|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Herkesin bir hesabı var
#Osmanlı#Birinci Cihan Savaşı#Nuri Killigiller
Temmuz 05, 2023 06:292dk okuma
Paylaş
Malum, uluslararası ilişkilerde duygusallığa yer yoktur.
Haberin Devamı
Uçak Biletine Anında 100TL İndirim!
Bilet Dükkanı
|
Patrocinado
Zira tüm ilişkiler karşılıklı çıkar esasına dayanır. Buradaki ‘karşılıklı’ kelimesinin manası, al gülüm ver gülüm şeklinde, duygusal olmayıp güce göredir; yeni adıyla kazan-kazan.
Bu demektir ki güçsüzseniz, bu durum ‘karşılıksız’ olabildiği gibi, biteviye borçlu kalmak şeklinde de olabilir. Nitekim ‘vahşi Batı’nın, güçsüz ülkeler üzerindeki yöntemi budur ve tam manasıyla kurt kanunu caridir.
Hakkın ve adaletin temsilcisi Osmanlı güçlü iken, bu denli pervasızlıklar zor sergilenirdi. O vakitler, mazlumların hamisi vardı ve zalimlerden hesap sorardı.
Osmanlı, tarih sahnesinden silinince, meydan yeri sırtlanlara kaldı.
Osmanlının bakiyesi ülkeler, sömürülmekle kalmadı, bitimsiz bir intikam duygusuyla ademe (yokluğa-ölüme) mahkûm edildi.
Vahşi Batı’nın, Türklere (Müslümanlara) reva gördüğü intikam hıncı, 1412 yıllık tüm İslam dönemini kapsamaktadır. Diğer bir deyişle, Türkler, yalnızca kendilerinin değil, tüm Müslümanların ve Müslümanlığın bedelini ve hesabını vermek durumuyla karşı karşıyadır.
Mahut sırtlan sürülerine göre ‘altın vuruşu’ Birinci Cihan Savaşı’nda yaptılar ve ezeli düşmanları olan Türklere ölümcül darbeyi indirmişlerdi.
Batılılara göre; Haçlı Seferleri ile açılan parantez, Osmanlının inkırazı (çöküşü-yıkılışı) ile kapatılmıştı. Zira Türklere biçilen kefenden kurtuluşun ve yeniden doğuşun imkân ve ihtimali yoktu.
Batı’nın, burada iki büyük hatası oldu: Biri eylemde, diğeri ise yanlış bilgideydi. Eylemdeki hataları, aslanı (düşman belledikleri Türk’ü) yaralı bırakmalarıydı. Bilmedikleri yahut yanlış bildikleri de, aydınlığın zulmetten çıkacağı keyfiyeti idi.
Bundan dolayıdır ki, Batı’nın kapattık dediği parantezi Türkler daha o gün açmıştı!
Küllerinden doğmak üzere yapılan tüm girişimler (uçak, silah ve mühimmat yapımı) engellendi ve girişimciler (Vecihi Hürkuşlar, Nuri Demirağlar, Nuri Killigiller vb.) doğduklarına pişman edildi.
Türkiye’mizde imal edilen uçaklar, Kayseri’de yere gömülerek, üzerleri betonla kapatıldı.
Yiğit, düştüğü yerden kalkacaktı; çeliğe yeniden su vermek için biraz zamana, zemine ve tıpkı dün olduğu gibi kadırgaları karadan yürütecek çelikten bir iradeye ihtiyaç vardı.
Tam bir asır boyunca; kömürün elmasa dönüşmesi veya incinin, istiridyenin bağrında meydana gelmesi gibi için için oluştuk. Milletçe otuz iki dişimizi sıkarak, metanetle çalıştık, sabırla bekledik.
Yaralı aslanın ölmediğini gören Batı, onu sürünmeye mahkûm etti. Terör, envai çeşit darbe ve ambargolarla ona had bildirmeye kalktı.
Düşündükleri ve uyguladıkları tüm fenalıklar, aksi tesir yaptı; bilendikçe bilendik, vermediklerinin daha iyilerini ürettik. Savaşın konseptini değiştirerek üstünlük elde ettik.
Dünya üzerinde, Türk ordusundaki savaş tecrübesine sahip başka bir ülke yok.
Ok yaydan çıktı, şairin dediği gibi: “... Hey gidi Küheylan koşmana bak sen! Çatlarsan kısrak utansın!”
Parantezin kapanmasına az kaldı. Herkesin hesabı olduğu gibi, tüm hesapların üstünde de bir hesap vardır.
İşte o hesap sahibinin dünyadaki vaadi, ‘nurunu mutlaka tamamlayacağı’ yönündedir.
Şaşkın muhalefet
#CHP#Meral Akşener#İYİ Parti
Haziran 26, 2023
DÜZGÜN işleyen demokrasilerin olmazsa olmazı muhalefet partileridir ve en az iktidar kadar önemlidirler.
Haberin Devamı
Ülke olarak şanssızlığımız; CHP gibi ‘kurucu’ olduğunu iddia ettiği devleti, tek başına 27 sene yöneten bir partinin, ilk serbest seçimlerle muhalefete düşmesi ve bu durumu asla hazmedememesidir.
Sittin senedir CHP’nin demokrasiden anladığı şey, halkın kendilerini iktidara getirmek zorunda olmasıdır. İktidara getirmediğinde –ki, hiçbir zaman getirmemiştir- halk ya oyunu nereye kullanacağını bilmeyecek kadar cahildir ya da bilerek getirmemiştir ki bu takdirde de halk cezalandırılmalıdır.
Böylesi bir muhalefet anlayışının en tuhaf yanlarından bir diğeri de, hangi parti olursa olsun, kendileri dışındaki iktidarları meşru görmemeleridir. Diğer bir deyişle iktidar, CHP’lilerin babalarının tapulu malıdır; gelen tüm iktidarlar, sahipli bu mülkte kurulan gecekondudan ibarettir.
Haberin Devamı
Böylesi sakil bir anlayıştan dolayıdır ki bizde iktidara alternatif olabilecek, gerçek manada demokratik bir muhalefet partisi olmamıştır.
İşte bu anlayış yüzünden demokrasimiz gelişemediği gibi, her on yılda bir menhus darbelerle kesintiye uğramıştır.
CHP, bütün bu darbelerin ya içinde olmuş, ya teşvikçisi ya da alkışlayıcısı olmuştur.
Halkın seçtiği siyasi iktidarı meşru görmeyen, göremeyen CHP bu iktidarı zorla devirip yerine geçen darbe hükümetlerini pekâlâ meşru görebilmiştir.
Şu meşum sözler İnönü’ye aittir: “Şartlar tamamlandığında halklar için ihtilal meşru bir haktır. O zaman sizi ben bile kurtaramam.”
Nitekim 60 İhtilali oldu. Darbenin başındaki general İnönü’ye gelip “Sizin emriniz bizim için (haşa) Peygamber buyruğudur” demiştir. Aynı İnönü, Menderes ve arkadaşlarının idamlarını önleyebilecekken, sessiz kalmış ve o uğursuz sözünü (Sizi ben bile kurtaramam) yerine getirmiştir.
CHP’den ne köy ne de kasaba olamayacağını gören İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Türkiye’deki ana muhalefet boşluğunu doldurmak için yola çıktı. ‘Başbakan olacağım’ diyerek bu durumu dillendirdi de.
Ama Erdoğan düşmanlığı onun da aklını örttü; CHP’nin yerine oynamak isterken CHP’nin kuyruğuna takılmayı maharet bildi.
Yanlışının farkına varıp masadan ayrıldı. Ayrılıp kendi adaylığını açıklasaydı şansı devam edecekti lakin tükürdüklerini yalayarak masaya dönmesi onu bitirdi.
