|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Tefekkür ibadetin yarısıdır
Allah ismi (99 Esmâ-i Hüsna)daki her ismin vasfını ihtiva eden öz adıdır. Kalbdeki damarların Allah ismi yazdığı bilinen bir gerçektir. (Anatomi kitaplarına bakınız.) "Erzurum Atatürk Üniversitesi Hastanesinde çekilen ultrason filminde beyin bölümünde Allah kelimesi net olarak görülmektedir." (18 Kasım 2003 tarihli Günaydın gazetesi onbir ayın sultanı Ramazan sayfası) "Pozitif bilim asırlar boyunca kainatın sabit, hareketsiz olduğunu kabul ediyordu. Halbuki Kur'an-ı kerim güneşin ve ayın hareket ettiklerini ayrıca kainatın da genişlediğini açıkça ayet-i kerimelerle ifade etmiştir." Prof. Dr. Cevat Babuna "Atom, kainatın en küçük zerreciği, yapı taşıdır. Atomun merkezini teşkil eden protonun etrafında belirli yörüngeler vardır. Bu yörüngelerde elektronlar hareket eder. Bu elektronların sayısı, atoma göre değişir. Hidrojende bir, bazılarında yüzlercedir. Bu elektronlar yörüngelerinde bir saniyede milyonlarca tur çizerler. Hiçbiri diğeriyle kesişmez. Çarpışmaz ve bozulmaz. Dünyamız güneş sisteminin bir gezegenidir. Güneş sisteminin büyük 9 ve binlerce küçük gezegeni vardır. Gezegenlerin dizilişi, yörüngeleri, hareketleri fevkalade düzenli bir dizaynın parçasıdır. Bütün gezegenlerin belirli bir yörüngesi vardır. 100 yıl sonra dahi yörüngenin hangi noktasında bulunacağını kesin olarak hesaplayarak söylemek mümkündür." Prof. Dr. Cevat Babuna "Atomun merkezinde ne kadar proton varsa, dışında da o kadar elektron olur. Bu sayede atomların elektriksel yükü dengelenir. Elektriksel yük eşit olmasaydı, her atom birbirini itecekti. Evrenin yok olması ise bu dengedeki milyar kere milyarda bir saniyede oynama ile meydana gelir. (Prof. Dr. Mehmed Yücel) "İnsan bedeninin her noktasında irili ufaklı milyarlarca damar dolaşır. Damarların hepsini düz bir satıh üzerine yaydığımızı düşünürsek toplam uzunluk -tek bir insan için- yaklaşık 100 bin kilometre (100.000.000 metre) olurdu. Damar sistemi öyle mükemmeldir ki, bedenin ihtiyaç duyulan her noktasına gerekli bağlantılar yapılmıştır. Damarlar hiçbir noktada düğümlenmez. Gereksiz yerlere açılmaz. Kör noktalara sahip değildir. Vücudu baştan aşağı dolaşır. Ve tekrar aynı noktaya geri dönerler. Bütün insanlar, bütün teknolojisi ile bir araya gelse bir insanın bu damar sistemini gerçekleştiremez. (Prof. Dr. Mehmed Yücel) Dünya, ekseni etrafında saatte 1600 km hızla dönmektedir. Bu hızın 10 misli azaldığını farz edelim. Gece ve gündüz süre olarak 10 misli artar. Gündüz canlılar yanacak gece donacaklar. Ayın dünyaya mesafesi 384 bin km. Eğer 380 bin olsa med-cezir sebebiyle bütün kara parçalarını günde 2 defa su kaplardı. Yeryüzünün toprak tabakası 3 metre daha kalın olsaydı canlılar ihtiyacı için lüzumlu oksijeni bulamazlardı. Dünya, Güneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki her 18 milde doğru bir çizgiden ancak 2.8 milimetre ayrılır. Sapma 2.5 mm olsaydı, hepimiz donardık. 3.1 mm olsaydı hepimiz kavrularak ölürdük. Okyanuslar 1 ya da 2 metre daha derin olsaydı karbon ve oksijen noksanlığından bitkiler yaşayamazdı. "Dünyada namazdan daha güzel, insan vücuduna daha yararlı hiçbir hareket olamaz. Çünkü namazda parmak uçlarımızdan başlayarak eller, kollar, bel kemikleri, bacaklar, karın adaleleri, bacak adaleleri, diz mafsalları, ayak parmakları, boyun kemikleri müthiş bir uyum içerisinde hareket etmektedir." (Viyanalı Ortopedi Uzmanı Prof. Dr. Hans Tiseur) Not: Bütün okuyucularımın Ramazan Bayramını tebrik ederim. Duacıyım, dualarınızı beklerim.
25.11.2003
Yaratılışta tesadüfe yer yoktur
Evrende tesadüfe yer yoktur. Şimdiye kadar bilinen en küçük bakterilerden biri olan Mycoplasma Hominis H.39'da 600 çeşit protein vardır. New York Üniversitesi Kimya profesörü ve (DNA) uzmanı Robert Ohapino'ya göre; "Basit bir bakteride 2 bin çeşit protein vardır." İnsan vücudunda ise 200 bin protein vardır. Bunun tesadüf olması 10 rakkamının önüne 40 bin sıfır koyalım, 10 üzeri 40 bin sıfırda bir ihtimaldir. Yani imkansızdır." Canlıların yapı taşları proteinlerdir. Bileşiminde 288 amino asit bulunan ve 12 farklı amino asit türünden meydana gelen ortalama büyüklükte bir protein molekülünün ihtiva ettiği amino asitler 10 üzeri 300 yani 10'un önüne 300 sıfır koyduğumuzdaki bu astronomik rakkam kadar farklı dizilir." Amerikalı jeolog William Stokes'in "Essentials Of Eart History" isimli eserinde; "Eğer milyonlarca yıl boyunca milyarlarca gezegenin yüzeyi gerekli amino asitleri ihtiva eden sulu bir konsantre tabakasıyla dolu olsaydı bile yine asla protein meydana gelmezdi..." Hücredeki kudret... Hayatta olmamız için gereken enerji, hücrelerdeki mitokondri denilen santrallerde üretilir. Onlarca ara işlem, bu işlemlerde devreye giren yüzlerce farklı enzim ve sayısız kimyasal reaksiyon sayesinde besinlerde depolanan enerji hücrenin işine yarayacak hale getirilir. (Prof. Dr. Mehmet Yücel). DNA, hücre çekirdeğinde bulunur. Her hücre çekirdeğinde 3 metre DNA şeridi vardır. DNA'lar vücudumuzun kuruluş şifreleridir. DNA'lar (insan, hayvan, bitki) kendi etrafında dönerler. Yaratanı tesbih ederler. Bir insanda 200 milyar kilometrekare DNA vardır. En basit hücrede bile 2 bin farklı protein ve her bir proteinde 1000 (bin) kadar amino asit bulunur. Bunların tesadüfen dizilmeleri mümkün değildir. Zira protein sentezi DNA şifrelerine uygun olarak sürüp gitmektedir. DNA şifresi kağıda dökülürse 1 milyon sayfalık kitap olur ki, bu 40 tane Britanica Ansiklopedisi demektir. Yeryüzündeki bütün laboratuvarlar bir araya gelirse tek bir protein yapamaz. Çünkü tek amino asit diziliminin doğru çıkma ihtimali önünde 950 sıfırlı rakamlara karşı birdir ki, buna sıfır denilse yeridir. Bu bir farenin klavyenin tuşları üzerinde gezinip insanlık tarihini hatasız yazması kadar imkansız bir şeydir. Dahası var... İş amino asitle de bitmez. Her hücrenin içinde enerji santralleri, bilgi bankaları, depolama sistemleri ve rafinerileri vardır. Bitki hücreleri fotosentez denilen bir işlem ile su, korbondioksit ve güneş ısısından nişasta üretirler. Hücreler üreyip çoğalabilirler ve her biri kendilerini koruyabilirler. Kısacası her hücre şehir gibidir. Ve görevini bilir. Bir hüre aslan yelesinde ayrı vazife yapar, kurt göğsünde ayrı. O devrin mikroskopları hücreyi flû bir su damlası gibi gösterdiği için Darwin hücrenin muhteşem yapısından habersizdir. (İz Bırakanlar-Darwin)
18.01.2004
Bayram sohbeti
Çok sevdiğim ve 13 Ağustos 1974'ten bu yana Türkiye Gazetesi'nde yazılarımı takip eden okuyucularımın mübarek Kuban Bayramını tebrik eder, dünya ve ahiret saadetleri için dua eder ve dualarını beklerim. Bu mübarek günde bir an da olsa okuyucularımı "tefekkür"e dalmaları için birkaç hakikati arz ederek, hasbıhalde bulunmak istedim. 450 milyar galaksi Amerika'da çıkan bilim dergisi "Science" ve Türk yabancı bilim adamlarının eserlerine göre; gelişmiş teleskoplar ve uzaydaki teleskoplar vasıtasıyla kâinatta (uzayda) her birinde ortalama 200 ya da 500 milyar yıldız bulunan 450 milyar galaksi (yıldız kümesi) tespit edilmiştir. Bu 450 milyar galaksi ise kâinatın (kosmos)un sadece yüzde 4'üdür. Birinci semadaki (gökteki) yüzde 96'sı henüz görünmektedir. Kaldı ki yedi kat göklerin yanında birinci gök çöldeki bir halka gibidir. Yedi kat gökler ise Arş'ın yanında çöldeki kum tanesi gibidir. Ve bunlar sonradan yaratılmış olup, Allahü teala mekandan ve zamandan münezzehtir. Zat-ı Şerifi, fiileri ve sıfatları yarattıklarına asla benzemez. Evrenin (uzayın) yüzde 73'ü "kara madde"dir. Kara maddenin ağırlığı hakikatteki bütün yıldızlarda bulunan atomların ağırlığından fazladır. Uzay'ın yüzde 73'ünü teşkil eden "kara madde" henüz sırdır, yani bilinmiyor. Madde, radyasyon ya da başka bir şey olmayan bilinmez güce "kara enerji" de deniyor. Enerji olduğu da meçhul. Kara maddenin ne olduğu ve neden meydana geldiği henüz bilinmiyor. Bilim adamları gücün (kara maddenin) yıldızların, uzaydaki varlıklarını yerçekimine rağmen evrenin artan bir hızla parçalanarak yayılmasına sebep olduğunu ortaya koydu. Uzmanlara göre kara madde uzayda (kâinatta) değişmez bir şekilde yayılıyor. Ve varlık sebebi göstermiyor. Neden meydana geldiği ise bilinmiyor..." (The Guardian) Dahası var... Prof. Bernd H. Kroplin Berlin'de su ile ilgili sergi açtı. Serginin adı "Damlanın İçindeki Dünya" İngiliz bilim adamı D.A. Lawrance 1929 yılında: "Su eşittir iki hidrojen ve oksijen atomu. Bunu herkes biliyor. Ama suyu su yapan üçüncü bir şey var ki bunu henüz hiç kimse bilmiyor. Bilim ısrarla bu üçüncü şeyi bulmaya çalışıyor. Halen bu sır bulunamadı. Suyun mevcut fizik kanunlarına aykırı 40'a yakın anormal davranışı var. Su içinde müthiş bir dünya var. Kristal biçimlerine bürünebildiği gibi 500 santigrat sıcaklıkta bile erimeyen buz türüne dönüşebiliyor. H2O molekülleri arasındaki bağlantıları saniyenin milyonda biri kadar hızla sürekli değişiyor.
01.02.2004
Millî ve manevî değerlerin önemi
Milletlerin temeli ve onları ayakta tutan ekonomik güç, para, teknoloji, silah değildir. Elbette bunlar da lazımdır. Asıl temel milli ve manevi değerlerdir. Tarihi bilenler şu gerçeği net olarak görürler ki; ahlaksız milletler yıkılmaya mahkumdurlar. Ahlaken çöken millet ve devletler içeriden çürüyen kof ağaçlara benzerler. En ufak bir sarsıntı ile yıkılırlar. Türkiye; Avrupa ve Balkanlar'da en genç nüfusa sahiptir. Bu genç nüfus milli ve manevi değerlerle teçhiz edilirse, güç dengesi değişir. Türkiye yeniden, yalnız bölgesel değil, dünya çapında süper güç olur. Batının en büyük korkusu da budur. Bunu önlemenin en kestirme yolu ise; genç nesillerin millî ve manevi değerlerle irtibatını keserek çağdaşlaşma maskesi altında kendi potalarında eriterek, kendi ölmüş değersiz değerlerini gençlere ikame etmektir. Cemiyetin temeli ailedir Birçok yazımda belirttiğim gibi yine belirtiyorum; cemiyetin temeli ailedir, ailenin temeli ise kadındır. Asr-ı Saadetten bu yana yüksek medeniyetler kuran İslam devletlerinde kadın iffet, ismet, iman, ihlas, sadakat, takva ve vera sahibi olduğunda yüksek seviyede medeniyetler kurulmuştur. Kadınların çoğunluğu bu değerlerden mahrum olduğunda ise İslam ülkeleri hatta İslam dışı ülkeler esaret altına düşmüş, yalnız ahlaki değerlerde değil, ilim, san'at, teknoloji, ekonomi ve her sahada gerilemiştir. Bu bir tez değil, yüzde yüz gerçektir. Birleşmiş Milletler Raporu BM Kalkınma Forumu'nun raporuna göre; İsviçre'nin Cenevre Kentinde lise birinci sınıf kız öğrencilerinin yüzde 20'si en az bir defa cinsel tacize uğramaktadır. (Ben ortaokul ve lisede iken 1942-1948'de İsviçre Medeniyetin merkezi olarak telkin ediliyordu). Hindistan'da her yıl yeterli çeyiz getirmeyen 15 bin kız, damadın ailesi tarafından kaza süsü verilerek öldürülüyor. Bangladeş'te ise aynı sebeple yüzüne asit atılarak kör ediliyor. Namus cinayetleri Tecavüze uğrayan kızlar ve kadınlar "namus cinayeti" adı altında ağabey ya da diğer yakınları tarafından öldürülüyor. Bu cinayet Arjantin, Bangladeş, Brezilya, Mısır, İran ve İsrail'de yaygındır. Her yıl çocuk yaştaki 2 milyon kız çocuk fuhuş sektörüne satılıyor. Dünyadaki her üç kadından biri hayatı boyunca en az bir defa tecavüze uğramaktadır. 1997 yılında Le Point Dergisi'ne göre; Batı'da laik ya da kilisedeki dini nikah artık önemini kaybetmiştir. Evlilik ile annelik kavramı eskiden bir arada idi. Şimdi bu iki kavram birbirinden ayrılmıştır. Fransa'da her üç doğumdan biri evlilik dışıdır. Ve son 30 yılda evlilik dışı doğum 7 misli artmıştır. Rekor İzlanda'dadır. Onu ise İsveç, Norveç, Danimarka ve Fransa takip etmektedir.
05.02.2004
.
Hikmetler damlası
Hikmetler bir deryadır. Bu deryadan birkaç damla arz ediyorum: Dünya genelinde bir numaralı "Boston Polimer Araştırmalar Merkezi" Müdürü Eugune Stanley'e göre su hâlâ anlaşılmaz değil. Suyun kristal şekli olan buzun 13 şekli vardır. "Buz-1" molekülü bal peteği şeklinde olan olağanüstü buz, buz sıkıştırılarak elde edilir. 10 bin barlık basıncın etkisindeyken artı 500 santigrat sıcaklıkta erimez. Olağanüstü buz "Buz-Vll"dir. Su en büyük yoğunluğa artı 4 derecede kavuşur. Bunun sebebi bilinmiyor. "Atmosferde bulunan su buharı radyasyon kaybından dolayı geceleri yeryüzünün aşırı soğumasını önler. Ve böylece sebze ve meyveler donmaz. Gece ve gündüz arasındaki çok aşırı sıcaklık farkı da görülmez. Yağmurdaki hikmet Her madde ısınınca hacmi büyür, soğuyunca küçülür. Fakat artı 4 dereceden itibaren soğuyunca hacmi genişler. Suda bu özellik olmasaydı, deniz ve göllerde buz haline gelen su tabakası dibe çöker ve bu olay sıfır derece ve daha düşük sıcaklıkta tekrarlanarak, neticede suların buz tabakaları yığını haline gelmesine sebep olur, suyun içindeki bütün canlılar ölürdü. Saf su -40 dereceye ininceye kadar donmaz. Bu sayede gökyüzündeki bulutlar buz tutarak o yükseklikten başımıza düşmüyor. Yağmur buluttan zerre olarak çıkar. Şayet damla olarak çıksaydı, o yükseklikten mermi hızıyla kafamıza düşerdi. Her şey helak olurdu. Buluttan zerre olarak çıkarlar, yere yakın damla haline gelir. Tuzlu denizlerden tuzsuz su buharlaşıyor ve tuzsuz yağmur yağıyor. Yeryüzünde yağan yağmur ile buharlaşan su eşit miktardadır. Diğer hikmetler... Ana sütü yaraları iyileştirir. Anne ile bebeği arasında bir göbek kordonundan her gün 350 litre kadar sıvı ana ile çocuğu arasında akar. Dünya ve güneş sisteminin içinde bulunduğu samanyolu galaksisi saatte 540 bin kilometre hızla yol almaktadır. Dut yaprağı yiyip ipek imal eden ipek böceği, bütün modern ipek fabrikalarının çok üstündedir. Kışın gündüzler kısadır. Yazın soğuktan rahatsız olurduk. Yazın gündüzler uzundur. Çiftçi hasatta, hayvanlar yaylada otlamakta, hiçbir şey tesadüf değil. Kuş 8 bin metrede rahat nefes alır. Tribulitlerin petek gözlerinin içinde yüzlerce göz daha bulunur ki, bulanık su altında berrak görür. İnsanın gözü çok basit görünüyor. Ama birbirleriyle uyumlu 40 sistemin varlığı tespit edilir. NASA tarafından uzaya gönderilen "Hubble uzay teleskopu" 10 bin galaksiyi bir arada gösteren muhteşem bir fotoğraf çekti. Hücrelerimizi meydana getiren protein molekülleri, amino asitler ortalama olarak 1 katrilyonun önüne 400 adet sıfır eklenecek kadar farklı biçimde dizilebilirler. Fakat bu dizilimden sadece bir tanesi doğru proteini meydana getirir. Diğer dizilimler ise işe yaramaz. Bütün Varlıklar (canlı-cansız) yoktan yaratılmıştır. Yaratan Allahü tealadır. Evrim nazariyesi inananların imanını çalmak için şeytani bir tuzaktır!
03.02.2004
.
Dünya ile ilgili hikmetler
İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan-ı Şerifte birkaç dakikalık tefekküre dalmamız ne hoş olur değil mi? Peki o zaman başlayalım: Allahü teâlâ oksijen ve karbonun kimyasal özelliklerini öyle yaratmıştır ki, bunlar sadece çok yüksek bir ısıda reaksiyona girip ateş meydana getirirler. Fazla olsaydı bütün canlılar tutuşup yanardı. Az olsaydı ateş yakmak zorlaşırdı. Karbon da, oksijen de bizim yaşamamıza en uygun şekilde yaratılmıştır. Dünyada tespit edilmiş 350 bin tür bitki, 900 bin tür hayvan vardır. Henüz tespit edilemeyen bitki ve hayvanlar milyonlarcadır. Sadece tahmini böcek türü 3 milyondur. Güneşin kütlesi dünyadan 330 bin kat fazladır. Dünyada 60 kg olan bir kişi güneşte 20 bin tondur. Dünyada 600 aktif volkan vardır. Bunların 80 tanesi senede 1 defa patlıyor. Şayet dünyamız etrafındaki atmosfer tabakası daha ince olsaydı; saniyede 6 ile 40 km arasında bir hızla hareket eden ve her gün bizden uzakta yanıp tutuşan milyonlarca meteor dünyanın her yerini tutuştururdu. Havadaki oksijen yüzde 21'dir. Biraz fazla olsaydı bir yıldırım ile ormanlar yanardı. Az olsaydı ateşi nadiren olurdu. Canlılar oksijeni nefes ile alır, karbondioksiti nefes ile verirler. Bitkiler ise karbon dioksit alır, oksijen verirler. Ağacın yaprakları akciğer vazifesi görür. Oksijeni dışarı verir. Kutuplar (buzullar) güneş ışınlarını aksediyor. Dünyada sıcaklığın dengesini sağlıyorlar. Bulutlar dünyanın şemsiyesidir. Ve termostat vazifesi görürler. Yazın aşırı sıcaklığa ve kışın aşırı soğuğa mani olurlar. Dünyayı kavrulmak ve donmaktan korurlar. Havada bulunan gazların herbiri tek başına insan için ölüm demektir. Ama belirli ölçüde insan için hayat kaynağıdır. Hava basıncının az olduğu yüksekliklerde insan yaşayamaz. Hava basıncı tek yönlü olmadığı ve vücudumuzda eşit oranda basınç yapacak şekilde dengelendiği için bu ağırlığı hissetmeyiz. Atmosferin kalınlığı ideal ölçüdedir. Hava basıncı ile insanlardaki ve bütün canlılardaki kan basıncı arasında ince bir denge vardır. Dünya ekseni etrafında 1600 km hızla dönmektedir. Bu hız 10 misli azaldığını farz edelim. Gece ve gündüz 10 misli uzun olur. Gündüz canlılar yanar ve gece donardı. Dünya, güneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki; her 18 milde doğru bir çizgiden ancak 2.8 milimetre ayrılır. Sapma 2.5 mm olsaydı herşey donardı. 3.1 mm olsaydı her şey kavrulurdu. Dünya uzayda hızla hareket etmektedir. Hızı biraz az olsaydı güneşe çarpardı. Biraz hızlı olsaydı yörüngesinden çıkar uzayın boşluğuna giderdi. Ay, dünyaya biraz yakın olsaydı, dünyaya çarpardı. Eğer güneşin yeryüzüne olan sıcaklık derecesi (1 yılda toplam) 50 derece fazla olsaydı, insan dahil canlılar yanardı. 50 derece az olsaydı herşey donardı. Yüzmilyarlarca (450 milyar) galaksi ve her galakside yüzmilyarlarca yıldız vardır. Hiçbiri diğerinin yörüngesine girmez. Dünyanın merkezindeki ısı 6600 derecedir. Güneşin yüzeyindeki sıcaklık 6000 derecedir. Yeryüzünün içi çok sıcak bir cisimdir. Fakat yüzeyi soğuktur. İki zıt bir uzaklıktadır. Atomun çekirdeği etrafında dönen elektronlar saniyede 1.5 milyar defa döner. Birbiriyle ne çarpışır ne de diğerinin yollarına çıkarlar. Saniyede 1000 km yol alırlar. Atomdan, galaksilere (yıldızlar topluluğuna) kadar müthiş bir intizam, denge, düzen ve güzellik vardır. Kainatta her şey Allahü teâlânın dilemesi, iradesi, yaratması ile olur. Kurumuş bir yaprak bile O'nun yaratması ile yere düşer.
