|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
MAN-SÜNNETULLAH
İslam dininde yüce Allah'a,meleklere,Allah'ın kitaplarına,peygamberlerine,ahiret gününe,kaza ve kadere iman etmek esastır.Bunları bilip kabullenmek imanın temel şartıdır.Onun içindir ki İman'ın şartı altıdır denilir.Bu şartlar Müslümanlıkta kesinlikle mevcut esaslardır.Bunlara inanılması zorunlu din ilkeleri denir.Bunlara inanmak mecburiyeti vardır.Bunları doğrulamadıkça iman gerçekleşmez. Bunlardan herhangi birini inkar etmek -Allah korusun- insanı hemen dinden çıkarır.Biz bu imanımızı " Amentü billahi...." sözlerini okumakla daimi açıklıyor ve isbat ediyoruz.Bu sözleri okuyan şöyle demiş olur:
"Ben yüce Allah'a,O'nun meleklerine,O'nun kitaplarına,O'nun Peygamberlerine,ahiret gününe, kaderin (iyi ve kötü herşeyin yaratılışı) Allah'tan olduğuna inandım.Öldükten sonra dirilip mahşerde (hesap yerinde) toplanmak haktır ve gerçektir.Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki Hazreti Muhammed (s.a.v) O'nun kulu ve peygamberidir."
İman kelimesi;inanmak,güven vadetmek,emniyetini temin etmek ya da emin güvenilir ve sağlam olmak manalarına gelir.Peygamber Efendimizin (s.a.v) Yüce Allah'tan getirdiği kat'i olarak bilinen hükümlerde O'nu tasdik etmek,haber verdiği şeyleri tereddütsüz kabul etmek,bunların gerçek ve doğru olduğuna kalben inanmak demektir.Vicdani itiraf ve kalbi iz'anda bulunmak demektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) iman edilmesi gereken hususları: Allah'a,meleklerine,kitaplarına,peygamberlerine,ahiret gününe ve kadere iman olmak üzere altı esas içinde özetlemiştir.Cibril hadisi olarak bilinen bu nebevi beyanında iman,İslam ve ihsan kavramlarıyla birlikte ele alınır.Burada birbiri ardınca zikredilen üç kavramın sonuncu olan ihsan, "Allah'ı görüyor gibi kulluk yapma" şuuru olarak belirtilir.Bu bie şu gerçeği işaret etmektedir. İnsanın böyle bir şuur ufkunu yakalayabilmesi için,ilk önce düşünce ve tasavvurlarını esaslarını dinin belirlediği sağlam bir imana bina etmesi gerekir.Bu imanını da -namaz,infak,oruç gibi- islamın ameli/pratik değerleriyle perçinlenmeli ve derinleştirmelidir.
Söz gelimi dilsizin imanı geçerli olduğu gibi,küfre/inkara zorlanan kişinin hayati tehlike karşısında dil ile inkar etmese de yine imanı sahihtir."Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken,dini inkar etmeye mecbur bırakılıp da yalnız dilleriyle inkar sözünü söyleyenler hariç,kim imanından sonra Allah'ı inkar ederek gönlünü inkara açarsa,göğsüne küfrü yerleştirirse,onlara Allah tarafından bir gazap,hem de müthiş bir azap vardır (Nahl Süresi'106)"
Kureyş müşrikleri,Yasir ile ailesini dinden dönmeye zorladılar.Kabul etmeyince Yasir ile Sümeyye'yi develerle parçalattılar.Babası ile annesinin bu durumunu gören Ammar (r.a) dili ile onların istedikleri sözü söyledi.Peygamberimiz(s.a.v),onun ruhsatı (izni) kullandığını bildirdi.Ayet bu ruhsatı beyan buyurmak üzere indirilmiştir.
Allah (c.c) iradesini kullanarak imana talip olmayanın kalbine imanı zorla koymaz.Hemen şunu da ifade edelim: Allah'ın bildiğimiz bilemediğimiz bir çok hikmetine binaen cebri lütfuyla hidayet ettikleri bunun dışındadır.Cenab-ı Hakk'ın insana iman ve hidayet nasip etmesi,kişinin bu hususta göstereceği gayrete bağlıdır.Nitekim Ehl-i Sünnet alimlerinin bu açıdan "imanla alakalı yapmış oldukları izahları şu şekilde özetleyebiliriz: İman;kulun cüz'i iradesini sarf ettikten sonra,onun kalbinde Cenab-ı Hakk'ın yaktığı/yarattığı bir nurdur".
.
İMANIN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI NELERDİR ?
|
İmanın geçerli olabilmesi ve sahibini ahirette kurtuluşa erdirebilmesi için şu şartları taşıması gerekir;
1-) İmanda Şüphe Olmamalıdır = İman şüphe kabul etmez.İnanılması gereken şeylerin tamamına şeksiz şüphesiz ve kesin olarak iman edilmesi gerekir.Şüphe ile iman bağdaşmaz.Birisi varsa diğeri yoktur.Yüce Allah Hucurat süresinin 15. ayetinde müminleri,şüphe etmeyen kimseler olarak tanımlamaktadır:'Müminler ancak o kimselerdir ki Allah'ı ve resulünü tasdik eder ve sonra da hiçbir şüpheye düşmezler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücahede ederler. İşte imanına bağlı, gerçek müminler bunlardır'..
Yunus süresinin 94. ayetinde ise;
'Eğer, faraza, sana indirdiğimiz hususlardan herhangi birinde şüphe edersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Celalim hakkı için, sana Rabbin tarafından gerçek gelmiştir, bunda en ufak bir tereddüdün olmasın'..
İman etmiş olabilmek için ilk başta kalpten şüpheyi atmak şart olduğu gibi,imanın bekası ve devamı için de şüpheden uzak olması şarttır.İman esasları ile ilgili olarak 'bunlar doğru mu,değil mi?,aslı var mı yok mu?' diye şüphe etmek kesin bir şekilde kalbin huzur ve sükun içinde tasdik etmesi anlamında olan iman ile ters düşer.
İmanda kesinliği ifade etmek,şek ve şüpheyi gidermek için Kur'an'da 'ikan' kavramı kullanılmıştır.'İkan',şek ve şüpheden uzak ve kesin olarak inanmak demektir.Şek ve şüphe içinde olan kimsenin kalbine iman yerleşmemiştir.
2-) İman Edilecek Şeylerin Hepsine İnanmalıdır = İman edilecek şeylerin bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayan kimsenin imanı geçerli değildir. Çünkü 'iman',iman esaslarının hepsine inanmayı gerektirir.Küfür için iman edilecek şeylerin hiçbirine inanmamak şart değildir.Bir tanesine bile inanmamak küfürdür.
Nisa süresinin 150 ve 151 ayetlerinde peygamberlerden bir kısmına iman edip bir kısmına iman etmeyenlerin 'gerçekten kafir' oldukları belirtilmektedir Bu bağlanda yüce Allah şöyle buyurmuştur:
'O kimseler ki ne Allah'ı tanırlar ne resullerini, ve o kimseler ki Allah'ı tanıdığını iddia edip resullerini tanımayarak, Allah ile elçilerini birbirinden ayırmak isterler. Ve o kimseler ki "resullerin bazısına iman ederiz, bazısını reddederiz" derler, ve böylece iman ile küfür arasında bir yol tutmak isterler ,İşte bunlar gerçek kâfirlerin ta kendileridir. Biz de kâfirler için zelil ve perişan eden bir ceza hazırladık'
Al-i İmran Süresinin 119. ayeti celilesinde Allah müminlere;
'İşte siz o kimselersiniz ki o düşmanlarınızı seversiniz, Halbuki siz bütün kitaplara iman ettiğiniz .....'
Yine aynı süresinin 7. ayet-i celilesinde ise;
'İlimde ileri gidenler: "Biz ona olduğu gibi inandık. Hepsi de Rabbimizin katından gelmiştir" derler'
Yüce Allah
'Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz (Bakara'85)' diyerek Yahudileri kınamış ve böyle yapanların cezasının dünyada rezillik,ahirette ise şiddetli azap olduğunu bildirmiştir.
Kur'an'a baştan sona,bütün süre,ayet,hüküm,emir ve yasak,helal ve haramlarının tamamına inanmak,hak ve doğru olduğunu tasdik etmek mümin olmak için şarttır.Kur'an'ın bir hükmüne,bir farz veya yasağına,bir ayetine inanmayan veya uygulanmasını,geçerliliğini kabul etmeyen kimse iman sahibi olamaz
3-) Yeis Halinden Önce İman Etmelidir = İmanın dünyada özgür iradeye dayalı bir tercih olması,baskı,tehdit veya dünya hayatından ümit kesme (ye's) durumunda gerçeklemiş olmaması gerekir.Daha önce mümin olmayan bir kimsenin,hayattan ümidini kestiği son nefesinde uğrayacağı azabı fark edip 'iman ettim' demesi halinde,onun bu imanı geçerli olmaz.
Dolayısıyla hayattan ümidi kesip ölümle karşı karşıya gelmeden ve ilahi azapla karşılaşmadan önce,dünyada itaat ve isyan imkanı varken iman edilmesi gerekir.İlahi azabın geldiğini görünce,yaşamanın mümkün olmadığını anlayıp can boğaza gelince yapılan imanın geçerliliği yoktur.
Bunun Kur'an'da birçok delili vardır.Şu örnekleri zikredebiliriz:Askerleri ile birlikte Musa (a.s) ve ona iman edenleri takibe koyulan Firavun,Kızıldeniz de boğulmak üzere iken 'iman ettim,ben de Müslümanlardanım' demiş,fakat imanı kabul olmamıştır.Yüce Allah bu hususu Yunuz süresinin 90 ve 91 ayetlerinde şöyle bildirmektedir;
'Derken, İsrailoğullarını denizden geçirdik. Hemen Firavun, askerleriyle beraber zulmederek ve saldırarak peşlerine düştü. Nihayet boğulmak üzere iken: "İman ettim. İsrailoğullarının inandığı İlahtan başka tanrı yokmuş. Ben de müslümanlardanım" dedi. "Şimdi mi? Halbuki bundan önce isyan etmiştin, bozgunculardan olmuştun"! '
Firavun'un imanı kabule şayan olmamıştır.Çünkü ilahi azabı görmüş,ölümden başka seçeneği ve yaşama imkanı kalmadığı bir zamanda iman etmeye kalkmıştır.
Şu ayetlerde son nefeste yapılan imanın geçerli olmadığını ifade etmektedir;
'Onlar Bizim azabımızın şiddetini görür görmez "Allah'ın birliğine iman ettik, ona şerik saydığımız putları da red ve inkâr ettik" dediler. Fakat şiddetimizi gördüklerinde iman etmeleri kendilerine fayda sağlamadı....(Mü'min'84-85)'
'Onlar imana gelmek için ne bekliyorlar? Meleklerin inmesini mi? Rabbinin imha eden azabının veya Rabbinin kıyamet alâmetlerinden birinin gelmesini mi? Rabbinin alâmetlerinden biri geldiği gün, daha önce iman etmeyen yahut imanıyla hayır kazanmayan hiçbir kimseye o günkü imanı asla fayda vermez. De ki: "Bekleyin, biz de beklemekteyiz. (En'am'155)"
İlahi azap ile karşılaşıp son nefese gelince iman kabul olmadığı gibi tövbe de kabul olmaz;
'Allah'ın kabulünü vaad buyurduğu tövbe, kötülüğü ancak cahillik sebebiyle işleyip, sonra da çabucak vazgeçerek günahtan dönüş yapacak olanların tövbesidir. İşte Allah'ın, tövbelerini kabul edeceği kimseler bunlardır. Allah alîm ve hakîmdir (herkesin içini dışını hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir) Yoksa makbul tövbe, kötülükleri yapıp edip de sonra kendilerinden birine ölüm gelip çattığında: "İşte ben şimdi tövbe ettim" diyenlerin tövbesi değil. Kâfir olarak ölen kimselerin tövbesi de değil. İşte öylesi kimselere, çok acı veren bir azap hazırladık (Nisa'17-18)'
4-) İmana Şirk Karıştırmamalıdır = Allah katında imanın makbul olması için insanın tevhit üzere bulunması gerekir.İmanına şirk karıştıran kimsenin imanı geçerli değildir.Böyle bir kimse hidayete ermiş sayılmaz.Yüce AllahEn'am süresinin 82 ayetinde şöyle buyurmaktadır;
'İman edip imanlarına zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte korkudan emin olma onların hakkıdır, doğru yolda olanlar da onlardır'
Allah'a zatında,sıfatlarında,Rab ve ilah oluşunda ortak koşan kimsenin imanı geçerli değildir.Böyle bir kimse mümin değil müşriktir.
'Yüzünü hanif (Allah'ı birleyen) olarak dine çevir,sakın (Allah'a) şirk koşanlardan olma (Yunus'105)' buyuran Allah,imanlarına şirk karıştırarak iman edenleri kınamaktadır.
5-) İman Esasları Kalp İle Tasdik Edilmelidir = İmanın geçerli olabilmesi için bir insanın sadece dili ile iman ettiğini söylemesi yeterli değildir.İman esaslarının tamamına kalbi ile tasdik etmesi gerekir.Çünkü imanın yeri kalptir.
Bakara süresinin 8. ayetinde 'Allah'a ve ahiret gününe iman ettik' dedikleri halde bazı insanların mümin olmadıkları bildirilmektedir.Çünkü sadece dili ile 'iman ettim' demek mümin olmak için kafi değildir.Kalp ile de iman edilmesi gerekir.Maide süresinin 41. ayetinde bu husus,şöyle ifade edilmektedir;
'Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla "iman ettik" diyen münafıklarla, Yahudilerden kâfirlikte yarışanlar seni üzmesin '
Peygamberimiz (s.a.v)'in yanına girip inanmadıkları halde iman ettiklerini söyleyen bir grup Yahudi ile ilgili olarak;
'Sizin yanınıza geldikleri zaman: "Biz mü'miniz" derler. Halbuki gerçekte onlar kâfir olarak girmişler, yine kâfir olarak çıkmışlardır (Maide'61)'
Kalbi ile iman etmediği halde sadece dili ile iman ettiğini söylemek,münafıklıktır.Nitekim Bakara süresinin 14. ayetinde münafıklarla ilgili olarak;
'Bunlar iman edenlerle karşılaştıkları vakit "Biz de müminiz" derler. Fakat şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında da: "Emin olun biz sizinle beraberiz, biz onlarla alay ediyoruz" derler' denilmiştir.
Bir kıtlık yılında Medine'ye gelip iman ettiklerini söyleyen ve sadaka isteyen Beni Esad kabilesinin bedebileri ile ilgili olarak;
'Bedeviler "iman ettik" dediler. De ki: "Siz iman etmediniz, lâkin "İslâm olduk, size inkıyad ettik" deyiniz. Zira iman henüz kalplerinize girmiş değildir (Hucurat'14)'
İmanın yeri kalp olduğu gibi,şüphenin ve inkarın yeri de kalptir.
'Sizin ilahınız bir tek ilahtır.Ahirete iman etmeyenlerin kalpleri bunu inkar etmekte,kendileri de büyüklük taslamaktadırlar (Nahl'22)'
Kalpten gelmeyen,zorlama sonucu dil ile ifade edilen 'inkar' sözü,insanın imanını yok etmez.Nahl süresinin 106. ayetinde bu husus açıkça ifade edilmektedir;
'Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken, dini inkâr etmeye mecbur bırakılıp da yalnız dilleriyle inkâr sözünü söyleyenler hariç, kim imanından sonra Allah'ı inkâr ederek gönlünü inkâra açar, göğsüne küfrü yerleştirirse, onlara Allah tarafından bir gazap, hem de müthiş bir azap vardır'
Ayet,gönülden inkar edenlere azap olduğunu bildirmekte,kalbi imanla huzur bulmuş,baskı sonucu inkar sözünü söylemiş olanları bundan hariç tutmaktadır.Kalpten gelmeyen ve yanılarak yapılan şeylerin günahı yoktur.
'Yanılarak yaptığınız şeyde size bir günah yoktur.Fakat kalplerinizin bile bile yaptığı şeyde günah vardır (Ahzab'5)'
Kalpte olanı ancak Allah bilir.Kalbi ile inanmadığı halde dili ile inandığını söyleyen kimseye 'mümin değil' diyemeyiz.Dili ile 'müminim' diyen insana, kalbi ile inanmış mı inanmamış mı bunu bilemeyiz.Bu sebeple 'müminim' diyen insana açık gösterge yoksa 'sen mümin değilsin' denilemez
Bir savaş esnasında selam verdiği ve 'la ilahe illallah' dediği halde bunu kendini korumak için söylediğini zanneden ve ganimete heves ederek bir insanı öldüren,Peygamberimiz'in (s.a.v) kızmasına ve Nisa süresinin 94. ayetinin inmesine sebep olan sahabe ile ilgili olarak yüce Allah şöyle buyurmaktadır;'Ey müminler' Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayın,dinleyin.Size selam verene,dünya hayatının geçici menfaatini gözeterek sen mümin değilsin' demeyin.
6-) Dini Hükümler Alay Konusu Yapılmamalıdır = Bir insan dini hükümleri beğenmez,küçümser ve alaya alırsa iman etmiş sayılmaz.
Dini bir hükmü alay konusu yapan kimse nmümin olamaz.Şu ayetler bunu açıkça ifade etmektedir.:'Allah size Kur'an da 'Allah'ın ayetlerini inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman,başka bir söze geçmedikleri müddetçe,onlarla oturmayın,aksi halde siz de onlar gibi olursunuz (Nisa'140)' diye hüküm indirmiştir.
'De ki: "İşleri yönünden âhirette en büyük kayba uğrayanların kimler olduklarını bildireyim mi? Onlar o kimselerdir ki dünya hayatında yaptıkları işlerin karşılıkları hep boşa gidecektir. Halbuki kendilerinin güzel güzel işler yaptıklarını sanırlar." İşte onlar Rab'lerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr etmiş, bu yüzden de yaptıkları iyi işler boşa gitmiştir. Tartılacak şeyleri kalmadığından kıyamet günü onlar için artık tartı âleti koymayacağız. İşte kâfir olmaları, âyetlerimle ve kendilerine yapılan uyarılarla alay etmeleri sebebiyle, şu cehennem onların cezası olarak hazırlanmıştır (Kehf'103...106)'
Ayetlerde inkar edenler ile alaya alanlar aynı kategoride zikredilmiştir.Bir ayeti inkar ile onu küçümsemek ve alaya almak aynı anlamı ifade eder.Bu yüzden mümin olabilmek için dini hiçbir hüküm küçümsenmemeli ve alay konusu yapılmamalıdır.
Allah ve ;Peygamberin hükmüne razı olmayanlar iman etmiş sayılmazlar.
'Hayır, hayır! Senin Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden ötürü içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın sana tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmazlar (Nisa'65)'
Mümin;Allah'a ve Peygamberine iman ettiği gibi,onların koyduğu hükümleri de kabul eder.