Bu kez, Kılıçdaroğlu’nun kuyruğuna iki CHP’li belediye başkanıyla birlikte takıldı. Sözüm ona onları cumhurbaşkanı yardımcısı yapacaktı.
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da oldu.
Başbakanlık da cumhurbaşkanlığı yardımcılıkları da suya düştü.
Ana muhalefet değil, yavru muhalefeti de kaybetti.
Kendine de partisine de ülkeye de yazık etti.
.
Bu kafayla mı iktidar olacaklar
#CHP#Deniz Baykal#Erdoğan
Haziran 14, 2023 06:293dk okuma
Paylaş
CHP, hiçbir vakit halkın oylarıyla iktidar olmadı, olamadı.
Bu kafayla da sittin sene sonra yine olamazlar. CHP, bu ülkede iktidar olmadı mı? Elbette oldu, hem de uzun yıllar boyu (27 yıl) tek başına oldu. Ama o vakitler, CHP’den başka bir parti yoktu. CHP yöneticileri, kendilerinden başkasının, ayrı bir parti kurmalarına da müsaade etmediler.
Ne zaman ki halkın önüne serbest sandıklar kondu (1950), CHP boyunun ölçüsünü aldı. Hem öyle bir aldı ki o gün bugündür yapılan tüm serbest seçimlerin hiçbirisinde CHP, seçim kazanmadı.
Bu müddet esnasında (tam 73 yıldır), CHP iktidar olamadı ama muktedir oldu. Kendisinden yaptığı bürokrasi sayesinde, CHP zihniyeti muktedir olmayı hep sürdürdü.
Ayrıca her on yılda bir yapılan darbelerle de, CHP zihniyeti iktidara taşındı. CHP, milletten oy alamıyor ama silah zoruyla pekâlâ iktidar olabiliyordu.
Haberin Devamı
Enerjisine yükseleceksin
Opel
Yeni C3 Aircross SUV
Citroën
by Taboola
Bundan dolayıdır ki, CHP’nin halkın oylarıyla iktidara gelmek gibi bir niyeti olmadı. Halktan karşılık göremeyeceklerini bildiklerinden, halka rağmen iktidar olmanın peşine düştüler.
Vaktiyle oluşturdukları bürokratik oligarşi ve darbeler sayesinde, mahut iktidarlarını sürdürdüler.
İşte bu denli demokrasicilik oyunu, 2002 yılında iktidara gelen AK Parti dönemine kadar sürdü. Baktılar ki Sayın Erdoğan’ın liderliğindeki AK Parti hükümetleri, eski liderlere ve hükümetlere benzemiyor. Hem iktidar ve hem de muktedir olmak için siyaset üretiyor ve bunda da başarılı oluyorlar.
Mecburen iktidar arayışına girdiler; bu yüzden Deniz Baykal’a kaset kumpası kurup görevden el çektirdiler. Yerine de, işte bu Kılıçdaroğlu’nu (Kasetle gelen Genel Başkan) buldular.
Ona, CHP’yi dönüştürttüler; takıyye de olsa halka ve halkın değerlerine saygılı politika üret diye sıkı sıkıya tembihlediler. O, denilenleri harfiyen yaptı ve CHP’yi çığrından çıkardı.
Öylesine bukalemun gibi davrandı ki, hangi görüşte olurlarsa olsunlar tüm Erdoğan düşmanlarını yanına almayı becerdi. Zira artık o, çiftçi Kemal’di, demokrat amcaydı, Gandi Kemal’di, Aleviydi, Cuma namazına giden Sünni görünümlüydü, başörtüsü sorununu çözendi, oruçsuz da olsa, oruçlu Saadet Partililerin iftarında oruç açandı, kandil gecesinde aynı Müslümanlar tarafından Cumhurbaşkanlığı’na adaylığı ilan edilendi, FETÖ’cülere ve bölücülere kol kanat gerendi.
Kılıçdaroğlu zoru başarmıştı, içerideki ve dışarıdaki tüm destekleri sağlamış ve iktidar yolunu açmıştı.
Anket şirketleri, müjdeli sonuçları verme yarışına girmişti. Kılıçdaroğlu’nun kendisi de etrafı da kesinkes kazanacaklarına inanmıştı.
Hatta seçim gecesi, Ankara ve İstanbul’un belediye başkanları, dereyi görmeye bile tenezzül etmeden, ekranlara çıkıp Kılıçdaroğlu’nu ‘13. Cumhurbaşkanımız’ olarak ilan ettiler.
Seçim sonuçlarından öylesine emindiler ki, utanmadan hak gaspçılığını göze alabildiler.
Bu kez de ‘Adam kazanınca’, Kılıçdaroğlu fabrika ayarlarına dönmekten başka çare bulamadı ve suçu yine seçmene, köylü ve kasabalı seçmene yükledi. Yine halka tepeden baktı ve kendisine oy vermeyen milyonlarca insana hakaret etmeyi maharet bildi.
Haberin Devamı
Bu demektir ki Kılıçdaroğlu’yla da olsa CHP bir sittin sene daha iktidar yüzü görmek istemiyor.
Sayın Erdoğan sayesinde ‘muktedir’ olmaları da ellerinden gidince, artık sıradan bir muhalefet partisi olabilirler.
Meral Akşener, Kılıçdaroğlu eliyle CHP’nin bu durumlara düşeceğini görmüş ve ana muhalefete oynamıştı ancak yersiz ve tuhaf oynamaları, onun da hevesini kursağında bıraktı!
.
Halk yalancıya güvenmedi güvenmez
#CHP#Kemal Kılıçdaroğlu#Mehmet Moğultay
Mayıs 24, 2023 06:292dk okuma
Paylaş
MUHALEFET, gökteki yıldızları vadetmesine rağmen yaranamadı ve halktan beklediği karşılığı bulamadı; bulamaz.
Deprem konutlarını halka bedava vereceğim dedi, buna karşın, deprem bölgelerinden en fazla oyu AK Parti ve Sayın Erdoğan aldı.
Bunun tek bir sebebi olabilir, o da bedava vereceğim diyen kişinin güven vermemesidir. Diğer bir deyişle, bu denli vaatlerde bulunanın ‘yalancı’ bulunmasıdır. Nitekim aynı kişi ya da kişiler, mahalli idareler seçimlerinde de benzer vaatlerde bulunmuşlardı. Ve hatta namus sözü vermişlerdi.
Lakin hiçbir sözlerinde durmadıkları görüldü. Bir tek işçi, işten çıkarılmayacaktı, binlerce kişi kapının önüne kondu. Bedava vereceklerini vadettikleri hizmetlere zam üstüne zamlar yaptılar.
Bu millet, Hazreti Mevlana’nın dediği gibi; ‘lafa laf mı diye bakar, söyleyene de adam mı diye bakar!’ ve ona göre değerlendirir.
CHP zihniyeti, sittin senedir bu millete tepeden baktı ve değer yargılarıyla alay etti. Ondan sonra da gidip kendisinden oy istedi. Bu millet, şayet celladına âşık değilse, CHP’yi iktidara taşımadı, taşımaz da.
Haberin Devamı
Uçak Biletine Anında 100TL İndirim!
Bilet Dükkanı
Elegans İç Cephe Boyalarında Sepette %20 İndirim
Polisan Home Cosmetics
by Taboola
Kılıçdaroğlu, yeri gelince, ‘Başörtüsü konusunu ben hallettim’ dedi. Oysa yalan söylediğini milletimiz bilmektedir. Nitekim vaktiyle, başörtüsüne serbestlik tanıyan kanunu iptal etmek için Anayasa Mahkemesi’ne götüren CHP’li milletvekillerinin arasında Kemal Kılıçdaroğlu da var.