30.10.2004
.
Bir anlık tefekkür...
Allahü teâlânın her yaptığı yerli yerindedir. Daha güzeli olamaz. Gökyüzüne dünyayı koruma görevi verilmiştir. Hayatın idamesi için son derece elverişli olan dünyadan uzaklaştıkça çok sayıda tehlikelerle karşılaşılır. Kozmik ışınlar, göktaşları, kuyruklu yıldızlar, dondurucu soğuklar bunlardan sadece birkaçıdır. Enbiya Suresi 32. ayeti mealen "Gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık"dır. Dünyanın üzerinde kalkanlar vardır. Atmosfer: Uzaydan gelen yabancı cisimleri açığa bağlı olarak kaydırmak, geri tepmek veya sürtünmeden dolayı yakarak yeryüzüne düşmesini engellemektedir. Uzayın dondurucu soğuğundan korur. Atmosferin koruyucu özelliği olmasaydı gündüzün sıcaklığı ve gecenin soğuğu ile canlılar ölürdü. Van Allen (Manyetik) kuşak: Bu kalkanın vazifesi güneşten ve diğer yıldızlardan gelen radyasyon bombardımanından dünyamızı kurtarmaktır. Isı yükselmeleri ile ışın yağmurundan dünyayı korur. Gezegenler: Başta Jüpiter olmak üzere diğer gezegenler güneş sistemine giren gök cisimlerini ya güneş sistemi dışına atarlar ya da güneş etrafında yörüngeye oturturlar. Jupiter-Mars arasında astrevid kuşağı gibi. Ourt Bulutu: Bu bölgede 100 milyar kuyruklu yıldız tahmin ediliyor. Küre şeklinde güneş sistemini çevrelemişlerdir. Çapı Dünya-Güneş arasındaki 150 milyon km'nin 100 bin mislidir. Hikmeti henüz belli değildir. Dünyanın yapısı: Dünya kabuğunun birbirine sıkı sıkıya uyan ama çok ağır hareket eden büyük platolardan meydana geldiği 40 yıl önce tesbit edildi. 1400 yıl önce Kur'an-ı kerim'de kıt'aların ve dağların bulutlar gibi sürüklendiği bildirilmiştir. Platolar sırtlarında karaları taşırlar. Ve hareket ederken kıt'alar da onlarla sürüklenir. Bilim adamlarına göre 225 milyon yıl önce bütün kıt'alar bir arada idi. (Pangea) sıcaklık: Ağaç halkalar, buz örnekleri, mercanlar ve okyanus tabanlarından örnekler üzerinde yapılan incelemeler; 1997 yılının son 1200 yıllık dönem içindeki en sıcak yıl olduğunu ortaya koydu. 1998 ise 1997'den bile sıcak geçti. Okyanus akıntıları: Dünyada bütün (nehir-ırmak-dere) akarsuların taşıdığı suların 20 mislidir. Sıcaklık: Dünyada yıllık ortalama sıcaklık sadece +5 derece artarsa, bütün canlılar etkilenir. 1860-2000 arasındaki 140 yıllık kayıtlara göre: Dünya ortalama sıcaklığı 0.5- 0.7 derece yükselmiştir. Dünya ortalama sıcaklığı +3.5 derece artarsa, kutuplarda ortalama yıllık sıcaklık +7 derece artar. Ozon tabakası: Dünyamızdaki hayatı, güneşten ve uzaydan gelen mor ötesi ışınlara karşı korur. 2000 yılında ozonda delinme, 28.3 milyon kilometrekare (ABD yüzölçümünün iki katı) gerçekleşmiştir. Çekim kuvveti: Evren (kainat) kendini yine kendi çekim kuvveti ile tutar. Evrendeki yıldızlar, gezegenleri ve her şeyi kontrol eden bu kütlesel çekim kuvvetidir. Kütlesel çekim kuvveti, atom çekirdeğindeki çekim kuvvetinden 10 üzeri 45 defa zayıftır. Şayet evrendeki kütlesel çekim kuvveti daha güçlü olsaydı evrenimiz küçük veya kısa ömürlü olurdu. Az olsaydı madde, galaksiler ve yıldız halinde yoğunlaşmaz ve evren soğuk ve boş olurdu. Ozon tabakası: Ozon tabakası büyürse, okyanuslarda devamlı oksijen üreten ve denizdeki tabii besin zincirini meydana getiren "plankton"lar yok olurdu. Bu ise insanlığın sonu olur. Küresel ısınma: Nature dergisine göre, Yerkabuğunda araştırma yapmak için açılan yüzlerce kuyudan alınan sonuçlar küresel ısınmanın bir hayal ürünü değil, gerçek olduğunu kanıtlıyor. Atmosferdeki sıcaklık son 500 yılda 1 derece arttı. Vikingler asırlar önce Grönland'da koloniler kurdular. Burası yeşillik ülkesi idi. 12 bin yıl önce sona eren son buzul çağında dünyanın ortalama sıcaklığı bugünkü düzeyinden yalnız 5 derece düşüktü.
12.11.2004
Beden hikmetlerle doludur
Gözyaşının ilk görevi gözü mikroplara karşı korumaktır. İçinde bulunan "ligozim" enzimi bakteri ve mikropları öldürür. Enfeksiyonlardan korur. Ligozim binaları mikroplardan temizlemek için kullanılan dezenfektanların içindeki maddelerden daha tesirlidir ancak en hassas organımız olan gözümüze hiçbir zarar vermeyecek şekilde yaratılmıştır. Gözümüzde bir de yağlama sistemi vardır. Bu sistem günde 4 tarafa en az yüzbin defa hareket eden gözün yıpranmasını önler. İrademiz dışında dakikada 10-20 defa göz kırpma gerçekleşir. 7 çeşit ışık olmasına karşın bizler ancak 1 tanesini görebiliriz. Oysa bazı hayvanlar diğer ışınları da görebilmektedir. Körlüğün yüzde 40'ı "katarakt"tır. Bu ise göz merceğinin saydamlığını kaybetmesi olayıdır. Gözün ağırlığı 7 gram, çapı 2.5 santimdir. Yüzde 90'ı sudur. Görme dediğimiz olay, 40 sistemin uyumlu çalışması neticesi oluşur. "Glokom" göz tansiyonu sinsi bir hastalıktır. Göz içi basıncının yükseltir. Görme sinirlerini tahrib eder. Kulak: Bir orkestra şefi aynı anda farklı 28 çalgının seslerini ayırt edebilmekte, dilediği an, dilediği sese konsantre olup, notalardaki ya da ritimdeki hataları duyarak orkestrayı kontrol edebilmektedir. Kulak kepçesi sayesinde dış kulak çevresindeki sesler toplanır orta kulağa iletir. İşitme sistemi hikmetlerle doludur. Şimdiye kadar insanlığın yaptığı hiçbir ses sistemi kulak kadar hassas ve başarılı birer algılayıcı olamamıştır. İnsan kulağı 4 bine yakın birbirine bağlı son derece ince ve müphem şekil ve hacimde tedrici kavis ve hunilerden müteşekkildir. Bunlar küçükten büyüğe doğru fevkalade bir nizam takip ederler. Şiddetli gök gürültüsünden yaprak hışırtısına kadar meydana gelen ses ve gürültüleri beyine nakletmek için yaratılmıştır. Karaciğer: Vücudumuzda 500 ayrı görevi olan karaciğer dev bir rafineridir. Karaciğerden dakikada 1.5 litre kan geçer. Saatte 90, bir günde 2160 litre kanı işler. 70 yıl içinde beslenme yoluyla 1.5 ton protein, 12.5 ton karbonhidrat giren karaciğer 1.5 kilodur. Karaciğere vücudun çalışan atı diyenler çok haklıdır. Deri: 1.5- 2 metrekarelik bir yüzeyi kaplayan cilt, 15 kilo ağırlığındadır. Bir santimetrekarelik ciltte 3 milyon hücre, 1 metre kılcaldamar, 80 ter bezi ve 35 adet sinir ucu vardır. 2 santimetrekarelik ciltte 20 milyon mikroorganizma, 625 ter bezi 400 sinir hücresi, 19 milyon hücre bulunur. Saç her ay 1 santim uzar. Saç kılının ömrü ortalama 5 yıldır. Sakal yılda 13 santim uzar. Vücuddaki 3 milyon ter bezi teşvik edildiğinde saatte 5 litre ter üretir. Tırnak haftada 1 milimetre uzar. Folik asidi yarık dudaklı, yarık damaklı çocuk doğurma riskini azaltıyor. Deri vücudu koruduğu gibi klima görevi de görür. İnsan derisi gözenek adı verilen deliklerle doludur. Gözenekler ter bezlerinin bulunduğu alt deriye kadar uzanırlar. Bu bezler kandan aldıkları suyu gözeneklerden geçirerek vücudun dışına atarlar. Dışarı atılan sıvı buharlaşmak için vücudun ısısını kullanır, bu da serinleme yapar. Soğuk havalarda derideki ter bezleri çalışmalarını yavaşlatır ve kan damarları daralır. Böylece deri altında kan dolaşımı azaldığından vücut ısısının dışarı kaçması engellenir. Yaşlanma: "Gerontoloji" yaşlanmayı inceleyen bilim dalıdır. Erken yaşlanma neticesi bazan 9 yaşındaki çocuk 70 yaşındakine benzer. (Hücreler) stres erken yaşta yaşlanmaya sebeb olur. Domates yaşlanmayı önler. Tıbbi olarak yaşlanma "ikinci çocukluk dönemi"dir. İnsan çocuk olarak doğar, çocuk olarak hayatı sona erer. Yaşlanma ilahi bir nimettir. Dünyanın geçici ölüm ötesi ahiretin ise sonsuz olduğunu hatırlatır. "Kabir erkek ve kadın herkesin çeyiz sandığıdır. Akıllı kişi ölümden sonraki hayat için bu çeyiz sandığını hazırlar. İbadetler, velhasıl Allahü teâlâ'nın rızasına uygun işlerle doldurur..." Salih ve salihalar için uzun ömür son derece büyük nimet, şakiler için felakettir.
17.12.2004
Harika sistem iskelet
İnsan bedeninin çatısı 206 adet kemiğin bir araya gelmesi ile meydana gelir. Vücudumuzdaki çok sayıda hareket kemikler sayesinde olur. Kemiklerdeki kafes yapısının şekli mühendis ve mimarlar için ilham kaynağı olmuştur. Kemik, kemik dokusu, kemik hücreleri ve hücrelerin salgıladığı maddelerden meydana gelir. Kemiğin iç yapısı dayanıklılığı sebebiyle bir mikroskopik harikadır. Vücutta oldukça büyük bir alan kaplayıp, çok önemli görevleri olan iskeletin bu kadar hafif ancak bir o kadar da dayanıklı olmasındaki sır; kemiklerin yapısıdır. Bütün kemikler esnektir ve dayanıklıdır. Ancak bunların esnek ve dayanıklılığı vücudun çeşitli organlarına göre farklıdır. Ana iskelet: Omurga Omurganın yapısı birçok parçalardan oluşur. Öncelikle "omur" denilen 33 tane küçük yuvarlak kemik birbirinin üzerine yerleştirilmiştir. Bu kemiklerin içine de "omurilik" isimli, beyin ile bütün organlar arasındaki koordinasyonu sağlayan çok önemli bir iletişim ağı döşelidir. Omurganın en önemli görevi yük taşımaktır. Vücudun üst kısmının ağırlığı omurganın üzerine biner. Her adım atışımızda omurgamızı meydana getiren omurlar birbiri üstünde hareket eder. Omurganın şekli üzerine binen yükü taşımasına yardım edecek şekilde yaratılmıştır. "S" şeklinde kıvrımlı bu özel şekil, yükün eşit dağıtılmasını sağlar. Her adım attığımızda, vücut ağırlığımız sebebiyle yerden vücudumuza doğru bir tepki kuvveti gelir. Bu kuvvet omurganın sahip olduğu amortisörler ve kuvvet dağıtıcı kıvrımlı şekli sayesinde vücuda zarar vermez. Kafatası: Kafatası beyni çevreleyen ve son derece güçlü bir koruma sağlayan kemikten bir zırhtır. 8 ayrı kemiğin birleşmesinden meydana gelir. Yetişkin bir insanda oldukça sert ve güçlü bir yapıya sahip olan kafatası yeni doğmuş bir bebekte, henüz kemik halini almamış yumuşak bir yapıdadır. Kemiklerin birleşim noktaları arasında boşluklar vardır. Bu durum doğum sırasında bebeğin hayatını kurtaran önemli bir özelliktir. Hikmetler harikası İskelet, başlı başına bir hikmetler harikasıdır. Vücudun yapısal destek sistemidir. Aynı zamanda beyin, kalb, akciğer gibi hayati organların korunmasını sağlar. Ve iç organlara destek olur. İskelet insan vücuduna hiçbir yapay makine tarafından taklit edilemeyen üstün bir hareket kabiliyeti verir. Kemik dokusu vücuttaki kalsiyum ve fosfat gibi birçok önemli minerallerin bankasıdır. İhtiyaca göre mineralleri depo eder ve depo ettiklerini vücuda verir. Kırmızı kan hücrelerinin üretimi de kemik ilikleri tarafından yapılır. Uyluk kemiği dikey durumda 1 ton ağırlığı kaldıracak güçtedir. Atılan her adımda uyluk kemiğine vücut ağırlığının 3 katı yük biner. Kemiklerin iç yapısı bina ve köprülerin inşasında mimar ve mühendislere ilham kaynağı olmuştur. İnsanın iskeleti vücudun her hareketine izin verecek, bu hareketleri kolaylaştıracak bir yapıdadır. Eklemler: Kemikleri birbirine bağlayan eklemler kaygan bir yapıya sahiptir. Ancak bu eklem yerleri bir ömür boyunca hareket ettikleri halde yağlanmaya ihtiyaç duymazlar. Bu anti-statik yapı hiçbir mekanik düzenin elde edemeyeceği bir verimliliğe sahiptir. Eyfel (Eiffel) Kulesinin mimarı Fransız Alexandre, model olarak kalça kemiğini aldığını itiraf etmiştir. Viyanalı ortopedi uzmanı Prof. Dr. Hans Tiseur "Dünyada namazdan daha güzel, insan vücuduna daha yararlı hiçbir hareket olamaz. Çünkü namazda parmak uçlarımızdan başlayarak eller, kollar, bilek kemikleri, diz mafsalları, ayak parmakları, boyun kemikleri müthiş bir uyum içerisinde hareket etmektedir" diyerek hayranlığını dile getirmektedir.
24.12.2004
Hücre denilen derya
Hücreler Allahü teâlâ'nın sonsuz kudretinin bir göstergesidir. Her hücrede 100 trilyon atom vardır. İnsan vücudu bir hücre yığınıdır. Ve insanda 100 trilyon hücre bulunur. Her dakika 300 milyon hücre ölür ve hücreler kendini yeniler. Hücre merkezinde çekirdek, çekirdekte de kromozomlar bulunur. Kromozomların içinde (DNA) molekül grubları vardır. Her canlı hücrenin içinde binlerce çeşitli enzim vardır. Ve bunların her biri kimyasal bir reaksiyon meydana getirir. Bir insanda 50 bin enzim vardır. Bu enzimlerin oluşumuna yol açan bilgiyi içeren nükleik asit molekülleri 3.5 milyar nükleotidden meydana gelir. Bu nükleotidler doğru sıralamasıyla yazılmış olabilse, bu bir milyar sözcük ya da her biri bir ansiklopedi cildi boyunda 300 cilt ederdi. Bir hücredeki bilgi birimi 5x10 üzeri 9 'bit'tir. Bu bilgiler 1000 (bin) ciltlik bir kitap doldurur. Her hücre bir şehir hatta derya gibidir. Sadece insan beyninin bilgi kapasitesi 100 trilyon bit'tir. Bu ise 20 milyon cilt kitap yapar. (Depolanan bilginin iletilme birimine BİT denir.) Amino asitlerin birleşiminden protein denilen daha büyük ve karmaşık molekül grubları meydana gelir. Proteinlerden enzimler meydana gelir. Hücre bileşiminden dokular çıkar. Dokular birleşerek organları meydana getirir. Organların bir araya gelmesinden de organ sistemleri meydana gelir. Hücrenin en önemli faaliyet merkezi çekirdeğidir. Burada 46 adet kromozom denilen molekül yumağı bulunur. Tek bir kromozomda 80 bin değişik GEN vardır. Genler insan vücut yapısının karakterlerini ana ve babadan gelen (irsi) özelliklerini belirler. Carl Sagan'a göre: "Basit bir hücredeki bilgi Britannica ansiklopedisinin yüz milyon sayfasına denk gelmektedir." Canlıların yapı taşları "protein"lerdir. DNA uzmanı Robert Shapiro'ya göre: "Basit bir bakteride 2 bin çeşit protein vardır." İnsan vücudunda 200 bin çeşit protein vardır. Bunun tesadüf olması 10 üzeri 40 bindir. (yani 10'un önüne 40 bin sıfır koyup, bu sayının sadece biridir. Bu ise imkansız demektir.) DNA hücre çekirdeğinde bulunur. Her hücre çekirdeğinde bulunan 3 metrelik DNA vücudumuzun kuruluş şifresidir. Bir insanda 200 milyar kilometre DNA vardır. DNA'lar kendi etrafında dönerek, Yaratanı zikrederler. Protein sentezi DNA şifrelerine uygun olarak sürüp gitmektedir. Bir DNA şifresi kağıda dökülse 1 milyon sayfalık kitap olur ki, bu 40 tane Britannica ansiklopedisi demektir. Yeryüzündeki bütün laboratuvarlar, bilim adamları ve bütün teknolojik imkanlar bir araya gelse tek bir protein yapamaz. Yaratmak Allahü teâlâ'ya mahsustur. Ana rahminde döllenmiş yumurta Allahü teâlâ'nın yaratması ile milyarlarca çeşitli yüz trilyon hücre meydana getirir. Aminoasitler harfler, protein kelimeler, hücre cümleler ve organizma eserdir. Vücuttaki yüz trilyon hücre her an faaliyettedir. Ve hücreler birbiriyle olduğu gibi ayrıca kendi dışındaki ve içinde yaşadığı kainat ile alış- veriş içindedir. Hücrelerimizi meydana getiren protein molekülleri amino asitlerin dizilmesiyle meydana gelir. Aminoasitler ortalama olarak katrilyon önüne 400 adet sıfır eklenecek kadar farklı biçimde dizilebilirler. Fakat bu dizilimlerden sadece bir tanesi proteini meydana getirirler. İnsanı en güzel şekilde yaratan Rabbimiz sonsuz kudret, azamet ve kibriya sahibidir. Noksan sıfatlardan, zaman ve mekandan münezzehtir.
22.01.2005
.
Hücredeki hikmetler
Hücrelerde depolanan bilginin iletilme birimine (bit) denir. Bir hücredeki bilgi birimi (5x10 üzeri 9) bit'tir. Bu bilgiler 1000 (bin) ciltlik bir kitabı doldurur. Bir virüse gerekli olan bilgi yaklaşık 10 bin bit, bir bakteri için 1 milyon bit'tir. Herkes bilir ki, posta kodu sistemi mektupların doğru adreslere en az hatayla, en kısa zamanda gitmesini sağlamak ve böylece insanlar arasındaki haberleşmenin verimliliğini artırmak amacıyla uygulanır. Asıl ilgi çekici nokta ise yapılan araştırmaların, hücre içinde benzer bir mekanizmanın varlığını ortaya çıkarmasıdır. Howard Hughes Tıp Enstitüsü Başkanı P.W. Choppin'e göre hücredeki kodlama sisteminin ortaya çıkarılmasının modern biyolojinin en önemli buluşudur. Proteindeki kodlama moleküller "Barkod" gibi hizmet vermektedir. Böylece hücre içi haberleşme ve ulaşımının hızı bazı unsurları düzenlemektedir. Los Angeles Doku Bilimleri Mühendisliği Firması Başkanı Gail Naughton'a göre: "Organ nakilleri tarihe karışacak. Yeni bir teknikle hücrelerden vücudda yeni organlar imal edilecektir." Bir hücre 24 parçadan ibarettir. İnsan gözü çok basit görünür. Ama birbiriyle uyumlu 40 sistemin varlığı ile görevini yapar. Biri noksan olsa görme olmaz. Bir karıncanın beyninde yaklaşık 500 bin sinir hücresi vardır. Her hücrede insana ait bütün bilgilerin saklandığı (DNA) zinciri var. Diğer bir ifade ile (DNA) insan vücuduna ait bütün bilgilerin muhafaza edildiği bir bilgi bankasıdır. Ama bu bankadaki bilgi öylesine muazzam miktarda ki, insanın saçının renginden boyunun uzunluğuna kadar bütün özellikleri (DNA)da bilgi olarak kayıtlıdır. Bu bilgilerin büyüklüğünü anlayabilmek için şöyle bir benzetme yapılabilir: İnsan hücresindeki (DNA)da saklı olan bilginin tamamını yazmaya kalksaydık, bunun için her biri 500 sayfa olan 900 ciltten meydana gelen dev bir kütüphane gerekirdi. Kuşkusuz hiçbir teknolojinin gerçekleştiremeyeceği bu muazzam paketleme kendiliğinden meydana gelmedi. Böylesine muhteşem bir bilgi bankası, kendi kendini paketlemiş ve gözle görülemeyecek kadar küçük bir alana tesadüfen sığdırılmış değildir. Bu olağanüstü yapının Allahü teâlânın üstün ve kusursuz yaratışı ile var olduğu apaçık ve kesin bir gerçektir. Mide kendisinden başka yiyeceklerin her birini en küçük kimyasal parçalara ayırır. Faydalı olanları seçer. Posalara kıymet vermez. Muhtelif hücrelere besin olmak üzere proteinler meydana getirir. Milyarlarca hücreye besin olarak dağıtılır. Kılcal damarları vasıtasıyla her hücreye ayrı ayrı devamlı ulaştırılır. Ve önemli tarafı diş, kemik, kıl, et, tırnak yapmakla görevli hücrelere ancak ihtiyacı olan madde ve besinler gönderilir. İnsan aklının bugüne kadar yaptığı fabrikaların herhangi biri asla bu kapasitede değildir. Hücreler ilk besini aldıkları zaman besin ilk hali ile kalır. Sonra her hücrenin görevi besinleri yakmak ve besinlerden kalori meydana getirmektir. Bütün vücudun ısısından sorumlu olan da onlardır. Yakmadan yanma olmaz. Hücrelerdeki bütün besinlerde hidrojen, oksijen ve karbondioksit bulunur. Besinlerin, onarım, gelişme ve enerji meydana getirme gibi özel vazifeleri vardır. Kâinatta her şeyi yerli yerinde yarattığı gibi insanı da sonsuz kudretiyle yaratan Rabbimiz her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir.