'Haklarında hüküm verilmek üzere Allah'a ve Resulüne dâvet edilen müminlerin söyledikleri tek söz: "Hay hay! Başüstüne!" demek olmuştur. İşte felaha erenler onlar olacaklardır (Nur'51)'
Allah ve Resulü bir konuda bir hüküm verdikten sınra artık müminin onu kabulden başka bir seçeneği yoktur:
'Allah ve Resulü herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, hiçbir erkek veya kadın müminin, o konuda başka bir tercihte bulunma hakları yoktur. Kim Allah'a ve elçisine isyan ederse besbelli bir sapıklığa düşmüş olur (Ahzab'36)'
İman sadece felsefi bir kanaatten ibaret değildir.İman;kişiye özel,aile ve toplum hayatında birtakım görev ve sorumluluklar yükler.Mümin bu görevleri yerine getirmek,emir ve yasaklara riayet etmekle yükümlüdür.Bu yükümlülüğünü yerine getirirse Allah'ın rızasını ve cennetini kazanır.Aksine getirmeyecek olursa da Allah'ın öfkesine maruz kalır..
ALLAH'A İMANIN ANLAM VE ÖNEMİ
|
Kainatı yaratan,idare eden ve kendisine ibadet edilen tek ve en yüce varlık olan Allah'a iman,iman esaslarının birincisi ve temelidir.Bütün ilahi dinlerde Allah'ın varlığı ve birliği en önemli inanç esası olmuştur.Çünkü bütün esaslar Allah'a imana ve O'nun birliği esasına dayanmaktadır.Yüce Allah'a iman etmenin anlamı ; O'nun var ve bir olduğuna,yüce ve aşkın sıfatlara/vasıflara sahip olduğuna, eksikliği ve noksanlığı çağrıştıran,her bir niteleme ve benzetmeden uzak bulunduğuna inanmaktır.
Yüce Allah'ın bilinmesi yaratılışımızın hedefi ve fıtratımızın gayesidir."O halde sen batıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü ve özünü hak din olan İslam'a yönelt.Yani Allah'ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et. Allah 'ın bu hilkatini kimse değiştiremez.İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların ekserisi bunu bilmezler anlamazlar (Rum Süresi'30)"
İnsan kendisini yaratan Rabbini tanımak,ona iman ve ibadet etmek için yaratılmıştır.Ayette bu hususa şöyle dikkat çekilmiştir: "Ben cinleri ve insanları sırf Beni mabud tanıyıp yalnız Bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım(Zariyat Süresi'56)"
Burada Allah,Allah'tan başka nesneleri şerik sayan insanları ve cinleri uyararak "Ben onları başkalarına kulluk etsinler diye değil,Bana ibadet etsinler diye yarattım" buyuruyor.Bütün kainatı yarattığı halde onlardans adece ikisinin ele alınmasının sebebi şudur : Kainattaki bütün varlıklar Allah'a itaat ve ibadet içindedirler.Fakat irade ve tercih hakkı insanlarla cinlere verilmiştir.
Yüce Allah buyuruyor ki;
Biz yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı? ---Sizi çifter çifter yarattık.
Uykunuzu bir dinlenme kıldık.
Geceyi bir örtü yaptık.
Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.
Üstünüzde yedi kat sağlam göğü bina ettik-
(Orada) alev alev yanan bir kandil yarattık.
Size tohumlar, bitkiler, (ağaçları) sarmaş dolaş olmuş bağlar bahçeler yetiştirmek için üstüste yığılıp sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular indirdik---(Nebe Süresi Ayet=6....16)
Yüce Allah buyuruyor ki;
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır. (Bakara Süresi Ayet=164)
Yüce Allah buyuruyor ki;
Söyleyin öyleyse, (rahimlere) döktüğünüz meni nedir?
Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz?
Aranızda ölümü takdir eden biziz. Ve biz, önüne geçilebileceklerden değiliz
Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir âlemde tekrar var edelim diye (ölümü takdir ettik).
Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?
Şimdi bana, ektiğinizi haber verin.
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız.
Doğrusu borç altına girdik.
Daha doğrusu, biz yoksul kaldık>> (derdiniz).
Ya içtiğiniz suya ne dersiniz?
Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?
Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi,
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
Biz onu çölde, yolda bulunanlar ve muhtaçlar için hem bir ders, hem de istifade vesilesi kıldık.(Vakia Süresi Ayet=58...73)
Ancak akıl sahibi olan kimse,bu ayetlerdeki manaları düşünüp,yer ve göklerin acaip yaratılışını, bütün hayvan ve bitkilerin düzenli varlığını göz önüne getirirse,bu eksiksiz düzenin kendiliğinden olamayacağından,bunları yaratıp yöneten bir varlığın gerekli olmasından asla şüphe etmez.İnsanın bizzat yaratılış özelliğinde,bütün bu varlıkların,bir yaratıcının emrinde olduklarını tereddütsüz şahitlik eder
Yüce Allah peygamberleri de,insanların Yüce Allah'ı tek olarak bilmeye davet etmek için göndermiştir.Yoksa bizim için ayrı,alem içinde ayrı bir tanrı var demeye değil.Zira insanın gerek doğuşunda ve gerekse yaşamında Allah'ı bir olarak bilmesi tabii özelliği gereğidir.Bunun için;
Yüce Allah buyuruyor ki;
"Eğer onlara "Yer ve gökleri kim yarattı" diye sorarsan,
"Elbette Allah derler"(Lokman Süresi'25)"
.
ALLAH'IN VARLIĞININ DELİLLERİ
|
O'nun varlığı delil gerektirmeyecek kadar açıktır.Ne var ki, varlığı her şeyden açık olan O yüce Yaratıcı,Zatı itibariyle gözlerin bizzatihi göremeyeceği,idrak edemeyeceği kadar da yüce ve eşsiz bir Varlık'tır.Bu itibarla Yüce Yaratıcı kendisini bize Zatı'yla değil,yaratmış olduğu eserler ve göndermiş olduğu rehberlerle tanıtmak istemektedir..O'nu bize anlatan veya bizi O'na götüren deliller sayısızdır.Bu delillerin en büyükleri şunlardır:
1-)KAİNAT:==))Muhteşem bir sanat eseri olan kainat,insandaki akli ve hissi bütün duyguları fazlasıyla uyaracak inceliklere,güzelliklere ve sırlara sahiptir.Bu alemde,görebilen gözler için her şey,şüpheye yer bırakmayacak şekilde O'nun varlığını haykırmaktadır.Nitekim;
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Gökleri ve yeri var eden Allah hakkında şüphe mi olur ? (İbrahim Süresi'10)".
Yüce Allah için bir başlangıç bulunmadığını,yani varlığının evvelinin bulunmadığını,fakat O'ndan başka ölü-diri geri kalan her şeyin başlangıcı olduğunu bilmektir.
Bunun delili şudur;
Kainatı yaratan güç,sonradan meydana gelmiş olsa.O'nun da bir yaratıcıya ihtiyacı vardır.Onu yaratanda sonradan meydana gelmiş olsa onuda yaratan birinin bulunması gerekir ve böylece devam eder gider.Böyle uzayıp giden bir zincirlemeden,sonradan oluşan hiç bir şey meydana gelmez.Zira başlangıcı olmayan sonradan meydana gelen şeylerin bulunması,yeni bir şeyin meydana gelmesine engeldir.Çünkü eskisi sona ermeden,yenisi meydana gelemez.Veya bu zincirleme,öncesi olmayan bir yaratıcı son bulur ki,zaten bizim aradığımızda O'dur.Biz O'na var olan her şeyin yaratıcısı,başlangıcı,meydana getiricisi deriz.Bu,her şeyi yoktan var etmek demektir.
İnkara şartlanmamış her bir akıl,kainatın göz kamaştıran mimarisi ve baş döndüren düzenli işleyişinden hareketle , kainattan objektif veriler elde edilebilir ve onu adeta bir kitap gibi sayfa sayfa okuyabilir.
Yüce Allah'ın ezeli olduğunu bilmek gibi,ebedi olduğunu,yani sonu olmadığını kabul etmektir.İlk, son,açık ve gizli olan O'dur.Hem öncesiz hem de sonsuzdur.Zira ezeli olduğu kesin olan bir şeyin son bulması imkansızdır.
Bunun delili şudur;
Kadim (öncesizliğin) yok olması iki şekilde düşünülebilir;
a-)Kendiliğinden Yok Olmak
b-)Başka Bir şeyin Etkisi İle Yok olmak
a:==>>Kendiliğinden yok olması düşünülemez.Zira devamı kendiliğinden olan bir şeyin, kendiliğinden yok olması mümkün olsaydı,yokluğu düşünülen bir şeyinde kendiliğinden var olması gerekirdi.Oysa bu imkansızıdır.Bunun için var olmak bir sebebe muhtaç olduğu gibi,var olan bir şeyin yok olması da yine bir sebebe muhtaçtır
b:==>>Başka bir şeyin etkisi ile kadim (öncesiz) in yok olması imkansızdır.Zira o etken,kadim (öncesiz),yada sonradan meydana gelmedir.Kadim (öncesiz) olmasına imkan yoktur.Zira onu yok etmesi gereken güç,onun karşıtıdır.İki karşıt ezelde beraber bulunamaz;biri diğerini yok eder.O halde kadimi (öncesizi) yok edecek olan karşıtı kadim değildir. Sonradan meydana gelen şey olmasına da imkan yoktur.Zira kadim (öncesiz),sonradan meydana gelen şeyden daha güçlüdür ve herhangi bir şeyi meydana gelmeden önlemek,meydana geldikten sonra yok etmekten daha kolaydır. Bunun için kadimin karşıtı olan sonradan meydana gelen şey,sonradan meydana gelip kadimi yok edinceye kadar, karşıtı olan kadim tarafından yok edilip,meydana gelmesine izin verilmezdi.Demek ki sonradan meydana gelen şeyin kadimi yok etmesi imkansızdır.O halde Yüce Allah hem ezeli (öncesiz),hem de ebedi (sonsuz) dur
2-)KUR'AN-I KERİM:==))Kur'an,Allah'ınv arlığına en büyük delillerdendir.Böylesine ihatalı: geçmişten, gelecekten, haşirden,ahiretten bahseden,kainatın ve ahiretin yol haritasını veren bir kitap her şeyden önce kendisini gönderen Yüce Zat'ı haykırmaktadır.Her devir insanının cevap bulmak zorunda olduğu "ben kimim? neden böyleyim ve nereye gidiyorum? ölümle ayrılmak zorunda olduğum bu dünyada işim ne? beni kim bu aleme gönderdi ve irademin dışında gelmiş olduğum bu yerlerin anlamı nedir? Buradan gitmek istemediğim halde neden kalamıyorum? Ölüm nedir ? Ölümden ötesi var mıdır? Varsa nasıldır? gibi soruların cevapları Kur'an'dadır.
3-)PEYGAMBER EFENDİMİZ (s.a.v):==))O,getirdiği Kitap ve o Kitab'a göre ortaya koyup uyguladığı hayat (temsil) ve gösterdiği hedeflerle Allah'ı tanıtan canlı bir örnektir.Çöl ikliminde yaşayan bedevi kabilelerinden asırlara hitap ederek medeniyetler kuran bir toplum vucuda getirmesi ve de onun insanlığa verdiği hareketin günümüzü bile derinden etkileyip,dinamik hale getirmesi,insanların Allah'ı tanımasına yardımcı olacak güçlü bir delilidir.
Haricen Allah'ın Varlığına Delil Olarak Şunları Söyleyebiliriz:
a:==))YÜCE ALLAH'IN HACİM SAHİBİ BİR MADDE OLMADIĞINI,YÖN VE MEKANDAN UZAK OLDUĞUNU BİLMEKTİR.
Hacim sahibi olan her madde belli bir yer kapladığı gibi ya hareketli ya hareketsiz bir durumdadır. Hareket ve hareketsizliğin ikiside sonradan meydana gelmedirler.Yeniden meydana gelebilen birşey ezeli değil,sonradan meydana gelemdir.Bunun için Yüce Allah cevher de değildir.Eğer hacim sahibi bir cevherin öncesizliği düşünülse,bütün cevherlerin öncesiz olması gerekirdi.
Eğer cevherin anlamını,gerektirdiği hacim ve diğer gerekli şeyleri kasdetmeksizin öncesize cevher denilse,anlam bakımından değil de yalnız kelime bakımından hataya düşülmüş olunur
b:==))YÜCE ALLAH'IN CEVHERLERDEN MEYDANA GELMİŞ BİR CİSİM OLMADIĞINI BİLMEKTİR.
Zira cisim,cevherlerden ve küçük parçalardan meydana gelir.Yüce Allah hacim sahibi bir madde olmayınca,cisim de olamaz.Zira her cisim,hacim sahibi,cevherlerden meydana gelmiştir.Cevher ise,ayrılmak,toplanmak,hareket veya hareketsizlik,şekil,miktar gibi özelliklere sahiptir.Bunlar ise sonradan meydana gelmişliğin belirtileridir.
Eğer alemi yaratanın cisim olduğuna inanmak doğru olsaydı,o zaman ay güneş ve benzeri diğer cisimlerinde ilah olduklarına inanmak gerekirdi.Buda aldanmadan başka bir şey değildir bu şekilde düşünülecek olursa.
C:==))YÜCE ALLAH'IN VARLIĞININ MADDİ BİR VARLIĞA DAYANMADIĞINI BİLMEKTİR.
Başka bir madde ile var olan şeyin var oluşu kendiliğinden değil,o maddenin varlığına bağlıdır.Oysa madde sonradan yaratılmıştır.O halde ona bağlı olan şeyde sonradan meydana gelmedir.Bundan dolayı ezelde var olup cisim ve arazları sonradan yaratan Yüce Allah'ın madde olup araz olmasına imkan yoktur
Yüce Allah'ın varlığını,varlığının kendiliğinden olduğunu,cisim,cevher ve araz olmadığını,O'ndan başka var olan her şeyin cisim,cevher ve araz olduğunu bilmek gerekir.O,hiçbir şeye benzemediği gibi,hiç bir şeyde O'na benzemez.Her şeyi yaratan,idare eden ebedi (sonsuz) ve diri olan bir varlıktır.Gerek cisim ve gerekse arazın tümü O'nun sanatının eseridir.Yarattığı şeylerin O'na benzemesi imkansızdır.
d:==))YÜCE ALLAH İÇİN YÖN VE MEKAN OLMADIĞINI VE BUNLARDAN MÜNEZZEH OLDUĞUNU BİLMEKTİR.
Altı ana yön vardır;Sağ,sol,ön,arka,alt ve üst.Bu yönlerin varlığı insanın varlığına bağlıdır.Yani yönü insanlar çıkarmışlardır.Sadece işlerinin kolaylaşması için düşünceye bağlı olarak ortaya çıkarılan kavramlardır.Yönler,Yüce Allah'ın insanı yaratması ile meydana çıkmıştır.
Yüce Allah için bir yön tayin edip "alemin üstündedir" de denilmez,zira o zaman aleme karşılık olması gerekir.Her cismin karşılığı yada ondan büyük,ya küçük yada eşiti ile olur.Bütün bunlar Allah için imkansızdır.Zira bunlar takdir edilmeye muhtaç şeylerdir.Alemi sevk ve idare eden Yüce Allah ise,bundan münezzehtir (uzaktır).Dua ederken elimizi yukarıya doğru açmamız ,Allah yukarıda olması anlamına değil,duamızın kıblesi gökyüzü olması bakımındandır.Ayrıca bu davranışta Yüce Allah'ı kendi ifademize göre herşeyden üstün görme gibi bir anlamı vardır
e:==))İSTİVA (ÜSTÜN OLMA,HAKİMİYETİ ALTINDA BULUNDURMA.
Büyüklük vasfına aykırı düşmeyecek,sonradan meydana gelme ve yok olma eksikliklerini düşündürmeyecek şekilde ve Yüce Allah'ın istediği anlamda Arş'a hükmettiğini bilmektir.
Yüce Allah'ın;
Sonra da duman şeklindeki semaya istiva etti (Fussilet Süresi 11).Sözünden amaç da budur.Yani Allah onları yönetimine ve hakimiyetine aldı demektir.Doğru görüş sahiplerinin bu ayeti böyle yorumlamaları gerekir.
Nitekim gizli ilim sahipleri;
Nerede bulunursanız,O sizinledir ( Hadid Süresi"4) Ayetini ilim ve kuşatma ile yorumlamışlardır.Yani,Yüce Allah sınırsız ilmi ile her şeyi kuşatmış ve her şeyi bilmektedir.
f:==))YÜCE ALLAH'IN BİR OLDUĞUNU,EŞİ,ORTAĞI VE BENZERİNİN BULUNMADIĞINI BİLMEKTİR (VAHDANİYET)
Yüce Allah yaratmakta,ibadet edilmekte,meydana getirmekte birdir.Kendisinin benzeri ve eşi olmadığı gibi O'nunla çekişecek karşı koyacak karşıtı da yoktur.
Yüce Allah buyuruyor ki;
Eğer yer ve göklerde Allah'tan başka ilah olsaydı,aralarında anlaşmazlık çıkıp her şey yok olurdu (Enbiya Süresi"22)
Şayet iki ilah olduğu varsayılsa bunlardan biri bir emir verdiğinde,ikincisi bu emri yerine getirmek zorunda ise,yenik ve aciz olduğu için ilah olamaz.Yok eğer ikincisi bunu reddedip birincisini bastırmaya gücü yeterse,o zaman birincisi aciz olduğu için ilah olamaz.Sürekli olarak aynı fikirde olamazlar.Zaten o zaman iki tane olmalarına gerek olmaz.O halde Allah birdir.
.
ALLAH'IN ZATİ VE SUBUTİ SIFATLARI
|
Allah'ın zati sıfatları;sadece O'nun zatına mahsus olup,yarattıklarından herhangi birisine verilmesi caiz ve mümkün olmayan şu altı sıfattır;
1-)VÜCUD:==))Allah'ın kendisine has bir varlığa sahip olması.O'nun (c.c) varlığı kendindendir.Varlığın zıddı olan yokluk,O'nun için söz konusu değildğir.
2-)KIDEM:==))Varlığının başlangıcının olmaması.Ne kadar geriye gidilirse gidilsin,O'nun var olmadığı an yoktur.
3-)BEKA:==))Allah'ın varlığının sonunun olmaması.Ne kadar geriye gidilirse gidilsin O'nun olmayacağı bir an yoktur.
4-)MUHALEFETÜN Lİ'L-HAVADİS:==))Allah'ın sonradan olmuş varlıkların hiç birisine hiç bir şekilde benzememesi.O'nun zatı,hatırımıza ve zihnimize gelen her şeyin ötesindedir.
5-)VAHDANİYET:==))Allah'ınz atında,sıfatlarında ve fiillerinde tek olması,eşinin benzerinin bulunmaması.
