|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
“01 Temmuz” 2013 tarihine kadar sitemizde paylaşılan yazılar.
********************
********************
********************
19 – Haber: “Allahu Ekber demek, Atatürk inkılabına saygısızlıktır”
20 – Kemalist rejim din kitaplarını bile yasaklamıştır
21 – Tek parti döneminde satılan Camiler ile ilgili M. Kemal Atatürk imzalı birkaç belge
22 – Tavsiye edilen kitap: Kadir Mısıroğlu, İslam Dünya Görüşü, Sebil Yayınevi, 480 sayfa.
23 – M. Kemal Atatürk ve avanesinin Kur’an karşısındaki acziyetleri
24 – M. Kemal Atatürk’ten dinimiz Islam’a hakaret: “Hezeyan !”
25 – Neden Müslüman Milletin başına şapka geçirmek istediler?
26 – Kemal Atatürk’ün eseri: Kuran ve Ezan’ın yasaklanması
27 – Siz mi dine baskı yapmadınız? – Mustafa Armağan
28 – Atatürk ve din – Atatürk ve Islam – Atatürk ateist mi? Kemal Atatürk müslüman mı? Atatürk tabiata mı tapıyor?
29 – M. Kemal Atatürk’ün Şapka Zulmü ve Istiklal Mahkemesi’nde asılan alimler, hocalar
30 – Bir insan işte ancak bu kadar kandırılabilir: Sarıklı Kemalist
31 – M. Kemal Atatürk ve çetesi: Istiklal Mahkemeleri
32 – M. Kemal Atatürk: “Ikre, Bismi, Rabbi safsatası” (haşa)
33 – Atatürk olmasaydı ibadet edemezdiniz diyenlere: ESIR KAMPINDA YAPILAN CAMI
34 – Sahte, Yalancı Peygamber: M. Kemal Atatürk
35 – M. Kemal Atatürk’ün Yasakladığı, Kapattığı Gazeteler, Basın Sansürü
36 – Lozan Andlaşmasının 58. maddesi tam bir rezalet
37 – Yurtdışından getirilen M. Kemal Atatürk ve Inönü heykelleri ve resimleri
38 – Müjdat Gezen’e cevap: Atatürkçülük ve Tutarsızlıkları
39 – M. Kemal Atatürk tarafından aldatılan din adamlarının Kurtuluş Savaşı’ndaki rolü
40 – M. Kemal Atatürk mason mu? Atatürk Mason localarını kapattı mı?
41 – Mason dergisi “Büyük Şark”ta M. Kemal Atatürk medhiyesi
42 – M. Kemal Atatürk’ün Balıkesir Hutbesi’yle ilgili
43 – Şeyh Said Ingiliz ajanı mıydı? Musul’u niçin kaybettik? Şeyh Said Isyanı Gerçeği
44 – Osmanlı’yı kim yıktı? Osmanlı’yı Atatürk yıkmadı yalanı
45 – Apartheid ırkçılığı ve Kemalizm faşistliği
46 – Emperyalist Batı neden M. Kemal Atatürk’ü övüyor ?
47 – “Kemal Atatürk olmasaydı baban kim olurdu, o namusumuzu kurtardı” diyenere ithaf olunur
48 – Osmanlı Devleti’nde Fabrikalar, Matbaa – Osmanlı geri kaldı yalanı
49 – Tavsiye edilen kitap: Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahidler, Sebil Yayınevi, 399 sayfa
50 – Araplar bize ihanet etti, bizi arkadan vurdu yalanı – Şerif Hüseyin meselesi
51 – M. Kemal Atatürk memleketi batırdıklarını itiraf ediyor
52 – M. Kemal’in adamları Mecliste cinayet işledi
53 – Sultan Vahidüddin: “M. Kemal bize ihanet etti”
54 – Atatürk “Bıyıklı Diktatörler” listesinde “ilk sırada”
55 – Beyni yıkanmış kemalist yobazların 3. Köprü muhabbeti
56 – Bir CHP rezaleti daha… (Ulus gazetesi)
57 – Ahmed Şevki gibi M. Kemal Atatürk’e övgü dolu şiirler yazan Arap şairler meselesi
58 – Ey Hilafeti yıkanları savunan gaflet uykusundakiler!
59 – Sabataycılık (Dönmelik) hakkında kısa bilgi
60 – Atatürk’ün yasakladığı Ezan-ı Muhammedi’yi Adnan Menderes serbest bıraktı
61 – Adnan Menderes’in yargılanmasıyla ilgili çarpıcı gerçekler
62 – Hürriyet Gazetesi’nin 27 Mayıs manşeti
63 – Osmanlı’ya sığınan yahudiler; Avrupa’nın “Truva Atı”ydı
64 – Türkçe Kur’ân olur diyen yaşar nuri ve zekeriya beyaz kafasındaki kemalist ilahiyatçılara Elmalılı’dan cevap
65 – Kâzım Karabekir – Nasıl Hıristiyan olacaktık?!
66 – Dr. Rıza Nur’a atılan iftiralara cevap (Sinan Meydan’a cevap. Yazıdaki Neron Sinan Meydan’dır)
67 – M. Kemal Atatürk’ün inkılâblarından biri olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ilgili bir karikatür
68 – M. Kemal Atatürk Batı Trakya’yı ve oradaki kardeşlerimizi düşmana bırakmış
69 – Filistin Cephesi’ndeki Hain M. Kemal Atatürk mü?
70 – Nasıl kazandık ve nasıl yediler?
71 – Atatürk milliyetçilerine ithaf olunur
72 – Aziz Nesin: “Gerçek Müslüman Atatürk’ü sevemez. Seviyorsa ya ahmâktır ya sahtekâr”
73 – Atatürk olmasaydı halk düşmana karşı savaşmayacaktı yalanı (Izmir’in Işgali)
74 – Ey kemalistler, hani kadın hakları nerde ??
75 – Osmanlı Devleti’nde Vakıflar
76 – Şeriat hükümleri ve hikmetleri – TAADDÜD-Ü ZEVCAT (ÇOK EVLİLİK)
77 – Ibrahim Özdabak’ın kürtaj ile ilgili “Cahiliye – Laikiye” karikatürü
78 – Tavsiye edilen kitap: Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Islâm Hukuku, Arı Sanat Yayınevi, 1. Bas., Istanbul 2006, 216 sayfa
79 – Amerikalı Profesör’den kemalistlere…
80 – Velkanlı Hoca Mehmed Efendi’ye yapılan kemalist zulüm
81 – İngilizler İstanbul’dan nasıl çıktı? (Bir yalana daha son)
82 – Alman Dergisi: “Türkler’in Babası Bir Yahudi Oğlu muydu?”
83 – Harf devrimi ile ilgili Kazım Karabekir Paşa’nın görüşü (Kemalistlere duyurulur)
84 – Muhteşem yüzyıl dizisine bir kapak daha (Yabancı yazardan)
85 – Batı Islam’a koşuyor, kemalistler ise kaçıyor – Bernard Shaw’ın Islam ile ilgili görüşü
86 – Yunanlılar Osmanlı’nın adaletini itiraf etti, darısı kemalistlerin başına
87 – Hollandalı Türkolog gözüyle M. Kemal Atatürk
88 – Türkiye “ne” memleketi olacak??
89 – Şapka takmanın kafir edeceğine dair (Iskilipli Atıf Hoca)
90 – Şeyhülislam’ın “şapka” fetvası
91 – Türkçe Ezan ile ilgili bir yazı
92 – Ankara’nın niyetini 1921 yılında anlayan Kemahlı Alim
93 – Ezan, anlaşılsın diye Türkçe’ye çevrildi yalanı – Basit hesap
94 – CHP’nin Çanakkale rezaletinin belgeleri (Kadeş rezaleti)
95 – Alman Profesör’ün müthiş itirafı
96 – Hatay’lıların şaşkınlıkları – Mustafa Armağan
97 – Şeriat hükümleri ve hikmetleri – ŞAHITLIK: BIR ERKEK IKI KADIN
98 – M. Kemal’in Sakarya Meydan Muharebesi’nden kaçmak istemesi
99 – Hz. Ali (kv) Şeriat ile hükmedilmesini emretti
100 – Tarihçi Mehmet Ö. Alkan: Atatürk dini kullandı
101 – Kemalistlerin sakat zihniyeti
102 – “M. Kemal Atatürk Türk Islam Birliği/Hilafet istiyordu” Yalanı
103 – Kaynaklarla M. Kemal Atatürk’ün dehşet verici ölümü
104 – Sultan Vahidüddin (rh.a.) : “M. Kemal bize ihanet etti”
105 – Kürtaj konusunda; “Bizim bedenimiz bizim kararımız” diyenlere cevap
106 – Tek Partili Rejim döneminde “Irtica” ile ilgili Gazete Haberi
107 – Kurtlar Vadisi’ndeki Elif ve biz…
108 – Halimizi Özetleyen Bir Karikatür
109 – Irfan Orga’nın ağzından M. Kemal Atatürk’ün yaptıkları
110 – Kemalistin dilinden Kamalizm Dini
111 – M. Kemal Atatürk’ün öldükten sonraki resimleri ilk kez yayınlandı
112 – Padişahı neden tahttan indirdiler? Işte cevabı
113 – Kemalizmin dinde reformu planında Besmele ve Fatiha
114 – İskoçya Kilisesi Şeriat mahkemelerine destek verdi – Ama bizim laikler hala Fransız
115 – Mason Üstadı itiraf etti: Sultan Abdulhamid’i biz devirdik
116 – Eski Diyanet Işleri Başkanı Ö.N.Bilmen ve Nisa Suresi 61,62
117 – Atatürk ve misyoner Avar
118 – Atatürkçü BABA bile itiraf etti
119 – Insanın; “hadi canım sizde…” diyesi geliyor
120 – M. Kemal Atatürk ve avenesinin Islam’a açtıkları savaşın sebep olduğu buhran
121 – Ikinci Abdülhamid’in tahttan indirilmesi ve Peygamberimizin üzüntüsü
122 – M. Kemal Atatürk; “Köylü Milletin Efendisidir” derken “Kadıköylü’leri kastetti galiba
123 – Başörtüsünü okula neden sokmak istemiyorlar? – Işte cevabı
124 – Kemalistlerin mi yoksa Allahu Teala’nın kanunları mı?