Hem kanunun iptali için imza vereceksin ve hatta o imzalar dikkate alınarak mahut kanun iptal edilecek ve hem de çıkıp ‘Başörtüsünü ben serbest bıraktım!’ diyeceksin.
Halkımız buna; ‘pişkin yalancı’ tabirini kullanır.
Bakınız; 90’lı yıllardaki koalisyon hükümetlerinde (SHP-DYP ve CHP-DYP) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapan Mehmet Moğultay, bir bayram arifesinde, işçi ve emekli maaşlarına dönük aynen şu ifadeleri kullanmıştı: ‘Size bayramdan önce maaş ödemeyeceğim. Çünkü benden alacağınız maaşlarla gidip kurban keseceksiniz. Maaşlarınızı bayramdan sonra vereceğim.’
İşçiye ve o işçinin inançlarına tepeden bakan ve onları aşağılayan şu iğrenç bakış açısına ne demeli?
İşçinin, anasının ak sütü gibi hakkı olan maaşının ödenmesi konusundaki şu hadsizliğe, şu fütursuzluğa, şu kepazeliğe bakar mısınız?
İşçinin hakkını vermediği gibi, nasıl ve nerede harcayacağına da karışıyor. İnsan babasının parasını bağışlasa bile bu denli küstahça davranamaz.
Aynı zihniyet, bugün de kalkmış; ‘emekliye 15 bin lira bayram ikramiyesi’ vereceğinden dem vuruyor.
Yukarıda ifade ettik; bu zihniyet daha işçinin maaşını bayramdan önce ödemiyor; nerede kaldı ki ikramiye ödesin!
Yine vaktiyle CHP’nin Genel Sekreteri olan bir kişi (Önder Sav), hacca gitmek için kendisinden yardım isteyen bir vatandaşa, şu küstah ifadelerle cevap vermişti: ‘Boşver, Araplara para kaptırma. Bakarsın orada Muhammed bırakmaz seni, buraya göndermez.’
Bu iğrenç kişiliğin, âlemlerin övüncü olan sevgili Peygamberimiz ve kutsal hac ibadeti için kullandığı küstahça ifadelere bakar mısınız?
Haberin Devamı
Bu pişkin, utanmaz ve edepsiz yüz, bir de dönüp bu milletten, binbir yalan ve dolanla oy istiyor.
Yalandan kimse ölmemiş ama tüm kötülüklerin başı olan yalandan da kimse iflah olmamıştır.
Bilakis hüsran üstüne hüsrana uğramıştır.
.
Sözün bittiği yerdeyiz
#CHP#Cumhurbaşkanı Erdoğan#Cumhur İttifakı
Mayıs 22, 2023 06:292dk okuma
Paylaş
Her zaman söylüyoruz lakin derdimizi bir türlü anlatamıyoruz. CHP, halka rağmen, halkın değer yargılarını hiçe sayarak kurulduğu için asla gerçek demokrat olmadı, olamadı.
Bu kafayla olamaz da...
Zira demokratlık, CHP’nin genlerine aykırı bir oluşumdur. CHP’lilere göre; kendi partileri kazanmışsa: ‘Yaşasın demokrasi!’ Kendi partileri hezimete uğramışsa:, ‘Bu halk cezalandırılmalıdır’, ‘Göbeğini kaşıyan tiplerin oy verdikleri partiden ne hayır gelir!’, ‘Köylü Mehmet efendinin oyu ile üniversitedeki profesörün oyu eşit tutulunca olacağı budur.’
Zorbaca bu anlayıştan dolayıdır ki bu ülkede demokratik seçimler yapıldığı günden beri, halkın seçtiklerine itibar edilmemiş ve sürekli olarak istiskale uğratılmışlardır. Tek başına iktidara gelseler bile buna rıza gösterilmemiş ve çeşitli hile ve desiselerle alaşağı edilmişlerdir.
Ne demişti İsmet İnönü? Hatırlayın: ‘Şartlar tamamlandığında halklar için ihtilal meşru bir haktır. O zaman sizi ben bile kurtaramam!’ CHP, işte bu gelenekten geliyor. Mahut geleneğin demokrasi(!) anlayışı budur.
Haberin Devamı
Enerjisine yükseleceksin
Opel
Yeni C3 Aircross SUV
Citroën
by Taboola
Demokrasilerde, darbe en büyük suç olacakken, bu zihniyet, demokrasi ile darbeyi pekâlâ bir arada düşünebiliyor.
Bu anlayışsızlık yüzünden; bu ülkede her on yılda bir darbe yapıldı ve bunun sonucu olarak Türk demokrasisi, en eski demokrasilerden biri olmasına rağmen kemale erememiştir.
Düşünebiliyor musunuz, hâlâ darbe zihniyetinin yaptığı bir anayasa ile idare edilmekteyiz.
Demokrasi varsa, milli iradenin üstünde güç olmaması gerekir. CHP’nin sakil anlayışı yüzünden bizde, hem demokrasi var deniliyor ve hem de milli irade hiçe sayılıyor.
Bütün bu demokratik hazımsızlıklar, toplumsal anlayış bakımından, bizi korkunç bir derekeye indirdi.
Deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti, oylarını Cumhur İttifakı’na ve Sayın Erdoğan’a verdiler diye kızılca kıyamet koparılmakta ve depremzedelere ağza alınmayacak hakaret ve küfürler yağdırılmaktadır.
Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı’na oy verdikleri için, maruz kaldıkları depremleri hak etmişlermiş! Ve onlara verdikleri üç kuruşluk yardımları da zehir zıkkım olsunmuş. Ve onlar kendi pisliklerinde boğulsunlarmış.
Bu anlayıştakiler elbette insan olamazlar ve kendilerine insan tesmiye edilemez. Düpedüz yaratıktır bunlar.
Söz buraya gelmişken, bir hususu hatırlatmak zorundayız. İnsanların başına gelen musibetlere asla sevinmemeli; oh olsun denmemelidir.
Sevinildiği ve oh olsun denildiğinde ise, diyenler, aynı musibete uğramadan ölmezler!
İnsanlıktan nasibini alamamış bu mahut kitle, bir yandan en iğrenç hakaretlerini yaparken diğer yandan da deprem bölgesinde yaptıkları yardımları depremzedelerin başına kakıyorlar.
Aşağılıkların şu çukur ifadelerine bakar mısınız? ‘Siz zavallılara, bizler bu kadar yardım yolladık ama siz sefiller ne yaptınız? Götürüp oylarınızı Tayyip Erdoğan’a verdiniz!’
İşte CHP’nin bu ülkeye yerleştirdiği demokrasi anlayışı budur.
İnsanlığın da sözün de bittiği yerdeyiz.
.
Kazdıkları kuyuya düştüler
#CHP#Muharrem İnce#Kemal Kılıçdaroğlu
Mayıs 17, 2023 06:292dk okuma
Paylaş
Malum, mahut muhalefetimizi dışarısı dizayn etmişti.
Haberin Devamı
Hemen her şeyi en ince teferruatına kadar hesap etmelerine rağmen, bir yerde, çok büyük bir hata yaptılar.
Dokuz benzemezi bir araya getirip istedikleri gibi yönlendirdiler lakin bu ülkenin asıl sahiplerini unuttular ve bu unuttukları ana unsura rağmen politika üretmeye kalkıştılar.
Öyle, “CHP’nin 6 okundan biri de milliyetçiliktir; kimse bizim milliyetçiliğimizi sorgulayamaz” gibi beylik laflarla peynir gemisi yürütülemez. Nitekim yürütülemedi.
Türkiye’yi bölmeyi hedeflemiş terör örgütleriyle ortak hareket edeceksin ve buna paralel olarak, onların emirlerine uyup teröristleri salıvermeyi vadedeceksin.
