|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Tövbe Meselesi -01
SAMİMİ BE GERÇEK TEVBE NEDİR VE NASILDIR
İbn Abbas (r.a):Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allah'a dönün (Tahrim'8) ayetini şöyle yorumlamıştır:
Samimi Tövbe;
Kalp ile pişmanlık duymak,dil ile istiğfar etmek,bedeni o günahtan alıkoymak,bir daha günaha dönmemeye kesin karar vermektir.
Resulüllah (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmaktadır:Diliyle istiğfar edip de günahı işlemeye devam eden kimse,Rabbi ile alay ediyor gibidir.
Rabiatül-Adeviyye'nin şöyle dediği anlatılır:Bizim tövbe ve istiğfarımız da birçok tövbe ve istiğfarı gerektirir.Çünkü bir kimse diliyle Allah'ın kendisini bağışlamasını dilediği halde günaha tekrar dönme niyetinde olursa bu tövbe sayılmaz.Zira bu yalancıların tövbesidir.
Gerçek Tövbe ;
Kişinin diliyle istiğfar edip,kalbiyle de bir daha kesinlikle o günaha dönmemeye karar vermesidir.Böyle yapan kimse büyük günah işlemiş olsa bile,Allah onu bağışlar.Çünkü Allah kullarına karşı çok merhametlidir.
Şöyle bir hikaye anlatılır;
İsrailoğulları döneminde bir abid vardı ve bu abid zamanın kralına çok övülmüştü.Bunun üzerine kral bunu çağırmış ve kendisine sohbet arkadaşı olmasını istemişti.Bu şekilde abidi kendine bağlamak istiyordu.Kralın bu teklifine karşılık abid şu cevabı verdi:
*Ey kral! Güzel söylersin ama bir gün evine girdiğinde beni cariyelerinden biriyle oynaşırken bulsan ne yaparsın ?
*Bu sözlere öfkelenen kral şöyle dedi:
*Fasık seni! Benim hakkımda böyle düşünmeye nasıl olur da cesaret edersin?
*Abid şöyle cevap verdi:
*Benim öyle büyük bir Rabbim var ki,günde yüz kere günah işlediğimi görse bile;ne bana kızıyor,ne kapısından kovuyor,ne de rızkımdan beni mahrum bırakıyor.Nasıl olurda böyle birinin kapısından ayrılıp da daha kendisine karşı bir suç işlememişken bana öfkelenen birinin kapısında kul olurum. Hal böyleyken ona karşı suç işlersem ya halim nice olur diyerek kralın yanından çıkıp gitti.
Fakif diyor ki;
Günah iki türlüdür;
Allah ile kul arasındaki günah
*Kullarının birbirine karşı işlediği günahlar (suçlar)
Allah ile kul arasındaki günahın tövbesi;dil ile pişman olduğunu söylemek,kalben bu günahtan pişmanlık duymak ve bir daha onu işlememeye kesin karar vermektir.Bu kurallar çerçevesinde tövbe eden kişi daha yerinden ayrılmadan Allah onun tövbesini kabul eder.Ancak terk ettiği bir farz ibadet varsa,bunun affedilmesi için ayrıca onu kaza etmesi gerekir.
Kul haklarını ilgilendiren günahlardan tövbenin geçerli olması için ise,hak sahibi ile helalleşmek şarttır.
Kaynak=Ebu'l Leys Semerkandi / Tenbihü'l Gafilin -Gafillerin Uyanışı- / bkz:138-139
.
Tövbe Meselesi -02
TEVBE EDENİN TEVBESİNİN KABUL OLDUĞU VE DİĞER MESELELER
Tabiinden birinin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Günah işleyen bir kimse,tevbe etmesi haliden cennete girecektir.
İşte o zaman şeytan der ki;
Keşke bu günahı işlemesine sebep olmasaydım
Ebu Bekir el-Vasıti'nin şöyle dediği anlatılır;
Her konuda ölçülü davranmak güzeldir ama üç hususta acele etmek gerekir;
Vakti geldiğinde namazları kılmakta
Ölüyü defnetmekte
Günahlardan tevbe etme hususunda
Hikmet ehlinden bir zat şöyle diyor;
Bir Kimsenin Tevbesinin Kabül Olduğu Şu Dört Şeyle Bilinir;
Dilini boş sözlerden,gıybet ve yalandan koruması ile
Kalbinde hiç kimseye kin ve düşmanlık beslememesiyle
Kötülerle arkadaşlığı terk etmesiyle
Ölüme daimi hazırlıklı olması,geçmişte işlediği günahlardan pişmanlık duyup tevbe etmesi ve Rabbine ibadet için gayretli olmasıyla
Hikmet ehlinden birine sordular;
*Tövbe edenin tövbesinin kabül olduğunu gösteren bir işaret varmıdır ?
Cevaben dedi ki;
*Evet ! Tövbenin kabül olduğunu gösteren dört şey vardır.Bunlar
Kötü arkadaşlardan uzaklaşmak
Günahların her türlüsünü terk edip,ibadetlere yönelmek
Kalbinden dünya sevgisini tamamen atıp,ahiretin hüznünü sürekli kalbinde taşımak
Allah bütün insanların rızkını kendi üstlendiği için,rızık endişesini kalbinden çıkarıp,Allah'ın emirlerini yerine getirmeye çalışmak
Bu alametleri kendisinde bulunduran kişi,Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdendir;
'Şunu iyi bilin ki,Allah tövbe edenleri de sever,temizlenenleri de sever (Bakara'222)'
Bu özelliklere sahip olan birine karşı insanların şu dört şeyi yapmaları gerekir;
Onu sevmeleri.Çünkü Allah o kimseyi sevmektedir.
Allah'ın onu tövbe üzerinde daim kılması için dua etmeleri
Geçmişte işlediği günahlar sebebiyle onu kınamamaları
Onunla oturup konuşmaları ve dini meseleleri tartışmaları.Aynı zamanda ona yardımcı olmaları
Bu kişiye Allah (c.c) dört türlü ikramda bulunur;
Allah onun günahlarını siler.Hiç günah işlememiş gibi olur
Allah onu sevdiği kullarının arasına katar
Şeytanın ona musallat olmasına izin vermez,onu şeytandan korur.
Ölüm anında onu korkudan emin kılar.Nitekim Allah (c.c) şöyle buyuruyor;
'Şüphesiz,Rabbimiz Allah'tır deyip,sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara;Korkmayın,üzülmeyin,size vadolunan cennetle sevinin derler (Fussilet'30)'
Kaynak= Ebu'l Leys Semerkandi / Tenbihü'l Gafilin -Gafillerin Uyanışı- / bkz:139...141
.
03
NASUH TÖVBENİN ŞARTLARI NELERDİR ?
Tevbe-i Nasuh'un Dört Şartı Vardır;
1-)Günah yapmayı terk etmektir.Bu terk etmek,kalbinde kararlaştırmak ve bir daha o günaha dönmemeye ihlaslı bir şekilde azmetmektir.Eğer günahı terk eder fakat kalbinde o günaha dönme niyeti olursa,yahut bunu kasdetmez de fakat o günaha dönüp dönmeyeceğine tereddüt ederse,o kimse günahtan uzaklaşmış,fakat tevbe etmemiştir.
2-)Önceden geömiş böyle bir günahı sadır olmamış ise,tevbe etmeksizin bu günahtan kaçınmış olur.Sen görmez misin ki 'Peygamberimiz küfürden ittika ederdi' sözü doğru olmakla beraber 'O küfürden tövbe etti' söz doğru olmaz.Çünkü ondan (Peygamberimiz'den) hiçbir şekilde küfür sadır olmamıştır.'Hz Ömer İbn Hattab (r.a) küfürden tevbe ederdi' sözü ise doğrudur.Çünkü (İslamdan önce) Hz Ömer'den küfür sadır olmuştur
3-)Şahsın önce yapmış olduğu,fakat isteğiyle o günahın benzerini -şekil yönünden değil,derece yönünden- terk etmesidir.
Görmez misin ki,yaşlı ve ihtiyar birisi önceden zina yapmış ve yol kesmiş ve bundan da tevbe etmeyi istiyorsa,onun için kat'i olarak tevbe etme imkanı vardır.Zira henüz ondan tevbe kapısı kapanmamıştır.Fakat bu yaşlının isteğiyle zina ve yol kesiciliği fiilinden tevbesi ise mümkün değildir.Çünkü o ihtiyar artık bu haliyle bu fiilleri yapmaya muktedir olamaz.O halde isteğiyle bunları terk etmeye muktedir olmaz.
İhtiyar şahsın bunları isteğiyle terk ettiği ve bir daha yapmayacağı şeklinde vasfedilmesi doğru değildir.İhtiyar bunları yapmadan aciz ve kudretsizdir.Ancak ihtiyarın zina ve yol kesiciliğine benzeyen fiilleri (derece yönünden yalan,iftira,gıybet ve koğuculuk gibi şeyleri) yapmaya iktidarı vardır.Çünkü bunların hepsi isyandır.
Ancak fer'i günahların hepsi aynı seviyededir.Bunlar derece bakımından bid'atten aşağı,bid'at ise küfürden daha aşağı bir seviyededir.Bunun için onun zina ve yol kesicilikten ve bizzat yapmaktan aciz olduğu diğer geçmiş günahlardan tevbe etmesi sahih olur.
4-)Kulun,günahı isteği ile terk etmesi,Allah Teala'ya ta'zim,sadece gazab ve azabının eleminden sakınmak için olur.Yoksa dünyaya rağbetten,halktan korkmaktan,iyi isimle anılmaktan,rütbeden, nefsindeki za'fiyetten,fakirlik ve diğer şeylerden dolayı değildir.
İşte bunlar tevbenin şart ve rükünlerindendir.Bunları tahsil edip tamamladığın zaman o tevben hakiki ve sadık tevbedir
Kaynak= İmam Gazali / Minhacü'l Abidin -Abidler Yolu- / bkz:42-43
Yorumlar - Yorum Yaz
.
03
NASUH TÖVBENİN ŞARTLARI NELERDİR ?
Tevbe-i Nasuh'un Dört Şartı Vardır;
1-)Günah yapmayı terk etmektir.Bu terk etmek,kalbinde kararlaştırmak ve bir daha o günaha dönmemeye ihlaslı bir şekilde azmetmektir.Eğer günahı terk eder fakat kalbinde o günaha dönme niyeti olursa,yahut bunu kasdetmez de fakat o günaha dönüp dönmeyeceğine tereddüt ederse,o kimse günahtan uzaklaşmış,fakat tevbe etmemiştir.
2-)Önceden geömiş böyle bir günahı sadır olmamış ise,tevbe etmeksizin bu günahtan kaçınmış olur.Sen görmez misin ki 'Peygamberimiz küfürden ittika ederdi' sözü doğru olmakla beraber 'O küfürden tövbe etti' söz doğru olmaz.Çünkü ondan (Peygamberimiz'den) hiçbir şekilde küfür sadır olmamıştır.'Hz Ömer İbn Hattab (r.a) küfürden tevbe ederdi' sözü ise doğrudur.Çünkü (İslamdan önce) Hz Ömer'den küfür sadır olmuştur
3-)Şahsın önce yapmış olduğu,fakat isteğiyle o günahın benzerini -şekil yönünden değil,derece yönünden- terk etmesidir.
Görmez misin ki,yaşlı ve ihtiyar birisi önceden zina yapmış ve yol kesmiş ve bundan da tevbe etmeyi istiyorsa,onun için kat'i olarak tevbe etme imkanı vardır.Zira henüz ondan tevbe kapısı kapanmamıştır.Fakat bu yaşlının isteğiyle zina ve yol kesiciliği fiilinden tevbesi ise mümkün değildir.Çünkü o ihtiyar artık bu haliyle bu fiilleri yapmaya muktedir olamaz.O halde isteğiyle bunları terk etmeye muktedir olmaz.
İhtiyar şahsın bunları isteğiyle terk ettiği ve bir daha yapmayacağı şeklinde vasfedilmesi doğru değildir.İhtiyar bunları yapmadan aciz ve kudretsizdir.Ancak ihtiyarın zina ve yol kesiciliğine benzeyen fiilleri (derece yönünden yalan,iftira,gıybet ve koğuculuk gibi şeyleri) yapmaya iktidarı vardır.Çünkü bunların hepsi isyandır.