125 – Geldikleri gibi gitmediler: Lozan’ı anlamak (7 bölüm)
126 – M. Şevket Eygi: M. Kemal Az Zamanda Çok Şeyler Yapmıştır
127 – Başörtüsü ve çevre baskısı (Karikatür)
128 – Bu da geçer ey Kore’li ! Bizde de şapka muhaliflerine idam vardı
129 – M. Kemal Atatürk Halk ozanını isyan ettirdi
130 – M. Kemal’in Putlaştırılması ile ilgili Doç. Dr. Fikret Başkaya’nın mükemmel yorumu
131 – Hey gidi günler hey… Yabancıların gözüyle Osmanlı
132 – Tarihe ışık tutan Avni Paşa’nın hatıratı çıktı – Mustafa Armağan
133 – Engin Ardıç: Atatürk demokrat mıydı? – Sabah gazetesi
134 – Sultan Ikinci Abdülhamid’in (radıyallahu anh) merhameti
135 – Osmanlı hakimiyeti ve himayesi altında kalmış ülkeler ve süreleri
136 – M. Kemal Atatürk Din derslerini ve Imam Hatipleri kaldırmadı yalanı
137 – Fikret Başkaya’nın kemalist ideolojinin yasakçılığı hakkındaki yorumu
138 – Dr. A. Adnan Adıvar’ın Genç Cumhuriyet hakkındaki yorumu
139 – Ahmed Hamdi Başar da bizdeki laikliğe “dinsizlik” diyor
140 – Kemalist rejimin hakim olduğu Türkiye’de Hacca gitmek yasaktı
141 – Islam’ın dediğine geliyorlar – M. Kemal Atatürk ve zihniyetinin “Karma Eğitim Rezaleti”
142 – Necip Fazıl Kısakürek, kemalistleri baya kızdırmış
143 – Ecdad ne derdi acaba?
144 – Hürriyet gazetesinde çok şey anlatan bir Vefat İlanı: Mason General
145 – Abdülhamid çarşafı yasaklattı mı?
146 – Yabancı Gözüyle M. Kemal Atatürk Inkılapları
147 – Adnan Menderes: Hayatım pahasına yüksek İslam enstitüsünü açacağım
148 – O kiralık katil kimdi? Yoksa M. Kemal Atatürk müydü?
149 – Azerbaycan’daki kardeşlerimize M. Kemal Atatürk mü ihanet etti ?
150 – Cem Hakko kinini kustu
153 – Vahdettin Atatürk’e kaç para verdi? – Mehmet Altan yazıyor
154 – Yavuz Bahadıroğlu: “En büyük Türk”
155 – Dr. Ebubekir Sifil’in Şeriat ve Laiklik üzerine müthiş yorumları
156 – ATA’larının izindeler… “Huzurunuzda kemalist nesil”
157 – Sultan Vahidüddin zaferi Ayasofya’da kutladı – Hain diyenler utansın
158 – Atatürk ve Faşizm
159 – Bu, M. Kemal Atatürk’ün Islam düşmanlığının dışa vurumu değil midir?
160 – Cumhuriyet ve “Büyük Devlet” kompleksleri
161 – Insan Hakları Ihlali, Zulüm (Istiklal Mahkemesi tutanaklarından)
162 – Mustafa Armağan: Halifeyi İngilizler alıp gittiler de halifeliğini neden sürdürmediler?
163 – M. Kemal Atatürk’ün bu sözleri diktatörlük değil de nedir?
164 – “M. Kemal Atatürk, ‘vekil maaşları öğretmen maaşlarını geçmesin’ dedi” yalanı
165 – Tavsiye edilen kitap: Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım (Paris 1929), Altındağ Yayınları, Istanbul 1967
166 – Atatürk olmasaydı ne olurdu ??
167 – M. Kemal dost mu, yoksa düşman mı ? Cevabı kendisi versin
168 – Milletimiz Kuran’dan tiksinir mi haşa ? Peki M. Kemal Atatürk ne diyor?
169 – Türk Tarih Kurumu: M. Kemal Atatürk Ingiliz Valisi olmak istedi
170 – Kim Ingiliz dostu? Vahidettin mi, yoksa M. Kemal Atatürk mü?
171 – Ayasofya Camisi’ni M. Kemal Atatürk mü ibadete kapattı?
172 – Neden Gavur Izmir? (Kaynağımız bir kemalist)
173 – Zamanında Ezan’ı neden aslından uzaklaştırdılar? Bence en iyi cevap burda
174 – “ATA’mıza kimse birşey dikte edemez” diyen laiklere Lozan anlaşmasından delil (Lozan 37. madde)
175 – Kadir Mısıroğlu’ndan İbretlik Hadise
176 – New York Times’tan Şeriat’a övgü (Bizim Laikler ne zaman anlayacak?)
177 – “Hakimiyet Milletindir” diyen M. Kemal Atatürk, Milletin vekillerini tehdit ediyor. (Nutuk’tan)
178 – Atatürkçü Düşünce Derneği ve Sabetaycılar
179 – Inkılâbın, milleti gavurlaştırmayı amaçladığına dair bir delil
180 – M. Kemal Atatürk’ün, “gökten indiği sanılan kitaplar” sözünü savunanların iddialarına Reddiye / Cevap
181 – M. Kemal Atatürk: “Ben Komünizm Taraftarıyım”
182 – Sabetayistler nerelerde ikamet ediyorlardı ? (Kemalist kaynaklı paylaşım)
183 – M. Kemal Atatürk Sabetayist miydi?
184 – Okullarda çocuklarımıza şirk merasimi mi yaptırıyorlar ?
185 – M. Kemal Atatürk, inkılâbı; “Milleti `din´ yerine `Türk milliyetçiliği´ etrafında toplamak” şeklinde tanımlıyor (Söylev’den)
186 – Kurtuluş Savaşı’nda Meclis, Ankara’dan Kayseri’ye naklediliyordu (Kaçıyorlar!)
187 – Masallara son: Işte M. Kemal Atatürk’ün Samsun’a gidebilmesi için Ingilizlerin verdiği izin belgesi
188 – Selanik: Bir Yahudi kenti (kemalist kaynaklı paylaşım)
189 – Acaba bu Ayetler, M. Kemal Atatürk’ün Islam aleyhinde yaptıklarını bize haber mi veriyor?
190 – M. Kemal Atatürk’ün öğretmeni Şemsi Efendi’nin gerçek ismi Şimon Zvi’dir (Kemalist kaynaklı)
191 – Mısır ve Sudan’ı, Lozan’da “verdik” – Lozan’a zafer diyenlere ithaf olunur (17. madde)
192 – Islam ne diyor, M. Kemal ne diyor ??
193 – M. Kemal: “Hoca imza et dedim, keyfini bozarım sonra” (Hilafetin kaldırılması)
194 – Işte Putçuluğun resmî vesikası – Kamalizm Prensipleri
195 – 1982 Anayasa’sı ve Laik Kemalist darbecilerin oyunu
196 – Yıl 1925, Haber: “Güzel bacaklı hanımlar yarışması”
197 – Prof. Dr. Cemil Koçak resmi Tarih ile ilgili acı gerçeği açıklıyor
198 – Halifelere hakaret eden M. Kemal Atatürk (Söylev’den)
199 – Yahudi yazardan şok iddialar: “Atatürk Dönme’ydi”
200 – M. Kemal Atatürk, “Mustafa Kemal” ismini sevmediğini söylüyor
201 – Sahte, Yalancı Peygamber Müseyleme ve M. Kemal Atatürk’ün Laikliği
202 – Kur’an Nizamı (Hilafet/Şeriat/Hüküm/Kanun) ile ilgili bir kaç Ayet-i Kerime
203 – Bir yanda Iskilipli Atıf Hoca, bir yanda Vitali Hakko
204 – Kuran ve Lozan
205 – M. Kemal Atatürk’ün mal varlığı, serveti (Geniş kapsamlı)
206 – Yurtta Sus, Cihanda Sus
207 – Şeriat hükümleri ve hikmetleri – KISAS (Katilin hükmü)
208 – Yabancı Gözüyle Lozan ve Neticesi
209 – Askerî Cumhuriyet – Ahmet Altan
210 – Dönemin Meclis Kâtiplerinden Mahir Iz’in Hilafetin fedaisi Ali Şükrü Bey’e ilişkin yazdıkları
211 – Atatürk Inkılaplarının Amaçları
212 – Prof. Dr. Cemil Koçak: Toplum yakın geçmişin gerçeklerini öğrenirse çok şaşırır (Röportaj)
213 – M. Kemal Atatürk kendini ele veriyor – Cuma ve Pazar tatili konusunda… Bu kadar da olmaz
214 – Dinde zorlama yok meselesi (kesin cevap)
215 – M. Kemal Atatürk Ayetle Alay Mı Ediyor? Atatürk’ün Madam Corinne’e yazdığı mektup
216 – M. Kemal Atatürk’ün yolu, Müslümanların yolu mu?
217 – Şeriat, Hüküm, Kanun hakkında birkaç Hadis-i Şerif
218 – Türkiye’de Laiklik – M. Şevket Eygi
219 – Neden “Kurtulduk” diyorlar?
220 – Hasta Adam, Misak-ı Milli, Kurtuluş Savaşı, M. Kemal Atatürk ve Kemalizm afyonu
221 – Şeriat ile yönetilen Osmanlı’nın Gayr-i Müslimlere Hoşgörüsü
222 – M. Kemal Atatürk’ün ne zaman Islami söylemlere başvurduğu hakkında bir Analiz
223 – M. Kemal Atatürk’ün sorumsuz Hicaz önerisine Ilahi ikaz
224 – Şeriat hükümleri ve hikmetleri – HIRSIZLIK (Hırsızın hükmü)
225 – M. Kemal Atatürk’ün Padişah Vahidüddin’den Para ve Otomobil talebinde bulunduğuna dair Belge
226 – Tokyo Camii’ni Atatürk yaptırdı yalanı – Mustafa Armağan
227 – Bursa, M. Kemal Atatürk’ün emriyle çarpışılmadan boşaltıldı – Venizelos Osman Gazi’nin sandukasını tekmeledi
228 – Müslümanlığı bir yana bırakmak ne demek ? – M. Kemal Atatürk Nutuk’ta ne demek istedi?
229 – “Bu Cumhuriyet Temelden Yıkılmalı!” – Ahmet Altan
230 – Padişah Vahdettin Sevr’i imzaladı yalanı – Sevr Projedir
231 – Kemal Atatürk’ün; “Padişahlar gizli içerdi, ben açık içiyorum!” sözü hakkında
232 – M. Kemal Atatürk dini kullandığını itiraf ediyor (Türk Tarih Kurumu kaynaklı)
233 – Coca Cola’nın sır formülünden Alkol Çıktı! Coca Cola’da Alkol var
234 – Atalarımız kim?