6-)KIYAM Bİ-NEFSİHİ:==))Varlığının kendinden olması.O'nun varlığına sebep olan başka bir varlık,başka bir irade ve kudret yoktur.Varlığı,zatının gereğidir.
ALLAH'IN SUBUTİ SIFATLARI NELERDİR
|
Allah'ın subuti sıfatları:Benzerleri sınırlı ve vasıtalı olarak insanlara verilmiş olsa da,Allah'ın kendisine has olan sıfatları sınırsızdır ve herhangi bir vasıtaya muhtaç değildir.
1-)İLİM:==))Allah'ın olmuş olan ve olacak her şeyi bilmesi.Yüce Allah'ın sonsuz bir bilgiye sahip olduğunu ve ilminin her şeyi kuşatmış olduğunu bilmektir.Gerek yer ve gerekse göklerde,hiçbir şey O'nun ilmi dışında değildir.
Yüce Allah buyuruyor ki;
"O,her şeyi bilir (Bakara Süresi'29)"
Yüce Allah buyuruyor ki;
"Yaratan bilmez mi? O'nun ilmi,latif olduğu için her şeyi bilicidir (Mülk Süresi'14)"
Yarattığı alem,O'nun ilminin en belirgin delilidir.Bu kadar mükemmel ve düzenli bir kainatı yaratan,elbette sınırsız ilim sahibidir
2-)KUDRET:==))Sonsuz ve sınırsız güç sahibi olması.Bütün alemi yoktan var eden Yüce Allah'ın,her şeyi yapacak güçte olduğuna inanmaktır
Yüce Allah buyuruyor ki;
"O'nun her şeye gücü yeter (Maide Süresi'120)"
Alem çok düzenli,mükemmel ve dengeli bir sanat eseridir.Sağlam olarak dokunmuş ve çok muazzam bir şekilde süsü işlenmiş mükemmel bir kumaşı gören kimsenin "Bunu ölü veya kör bir kimse dokumuştur' demesi ne kadar büyük bir ahmaklık ve akılsızlık ise,bu eşsiz alemin yaratıcısının güçsüz olduğunu sanmak da o kadar,hatta daha büyük akılsızlık ve aptallıktır
3-)HAYAT:==))Yüce Allah'ın hayat sahibi (diri) olduğunu bilmektir.Zira ilim ve kudret sahibi olanın,hayatta olması zaruridir
Eğer cansız bir varlığı çok güçlü,bilgin ve tedbir sahibi olarak kabul edersek,o zaman bütün canlıların hareketinden,hatta bir sanat eserinin sahibinin yaşamasından şüpheye düşmek gerekirdi.Bu ise cahillik ve aptallıktan başka bir şey değildir
4-)İRADE:==))Allah'ın dilediği şeyi dilediği gibi yapması.Yüce Allah'ın iradesi de kadim (öncesiz) dir.
5-)SEMİ VE BASAR:==))Cenab-ı Hakk'ın gizli aşikar her şeyi,işitmesi,görmesi ve O'nun için gizli kalmaması.Yüce Allah insanın aklından geçirdiği,hatırladığı ve tasarladığı en ince düşünceye kadar her şeyi bilir.Hiçbir şey O'ndan saklanmaz.Karanlık bir gecede,siyah bir taşın üzerinde yürüyen karıncanın bile ayak seslerini duyar ve onu görür.
Bütün canlı varlıklara görme ve işitme duyusu veren bir yaratıcının,bu özelliklerinin en mükemmeli ile donanmamış olması,mantığa ters düşer.
Yüce Allah'ın görmesi ve işitmesi insanlar gibi göz ve kulak ile olmaz.O'nun görmesi ve duyması başka türlüdür.
6-)KELAM:==))Yüce Allah'ın konuşucu olduğunu bilmektir.Yalnız O'nun konuşması harf ve ses ile değildir.Varlığı başka varlığa benzemediği gibi,konuşması da diğer konuşmalara benzemez.Asıl konuşma,insanın içinde tasarladığı şeydir.
7-)TEKVİN:==))Allah'ın yok olanı,yokluktan varlığa çıkarması,yaratması.
8-)SONRADAN MEYDANA GELEN ŞEYDEN MÜNEZZEH BULUNMASI:==>>Varlığı kendinden olan Yüce Allah'ın kelam (konuşma) ve diğer sıfatları kadim (öncesiz) dir.Zira Yüce Allah'ın değişikliğe uğrayan yeni olaylara sahne olması imkansızdır.Varlığının kadim (öncesiz) olduğunu bilmek nasıl vacip ise,sıfatlarının da kadim olduğuna inanmak da öyle vaciptir
O,hiçbir şekilde değişmez.Sonradan meydana gelme,yenilenme O'nun için söz konusu değildir.Ezelde taşıdığı sıfatların aynısını ebede kadar taşıyacaktır.
YÜCE ALLAH'IN BÜTÜN ÖZELLİKLERİ,ZATI İLE DEĞİL,KADİM (ÖNCESİZ) OLAN SIFATLARIYLADIR.
MESELA:==))İLİM SIFATI İLE ALİM,HAYAT SIFATI İLE DİRİ,KUDRET SIFATI İLE GÜÇLÜ,İRADE SIFATI İLE DİLEYEN,SEM'İ SIFATI İLE DUYAN,BASAR SIFATI İLE GÖREN OLMASI GİBİ.İLİM SIFATI OLMADAN ALİMDİR DEMEK,MALI OLMAYANA ZENGİNDİR DEMEK GİBİ OLUR.
.
Allah'ın Zati Sıfatları;
-
Vücud = Var Olması
-
Kadem = Varlığının Evveli Olmaması
-
Beka = Varlığının Sonu Olmaması
-
Vahdaniyet = Tek Olması
-
Muhalefetün Lilhavadis = Yaratıklardan Hiçbirine Benzememesi
-
Kıyam Bi Nefsihi = Yaratılmamış,Nefsi İle Kaim,Varlığı Zatının Gereği Olması
Bu sıfatlar,Allah'ın zatını ortaya koyan sıfatlardır.Zati sıfatların zıtları Allah hakkında düşünülemediği,bu sebeple noksanlık,sonluluk ve eksiklik ifade eden özelliklerden uzak olduğu,dolayısıyla O'nun bu tür niteliklerden tenzih edilmesi gerektiğinden,bu sıfatlara aynı zamanda 'tenzihi-selbi' sıfatlar da denilmiştir.
Allah'ın Sübuti Sıfatları;.
-
Hayat = Diri,Yaşıyor Olması
-
İlim = Herşeyi Bilen Olması
-
Semi = Herşeyi İşiten Olması
-
Basar = Herşeyi Gören Olması
-
İrade = Dileyen Olması
-
Kudret = Herşeye Gücü Yeten Olması
-
Kelam = Konuşan Olması
-
Tekvin = Herşeyi Yaratan,Var Eden Olması
Bu sıfatlar Allah,'ın zatına delalet eden,O'nun yetkinliğini,aşkınlığını ve mükemmelliğini ifade eden sıfatlardır Bu sıfatlara olumlu ifadelerle Allah'ı tanıttığı için 'sübuti sıfatlar' denilmiştir.Sübuti sıfatların zıtları Allah hakkında düşünülemez.Bu sıfatlar ezeli ve ebedi olup,yaratıkların sıfatları gibi sonradan meydana gelmiş değildir.
Allah'ın Fiili Sıfatları;..
-
Tahlik = Yaratma
-
Terzik = Rızık Verme
-
İnşa = Yok İken Var Etme
-
İbda' = Eşsiz,Mükemmel Yaratma
-
Sun' = Yapma,İcat Etme
-
İfna = Yok Etme
-
İmate = Öldürme
-
İhya = Diriltme
-
İnbat = Bitirme
-
İnma = Büyütme,Üretme
Tasvir )şekil verme) gibi Allah'ın iş,fiil ve tasarrufları ile ilgili sıfatlardır.Bunlar Allah'ın insan ve kainat ile olan ilişkisini,kainatı yaratış ve idare edişini ifade eden sıfatlardır.Hanefi-Matüridi bilginler bu sıfatları kadim (ezelden beri var olan,sonradan olmayan) saymışlar ve bu sıfatların hepsini 'yapmak,yaratmak ve oluşturmak' anlamına gelen 'tekvin' kavramıyla ifade etmişlerdir.Eş'ari bilginler ise bu sıfatları 'ilim,kudret ve irade' sıfatlarının fonksiyonları olarak kabul etmişlerdir.
Allah'ın Selbi / Tenzihi Sıfatları;..
Selbi / tenzihi sıfatlar;ilahlık ile bağdaşmayan niteliklerden uzak oluşunu ifade eden ve O'nun hakkında asla düşünülemeyen sıfatlardır.Eşi,ortağı,oğlu ve kızı bulunmaması,aciz,güçsüz,bilgisiz,zalih,cahil,cevher,araz,fani,aratılmış ve muhtaç olmaması;mekan ve yönü bulunmaması,bölünme ve birleşme,renk,tad ve koku olmaması,bir şeye hulul etmemesi gibi nitelikler selb / tenzihi sıfatlardır.Bu tür sıfatların Allah'a isnadı caiz değildir.
Allah'ın Haberi Ve Müteşabih Sıfatları;
-
Nefs
-
Yed = El
-
Ricl = Ayak
-
Vech = Yüz
-
Ayn = Göz
-
Zat
-
Yemin = Sağı
-
Fevk = Üstte Olması
-
Inde = Bir Şeyin Yanında Ve Katında Olması
-
Ma'a = Bir Şeyle,Bir Kimse İle Beraber Olması
-
Cenb = Yanı
-
Isba = Parmak
-
Sak = Bacak
-
Zıra = Dirsek
-
Nüzul = İnmesi
-
Meci = Gelmesi
Arşa istiva gibi Allah'a nispet edilen ancak zahir anlamıyla aşkın varlığa nispet edilmesi mümkün olmayan, mahiyetini ve nasıl olduğunu insanların tam olarak kavrayamadığı sıfatlardır
Ayet ve hadislerde Allah'ın isimleri 'el-esmaü'l-hüsna' (en güzel isimler) şeklinde ifade edilmektedir.
'En güzel isimler Allah'ındır.O halde O'na bu güzel isimlerle dua edin ve O'nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları bırakın (A'Raf'180)'
Bir hadis-i şerifte 'Allah'ın 99 isminin olduğu' bildirilmektedir.99 rakamı,Allah'ın isimlerinin sayısal değerini değil çokluğunu ifade eder.Nitekim Kur'an'da Allah'ın iki yüz ismi geçmektedir.Her isim,diğer ismin delalet etmediği Allah'ın bir sıfatına delalet eder.Allah'ın,Kur'an'da kendisini bazen 'Ben',bazen de 'Biz' şeklinde tanıtması,zatının birliğini,isimlerinin ve sıfatlarının .okluğunu,isimlerinin ve sıfatlarının çokluğu ile fiillerinin çokluğunu ifade eder.Bu isimlere sıfat değil de isim denilmesi sıfatların delalet ettiği Zatın bu niteliklere tam sahip olması,sıfatlarının isimleşmesi sebebiyledir.
Allah'ın isimlerinin 99 olduğunu bildiren hadisin sonunda 'kim bu isimleri sayarsa(ihsa)',kim bu isimleri ezberlerse (hıfz) cennete girer buyrulmaktadır. Hadislerde geçen 'ihsa' (saymak) ve 'hıfz' (ezberlemek) kelimeleri ile maksat;
Allah'ı güzel isimleriyle tanımak,O'na O'nıun istediği şekilde iman,ibadet ve itaat etmektir.Yoksa bu isimleri anlamadan ezberlemek ve tekrarlamak değildir.Mesela bir insan yaptığı bir işte Allah'ın kendisini gördüğünü, yaptıklarını bildiğini,ameline göre ödül veya ceza vereceğini düşünmesi ve ona göre hareket etmesi Allah'ın isimlerini hıfz ve ihsa'dır.
Sonuç olarak;
İnsanın yaratılış gayesi olan kulluk görevini yapabilmesi için,Kur'an ve sünnette tanıtıldığı şekilde Allah'ı, isim,sıfat ve fiilleriyle tanıması gerekir.Allah'ı bilme ve tanımanın gereği O'na şirksiz iman ve ibadet etmek, emir ve yasaklarına,helal ve haramlarına,öğüt ve tavsiyelerine uymak,kısaca hak din İslam'ın ilkelerini özel, aile ve toplum hayatında uygulamak,O'na hakkıyla kulluk etmekg erekir.
.
ALLAH'IN İSİMLERİ & ESMA-İ HÜSNA
ALLAH'IN GÜZEL İSİMLERİ VE BU GÜZEL İSİMLERİN ANLAMLARI
|
Cenab-ı Hakk'a ait isimler,kainatta icraatı müşahade edip ve yine O güzel isimler sahibi tarafından, O'nun has kulları vasıtasıyla bize talim edilmiş isimlerdir.Yine kainatta ince bir nizam ve intizam dahilinde,rızık tevziatı yapılmaktadır. Hücreden gergedana kadar her canlı kendine münasip bir rızıkla beslenmektedir.İbadet ve tesbihler meleğe rızık olurken,et insana kemik de cinlere rızık olmaktadır.Cenab-ı Hakk'ın bir 'Rezzak' ismi olduğunu ispat etmektedir.
Ehl-i sünnet,kainattaki bütün varlıkları iktiran ile doğrudan Allah'a bağlanmasını bilmiştir.Aslında mahiyet-i eşyanın Rab'le olan münasebeti,bunların mahiyeti,hangi isim ve sıfatların tecellileri olduğunu bizlere peygamberler bildirmiştir.
Allah'ın isimlerini biz ancak,Kur'an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) beyanları ile bilebiliriz. Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın isimlerinden,en güzel isimler manasına gelen 'esma-i hüsna' olarak bahşedilmiştir."O Allah ki,Ondan başka ilah yoktur.En güzel isimler O'nundur (Taha Süresi'8,Haşr Süresi'24)".Ayette bildirildiği üzere en güzel ve en yüksek manalara dalalet eden isimler Cenab-ı Hakk'a aittir.
Allah Resulü (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde: Allah'ın doksan dokuz ismi vardır.Bunları belleyip sayan,Allah ile muamelesinde esma-i hüsnanın sınırlarını muhafaza edip,onlara güzelce riayet ederek kullukta bulunan cennete girer buyurmuştur.
1) Allah :==))İbadete yegâne lâyık olan, eşi ve benzeri olmayan, Zatı Bari'nin özel ismidir. Bazı alimlere göre bu lafız, İsmi A'zam'dır.
2) er-Rahman :==))Dünyada bütün canlılara merhamet eden.
3) er-Rahim :==))Ahiret hayatında yalnız mü'minlere merhamet eden.
4) el-Melik:==))Mülkün mutlak sahibi.
5) el-Kuddus :==))Ayıplardan, kusurlardan, noksan sıfatlardan münezzeh olan.
6) es-Selâm :==))Her türlü noksanlıklardan selâmette olan veya kullarını tehlikelerden selâmete çıkaran.
7) el-Mü'min :==))Kullarına verdiği vaadi yerine getiren, mü'minleri ahirette azaptan emin kılan.
el-Müheymin :==))Yaratıkların her türlü hallerini gözetleyen ve onları himayesi altında bulunduran.
9) el-Aziz :=))Daima galip ve güçlü olan.
10) el-Cebbar:==))Hükmünü bütün varlıklar üzerinde yürüten, dilediğini zorla yaptırabilen.
11) el-Mütekebbir:==))Azamet ve kibriya sahibi, yüce ve ulu.
12) el-Hâlık:==))Yoktan var eden, yaratan.
13) el-Bârı:==))Bir örneğe, bir modele ihtiyaç duymadan yaratan.
14) el-Musavvir:==))Her şeye bir şekil ve suret veren.
15) el-Gaffar:==))Günahları bağışlayan, affeden.
16) el-Kahhar:==))Bütün güçleri yenen, isyankârları kahreden, mağlub eden.
17) el-Vehhab :==))Karşılıksız veren, bağışta bulunan.
18) er-Rezzak:==))Rızık veren, rızıklandıran.
19) el-Fettâh :==))Kullarına, rahmet, hayır ve rızık kapılarını açan.
20) el-Alîm :==))Gizli ve açık olan her şeyi hakkıyla bilen.
21) el-Kâbıd :==))Ruhları kabzeden, canları alan.
22) el-Bâsıt :==))Ruhu rahatlatan, ömrü uzatan, rızkı yayan.
23) el-Hafıd :==))Dilediğini alçaltan.
24) er-Râfı:==))Dilediğini aziz, güçlü kılan.
25) el-Muizz :==))Taat edeni aziz eden.
26) el-Müzill :==))Dilediğini zelil ve hor kılan.
27) es-Semi' :==))Her şeyi hakkıyla işiten.
28) el-Basir:==))Her şeyi hakkıyla gören.
29) el-Hakem :==))İyiyi kötüden, hakkı batıldan tam olarak ayıran.
30) el-Adl :==))Adaletle hükmeden, mutlak adalet sahibi.
31) el-Latif :==))Sonsuz lütuf sahibi, lütufkâr.
32) el-Habir:==))Her şeyden haberdar olan ve her şeyin iç yüzünü bilen.
33) el-Halim :==))Hilm sahibi olan.
34) el-Azîm :==))İnsan aklının erişemeyeceği derecede büyük olan.
35) el-Ğafur:==))Çok bağışlayıcı olan.
36) eş-Şekûr:==))İtaatkâr kullarını öven, birazcık amele karşılık çok sevap veren.
37) el-Aliyy :==))Yüksek ve yüce olan.
38) el-Kebir:==))Zatı ve sıfatları büyük olan.
39) el-Hafız :==))Varlıkları koruyan, muhafaza eden.
40) el-Mukit :==))Rızıkları, bedeni kuvvetleri yaratan.
41) el-Hasib :==))Hesaba çeken.
42) el-Celîl :==))Büyük ve yüce olan.
43) el-Kerîm :==))Çok cömert olan
44) er-Rakib :==))Gözeten.
45) el-Mucib :==))Duaları kabul eden.
46) el-Vâsı:==))İlmi ve rahmeti geniş olan.
47) el-Hâkim :==))Her şeye hakim olan, her şeyi yerli yerinde yapan. Hikmet sahibi.
48) el-Vedüd :==))Mü'minleri seven ve mü'minler tarafından çok sevilen.
49) el-Mecid :==))Lutfu ve keremi bol olan.
50) el-Bâis :==))Öldükten sonra dirilten.
51) eş-Şehid :==))Hazır ve nazır olan, her şeyi hakkıyla gören, şahid.
52) el-Hakk:==))Varlığı gerçek olan.
53) el-Vekil :==))Dilediği kulların işlerini ve menfaatlerini tekeffül eden.
54) el-Kaviyy :==))Gücü her şeye yeten gerçek güçlü.
55) el-Metin :==))Çok güçlü olan, sağlam, sarsılmayan.
56) el-Veliyy :==))Yardımcı, gerçek dost.