10.09.2005
Hücrenin bilinmezliği
Yaratmak Allahü tealaya mahsustur. Canlı ve cansız her şeyi yoktan yaratan (var eden) O'dur. Yaratmak kelimesini gelişigüzel kullanmamalıdır. Şuursuz atomlardan meydana gelen hücre kendi kendine oluşup, bölünme kararı alıp, sonra da belirli tür görev ve sorumluluk yüklenip kendini geliştiremez. Bütün bu süreç her şeyi bir düzen içinde yaratan yücelerden yüce sonsuz kudret azamet sahibi Rabbimizin dilemesi, iradesi ve yaratması ile olur... Her hücrede 100 trilyon atom vardır. İnsan vücudu bir hücre yığınıdır. Ve vücudumuzda 100 trilyon hücre vardır... Her dakika 300 milyon hücre ölür. Hücreler kendilerini yeniler. Şayet yenilenme olmasaydı hücrelerin tamamı 139 gün yeterli olurdu. Kendisi evrimci olduğu halde Carl Sugan'a göre: "Basit bir hücredeki bilgi 1012 bite (bayt) kadar olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayı ise Britannica ansiklopedisinin yüz milyon sayfasına denk gelmektedir." Bir insan vücudundaki kan damarlarının (kılcal damarlar dahil) uzunluğu (95-100 bin kilometredir) Ana rahminde dölmenmiş yumurtaya "totipontent" denir. Bu ise her şeye dönüşebilme kabiliyeti olan hücre anlamına gelir. Neticede bir tek döllenmiş yumurtadan milyonlarca farklı hücre ve toplamda trilyonlarca hücre meydana gelir. Bu ise Allahü tealanın yaratması ile olur. Bir hücrede 200 bin çeşit protein vardır. Her proteinde de ortalama 100 adet aminoasit molekülü yer alır. Hücrelerimizi meydana getiren protein molekülleri amino asitlerin dizilmesiyle meydana gelir. Aminoasitler ortalama olarak katrilyonun önüne 400 adet sıfır eklenecek kadar farklı biçimde dizilebilirler. Fakat bu dizilimlerden bir tanesi proteini meydana getirir. Canlıların yapı taşları proteinlerdir. İnsan vücudunda 200 bin çeşit protein vardır. Bunun tesadüf olması 10 üzeri 40 bindir. Yani 10'un önünde 40 bin sıfırdır. Bu ise imkânsızdır. Amerikalı bilim adamı William Stokes'e göre: "Eğer milyonlarca yıl boyunca, milyonlarca gezegenin yüzeyi gerekli amino asitleri ihtiva eden sulu bir konsantre tabakayla dolu olsaydı bile yine protein kendiliğinden tesadüfen meydana gelmezdi." Sonsuz kudretiyle zamandan ve mekandan münezzeh olarak hücreyi yaratan Rabbimiz her türlü kusurdan münezzehtir.
01.09.2009
Bağışıklık
Bütün doku ve organlarda bulunan "Lenfositler" bağışıklık sisteminin asli unsurlarıdır. Bilinmeyen hücrelere saldıran "T Lenfositler" yüzde 80, düşman mikroplara saldıran antikorları üreten "B lenfositler" yüzde 10 kadardır. Çılgınca "antibiyotik" tüketimi ve son derece titizlik, bağışıklık sisteminin başlıca düşmanıdır. Amerika'da her yıl 2.4 milyon kişi hastanede enfeksiyona yakalanmakta ve 5 milyar dolarlık bir maddi külfet getirmektedirler. Ve 100 bin kişi hastanelerde aldığı mikrop sebebiyle ölüyor. California'daki Scripos Araştırma Enstitüsü uzmanlarından Dr. Luca Guidutti ve Francis Chisari: Vücudun bağışıklık sisteminin "Hepatit-B" virüsünü vücuttan, enfeksiyon kapmış hücreleri öldürmeden temizleyebildiği bir sisteme sahip olduğunu tespit etti. Prof. Dr. Yusuf Durak: "Şehirde büyüyen çocukların, köylü çocuklar kadar hastalıklara dirençli olması için sadece aşı yeterli olmuyor... Hastalığa yol açan mikrobun doğalını alarak bağışıklık sistemini güçlendirmesi gerekir. Bu sebeble şehirli çocukların toprakla tanıştırılması ve topraktan mikrobu doğal halde vücuduna alarak gerekli antikorları üretmesinin sağlanması gerekir... Ağustos ayı sonundan Kasım ayının ilk haftasına kadar çocuğunuzu bu dönemde toprakla tanıştırın." Prof. Dr. Mustafa Tayar da: "Ellerin temiz gibi göründüğü durumlarda bile bir santimetrelik alanında 2-6 bin arasında bakteri bulunduğunu... Bulaşıcı hastalıklardan korumanın en kolay ve en etkili yolu el yıkamaktan geçtiğini..." söyledi. Toksinler Başta alkol, sigara, toz olmak üzere, egzoz gazları, tarım ve sanayide kullanılan kimyasal maddeler, fabrikaların kimyasal atıkları, mobilya ve parke cilaları, deterjanlar, temizlik ilaçları, böcek ilaçları, sağlığımızı etkileyen zararlı maddeler (toksinler)dir. İşlem görmüş besinlerin besin değeri aşırı ölçüde düşüyor. Yiyeceklerin dayanma süresini uzatmak için ışınlamada radyoaktif kobalt-60 kullanılıyor. Böcek, bakteri ve mantarlar ölüyor ama E vitamini tamamen, C vitamini yüzde 70, B1 ve B12 vitamini azalıyor. Yağ asitleri ve aminoasitleri parçalıyor. Proteinleri değiştiriyor. Toksinlerden arınmaya "detoksifikasyon" denir. Enerji kaynakları 7 enerji kaynağı mineraller vitamini, B6 vitamini, folik Asit, kalsiyum, demir, çinko ve magnezyumdur. Aşırı C vitamini zararlıdır. Yeşil elma baş ağrılarını yok ediyor. Yeşil sebze tabii aspirindir. (yeşil sebzelerde aspirinin özü olan salisilik asit vardır) kayısı (yaş ve kuru) her derde deva kantaron otu doğal depresyon ilacıdır. Mide ve bağırsak hastalığı ile yanık ve yarada kullanılır. Posalı gıdalar düzenli olarak tüketildiğinde vücuda zararlı maddelerden temizlemeye yardımcı olarak şişmanlık, bağırsak kanseri, yüksek kolesterol gibi hastalıklardan koruyor. Baklagiller posa zenginidir. Beyaz undan üretilen ekmek sağlıksız yiyecektir. Sebze ve meyvelere rengini veren maddeler, genellikle sağlığımızı da koruyan besinlerdir. Karpuza, domatese, greyfurt ve portakallara rengini veren "likopen" en güçlü antioksidanlardandır. Prostat, kalb ve akciğer kanserini önler. Japon bilim adamları yosunlarla AIDS dahil her hastalığı önleyeceklerine inanıyorlar. Vitamin: Sağlıklı yaşamak için vitamin şarttır. A, B1, B2, B6, B7, B12, C, D, E ve K vitaminlerine vücudun ayrı ayrı ihtiyacı vardır. Üzüm kanser savaşçısı, sarımsak mikrop öldürücü ve her derde devadır. 50 üniversitenin kararı mide kanserini önlediği yönündedir. Nar, kalb ve sindirim sisteminin dostu, nane yağı miğrene karşı iyi gelmektedir. Meyve ve sebzelerin herbirinin faydaları pek fazladır. Sayılamayacak kadar nimet yaratıp, bunları vücudumuza faydalı hale getiren Rabbimiz sonsuz kudret, azamet ve kibriya sahibidir. Noksan sıfatlardan, zaman ve mekandan münezzehtir.
29.01.2005
.
Maddenin yapısı
Hücre, insan, su, dünya, feza, bitkiler ve hayvanlar gibi; maddenin yapısı da bir deryadır. Bu engin bilim denizinin derinliğine indikçe Allahü teâlânın kudret ve azameti karşısında akıl devre dışı kalarak; görevini kalbe devretmektedir. Teslimiyet ve tefekkür kanatlarıyla, ibadet lezzetiyle ufuklar ötesine uçmaktadır. Atom: Kâinatın en küçük zerreciği yani yapı taşıdır. Atomun merkezini teşkil eden "proton"un etrafında belirli yörüngeler vardır. Bu yörüngelerde elektronlar hareket eder. (Yaradanı zikreder) Bu elektronların sayısı atoma göre değişir. Hidrojende bir bazılarında yüzlercedir. Ve elektron bir saniyede 2.5 milyar defa çekirdek etrafında döner. Saniyede 1000 (bin) km yol alır. Yaratılışından bu yana milyarlarca yıl bu şekilde devam eder. Elektronların hiçbiri diğerleriyle kesişmez, çarpışmaz ve bozulmaz. Atomda elektriksel bir denge vardır. "Elektrik yük eşit olmasaydı, her atom birbirini itecekti. Evrenin yok olması ise: bu dengedeki milyar kere milyarda bir oynama ile meydana gelir. Yani evrenin ve canlıların varlığı çok hassas dengelerle mümkündür." Aynı yüklü elemanlar birbirini iterler. Birbirini itmeleri gereken protonlar ve atom çekirdeği bir arada nasıl olabilmektedir? Atom Fiziği Bilim Adamı Wenner Heisenberg'in açıklamasına göre: "Protona komşu olan nötrondan negatif bir eleman sıçrar. Bu eleman "Mezon"dur. Negatif yük kazanan proton nötron olur. Negatif yük kaybeden nötron protona dönüşür. Bu hadise atom çekirdeğindeki bütün protonlarla komşu nötronlar arasında saniyede milyarlarca defa tekrarlanır. Ve böylece bir proton yanındaki protonu itmeye vakit bulamaz. Atom çekirdeğindeki protonlarla nötronlar arasındaki mezon alış verişi bir an dursa; kâinat anında daha doğrusu saniyenin milyarlarca misli bir kısa zamanda yok olur." (Der Stot Schöptung Prof. Hans Haber) Nükleer güç Atomun çekirdeğinde bulunan proton ve nötronların toplam kitle ağırlığının, çekirdeği meydana getirmeden önceki toplam ağırlıktan daha az olduğu görülmüş ve aradaki fark kadar kitlenin enerjiye dönüşerek bir güç meydana getirdiği, bu gücünde normalde birbirini itmesi gereken protonları bir arada tuttuğu tespit edilmiştir. Bu gücü meydana getiren enerjiye "Nükleer enerji" (Bağlama enerjisi) denir. Atomun çekirdeğindeki enerji kontrolsüz dışarıya çıkarsa (Atom bombası, Nükleer bomba) adını alır. Nükleer santrallerde kontrollü bir şekilde çıkarılırsa, nükleer elektrik enerjisi elde edilir. Atomun içinde son derece büyük bir güç vardır. 21. asırda nükleer santrallerin yakıtı olacağı ifade edilen "toryum"un bir tonu 1 milyar ton petrolün enerjisine eş değerdir. Elektron bulutu 2002 yılının teknoloji alanında en kayda değer gelişmesi atom çekirdeği çevresinde dönen elektron bulutunun gözlenmesi ve bunun fotoğrafının çekilmesidir. Bir dağ yer kabuğu hareketleriyle meydana gelir. Bilahare parçalanır. Ama içindeki atomlarda hiçbir değişiklik olmaz. Dinamit patladığında saniyenin 25 binde bir oranı müddeti içinde sert bir maddeden gaz haline gelir. Fakat zerrelerde (atomlarda) değişiklik olmaz. Hidrojen gazının 1 gramında (150x1 trilyon) atom vardır. Bazı bilim adamlarına göre 10 üzeri 45 yani 10 sayısının önüne 45 sıfır konulduğunda çıkan sayı kadar atom insanı meydana getirir. "Kuantum teorisi" atomu meydana getiren atom alt parçacıkları ve bunların davranışlarını inceler. İlim maddenin yapı taşı olan atomun sırrını henüz çözmüş değildir. 2005'in dünyasında ilim son hızla gitmektedir görünse de aslında daha emekleme safhasında olmayan çocuk gibidir. Öğrendiklerimizde hayret ettiğimiz, öğrenemediklerimizde cahil kaldığımız bütün ilimleri yaratan Rabbimiz sonsuz kudret, azamet ve kibriya sahibidir. Noksan sıfatlardan, zaman ve mekandan münezzehtir.
11.02.2005
Doğum ve hikmetler
Kur'an-ı kerimde insanlar imana çağrılırken gökler, yeryüzü, hayvanlar, bitkiler ve çeşitli hadiseler delil gösterilir. Ve bazı ayet-i kerimelerde insanın yaratılışı, nasıl yeryüzüne geldiği, hangi safhalardan geçtiği hatırlatılır. Bu bildirilenler o asırda meçhul olan ve ancak son asırda ortaya çıkan bilgilerdir. Kur'an-ı kerimin haber verdiği bazı bilgiler: 1- İnsanın spermadan meydana geldiğini, 2- Cinsiyetin kromozomlarda saklı olduğunu 3- İnsan embriyosu ana rahmine sülük gibi yapıştığını ve ana rahminde üç karanlık bölge içinde geliştiği ve bir çok hikmetler ifade edilmektedir. En ekonomik ve hijyenik besin kaynağı anne sütü, bebeklerin birçok ihtiyacını tek başına karşılıyor. Hiçbir teknolojik usul, anne sütüne eş değerde yeni bir besin çeşidi üretemiyor. Özellikle 6 aylık olana kadar, bebekler bütün gıda ihtiyaçlarını anne sütüyle giderebiliyorlar. Anne sütü bebekler için tam bir gıda deposu ve bu sütle beslenenler daha zeki olurlar. Bebeklerin mikroplara karşı ilk aşısıdır. Doğal bir ağrı kesicidir. Hastalıklara karşı direnç kaynağıdır. Emziren anneler için anne sütünün çok faydaları vardır. Bebeğin dünyası Bilim adamlarının araştırmalarına göre bebekte düşünce (sebep-sonuç ilişkisi) 7 aylık iken başlıyor. Heidelberg Üniversitesi Gelişim Psikoloğu Sabina Pauen ve Beyin Araştırmacısı Angela Friedenici'e göre: Bebek doğumdan hemen sonra anne sesini tanıyor. Bu sesi anne karnında iken beyine yerleştiriyor. 4 aylık iken kendi ismini öğreniyor. Az sonra anne ve babayı öğreniyor. Türkiye'de nüfusu azaltmak için sezaryen ile doğum yapılıyor! ABD'de normal doğum yüzde 80, sezaryen yüzde 20'dir. Doğum normal bir hadisedir. Oysa Türkiye'de belli yerlerde yüzde 90 sezaryen ile doğum yapılmaktadır. Türkiye'de yüzde 35 Avrupa'da yüzde 18... Kısırlık yüzde 40, erkek yüzde 40, kadın yüzde 20 ortak. Kadınların en doğurgan çağı 20-25 yaş arasıdır. Kadınlar doğuşta 1 milyon yumurta ile doğmaktadır. "Reprodoctive Toxicology" dergisinin araştırmasında 105 erkek doğuma karşı 100 kız bebek dünyaya geliyor. 25 yaşında erkek-kadın eşit oluyor. 85 yaş ve yukarısında kadınlar erkeklerin 2 misli oluyor. Gelişmiş ülkelerde ortalama ömür erkek 75 kadın 79'dur. Belinde cep telefonu taşıyanların sperme sayısı yüzde 30 azalıyor. Sezaryen ile doğum yapan kadınlar 4 misli şeker hastası fıtık, bağırsak hastalıkları riski taşırken, bebekte beyin kanaması ihtimali artıyor. Ruh: Ana rahmindeki 120 günlük cenine ruh verilir. Kürtaj: Dünya Sağlık Teşkilatının araştırmasına göre Rusya'da 1000 doğuma karşı 1695 kürtaj, Beyaz Rusya'da 1451, Romanya'da 1107, Macaristan'da 697, Çek Cumhuriyeti'nde 415, ABD'de 387, Almanya'da 272, Fransa'da 254, İngiltere'de 233 kürtaj gerçekleşiyor. Dil öğrenme: Prof. Dr. Barbara Kisilievsky'e göre: Bebek kendi dillerini anne karnındayken öğreniyor. Kanada'da yapılan araştırmaya göre: Doğmamış bir bebek anne sesini diğerlerinden ayırt edebiliyor. Alkol kullanan kadınların çocuk sahibi olmaları risklidir. Göbek kordonu: Hamilelik esnasında 50-60 cm içinde günde 350 litre sıvı akar. Hamileliğin beşinci haftasında bebek kalbi için pompa vazifesini yerine getirir. Oksijen ve besleyici madde bakımından zengin olan kanı bebeğe taşır. Bebeğin oksijensiz ve madde artıklarıyla dolu kanı göbek kordonundaki iki atardamarla plasentaya akar ve madde artıkları da annenin kanına iletilir...
18.02.2005
Asrın vebası: AIDS
İnsanlık tarihinde her dönem veba salgınları olmuş ve büyük zayiatlar meydana gelmiştir. Veba ile AIDS mukayese edildiğinde, veba zaman zaman ortaya çıkıp ülke ve şehirleri kasıp kavurmuş ama devamlı olmamıştır. AIDS ise çığ gibi artan bir felaket olarak insanlığın önünde durmaktadır. Dünyada 2000 yılı kayıtlarına göre 34 milyon 300 bin AIDS'li vardır. Bunun da 1 milyon 300 bini 15 yaşın altındaki çocuklardır. Her yıl AIDS'e yakalananların sayası 5 milyon olduğuna göre AIDS'li sayısı 50 milyonu aşmıştır. Geçmiş asırlardaki veba salgınları AIDS yanında ehven kalır. Dünyada her bir dakikada 25 yaşın altındaki 6 kişi AIDS virüsüne yakalanıyor. Hastalığın ilk ortaya çıktığından bu yana 20 milyon kişi AIDS'ten öldü. Ölenlerin 16 milyonu yetişkin ve 4 milyonu 15 yaşın altındaki çocuklardır. Dünya Sağlık Teşkilatının istatistik verilerine göre 1999 yılı içinde 5 milyon 400 kişi HIV virüsü aldı. Aynı yıl içinde 2 milyon 800 bin kişi AIDS sebebiyle öldü. Afrika ve bilhassa siyah Afrika (orta ve güneyi) AIDS kasırgası içinde kıvranmaktadır. Ve 2000 yılında Afrika'da AIDS'li sayısı 24 milyon 500 bin idi. Kara kıtada (siyah Afrika'da) iç savaşlarda 200 bin kişi ölürken, AIDS'ten ölenlerin sayısı 2 milyon idi. (1998 yılı içinde) AIDS'ten en fazla etkilenen Bostwand'da her 3 yetişkinden 1'i AIDS'lidir. Yani HIV virüsü taşımaktadır. Çaresi bulunamıyor JAIDS adlı tıp dergisine göre Batı toplumunun yüzde 13'ünü meydana getiren siyahların büyük bölümü AIDS virüsü taşıyor. Siyahların yüzde 27'si "komplo teorisine" inanmaktadır. Bunlara göre AIDS virüsü labaratuvarlarda siyahların kökünü kazımak ve gelecekte siyah nüfusun çoğunluk olmasını önlemek için yani soykırım ve nüfus artışını önlemek için kullanılmaktadır. Bu sadece bir iddia olup, henüz ispatlanmamıştır. AIDS tedavisi çok pahalıdır. Şu anda AIDS'ten kurtulmak imkanı yoktur. Ancak çaresini bulmak için çalışmalar devam etmektedir. Basında yer alan haberlere göre "Bosna'yı önce Miloseviç, şimdi de AIDS vurdu. Balkanlar'da savaş sonrası ekonominin can damarı kadın ticareti oldu. Bosna fuhuş sektörünün başkenti durumundadır. HIV virüsü yayılıyor. İtalya paniktedir. AIDS'li kadınların çoğu Moldavyalı, Romanyalı ve Ukraynalıdır. Bosna'yı savaş ile yıkamayanlar şimdi AIDS bombası ile yıkmanın peşindedir. Amerika'nın Johns Hopkins Üniversitesinde görevli doktor Thomas Quinn başkanlığındaki ekibin yıllar süren araştırmasına göre: "Sünnetli erkekler, sünnetsizlere göre çok daha az AIDS'e yakalanıyorlar." Bunun sebebi bilinmiyor. AIDS'li olduğunu bildiği halde bile bile bu felakete kendini atanlar, kendileri gibi, yakınlarını ve nesillerini de uçuruma atıyorlar. Her ne kadar 2000 yılında Türkiye'de AIDS'li sayısı 1067 görünüyorsa da, gizli AIDS'li sayısının bunun en az 10 misli olduğu tahmin edilmektedir. "AIDS Türk'e vız gelir" saçma görüşü devam ederse başta İstanbul olmak üzere yakın gelecekte Türkiye'de AIDS patlaması olacaktır. Fuhuş AIDS felaketinin itici gücüdür. Son 8 yılda sadece İstanbul'da fuhuş yaparken 34 bin 310 yabancı kadın yakalandı. Yakalananların 120'sinde AIDS (HIV) virüsü tespit edildi. Ya yakalanmayanların sayısı...
