu. Bunlar Resulullahın mucizesidir. Abduh ve yandaşları böyle mucizelere inanmaz.
Sual: Eğer sahabe içinde müctehid varsa, mezhepleri hakkında niçin en ufak bir bilgi yoktur? Eğer müctehid iseler, lütfen bana dört halifenin mezhebinin esaslarını söyleyebilir misiniz? Neydi onların mezhebi? CEVAP
Bu konu geniş olarak sitemizde diğer maddelerde var. Burada kısaca şunu söyleyelim, sadece Eshab-ı kiram değil, tabiinden de, tebe-i tabiinden de bir çok müctehid zatlar var idi. Mesela Hasan-ı Basri, Süfyan-ı Sevri, Muhammed Bakır, müctehid âlimler idi. Ancak ne dört halifenin, ne diğer eshab-ı kiramın, ne de bu saydığımız zatların hiç birinin mezhebi tedvin edilmedi. Bunun için onların mezhepleri bilinmiyor. Mezhepleri bilinmiyor diye onlar müctehid değil mi diyeceğiz?
Eshâb-ı kiramın hepsi müctehid idi
Sual: Peygamber efendimizi gören, sohbetinde bulunanların her biri, mezhep imamı gibi müctehid mi idi?
Cevap: Eshâb-ı kiramın yani Peygamber efendimizi gören Müslümanların hepsi derin âlim ve her biri, birer müctehid idiler. Din bilgilerinde, siyasette, idarecilikte, zamanlarının fen bilgilerinde ve tasavvufta, ahlak ilminde birer derya idiler. Bu bilgilerin hepsini, Resûlullah efendimizin mübarek yüzünü görmekle ve kalplere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle az zamanda edindiler. Müctehide kendi ictihadı ile amel etmek lazım olduğundan her birinin mezhebi vardı. Mezhepleri az veya çok farklı idi. Tabiin yani Eshâb-ı kiramı görenler ve Tebe-i tabiin yani Tabiini görenler arasında da müctehidler vardı. Bu müctehidlerin mezheplerinden yalnız dördünün kitaplara geçip dünyanın her yerine yayıldığını, diğerlerinin mezheplerinin unutulduğunu, Seyyid Abdülhakim Efendi ve Hamdullah Decvî hazretleri açıkça bildirmektedir.
.
Sual: Sahabenin tamamı müctehid midir? CEVAP Evet tamamının müctehid olduğunu İslam âlimleri bildirmektedir.
Mesela İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyurdu ki:
Eshab-ı kiramın nail oldukları yüksek şerefe başka hiç kimse kavuşamaz. O şereften birisi, Resulullahın mübarek nazarları onlara işlemiş ve hepsine manevi imdat ile yardım etmiştir. Bu hassa, bunlardan başkasında bulunmuyor. Bunların kemâlatına, geniş ilimlerine, Resulullahtan aldıkları hakikat mirasına, sonra gelenlerden hiç biri kavuşamadı. Hepsi adil, salih, veli, âlim ve müctehid idi. (Savaik-ul-muhrika)
İmam-ı Busayri hazretleri buyuruyor ki:
(Eshab-ı kiramın hepsi de ictihad sahibiydi. Allahü teâlâ hepsinden razıydı, onlar da Allah’tan razıydı. Onlara hata isnat edilmez.) [Kaside-i hemziye]
Sahabeyi kötülemek haramdır. Çünkü hepsi müctehiddir. (Menakıb-ı Çihar yâri güzin)
Sehl bin Abdullah Tüstüri hazretleri buyuruyor ki:
Sahabenin hepsini büyük bilmeyen, Resulullaha iman etmiş olmaz. (Redd-i revafıd)
Muhammed Masum Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsi fena fillah [evliya] makamına yükselmiştir. Bu marifete [bu dereceye] kavuşanlara müjdeler olsun! (Mektubat2/6)
Akaid kitaplarında yazıyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsini salih ve adil bilmek ve hiç birini kötü bilmemek kesin delillerle her Müslümana vaciptir. (Mirat-i kâinat)
İmam-ı Teftazani hazretleri buyurdu ki:
Sahabeye dil uzatanın sözü Kur'an ve hadislere uygun değilse, kâfir olur. Uygun ise büyük günaha girer, bid’at sahibi olur. (Şerh-i akaid)
İmam-ı a’zam, imam-ı Malik gibi din imamları, Sahabe-i kiramdan her birinin sözlerini, hareketlerini, işlerini hüccet ve senet olarak almıştır.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Eshabımdan herhangisine uyarsanız, Allahü teâlânın sevgisine kavuşursunuz.) [Beyheki]
(İnsanların en hayırlısı asrımdaki Müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır.) [Buhari]
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]
(Eshabım gibi hiç kimse İslamiyet’e hizmet edemez.) [İ. Süyuti]
(Eshabımı seven, beni sevdiği için sever, sevmeyen de, beni sevmediği için sevmez.) [Buhari]
(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]
Sual: İstisnasız sahabenin hepsi mi müctehiddir? CEVAP Evet, istisnasız hepsi müctehiddir. Resulullahın vârisleri olan Ehl-i sünnet âlimleri onların hepsi müctehiddir diyorlar. Peygamber efendimiz de, (Onların herhangi birisine uyan hidayete kavuşur) buyuruyor. Müctehid olmayan insana uyulur mu? Yukarıda yazdık, işte iki hadis-i şerif meali: (Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidayete kavuşursunuz.) [Darimi, Beyheki, İbni Adiy, İ. Münavi]
(Rabbim bana vahyetti ki: "Eshabın gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı bazısından daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzeredir”) [Deylemi]
Sual: Evet sohbet kıymetli ama ilim öğrenmeye sebep olmaz. Sohbet ile insan müctehid olur mu hiç? Sohbet ile müctehidlik karışmış olmuyor mu? CEVAP
Allah Resulünün sohbeti ile, Şevkani’nin, Efgani’nin ve Abduh’un sohbetini birbirine karıştırmamak lazım. Bunların sohbeti zehir, Resulullah efendimizinki kalblere şifadır. Resulullahın sohbetinin üstünlüğü, bütün derecelerin, bütün faziletlerin, bütün şereflerin üstündedir. Bunları ancak bid’at ehli olan inkâr eder.
Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden olan İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ehl-i beytin ve Eshab-ı kiramın hepsini sevmek, saymak lazımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünkü, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazileti, hepsinde vardır. Sohbetin fazileti ise, bütün faziletlerin üstündedir. İşte bunun için, Tâbi’inin en üstünü olan Veysel Karani, Eshab-ı kiramın en aşağısının derecesine yetişemedi. Hiçbir üstünlük, sohbetin üstünlüğü kadar olamaz. Çünkü, sohbete kavuşanların [Eshab-ı kiramın] imanları, sohbetin bereketi ve vahyin bereketi sayesinde, görmüş gibi kuvvetli iman olur. Sonra gelenlerden hiçbir kimsenin imanı, bu kadar yüksek olmadı. (m.59)
Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıklar, savaşlar, nefslerine uyarak değildi. Onların mübarek nefsleri, insanların en iyisinin “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetinde bulunmakla, kalbleri cilalayan sözlerini dinlemekle, tezkiye bulmuş, emmârelikten kurtulmuştu. Nefslerinde, İslamiyet’e uymayan istek kalmamıştı. (m.54)
Eshab-ı kiram, o Serverin “aleyhisselam” sohbetinde, daha ilk günde, öyle şeylere kavuştu ki, sonra gelen en büyük Evliya, en nihayette, ancak, bundan bir parçaya kavuşabildi. İşte bunun içindir ki, Vahşi, Hazret-i Hamza'yı şehit etmiş iken, Müslüman olunca, bir kerecik, Seyyid-il-evvelin vel-âhirinin sohbeti ile şereflendiği için, Tâbi’inin en üstünü olan, Veysel Karani’den daha yukarı oldu. Hayr-ül-beşerin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselam” sohbetinin başlangıcında Vahşi’ye “radıyallahü anh” nasip olanlara, Veysel Karani, o kadar yüksek olduğu halde, sonunda bile kavuşamadı. (m.66)
Hiç bir şey sohbet gibi faydalı değildir. Resulullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshabı, sohbet ile, başkalarından daha üstün oldular. Peygamberlerden “aleyhimüsselam” başka herkesten, hatta Veysel Karani’den ve Ömer bin Abdülaziz’den daha üstün oldular. Halbuki Veysel Karani ile Ömer bin Abdülaziz son dereceye yükselmişler ve sohbetten başka kemâlâtın hepsine varmışlardı. Bunun için, Hazret-i Muaviye’nin yanılması, Resulullahın sohbeti bereketi ile, o ikisinin doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun gibi, Amr ibni Âs’ın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu. Çünkü bu büyükler, Resulullahı görmekle, melekle birlikte bulunmakla, vahyi ve mucizeleri görmekle, imanları görerek inanmak oldu. Bu saydığımız üstünlükler, bütün başka üstünlüklerin temelidir, kaynağıdır. Eshab-ı kiramdan başkası bunlara kavuşamadı. Veysel Karani, sohbetin bu üstünlüklerini bilseydi, hiçbir şey onu sohbetten alıkoyamazdı. Bu üstünlüğe kavuşmak için her şeyi bırakırdı. (m.120)
Tâbi’inin en üstünü olan Veysel Karani, Hazret-i Hamza'nın katili olan Vahşi’nin “radıyallahü anhümâ”, Resulullahın bir kerecik sohbetinde bulunmakla yükseldiği mertebeye yetişemedi. Çünkü sohbetin fazileti, bütün faziletlerin ve kemâllerin üstündedir. Çünkü, onların imanları, görerek kuvvetlendi. Bu nimet, başkalarına nasip olmadı. (m.210)
Veysel Karani, yanında olmadığı için, yanında olanlardan [Eshab-ı kiramdan] en aşağıdakinin derecesine yükselemedi. Bunun için de, onun dağ kadar altın sadaka vermesi, bir avuç arpa sadakalarının sevabı gibi olamadı. Hiç bir şeref, sohbet şerefi gibi olamaz! (m.222)
Üveys-i Karniyi “rahmetullahi aleyh” düşünün! Uzlet etmek istedi. Bunun için, insanların en iyisinin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselam” sohbetine kavuşamadı. Sohbetin yükselttiği derecelere erişemedi. Tâbi’inden oldu. Birinci olmaktan, ikinci dereceye düştü. (m. 270)
Sual: Eshab-ı kiram, mahlukların en iyisinin “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslimât” sohbetinde bir kere bulunmakla, bütün ümmetin Evliyasından daha üstün oldular. Acaba bütün bu Seyr ve Süluk ve Fenâ ve Bekâ, bunlarda bir sohbette mi hasıl oldu? Yoksa, bu bir sohbet, seyr ve sülukun ve fenâ ve bekanın hepsinden daha mı üstün idi?
CEVAP: Bu güç sorularınızı cevaplandırmak, yazmakla olmaz. Bir arada bulunmak, uzun zaman hizmet etmek lazımdır. Bu kadar zaman içinde kimsenin söylemediği şeyleri bir defada söylemek ve bir kalemde yazmak kolay olur mu? Fakat, sorduğunuz için, cevapsız bırakmak da olamaz. Fenâ ve Bekâ ve Süluk ve Cezbe ile olan yaklaşmaya Kurb-i vilâyet denir. Bu ümmetin evliyası, bu yaklaşmak ile şereflenmişlerdir. Eshab-ı kiramın, Hayr-ül-enâmın = [insanların en hayırlısının] sohbetinde “aleyhi ve aleyhimüssalâtü vesselam” kavuştukları yakınlık ise, Kurb-inübüvvet’tir. Resulullaha uyarak ve Ona vâris olarak kavuşmuşlardır. (m.313)
Görüldüğü gibi İmam-ı Rabbani hazretleri, diğer insanlardan her bakımdan üstün olduğunu bildiriyor. İman yönüyle üstündür, fazilet yönüyle üstündür, ilim yönüyle üstündür. Zahiri ve Bâtıni ilim yönünden üstündür. İlim yönüyle üstün olunca, başka müctehidlerden elbette üstündür.
