|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
İYİ ANLAMAK LAZIM
Sual: (Dâr-ül-harb)de, bankaya para yatıran bir mümin, bu paranın fâizini alabilir mi ve bankada çalışarak maaş alması caiz midir?
Cevap:
Kâdî zâde, (Feth-ul-kadîr) tekmilesinde (Dâr-ül-harbde, Müslüman ile kâfir arasında fâiz yoktur) hadîs-i şerifini açıklarken diyor ki: (Hicretten önce Kureyş müşrikleri, ehl-i kitap olan rumların acem kâfirlerine yenilmelerine sevinmişlerdi. Rum sûresi nazil olup, acemlerin az zaman sonra yenilecekleri bildirilince, Ebû Bekr-i Sıddîk, Kureyş kâfirleri ile sözleşme yaptı. Acemler yenildi. Ebû Bekr-i Sıddîk da sözleşilen develeri Kureyş kâfirlerinden aldı. Bu sözleşme kumar idi. Mekke şehri de, müşrik memleketi idi. Resûlullah, bu kumar sözleşmesine ve şart edilen develerin kâfirlerden alınmasına izin verdi).
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Dâr-ül-harbde yani Avrupa'da, Amerika'da, kâfirlerin kurduğu ve yalnız kâfirlerden fâiz alan bir bankaya para yatıran bir müminin, bu paranın fâizini bankadan alarak ihtiyaçlarına harç etmesi helaldir. Bankaya para yatıran bir kimse, banka ile ortaklaşa, parasını fâiz ile işletmeğe vermiş oluyor. Bu bankadan ödünç para alıp fâiz verenlerin hepsi Müslüman veya zimmî ise, bankaya yatırılan paranın fâizini almak haram olur. Bankadan para alıp fâiz verenler, Müslüman ve harbî kâfir karışık ise, o bankadan alınan fâiz ve hizmet karşılığı alınan maaş mekruh olur.
Müslüman veya zimmî müşterisi çok ise, harama yakın, harbî kâfir müşterisi çok ise, helale yakın mekruh olur. Meşîhat-i islâmiyyenin İstanbul'da çıkardığı (Cerîde-i ilmiyye) kitabının 29 Şubat 1336 ve 9 Cemâzil-uhrâ 1338 târîh ve ellibeşinci sayısının binyediyüzkırkdördüncü sahifesinde yazılı fetvada da, (Dâr-ül-harbde kâfir bankasına para yatırıp, bankadan fâiz almak, şer'an helal olur) buyurulmuştur. Bankada çalışarak maaş almak da, böyledir. (Tam İlmihal s. 858)
Gayrimüslim ülkelerde
|
Sual: Bir ülkenin dar-ül-harb olması için aranan şartlar nelerdir?
CEVAP
İmam-ı a’zama göre bir ülke üç şartla dar-ül-harb olur:
1- Dar-ül-harbe bitişik olması.
2- Müslüman inancıyla güvence içinde olmaması.
3- O ülkede gayri islami hükümlerin tatbik edilmesi. İmameyne [imam-ı Ebu Yusuf ile imam-ı Muhammed'e] göre ise gayri islami hükümlerin uygulandığı andan itibaren o ülke dar-ül-harb olur. Bir bid’at ehli, “Bin yıl öncesinin dar-ül harb ahkamını bugüne taşımak bence yanlıştır” diyor. Bin yıl önceki namaz, oruç gibi ibadetler de sence yanlış olabilir. Teknikte değişiklik ve mükemmel gelişmeler olur ama dindeki değişiklik geçersizdir. Çünkü din kâmildir. (Maide 3)
Dar-ül-harbde caiz olanlar
Sual: Fıkhi tabirle, dar-ül-harb denilen, Japonya, Çin, Amerika gibi ülkelerde, Müslümana neler caiz neler haramdır?
CEVAP
Bazılarını bildirelim:
1- Ehl-i kitabın kestikleri hayvan, temiz kabul edilir. Bir hayvanı kitapsız kâfirlerin kestiği kesin olarak bilinmezse, o hayvanın etini yemek tenzihen mekruh olur.
2- Dar-ül-harpte, İslam’ın vakarını, şerefini korumak ve şöhretten, fitneden sakınmak vaciptir. [Mesela sarık sarmak, sakal bırakmak ve entari giymek fitneye sebep olacaksa, bunlar yapılmaz. Bunlar sünnet-i zevaiddir. Fitneye sebep olmak ise haramdır. Haram ile sünnet, hatta farz çakışınca, haram işlememek için farz tehir edilir, sünnet ise terk edilir. Sünnet ile mekruh çakışınca da sünneti terk etmek gerekir.]
