|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Âlemlerin rahmet ve uyarıcısı
|
Sual: Mevlid münasebetiyle Peygamber aşırı övüldü. “O da bir beşer [insan] idi, Kur’anı getirmekle görevi bitti. Aşırı övmek şirk değil mi?
CEVAP
O, ilah değildi, elbette beşer idi, ama “Seyyid-ül-beşer” idi, bütün insanların efendisi idi. Hiç kimse Onu Allahü teâlânın övdüğü kadar övemez. Bu övgüden de ancak başka dinde olan rahatsız olur.
Not: Geniş bilgi için, Peygamber Efendimiz maddesine bakınız.
.
Resulullahı anmak ibadettir
|
Sual: Mevlid ne demektir, mevlid okumaya bazıları bid’at diyor, doğru mu?
CEVAP
Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimizin doğum günü, bütün Müslümanların bayramıdır.
Resulullah efendimiz dünyaya gelince, amcası Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe, (Kardeşin Abdullah’ın oğlu oldu) diyerek kendisine müjde getirince, sevinmişti. (Ona süt vermek şartı ile, seni azat ettim) demişti. Bunun için, Ebu Leheb’in, her mevlid gecesinde, azabı biraz hafiflemektedir. Mevlid gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminlerin pek çok sevap kazanacağı buradan da anlaşılmaktadır. Hâfız Muhammed ibni Cezeri Şafii diyor ki: (Ebu Leheb rüyada görülüp, ne halde olduğu sorulduğunda, çok azap çekiyorum. Ancak, her yıl, Rebiul-evvel ayının 12. geceleri, azabım hafifliyor. Resulullah dünyaya gelince, müjde veren cariyemi sevincimden azat etmiştim. Bunun için, bu gecelerde azabım hafifliyor) dedi. Ebu Leheb gibi azgın bir kâfirin azabı hafifleyince, O yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mümin, Onun doğduğu gece sevinir, malını uygun yerlere dağıtır, ziyafet verir, böylece, Peygamberine olan sevgisini gösterirse, Allahü teâlâ onu Cennetine sokar.) [M. Nasihat]
Resulullah efendimiz, mevlid gecelerinde eshab-ı kirama ziyafet verir, dünyayı teşrifindeki ve çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebu Bekir de, halife iken, eshab-ı kiramı toplar, Resulullah efendimizin dünyayı teşrifindeki olağanüstü hâlleri konuşurlardı. Bu gece, Resulullahın doğum zamanında görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevaptır. Bugün veya ertesi gün oruç tutmakta mahzur yoktur. Tutulması iyi olur, sevap olur.
İslam âlimleri mevlid gecesine çok önem vermişlerdir. Hazret-i Mevlana, (Mevlid okunan yerden belalar gider) buyurmuştur.
Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Hatta, Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli olduğunu bildiren âlimler de vardır.
(Allahü teâlâ bir kimseye söz ve yazı sanatı ihsan ederse, Resulullahı övsün, düşmanlarını kötülesin) hadis-i şerifine uyularak, asırlardır mevlid kitapları yazılmış ve okunmuştur. Resulullah efendimizi öven çeşitli mevlid kasideleri vardır. Meşhur olan ve Türkiye’de her zaman okunan Mevlid kasidesini Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır. Bu kasidenin asr-ı saadetten sonra yazılması, bid’at olmasını gerektirmez. Çünkü Resulullah efendimizi övmek ibadettir. Her zaman Onu övücü kasideler, yazılar yazılabilir. Onları da okumak bid’at değil, sevap olur. Mevlid-i şerif okumak, Resulullah efendimizin dünyaya gelişini, miracını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlamak, Onu övmek demektir. Her müminin Resulullah efendimizi çok sevmesi gerekir. Bu da zaten imanın gereğidir. Çok sevmek kâmil mümin olmanın da alametidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.) [Buhari]
(Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.) [Deylemi] (Bu ibadeti, şiir olarak söylemek daha tesirli olur. Resulullah efendimizin şairleri, camide, Resulullahı öven ve kâfirleri kahreden şiirler okurlardı.)
(Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de Onu çok anar.)
Vehhabiler, mezhepsizler selefi denilenler, Resulullah efendimizi öven ve ondan şefaat isteyen Müslümanlara müşrik damgasını basıyorlar. Bunu açıkça söyleyemedikleri için, mevlide bid’at diyorlar. Resulullah’ı övmek bid’at olmaz. Bu övgüden ancak Allahü teâlâyı sevmeyen rahatsız olur, çünkü Allahü teâlâ onu övmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Resulüm biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik)buyurmaktadır. (Enbiya 107)
(Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.) [Sebe 28]
(Senin için bitmeyen, sonsuz ecir vardır. Elbette sen, en büyük ahlak üzeresin.) [Kalem 3-4]
Rabbin sana [çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın!) [Duha 5]
(Allah ve melekleri, Nebiye salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56]
Erkek kadın karışık olmadan, çalgı, müzik ve başka haram karıştırmadan Allah rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Ni’met-ül kübrâ, Hadika, M. Nasihat)
Resulullah efendimizi çok övmek, mahlûkların en üstünde olduğunu söylemek, Allahü teâlânın, sevgili Peygamberine verdiği üstünlükleri saymak ve Ondan şefaat istemek, büyük ibadettir. Buna karşı koymak, koyu bir cahillik, pek çirkin bir inattır. Resulullahı övmek, anmak lazım geldiğine delil olarak, Ahzab suresinin (Allah ve melekleri, Nebiye salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin) mealindeki 56.âyet-i kerimesi yetmez mi?
Sual: Mübarek geceleri kutlamaya, Mevlid okumaya karşı olanlar diyor ki:
(İbni Âbidin, “ibadet telakki ederek minarelerden mevlid okuyarak, hastalarının şifaya kavuşması ve kayıplarının bulunması için adarlar. Halbuki mevlid okutmak müzik ve eğlenceden başka bir şey değildir” diyor. Görüldüğü gibi mevlid okumak kötü bir bid’attir.) Mevlid okutmak bid’at midir?
CEVAP
Böyle bir yazının aslı yoktur, tamamen uydurmadır. Bunu Resulullaha olan düşmanlıklarından dolayı yapıyorlar. Peygamber efendimizi övmekten ancak başka dinlerde olanlar rahatsız olur. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Yatırın üzerindeki kandilde veya minarede yakılmak için yağ adamak bâtıldır. Nitekim kadınların Seyyid Abdülkadir için adadıkları yağ, minarenin doğu tarafında yakılır. Bundan daha çirkini de, mevlidlere şarkı, oyun gibi şeyler katarak minarelerde okutmayı adayıp bunun sevabını Peygamber efendimize hediye ederler.)
O günkü mevlidlerde de, bugünkü bazı mevlidlerde olduğu gibi teganni ve uygunsuz şeyler de var imiş. Dikkat edilirse mevlide oyun gibi şeyler karıştırılıyor deniyor, mevlidin kendisi kötülenmiyor.Mevlidi oyun eğlence haline getiriyorlar deniyor. Bir kimse Kur’an-ı kerimi de öyle teganni ile okursa, oyun ve eğlence arasında okursa elbette caiz olmaz. Böyle okumak caiz değil demek, Kur’an okumak caiz demek değildir anlamına gelmez ki. Kasten bunu çarpıtıyorlar.