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsini adil, salih, evliya, âlim, müctehid bilmek her Müslümana lazımdır. Kur'an-ı kerimde, (Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdır) buyuruluyor. Onlardan birini kötülemek, bu âyet-i kerimeye inanmamak olur. (Savaık-ul muhrika)
Dikkat edilirse İbni Hacer-i Mekki hazretleri de eshab-ı kiram için müctehid idi diyor, aynen İmam-ı Rabbani hazretleri gibi söylüyor. Zaten İslam âlimleri inançla ilgili bilgilerde birbirine farklı konuşmaz, amele ait ictihadları farklı olabilir. Bu da dinimizin emridir.
Yine buyuruluyor ki: Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazinedir,
Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütüphanedir.
Âlimin bir nazarı bir hazine olursa, Resulullah efendimizin nazarı ne olur acaba düşünebiliyor musunuz?
Sual: Size göre bir insan büyük günah işlese, mesela içki içse bu kimse evliya olabilir mi? CEVAP
Bize göre size göre din olmaz. Allahü teâlâ neyi bildirmişse, Resulü neyi açıklamışsa, Resulullahın vârisleri neyi bildirmişse doğru odur.
Allahü teâlâ (Onların hepsine Cenneti söz verdim, ben onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) buyuruyor. Resulü de, (Eshabım bütün insan ve cinlerden üstündür) buyuruyor. Ehl-i sünnet uleması, (En büyük evliya, eshab-ı kiram derecesine yükselemez) buyuruyor. Hâşâ, Allah ve Resulü ve Ulema yanlış mı söylüyor?
Sual: Evliya büyük günah işler mi? Sahabeden büyük günah işleyenler olduğuna göre, sahabeye evliyadan üstün gözü ile bakmak uygun olur mu? CEVAP Evliya büyük günah işlemekle evliyalıktan düşmez. Evliya büyük günahta ısrar etmez. İşte vesikası:
Büyük âlim ve on üçüncü asrın müceddidlerinden Mevlana Halidi Bağdadi hazretleri, (Adab-ı tarikai aliyye) kitabında buyuruyor ki:
(Ehlullaha itiraz eden kimsenin küfür üzere öleceğini gösteren hadis-i şerifler vardır. Evliyanın masum olması şart değildir. Eshab-ı kiram arasında had cezası verilen ve eli kesilen oldu. Halbuki, Sahabenin en aşağı derecede olanı da Veliydi. Hepsi, Sahabi olmayan Velilerin hepsinden daha yüksektiler. Velilerin hepsi, günaha devam etmekten mahfuzdur. Belki, bazen günah işlediği için pişmanlıkları, ağlamaları, Allahü teâlâya yalvarmaları daha çok olur. Dereceleri artar. Bu sebeple, Hikemi Ataiyye’de, (Zillet ve inkisara sebep olan günah, izzeti nefse ve kibre sebep olan taatten daha hayırlıdır) denilmiştir. Amelleri ve sıfatları müsavi olan iki Veliden, tevbesi daha çok olanın, masum olandan daha üstün olduğu bildirildi.) Buhari’de diyor ki: (Eshab-ı kiramdan Abdullah adında birine, şarap içtiği için had cezası verildi. Resulullah buna lanet edildiğini işitince, (Ona lanet etmeyin! Çünkü O, Allah’ı ve Resulünü sevmektedir) buyurdu. Merec-ül-bahreyn’de, Ahmed Zerruktan alarak diyor ki: (Masum olmak, kusursuz olmak, Peygamberlere mahsustur. Velinin masum olması şart değildir. Israr ve devam olmadan, büyük günah işlemek, vilayeti bozmaz. Veli, günahından vazgeçer ve tevbe eder. Günah işlemek, insanı helak etmez. Günaha devam etmek, tevbeyi terk etmek, helak eder. Âdem aleyhisselamın zellesi ile, İblisin isyanı, bundan dolayı farklı oldu.)
Sual: Sahabenin hepsinin müctehid olduğunun söylemek akla aykırı değil mi? Nakil de olmadığına göre, sahabeye müctehid denemez, öyle değil mi? CEVAP
Akıl senet değildir. Hele sizin ve bizim aklımız hiç senet olmaz. Nakilden kastınız galiba Abduh ve benzerleridir. Âyet-i kerime, hadis-i şerif ve Ehl-i sünnet uleması değildir. Eğer bunlara itibar edilseydi, (Eshabın hepsine Cenneti söz verdim onların hepsinden razıyım, hepsi seçilmiştir, diğer ümmetlerden üstündür) meallerindeki âyet-i kerimelere ve (Eshabım cin ve insanların hepsinden üstündür, hepsi Cennetliktir) mealindeki hadis-i şeriflere inanmak gerekirdi. Bunları ve ulemanın sözlerini nakil kabul etmiyorsanız, size başka sözümüz olamaz.
Sual: Sahabe de bizler gibi bilgi yönünden farklı kimseler değil miydi? CEVAP Elbette farklılık vardı ancak parlaklıkta, yıldızların birbirine olan parlaklığı gibi olduğu, âyet-i kerimede ve hadis-i şeriflerde bildiriliyor. (Sonra Müslüman olanlar öncekiler gibi olamaz, ama hepsi de Cennetliktir) buyurulmuyor mu?
Evliya mum ışığı ise, eshab-ı kiram yıldızdır, Resulullah efendimiz ise güneştir
Sual: Eshab-ı kiramın içinde, işçi, köylü, çiftçi, esnaf, köle, hizmetçi ve çoban olan kimseler vardı. Bu bakımdan sahabenin hepsinin müctehid olduğunu söyleyenleri duyunca aklımı kaçıracak gibi oluyorum. Sizin aklınıza böyle bir şey olmuyor mu?
CEVAP
Siz aklınızı kaçırsanız da, Allahü teâlâ, Resulü ve Resulullahın vârisleri öyle demiyor. Onların müctehid olacak kadar ilme sahip olmaları Resulullah efendimizin mucizeleri ile oluyor. Allahü teâlâ, Eshab içinde çoban, köle, işçi, köylü olacağını bilmiyor muydu? Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an-ı kerimde niye onları övdü? Hepsinden razıyım niye dedi? Hepsi Allah’tan niye razı oldu? Hepsine Cenneti söz veriyorum diye niye söyledi? Hâşâ onlar cahil ise, Resulullah niye onları, (Hidayet yıldızları) olarak gösterdi? Dört mezhep imamı eshab-ı kiramın sözlerini niçin senet olarak aldılar?
İşçi, köylü, çoban, çiftçi dediğiniz mübarek zatlar, o ilimleri Nuri efendiden, Dursun efendiden tahsil etmediler. Onlar, Allah Resulünden aldılar. Allah’ın Resulü bir bakmakla o makama yükseldiler. Bu mucizeden şüphe eden Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmiş olur. Sizin aklınızı oynatacak gibi olmanız, mucizeye inanmayışınızdan dolayıdır. İnansanız Allah’ın kudretinden şüphe etmezsiniz. Mucizeleri kabul etmeyen bid’at ehli hep tevil etmiştir. Mesela Abduh, Ebabil kuşlarının bir taş atarak askerleri öldürmesine, mikrop demiştir. Mucizeye bir türlü akıl erdirememiş ve akıllarını oynatmışlar, kimi mason olmuş, kimi de mezhepsiz.
Miraca çıkan, Ay’ı ikiye yaran ve sayısız mucizeleri gösteren Allah Resulünün bir bakışı, eshabı en yüksek dereceye yükseltti. O ilim için senelerce tahsil gerekmez. Elçi olarak yabancı ülkeye gidecekler, bir anda yabancı dilleri öğreniyordu. Bunlar Resulullah efendimizin mucizesidir. Abduh ve yandaşları böyle mucizelere inanmaz.
Sual: Eğer sahabe içinde müctehid varsa, mezhepleri hakkında niçin en ufak bir bilgi yoktur? Eğer müctehid iseler, lütfen bana dört halifenin mezhebinin esaslarını söyleyebilir misiniz? Neydi onların mezhebi? CEVAP
Bu konu geniş olarak sitemizde diğer maddelerde var. Burada kısaca şunu söyleyelim, sadece Eshab-ı kiram değil, tabiinden de, tebe-i tabiinden de bir çok müctehid zatlar vardı. Mesela Hasan-ı Basri, Süfyan-ı Sevri, Muhammed Bakır, müctehid âlimlerdi. Ancak ne dört halifenin, ne diğer eshab-ı kiramın, ne de bu saydığımız zatların hiç birisinin mezhebi tedvin edilmedi. Bunun için onların mezhepleri bilinmiyor. Mezhepleri bilinmiyor diye onlar müctehid değil mi diyeceğiz?
Sahabenin hepsi müctehiddir
Sual: Kur’anda, (Âlimlere uyun!) buyuruluyor. Ayrıca Eshab-ı kiramdan Allah’ın razı olduğu, hepsinin Cennetlik olduğu bildiriliyor. Peygamberimiz de, onlara uyanın hidayete kavuşacağını bildiriyor. Âlim olmayana, müctehid olmayana uyulur mu? Buradan da sahabenin tamamının müctehid olduğu anlaşılmıyor mu? CEVAP
Elbette, hepsi müctehiddir. Sekiz muhaddisin [hadis âliminin] bildirdiği bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz.) [Taberanî, Beyhekî, İbni Asakir, Hatîb, Deylemî, Darimî, İ. Münavî, İbni Adiy]
Bu kadar hadis âliminin bildirdiği bir hadis-i şerifi bir kalemde silebilmek için, süper mezhepsiz olmak gerekir.
Eshab-ı kiramın her biri müctehid ve mezhep imamıydı. (Mizan, Hadika)
İbni Hacer-i Mekkî hazretleri buyurdu ki:
Eshab-ı kiramın nail oldukları yüksek şereflere başka hiç kimse kavuşamaz. O şereflerden biri şudur: Resulullah'ın mübarek nazarları onlara işlemiş ve hepsine manevi imdatla yardım etmiştir. Bu özellik, bunlardan başkasında bulunmuyor. Bunların üstünlüklerine, geniş ilimlerine, Resulullah’tan aldıkları hakikat mirasına, sonra gelenlerden hiçbiri kavuşamadı. Hepsi âdil, salih, veli, âlim ve müctehiddi. Kur’an-ı kerimde, (Allah onların hepsinden razıdır) buyuruldu. Onlardan birini kusurlu bilmek, bu âyet-i kerimeye inanmamak olur. (Savaik-ul-muhrika)
İmam-ı Busayrî hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsi de ictihad sahibiydi. Allahü teâlâ hepsinden razıydı, onlar da Allah’tan razıydı. Onlara hata isnat edilmez. (Kaside-i hemziye)
Sahabeyi kötülemek haramdır, çünkü hepsi müctehiddir. (M. Çihar Yâr-i Güzîn)
Sehl bin Abdullah Tüstürî hazretleri buyuruyor ki:
Sahabenin hepsini büyük bilmeyen, Resulullah’a iman etmiş olmaz. (Redd-i revafıd)
İmam-ı Teftazanî hazretleri buyurdu ki:
Sahabeye dil uzatanın sözü, Kur’an ve hadislere uygun değilse kâfir olur. Uygunsa büyük günaha girer, bid’at sahibi olur. (Şerh-i akaid)
İmam-ı a’zam, İmam-ı Mâlik gibi büyük din imamları, Sahabe-i kiramdan her birinin sözlerini, hareketlerini, işlerini hüccet ve senet olarak almışlardır. Müctehid olmayanın sözleri senet olarak alınmaz.