235 – Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Değişim” vurgusu ve Kemal Atatürk’ün Takıyye Politikası
236 – Şeriat hükümleri ve hikmetleri – ŞAHITLIK: BIR ERKEK IKI KADIN
237 – Cumhuriyetin İlk Yıllarında Sünneti (hıtam) Yasaklama Teşebbüsü
238 – Necip F. Kısakürek’ten Atatürk’e: “ALLAHSIZ” (Tarih II, Ortazamanlar, 1931 yılının Lise Tarih kitabı)
239 – Sultan II. Abdülhamid Han’ı tahttan indiren Ittihat Terakki ve Hareket Ordusu Kumandanı Mahmud Şevket Paşa
240 – Ali Şükrü Cinayetinin Perde Arkası: Kemal Atatürk mü öldürttü?
241 – Prof. Dr. Ilber Ortaylı: Islam’da laiklik olmaz
242 – “Atatürk olmasaydı” ile aldatanlar
243 – Kâzım Karabekir, M. Kemal Atatürk ile ilgili Gerçekleri Anlatıyor
244 – M. Kemal Atatürk Osmanlı’ya darbe yapmıştır, Osmanlı Devleti’ni Kemal Atatürk yıkmıştır
245 – Kemalizm’in din oyunu: Mezhep ve Hadis-i Şerifleri inkar (13 Bölüm) Uydurma Hadis diyenlere cevap
246 – Lozan’da Ruhumuzu Sattılar
247 – Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, M. Kemal Atatürk’ün foyasını ortaya çıkardı
248 – Sultan Vahidüddin’in Mekke Beyannamesi
249 – Kadir Mısıroğlu Kurtuluş Savaşının perde arkasını anlatıyor
250 – Hilafetin kuvveti yok muydu? “Halifeliğin kuvveti, nüfuzu yoktu, Cihad-ı Ekber tesirsizdi” diyenlere cevap
251 – Çanakkale’de Neden Savaştık?
252 – Osmanlı Devleti’nin Dünya Medeniyetine katkılarını böyle anlattılar
253 – Tavsiye Edilen Kitap: Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Islâm Hukukunda Değişmenin Sınırı, Arı Sanat Yayınevi,Istanbul 2005,152 sayfa
254 – Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi vesellem) Mezarını Yıkılmaktan Atatürk Kurtardı yalanı
255 – Çok Partili Sisteme M. Kemal Atatürk ile geçildi yalanı – Tek Parti Rejimi CHP
256 – Fatih Sultan Mehmed’in karadan yürüttüğü gemilerin belgesi bulundu
257 – Sarhoş Atatürk konusunda Yılmaz Özdil’e Cevap
258 – Yunanistan’da bile Müslümanlara Şeriat hükümleri tatbik ediliyor, Müslümanların yaşadığı Türkiye’de bunu istemek suç
259 – Tavsiye Edilen Kitap: Abdülgani Abdülhalık, Hücciyyetü’s- Sünne (Sünnetin Delil Oluşu)
260 – M. Kemal Atatürk’ün şapkası ve Amerikalıların çuvalı
261 – Sultan II. Abdülhamid Han’ın hanımlarından Behice Sultanla Altı Ay
262 – Türkiye’de Laik Sistemden dolayı uygulanamayan bir Ayet
263 – Sultan Abdülhamid düşmanından müthiş itiraf
264 – Fatih Sultan Mehmed’e isminin veriliş hikayesi
265 – CHP kadrosu Sultan 2. Abdülhamid’in tırnağı bile olamaz
266 – Kadir Mısıroğlu, Yunan Mezalimi (Türk’ün Siyah Kitabı), Sebil Yay., 9.Baskı, Istanbul 1976 (1.Baskı 1966), 409 sayfa
267 – Mısırlı Dr. Fehmi Şinnâvî’nin kaleminden Osmanlı Devleti’nin Adaleti
268 – Osmanlı Padişahları zevk-ü sefaya düşkündü, müsrifti diyenlere Prof. Dr. İlber Ortaylı’dan cevap
269 – Sanatkâr Cennet mekan Sultan Ikinci Abdülhamid Han
270 – Tavsiye Edilen Kitap: Seyyid Ali Hoşafçı, Selefilik Adı Altındaki Görüşlere Selefice Cevaplar, Yasin Yayınevi, 1. Baskı, Istanbul 2012, 789 sayfa.
271 – Atatürk, Elmalılı Hamdi Yazır’a Kuran tefsir ettirdi yalanı
272 – Ittihat ve Terakki, Selanik Dönmeleri (Sabetayizm), Masonlar, Yahudiler ve Sloganları
273 – Milletin gönlü Osmanoğulları’nda, kemalistlerde değil
274 – Katili kim affetsin? – Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
275 – Padişahlar Neden Hacca Gitmedi? – Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
276 – Kemal Kılıçdaroğlu Yahudi Mi?
277 – Cennet mekan Sultan II. Abdülhamid Han’ın ABD’ye gönderdiği Osmanlı’yı tanıtan Albüm
278 – Laiklik, Siyonist-Haçlı ittifakın ilan edilmemiş gizli bir savaşıdır (Laiklik oyunu)
279 – Iskilipli Atıf hoca neden asıldı? Iskilipli Atıf hoca kurtuluş savaşına karşı çıktığı için idam edildi yalanı
280 – Atatürk’ün Güneş Dil Teorisi (Kalp krizi geçirenler olursa, sorumluluk kabul etmiyorum)
281 – Kadir Mısıroğlu Kimdir?
282 – Matbaa Osmanlı’ya Ne Zaman Geldi?
283 – Atatürk’ün demir ağlarını da yabancı şirketler örmüştü – Mustafa Armağan
284 – Atatürk 89 yıl önce bugünü gördü, Atatürk’ün Ortadoğu halkları kehaneti yalanı, Atatürk’ün Amerikalı Gazeteci Marcosson’a verdiği röportajın tam metni
285 – Atatürk ile ilgili bilinmeyenler
286 – Şeriat sistemine kavuşabilmek için bize göre Müslümanların yapması gerekenler
287 – Osmanlı’dan bize hiçbir şey miras kalmadı yalanı: Dârülaceze
288 – Şeriat hükümleri ve hikmetleri – Mirasta Erkeğe iki Kadın payı
289 – Bediüzzaman Said-i Nursi’nin (rh.a.) Deccal (Islam Deccalı / Süfyan) çalışması ve M. Kemal Atatürk
290 – Bu sözler, analarımıza, ninelerimize ve dinimize hakaret değil midir ?
291 – Şu “Din Dersleri” – Yavuz Bahadıroğlu
292 – Hakimiyet kayıtsız şartsız Milletin mi, yoksa Atatürk’ün mü?
293 – Gülsüm, Lütfü ve Kemalizm
294 – Atatürk, Amerika’nın Türkiye’yi demir ağlarla örmesini istemişti – Mustafa Armağan
295 – Secretrality isimli sitenin davamıza ihaneti
296 – Kemalizm, Tarihe Siyonizm gözlüğü ile bakmaktır
297 – Çocukluğumun 19 Mayısları – Yavuz Bahadıroğlu
298 – Osmanlı Devletine Yapılan Komplo
299 – Arakan Gerçeği – Ömer Faruk Ünsal
300 – Beyrut Kasabı Ariel Şaron
370 – Sultan II. Abdülhamid’in şeyhine yazdığı Filistin mektubu
371 – Sloganzedelere yardım etmek…
372 – Osmanlı Devleti hakkında Ücretsiz Arapça Kitaplar indir – كتب عربية عن الدولة العثمانية للتحميل مجاناً
373 – Şeriat hükümleri ve hikmetleri – Islam’da Köle ve Cariye
374 – Devlet, Menemen/Kubilay olayına davetiye mi çıkardı? Menemen olaylarının içyüzü
375 – Atatürk’ü Tanrılaştırma Temayülü
376 – M. Kemal Atatürk ve Ingiliz Yapımı
377 – Yahudilerin Siyonistlerin Modern Silahı: Gıda
378 – M. Kemal Atatürk’ün Ingiliz Istihbaratı ile gizli ilişkisi deşifre oldu
379 – Islam’a hakaret edenlerin cenaze namazlarını kılmayın
380 – Kadir Mısıroğlu ile Şeriat ve kemalizm üzerine
381 – Osmanlılar’da Cülûs Merasimi ve Biat
382 – Türk Büyükleri Hilafet makamına saygı gösterirken, M. Kemal Atatürk hakaret etmiştir
383 – Yavuz düzeni – Mustafa Özcan
384 – Atatürk’ün hayvan sevgisi
385 – Kadir Mısıroğlu’ndan “Atatürk olmasaydı adın agop olurdu” diyenlere tokat gibi cevap
386 – Neden hafızamızı silmek istediler?
387 – Yılmaz Özdil’in amacı ne? Kur’an’a bakalım
388 – Bize niye Turkey (Hindi) diyorlar ve Yahudinin sonu – Kadir Mısıroğlu
389 – Lozan Antlaşmasının Tenkidi
390 – M. Kemal Atatürk bizi kurtardı mı?
391 – Pontus meselesi, Komünizm, Felsefe, Pozitivizm, Islam, Sünnet – Kadir Mısıroğlu
392 – Yavuz Sultan Selim Alevi katliamı yapmış mıdır?
393 – Bastığın toprak OSMANLI toprağı DEYYÛS !!!
394 – M. Kemal Atatürk bir Ingiliz’i Türkiye’ye Reis mi yapacaktı?
395 – M. Kemal bizi nelerden kurtardı !?! – Hasan Mezarcı
396 – M. Kemal Atatürk’ün okuttuğu Lise Tarih kitabı
397 – Iskilipli Atıf Hoca’nın başına şapka geçirip “Giy domuz!” diyen Kılıç Ali
398 – Kadir Mısıroğlu’nun Sağlık Durumu
399 – Allahu Teala’nın hükümleriyle yönetilen Osmanlı ile kafirlerin hükümleriyle yönetilen Kemalist Cumhuriyet arasındaki fark
400 – Topal Osman, Ali Şükrü Bey’i neden öldürdü? Ali Şükrü Bey’i Atatürk mü öldürttü?
401 – M. Kemal Atatürk 10 Kasım’da mı öldü?
402 – Hadisleri inkar edenlerin Tuzağı
403 – Türkçe ibadet olur diyen Yaşar Nuri ve avenesine cevap
404 – Islam’da Kadının yeri – Kadir Mısıroğlu
405 – Kur’ân Apaçık mı?
406 – Atatürk ve Aleviler
407 – 19 Mayıs Yalanı – Kadir Mısıroğlu
408 – Kadir Mısıroğlu’ndan Ehli Sünnet Müdafaası 1
409 – Kadir Mısıroğlu’ndan Ehli Sünnet Müdafaası – 2
410 – Atatürk ve Din Yok Milliyet Var Safsatası
411 – Küfürbaz ve bizi anlamayan Kemalistlere
412 – Kemalist rejimin Sultan II. Abdülhamid korkusu
413 – Müslümanım ama Atatürkçüyüm diyenlere ithaf olunur
414 – Kemalizm beyinleri nasıl yıkıyor?