Şom ağızlar “15 Mayıs sabahı İmralı’nın kapıları kırılacak!” diyecek ve sen, o koltuk uğruna bütün bu kepazelikleri sineye çekecek ve tek bir laf etmeyeceksin.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun sükûtu, ikrardan başka bir mana ifade etmedi ve Türk milliyetçileri, kendisine gerekli cevabı verdi.
Aklı sıra, Muharrem İnce’yi saf dışı bırakarak, milliyetçi oyları kendine çekecekti. Bunun için de, ağababaları, aşağılık bir kumpasla İnce’yi oyun dışına itti. Kılıçdaroğlu, önce kendisi için bir kaset çıkarılacağının işaretini verdi. Dikkatleri oraya toplayarak mağduru oynadı; ardından, o aşağılık kasetler zincirini devreye sokmaya yeltendi.
Muharrem İnce, ister istemez havlu attı. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu, meydan yerinin kendisine kalacağını vehmetti. Bir de utanmadan, vaktiyle “Gel bakalım Muharrem!” diyerek bitirdiği İnce’yi, Halil İbrahim sofrasına davet etti.
Ne Muharrem ve ne de Muharrem’in taraftarları bunu yemedi. Kılıçdaroğlu’nu, yanındakilerle, arkasındaki güçleri, önce Allah’a, sonra da millete havale ettiler.
Muharrem İnce’nin ‘milliyetçi’ oyları, CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na inat, Sinan Oğan’a gitti.
Giden bu oyların miktarı da; Erdoğan’la Kılıçdaroğlu’nun aldıkları oyların farkını belirledi!
Kılıçdaroğlu, çekirge misali bir sıçradı, iki sıçradı, üçüncüde yakayı ele verdi.
Ona kalsaydı, milliyetçi oylarla, bölücülere bayram yaptıracaktı.
Ava giderken avlandı.
Foyası ortaya çıkan, üstüne üstlük, Meclis’teki çoğunluğu da yitiren Kılıçdaroğlu’nun ve avenelerinin (Millet İttifakı) cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda, en ufak bir şansları kalmadı.
Kemal Kılıçdaroğlu, uğradığı hezimetle; başbakanlık bekleyen Akşener’in, stratejik derinlik hesapları yapan Ahmet Davutoğlu’nun, İHA ve SİHA’lara dokunmayı arzulayan Ali Babacan’ın, devletin kılcallarına yeniden nüfuz etmeyi dört gözle bekleyen FETÖ’cülerin ve ‘Kürdistan’ hayalleri kuran bölücülerin tüm heveslerini kursaklarında bıraktı.
Bu arada, unutmadan söyleyeyim; Kılıçdaroğlu’nun hüsrana uğrattığı kişilerin başında, ABD Başkanı Biden gelmektedir. Zira Türkiye’deki seçim sonuçlarını öğrenince, yüzü düştü ve içinden; “Bu adamla kazanamayız” diye yırtınan Meral Akşener’e hak verdi.
Dileriz, Kılıçdaroğlu şunu öğrenmiştir: Birileri, partini peşkeş çekmene göz yumabilir ama vatanı peşkeş çekmene kimse göz yummaz ve bunun hesabını sorar.
.
Bu muhalefetin örneği yok
#Karlofça Anlaşması#Osmanlı#Erdoğan
Mayıs 06, 2023 06:293dk okuma
Paylaş
1699’da imzalamak zorunda kaldığımız Karlofça Anlaşması, Türk tarihinin kırılma noktasıdır.
Osmanlı Cihan Devleti, kuruluşundan itibaren dört asır boyunca, üç kıta yedi iklimde at koşturmuş; “İ’la-yı Kelimetullah” (Tevhit inancını yüceltip insanlara ulaştırmak) davasının öncüsü ve yılmaz savunucusu olmuştur.
Müslüman Türk’ün kaderi, hep ittifak halindeki birçok düşmanla aynı anda savaşmak olmuştur.
Haçlı Seferleri, bu durumun tipik örneğidir. Karlofça Anlaşması’ndan önce de, meydana gelen savaşlarda, Haçlı ittifakı, Rusları da yanlarına alarak, Osmanlı’yla savaşmışlardı.
Kaybettiğimiz bu savaşlarla Osmanlı, gerileme dönemine girmiş; elimizden çıkan bu ilk toprak kayıplarının ardı arkası kesilmemiştir. Batı ittifakı, Osmanlı’ya karşı, altın vuruşunu Birinci Cihan Savaşı’nda yaptı ve böylece, asırlardır bekledikleri emellerine ulaşmış oldular.
Haberin Devamı
Enerjisine yükseleceksin
Opel
Değerini merak ediyorsan bize arabanı söyle.
Carvak
by Taboola
Kurtuluş Savaşı ile küllerimizden doğduk lakin hemen akabindeki 2. Büyük Savaş’ın bitimiyle dahil edildiğimiz NATO ile yeniden edilgen bir ülke konumuna getirildik.
O gün bugündür, hakkımızdaki kararları, onlar (güçlü ve galip olanlar) veriyor ve maddede ve manada güçlenmemize asla müsaade edilmiyor.
Demokrasiye geçtiğimiz günden beri, hangi başbakan, bize özgü, bizim lehimize bir karar almak istemiş ve bizi maddede ve manada kalkındırmak istemişse, darbeyle alaşağı edilmiştir.
Aynı darbelerin envaiçeşidi ve hatta bunların daniskaları, Sayın Erdoğan’a ve hükümetlerine de yapıldı. Bunun da yegâne sebebi, Sayın Erdoğan’ın, Türkiye’yi dört koldan ayağa kaldırmak istemesidir.
Sayın Erdoğan kefeni giyerek, bu denli kararları aldı ve tüm karşı koyuşlara rağmen geri adım atmadı.
Sayın Erdoğan’ın yirmi yılda bu ülkeye yaptıklarıyla, 300 yıllık gerileyişe son verildiği gibi, tam bağımsızlık yönünde devasa adımlar atıldı.
Batı’nın ve Batı’nın emrindeki ülkelerin tüm engellemelerine rağmen, Türkiye, kendi savaş uçağını, kendi tankını, kendi topunu, kendi tüfeğini, kendi tabancasını, kendi füzesini, kendi İHA’sını, kendi SİHA’sını, kendi SİDA’sını, Kızılelma’sını, kendi SİHA gemisini, kendi lokomotifini, kendi helikopterini, kendi otomobilini, kendi uydusunu, kendi doğalgazını, kendi petrolünü vb. üretti ve üretmeye devam ediyor.
Çok açık söylüyorum; bunların bir tekini, eski başbakanlardan birisi yapmaya kalkışsaydı başını yerlerdi.
Türkiye, üç asır sonra, yeniden bölgesel ve hatta küresel güç olma yolunda hızla ilerliyor. Bu durum, başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı’yı çileden çıkarıyor. Ne yapsalar, Sayın Erdoğan’ı, Erdoğan’ın sürdürmekte olduğu kalkınma hamlelerini durduramıyorlar.
Son bir umutları kaldı, 2023 seçimlerinde muhalefeti destekleyip Erdoğan’ı alaşağı etmek.
7’li Masa diye adlandırılan bizdeki muhalefetin örneğini dünyada göremezsiniz. Zira bütün ülkelerdeki muhalefet partileri yerli ve millidir. Daha açık ifadesiyle; Erdoğan’ın, bağımsızlık yolunda yapmakta olduğu tüm bu hamleleri desteklemeleri gerekirdi.
Desteklemedikleri gibi, köstek olmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Bunlarla övüneceklerine, üzülüyorlar. Kelimenin tam anlamıyla, düşmanın yapması gerekeni yapıyorlar.
