|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
“Emîr [âmir, başkan], mubâh olan bir şeyi emrederse veya yasaklarsa, buna itâat şarttır, çünkü emîrin İslâmiyet’e uygun emirlerine itâat vâcibdir.”
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîminde meâlen buyuruyor ki:
“Ey îmân edenler! Allah’a itâat edin, Peygambere ve sizden olan ülü’l-emre (emîrlere, âmirlere) de itâat edin!” [Nisâ, 59]
Büyük âlim Abdülganî Nablusî, Nisâ sûresinin 59. âyetinde bildirilen bu itâatin, Müslüman emîrin/âmirin, dîne uygun olan emir ve yasaklarına uymak olduğunu belirtmiştir. [el-Hadîkatü’n-Nediyye fî Şerhi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye]
Bu konuda, Peygamber Efendimiz (aleyhis-salâtü vesselâm) da buyuruyor ki:
“Bana itâat, Allahü teâlâya itâattir. Bana isyan, Allahü teâlâya isyandır. Başındaki emîre itâat, bana itâattir, ona isyan ise, bana isyandır.” [Buhârî]
“Başınızdaki emîr, Habeşli siyah bir köle de olsa, ona mutlaka itâat edin!” [Buhârî]
“Hoşuna gitse de, gitmese de, emîrin sözünü dinle ve ona itâat et!” [Buhârî]
“Sırtına vurup malını alsa da, âmirine itâat et!” [Buhârî]
“Emîrin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Çünkü itâat etmeyip, o topluluktan bir karış ayrılan, câhiliyet ölümü ile ölmüş olur.” [Buhârî]
“Günâhı emretmedikçe, emîre itâat vâcibdir.” [Beyhekî] (Burada vâcib, farz demektir.)
İslâm âlimleri, bu hadîs-i şerîfler hakkında: “Âmire kayıtsız şartsız itâat etmek gerekiyor. İsyân etmek ise, kesinlikle yasaklanıyor. Yoksa, zâhiren ona gösterilen itimâtsızlık ve itâatsizlik, aslında onu vekîl edene yapılmış olur. Bu işi beceremedi demenin, emâneti ehline veremedi demenin başka şeklidir” diyorlar.
Yine İslâm âlimleri: “Âmirlerle münâkaşa edilmez. Onların yaptıkları işler, ulu orta tenkit edilmez. Onlara itirâz, onları tayin eden âmire itirâz olur. Bizim yanlış sandığımız bir şey doğru olabilir. Hakkımız sandığımız bir şey de, hakkımız olmayabilir. Hakkımız olsa bile, hakkı kendi elimizle almaya kalkışmamız, anarşiye sebep olur. Âmirlere itâat gerekir” demişlerdir.
Eğer, ortada ihânet gibi bir durum varsa, tabii ki konu, uygun kimselerle istişâre edilip usûlü dâiresinde bir üst makâma bildirilebilir.
İmâm-ı Nevevî (rahimehullah), “Sahîh-i Müslim” ve “Sünen-i Ebî Dâvûd”da geçen bir hadîs-i şerîfi şerhederken; “İşlerin iyi yürümesi âmirlerden sorulur, memûrlardan sorulmaz” buyuruyor.
Peki “Emîr, mubâh bir şeyi yasaklasa, buna uymak gerekir mi?” diye bir sual hâtıra gelebilir. Bu konuda, Ebû Saîd Muhammed el-Hâdimî, “el-Berîkatü’l-Mahmûdiyye fî Şerhi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye” isimli eserinde: “Emîr [âmir, başkan], mubâh olan bir şeyi emrederse veya yasaklarsa, buna itâat şarttır, çünkü emîrin İslâmiyet’e uygun emirlerine itâat vâcibdir” buyuruyor. Buradaki vâcib, farz demektir. [Bu mühim konu üzerinde, inşâallah yarınki makâlemizde de duralım.]
30.11.2015
Vekile itiraz, vekil edene itiraz olur!
Tayin edilen emîre itâat etmemek, onu tayin eden zâta itâat etmemek olur. Bir zât, birini emîr olarak tayin etmişse veya onu kendine vekîl etmişse, ona itirâz, vekîl edene itirâz olur.
Dünkü makâlemizde, bir nebze, “ülü'l-emr (emîrler, âmirler)e itâat” konusundan bahsetmeye çalıştık. Dînimizde emîre yani âmire itâatin/uymanın önemi büyüktür.
Habeşî [zenci] câriye olan Ümmü Eymen’in oğlu Üsâme bin Zeyd (radıyallahü anhümâ), 18 yaşında iken, bir birliğe kumandan olmuştu, babası Zeyd bin Hârise (radıyallahü anh) de vaktiyle köleydi; hattâ hicretin 8. yılında, Mûte’de Rum ordusuyla savaşırken, İslâm ordusunun kumandanıydı.
Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh) halîfeyken, “Resûlullah, sizi Üsâme’nin emrinde savaşa göndermişti. Yine aynı emîrle savaşa hâzır olun!” dedi. O zaman Üsâme (radıyallahü anh), 22 yaşındaydı.
Bazıları, “Âsîler Medine’ye gelip Halîfe’yi öldürebilirler. Üsâme’yi değiştirseniz nasıl olur?” dediler.
Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh), “Ben, Resûlullah'ın beğendiği komutanı değiştiremem” dedi. Hazret-i Üsâme (radıyallahü anh) at üzerinde, Halîfe ve Eshâb yürüyerek, Medîne’den dışarı çıktılar. Halife, Eshâb-ı kirâmı uğurlarken, onlara vedâ ederken, “Birinci nasîhatim, emîriniz Üsâme’ye itâat etmenizdir” buyurdu.
Hazret-i Üsâme (radıyallahü anh), Huzâa kabilesine gidip, mürtedleri öldürdü. Kırk gün sonra, zaferle Medîne-i münevvere’ye döndü. Demek ki, emîr genç ve köle de olsa, ona itâat şarttır. Ona itâat edilmezse, onu vekîl eden zâta itâat edilmemiş olur. Ona itâat edilmeseydi, Resûlullah'a itâatsizlik olurdu.
Tayin edilen emîre itâat etmemek, onu tayin eden zâta itâat etmemek olur. “Vekîl asıl gibidir” buyuruluyor. Bir zât, birini emîr olarak tayin etmişse veya onu kendine vekîl etmişse, vekîle itirâz, vekîl edene itirâz olur.
Sultân IV. Murâd Hân, tütün içmeyi yasak edince, İsmâîl Hakkı Bursevî hazretleri, “Tütün içmek harâmdır” demiştir. Yine o zaman yaşayan Şurunbilâlî hazretleri de, “Halîfe, mubâhları yasak edince, onlar harâm olur” buyurmuştur. Sultân, umûmun faydası için bir mubâhı yasak edince, dinlemek vâcib olur. (Berîka)
Şâfiî âlimlerden Necmeddîn-i Gazzî (rahmetullahi aleyh), “Sultân yasak edince, sigara içmek harâm olur. Devâm edilirse, büyük günâh olur” buyuruyor. (ed-Dürrül-muhtâr)
Demek ki, Halîfe veya Emîr, umûmun faydası için sigarayı yasak edince, sigara içmek harâm oluyor.
Dînimizde birlik ve beraberliğin sağlanması için âmire itâatin önemi büyüktür.
Âmirimiz kötü diye yakınmak doğru değildir. Önce kendimize bakmamız, kendi kusurlarımızı düzeltmemiz gerekir. Kendimizi düzeltirsek, âmirlerimiz de düzelir. Nitekim bir hadîs-i şerîfte, “Siz nasılsanız, başınıza öyle âmirler geçer” (Deylemî) buyuruluyor.
01.12.2015
XXXXXXXXXXXXXXXXX
YENİ ÜMİT
HZ. ALİ'YE GÖRE İDARECİNİN VASIFLARI
A. Çangaoğlu
Hz. Ali'nin (ra) Mısır valisi Malik bin Eşter'e gönderdiği emirnâme özetle şöyledir: "Şimdi bilmiş ol ey Malik. Ben seni öyle memleketlere gönderiyorum ki, birçok hükümet idarecileri oralarda adaletle hüküm sürdü veya zulmetti. Sen, vaktiyle, nasıl senden evvelki valilerin yaptıkları icraatları gözden geçiriyordun, halk da şimdi öylece senin icraatını gözden geçirecektir. O zaman senin onlar hakkında söylediğin şeyleri, halk da şimdi senin için söyleyecektir. Kimlerin iyi olduğu, Allah'ın kendi kulları vasıtasıyla söylettiklerinden anlaşılır. Onun için biriktireceğin en sevimli azık, güzel işler ve iyi ameller olsun."
İslâmiyet, insanı temel unsur olarak ele alıp onun hem bu dünyada hem de bu dünyadan sonraki ahiret hayatında mutluluğunu sağlar. Bunun için de insanın maddî ve manevî her türlü ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve hayatına yön verebilecek hükümler getirmiştir.