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiram, sohbette, daha ilk günde, öyle şeylere kavuştu ki, sonra gelen en büyük Evliya, en nihayette, ancak, bundan bir parçaya kavuşabildi. İşte bunun içindir ki, Vahşi, Hazret-i Hamza’yı şehit etmişken, Müslüman olunca, bir kerecik sohbetle şereflendiği için, Tâbiinin en üstünü olan Veysel Karani’den daha üstün oldu, çünkü sohbetin fazileti, bütün faziletlerin ve kemâllerin üstündedir. (1/66, 1/210)
Muhammed Masum Farukî hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsi fena fillah [Evliya] makamına yükselmiştir. Bu marifete [bu dereceye] kavuşanlara müjdeler olsun! (2/6)
Eshab-ı kiram sohbette bulundukları için, hepsi Cennetlik olmuştur. Hepsi de, peygamberler hariç bütün insanlardan üstündür. Dört hadis-i şerif meali de şöyledir: (Rabbim bana vahyetti ki: “Eshabın gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı bazısından daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzeredir.”) [Deylemi]
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]
(Eshabımdan herhangi birine uyan, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur.) [Beyhekî]
(İnsanların en hayırlısı, asrımdaki Müslümanlar [Eshab-ı kiram] dır.) [Buharî]
Meşhur bir beyt şöyledir: Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazinedir,
Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütüphanedir.
Âlimin bir nazarı bir hazine olursa, Resulullah’ın mübarek nazarının, sohbetinin ne büyük servet olacağını düşünmelidir.
Sual: Evet sohbet kıymetli ama ilim öğrenmeye sebep olmaz. Sohbet ile insan müctehid olur mu hiç? Sohbet ile müctehidlik karışmış olmuyor mu? CEVAP
Allah Resulünün sohbeti ile, Şevkani’nin, Efgani’nin ve Abduh’un sohbetini birbirine karıştırmamak lazım. Bunların sohbeti zehir, Resulullahınki kalblere şifadır. Resulullahın sohbetinin üstünlüğü, bütün derecelerin, bütün faziletlerin, bütün şereflerin üstündedir. Bunları ancak bid’at ehli olan inkâr eder.
Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden olan İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ehl-i beytin ve Eshab-ı kiramın hepsini sevmek, saymak lazımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünkü, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazileti, hepsinde vardır. Sohbetin fazileti ise, bütün faziletlerin üstündedir. İşte bunun için, Tâbi’inin en üstünü olan Veysel Karani, Eshab-ı kiramın en aşağısının derecesine yetişemedi. Hiçbir üstünlük, sohbetin üstünlüğü kadar olamaz. Çünkü, sohbete kavuşanların [Eshab-ı kiramın] imanları, sohbetin bereketi ve vahyin bereketi sayesinde, görmüş gibi kuvvetli iman olur. Sonra gelenlerden hiçbir kimsenin imanı, bu kadar yüksek olmadı. (m.59)
Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıklar, savaşlar, nefslerine uyarak değildi. Onların mübarek nefsleri, insanların en iyisinin “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetinde bulunmakla, kalbleri cilalayan sözlerini dinlemekle, tezkiye bulmuş, emmârelikten kurtulmuştu. Nefslerinde, İslamiyet’e uymayan istek kalmamıştı. (m.54)
Eshab-ı kiram, o Serverin “aleyhisselam” sohbetinde, daha ilk günde, öyle şeylere kavuştu ki, sonra gelen en büyük Evliya, en nihayette, ancak, bundan bir parçaya kavuşabildi. İşte bunun içindir ki, Vahşi, Hazret-i Hamza'yı şehit etmiş iken, Müslüman olunca, bir kerecik, Seyyid-il-evvelin vel-âhirinin sohbeti ile şereflendiği için, Tâbi’inin en üstünü olan, Veysel Karani’den daha yukarı oldu. Hayr-ül-beşerin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselam” sohbetinin başlangıcında Vahşi’ye “radıyallahü anh” nasip olanlara, Veysel Karani, o kadar yüksek olduğu halde, sonunda bile kavuşamadı. (m.66)
Hiç bir şey sohbet gibi faydalı değildir. Resulullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshabı, sohbet ile, başkalarından daha üstün oldular. Peygamberlerden “aleyhimüsselam” başka herkesten, hatta Veysel Karani’den ve Ömer bin Abdülaziz’den daha üstün oldular. Halbuki Veysel Karani ile Ömer bin Abdülaziz son dereceye yükselmişler ve sohbetten başka kemâlâtın hepsine varmışlardı. Bunun için, Hazret-i Muaviye’nin yanılması, Resulullahın sohbeti bereketi ile, o ikisinin doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun gibi, Amr ibni Âs’ın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu. Çünkü bu büyükler, Resulullahı görmekle, melekle birlikte bulunmakla, vahyi ve mucizeleri görmekle, imanları görerek inanmak oldu. Bu saydığımız üstünlükler, bütün başka üstünlüklerin temelidir, kaynağıdır. Eshab-ı kiramdan başkası bunlara kavuşamadı. Veysel Karani, sohbetin bu üstünlüklerini bilseydi, hiçbir şey onu sohbetten alıkoyamazdı. Bu üstünlüğe kavuşmak için her şeyi bırakırdı. (m.120)
Tâbi’inin en üstünü olan Veysel Karani, Hazret-i Hamza'nın katili olan Vahşi’nin “radıyallahü anhümâ”, Resulullahın bir kerecik sohbetinde bulunmakla yükseldiği mertebeye yetişemedi. Çünkü sohbetin fazileti, bütün faziletlerin ve kemâllerin üstündedir. Çünkü, onların imanları, görerek kuvvetlendi. Bu nimet, başkalarına nasip olmadı. (m.210)
Veysel Karani, yanında olmadığı için, yanında olanlardan [Eshab-ı kiramdan] en aşağıdakinin derecesine yükselemedi. Bunun için de, onun dağ kadar altın sadaka vermesi, bir avuç arpa sadakalarının sevabı gibi olamadı. Hiç bir şeref, sohbet şerefi gibi olamaz! (m.222)
Üveys-i Karniyi “rahmetullahi aleyh” düşünün! Uzlet etmek istedi. Bunun için, insanların en iyisinin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselam” sohbetine kavuşamadı. Sohbetin yükselttiği derecelere erişemedi. Tâbi’inden oldu. Birinci olmaktan, ikinci dereceye düştü. (m. 270)
Sual: Eshab-ı kiram, mahlukların en iyisinin “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslimât” sohbetinde bir kere bulunmakla, bütün ümmetin Evliyasından daha üstün oldular. Acaba bütün bu Seyr ve Süluk ve Fenâ ve Bekâ, bunlarda bir sohbette mi hasıl oldu? Yoksa, bu bir sohbet, seyr ve sülukun ve fenâ ve bekanın hepsinden daha mı üstün idi? CEVAP
Bu güç sorularınızı cevaplandırmak, yazmakla olmaz. Bir arada bulunmak, uzun zaman hizmet etmek lazımdır. Bu kadar zaman içinde kimsenin söylemediği şeyleri bir defada söylemek ve bir kalemde yazmak kolay olur mu? Fakat, sorduğunuz için, cevapsız bırakmak da olamaz. Fenâ ve Bekâ ve Süluk ve Cezbe ile olan yaklaşmaya Kurb-i vilâyet denir. Bu ümmetin evliyası, bu yaklaşmak ile şereflenmişlerdir. Eshab-ı kiramın, Hayr-ül-enâmın = [insanların en hayırlısının] sohbetinde “aleyhi ve aleyhimüssalâtü vesselam” kavuştukları yakınlık ise, Kurb-inübüvvet’tir. Resulullaha uyarak ve Ona vâris olarak kavuşmuşlardır. (m.313)
Görüldüğü gibi İmam-ı rabbani hazretleri, diğer insanlardan her bakımdan üstün olduğunu bildiriyor. İman yönüyle üstündür, fazilet yönüyle üstündür, ilim yönüyle üstündür. Zahiri ve Bâtıni ilim yönünden üstündür. İlim yönüyle üstün olunca, başka müctehidlerden elbette üstündür.
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsini adil, salih, evliya, âlim, müctehid bilmek her Müslümana lazımdır. Kur'an-ı kerimde, (Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdır) buyuruluyor. Onlardan birini kötülemek, bu âyete inanmamak olur. (Savaık-ul muhrika)
Dikkat edilirse İbni Hacer-i Mekki hazretleri de eshab-ı kiram için müctehid idi diyor, aynen İmam-ı Rabbani hazretleri gibi söylüyor. Zaten İslam âlimleri inançla ilgili bilgilerde birbirine farklı konuşmaz, amele ait ictihadları farklı olabilir. Bu da dinimizin emridir.
Yine buyuruluyor ki: Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazinedir,
Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütüphanedir.
Âlimin bir nazarı bir hazine olursa, Resulullahın nazarı ne olur acaba düşünebiliyor musunuz?
Sual: Size göre bir insan büyük günah işlese, mesela içki içse bu kimse evliya olabilir mi? CEVAP
Bize göre size göre din olmaz. Allah neyi bildirmişse, Resulü neyi açıklamışsa, Resulullahın vârisleri neyi bildirmişse doğru odur.
Allahü teâlâ (Onların hepsine Cenneti söz verdim, ben onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) buyuruyor. Resulü de, (Eshabım bütün insan ve cinlerden üstündür) buyuruyor. Ehl-i sünnet uleması, (En büyük evliya, eshab-ı kiram derecesine yükselemez) buyuruyor. Hâşâ, Allah ve Resulü ve Ulema yanlış mı söylüyor?
Sual: Evliya büyük günah işler mi? Sahabeden büyük günah işleyenler olduğuna göre, sahabeye evliyadan üstün gözü ile bakmak uygun olur mu? CEVAP
Evliya büyük günah işlemekle evliyalıktan düşmez. Evliya büyük günahta ısrar etmez. İşte vesikası:
Büyük âlim ve on üçüncü asrın müceddidlerinden Mevlana Halidi Bağdadi hazretleri, (Adab-ı tarikai aliyye) kitabında buyuruyor ki:
(Ehlullaha itiraz eden kimsenin küfür üzere öleceğini gösteren hadis-i şerifler vardır. Evliyanın masum olması şart değildir. Eshab-ı kiram arasında had cezası verilen ve eli kesilen oldu. Halbuki, Sahabenin en aşağı derecede olanı da Veli idi. Hepsi, Sahabi olmayan Velilerin hepsinden daha yüksek idiler. Velilerin hepsi, günaha devam etmekten mahfuzdur. Belki, bazen günah işlediği için pişmanlıkları, ağlamaları, Allahü teâlâya yalvarmaları daha çok olur. Dereceleri artar. Bu sebeple, Hikemi Ataiyye’de, (Zillet ve inkisara sebep olan günah, izzeti nefse ve kibre sebep olan taatten daha hayırlıdır) denilmiştir. Amelleri ve sıfatları müsavi olan iki Veliden, tevbesi daha çok olanın, masum olandan daha üstün olduğu bildirildi.) Buhari’de diyor ki: (Eshab-ı kiramdan Abdullah adında birine, şarap içtiği için had cezası verildi. Resulullah buna lanet edildiğini işitince, (Ona lanet etmeyin! Çünkü O, Allah’ı ve Resulünü sevmektedir) buyurdu. Merec-ül-bahreyn’de, Ahmed Zerruktan alarak diyor ki: (Masum olmak, kusursuz olmak, Peygamberlere mahsustur. Velinin masum olması şart değildir. Israr ve devam olmadan, büyük günah işlemek, vilayeti bozmaz. Veli, günahından vazgeçer ve tevbe eder. Günah işlemek, insanı helak etmez. Günaha devam etmek, tevbeyi terk etmek, helak eder. Âdem aleyhisselamın zellesi ile, İblisin isyanı, bundan dolayı farklı oldu.)