Mevlid okumak ibadettir. Çünkü Peygamber efendimizi övmek ibadettir. Bu ibadeti, şiir olarak söylemek daha tesirli olur. Resulullah efendimizin şairleri vardı, camide, Resulullahı övücü ve kâfirleri kahredici şiirler okurlardı. Camide şiir okumaya, Resulullahı övmeye bid’at demek çok yanlıştır. Şiir okumayı âdet haline getirmek uygun olmaz. Kandillerde okunmasının mahzuru olmaz. Mevlidlere bid’at ve günah olan şeyler karıştırmak caiz olmaz. Mesela para ile mevlid okumak caiz olmaz. Bunu bahane ederek mevlidin bizzat kendisine hücum etmek yanlıştır.
Hatırlatma: Bazı Hristiyan fırkaları, doğum günü kutlamazlar. Doğum günü kutlamasına yaratıklara tapınmak derler. Selefiyeciler de doğum günü olan mevlidi bid’at sayar, Peygambere tapmak derler. Bunların, Hristiyanlarla bu benzer inanışlarında bir sebep olması gerekir.
Mevlide günah karıştırmak
Sual: İmam-ı Rabbani hazretlerinin, (Mevlid okutmak, mevlid cemiyetleri tertip etmek ve ilahi okuyup dinlemek uygun değildir) dediği doğru mudur?
CEVAP
Hayır. Nağmeli okunmasını, dine aykırı teganni yapılarak, şarkı söyler gibi okunmasını, yani günah işlenerek yapılmasını uygun görmüyor. Mesela günümüzde olduğu gibi, çalgı aletleriyle ve kadın erkek karışık mevlid okutmak da doğru değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kur'an-ı kerimi, kasideleri [ilahileri] ve mevlidi güzel sesle okumak caizdir. Haram olan, nağme yapmak, yani sesi musiki perdelerine uydurmaktır ki, harfler değişmekte, mana bozulmaktadır. Bunları, nağme yapmadan ve Allah rızası için okumak şartıyla güzel sesle okumak caizdir, fakat dinlerini kayırmayanlar, bu şartları gözetmeyeceklerinden, buna da müsaade etmemek, bu fakire daha uygun geliyor. (3/72)
.
Resulullahı övmek şirk değildir
|
Sual: Vehhabiler, Resulullahı övmeye, Ondan şefaat istemeye şirk, böyle yapan müslümanlara müşrik, yani kâfir damgasını basarlar. Resulullahı metheden imam-ı Busayri’nin (Kaside-i bürde)sinden örnek vererek, (Bu sözler Allah’tan başkasını övmektir, şirktir) derler. Bunlar yanlış değil mi?
CEVAP
Resulullahı, Allahü teâlâ övmüştür. Bu övgüden ancak Allah’ı sevmeyen rahatsız olur. Kendisi de, kendisini överek, Allahü teâlânın kendisine ihsan etmiş olduğu nimetleri saymıştır.
Bu övmeleri, o kadar çoktur ki, Busayri hazretlerinin övmesi, onların yanında hiç kalmaktadır. Resulullahı övmek ibadettir. Eshab-ı kiramın hepsi övmüşlerdir. Bunlardan Hassan bin Sabit ve Ka’b bin Züheyrin uzun methleri meşhurdur. Ka’b bin Züheyr, Banetsü’ad kasidesinde, Busayri’den daha çok övmüştü. Resulullah, bunu beğenip, Ka’bın önceki kusurunu af buyurmuş ve mübarek hırkasını ona hediye etmişti. Bu hırka-i seadet, şimdi İstanbul’da Topkapı sarayındadır.
İmam-ı Muhammed bin Said Busayri sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Şazili olan Ebul-Abbasi Mürsi’nin yetiştirdiği Evliyadandır. Ebül-Abbasi Mürsi de, Ebül-Hasen-i Şazili’nin talebesidir. 695 [m. 1295] ‘de Mısır’da vefat etmiştir. Kendisine felç hastalığı geldi. Bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullaha tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullaha okudu. Çok hoşuna gidip arkasından mübarek hırkasını çıkarıp, imama giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eli ile sığadı. Uyanınca, bedeni sağlam idi. Hırka-i seadet de arkasında idi. Bunun için, bu kasideye Kaside-i bürde denildi. Bürde, hırka, palto demektir.