25.06.2005
.
Deryadan damlalar
Canlının en küçük temel parçası hücredir. Hücreler Allahü teâlânın sonsuz kudretinin bir tezahürüdür. "En basit olarak kabul ettiğimiz hücrenin içindeki fizyo-kimyasal organizasyonun detaylarını kavramak bizim bilim ve dimağ kapasitemizi aşmaktadır." (Loren Eiseley-The Immense Journey-1957 sayfa 206) "Cansız cisimlerden hayat meydana gelmez." ya da (cansız maddelerden canlı maddeler meydana gelmez.) (Louis Pasteur) İnsan vücudu bir hücre yığınıdır. Vücudumuzda 100 trilyon hücre vardır. Her hücrede 100 trilyon atom vardır. Her atomun çekirdeği etrafında elektronlar 1 saniyede 2.5 milyar defa döner ve 1000 km yol alır. Yani Allahü teâlâyı zikrederler kendi lisan-ı halleriyle. Her dakikada 300 milyon hücre ölür. Ancak hücreler kendilerini yenilerler. Şayet yenileme olmasaydı, hücrelerin tamamı 139 gün sonra ölür ve hayatımız son bulurdu. Hücre merkezinde çekirdek, çekirdekte de kromozomlar bulunur. Kromozomların içinde ise DNA molekül grupları vardır. Her canlı hücrenin içinde binlerce çeşitli enzim vardır. Ve bunların her biri kimyasal bir reaksiyon meydana getirir. Enzimler, protein molekülü birbirine bağlı bir amino asit zirvesinden meydana gelir. İnsan vücudu yeryüzündeki en üstün "teknoloji" örneğidir. Bizim müdahalemiz olmadan hatta biz farkına bile varmadan son derece karmaşık kimyasal hadiseler hücrelerimizin içinde gerçekleşmektedir. Kendisi "evrimci" olduğu halde Carl Sugar'a göre: "Basit bir hücredeki bilgi 1012 (byte) eşit olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayı Britannica ansiklopedisinin 100 (yüz) milyon sayfasına denk gelmektedir." Canlı bir hücrede amino asitlerin toplam sayısı 20 (yirmi)dir. Bunların öyle bir şekilde birleşmesi gerekir ki, hayat meydana gelsin. Yani cansız bir molekül birdenbire canlansın. Beslensin, üresin ve hareket etsin. Cansız bir molekülden kendi kendine ve tesadüfen bir canlı molekül grubunun meydana gelme ihtimali imkansızdır. Yani mümkün olmayan bir ihtimaldir. Cansız bir molekülden canlı bir molekül çıkmaz. Kâinatta her şey yaratılmıştır. Yaratılışta tesadüfe yer yoktur. Bir hücrede 200 bin çeşit protein vardır. Her proteinde de ortalama 100 adet aminoasit molekülü yer alır. Bütün canlılarda 20 değişik aminoasit vardır. Bu aminoasitlerin birbiriyle değişik şekilde sıralanmasından proteinler meydana gelir. Aminoasitler değişik atomların bir araya gelmesinden meydana gelen cansız şeylerdir. Fakat aminoasitler proteinleri meydana getirince birdenbire canlanmaktadırlar. Aminoasit molekülünün merkezinde bir karbon atomu yer almaktadır. 20 değişik aminoasitin 100'lük birbirine benzeyen protein dizilişleri sayısı 20 üzeri 100'dür. Yani 20'nin önüne 100 sıfır konulduğundaki sayı kadardır. Bir benzetmeyle harfler aminoasitler, kelimeler protein, cümleler hücre, kelimeler organizma ise eserdir. İşte kâinatta her şeyi yerli yerinde yaratan ve yarattıklarında sonsuz kudretini gösteren Rabbimiz her türlü noksan sıfatlardan münezzehdir.
30.07.2005
.
Ay ve Güneş
Ay: Dünyamızın uydusu olan ayın bize olan uzaklığı 384 bin km'dir. Şayet 380 bin km olsa, bütün kara parçalarını med-cezir (gel-git) sebebiyle günde 2 defa su kaplardı. Ve yine ay dünyaya biraz yakın olsaydı yeryüzüne çarpması an meselesi olurdu. Ay dünyaya 50 bin mil mesafe uzakta olsaydı, yeryüzündeki med-cezirler öyle müthiş olurdu ki; bütün kıtalar günde iki kez su altında kalır, dağlar bile kısa zamanda aşına aşına ortadan silinirdi. Yeryüzü depremden parçalanır, med-cezir havada kasırgalar meydana getirirdi. Karalar delinir, yeryüzü 1.5 mil su ile kaplanmış olur ve karada hayat sona ererdi. Ay bizden 384 bin km. uzaklıktadır. 24 saatte 2 defa meydana gelen med-cezir sebebiyle bazı bölgelerde denizin 60 ayak (ayak uzunluk ölçüsü) miktarında yükseldiği görülür. Ay'ın yerçekimi sebebiyle dünya kabuğunun birkaç inç dışarıya taştığı bilinmektedir. Gerçekte Ay, dünyanın merkezi etrafında dönmez. İkisi birlikte, merkezlerini birleştiren doğru üzerindeki bir çekim merkezi çevresinde dönerler. Dünya, Ay'dan 81 kat daha kütleli olduğundan çekim merkezi Ay'ın merkezine göre, Dünya'nın merkezine 81 kat daha yakındır. Dünya-Ay sisteminin çekim merkezi Dünya yüzeyinin 1600 km altındadır. Yani Ay, Dünyanın içindeki bir nokta etrafında dönmektedir. Dünya Ay sisteminin çekim merkezi dünyanın merkezinden 4750 km uzakta, Ay'ın merkezinden 348 bin 750 km uzaklıktadır. Ay mevcut olmasaydı Dünya Güneş'in etrafında düzgün bir hareket yapacaktı. Ay'ın varlığından dolayı ki, dünya güneş etrafında dönerken 27.3 gün uzunluğunda bir salınım yapar. Böylece bir yıllık tam bir dönüşünde 12 salınım yapmış olur. Bu durum diğer gezegenler için de geçerlidir. Ay, Dünya etrafında dönerken daima aynı yüzü dünyaya bakar. Gel-git hadisesi hep aynı noktadadır. Ay'ın ve Güneş'in çekim gücüyle okyanuslardaki gel-git ile dönüş hızı 100 yılda 0.00164 saniyelik bir azalış olmaktadır. Ay'da atmosfer olmadığından gök siyahtır. Güneş: Güneş'in dış tabakasında sıcaklık 12.000 fahrenhayttır. Eğer, Güneşin yeryüzüne olan sıcaklık derecesi bir senede (toplam) 50 derece fazla olsaydı insan dahil bütün canlılar yanardı. Bunun tersi olarak Güneş'in bir yılda Dünya'ya gönderdiği toplam sıcaklık 50 derece az olsaydı o zaman da her şey donardı. Güneş galaksisinin merkezi etrafındaki düzgün dönüşü sırasında salınım yapar. Dünya, Güneş etrafında her yüzünü göstererek döner. Güneş'in kütlesi Ay'ın kütlesinin 27 milyon katıdır. Ay ile Güneş, Dünya'ya aynı uzaklıkta olsaydı, Güneşin gel-git etkisi Ay'ın 27 milyon misli olurdu. Mars ve Jüpiter'in uyduları da aynı yüzleri gezegenlerine dönük olarak dönerler. Dünya, Güneş'e 150 milyon km. uzaklıktadır. Dünya, Güneş'e yüzde beş (7.5 milyon km) yakın olsaydı yaşanamayacak kadar sıcak olurdu. Yine Dünya Güneş'e yüzde bir uzak olsaydı (1.5 milyon km) dünya buzullarla kaplı olurdu. Güneş batarken öğleyin gördüğümüzden daha uzun bir atmosfer tabakası arkasında görülür. Mavi ışık dağılarak gökyüzüne kırmızı ışık gelir. İşte sevgili okuyucularım, kâinatı sonsuz kudretiyle yaratan Rabbimiz her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir.
13.08.2005
.
Biraz tefekkür...
Hücrelerde irsi kabiliyetler vardır. Organ tamamlandığında hücreler çoğalma faaliyetini kendinden durdurur. Stoplazma, çekirdeğin etrafındaki protoplazma maddesidir. Stoplazmalar geçmiş nesillerden intikal eden bütün irsi nitelikleri saklıyorlar. Buradaki gizli sır bilinmiyor. Kök hücreler: Farklı hücre tiplerine dönüşebilme ve kendisini yenileyebilme özelliklerine sahip hücrelere "kök hücre" denir. Kök hücresi her derde deva mükemmel bir onarım vasıtasıdır. Bedendeki bütün hücre tiplerine dönüşebiliyor. 200 doku hücresine dönüşebilme özelliğine sahiptir. Kök hücreleri ömür boyu çeşitli tipteki hücrelere dönüşerek hayatın devamını sağlamasaydı, insan ömrü 120 günle sınırlı kalırdı. Yeni doğan bebeğin göbek kordonundan alınan kan 100'den fazla hastalığın tedavisinde umut kaynağıdır. Tıp uzmanlarına göre: "Kök hücreleri insanoğlunun yaratılışındaki muazzam bir sırdır." Kırmızı kan hücresi olarak bilinen "alyuvarlar"ın ömrü 120 gündür. Alyuvarlar solunum için gerekli oksijeni taşırlar. Kök hücreleri ömür boyu çeşitli tipteki kan hücrelerine dönüşerek hayatın devamını sağlarlar. Kök hücrelerinin belirlenmiş sabit bir görevleri yoktur. Aldıkları sinyale göre farklı hücre türlerine dönüşebilmektedirler. Vücudumuzdaki kök hücrelerde bu dönüşümü kontrol edenler ise "genler"dir. Bir kök hücresinin hangi hücreye dönüşeceğini hücre çekirdeğinde bulunan genler belirlemektedir. Herhangi bir hücre ölünce ya da hasar görünce kök hücreleri hangi hücre türüne ihtiyaç varsa o hücreye dönüşmektedir. Yenilenme özelliğine sahip kök hücreleri diğer hücre türleri için birer kaynak görevi görür. Erişkin kök hücreleri: Farklılaşmış dokularda bulunan farklılaşmış hücrelerdir. Her yaştaki insanda bulunan bu hücreler kendilerini yenileyebiliyorlar. Ve ihtiyaç duyulduğunda bulundukları dokudaki değişik hücre türlerine dönüşebiliyorlar. Organizma yaşadığı müddetçe kendilerinin kopyalarını üreterek çoğalıyorlar. Bu hücreler bulundukları dokularda eskiyen hücrelerin yerine yenilerini üreten yedek parça kaynakları olarak görev yapıyorlar. Erişkin kök hücreleri kemik iliği, kas, göz, sinir ve deri gibi dokularda bulunuyor. Omurilik ve kanımızda bulunan kan kök hücreleri her gün durmaksızın kan hücresi yaparak kanımızı yeniliyorlar. Kök hücre, bir canlının vücudunda çok uzun bir müddet bölünmeğe devam ederek kendini yenileyebilen ve bu sayede farklılaşmış hücrelere verilen addır. Sanıldığından çok daha kabiliyetlidirler. Kök hücreleri spermin yumurtayı döllemesinden kısa bir zaman sonra meydana gelen "ana hücreler"dir. Hücreden atoma, kâinattaki her şey Rabbimizin varlığına birer delildir. O noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd O'na mahsustur...
27.08.2005
Kâinat genişliyor
"Göğü biz kurduk ve onu elbette genişletmekteyiz." (Zariyat Suresi-47. ayet meali) 20. asrın ortalarına kadar bilim dünyası kâinatın donuk, hareketsiz olduğunu zannederken; Edwin Hubbel adında bir astrofizikçi 1929 yılında California'da kendi imal ettiği mükemmel bir stetoskopla gökyüzünü tararken yıldızlar dahil kâinatta ne varsa birbirinden uzaklaştığını tespit etti. Bu ise kâinatın şiştiğini, genişlediğini gösteriyordu. Evimizde perdeler kapalı otururken, sokağımıza bir ambulans geldiği zaman sesin gittikçe çoğaldığını duyarız. Ses azalıyorsa aracın bizden uzaklaştığını anlarız. Seste olan bu anlama ışıkta da olmaktadır. Bir kaynaktan gönderilen ışığın tayfı değişmiyorsa beyaz renkte kalıyorsa durağan (sabit) olduğu anlaşılır. Işık bizden uzaklaşıyorsa rengi kırmızıya doğru kayar. Eğer ışık kaynağı bize yaklaşıyorsa, o zaman mor renge doğru bir kayma olur. Demek ki sadece tayfı incelemek suretiyle ışık kaynağının bize yaklaşıp yaklaşmadığını anlayabilmekteyiz. Mademki her şey birbirinden uzaklaşıyor, bunu tersine işlettiğimizde, yani her şey birbirine yaklaştığında kâinatın bir noktadan başladığını göstermektedir. İşte kâinat bir noktadan başlıyor dediğimiz zaman onu bir başlatanın var olması gerekir ki, bu başlatan onu yoktan başlatmıştır. Bugün müspet bilimin kabul ettiği bu kâinatın bir noktadan başlaması En'am Suresi-101 ayeti kerimede bildirilmiştir. 20. yüzyılın en önemli bilim adamlarından gösterilen Stephen Hawking (A. Brief History of Time-Zamanın Kısa Tarihi) isimli kitabında şunu söylemektedir: Kâinatın gittikçe genişlediğinin bulunması, 20. asrın en büyük buluşudur. Neden bizden önceki insanlar bilmiyordu. Şaşarım. Oysa Müslümanlar Kur'an-ı kerim'de bildirildiği için 14 asırdır bu gerçeği biliyordu. Edwin Hubble isimli astronomi bilim adamı, yıldızların giderek birbirinden uzaklaştığını ve uzayın genişlediğini fark etti. Kur'an-ı kerim'de meâlen şu bilgi vardır: "Göğü biz kurduk ve onu elbette genişletmekteyiz" (Zariyat Suresi 117. ayet meali) Yıldızların birbirinden uzaklaşması, geçmişte (başlangıçta) bunların bir arada olduğunu gösterir. Genişleme tersine çevrilirse yani daralma olunca küçük bir noktaya gelinir. Bu ise yoktan var edildiğini gösterir. İslamiyette zaten her şeyin yoktan var edildiği (yaratıldığı) açıkça bildirilmektedir. Bilim adamalarına göre; yaklaşık 15 milyar yıl önce evrenin bütün maddesinin toplu iğne başı kadar küçük (hatta son derece küçük) sıfır bir noktada sıkışık olarak bulunduğunu hesapladılar. Bu noktanın patlaması ve uzaya dağılması sonucunda bugünkü evren ortaya çıktı. Dediğimiz gibi kâinatın sürekli genişlediği bilinmektedir. Bu genişlemeyi geriye doğru aldığımızda gittikçe küçüldüğünü dolayısıyla bir noktadan başladığını sıfır başlangıç noktasının da kâinatın yaratılışı olduğunu kabul etmek gerekir. Demek ki, kâinatın bir başlangıcı vardır. Bunu teyid eden ayet-i kerime meali şöyledir: "İnkar edenler, gökler ve yer bir arada iken, onu yarıp ayırdığımızı görmediler mi?" (Enbiya suresi-30. ayet meali). Zamanı geriye doğru sararsak, dünyamız ve güneş sistemi tek bir yıldızın bünyesindeydi. Bu dev yıldız da bir nebuladan yani gaz bulutundan doğmuştu. Kâinattaki trilyonlarca gaz bulutu da başlangıçta bir aradaydı. Yani yerle gök bir arada idi. Sonra Allahü teâlâ'nın asla idrak edilemeyen yaratması ile parçalara ayrılarak bugünkü kâinat meydana geldi. Kur'an-ı kerim'in 1400 küsur sene önce açıkladığı bu gerçeği bilim ancak yaşadığımız yüzyılda öğrenebilmiştir. Kur'an-ı kerim'de "Ben" Allahü teâlâ'nın zatı ile ilgilidir. "Biz" ise sıfatları ile ilgilidir.
11.11.2005
.
Uzayın genişliği
Tefsir, İbni Kesir 1-550'de Eshab-ı Kiram'dan Hazret-i Ebu Zer'in (Radıyallahü anh) naklettiği Hadis-i Şerifin meali: "Yedi kat gök ve yedi kat yerin kürsi yanında büyüklükleri, bir çölün ortasına atılmış yüzük veya kapı halkası gibidir. Arş'ın da Kürsiye büyüklüğü o çölün halkaya olan büyüklüğü yanındadır." Bilim adamlarına göre atom- insan- dünya- güneş sistemi; güneş sistemi samanyolu ve samanyolu-galaksi topluluğu (uzay) arasındaki orantı (çöl-yüzük) orantısına çok benzemektedir. ABD bilim dergisi "Science"e göre gelişmiş teleskoplar ve uzaydaki teleskoplar vasıtasıyla uzayda her birinde ortalama 400 ile 500 milyar yıldız bulunan 450 milyar galaksi incelenmektedir. 450 milyar galaksi ise bütün "kosmos"un (kâinatın) sadece yüzde 4'üdür. Yüzde 96'sı henüz görünmemektedir. 2007 yılında uzaya yerleştirilecek James Weeb teleskobu ile 12 milyar 700 milyon ışık yılı mesafeye kadar görünmeyen galaksiler gözetlenecektir. NASA'nın Hubble Teleskobu ile 10 bin galaksiyi bir arada gösteren fotoğrafı çekilmiştir. Kartal Nebulasının uzunluğu 10 trilyon km'dir. İngiliz astronomi profesörü Sir James Jeans'a göre: "Kâinattaki yıldız sayısı dünyanın bütün kumsallarındaki mevcut kum tanelerinden fazladır." Bilim adamlarına göre 450 milyar galaksinin her birinde bulunan 400 milyar yıldızdan birbirine benzeyen yıldız (gök cismi) tespit edilemememiştir. Kâinatın büyük çoğunluğu soğuk ve karanlık bir boşluktur. Uzayda bir gezegene rastlama ihtimali 10 üzeri 33'tür. (Şimdiye kadar Jüpiter büyüklüğünde ya da Jüpiter'in birkaç misli olan 105 gezegen tespit edilmiştir. Kâinatın gözetlenebilen kısmı 30 milyar ışık yılına eşit bir mekandır. Kâinat (eksi) -270 derecelik soğuk bir ısıya sahiptir. Saniyede 300 bin km hızla yol alan ışık; kâinatın çevresini 120 milyar yılda tamamlayabilir. Kâinatta en az 10 milyar kere trilyon yıldız bulunmaktadır. Kâinatın küresel bir eğrilik özelliği olduğundan ufkumuzun dışındaki galaksileri göremeyiz. Son 75 yılda 7500 galaksi incelendi. Ayrıntılı olarak incelenen galaksi sayısı 2 milyondur. Samanyolu'na en yakın galaksi (Andromeda) 2.7 milyon ışık yılı uzaklıktadır. Uzayda tespit edilen molekül bulutu güneş kütlesinin yaklaşık 1 milyon mislidir. Gökyüzündeki yıldızlar arasında korkunç mesafe vardır. En yakın iki yıldız arasındaki mesafe 30-40 trilyon km'dir. Bu ise güneş sisteminin çapının 3 bin mislidir. ABD'li bilim adamları dünyaya en uzak gökadayı (galaksi) tespit ettiler. Bu da 13 milyar ışık yılı mesafededir. Bazılarına göre kâinatın yüzde 73'ü "karamadde"dir. Uzayda bulunan bütün gök cisimlerindeki atomların toplam ağırlığı, kara maddeden azdır. Kara maddenin ne olduğu sırdır. Yani bilinmiyor. İşte sineğin kanadıyla kâinatı yaratması arasında fark bulunmayan Allahü teâlâ her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Ne kadar hamd etsek azdır.
25.11.2005
.