Ancak fer'i günahların hepsi aynı seviyededir.Bunlar derece bakımından bid'atten aşağı,bid'at ise küfürden daha aşağı bir seviyededir.Bunun için onun zina ve yol kesicilikten ve bizzat yapmaktan aciz olduğu diğer geçmiş günahlardan tevbe etmesi sahih olur.
4-)Kulun,günahı isteği ile terk etmesi,Allah Teala'ya ta'zim,sadece gazab ve azabının eleminden sakınmak için olur.Yoksa dünyaya rağbetten,halktan korkmaktan,iyi isimle anılmaktan,rütbeden, nefsindeki za'fiyetten,fakirlik ve diğer şeylerden dolayı değildir.
İşte bunlar tevbenin şart ve rükünlerindendir.Bunları tahsil edip tamamladığın zaman o tevben hakiki ve sadık tevbedir
Kaynak= İmam Gazali / Minhacü'l Abidin -Abidler Yolu- / bkz:42-43
.
04
TEVBENİN MUADDİMESİ VE PİŞMANLIK TEVBE SAYILIR MI ?
Tevbenin Mukaddimesi Üçtür;
Birincisi=Günahın gayet çirkin olduğunu hatırlamaktır
İkincisi=Allah Teala'nın,takat getiremeyeceğin derecede şiddetli azab ve gazabını hatırlamaktır
Üçüncüsü=(Allah'ın şiddetli azabına karşı) zayıf ve kuvvetsiz olduğunu hatırlamaktır.Güneşin hararetine,polisin vurmasına ve karıncanın ısırmasına tahammül edemeyen kimse,cehennemin hararetine,zebanilerin demir kamçılarla vurmasına -gazabından Allah'a sığınırız- cehennemde ateşten halk edilen katır gibi akreplerin ve deve boynu gibi yılanların sokmasına nasıl tahammül edebilir?
Şu zikreilenlere devam eder ve (tekrar tekrar) gece gündüz ona müraat edersen,bunlar (üç hatırlatma) seni günahlarından tevbe-i nasuh ile tevbe etmeye götürür.Allah fazlıyla muvaffak edicidir..
PİŞMANLIK TEVBE SAYILIR MI ?
Eğer 'Peygamberimiz (s.a.v):Pişmanlık tevbedir dememiş midir? Sizin zikrettiğiniz şartları ve çetinleştirdiğiniz şeyleri halbuki o zikretmemiştir denilirse,cevaben şöyle denilir;
*Pişmanlık kulun kudretinde değildir.Görmez misin ki,pişmanlık bazı emirlerinden dolayı kulun kalbine girer.Halbuki kul kalbine bu pişmanlığı sokmak istemez.Fakat tevbe kulun kudretindedir ve onunla da emredilmiştir.
Sonra biz biliyoruz ki,kul günahları işlemekle halk arasındaki rütbesinin yahut (Allah yolunda) infak etmekle malının gideceğinden korkarak pişman olursa,şüphesiz bu pişmanlık tevbe değildir.Sen biliyorsun ki,zikredilen hadisde öyle bir mana vardır ki,onun zahirinden bu manayı anlayamazsın
Hadisdeki pişmanlığın manası,Allah'ın tazimden ve azabından korkmadan dolayıdır.İşte bu,insanı tevbe-i nasuha götürür.Bu durum ise tevbe edenlerin sıfatı ve hallerindendir.
Günahkar kul,tevbenin başlangıcındaki üş şartı hatırlayıp pişman olursa,bu pişmanlık isteği ile günahları terk etmeye götürür.Gelecekte de kalbinde pişmanlığı baki kalır.Bu pişmanlık kulu tazarru'ya sevk eder.Bu pişmanlık tevbenin sebeplerinden ve tevbe edenin sıfatlarından olunca,Hz Peygamber (s.a.v) bunu tevbe olarak isimlendirdi.Sen bunu iyice anla;inşallah muvaffak olursun.
Eğer sen 'İnsan için küçük veya büyük günaha kat'i olarak düşmemeye sabretmek nasıl mümkün olur?Mahlükatın en şereflileri oldukları halde peygamberlerin bile bu dereceye nail olup olmadıkları hakkında alimler ihtilaf etmişlerdir dersen;
Bil ki bu husus mümkündür,sonra kolaydır.Allah dilediğine merhamet eder.
Ayrıca günaha dönmemeyi kast etmek de tevbenin şartlarındandır.Eğer o günaha,hata ile ve unutarak düşerse Allah'ın fazlıyla bu affedilir.Allah'ın muvaffak ettiği kimse için bu durum kolaydır
Eğer sen 'Beni tevbeden men eden şey,tevbemde sabit olamayacağınmı ve tekrar o günahı işleyeceğimi bilmemdir.O zaman bunun faydası yoktur dersen....;
Bil ki bu,şeytanın hilelerindendir.Tevbe ettikten sonra o günaha dönmeden evvel ölmeyeceğini nereden biliyorsun ?
Günaha dönme korkusuna gelince..Senin için azim ve sadakat lazımdır.Allah Teala da onu fazlıyla tamamlar.Eğer bu maksadı tamamlarsa fazlındandır.Eğer tamamlamazsa,geçmiş günahların hepsi mağfiret edilir.Bunlardan temizlenir ve halas olursun.Şu anda (tevbeden sonra) yaptığın günahlardan başka üzerinde bir şey kalmaz.Bu da büyük kazanç ve büyük faydadır.Günaha tekrar dönme korkusu seni tevbeden menetmesin.Sen tevbede iki güzel şeyin arasındasın.Allah tevfik ve hidayet sahibidir.Bunlar ne büyük sözlerdir.
Tazarru=Kendini küçülterek yalvarıp yakarma
Muvaffak=Başarmış,becermiş,hedefine ulaşmış
Kaynak= İmam Gazali / Minhacü'l Abidin -Abidler Yolu- / bkz:44-45
.
05
TÖVBE NEDEN GEREKLİDİR VE NEDEN DOLAYI TEVBE ETMELİYİM
Ey ibadeti isteyen kimse! -Allah seni muvaffak etsin- iki sebepten dolayı tevbe etmen lazımdır;
Birincisi=İbadet işlemeye muvaffak olman içindir.Çünkü günahın kötülüğü hayır işlemeye mani olmakla rüsvalığı meydana getirir.Günah bağları Allah (c.c)'a ibadet ve kulluk yolunda yürümeden kulu men'eder.Çübkü günahların ağırlığı hayrata koşmaya ve ibadetten zevk almayı men'der.
Günahları işlemeye devam etmek,kalpleri karartır.Böylece sen kalpleri katı ve kararmış olarak bulunursun ki,artık o kalplerde ihlas,safiyet,lezzt ve halavet göremezsin
Eğer Allah merhamet etmezse (bu günahlar) işleyen kimseyi küfür ve sapıklığa götürür.
Acaba kötülük ve kalbi katılıkta olan bir kimse nasıl ibadete muvaffak olur? Günahta ısrar edip kötülüğe devame den nasıl hizmete davet edilir.Pislik ve necasetlerle pislenmiş birisi nasıl münacaata yaklaşabilir.
Doğru söyleyen ve vahiy ile de doğruluğu tasdik edilmiş olan Resulüllah'dan (s.a.v) gelen bir haberde şöyle buyurulmuştur;'Kul yalan söylediği zaman yalanla beraber ağzından çıkan kokudan dolayı (yanında bulunan) iki melek (Kiramen Katibin) ondan uzaklaşır.
Bu lisan Allah'ı zikretmeye nasıl uygun olur? Gerçekten,günahta ısrar eden kimse ibadete muvaffak olamaz.Azaları bile Allah Teala'ya ibadete koşmaz.Şayet ibadet yaparsa -güçlükle yaptığından- ondan halvet ve sofilik yoktur.Bunların hepsi günahın kötülüğünden ve tevbeyi terk etmeden doalyıdır
Şu sözü söyleyen ne kadar doğru söylemiştir:Eğer geceleri ibadet edip gündüzleri oruç tutamıyorsan,bil ki sen bağlısın.Seni hataların bağlamıştır.Bunlar ne büyük sözlerdir.
İkincisi=İbadetin kabul olması için tevbe lazıdmır.Çünkü borç sahibi hediyeyi kabul etmez.İşte bu(nun lüzumu) günahlardan tevbe etmek ve hasımları razı etmek farzdır ve lazımdır.(Yapmayı) kasdettiğin diğer ibadetlerin hepsi nafieldir.Üzerinde ödemediğin nakdi borcun olduğu halde bağışın nasıl kabul edilir? Mahzurlu ve haram işlere devam ettiği halde,onun için helal ve mubah olan şeyleri nasıl terke dersin? Ve nasıl ondan (borç sahibinden) kurtulabilirsin? -Allah'a sığınırız- O sana kızdığı halde sen onu çağırıp ve medh ediyorsun.İşte şu durum Allah tEala'ya günah işleme de devam edenlerin acı halidir.
Kaynak= İmam Gazali / Minhacü'l Abidin -Abidler Yolu- / bkz:40-41
.
06
TEVBE AKABESİNİN ZORLUĞU VE KALB KARARMASININ ALAMETLERİ
Sonra,şüphesiz bu akabenin çetin,işinin mühim ve tehlikesinin çok büyük olduğunu bil.İlmiyle amel edip ilminde sabit olan üstadımız Ebu İshak el- İsferani'den bize şöyle dediği ulaşmıştır;
*Otuz sene Allah'a tevbe ettim.Ta ki beni tevbe-i nasuh ile rızıklandırsın.Sonra kendi kendime taaccüb ettim ve 'Sübhanallak,(bu benim) ihtiyacım' dedim.(İsteğimi yerine getirmesi için) otuz sene Allah'a dua ettim;fakat şu ana kadar isteğim yerine getirilmedi.
Rüyamda gördüm ki,güya birisi bana şöyle dedi;
*Bundan (isteğinin yerine getirilmemesinden) taaccüb mü ediyorsun? Allah'tan neyi istediğini biliyor musun?
Allah Teala senden kendisini sevmeni istiyor.Allah'ın (c.c) şu sözünü işitmedin mi?
Allah hem çok tevbe edenleri sever,hem çok temizlenenleris ever (Bakara'222)
Bu (muhabbet) kolay bir istek midir? Şu imamlara ve onların,kalplerindeki ıslah etmede ve ahiretleri için yaptıkları hazırlıklarındaki ihtimam ve devama bak! Tevbenin te'hirinden korkulan zarar,günahın evvelinin kalbi karartması,sonunun da -Allah'a sığınırız- çirkin ve azgınlık olmasıdır.İblis'in ve Bel'am bin Maura'nun durumlarının unutma.Çünkü bunların durumlarının başlangıcı günah,sonu küfürdür.Ebedi helak olanlarla beraber onlar helak oldular
Uyanık bulunman ve çalışman lazım -Allah merhamet etsin! İhtimal ki günahta ısrar eden amarlarını kalbinden çıkarasın ve boynunu bu günahlardan halas edesin-Kalb kararmasının günahlardan gelmediğine emin olma.halini düşün.Salih kullardan bazısı şöyle demiştir:Kalb kararması günahlardandır.
KALB KARARMASININ ALAMETLERİ
Kalb kararmasının alameti,günah işlemede bir korku,itaat için kıymet,vaaz için te'sir,günahlardan hiçbir şeyi hakir görmemendir.
Tevbe ettiğini zannedersin! Halbu ki günahta da ısrar ediyorsun! Kehmes bin Hasan'dan bize şöyle dediği ulaşmıştır;
'Bir günah işledim ki,kırk seneden beri ona ağlıyorum'
Ona 'Ey Eba Abdillah,o (günah) nedir? denilince;Allah için beni bir dostum ziyaret etti.Ben ona balık aldım ve onu yedi.Sonra komşuun duvarından bir parça çamur aldım,onunla (dostum) elini yıkadı dedi.
(Şu kıssasyı) gönlüne nakşet ve nefsini hesaba çek.Tevbeye koş ona çalış.Çünkü ecel gizlidir,dünya aldatıcıdır.Nefisle şeytan iki düşmandır
Allah Teala'ya kalb ve lisanla tazarru ve niyazda bulun ve babamız Adem'i (a.s) Allah'ın bizzat yaratıp ona ruhundan nefhettiğini ve onu meleklerin omzunda cennetine koyduğunu hatırla ki,o (Hz Adem) ancak bir tek günah işlemişti.Bu günahla ineceği yere indi.
Hatta rivayet edilir ki;Allah Teala ona:Ya Adem,ben sana nasıl bir komşuydum dedi.