Şu şom ağızlara bakar mısınız: “Doğalgaz, Putin’in kıyağı olmasın!” (Meral Akşener), “Togg diye bir araç üretimi yok; fabrika da yok. Üretilen araç, İtalya’dan getirildi.”, “SİHA gemisi diye bir şey yoktur; onu biz uydurduk. Onun da iki bombalık canı var!”,“İHA’lar, SİHA’lar, bunların her biri oyuncak maket!”, “Tank fabrikasını Katarlılara sattılar, zaten tank üretildiği de yok!”, “Mavi Vatan da neymiş? Ne işimiz var Libya’da?!” , “YPG-PYD (PKK) bize mi saldıracak? Onlar kendi ülkelerini savunuyorlar. Bizim ne işimiz var Suriye’de?”...
Bu denli uğursuz ağızlar olduğu müddetçe, bu ülkenin başkaca herhangi bir düşmana ihtiyacı olmasa gerektir!
.
Stratejik derinlik neymiş?
#Kemal Kılıçdaroğlu#CHP#AK Parti
Nisan 19, 2023 06:292dk okuma
Paylaş
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’yi zaten çığırından çıkarmıştı.
Zira ömürleri boyu CHP’de siyaset yapanlar, dönüştürülmüş CHP’de kendilerine yer bulamadıkları gibi, bu haliyle de partilerini tanıyamadıklarını söylüyorlar.
Millet İttifakı olarak, diğer partilerle ortak liste belirlemesi ise bu denli tanınmazlığa tüy dikti!
CHP milletvekili listelerini görenler, seçimlerde eski ve şaibeli AK Partililerle (FETÖ yardakçılarıyla), malum AK Partililerin yarışacağını görürler.
Burada olan, CHP’li seçmene oldu. Ya iddia edildiği gibi, gidip ‘tıpış tıpış’ oy kullanacaklar ya da sonradan ellerim kırılsaydı da vermeseydim dememek için sandığın semtine bile uğramayacaklar.
Her şeye rağmen, sandığa gidecek bir kısım CHP’li seçmen de oylarını ya Memleket Partisi’ne ya da TİP’e vereceklerdir. Zira aradıkları adayları, bu partilerin listelerinde göreceklerdir.
Büyük hayallerle meydan yerine atılan Ali Babacan’ın DEVA Partisi ile Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi, tam da söyledikleri gibi, siyasette stratejik derinliklerini sergiliyorlar!
Hem de öylesine derin ki, mahut partilerin liderlerinin listelerde esamisi okunmuyor. Bu liderler, milletin terazisi olan sandıktan neden kaçıyorlar acaba?
Hani millet, onları kahir ekseriyetle iktidara taşıyacaktı?
Şimdi yüzleri olmadığı için mi milletle yüzleşemiyorlar?
Kendileri olmadığı gibi, partilerinin logoları da yok; yalnızca belirledikleri birkaç şaibeli ismi CHP listelerinden göstermişler, o kadar. Yani CHP’ye oy veren halk, bunların adaylarını da seçmiş olacak!
Peki, bu partilerin kaç oy alabildikleri bilinebilecek mi?
Hayır!
Kazanırlarsa, CHP’nin oylarının kendilerine ait olduğunu ileri sürecekler, kaybederlerse, kaybeden CHP olacak!
Kendilerini gizlemişler.
Kimsenin bilmemesi için...
Oysa millet, onların cemaziyel evvellerini biliyor. Davutoğlu ile Babacan, savruldukları yerin gözünde, gelmiş geçmiş en kötü dışişleri bakanı ve Yüce Divan’a gönderilecek kişiler olarak tanımlanıyordu.
Tu-kaka edildikleri kapıda ikbal aramalarını kendilerine yakıştırdılar.
‘Sığıntı’ olarak bulundukları yerde de kendilerini, isim ve cisim olarak saklıyorlar.
Bundan ala ‘takıye’mi olur?
Okyanus ötesi bu taktiği kimden almış olabilirler acaba?
Muhalefetin nasıl dizayn edilmesi gerektiğini ABD Başkanı Biden açıklamıştı. Belli ki, bizim muhalefet de ‘ayı’ ile yatağa girmeye hazırlanıyor!
Ne diyelim; sonuçlarına katlanır!
.
Millete inat adaylar
#Kemal Kılıçdaroğlu#FETÖ#CHP
Nisan 15, 2023 06:292dk okuma
Paylaş
Her meslek ve meşrep için geçerli bir kural vardır ki bunun istisnası yoktur.
Kibir, benlik (enaniyet), büyüklük taslamak her iyiliğe, her ne çeşit iyilik varsa hepsine manidir. Kibir, ahlaki zafiyetlerin içindekilerin en kötüsüdür.
Ve maalesef bu hastalık, en çok da siyaset sahnesinde görülmektedir. Zira orası, kelimenin tam anlamıyla ‘ölüm’ arenasıdır. Baba oğlu, evlat babayı, gözlerini kırpmadan öldürürler de gözleri hiçbir şeyi görmez. Birebir yaşadığım için yakından biliyorum. Seçilmeden önceki milletvekili adayı hali ile seçildikten sonraki milletvekili halini görseniz şaşarsınız. Seçildikten sonra, çoğu milletvekilinin ayakları yerden kesilir, havada yürüyorlar zannedersiniz.
Hele bir de; partinin veya partileri adına Meclis’in yönetiminde görev almışlarsa havada yürümek yerine uçuyorlardır. Artık onları tutabilene aşk olsun!
Haberin Devamı
Enerjisine yükseleceksin
Opel
Yeni C3 Aircross SUV
Citroën
by Taboola
Sözümüz, elbette kendini bilenler için değildir. Kibir hastalığı, aşağıdan yukarıya doğru katlanarak büyür ve en tepedeki liderde en tehlikeli hale dönüşür.
Bu tip liderlerde, en yakınlarını bile görememe körlüğü oluşur (lider körlüğü).
Benliğini, kibir (enaniyet) kaplayan lider, ‘Ben yaptım, oldu!’ der. Oysa olan sadece oldu gibi gözükenden ibarettir ve hak ve hakikat namına bir şey olduğu yoktur.
Liderlerin evlatlarını seçme şansları yoktur lakin kadrolarını seçmek ve onların sorumluluğunu taşımak mevkiindedirler.
Lidere endeksli bir siyasi partiler kanunumuz var. Bundan dolayı da ‘siyasette lider oligarşisi’ yaşanmaktadır. Lider, partiyi A’dan Z’ye kadar kurşun askerlerden dizayn ediyor. Artık o lider, kaç seçim kaybederse kaybetsin, partideki liderlik koltuğundan olmuyor.
Bu durumun tipik örneği ana muhalefet partisi CHP ve onun genel başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Seçim kaybettikçe koltuğunu sağlamlaştırdı.
Böylesine bir güce sahip olan liderler de partilerini istedikleri gibi dönüştürebiliyorlar. Bu durumun da tipik örneği, yine aynı parti yani CHP ve onun başındaki Kılıçdaroğlu’dur.
Devletin kurucusu olduğunu iddia eden bu parti gitti, devleti ve Cumhuriyet’i yıkmak isteyenlerin yörüngesine girdi. Daha açık ifadesiyle Okyanus ötesinin yörüngesine... Partiyi de, bilinen CHP şirazesinden çıkarıp anlaşılmaz (bulamaç) hale getirdi.
CHP’deki bu denli lider tahakkümü, diğer ittifak ortaklarına da sirayet etti. CHP’nin olsun, İYİ Parti’nin olsun, diğer ‘küsurat’ partilerinin olsun, çıkardıkları adaylara bakın; büyük çoğunluğunun millete rağmen, millete inat ve hatta partilerine inat olduklarını görürsünüz.