Kâinatın büyüklüğü
Evrende yıldızlar arası ortalama uzaklık 7.6 ışık yılıdır. Işık bir yılda 95 trilyon km yol alır. Güneş kendi etrafında 4 haftada döner. Nötron yıldızı ekseni etrafında 1 saniyede en az 30 en fazla 642 defa döner. Güneş her saniye 564 milyon ton hidrojen yakarak 560 milyon ton helyuma çevirir. Beyaz cüce yıldızında 1 bilye tanesi 1000 (bin) ton gelmektedir. Güneş dünyanın 1 milyon 300 bin katıdır. Beyaz cüce yıldızında sıcaklık 1 milyon derecedir. Kuasar yüzlerce galaksinin toplamından fazla aydınlığı olan cisimlerdir. Bunlardan yüzlerce olup en yakını 1 milyar en uzağı 12 milyar ışık yılı mesafededir. Kuasarlar evrende en büyük enerji kaynağıdır. Güneşin kendine en yakın komşusuna uzaklığı 400 trilyon km'dir. Samanyolu'ndaki yıldızların yüzde 90'ı güneş büyüklüğündedir. Nötron yıldızının ilk anda sıcaklığı 100 milyar derecedir. Şu ana kadar tespit edilen 105 gezegenin kütleleri 40 dünya kütlesidir. Dünyaya en yakın yıldız Alpha Centauri'ye gidip dönmek (7.4 yıl) sürer. Işık hızı ile gidip geldiklerinde ve dünyaya döndüklerinde dünyada 10 bin yıl geçtiğini görürler. En yakın galaksiye Andromeda gidip dönenler dünyaya döndüklerinde dünyada 4.6 milyon yıl geçmiş olduğunu görürler. Uzaktaki bir kuasara gidip dönenler dünyada 20 milyar yıl geçtiğini ve dünyanın sönmüş beyaz cüce olduğunu görürlerdi. Işık hızına ulaşılamaz ama teorik olarak yüzde 99.99'na ulaşılır. Işık hızına yakın bir hızla yolculuk edecek bir geminin galaksinin (Samanyolu'nun) öteki ucuna gidip gelmesi gemi içindeki insanların 40 yılını alır. Ama dünyaya döndükleri zaman dünyada 400 bin yıl geçtiğini görürler. Şayet ışık hızının yüzde biri yani saniyede 3 bin km yol alan bir gemi yapılsa idi ve bu gemiyle en yakın yıldız Alpha Centauriye gidilse bu yolculuk 900 yıl sürer. Güneşte 12 Dünya büyüklüğünde lekeler bulunmaktadır. Bir yıldız fabrikası olan Orion bulutsusunda 24 saatte dünya okyanuslarını dolduracak kadar su meydana geldiği tespit edildi. Sadece Samanyolu'nda Orion Bulutsusu gibi milyonlarca vardır ve devamlı su meydana getirmektedirler. Dünya'da 70 kilo olan bir insan Ay'da 11 kg, Eros Asteroidi'nde 0.05 kg, Jüpiter'de 175 kg, Güneş'te 1900 kg, Voyager uzay aracında 10 kg, Beyaz Cüce yıldızında 18 milyon kg, Nötron yıldızında 9 trilyon kg ve Samanyolu'ndaki karadelikte 32 milyon kg gelmektedir. Samanyolu'nun merkezindeki karadelik Güneş'in 3 milyon katıdır. Toplu iğne kadar olan karadelikler de vardır. Takyon'u henüz gören yok. Işık hızından hızlı hareket eden hayali bir kütleye sahip parçacıklara verilen addır. Manyetik yıldızın manyetik gücü, Dünya'nın manyetik gücünden 1 trilyon kat fazladır. Dünya'nın içinde bulunduğu galaksiyi çevreleyen yüzük şeklinde bir yıldız kümesi (500 milyar yıldız) tespit edildi. Günümüzde büyük kentlerde (İstanbul dahil) yaşayan çocuklar neredeyse yıldızsız bir gökyüzü altında büyüyorlar. Işık kirliliği yüzünden gökyüzündeki binlerce yıldızdan yalnızca birkaçını görebiliyorlar. Kâinatın yaratılışını anlatan bazı ayet-i kerime ve hadis-i şerif mealleri şunlardır: "Biz yerleri ve gökleri yoktan var ettik." (Enbiya suresi 30. ayet meali), "Allah var idi. Hiçbir şey yok idi." Hadis-i şerif "Göğü biz kurduk ve onu elbette genişletmekteyiz." (Zariyat Suresi 47. ayet meali) "Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O bir işin olmasını (dilerse) ona yalnızca (ol) der, o da hemen oluverir." (Bakara Suresi 117. ayet meali) Kâinatı sonsuz kudretiyle yaratan Allahü teâlâ her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır.
09.12.2005
Böceklerdeki hikmetler
Karınca, mayıs böceği ve benzerlerinin, cüsselerine göre taşıyabildikleri yükün ağırlığı karşısında insanın hayret duyması lazım. Bu hakikati, 1868 yılında yaptığı bir tecrübe ile ilk defa ortaya çıkaran Belçikalı tabiat bilgini Felix Plateau'dur. Böceklerin kuvvetini ölçmeyi aklına koyan bu kişi, işe mayıs böcekleriyle başladı. İlaçla yarı baygın hale getirdiği böceklerden ondört tanesini sırtüstü yatırıp, hepsini birden iplikle, hemcinslerinden gücü kuvveti yerinde birine bağladı. Olanca gayretini sarfeden hayvancık güçlükle de olsa, vücuduna bağlanan kendisinin 14 misli ağırlığı sürüklemeye muvaffak oldu. İnsanın aynı marifeti gösterebilmesi için, 900 kilo ağırlığında bir yükü sürükleyebilmesi icabeder. Aynı şartlar altında hareket etmek suretiyle bir at da, kendi ağırlığının ancak üçte ikisini çekebilir. Şu hale göre mayıs böceği, ilk bakışta attan yirmi defa daha kuvvetlidir. Son senelerde yapılan araştırmalar neticesinde böceklerin esrarengiz dünyaları hakkında aydınlatıcı bilgilere ulaşılmıştır. Örneğin daha kuvvetli, daha mukavim ve birçok bakımdan hayat şartlarına karşı bizlerden daha iyi durumdalar. Brezilya'da bir tür karınca vardır ki, bunlar yuvalarının inşasında 250 metreküp toprak kullanırlar. Her amele karınca, kısa süren hayatı boyunca, kendi ağırlığının 5000 misline tekabül eden bir kilo toprak taşır. İnsanların bu çapta bir işi becerebilmeleri için herbirinin 350 ton tuğla ve çimento taşıması gerekir. Bir arı, kovana giren kendisinden 24 misli ağır bir yabancıyı yakaladığı gibi dışarı sürükleyebilir. Ancak yirmi miligram çeken karınca, elli iki defa daha ağır olan lezzetli bir tohumu dört nala koşarak ağzında taşımak suretiyle arıyı fersah fersah geride bırakır. 70 kiloluk bir insan için bu, üç buçuk tonluk bir yüke tekabül eder. Fakat bu sahada bütün benzerlerine tefevvük ederek şampiyonlar şampiyonu unvanına hak kazanan (Lucane) adındaki büyük makaslı böceğin atletik kabiliyetine hayran olmamak mümkün değil. Amerikan tabiat bilgini (Ross E. Hutchins) bu hayvancıklardan birini 150 gram ağırlığında ufacık bir kızağa koşmağa muvaffak olmuştur. Aynı kabiliyet ve evsafta bir atletin 8 veya 9 ton ağırlığındaki bir kamyonu, devrildiği hendekten kaldırmasına muadil bir iş. Ayakları ikibuçuk milimetre uzunluğunda olan pirenin, bir sıçrayışla, masanın öbür ucuna ulaştığını hepimiz biliriz. Dünyamızda aynı vasıflara sahip bir olimpiyat şampiyonu bulunsaydı, bir sıçrayışta 215 metre atlamalıydı. Saatte 8 kilometre mesafe alan sinek, hiç durmadan dört ila beş saat uçabilir. Çekirge 20, arı 80 kilometre hızla uçarlar. Şeffaf kanatlı narin yusufçuk hiçbir yere konmadan 100 kilometrelik mesafe katetmek suretiyle bütün tabiat bilginlerinin hayranlığını kazanmıştır. İşte iç içe âlemlerden ve esrar perdelerinden ibaret dünyamızdan bir çizgi.
06.01.2006
Kâinatın zikri
Yasin-i şerifin 36. ayet-i kerimesinde meâlen her şeyin çift yaratıldığı bildirilmektedir. Kâinat yaratıldığında madde ve anti madde yaratıldı. Anti maddenin nereye gittiği bilinmiyor. İkisi bir arada olunca birbirini yok ederler. Şu anda görülen kutup yıldızı 600 yıl önceki kutup yıldızıdır. Evrenin yaşı 15 milyar olarak tahmin edilmektedir. Kainat genişlemektedir. Aslında uzaklaşma galaksiler arasında değil, galaksi toplulukları arasındadır. Gökyüzündeki yıldızların titreşip durması atmosferdeki moleküllerin hareketi sebebiyle meydana gelir. Teleskopla görüntünün istenilen nitelikte olmasını engeller. Yasin-i şerifte (meâlen) güneş, ay, dünya ve yıldızların hepsinin bir yörüngede yüzdüğü açıkça ifade edilmektedir. Uzaklaşan galaksilerin kendisi değil, uzaydır. Balon üzerindeki lekelerin balon şiştikçe birbirinden uzaklaşması gibidir. 10 milyon ışık yılı uzaklıktaki galaksinin uzaklaşma hızı saniyede 250 km'dir. 10 milyon ışık yılı uzaklıktaki galaksinin uzaklaşma hızı 250 bin km'dir. Samanyoluna en yakın Andromeda galaksisi 2.3 milyar ışık yılı demek, onun 2.3 milyar yıl öncesini görüyoruz demek. Belki bu ve diğer galaksiler ölmüştür. Yıldızlar, galaksiler de doğar, yaşar ve ölürler. Devamlılık ise başlangıcı ve sonu olmayan (kıdem ve beka sıfatları olan) Allahü teâlâya mahsustur. Süper nova olarak patlayan bir yıldız kütlesinin yüzde 95'ini uzaya fırlatır. Geriye kalan büzülür, yüzeyi beyaz parlak olur. Abell 1795 adlı büyük adada (galakside) ortalama sıcaklık 50 milyon derece, soğuk bölgesindeki sıcaklık 30 milyon derecedir. Kainatta görünebilir maddenin yüzde 80'i hidrojendir. NASA uzmanı Paul Hertz, "Evrenin hızla genişlediğini biliyoruz ama sebebini bilmiyoruz" demiştir. Samanyolu, etrafındaki 24 galaksi ile, binlerce galaksiden meydana gelen bir gökadanın etrafında döner. 450 milyar galaksi yanında dünya bir atom gibi bile değildir. 24 galaksiden ibaret bir grup (ada) içinde 1.5 trilyon yıldız bulunmaktadır. Bilim adamlarının çoğuna göre küre şeklindedir. Bazılarına göre küre şeklindedir. Bazılarına göre düz ya da spiral şeklindedir. Alman Prof. Dr. Frank Steiner'e göre koni (boru) şeklindedir. Büyük yıldızlar patlamadan önce hidrojenden (atom sayısı 1) demire kadar (atom sayısı 26) element üretirler. Patlama ile demir ve demirden sonraki elementler uzaya fırlatılır. Kur'an-ı kerimde "El- Hadid" suresinde meâlen buyuruluyor ki: "Biz demiri de indirdik ki, onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır..." Güneş sistemi Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega yıldızı doğrultusunda saatte 720 bin kilometrelik muazzam bir hızla hareket etmektedir. Bir günde 17 milyon 280 bin km yol alıyor. "Güneş'te kendisi için tespit edilmiş bir karar yerine doğru akıp gitmektedir..." (Yasin Suresi 38. ayet meali) "Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış göğe andolsun" (Zariyat Suresi 7. ayet meali) "Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede gidiyor." (Enbiya Suresi 33. ayet meali) Kainattaki bütün galaksiler ve bu galaksilerdeki yıldızlar kendi yörüngelerinde dönerek Allahü teâlâyı zikretmektedirler. NOT: Okuyucularımın Kurban Bayramını tebrik ederim. Duacıyım, dualarını beklerim.
13.01.2006
.
Uzaydan haberler!..
ABD'nin uzayda bulunan "Hubble uzay teleskopu" yeryüzüne 420 bin fotograf göndererek bilimin ufkunu genişletti. Rus Uzay Araştırma Kurumu Genel Müdürü İgor Mifrofanov, Odyssey uzay aracı ile Mars'ın güney kutbunda 10 milyon kilometre kare genişliğinde buz tespit etti. Güneş sisteminin en yüksek zirvesi (dağı) Mars'ta olup yüksekliği 26 bin metredir. Bu rakam Himalaya'daki zirvenin (dünyanın en yüksek zirvesinin) 3 mislidir. Bu zirvenin adı "Olympus"tur. Zirvenin eteklerinde donmuş su tespit edilmiştir. Uzaya çıkan astronotların alt iskelet kemiklerinde erime oluyor. Üst iskelet sisteminde bir şey olmuyor. Bunun sebebi bilinmiyor. Birinci gökteki fizik kanunları diğer göklerde geçersizdir. Hatta karadelikte fizik kanunlarının geçersiz olduğunu söyleyenler vardır. Kürsi ve Arş-ı Azim hakkında İslam dininin bildirdiği dışında bilgi sahibi değiliz. Allahü teâlâ mekan ve zamandan münezzehtir. O var idi ve hiçbir şey, zaman ve mekan yok idi. Başlangıcı ve sonu olmayan (kıdem ve beka) sıfatları olan Allahü teâlâ evreni, yerde ve göklerde olan her şeyi yoktan yarattı. Ne modeli ne de malzemesi vardı. Sadece "ol" dedi ve her şeyi O yarattı. Allahü teâlâ zat-ı şerifi, sıfatları ve fiileri ile yarattıklarına asla ve asla benzemez. Akıl, tasarım, zekâ, plan, proje, program gibi kavramlar insanlara mahsustur. Bu kelimeler Allahü teâlâ için kullanılamaz. Yıldızların hayatı Yıldızlar da doğar, yaşar ve ölürler. Yıldızın merkezindeki ısı çok yükselince hidrojen atomları parçalanır. Hidrojen helyuma dönüşür. Hidrojen atomları azalınca yıldızın yakıtı da azalır. Yıldızın dışı helyumdan meydana gelen gaz kılıfı ile sarılıdır. Adeta bir kızıl dev olarak ışıldar. Onbinlerce yıl sonra yıldız ihtiyarlar. İhtiyarlayan yıldız içine çöker. Bu sefer Beyaz dev olur. Enerji tükenince yıldız söner. Böylece Beyaz dev "Nötron" yıldızına döner. Yıldız küçüldükçe küçülür. Milyonlarca kilometre olan çap 10 kilometreye düşer. Ancak küçüldükçe yoğunluk artar. Ekseni etrafında saniyede 1000 (bin) defa döner. Merkezkaç kuvvet ortaya çıkar. Yıldızın ortası delinir. Deliğin çapı 600 m olur. Bu deliğe karadelik denir. Karadelik bir tünel meydana getirir. Kâinatı sonsuz kudretiyle yaratan Allahü teâlâ her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır.
21.01.2006
Biraz tefekkür...
Uzayın gizemli yapısı her devirde insanları cezbetmiş ve araştırma yönüne gidilmiştir. Tabii günümüze kadar gelen ve hâlâ devam eden bu araştırmalardan çıkan sonuçları insanlık yeni yeni öğrenmeye başlamıştır. Oysa İslamiyetin gelmesiyle birlikte gerek Kur'an-ı kerim'de gerekse Sevgili ve Şerefli Peygamber Efendimizin Hadis-i Şeriflerinde konuyla ilgili insanlığı doyurucu bilgiler vardır. Mesela: "Allahü teâlâ var idi. Hiçbir şey yok idi." (Hadis-i Şerif meali) "Biz yerleri ve gökleri yoktan var ettik." (Enbiya Suresi 30. âyet meali) "Kıyametin kopması ancak göz kırpması kadar veya ondan da kısa bir sürede olacaktır." (Nahl Suresi 77. âyet meali) "Göğü biz kurduk ve onu elbette genişletmekteyiz." (Zâriyat Suresi 47. âyet meali) "Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı." (Talak Suresi 12. âyet meali) "Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O bir işin olmasını dilerse ona yalnızca ol der. O da hemen oluverir." (Bakara Suresi- 117. âyet meali) "İnkar edenler, gökler ve yer bir arada iken onu yarıp ayırdığımızı görmediler mi?" (Enbiya Suresi 30. âyet meali) "Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik. Ve onu şüphesiz genişletmekteyiz." (Zariyat Suresi 47. âyet meali) Kur'an-ı kerim'de "Ben" Allahü teâlâ'nın zat-ı şerifi ile ilgilidir. "Biz" ise sıfatları ile ilgilidir. "O, Allah gökleri ve yeri yoktan var edendir." (Enam Suresi 101. âyet meali) Tefsir, İbnu Kesir 1-550 Eshab-ı Kiramdan Hazreti Ebu Zer'in (Radıyallahü anh) naklettiği hadis-i Şerifin Meali: "Yedi kat gök ve yedi kat yerin Kürsî yanında büyüklükleri, bir çölün ortasına atılmış yüzük veya kapı halkası gibidir. Arş'ın da Kürsî'ye büyüklüğü, o çölün halkaya olan büyüklüğü oranındadır." "Onlara gökten bir kapı açsak da, oradan yukarı çıksalar gözlerimiz boyandı, daha doğrusu bize büyü yapıldı derler." (Hicret Suresi 14-15. âyet mealleri) ABD'ye ait ve dünyadan 500 km yükseklikteki Hubble uzay teleskopu NASA'ya 420 bin fotoğraf gönderdi. Bu fotoğrafları inceleyen bilim adamları söz birliği etmiş gibi şu itirafı yapmışlardır: "Fotoğraflarda binlerce renk ve milyarlarca şekil karşısında büyülendik." "Gecenin âyeti olan kamer (Ay) bir zamanlar aynı Güneş gibi ısı ve ışık yayıyordu. sonra ısı ve ışığı alınmıştır." (Hadis-i Şerif Abdullah bin Abbas Radıyallahü anh) "Biz geceyi ve gündüzü iki âyet yaptık. Sonra gece âyetini mahvettik. Gündüz âyetini gösterici kıldık ki; Rabbinizden iyilik talep edeseniz. Senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz." (İsra Suresi 12. âyet meali) "Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, hakimdir, bağışlayıcıdır." (Fatır Suresi 41. âyet meali) "Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor." (Enbiya Suresi 33. âyet meali) "Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış göğe and olsun." (Zariyat Suresi 7. âyet meali) "Her türlü hamd ve senâ, kudret ve kerem sâhibi yüce Allah'a olsun. Selâtü selâm da doğru yolu gösteren hazret-i Muhammed aleyhisselâma ve O'na tâbi olanlara olsun. İbn-i Kemâl (Rahmetullahi aleyh)
28.01.2006
Kıyamet senaryoları!
Son günlerde basında tirajı artırmak adına "kıyamet" ile ilgili senaryolar, ilk sırada yer almaktadır. Kıyametin ne zaman olacağını sadece Allahü teâlâ bilir. Kahin, medyum, falcı ve hangi isim altında olursa olsun; gelecekten (gaybdan) haber vermeleri tek kelime ile yalandır. Çünkü kahinler yalancıdır. Muteber İslami kaynaklar dışındaki eserlere ve haberlere itibar edilmesi tehlikelidir. Göktaşları: Basında bu konu ile ilgili daha çok göktaşları yer almaktadır. Dünya tarihinde 500 bin yıl ile birkaç milyon yılda, çapı 1.5 km olan göktaşlarının çarptığı ifade edilmektedir. Ve çarpışmanın ardından "buzul çağı" gelmektedir. Ne derece doğru bilinmiyorsa da 65 milyon yıl önce Meksika Körfezine 10 km çapında bir göktaşı saatte 100 bin km hızla düştüğü ve bu olayın dinozorların sonu olduğu iddia edilmektedir. Kısa bir müddet önce güneşe 2 kuyruklu yıldız çarptı. Bu kuyruklu yıldızlar dünyaya çarpmış olsaydı dünya parçalanırdı. Kuyruklu yıldızlar güneşten 7.5 trilyon km uzaklıktan gelip, güneş etrafında bir tur atarak uzaklaşıyorlar. Kuyruklu yıldızlar daha çok su, amonyak, metangazı, toz, buz ve silisyum karışımıdırlar. Avustralya'da Melbourne Üniversitesi bilim adamlarından Robert Foot'a göre; 1908 yılında Sibirya ormanlarının üçte ikisini yok eden, görünmez göktaşları yine yola çıkmışlardır. Göktaşlarının çapları 1 km'den az ise küçük, 5-10-20 km ise büyük göktaşıdır. Göktaşları "mirron matter" adlı madde sebebiyle uydu ve radarlarla tespit edilemiyor. Yine göktaşları kuyruklu yıldızlardan kopan parçalardır. Çanakkale Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mehmed Emin Özel'e göre: "Çapı 5-10 km olan bir göktaşı yeryüzünde insanlığı silebilir." Göktaşlarını güneşin dünyaya yönelttiği ileri sürülüyor. "Asteroit" kuşağındaki göktaşları ısı farkları sebebiyle yörüngelerinde dalgalanmalar oluyor. Tehlikenin boyutları Uluslararası Gökbilim Ekibine göre dünyaya düşme tehlikesi olan 900 göktaşı tespit edilmiştir. Raporu yazan William Botthe: "1 km'den büyük olan bu gök cisimlerinin dünyaya düşmesi bir ihtimal. Ancak imkansız değil" demektedir. Amerika'da San Antonio Güneybatı Araştırma Enstitüsünde görevli göktaşı uzmanı Clark R. Chapman ABD Temsilciler Meclisi Bilim Komitesinin düzenlediği panelde şu iddiayı ileri sürmüştür: "Tarih vermek imkânsız, ancak dünyaya 1.6 km çapında bir göktaşı düşecek." İtalyan bilim adamalarına göre 1 km çapında "1999 AN10" isimli göktaşı 2039 Ağustos'unda dünyaya tehlikeli bir şekilde yaklaşacaktır. Şayet dünyaya çarparsa Hiroşima'ya atılan atom bombasının 6 milyon daha şiddetlisi olacaktır. Şayet okyanuslara düşerse çok büyük tsunami olur. Ve dalgalar kıyıya 100 m. olarak çarpar. Düşmeden önce binlerce derecelik sıcaklık onbinlerce kilometrekarelik bölgeyi tahrip eder. Karaya düşerse dağlar, tepeler ve binalar tahribatı sınırlar. 650 göktaşı tespit edilmiştir. 450 göktaşı dünya etrafında fakat tespit edilememiştir. İstatistik verilerine göre göktaşının dünyaya düşme ihtimali yüz bin yılda birdir. Zaman zaman kuyruklu yıldızlar görünmektedir. Ancak yerdeki hadiselerle gökteki hadiseler arasında hiçbir ilgi bulunmadığı İslâm âlimlerince bildirilmektedir. Meteor: Yeryüzü atmosferine uzaydan yanarak giren ve metallerden, minerallerden çok seyrek olarak da karbonlardan meydana gelen katı maddelerdir. Meteorit: Atmosferden içeri giren ve yeryüzüne çarparak etki yapan katı maddeler Platenoid: Güneş çervesindeki yörüngede bulunan katı maddelerdir. Gezegen çervesindekilere o gezegenin uydusu olarak adlandırılır.
30.04.2005
.