İslâmiyet insanca yaşatmayı hedeflediğinden insanları idare edecek kişinin de birçok üstün vasıflara sahip olmasını istemiştir. İnsan kâinatta yaratılan varlıkların en üstünü olduğundan, başka bir deyişle ahsen-i takvim üzere yaratıldığından tabiî olarak onu idare edecek kişinin de üstün nitelikli olması gerekir. Bu üstün vasıfların bir kısmını Peygamber Efendimiz (sav)'den sonra idareye geçen, bugün bile anlamakta ve erişmekte zorluk çektiğimiz dört büyük halife ve onların en sonuncusu olan Hz. Ali Efendimiz'in bir emirnamesinde bulmak mümkündür. Binler misâlden sadece birisi olan bu emirname Mısır'a vali olarak gönderilen Malik bin Ester'e verilmiştir. Bu emirnamenin özetlenmiş şekli çeşitli başlıklar altında şöyledir:
"Şimdi bilmiş ol Ey Malik. Ben seni öyle memleketlere gönderiyorum ki, birçok hükümet idarecileri oralarda adaletle hüküm sürdü veya zulmetti. Sen, vaktiyle, nasıl senden evvelki valilerin yaptıkları icraatları gözden geçiriyordun, halk da şimdi öylece senin icraatını gözden geçirecektir. O zaman senin onlar hakkında söylediğin şeyleri, halk da şimdi senin için söyleyecektir. Kimlerin iyi olduğu, Allah'ın kendi kullan vasıtasıyla söylettiklerinden anlaşılır. Onun için biriktireceğin en sevimli azık, güzel işler ve iyi ameller olsun."
I- İDARECİNİN FERDÎ MES'ÜLİYETİ:
1) "Allah'tan çok korkmalısın": Herşeyden önce Allah'tan çok korkmalısın ve kudretini (Kudret-i Sonsuz) kabul etmelisin. Allah'a ve emirlerine itaat et. Kitabında (Kur'ân-ı Kerim) bulunan farzlarına ve Peygamber Efendimiz'in sünnetlerine son derece uymalısın. Hiç kimse onlara sadık kalmadıkça saadet yüzü göremez ve onlara uydukça da hüsrana uğramaz. Çünkü Allah kendi yolunda bulunanlara yardım eder ve kendisine saygı duyan, itaat edenleri de şereflendirir.
Niyet hâlis olmak ve teb'anın işine yaramak şartıyla çalışmanın hepsi Alalı için olmakla beraber sen yine de vaktinin en hayırlısını Allah ile arandaki ve Allah'a karşı borcun olan kulluk vazifen için ayır. Sırf O'nun için eda edeceğin ibadetlerin en büyüğü ve başlıcası da farzları yerine getirmek olsun. Seni Yüce Harimine yaklaştıran bu ibadetleri her neye malolursa olsun eksiksiz, gediksiz yap. Mü'minlere karşı merhametli ol. Hiddetine, gazabına, eline, diline hâkim ol ve bunların hepsinden kurtulmak ve mâsum kalabilmek için hâdiselerden uzak durup şiddetini tehir et ki, öfken geçsin de iradene sahip olasın.
Sakın kendini beğenme ve sakın nefsinin sana hoş gelen taraflarına güvenme ve aldanma. Yüzüne karşı methedilmeyi kat'iyyen isteme. Yapacağın işlere vaktinden önce ve hazırlıksız olarak girme, açıklık kazanan işlerde de geri kalma.
Sonra işlerin her birini yerli yerine koy. Altından kalkamayacağın işleri kestirip atmadan önce Allah'a ve Resulüne havale et. Zira Cenâb-ı Allah "Ey iman edenler. Allah'a itaat edin. Şayet bir şeyde anlaşamazsanız Allah'a ve Peygamberine havale edin" (Nisa, 4/59) buyuruyor.
Hem sakın hiçbir affından dolayı asla pişman olma ve verdiğin cezadan da sevinme. Bir de sakın 'ben kuvvet ve kudret sahibiyim. Emrederim ve itaat ederler' deme. Çünkü böyle bir düşünce kalbi fesada verir, dini zaafa uğratır ve felakete yaklaştırır. Şayet elindeki imkân ve kudret sana bir büyüklük duygusu verirse, derhal senin fevkindeki melekutun büyüklüğüne bak ve senin kendi nefsine karşı muktedir olamayacağın şeylerde Allah'ın Kadir-i Mutlak olduğunu düşün. İşte bu düşünce senin o yükseklerde uçan bakışını yere indirir, şiddetini giderir, seni bırakıp giden aklını başına getirir. Sakın Allah ile azamet yarışına kalkma ve sakın kibir ve azametle kendisine benzemeye de çalışma, özenme. Çünkü Yüce Allah her zorbayı alçaltır ve her kibirliyi de hakir bırakır. Sonra seni alkışlamalarına, yapmadığın işleri sana maledip nefsini okşamalarına da müsaade etme. Çünkü alkışın çoğu insanı azamete ve gurura sevkeder.
Bir de her günün işini o gün gör. Çünkü diğer günlerin kendine ait işleri vardır. Hâsılı öyle çalış ki, "gücüm yettiğince çalıştım" diyebilesin.