57) el-Hamid :==))Her dille övülen, övülmeye en lâyık olan.
58) el-Mühsı:==))Bütün eşyayı kavrayan ve sayılarını bilen.
59) el-Mübdi :==))Her şeyi bir örneğe ihtiyaç duymadan yoktan var eden, ilk defa yaratan.
60) el-Muîd :==))Bütün varlıkları öldürdükten sonra tekrar dirilten.
61) el-Muhyi :==))Dirilten, hayat verip yaşatan.
62) el-Mümit :==))Öldüren.
63) el-Hayy :==))Her zaman diri olan, sonsuz hayat sahibi.
64) el-Kayyum :==))Bütün varlıkları muhafaza eden ve ayakta tutan.
65) elVâcid :==))İstediğini istediği anda bulan, zenginliğinden hiç bir şey eksilmeyen varlıklı.
66) el-Mâcid :==))Sınırsız şan ve şeref saibi olan.
67) el-Vâhid :==))Ortağı ve benzeri olmayan, tek olan.
68) es-Samed :==))Hiçbir şeye muhtaç olmayan, bütün ihtiyaçların giderilmesi için başvurulan tek merci.
69) el-Kadir:==))Kudretli, her şeye gücü yeten.
70) el-Muktedir:==))Mutlak iktidar sahibi.
71) el-Mukaddim :==))İstediğini istediği şekilde öne süren.
72) el-Muahhir:==))Geri bırakan.
73) el-Evvel :==))Ezelden beri var olan, başlangıcı olmayan, ilk.
74) el-Âhir:==))Varlığının sonu olmayan, ebedî olan.
75) ez-Zâhir:==))Varlığı apaçık olan
76) el-Bâtın :==))Yaratıkların gözlerinden gizli olan.
77) el-Vâlî :==))Bütün eşyada tasarruf sahibi.
78) el-Mütealı:==))Şanı yüce olan.
79) el-Berr:==))Kullarına karşı atıfetli, çok iyilikte bulunan.
80) et-Tevvâb :==))Tövbeleri kabul eden.
81) el-Müntakım :==))İstediği kimselerden intikam alan.
82) el-Afüvv :==))Çok affeden.
83) er-Raûf :==))Çok merhametli olan.
84) Malikü'lMülk:==))Mülkün gerçek sahibi.
85) Zü'lCelâl ve'lİkrâm :==))Celâl (büyüklük) ve ikram (kerem) sahibi.
86) el-Muksit :==))Âdil, adalet sahibi.
87) el-Câmı::==))Hesap günü için kullarını toplayan, biraraya getiren.
88) el-Ğaniyy :==))Zengin, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan.
89) el-Muğnı:==))İstediğine zenginlik vererek muhtaç olmaktan kurtaran.
90) el-Mânı:==))İstediği şeylere engel olan.
91) ed-Darr:==))Dilediğine zarar veren.
92) en-Nâfı:==))Dilediğine fayda veren, istediğini menfaatlendiren.
93) en-Nur:==))Aydınlatan ışık. Yolunu şaşıranlar, onun gösterdiği hidayet yolu ile aydınlanır.
94) el-Hâdı:==))Dilediğini doğru yola ileten.
95) el-Bedi' :==))Eşsiz ve örneksiz olarak yaratan, icad eden.
96) el-Bâkî :==))Devamlı olan, fani olmayan.
97) el-Vâris :==))Mülkün gerçek sahibi.
98) er-Reşid :==))Kullarına doğru yolu gösteren.
99) es-Sabûr:==))Aceleci olmayan, çok sabırlı olan.
Bazı alimlere göre bu 99 ismin dışında Allah'ın başka isimleri de vardır. Bu sayılan 99 isim zuhur ve tecelliyata binaen tayin olunmuş olup diğer ismi şeriflerin manaları bunların içindedir. Bunları okuyan bütün esma-i hüsnayı okumuş gibi olur.
Dua,kulluğun özüdür.Allah'a samimi ve yürekten dua etmek,içini O'na dökmek insanı insan yapan,ona değerler üstü değer kazandıran en hayati meseledir.Kur'an bu hakikati şöyle ifade etmiştir :"Dualarınız olmasa ne kıymetiniz olur. De ki Duanız olmazsa Rabbiniz size ne diye değer versin ki ? (Furkan Süresi'77)"
Dua ederken Allah'ın isimleri ile dua etmek çok önemlidir.Allah Teala kullarının en güzel isimlerle Kendisine dua etmesini istemektedir : "En güzel isimler Allah'ındır.O halde O'na o güzel isimlerle dua edin (A'raf Süresi'180)"
.
ALLAH'A İMANDAKİ EŞSİZ MUTLULUK
|
Gerek fert,gerekse toplum planında,beşeriz maruz kaldığı bütün ıstırapların,kalakların,dünyayı kasıp kavuran zulümlerin,istismarların,bitip tükenmeyen kavga ve savaşalrın,anlaşmazlıkların,boğuşma ve didişmelerin altında yatan en birinci ve en önemli sebep,Allah'ın gerektiği gibi tanınmaması, tanınıp sevilmemesi ve o sevgideki manevi lezzetin elde edilememesidir.Elemsiz lezzet imandadır. Bu itibarla beşerin O'nu tanımaya,O'na iman etmeye ve bu imanın ne demek olduğunu yeniden keşfetmeye,duyup tecrübe etmeye her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır.
ALLAH'A İMANIN İNSAN İÇİN İFADE ETTİĞİ DEĞERLERİ ÖZETLERSEK;
1:==))Bu inanç her şeyden önce insanın dürüst ve faziletli bir varlık olmasını sağlar.Şöyle ki Allah'a iman eden birisi;başarı ve kurtuluşunun ancak O'nun kendisine bildirdiği iyilik ve güzellik öğretileriyle mümkün olacağına inandığı için,bunlara bir prensip olarak sarılır ve hayatını hep bu çizgide sürdürmeye çalışır.İnkarcılara gelince,onlar kendilerinden başka yönelecekleri ve de mesul tutulacakları üstün hiç bir varlığın mevcudiyetine inanmadıkları için,iyilik ve kötülüğü sadece kendi nefisleri ve menfaatleri açısından değerlendirirler.Böylece, adalet, zulüm, helal haram farkı gözetmeksizin her çeşit arzu ve isteklerini,taşkınlıklarını yapmakta bir mahzur görmezler.Çünkü onların ilahı arzu ve istekleridir.
2:==))Bu iman insanda kendine güvenle birlikte,tevazu ve alçak gönüllülük hissini yerleştirerek onu beşerin huzur ve birlikteliğini ihlal eden gurur ve kibirden uzak tutar.Allah'a gereğiyle iman etmiş birisi,hiçbir zaman kibirli ve mağrur olamaz.Çünkü o bilir ki;kabiliyetleri dahil,sahip olduğu her şey Allah'a aitir.
3:==))Bu iman sayesinde insan,hayatın her şeye rağmen neşe ve güzelliklerle dolu olduğunu görür ve hayatın değerinden hiç bir şey kaybetmediğini anlar.İnanan bir insan,ölümler,felaketler , hastalıklar ve acılar gibi dünyanın sevimsiz ve dış yüzü ekşi görülen hadiselerinin altında dahi,bir hikmet ve şefkat elinin işlediğini düşünerek,acı ve ızdıraplar içinde boğulmaz.Onlardan alması gereken dersler olduğunu hatırlayarak yoluna devam eder.Zira o kainatta hiç bir şeyin başıboş olmadığını düşünerek,başına gelen musibetleri sabırla göğüsler.
4:==))Yine o Allah'ın hiçbir kuluna altından kalkılmayacak bir yük yüklemediğini ve arkasında manevi mükafatı bulunan bir imtihana tabi tutulduğunu düşünerek hadiseleri sabırla,metanetle karşılar.
5:==))Varlığa iman penceresinden bakan bir insan kainatı,yüce Allah'ın eserlerinin sergilendiği ilahi bir sergi,kendisini de o harika ve her biri birer mucize olan sanat eserlerini incelemekle görevli bir memur olacak görür ve seyrettiği her şeyden manevi bir lezzet alır.
6:==))İnançsız bir insan kainata bakıp,milyarlarca yıldızın baş döndürücü bir hızla dönüp dolaştıklarını gördüğünde telaş ve endişeye düşerken,iman etmiş birisi onların rast gele gelişi güzel ve kendiliğinden değil,ilmi ve kudreti sonsuz yüce bir Kumandanın kontrolüyle yürütüldüğünü bilir, onları sevgi ve coşkuyla seyreder.
7:==))İman etmemiş birisi,inançsızlığının önüne koyduğu tablolar karşısında büyük bir vahşet (yalnızlık),dehşet ve ümitsizlik içinde kıvranırken,inanan kişi,ölmüş gitmiş bütün dost ve yakınlarının daha parlak bir alemde yaşadıklarını düşünerek rahatlar,derin bir sevinç ve ve gönül rahatlığı duyar.
8:==))İnançsız bir insan,bütün varlıkların ölümle yokluğa gittiklerine inandığından,kendisinin de aynı yolun yolcusu olduğunu düşününce çıldıracak dereceye gelirken,inan insan bunu sevimli bir yolculuk olarak görür.Zira onun nazarında ölüm,fani bir alemden baki bir aleme bir seyahattir. Zahmetten kurtulup rahmete ermektir.Kulluk vazifesini bitirip ücret almaya gitmektir.
Sonuç itibariyle Allah'a İman=ihtiyaçları sonsuz,fakat sermayesi o ölçüde az;düşmanları sayısız fakat gücü son derece sınırlı;istekleri nihayetsiz fakat eli o nispette kısa olan insan için,en büyük dayanak noktasıdır.İşte insan isimli böyle bir varlığın,bu ihtiyaçlarını karşılayabilmesi,sayısız düşmanının hakkından gelebilmesi,korku ve endişelerinden kurtulabilmesi ancak:sonsuz güç, kuvvet ve servet sahibi bir yüce varlığa (Allah'a) bağlanıp dayanmasıyla mümkün olabilir.
.
ALLAH'I ZİKRETMEK
ALLAH'I NASIL ZİKREDEBİLİRİM
|
Allah'ı zikir üç şekilde olur ki bunlar;
-
1-) Kalple Zikir;
-
2-) Bedenle Zikir
-
3-) Dil İle Zikir
1-)Kalple Zikir = Allah'ın varlığını,birliğini,niteliklerini,yüceliğini,eşsizliğini kabul etmek,Allah'ı Kur'an'da anlatıldığı,tanıtıldığı ve bildirildiği şekilde tanımak,anlamak ve bilmektir.Dolayısıyla kalpte Allah'ı zikredebilmek için;O'nun varlığına işaret eden delilleri düşünmek,O'nu tanımak ve O'na iman etmek gerekir.
Kalple zikir kalbin cilasıdır.Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) bu beyanda:'Her şeyin bir cilası vardır.Kalbin cilası da Allah'ı zikirdir' buyurmuştur.
Asıl zikir;kalple yapılan zikirdir.Bu,kalbin yüce Yaratıcı'ya karşı uyanık olmasıdır.
Kalple zikrin çeşitlerini şöyle sıralayabilir;
-
a-) Allah'a İman Etmek = Allah'ı zikir,Allah'ın birliğini kabul etmektir.Bu beyanda yüce Allah'ın 'Müşrikler,Rahman'ı birlemeyi (zikri) inkar ediyorlar (Enbiya'36)' ayeti zikrin iman anlamına geldiğine delildir.
-
b-) Allah'ın Varlığına Delalet Eden Kevni Ve Kitabi Delilleri Düşünmek.Allah'ı Zat,İsim,Sıfat Ve Fiilleriyle Tanımak =Akıl ve düşünme yeteneğini iyi kullanan bir insan;Allah'ın varlığını,birliğini,rab, yaratıcı,rızık verici ve her şeye gücü yeten olduğunu anlar ve bilir.Herşey Allah'ın varlığına delalet etmektedir.Varlıkları,onlaraki eşsiz güzellikleri ve intizamı,açan çiçekleri,uçan kuşları,vızıldayan arıyı, parıldayan yıldızları,eşek ve ısıveren güneşi,yağmur ve toprağı,bitkileri,hayvanları,denizleri,karaları, gökler,,insanın yaratılışındaki mükemmelliği görmek,bütün bunları yaratanın olduğunu,bunların kendiliğinden var olmayacağını,kainattaki ve alemdeki her şeyin Allah'ın bir eseri olduğunu düşünmek Allah'ı zikirdir.
İnsanın söylediği bir sözün,yaptığı bir iş ve görevin,sergilediği bir davranışın Allah'ın rızasına uygun olup olmadığını düşünmesi ve ona göre hareket etmesi;bir kötülük bir haram karşısında bunu Allah yasaklamıştır diyerek haram ve kötülükten vazgeçmesi;Allah'ın emir ve yasaklarını,helal ve haramlarını,hüküm ve tavsiyelerini,maruf ve münkeri,Kur'an ve Sünneti,faydalı şeyleri düşünmesi anlaması ve öğrenmesi; Allah'ın ,Peygamberi ve Kitabı ile bildiriği İslam gerçeğini,ilahi murakebe altında olduğunu,dünyada yaptığı her iş ve davranışın,söylediği her sözün sahip olduğu her nimetin hesabının sorulacağını,başıboş bırakılmadığını,boş yere yaratılmadığını,ibadet ve itaat ile sorumlu olduğunu düşünmesi,bilmesi ve kabul etmesi Allah'ı zikirdir.
Kur'an baştan sona Allah'ı tanıtmaktadır.Bir insanın Allah'ı zikrediyor olabilmesi için her şeyden önce Allah'ı tanıması gerekir.İnsan,Allah'ınz atını bilemez,künhüne vakıf olamaz,buna da gücü yetmez.Bununla birlikte Allah'ı isim,sıfat ve fiilleriyle tanıyabilir.Allah'ın fiilleri sıfatlarına,sıfatları isimlerine,isimleri de zatına delalet eder.2En güzel isimler Allah'ındır'
-
c-) İnsanın Sahip Olduğu Maddi Ve Manevi Bütün Nimetler, Verenin Allah Olduğunu Bilmek Ve Nimetlere Şükretmek = Allah,insana maddi ve manevi pek çok nimet vermiştir.İnsan bu nimetler sayesinde varlığını sürdürebilmektedir.İnsanın bu nimetler karşısında görevi,bu nimetleri verenin Allah olduğunu bilmek ve nimetlere şükretmektir.
2-) Bedenle Zikir = Bedenle zikir,bedenin her bir uzvunu emrolunduğu görevleriyle meşgul etmek ve yasakladığı şeylerden alıkoymaktır
Mesela;
-
Gözün Görevi = Gerçekleri,Allah'ın varlığına delalet eden kevni ve kitabi delilleri görmesi,kötü ve günah olan şeylere bakmaması
-
Kulağın Görevi = Gerçekleri,Allah ve Peygamberin sözlerini dinlemesi,yasak ve haram olan sözleri dinlememesi
-
El Ve Ayakların Görevleri = Bu uzuvları ibadet ve itatte kullanması,isyan ve yasak olan şeylerden ve yerlerden uzat tutması
-
Dilin Görevi = Doğru ve hayırlı sözler söylemesi,yalan,gıybet,iftira ve benzeri haram ve kötü olan şeylerde kullanmaması
-
Aklın Görevi = Gerçekleri idrak etmesidir
İnsan bütün uzuvlarını Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına uygun olarak faydalı işlerde kullanması, namaz,oruç,hac,zekat vb ibadetleri yapması,meşru işlerde çalışması,üretmesi,insanlara faydalı olması,kısaca Allah ve Peygamberine itaat etmesi Allah'ı bedenle zikretmesi demektir.
Sahabeden Ümmü'd-Derda (r.a):Eğer namaz kılarsan,oruç tutarsan bu Allah'ı zikirdir.İşlediğin her hayırlı amel Allah'ı zikirdir.Her türlü şerden / kötülükten kaçınmak da Allah'ı zikirdir demiştir.
Bir insnaın Allah'ı zikredin emrini yerine getirebilmesi için Allah'a ve Peygamberine itaat etmesi gerekir.İtaat, Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına uymaktır.Bakara süresinin 152 ayetindeki (beni zikredin) emrinin 'bana itaat edin' anlamında olduğunu söylemişlerdir.
Sadece Allah'ı zihinde tutmak,düşünmek,inanmak,dil ile zikir cümlelerini söylemek,'Allah'ı zikredin' emrini yerine getirmek için yeterli değildir.'Allah'ı zikredin' emrini yerine getirebilmek için Kur'an ve sahih hadislerde emredileni yapmak,haram ve yasaklardan kaçınmak gerekir.Peygamberimiz (s.a.v): 'Allah'a itaat eden Allah'ı zikretmiş olur' buyurmuştur.
3-) Dil İle Zikir = Dil ile zikir;Allah'ı güzel isimleriyle anmak,O'nu övmek,yüceltmek,noksan sıfatlardan tenzih etmek,O'nun varlığını,birliğini,eşi,ortağı ve benzeri olmadığını,gücünü,iradesini ve nimetlerini ifade eden cümleleri söylemek,dua etmek,Kur'an okumak,öğrenmek ve öğretmek şeklinde yapılır.
Dil ile zikredilmesini ifade eden ayet ve hadisler vardır ki bunlardan bazıları:'Allah'ı çok zikredin (Enfal'45)' emri ile dil ile zikri öngördüğü gibi 'Rabb'inin ismini çok zikret (A'li İmran'41)' emri de dil ile zikri ifade eder. Peygamberimiz (s.a.v):'Zikrin en faziletli şekli lailahe illallah diye yapılan zikirdir'
Muaz b. Cebel Peygamberimiz'e;
Amellerin hangisi Allah'a daha sevimlidir sorusuna Peygamberimiz (s.a.v):Ölünceye kadar dil ile sürekli Allah'ı zikretmektir' cevabınıv ermiştir.
Dil ile yapılan zikir kalple yapılan zikre delalet eder.Dil kalbin tercümanıdır.Müminin kalbi ,dilin zikrine karşı daima duyarlı olur.Allah zikredilince kalbin ürpermesi bu gerçeğin ifadesidir.
Peygamberimiz (s.a.v) insanın sahip olduğu en değerli varlıkların başında 'şükreden bir kalbe ve zikreden bir dile sahip olmasını' zikretmiştir..
Sonuç olarak;
Allah'ı anmak,kulun Yaratıcı'sına karşı temel görevlerinden biridir.Zikir kavramı Kur'an'da 268 defa geçmiş,ısrarla Allah'ın çok zikredilmesi emredilmiş,Allah'ı çok zikredenler övülmüş,zikretmeyenler ise yerilmiştir.Allah'ı zikir kalp,beden ve dil ile yapılır.
1-)Kalple Zikir = Allah'ınv arlığına,birliğine,yaratıcı ve rızık verici olduğunu kabul etmek,Allah'ınv arlığına ve birliğine delalet eden delilleri düşünmek,nimetleri verenin Allah olduğunu bilmek ve iman etmekle.