Samanyolu
Cambridge Astronomi Enstitüsünden Steven Allen 26 galaksiyi inceledi. Evrenin hızla genişlediğini karanlık enerjinin (madde) evreni hızla dışarıya doğru ittiğini tespit etti. Samanyolu yüzmilyarlarca (450 milyar) yıldızı ile saatte 540 bin km hızla hareket etmektedir. Samanyolunun büyüklüğü uzunluğu 100 milyon eni 20 milyon ışık yılıdır. Samanyolu kendi çevresinde 250 milyon yılda döner. Güneş sistemi (dünya) Samanyolunun en ıssız yerindedir. Şayet merkezde olsaydı çıplak gözle 2.5 milyar yıldızı görecekti ve bunların ısısı ve ışığı ile dünya yaşamaya müsait olmayacaktı. Dünya büyüklüğünde bir haritaya Samanyolu çizilirse bu alanda dünyanın yeri en sivri kurşun kalemin bıraktığı iz kadar olur. Samanyolunun saniyedeki dönüş hızı 268 km'dir. Samanyolu merkezinde 16 bin ışık yılı çapında bir küresel çekirdek barındırır ve 450 milyar yıldızı ile bu çekirdek etrafında döner. Güneş sisteminin çapı 13 milyar km'dir. Güneş sistemini kahve fincanı kabul edersek, Samanyolu Kuzey Amerika büyüklüğündedir. Yamyam galaksi ise Samanyolunun 100 misli büyüklüğündedir. Dünya ile güneş arasındaki mesafe 150 milyon km'dir. (Buna Astronomi ünite) denir. Evrenin tespit edilen en büyük ve en sıcak galaksisi; (LYNX ARC) dünyaya 12 milyon ışık yılı mesafede olup, parlaklığı Orion Nebula Galaksisinden 1 milyon defa daha parlak ve Samanyolu galaksisinden 2 misli sıcaktır. Bilinen en büyük kütleli yıldız (Pistol) 500 güneş kütlesinde, çapı 300 milyon km, güneşten 10 milyon defa daha parlak ve 25 bin ışık yılı mesafededir. Görünmeyen "hayalet galaksi" sayısı Samanyolu gibi ışıl ışıl parlayan galaksilerden çok fazladır. Gökbilimciler uzayda ilk defa gama ışını patlamasını izlediler. 10 milyon ışık yılı mesafede gama ışın patlaması ile güneşin yaydığının 10 katrilyon misli enerji evrene yayıldı. Evrenin yaratılışından 380 bin yıl sonraki, evrenin bebeklik hali tespit edildi. Evrende bilinen en sıcak yıldız, kelebek nebulasında (NGL 6302) olup, 250 bin santigrat derecedir. Yıldızlar da doğar, yaşar ve ölür. Nebula, protoyıldız, güneş benzeri yıldız, kızıldev, gezegensel nebula, beyaz cüce, soğuk beyaz cüce, karacüce (karadelik) şeklindedir. Dünyadan 483 trilyon km uzaktaki BPM 37093 sönmüş yıldızda dünya büyüklüğünde çapı 4 bin km olan elmas tespit edilmiştir. Tamamen altın olan dünya büyüklüğünde yıldızlar da tespit edilmiştir. Ölen sönmüş yıldızlar maden bakımından (Elmas, altın, platin, uranyum, demir vesaire) çok zengindir. Uzayda 3 milyar yıldızı yutan karadelikler vardır. ABD'li gökbilimciler NGC 3783 gökadasındaki karadelik çevresinde saatte 1 milyon 600 bin km hızla esen gaz fırtınası tespit etti. Vötran yıldızının yoğunluğu suyun yoğunluğunun 1 milyon mislidir. Nötron yıldızında 1 çay kaşığı 3 milyar ton gelmektedir. Güneş çekirdeğindeki sıcaklık 15 milyon derecedir. Nötron yıldızının (Pulsar) çekirdeğindeki sıcaklık 6 milyar derecedir. Bilinen en kütleli yıldız güneşin 70 katıdır. Parlaklığı ise güneşin 6 milyon katıdır. Kâinatı sonsuz kudretiyle yaratan Allahü teâlâ her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır...
02.12.2005
Dünya hakkında bilgi
Dünyanın çapı, kutuplar arasında 12.714 km ekvatorda 12.757 km'dir. Dünyanın hacmi 1.038x10 üzeri 12 kilometreküpdür. Dünyanın kütlesi 5.976x10 üzeri 24 kg'dır. Dünyanın ortalama yoğunluğu 5.518 kg/metreküptür. Bu yoğunluk suyun yoğunluğunun 5.518 katıdır. Dünyanın dörtte üçü su ile dörtte biri (kara) kıtalarla kaplıdır. Yeryüzünün çapı 12.750 kilometredir. Güneşin kütlesi yeryüzünün kütlesinin 330 bin katıdır. Samanyolu galaksisinin kütlesi Güneşin kütlesinin 150 milyon katıdır. Çekim kuvveti kütle fazlalaştıkça artar. Güneşin kütlesi dünyadan 330 bin kat fazladır. Dünyada 60 kg olan bir kişi Güneşte 20 bin ton gelir. Evrendeki kütlesel çekim, güçlü çekirdek kuvvetten 10 üzeri 45 defa daha zayıftır. Dünyanın merkezine gelindiğinde hiçbir çekim kuvveti kalmaz. Deniz seviyesinde 60 kg olan 6370 km yukarıda 15 kg gelir. Elektromanyetik kuvvet, çekim kuvvetinden 10 üssü 42 defa daha büyüktür. Dünyada tespit edilen 350 bin tür bitki, 900 bin tür hayvan vardır. 900 bin türün 700 bini böcektir. Her yıl 6 ile 7 bin tür böcek tespit edilmektedir. Tahmini böcek türü 3 milyondur. Yani insan başına 1 milyon böcek düşmektedir. Henüz tespit edilmeyen bitki ve hayvan türü milyonlarcadır. Dünya daha küçük olsaydı, yer çekimi çok zayıflayacak ve atmosfer Dünyanın etrafında tutunamayacaktı. Oksijen olmayacak, meteor ve zararlı ışınlar sebebiyle hayat sona erecekti. Eğer Dünya daha büyük olsaydı o zaman da yer çekimi çok artacak ve bazı zehirli gazların da tutulmasıyla atmosfer öldürücü hale gelecekti. Dünya, üzerinde bütün canlı ve cansız varlıklarıyla kendi içinde mükemmel bir denge de yaratılmıştır. Tabiatın bütün bu güzelliği işte bu dengede gizlidir. İnsanoğlu bu dengeyi bozduğunda ise insan dahil tüm canlılar için yaşanılması zor bir ortam meydana geliyor. Hayvanlardan ya da bitkilerden birinin yeryüzünde hakim olmasını önleyen dengeler ve tedbirler hayret vericidir. Kuran-ı kerimde Dünyanın yuvarlak olduğu bildirilmektedir. Batı dünyasında 1540 yılında Kopernik "Dünya yuvarlak" dediğinde yalancı ve dinsiz ilan edildi. Galile 1640 yılında "Dünya yuvarlak ve dönüyor" dediğinde kilisenin engizisyon mahkemesinde işkence gördü. Oysa Müslümanlar dünya yuvarlak gerçeğini hiçbir zaman tartışmadı. İmam-ı Gazali hazretleri "Yeryüzü küre biçimindedir. Gök onu her tarafından çevreleyerek kuşatır. Ay, Dünyanın gölgesine düşer ve Güneş ışığı ondan kesilir. Bunlar hesap ve geometrik delillere dayanır" diyor. Hazreti Mevlana, Mesnevi adlı eserinde "Hazreti Azrail Rabbinin emrini yerine getirmek üzere yer yuvarlağına geldi" diyor. Yine İmam-ı Taberi: "Yeryüzünün aynen bir topa benzediğini" İslam âlimi Fahreddin Razi: "Delille sabittir ki, Dünya bir küre şeklindedir. Gök ise onu çepeçevre kuşatmıştır. Güneş Dünyadan kat kat büyüktür. Yeryüzü büyük bir cisimdir. Yuvarlak bize göre son derece büyük olursa onu düz bir yüzey olarak görürüz" diye eserlerinde yazmışlardır. Zümer Suresinin 2. ayet-i kerimesinde mealen buyuruluyor ki: "Gökleri ve yerleri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor. Gündüzü de gecenin üstüne sarıp örtüyor." (Burada geçen "tekvir" fiili yuvarlak bir şeyin üzerine bir şey sarmaktır.)
20.08.2005
Biraz tefekkür...
Hücrelerde irsi kabiliyetler vardır. Organ tamamlandığında hücreler çoğalma faaliyetini kendinden durdurur. Stoplazma, çekirdeğin etrafındaki protoplazma maddesidir. Stoplazmalar geçmiş nesillerden intikal eden bütün irsi nitelikleri saklıyorlar. Buradaki gizli sır bilinmiyor. Kök hücreler: Farklı hücre tiplerine dönüşebilme ve kendisini yenileyebilme özelliklerine sahip hücrelere "kök hücre" denir. Kök hücresi her derde deva mükemmel bir onarım vasıtasıdır. Bedendeki bütün hücre tiplerine dönüşebiliyor. 200 doku hücresine dönüşebilme özelliğine sahiptir. Kök hücreleri ömür boyu çeşitli tipteki hücrelere dönüşerek hayatın devamını sağlamasaydı, insan ömrü 120 günle sınırlı kalırdı. Yeni doğan bebeğin göbek kordonundan alınan kan 100'den fazla hastalığın tedavisinde umut kaynağıdır. Tıp uzmanlarına göre: "Kök hücreleri insanoğlunun yaratılışındaki muazzam bir sırdır." Kırmızı kan hücresi olarak bilinen "alyuvarlar"ın ömrü 120 gündür. Alyuvarlar solunum için gerekli oksijeni taşırlar. Kök hücreleri ömür boyu çeşitli tipteki kan hücrelerine dönüşerek hayatın devamını sağlarlar. Kök hücrelerinin belirlenmiş sabit bir görevleri yoktur. Aldıkları sinyale göre farklı hücre türlerine dönüşebilmektedirler. Vücudumuzdaki kök hücrelerde bu dönüşümü kontrol edenler ise "genler"dir. Bir kök hücresinin hangi hücreye dönüşeceğini hücre çekirdeğinde bulunan genler belirlemektedir. Herhangi bir hücre ölünce ya da hasar görünce kök hücreleri hangi hücre türüne ihtiyaç varsa o hücreye dönüşmektedir. Yenilenme özelliğine sahip kök hücreleri diğer hücre türleri için birer kaynak görevi görür. Erişkin kök hücreleri: Farklılaşmış dokularda bulunan farklılaşmış hücrelerdir. Her yaştaki insanda bulunan bu hücreler kendilerini yenileyebiliyorlar. Ve ihtiyaç duyulduğunda bulundukları dokudaki değişik hücre türlerine dönüşebiliyorlar. Organizma yaşadığı müddetçe kendilerinin kopyalarını üreterek çoğalıyorlar. Bu hücreler bulundukları dokularda eskiyen hücrelerin yerine yenilerini üreten yedek parça kaynakları olarak görev yapıyorlar. Erişkin kök hücreleri kemik iliği, kas, göz, sinir ve deri gibi dokularda bulunuyor. Omurilik ve kanımızda bulunan kan kök hücreleri her gün durmaksızın kan hücresi yaparak kanımızı yeniliyorlar. Kök hücre, bir canlının vücudunda çok uzun bir müddet bölünmeğe devam ederek kendini yenileyebilen ve bu sayede farklılaşmış hücrelere verilen addır. Sanıldığından çok daha kabiliyetlidirler. Kök hücreleri spermin yumurtayı döllemesinden kısa bir zaman sonra meydana gelen "ana hücreler"dir. Hücreden atoma, kâinattaki her şey Rabbimizin varlığına birer delildir. O noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd O'na mahsustur...
27.08.2005
Kara delik" bilinmezliği
Kıymetli okuyucularım, zaman zaman insanı tefekküre sevk etmesi bakımından kainattaki veya vücudumuzdaki muhteşem nizamdan yazılar yazıyorum. İşte bu itibarla bugün de sizlere "kara delik"lerden bahsetmek istiyorum: Karadelik, bir kütlenin, ışığın sızamayacağı kadar küçük bir alanda toplanmasıdır. Şiddetli çekim alanı, protonları ve en hızlı parçacıkları dahi bu bölgede hapseder. Güneş'in 3 katı büyüklüğündeki kütleye sahip tipik bir yıldızın yanması ve patlaması sonucunda oluşan kara deliğin çapı sadece 20 km kadardır. Hubble uzay teleskopunun 1995 yılındaki tespitine göre: Samanyolu galaksisinde bir kara delik, güneş sistemine saatte 402 bin 400 km hızla yaklaşmaktadır. GRO J1655- 40 isimli kara delik 200 milyon yıl sonra güneş sistemine gelecektir. Prof. Dr. Cevat Babuna'ya göre Kur'an-ı kerim'de kara deliklerden bahsedilmektedir. Hadis-i şerifte "Mecerra" kelimesi ile bildirilmektedir. "Kara delikler büyük yıldızların ölmesiyle ve giderek küçülmesi sonucu meydana gelir. Yıldızlarda insanlar ve diğer canlılar gibi doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Büyük yıldızlar öldükleri zaman bünyeleri değişir. Küçülür ve müthiş bir değişikliğe uğrarlar. Yerçekimi gücü inanılmaz boyutlara çıkar. Öyleki etrafında ne varsa yutar. Hatta büyük çaplı yıldızlar bile bundan kurtulamazlar. Hatta ışık bile kurtulamaz. Hiçbir şey bunun çekiminden kurtulamadığı için ışık yansıtmazlar. Bu sebeble görülmedikleri için kara delik adı verilmiştir." Karadeliğin çekim anaforuna kapılan cisim merkeze yaklaştıkça artan korkunç bir hızla ve basınçla bu deliğin içine girer. Girdiği andan itibaren madde madde olmaktan çıkar. Ve enerji haline dönüşür. Enerji haline dönüşen bu maddenin ne olduğu bugün için bilinmiyor. Kara delik "Astro fiziğin en büyük muammasıdır." Maddenin yok oluşu o kadar çabuk olur ki, akıllara durgunluk verir. Akıl bunu çözmekten acizdir. Kara deliğin standart bir boyu yoktur. Toplu iğne büyüklüğünden çok büyük olanları vardır. 25 Mart 1998'de Hubble teleskopunun tespit ettiği karadelik 1 milyon yıldızdan ibaret bir galaksiyi çok kısa bir zamanda yuttuğu gözle takip edilmiştir. (gözlenmiştir) Bu ise dev bir kara deliktir. Bir milyon yıldız şöyle dursun 100 milyar yıldızı yutar. Bu galaksinin bir ucundan başlayarak adeta içer gibi yok eder. Uzaydaki bir galaksinin merkezindeki M- 87 adlı karadelik 3 milyar yıldızı yutacak güçtedir. Kara delik içindeki enerjinin ne olduğu meçhuldür. Eğer yıldızın büzülen kütlesi çok büyükse nötronlarda çekimgücüne dayanamaz ve daha da sıkışarak kara delik haline gelir. Kara delikler ışığın bile kaçamayacağı kadar kuvvetli kütle çekimine sahiptir. Süpernova olarak patlayan bir yıldız kütlesinin yüzde 95'ini uzaya fırlatır. Geride kalanlar ise büzülür. Yüzeyleri parlak beyaz bir renk alır. Ve sıcak hallerini korurlar. Böyle büzüşmüş bir yıldız uzaktan sönük görülür. Ve bunlara "Beyaz cüce" denir. Beyaz cücede atomlar parçalanmıştır. Elektronlar artık çekirdek etrafında bir kabuk meydana getirmez. Ve bir çeşit elektron gazı meydana getirirler. Bu gaz sıkışır ve yıldız maddesi şişkin halde tutulur. Sonra beyaz cüce yavaş şekilde soğur. Sonunda ışık vermeyecek hale gelir. Buna "siyah cüce" denir. Bir yıldız beyaz cüce haline büzülürken, eğer kütlesi yeterli ise ufak bir patlama ile dış bölgesindeki maddeyi uzaya fırlatır. Bunlar "Nebula" olan gaz bulutlarıdır. Bir yıldız büzülme safhasında şiddetle patlayabilecek kadar büyük ise meydana gelen beyaz cücenin elektronları üzerindeki basınca dayanamaz. Elektronları protonlarla birleşerek nötronları meydana getirir. Bu nötronlar yıldızda halen mevcut olan nötronlara ilave olur. Ve yıldızda nötrondan başka şey kalmaz. Yıldızdaki bu nötronlar birbirlerine dokununcaya kadar sıkışır. Ve bir asteroid boyutunda fakat çok büyük kütleli "Nötron yıldızı" meydana gelir. "1 çay kaşığı dolusu nötron maddesinin ağırlığı yaklaşık 3 milyar ton olacağı hesaplanmıştır." (Bilim ve Teknik Ocak 2001)
23.09.2005
Kâinatın yaratılışı
Allahü teâlâ var idi, hiçbir şey yok idi." (Hadis-i şerif meali) Devamlılık Allahü teâlâ'ya mahsustur. O'nun başlangıcı ve sonu yoktur. Tek hücreli bir hayvandan, uçsuz bucaksız galaksilere kadar her varlığın bir başlangıcı ve bir bitişi vardır. "Biz yerleri ve gökleri yoktan var ettik." (Enbiya Suresi 30. ayet meali) "Kıyametin kopması ancak göz kırpması kadar veya ondan da kısa bir sürede olacaktır." (Nahl Suresi 77. ayet meali) Kâinatın ortaya çıkışını "Big Bang" evren modeli gibi çeşitli teori ve hesaplamalarla izah etmeye çalışmışlardır. Bütün bu tezlerde görülen ortak bir nokta vardır ki, o da bir zamanlar evrenin (kâinatın) olmadığı, sonradan ortaya çıktığıdır. Zaman olarak kâinat günümüzden belli bir süre önce yaratılmıştır. Müspet bilim 20. asra kadar kâinatın değişmediğini sanıyordu. Ancak bu konuda yanılıyordu. Bu fikir 2000 yıl önce yaşamış Aristo'ya dayanıyordu. Özet olarak bu görüşte: "Kâinattaki yıldızların özel bir yapıları vardır. Onlar bir maddeden yapılmıştır. Dünyada mevcut olmayan bir maddeden ve bu madde eskimemekte, yıpranmamaktadır. Dolayısıyla yıldızların varlığı sonsuza kadar devam edecektir!.." Bu felsefe şu inancı beraberinde getiriyordu. Mademki kâinat statiktir, hiç değişmemektedir, o halde değişmeyen bir şeyin başlangıcı ve sonu da olmayacaktır. Böyle varlığın da yaratana ihtiyacı yoktur. İşte (ateizm) ve (materyalizm) adı verilen inanç sistemi böyle doğmuştur. Kâinatın bir noktadan başlamış olması gerçeği ortaya çıkınca materyalist ve ateist felsefe çökmüştür. Zira kâinatı bir güç sahibinin, bir yaratıcının başlattığı anlaşılmıştır. Kâinat çok eski bir geçmişte hiçbir şey yokken (sıfır) noktasından gelen büyük bir patlamayla başlamıştır. Zaman geçtikçe de bu patlamadan çıkan enerji maddeye dönüşmüş, daha sonra yıldızlar ve diğer gök cisimleri ortaya çıkmıştır. İçinde yaşadığımız kâinat bu şekilde yaratılmıştır. Zaman ve mekan mefhumu yaratılışla birlikte başlamıştır. Yani kâinatta madde yoktu. Madde olmayan yerde de zaman yoktur. Dolayısıyla mutlak boşluk adı verilen yokluk ve hiçlik vardı. Kâinat tam anlamıyla yoktan var edilmiştir. İşte bu yoklukta boyutları sıfır, yani yine yok, akılların anlayamayacağı derecede yoğun bir noktanın patlamasıyla yaratılış başlar. İlk saniyede atom parçacıkları, elektronlar, fotonlar, nötronlar ve nötrunolar teşekkül etmiştir. 56 gram demirin içinde 6.012 üzeri 1023=602.000.000.000.000.000.000 tane atom bulunmaktadır. Sadece bilinebilen gök cisimleri (450 milyarx450 milyarx450 milyardır.) Acaba kaç atomdan meydana gelmiştir? Ve bütün bunlar tesadüfen olabilir mi? "Yerde ve gökte O'ndan başka ibadet edilmeğe hakkı olan ve tapılmaya layık olan hiçbir şey ve hiç kimse yoktur. Hakiki mabud ancak Allahü teâlâdır. O vacib-ül vücuddur. Her üstünlük O'ndadır. O'nda hiçbir kusur yoktur. O'nun ismi Allah'tır. (celle celalüh) Abdullah'ın oğlu Muhammed adındaki zât-ı ali, Allahü teâlâ'nın kulu ve resulüdür. Yani Peygamberidir." (Herkese Lazım Olan İman sayfa:15)
28.10.2005
Moleküller
Moleküller, gözle görülmeyen atomlardan ve bunların birbirleriyle yaptıkları elektron alışverişinden başka bir şey değildir. Atomlar birbirlerine elektronlarını vererek bir ortaklık kurar ve böylelikle molekülleri oluştururlar. Bu gözle görülmeyen hareketin sonuçları ise göz kamaştırıcıdır; gezegenlerden insanlara, ırmaklardan yeşil ormanlara, ceylanlardan tren yollarına, papatyadan elmaya kadar sayısız çeşitlilikte canlı ve cansız varlık... Dünyadaki uyum sağlayan değişkenlerin tamamı karbon atomlarının zincirlerinden meydana gelen organik bileşikler üzerine kurulmuştur. Karbon atomu, oksijen, hidrojen ve azotla bağlantı kurar. Bu son derece karmaşık fakat ahenkli atom bileşiminden moleküllerin mozaik dizilişi ortaya çıkar. Bu moleküller aminoasitleri meydana getirirler. Amino asitlerin birleşiminden protein denilen daha büyük karmaşık molekül grubları meydana gelir. Hücre bileşiminden dokular çıkar. Dokular birleşerek organları meydana getirir. Organların bir araya gelmesinden de organ sistemleri meydana gelir. Bir bakteri kamçısıyla öyle şeyler yapar ki, aynı iş onlarca elektrik motoru, sensör termostat ve bunları idare eden güçlü bir kompütürle başarılamaz. Halbuki söz konusu kamçı sadece 250 molekülden meydana gelir. Kamçı (flagellum-flagella) bazı bakteriler tarafından sıvı ortamda hareketini sağlayan bir nevi elektrik motorudur. Bakteri bu kamçıyı palet gibi kullanarak dilediği yönde ve hızda yüzer. Bu kamçı elektrik motorlarıyla aynı mekanik özelliğe sahiptir. Hareketleri kısım (rotor) durağan kısım (stator) bakteri zarından gelen bir asit akışından aldığı enerjiyi kullanır. Kamçı 250 ayrı proteinden meydana gelir. Ve her birinin ayrı vazifesi vardır. Bir tane protein noksan olsa kamçı çalışamaz. Michael J. Behe'ye göre: "Sadece bakteri kamçısı evrim teorisini iflas ettirir ve yıkar." "Bakteri Kamçısı" adlı kitapta evrim teorisinin kademe kademe gelişim modelini anlamsız kılar. 20 farklı amino asitin raslantı sonucu bir araya gelip protein molekülünün meydana gelmesi 10 üzeri 50 sayısının biridir. (trilyonlar kere trilyonlarca kat) Bunun anlamı sadece biri olup, matematik ilmine göre imkansızdır. Moleküller hiç bitmeyen bir harekete sahip olmalarına rağmen, bizler bunu çoğu zaman hissetmeyiz. Masa örtüsündeki milimetrik desenlerde bulunan moleküller de hareket halindedir ama söz konusu desenlerin bozulduğuna veya birbirine karıştığına hiç şahit olmayız. Yüzünüzü de moleküller oluşturur ve bu moleküller de hareket halindedirler. Ama yüzümüzde asla bu sebepten kaynaklanan bir şekil bozukluğu meydana gelmez. Yeryüzündeki her şey, en ince milimetrik oranlara sahip olanlar bile böyle bir hareketliliğe sahiptir. Kâinatta her şeyi yerli yerinde yaratan Rabbimiz her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir...