İmam-ı Busayri sevinerek, sabah namazına giderken, salah ve zühd ile meşhur bir zata rastladı. İmama, kasideni dinlemek isterim dedi. Benim kasidelerim çoktur. Hepsini herkes bilir dedi. Kimsenin bilmediği bu gece Resulullaha okuduğunu istiyorum deyince, bunu hiç kimseye söylemedim. Nerden anladın dedi. O zat da, imamın rüyasını, olduğu gibi haber verdi. Vezir Behaeddin bu kasideyi işitince, hepsini okutup, saygı ile ayakta dinledi. Hastalara okununca, iyi oldukları, okunan yerlerin dertlerden, belalardan emin oldukları görüldü. Faydalanmak için, inanmak ve halis niyet ile okumak lazımdır.
Vehhabi mantığına bakın!
Vehhabi Feth-ul- mecid kitabının önsözünde, (Süud torunu Abdülaziz tevhidi yeniledi. Arabistan yarım adasına sulh ve emniyet getirdi. Oğlu Süud da, geçmişlerinin yoluna hayat verdi. Hulefa-i raşidinin yolunu açtı) diyor. Süud oğullarının kılıçlarının keskin olmasına dua ediyor. Yunanistan’da, Atina’nın en lüks otellerinde, yüzlerce gayrı meşru cariye ile, Yunan kızları arasında, yıllarca sefalet, içki ve fuhuş âlemleri sürerek 1964 yılında zevk, safa, işret içinde ölen Süudü ve dedelerini övmek için (hayat verdi, yol açtı) gibi methiyeler söylemesi, ondan yardım dilemesi şirk, suç olmuyor da, imam-ı Busayri’nin, Allahü teâlânın sevgili Peygamberini övmesi, o yüce Peygamberin, mahlukların en yüksek derecesinde olduğunu bildirmesi, (Her istediğini vereceğim) müjdesi ile şereflenmiş olan o en yüksek Peygamberden yardım ve şefaat istemesi, suç ve şirk oluyormuş!
Utanmadan bu yazıları, din kitabı diyerek müslümanların önüne sürmektedir. Gençleri aldatmak, mezhepsiz yapmak için, İslam âlimlerine, müslümanların gözbebeklerine, müşrik, sapık demekten haya duymamaktadır. Hadis-i şeriflerde, Resulullahın kendi yüksek makamını anlatmasına, acaba ne diyecektir. Peygamberlerin seyyidi, gelmiş gelecek, bütün insanların en üstünü olduğunu bildirdiği için, o şerefli Peygambere de, (hâşâ) kirli kalemini bulaştırmak küstahlığını mı yapacak?
Vehhabi yazar, binlerce müslümanı şehit etmiş olan zalimleri övüyor. Onların, masum kanları damlayan kılıçlarını, İslam mücahidlerinin mübarek kılıçlarına benzetiyor da, Allahü teâlânın yüce Peygamberini övmeyi de, puta tapanların putlarını övmelerine benzetiyor. Resulullahı övenlere müşrik damgası vuruyor. Kâfirler putlarını halık, mabud [yaratıcı, tanrı] olarak övmüştü. Böyle övmek ancak Allahü teâlâ için olur. Müslümanlar, yalnız Allahü teâlâyı böyle över. Resulullahı överek mahlukların en üstünde olduğunu bildiririz. Resulullaha aşık olan, Onu çok öven, İslam âlimlerinin hiçbiri, o yüce Peygamberi halık ve mabud derecesine çıkarmamış. Allahü teâlâyı över gibi övmemiştir. Bu kitabı yazan, hak ile bâtılı birbirinden ayıramıyor. Kitabını, kâfirleri bildiren âyet-i kerimelerle ve hadis-i şeriflerle doldurmuş. Bunlara yanlış manalar vererek, İslam âlimlerine saldırmakta, tasavvuf büyüklerine, Allahü teâlânın sevdiği müslümanlara müşrik ve kâfir demektedir. Bu vehhabi kitabını okuyanlar, her sayfasındaki âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri görerek aldanmakta, bunlara verilen bozuk manaları doğru sanarak felakete sürüklenmektedirler.