2-) Bedenle Zikir = Allah'ın ve Resulü'nün emir ve yasaklarına,helal ve haramlarına,öğüt ve tavsiyelerine uymakla ve itaat etmekle;
3-) Dil İle Zikir =
-
Her hayırlı işin evvelinde euzü besmele çekmek
-
Geleceğe dönül söz ve işlerinde İnşallah demek
-
Kur'an'ı öğrenmek ve okumak
-
Allah'a dua etmek
-
Günah ve hatalara tövbe ve istiğfar etmek
-
Allah'ü ekber (Allah en büyüktür)
-
La ilahe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur)
-
Sübhanellah (Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim)
-
el-hamdü lillah (Her türlü övgü Allah'a mahsustur)
-
La havle ve la kuvvete illa billah (Güç ve kuvvet ancak Allah'ın lütfı ile elde edilir)
ve benzeri tekbir,tehlil,tesbih,tahmid cümlelerini söylemekle yerine getirilir
Allah'ı daima zikreden insan ibadet etmiş,Allah'ın rızasını,sevgisini ve merhametini kazanmış,gönlünü ve ruhunu huzura erdirmiş olur.
'Kalpler ancak Allah'ı zikir ile huzur bulur (Ra'd'28)'
Allah'ı zikretmeyen insnaın kalbi katılaşır.Kalbi katılaşanlar,merhametsiz,duyarsız,saygısız,azgın ve günahkar olur.Allah ve insan haklarına riayet etmez.Onun için Kur'an'da;
Allah'ı zikre karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun (Zümer'22)'.
.
Zikir dört derecedir;
1-) Zikrin yalnız dilde olup kalbin ondan gafil kalmasıdır.Bu zikrin tesiri zayıf olur.Fakat tamamen tesirsiz de değildir.Zira hizmetle meşgul olan dil,beyhude şeylerle meşgul olan yahut boş duran dil üzerine üstünlüğü vardır.
2-) Kalpte olan fakat sabi ve istikrarlı olmayıp kalbi zorlamakla olan zikirdir.Şöyle ki;Eğer uğraşmak ve zorlamak olmazsa,kalb kendi tabiatı üzere olur, gaflet ve kalb konuşmalarından kurtulamaz Bu da demek oluyor ki içinden gelecek ki yapasın sözü yersizdir ve yalandır.
3-) Zikrin kalbe yerleşmesi ve onu kaplamasıdır.Kalb ancak uğraşmak ve zorlamakla başka şeyle meşgul olabilir
4-) Kalbi kaplayan zikir değil,zikir edilen varlık,yani Allah olmasıdır.Zira zikir edileni seven ile zikri seven arasında büyük fark vardır.Belki kemal (üstünlük) zikirden haberar olmanın kalbten atılması ve kalbte yalnız zikir edilenin kalmasıdır.Zira zikir gerek Arapça olsun,gerek Farsça olsun nefs konuşmasından ayrı değildir. Belki kalb konuşmasının ta kendisidir.Asıl olan kalb,konuşmasından kurtulmasıdır.Kalb konuşması gerek Farsça olsun gerek Arapça olsun ve gerek başka olsun kalb hepsinden kurtulup tamamen zikir edilenle dolmalı ve onda başka şeye yer kalmamalıdır ki,bu hal aşırı bir sevginin neticesidir ki,ona aşk denir.Gerçek aşık kendini aşk suretinden kuratıp sevgiliye öyle verir ki,bazen olur ki maşukunun dahi adını unutur bilmez olur..
.
ALLAH'I İNKAR MÜMKÜNMÜDÜR
ALLAH'I İNKAR ETMENİN SEBEPLERİ NELERDİR
|
En küçük bir yerleşim yeri olan bir köyü dahi muhtarsız düşünemeyen bir insan,şu koca kainatı nasıl idarecisiz düşünebilir ? Basit bir gece kondunun bile bir plan ve projesiz olamayacağını bilen insan,şu uçsuz bucaksız kainat mimarisinin nasıl plansız/rast gele oluştuğunu düşünebilir ?
Ancak gerçek şu ki; İnsanoğlunun yaratılışından bu yana Allah'a inananlarla birlikte O'nu inkar edenler de olmuştur.Her iki kutbun dün olduğu gibi bugünde temsilcileri bulunmaktadır.Acaba bazen çok zeki gibi görülen insanların bile,inançsızlığın safında yer almalarının sebebi ne olabilir?
İnsanı inkara götüren faktörleri dört başlık altında ele alabiliriz:
1-)SATHİ/YÜZEYSEL BAKIŞ:==))Temelde varlık gayesiyle ilgili gerçekleri anlamaya müsait bir kıvamda yaratılan insan,metafizik gerçeklere yüzeysel bakışının bir neticesi olarak bazen imkansız olan bir şeyi kabul etmekde tereddüt göstermez.İmkansızı mümkün,batılı hak görür.Oysa aynı kişi söz konusu o şeye derinlemesine baksa,belki onun yanlışlığını reddetmekte tereddüt göstermeyecektir. Mesela fiziki alemde : Güneşin çağıyla ilgili hiç bir bilgisi olmayan ve bu hususu bir bilene sorma lüzumu hissetmeyen bir kişinin,uzaktan yüzeysel ve çıplak bakışlarıyla elde edebileceği bilgi bellidir.Güneş onun için top büyüklüğünde parlak bir cisimden ibarettir..Bunun gibi kainata,sathi/yüzeysel ,dikkatsiz ve gafil bakışlarla bakan bir insan da onun bir makineden veya fabrikadan daha hassas ve dakik bir düzenle çalıştığını,büyüleyici bir güzelliğe sahip olduğunu fark edemez.Harika bir düzene sahip olan bu kainatı programlayan ilim ve kudreti göremez ve inkara sapar.
2-)DÜŞÜNCE İHMALİNDEN KAYNAKLANAN TAKLİTÇİLİK:==)) İnsanları inkara iten diğer bir husus da taklitçiliktir. İnsanların bir çoğu atalarından,çevrelerinden gördükleri şeyleri hiçbir kritiğe tabi tutmadan kabul edebilmektedir. Oysaki ilahi kriterler esas alınarak bu adet ve geleneklerin ve sözüne itibar edilen sahısların görüşlerinin test edilmesi gerekirdi.Bu insanlar her kişinin her sözünün doğru ve güvenilir olamayacağını,insan aklının tek başına her doğruyu kavrayabilecek güçte olmadığını düşünebilselerdi,bu yanlışlığa düşmezlerdi.Nitekim tarih boyunca , filozofların birbirini çürütür mahiyette görüş beyan etmeleri,birinin ak dediğine diğerinin kara demesi bunun açık bir delili değil midir? Cenab-ı Hak insanlar şaşırmasın diye peygamberler göndermiştir.
3-)ÖNYARGILI VEYA ŞARTLI DURUŞ:==))Varlığın meydana gelişini ele alırken materyalist bilim anlayışının genelinde gaybi bir yaratıcının varlığı peşinen reddedilir.Yani işin başında -haşa- "Yaratıcı yok,müteal//aşkın bir boyut yok,her şey sebep-sonuç ilişkisi içerisinde çözümlenmesi gerekir" şartlanmışlığıyla sözüm ona "bilimsel bir metod geliştirilir. Açıkçası maddeci zihniyet işe -haşa- Allah yoktur diye başlar.Sonra ne olur ? Aşkın boyuta gitme ihtimali olan bütün sorunların özünü "bilimsel değil" diye kapattıkları için,kendi çizdikleri sınırlar çerçevesinde hiçbir soruya nihai cevap bulamadan kısır bir döngü içerisinde dolanıp dururlar.Temelde bu insanlar akıllarının sesini dinleme çabası içinde olmamışlarıdır.Başta iman karşıtı bir şartlanmaya girmiş olmalarından dolayı "bilimsel" ve "rasyonel" gibi kılıflar icat etmişlerdir.İnsan bir şeye şartlandığı zaman kendince o şartı kabul eder ve o şartın doğruluğunu,gerçeklik payını araştırma test etme ihtiyacı duymaz.Çünkü kafasında yer etmiştir o şartlanma.Aklın ta baştan tek yönde ısrarlı bir şekilde düşünmeye mahkum edilmesiyle öyle bir hale geliniyor ki,kişi artık düşünmenin rehberi durumunda olan sözleri (vahyi) işitmiyor,duymadığı için de düşünemiyor.Başta tevhid hakikati olmak üzere İmani ve İslami değerlere şartlanmışlık içerisinde bakmak,hidayete manidir.Diğer taraftan akıl sadece bir alettir. Vahyin nuruyla aydınlandığında kalbin refakatinde gerçek fonksiyonunu icra eder.Yoksa sadece aklına güvenerek yola çıkan bir insan yarı yolda kalır.
4-)YAŞANILAN ZEVKLERİN ELDEN GİDECEĞİ ENDİŞESİ:==))Bir kısın nefsani saiklerle Allah'ın varlığını kabul etmek istemeyen kafalar,önce Allah'ı inkar edip,sonra kendilerini rahatlatacak bir delil bulmaya çalışırlar.Çünkü onlar,Allah'a ve ahirete inandıkları takdirde yapmış oldukları zevklerin hepsinden mahrum olacaklarını düşünürler.Bir diğer ifadeyle,kendilerini hesaba çekecek yüce bir otoriteye/kudrete inanmanın,sarmaş/dolaş oldukları gayr-i meşru zevklerden uzak durmayı gerektirdiğini bildikleri için,inkarı bir sığınak olarak görürler.Zira onlar,sorguya çekilmeksizin istek ve arzularını keyiflerince devam ettirmek istemektedirler.Bunun için de bu arzularına hoş gelmeyen her türlü gerçeği görmezlikten gelirler veya onu -sözde bilimsel kılıflarla- iptal etmek için yollar ararlar.İşte bütün inkarcı anlayışların temelinde yatan en güçlü saik budur.Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur;
"Eğer senin bu davetini kabul etmezlerse,bil ki onlar sadece heva ve heveslerine uymaktadırlar.Halbu ki Allah tarafından bir delil olmaksızın kendi heva ve hevesine tabi olandan daha şaşkın ve sapkın kimse olabilir mi ? (Kasas Süresi'50)
.
ALLAH'I NİÇİN VE NEDEN GÖREMEYİZ
|
Allah'ı göremeyişimizin bir çok sebebi vardır.Bunlardan bazıları;
1-)YARATILIŞ KAPASİTEMİZİN ALLAH'I GÖREBİLECEK BİR GÜÇTE OLMAMASI:==))Allah'ı göremeyiz,çünkü yaratılış kapasitemiz buna müsait değildir.Hz Musa (a.s) gibi büyük bir peygamber bile Allah'ın dağa tecelli buyurmasına dayanamamış ve düşüp bayılmıştır.Biz bu sınırlı kapasitemizle dünyada değil Yaratıcımız olan Allah'ı görebilmek, O'nun yaratmış olduğu varlıkların birçoğunu bile görememekteyiz.Şu içinde yaşadığımız fiziki alemde dahi gördüklerimiz, göremediklerimizin yanında çok cüz'i kalmaktadır.Sınırlı duyularımızla Allah'ın yarattığı kainatı bile ihata edemezken,onları yaratanı nasıl ihata edebiliriz?Bununla birlikte ahirette mü'minler Allah'ı kemiyet ve keyfiyet ölçülerinin dışında görmeye mazhar olacaklardır.
2-)BENZER VE ZIDDININ OLMAMASI:==))Allah'ı göremeyişimizin ve idrake demeyişimizin diğer önemli bir sebebi de Allah'ın benzer ve zıddının olmayışıdır.Biz varlıkta neyi görüyor ve neyi biliyorsak,bu onların benzerlerinin ve zıtlarının varlığı sebebiyledir..Mesela soğuk olmasaydı sıcağın,acı olmasaydı tatlının,ışık olmasaydı karanlığın ne demek olduğunu asla bilemezdik.
3-)ZUHURUNUN ŞİDDETİNDEN GİZLENMESİ:==))Allah'ı göremeyiz.Çünkü O zuhurunun şiddetinden gizlenmiştir.Bunun ne demek olduğunu güneş örneği ile anlamaya çalışalım;Eğer güneşi bütün gökyüzünü kuşatacak,dünyanın dört bir yanına ışıklarını verecek derecede büyütmek mümkün olsaydı,artık onu görmemiz mümkün olmayacaktı.Çünkü güneşin sürekliğiyle ,gece ortadan kalkıp her an gündüz oalcağı için güneşin ne olduğunu bilmemiz ,ışıktan söz etmemiz de mümkün olmayacaktı.Hem güneş,hem de ışığı,zuhurunun şiddetinden (yani varlığının an be an ve yoğun bir biçimde göstermiş olması sebebiyle dikkatlerden kaçıp) gizlenmiş olacaktı.Tasarrufu dışında bir anın dahi düşünülemeyeceği Allah da,varlığını kainatta kesintisiz olarak her an,her saniye,hayat, ilim,rahmet,irade ve kudret gibi sıfatlarıyla öyle şiddetli hissettirmektedir ki,varlığı- gaflet sahiplerinin nazarında- düşünülemez ve hatıra getirelemez oluyor.
4-)İMTİHAN DÜNYASININ BUNU GEREKTİRMESİ:==))Allah'ı göremeyişimizin bir sebebi de,bu dünyanın imtihan dünyası olmasıdır.Şayet Allah bizi,mevcut yapımızdan farklı olarak kendisini görüp seyredebilecek bir kıvamda yaratmış olsaydı,o zaman imtihan sırrı bozulmuş olurdu.Şöyle ki herkes O'nu baş gözleriyle göreceği için,istisnasız imana gelirdi,o zaman da intihandan maksat hasıl olmazdı.Bu imtihan yapan bir öğretmenin,soruları sorduktan sonra cevabını yazdırmasına benzerdi.Maksat inananla inanmayanın,iyiyle kötünün ortaya çıkması değil midir?
.
ALLAH HERŞEYİ BİLMEKTEDİR
|
Yüce Allah buyuruyor ki;
"Şüphesiz,yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur.O'ndan başka ilah yoktur.O mutlak güç ve hikmet sahibidir (Al'i İmran Süresi'5-6)".
Tefsiri;
"Şüphesiz,yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz".Bu cümleyle Yüce Allah,kendisinin göklerdeki ve yeryüzündeki başkalarına kapalı olan her şeyi bildiğini,hiç bir şeyin kendisine gizli ve kapalı olmadığını bildiriyor. "Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur".Yani Allah sizi annelerinizin rahminde erkek veya kız,güzel veya çirkin,bedbaht veya bahtiyar olarak,dilediği gibi yaratır."O'ndan başka ilah yoktur.O mutlak güç ve hikmet sahibidir" Yani yaratan O'dur.İlah ve mabud olmayı tek hake den O'dur.Hiçbir ortağı yoktur.Erişilmez güç,hikmet ve hükümleri koyma yetkisi sadece O'ndadır.Ayette İsa (a.s)'nın da bir insan olduğu,Allah'ın da diğer mahluklar gibi onu da yarattığı ima yoluyla hatta açıktan ifade edilmektedir.Çünkü Allah (c.c) İsa (a.s)'a da rahimde şekil vermiş,onu dilediği gibi yaratmıştır.Anne karnındaki merhalelerden geçtiği ve halden hale girdiği halde Hristiyanların (Allah'ın lanetleri üzerlerine olsun) iddia ettikleri gibi nasıl ilah olabilir ? Nitekim Yüce Allah başka bir ayette şöyle buyuruyor:"Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor.İşte bu yaratıcı,Rabbiniz Allah'tır.Mülk O'nundur.O'ndan başka ilah yoktur.Öyleyken nasıl oluyor da (O'na kulluktan) çevriliyorsunuz? (Zümer Süresi'3)".
.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
guraba.com
بسم الله الرحمن الرحيم
El-hamdulillâh es-Salâtu ve’s-Selâmu Alâ Rasûlillâh. Emmâ ba’du:
Malum olduğu üzere ehl-i sünnetin indinde Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarının tespitinde kullanılacak deliller, Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünnetidir.
Mutezile’ye gelince ise; ehl-i sünnetin onlar hakkında “Mutezile, Allah azze ve celle hakkında nefyettiklerini, tafsîlî delillerle nefyetmemektedirler.” dediğini görürüz.
Bu meseleyi daha iyi kavrayabilmek için her şeyden önce bazı ön bilgilere sahip olmamız gerekmektedir:
Şöyle ki;
Allah hakkında herhangi bir ismi veya herhangi bir sıfatı ispat etmede elimizde sadece iki şey vardır: Bunlar Allah’ın Kitabı ve Rasûlünün Sünnetidir.
Ehl-i Sünnet, Allah’ın kitabına ve Rasûlünün sünnetine bakar, orada Allah’ın kendisine veya Rasûlünün vahiy yoluyla Rabbine ispat ettiklerini ispat ve nefyettiklerini de nefyederler. Bununla birlikte ispat hakkındaki nasların nefy hakkındaki naslardan daha tafsîlî olduğunu söylerler.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken ince bir nokta var:
Ehl-i sünnet isim veya sıfatlardan ispat ettikleri hakkında tafsilî (tek tek) delil getirir. Aynı şekilde nefyederken de tek tek delil getirir. Nefiy hakkında getirdikleri bu deliller, ya direkt olarak tayin edip de nefyeder; Mesela “و لا يظلم ربك أحدا / Ve Rabbin hiç kimseye zulmetmez” ayetiyle kendisinden “zulm”ü nefyetmesi gibi… Ya da gerektirerek/zorunlu kılarak nefyeder; mesela “وإنك أنت العليم الحكيم / Ve şüphesiz ki Sen Alîm’sin, Hakîm’sin.” ayetiyle de “ilm” sıfatını ispat eder ki bu da “cehalet”in nefyini gerektirir/zorunlu kılar.
Ehl-i sünnetin izlediği metot genel hatlarıyla (özlü olarak) bu şekildedir.
Bu konuyu Mutezile açısından değerlendirdiğimizde;
Mutezile’yi “ispat” açısından ele aldığımızda; zaten onlar sıfatları genel olarak ispat etmezler.
Ancak “nefy” açısından ele aldığımızda; ehl-i sünnet âlimlerinin Mutezile’nin açık (tafsîlî) naslarla nefyetmediğini söylediklerini görürüz.
Şayet bir kimse, ehl-i sünnetin bu sözüne karşı derse ki: Bilakis Mutezile herhangi bir sıfatı “nefy”ederken tafsîlî naslarla/delillerle nefyetmiştir. Yani “nefiylerini” naslar/deliller üzerine bina etmiştir. Mesela Allah azze ve celle’nin ahirette görüleceğini inkâr ederken;
“لا تدركه الأبصار / Gözler onu idrak edemez.” veya “فلا جاء موسى لميقاتنا كلمه ربه، قال رب أرني أنظر إليك قال لن ترني / Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca ‘Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!’ dedi. (Rabbi): ‘Sen beni göremezsin.’” ayetlerini delil olarak getirmiş ve böylece nefyederlerken tafsîlî delillerle nefyetmişlerdir.