Sual: Sahabenin hepsinin müctehid olduğunun söylemek akla aykırı değil mi? Nakil de olmadığına göre, sahabeye müctehid denemez, öyle değil mi? CEVAP
Akıl senet değildir. Hele sizin ve bizim aklımız hiç senet olmaz. Nakilden kastınız galiba Abduh ve benzerleridir. Âyet, hadis ve Ehl-i sünnet uleması değildir. Eğer bunlara itibar edilseydi, (Eshabın hepsine Cenneti söz verdim onların hepsinden razıyım, hepsi seçilmiştir, diğer ümmetlerden üstündür) meallerindeki âyet-i kerimelere ve (Eshabım cin ve insanların hepsinden üstündür, hepsi Cennetliktir) mealindeki hadis-i şeriflere inanmak gerekirdi. Bunları ve ulemanın sözlerini nakil kabul etmiyorsanız, size başka sözümüz olamaz.
Sual: Sahabe de bizler gibi bilgi yönünden farklı kimseler değil miydi? CEVAP
Elbette farklılık vardı ancak parlaklıkta, yıldızların birbirine olan parlaklığı gibi olduğu, âyet-i kerimede ve hadis-i şeriflerde bildiriliyor. (Sonra Müslüman olanlar öncekiler gibi olamaz, ama hepsi de Cennetliktir) buyurulmuyor mu?
Evliya mum ışığı ise, eshab-ı kiram yıldızdır, Resulullah ise güneştir.
Sual: Eshab-ı kiramın içinde, işçi, köylü, çiftçi, esnaf, köle, hizmetçi ve çoban olan kimseler var idi. Bu bakımdan sahabenin hepsinin müctehid olduğunu söyleyenleri duyunca aklımı kaçıracak gibi oluyorum. Sizin aklınıza böyle bir şey olmuyor mu? CEVAP
Siz aklınızı kaçırsanız da, Allahü teâlâ, Resulü ve Resulullahın vârisleri öyle demiyor. Onların müctehid olacak kadar ilme sahip olmaları Resulullahın mucizeleri ile oluyor. Allahü teâlâ, Eshab içinde çoban, köle, işçi, köylü olacağını bilmiyor muydu? Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an-ı kerimde niye onları övdü? Hepsinden razıyım niye dedi? Hepsi Allah’tan niye razı oldu? Hepsine Cenneti söz veriyorum diye niye söyledi? Hâşâ onlar cahil ise, Resulullah niye onları, (Hidayet yıldızları) olarak gösterdi? Dört mezhep imamı eshab-ı kiramın sözlerini niçin senet olarak aldılar?
İşçi, köylü, çoban, çiftçi dediğiniz mübarek zatlar, o ilimleri Nuri efendiden, Dursun efendiden tahsil etmediler. Onlar, Allah Resulünden aldılar. Allah’ın Resulü bir bakmakla o makama yükseldiler. Bu mucizeden şüphe eden Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmiş olur. Sizin aklınızı oynatacak gibi olmanız, mucizeye inanmayışınızdan dolayıdır. İnansanız Allah’ın kudretinden şüphe etmezsiniz. Mucizeleri kabul etmeyen bid’at ehli hep tevil etmiştir. Mesela Abduh, Ebabil kuşlarının bir taş atarak askerleri öldürmesine, mikrop demiştir. Mucizeye bir türlü akıl erdirememiş ve akıllarını oynatmışlar, kimi mason olmuş, kimi de mezhepsiz.
Miraca çıkan, Ay’ı ikiye yaran ve sayısız mucizeleri gösteren Allah Resulünün bir bakışı, eshabı en yüksek dereceye yükseltti. O ilim için senelerce tahsil gerekmez. Elçi olarak yabancı ülkeye gidecekler, bir anda yabancı dilleri öğreniyordu. Bunlar Resulullahın mucizesidir. Abduh ve yandaşları böyle mucizelere inanmaz.
Sual: Eğer sahabe içinde müctehid varsa, mezhepleri hakkında niçin en ufak bir bilgi yoktur? Eğer müctehid iseler, lütfen bana dört halifenin mezhebinin esaslarını söyleyebilir misiniz? Neydi onların mezhebi? CEVAP
Bu konu geniş olarak sitemizde diğer maddelerde var. Burada kısaca şunu söyleyelim, sadece Eshab-ı kiram değil, tabiinden de, tebe-i tabiinden de bir çok müctehid zatlar var idi. Mesela Hasan-ı Basri, Süfyan-ı Sevri, Muhammed Bakır, müctehid âlimler idi. Ancak ne dört halifenin, ne diğer eshab-ı kiramın, ne de bu saydığımız zatların hiç birinin mezhebi tedvin edilmedi. Bunun için onların mezhepleri bilinmiyor. Mezhepleri bilinmiyor diye onlar müctehid değil mi diyeceğiz?
Eshâb-ı kiramın hepsi müctehid idi
Sual: Peygamber efendimizi gören, sohbetinde bulunanların her biri, mezhep imamı gibi müctehid mi idi?
Cevap: Eshâb-ı kiramın yani Peygamber efendimizi gören Müslümanların hepsi derin âlim ve her biri, birer müctehid idiler. Din bilgilerinde, siyasette, idarecilikte, zamanlarının fen bilgilerinde ve tasavvufta, ahlak ilminde birer derya idiler. Bu bilgilerin hepsini, Resûlullah efendimizin mübarek yüzünü görmekle ve kalplere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle az zamanda edindiler. Müctehide kendi ictihadı ile amel etmek lazım olduğundan her birinin mezhebi vardı. Mezhepleri az veya çok farklı idi. Tabiin yani Eshâb-ı kiramı görenler ve Tebe-i tabiin yani Tabiini görenler arasında da müctehidler vardı. Bu müctehidlerin mezheplerinden yalnız dördünün kitaplara geçip dünyanın her yerine yayıldığını, diğerlerinin mezheplerinin unutulduğunu, Seyyid Abdülhakim Efendi ve Hamdullah Decvî hazretleri açıkça bildirmektedir.
.
Eshab-ı kiramın her sözü senettir
Sual: Eshab düşmanları diyor ki: (Bir hadisi Ali, imam-ı Hasan, imam-ı Hüseyin, Selman, Ebu Zer, Miktad ve Ammar bin Yaser rivayet ederse muteberdir, başkalarının sözüne itibar edilmez. Çünkü Peygamber, (Benden rivayet olunan hadisler, dört kimseden zahir olabilir. Onların beşincisi yoktur. Başkaları münafıktır) buyurdu. Bu münafıkları Müslümanlar başına getirdiler. Eshabın hiçbiri, Resulullaha sual soramazdı. Çünkü sual sormak âyetle yasak edilmişti. Yalnız Hazret-i Ali sorardı.) CEVAP
Ehl-i sünnet âlimleri tefsir ve hadis bilgisini, dört halife içinden, en çok Hazret-i Ali’den almıştır. Çünkü, üç halife önce vefat etti. Hazret-i Ebu Bekir, ilk imana geldiği, dini yaymakla vakit geçirdiği, ahkam-ı islamiyeyi ve Müslümanların işlerini yapmaya uğraştığı için, kendinden gelen haberler az oldu. Bundan dolayı, Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğu, bilgilerini Hazret-i Ali’den aldı. Hazret-i Ali: (Benden istediğinizi sorunuz! Her âyet, gece mi, gündüz mü geldi, savaşta mı, barışta mı, ovada mı, dağda mı geldi bilirim) buyurdu. (Her âyetin ne için geldiğini bilirim. Her âyetin manasını sordum, öğrendim, ezberledim, anlatırım. Bana sorun)buyurdu. İbni Mesud, (Kur’an-ı kerim, yedi harf, yani yedi lugat üzerine geldi. Her harfinin iç ve dış manaları vardır. Bu manaların hepsi Ali’dedir) buyurdu. Ehl-i sünnet âlimleri tefsir ve hadis-i şerif bilgilerini, İmam-ı Ali, Hazret-i Hasan, Hüseyin ve Selman ile Ebu Zer’den öğrendikleri gibi, Eshab-ı kiramın hepsinden de aldı. Hepsi yüksek idi, adil idi. (Mevduat-ül Ulum)
Eshab-ı kiramın sayısı çoktur. Mekke fethinde 10 bin, Tebük’te 70 bin, Veda haccında 90 bin ve Resulullah vefat ettiği zaman 124 binden ziyade Sahabi mevcut idi. (Mevahib-i ledünniyye)
Resulullahın vefatında, 124 bin Sahabi vardı, hepsi de adil idi. (Envar li-amel-il-ebrar)
Eshab-ı kirama sövmek haramdır. Büyük günahtır. Çünkü,124 bin Eshab-ı kiramın hepsi müctehiddir. O savaşlarda, ictihadlarına uygun davranmaları vacip idi ve öyle yaptılar.
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
İmam-ı Hasan’ın ve imam-ı Hüseyin’in nasıl şehit olduklarını ve Eshab-ı kiram arasındaki savaşları anlatmak, yazmak haramdır. Çünkü, Eshab-ı kiramdan herhangi birini kötülemeye, sevmemeye sebep olur. İslamiyet’i sonradan gelenlere ulaştıran, onların hepsidir. Onlardan birini kötülemek, İslamiyet’i kötülemek, dini yıkmak olur. Müctehid her hadisle amel eder. Eshab-ı kiramın her sözü senettir. (Ravdatül-Ulema)
İmam-ı a’zam hazretleri talebelerine buyurdu ki:
Eshab-ı kiramdan birinin sözü, benim ictihadıma uymazsa, benimkini bırakın, sahabinin sözü ile amel edin!
Bunlar gösteriyor ki, Ehl-i sünnet âlimleri, Ehl-i beytin sözlerini vesika olarak almışlar ve ilimlerini bu temel üzerine kurmuşlardı. Çünkü, Ehl-i beyt ve bütün Eshab-ı kiram, hep Fahr-i âlemden öğrendiklerini, yani hep aynı şeyleri söylemişlerdir. Onların ictihadları arasındaki ayrılık, âyet-i kerime ve hadis-i şerifleri değiştirmek demek değildir.
Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberler hariç, insanların en üstünüdür. Müslümanlıktan önce de, Allahü teâlânın lütfu ile, putlara tapmadı. Bundan sonra, insanların en üstünü Hazret-i Ömer’dir. Sonra, iyilikler hazinesi, haya, iman ve irfan kaynağı, Hazret-i Osman’dır. Bundan sonra, şaşılacak üstünlükler sahibi, Allah’ın aslanı Hazret-i Ali, sonra, en üstünleri Aşere-i mübeşşere, yani Cennet ile müjdelenen on kişi, sonra, Bedir gazasındaki 313 kişi üstündür. Sonra Uhud gazasındaki 700 kişinin hepsi, daha sonra da Biat-ür-rıdvan, yani ağaç altında söz veren 1400 kişi üstündür. Ondan sonra da diğer Eshab-ı kiramdır. Hepsi de Cennetliktir. (Hadid suresi 10)
Resul-i Ekrem efendimizin yolunda, can ve mallarını feda eden, Ona yardım eden Eshab-ı kiramın hepsinin isimlerini, saygı ile, sevgi ile söylemek vaciptir. Onların büyüklüğüne yakışmayan sözler söylemek asla caiz değildir. İsimlerini saygısızca söylemek sapıklıktır. Resulullahı sevenin, Onun Eshabının hepsini de sevmesi gerekir.
.
Eshabın hepsinden Allah razıdır
Sual:(Kıyamet günü, tanıdığım çok kimseyi havuzumdan uzaklaştırırlarken, ben, bunlar benim eshabım derim. Fakat, “Senden sonra, onlar neler yapmıştır neler” diye bir ses gelir) mealindeki hadis, sahabenin çoğunun kâfir olduğunu göstermiyor mu? CEVAP
Hiç birinin kâfir olduğunu göstermez. Hadis-i şerifler ehl-i sünnet âlimlerinin açıklamaları olmadan okunursa insan dinden çıkabilir. Bu hadis-i şerife açıklamasız bakan biri, bir kısım eshab-ı kiramın küfre düştüğüne inanıp, hepsinin Cennetlik olduğunu bildiren âyet-i kerimeleri inkâr ederek dinden çıkar. Yahut âyet-i kerimelere bakıp, sahih olan bu hadisi inkâr ederek dinden çıkar. Zaten din düşmanlarının maksadı da bu, (Âyetten, hadisten dinini öğren) sözleri ile herkesi dinden çıkarmaya çalışıyorlar. Bu tehlikeli tuzağa düşmemelidir.
Eshab-ı kiramın hepsi Cennetliktir. Allahü teâlâ, hepsinden razı olduğunu, hepsini Cennete koyacağına söz verdiğini Kur’an-ı kerimde defalarca bildirmiştir. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir: (Ağaç altında, sana söz veren müminlerden [1400 kişi olan Eshabından], Allah razıdır. Kalblerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.) [Fetih 18]
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah [Eshabın] hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vaad etti.) [Hadid 10]
(Muhacirlerin [Mekke’den hicret eden eshabın] ve Ensarın [Medine’de muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah’tan razıdır. Allah bunlar için, altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.) [Tevbe 100]
(Allah, [Eshab-ı kiramın] hepsine de en güzeli [Cenneti] vaad etmiştir!) [Nisa 95]
([Habibimin Eshabı olan] sizler, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.) [Âl-i İmran 110]
(Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun [Eshab-ı kiramın] babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa, Allah’a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk etmez. İşte onların [Eshab-ı kiramın] kalbine Allah, iman yazıp katından bir ruh ile onları destekledi. Onları içlerinden ırmaklar akan Cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razıdır.) [Mücadele 22]
Resulullah efendimiz de Eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğunu defalarca bildirmiştir. Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir: (Beni gören Müslüman [Eshabım], Cehenneme girmez.) [Taberani] (Kur’an-ı kerimde de eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğu bildirilmektedir. Hadid 10)
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden üstündür.) [Bezzar]
(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab [arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafındanakraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim]
(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.) [Buhari]
(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın! Onlara dil uzatan Allah’a dil uzatmış olur.) [Buhari]
(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]
(Eshabımın ismini işitince, susun, şanlarına yakışmayan söz söylemeyin!) [Taberani]
Bu kadar hadis-i şerifi ve âyet-i kerimeyi görmeyip de, tevil gerektiren bir hadis-i şerifi bahane ederek Eshab-ı kiramı suçlamak Müslüman olan hiç kimseye yakışmaz. Sualdeki o hadis-i şerif, Müslüman görünen münafık ve zındıkları bildiriyor. Dinimiz zahire göre hükmeder. Bir kişi ben Müslümanım derse o Müslüman kabul edilir. Resulullahın (Bunlar eshabımdı) buyurması bundan dolayıdır. Diğer yandan, gaybı Allah’tan başkası bilmez. Allahü teâlâ bildirmedikçe, Resulullah onların içinde münafık, zındık olduklarını elbette bilemez. Ancak bildirdiklerini bilir. Eshab-ı kiramın tamamının Cennetlik olduğunu bildirmiştir.
Eshab arasında bulunan sahabi sanılan birkaç kimsenin Resulullah zamanında mürted olduğu, hadis-i şerifle bildirildi. Bunlar Eshablık şerefine dahil değildir. Bunlar, Beni Hanif ve Beni Sakif gibi kabilelerden elçi olarak gelip, Müslüman olduklarını söyleyip gidenlerden idi.
Deve ve Sıffin savaşlarında Hazret-i Ali’nin yanında bulunup, sonra harici olan Harkus bin Zübeyr de onlardandır. Salih işler yapan ve kâfirlerle cihad eden Eshabın hepsinin imanla vefat ettiklerinde, Ehl-i sünnet âlimleri sözbirliğine varmıştır.
Deve ve Sıffin olaylarında her iki tarafta bulunan Sahabiler, hep böyle idi. İki gruptan hiç biri diğerine kâfir demedi. Hazret-i Ali, (Onlar bizim kardeşlerimiz) buyurdu.
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsini adil, salih, evliya, âlim, müctehid bilmek her Müslümana lazımdır. Kur'an-ı kerimde, (Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdır) buyuruluyor. Onlardan birini kötülemek, bu âyete inanmamak olur. (Savaık-ul muhrika)
Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramdan razı olduğunu bildiriyor. Allah’ın sıfatları sonsuzdur. Onlardan razı olması sonsuzdur. Allahü teâlânın bunlardan razı olması değişmez. Sonradan mürted olacak, kâfir olacak kimseden Allahü teâlâ razı olmaz. Bu bakımdan Allahü teâlânın razı olduğu Eshabdan hiçbiri mürted, münafık olmaz. Münafıklar, Eshabdan değildir. Münafıklardan birkaçının, imansızlıklarını açıklamaları, Eshab-ı kiramın sonradan mürted olması demek değildir. Salebe de münafık iken, Müslüman görünmüş, namaz kılmıştır. Sonradan zekatı inkâr edince münafıklığı meydana çıktı. Daha önce Müslüman göründüğü için kendisine (sahabi iken mürted oldu) denilmiştir. Yoksa aşağıdaki âyette bildirildiği gibi, hakiki imana kavuşan, asla mürted olmaz.
Senaullah-i Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvufta Fena makamına kavuşan, elbette imanla ölür. Bekara suresinin (Allah, imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyeti ve (Allahü teâlâ, [Fena makamına kavuşan evliya] kulların imanlarını geri almaz) hadisi, hakiki imanın geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üd-talibin)
Evliyanın bile imanı gitmez, yani mürted olmazken, evliyadan daha yüksek olan sahabi asla mürted olmaz. Allahü teâlâ onları mürted etmez. Allahü teâlâ, Onlardan razıyım, onlara Cenneti söz verdim buyurdu. Allah hiç sözünden döner mi? Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31, Rum 6]
Eshabın hepsi evliya idi
Sual: Eshabın hepsi evliya ve müctehid mi idi? CEVAP
Evet, Eshab-ı kiramın hepsi derin âlim, birer müctehid idi. Tasavvuf marifetlerinde de birer derya idiler. Yani hepsi büyük evliya idi. Bu bilgilerinin hepsini, Resulullahın mübarek cemalini görmekle ve kalblere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle, az zamanda edindiler. Bu, Peygamber efendimizin mucizelerindendir. Yabancı ülkeye gönderdiği elçiye bir teveccüh etmekle, o sahabi, o ülkenin lisanını hemen öğrenirdi. Allahü teâlâ Eshabı kiram için, (Seçilmiş ümmet) tabirini kullandı. Hepsinden razı olduğunu bildirdi. Hepsini Cennete koyacağına söz verdi.
Savaşan iki Müslüman ordu
Sual: Cemel savaşında, birbirini öldüren 15 bin Müslüman şehit mi oldu? CEVAP
Evet, her iki taraf da şehittir; çünkü savaşta imanlı ölen her Müslüman şehittir. İki Müslüman birbiriyle kavga etmez mi, savaşmaz mı? Kur’an-ı kerimde iki Müslüman ordunun, birbiriyle savaşabilecekleri bildirilmiştir. İki âyet-i kerime meali: (Müminlerden iki fırka birbiriyle savaşırsa aralarını bulun!) [Hücurat 9]
Eshab, evliyadan üstündür
Sual: Eshab-ı kiram, sonra gelen bütün evliya zatlardan üstün müdür? CEVAP
Evet, hiçbir Müslüman, hiçbir evliya zat, Eshab-ı kiramın derecesine ulaşamaz. Eshab-ı kiramın hepsi âlim ve âdildi. İnsanların efendisinin sohbetinde, hizmetinde bulunmuşlar ve ona yardımcı olmuşlardır. En az sohbette bulunanı bile, en yüksek evliya zattan daha yüksektir. Allahü teâlânın Habibi’nin bir sohbetinde, bir teveccühünde hâsıl olan hâller, o mübarek nefesleri ve nazarları tesiriyle zuhur eden kemaller, o huzura, o yakınlık saadetine kavuşamayanlara nasip olmamıştır. Eshab-ı kiramın hepsi, daha ilk sohbette, nefise uymaktan kurtulmuştur. (İslam Ahlakı)
.
İlimde en üstün olanlar
Sual: Mezhepsiz bir hoca, Eshab-ı kirama saldırmak için, güya mezhep imamlarını över görünüp, (Dört mezhebin imamı, mutlak müctehid olup ilmin zirvesindeydi. Onlardan sonra gelenlerden hiçbiri, o seviyeye yükselemedi. Dört imam, sahabenin çoğundan ilim bakımından üstündür. Sahabeden işçi, köylü, çiftçi, esnaf, köle, hizmetçi, çoban ve ilimsiz olanlar çoktu. Bunların hiçbiri müctehidlerle kıyas edilemez) diyor. Eshab-ı kiramın hepsi, mutlak müctehid olup, sahabeden olmayan bütün müctehidlerden üstün değil mi? CEVAP Evet, sahabenin tamamı, sahabeden olmayan ulema ve evliya zatların hepsinden üstündür. Resulullah'ın mucizesini anlayamayanlar, sahabeye bilerek veya bilmeyerek dil uzatıyorlar. Sahabenin yüksekliği, Resulullah'ın "sallallahü aleyhi ve sellem" yüksekliğinden ileri gelmektedir.