.
Aşırı sevmek ne demektir
|
Sual: Bir Vehhabi hoca diyor ki: “(De ki: Ey kitap ehli, dininizde aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış birçoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin heva ve heveslerine uymayın.) [Maide 77] âyeti ile (Hristiyanların Meryem oğlu İsa'yı aşırı övdükleri gibi beni aşırı övmeyin. Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm) hadisi gösteriyor ki: Peygamberi veya salihleri aşırı derecede sevmek şirktir. Çünkü insanlar, peygamber ve salihlerin kendilerine şefaat edeceklerine inanıyorlar, onları yaratıcı bilip kabirlerine giderek kendilerine yardım etmeleri için dua ederek müşrik oluyorlar.”
Bu hocanın dediklerinde gerçek payı var mıdır?
CEVAP
Âyet ve hadisten çıkarılan mana yanlıştır. Bunları incelersek, yanlışlıkları kolayca meydana çıkar. Tefsirlere bakıyoruz. (Ey kitap ehli aşırı gitmeyin) demek, (Peygambere Allah veya Allah’ın oğlu demeyin) demektir. (Kurtubi)
Bir âyet meali şöyledir:
(Yahudiler, Üzeyr’e, Hristiyanlar da Mesih’e Allah’ın oğlu dediler. Daha önceki kâfirlerin [“melekler Allah'ın kızlarıdır” diyenlerin]sözlerine benziyor. Allah onları kahretsin! Nasıl da sapıtıyorlar.)[Tevbe 30]
Bildirilen âyetten bir sonraki âyet, bunun açıklaması mahiyetindedir.
(İsrail oğullarından inkâr edenler, Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdi. Bu, isyanları ve aşırı gitmelerindendi.) [Maide 78]
Bu âyetten önceki âyetler de aynı manadadır.
(İsa’ya, Allah diyenler kâfirdir. Halbuki Mesih, "Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin" demiştir. "Allah üçün üçüncüsü" diyenler de kâfirdir.) [Maide 72, 73]
(Meryem oğlu Mesih ancak bir resuldür.) [Maide 75]
Görüldüğü gibi aşırı gitmek, peygambere Allah veya Allah’ın oğlu demektir. Nitekim hadis-i şerif de bunu açıklıyor. (Hristiyanların Hazret-i İsa’yı övdükleri gibi, beni övmeyin) buyuruluyor. Hristiyanlar nasıl övüyorlar? (O Allah’tır, Allah’ın oğludur) diyorlar. Resulullahın, Hazret-i Ali’ye buyurduğu da aynıdır:
(Ya Ali, sen İsa gibisin! Yahudiler, ona düşman olup annesine iftira ettiler. Hristiyanlar da, Onu aşırı yükselttiler. Ona yakışan dereceden daha yukarı çıkardılar.) [İ. Ahmed]
Demek ki aşırı gitmek, bir kimseyi olduğundan fazla övmektir. Mesela Hazret-i Ali’ye peygamber demek, peygambere ilah demek aşırı gitmektir. Peygambere ilah demeden onu aşırı sevmenin hiç mahzuru olmaz. Hatta aşırı sevmek dinimizin emridir. Peygamber efendimizi, çoluk çocuğumuzdan, hatta canımızdan çok sevmeliyiz. Çünkü onu sevmek farzdır. Eshab-ı kiram canlarını siper ettiler, ok yağmuruna hedef oldular. Hazret-i Ebu Bekir Resulullaha bir zarar gelir diye ayağını yılan deliğine kapadı. Demek ki Resulullahı çok sevmek şarttır. Çünkü Resulullahı sevmek imanın esaslarındandır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(İman, Allah ve Resulünü her şeyden daha çok sevmektir.) [İ. Ahmed]
(İslam’ın esası, beni ve Ehl-i beytimi sevmektir.) [İbni Asakir]
(Beni ana baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen kimse, mümin olamaz.) [Buhari]
(Allah ve Resulünü her şeyden çok seven imanın lezzetini duyar.)[Taberani]
Hiçbir müslüman, Peygamberi, evliyayı yaratıcı bilmez, şu isteğimi yarat demez. Müslümana müşrik yani kâfir diyenin kendisi kâfir olur
.