Adem (a.s):Ne güzel komşu,yarabbi dedi
Allah:Ey Adem,çık benim civarımdan.Keramet tacını da çıkar başından.Zira bana isyan eden benimle komşu olamaz buyurdu.
Rivayet edilir ki;Günahına iki yüz sene ağladı da Allah tevbesini kabul etti ve bir tek günahını affetti.
İşte nebisi ve safisi ile bir tek günahtan hali böyle olursa,ya sayılmayacak kadar günahları olanların hali nasıl olur?
Şu durum tevbe edenin zahiri ve batıni yalvarışıdır.Ya yoldan çıkmış olanın hali nasıldır?
Tevbe eden kimse nefsinden korkuyor.Tevbe etmeyenin halini nasıl görürsün? diyen şair ne güzel demiştir.
Eğer tevbe eder,sonra tevbeni bozarak ikinci kez günaha dönersen,çabukça yine tevbeye dön ve nefsine 'Umulur ki bu sefer şu günaha tekrar dönmeden evvel ölürüm' de.Yine üçüncü ve dördüncü kez olan da böyledir.
Nitekim günah işlemeyi ve tekrar ona dönmeyi san'at haline getirdiğin gibi,tevbeyi ve tevbeye dönmeyi de san'at haline getir.Günah işleme de acizlik göstermediğin gibi,tevbe etmede de acizlik gösterme.
Ümitsizliğe düşme.Bu sebepten dolayı (tevbeni bozduğun için) şeytan seni tevbeden alıkoymasın. Çünkü tevbe hayra delalettir. Peygamberim'in şu sözünü işitmedin mi?
Sizin hayırlınız,günahı çok olduğu halde çok tevbe edeninizdir.(Yani,günaha çok müptela olmuş ve o günahından pişmanlık duyarak çok tevbe edip Allah'a dönen kimse,demektir)
Allah Teala'nın şu sözünü de hatırla;
Kim bir kötülük yapar,yahut nesine zulmeder de sonra Allah'dan mağfiret isterse,o Allah'ı çok bağışlayıcı ,çok esirgeyici bulur (Nisa'110)
Kaynak= İmam Gazali / Minhacü'l Abidin -Abidler Yolu- / bkzİ:47...50
.
-07
GÜNAHLARIN KISIMLARI NELERDİR VE GÜNAHLAR KAÇ KISIMDIR
Bil ki günahlar umumiyetle üç kısımdır;
Birincisi=Namaz,oruç,zekat,keffaret vs gibi üzerinde olan Allah'ın farzlarını terk etmektir.İmkanın olduğu kadar bunları kaza etmen lazımdır
İkincisi=İçki içmek,çalgı aletleri çalmak,faiz yemek vs gibi seninle Allah Teala arasında olan günahlardır.Bundan pişman olur ve ebediyen bu gibi günahlara dönmemeyi kalbine yerleştirirsin.
Üçüncüsü=Seninle kullar arasında olan günahtır.İşte en müşkil ve en çetini de budur.
Bunun bir kaç kısmı vardır.Malda,nefisde,ırzda,zarar ve ziyan vermesi haram olan şeylerde ve din hakkında olur.
Malda yaptığın günahda,imkanın olduğu nisbette onu sahibine vermen üzerine lazımdır.Eğer yokluktan veya fakirlikten bunu yapmaya muktedir olamazsan,ondan helallik al.Adamın yokluğundan veya ölümünden dolayı bunu da yapaamzsan,onun (hak sahibi) için sadaka verme imkanın varsa onu yap.Eğer bunu da yapmaya imkanın yoksa çokça iyilik yap.Gizli ve aşikarede Allah'a niyazda bulun ki,üzerinde hakkı olan kimseyi kıyamet günü senden razı etsin.
Nefisde (öldürme ve iftira gibi) ilgili günaha gelince; (Bizatihi) veya varislerinden kısasa (veya hadde) imkan vermeli ki,senden kısas yapılsın,yahut af edilsin.Eğer bundan aciz olursan,Allah Teala'ya dön ve ahirette onu senden razı etmesi için niyazda bulun.
Irz hakkında günah ise,eğer onu gıybet etmişsen,yahut ona bühtan etmiş ya da sövmüşsen,sana lazım olan şey,bvbu günahlara hedef olan kimsenin huzurunda (bunları itiraf ederek) nefsini yalanlaman ve ondan helallik almandır.Şayet bu hareketinle buğzu ziyadeleştirip fitneyi uyandıracağından ve bunu yenileyeceğinden korkmazsan.Eğer bundan korkarsan yine (yapacağın iş),Allah'a dönüp o şahsı senden razı etmesini dilemen ve yaptığı günah mukabilinde o şahsa çok hayır vermesini istemendir.(Eğer böyle yapmazsan) onun için istiğfar dilemelisin.
Hürmetle ilgili günahlara gelince;Birisinin ailesi,çocuğu vs. gibileri hakkında işlenilen bu günah için helallik alman ve onu aşikareye vurmak doğru değildir.Çünkü bunu yapmak fitne ve düşmanlığı doğurur.Ancak bundan dolayı Allah'a (o kulu kendisinden razı etmesi için) niyazda bulunmalı ve işlediği günah karşılığında onun için çok hayır yapmalıdır.Eğer fitnenin uyanmasından emin olursa -ki bu da nadirdir- ondan (hak sahibinden) helallik alırsın.
Küfür,bid'at,yahut sapıklık gibi din hakkında işlenen günahlar ise en çetin işlerdendir.Eğer imkanın varsa bu günahları işlediğin kimsenin huzurunda kendni yalanlaman ve ondan helallik alman lazımdır. Eğer bunu yapmazsan çok ciddi bir pişmanlık içerisinde Allah Teala'ya niyazda bulun ki, onu (hak sahibini) senden razı etsin.
Velhasıl,üzerinde hakkı olan muhasımlarını razı edecek imkanın varsa bunu yaparsın,yoksa;Allah Teala'ya yalvarış,niyaz ve sadaka ile rücu eder,onu senden razı etmesini dilersin.Kıyamet günü bu razı etme işi Allah'ın dilemesindedir.Ümid,büyük fazileti ve umumi insanıyla ondandır.O,kulun kalbindeki sadakati bildi mi,kendi lütfu ve fazlıyla düşmanlarını razı eder.Burada hüküm yoktur.
Bil ki (kulun haklarını eda etmede) doğru ve isabetli olan budur.Sen vasfettiğimiz şeylerle amel edip,gelecekte bu günahların mislini tercih etmeden kalbini temizledin mi,günahların hepsinden çıkmış olursun.Kalbini bunlardan temizleyip (ibadetlerden) fevt ettiğin şeyleri kaza etmeyip üzerinde hakkı olan muhasımalrını razı etmedi isen,kul haklarını ödemen lazımdır.Diğerleri ise (Allah'ın izniyle) mağfiret edilmiştir.
Şu bahsi anlatmak uzuncadır.Bu muhtasar risalede buna imkan yoktur.Önce İhyau Ulumi'd-Din'in 'Kitabü'd-Tevbe,ikinci olarak Kitabü'l-Kurbeti İlallah,üçüncü olarak da Kitabü'l-;Ğayeti'l-Gusva bahislerine bak.Orada zikrettiğimiz şeyler,mutlaka lazım olan esaslardır.Tevfik Allah'tandır
Kaynak= İmam Gazali / Minhacü'l Abidin -Abidler Yolu- / bkz:45...47
.
08
TEVBE NASIL YAPILIR VE TEVBEDEN SONRA TEKRAR GÜNAHA DÖNMEMEK GEREKİR
TEVBEDEN SONRA TEKRAR GÜNAHA DÖNMEMEK GEREKİR;
Hasılı kelam;tevbeye başlayıp günahların hepsinden kalbini temizlediğin zaman,tekrar o günaha dönmemeye azmet.(Allah'ın ilminde senin kafi olarak halis bir kalble terk etmeye azmettiğinin doğruluğunu Allah bilir.Bu günahı kasıtsız olarak bilmeden yapman müstesnadır).Bunu kat'i olarak kalbine yerleştir.İmkanın nisbetinde üzerinde hakkı olan kimseleri razı et.Muktedir olduğun kadar kazaya bıraktığın ibadetlerini kaza et,geri kalanları hakkında Allah'a yönel,lisan ve kalbinle niyazda bulun ki,bunlar için seni bağışlasın
TEVBE NASIL YAPILIR ?
Sonra git yıkan.elbiselerini yıka ve farz namazı gibi dört rekat namaz kıl.Hiçkimsenin görmediği yalnız Allah'ın gördüğü yerde yüzünü yere koy.Sonra toprağı başına dök ve azaların en azizi olan yüzünü gözyaşları,mahzun kalb ve ağlamalarınla toprakla ovala.
Mümkün olduğu kadar günahlarını teker teker hatırla.İsyana devam eden nefsini zemmet ve kötüleyerek şöyle de;
Ey nafs! Utanmıyor musun ? Tevbe edeceğin zaman gelmedi mi ? Allah'ın azabına takatin var mı? Allah'ın gazabından seni koruyacak bir şeyin var mı?
Ve Allah'ın bu azablarını hatırlayarak çok ağla.Sonra başını kaldır ve Rabb-i Rahim'den şöyle niyazda bulun;
Ey benim Allah'ım! Kaçan kölen senin kapına rücü etti.Asi kulun sulha yöneldi.Mücrim kulun özrü ile sana geldi.Cömertliğinle beni affet,fazlınla beni kabül et,rahmet nazarınla bana bak!
Ey benim Allah'ım! Geçmiş günahlarımı mağfiret et.Geri kalan ömrümde günah işlemede beni muhafaza et.Çünkü bütün hayırlar senin elindedir.Sen bize rauf ve rahimsin
Sonra şu müthiş dua ile dua et;
Ey büyük işleri açan,keşfeden! Ey üzüntülerin ve mahzunların son melcei! Ey birşeyin olmasını murad ettiği zaman 'ol' demekle var eden Allah'ım! Günahlarımız bizi çepeçevre sardı.Sen o günahları affetmede ihityar sahibisin.
Ey her sıkıntıyı gidermeyi ihtiyar eden Allah'ım! Şu şiddet ve sıkıntılardan sana yönelip tevbe ediyorum.Tevbemi kabül et.Ey tevbeleri kabüle den merhametlilerin en merhametlisi
Sonra çok ağla,tazarru ve niyazda bulun ve şu duayı yap;
Ey bir hali diğer halini işgal etmeyen! Ey bir işitmesi diğer işitmesine mani olmayan! Ey isteyenlerin çok olmasıyla yanılmayan! Ey yönelenlerin yönelmesiyle rahatsız (muzdarıp) olmayan Allah'ım! Affın rahatı ve mağfiretinin halavetiyle bizi zevklendir! Ey merhametlilerin en merhametlisi,senin her şeye gücün yeter.
Son Peygamberimiz'e (s.a.v) ve aline salat-ü selam getir.Daha sonra da bütün mü'min ve mü'minata istiğfarda bulun.
Allah'a itaat ve ibadete de yönelirsen,işte o zaman tevbe-i nasuh ile tevbe etmiş ve anadan doğduğun gün gibi günahlarından temizlenmiş olursun.Allah seni sever ve çok sevab ihsan eder. Vasıflandırıcıların ihata edemeyeceği kadar rahmet ve berekete sahip olursun.Senin için emniyet ve halas hasıl olur.Allah'ın gazabından,günahların sıkıntısından,dünya ve ahiretin belalarından kurtulursun.
Kaynak= İmam Gazali / Minhacü'l Abidin -Abidler Yolu- / bkz:50...52
Yorumlar - Yorum Yaz
.
09
ALLAH'IN RAHMETİNDEN ÜMİDİNİZİ KESMEYİN
Ey aziz ve değerli mü'min kardeşlerim;Yüce Allah Kitabı Kur'an-ı Kerim'de mealen :"Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah'ındır. O, dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır. Allah gafurdur, rahîmdir (affı ve ihsanı boldur) (1)".Ancak bir başka ayet-i celilede ise:"O halde sizi dünya aldatmasın ve çok hilekâr şeytan da sizi Allah ile aldatmasın, Allah'ın affına güvendirmesin! (2)".O zaman siz size bildirildiği üzere "Allah tarafından gelecek ve geri çevrilmesi mümkün olmayacak olan gün gelmeden önce Rabbinizin çağrısını kabul edip O'na dönün. Yoksa o gün ne sığınacak bir delik bulabilirsiniz, ne de yaptıklarınızı inkâra bir çare! (3)" buyurmaktadır.