FETÖ’ye methiye düzenleri ve FETÖ’nün emrinde siyaset yapanları, bölücü örgüt yardakçılarını, şehit yakınına ‘sinkaf’lı küfredenleri ve hatta bizzat kendilerine küfredenleri bile liste başlarına veya kazanacak yerlere yerleştirdiler.
Onca aykırı vekil adaylarına, partilerin içinden çıkan birkaç itiraz dışında kimseden itiraz çıkmadı, bu partiler kanunu olduğu müddetçe de çıkamaz.
Haberin Devamı
Dedik ya lider tahakkümü var. Bu kafadaki liderlere göre, kendileri ne yaparsa yapsınlar, ‘tıpış tıpış’ gidilip oy verilecektir.
Kazın ayağının öyle olup olmadığını 14 Mayıs’ta göreceğiz!
Hatta daha şimdiden görmeye başladık bile; son anketlere göre İYİ Parti ve CHP erirken, Muharrem İnce’nin Memleket Partisi, beklenmedik şekilde büyüyor!
Eden kendine eder ve kişinin kendine ettiğini kimse ona edemez
.
Hayırsız mirasyediler
#Ahmet Davutoğlu#Ali Babacan#Temel Karamollaoğlu
Nisan 12, 2023 06:292dk okuma
Üstat Necip Fazıl, davadan dönenleri, şirazesinden çıkanları, yolunu sapıtanları ‘Büyük Doğu’nun düşük çocukları’ şeklinde tesmiye ederdi (adlandırırdı).
Bugün aynı adlandırmayı kimlere yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Zira dün ak dediğine bugün kara diyen, dün yücelttiklerini bugün yerin dibine batıran, dün düşman belleyip, bellettikleriyle bugün sarmaş dolaş olan yığınla insanın karşısında ne diyeceğimizi, doğrusu biz de bilemez olduk!
Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Temel Karamollaoğlu ve Ahmet Özal, liderlerinin veya babalarının sayesinde ikbal sahibi oldular. Bu kişilerin murisleri olan Erdoğan, Erbakan ve Turgut Özal’ın ömürleri CHP zihniyeti ile mücadeleyle geçti.
Bu kişiler de daha düne kadar, kendilerini, aynı zihniyetin karşısına dikilmiş cengâverler olarak tanıttılar. Milletimiz de kendilerini böyle tanıdı. Öyle tanıdığı için de oy verip baş tacı yaptı.
Bugünkü savruldukları yere bakınca, hemen hepsinin birer hayırsız mirasyedi olduklarını görüyoruz.
Karamollaoğlu ile Özal, biri merhum liderine, bir diğeri de merhum babasına mezarda adeta ‘kan terletiyorlar’!
Liderlerinin veya babalarının bir ömür boyu mücadele ettiği CHP’yi iktidara taşımak ve onun liderini cumhurbaşkanı yapabilmek için yırtınıyorlar.
Sinek ufak da olsa mide bulandırır kabilinden, şu Ahmet Özal’a bakar mısınız? Kurduğu partiyle yüzde 25 oy alacağını iddia edebiliyor lakin cumhurbaşkanlığı adaylığı için ancak 1300 oy toplayabildi.
Toplayabildiği 1300 oyla da, boyuna posuna bakmadan ve de utanıp arlanmadan Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeciğini ilan edebiliyor.
Her tarafı destek olsa, ne yazar demeyin; savrulduğu yere ve babaya ihanet edercesine söylediği şu lafa bakar mısınız: ‘Babam, Kılıçdaroğlu’nu severdi!’
İnsan ister istemez merak ediyor; bayram değil seyran değil, Ahmet Özal, Kılıçdaroğlu’nu niçin ‘öptü’? Neden kendisine bu güzellemeleri yaptı?
ABD Büyükelçisinden aldığı bir ‘sırrı’ mı kendisine verdi? Gerçi ABD Başkanı, Türkiye muhalefetine ‘sır’ yerine, alenen destek vereceklerini söylemişti!
Kasetle işbaşına gelmiş olan Kılıçdaroğlu’na, bol keseden dağıtmış olduğu bu ulufelerin (sınırsız maddi vaat ve makamların) bedellerinin nasıl ödetileceğini bildiğini sanmıyoruz.
Diğer bir hayırsız mirasyedi de Karamollaoğlu olup o da, merhum Erbakan’ı mezarında rahat bırakmıyor. Zira Erbakan’ın tüm hayallerini Sayın Erdoğan gerçekleştirdi. Bu zevatın niyetleri bozuk değilse ve davalarının sahipleri iseler, Erdoğan’a teşekkür etmeliler.
Oysaki bunların niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek!
Peşinden gittikleri Kılıçdaroğlu’nun aile kökenleri Horasan’a uzanıyordu ve (Şeceresi ve Osmanlı devlet kaydı olamasa da) peygamber soyundan geliyordu!
Öyle ya, yalandan kim ölmüştü ki?
Ayrıca, yandaşları, onun ‘Kuran’ı, içindeki ayetlerle birlikte ezbere bildiğini, (Kuran’ın içinde ayetten başka şeyler var da biz mi bilmiyoruz?) ileri sürüyor.
Kılıçdaroğlu da meydanı boş bulunca, Ayet-i Kerime mealini, Erbakan’ın sözü diye dillendirecek ve başta Karamollaoğlu olmak üzere, salondaki tüm Saadet Partililerden alkışı hak edecekti!
Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuştu ancak o ‘sakal’ var ya, hani kuşu kandıran dervişin cübbesini andıran o ‘sakal’, sahibine hiç yakışmıyor!
Milletimiz 14 Mayıs 1950’de CHP’nin maskesini yırtmıştı; 14 Mayıs 2023’te de, hepsinin maskelerini yırtmış olacak!
.
Bunları da mı görecektik
#Kemal Kılıçdaroğlu#Joe Biden#14 Mayıs 2023 Seçimleri
Nisan 10, 2023 06:292dk okuma
Paylaş
ŞİRAZESİNDEN çıkmış siyasetçiler yüzünden tuhaf bir seçim atmosferi yaşıyoruz.
Haberin Devamı
Siyasi parti liderlerine verilen ya da kendiliklerinden edindikleri rollere bakınca, tam bir maskeli balo oynandığı kesin!
Malum 14 Mayıs 2023 seçimleri, Türkiye için bir dönüm noktası ve bundan dolayı da bir beka seçimi. Başta ABD olmak üzere tüm emperyalist ülkelerin gözleri, pardon, ‘karanlık elleri’ Türkiye’de yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde.
ABD Başkanı (bunak) Biden’ın; ‘Erdoğan’a bedel ödetmeliyiz. Muhalefeti desteklemeliyiz’ demesi, gerçeği tüm hakikati ile gözler önüne sermiyor mu? Bu sözlerle ABD diyor ki, Erdoğan yüzünden Türkiye elimizden çıktı; bağımsızlık yönünde hızla yol alıyor; bir beş sene daha böyle giderse, Türkiye’yi biz dahil kimse tutamaz; ne yapıp edip Erdoğan’ın önü kesilmelidir.
Kurdurulan 7’li masada dağıtılan rollere bakar mısınız?
Saadet Partisi’ne, Kemal Kılıçdaroğlu’nu ‘mücahit’ belletme; ayakkabılarıyla seccadeye basan fotoğraf verse de bu durumun karşı tarafın bir oyunu olduğunu gösterme görevi verilmiş.
Kılıçdaroğlu’nu, sözde dindarlara ‘kanka’ gösterebilmek için, onu, oruç tutmasa da iftarlarına davet ediyor; birlikte oruç açıyor (nasıl oluyorsa?) ve onu kürsüye davet edip, sözde, ayetli-hadisli konuşturuyorlar.