Deriz ki: “Ehl-i sünnetin Mutezile’ye karşı ortaya koymuş olduğu bu kâide, aynen vechi üzeredir. O da şudur: “Mutezile, sıfatları nefyetme hususunda tafsîlî naslarla istidlâl etmemektedir.”
Ancak zikredilen bu iki delile gelince:
Mutezile şuna itikad eder ki/şunu ikrâr eder ki; Allah azze ve celle’nin görülmesi/Allah azze ve celle’yi görmek imkânsızdır.
Cedel babından, “Gözler O’nu idrak edemez.” ayetinin dünya ve ahirette Allah’ın görülemeyeceğine delalet ettiğini kabul etsek bile –ki asla buna delâlet etmemektedir- ; “Mutezile’nin mezhebi bu mudur?” Cevap ise bellidir: Elbette ki “Hayır.”
Çünkü Mutezile mezhebinin iddiası bundan daha ileri derece anlamlar içermektedir.
Bu sözümüzün anlamı şudur: Bu ayeti, ıtlağı üzere ele aldığımızda, görülmesinin nefyine delalet etmektedir. Burada, görmenin nefyinden başka bir şey yoktur. Yani sadece görmenin nefyi vardır, deriz.
Ancak Mutezile, “görülmez” deyip de nefy mi ediyor sadece? Yoksa aynı zamanda “görmenin imkansız olduğuna” mı inanıyor?!
Maruftur ki, nefyolunan bir şey, gayb olarak kalır. Yani, acaba bu nefyolunma, imkânsızlığı nedeniyle midir? Yoksa Allah’ın onu istememesi veya onu ortadan kaldıracak sebebin yokluğu nedeniyle midir?
Buraya çok dikkat edin!
Tabiri şu şekilde açacak olursak “Nefyetmek, o şeyin imkânsızlığına delalet eder mi? İmkânsızlığını gerektirir mi?
Cevap: İmkânsız kılmaz, imkânsızlığını gerektirmez.
Şayet Mutezile, delil olarak getirmiş olduğu bu ayetlerin durduğu yerde durmuş olsaydı, şöyle demesi gerekirdi: “Allah azze ve celle görülmez. Ancak görülmesi mümkün müdür, yoksa imkânsız mıdır Allah bilir. Yani; Allah azze ve celle mümkün olmasıyla birlikte mi görülmez, yoksa imkânsız olmasıyla birlikte mi görülmez Allah bilir” deselerdi, biz de derdik ki: “Evet, Mutezile nefyederken delillerle, mufassal delillerle nefyetmiş, ancak isabet edememişlerdir.
Şayet “Mümkün mü, yoksa imkânsız mı Allah bilir!” deselerdi. Derdik ki: Bunlar Haricîlerin düştüğü durum gibi gerçekten de delil getirmişler, ama bu delilleri anlayamamışlardır.
Ancak Mutezile böyle değil. Bu şekilde söylemiyor. Bilakis Mutezile, kitaplarında, görülmenin mümkün olduğuna itikad edenleri tekfir ediyor.
Çünkü onlara göre mücerred olarak Allah azze ve celle’nin görülmesinin mümkün olduğunu kabul etmek, Allah’ın cihette olmasını gerektirir. Cihette olması da cisim olmasını gerektirir. Bu da onların indinde açık bir küfürdür.
Bu yüzden kardeşler!
Meselenin tahkikine indiğimizde bunların akidelerini bina ettikleri nefiyde de tafsilî naslarla nefyetmediklerini görüyoruz.
Görüyor musunuz ehl-i sünnet âlimlerini, nasıl da muhaliflerin mezheblerini tahkik ediyor!
Bizi ehl-i sünnetten kılan Allah’a hamd olsun.
Vallâhu a’lemu ve sallallâhu alâ nebiyyinâ muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihi ecmaîn.
Hazırlayan: Ebu Zerka
K İ T A P L A R A İ M A N
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ
Soru … 1 : Kitaplara iman ne demektir, bunu kısaca tarif eder misiniz ?
Cevap …1 : Kitaplara iman demek : Allah’u Teala’nın, emir ve yasak-larını … vaad ve tehditlerini … Kullarından istediği şeyleri … geçmiş ve gelecekle alakalı bilgileri ihtiva eden ve içlerinde hidayet ve nur bulunan kitaplarını gerçek kelamı ile Nebi ve Rasûllerine indirdiğine kesin olarak inanmak demektir.
(((((((((((((((((( …………… ))))))))))))))))))
Soru … 2 : Kitaplara imanın delillerini zikreder misiniz ?
Cevap … 2 : Kitaplara imanın delilleri gerek Kur’an da ve gerekse sünnette zikredilmektedir… Onlardan bazıları şunlardır :
" Ey iman edenler ! Allah'a, O'nun Rasûlüne, Rasûlüne indirdiği kitaba ve daha evvel indirdiği kitablara iman edin."
NİSA : 136
" Deyin ki : Biz Allah'a ve bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya verilenlere ve bütün peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Birini diğerinden ayırdetmeyiz. Biz ona teslim olmuşlarız."
BAKARA : 136
" De ki : Ben Allah'ın indirdiği bütün kitablara iman ettim."
ŞURA : 15
(((((((((((((((((( …………… ))))))))))))))))))
Soru … 3 : Allah’u Teala’nın indirdiği bütün kitap ve sahifelerin ismi zikredilmiş midir ?
Cevap … 3 : Allah’u Teala Kur'ân-ı Kerim'de indirdiği kitablarının bazılarının adını zikretmiştir…. Bunlar Kur’an, Tevrat, İncil, Zebur’dur. Geri kalanlardan ise topluca sözkonusu edilmektedir.
Kur’anı Kerim : Allah’u Teala onu, son Rasulü olan Muhammed s.a.v’e indirmiştir. Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurur :
“ Biz onu anlayasınız diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik..... “
YUSUF : 2
“ O Allah’a hamd olsun ki kuluna Kitabı indirdi. “
KEHF : 1
“ Alemlere uyarıcı olması için kuluna Furkan’ı indiren Allah ne müba-rektir. “
FURKAN : 1
“ O Kafirler Kur’anı işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devire-ceklerdi. 0 delidir diyorlardı. Halbuki o alemler için uyarıdan başka bir şey değildir. “
KALEM : 51 - 52
Tevrat : Allah’u Teala onu Musa a.s’a indirmiştir :
“ Gerçekten Tevrat’ı biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır. Allah’a teslim olmuş nebiler, onunla Yahudilere hüküm verirlerdi. Rabbani alimler ve rahipler de Allah’ın Kitabını korumakla görevli olduklarından onunla hüküm verirler ve onu gözetleyip korurlardı..... “
MAİDE : 44
İncil : Allah’u Teala Onu İsa a.s’a indirmiştir :
“ Onların ardından yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona, içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik. “
MAİDE : 46
Zebur : Allah Onu da Davud a.s’a vermiştir :
“ Davud’a da Zebur’u verdik........ “
İSRA : 55
(((((((((((((((((( …………… ))))))))))))))))))
Soru … 4 : Kitapların haricinde de peygamberlere sahifeler verilmiş midir ?
Cevap … 4 : Allah’u Teala bazı rasul ve nebilerine de suhuflar vermiştir.
Kendisine suhuf verilen Rasuller ise İbrahim ve Musa a.s dır. Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :
“ Muhakkak ki felaha eren, zekat veren ve Rabb’inin adını anıp namaz kılandır. Ama siz şu dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa Ahiret daha iyi ve daha kalıcıdır. Bu hüküm elbette ki önceki suhufda vardır. İbrahim ve Musa’nın suhufunda. “
A’LA : 14 – 19
“ Yoksa kendisine Musa’nın ve çok vefalı İbrahim’in suhufunda bulunan haber verilmedi mi ?. “
NECM : 36 – 37
Diğer Rasullere indirilen kitaplara gelince Allah’u Teala onların isimlerini açıklamamıştır. Fakat Allah, her Rasulün kavmine tebliğ etmekle görevli olduğu bir risaleti olduğunu açılamıştır.
“ İnsanlar bir tek ümmet idi, Allah elçileri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek üzere içinde gerçekler bulunan kitaplar indirdi. “
BAKARA : 213
“ And olsun biz rasullerimizi açık delillerle gönderdik ve - onlarla beraber - mizanı - yani ölçüyü - indirdik...... “
HADİT : 25
Kur’an’da adları anılan ve anılmayan kitaplara ve Allah’ın indirdiği diğer bütün kitap ve suhufa - yani sahifelere - iman ederiz… Bu şekildeki bir iman ; icmali bir imandır.
(((((((((((((((((( …………… ))))))))))))))))))
Soru … 5 : İndirilen kitapların ana hedefi nedir ? … Veya bunların hepsinin daveti aynımıy dı ?
Cevap … 5 : Bilindiği gibi semavi kitapların ana meselesi ve hedefi : İbadetlerle AlIah’ı birleme ve hiç bir şeyi O’na ortak koşma-maktır…. Bu mesele, bütün kitapların asıl mevzusu olup hiç değişmez bir esastır.. Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır :
“ Senden önce gönderdiğimiz her rasule ; Benden başka ilah yoktur, sadece bana kulluk edin, diye vahy etmişizdir. “
ENBİYA : 25
وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ وَاجْتَنِبُواْ الطَّاغُوتَ”……..
“ And olsun biz her millet içinde : Allah’a kulluk edin, tagut - lara ibadet etmekten - de kaçının, diye rasul gönderdik...... “
NAHL : 36
Soru … 6 : Kur’ana iman ile diğer kitaplara iman arasında bir fark var mıdır, bununizahını yapar mısınız ?
Cevap … 6 : Elbetteki vardır … Önceki indirilen kitaplara iman, icmali bir imandır. Kur’ana iman ise tafsilidir.
Yani ; Allah’ın gönderdiğini söylediği diğer kitapların indirildiğine, içle-rinde hak, nur ve hidayet olduğuna, bununla beraber onların hepsinin de hedefinin Allah’ı rububiyetinde, uluhiyetinde ve isim ve yüce sıfatlarında birlemek üzere indirildiğine inanırız.
Buna muhalif olarak o kitaplara nisbet edilen şeyler ise, beşerin tahrifinden başka bir şey değildir…. Tevrat hakkında Allah’u teala şöyle buyuruyor :
“ Gerçekten Tevrat’ı biz indirdik, Onda hidayet ve nur vardır... “
MAİDE : 44
İncil hakkında ise şöyle buyurmaktadır :
“ Onların ardından yanlarındaki Tevrat’ı tasdik edici olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona, içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik. “
MAİDE : 46
(((((((((((((((((( …………… ))))))))))))))))))
Soru … 7 : Allah’u Azze ve celle’nin son kitabı Kur’an’a imanın özellik-leri ve diğer kitaplardan farklılığı nedir ?
Cevap … 7 : Allah’u Azze ve celle’nin son kitabı Kur’an’ın diğer kitaplara nazaran bir çok farklılığı vardır….. Onları şöyle sıralayabiliriz :
1 - Kur’an, Adem a.s’dan Rasulullah s.a.v’e kadar inen bütün kitap ve suhufların ilahi bir hulasasıdır….
2 - Kur’an, Allah’ı birleme, O’na ibadet ve itaat yönüyle önceki kitaplarda bulunan hükümlerin bir tasdikçisidir.
3 - Kur’an, geçmiş kitaplardaki faziletlerin hepsini kendisinde cem etmiştir. Onlardaki hakkı ikrar ve itiraf eder, tahrif ve sonradan içlerine sokuşturulan batıl şeyleri de beyan ve reddeder.Rabbimiz şöyle buyurur :
“ Sana da kendinden önceki kitabı doğrulayıcı ve onu koruyup kollayıcı olarak bu Kitabı hak ile indirdik. “
MAİDE : 48
4 - Kur’an, Allah’tan indirilen bir kitap olduğunu ve başkaları tarafından uydurulacak bir kitap olmadığını, ayrıyeten kendisinden öncekileri tasdik edici bir kitap olduğunu da isbat eden bir kitaptır… Rabbimiz bu konuda da şöyle buyurur :
“ Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından uydurulacak bir şey de değildir. Bu ancak kendisinden öncekilerin tasdikcisi ve kitabın açıklamasıdır…“
YUNUS : 37
“ Bu Kur’an iftira edilmiş bir söz değildir. 0 ancak kendinden önceki kitapların tasdiki, her şeyin açıklanması ve mümin topluluk için de hidayet ve rahmettir. “
YUSUF : 111
5 - Kur’an, İçerisinde şek ve şüphenin olmadığı bir kitaptır… Rabbimiz şöyle buyurur :
“ ……….. Onda asla şüphe yoktur. Alemlerin rabbi tarafından indi-rilmiştir. “
YUNUS : 37
6 - Kur’an, beşeriyetin tamamı için genel bir şeriat getirmiştir. Onda insanlık için dünya ve ahiret saadetini sağlayıcı her şey vardır.
7 - Kur’an, getirdiği şeriatla geçmiş toplumlara has ameli şeriatların hepsini nesh edip, her zaman ve her mekana uygun olan ve kıyamete kadar da ebedi kalıcı hükümler yaz etmiştir.
8 - Kur’an, tahrifin ve batılın ne önünden ve ne de arkasından yakla-şamayacağı korunan bir kitaptır… Rabbimiz şöyle buyurur :
“ Şüphesiz ki 0 zikri biz indirdik biz. Ve Onun koruyucusu da elbette ki biziz. “
HİCR : 9
“ Onlar kendilerine gelen Kur’anı inkar ettiler. Halbuki 0 eşsiz bir kitaptır. Ne önünden ne de arkasından Onun hükmünü boşa çıka-racak bir söz gelmez. 0, hüküm ve hikmet sahibi çok övülen Allah’tan indirilmiştir. “
FUSSİLET : 41 – 42
9 - Kur’an, diğer peygamberlerin çoğunda olduğu gibi, sadece Muham-med mustafa’nın kavmine inen bir kitap da değildir… Allah’u Teala onu bütün insanlığa tebliğ edip duyurması için indirmiştir… Yani bu yönüyle de Kur’an diğer kitaplardan ayrı bir özelliğe sahiptir…Diğer kitaplara gelince, Allah’ın bize haber verdiğine göre bu kitaplar, müntesipleri tarafından tahrife uğratıl-mıştır.
10 - Kur’an, Yahudilerin kendi kitaplarında yaptıkları değişiklik ve tahrifatı anlatır….
“ Şimdi siz, onların size inanmalarını mı umuyorsunuz ? Oysa bunlardan bir grup vardır ki, Allah’ın sözünü işitirler de düşünüp akıl erdirdikten sonra bile bile onu değiştirirler. “
BAKARA : 75
“ Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerinden kaydırıyorlar… “
NİSA : 46
11 - Kur’anı, Hıristiyanların İncil’de yaptığı tahrifi anlatır.
“ Biz Hıristiyan’ız diyenlerden de söz almıştık, ama uyarıldıkları şeyden ibret almayı unuttular. Bu yüzden kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah onlara ne yaptıklarını haber verecektir. Ey kitap ehli, Rasulümüz size geldi, kitaptan gizlediğiniz şeylerin çoğunu size açıklıyor, çoğundan da vaz geçi-yor. Gerçekten size Allah’tan bir nur ve açık bir kitap geldi. “
MAİDE : 14 – 15
“ Onlardan öyleleri vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini eğip bükerler ve " Bu Allah katındandır " derler. Oysa o kitaptan değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylerler.
ALİ İMRAN : 78
(((((((((((((((((( …………… ))))))))))))))))))
Soru … 8 : Yahudiler kitaplarını nasıl tahrif etmişlerdir, bu konu-yu deliller çerçevesinde anlatır mısınız ?
Cevap … 8 : Yahudi ve Hırıstiyanların kendi kitaplarında yaptığı tahrif, genel olarak üç kısma ayrılmaktadır :
Birincisi : Sözü olduğu gibi bırakıp tevil ederek manayı tahrif etmek şeklinde yapılmıştır….. Kur’an buna şu Ayetle işaret ediyor :
“ Yahudilerin yaptıkları zülüm ve bir çok kimseyi Allah yolundan çevirmelerinden dolayı kendilerine temiz ve güzel şeyleri onlara yasak-ladık. Menedildikleri halde faizi almaları ve haksız yere insanların mallarını yemelerinden ötürü - işte böyle yaptık - “
NİSA : 160 – 161
Bu Ayeti celilede de işaret edildiği gibi Yahudiler, kitaplarında bulunan mevcut hükme rağmen çeşitli hileler yaparak insanların mallarını batıl olarak yemektedirler…. Bununla da kalmayıp şöyle demektedirler :
Yahudiler kendi aralarında faiz alamaz, birbirleri ile olan ilişkilerinde de emanete riayet şarttır. Ama Yahudi olmayan biriyle olan ilişkilerinde faizin bir sakıncası yoktur, artı onun malını da yiyebilirsin…. Onların bu çirkin halini Kur’an’ı kerim bizlere şöyle anlatmaktadır :
“ Kitap ehlinden öyleleri vardır ki, ona yüklerle emanet bıraksan onu sana öder. Onlardan öyleleri de vardır ki, ona bir dinar versen, devamlı olarak başında beklemeden onu sana ödemez. Onlar : “ ümmilere karşı bize bir sorumluluk yoktur “ dedikleri için böyle yapıyorlar ve Allah’a karşı bile bile yalan söylüyorlar. “
ALİ İMRAN : 75
Bu gün Tevrat’ta olan bir hükme göre, Yahudi ancak Yahudi komşusuna ve kendi dindaşına karşı dürüst davranmakla yükümlüdür… Yahudi olmayanın malını çalması, ona yalan söylemesi bir Yahudi için günah değildir.
Sırası gelmişken ifade etmekte fayda vardır ; Bu aynen zamanımızdaki rafizi ve harici zihniyetine sahip olan bazı kimselerde de söz konusudur… Şöyle ki ; bu taifenin içerisinde de kendileri gibi düşünmeyen kimseleri kafir saydık-larından dolayı, mallarını gaspetmeyi ve onlara takiyye yapmayı helal saymak-tadırlar.
İkincisi : Değiştirip ilaveler yaparak tahrif etme şekli…. Bu şekildeki ilave yoluyla yapılan tahrifin de bir çok örnekleri vardır.
Yahudiler Tevrat’a, Allah’ın indirmediği birçok hurafe türü şeyler ilave etmişlerdir. Onlardan bazıları, Allah’a iftira ve rasuller hakkında ağza alınma-yacak derecede çirkin kelimelerdir… Bunlardan bir kısmını Kur’an’ı kerim bize şöyle nakletmektedir :
“ Şüphesiz ki Allah “ Allah fakirdir, biz zenginiz “ diyenlerin sözlerini işit-miştir. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve onlara “ yangın azabını tadın “ diyeceğiz. Bu, sizin elleri-nizin yapıp öne sürdüğü şeylerin karşılığıdır. Allah kullarına asla zulmetmez. “
ALİ İMRAN : 181 – 182
“ Yahudiler : Allah’ın eli bağlıdır dediler. Kendi elleri bağlandı ve söyle-diklerinden dolayı lanetlendiler. Hayır, Allah’ın iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. “
MAİDE : 64
Tevrat’ta buna benzer ve hatta daha da çirkin bir çok ifadeler bulmak müm-kündür.