İbn Kesir bu ayet-i celilenin tefsirini yaparken şu şekilde bir izahta bulunmaktadır:"Allah'ın azabı 'onlara anısın gelecek ve farkında bile olmayacaklar (Şuara'202).Hemen ardından 'Acaba bize mühlet verilir mi derler (Şuara'203)'.Azabı görecekleri vakit kendi kanaatlerine göre Allah'a itaat olan amellerde bulunmak üzere kendilerine azıcık bir mühlet verilmesini temenni edeceklerdir.Yüce Allah bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:'Sen insanları kendilerine o azabın geleceği gün ile korkut.(O gün) zalimler şöyle diyecekler: Rabbimiz bizi yakın bir süreye kadar geciktir de senin çağrını kabul edelim,peygamberlere uyalım.Halbuki daha önce siz kendiniz için hiçbir zeval yoktur diye yemin etmemiş miydiniz? (İbrahim'44)'. Çünkü her zalim, günahkar ve kafir cezasını göreceği vakit ileri derecede pişman olacaktır.İşte Kelimullah Musa (a.s)'ın: 'Rabbimiz,gerçekten sen Firavun'a ve ileri gelenlerine dünya hayatında bir ziynet ve mallar verdin.Rabbimiz senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz mallarını yok et,kalplerini mühürle.Çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe iman etmeyeceklerdir.Buyurdu ki:İkinizin duası da kabul olundu (Yunus'88-89)' sözleri ile Firavun'a beddua edince yaptığı bu beddua Firavun'da etkisini gösterdi ve o can yakıcı azabı görünceye kadar da iman etmedi.'Nihayet boğulacağı anda şöyle dedi:İsrailoğullarının iman ettikleri ilahtan başka bir ilah olmadığına inandım.Bende Müslümanlardanım.Şimdi mi ? Halbu ki sen bundan önce isyan etmiş ve fesatçılardan olmuştun (Yunus'90-91)'.Yine yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:'Onlar bizim azabımızı gördüklerinde:Bir olarak Allah'a inandık,ona eş tutmakta olduğumuz şeyleri de inkar ettik dediler ama bizim azabımızı gördüklerinde imanları onlara fayda vermedi (Mü'min'84-85)' (4)"
İnsansın,şaşarsın,beşersin,hataya gaflete düşersin,günah işlersin ve her ne kadar işlememen gerekse de;asıl olan işlediğin günahta ısrarcı olmaman ve diretmemendir.Nitekim mealen yüce Allah "O müttakiler ki çirkin bir iş yaptıklarında veya kendi nefislerine zulmettiklerinde, peşinden hemen Allah'ı anar, günahlarının affedilmesini dilerler. Zaten günahları Allah'tan başka kim affeder ki? Bir de onlar, bile bile işledikleri günahlarda ısrar etmez, o günahları sürdürmezler (5)" şeklinde buyurmakta ve konuya da net bir şekilde açıklık getirmektedir.
O zaman ey günahlara bezenmiş,günah defteri günahlarla dolmuş,yaratılış gayesini unutmuş,hayatı sadece yemeden,içmeden, yatmadan,kalkmadan ibaret sanmış olup da geçmişini gaflet içerisinde geçirdikten sonra pişman olup da bir çıkar yol arayanlar "Ey iman edenler! Samimî ve kesin bir dönüşle Allah'a tövbe ediniz! Böyle yaparsanız Rabbinizin sizin günahlarınızı affedeceğini, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğini umabilirsiniz. O gün Allah, Peygamberini ve onun beraberindeki müminleri utandırmaz. Onların nûru, önlerinden ve sağ taraflarından sür'atle ilerler. Şöyle derler onlar: "Ey Kerim Rabbimiz! Nûrumuzu daha da artır, tamamına erdir, kusurlarımızı affet, çünkü Sen her şeye kadirsin! (6)" ve sizin gibi sizin için dua eden "Arşı taşıyan, bir de onun çevresinde bulunan melekler devamlı olarak Rab'lerini zikir ve O'na hamd ederler. O'na gerçekten inanır ve müminler için şöylece af dileyip dua ederler: "Ey Ulu Rabbimiz, senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır! O halde tövbe edenleri ve Senin yoluna tâbi olanları, affet ve onları cehennem azabından koru! (7)" şeklinde dua etmekte ve affolunmanız için istiğfarda ve yalvarışta bulunmaktadırlar.
"Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işkence edip de, sonra tövbe etmeyenler var ya (8)","Size azap farkına varmadığınız yerden ansızın gelip çatmadan önce, Rabbiniz tarafından size gönderilen hükümlerin en güzeline tâbi olun (9)" ve "Rabbinize dönün ve O'na teslim olun, O'na itaat edin. Yoksa yardım göremezsiniz (10)".
Yoksa "Ne zaman ki can boğaza gelir, işte o zaman can çekişenin yanındakiler,Bunu iyileştiren, kurtaran yok mu?" der (11)" ama ne fayda artık;gözdeki pere kalkmış,hakikatleri ve melekleri görmüş,bununla beraber kendisi içinde artık tövbe kapısı kapanmıştır.
Nitekim İslam alimlerinden Ebu talib el-Mekki bu konuda hakkında da şöyle buyurmaktadır:"Tevbe kapısı, güneşin batışından doğuşuna kadar herkes için açıktır.Can çıkmadıkça ve ölüm meleği ile karşılaşmadıkça her kulun tövbesi kabul edilebilir.Can çıkma noktasına gelip,melekler göründüğünde artık tövbe kapısı kapatılır ve kul olduğu hal üzere ölür (12)"
ve
"Ölümün gelişi,ölüm meleğinin görünmesiyle kesinleşir.ruh,bedenden tamamen çıktığında,kalp ile gözler arasındaki an kalır ki,bu an hakkında Allah Teala şöyle buyurmuştur:'Melekleri gördükleri gün,işte o gün suçlulara müjde yoktur (13)'.Allah Teala,şu buyruğu ile kullarını o gün hakkında korkutmuştur:'Meleklerin kendilerine gelmelerinden başka bir şey mi bekliyorlar (14)' (15)"
O zaman siz can boğaza dayanmadan önce "Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, gafur ve rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır) (16)"
Kaynak= İsmail Ekinci
(1-Fetih'14);(2-Lokman'33);(3-Şura'47);(4-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:8 / bkz:140);(5-Al'i İmran'135);(6-Tahrim'8);(7-Mü'min'7);(8-Buruc'10);(9-Zümer'55);(10-Zümer'54);(11-Kıyame'26-27);(12-Ebu Talib el-Mekki / Kalplerin Azığı -Kutü'l-Kulub- / C:4 / bkz:16);(13-Furkan'22);(14-Nahl'33);(15-Ebu Talib el-Mekki / Kalplerin Azığı -Kutü'l-Kulub- / C:4 / bkz:16-17);(16-Zümer'53)
.
10
ALLAH'IN RAHMETİNDEN MAĞFİRETİNDEN ÜMİT KESMEYİN
Her ne kadar olmaması gerekse de önceki bölümde belirtildiği üzere beşeriyetin icabı günaha ve nefsin arzu ve isteklerini gerçekleştirmeye meyillisin.Kaldı ki bu yaban atı misaline benzer.Kimisi o atı terbiye edip öyle kullanmaya başlar ki bu sefer bunun faydasını görür ve ondan lehine olmak sureti ile faydalanır;kimis ide vardır ki at attır deyip eğitmeden,alıştırmadan,terbiye etmeden ona binmeye onu kullanmaya çalışır ki bu seferde bu kişinin yaptığı şeyde aleyhine olacaktır ve o at muhtemelen o kişiyi ya öldürecektir yada komaya sokup hastanelik edecektir.Gerçi bu misal dünyalıktır ve her ne sonuç olursa olsun ölümle sona erecektir. Ama nefis öyle bir şeydir ki eğitmezsen ,terbiye etmezsen eğer bu seni ebedi bir cezaya ,elem verici bir azaba yani cehenneme sürükleyecektir.Ancak nefsini terbiye edersen eğer ki terbiye ettiğin kadar edebildiğin kadar da olsa;belki hataya düşeceksindir ama düştüğün hatanın farkına varıp hemen kendini toparlayacak ve sırat-i müstakim'e yani doğru yola yöneleceksin ve nefsini terbiye edersen eğer Allah'ın izni ile bu cihad seni cennete ulaştıracaktır.Ama dediklerimiz nerde yapılanlar yada yaptıklarımız nerde;
Ne bekliyoruz işlemiş olduğumuz günahlardan tevbe etmek,Allah'a yönelmek,Allah'a kul köle olmak için.Yoksa "Onlar imana gelmek için ne bekliyorlar? Meleklerin inmesini mi? Rabbinin imha eden azabının veya Rabbinin kıyamet alâmetlerinden birinin gelmesini mi? Rabbinin alâmetlerinden biri geldiği gün, daha önce iman etmeyen yahut imanıyla hayır kazanmayan hiçbir kimseye o günkü imanı asla fayda vermez. De ki: "Bekleyin, biz de beklemekteyiz (1)"
Evet birçok konuda kimimizin az kimimizin çok günahı vardır.Kadını erkeği bu konuda fark etmez. Yüce Allah kadınlar için:"Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle! Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. Zinet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçileri veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocukları dışında kimseye göstermesinler. Saklı zinetlerine dikkat çekmek için, ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz toptan Allah'a tövbe ediniz ki felaha eresiniz! (2)" şeklinde erkeklere istinaden ise "Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve zinadan korumalarını söyle! Bu, onlar için en uygun olan davranıştır. Allah yaptıkları her şeyden hakkıyla haberdardır (3)" şeklinde buyurmaktadır.Bu sadece iki misaldir.Allah ve Resulünün emrettiği ve nehyettiği bütün emirler için geçerlidir
Evet artık olan olmuş,biten bitmiştir ve işlemiş olduğunuz günahların telafisi sadece ve sadece Allah'a tevbe etmek,Allah'a sığınmak ve O'ndan rahmet ve mağfiret dilemektir.Nitekim bu beyanda Yüce Allah "Kim kötülük eder veya günah işleyerek nefsine zulmeder de sonra Allah'tan af dilerse, Allah'ı gafur ve rahim (affı ve merhameti bol) bulur (4)" şeklinde buyurmakta ve kendi rahmetinden ve mağfiretinden ümit kesilmemesini bildirmekte ve o günah işleyeni işlemeyeni herkesi kendine çağırmaktadır.
Evet insanlar bir çok konuda tevbe edecem ama yapamamaktan;tekrar aynı günaha dönmekten ve işlemekten,kapandıktan sonra tekrar açılmaktan ve kapanırsam da sürdürememekten,namaza başlayacam ama bırakmaktan korkuyorum vs vs bunları çoğaltabiliyorsunuz. Bunların hepsi ama hepsi geleceğe dair bilinmeyen mevzulardır.Evet sen samimi bir niyet ile tevbe ettiysen eğer gelecek ne getirir,ne götürür,ne gösterir onu bilemezsin.Sana düşen şuan ki durum neyse bulunduğun durum için samimi bir şekilde tevbe etmendir.
Ki neden böyle düşünüyorsun diye soracak olursan eğer;
Evet belki tevbe etmiş olduğu günaha sonradan istemeden de olsa isteyerek de olsa yönelme ve girme ihtimalin vardır.Çünkü şeytan seni hiçbir zaman rahat bırakmaz ve "....nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder (5)" ama nefisten ve nefsini dürtükleyecek ortama girmeden önce eğer ölüm gelirse eğer bu sefer Allah'ın huzuruna tevbe etmiş bir kul olarak çıkacaksın ancak daha sonra tekrar bu günaha girecem diyerekten tevbe etmeden ölecek olursan bu seferde Allah'ın huzuruna günah defteri kabarık bir şekilde ve tevbe etmemiş bir şekilde duracaksın ki bundan da Allah cümlemizi muhafaza eylesin.Sana düşen bulunduğun anı değerlendirip ona göre hareket etmek ve bir an önce Allah'a tevbe etmektir.Çünkü yüce Allah "Günahları işledikten sonra, arkasından tövbe edip iman edenler için ise Rabbin elbette gafur ve rahîmdir (affı ve merhameti boldur) (6)" buyurmaktadır
Kaynak= İsmail Ekinci
(1-En'am'158);(2-Nur'31);(3-Nur'30);(4-Nisa'110);(5-Yusuf'53);(6-A'raf'153)
.