3- Zâlimler, saçını, kollarını açması için zorlarlarsa, (açmazsan, işten çıkaracağız) derlerse, örtülü olarak çalışacak başka yer bulamayınca, kadının kolları açık çalışması, İmam-ı Ebu Yusuf’a göre caiz olur. Kadının kulaklarından sarkan saçlarını örtmesi farz değil diyen müctehid âlimler de vardır. Böyle durumlarda, bu zayıf kavil ile amel etmek caiz olur.
4- Fıkhın dört kısmını, [İbâdet, nikah, alışveriş ve cezalar] Dar-ül-harpte de ahkam-ı İslamiyeye uygun yapmak, uşur vermek lazımdır. Gayrimüslim kadınların saç, kol ve bacaklarına bakmak, Dar-ül-harpte de haramdır. Sadece fâsid alışverişler caizdir. Dar-ül-harpte imana gelen, farz olduğunu işitene kadar, kılmadığı namazları kaza etmez.
5- Dar-ül-harpte bulunan Müslüman esir, serbest bırakılsa, rahat dolaşsa, çalışıp kazansa da, kâfirlere gadr etmesi caiz olur. Çünkü, onlara söz vermiş, müstemin olmuş değildir. Fakat, esirin de, onların kadınlarına, kızlarına tecavüz etmesi caiz değildir. Çünkü, nikahlı aileden başka bir kadınla beraber olmak zina olur.
6- Dar-ül-harpte harbi ile yapılan sözleşmenin kıymeti yoktur. Kâfir olan sigortacılar ile sözleşme yapmak ve onlardan para almak helal olur.
7- Dar-ül-İslam’da, Teminat mektubu vermek için alınan ücret caiz olmaz, kefalet de sahih değildir. Kâfiri böyle kefil yapmak, ihtiyaç halinde caizdir.
8- Gayrimüslimlerin kanunlarına karşı gelerek, fitne çıkarmak da caiz olmaz. Kâfir ülkelerdeki kanunlara karşı gelmemek, onları ülül-emir olarak tanımak demek değildir. Allah’a isyana sebep olacak emirlere karşı gelinmez. Kanunlara karşı gelmek, nerde olursa olsun, fitne çıkmasına sebep olur. Fitneye sebep olmak haramdır. Bu haramları işleyen Müslüman, İslamiyet'i ve Müslümanları bütün dünyaya karşı barbar olarak tanıtmış olur. İslamiyet'e büyük zarar vermiş olur.
9- Bankadan, zaruret olmadan para çekip faiz ödemek de haramdır.
10- Küfür alametlerini dar-ül-harpte de kullanmak küfürdür. Bunları mizah için, başkalarını güldürmek için, şaka için kullanmak da küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez. Dinimizin küfür alameti dediği şeyleri mesela haç takmak, zünnar denilen papaz kuşağını takmak zaruretsiz caiz olmaz.
11- Orada yeni Müslüman olana eziyet edilmiyorsa, mukim olur.
12- Orada Müslüman olan kadın, kocası Müslüman olmaz ise iddetten sonra ayrılmış olur.
13- Bankaya para yatırıp faizini almak caizdir. Ceride-i ilmiyye’deki fetvada (Dar-ül-harbde onların bankasına para yatırıp, bankadan faiz almak, helal olur) buyuruluyor.
14- Orada zaruretsiz ehl-i kitap kadın ile nikah yapılmamalıdır. Çünkü haram diyen âlimler vardır.
15- Orada had cezaları tatbik edilmez.
Gadr etmek nedir?
Sual: (Gayrimüslim ülkelerde fâsid alışverişler caizdir, ancak gadr etmek caiz değildir) deniyor. Gadr etmek ne demek? Birkaç örnek verilebilir mi?