O da kürsüye çıkıp; “Erbakan’ın dediği gibi, ‘Hak geldi, batıl zail olacak’” vurgusuyla, başta Karamollaoğlu olmak üzere tüm Saadet Partililerin alkışlarını topladı.
Kılıçdaroğlu’nun, Erbakan’ın sözü dediği ifade, gerçekte, İsra Suresi’nin 81. ayeti kerimesinin mealiydi. Necip Fazıl üstat için, ‘Şair miydi?’ diyen Kılıçdaroğlu’ndan, bu denli gaf beklemekten daha doğal ne olabilirdi?
İşin asıl tuhaf yönü ise, bu gaf üzerine, Karamollaoğlu ve avenelerinin coşkulu alkışlamalarıydı.
Kılıçdaroğlu ‘Hak gelecek’ derken, onun kastettiği ve üzerine iman ettiği, CHP’nin altı okundan başkası değildi.
Kılıçdaroğlu’nun ‘Milli Görüş’ü kastetmediği apaçık ortada iken, Karamollaoğlu ve avenelerine ne oluyordu? Alkışladıklarına göre, onlar da mı ‘6 ok’u hak bellemişti?
CHP’nin amentüsü altı ok olduğuna göre, gelmesi için envai çeşit kumpaslar kurulan ve gelmesi beklenen odur.
Haberin Devamı
Karamollaoğlu, yoksa beğenmediği ve eksik bulduğu Ayasofya açılışını; caminin bir kısmını iptal edip, yeniden, müze olarak, Kılıçdaroğlu’na açtırmayı mı düşünüyor?
Karamollaoğlu, CHP’li Kaboğlu’nun, değil yalnızca Ayasofya’yı, Sultanahmet Camisi’ni de müzeye çevirmek istediklerini bilmiyor mu?
Peşinde olduğunu iddia ettikleri Necmettin Erbakan, bir ömür boyu CHP’nin dine ve dindarlara zulümlerini anlatmadı mı? Camileri ve vakıf mallarını nasıl yıktığını ve sattığını haykırmadı mı?
Karamollaoğlu, Kılıçdaroğlu’na (Erbakan’ın ifadesiyle, şerre) payanda olarak, Erbakan’a kabrinde bile huzur vermiyor.
Hayırsız evlat icraatlarıyla mirasyediliğe soyunuyor ama bu necip millet, hakkını, ona ve diğer hayırsız evlatların hiçbirisine yedirmeyecektir.
Zira kişi, sevdiği ile beraberdir; Karamollaoğlu, Kılıçdaroğlu ile beraber olabilir.
Ama alnı secdeye gelen hiçbir kimse, seccadeye ayakkabıyla basanla bir ve beraber olmak istemez!
.
Gözleri var görmezler
#CHP#Yavuz Sultan Selim Köprüsü#Togg
Nisan 05, 2023 06:292dk okuma
Paylaş
CHP, dünya üzerinde alışılagelinen siyasi partilere benzemez: Uzun, çok uzun yıllar, muhalefette kalmanın hırçınlığıyla; kendi şahsına münhasır ve tamamen inkâra, yalana, iftiraya ve algıya dayalı bir siyaset anlayışının temsilcisi olmuştur.
Haberin Devamı
Normalde, siyasi partiler birbirleriyle hizmet yarışında olmalıdırlar. Birinin yaptığını, diğerinin az görmesi, daha çoğunu ve daha iyilerini kendilerinin yapacağını vurgulamaları gerekir.
Bizde ise, CHP muhalefeti yüzünden tam tersi yapılıyor; kendileri en ufak bir hizmet üretmedikleri gibi, yapılan tüm hizmetleri görmezden gelip inkâr etmeleri yetmiyor, üstüne üstlük, bir de, yapanları suçluyorlar.
Bu durumun tipik örneklerini, Türkiye’nin ilk yerli elektrikli otomobili olan Togg’da, yerli ve milli tankta, İHA’larda, SİHA’larda, uçaklarda, füzelerde, akıllı mühimmatlarda, Karadeniz Sakarya Havzası’nda keşfedilen doğalgaz rezervlerinde, Marmaray’da, Avrasya’da, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde, İstanbul Havalimanı’nda vb. gördük ve görmeye devam ediyoruz.
Türkiye, siyasi iradenin tam desteğiyle, varını-yoğunu ortaya koyarak, ülkemizin en önemli kurum ve kuruluşlarından beş tanesi bir araya getirilerek yerli ve milli otomobil üretimine girişti.
Hummalı bir çalışmanın sonucunda, Türkiye’nin yüz akı olan elektrikli otomobil Togg’un, banttan indirilerek seri üretimine başlandı. Şimdi de siparişleri alındı. Mart-nisan itibarıyla, yollarımızda binlercesini göreceğimiz otomobil, görkemli bir açılışla tanıtıldı.
İlk yerli elektrikli otomobilin tanıtımını Sayın Erdoğan yaptı diye, muhalefet önce görmezden geldi; akabinde de inkâr cihetine giderek, ‘Tanıtımı yapılan otomobilin sadece bir adet olduğunu ve onun da İtalya’da üretilmiş olduğunu’ ileri sürdü.
Sipariş sağanağını görünce de, ‘Bunun hepsi, yüzde 100 yerli değil’ deyip ufunetlerini kustular. (Ali Babacan)
Dünya üzerinde veresiye yalan söyleyen ve yalanı ortaya çıkınca de yüzü kızarmayan ve de asla özür dilemeyen muhalefeti ancak bizde görürsünüz.
Aynı yalanı bu kez Karadeniz’de, Sakarya Havza’sında keşfedilen doğalgaz rezervleri için, utanmadan dillendirdiler.
Mevcut iktidar, yerli otomobil ile doğalgaz keşiflerini, seçim öncesinde milleti aldatmak için söylüyormuş. Koskoca partilerin Grup başkan vekilleri sıkılmadan, fütursuzca bu iddiaları ileri sürebiliyor ve akıllarınca politika yaptıklarını sanıyorlar.
Yahu! Bu iletişim çağında, yalancının mumu yatsıda değil, söylendiğinin hemen akabinde sönüyor. Bu acınacak hallerini görmelerine rağmen, ısrarla yalanlarını sürdürmelerine ne demeli?
Doğrusu, bunların bu hallerine hiç şaşırmıyoruz. Zira bunların, yapılanlara hayalleri bile erişmiyor.
Maalesef Sanayi Devrimi’ni es geçen Türk toplumunda insanımız, adeta bir elmanın yarısı gibi ortadan ikiye bölündü. Bunlardan bir kısmı, Batı’ya körü körüne teslim olmuş ve Türk insanının bir şey yapamayacağına inandırılmıştır. Bunlara göre, Türkiye’nin bir şey üretmesine gerek yok, ne lazımsa Batı bize verir. Bunların yegâne özelliği, derin bir aşağılık kompleksi içinde debelenip durmalarıdır.
Bu zihniyetin gözleri var ama görmez. Nitekim günümüz Türkiye’sinde dünya çapında yapılan ve yapılmakta olan hamleleri görmüyorlar, görmek istemiyorlar.
Daha açık ifadesiyle, gördüklerine inanmıyorlar.
Yakında Togg’a binip seyahat edecek, Sakarya Havzası’ndan gelen gazı evlerinde yakacak ama yine de bunları Türk insanın yaptığına inanmayacaklardır.
Ama onlar, görseler de, görmeseler de, görmezden gelseler de ’21. Asır Türk asrı olacaktır’.
Türkiye’nin yükselişinin önünü ne kendileri ve ne de dışarıdaki ağababaları kesemeyecektir.
.
14 Mayıs milattır
#14 Mayıs#CHP#DP
Ocak 28, 2023 06:292dk okuma
Paylaş
GÜNÜMÜZ gençleri hatırlamazlar ama yakın tarihi, özellikle demokrasi tarihimizi çok iyi okumalı, ibret almalı ve adımlarını ona göre atmalıdırlar.