11
ALLAH'A TÖVBE EDİN AMA TÖVBE EDERİM DİYEREKTEN GÜNAHA DA GİRMEYİN
"Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'ın hakkıdır (1)"."Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işkence edip de, sonra tövbe etmeyenler var ya, İşte onlara cehennem azabı var, yangın azabı var! (2)"."Ancak şu var ki dönüş yapıp iman edenler güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur) (3)"
Tevbe etmeyi gururlarına yediremeyip,yaptıklarından ve işlediği günahlardan dolayı pişmanlık duymayıp da sadece şuan yaşadığımız an vardır ve öldükten sonra bir hayat yoktur,ölümle her şey bitiyor diyenlere yüce Allah yine en güzel cevabı Kur'an-ı Kerim'de şu şekil de vermiştir:"De ki: "Dünyayı gezin dolaşın, sonra da peygamberlere "yalancı" diyenlerin âkıbetlerinin nice olduğunu bir düşünü (4)". "Ancak tövbe eden, iman edip makbul ve güzel işler yapanlar cennete girecekler ve asla haksızlığa uğramayacaklardır (5)" ve yine aynı şekilde "..inkârdan dönüş yapıp iman eden, güzel ve makbul işler yapan kimseler felah bulanlardan olmayı umabilirler (6)"
Her beşer gibi sende hata yapabilirsin ve yapmışsındır da,günaha girebilirsin girmişsindir de.Hiçbir beşer dört dörtlük değil.Önemli olan hatayı başka bir hatayla telafi etmek değil,hata sonucu oluşan günahın affı için Allah yalvarmak,dua ve niyazda bulunmak.Şunu unutma ki:"Rabbin, cahillik sebebiyle fenalık yapan, peşinden tövbe edip halini ve işini düzeltenleri bağışlar. Rabbin, onların bu hallerinden sonra elbette gafur ve rahîm olduğunu gösterir (7)"
Elbette günah işlemek nefse tatlı ve cazip gelir.İnsan kendini nefsine kaptırdın mı Allah korusun o gaflet uykusundan uyanamadın mı yada birisi uyandırmadı mı;yüzme bilmeyen birisinin sandalla denize açılarak denizin ortasında yüzmek için denize atlamasına benzer.Bu kişinin sonu nasıl olursa, kendini nefsine kaptıran kişinin sonu da aynı olur.Günah işlemek peşindir ve günah işlerken işlediğin günah kadar amel defterine o günah yazılır ama Allah Teala her ne kadar kulunun tevbe etmesini istese de ettiğin tevbede ne kadar samimisin ne kadar ihlas dolusun orası meçhul olduğu için tevbenin kabul olup olmadığını bilmiyorsun.O zaman sana düşen en güzeli o günaha hiç girmemek,yönelmemek.En azından bunun için nefsinle cihat edip savaşmalısın.
Nitekim Hz Ali (r.a) bu konuda şöyle buyurmaktadır:Günahı terk etmek,tövbeyi istemekten daha kolaydır
Yine aynı şekilde Hz Ali (r.a) bağışlanmanın altı şartı olduğunu söylemiş ve şu şekilde belirtmiştir;
Geçen için pişmanlık,
Ona ebediyen dönmeyi terk etmek üzere azim
Allah'la pürüzsüz,üzerinde sorumluluk olmadan karşılaşıncaya kadar yaratılmışlarla haklarını vermen
Kaybettiğin üzerindeki her farzın hakkını ödemeyi amaçlaman.
Haramla elde edilmiş mal üzerine yeşeren eti,deriyi kemiğe yapıştırıncaya ve kemikle deri arasında yeni et ortaya çıkıncaya kadar hüzünlerle eritmeyi amaçlaman
Vucüda masiyetin tatlılığını tattırdığın gibi itaatin acısını tattırman.O zaman Allah'tan bağışlanma dilersin
Nitekim Abdülkadir Geylani Hz tevbe hakkında da şöyle buyurmaktadır:Vazgeç bu yalancı davadan. Bu iş yalan,dolanla,yapmacık davranışlarla,münafıklıkla ve kuru kuruya istemekle olmaz.Tevbe et ve tevbende sebat kıl.Önemli olan tevbe etmek değil,tevbede sebatlı olmaktır.Önemli olan fidan ekmek değil,o fidanın kök salması,dallanıp, budaklanması,meyve vermesidir
Kaynak= İsmail Ekinci
(1-En'am'1);(2-Buruc'10);(3-Furkan'70);(4-En'am'11);(5-Meryem'60);(6-Kasas'67);(7-Nahl'119)
.
12
NEDEN VE NASIL TEVBE ETMELİYİM
İlim adamları nasuh tövbeyi şu şekilde tanımlamaktadırlar:"Kişinin hali hazırda günahtan vazgeçmesi, geçmişte yaptıklarına pişman olması,gelecekte de onu yapmamayı kararlaştırmasıdır. Eğer bu günahında bir insanın hakkı söz konusu ise,ona da uygun bir şekilde hak sahibine vermesi ile olur (1)"
Yüce Allah mealen şöyle buyurmaktadır:"Ancak, kim haksızlık eder, sonra, işlediği kötülük yerine iyilik yaparsa, bilsin ki ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim (2)".Şüphesiz ki Allah'ın affı sonsuzdur ve "De ki: Ey nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz (3)" şeklinde buyurmaktadır ve başka bir ayet-i celile de ise yüce Allah "Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman onlara: "Selam sizlere!" de! Rabbiniz merhameti kendi Zatına temel ilke edinmiştir. Sizden kim bilmeyerek bir günah işler de sonra ardından tövbe eder ve halini düzeltirse Onun da gafur ve rahîm (çok affedici ve merhametli) olduğunu bilmelidir (4)" buyurarak kullarını kendi rahmetinden ve mağfiretinden ümit kesmemelerini ve tevbe etmeyerek gafil davranmamaları konusunda kullarını ihtar etmektedir.Ancak yüce Allah'ın rahmetini sınırlamak asla söz konusu değildir ancak bu ayet-i celile de bilmeyerek günah işler de ardından tevbe ederse buyruğu;bile bile günah işleyip de sonrasında tevbe ederim diyerekten gafil davranmak çok yanlıştır.Dediğimiz gibi Allah'ın rahmetinden ümit kesilmez ancak bile bile günah işleyip de günah işledikten sonra tevbe ederimde Allah beni affeder diyerek vur patlasın çal oynasın yaşamakta yanlış bir harekettir.Nitekim yüce Allah bir ayet-i celile de "O halde sizi dünya aldatmasın ve çok hilekâr şeytan da sizi Allah ile aldatmasın, Allah'ın affına güvendirmesin! (5)" buyurmaktadır.
Evet Allah'ın rahmeti,affı ve mağfireti sonsuz olduğu gibi Rahmeti azabını geçmiştir.Ancak bunun yanı sıra affı ve rahmetinin yanı sıra bir o kadar da elem verici bir azabı vardır.Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "...bütün kuvvet ve kudretin yalnız Allah'a ait olup, Allah'ın azabının pek şiddetli olduğunu, keşke şimdiden bilselerdi! (6)".O zaman "Ey iman edenler! Allah'ın azabına mâruz kalmaktan korunun. Herkes yarın âhireti için ne gönderdiğine dikkat etsin. Allah'ın azabına dûçar olmaktan korunun. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır (7)"
Nitekim yüce "Rabbiniz ruhlarınızdaki duyguları pek iyi bilir. Eğer siz iyi kimseler iseniz şunu bilin ki Allah kötülüklerden (özellikle anne ve babasına yaptığı kötü muamelelerden), tövbe edenlere karşı, günahları çok affedicidir (8)" buyurmaktadır.
İslam büyüklerinden Fudayl diyor ki:Günahları terk etmeden tövbe etmek,yalancıların tövbesidir ve yine aynı şekilde zatın birisi:"Yaptığı günahtan pişmanlık duymadan istiğfar edenler,bilmeden Allah ile alay edenler gibidir" demektedir.
O günah işleyenler,amel defteri günahlarla dolanlar ve işlediği günahlardan ve suçlardan dolayı Allah Teala'dan tövbe etmeye utananlar ,işlediği günahlarının ve suçlarının bağışlanmayacağını zannedenler ve yine aynı şekilde bu işlediği günahlar ve suçlar yüzünden vicdanen rahatsız hissedenler "Bilmediler mi ki: ancak Allah, kullarının tövbelerini kabul eder, zekât ve bağışlarını alır. Tevvab ve rahîm (tövbeleri kabul buyuran ve pek merhametli) olan da ancak Allah'tır (9)" ve yine "Ancak onlardan tövbe edip hallerini düzelten ve gerçekleri açıklayanlara gelince: Ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan Ben'im (10)" şeklinde buyurmaktadır.
Evet tövbe etmelisin,buna mecbursun.Eğer Allah'a itaat etmek istiyorsan ,Allah'a sadık bir kul olup O'nun rızasını gözeterek emrettiklerini yerine getirip yasaklarından uzak durmak istiyorsan ve bunu yaparken de bir ferahlık ve rahatlık hissetmek istiyorsan eğer tevbe etmelisin.Çünkü tevbe etmediğin zaman ne olur biliyor musun;Bunun ceza ve günah boyutunun yanı sıra üstte saydığımız hasletleri yerine getirmen çok zor olacaktır.Çünkü tevbe etmeden ve tevbeye yönelmeden Allah'a yönelmeye kalkışacak olursan eğer;o işlemiş olduğun günahların ağırlığı ve vebali seni inadetten, ibadete yönelmekten,hayırdan hayra yönelmekten alıkoyacaktır yada çok zorlayacaktır.İşte hem dünyan için hem ahiretin için,hem dünyevi hem uhrevi huzurun için tevbe etmelisin.
Nitekim Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde : Kim istiğfara devam ederse Allah (c.c) onun her sıkıntısına ferahlık,her darlığına genişlik verir ve onu ummadığı yerden rızıklandırır ve bir başka hadis-i şeriflerinde ise "Şüphesiz yüce Allah gündüzün günah işleyen kimse tevbe etsin diye geceleyin elini uzatır.Geceleyin günah işleyen kimse de tevbe etsin diye gündüzün elini uzatır buyurmaktadır.
Unutmayın ki;"Muhakkak ki ben tevbe eden,iman eden ve salih amel işleyip,hidayete üzere olana da çok çok mağfiret ediciyim (Ta'ha'82)'.Yani bana tevbe eden herkesin -günahı ne olursa olsun- tevbesini kabul ederim.Öyle ki,yüce Allah İsrailoğulları arasında buzağıya tapanların tevbesini dahil kabul etmiştir (12)"
Sizin tevbe etmeniz sonucunda ettiğiniz tevbe karşılığı Allah Teala'nın ne bir faydası olur ne bir zararı olur.Ne gücünde,ne kuvvetinde ne kudretinde bir artma ne de tüm bunlara bir eksilme olur.-Sübhanallah- Allah Teala tüm bu eksikliklerden münezzehtir.Ancak Allah Teala kulunun kendisine yönelmesinden sevinir ve bundan memnuniyet duyar.Nitekim bir hadis-i şeriflerinde Allah Resulü (s.a.v):"Andolsun ki Allah'ın kendisine tövbe nasip ettiği zaman kulunun tövbesi sebebiyle sevinmesi;geniş,düz bir arazide sizden herhangi birinize ait ve üzerinde yiyeceği ve içeceği bulunan bineğinin elinden kurtulması veya kaybolması,sonra da ondan ,onu bulmadan ümidini kesmesi sebebiyle bir ağaca varıp gölgesinde bineğini bulmaktan ümidini kesmiş halde uyuması,o bu halde iken devesinin yanıbaşında ayakta durduğunu görüp,derhal onu yularından yakaladıktan sonra aşırı bir sevinçle:Allah'ım,sen benim kulumsun,ben senin Rabbinim -aşırı sevincinden şaşırdığı için- diyen bir adamın sevincinden daha fazladır (13)" şeklinde buyurmaktadır.
Son söz olarak diyeceğimiz şudur ki;
Seleften bir zat:Allah'a karşı gelen cahildir demiş ve 'Kötülükler yaptıktan sonra ardından tevbe edip de iman edenlere gelince,şüphesiz ki o tevbe ve imandan sonra,Rabbin elbette bağışlayan ve esirgeyendir (14)' ayetini okumuştur.
Kaynak= İsmail Ekinci
(1-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:11 / bkz:287);(2-Neml'11);(3-Zümer'53);(4-En'am'54);(5-Lokman'33);(6-Bakara'165);(7-Haşr'18);(8-İsra'25);(9-Tevbe'104);(10-Tevbe'160);(12-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:7 / bkz:165);(13-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:9 / bkz:588-589)(14-A'raf'13)
.