H. İDARECİNİN İÇTİMAÎ MESÛLİYETİ:
1. Halka davranış şekli:
a) Halkına Muhabbet Besle:
Teb'an (mensubu olduğun, idare ettiğin halk) için kalbinde muhabbet, merhamet ve iyilik duyguları, lütuf meyilleri besle. Sakın çaresizlerin başına, kendilerini yutmayı ganimet bilen bir canavar kesilme. Çünkü bunlar iki sınıftır: a) Ya dinde kardeşindir, b) Yahut da yaratılışta bir eşin.
Evet kendilerinden hata sadır olabilir, kendilerine de bir takım arızalar gelebilir. Hata ile yahut kasıtlı olarak işledikleri kabahatlarından dolayı terk etmek değil, ellerinden tutup yola getirmek, ıslah etmek mümkündür. Kendin için nasıl Allah'ın affını ve hoşgörüsünü istiyorsan, sen de onlara karşı affını ve müsamahanı geniş tut, esirgeme. Çünkü sen, onların fevkinde bulunuyorsun. Valilik emrini sana veren de, senin üstünde bulunuyor. Allah (cc) ise herkesin, sana valilik verenin de fevkinde bulunuyor ve kullarının işlerini de hakkıyla görmeni istiyor; seni imtihan ediyor. Sakın Allah ile harbedip de kendini gazaba hedef etme. Çünkü ne buna dayanabilecek kudretin var, ne de O'nun affından müstağnisin.
Sonra hüsn-ü zan ile muamele edersen, uzun uzun yorgunluklardan kurtulursun. Hüsnü zannına en çok layık olan adam, senin hakkındaki tecrübelerin iyi çıkandır. Su-i zannına en çok layık olan ise, hakkındaki düşüncelerin ve tecrübelerin fena çıkandır.
Sonra, bu ümmetin ileri gelenleri tarafından işlenerek herkesin alıştığı,' güzelce uyguladığı doğru ve güzel bir âdeti, sakın kaldırayım deme. Eski âdetlerin herhangi birine aykırı gelecek yanlış bir âdet icat etmeye de asla yanaşma. Memleket işlerinde uygun gelen tedbirini tesbit et ve senden evvelki insanlara doğruluk temin eden sebebleri de ayakta tutma hususunda, sık sık âlimlerle müşavere et; hikmet sahipleriyle konuş.
b) Halkın Kusurlarını Ört:
Evet, sen halkının kusurlarını, kabahatlarını gücün yettiği ölçüde ört ki, Allah (cc) da senin, teb'andan gizli kalmasını istediğin şeyleri örtsün. İnsanlar hakkında bütün kin düğümlerini çöz. Seni intikama doğru sürükleyecek iplerin hepsini kes. Şunu, bunu çekiştirenlerin sözüne sakın çarçabuk inanma. Çünkü gammaz ne kadar saf görünse de yine entrikacıdır, hilekârdır, sahtekârdır.
c) Adaletli Ol:
Sonra adâleti tam tatbik et. Nefsin hakkında, sana yakınlığı olanlar hakkında, teb'an arasında kendilerine meyil beslediğin hakkında, Allah'a ve Allah'ın kullarına karşı adaletten kat'iyyen ayrılma. Şayet böyle yapmazsan, zulmetmiş olursun. Halbuki Allah'ın kullarına zulmedenlerin, kullar adına da'vâcısı Allah'tır. İşlerin içinden öylesini seçmelisin ki, hak konusunda en iyisi, adâlet bakımından da en yaygını olsun, sana Hakk'ın ve halkın rızasını en çok çeksin. Valiler için de, memlekette adâletin kurulmasından, halkın kendisine saygı göstermesinden başka, büyük bir teselli ve mutluluk kaynağı yoktur. Hem sakın insanın iyisi ile kötüsü arasında eşitlik gözeteyim deme. Zira bu eşitlik; iyileri iyilikten soğutur, kötüleri de kötülüğe yaklaştırır. Hem şunu da bilmiş ol ki, valinin halkına güzel zan beslemesini en çok sağlayan, onlara iyilikte bulunması ve yüklerini hafifletmesidir.
2) Kimler Müşavir Olabilir:
Sakın ne seni yoksulluk ihtimaliyle korkutarak kereminden çevirecek cimriyi, ne büyük işlere karşı azmini gevşetecek korkağı, ne de hiddete saparak sana ihtirası iyi gösterecek haris kişiyi, istişare (danışma) heyetine alma. Doğru olan adamları ve Allah'tan korkan kimseleri kendine sırdaş ittihaz et. Sâdık ve kanaatkar adamları meclisine al. Böyle kimseler öyle olmalıdır ki, sana acı gerçekleri herkesten ziyade söylesinler ve şayet Allah'ın yapılmasına razı olmadığı bir harekette bulunmak istersen, sana yağcılığa kalkışıp, teşvik etmesinler, aksine seni düzeltsinler.