Seyyidinâ ve Mevlânâ
|
Sual: Selefî biri, (Kurucumuz Muhammed bin Abdülvehhab, Peygambere hitaben yazılan, seyyidinâ, mevlâna gibi kelimeler bulunduğu için, Delail-i hayrat kitabını yaktırmıştır. Seyyidinâ [Efendimiz] ve Mevlâna [Mevlâmız] Allah'tır. İnsanlara Seyyid ve Mevlâ demek şirktir. Çünkü Peygamber efendimiz, “Sen bizim seyyidimizsin, efendimizsin” diyene, “Seyyid, efendi, Allah'tır!”buyurdu) diyor. Asırlardır bütün âlimler, (Ali Efendi, Veli Efendi) diye bu kelimeleri insanlar için kullanmıştır. Ne mahzuru var ki?
CEVAP
Bunlar, kurucularına körü körüne bağlı oldukları için, onun sözüne uyarak, (Resulullah’a efendi denmez) diyorlar. Hâlbuki bunun hiç mahzuru olmaz. Bazı kelimelerin birkaç mânâsı olur. Cümledeki yerlerine göre mânâları değişir. (Seyyid, efendi, Allah’tır)ifadesindeki seyyid, efendi kelimeleri ilah mânâsındadır.
Mevlâ kelimesinin, sahip, ilah, efendi, şanlı, terbiye eden, yardımcı, dost, sevilen, azat olan köle gibi mânâları vardır. Bu kelime Kur’an-ı kerimde de, farklı mânâlarda kullanılmıştır. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Sen bizim mevlâmızsın, kâfirlere karşı bize yardım et!) [Bekara 286]
(Allah sizin mevlânızdır. O ne güzel mevlâ [sahip] O, ne güzel yardımcıdır.) [Hac 78]
(İyi bilin ki, Allah sizin mevlânızdır, [sahibiniz, yardımcınızdır.])[Enfal 40]
(Hak dinden çıkan kimse, kendisine zararı faydasından daha yakın olana yalvarır. Yalvardığı şey ne kötü mevlâ [yardımcı], ne kötü yoldaştır!) [Hac 13]
(O gün mevlânın mevlâya [dostun dosta] hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.) [Duhan 41]
(Allah, inananların mevlâsıdır [sahibidir], kâfirlerin ise mevlâsı[sahibi, yardımcısı] yoktur.) [Muhammed 11]
Bir hadis-i şerif:
(Ben kimin mevlâsı [dostu] isem, Ali de, onun mevlâsıdır!) [Nesaî]
Konuyla ilgili birkaç cümle kuralım:
(Mevlâ’mızın rahmeti boldur) cümlesinde mevlâ, ilah mânâsındadır.
(Mevlâna Halid-i Bağdadî, Mevlâna Celaleddin-i Rumî, Mevlâna Abdurrahman Cami kıymetli zatlardır) cümlesindeki mevlâ kelimesi, efendi, şerefli, sevilen kimse demektir. Mevlâna, efendimiz demektir.
(Hazret-i Bilal, Hazret-i Ebu Bekir’in mevlâsı idi) cümlesinde mevlâ, burada azat edilmiş köle demektir.