(((((((((((((((((( …………… ))))))))))))))))))
Soru … 9 : Hırıstiyanlar kitaplarını nasıl tahrif etmişlerdir, bu konuyu deliller çerçevesinde anlatır mısınız ?
Cevap … 9 : Hırıstiyanlar da kendi kitaplarında tahrifler yapmışlardır…. Onların İncil’de yaptıkları tahrif, Yahudilerin tahrifinden pek de aşağı değildir.
Mesela, İsa a.s’ın uluhiyeti ile alakalı problemleri ve aynı zamanda teslis inançları……. Yani ; - haşa - Allah’ın üç oluşu : Baba, oğul, Ruhu’l-Kudüs gibi şeyler, İncil’e yapılmış çirkin ilavelerdir…. Rabbimiz bu konuda şöyle buyur-maktadır :
“ Allah ancak Meryem’in oğlu Mesih’tir diyenler elbette kafir olmuşlardır. Oysa Mesih : Ey İsrail oğulları, benim Rabb’im ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin...... demişti. “
MAİDE : 72
“ Allah üçün üçüncüsüdür diyenler, elbette kafir olmuştur. Oysa yalnız bir ilah vardır ve başka ilah yoktur..... “
MAİDE : 73
“ Meryem oğlu Mesih, rasulden başka bir şey değildir. Ondan önce de rasuller gelip geçmiştir. Annesi de sıddıka idi. İkisi de - herkes gibi - yemek yerlerdi..... “
MAİDE : 75
“ Allah demişti ki : Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara : Allah’ı bırakarak beni ve annemi ilah edinin, dedin ?. İsa dedi ki : Haşa, sen yücesin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ama ben senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gaybı bilen yalnız sensin sen ! “
MAİDE : 116
Üçüncü tahrif şekilleri ise : Tamamen tahrif edip gizlemek şeklinde olmuştur… Yani hem şeriatın hükümlerini gizlediler hem de Resulullah s.a.v’in risaletini gizlediler….. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :
“ Allah, kendilerine kitap verilenlerden : Onu insanlara açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz diye söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü arka-larına atıp umursamamışlar ve yok pahasına onu satmışlardı. “
ALİ İMRAN : 187
Rasulullah s.a.v’in risaletini gizlediklerini ise Rabbimiz şöyle haber vermek-tedir :
“ Meryem oğlu İsa da : “ Ey İsrail oğulları, ben size Allah’ın gönder-diği bir Rasulüm, benden önce gelen Tevrat’ı tasdik edici ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir Rasulü müjdeleyici olarak geldim “ demişti. Fakat - İsa’nın haber verdiği rasul - onlara apaçık deliller getirince : Bu apaçık bir sihirdir dediler. “
SAF : 6
“ Kendilerine kitap verdiklerimiz Onu, oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar, ama yine de onlardan bir grup bile bile hakkı gizlerler. “
BAKARA : 146
Ama ne yazık ki Allah’u Azze ve Celle’nin bu emirlerine rağmen ehli kitap Rab’lerine karşı asi olmuşlar ve açıklamakla emrolundukları hükümleri insanlardan gizlemişlerdir….. Yani - Rabbimizin buyurduğu gibi - onlar Allah’ın Ayetlerini az bir pahaya satmışlardır.
Buhari ve Müslim’deki zikredilen şu hadisi şerifler, onların kendi kitap-larına karşı nasıl çirkin bir tutum içerisinde olduklarını bize açıkça anlatmaktadır…
“ … Abdullah İbn Ömer r.a dan. O şöyle dedi : Yahudi’ler Resulullah s.a.v’e geldiler ve Ona kendilerinden bir adamla bir kadının zina ettiğini zikrettiler. Rasulullah onlara : Siz recim hakkında Tevrat’ta ne buluyorsunuz ?, buyurdu. Onlar : Biz zina edenlerin ayıplarını ortaya koyup teşhir eder ve onları bir de değnekle döveriz, dediler. Abdullah b. Selam onlara : Yalan söylediniz, Tevrat’ta recim - Ayeti - vardır, dedi. Bunun üzerine onlar Tevrat’ı getirdiler ve kitabı açtılar. Yahudilerden biri elini recim Ayetinin üzerine koydu ve ondan önceki ve sonraki Ayetleri okumağa başladı. Abdullah b. Selam ona : “ Elini kaldır “ dedi. 0 da elini kaldırınca recim Ayeti görülüverdi. Yahudiler : Ya Muhammed, Abdullah b. Selam doğru söyledi, gerçekten Tevrat’ta recim Ayeti vardır, dediler. Zinanın sabit olması üzerine Rasulullah s.a.v bu iki zinakarın recim edilmelerini emretti. Onlar da recim edildiler. Abdullah b. Ömer : Ben, onlar recim edilirken Yahudi erkeğini, kadına atılan taşlardan korumak için kadının üzerine meyleder halde gördüm demiştir. “
BUHARİ : 6841 – Ter : 6697 - MÜSLİM : 1699 / 26
“ … Abdullah İbn Abbas r.a dan. O şöyle dedi : Sizler kitap ehli olan-lara şeraitten nasıl herhangi bir şeyi soruyorsunuz ?. Halbuki Resulullah s.a.v üzerine indirilmiş olan kitabınız, kitapların en yenisidir. Sizler onu halis olarak ve içerisine hiçbir şey karışmamış olarak ukumaktasınız. Bu Kur’an sizlere, ehli kitap olanların Allah’ın kitabını tebdil edip değiştir-diklerini ve kitabı kendi elleriyle yazdıklarını ve bununla da az bir pahayı satın almaları için ; “ bu Allah katındandır “ dediklerini sizlere söyle-miştir. Dikkat edin ! size gelmiş olan ilim, sizleri onlara soru sormaktan nehyetmektedir. Vallahi biz onlardan hiçbir kimseyi, size indirilmiş kitaptan size soru sorduklarını görmüş değiliz. “
Buhari : 16.c.7234.S
(((((((((((((((((( …………… ))))))))))))))))))
Soru … 10 : Kur’anı kerim sadece belirli bir kavme mi indirildi ?
Cevap … 10 : Kur’anın diğer Kitaplardan ayrıldığı bir başka yönü de ; onun bütün insanlar ve cinlerin kitabı olmasıdır… Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır :
“ Bu - kitap - insanlara kurtuluş yollarını gösteren delillerdir ; inancı sağlam olanlar için de bir rehber ve bir rahmettir “
CASİYE : 20
“ 0 - Kitap - alemler için ancak bir öğüttür. “
KALEM : 52
“ - Onlara - De ki : Ey insanlar ! ben sizin hepinize birden gönderilen elçiyim….. “
A’RAF : 158
“ Hani cinlerden bir grubu, Kur'an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki : " Kulak verin ; " sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. Dediler ki : " Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitap dinledik ; bu kitap ki hakka ve doğru olan yola yöneltip iletmektedir. Ey kavmimiz, Allah'a davet edene icabet edin ve O'na iman edin ki ; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azabtan korusun. Kim Allah'a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde - Allah'ı aciz bırakacak değildir ve onun O'ndan başka - velileri yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler."
AHKAF : 29 – 30 – 31 – 32
“ De ki : " Bana gerçekten şu vahyolundu : Cinlerden bir grup din-leyip de şöyle demişler : Doğrusu biz, büyük hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik.O Kur'an ki, gerçeğe ve doğruya yöneltip iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız."
CİN : 1 – 2
“ … Ebu Hureyre r.a dan. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu : Muhammedin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu ümmetten Yahudi, Hıristiyan veya herhangi bir kimse beni işitir de sonra benimle gönderilen şeye iman etmediği halde ölürse muhakkak o, ateş ehlinden olur. “
Müslim : 153 / 240.N – Ahmed : 2 / 350 – 8397.n
İşte bahsi edilen bu özellik, diğer peygamberlere verilen özelliklerden ayrı bir özelliktir…. Delillerin de açık ve net beyanlarından anlaşıldığı gibi Kur’an Rasulullah’a, muayyen bir kavme tebliğ edilmek üzere değil bütün insanlara ve Cinlere tebliğ edilmek üzere indirilmiştir...Bilindiği gibi önceki kitaplar, muayyen toplumlara geliyordu.
Hulasa Kur’an, kıyamete kadar bütün insanlar üzerinde Allah’ın bir hüc-cetidir…. Dolayısıyla Rabbimiz onu, insanların tahrif etmemeleri için korumuş ve korunmaya da devam edecektir.
(((((((((((((((((( …………… ))))))))))))))))))
Soru … 11 : Müslümanların Kur’ana karşı sorumlulukları nelerdir, bunları deliller çerçevesinde anlatır mısınız ?
Cevap … 11 : Elbetteki bu ümmetin Kitapları olan Kur’ana karşı bir çok sorumlulukları vardır … Yani bir çok cahil insanın zannetiği gibi sadece ; bu kitabın adı Kur’an ve bu Allah tarafından indirilmiştir, sözü ve inancı yeterli değildir.
1 – Kur’anın, bütün noksanlıklardan munezzeh olah Allah tarafından indirilmiş bir kitab olduğuna şeksiz şüphesiz iman etmeleri.
حم {} تَنزِيلٌ مِّنَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
“ Ha mim. Bu kitap Rahman ve Rahim olan – Allah – tarafından indi-rilmiştir. “
FUSSİLET : 1-2.AY.
أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِندِ غَيْرِ اللّهِ لَوَجَدُواْ فِيهِ اخْتِلاَفاً كَثِيراً
“ Onlar Kur’anı hiç düşünmüyorlar mı ? Eğer o Allah’tan başkası tara-fından gelmiş olsaydı, onda birbirine muhalif çok şeyler olurdu. “
NİSA : 82.AY.
2 - Bu kitabın, ihtilaf ve tezat şeyler içermekten, noksaklıktan ve içerisinde ihmal edilmiş bir şeylerin varlığından uzak olan bir kitap olduğuna iman etmeleri.
Basiretli bir müslümanın Kitabına karşı sorumluluklarından birisi de ; bu kitabın ihtilaf ve tezat şeyler içermekten, noksaklıktan ve içerisinde ihmal edilmiş bir şeylerin varlığından uzak bir kitap olduğunu bilmesi ve ona bu şekilde iman etmesidir….Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :
أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِندِ غَيْرِ اللّهِ لَوَجَدُواْ فِيهِ اخْتِلاَفاً كَثِيراً
“ Onlar Kur’anı hiç düşünmüyorlar mı ? Eğer o Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, onda birbirine muhalif çok şeyler olurdu. “
NİSA : 82.AY.
“ …. İbnu’l As r.a dan ; Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Kur’an , bir kısmı diğer bir kısmını yalanlamak için indirilmemiştir…….. “
İBNİ MERDEVEYH : TEFSİR DE - İBNİ KESİR : 3.C.1171.SAY.
3 – Kur’anın korunmuş ve kıyamete kadar da korunacak bir kitab oldu-ğuna iman etmeleri.
Değerli kardeşlerim ! müslümanın kitabına karşı sorumlu olduğu bir diğer husus da ; Bu Kitabıb kıyamete kadar Allah’ın koruması altında olacağıdır…
Rabbimiz kerim kitabında bu teminatı şöyle zikreder :
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
“ Muhakkakki bu zikri biz indirdik. Ve onu koruyacak olanda elbette yine biziz “
HİCR : 9.AY.
….. عن أبي هريرة رضى الله تعالى عنه قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم إني قد تركت فيكم شيئين لن تضلوا بعدهما كتاب الله وسنتي ولن يتفرقا حتى يردا علي الحوض
{ … Ebu Hureyre r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : “ Size, sarıl-dığınız müddetçe asla sapıtmayacağınız iki şey bıraktım. Biri, Allah’ın Kitabı, diğeri ise benim sünnetim. Bunlar havz’ın başında yanıma gelin-ceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. }
MÜSTEDREK : 1.C.193.S - DARE KUTNİ : 3.C.4525.N - S . SAHİHA : 4.C.1761.N
Allah’u Azze ve Celle bu Ayeti celilesinde indirdiği zikrini koruyacağına kefil olmuştur… Rabbimizin koruyacağına kefil olduğu bir şey de, kesinlikle içeri-sinden hiçbir şeyin zayi olmayacağına, ortadan kaybolmayacağına ve kıyamete kadar da ondan bir şeyin tahrif edilmeyeceğine delalet eder.
Eğer bundan başkası caiz olmuş olsaydı,haşa Allah’ın bu kelamı yalan, verdiği teminat da geçersiz olurdu. Bu ise kamil bir akla sahip olan hiç kimsenin düşünemeyeceği bir şeydir.
4 - Onu tilavet ederek ezberlemek, başkalarına öğretmek ve gere-ğince amel etmek.
“ Allah’ın Kitabını okuyanlar, namaz kılanlar ve kendilerine verdi-ğimiz rızktan Allah için gizli ve açık sarf edenler, asla zarar etmeyecek bir ticaret umarlar. “
FATIR : 29
“ … Rasulullah s.a.v şöyle buyurdular : Kur’anı okuyun ve onunla amel edin. Onu geçim kaynağı yapmayın “
Ahmed Müsned : 3 / 428
“ … Osman r.a dan. Rasulullah s.a.v şöyle buyurdular : Sizin en hayırlınız Kur’anı öğrenen ve öğretendir. “
Buhari : 11.c.5120.s
5 - Ayetlerini tefekkür ve tedebbür etmek.
Müslümanın kitabına karşı sorumluluklarından bir diğeri de ; onun Ayet’leri üzerinde dikkatli bir şekilde durarak tefekkür ve tedebbür etmesidir…
Rabbimiz bu konuda da şöyle buyurmaktadır :
أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ ………….
“ Onlar Kur’anı hiç tedebbür etmiyorlar mı ? - yani o kitabın Ayetleri üzerinde hiç düşünmüyorlar mı ? Onu idrak etmek, anlamak ve kavramak için hiç çaba sarfetmiyorlar mı ? - ……………….. “
NİSA : 82.AY.
“ Şüphesiz bunda tefekkür eden bir toplum için Ayet’ler vardır. “
RA’D : 3
6 - Helallerini helal haramlarını da haram kabul etmek.
“ Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden dolayı şu heIal şu haramdır demeyin, sonra Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz.... “
NAHL : 116
“ Ey iman edenler, Allah’ın size helal kıldığı güzel ve temiz şeyleri haram etmeyin... “
MAİDE : 87
“ Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Rasulünün haram kıldığını haram saymayanlarla..... savaşın. “
TEVBE : 29
7 - Emirlerine uymak ve yasaklarından da kaçınmak.
“ İman edenler Rab’lerinden gelen hakka uymuşlardır... “
MUHAMMED : 3
“ Eğer siz yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere sokarız... “
NİSA : 31
“ Kim Allah’ın yasaklarına saygı gösterirse bu, Rabb’inin katında kendisi için iyidir..... “
HACC : 30
“ ………. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Sakın bunları çiğnemeyin. Kim Allah’ın sınırlarını çiğnerse işte onlar zalimlerdir. “
BAKARA : 187 – 229
8 - Misal ve geçmiş ümmetlerle ilgili kısaslarından ibret almak.
Müslümanın kitabına karşı sorumluluklarından bir diğeri de; onun misal- lerinden ve geçmiş ümmetlerle ilgili kısaslarından ibret almaktır…Rabbimiz bu konuda da şöyle buyurmaktadır :
“ Bu misalleri, düşünsünler diye insanlara veriyoruz…. “
HAŞR : 21
“ Bu kıssayı - onlara - anlat, belki onlar tefekkür ederler…. “
A’RAF : 176
“ And olsun onların - yani rasullerin - kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır... “
YUSUF : 111
9 - Muhkem Ayet’leriyle amel etmek ve müteşabih olanlarına da olduğu gibi iman edip teslim olmak.
“ Müminler : - savaş hakkında - keşke bir sure indirilseydi ya dediler . Fakat muhkem - yani hükmü açık - bir sure indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık bulunan münafıkların sana ölümden bayılıp düşen kimsenin bakışı gibi baktıklarını görür-sün. “
MUHAMMED : 20
“ Kitabı sana 0 indirdi. Onun bazı Ayet’leri muhkemdir, bunlar Kitabın anasıdır. Diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fıtne çıkarmak ve kendilerine göre onları tevil etmek için onun müteşabih olan Ayetlerine uyarlar. Oysa onların tevilini Allah’tan başka kimse bilemez. İlimde yüksek payeye erişenler ise : Ona iman ettik, hepsi Rabb’imizin katındandır, derler... “
ALİ İMRA : 7
“ … Aişe r.anha şöyle demiştir : Rasulullah s.a.v : “ Kitabı sana 0 indirdi. Onun bazı Ayetleri muhkemdir, bunlar Kitabın anasıdır. Diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fıtne çıkarmak ve kendilerine göre onları tevil etmek için onun müteşabih olan Ayetlerine uyarlar. Oysa onların tevilini Allah’tan başka kimse bilemez. İlimde yüksek payeye erişenler ise : Ona iman ettik, hepsi Rabb’imizin katındandır, derler... “ ALİ İMRA : 7 Ayetini okudu ve dedi ki : Ey Aişe ! Sen Kur’anın yalnız müteşabih Ayetlerine uyan dalalet ehli kimseleri gördüğünde, işte onlar Allah’ın bu Ayette isim ve sıfatlarını söylediği kimselerdir, artık hepiniz onlardan sakınınız. “
Buhari : 4547-Ter : 4246 - Ebu Davud : 4598.n
10 - Kur’anın koyduğu sınırları aşmamak. Yani hududunu çiğnememek.
Değerli Müslümanlar ! bilindiği gibi Rabbimiz kerim kitabında bir takım sınırlar çizmiş ve bunları ihlal etmemelerini de kullarına vazetmiştir... O c.c şöyle buyurmaktadır.
“ Bunlar Allah’ın - koyduğu kanunlar ve çizdiği - hudutlarıdır. Bunlara sakın yaklaşmayın. “
BAKARA : 187
“ İşte bunlar Allah’ın hudutlarıdır, onları çiğnemeyin. Kim Allah’ın hudutlarını çiğnerse işte onlar zalimlerin ta kendileridirler. “
BAKARA : 229
“ Kim Allah’a ve Onun Rasulüne karşı gelir ve O’nun hududunu çiğnerse, Allah onu ebedi kalacağı ateşe sokar ve onun için de alçaltıcı bir azap vardır. “
NİSA : 14
11 – İnsanları, hidayet rehberi olan o kitaba davet etmek.