415 – Siyonistlerin Protokolleri
416 – Atatürk’ün Erzurum Kongresi’nden kovulması
417 – CHP’li Içişleri Bakanı Şükrü Kaya: Din bitmiştir
418 – Resmi Tarih Yalanlarına Son, Belgeler Konuşuyor
419 – M. Kemal Atatürk’e baygınlık geçirten konuşma
420 – “Atatürk 2. Dünya Savaşını önceden bildi” yalanı
421 – Kim dost kim düşman?
422 – Ayasofya ibadete açılsın peki ya biz?
423 – 1. Israil Cumhurbaşkanı Chaim Weizmann’ın itirafı
424 – Siyon Protokolleri 2
425 – Şeriat hükümleri ve hikmetleri – Örtünmek (Kılık-Kıyafet)
426 – Osmanlılar Okur-Yazar Değil Miydi? – Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
427 – Adolf Hitler: “Kemal Atatürk’ün (ırkan) Türklerle hiçbir alakası yoktu”
428 – Ali Naci Karacan: “Din Zehirdir”
429 – Yavuz Bahadıroğlu – Neler yıktık?
430 – Ermeni Soykırımı yapıldı mı?
431 – Harf Inkılabı’nın amacı ve Abdullah Cevdet’in pişmanlığı
432 – Kemalist rejimin basın ve vefa anlayışı
433 – Atatürk’ün Deli Raporlu Milletvekili Recep Zühtü
434 – Kadir Mısıroğlu: M.Kemal olmasaydı Yunan Harbi 2,5 yılda değil 6 ayda biterdi
435 – Yılmaz Özdil’e iki ayyaş cevabı
436 – Alkolün Zararları
437 – İngiliz Muhipler Cemiyeti’ne üye olan hocalar hain miydi?
438 – Atatürk ve Muasır Medeniyet
439 – Atatürk Başörtüsüne Karşı Değil Miydi?
***
Devam edecek inşaallah…
XXXXXXXXXXXXXXX
asayfa » Etiket Arşivi: Yavuz Bahadıroğlu
Etiket Arşivi: Yavuz Bahadıroğlu
01 Mart 2015 Yorum yap
“O olmasaydı” derdi Başöğretmenim, “hepimiz İngiltere’nin kölesi olacaktık!” “O olmasaydı, İngilizler ezanı kaldıracak, Kur’an eğitimini yasaklayacaktı!” “O olmasaydı, camiler kiliseye çevrilecekti.” “O olmasaydı, zulüm altında inim inim inleyecektik!” Soramazdık: Ey Başöğretmenim, 1950’ye kadar millet zulüm altında inlemedi mi?.. Ezan-ı Muhammedî ve din eğitimi 1950’ye kadar yasaklanmadı mı?.. Camilere sıralar konması, oturularak “tapınılması”, musiki aleti çalınması teklifi “Dinde Reform Layihası” adı ... Devamını Oku »
02 Eylül 2014 Yorum yap
Sık sık, yüz yıllar evvel Fatih’in Rum azınlıklara tanıdığı insanca hak ve hürriyetlere hasret bırakılan, başları örtülü olarak okumak gibi en tabiî haklarını kullanamaz hale getirilen, dünya demokrasi tarihini Yunan mitolojisi, yahut Ergenekon efsanesi okur gibi bir masal âlemine dalma duygusuyla okumaya mahkûm edilen yeni neslin, bu meyanda hepimizin, Fatih döneminden, bilhassa da Fatih’in mânevî dünyasından öğrenecek çok şeyimiz vardır. ... Devamını Oku »
13 Temmuz 2014 Yorum yap
Tarihi sevdiren adam Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu Yeni Akit gazetesindeki köşesinde Atatürk ile ilgili anlatılan ve hikayeleştirilen tarihi bir konuyu tarihi belgeleriyle ortaya koydu ve “Yakın Tarihin Yalanlarını” bir kez daha tescilledi. “Bir kuyruklu yalan daha!” başlıklı yazısında Bahadıroğlu, Atatürk’ün başrolde olduğu tarihi bir kurgunun yalan olduğunu tarih, kanun ve belgeleri açıklayarak masaya yatırdı. Yavuz Bahadıroğlunun O yazısı ; İnternette ... Devamını Oku »
10 Eylül 2013 Yorum yap
Bize neler oldu böyle? Eskiden “dindar Müslüman” olmak bize yetiyordu. Tüm hayatımızı buna göre ya-şıyorduk. Makamımız, mevkiimiz ve paramızla değil, takvamızla fark ediliyorduk. Paraya ve sair iktidar nimetlerine kavuştuktan sonra, “ötekiler”e (dinde hassas olmayan kesimlere) benzemeye başladık… Kılık-kıyafet, sakal-bıyık, moda, marka ve gösteriş tutkusu aynı… Defileler bile yapıyor, “moda” dergileri” çıkarıyor, televizyonlarımızı büyük ölçü-de “menhiyat”a kullanıyoruz. Gerçek şu ki, dindar ... Devamını Oku »
10 Eylül 2013 Yorum yap
Sultan Çelebi Mehmedden beri, Osmanlılar arada bir Hicaza Surre Alayı gönderirlerdi (eski tarihlerimiz ilk Sürre Alayının 14.000 altınla yola çıktığını yazar)… Oysa bölge henüz kontrolümüze geçmemişti. Bundan da anlaşılacağı üzere, Osmanlı Devleti, Hicaza hâkim olmadan önce de Hicazla bir bütündü… Bunun sebebi, mübarek topraklarda yaşayanlara yardımcı olma arzusuydu. Bunun dışında hiçbir beklenti yoktu. Kelime anlamı olarak sürre, para kesesi demektir… ... Devamını Oku »
16 Ağustos 2013 Yorum yap
O olmasaydı diyenler beri gelsin “O olmasaydı” derdi Başöğretmenim, “hepimiz İngiltere’nin kölesi olacaktık!” “O olmasaydı” derdi Başöğretmenim, “İngilizler ezanı kaldıracak, Kur’an eğitimini yasaklayacaktı!” “O olmasaydı” derdi Başöğretmenim, “camiler kiliseye çevrilecekti.” “O olmasaydı zulüm altında inim inim inleyecektik!” “O” Atatürk’tü… 19 Mayıs 1919′da Çürük Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkmış, oradan Amasya’ya, sonra Erzurum’a gitmiş, Misak-ı Milli sınırları Sivas’ta çizilmiş, vatanı kurtarıp ... Devamını Oku »
05 Ağustos 2013 Yorum yap
Osmanlı Devleti etnisiteye (ırk kalıplarına) değil, İslâmi kurallara bağlıdır, İslâm her alanda belirleyicidir. Şeyhülislâmlar padişahları bu açıdan denetlemekte, en küçük bir sapma gördükleri an müdahale etmektedirler. Meselâ Zembilli Ali Efendi, Yavuz Sultan Selim gibi öfkeli bir padişaha fermanını geri aldırabilmiş, Kırkçeşme Suyunu Kâğıthaneye getiren Kanuniyi ise, Yeni kanunlar yaparak (böylece Kuran dışı kanun yapılmasına kadar gidebilecek bir çığır açarak) hayatı ... Devamını Oku »
28 Temmuz 2013 2 Yorum
H. Ritter şöyle diyor: “Lâtin yazısından beş defa kısa ve harikulâde müsait olan Arap yazısı okuma yazmayı kolaylaştırdığı için İslâm âlimleri sayısız eser vermiştir (Classicisme et Declin culturel dans l’histoire de Islâm, Paris 1957, s. 178-179). Prof. Osman Turan da aynı konuda şu görüşleri dillendiriyor: “Gerçekten İslâm harfleri şakulî, ufkî ve inkinaî olduğundan onunla bir metnin yazılması ve okunması, zaman ... Devamını Oku »
02 Aralık 2012 Yorum yap
Padişah anaları yabancıdır Türk ırkını bozmuştur” demek onlara atılabilecek en büyük iftiradır…Hayırda yarış konusunda ise erkeklerden aşağı kalmazlar. Payitaht İstanbul başta olmak üzere hanım sultanların Osmanlı coğrafyasına serpiştirdiği nadide hayır eserleri bugün bile göz kamaştırıyor. Böyle bir iftira ruhlarını incitmekle kalmaz hayatın gerçeklerine de aykırı düşer. Çünkü insan mensup olduğu ırktan değil insanlığa katkılarından kıymet alır. Bu anlamda padişah anaları ... Devamını Oku »
02 Aralık 2012 Yorum yap
Padişah anaları yabancıdır Türk ırkını bozmuştur” demek onlara atılabilecek en büyük iftiradır…Hayırda yarış konusunda ise erkeklerden aşağı kalmazlar. Payitaht İstanbul başta olmak üzere hanım sultanların Osmanlı coğrafyasına serpiştirdiği nadide hayır eserleri bugün bile göz kamaştırıyor. Böyle bir iftira ruhlarını incitmekle kalmaz hayatın gerçeklerine de aykırı düşer. Çünkü insan mensup olduğu ırktan değil insanlığa katkılarından kıymet alır. Bu anlamda padişah anaları ... Devamını Oku »
Ermeni tehciri ve sonrası
Papa’nın, “Türkler Ermenilere soykırım uyguladı” anlamındaki açıklaması, bir şey ifade etmez...
Alelâcele eline tutuşturulan metni kekeleyerek okurken, aslında ne anlama geldiğini kavrayabildiğinden bile emin değilim.
Öylesine okudu...
Zaten “soykırım” kavramını değil dillendirmek, ima etmek bile Papa’nın haddi değil: Neden derseniz, oturduğu makam, dönem dönem Müslümanların üzerine yapılan Haçlı seferlerini kışkırtıp himaye eden seleflerinin (kendinden öncekilerin) makamıdır!
“Soykırım”ı Hıristiyanlık tarihinde arasın!..
Katoliklerin Müslüman, Ortodoks ve Protestanları nasıl kestiğini anlatsın!..
İspanyolların Endülüslü Müslümanlarla Yahudilere, İngirtere’nin Aborjinlere (Avustralya’nın yerli halkı),
Amerika’nın Kızılderililere-Japonlara, Fransa’nın Cezayirlilere, İtalya’nın bizim Trablusgarplılarla (Libya), Habeşlere, Almanların Yahudilere, Rusya’nın Kırımlılara uyguladığı “soykırım”dan söz etsin!
Zerre kadar vicdanı varsa, Papa önce bunlara bakar, ardından iki dünya savaşında öldürülen yirmi milyon insanın (ki aralarında iki dedem de var) hesabına oturur!
•
Zannımca bu konuşma, meşhur “diyalog”çerçevesinde, “Papa cenapları” deyip elini öpenlerin hatırına yapılmıştır.