Seyyid de, mevlâ kelimesi gibi efendi mânâsına gelir. Büyük zat anlamı da vardır. Peygamber efendimize ve onun soyundan gelenlere de seyyid denir. Seyyid kelimesi Kur’an-ı kerimde mevlâ kelimesi gibi farklı mânâlarda geçmektedir. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
([Zekeriyya aleyhisselam] mihrabda namaz kılarken melekler ona, “Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir kelimeyi [İsa peygamberi] tasdik edecek, kavminin seyyidi[büyüğü, efendisi] olacak, nefsine hâkim ve salihlerden bir nebi olacaktır” dediler.) [Al-i İmran 39]
([Yusuf aleyhisselamla kadın] Kapıya doğru koştular. Kadın gömleğini arkadan çekip yırttı. Kapının yanında kadının seyyidiyle [efendisiyle, kocasıyla] karşılaştılar.) [Yusuf 25]
Eshab-ı kiramın ileri gelenlerine de seyyid denirdi. Aşağıdaki hadis-i şerifler Buharî’den alınmıştır:
Sa'd bin Muaz gelince Resulullah, oradakilere (Seyyidiniz için ayağa kalkınız!) buyurdu.
Hazret-i Ömer, Hazret-i Ebu Bekir’e, (Biz sana bi'at ediyoruz. Çünkü sen bizim seyyidimiz, hayırlımız ve Resulullah’a en sevgili olanımızsın) dedi.
Hazret-i Ömer, (Seyyidimiz Ebu Bekir, seyyidimiz Bilal-i Habeşî’yi, azat ederek hürriyetine kavuşturdu) derdi.
Nimet-i İslam kitabında da şöyle deniyor: Aleyhissalatü vesselam efendimiz, Teheccüd namazını 12 rekât kıldıkları da, seyyidinâ İbni Abbas rivayetiyle, sahih-i Buharî’de mezkûrdur. Zemzem suyunu içerken, (Allah’ım senden faydalı ilim, bol rızık ve her türlü hastalıktan şifa dilerim) diye edilen dua, seyyidinâ İbni Abbas hazretlerinin duasıdır.
(Peygamberler ve resuller, Cennetin seyyidleridir.) [E. Nuaym]
(Ebu Bekir Sıddık ve Ömer bin Hattab, nebiler ve resuller hariç, Cennetin seyyidleridir.) [Tirmizî]
(Hasan ile Hüseyin, Cennet gençlerinin seyyidleridir. Babaları onlardan daha kıymetlidir.) [Müslim]
(Hamza, Kıyamette şehitlerin seyyididir.) [Şirazî]
(İnsanların seyyidi Âdem aleyhisselam, Arab’ın seyyidi Muhammed aleyhisselam, Rum’un Seyyidi Süheyb, Acem’in seyyidi Selman, Habeş’in seyyidi ise Bilâl’dir.) [Deylemî]
(Cennet hanımlarının seyyidleri Meryem, Fâtıma, Hatice ve Asiye’dir.) [Taberanî]
(Kaçan kölenin seyyidine [efendisine] dönünceye kadar namazı kabul olmaz.) [Müslim]
(Bir münâfığa “seyyidim” diyen [saygı ile, efendim diyen], Rabbini gazaba getirmiş olur.) [Nesaî]
(Seferde bir kavmin seyyidi [efendisi], onlara hizmet edendir. Şehitlik hariç, hizmet etme sevabına hiçbir şey ulaşamaz.)[Hâkim]
(Seyyidinden [efendisinden] başkasını seyyid [efendi] edinen köleye lânet olsun!.) [İ. Ahmed]
(Köle de, seyyidine [efendisine] “Rabbim” demesin, “Seyyidim[efendim]” desin. Çünkü siz kul, Rab ise Allahü teâlâdır.) [Ebu Davud]
(Ayların seyyidi Ramazan ayıdır.) [Beyhekî]
(Günlerin efendisi cuma’dır.) [Deylemî]