Keramete, mucizeye inanmayan mezhepsizler, kerameti insanın yaptığını sandıkları için kabullenemedikleri gibi, sahabenin yüksekliğini de kabul edemiyorlar. Resulullah efendimiz, onlara bir kere bakıp teveccüh edince, en yüksek seviyeye çıktıklarına akıl erdiremiyorlar. Zâhir ve bâtın ilimlerini, Resulullah'ın mübarek cemalini görmekle ve kalblere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle, az zamanda edindiler. Bunlar, Peygamber efendimizin mucizelerindendir. Yabancı ülkeye gönderdiği elçiye bir teveccüh etmekle, o Sahâbî, o ülkenin lisanını hemen öğrenirdi. Allahü teâlâ, Eshab-ı kiram için, (Seçilmiş ümmet) tâbirini kullandı. Hepsinden razı olduğunu bildirdi. Hepsini Cennete koyacağına söz verdi. Âlimlerin en büyüğü, İmam-ı a'zam hazretleri de, (Eshab-ı kiramdan herhangi birinin sözü, benim ictihadıma uymazsa, benimkini bırakın, Sahâbînin sözüyle amel edin!) buyuruyor. (Ravdat-ül-ulema)
Böylece Eshab-ı kiramın, çoban da olsa, köylü de olsa, hepsinin kendinden ilim bakımından da üstün olduğunu bildiriyor. Çobandan, büyük zat olmaz mı? Çobanlığı hakaret için kullanmak çok yanlıştır. Bir hadis-i şerif şöyledir: (Çobanlık yapmayan peygamber yoktur. Ben de çobanlık yaptım.) [Buhârî]
Eshab-ı kiram hakkında din kitaplarımızda bildirilenlere bakalım:
Eshab-ı kiramın hepsi, mutlak müctehid olduğu hâlde, Peygamber efendimizi görüp taklit ettikleri için, peygamberlerden sonra en yüksek makama kavuşmuşlardır. Tâbiîn, Eshab-ı kirama tâbi oldukları, onları taklit ettikleri için, yüksek şerefe kavuşmuştur. Onlardan sonra gelenler de onlara tâbi oldukları, onları taklit ettikleri için Tebe-i tâbiîn şerefine nail olmuştur. Peygamber efendimiz de, (Âlimler rehberdir, âlimlere tâbi olun!) buyurdu. O hâlde Ehl-i sünnet âlimlerine uymak lazımdır. (Berîka)
Hiçbir Müslüman, hiçbir evliya zat, Eshab-ı kiramın derecesine ulaşamaz. Eshab-ı kiramın hepsi âlim ve âdildi. İnsanların efendisinin sohbetinde, hizmetinde bulunmuşlar ve ona yardımcı olmuşlardır. En az sohbette bulunanı bile, en yüksek evliya zattan daha yüksektir. Allahü teâlânın Habibi’nin bir sohbetinde, bir teveccühünde hâsıl olan hâller, o mübarek nefesleri ve nazarları tesiriyle zuhur eden kemaller, o huzura, o yakınlık saadetine kavuşamayanlara nasip olmamıştır. Eshab-ı kiramın hepsi, daha ilk sohbette, nefse uymaktan kurtulmuştur. (İslam Ahlakı)
Eshab-ı kiramın herbiri müctehid ve mezhep imamıydı. (Mizan-ül-kübra, Hadîka-tün-nediyye)
İbni Hacer-i Mekkî hazretleri buyurdu ki:
Eshab-ı kiramın nail oldukları yüksek şereflere başka hiç kimse kavuşamaz. O şereflerden biri şudur: Resulullah'ın mübarek nazarları onlara işlemiş ve hepsine mânevî imdatla yardım etmiştir. Bu özellik, bunlardan başkasında bulunmuyor. Bunların üstünlüklerine, geniş ilimlerine, Resulullah’tan aldıkları hakikat mirasına, sonra gelenlerden hiçbiri kavuşamadı. Hepsi âdil, sâlih, veli, âlim ve müctehiddi. Kur’an-ı kerimde, (Allah onların hepsinden razıdır) buyuruldu. Onlardan birini kusurlu bilmek, bu âyet-i kerimeye inanmamak olur. (Savaik-ul-muhrika)
İmam-ı Şâfiî, Risale-i kadime’de, (Eshab-ı kiramın tamamı ilim, ictihad ve akılca hepimizden üstündür) buyurdu. (Mizan-ül kübra)
Bu söz de, açıkça, Eshab-ı kiramın tamamının ilim bakımından da, sonra gelenlerden üstün olduğunu gösteriyor.
İmam-ı Busayrî hazretleri buyuruyor ki: Eshab-ı kiramın hepsi de ictihad sahibiydi. Allahü teâlâ, hepsinden razıydı, onlar da Allah’tan razıydı. Onlara hata isnat edilmez. (Kaside-i hemziye)
Sehl bin Abdullah Tüstürî hazretleri buyuruyor ki: Sahabenin hepsini büyük bilmeyen, Resulullah’a iman etmiş olmaz. (Redd-i revafıd)
İmam-ı Gazâlî hazretleri, herbiri müctehid olduğu için, (Eshab-ı kiramın her sözü senettir) buyurmuştur. (Ravdat-ül-ulema)
Sahabenin hepsi müctehiddir. (M. Çihar Yâr-i Güzîn)
Şu hadis-i şerifler de, Eshab-ı kiramın, evliya ve müctehid olduğuna birer delildir: (Rabbim bana vahyetti ki: “Eshabın gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı bazısından daha parlaktır. Onlardan herhangi birine uyan hidayet üzeredir.”) [Deylemî]
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]
Peygamber efendimiz, (Eshabım herkesten üstündür) buyururken, Ehl-i sünnet âlimleri de aynı şeyi bildirirken, (Hayır üstün değildir) demek, üstündür diyen âlimleri ve Resulullah'ı yalanlamak olmaz mı?
(Eshabımdan herhangi birine uyan, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur.) [Beyhekî]
(Ümmetimin en hayırlısı, en iyisi asrımdaki Müslümanlar [Eshab-ı kiram] dır.) [Buhârî]
(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Herhangi birine uyan hidayete erer.) [Taberânî, Beyhekî, İbni Asakir, Hatîb, Deylemî, Dârimî, İ. Münâvî, İbni Adiy] (Bu hadis-i şerifi sekiz hadis âlimi bildirmektedir. Bu âlimlere yalancı demek kadar çirkin ne olabilir?)
Allahü teâlâ, Resulü ve Resulullah’ın vârisleri Eshab-ı kiramı övüyor. Onların müctehidlerden fazla ilme sahip olmaları, Resulullah’ın mucizeleriyle oluyor. Allahü teâlâ, Eshab içinde çoban, köle, işçi, köylü olacağını bilmiyor muydu? Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an-ı kerimde niye onları övdü? Niye (Hepsinden razıyım) dedi? Hepsi Allah’tan niye razı oldu? (Hepsine Cenneti söz veriyorum) diye niye söyledi? Hâşâ onlar cahilse, Resulullah niye onların herbirini, (Hidayet yıldızları) olarak gösterdi? Dört mezhep imamı Eshab-ı kiramın sözlerini niçin senet olarak aldılar ve hepsinin ilim bakımından da üstün olduğunu bildirdiler?
İşçi, köylü, çoban, çiftçi denilen mübarek zatlar, o ilimleri, Resulullah'tan aldılar. Allah’ın Resulünün bir nazarıyla o makama yükseldiler. Bu mucizeden şüphe eden, Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmiş olur. Mucizeyi anlamayan, Eshab-ı kiramın büyüklüğünü anlayamaz. Mucizeleri kabul etmeyen bid’at ehli, hep tevil etmiştir. Mesela Abduh, Ebabil kuşlarının bir taş atarak askerleri öldürmesine, mikrop demiştir. Mucizeye bir türlü akıl erdiremeyenlerin kimi mason olmuş, kimi de mezhepsiz… Kimi de zaten Müslüman olmadığı hâlde, Müslüman görünerek, İslamiyet’i, Ehl-i sünnet’i içeriden yıkmaya çalışmaktadır.
.
Eshabın hepsinden Allah razıdır
Sual:(Kıyamet günü, tanıdığım çok kimseyi havuzumdan uzaklaştırırlarken, ben, bunlar benim eshabım derim. Fakat, “Senden sonra, onlar neler yapmıştır neler” diye bir ses gelir) mealindeki hadis, sahabenin çoğunun kâfir olduğunu göstermiyor mu? CEVAP
Hiç birinin kâfir olduğunu göstermez. Hadis-i şerifler ehl-i sünnet âlimlerinin açıklamaları olmadan okunursa insan dinden çıkabilir. Bu hadis-i şerife açıklamasız bakan biri, bir kısım eshab-ı kiramın küfre düştüğüne inanıp, hepsinin Cennetlik olduğunu bildiren âyet-i kerimeleri inkâr ederek dinden çıkar. Yahut âyet-i kerimelere bakıp, sahih olan bu hadisi inkâr ederek dinden çıkar. Zaten din düşmanlarının maksadı da bu, (Âyetten, hadisten dinini öğren) sözleri ile herkesi dinden çıkarmaya çalışıyorlar. Bu tehlikeli tuzağa düşmemelidir.
Eshab-ı kiramın hepsi Cennetliktir. Allahü teâlâ, hepsinden razı olduğunu, hepsini Cennete koyacağına söz verdiğini Kur’an-ı kerimde defalarca bildirmiştir. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir: (Ağaç altında, sana söz veren müminlerden [1400 kişi olan Eshabından], Allah razıdır. Kalblerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.) [Fetih 18]
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah [Eshabın] hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vaad etti.) [Hadid 10]
(Muhacirlerin [Mekke’den hicret eden eshabın] ve Ensarın [Medine’de muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah’tan razıdır. Allah bunlar için, altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.) [Tevbe 100]
(Allah, [Eshab-ı kiramın] hepsine de en güzeli [Cenneti] vaad etmiştir!) [Nisa 95]
([Habibimin Eshabı olan] sizler, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.) [Âl-i İmran 110]
(Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun [Eshab-ı kiramın] babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa, Allah’a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk etmez. İşte onların [Eshab-ı kiramın] kalbine Allah, iman yazıp katından bir ruh ile onları destekledi. Onları içlerinden ırmaklar akan Cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razıdır.) [Mücadele 22]
Resulullah efendimiz de Eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğunu defalarca bildirmiştir. Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir: (Beni gören Müslüman [Eshabım], Cehenneme girmez.) [Taberani] (Kur’an-ı kerimde de eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğu bildirilmektedir. Hadid 10)
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden üstündür.) [Bezzar]
(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab [arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafındanakraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim]
(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.) [Buhari]
(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın! Onlara dil uzatan Allah’a dil uzatmış olur.) [Buhari]
(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]
(Eshabımın ismini işitince, susun, şanlarına yakışmayan söz söylemeyin!) [Taberani]
Bu kadar hadis-i şerifi ve âyet-i kerimeyi görmeyip de, tevil gerektiren bir hadis-i şerifi bahane ederek Eshab-ı kiramı suçlamak Müslüman olan hiç kimseye yakışmaz. Sualdeki o hadis-i şerif, Müslüman görünen münafık ve zındıkları bildiriyor. Dinimiz zahire göre hükmeder. Bir kişi ben Müslümanım derse o Müslüman kabul edilir. Resulullahın (Bunlar eshabımdı) buyurması bundan dolayıdır. Diğer yandan, gaybı Allah’tan başkası bilmez. Allahü teâlâ bildirmedikçe, Resulullah onların içinde münafık, zındık olduklarını elbette bilemez. Ancak bildirdiklerini bilir. Eshab-ı kiramın tamamının Cennetlik olduğunu bildirmiştir.
Eshab arasında bulunan sahabi sanılan birkaç kimsenin Resulullah zamanında mürted olduğu, hadis-i şerifle bildirildi. Bunlar Eshablık şerefine dahil değildir. Bunlar, Beni Hanif ve Beni Sakif gibi kabilelerden elçi olarak gelip, Müslüman olduklarını söyleyip gidenlerden idi.