“Diyalog” boşuna değilmiş, muhtemelen bugünler düşünülerek plânlanmış.
Geçelim ve 1876 yılında, bir başka “din adamı”nın, Vatandaşlık Meclisi Şûrası’na sunduğu mektubunda söylediklerine bakalım...
O tarihte İstanbul Ermeni Patriği olan Nerses Varjabedyan şöyle diyor:
“Şayet günümüze kadar Ermeni milleti, millet olarak korunduysa ve inancını, kilisesini, dilini, tarihi ve kültürel değerlerini koruyorsa, tüm bunlar Türk hükümetlerinin Ermeni milletine gösterdiği koruma, yardım ve hayırseverlik sayesindedir. Kader, Ermenileri Türklere bağlamıştır.”
Bu bağ ne yazık ki, Osmanlı’yı bölüp parçaladıktan sonra paylaşma projesi yapan ve bu amaçla, Osmanlı şemsiyesi altında yüzlerce yıl barış içinde yaşamış azınlıkları kışkırtan Avrupa devletleri (özellikle İngiltere) tarafından koparıldı.
Birinci Dünya Savaşı öncesinden itibaren silâhlandırılıp çeteleştirilen kimi Ermeniler (asla tamamı değil), savaş sürecinde eski köylerini, kasabalarını basıp eski komşuları olan Türkleri, Kürtleri ve sair Müslüman unsurları katletmeye başladılar. Rus, İngiliz, Fransız ve İtalyan konsolosları da Ermeni komitacılara külliyetli para ve silah yardımında bulundular.
Bu arada Türkler/ Kürtler ve sair Müslüman unsurlar da silâha sarılmış, kendilerini vuran çetelerle savaşmaya başlamıştır. Neticede karşılıklı ölümler yaşanmıştır.
Bu durumda Osmanlı Devleti, sadece beş cephede değil, aynı zamanda kendi içindeki çetelerle ve ayrılıkçı unsurlarla da savaşmak zorunda kalmıştır.
Söyler misiniz lütfen ey insaflı Ermeniler, hangi devlet kendi içinden vurulmayı göze alabilir de böylesine “kirli” bir savaşı görmezden gelebilir?
Tabii Osmanlı Devleti de masum ve mazlum vatandaşlarını korumak zorunda kaldı. Bunun iki yolu vardı: Ya Türklerle Kürtlerin (ve sair Müslüman unsurların) arkasına devletin gücünü koyup isyancıların üstüne hışımla gidilmesini sağlayacaktı ya da gece bastırdığında silâhlanıp eski komşularını öldüren Ermenileri başka bölgelere iskân edecekti...
İkinci yol daha uygun bulundu ve “tehcir”(zorunlu hicret, sürgün) dediğimiz olay böylece başlamış oldu. Devlet görevlilerinin gözetiminde, köylerden ve kasabalardan toplanan Ermeni vatandaşlar, kitleler halinde daha önce belirlenen bölgelere “sürgün”edildiler.
Sürgün sırasında ve sonrasında yaşananlar bir sonraki yazıya kaldı.
Yavuz Bahadıroğlu - 19 Mayıs 1919 da Gerçekten Ne Oldu?
19 Mayıs 1919 da Gerçekten Ne Oldu?
19 MAYIS 1919 tarihi Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı ve Millî Mücadele ışığını yaktığı tarihtir… Peki ama bu ışığı ilk kim yakmıştı? Sadece Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkanlar mı?Kimler Bandırma’ya “tam yol” vermişti? Özetle 19 Mayıs’tan önce ve sonra neler olmuştu?Önce Bandırma Vapuru nasıl demir almış onu görelim…Yazı, Harbiye Nezareti’nden Sadaret’e yazılmıştı: “İlga edilen Yıldırım Orduları Kumandanı Miralay Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Dokuzuncu Ordu Kıt’alan Müfettişliğine tayin olunmuş ve tayin keyfiyeti padişah huzuruna arz edilmek üzere, Sadaret makamına arz kılınmıştır. Adı geçen zatın emri altında bulunacak olan Üçüncü ve On Beşinci Kolorduların mıntıkalarını ihtiva eden Sivas, Van,Trabzon, Erzurum vilayetleri ile Samsun Sancağı mülki memurlarının Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılacak tebliğleri icra etmelerinin emir buyrulmasını istirham ederim” (30 Nisan 1919).
Bandırma Vapuru Harbiye Nezareti’nin bu yazısı ile Mustafa Kemal Paşa’ya Sivas, Amasya, Tokat,Şebinkarahisar, Van, Hakkâri, Trabzon, Rize, Gümüşhane, Samsun, Erzurum,Erzincan, Hınıs ve Şarki Beyazıt sancaklarının bütün askerî ve mülkî idaresi tam salahiyetle verilmişti. Sadaretin müsbet cevap verdiği bu tezkireden sonra Harbiye nezareti, Erkan-ı Harbiye-i Umumi’ye yaptığı tamimde “tayinin aynı günZat-ı Şahanenin (Padişahın) irade-i seniyeleri-ne arz kılındığını ve İstanbul’da bulunan Paşa’ya tebliğ edildiğini” bildirmişti.Harbiye Nazırı Müşir Şakir Paşa ile Sadrazam Damat Ferit Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya vazife ve salahiyetlerini gösteren bir talimat yazısı vereceklerdi.
Bu talimat yazısında yukarıdaki sancakların Paşa’nın emrinde olduğu teyit ediliyor;ayrıca Diyarbakır, Mardin, Ankara, Kayseri, Kastamonu, Malatya gibi vilayetlerin Dokuzuncu Ordu Müfettişliği’nin her türlü müracaatına cevap vermesi isteniyordu.Buraya kadar olan gelişmeler göstermiştir ki, Mustafa Kemal Paşa Dokuzuncu Ordu müfettişliğine tayin edilmiş ve hem Harbiye Nazırı Şakir Paşa hem de Sadrazam Damat Ferit Paşa’dan salahiyetine dair “talimat tezkiresi” almıştır. Yani Paşa’nın gideceğinden, hem aralarında geçen konuşmadan, hem de verdiği “irade”den dolayı Padişahın haberi vardır.
Bu derece geniş ve mühim bölgeler üzerinde o döneme kadar çok az kişiye verilen bu salahiyetle, Harbiye Nezaretine sadece bilgi vermek kaydıyla bütün nezaretlere hitap edebilecekti. Açıkçası Mustafa Kemal Paşa bütün orta, doğu, kuzey ve güneydoğu Anadolu üzerinde muvafık gördüğü,işleri yapabilecekti. Padişah’ın bu tayin meselesine irade çıkarması bazı çevrelere göre “lütuf gibi irdelenmektedir. Bu kadar geniş yetkiye sahip kumandana bu irade hak ettiği için verilmiştir. Ülkeyi düze çıkaracak “tek adam”odur. Önemli olan bu tayinle Millî Mücadele’yi başlatmaktır. Ve başlatmıştır…”Paşa, Paşa! Devleti kurtarabilirsin…”Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a hareketinden önceki görüşmelerinde hem silah arkadaşları hem de Sadrazam ve Padişah Vahdettin vardır.
Paşa 15 Mayıs 1919′da Damat Ferit Paşa’nın, Nişantaşı’ndaki evinde kendisine verdiği özel akşamyemeğine, yeni Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa ile birlikte katılmıştı. Sadrazam,Mustafa Kemal’in salahiyetlerini hangi ölçüde ve nasıl kullanacağını merak ediyordu. Sadrazamın bu konuda tereddütlerinin olduğu anlaşılıyordu. Mustafa Kemal Paşa, “İngiliz raporlarına göre Samsun ve havalisinde bazı karışıklıklar varmış. Yerinde yapacağım tetkikat ile hallederiz” demişti. Sadrazam bu defa Cevat Paşa’ya dönerek “Siz ne dersiniz?” diyecekti. Cevat Paşa bu soruyu,tereddüdü ortadan kaldırmak gayesiyle şöyle cevaplayacaktır: “Efendim, Paşa tabiî o mıntıkadaki kuvvete kumanda edecek, zaten nerede kuvvet kaldı ki?”Sabah Genelkurmay Başkanlığı’na giden Paşa, Cevat Çobanlı ve Fevzi Çakmak ile vedalaşmış, oradan Babıali’ye geçerek, İzmir’in işgali üzerine toplanan kabinenin, Dahiliye ve Hariciye nazırlarıyla vedalaşmak imkânını bulabilmişti(15 Mayıs 1919).Padişah’a veda için Yıldız Sarayı’na da giden Mustafa Kemal,bu buluşmayı şöyle anlatacaktı:”Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Padişah’la âdeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap vardı.
Padişah hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: ‘Paşa, Paşa!Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitabagirmiştir. Tarihe geçmiştir.’ O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım.Dikkatle ve sükûnla dinliyordum. ‘Bunları unutun.’ dedi. ‘Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir… Paşa, Paşa! Devleti kurtarabilirsin.’ Bu son sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor?Kendisine, ‘Merak buyurmayın efendim. Nokta-i Nazar-ı Şahanenizi anladım. Irade-i seniyeniz olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an olsun unutmayacağım.’ ” (İstiklal Savaşı, Ömer Sami Coşar).Mustafa Kemal Paşa “Muvaffak ol” diyen Padişah’a veda edip derhal Şişli’deki evine dönerek hazırlıklarını tamamlayacak, Akaretler’e giderek annesi ile vedalaşacaktır. Hareket saati gelmiştir (16 Mayıs 1919).
Paşa ve refakatindekiler Galata Rıhtımı’na otomobil ile inmişler ve açıkta demirli bulunan Bandırma Vapuru’na sandalla geçmişlerdi. Önceden kararlaştırıldığı gibi rıhtımda herhangi bir uğurlama merasimi yapılmamıştır.Vapur işgal kuvvetlerinin mutat kontrolü için Kız Kulesi açıklarında demir atmışbir İngiliz binbaşısı komutasındaki heyet tarafından araştırmaya tabi tutulmuştur. Bandırma Vapuru’nun hareket halinde olduğu tarihte İngilizler 100 kadar asker ve harp malzemesini Samsun’a çıkarmıştı (17 Mayıs 1919). Bandırma Vapuru önce Sinop’a gelmiş ve Samsun’a karayolu ile geçilmesinin imkânı aranmıştı (18 Mayıs).