III. DÜŞMANLARINA ve DİĞERLERİNE KARŞI DAVRANIŞ:
Düşmanın tarafından sana teklif olunan barış Allah'ın rızasına muvafık ise kat'iyyen reddetme. Fakat barıştan sonra düşmandan çok sakın. Belki seni gafil avlamak için sana yaklaşmak istemiştir. O sebepten ihtiyatlı ol. Şayet aranızda bir sözleşme veya taahhüt varsa, sözleşmeye uy ve ahdini yerine getir. Sakın verdiğin sözden geri dönme, düşmanını aldatma.
Sonra haksız yere kan akıtmaktan son derece sakın. Çünkü haksız yere kan dökmek gibi, felakete sebep olan, bunun kadar mes'uliyeti büyük ve nimetin yok olmasına, devletin batmasına sebeb olan başka şey yoktur.
1) Memurlar ve Yardımcılar:
Amillere yani zekât ve vergi toplayan memurlara dikkat edip, kendilerini öyle iş başına getir. Bir de bu iş için, iyiliğiyle maruf ailelerden yetişmiş, tecrübeli, hayâ sahibi, İslâm'a hizmeti geçmiş adamları araştır. Geçimlerini de geniş bir şekilde temin et. Ayrıca yaptıkları işleri de takip et.
Sonra kâtiplerine de çok dikkat et. Bilhassa sırlarını tevdi edeceğin mektuplarını öyle kimselere yazdır ki, huyu temiz ve ahlâkı düzgün olsun. Kendisine verilen işler bakımından ne mevkide olduğundan habersiz de bulunmasın. Zira kendi değerini bilmeyen başkanınkini hiç bilemez.
2) Halk Tabakaları:
Hem mâlumun olsun ki, halk kısım kısımdır. Bunlardan birinin iyiliği, diğerinin iyiliğine bağlıdır ve hiçbiri de diğeri olmadan edemez. Bunlardan bir kısmı Allah yolunda askerlik yapanlar, bir kısmı âmmenin yazı işlerini yapanlar, bir kısmı adâlet dağıtmaya memur hâkimler, bir kısmı merhamet ve insafla işleri yönetecek olan valiler, bir kısmı ticaret ve sanat sahipleri ve fakirlik ve ihtiyaç içinde olanlardır.
a) Askerler:
Askerler, Allah'ın izniyle halkın kaleleri, valilerin şerefi, dinin izzeti, asayişin vasıtalarıdır. Askerlerin düzeni de kendilerine ayrılan paya bağlıdır. Sonra askerlerin başına öyle birini geçir ki, Allah'a ve Resulüne ve imamına karşı son derece itaatkâr, kalbi temiz ve aklı başında olsun. Askerlerin işini gözet. Sakın birinin iyiliğini başkasının hizmetiyle beraber zikretme.
b) Ticaret ve San'at Erbabı:
Bunların hepsine karşı iyi muamele et ve başkalarının da onlara iyi muamele etmesini sağla. Çünkü bunlar, memleketin hayrına vesile olurlar ve faydalı işlerde bulunurlar. Ancak gerek kendilerinin gerekse memleketin diğer sahalarındaki işlerini de takip et.
c) Fakir ve Zayıflar:
Çaresizler, fakirler ve felakete uğramışlar hakkında Allah'dan çok korkmalısın. Cümlesinin hakkını gözetmek, sana düşen bir vazifedir. Sırf bunlar için Allah'tan korkan ve alçak gönüllü birisini görevlendir. Her birinin hakkını vermeye son derece dikkat et. Kendileriyle meşgul olacağın bir zaman ve yer ayır. Kendilerine hırçınlık etme ve büyüklük gösterme. Verdiğini güler yüzle ve gönül hoşnutluğu ile ver. Vermediğin takdirde de özür dile.
3) Vergilerin Toplanması:
Vergi işini, vergi verenlerin iyiliğiyle birlikte takip et. Çünkü verginin ıslahıyla, vergi verenlerin iyiliği içinde, başkalarının da iyiliği dahildir. Vergiler ancak halka hizmet için toplanır.
4) Yakın Adamlarına Karşı Davranış:
Vali için hassa takımı, yani yakın adamları kadar iyi günlerde yükü ağır basan, kara günlerde yardımı az dokunan başka insanlar yoktur. Halbuki İslâm'ın esası, müslümanın ölçüsü; efkâr-ı umumiye olduğu gibi, düşmana karşı durulacak ve karşı konulacak bir silah varsa, bu da ancak odur. Onun için samimiyetin, meylin daima efkârı umûmiyeye müteveccih olsun.