14 Mayıs 1950, Türk demokrasi tarihinin miladıdır. Zira ülkemiz, 1950 yılına kadar tek parti (CHP) sultası ile gelmiştir. Öyle ki, o dönem Türkiye’sinde, CHP’nin il başkaları, o illerin hem valisi ve hem de belediye başkanlarıdır.
1946’daki şaibeli seçime kadar, hep tek parti seçime katılırdı. 1946’da ise, ‘Açık oy gizli tasnif’ karakuşi (mantık dışı) kanunu ile ilk defa birden fazla parti ile seçimler yapılmış; bunun sonuçlarına bile tahammül edilmeyip sandıklar kaçırılmış, yakılmış, tasnifleri (oy sayımları) CHP’lilerin keyfine göre düzenlenmiştir.
Demokrasi adına; tüm bu ve daha nice kepazeliklerden, ilk kez 14 Mayıs 1950 seçimleriyle kurtulduk. Bu seçimlerle birlikte 27 yıllık CHP’nin tek partili iktidar yönetimi sona erdi. Yüzde 90 katılım oranıyla DP 419 milletvekili, CHP ise 69 milletvekili çıkardı.
1950 seçim sonuçlarına tüm Türkiye halkı ağlıyordu, kimileri kaybetmenin hüznü ile kimileri de kazanmanın sevinciyle ağlıyordu!
Asli lisanıyla okunması yasaklanan ezanlar, on sekiz yıl sonra ilk kez ‘Allahü ekber’ nidalarıyla semada yankılanıyor ve bunu duyan Müslüman ahali, gözyaşları içinde şükür secdesine kapanıyordu.
1950’den günümüze kadar geçen 73 yıl boyunca hep bu tabular yıkılmakla uğraşıldı.
Malum en büyük tabu vesayet sistemi idi; başkanlık sistemine geçmekle vesayetin çanına ot tıkadık lakin tortuları, bugün bile gücümüzü ve enerjimizi boş yere harcamamıza sebep oluyor.
Meclis’in gündemine bakın; en doğal insan hakkı olan kadınların giyim kuşamında bile anlaşma sağlanamıyor; biri kanun, bir diğeri anayasa değişikliği isterken, kapılar birbirlerinin yüzüne kapatılıyor.
Belli ki, hâlâ birilerinin niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
Birileri utanmadan, Sayın Erdoğan’ın başörtüsü konusunu istismar ettiğini ve seçimlerde malzeme olarak kullanmak istediğini ileri sürebiliyor.
Eğer bunlarda samimiyetin zerresi varsa, başörtüsü konusunu, hep birlikte Meclis’te hallederler. Dolayısıyla bu şeref, değişikliğe ‘evet’ diyen tüm partilere ve milletvekillerine ait olurdu.
Böylece hem kadınlarımız anayasal güvenceye kavuşmuş ve hem de bunu, seçimlerde herhangi bir partinin kullanmasının önüne geçilmiş olurdu.
CHP olarak milletten helallik istiyorlar ya; işte tam fırsatı, lafla olmaz, göstersinler kendilerini!
Zira üniversitelerde başörtülü kızlarımız için ikna odaları kuranları, milletvekili yapıp Meclis’e taşıyan CHP’dir.
Başörtülü kızlarımızı ikna odalarından çıkarıp başı kapalı veya açık olarak da milletvekili yapıp Meclis’e sokan da Sayın Tayyip Erdoğan’dır.
Bütün bunlar, milletin gözlerinin önünde cereyan ediyor.
14 Mayıs 2023 seçimleri de, ister istemez yeni bir milat olacak. Türkiye’mizin 2. yüzyıldaki kalkınma hamlelerinin, patinaj yerine ileriye, en ileriye gitmenin, keşfetmenin ve hepsinden önemlisi, maddede ve manada halkını müreffeh kılmanın miladı olacak.
.
Darbeci zihniyet
#Erdoğan#HDP#Kılıçdaroğlu
Ocak 14, 2023 06:292dk okuma
Paylaş
Erdoğan korkusu dağları sardı.
Bu korku; her biri ayrı ayrı kifayetsiz muhteris kumkuması olan muhalefet parti liderlerinin akıllarını ise, büsbütün örttü ve bunun sonucunda da, ne yapıp edecekleri konusunda nereye savrulduklarını, savrulacaklarını kendileri bile bilmez oldu.
Onlara ve özellikle dışarıdaki işbirlikçilerine göre, Erdoğan diktatörmüş ve ondan bir an önce kurtulmak elzemmiş.
Bunu koro halinde ifade ederlerken, ‘sirkatin’ söylüyorlar; zira söz söyledikleri kişinin aynasında kendilerini görüyorlar! Sözde, bir diktatörü fazla gören bu zihniyet, gerçekte 6’lı, 7’li diktatörlük sisteminin peşinde yırtınıyor.
Üstelik bu yapmak istedikleri sivil ‘cunta’yla darbe suçu işlediklerinin farkında değiller!
Kahrolası darbelerin, demokrat olması gereken siyasilerimizin ruhlarında açmış olduğu rahneleri (gedik) görüyor musunuz? Sivil generaller olarak (adeta SSCB’deki Politbüro), cumhurbaşkanlığı makamının üzerinde ‘konsey’ oluşturarak, yapması gerekenleri kendisine dikte edeceklerini dillendiriyorlar.
Bu dillendirmeyi yaparlarken, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu unutuyorlar.
Masanın 6’lı kesimi, istediği kadar gelin-güvey olsun; kanuni ve kanun dışı ve hatta Anayasa dışı olarak aldıkları ve alacakları kararların hiçbir kıymeti yoktur.
Onların bu denli bir acziyet içindeki hallerini en iyi bilen ve onlarla kedinin fareyle oynaması gibi oynayan ve bu cümleden olarak, pazarlıkta elini güçlendirmek için aday çıkaracaklarını ortaya atan HDP’dir.
6’lı Masa’daki liderlerin zavallı hallerine bakar mısınız? Daha şimdiden, koro halinde HDP’ye güzelleme yarışına girdiler.
Anayasa Mahkemesi’nin HDP’ye yapılması gereken Hazine yardımına konan tedbirin hukuksuz olduğunu ileri sürdüler. Bir diğeri ise zavallılığın daniskasını yaparak, Anayasa’dan ‘Türk’ kelimesinin çıkması gerektiğini zırvaladı.
CHP liderinin danışmanlık payesi verdiği kişi, devletin kurucusu olduğunu iddia eden partinin genel merkezinde mülakat verirken, mahut mekândaki Türk bayrakları kaldırıldı.
Aynı danışman, ‘Kuzey Kürdistan’ ve ‘Özerklik’ teranelerini yavelerken 6’lı Masa mensuplarından çıt çıkmadı.
Görünen o ki, Kılıçdaroğlu, CHP’yi çığırından çıkardığı gibi, kurmuş olduğu 6’lı Masa’yı da HDP’ye esir etti.
Öyle ki, HDP’liler, müstakbel cumhurbaşkanı adayı arayışında, Akşener ile Mansur Yavaş isimlerinin asla olamayacağını vurguluyorlar.
Anayasa Mahkemesi’nce kapatılma ile karşı karşıya olan bir partinin şu cüretini bakar mısınız?
Muhalefet ittifakının anahtarı HDP’nin elinde olduğuna göre, turpun büyüğü heybede!
Bu daha başlangıç; yarın ve öbür gün, birinci ve ikinci turda neleri dayatacaklarını hep birlikte göreceğiz.
Ne diyelim, Allah akıl fikir versin!
|
Bugün 129 ziyaretçi (149 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|