Deve ve Sıffin savaşlarında Hazret-i Ali’nin yanında bulunup, sonra harici olan Harkus bin Zübeyr de onlardandır. Salih işler yapan ve kâfirlerle cihad eden Eshabın hepsinin imanla vefat ettiklerinde, Ehl-i sünnet âlimleri sözbirliğine varmıştır.
Deve ve Sıffin olaylarında her iki tarafta bulunan Sahabiler, hep böyle idi. İki gruptan hiç biri diğerine kâfir demedi. Hazret-i Ali, (Onlar bizim kardeşlerimiz) buyurdu.
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsini adil, salih, evliya, âlim, müctehid bilmek her Müslümana lazımdır. Kur'an-ı kerimde, (Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdır) buyuruluyor. Onlardan birini kötülemek, bu âyete inanmamak olur. (Savaık-ul muhrika)
Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramdan razı olduğunu bildiriyor. Allah’ın sıfatları sonsuzdur. Onlardan razı olması sonsuzdur. Allahü teâlânın bunlardan razı olması değişmez. Sonradan mürted olacak, kâfir olacak kimseden Allahü teâlâ razı olmaz. Bu bakımdan Allahü teâlânın razı olduğu Eshabdan hiçbiri mürted, münafık olmaz. Münafıklar, Eshabdan değildir. Münafıklardan birkaçının, imansızlıklarını açıklamaları, Eshab-ı kiramın sonradan mürted olması demek değildir. Salebe de münafık iken, Müslüman görünmüş, namaz kılmıştır. Sonradan zekatı inkâr edince münafıklığı meydana çıktı. Daha önce Müslüman göründüğü için kendisine (sahabi iken mürted oldu) denilmiştir. Yoksa aşağıdaki âyette bildirildiği gibi, hakiki imana kavuşan, asla mürted olmaz.
Senaullah-i Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvufta Fena makamına kavuşan, elbette imanla ölür. Bekara suresinin (Allah, imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyeti ve (Allahü teâlâ, [Fena makamına kavuşan evliya] kulların imanlarını geri almaz) hadisi, hakiki imanın geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üd-talibin)
Evliyanın bile imanı gitmez, yani mürted olmazken, evliyadan daha yüksek olan sahabi asla mürted olmaz. Allahü teâlâ onları mürted etmez. Allahü teâlâ, Onlardan razıyım, onlara Cenneti söz verdim buyurdu. Allah hiç sözünden döner mi? Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31, Rum 6]
Eshabın hepsi evliya idi
Sual: Eshabın hepsi evliya ve müctehid mi idi? CEVAP
Evet, Eshab-ı kiramın hepsi derin âlim, birer müctehid idi. Tasavvuf marifetlerinde de birer derya idiler. Yani hepsi büyük evliya idi. Bu bilgilerinin hepsini, Resulullahın mübarek cemalini görmekle ve kalblere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle, az zamanda edindiler. Bu, Peygamber efendimizin mucizelerindendir. Yabancı ülkeye gönderdiği elçiye bir teveccüh etmekle, o sahabi, o ülkenin lisanını hemen öğrenirdi. Allahü teâlâ Eshabı kiram için, (Seçilmiş ümmet) tabirini kullandı. Hepsinden razı olduğunu bildirdi. Hepsini Cennete koyacağına söz verdi.
Savaşan iki Müslüman ordu
Sual: Cemel savaşında, birbirini öldüren 15 bin Müslüman şehit mi oldu? CEVAP
Evet, her iki taraf da şehittir; çünkü savaşta imanlı ölen her Müslüman şehittir. İki Müslüman birbiriyle kavga etmez mi, savaşmaz mı? Kur’an-ı kerimde iki Müslüman ordunun, birbiriyle savaşabilecekleri bildirilmiştir. İki âyet-i kerime meali: (Müminlerden iki fırka birbiriyle savaşırsa aralarını bulun!) [Hücurat 9]
Eshab, evliyadan üstündür
Sual: Eshab-ı kiram, sonra gelen bütün evliya zatlardan üstün müdür? CEVAP
Evet, hiçbir Müslüman, hiçbir evliya zat, Eshab-ı kiramın derecesine ulaşamaz. Eshab-ı kiramın hepsi âlim ve âdildi. İnsanların efendisinin sohbetinde, hizmetinde bulunmuşlar ve ona yardımcı olmuşlardır. En az sohbette bulunanı bile, en yüksek evliya zattan daha yüksektir. Allahü teâlânın Habibi’nin bir sohbetinde, bir teveccühünde hâsıl olan hâller, o mübarek nefesleri ve nazarları tesiriyle zuhur eden kemaller, o huzura, o yakınlık saadetine kavuşamayanlara nasip olmamıştır. Eshab-ı kiramın hepsi, daha ilk sohbette, nefise uymaktan kurtulmuştur. (İslam Ahlakı)
İbadet etmekten yay gibi incelseniz Abdurrahman bin Avf hazretleri rivayet eder:
Resulullah, bir gün Medine-i münevverenin mescidinde, minbere çıktı. Allahü teâlâya hamd ve sena edip buyurdu ki:
(Beni, ehli beytimi ve Eshabımı sevmek, ümmetimin üzerine kıyamete kadar farzdır.)
Sonra (Ebu Bekri Sıddık nerede?) buyurdu. Ebu Bekir, olduğu yerden ok gibi fırlayıp süratle kalktı. Serveri âlem, (Yanıma yaklaş ya Eba Bekr!) buyurdu. O da yaklaştı. (Minber üzerine gel) buyurdu. Minber üzerine, Resulullahın huzuruna vardı. Onu yanına aldı. Onun yüzünü kendi mübarek göğsüne tuttu. Bir müddet yüzünü, mübarek göğsüne sürdü. İki gözünün arasından öptü. Öyle ağladı ki, mübarek gözlerinin yaşı, mübarek yüzünden kendi üzerine ve Ebu Bekir’in üzerine akıyordu. Sonra buyurdu ki: (Ey Müslümanlar! Bu gördüğünüz Ebu Bekri Sıddıktır. Muhacir ve Ensarın seyyidi ve büyüğüdür. Allahü teâlânın emri ile ben onu kendime, dünyada baba mertebesinde tuttum. Ahirette sonsuz olarak dost edindim. Bu benim sırdaşım ve sohbet arkadaşımdır. Herkes beni yalanlarken, o beni tasdik etti. Bütün herkes beni sürgün ederken, bu beni bağrına bastı. Herkes benden kaçıp, nefret ederken, bu benimle ülfet ve ünsiyet etti. Herkes beni öldürmek isterken, malını, canını, bedenini bana feda etti. Kızını bana nikah etti. Bilal'i kendi malından benim için azat etti. Allah’ın laneti ve meleklerin laneti, bütün insanların laneti, buna buğz edenlerin üzerine olsun. Allah buna buğz edenlerin düşmanıdır. Allah’a ve bana düşman olmak isteyen Ebu Bekire düşman olsun!
Ey Müslümanlar! Burada bulunup, benim sözlerimi işitenler, bu sözleri, burada bulunmayanlara iletsin. Ya Eba Bekir, haydi yerine otur. Allahü teâlâ biliyor ki, senin hakkında söylediklerimin hepsi gerçektir.)
Sonra (Ömer bin Hattab nerede?) buyurdu. O da, yerinden ok gibi fırlayıp kalktı. Ona da, (Ya Ömer, yanıma gel, minber üzerine gel) buyurdu. Hazret-i Ömer de minber üzerine geldi. Resulullah onun yüzünü de, mübarek göğsüne dayadı. İki gözünün arasından öptü. Mübarek gözlerinin yaşı Ömer’in üzerine damladı. Onun için de buyurdu ki: (Ey Müslümanlar! Bu Ömer ibni Hattabdır. Muhacir ve Ensarın büyüğüdür. Allahü teâlânın emri ile bunu kendime yardımcı ve müşavir olarak aldım. Bu öyle bir zattır ki, Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimi bunun lisanı ve kalbi üzerine indirmiştir.Bu öyle kıymetli biridir ki, acı da olsa, hakkı kabul eder ve söyler. Allah’ın emir ve yasakları olan bir işte, ayıplanmaktan çekinmez. Şeytan ondan kaçar. Bunun heybetinden, taş ve demir erir. Bu, Cennetin ışığıdır ve Cennet ehlinin kendisiyle övündüğü kimsedir. Allah’ın, meleklerin ve bütün halkın laneti, buna buğz edenin üzerine olsun. Allahü teâlâ buna buğz edenlerden uzaktır, ben de uzağım.)
Sonra (Osman bin Affannerede?) buyurdu. O da oturduğu yerden süratle kalktı. Ona da (Ya Osman yanıma kadar gel!) buyurdu. O da gelip, minbere çıktı. Onu da mübarek göğsüne çekip, iki gözünün arasından öptü. Sonra o kadar ağladı ki mübarek gözlerinin yaşı akıp, Osman’ın üzerine döküldü. Sonra buyurdu ki: (Ey Müslümanlar, bu Osman bin Affandır. Muhacir ve Ensarın büyüğüdür. Bu, öyle bir kimse ki, Allahü teâlânın emri ile, iki kızımı ona vererek damat olarak seçtim. Eğer üçüncü kızım olaydı, onu da verirdim. Bu, o kimsedir ki, gökteki melekler bundan hayâ eder. Allah’ın ve bütün lanet edenlerin laneti buna buğz edenler üzerine olsun!)
Sonra (Ali bin Ebi Talib nerede?) buyurdu. O da yerinden süratle kalktı. Ona da (Bana yakın gel) buyurdu. O da minbere kadar geldi. Yüzünü mübarek göğsüne bastı. İki gözünün arasından öptü. O kadar ağladı ki, mübarek gözlerinin yaşı Ali’nin üzerine aktı. Sonra buyurdu ki: (Ey Müslümanlar, bu Ali bin ebi Talibdir. Bu Muhacir ve Ensarın büyüğüdür. Benim kardeşimdir, amcamın oğludur ve damadımdır. Teni tenimden, kanı kanımdan, tüyü tüyümdendir. İki torunumun babasıdır. Hasan ve Hüseyin, Cennet gençlerinin seyyidleridir. Ali, bir çok sıkıntımı giderdi. Çok kuvvetli düşmanları susturdu. Bu, Allah’ın aslanı ve kılıcıdır. Allah’ın ve bütün lanet edenlerin laneti, buna buğz edenlere olsun. Allahü teâlâ ona buğz edenlerden beridir, ben de beriyim.Allah’tan uzak olmak istemeyen, Ali’den uzak olmasın. Burada olanlar, bu vasiyetlerimi, burada bulunmayanlara ulaştırsın. Ya Ali, senin hakkında ne söyledimse Allahü teâlâ biliyor ki fazlası ile doğrudur.