CEVAP
Gadr etmek, verdiği sözde, yaptığı anlaşmasında durmamak, hainlik etmek demektir. Tam İlmihal’de diyor ki:
Dar-ül-harbde bulunan bir müstemin Müslüman, mesela, Türkiye’den Fransa’ya, ticaret için gitmiş olan bir Müslüman, kâfirlerin malını, fâsid akit ile alabilir. Çünkü, Dâr-ül-harbde bulunan müsteminin, gayrimüslimlerin mallarını, onların rızası ile alması caizdir. Fakat, gadr ile almak caiz olmaz. Yani sözünde durmamak, hıyanet etmek, her yerde haramdır. Gönül rızası ile malını almak, gadr değildir. Malına, canına, kadınına, kızına saldırmak gadr olur. Haram olur. Fakat, Müslüman ülkesinde bulunan müstemin kâfirin malını, gönül rızası ile olsa da, caiz olmayacak yol ile almak, gadr olur. Çünkü, İslam ülkesinde, İslamiyet’in emirlerine uygun hareket edilir. Mesela Meryem anayı ziyaret için Kudüs’e gelenlerden ve turistlerden ayakbastı parası veya başka isimlerle bir şey almak caiz olmaz. Müslüman hacıdan ayakbastı parası almak da haramdır.
Dar-ül-harbde, gayrimüslimlerin mallarını gönül rızası ile, gadr yapmadan almak Hanefi’de caizdir. Diğer üç mezhepte caiz değildir. (Mecmâ’ul-enhür)
Müstemin: Başka bir ülkeye, onların izni ile giren kimse demektir.
Almanya’daki bilet
Sual: Almanya’da biri, bana piyango bileti hediye etmişti. Biletime bir miktar para çıktı. S. Ebediyye’de, gayrimüslim ülkelerde piyangolu satış yaparak kâfirlerin mallarını almanın caiz olduğu bildiriliyor. Bu hükme istinaden, bana verilen bilete çıkan parayı almam caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caiz olur.
Kâfir ülkesinde
Sual: Yıllarca Rusya’nın zulmü altında kalıp da, namazın ve orucun farz olduğunu duymayan kimse, daha sonra bunların farz olduğunu öğrenince, bunları kaza etmesi gerekir mi?
CEVAP
Müslümanların çoğunun bildiği şeyleri bilmemek ve öğrenmemek günah olur. Hangi ülkede olursa olsun İslam bilgilerinin yaygın olduğu yerde, bilmemek özür olmaz, günah olur. (S. Ebediyye)
Bunun için o namazları ve oruçları kaza etmesi gerekir. Kâfir ülkesinde de olsa, içkinin, zinanın haram olduğunu çok Müslüman biliyorsa bilmeyenlerinki özür olmaz.
Eğer bulunduğu yerdeki Müslümanların çoğu namazın, orucun farz olduğunu duymamışsa, o zaman mazur olur. Çünkü İslam Ahlakı kitabında, (Kâfir ülkesinde, farz olduğunu bilmediği için kılmadığı namazları, tutmadığı oruçları ve vermediği zekâtları kaza etmez) deniyor.
Kâfir bankasında çalışmak
Sual: Meşihat-i islamiyyenin yani eskiden İstanbul'da din işlerini idare eden Osmanlı Devleti’nin Diyanet İşleri dairesinin (Ceride-i ilmiyye) kitabının 29 Şubat 1336 ve 9 Cemazil-uhra 1338 tarih ve 55. sayısının 1744. sayfasında yazılı fetvada, (Gayrimüslim bir ülkede kâfir bankasına para yatırıp, bankadan faiz almak, şer’an helâl olur) buyuruluyor. Peki, böyle bir bankada çalışıp alınan maaş da helâl olur mu?
CEVAP
Evet, böyle bir bankada çalışıp maaş almak da, helâldir. (S. Ebediyye)
Gayrimüslim ülkelerde faiz
Sual: Fransa gibi dar-ül harb olan gayrimüslim bir ülkede, bankaya para yatırıp faizini almak veya kazanılması kesinse, kumar veya başka şans oyunlarıyla onların paralarını almak caiz midir?
CEVAP
Bu konuda, din kitaplarımızda deniyor ki:
Dar-ül-harbde, kâfirlerin mallarını faizle, kumarla, fasid beyle almak helâldir. Bu yollarla Müslümanın zarar etmesi helâl değildir. (İbni Âbidin) [Demek ki faiz vermek caiz olmadığı gibi, kaybetme ihtimali varsa, kumar ve diğer şans oyunlarını oynamak da haram oluyor.]
(Dar-ül-harbde, Müslümanla kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifi gösteriyor ki, onların mallarını gönül rızalarıyla, gadr yapmadan almak caizdir. (Mecmaul-enhür)
Dar-ül-harbde, Müslümanların, kâfirlerden ve orada Müslüman olanlardan, faizle ve fâsid beyle mallarını almaları caizdir. Çünkü onların mallarını rızalarıyla almak mubahtır. (Dürer ve Gurer)
.
|
|
Bugün 74 ziyaretçi (141 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|