Seyyid, seyyidinâ ifadeleri kıymetli, sevilen insanlar için kullanılırken, en kıymetli insan Resulullah için kullanılmaz mı? Bu konuda birkaç hadis-i şerif:
(Ben âlemlerin seyyidiyim [efendisiyim].) [Beyhekî]
(Ben bütün insanların seyyidiyim [efendisiyim].) [Buharî, Tirmizî, İbni Mace, İ. Ahmed, Darimî]
(Ben bütün peygamberlerin seyyidiyim [efendisiyim].) [Darimî, İ. Neccar]
(Kıyamette insanların seyyidiyim [efendisiyim].) [Buharî, Müslim, Tirmizî]
Bu hadis-i şeriflerdeki seyyid ifadeleri efendi mânâsındadır.(Seyyidinâ Resulullah) demek Resulullah efendimiz, Peygamber efendimiz demektir. Salevat getirirken de Peygambere diye değil de, Peygamber efendimize salat-ü selam olsun denir. Yani, (Allahümme salli âlâ seyyidinâ Muhammed ve âlâ Âli seyyidinâ Muhammed)denir. Peygamber efendimize, efendimiz yani seyyidinâ denmesine hücum etmek, açıkça Resulullah efendimize düşmanlıktır.
Öldüren yalnız Allahü teâlâdır. Bir âyet-i kerime meali:
(İnsanı, Allahü teâlâ öldürüyor.) [Zümer 42]
Öldüren Allahü teâlâ olduğu hâlde mecaz olarak, (Ali, Veli’yi öldürdü) demenin veya (Azrail aleyhisselam, Ali’nin canını aldı) demenin hiç mahzuru olmaz.
Vehhabiler, (Allah'tan başkasına rab demek şirktir) de diyorlar. Hâlbuki rab kelimesinin birçok mânâsı vardır. Yusuf aleyhisselam, padişaha rab demiştir. Bir âyet-i kerime meali:
(Rabbinin [hükümdarının, efendinin] yanında beni an!) [Yusuf 42]
Demek ki rab kelimesi sadece ilah anlamında değildir. Hükümdar, terbiye eden gibi mânâlara da gelir. Bunun için terbiye eden, yetiştiren, ders veren erkeğe mürebbi, kadına da mürebbiye denir.
Vehhabiler, Allah’tan başkasının kulu diyene, mesela Abdünnebî yani peygamberin kulu diyen Müslümanlara müşrik diyorlar. Hâlbuki Ali’nin de, Nebi’nin de kulu olur. Bazı kelimelerin birkaç mânâsı olur. Cümledeki yerine göre mânâsı değişir. Kul kelimesi, mahlûk, insan, köle, bende, emir altında bulunan, tâbi, mensup gibi mânâlara gelir.
Abd, kul, köle demektir. Abdünnebi, (Nebi’nin kölesi) demektir. Nebi ismindeki birinin kölesine, Nebinin kölesi denmez mi? Kur'an-ı kerimde, Allahü teâlâ, insanlara hitap ederken, köleler için, (İbadiküm = kullarınız) tâbirini kullanıyor. Demek ki, insanların da kulları yani köleleri olur. Nur sûresinin 32. âyetinde mealen, (Kullarınızdan salih olanları evlendirin!) buyuruldu. Bunların Kur’an-ı kerimden haberleri yoktur.
Sualdeki ifadede kendisi de Peygamber efendimiz diyor. Bir mezhepsiz de, (Peygamber efendimize, efendi demek şirktir) diyor. Kendi de, efendi diyor, ama bunun farkında mı acaba? Bir kelimenin birkaç mânâsının olabileceğini düşünemedikleri için ellerindeki şirk damgasıyla önüne gelenleri damgalamaya tevhid diyorlar. Halbuki bir Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur.
.
|
|
|
|
|
|
Bugün 22 ziyaretçi (24 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|