Valinin hususi yakınları vardır ki; bunların iltiması, halka tecavüzü ve işlemlerde insafsızlığı görülür. Sen onların zararını, böyle durumları meydana getiren sebebleri ortadan kaldırmak suretiyle yok et. Yakınlarından hiçbirisine kat'iyyen toprak verme ve bunlardan hiçbiri de kat'iyyen senden cesaret alıp zararlı iş yapmaya kalkışmasınlar.
Artık Cenâb-ı Allah'ın rahmetinden dilerim ki, Rıza-i İlâhîsi vechi ile kulları arasında güzel, hayırlı eserler bırakmak için gücümüz yettiği kadar çalışmaya, seni de beni de muvaffak etsin. Hakkımızdaki nimeti tamamlayıp saadetle, şehadetle can vermeyi nasip etsin. (Amin.)
.
Önsöz Mehmet Ali DEMİRBAŞ
2 İdareci ve ciddiyet
3 İdarecilik
7 İdarecilere Tavsiyeler
8 Padişaha Nasihat
9 İdarecilerde bulunması gereken iyi hasletler
10 Devlet adamlarının kuvvetli olması
11 Nasihat etmek
12 Akıllı ve ağırbaşlı olmak
13 Fudayl bin İyadın Öğüdü
14 Tartuşinin Mısır meliki Efdale nasihati
15 Gülümsemenin önemi
17 İdarecilere Öğütler
18 Âmirlere İtaat
19 Eshab-ı Kiramın Yolu
20 Hz. Ebu Bekrin Vasiyeti
21 Hazret-i Ömer’in Mektubu
22 Hz. Osman
23 Hz. Ali
24 Ömer bin Abdülaziz
25 Terbiyenin Önemi
26 İdareciliğin Temeli
27 Beş Duyuya Hakim Olmak
28 Bir İdarecinin Nasihati
29 Yardımcının Özelliği
30 İdarecilik Otoritesi
31 İdarecinin Vasıfları
32 Çirkin Huylar
33 Kisra’nın Cevabı
34 Öfkeyi Yenmek
35 Şaka ve Alay
36 İstişare Şekli
37 Danışmanın Vasıfları
38 İstişare toplantısı
39 Yönetilenler
40 Tedbirli Olmak
41 Sultanla Görüşmek
42 Zulmün Zararları
43 Yemek Yedirmek ve İhsan
44 Bir İşe İki Kişi
45 Üç Nasihat
46 Devleti Yaşatmak İçin Şeyh Edebali'nin Nasihatleri
47 İdareci Nasıl Olmalı?
48 Başarılı İdareci
49 Sevilmenin Kısa Yolu
50 Timur Han diyor ki
51 Arkadaşlık
52 Arkadaşlıkta Güzel Ahlak
53 Arkadaş Seçerken
54 Arkadaşlık Hakkı
55 Arkadaşı Tercih
56 Arkadaşın Kusuru
57 Münakaşa Etmemeli
58 Arkadaşa Yük Olmamak
59 Arkadaşa Nasihat
60 Arkadaşa Yardım
61 Arkadaşı Takdir Etmek
62 Arkadaşın Adını Unutmamalı
63 Dinlemesini Bilmek
64 Takdir Etme Sanatı
65 İdari ve Siyasi Taktikler
66 Tefrika Sokmak
67 İşkence Halinde
68 Savaş hiledir
69 Allah Düşmanı
70 Cemel Olayı
71 Hakem Olayı
72 Oyun İçinde Oyun
73 Şalgo’nun Fethi
74 Geri Kaçış
75 Sırbın Hilesi
76 Çöldeki Savaş
77 Tuzak
78 Az İyiliğe Çok Mükafat
79 İş Bitiren Yalan
80 İki Düşman Varsa
81 Yöneticiler İçin
Betül Bayram Altınbaşak’ın Yazıları
82 Yeteneklerinizi ortaya çıkarın
83 Bilim adamlarından püf noktaları
87 İç başarı dedikleri...
92 Şartsız sevginin, sevilene faydaları
93 Şartlı sevgi, konusuna gelince...
98 Güzel konuşma sanatı
99 Mutluluğun reçetesi
101 Yüzün anlamı
.