13
İSTİĞFARIN ÜSTÜNLÜĞÜ
Yüce Allah buyuruyor ki;
Onlar günah işledikleri veya kendilerine zulmettikleri zaman Allah'ı anarak günahlarının bağışlanmasını dilerler (Al'i İmran süresi'135)
Yüce Allah buyuruyor ki;
Kim kötülük işler veya nefsine zulmeder de sonra Allah'tan bağışlanma dilerse,Allah'ın mağfiret ve merhamet sahibi olduğunu görür.(Nisa'110)
Yüce Allah buyuruyor ki;
Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan bağışlanma dile.Şüphesiz ki , O tevbeleri kabul edendir (Nasr Süresi'3)
Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki;
Tevbe ve istiğfara devam eden kimseye Yüce Allah her sıkıntıdan kurtuluş ve her darlıktan bir genişlik verir,ummadığı yerden kendisini rızıklandırır.
Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki;
Yatağına girerken üç kere ; "Estağfirullahel azimel la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh" diyen kimsenin günahları deniz köpükleri veya Temim bölgesinin kumları yahut ağaç yapraklarının sayısı ya da dünyanın günleri kadar çok olsa da yine Yüce Allah onun günahlarını bağışlar.
Sevgili Peygamberimiz şöyle istiğfar ederdi;
Allah'ım ufak tefek kusurlarımı,cahilce hareketlerimi,yersiz harcamalarımı ve Sence malum , bence meçhul kalan nice bilmeyerek işlemiş olduğum kötülükleri bağışla.Bilerek veya bilmeyerek ciddi veya şaka yollu işlediğim günahları affet.Allah'ım gerek eskiden işlemiş olduğum,gerek ileride işleyeceğim gizli-açık tüm kusurlarımı bağışla.Benden rahmetini esirgeme.Çünkü Sen işlenmiş ve işlenecek bütün kötülükleri tüm incelikleriyle bilensin.Üstelik sınırsız gücünle her şeye kadirsin.
Sevgili Peygamberimiz ,Hz Aişe'ye şöyle buyurdu;
Eğer bir günaha yaklaştınsa (bir günah işledinse),Allah'a tevbe et ve bağışlanma dile.Günahtan tevbe etmek,pişmanlık duymak ve bağışlanma dilemektir.
Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki;
Kim olursa olsun bir günah işlediği zaman güzelce temizlenip abdest alır,iki rekat namaz kılar ve tevbe ederse;Yüce Allah onu bağışlar
Sonra şu ayeti sözüne delil getirdi:Onlar kötü bir şey yaptıkların da veya nefislerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar. (A'li İmran süresi'135)
Büyüklerden biri diyor ki;
Kul nimet ile günah arasında bulunmaktadır.Bir taraftan kendisine bol nimetler verilirken,öte yandan Allah'ın emirlerine uymaz,Kula yakışan nimet için hamd,günah için de tevbe etmektir.
Fudayl diyor ki;
Günahları terk etmeden tevbe etmek,yalancıların tevbesidir.
Büyüklerden biri diyor ki;
Yaptığı günahtan pişmanlık duymadan istiğfar edenler,bilmeden Allah ile alay edenler gibidir.
Kaynak= İmam Gazali / İhyau Ulumi'd-Din
.
14
BÜYÜK GÜNAHLAR NELERDİR
Evet "Şu kesindir ki Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez. Ama kulun zerre kadar bir iyiliği bile olsa, onu kat kat artırır ve ayrıca Kendi tarafından büyük bir mükâfat verir (1)".Ancak şurası da bir gerçektir ki "...insanlar kendi kendilerine zulmederler (2)".
Ve şunu unutmayın ki "Kim makbul ve güzel işler yaparsa kendi lehine, kim kötülük yaparsa kendi aleyhinedir (3)" ve Rabbin başka bir ayet-i celile de şöyle buyuruyor:"Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız (4)"
Evet Allah Teala belirtildiği üzere kulun sakınacağı ve uzak duracağı büyük günahlardan dolayı Allah Teala kulunun küçük günahlarını affetmektedir.Ancak Allah affedecek yada affetmiştir diyerekten bir günahı ısrarla işlemeye devam etmek büyük günahlardan sayılacağı belirtilmiş ve yine bir başka hadis-i şeriflerinde ise Peygamberimiz (s.a.v):kılınan namaz küçük günahlara kefarettir buyurmaktadır. Gerçi Allah Teala küçüğünü de büyüğünü de affeder,O'nu O'ndan başkası bilemez ancak bunun içinde samimi ve ihlas içinde bir tövbe gereklidir ki geçmiş bölümlerde bu konu üzerinde durmuştuk.
Peki madem Allah Teala büyük günahlardan sakınırsanız eğer küçük günahlarınızı affederim diyor nedir bu büyük günahlar;
Allah'a şirk koşmak
Allah'ın emir ve yasaklarına riayet etmemek
Allah'ın haram saydığını haram,helal saydığını helal kabul etmemek
Anne-babaya asi ve isyankar olmak
Sihir -büyü- yapmak-yaptırmak ve bu iş için aracı olmak
Adam öldürmek
Yetim malı yemek
Yetim malı yemek
Zina yapmak
İnsanların arasına fitne-fesat sokarak koğuculuk yapmak,laf taşımak
Belki de kafirlerden bile kötü bir suç olan münafıklık vasfına sahip olmak.Dini konularda kafirin içi de-dışıda aynıdır-.Ancak münafığın dışı başka içi başkadır.Yani hadis-i şerifte de belirtildiği üzere:Koyun postuna bürünmüş kurt misali
Ona gidip başka,sana gelip başka demek suretiyle iki kişiyi birbirine geçmek sureti ile;ancak görünüşte dostmuş gibi görünen iki yüzlülük yapmak.
Savaşta ordudan kaçmak
Mü'min ve iffetli bir kadına zina isnadında bulunup iftira atmak
İnsanların dedikodularını yapmak yani gıybet
Yalancı şahitlikte bulunmak
İslam dini ile müşerref olmuşken bilerek ve isteyerek,herhangi bir zorlama olmaksızın dininden dönmek
Faiz Yemek
Dünyanın şatafatlı süsüne aldanıp;faniyi bakiden yan;dünyayı ahiretten üstün tutmak
Vakit namazını geçirecek kadar cünüp gezmek
Hadis-i şerifte belirtildiği üzere erkeklerin ipek elbise giymesi haramdır.İpek elbise giymek
Bayanlarında Allah'ın emretmiş olduğu şekilde örtünmeyip,mahremi olan kişilerden başkasına haram olan yerlerini göstermek ve bunları gösterecek kıyafetler giymek.
Zaruri sebepler hariç domuz eti yemek
Şifa vardır savsatasıyla kendini avutup içki içmek,alkol kullanmak.Kaldı ki şu son dönemlerde bira böbrek taşını düşürüyormuş gibisinden bir saçmalık dolaşıyor.Oysa bir hadis-i şeriflerde Allah Resulü (s.a.v):Allah Teala haram kıldığı şeye şifa koymamıştır buyruğu yerine;yani Peygamberin sözünü değil doktorun sözünü dinliyorlar.Doktoru -haşa- peygamberden üstün tutuyorlar.
Peygamberimize ve diğer peygamberlere,ehl-i beytine,ashabına,sahabeye dil uzatıp iftira atmak,kötü konuşmak,küfür etmek
Dini mukaddeslere küfür,hakaret ve çirkin şekilde konuşmak,ithamda bulunmak
Ölmüş hayvan eti yemek
İnsanları aldatmak,kandırmak,zafiyetlerinden nemalanmak,lehine faydalanmaya çalışmak
Başkasının ırzına,canına,malına saldırıda bulunup zarar vermek
Kendisine ait olmayan bir şeye el uzatmak .Yani hırsızlık yapmak
Yalan söylemek;
Emanete riayet etmemek
Verdiği sözde durmamak.Nitekim bu 31-32-33 maddeler ile ilgili peygamberimiz (s.a.v) Münafığın alameti üçtür demiş ve bunları saymıştır.
İki kız kardeşi aynı anda nikah altında bulundurmakNitekim Allah Teala bunu yasaklamıştır.
Eşlerin birbirini ya da bir tarafın gizli dost tutmak sureti ile aldatması
Allah'ın rahmetinden ümit kesmek ki Allah Teala:Allah'ın rahmetinden ancak kafirler ümit keser buyurmuştur.
Eşi başta olmak üzere;eşinin ve diğerlerinin anasına bacısına vb küfür etmek.Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v): Öyle bir zaman gelecek ki kişi kendi anasına babasına sövecektir deyince yanındakiler:Kişi kendi annesine söver mi deyince Rahmet Peygamberi:O başkalarının anasına söver,başkaları da onun anasına söver buyurmuştur.
Eşcinsel ilişkiye girmek yani erkek-erkeğe ilişkiye girmek
Eşi -karısı- helal olsa da eşiyle anal ilişkiye girmek haramdır,günahtır ve yasaklanmıştır.
Eşi adetli,lohusa veya kendisiyle ilişkiye girmesine dinen ve fiziken bir engel olduğu halde ilişkiye girmek yada bunun için eşini zorlamak
Canlı bir varlığı ateşe atmak veya ateşle cezalandırmak ki ateşle cezalandırmak ancak Allah'a mahsustur
Rüşvet almak,rüşvet vermek ve bu ikisi arasında aracı olmak
Allah'ın emaneten verdiği cana kastedip intihar etmek veya zarar vermek
Peygamberlerden birisini kabul edip birisini reddetmek.Kaldı ki misalen 10 tane peygambere inanıp da bir tanesine inanmayacak olsan küfre düşersin,dinden uzaklaşırsın.
Allah'ın azabından emin olmak
Kürtaj yaptırmak
Erkeğin evinin ihtiyaçlarını karşılamaması ve geçimini temin etmemesi
Bunlar daha pek çoktur.Ancak şunu düşünmek lazım;
İşlediğin günahın yada kusurun büyüklüğüne yada küçüklüğüne değil kime karşı işlediğine bakarsan eğer o günahın büyüğünden de küçüğünden de elinden geldiği kadar sakınırsın,sakınmaya uğraşırsın
Her ne kadar yukarıda sayılan ve daha sayamadığımız diğer günahlara düşülmüş ve işlenmiş olsa da Allah'ın rahmetinden ümit kesilmez buyruğuna istinaden;
Hatayı hatayla telafi etmek daha büyük bir hata doğuracağı içindir ki;Bir an önce samimi bir şekilde tövbe edip Allah'a yönelmek,salih ameller işleyip Allah'a karşı kulluk bilinci ve şuuru içinde olmak ve bu kaide ile hareket etmek
Nitekim yüce Allah buyuruyor ki;
"O iyiler, ufak kusur ve günahlardan olmasa da, büyük günahlardan, aşikâr hayasızlıklardan kaçınırlar. Senin Rabbinin mağfireti boldur. O sizi topraktan yaratırken ve siz annelerinizin karınlarında döl halinde iken mayanızın ne olduğunu gayet iyi bilir. Öyleyse kendinizi temize çıkarmayın, övünüp durmayın. Çünkü kimin Allah'ı daha çok sayıp O'na karşı gelmekten sakındığını O pek iyi bilmektedir (5)"
ve bir başka ayet-i celile de;
"De ki: "Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, gafur ve rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır) (6)"
Kaynak= İsmail Ekinci
(1-Nisa'40);(2-Yunus'41);(3-Fussilet'41);(4-Nisa'31);(5-Necm'32);(6-Zümer'53)
.
15
ALLAH'IN AFFI VE MAĞFİRETİ SONSUZDUR,
O ZAMAN ONUN RAHMETİNDEN ÜMİT KESMEYİN
Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki:Allah'ın yüz rahmeti vardır.Bunlardan bir tek rahmetini cinler, insanlar ve hayvanlar arasında taksim etti.İşte o bir tek rahmet sebebiyle (bütün mahlüklar) birbirlerine şefkat ederler.Yine onunla birbirlerine merhamet ederler.Ondan doksan dokuz rahmeti de geri bırakmıştır.Kıyamet gününde onunla da kullarına merhamet edecektir.