01.10.2005
Canlılardaki intizam
Aminoasit: Her aminoasit üç atomluk bir zincirden meydana gelir. 1- Azot, 2- Karbon. Bunlar çok çeşitli biçimde birleşirler. Her biri bir aminoasitlik 20 aminoasitle başlansa bunların her biri değişik biçime sahip 2.4 milyar biçimde düzenlenebilir. Oksijeni ciğerlerden vücudun bütün hücrelerine taşıyan hemoglobin molekülündeki aminoasitlerin mümkün düzenlemeler 10 üzeri 640 yani 10'un önüne 640 sıfır konulduğundaki sayı kadar olmaktadır. Ve bu kadar düzenlemelerde her bir tanesi kusursuz çalışır. Bileşiminde 288 aminoasit bulunan 12 farklı aminoasit türünden meydana gelen bir protein molekülünün ihtiva ettiği aminoasitler 10 üzeri 300'dür. Hücrelerimizi meydana getiren protein molekülleri amino asitlerin dizilmesiyle meydana gelir. Aminoasitler ortalama olarak katrilyonun önüne 400 adet sıfır eklenecek kadar farklı biçimde dizilebilirler. Fakat bu dizilimlerinden sadece 1 tanesi proteini meydana getirir. Farklı aminoasit kombinasyonları proteinleri keratinler ya da hemoglobinler gibi farklı formalara sokuyor. Keratin saçın, hemoglobin kanın ana proteinidir. Protein: Canlıların yapı taşları proteinlerdir. New York Üniversitesi Kimya Profesörü ve DNA uzmanı Robert Shapiro'ya göre. "Basit bir bakteride 2 bin çeşit protein vardır; insan vücudunda 200 bin çeşit protein vardır. Bunun tesadüf olması 10 üzeri 40 bindir. Bu ise imkânsız demektir. Şimdiye kadar bilinen en küçük bakterilerden biri olan "mycoplasma Haminisi H. 39"da 600 çeşit protein vardır. Protein aminoasit adı verilen daha küçük moleküllerin belli sayılarda ve belli çeşitlerde dizilmelerinden meydana gelen moleküllerdir. Çok sayıda farklı protein çeşidi vardır. Bu protein moleküllerinin meydana gelmesini kontrol eden DNA zincirlerinin tesadüfen meydana gelme imkânı yoktur. Protein molekülü gözle dahi görülmeyecek hatta elektron mikroskobunda dahi tespit edilemeyecek kadar küçüktür. Bu kadar küçük bir alana sığdırılan atomları ilahi bir hikmete uygun olarak dizilmekte, sonra yine ilahi kudret ile bükülüp kıvrılmaktadır. Böylesine kusursuz kompleks tesadüfen asla olamaz. Canlı kalmak için insan vücudunun her gün milyonlarca taze protein molekülüne ihtiyaç vardır. 50 bin çeşit proteinin uygun zamanda ve uygun yerde bulunması gerekir. Amerikalı jeolog William Stokes'e göre. "Eğer milyonlarca yıl boyunca, milyonlarca gezegenin yüzeyi gerekli aminoasitleri ihtiva eden sulu bir konsantre tabakasıyla dolu olsaydı bile yine protein kendiliğinden tesadüfen meydana gelmezdi." (Essentials of Earth History) Kâinatta canlı cansız her şeyi yerli yerinde yaratarak sonsuz kudretini gösteren Rabbimiz her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Rabbimiz şânı yüce, kullarını merhametle bağışlayandır.
09.09.2006
Bazı meşhurların görüşleri
Kendileri Müslümân olmadıkları hâlde, Allahü teâlâ'ya inanan ve Müslümânlığa hayran olan birçok meşhur kimseden bazılarının İslamiyet hakkında neler düşündüklerini kısaca nakil ediyoruz. Bu tarzda düşünen insanlar, o kadar çoktur ki, burada içlerinden ancak meşhur [tanınmış] olanları seçmek mecburiyetinde kaldık. Seçtiklerimizin arasında hepinizin pek iyi tanıdığı büyük kumandanlar, devlet adamları, fen adamları bulunmaktadır. Şimdi onların söylediklerini dikkat ile okuyalım: Napoleon: Tarihe askerî dâhi, aynı zamanda bir devlet adamı olarak geçen Fransa İmparatoru Birinci Napoleon (Napolyon) (1769-1821) Mısır'a girdiği 1798 senesinde, İslamiyet'in büyüklüğüne, doğruluğuna hayran kalmış, hatta bir aralık Müslüman olmayı bile düşünmüştü. Aşağıdaki satırlar Cherfilsin, (Bonaparte et İslâm) ismindeki eserinden aynen alınmıştır: "Napoleon şöyle diyordu: Allahü teâlâ'nın varlığını ve birliğini, Mûsâ aleyhisselâm kendi milletine, İsâ aleyhisselâm kendi ümmetine fakat Muhammed aleyhisselâm bütün dünyâya bildirdi. Arabistân tamâmiyle putperest olmuştu. İsâ aleyhisselâmdan altı asır sonra, Muhammed aleyhisselâm kendisinden evvel gelmiş olan İbrâhîm, İsmâîl, Mûsâ ve İsâ aleyhimüsselâmın bildirdikleri Allahü teâlâyı Arablara tanıttı. Arabların yanına sokulan Aryenler [yanî Aryüs'e tabi olan Hıristiyanlar] ve hakîkî İsâ dînini bozarak onlara üç tanrı, yanî Allah, Allahın oğlu, Rûh-ul-kuds gibi, kimsenin anlayamayacağı akideleri yaymağa çalışanlar, şarkın sulh ve huzûrunu tamamen bozuyorlardı. Muhammed aleyhisselâm onlara doğru yolu gösterdi, Arablara Allahü teâlâ'nın bir olduğunu, Onun ne babası, ne de oğlu bulunmadığını, böyle birkaç Allaha tapmanın puta tapmaktan kalan saçma bir âdet olduğunu anlattı." Kitabın başka bir yerinde Napoleon'un, "Öyle zannediyorum ki, yakında bütün dünyanın aklı başında kültürlü insanlarını bir araya toplayarak bir hükûmet kurmak ve bu hükûmeti Kur'ânda yazılı olan esaslara göre idâre etmek imkânını bulacağım. Ancak Kur'ânda yazılı olan esasların doğruluğuna inanıyorum. Bunlar, insanları bahtiyarlığa götürecektir" sözleri yazılıdır. Prof. Carlyle: Dünyanın tanıdığı en büyük ilim adamlarından biri olan İskoçyalı Thomas Carlyle, (1795-1881) Konferansından: "Kur'ân-ı kerîmi okudukça, onun alelâde [sıradan] bir edebî eser olmadığını, hemen hissedersiniz. Kur'ân-ı kerîm, kalbden gelen ve diğer bütün kalblere hemen nüfûz eden bir eserdir. Diğer bütün eserler, bu muazzam eser yanında, çok sönük kalır. Kur'ân-ı kerîmin göze çarpan ilk karakteri, onun doğru ve mükemmel ve yol gösterici, dürüst bir rehber olmasıdır. Bence, Kur'ân-ı kerîmin en büyük meziyeti budur. Bu meziyet diğer birçok meziyetlere de yol açmaktadır." Seyahat hatırası: "Goethe beni dikkat ile dinledi ve en sonunda bana, 'Eğer İslam bu ise, hepimiz Müslümanız' dedi."
08.07.2008
Biraz tefekkür...
İnsan gerek kendinde gerek dışında gerek dünyada gerekse tüm kâinatta olan her bir hadiseye ibretle baktığında kendisinin ne kadar aciz olduğunu, yaratıcısının da kudretinin sonsuzluğunu anlıyor. Anlamakla kalmıyor Rabbine hamd ve şükür ediyor. Dünyanın şaşmayan yörüngesi: Dünya, güneş çevresinde dönerken, öyle bir yörünge çizer ki, her 18 milde doğru bir çizgiden ancak 2.8 milimetre ayrılır. Dünyanın çizdiği bu yörünge kıl payı şaşmaz. Eğer yörüngeden 3 mm'lik bir sapma bile olsaydı, büyük felaketler doğururdu. Sapma 2.8 mm yerine 2.5 mm olsaydı, yörünge çok geniş olurdu ve hepimiz donardık. Sapma 3.1 mm olsaydı, hepimiz kavrularak ölürdük. NASA'da gözlem yapan uzmanlar okyanusların beş katı oranında buhar kapasitesi olan yeni bir güneş sistemi gözlemledi. IRAS 4B adlı sistem, dünyaya bin ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Uzaybilimciler bilinen evrenin en büyük 3 yıldızını buldular. Her biri güneşimizden 1500 kat daha büyük ve binlerce ışık yılı uzaklıkta. Yeni tespit edilen 3 dev yıldızın çapları 1 milyar kilometre uzunluğunda. Güneşin çapıysa sadece 1.4 milyon kilometre. Bilim adamlarına göre üçü de ölmek üzere çünkü sıcaklıkları ebatlarına göre düşük. Güneşin sıcaklığı 5.500 derece iken bunlarınki sadece 3 bin yüz derece. (Vatan 11 Ocak 2005) Amerikalı astronomlar ilk kez Samanyolundan kaçan bir yıldız belirledi. Bilim adamlarına göre; yıldızlar kara deliğe yaklaştığı zaman daha hızlı dönmeye başlarlar. Daha hızlı dönmeye başlayan yıldız Samanyolundan çıkarak uzayın derinliklerine doğru yol alır. Muhtemelen şu anda galaksinin dışında ve ışın halkası olarak kabul edilen bölgede. Yani dünyadan 180 bin ışık yılı ötede. Bilim adamları yıldızın hızının saniyede 670 kilometre olduğunu tespit ettiklerini ifade ediyor. (Sabah 10 Şubat 2005) Kalbi ve akciğeri olmadan yaşayan böcek! Tardigrad böceği, büyüklüğü bir toplu iğne başından fazla olmayan, doğadaki "en dayanıklı" canlılardan biridir. Laboratuvar deneylerinde -272 derecede helyum içine atılmış, -192 derecede 20 ay süreyle bırakılmış ve 92 derecede eter, alkol ve diğer zararlı kimyasal maddeler içine atılarak haftalarca kaynatılmış olan normal ısıya döndürülüp, su verildiğinde tekrar yaşamaya başlamıştır. Bu minik canlının beyni, iki gözü ve sindirim sistemi vardır. Ancak kalp ve akciğerleri yoktur. Kuru ortamlarda büzülerek dokularındaki suyun buharlaşmasını sağlar. Bu sırada Tardigradın oksijen tüketimi hemen hemen durur. Kurumuş Tardigradlar rüzgarla başka yerlere taşınır ve gittikleri yeni bölgelerde elverişli ortam bulunca (ıslak yosunlar ya da nemli yerler gibi) tekrar hayata dönebilirler. Bu, her şeyi örneksiz yaratan Yüce Rabbimizin sonsuz ilminin tecellilerinden sadece bir tanesidir. (www.ilmimercek.org) NASA'nın Galex teleskobu; uzayın derinliklerinde 13 ışık yılı uzunluğundaki kuyruğuyla en uzun yıldızı görüntüledi. NASA'nın 2003 yılında başlayan ultraviole projesi çerçevesinde yürütülen çalışmalarda; teleskobun elde ettiği bu görüntüyle bir yıldızın ilk kez kuyruğuyla görüntülendiği bildirildi. Dünyadan 350 ışık yılı uzakta bulunan Mira adlı yıldızın parlak kuyruğu, sadece ultraviole ışığı altında görülebildi. Muazzam kuyruğu ilk bulan bilim adamlarından biri olan ABD'li Mark Seibert, uzaydaki birçok yıldızın benzer kuyruklara sahip olduğunu fakat henüz hiçbirinin bu şekilde görüntülenemediğini belirtti. Dev kuyruğun, yıldızın; son 30 bin yıllık geçmişi hakkında önemli ipuçları verebileceği bildirildi. 1 ışık yılı 9.5 trilyon kilometredir. Eridanus takım yıldızının bulunduğu bölgede dev bir boşluk tespit edildi. Burada yıldız da yok kara madde de...
06.10.2007
Bir demet tefekkür
Rabbimiz, yarattığı tüm canlıları üremelerinden, korunmalarına, beslenmelerinden kabiliyetlerine hatta inşa ettikleri yuvalarına kadar üstün özellikler bahşetmiştir. Kimisi, bir mimar gibi yuvasını inşa eder, kimi bir kimyager gibi en ideal ısıtmayı sağlar, kimi ise gerçek bir kamuflaj ustasıdır. Yeryüzündeki tüm canlılar hem birbirleriyle hem de yaşadıkları ortamla tam bir uyum içindedir. Doğadaki canlıların hayatları ve birbirleriyle ilişkileri dikkatle incelendiğinde Allahü teala'nın yaratma gücünün incelikleri ortaya çıkar. Haşr Suresi'nde buyrulduğu gibi göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmek için yaratılmıştır. İşte, Allahü teala'nın yaratma gücünün doğada tecelli eden yansımalarına birkaç örnek: Ateş böceğinin yaydığı ışığın en önemli özelliği, ateşle ve sıcaklıkla ilgisinin olmamasıdır. Buna soğuk ışık denilir. Bu, günümüzdeki aydınlatma teknolojisinin ulaşmaya çalıştığı bir hedeftir. Normal bir ampul, elektrik enerjisinin ancak yüzde 3 ya da 4'ünü ışığa dönüştürüp, kalan kısmını ısıya dönüştürür. Ateş böcekleri ise yüzde 100 bir verimle ışık üretir. Isli Deniz Kırlangıcı hiç durmadan 5 yıl uçabilir. Dakikada 150 kez kanat çırpar. 5 yılda yaklaşık 400 milyar defa kanat çırpmaktadır. Uçuş halinde besleniyor ve uyuyor. Sadece çiftleşmek için yere inerler. (İlmi Araştırmalar Dergisi Ekim- 2004) Arktik tundralarında "Lupin" bitkisi yaptığı hava tahmini neticesinde eğer şartlar olumsuz ise çimlenmeyerek toprak altında bir nevi uykuya geçer ve havaların düzelmesini bekler. Sıcak havaya ihtiyaç vardır. Şartlar uygun değilse tohumlar çatlamaz. Kaya yarıkları arasında yüzlerce yıl bozulmadan çimlenmeden kalan bitki tohumları bulunmuştur. Tardigrad böceği, büyüklüğü bir toplu iğne başından fazla olmayan, doğadaki "en dayanıklı" canlılardan biridir. Laboratuvar deneylerinde -272 C'de helyum içine atılmış; eksi 192 C'de 20 ay süreyle bırakılmış ve 920 C'de eter, alkol ve diğer zararlı kimyasal maddeler içine atılarak haftalarca kaynatılmış olan Tardigrad, normal ısıya döndürülüp, su verildiğinde tekrar yaşamaya başlamıştır. Bu minik canlının beyni, iki gözü ve sindirim sistemi vardır. Ancak kalp ve akciğerleri yoktur. Kuru ortamlarda büzülerek dokularındaki suyun buharlaşmasını sağlar. Bu sırada Tardigrad'ın oksijen tüketimi hemen hemen durur. Kurumuş Tardigradlar rüzgarla başka yerlere taşınır ve gittikleri yeni bölgelerde elverişli ortam bulunca (ıslak yosunlar ya da nemli yerler gibi) tekrar hayata dönebilirler. Dünyanın önde gelen helikopter üreticisi Skorsky, son modelinin tasarımını yusufçuğu örnek alarak gerçekleştirmiştir. Bilgisayarda, yusufçuğun havadaki manevraları da göz önüne alınarak 2000 adet özel çizim gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonunda yusufçuktan alınan örneklerle Skorsky''in asker ve mühimmat taşımak için ürettiği yeni modeli ortaya çıkmıştır. Yusufçuk çok iyi bir manevra yeteneğine sahiptir. Uçuşu hangi hızda ve hangi yönde olursa olsun, aniden durup ters yönde uçmaya başlayabilir. Havada sabit durup avına saldırmak için uygun bir pozisyon bekleyebilir. Böcekler için şaşırtıcı sayılabilecek bir hıza; saatte 40 km'ye ulaşır. Olimpiyatlarda 100 metre koşan atletlerin hızı saatte 39 km kadardır) Yusufçuk gözü, dünyanın en iyi böcek gözü olarak kabul edilir. Yusufçuk gözleri sayesinde neredeyse arkasında olup bitenleri bile gözleyebilir. Bir balığı yakalayabilecek hızda yüzmesini sağlayan bir vücut ve avını parçalayabilecek güçte çenelerle yaratılmıştır. Kısacası, yusufçuğun metabolizması, Allah'ın canlıları ne denli sonsuz kudretiyle var ettiğini gösteren sayısız hikmetli delillerinden biridir. ........ Not: Kıymetli okuyucularımın Kurban Bayramını tebrik ederim. Duacıyım, dualarını beklerim.
22.12.2007
Tefekkür...
Tefekkür" fikrin düşüncenin batıldan hakka gitmesidir. Ve dahası çok az bir tefekkür, nafile ibadetten çok çok hayırlıdır. (Önü ve sonu yokluk olanın kemali, kendi yokluğunu anlamasıdır.) "İnsanın kemali fani olduğunu anlamasıdır." Örneğin; birbirini itmeleri gereken protonlar (+ yüklü) atom çekirdeğinde bir arada nasıl olabilmektedir. Atom fiziği bilim adamı Wenner Heissenberg'e göre: Protona komşu olan nötrondan negatif bir eleman sıçrar. Bu eleman mezondur. Negatif yük kazanan proton nötron olur. Negatif yük kaybeden nötron protona dönüşür. Bu hadise saniyede milyarlarca defa tekrarlanır. Proton yanındaki protonu itmeye vakit bulamaz. Bu mezon alışverişi dursa kâinat saniyenin milyarlarca biri anında yok olur. Müspet ilim 20. asra kadar kâinatın değişmediğini sanıyordu. Bu fikri Aristo'ya dayandırıyordu. Kâinatın bir noktadan başlamış olması gerçeği ortaya çıkınca materyalist ve ateist felsefe çökmüştür. "Büyük patlama"dan önce zaman da mekan da yok idi. "Göğü biz kurduk ve onu elbette genişletmekteyiz." (Zariyat Suresi 47. ayet meali) 20. asrın ortalarına kadar bilim dünyası kâinatın donuk, hareketsiz olduğunu zannederken, Edwin Hubble asrtro-fizikçi 1929'da kâinatın genişlediğini söyledi. Mademki her şey birbirinden uzaklaşıyor, kâinat genişliyor bunu tersine işlettiğimizde kâinatın sadece bir noktadan başladığını göstermektedir. O zaman bir başlatan vardır. "Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasını (dilerse) ona yalnızca (ol) der, o da hemen oluverir." (Bakara Suresi 117. ayet meali) Bilim adamalarına göre yaklaşık 15 milyar yıl önce evrenin bütün maddesi toplu iğne başı hatta daha küçük (sıfır noktanın) patlaması ile bugünkü evren ortaya çıktı. Ateistlerin en ileri gelenlerinden İngiliz Fred Holl'un itirafı: "Big-Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlamayla başladığını kabul eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Halbuki big-bang yani büyük patlama çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir. Maddeyi birbiriyle birleştirecek ve yıldız topluluklarını meydana getirecek hâle getirmiştir. Bu muazzam patlama ile birlikte ortaya çok büyük bir düzen ortaya çıkmışsa, bu; patlamanın her anında, öncesinde ve sonrasında sonsuz büyük bir kudrete sahip bir varlığın bulunduğunu göstermektedir. İşte kıymetli okuyucularım hücreden atoma kâinattaki her şey Rabbimizin varlığına birer delildir. O noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd O'na mahsustur.
22.04.2008
Niçin Müslüman oldular?