Ancak güvenlik sebebiyle tekrar vapura dönülecek ve Bandırma, Samsun’a müteveccihen demir atacaktı.Mustafa Kemal Paşa’nın Çanakkale günlerinden başlayarak sürekli yaverliğini yapmış olan Cevat Abbas Gürer, 1937 yılında 19 Mayıs’tan birkaç gün önce Ankara Halkevi’nde bir konferans170vermiş ve Samsun yolculuğuna hazırlanış günlerinde Şişli’deki evin bazı ziyaretçilerinden söz etmişti. Bu ziyaretçiler arasında Refet Bele de vardır.Mustafa Kemal Paşa konuşma arasında ve Anadolu haritası önünde: “Sen ata binmeye meraklısın. Bir çok da atların var. Ne düşünürsün?”Refet Paşa,, Ata/nın bu sorusunu şöyle yanıtlayacaktı:”Hatırıma öyle geliyor ki, Üsküdar’dan atıma bineyim ve hep ileriye gideyim.”Albay, parmağı ile Doğu Anadolu’yu işaret etmekteydi.Mustafa Kemal Paşa, “Sözlerinden pek memnun oldum.Eğer atına binip Anadolu içlerine girmek istiyorsan, ben bir gün senin bu arzunu yerine getiririm”demişti. Gerçekten de Refet Bey, Samsun yolculuğunda Mustafa Kemal’in yanında yer alan isimlerden biri olmuştu.Ali Fuad Cebesoy, meslek ve mücadele yıllarında Atatürk’ün yanından ayrılmamışve o günlere ait anılarına “Arkadaş Mustafa Kemal” isimli kitabında toplamıştı.19 Mayıs öncesine ait günleri şöyle anlatıyordu:
“1919 Şubat ayı sonu… Mustafa Kemal Paşa’nın evine son defa olarak gitmiştim.Akşam yemeğini beraber yiyecek, dertleşecektik. Beni karşılarken ‘Rauf Bey’i(Orbay) de çağırdım’ dedi. Rauf Bey’den saklı hiçbir şeyimiz yoktu. Akşam yemeğinden sonra saatlerce konuştuk. Kemal Paşa, eğer bir vazifeye kendisini tayin ettiremezse, Anadolu’da en itimat ettiği bir kumandanın yanına gideceğinive ilk defa oradan işe başlayacağını söylüyordu. ‘Paşam, ben ve kolordumemrinizdedir’ dedim. Mavi gözlerinin nasıl bir ışıkla parladığını tarif edemem.Yerinden kalkıp hararetle elimi sıktı ve ‘Beraber çalışacağız Fuad’ dedi.Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a Dokuzuncu Ordu Müfettişliği’nin18 kişilik kadrosuyla gelmişti. Müfettişlik kadrosunda şu isimler bulunuyordu:
Üçüncü Kolordu Kumandanı Miralay Refet Bey, Müfettişlik Kurmay Başkanı MiralayKazım Bey, Birinci Şube Müdürü Hüsrev Bey, Topçu Kumandanı Binbaşı Kemal Bey,Miralay Doktor İbrahim Bey, Binbaşı Doktor Refik Bey, Başyaver Yüzbaşı Cevat Bey, Yüzbaşı Mümtaz Bey, Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey, Yüzbaşı Ali Şevket Bey, Yüzbaşı Mustafa Bey, Üsteğmen Hayati Bey,Üsteğmen Abdullah Bey, Üsteğmen Hikmet Bey, Asteğmen Muzaffer Bey, Şifre Katibi Faik Bey, Şifre Katibi Memduh Bey.Kâzım Karabekir Mustafa Kemal, daha sonra Samsun’dan Havza’ya geçmiş ve 18 gün burada kaldıktan sonra Amasya’ya doğru hareket etmişti. Sonra kongreler toplanacak ve Millî Mücadele tam manasıyla fiiliyata geçecektir.Mustafa Kemal ile silah arkadaşları arasında fikir birliği kadar dargınlıklara ve kırgınlıklara kadar uzanan büyük hadiseler yaşanmıştı. Bu ayrılıkların enönemlisi ise Kâzım Karabekir ile ortaya çıkmıştı. Karabekir Paşa’nın muhalefeti,yazdığı kitapların toplanıp yakılması sonucunu doğurmuştu (1933).
Kâzım Karabekir, İstiklal Mahkemesi’ne sevk edilmiş ve beraat etmişti.İki “silah arkadaşı”nın yolları Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında ayrılmıştı.Belki daha önce de fikir ayrılıkları olabilirdi. Ama kamuoyuna taşan açık vesert tartışmalar daha çok “Anadolu’ya geçmek” meselesinde yoğunlaşmış ve çatışma Milliyet gazetesin-deki bir yazıyla gün ışığına çıkmıştı. Gazetenin o dönemde sahibi Siirt Milletvekili Mahmut Bey’di ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer alıyordu.Gazetenin “Ankara’nın Defteri” isimli sütununda neşredilen ve “Millici” imzası taşıyan yazılar, Kâzım Karabekir’i harekete geçirecekti. Kimilerine göre,yazılar Mustafa Kemal adına Falih Rıfkı Atay tarafından yazılıyordu. Bazıları da Millici’nin Mahzar Bey (Fuat) olduğuna inanıyordu. Umumiyetle Karabekir’i hedef alan bu yazılardan Mustafa Kemal’in haberinin olmaması mümkün değildi.Kâzım Karabekir 5 Mayıs 1933′te aynı gazetede neşredilen yazısında Anadolu’ya geçme tartışmasını da başlatmıştı. Diyordu ki Karabekir: “Ben, daha Mütareke’nin başlangıcında millî istiklalimizin ancak millî bir kuvvetle kurtarılabileceğini,bunun da Erzurum’da yapılacak bir teşekkülle mümkün olabileceğini, bir çok zatlara ve bu meyanda Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne de Şişli’deki evinde bizzat söylemiş ve kendilerini şarka davet etmiştim. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri henüz İstanbul’da iken ben şarkta işe başlamış ve Erzurum Kongresiile millî nüveyi hazırlamıştım. İki buçuk ay sonra Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ile tekliflerimi sağlamlaştırarak mutabık kalmış ve ben şarkta,kendileri de garptaki siyaset ve hareketi idare etmeyi, millî planımız olarak tespit etmiştik.
“Karabekir’e cevap “Millici” imzasıyla verilmişti:”Muhterem Karabekir Paşa hatırlar ki, Gazi Mustafa Kemal’in Sivas ve ondan sonrada Ankara’ya gitmeye karar vermesi, kendilerini fazla telaşa düşürmüş, ciddi endişelerine mucip olmuştu. Karabekir Paşa’nın o vakitki görüşüne ve düşüncesine nazaran Mustafa Kemal Paşa’nın şark havalisinden uzaklaşması buradaki teşkilatın zayıflamasına sebep olabilirdi.”Yazıya bir de Karabekir’in Mustafa Kemal’e çektiği telgraf belge olarak eklenmişti:”Kuva-yı Milliye’yi temsil eden yüksek heyetin değil Ankara’ya, hatta Sivas’ın batısına bile geçmemesi düşüncesindeyim
Kaynak:Kayıtdışı Tarihimiz – Yavuz Bahadıroğlu
Osmanlı Kadını Zevkli ve Beceriklidir!
Padişah anaları yabancıdır Türk ırkını bozmuştur” demek onlara atılabilecek en büyük iftiradır…Hayırda yarış konusunda ise erkeklerden aşağı kalmazlar. Payitaht İstanbul başta olmak üzere hanım sultanların Osmanlı coğrafyasına serpiştirdiği nadide hayır eserleri bugün bile göz kamaştırıyor.
Böyle bir iftira ruhlarını incitmekle kalmaz hayatın gerçeklerine de aykırı düşer. Çünkü insan mensup olduğu ırktan değil insanlığa katkılarından kıymet alır. Bu anlamda padişah anaları eşleri ve kızları son derece kıymetlidir. Zira hemen hemen hepsi kendilerine verilen tahsisatı israf etmeyerek “eser”e dönüştürmüş ve kendilerinden sonraki insanlığa armağan bırakmışlardır.
Birkaçları dışında farklı etnik kökenlerden gelen hanım sultanların çoğu çocuk yaşta saraya alınarak eğitilir padişah eşi olmaya layık hâle gelenler valide sultanın (padişahın annesi) arzu ve onayı sonucu padişahla evlendirilirlerdi…Farklı ırklara mensup olmalarına rağmen Müslümanlaştıktan sonra eski dinlerine yahut kökenlerine yönelik küçücük bir duruş sergilediklerine dair en küçük bir emare bile yoktur.
Padişah anaları eşleri ve kızları kendilerini bir nevi “toplumun annesi” gibi
gördüklerinden topluma şefkatle yaklaşmışlardır. Bu sebeple insanın yararlanacağı hayır eserleri vücuda getirmekte âdeta yarışmışlardır.Saray kadınlarına bu yönden bakılınca padişah annelerine eşlerine ve kızlarına özellikle yabancı yazarların yazdıkları romanlarda attıkları iftiraların mesnetsizliği iyice ortaya çıkıyor.
Osmanlı saray kadınları birkaçı hariç tutulursa ortalıkta fazlaca gözükmezler. Çoğu “evinin kadını” tanımlamasına uygun yaşar devlet işlerine hiç karışmazlar.
Tabii bu yaşama biçimi hayattan kopuk oldukları anlamına gelmez. Hanım sultanların ekserisi hayata sımsıkı bağlı sosyal yaşantıyı dikkatle takip edecek kadar dinamiktir.
“Osmanlı kadını zevkli ve beceriklidir”
16. yüzyıl gezginlerinden Canaye’ye göre “Osmanlı kadını ince zevkli ve becerikli”dir… (Le Voyage de Philippe du Fresna-Canaye ed. M. A. Hauser Paris 1897)
Lady Montagu (meşhur Briefe aus dem Orient) “Osmanlı kadınları arasında zarif ve güzel olmayan kadın görülemeyeceğini” söyler. “Her ne kadar bütün Hıristiyanlık âlemi içerisinde İngiliz kral sarayı en zarafetli kadınların bulunduğu yer ise de orada bile bu kadar zarif kadın yoktur.”
D’Ohsson ise Osmanlı kadınlarının elbiselerindeki sadelik zarafet ve asaletle iftihar edebileceklerini belirtir: “Güzel şekiller siyah ve parlak gözler sağlıklı hareketler uyumlu renkler aşırıya kaçmayan ziynetler ve her şeyden önemlisi zarafet bu ülkenin kadınlarını Avrupalılardan ayırır.”
Julia Pardoe Olivier Gautier La Borenne Durand de Fontmagne Edmondo de Amicis başta olmak üzere birçok Avrupalı seyyahın (gezgin) kaleminden yukarıdakine benzer tespitler çıkmıştır.
Bunların tümünün özeti Osmanlı kadınlarının zarafet konusunda tüm dünya kadınlarına örnek olacak durumda olduklarıdır.
Kendilerine değer verilmiş hatta baş tacı edilmiş İslamî esaslar çerçevesinde Osmanlı kadını yüceltilmiştir.