Devlet Adamı Yönetim Sanatı
a)Eşit muamele: Devlet adamı yönettiği insanlar arasında eşitsizliğe, adaletsizliğe, kayırmacılığa asla göz yummamalıdır. Zira adam kayırmanın, eşitsizliğin, adaletsizliğin sonu mutlak zulümdür. Bunun acısını da topyekûn millet çeker. Her koyun kendi bacağından asılır derler ama bu doğru değildir. Her koyun kendi bacağından asılır fakat çevresine vereceği rahatsızlığı ne yapacaksınız? Tarih boyunca örnekleri görüldüğü gibi insani ve ahlaki temellere dayanamayan yönetimlerin ömrü […]
Konunun Devamını Oku... »
a)Yeryüzünde böbürlenme: Makam, mevki sorumluluk demektir. Makam sahibi demek sorumlu kişi demektir. Sorumlu olan bir insanın, işlerini görmek durumunda olduğu kimselere çalım satması, gururlanıp büyüklük taslaması doğru değildir. Kaplumbağanın koruyucu kabuğu ters döndüğünde kendisi için nasıl ölüm tuzağı oluyorsa, insanın kaprisleri de kendi sonu için bir tuzaktır. Kibir, gurur, davranışları ile büyüklenmek, her şeyi kendisinde görmek diğer insanları küçümsemek demektir. […]
Konunun Devamını Oku... »
a)Ciddiyet olmazsa: Devlet adamının bulunduğu makam ciddi bir yerdir. O yerde oturan kişinin ağzından çıkan bir söz, bir emir, yaptığı bir iş milletin kaderini tayin edecek şeylerdir. Bu bakımdan milletin geleceği, yönetenlerin anlayışı ve hayatı ile yakından ilgilidir. Geçmişte iyi yürekli, ciddi kimselerin görevde olduğu dönemlerde halk ona benzeyip diri durmuştur. Ahlakından, inancından, kültüründen bir şey kaybetmemiştir. Hafif meşrepli, yerini […]
Konunun Devamını Oku... »
a)Yapmadığını söyleme: Devlet adamı her şeyden önce dürüst olmalı, başkasına ait olanı kendine mal etmemelidir. Çalışkan olmalı, iş yapmalı, yapmadığını söylemek zorunda kalmamalıdır. Bir insanın yapmadığını veya yapamayacağı bir şeyi söylemesi, hem yalan hem de ikiyüzlülüktür. İki yüzlülük çok kötü bir huydur. Yalan söyleyen, ikiyüzlü kimselerin sevilmediği bir gerçektir. Sözlerinin davranışlarına, davranışlarının sözlerine uymadığını gören halk, yöneticisine güvenmez. Halk, söylediğini […]
Konunun Devamını Oku... »
a)Hoşa giden yalan: Politika, politikacı denilince, yalan, yalanlarla halkı kandıran kişi olarak düşünenler çoktur. Ne yazık ki buna politikacıların bugüne kadar ki tutum ve davranışları yüzünden yanlış da diyemiyoruz. Bugüne kadar maalesef doğruyu söyleyenden çok yalan söyleyen ve yalan vaatlerde bulunanlar kazanmıştır. Kim daha çok atıp tutuyorsa, kim daha çok vaat edip, şarlatanlık yaptıysa onun ön sıralara geçtiği görülmüştür. Üzülerek […]
Konunun Devamını Oku... »
a) Su Uyur Düşman Uyumaz: Yakın zamana kadar Türk töresine göre Türk milletinin başına geçmek demek, milletin babası olmak demekti. Tarih boyunca kullanılan “Devlet baba” deyimi bunun ifadesi idi. Devlete olan güvenin ve bağlılığın devamı, babalığın devamına bağlı idi. Buna göre devletin idaresine, milletin yönetimine talip olanlar bir baba gibi milleti korumak zorundaydı. Geçmişte Türk’ün düşmanı çoktu. Bu gün dünden […]
Konunun Devamını Oku... »
a)Akıl Akıldan Üstündür: Milletin işi çok ve çetindir. Bir insanın aklı ile gayreti ile düzene girecek cinsten değildir. Ayrıca bir insan her şeyi bilemez, tek başına her şeyin üstesinden gelemez. Atalarımız: “Akıl akıldan üstündür.” Demişler, iş yapan insanın başkalarının aklına, fikrine ihtiyacı olduğunu bildirmişlerdir. Yol bile sora sora bulunur. Bu bakımdan her konuda danışmak yani istişare etmek çok önemlidir. İstişare […]
Konunun Devamını Oku... »
a)Bilgi beceridir: İnsanları yönetmek ve ihtiyaçlarını görmek, geçim derdinden kurtararak insanca yaşatmak büyük bir sanattır. Devlet adamı, emir sahibi ve karar sahibi kimsedir. Onun bilgisi, becerisi, toplumun refah ve medeniyet seviyesini tayin edecektir. Toplumların geri kalması, anarşinin, fukaralığın kucağına itilmesi veya mutlu yaşaması, geleceğinden emin olması yöneticilerinin bu işi bilip bilmediklerine bağlıdır. Devletin, milletin yükünü taşıyacak, işini görecek, insanın her […]