Avrupa'nın meşhûr fikir adamı Roger Garaudy'nin 1982 senesinde, açtığı yolda, denizlerin kaptanı Cousteau rotasını İslâmdan yana çevirdi. 8 Nisan 1983 günü Bingazi'nin Karyünes Üniversitesinin konferans salonunda bir büyük ilim adamı, bir büyük yazar Roger Garaudy, "Evet, bugün ben Müslümânım. Niçin İslâmı seçtiniz, diyorsanız; İslâmı seçmekle çağı seçtim" diyordu. 70 yaşındaki Roger Garaudy ki, yıllarca Fransa'da komünist sistemin ateşli savunucusu olmuştu. İnsanların kurtuluşunu yalnız bu sistemde bulmuştu. Hıristiyanlığa karşı, düşüncesiyle, kalemiyle, hitâbetiyle büyük bir mücâdele veriyordu. Garaudy yakından tanınan bir bilim adamı idi. Son yıllarda Marksizm onun kaleminden yayılıyordu. Fakat, şimdi o büyük adam, hakîkati anladı ve bütün dünyâya şunları söyledi: "İslâm, çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. Yani, İslâm dışındaki bütün dinler zamana uyduruldu. Reforma tâbi tutuldu. Mukaddes kitâblar zamâna göre tahrif edildi. Kur'ân-ı kerîm ise, indirildiği günden beri hep zamana hükmetti. O, zamanı değil, zaman onu izledi. Zaman yaşlandıkca o gençleşti. Bu, çağlar üstü bir olaydır. Bugüne kadar, bunca savaşların bıraktığı korkunç, sosyal, siyâsî ve ekonomik sarsıntılardan dahâ büyük bir olaydır. İslâm, materyalizme de, pozitivistlerin görüşüne de, ekzistansiyalistlere de hâkimdir. Fakat, hiçbir şey İslâma hâkim değildir. Muhammed aleyhisselam, 'Yarın ölecekmiş gibi âhirete, hiç ölmeyecekmiş gibi, dünyâya çalışın!' derken, her şeyi anlatmıştır. İslâm hem maddeye, hem de manaya hükmetmiştir. Öyle ise, bunların ikisi birbirinden koparılamaz. Nasıl koparılabilir ki, İslâm, 'İlim Çin'de de olsa gidip bulunuz. İlim ve fen müminin gayb olmuş malıdır, ara ve bul' diyor. İlmin ve çalışmanın burada sınırı yoktur. İslâm, dünyayı sarsan bu iki olaya sınır koymadığına göre, dünyayı sarsmıştır. İnsanı, mahlukların efdâli ve en şereflisi olarak bildirirken, onun sömürülemeyeceğini anlatmıştır. İsrafı, gösterişi ve lüksü yasaklayan, kazancı alın terindeki damlacıklarda arayan, biriken sermâyeyi fakire ölçülü ve ahlak hükümleri içinde aktaran, faizi, tembelliğe sebep olduğu için yasaklayan ve gayrimeşru serveti böylece imhâ eden bir sistemler manzumesidir. İslâm, halîfe ile kölenin aynı hakka sahip olmasını mecbur kılmıştır. Deve olayı vardır ki, bu kralların kılıçlarından daha keskin bir olaydır... Hazreti Ömer ile kölesi bir şehirden bir şehre giderken deveye sıra ile binerler. Zaman zaman, devenin yularını halîfe çeker, zaman zaman da köle... İşte adalet ve hukukta İslamın devrimidir bu. Marksizm ile kapitalizmin ikisi de, insanı sömüren sistemlerdir. İslam bunlara karşı, insana prestijini iade eden bir semavi dindir."
24.06.2008
Mahatma Gandhi'nin İslama bakışı
1869-1948 arasında yaşayan Gandhi, Batı Hindistan'ın tanınmış Hıristiyan bir ailesine mensuptur. Babası, Porbtandar şehrinin baş papazı idi. Çok zengindi. Lise tahsîli için, İngiltere'ye gitti. Tahsilini tamamladıktan sonra Hindistan'a döndü. 1893'te bir Hindistan firması, onu Güney Afrika'ya yolladı. Gandhi, orada çalışan Hindlilerin ne kadar ağır şartlar altında çalıştıklarını, ne kadar fena muamele gördüklerini müşahede edince, onların daha iyi siyasi haklara kavuşmaları için mücadeleye karar verdi. Kendini, Hindu milletine adadı. Tevkîf ve hapsedildi. Fakat mücadeleden yılmadı. Afrika'da 1914 senesine kadar kaldı. Tekrar Hindistan'a döndü. Hindistan'ın istiklale kavuşması için 1906'da Müslümanların kurduğu (Hindistan Müslümân Birliği) ile beraber uğraşmaya başladı. Babasının ve kendi servetinin hepsini bu uğurda harcadı. Çıplak vücuduna bir beyaz bez sararak ve yanında taşıdığı bir keçinin sütüyle geçinerek, pasif mukabeleye devam etti. İngilizler evvela ona güldüler. Fakat zamanla, bütün Hindistan'ı arkasından sürüklediğini hayret ve dehşet ile gördüler. Onu hapse atmak, hiçbir işe yaramadı. Gandhi'nin gayretleri Hindistan'ın istiklale kavuşması ile neticelendi... Gandhi, İslam dinini ve Kur'ân-ı kerîmi dikkat ile incelemiş ve Müslümanlığa hayran olmuştu. Bu hususta şöyle demektedir: "Müslümanlar, en azametli ve muzaffer günlerinde bile, mutaassıp olmamıştır. İslamiyyet, dünyayı yaratana ve Onun eserine hayran olmayı emretmektedir. Batı, korkunç bir karanlık içinde iken, Doğuda parlayan göz kamaştırıcı İslam yıldızı, azap çeken dünyaya ışık, sulh ve rahatlık vermiştir. İslam dini, yalancı bir din değildir. Hindular bu dini saygı ile inceledikleri zaman, onlar da, İslamiyyeti benim gibi seveceklerdir. Ben, İslam dininin Peygamberinin ve Onun yakınında bulunanların, nasıl yaşadıklarını bildiren kitapları okudum. Bunlar, beni o kadar ilgilendirdi ki, kitaplar bittiği zaman, bunlardan daha fazla olmamasına üzüldüm. Ben şu kanaate vardım ki, İslamiyyetin sürat ile yayılması, kılıç sebebi ile olmamıştır. Aksine, her şeyden evvel sadeliği, mantıki olması ve Peygamberinin büyük tevâzuu [alçak gönüllülüğü], sözünü daimâ tutması, yakınlarına ve Müslümân olan herkese karşı sonsuz sadakati sebebi ile İslâm dîni birçok insan tarafından seve seve kabul edilmiştir. Müslümanlık, ruhbanlığı ortadan kaldırmıştır. Müslümanlıkta, Allahü teâlâ ile kul arasında aracılık eden kimse yoktur. İslamiyyet, başından beri sosyal adaleti emreden bir dindir. Yaratan ile yaratılan arasında, ayrı bir müessese yoktur. Kur'ân-ı kerîmi [yani onun tefsîrini ve İslâm âlimlerinin kitâplarını] okuyan herkes, Allahü teâlânın emirlerini öğrenir ve Ona tâbi olur. Bu hususta, Allahü teâlâ ile arasında hiçbir mâni yoktur. Hıristiyanlığın birçok eksikleri olduğu için, türlü reformlar yapılmak zorunda kalındığı halde, Müslümanlığın ise ilk günündeki şeklinden, hiçbir şey değiştirilmemiştir. Hıristiyanlıkta, demokratik ruh yoktur. Bu dine demokratik bir veche vermek için Hıristiyanların milliyet hislerinin artması ve buna göre reformlar yapılması îcâb etmiştir." Ne diyeyim, Müslüman olmadığı halde, İslamiyeti bu derece anlamak bazı Müslümanlara dahi nasip olmamıştır...
01.07.2008
Kaptan Kusto
Fransa'da Müslümanlık, her sanatta, her cihette şöhret kazanmış kimseler arasında hızla intişar ediyor. Hıristiyanlığı bırakarak İslam dinini tercih edenlerin adedi yüz bine ulaştı. Katolikliğin Fransa'da en yüksek makamı olan "Paris Arşovekliği" bu rakamı tasdik etti. İslam dinini tercih edenlerin sadece işsizler, memurlar değil, her cihette şöhret kazanmış kimseler olması, nazar-ı dikkati celb etmektedir. Müslümanlığı tercih edenlerin arasında denizaltı araştırmaları ile bütün dünyanın yakından tanıdığı Kaptan Kusto yer alıyor. Fransa'da dünyaca meşhur kimselerin Müslümanlığı kabul etmelerinin tesirleri devam ederken, dünyanın en meşhur denizaltı kâşiflerinden Kaptan Kusto, İslam dinini tercih etmekle hayatının en doğru kararını verdiğini söyledi. Televizyonda yayınlanan (Yaşayan Deniz) programı ile okyanusların sırlarını bir bir gözler önüne getiren Kaptan Kusto, İslam dinini tercih etmesine asıl sebep olan vakanın, Atlas Okyanusu ile Akdeniz sularının birbirine karışmadığını tespit ettikten sonra, bunun 1400 sene önce dünyaya indirilen Kur'ân-ı kerîmde beyan buyurulduğunu görmesi olduğunu bildirdi. Kaptan Kusto, İslam dînini tercîh etmesine sebep olan hadiseyi şöyle anlattı: "1962 senesinde Alman ilim adamları, Aden Körfezi ile Kızıldeniz'in birleştiği Mendeb Boğazında, Kızıldeniz'in suyu ile Hind Okyanusunun suyunun birbirine karşımadığını bildirmişlerdi. Biz de, Atlas Okyanusu ile Akdeniz'in sularının birbirine karışıp, karışmadığını tetkik etmeğe başladık. Evvela, Akdeniz'in kendine has sıcaklığı, tuzluluğu ve kesafeti ile ihtiva etdiği canlıları tespit ettik. Aynı tetkikatı Atlas Okyanusunda tekrarladık. İki su kütlesi binlerce seneden beri Cebelitarık Boğazında birleşiyordu. Bu vaziyette, iki su kütlesinin karışması ile tuzluluk, kesâfet gibi unsurların birbirlerine müsavi, hiç olmazsa yakın olması icab ediyordu. Halbuki, her iki denizin en yakın kısımlarında bile deniz suyu kendi hassasını koruyordu. Yani, iki denizin birleşme noktasında bir su perdesi iki deniz suyunun birbirine karışmasına mani oluyordu. Bu hâli anlattığım Profesör Maurice Bucaille, bunda şaşılacak bir şey olmadığını, İslamın kudsi kitabı Kur'ân-ı kerîmin bunu açık bir şekilde yazdığını söyledi. Hakikaten bu hâl Kur'ân-ı kerîmde dosdoğru açıklanıyordu. Bunu öğrenince Kur'ân-ı kerîmin (Allahü teâlâ'nın kelâmı) olduğuna inandım. Hak din olan İslamiyyeti seçtim. İslam dini, manevî gücü ile bana gayb ettiğim oğlumun acısına dayanma sabrını verdi."
15.07.2008
Muhammed Emin Hobohn
Muhammed Emin Hobohn (Alman), hem bir diplomat, hem de bir misyonerdir. İctimai [sosyal] meseleler ile meşgul olmuş bir ilim ve din adamıdır. Diyor ki: Avrupalılar niçin dinlerini terk ederek Müslüman oluyorlar? Bunun birçok sebepleri vardır. Bunların başında (Hak) gelmektedir. İslam dininin esas kaideleri o kadar mantıki, o kadar doğru ve dürüsttür ki, dinde hakkı, hakikati arayan aklı başında, okumuş bir insanın bunları kabul etmemesi imkansızdır. Mesela, İslam dini, bir tek mabud bulunduğunu bildirir. İnsanların akl-ı selimine (sağduyusuna) hitap ederek, onları birçok hurafelere inandırmağa tenezzül etmez. İslam dini, dünyadaki bütün insanların, hangi ırktan gelirse gelsin, hepsinin Allahü tealanın kulu olarak birbirlerine müsavi, birbirinin benzeri olduğunu bildirir. Biz Almanlar, esasen Allahü teâlânın bize kuvvet ve kudret veren, ruhumuzu kemale erdiren büyük bir Halık [yaratıcı] olduğuna inanırız. Allah mefhumu bizim içimize emniyet ve huzur getirir. Fakat Hıristiyan dini, bu huzuru verememektedir. Yalnız İslam dini Allahü teâlânın büyüklüğünü bize öğretmekte, aynı zamanda öldükten sonra insan ruhunun nereye gideceği hakkında bize rehber olmaktadır. İslam dini, yalnız dünyada değil, ahirette de bize yol göstermektedir. Ahirette rahat etmek için dünyada ne yapmak lazım olduğunu, çok açık ve mantıki bir tarzda öğretmektedir. Allahü teâlânın, ahirette, insanlardan dünyada yaptıkları işler hakkında adilane hesap soracağını bilmek, onları dünyada doğru ve dürüst hareket etmeğe sevk eder. Bunun için hakiki Müslümanlar, dünyada iyice düşünmeden ve yapacakları işin hakikaten hayırlı olduğuna inanmadan hiçbir iş yapmazlar. Böylece, bu büyük din, hiçbir dünyevi polis teşkîlatının yapamayacağı bir şekilde, insanları teftiş [kontrol] etmekte ve onların daima doğru yolda kalmalarını temîn etmektedir. Tam ve kusursuz olan ancak İslam dinidir. İnsanları yükseltecek olan amil, Avrupalıların buluşu olan ictimai düşünceler değil, ancak ve ancak İslam dinidir. Bunun için, her akl-ı selim sahibi, kamil bir insan hiç tereddüdsüz İslamiyeti kabul eder. Ben de böyle yaptım. Müslümanlık nazariyyat dini değil, amelî [pratik] bir dindir. İslamiyyet, insanın rahim ve gafûr (merhametli ve affedici) olan ve doğru yolu gösteren Allahü teâlâya, kendini teslim etmesi demektir. Bundan daha güzel ne olabilir?
22.07.2008
Lamartine
Fransa'nın dünyaca tanınmış büyük ediblerinden ve devlet adamlarından biri olan Lamartine: (Alphonse Marie Louis de) (1790-1869) vazife ile bütün Avrupa'yı ve Amerika'yı dolaşmış ve bu arada, Sultan Abdülmecid Han zamanında Türkiye'ye de gelmiştir. Lamartine (Histoire de Turquie=Türkiye Tarihi) adlı eserinde Muhammed aleyhisselam için şöyle diyor: "Muhammed "sallallahü teala aleyhi ve sellem" bir yalancı peygamber miydi? Onun eserlerini ve tarihini inceledikten sonra bunu düşünemeyiz. Çünkü yalancı peygamberlik, ikiyüzlülüktür. Yalanda doğruluğun kudreti bulunmadığı gibi, ikiyüzlülükte inandırma kudreti yoktur. Mekanikte, bir cisim atıldığı zaman onun varabileceği yer, fırlatma kuvvetine tabidir. Bir manevi ilhamın kuvveti de, onun hasıl edeceği eser ile ölçülür. Bu kadar çok şey taşıyan, bu kadar uzaklara kadar yayılan ve bu kadar uzun zaman aynı kudrette devam eden bir 'din' (yani İslamiyet) yalan olamaz. Bunun çok samimi ve çok inandırıcı olması gerekir. Muhammed aleyhisselamın hayatı, gayretleri, memleketin hurafelerine ve putlarına kahramanca saldırıp onları parçalaması, puta tapan kavmin hiddetlerine karşı koymak cesareti, şecaati, kendine saldırdıkları halde, 13 sene Mekke'de hemşehrileri arasında çeşitli hakaret ve zulümlere tahammül etmesi, Medine'ye hicreti, durmadan yaptığı teşvikler ve verdiği vaazlar, nasihatler, çok üstün düşman kuvvetleriyle yaptığı cihadlar, kazanacağına olan itikadı, en büyük felaket zamanında bile duyduğu insanüstü itimat, zaferde bile gösterdiği sabır ve tevekkül, sözlerini kabul ettirme azmi, sonsuz ibadeti, Allahü teâlâ ile mukaddes konuşmaları, vefatı ve vefatından sonra da devam eden şan, şeref ve zaferleri, Onun hiçbir zaman bir yalancı peygamber olmadığını, tam aksine, büyük bir imana sahip bulunduğunu gösterir." İşte bu imanı, Rabbine olan itimadı, Ona, ortaya iki yeni itikad, iman koymasını sağladı: Biri, (Tek ve ebedî varlık olan bir Allah'ın bulunduğu), ikincisi ise (Putların tanrı olmadığı) idi. Birincisi ile, Arablara, o zamana kadar bilmedikleri bir olan Allahü teâlâyı tanıtıyor, ikincisi ile de, o zamana kadar tanrı zannettikleri putları onların elinden alıyordu... İnsanların, büyüklük ölçmek için kullandıkları bütün mikyaslarla ölçülsün: Acaba Ondan daha büyük bir kimse var mıdır? Olamaz..."
26.07.2008
Teori ve gerçekler
Darwin'in ortaya attığı "Evrim Teorisi" ilmen ispatlanmamış ve ispatı da mümkün olmayan bir teoridir. Başlangıcı ve sonu olmayan Allahü teâlâ var idi. Ve ne zaman ne de mekan ve hiçbir varlık yok idi. Rabbimiz her varlığı ve her zerreyi yoktan yarattı. Yaratmak O'na aittir... Bilim adamları kâinatın ortaya çıkışını "BİG BANG" ya da çeşitli teori ve hesaplamalarla izah etmeye çalışmışlardır. Bütün bu tezlerde görülen ortak bir nokta vardır ki, o da bir zamanlar evrenin olmadığı ve sonradan ortaya çıktığıdır. Zaman olarak kâinat günümüzden belli bir süre önce yaratılmıştır. Kâinatın bir noktadan başlamış olması gerçeği ortaya çıkınca materyalistler ve ateist felsefe çökmüştür. Zira kâinatı bir güç sahibinin, bir yaratıcının başlattığı anlaşılmıştır. Evren çok eski bir geçmişte hiçbir şey yokken, sıfır noktasında büyük bir patlama ile başlamıştır. Zaman geçtikçe bu patlamadan çıkan enerji maddeye dönüşmüştür. Daha sonra yıldızlar ve diğer gök cisimleri ortaya çıkmıştır. İçinde yaşadığımız evren bu şekilde yaratılmıştır. "Zaman ve mekân mefhumu yaratılışla birlikte başlamıştır. Yani kâinatta madde yoktu. Madde olmayan yerde zaman yoktur. Dolayısıyla mutlak boşluk adı verilen yokluk ve hiçlik vardır." Ve işte bu yoklukta boyutlar sıfır, yani yine yok. Akılların anlayamayacağı derecede yoğun bir noktanın patlamasıyla yaratılış başlar. İlk saniyede atom parçacıkları, elektronlar, fotonlar, protonlar, nötronlar teşekkül etmiştir. "Kâinatın gittikçe genişlediğinin bulunması 20. asrın en büyük buluşudur. Neden bizden önceki insanlar bilmiyordu, şaşırdım. Müslümanlar Kur'an-ı Kerim'de bu husus bildirildiği için gerçeği 14 asırdır biliyordu" (A.Brief History Of Time, Zamanın kısa tarihi) Stephan Hawking. Ateistlerin ileri gelenlerinden İngiliz Fred Holl'un itirafı şöyledir: "Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük patlamayla başladığını kabul eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Halbuki "Big Bang" yani büyük patlama çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir. Maddeyi birbiriyle birleştirecek ve yıldız topluluklarını meydana getirecek hale getirmiştir. Bu muazzam patlama ile birlikte ortaya çok büyük bir düzen çıkmışsa patlamanın her anında, öncesinde ve sonrasında sonsuz büyük bir kudrete sahip bir varlığın bulunduğunu göstermektedir."
25.08.2009
Canlılardaki intizam
Aminoasit: Her aminoasit üç atomluk bir zincirden meydana gelir. 1- Azot, 2- Karbon. Bunlar çok çeşitli biçimde birleşirler. Her biri bir aminoasitlik 20 aminoasitle başlansa bunların her biri değişik biçime sahip 2.4 milyar biçimde düzenlenebilir. Oksijeni ciğerlerden vücudun bütün hücrelerine taşıyan hemoglobin molekülündeki aminoasitlerin mümkün düzenlemeler 10 üzeri 640 yani 10'un önüne 640 sıfır konulduğundaki sayı kadar olmaktadır. Ve bu kadar düzenlemelerde her bir tanesi kusursuz çalışır. Bileşiminde 288 aminoasit bulunan 12 farklı aminoasit türünden meydana gelen bir protein molekülünün ihtiva ettiği aminoasitler 10 üzeri 300'dür. Hücrelerimizi meydana getiren protein molekülleri amino asitlerin dizilmesiyle meydana gelir. Aminoasitler ortalama olarak katrilyonun önüne 400 adet sıfır eklenecek kadar farklı biçimde dizilebilirler. Fakat bu dizilimlerinden sadece 1 tanesi proteini meydana getirir. Farklı aminoasit kombinasyonları proteinleri keratinler ya da hemoglobinler gibi farklı formalara sokuyor. Keratin saçın, hemoglobin kanın ana proteinidir. Protein: Canlıların yapı taşları proteinlerdir. New York Üniversitesi Kimya Profesörü ve DNA uzmanı Robert Shapiro'ya göre. "Basit bir bakteride 2 bin çeşit protein vardır; insan vücudunda 200 bin çeşit protein vardır. Bunun tesadüf olması 10 üzeri 40 bindir. Bu ise imkânsız demektir. Şimdiye kadar bilinen en küçük bakterilerden biri olan 'mycoplasma Haminisi H. 39'da 600 çeşit protein vardır. Protein aminoasit adı verilen daha küçük moleküllerin belli sayılarda ve belli çeşitlerde dizilmelerinden meydana gelen moleküllerdir. Çok sayıda farklı protein çeşidi vardır. Bu protein moleküllerinin meydana gelmesini kontrol eden DNA zincirlerinin tesadüfen meydana gelme imkânı yoktur. Protein molekülü gözle dahi görülmeyecek hatta elektron mikroskobunda dahi tespit edilemeyecek kadar küçüktür. Bu kadar küçük bir alana sığdırılan atomları ilahi bir hikmete uygun olarak dizilmekte, sonra yine ilahi kudret ile bükülüp kıvrılmaktadır. Böylesine kusursuz kompleks tesadüfen asla olamaz. Canlı kalmak için insan vücudunun her gün milyonlarca taze protein molekülüne ihtiyaç vardır. 50 bin çeşit proteinin uygun zamanda ve uygun yerde bulunması gerekir... Kâinatta canlı cansız her şeyi yerli yerinde yaratarak sonsuz kudretini gösteren Rabbimiz her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Rabbimiz şânı yüce, kullarını merhametle bağışlayandır.
22.03.2011
.
.
.
.
.
.
.
|
Bugün 22 ziyaretçi (44 klik) kişi burdaydı!
|
|
|
|
Bugün 82 ziyaretçi (240 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|