Osmanlı kadınına iftira atmak
Çok yazık ki ders kitaplarımız bunun aksini iddia etmektedir. Özellikle Safiye Sultan Hürrem Sultan ve Kösem Sultan’a saldırılmakta olduklarından çok farklı gösterilmektedir.
Nurbanu Sultan Hatice Sultan ve Kiraze Sultan da ders kitaplarının saldırılarından nasibini almıştır.
Osmanlı kadın efendileri genelde fitneci çıkarcı maddeci makam ve mevki düşkünü olarak gösterilmektedir. O kadar ki insan bu kitapları yazanların tarihçi mi yoksa siyasetçi mi olduklarını düşünmekten kendini alamıyor.Özellikle bazı romanlarda kadın efendilere yakıştırılan tavırlar dünyayı yöneten bir sarayın mensuplarına asla yakışmayacak tavırlardır.
Hele de harem dairesi konusunda envai çeşit masallar uydurulmuştur. Hâlbuki harem Valide Sultan’ın yönetiminde bir mekteptir ve padişah bile haremde kuraldışı hareket etme özgürlüğüne sahip değildir. Belli ki bu noktadan da tarihimize müthiş bir saldırı var ve bu saldırıdan sadece Osmanlı sarayında yaşayan kadınlar değil sıradan
içinde padişah olabilecek şehzadeleri) emzirmeden önce Yasin Suresi okuyanlara rastlanmıştır. Zaten hayırda yarışmaları kendi harçlıklarını biriktirip sosyal hayatı kolaylaştıracak tesislere yatırmaları Müslümanlıktaki seviyelerine delildir. Ne mutlu onlara ki İslam’ın “infak” kültürüyle Osmanlı’nın “vakıf medeniyeti”ni yüreklerinde bütünlemiş bunun sonucu olarak da vatan sathını hayır eserleriyle donatmışlardır.Osmanlı kadınları da nasibini alıyor…Osmanlı kadını haksız yere “Sürekli evinde oturan sokağı ancak kafes arkasından görebilen sosyal hayatta hiçbir söz hakkı olmayan ikinci sınıf bir varlık” olarak gösteriliyor.
Gerçek hiç de böyle değil. Osmanlı kadınının toplumsal yeri ve işlevini bir anlamda Osmanlı devlet anlayışında ulaştığı değeri arkalarında bıraktıkları eserler gösteriyor.
Kimi yazarların ısrarla “gayr-i ahlakî” tavırlar içinde göstermeye çalıştığı Osmanlı kadınları çok büyük hayır kurumları camiler ve çeşmeler inşa ettirmiş dev külliyeleri toplumun hizmetine vermiş devasa okullar yaptırarak isimlerini ebedileştirmişlerdir.
Sağlam Müslümanlardı
Osmanlı kadınları sağlam Müslümanlardı. O kadar ki aralarında evlatlarını (zaman
Meselâ İstanbul fatihi Sultan Mehmed’in eşi Gülbahar Hatun’un (Sultan II. Bayezid ile Gevher Sultan’ın annesi) Edirne’de kendi adına yaptırdığı cami külliye ve çeşmeleri vardır.Sultan II. Bayezid’in eşi Hüsnüşah Sultan 1490-1503 yıllarında oğluyla birlikte Manisa’da bulunduğu sırada Hatuniye Camii’ni yaptırmış yanına “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” hükmüne uyarak “Hüsnüşah Sultan Kütüphanesi”ni tesis etmiştir. Eski kayıtlar bu kütüphanede 400 civarında yazma eser bulunduğunu belirtmektedir.
Sultan II. Bayezid’in torunu Neslişah Sultan Edirnekapı civarında bir cami yaptırmıştır.
Fatih’in sütannesi Hundi Hatun Edirne’de 1486’da bir cami yaptırmıştır. Daye Hatun Camii olarak bilinen bu mabet ne hazin ki 17 Eylül 1940’ta alınan 75 sayılı kararla 50 liraya satılmıştır.
Sultan II. Bayezid’in eşi ve Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun tarafından 1451 yılında yaptırılan Gülbahar Hatun Camii de maalesef aynı akıbete uğramış 21 Mart 1935’te 65 lira bedelle eski Keresteci Cafer’e satılmıştır. (Ayrıca bu hayırsever sultanın benim doğduğum köyde de bir camii mevcuttur.)
Yavuz Sultan Selim’in eşi Hafsa Sultan oğlu Şehzade Süleyman’ın (Kanuni Sultan Süleyman) sancak şehri Manisa’da valilik yaptığı sırada ona refakat etmiş ve burada cami medrese kütüphane imaret şifahane hamam ve sıbyan mektebinden (ilkokul) oluşan bir külliye vücuda getirmiştir.
Külliye içindeki şifahane (akıl hastahanesi) Osmanlı Devleti’nde kadınlar tarafından yaptırılan ilk şifahanedir. (Burada ruh hastaları musiki ile tedavi edilirdi)
Hayırda yarışın en kadıncası: Hürrem Sultan
Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili eşi Hürrem Sultan genelde tarihçilerimiz tarafından lanetlenmekle birlikte müthiş bir hayır eseri tutkunudur. Mimar Sinan’a cami medrese şifahane hamam kervansaray ve su tesislerini de içeren Haseki Külliyesi’ni o yaptırmıştır. Ayasofya’nın karşısındaki Çifte Hamam da bir Hürrem Sultan hayrıdır. Manisa ve Haseki Darüşşifaları ise onun adına kurulmuştur.
Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan’ın Edirnekapı ve Üsküdar’da olmak üzere iki külliyesi vardır. Bunlar şimdiki vapur iskelesinin hemen karşısında yer almaktadır.
bu eserleri 1548 yılında cep harçlığını biriktirerek ve babasından borç alarak yaptırmıştır. Hayır eseri vücuda getirmeye böylesine tutkundur. Bir cami bir medrese türbe sıbyan mektebi han imarethane ve tabhaneden (misafirhane) oluşan bu muazzam külliye Mimar Sinan’ın eseridir.
Valide Nurbanu Sultan
Sultan II. Selim’in hanımı ve Sultan III. Murad’ın annesi Valide Nurbanu Sultan Mimar Sinan’a yaptırdığı “Valide-i Atik Külliyesi”nde bir medrese şifahane imaret çifte hamam ve sıbyan mektebi mevcuttur… (Her dinî eserin yanına okul yapılmasına dikkat) Ayrıca Nurbanu Sultan İstanbul’da su yolları çeşmeler sebiller yaptırmıştır.
Sultan II. Selim’in büyük kızı ve Sokullu Mehmet Paşa’nın hanımı İsmihan (Esmehan) Sultan’ın da bir camisi ile muhtelif hayır eserleri vardır.
İstanbul Eminönü’ndeki Yeni Cami III. Murad’ın eşi Safiye Sultan’a aittir. Camiin temelleri 1597 yılında atılmış ancak tamamlanması başka bir hanım sultana Turhan Valide Sultan’a nasip olmuştur.
Safiye Sultan ayrıca Mısır’daki tüm mal varlığını Mekke Medine ve Kudüs’te Kur’an okuyacak 120 hafız ile Mekke’deki sebil mescit ve kuyulara bakacak hizmetlilere vakfetmiştir.
Hanımkent: Üsküdar
Biliyoruz ki Üsküdar kadın eserlerin bolluğu açısından tam bir “Hanımkent”dir. Vakfiyelerle külliyelerle süslü bir “Hanımkent”…
Bizim tarihçilerin lanetlediği isimlerden ikincisi olan Sultan I. Ahmed’in eşi ve Sultan IV. Murad’ın annesi Mahpeyker Kösem Sultan’ın Üsküdar’da “Çinili Cami” diye bilinen bir camisi bir hamamı (Çinili Hamam) bir sıbyan mektebi sebili ve çeşmesi vardır.
Ayrıca Mekke-Medine fukaralarına dağıtılmak üzere her yıl Sürre Alayı ile hatırı sayılır bir meblağ gönderirdi. Bunun için vakıf tesis eden kadın sultanlar bile vardır.
Onları rahmetle anıyoruz.
Yavuz Bahadıroğlu-Tarihimizin Gizli Odaları
Bir “dış politika dâhisi”nin Oniki Ada sınavı
İkinci Dünya Savaşı sona ererken, Almanya saflarında dövüşen İtalya, savaş sonunda nasılsa elinden çıkacağını bildiği adaları, Almanya’nın tavsiyesi üzerine Türkiye’ye teklif etti…
Adalar yakın zamana kadar zaten bizim toprağımızdı. Tarihi referanslarımız sağlamdı.
Osmanlı asırlarında bu uğurda on binlerce şehit vermiştik. Sadece Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 50 bine yakın şehidimiz vardı. Başta Rodos olmak üzere, adaların fethi uğruna ölmüşlerdi.
Ancak kendisine “Milli Şef” dedirten İsmet Paşa yönetimindeki Türkiye, bunları hiç dikkate almadan, tartışmadan ve tartıştırmadan reddetti…
Paşa’ya göre, “Ne kimseye bir karış toprak verirdik ne de kimsenin bir karış toprağını alırdık”… İçimize büzülür, öylece kala kalırdık!
Ötesini 1942 yılına kadar Fethiye İl Genel Meclisi üyesi olan Süleyman Harmanlar’ın anılarından okuyalım:
“1942 sonlarına doğru bir gün yüksek rütbeli üç Alman subayı ve bir sivil (İstanköy’lü Nazım Bey), Vali İbrahim Edhem Akıncı’yı ziyaret ettiler. Şüphelendim. Onlar gittikten sonra vilayet makamına gittim: ‘Hayrola Vali bey, bu yüksek rütbeli Alman subaylarının ziyaret sebebi ne?’ “‘Çok mühim’ dedi. ‘Oniki Ada Başkumandanı mektup göndermiş, Oniki Ada’yı size teslim edelim. Yalnız Yunanlılar dâhil, Yahudilere vermeyeceğinize dair imza verin, dedi. Ben de acele Ankara’ya yıldırım telgrafı ile durumu bildirdim. Ankara’dan, ‘Bir karış yer istemeyiz! Bir karış da yer vermeyiz’ diye cevap geldi. Ben de içim sızlayarak Almanlara durumu bildirdim” (Adviye Fenik, “Ya şu Oniki Ada”, Son Havadis Gazetesi, Kasım 1971).
Böylece Oniki Ada 1945 yılında müttefiklerin eline geçti ve aynı yıl Yunanistan’a bırakıldı.
Bir yıl sonra ise İngiliz askeri yönetimi altında Paris’te 27 Haziran 1946’da yapılan Dışişleri Bakanları Konferansı’nda Oniki Ada’nın Yunan hâkimiyetine geçmesi kabul edildi.
Bu tercihte, kuşkusuz, “Helen Medeniyeti”ne galip devletlerin duyduğu hayranlık kadar, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nda taraf olmaması da etkili olmuştur.