Resulüllah (s.a.v):Esir alınmış kadınlardan birisinin küçük bir çocuğunu alıp göğsüne yapıştırıp,ona süt verdiğini görünce şöyle buyurdu:Sizce bu kadın çocuğunu -bu işe gücü yettiği halde- ateşe atar mı? buyurdu.Yanında bulunanlar hayır deyince Allah Resulü:Allah'a yemin ederim ki Allah bu annenin çocuğuna olandan daha çok kullarına merhametlidir.
"Bildirildiğine göre çok sıcak bir yaz günü,küçük bir çocuk çarşıdaki dükkanlardan birinin önüne çıkmış,avazı çıktığı kadar bağırarak müşteri çağırıyor,mal satmaya çalışıyordu.Kalabalık arasından çıkan bir kadın çocuğu görerek ona doğru koştu,göğsünü çocuğa yapıştırdığı gibi kendisini yere attı,böylece yavruyu yakıcı güneş sıcağından korumak gayesi ile vücudu ile üzerine gölge yapmaya çalışıyordu.Bu arada bir yandan da 'yavrucuğum,yavurucuğum' diyerek onu okşuyordu.Herkes işini gücünü bırakmış onları seyrediyor ve bir yandan da ağlıyordu.Bu sırada Peygamberimiz çıkageldi, kalabalığın yanında durdu,olup bitenler kendisine anlatılınca halkta beliren acıma duygusu hoşuna gitti.Onları müjdelemek üzere kendilerine bu kadının oğluna karşı duyduğu merhamet sizi şaşırttı mı? diye sordu.Herkes evet ya Resulüllah diye cevap verince Peygamberimiz şöyle buyurdu:Ulu Allah size karşı bu ananın oğluna karşı olduğundan daha merhametlidir.Bu cevabı duyan müslümanlar eşsiz bir sevinç ve tarifsiz bir neşe içinde oradan ayrıldılar (1)"
"Kim herhangi bir günahtan tevbe ederse,onu defalarca yapmış olsa dahi Allah tevbesini kabul buyurur.O yüzden Yüce Allah 'De ki Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar buyurmuştur. Yani,Allah onları kendisine tevbe etmeleri şartıyla bağışlar.Böyle olmasaydı şirk de bu günahlar kapsamına girerdi. Bu ise mümkün değildir.Çünkü Allah (c.c) burdaki şirki bağışlamayacağına,onun dışındaki her şeyi ise dilediği kimse için bağışlayacağına hükmetmiştir.Yani,Allah dilediği kimseyi de tevbe etmese bile bağışlar (2)"
"Yer kendine ait bir sarsıntı ile sarsıldığında (Zilzal'1) ayeti nazil olunca Ebu Bekir es-Sıddık (r.a) turuyordu.Ayet nazil olunca Ebu Bekir de ağladı.Resulüllah (s.a.v) ona:Neden ağlıyorsun ey Ebu Bekir deyince,bu süreden dolayı ağlıyorum dedi.Resulüllah (s.a.v) ona şöyle dedi:Eğer siz küçük günahlar işleyip,Allah'da günahlarınızı bağışlıyor olmasaydı,şüphesiz Allah küçük büyük günah işleyip,kendilerine günahlarını bağışlayacağı başka bir ümmet yaratırdı (3)"
"Resulüllah (s.a.v):Allah (c.c) şöyle buyurur:Ey ademoğlu! Sen benden istedikçe ve bana ümit besledikçe,işlediklerine (kusur ve günahlarına) aldırış etmeksizin ve onlara rağmen seni bağışlarım.Bana hiç bir şeyi ortak koşmadıkça,bana dünya dolusu hatayla gelsen bende sana dünya dolusu mağfiretle gelirim.Günahlar işlesen ve onlar göğün dört bir tarafını kaplasa,sonra da benden bağışlanma dilesen,yine de seni bağışlarım (4)"
"Resulüllah (s.a.v)Nefsim elinde olana yemin ederim ki günahlarınız gökle yer arasını dolduracak kadar günah işleseniz sonra da yüce Allah'tan mağfiret dilerseniz şüphesiz günahlarınızı bağışlar. Muhammed 'in nefsi elinde olana yemin ederim ki eğer günah işlemeyecek olursanız,aziz ve celil olan Allah günah işleyen sonra Allah'tan mağfiret dileyen bir kavim getirecektir.Allah da onların günahlarını bağışlayacaktır (5)"
"Resulüllah (s.a.v):Allah (c.c) Ey Kulum! bana kulluk etmemişken bir de benden ümitlendin.Ben kusurlarına rağmen seni bağışlıyorum.Ey kulum! Sen benim huzuruma yer dolusu günahla ve bana hiçbir şeyi ortak koşmadan karşılaşırsan,ben de seni yer dolusu bağışlamayla karşılarım (6)"
"Resulüllah (s.a.v):Amel defterleri (yani onlarda yazılı günahlar) Allah katında üç çeşittir.Biri Allah'ın önemsemeyeceği defter.Diğeri Allah'ın hepsinin hesabını göreceği defter,diğeri de Allah'ın sahibini bağışlamayacağı deftedir.Allah'ın bağışlamayacağı defter Allah'a ortak koşmaktır.Yüce Allah 'Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz (Nisa^48)' buyurmuştur..Yine 'Her kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah cenneti ona haram kılar (Maide'72)' buyurmuştur.Allah'ın hiç önemsemeyeceği defter kulun tutmadığı bir oruç veya terk ettiği bir namaz gibi kendisi ile Rabbi arasında olan günahların bulunduğu defterdir.Allah (c.c) dilerse bunları bağışlar ve affeder.Allah'ın hiçbirinibırakmaksızın hepsinin hesabını göreceği divan ise kulların birbirlerine zulmetmeleridir..Bunlarda kaçınılmaz olarak kısas vardır (7)"
"Şunu bilin ki muhakkak Allah,ölümünden sonra yeri diriltir,akıl edersiniz diye ayetleri size açıkladık (Hadid'17).Bu buyrukta şanı yüce olan Allah'ın katılaşmalarından sonra kalpleri yumuşatacağına, şaşkınlığından sonra şaşkınları hidayete ileteceğine,darlık ve sıkıntıdan sonra ızdırapları açıp gidereceğine bir işaret vardır.Nitekim o hareketsiz,kurumuş,ölü torağı,hayat verici yağmurla canlandırır.Aynı şekilde katı kalpleri de Kur'an'ın delil ve belgeleri ile hidayete iletir,önceleri hiçbir şeyin ulaşmadığı kilitli kutuları andıran o kalplere nuru ulaştırır.Dalaletten sonra dilediği kimseleri hidayete ileten,kemale erdikten sonra ise yine dilediğini saptıran,dilediğini yapan,bütün yaptıklarını adaletle hükmedip yapan,Latif,Habir,Kebir ve Müteal olan Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim (8)"
"Resulüllah (s.a.v)'in şöyle anlattığı rivayet olunmuştur:İsrailoğullarından iki adam vardı.Bunlardan biri çok ibadet eden bir abid,diğeri de nefsine zulmeden bir asiydi.Bunlar aralarında kardeşlik bağı kurmuşlardı.Çok ibadete den kişi arkadaşını günahkar biri olarak görür ve 'Ey adam,günah işlemeyi bırak' der,o da 'Beni Rabbimle baş başa bırak.Sen bana bekçi olarak mı gönderildin?' derdi.Nihayet bir gün onu çok büyük olduğuna inandığı bir günahı işlerken görünce 'Yazıklar olsun sana.Bırak şu günahları' dedi.O da yine 'Beni Rabbimle baş başa bırak.Sen bana bekçi mi gönderildin?' dedi.Abid, 'Allah'a yemin olsun ki,Allahs eni bağışlamayacak veya seni ebediyyen cennete koymayacak' dedi.Nihayet Allah (c.c) huzurunda toplandılar.Allah (c.c) günahkara:Git ve rahmetimle cennete gir dedi.Diğerine ise 'Sen beni biliyor muydun? Kendim yetkili olduğum şeylerde senin hiçbir şey yapma gücün var mıydı? Bunu alıp cehenneme götürün' dedi. Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki:Ebu Kasım'ın (benim) canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki,adamın dünya ve ahiretini mahveden şey söylediği tek bir sözdü (9)"
"Resulüllah (s.a.v):Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz.İnsanlar onu gördüklerinde yeryüzündekiler iman ederler.'O gün önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz (En'am'158)' ayetinin tahakkuk edeceği gündür (10)"
"Resulüllah (s.a.v):Cehennem ehli -aralarında kıble ehlinden Allah'ın dilediği kimseler de bulunduğu halde toplanacakları vakit kafirler Müslümanlara:Siz Müslüman değilmiydiniz diyecekler.Onlar;evet öyleydik diyecekler.Kafirler:O halde İslam'ın size faydası olmamış,siz de bizimle birlikte ateştesiniz diyecekler.Müslümanlar:Bizim birtakım günahlarımız vardı,o günahlarımız sebebiyle burada tutulduk diyecekler.Yüce Allah onların konuşmalarını bildiği halde;kıble ehlinden cehennem ateşinde bulunanlar hakkında emir verecek ve onlar da hemen çıkartılacaklardır.Cehennemde geri kalan kafirler ise:Keşke bizde müslüman olsaymışız,onların çıkarıldıkları gibi biz de çıkartılmış olacaktık diyeceklerdir (11)"
Derleyip Toparlayan = İsmail Ekinci (İlgili Kaynaklar Altta Belirtilmiştir)
(1-İmam Gazali / El Munk,zü Mine'd Dalal / bkz:46);(2-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:3 / bkz:181);(3-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:12 / bkz:240);(4-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:4 / bkz:314);(5-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:9 / bkz:418);(6-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:3 / bkz:175);(7-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:3 / bkz:174);(8-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:11 / bkz:35);(9-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:3 / bkz:179);(10-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:4 / bkz:331);(11-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:6 / bkz:125)
.
16
TÖVBE İLE İLGİLİ BAZI MESELELER 1.KISIM
"Allah'ım...!!! Habibinin havuzundan içmeyi bize de nasip et ve bizleri onun topluluğunda haşret. Dünya fitnelerinden beni koruyarak Senin sevdiğin ve hoşnut olduğun şeyleri yapmaya muvaffak et.Halimi düzelt. Tevhid kelimesi üzerine dünya ve ahirette beni sabit kıl.Kusurlu da olsam beni saptırma.Her türlü noksan sıfatlardan Seni tenzih ederim. (İbrahim b.Edhem'in duası).
Yüce Allah buyuruyor ki;
"De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (1)".
Allah'ın rahmetinden ve mağfiretinden hiçbir suretle ümidimizi kesemeyiz. Nitekim O'nun rahmeti ve mağfiretinin ne başlangıcı vardır nede bir sonu vardır.Ne kadar günahkar olursan ol,ne kadar hata işlemiş olsan da,bir çirkef bataklığında boğuluyor olsan da Allah'ın rahmetinden ümidini kesemezsin Nitekim Allah-u Teala:"Ancak zalimler ve kafirler Allah'tan ümidini keserler" buyurmaktadır
Hak Teala diyor ki;
Kulum,benden ümidini kesme,benim affımdan benim mağfiretimden yoksun kalma.Ne kadar bana isyan derecesine varacak işler yapmış olsan da yüzünü bana dön.Şüphesiz ki "Allah gafurdur, rahimdir. (günahları çok affeder, merhamet ve ihsanı boldur) (2)". Nitekim şeytan der ki bu kadar günahla Allah seni bağışlamaz,seni affetmez,sen cehenneme gideceksin gibi vesveselerle seni ümitsizliğe düşürür.Ancak bu ümitsizliğe düşürücü vesveseleri sana sunarken sen bunları sorgusuz sualsiz yiyecek olursan eğer doğrudur sonun elem verici bir azaptır. Ancak Hak Teala kullarına diyor ki; "Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.(3)".Böyle bir vesvese ve kışkırtma karşısında şeytana verilecek cevap,pisliği pislikle temizleyemezsin .Pisliği temizlemek için su kullanmalısın.Mü'minin suyu da tövbedir.
Burada tövbenin geçerli kılınacağı hususu ise "durumunu düzeltenler" kaydına bağlamıştır.Yoksa bazı kimselerin yaptığı gibi dilinden Müslüman olup da,içinden ve icraatleriyle Müslümanlıkla alakası olmayanlar değil.Durumunu düzeltenler derken acaba kastedilen şey nedir diye soracak olursanız: Namazdır,oruçtur,zekattır, sadakadır, hacdır ,güzel ahlaktır, anaya-babaya şeriata aykırı olmadığı sürece itaat etmektir, çoluk,çocuğuna eşine güzel muamele, geçimleri için mücadele gösterme ve çabalama,helal olana yönelip haramdan sakınma,emr-i maruıf-nehy-i münker vs vs.