Konunun Devamını Oku... »
a)Görev anlayışı: Devlet adamı, devlet memuru denince hemen akla sorumlu kişi gelir. Çünkü yetkinin olduğu yerde sorumluluk vardır. Aslında herkes sorumludur. Herkesin yaptığı işe, aldığı maaşa, taşıdığı unvan ve bulunduğu makama göre sorumlulukları vardır. Evet, herkes sorumludur. Ama devlet adamının sorumluluğu daha ağır ve herkesten daha çok sorumludur. Harun Reşit, hac görevini yaparken, devrin âlimlerinden biri, oradaki insanları göstererek; “Bu […]
Konunun Devamını Oku... »
Devlet adamının diğer insanlardan farklı durumu, farklı görevleri vardır. Bunun için oturduğu makama yakışır hareket etmelidir. Devlet adamının istediğini yapma, dilediği şekilde hareket etme serbestliği, taşıdığı sorumlulukla bağdaşmaz. Bunun için hiçbir görevli dilediğini yapma keyfiliğine sahip değildir. Geçmişe göz attığımız zaman insanlık, yöneticilerin korkaklığı, beceriksizliği, eğlenceye aşırı düşkünlüğü ve kötü alışkanlıkları yüzünden mutsuz olmuş, iyi alışkanlıklara sahip yöneticiler ise yönettiği […]
Konunun Devamını Oku... »
a)Cesur olmak: Devleti, milleti yönetmede cesaret ve karalılık şarttır. Korkak, kararsız ve vehimli kişi yönetici olamaz. Tarih boyunca beceriksiz ve korkak kimseler, ülkelerini felakete sürüklemişlerdir. Cesur kararlar verip, verdikleri kararları uygulayamadıkları için gelişen olaylar karşısında aciz kalmışlardır. Onun gevşekliğinden düşmanları cesaret almış ve şımarmışlardır. Hz. Ebubekir (r.a): “Mal cimrilerde, silah korkaklarda rey zayıflarda olursa işler bozulur” demiştir. Devlet, otorite demektir. […]
Konunun Devamını Oku... »
a)En Hayırlısı: Türk İslam geleneğinde başa geçmenin anlamı, sorumluluk yüklemek ve insanların ihtiyaçlarını karşılamak için hizmet vermek demektir. İslam peygamberi şöyle buyurmuştur: “En hayırlınız insanlara en çok faydalı olanınızdır.” Yusuf Has Hacip de: “Tarının kullarına faydalı ol, ancak insanlara faydalı olan kimselere insan denir.” demiştir. Atalarımız da: “Yap iyiliği at denize, balık bilmezse Hâlık bilir.” diyerek kültürümüzün, inancımızın hayır ve […]
Konunun Devamını Oku... »
a)Allah adaleti emreder: “Zalim bir hükümdar, bir kaplandan daha yırtıcıdır.” (Konfüçyüs) Milletleri, devletleri, iktidarları ayakta tutan adalettir. Adaletin bulunmadığı toplum çöker, devlet yıkılır, iktidar düşer. Adalet nerede varsa orada huzur, birlik, güven vardır; devlet ayaktadır, iktidar güçlüdür. Derler ki dünya dört şeyle ayakta durur: “Âlimlerin ilmi, Salihlerin ibadeti, cömertlerin sahaveti, devlet adamının adaleti.” Bu gün zulmün haksızlığın kol gezdiği, adaletsizliğin, […]
Konunun Devamını Oku... »
a)Bilgisizlik: Kutsal kitabımız Kuran’da bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığı bildirilmiş, bilen insan gözleri gören insana, bilmeyen insan da gözleri görmeyen köre benzetilmiştir. Milleti yönetecek insan her şeyden önce meseleye vakıf, bilgili, tecrübeli olmalıdır. Zira bilgisiz tecrübesiz millet idare edilip, devlet yönetilemez. Hatta küçük bir şirket idare edilemez, devlet nasıl idare edilsin? Bilgisiz insan kısa zamanda her şeyi birbirine karıştırır. Bilgili kadının […]
Konunun Devamını Oku... »
a)İyi niyet: Hangi işte, hangi meslekte olursak olalım etrafımızdaki kişilerde her şeyden önce dürüstlük ve samimiyet ararız. Hele Türk milletini yönetme mevkiinde olanların davranışlarında, sözlerinde samimiyet ve iyi niyet aramamak mümkün değildir. Kaderimizi tayin edecek kimselere, inanmak, güvenmek isteriz. Samimi olmayan seviyesiz sözler, davranışlar siyasi ahlaka sığmadığı gibi güveni de sarsar. İnanıyoruz ki, bugün Türk insanının en önemli ihtiyaçlarından biri […]
Konunun Devamını Oku... »
|
|
Bugün 1036 ziyaretçi (1881 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|