Ey Müslümanlar, eğer, yay gibi incelinceye kadar Allah’a ibadet etseniz, beliniz bükülünceye kadar namaz kılsanız, fakat ehl-i beytimden ve eshabımdan birine buğz etseniz, Allahü teâlâ sizi, yüz üstü Cehenneme atar.) [M.Ç.Güzin]
Kendi arzumla halife tayin etmem Huzeyfe bin Yemani hazretleri rivayet eder:
Sahabe-i güzin, (Ya Resulallah, gönüllerimizin emin olması ve düşmanların dedikodularının kesilmesi için, bir halife tayin etseniz nasıl olur) dediler. Resulullah buyurdu ki: (Eğer kendi arzum ile halife tayin etsem, siz de ona asi olsanız, size azab iner. Ben kendi arzum ile halife tayin etmem. Musa, kardeşi Harun’u kendi isteği ile, kırk gün kavmine halife tayin etti. Geri dönünce, sekiz bin kişi buzağıya tapıp, kâfir oldular. Ben, ümmetimi Allahü teâlâya ısmarladım, ümmetimin halifesi Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ kimi irade etmişse, onu seçer.) [M.Ç.Güzin]
Tesbih eden taşlar Ebu Zeri Gıfari hazretleri rivayet eder:
Bir gün Resulullah giderken görüp onu takip ettim. Bir yere varıp oturdu. Ben de yanına oturdum. (Neden geldin, ya Eba Zer) buyurdu. (Allah ve Resulü bilir) diyerek sustum.O sırada Ebu Bekir geldi. Resulullahın sağ tarafına oturdu. Sonra Ömer gelip Ebu Bekrin sağ tarafına oturdu. Sonra Osman geldi. Ömer’in sağ tarafında oturdu. Sonra Ali geldi. Osman’ın sağ tarafında oturdu. Resulullah yerden yedi tane taş aldı. Mübarek avucunun içinde tuttu. O taşlar tesbih etmeye başladı. Onların sesini arıların vızıltısı gibi işitir idim. Ondan sonra o taşcağızları yere koydu. Sesleri kesildi. Sonra onları Ebu Bekrin eline verdi. Yine önceki gibi tesbihe başladılar. O da yere koydu. Sesleri kesildi. Sonra yine Resulullah onları alıp Ömer’in eline verdi. Yine önceki gibi tesbih sesleri işitildi. O da yere koyunca sesleri kesildi. Taşları Osman’ın eline verdi. Yine tesbih sesleri duyuldu. O da yere koyunca sesleri kesildi. Onları Ali’nin eline verince yine tesbihe başladılar. (Şevahid-ün nübüvve)
Dört halifenin fazileti hakkında bazı hadis-i şerifler:
(On kişi Cennettedir: Ebu Bekir ve Ömer ve Osman ve Talha ve Zübeyr ve Abdurrahman bin Avf ve Ali bin Ebi Talib ve Sa’d bin Ebi Vakkas ve Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Said bin Zeyd.) [Tirmizi, İbni Mace, Taberani, ibni Asakir, Beyheki, Dare Kutni, Hakim, Ebu Nuaym, ibni Sa’d]
(Bir kimseyi, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’den üstün gören beni yalanlamış olur.) [Rafi'i]
(Allahü teâlâ, namazı, zekatı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekir’i, Ömer’i, Osman’ı ve Ali’yi sevmeyi de farz etti.) [Vesile]
(Cebrail dedi ki: Allahü teâlâ buyuruyor ki "Her ümmet kıyamette susuzluk görecek, yalnız Ebu Bekir Ömer, Osman ve Ali’yi sevenler müstesna.) [İ. Rafi'i]
(Şu dört kişinin sevgisi bir münafığın kalbinde toplanmaz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali.) [İbni Asakir]
(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin yoluna sımsıkı sarılın!) [Buhari]
(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali’dir.) [İbni Asakir, Ebu Ya’la]
(Her şeyin bir kanadı vardır, bu ümmetin kolu kanadı da Ebu Bekir ve Ömer’dir. Her şeyin bir kalkanı vardır, bu ümmetin kalkanı da Ali’dir.) [Hatib]
(Ben, Ebu Bekir, Ömer, Osman da vefat edince, ölmeye gücün yeterse öl.) [Ebu Nuaym]
Menakıb-ı çihar yâri güzin’de yer alan diğer hadis-i şerifler:
(Ebu Bekir dinin direğidir. Ömer fitnenin kilididir. Ömer hayatta oldukça fitne olmaz. Osman münafıkların belaya düşürdükleri kimsedir.Onun katilleri tarafında olanlar, münafık olup, Cehennemin aşağılarında olsalar gerektir. Ali bendendir ve ben Ali’denim. Onun olduğu yerde ben olurum. Benim olduğum yerde Ali olur.)
(Ebu Bekir, İslam’ın tacıdır. Ömer, İslam’ın hullesidir [elbisesidir]. Osman, İslam’ın cevahiri ile süslü imamesidir. Ali, İslam’ın güzel kokusudur.)
(Ya Rabbi! Ümmetimden eshabıma verdiğin bereketi geri tutma. Eshabımdan Ebu Bekir’e verdiğin bereketi ondan geri tutma. Eshabımı Ebu Bekir etrafında topla. Onun işlerini dağınık etme. Ebu Bekir daima senin işini kendi işleri ve meşguliyetleri üzerine tercih etmiştir. Allah’ım! Sen Ömer bin Hattabı aziz kıl. Osman’ı sabır ve tahammül üzerine kıl. Ali’ye tevfiki refik kıl.)
(Ebu Bekir’in sevgisi gufranı vacib kılar. Ömer’in sevgisi isyanı mahv eder. Osman’ın sevgisi imanı kuvvetlendirir. Ali’nin sevgisi, Cehennem ateşini söndürür.)
(Arş üzerinde, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah, Ebu Bekri Sıddık, Ömer-ül Faruk, Osman-ı Şehid ve Aliyyül Mürteda yazılıdır.)
(Her gökte ikiyüzbin melek daima, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin dostlarına istiğfar ederler. Onların düşmanlarına da lanet ederler.)
Bu mertebeye ne ile eriştin Sahabe-i güzin toplanmışlar, kendi hallerinden konuşuyorlardı. Birisi aralarından kalkıp, dedi ki, ya Eba Bekir! Allahü teâlânın izzet ve azameti için söyle, bu mertebeye ne ile eriştin?
Buyurdu ki:
Yemin verdiğiniz için söylemek lazımdır. Dinimi dünyaya tercih ettim. Ahiret için, Allah rızasını seçtim. Her zaman Allah’ın hakkını üstün tuttum, her işimde sadece Allah’ın rızasını gözettim ve bunun dışına asla çıkmadım.
Ömer hazretlerine sual ettiler: Sen bu mertebeye ne ile eriştin?
Buyurdu ki:
Allah dilerse bir kulunu aziz eder dilerse zelil eder. Bunu hiç unutmadım.
Osman hazretlerine sual ettiler: Sen ne ile bu dereceye eriştin?
Buyurdu ki:
Kur'an ve Sünnete uydum. Allah’ın her şeyime vakıf olduğunu hiç unutmadım.
Ali hazretlerinden sual ettiler: Sen ne ile bu dereceye eriştin?
Buyurdu ki:
Cihad ile eriştim. 30 yıl mücahede kılıcı ile ve haşyet zırhıyla ve vera kalkanı ile, taat ve ibadet oku ile, gönül kapısında oturdum. Allah’ın rızasından başka hiçbir şeyi, gönlüme koymadım, hatırıma getirmedim. (M.Ç.Güzin)
Dört halifenin son anları Hazret-i Ebu Bekir, ölüm döşeğinde iken, ziyaretine gelip öğüt isteyenlere şöyle nasihat etti: (Allahü teâlâ size fetih kapılarını açacaktır. İhtiyacınızdan fazla dünyaya sarılmayın! Sabah namazını kılan Allah’ın himayesindedir.)
Hastalığı ağırlaşıp iyileşmesinden ümit kesilince, yerine birisini halife tayin etmesini istedikleri zaman Hazret-i Ebu Bekir buyurdu ki: (Size halife olarak Ömer’i seçtim. Yarın ahirette “İnsanların en hayırlısını onların başına halife tayin ettim” derim.)
Sonra da halife seçtiği Hazret-i Ömer’e buyurdu ki: (Bil ki Allahü teâlânın insanlar üzerinde hakları vardır. Gündüz yapılması gereken ibadetin gece, gece yapılması gereken ibadetin de gündüz yapılmasını kabul etmez. Farz borçlarını ödemedikçe, o farzla ilgili nafileleri kabul etmez. Kıyamet gününde mizanın ağır gelmesi için hakka uy ve onu hakim kıl. Allahü teâlânın, rahmet ve azab âyetlerini bir arada bildirmesinin sebebi, kulun, korku ile ümit arasında olması içindir. Bu vasiyetime uyarsan, ölümden daha sevgili bir şeyin olmaz. Bunlara uymazsan ölümden kötü bir şeyin olmaz. Halbuki ölüm muhakkak seni bulacaktır.)
[Hadis-i şerifte de, (Farz borcu olan, kazasını ödemedikçe, Allah, onun nafile namazlarını kabul etmez) buyuruldu. Peygamberlerden sonra insanların en üstünü olan Hazret-i Ebu Bekir de Peygamber aleyhisselamın bildirdiğini söylemişti. Farzlarla beraber kılınan sünnetlerin de nafile namaz demek olduğu bütün fıkıh kitaplarında yazılıdır. (Cevhere)]
Hazret-i Ömer, sabah namazına duracağı an, Ebu Lü’lü isimli kâfir bir köle, bıçakla saldırdı. Yakalamak isteyenleri de bıçakladı. Sonra kendisi öldürüldü.
Hazret-i Ömer, imamlığa Abdurrahman bin Avf hazretlerini geçirdi. O da, kısa surelerle namazı kıldırdı. Hazret-i Ömer, kendisini bıçaklayanın kim olduğunu sordu. Yahudi köle Ebu Lü’lü dediler. (Allah’a hamdolsun ki, beni Müslüman değil de, bir gayrimüslim öldürüyor. Benim ona çok iyiliğim de dokunmuştu) buyurdu. Hazret-i Âişe validemize haber gönderdi. (Resulullah ile Ebu Bekir’in yanına defnedilmeme izin verir mi?) diye sordurdu.
Hazret-i Âişe, (Burasını kendime ayırmıştım. Ömer’i kendime tercih ederim. Oraya defnedin) buyurdu. Hazret-i Ömer, (Elhamdülillah benim için bundan büyük nimet yoktur) dedi. Daha sonra altı kişinin ismini bildirip, (Bunlardan birini halife seçersiniz. Halife seçilen zat, herkese iyilik etsin, gayrimüslimlere iyi davransın) buyurdu. Vefat edince de, Resulullahın yanına defnedildi. Hazret-i Ali, (Ömer’den üstün insan kalmadı) buyurdu.
Hazret-i Osman, Mısırlı fellahlar tarafından evi sarılınca, birkaç hadis-i şerif bildirdi. Bunlardan biri şöyledir:
Peygamber efendimiz, dağda Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman’la beraber otururken dağ sallandı. Resulullah efendimiz, (Ey dağ, dur, senin üzerinde bir peygamber, bir sıddık ve iki şehid vardır) buyurmuştu. Hazret-i Osman, bu hadis-i şerifi bildirdikten sonra, yemin ederek (Ben şehid olacağım) buyurdu. Kanlar içinde yatarken de, (Ya Rabbi Müslümanlar arasındaki tefrikayı kaldır) diye üç kere dua etti. Daha sonra Allah’ı anarak vefat etti.
Hazret-i Ali, sabah namazında İbni Mülcem tarafından kılıçla alnına vurularak şehid edildi. Kufe’de, [Necef’te] medfundur.
Hazret-i Ali’nin kızı ve aynı zamanda Hazret-i Ömer’in hanımı olan Hazret-i Ümmi Gülsüm, olayı duyunca (Babam da, kocam Ömer gibi sabah namazında suikasde uğradı) dedi. Hazret-i Ali, ölmek üzere iken (Yemin ediyorum ki umduğuma kavuştum) buyurdu. Kelime-i şehadet getirerek vefat etti. (Radıyallahü anhüm)