Dildeki söz kalbe tesir etmiyorsa ve bu tesir de kalbin askerlerine yani el,ayak,göz,dil vs diğer uzuvlara yansımıyorsa bu tövbenin bir geçerliliği söz konusu değildir.Tabi ki en doğrusunu ancak Allah bilir.
Yüce Allah buyuruyor ki;
"Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca Ben şimdi tevbe ettim diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır (4)" ayetiyle acaba anlatılmak istenen mana nedir diye bir soru ile karşılık verecek olursanız,buna cevaben diyebiliriz ki;
"Hayattan ümit kesildiği ve ölümle karşı karşıya gelindiği an,yapılan tövbe ve iman ettim sözü de geçerli değildir. Sözgelimi,hayatı boyunca Allah'a yönelip işlediği günahlardan dolayı tövbe etmemiş;ancak hayattan ümidini tamamen kestiği ve ölümle pençeleştiği bir anda,tövbe etmiş bir kimsenin tövbesi artık makbul değildir.Mesela Firavun denizde boğulurken:"Ben,İsrailoğullarının iman ettiğinden başka ilah olmadığına iman ettim,ben de Müslümanlardanım (Yunus Süresi'90)".Firavun'un bu yalvarışına Allah-u Teala'nın cevabı:"Şimdi mi? Halbu ki sen bundan önce bozgunculardan idin...(Yunus Süresi'91)".Hayatı boyunca inkar üzere yaşayıp iman etmeğe yanaşmayan bir inkarcının veya ilim ve imandan sonra inkar edip kafir olarak ölmüş bir kimsenin hesap gününde iman ettiğini söylemesi de bir anlam ifade etmeyecektir (5)"
Bu kadar günaha rağmen,hataya rağmen,ama bilerek ama bilmeyerek Allah'a isyana karşı bu vurdumduymazlığımız, bu umursamazlığımız nedir ? Hiç oturup da günahların için düşündün mü? Günahların için bir hesap yaptın mı? Günahlarına karşılık, günahlarının kefaretini ne şekilde ödeyeceğini hiç düşündün mü?Yoksa sana namaz kılmak,oruç tutmak ve diğer ibadetleri yapmak zor geliyor da,cehennem ateşine sabretmek kolay mı geliyor? Bir parmağını feda etmekten korkanken bütün bedenini ateşe atmak seni korkutmuyor mu?Bu kadar mı acizsin, bu kadar mı kolay bu imtihan ve kendini bu kadar sorumsuzluğuna rağmen başıboş mu sanıyorsun?.Yoksa bu karakterde ki kişiler için "Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emîn mi gördüler? (6)" ki bu kadar rahatça hareket ediyorlar da ölümü, sonrasını hesabı,cenneti cehennemi düşünmüyorlar.
Kaynak= İsmail Ekinci
(1-Zümer Süresi'53);(2-Bakara Süresi'173);(3-Bakara Süresi'160);(4-Nisa Süresi'18);(5-M. Zeki Duman / Beyanu'l-Hak / C:3 / Sayfa:282);(6-Yusuf Süresi'107)
.
17
CEHENNEMDE YANAR YANAR ÇIKAR CENNETE GİRERİM DİYENLERDEN MİSİN?
"Ey yüce ve ulu Allah'ım...!!!Ya Bari,ya Rahim,ya Aziz,ya Cebbar.Ey her tarafı ile göklerin kendisini tesbih ettiği Allah'ım.Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim.Ey bütün dalgaları ile denizlerin kendisini tesbih ettiği Allah'ım.Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim.Ey kendi dilleri ile balıkların kendisini tesbih ettikleri Allah'ım.Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim.Ey köküyle,gövdesiyle dalları ve meyveleriyle ağaçların kendisini tesbih ettiği Allah'ım. Seni noksanlıklardan tenzih ederim....(İbrahim b.Edhem'in duası)."
Bazı şahsiyetlerin,görüşü kıt ve dar olan kişilerin,basiret gözü kapandığı için kafadaki gözüyle de gerçekleri göremeyen,görecek olsa bile sadece dünyevi şahsi çıkarları olan hususiyetlere meyleden kişilerin dedikleri gibi günah işleyip işleyip de sonradan tövbe ederim demeleri,daha önümde seneler var deyip de meşru olmayan-gayri meşru ilişkilerin ve işlerin arkasında koşturan kişilerin,nefsine yenik düştüğü için ve nefsini terbiye ve tezkiye yoluna gitmediği için arkasından sürüklendiği şehevi arzularının ve diğer söylediği abuık subuk sözlerin hiçbir geçerliliği olmadığı gibi hepsi şeytanın ekmeğine bal kaymak sürmekten başka bir şey değildir.Sonra tevbe ederim derler ancak bilmiyorlar mı ki yarın yaparım dedikleri şey aslında mazeretlerin arkasına gizlenmekten başka bir şey değildir.Çünkü her bugün dünün yarınıydı... Ne değiştirebildik veya neyi değiştirebildiniz .Gençliğinin tadını çıkar yaşa yaşa ihtiyarladığın zaman ibadetini yaparsın tövbeni yaparsın sözü ise bir nevi -haşa- Allah'a karşı muhalefet etmektir isyan etmektir,Resulüne karşı muhalefet etmektir. Nitekim Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) gençliğinde yapılan ibadetin,gençliğinde yapılan ameldir,ilimdir,güzel ahlaktır vs diğer güzel fiillerin,ihtiyarlığa oranla daha fazla olacağı hadislerde mevcuttur.Bir hadis-i şerirlerinde ise kişi gençliğini nerede yıprattığının hesabını vermeden Allah'ın huzurundan ayrılamaz hadis-i mevcuttur.Çünkü ihtiyarladığın zaman birçok şeyden sen istesen de istemesen de hepsinden teker teker el çekiyorsun güç yetiremez duruma geliyorsun.Gerçi nice ihtiyarlar görüyoruz ki hayvanların bile yapmadığını yapıyorlar ya neyse.Nasıl olsa onlarda elden ayaktan düşecekler düşmeseler de ölecekler ve Allah'a hesap verecekler herkesin vereceği gibi.
Bu yarın yaparım,yarın kılarım,yarın giderim,yarın ederim vs vs diyenlere Allah Teala şöyle soruyor "Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emîn mi gördüler? (1)".Nice yarın namaz kılarım diyenler olmuştur ki yarın cenaze namazı kılınmıştır.Onlar gibi olmak sizi (bizi) korkutmuyor mu?
Nitekim Hak Teala buyuruyor ki;"Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tâbi olun. (2)".Aksine tabi olduğun konu indirilen en yüce kitap Kur'an-ı Kerim değil de kendi nefsi arzuların olacak olursa o zaman "Ve her kim kötülük ile gelirse artık onların yüzleri ateşe sürtülür (3)" ve bunun sebebi de "Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır (4)"
Yukarıda belirtildiği üzere yarın yaparım yarın yaparım diyenlerin bir dayanağı da herkesin günahını çektikten sonra cehennemden çıkıp cennete gireceğine dair var olan hadis-i şeriflerdir.Zahiri olarak böyle görebilirsiniz ancak batini saklı yönden düşünecek olursanız eğer bu biraz sıkıntılı.Çünkü herkesin cehenneme gireceğine dair bir haber var ama herkesin oradan çıkacağına dair kesin bir delil bulunmaktadır. İslam alimleri ve İslam büyükleri bile cehenneme düşüp de orda ebedi kalmaktan korkuyorsa eğer,birilerinin yanar yanar çıkarım demesi -haşa- Allah'ın işine karışmak mahiyetinde bir hareket tezahür edecektir.Zaten boylu boyunca cehennemi göze almak başlı başına bir isyan...
"Abdülvahid b.Zeyd şöyle derdi:Cehenneme girmeyeceğini zanneden hiç bir korku sahibinin korkusu sıhhatli değildir Aynı şekilde cehenneme gireceğini ama ondan çıkacağını zanneden kimsenin korkusu da samimi değildir.Buna göre korkunun aslı: cehenneme girmeyi ve orada ebedi kalmayı düşünmek olmalıdır.Benzer bir söz Hasan el-Basri'den (r.a) nakledilmiştir: Bir defasında Hasan'a cehennem de bin yıl kaldıktan sonra çıkacak adamın durumu zikredilmişti.Bunun üzerine ağladı ve şöyle dedi:Keşke ben de onun gibi olabilsem (5)"
Hasan el-Basri gibi bir Allah dostu eğer cehennemden çıkamama korkusuyla endişesiyle ağlıyorsa ve bin sene kaldıktan sonra o çıkan kişinin kendisi olmasını arzuluyorsa eğer,birilerinin yanar yanar çıkarım cümlesini kullanırken attığı kahkahaları yapmak yerine oturup da halimize ağlamak lazım. Yok bu dünyada düşünmezsen eğer,orda düşünmeye vaktin olmayacak çünkü orda pişmanlıklar içinde boğulacaksın.
Diğer bir mevzu da bazı şahsiyetlerin Allah'ın verdiği nimetleri,uzuvları vs diğer organları meşru değil de gayri meşru yollarda kullanmaları.Allah bu nimeti bana verdiyse kullanırım-haşa (sübhanallah).Nedir bu patavatsızlık,boş boğazlık umursamazlık.Nerden alıyorsunuz bu uçuk kaçık ,saçma sapan bilgileri.Durun söyleyelim en basitinden:
1-)İnsanları eğlendirmek için kullananlar
2-)Nefsine ağır gelen bir husustan dolayı gerçekleri göz ardı edenler
Bu tip insanların dayandıkları husus ise Allah-u Tealanın "Dünyadan nasibini unutma (6)" ayeti.Ancak İmam Gazali bu ayeti tefsir ederken dünyada ahiretin için ayrılan payını unutma şeklindedir özetle. Daha detaylı bir şekilde ise:
"Bu ayetin manası,dünyadaki günlerinin amellerle geçirerek ahirette seni bekleyen nasibi bu dünyada kazanmayı ihmal etme şeklindedir. Çünkü ahiret nasibinin kazanılma yeri dünyadır.Allah Teala bunun hemen arkasından "Allah'în sana ihsan da bulunduğu gibi sen de ihsan da bulun (Kasas Süresi'77)" buyurarak üstteki hükmünü teyid etmiştir.İhsanda bulunmak,kulun kendi nefsine ve fakir kardeşlerine iyilikte bulunması manasındadır.Çünkü Allah Teala servet ve zenginlik vererek dünyadaki nasibini kazanma imkanını ona ihsan etmiştir.(7)
"Allah Teala,bundan sonra bütün insanlığa haber vererek onları uyarmış ve şöyle buyurmuştur: "Nihayet kendilerine kıyamet ansızın geliverince "Eyvah,orada kaybettiklerimize" derler -En!am Süresi'31)".Yani dünyada kaybettiklerimiz ve bu yüzden ahirette kaçırdıklarımız için öyle pişmanız ki derler. Bu babda rivayet edilen bir hadis-i şerif de şöyle denilmektedir: "Kötülük yapan kimse,neden iyilikte bulunmadığını düşünerek pişmanlık ve hasretle ölür.İyilik yapan kimse de niçin daha fazla iyilikte bulunmadığını düşünerek pişmanlık duyar".Çünkü Allah Teala selamet ve necat ehlini biri diğerinin üstünde olan iki tabakaya taksim etmiştir. Helak ehli ise,tek bir tabakada kılınmıştır.Bu tabakada yer alan kötülük sahipleri birbirlerinin daha altında olarak sıralanırlar.Amel defteri soldan verilen kimseler,Allah Teala'nın "Her nefis kazandığına karşı rehindir (Müddessir Süresi'38)" buyruğu gereği defterleri sağdan verilenlerden olamadıkları için pişmanlığa boğulurlar (8)".
Kaynak= İsmail Ekinci
(1-Yusuf Süresi'107);(2-Zümer Süresi'55);(3-Neml Süresi'90);(4-Al'i İmran Süresi'182);(5-Ebu Talib el-Mekki / Kalplerin Azığı / C:1 / Sayfa:345);(6-Kasas Süresi'77);(7-Ebu Talib el-Mekki / Kalplerin Azığı / C:1 / Sayfa:364);(8-Ebu Talib el-Mekki / Kalplerin Azığı / C:1 / Sayfa:364-365)
|
Bugün 75 ziyaretçi (151 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|