Yunanistan başından beri İtilâf Devletleri’nin yanında yer alırken, Türkiye ancak savaş neredeyse bittikten sonra “kerhen” İtilâf Devletleri safında savaşa katıldığını açıklamış, galip ve mağlup o tarihte iyice belirginleştiği için de dünyayı halimize güldürmüştü.
Bu millete “dış politika dâhisi” olarak tanıtılan İsmet Paşa’nın “dehâ” ölçüsünü görüyor musunuz?
İtalya bunu 10 Şubat 1947’de onayladı ve Yunanistan askeri yönetimi Nisan 1947’de Oniki Ada’yı resmen devraldı.
Oysa Yunanistan’ın Oniki Ada ile bağlantısı, adalarda Rumların da yaşıyor olmasından ibaretti.
Türkiye’nin ise “kan bahası” idi: Kanuni Sultan Süleyman başta Rodos olmak üzere, adaların fethi için 50 bine yakın şehit vermişti.
Adalar çok uzun bir süre, “Türkiye’nin ayrılmaz parçası” olarak Türk yönetiminde kalmıştı. Türkiye tarihi müktesebatına dayanarak bu “hibe”ye itiraz edebilirdi. O takdirde bile tüm adaları bize vermezlerdi kuşkusuz. Ama en azından birkaçı bizde kalabilirdi. Yazık ki, Ankara’nın o tarihte böyle çıkışlar yapacak ne elemanı vardı, ne de isteği. Hükümet erkânına, “Benim olsun da varsın küçük olsun” anlayışı hâkimdi.
Zaman içinde de unuttuk gitti…
O kadar unuttuk ki, hiçbir stratejik değeri olmayan avuç içi kadar Kardak Kayalığı konusunda Yunanistan’la savaşın eşiğine gelen Türkiye, Oniki Ada’nın adını bile etmiyor.
Antlaşmalara aykırı olarak adaların silâhlandırılması karşısında bile söyleyecek söz bulamıyor.
Yavuz BAHADIROĞLU
.
Boraltan Köprüsü faciası
Olay şu: İkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin yönetiminin acımasız baskılarına dayanamayan bir grup Azeri Türk’ü, “öz kardeş” saydıkları Türkiye’ye sığınmaya karar verip yola çıkıyorlar.
Yolda uğradıkları baskınlar sebebiyle arkaları sıra mezar taşlarından izler bırakarak, nihayet Aras Nehri’nin üzerinde bulunan Boraltan Köprüsü’nü (Iğdır) geçiyorlar ve Türk sınır karakoluna sığınıyorlar.
Artık kurtulduklarını, özgürlüğe kavuştuklarını düşünen 146 Azeri Türk’ü son derece mutludur, sevinçlidir.
Karakoldaki Mehmetçikler, başka Karakol Komutanı olmak üzere, Azeri kardeşlerini bağırlarına basıyor, ekmeklerini onlarla bölüşüyor, yataklarını ikram ediyorlar. 146 soydaşın hayatlarını kurtardıklarını düşünerek onlar da mutlu oluyor.
Sevinmekte acele ettikleri kısa bir süre sonra anlaşılıyor. Zira Karakol Komutanı’nın üstlerine yazdığı mektuba gelen şifreli cevap, tamı tamına bir “kara haber”dir:
“Karakolunuza sığınan Azerileri derhal Sovyet yetkililerine teslim edin!”
Komutan bu işte bir yanlışlık olduğunu düşünüyor. İnsan, öldürüleceğini bile bile kardeşini düşmana teslim eder mi? Buna vicdan dayanabilir mi?
Daha tafsilatlı olarak durumu bir kez daha bildiriyor, fakat gelen cevap aynıdır:
“Derhal teslim edin!”
Hâlâ inanamıyorlar. Ama Ankara’nın emri kesindir. Karakol Komutanı’nın ve karakoldaki askerlerin tüm itirazları, Azerilerin tüm yalvarışları, Ankara’daki sağır sultanları yumuşatamıyor: “Derhal teslim edin, yoksa vatana ihanetle yargılanacaksınız.”
Hangisi “vatana ihanet” acaba?.. Mazlum insanları ölüme göndermek mi, yoksa göndermemek mi? Azerilerin lideri Karakol Komutanı’na yalvarıyor:
“Bizi siz kurşuna dizin, ama Moskof’a teslim etmeyin. Öleceksek, ay yıldızlı bayrağımızın dalgalandığı Anadolu topraklarında ölelim.”
Komutan ağlıyor, askerler ağlıyor, Azeriler ağlıyor… Ankara’daki yöneticiler ise, Stalin’le aralarında bir pürüz olmaması için soydaşlarını kurban etmeye çoktan karar vermişlerdir.
Kendisine “Milli Şef” dedirten ve kendisini “Milli kahraman” ilân ettiren İsmet İnönü ise şöyle buyurmuştur: “Sovyetler Birliği ile aramızda bir pürüz istemiyorum. Bir daha böyle küçük meselelerle beni meşgul etmeyin.”
146 kardeşin göz göre göre, hem de en kalleş biçimde, sırf Stalin’in otoritesini sarsmamak için ölüme gönderilmesi “küçük mesele” ise “büyük mesele” nedir? Ne pahasına olursa olsun, iktidarda kalmak mı?
Hiçbir şey Ankara’yı kararından döndüremiyor. Çaresiz kalan Karakol Komutanı, “Bizi siz kurşuna dizin” diye yalvararak ağlayan 146 Azeri’yi gözyaşları içinde Kızılordu görevlilerine teslim ediyor.
Boraltan Köprüsü’nün bir ucu Türk toprağında, bir ucu Sovyet toprağındadır. Azeri kafilesi, Boraltan Köprüsü’nü yarıladıkları sırada, karşıdan yaylım ateşe tutuluyorlar. Buna rağmen, çoğunun son sözleri, “Yaşasın Türkiye” oluyor. Hepsi ölüyor.
Yıllar sonra Azeri şair Elmas Yıldırım, bir zamanlar Boraltan Köprüsü’nde yaşanan derin acıyı “Dönek Kardaş” isimli şiirinde şöyle dillendirecektir:
“Bizi siz öldürün, vermeyin Rus’a,
“Yakışmaz Türklüğe, sığmaz namusa…
“Vahşete göz yumup silkmeyin omuz,
“Bizi siz öldürün, varsa suçumuz…
“Men ne diyem o vefasız dağlara,
“Öz gardaşı dönek olan ağlara.”
Yavuz Bahadıroğlu, Yeni Akit (07.09.2012)
.
Şu “Din Dersleri”
13 Ağustos 1956, ortaokullara din derslerinin yeniden konduğu tarihtir…
Önemli bir gelişmedir: Çünkü tek parti rejiminin okullarında din dersleri yoktu. Tedricen (tepki almamak için olmalı) azaltıla azaltıla tümden kaldırılmıştı.
Cumhuriyeti kuranların dinle araları iyi olmadığı için, doğal olarak dersleriyle de araları iyi değildi.
Yerimiz elverdiği ölçüde ayrıntı vereyim…
Osmanlı mekteplerinde din eğitimi uygulamalı olarak yapılırdı. Yani öğrenciler mektebin mescidine (okullarda mescit de vardı)
götürülür, öğretmenlerinin nezaretinde namaz kıldırılırdı.
Cumhuriyet kurulduktan sonra, bir süre daha devam etti bu. Fakat yöneticilerin kafasında din derslerini kaldırmak vardı.
Ama acaba millet tepki gösterir miydi?
Sonuçta tek parti iktidarının oy kaygısı yoktu. Tepki gösterenler, tıpkı ezanın Türkçeleştirmesine tepki gösterenlere yapıldığı gibi yapılır, bir şekilde devre dışı bırakılırdı…
Yine de bu iş bir anda olmamalıydı…
3 Mart 1924’de “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” (Öğretim Birliği Yasası) çıkarıldı (430 sayılı kanun). Amaç “cemaat okulları”nı kapatıp eğitimi tümüyle hükümete (Milli Eğitim Bakanlığı vasıtasıyla) bağlamak ve böylece din eğitimini engellemekti (28 Şubat sürecinde Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde çıkarılan “kesintisiz sekiz yıl”la aralarındaki amaç birliğini fark etmemek mümkün değil).
Tek parti (CHP) önce din eğitimini denetim altına alacak, sonra da tamamen ortadan kaldıracaktı.
Yöneticilerden biri, “Memleket sathında dini bir zihniyet fideliği meydana gelmesini istemiyoruz” diyordu…
“Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile plân yürürlüğe kondu, ama bu kanun çıkarıldıktan sonra da okullarda din eğitimi devam etti. Birinci sınıflar hariç olmak üzere, ilkokullarda haftada iki saat “Kuran-ı Kerim ve Din Dersi” eğitimi veriliyordu.
1929’a böyle gelindi. 1929’da üçüncü ve beşinci sınıflarda din dersi haftada birer saate indirildi.
1930’da ise “seçmeli din dersi”ne geçildi. Artık ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflar din dersi almıyor, sadece beşinci sınıflara, haftada yarım saat din dersi okutuluyordu. O da ebeveynleri isterse…
Nihayet bütünüyle kaldırıldı.
1935-1948 yılları arasında okullarda hiç din eğitimi verilmedi…
Din eğitimi veren okullar zaten kapalıydı. Böylece hiç din eğitimi almayan nesiller yetişti (din aleyhtarlığı yapanlar onların arasından mı çıkıyor dersiniz?)
Görüleceği üzere, cumhuriyet’i kuranlar, “dindar nesil” istemiyorlardı. Sistemi de buna göre oluşturmuşlardı: Ülkeye “din aleyhtarı” bir hava hâkimdi.
Bu durum, Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle değişti. 14 Mayıs 1950’de yapılan ilk özgür genel seçimleri kazanan Demokrat Parti, ilk iş olarak ezanı aslına döndürüp “Muhammedî” kimliğine kavuşturdu…
Ardından haccı serbest bıraktı…
Dini yayınlara müsamaha gösterdi…
Ve okullara tekrar din dersleri koydu…
Yıkılmaya yüz tutan camiler onarılmaya başlandı…
İşte bu uygulamalar yüzünden millet Demokrat Parti’yi ve Başbakan Adnan Menderes’i unutmuyor…
Menderes’i daima rahmetle yâd ediyor.
Yine “din düşmanlığı” anlamına gelebilecek kimi uygulamaları yüzünden CHP’ye iktidar yüzü göstermiyor.
Milletim unutma: 13 Ağustos 1956, din derslerinin orta okullara konduğu tarihtir.
Emeği geçenlerden Allah razı olsun de…
Yavuz Bahadıroğlu, Yeni Akit (14.08.2012)
|
Bugün 1092 ziyaretçi (1957 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|