Müslümanların kitaplarına karşı sorumluluklarından bir diğeri de ; insanları ona davet etmek…. Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır :
فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُم بِهِ جِهَاداً كَبِيراً
{ Kafirlere boyun eğme ve bununla - yani Kur’an ile - onlara karşı büyük bir cihad et. }
FURKAN : 52.AY.
“ Sen hikmet ve güzel öğütle Rabb’inin yoluna davet et, onlarla en güzel şekilde mücadele et..... “
NAHL : 125
“ İçinizde hayra davet eden, iyiliği emreden ve kötülüğü men eden bir topluluk olsun ; işte onlar felaha eren kimselerdir. “
ALİ İMRAN : 104
Soru … 12 : Bu ümmetin kitaplarına karşı olumsuz tavırları nelerdir, biraz da bunlardan bahseder misiniz ?
Cevap … 12 : Ne yazıkki bu ümmetin kitaplarına karşı bir çok olumsuz tavırları vardır… Bunlardan bir tanesi ;
1 - Kur’anın gaye ve hedefini saptırarak onu sanki ölülerin kita-bıymış gibi, onlara okumalarıdır.
Yani ; Kur’an sanki ölüler için indirilmiş bir kitapmış gibi hareket etmeleridir.
Ne yazık ki bu gün Müslümanların içerisinde bulunduğu çirkin arızalardan birisi de budur… Yani gerek kabir ziyaretleri esnasında ve gerekse oralara uğramadan ölüler için Kur’an okuyup sevabını onlara gönderme adetleridir ….
Bu konuda ne Allah’ın kitabında ve ne de Resulü’nün sünnetinde mesele ile alakalı hiçbir delilin olmamasına rağmen, inananların kısmı azamı bu yanlışın içerisinde hayat sürmektedirler.
Halbuki Allah resulü s.a.v bir çok hadislerinde ölen bir kimseye nelerin fayda vereceğini ve kabir ziyaretinde de bir müslümanın nasıl hareket edece-ğini açıkça uygulamış ve inananlara da bunu anlatmıştır.
Eğer Kur’an’a ve Sünnet’e az da olsa vukufiyetimiz olmuş olsaydı, bu şekil-deki davranışımızın ölen bir kimseye asla fayda verneyeceğini öğrenirdik.
Bakınız Allah’u Azze ve Celle kerim kitabında ne buyuruyor :
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيّاً وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ
“ Biz ona – yani Muhammed’e – şiir öğretmedik. Ki, ona yakışmaz da. O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. Ki, onunla diri olanları uyarsın ve inkar eden-lere de azab sözü hak olsun. “
YASİN : 69.70.AY.
Ayet’i kerimeye dikkat edilirse, لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيّاً “ … diri olanları uyarması için … “ ifadesiyle Kur’an’ın, dirilerin uyarılması için indirildiği anlatılmaktadır….. Rabbimiz yine bir Ayet’i Celile’sinde şöyle buyurmaktadır :
كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
“ O mubarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki, Ayet’lerini düşünsünler ve akıl sahipleri de öğüt alsınlar. “
SAD : 29.AY.
Bu Ayet’i kerime de inandığını söyleyenlere açıkça şu anlatmaktadır ; Kur’an, akledebilen ve düşünebilen kimseler için inzal olmuştur. Dola-yısıyla onun, düşünme, akletme ve anlama hasleti elinden alınmış ölü kim-selere okunması makul değildir…..
Bununla beraber şunun da hiç unutulmaması gerekir ki, bu inanç ve amel Kur’an’ın gaye ve hedefine de terstir.
Çünkü Allah’u Teala Kur’an’ı kerimi, onunla amel edilsin diye gönder-miştir.Yani o, ölülerin kitabı değil dirilerin kitabıdır.
Ölenlerin ise artık amelleri kesilmiştir.Onlar Kur’an’ı ne okuyabilirler ve ne de onunla amel edebilirler.
Onlar için okunan Kur’an’ın sevabı da onlara ulaşmaz. Meğer ki, Kur’an’ı kendisine öğrettiği kimse ola..….. Yani, bir kimse hayatta iken kime Kur’an öğretmiş ise,onun okumasından bir sevap kazanabilir. Çünkü bu şey, henüz hayatta iken kendisinin sa’yı gayretinden olan şeylerdendir.
Çünkü Allah’u Azze ve Celle kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ
{ Ölüleri diriltecek, işledikleri amelleri ve geride bıraktıkları eserleri yazacak olan elbette biziz ….. }
YASİN : 12.AY.
مَّن يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُن لَّهُ نَصِيبٌ مِّنْهَا”………………..
{ Kim güzel bir işe aracılık ederse,onun da o işten bir payı vardır … }
NİSA : 85.AY.
{ …… Cerir bin Abdullah r.a’dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Kim iyi bir çığır açar da o yolda yürünürse, o yolda yürüyenlerin sevabı kadar bu çığırı açan kimseye de ecir yazılır. Onların sevaplarından da bir şey eksilmez ……… }
MÜSLİM : 3.C.1017.N - İBNİ MACE : 1.C.203.N
Hulasa, bu delillerin umum ifadeleri bizlere şunu anlatmaktadır : İster hayatta olsun ister ölü olsun, kim hayırlı bir işe vesile olmuş ise,o işten hasıl olan sevapların aynısını bu kimse de kazanacaktır.
Dolayısıyla,hayatta iken birilerine Kur’an öğretenler, o kimseler Kur’an okudukça sevap kazanacaklardır…. İşte Kur’an-ın ölüye ancak bu şekilde faydası olur.
İbni Kesir r.h ;
وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى
“ İnsan için kendi çalışıp çabalamasından başka bir şey yoktur “
NECM : 39.AY.
Mealindeki Ayet’in tefsirini yaparken şöyle diyor : “ Yani başkasının günahı kişiye yüklenmediği gibi, kendi nefsi için kazandığı hariç, başkasının yapacağı sevaptan da yararlanamaz.
İbni Kesir devam ediyor ve diyor ki : Bu Ayet’i Kerime’den İmam Şafii r.h şu hükmü çıkarmıştır :
“ Ölüler için okunup, hediye edilen Kur’an’ın sevabı onlara kavuşmaz, çünkü okunan Kur’an onların ameli ve kazancı değildir. Bunun içindir ki Allah’ın Resulü s.a.v ölülere Kur’an okumayı ümmetine tavsiye etmemiş ve ne açık bir ifade ile ve ne de ima yolu ile de olsa, onlara bu yolu göstermemiştir “
Bununla beraber, Sahabeden de bu hususta sahih bir nakil yoktur. Şayet bu hayırlı bir iş olmuş olsaydı, şüphesiz ki onlar bu hayırda bizleri geçerdi. - Yani onlar bizden önce bunu yaparlardı - Unutmayın ki,Allah’a yaklaştıran ameller ancak nas’la sabit olur. Bu gibi hususlarda ne kıyasla ve ne de şahsi görüşlerle hareket edilmez. “
İBNİ KESİR : 13.C.7554.S
SÜNNET’TEN DELİLLER
Ölülere Kur’an okunmayacağının sünnet’ten delilleri ise şunlardır :
عن أبي هريرة , أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : لا تجعلوا بيوتكم مقابر. إن الشيطان ينفر من البيت الذي تقرأ فيه سورة البقرة .
{ …. Ebu Hureyre r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Muhakkak şeytan, içerisinde Bakara suresi okunan evden kaçar.}
MÜSLİM : 2.C. 780. N - TİRMİZİ : 5.C.3036.N - AHMED : 2 / 284-337
{ …… Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Evlerinizde Bakara suresini okuyunuz, oraları kabirlere çevirmeyiniz. }
BEYHAKİ : 5 / 448 / 1056
Hulasa, ölülere faydası dokunsun diye Kur’an okumanın eğer dinimizde bir yeri olmuş olsaydı, Müslümanlara karşı çok şevkatli ve merhametli olan Pey-gamberimiz Muhammed s.a.v :
“ Evlerinizde Kur’an okuyunuz ve namaz kılınız, oraları kabirlere çevir-meyiniz “
diye nasihatte bulunmazdı… Çünkü, kabirler Kur’an okuma ve namaz kılma yeri değildir…. Bunun içindir ki ; Hayatı boyunca defalarca kabirleri ziyaret eden Allah Resulü s.a.v, ne böyle bir şey yapmıştır,ne ümmetine böyle bir şey tavsiye etmiştir ve ne de ima ile de olsa buna işaret etmiştir.
Kendisinin de hadisi şeriflerinde buyurduğu gibi :
{ Size cennet’e yaklaştıracak ne var ise onu açıklamışımdır. Ve yine size, cehennem’den uzaklaştıracak ne var ise onları da açıklamışımdır.}
M. ZEVAİD : 8 . 264 - S . SAHİHA : 4.C.1803.N - HAKİM : 2.C. 4. SAY
{ Ebu Zerr r.a şöyle dedi : Resulullah s.a.v bizi, hava’da kanat çırpan kuştan dahi malumat vemiş olduğu halde terk etti . }
İBNİ HİBBAN : 1.C. 65.N – AHMED : 5 / 162 - TABERANİ KEBİR : 1647.N - S .SAHİHA : 4.C. 1803.N
{ Ve yine bir hadislerinde Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Allah’ın size emredip de benim size emretmediğim hiçbir şey bırakmadım. Ve yine, Allah’ın size yasaklayıp da benim size yasaklamadığım hiçbir şey de bırakmadım.}
S . SAHİHA : 4.C. 1803.N
Artık bu delillerden sonra söylenecek tek söz ” Allah,bu konuda problemi olan kimselere anlayış ve hidayet versin “ sözüdür.
2 - Onu geçim kaynağı yapmaları.
Değerli Müslümanlar ! bu konuda yine inananlar arasında arzı endam eden en çirkin arızalardan birisi de ; bu kitabı okuyarak veya onu başkalarına öğreterek onu geçim kaynağı haline getirmektir.
Halbuki bu iş ; kur’anın gaye ve hedefine ters düşen bir iş olduğu gibi, Allah resulü s.a.v bunu hayatta iken yasaklamıştır.
“ … Rasulullah s.a.v şöyle buyurdular : Kur’anı okuyun ve onunla amel edin. Onu geçim kaynağı yapmayın “
AHMED : 3 / 428
“ … Resulullah s.a.v buyurdularki : Kim Kur’anı okur da onunla insanları sömürür ve onların mallarını yemeye vesile edinirse, kıyamet gününde yüzünün etleri dökülmüş olarak huzura gelir. “
Beyhaki : Feyzul Kadir : 8922.N
“ … Ebu’d-Derda şöyle dedi : Rasulullah s.a.v : “ Her kim Kur ‘an talimine karşı ücret olarak bir yay alırsa, Allah ateşten bir yayı ona gerdanlık yapar “ buyurdu.”
Beyhaki : 6/126/11685 - Albani : S.Sahiha .256.N
“ … Ubade b. Samit şöyle dedi : “ Suffe ehlinden bir takım insanlara yazı yazmayı ve Kur’an okumayı öğrettim. Onlardan bir şahıs bana ok atmak için bir yay hediye etti. Ben içimden, bu bir mal değildir. Onunla Allah yolunda ok atarım ; Rasulullah’a gideyim bunu ona sorayım dedim. Müteakiben Rasulullah’a geldim ve : Ya Rasulallah, kendilerine yazı ve Kur’an öğrettiğim kimselerden bir şahıs bana bir yay hediye etti. Bu bir mal değildir bununla Allah yolunda ok atarım dedim. Rasulullah s.a.v : “ bunun sebebiyle ateşten bir halkanın boynuna takılması seni sevindirir ise onu kabul et “ buyurdu.”
Ebu Davud : 4.C.3416.N - İbni Mace : 2157.N - Hakim : 2/41 - Beyhaki : 6 / 125/11681- El Albani S. Sahiha : 256
“ … Ubeyy ibnu Ka’b şöyle dedi : “ Bir adama Kur’an öğrettim. 0 da bana, bir yay hediye etti. Ben bunu Rasulullah’a zikrettim. Rasulullah s.a.v : “ Eğer o yayı alırsan ateşten bir yay alırsın “ buyurdu. Ben de onu geri iade ettim.”
İbni Mace : 2158 - Beyhaki : 6/126/11684 - Albani : 1493-İrva
“ … İmran bin Husayn r.a dan.İmran, Kur’an okuyan ve sonra da el açan bir okuyucuya rastladı ve bunun üzerine musibet anındaki okunan “ inna lillahi ve inna ileyhi raciun “ Ayeti okudu ve sonra şöyle dedi : Resulullah s.a.v den işittim, o buyurdu ki : Her kim Kur’an okursa, karşılığında Allah’tan dilesin. Çünkü ileride bir takım kavimler gelecektir ki, Kur’anı okuyacaklar ve bunu vesile edinerek insanlardan dileneceklerdir. “
Tirmizi : 5.c.3083.n
“ … Ebu’ Derda r.a dan. Buyurdular ki : Mescidlerimizi ve Kur’an yazılarını süslerseniz yok olur gidersiniz. “
Camiu’s Sağir : 1/220 – 599.N – S.Sahiha : 1351.N
Hulasa, Kur’an öğreten kimsenin hediye adı altında da olsa bir şey alması, bu babta zikredilen hadislerle yasaklanmıştır... Kur’an öğreten kimsenin talimine karşılık - ne adına olursa olsun - bir şey alması kendisine helal olmaz.
Soru … 12 : Resulullah s.a.v döneminde sahabelerin Kur’anla rukye yaparak koyun alma meselesini nasıl anlamamız gerekir, bunu izah eder misiniz ?
Cevap … 12 : İnsanlardan çoğu, Kur’an öğretimine karşılık alınan ücretle, hastaya tedavi için okunan Kur’an’a bedel alınan ücreti birbirine karıştırıyorlar… Bu olayda anlaşılması gereken birincisi husus ; Yukarıda zikri geçen hadisler,Kur’an öğreten kimsenin buna karşılık bir şey alması kendisine helal olmaz, bu Resulullah s.a.v’in diliyle yasaklanmıştır.
Güzel anlaşılması gereken ikinci husus ise … Eğer sahabelerin Kur’an okuyupta ücret taleb ettikleri konuya dikkatlice bakarsanız, burada kendilerine misafir oldukları o kavim, sahabelerin hakları olan ağırlamayı yapmıyorlar… Yani onları misafir ederek yedirip içirmiyorlar…. Dolayısıyla onlar da misafir olarak hakları olan şeyi alıyorlar.
Allah resulü s.a.v bir hadislerinde şöyle der : “ ….. Bir kavmin kendilerine gelen misafiri ağırlamaları vaciptir. Şayet misafir etmezlerse, o misafirin kendisine takdim edilecek kadar hakkını alması caizdir. “
Müslim : 5.c.1727.n - Ebu Davud :4.c.3750 - 3752.n - Tirmizi : Ahmed : Hakim :
“ … Ebu Said el-Hudri şöyle tahdis etti : “ Rasulullah s.a.v’in ashabından bir topluluk bir sefere gittiler. Nihayet bunlar, Arap kabilelerinden bir kabilenin yanına konakladılar ve kendilerini misafir etmelerini onlardan talep ettiler. Kabile halkı bunları misafir etmekten imtina etti. Kabilenin reisi, - akrep veya yılan tarafından - sokuldu. Kabile halkı, reisin tedavisi için her şeyleriyle çaba harcadılar, fakat ona hiçbir şey fayda vermedi. Bunun üzerine kabile halkından bazıları : Sizin yanınıza konaklayan şu topluluğa gitseniz, belki onların yanında faydalı bir şey olabilir, dedi. Onlar sahabelerin yanına geldiler ve : Ey topluluk, reisimiz - akrep veya yılan tarafından - sokuldu. Tedavisi için her şeyimizle çaba harcadık, fakat ona hiçbir şey fayda vermedi. Sizin yanınızda - ona fayda verebilecek - bir şey var mı ? dediler. Sahabelerden bazısı : - ki bu Ebu Said’in kendisidir - Evet,dedi.Sonra vardı ve o kabile reisine Fatihatu’l kitab ile rukye yaptı. Bunun üzerine adam iyi oldu.Buna mukabil sahabiye bir bölük koyun verildi. Sahabi onu kabul etmek istemedi. Sahabelerden bazıları ise : Koyunları taksim ediniz dedi. Rukye yapan ise : Rasulullah’a gelip olan şeyleri kendisine haber verene kadar koyunları taksim işini yapmayın, bakalım Allah resulü bizlere neyi emreder dedi. sonra Rasulullah s.a.v’in yanma geldiler ve kendisine olayı zikrettiler. Bunun üzerine Rasulullah : “ Sana onun - Yani Fatiha’nın - rukye olduğunu bildiren nedir ? doğruya isabet ettiniz, onu taksim ediniz, sizinle beraber bana da bir sehim ayırın “ buyurdu.”
Buhari : 12.c.5762 – 5771.s - Müslim : 7.c.2201.n - Ebu Davud : 3418
.
A H İ R E T G Ü N Ü N E İ M A N
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ
Soru … 1 : Ahiret gününe iman etmek ne demektir ?
Cevap … 1 : Ahiret gününe iman : Allah ve Rasulünün haber verdiği ölümle başlayan kabrin fıtnesine, oradaki nimet ve azaba, tekrar dirilmeye, haşra, amel deflerlerine, hesaba, teraziye, havuza, sırata, şefaate, cennete, cehenneme ve kıyamet alametlerine iman etmek demektir.
Değerli Müslüman ! unutmaki bir çok iman esasları vardır ki, bunlara istenildiği manada iman etmediği sürece bir kulun canneti kazanması mümkün değildir….
Bunlardan bir tanesi de Ahiret gününe imandır…. Ahiret gününden kasıt ise ; İnsanların hesap ve dünyada yaptıklarının karşılığını alma günüdür. Ahiret gününün bu şekilde isimlendirilmesinin sebebi onun son gün olup dünya için başka bir gün olmadığı içindir. Ahiret günü kıyamet günü diye de isimlen-dirilmiştir.
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 2 : Kur’anda Ahiret gününün önemini anlatan delillerden bahseder misiniz ?
Cevap … 2 : Kur’an imanın bu kısmına çok önem vermiş ve onun mutlaka gerçekleşeceğini haber vermiştir…. Rabbimiz yine bu konuda insanın o günden gafil olmaması için her fırsatta ona dikkat çekmiştir.
Kur’an bir çok Ayetinde Allah’a imanla ahiret gününe imanı yan yana zikretmiştir…. Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :
“ Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz asıl iyilik değildir. Asıl iyilik Allah’a ve ahiret gününe....... iman etmektir. “
BAKARA : 177
“ Herkim Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amel işlerse onlara Rabbleri katında mükafat vardır.Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. “
BAKARA : 62
“ Bu sizden Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimselere verilen bir öğüttür. “
BAKARA : 232
“ ….. Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen............ kimselerle savaşın. “
TEVBE : 29
“ Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, ahiret gününü umut edin. Yeryüzünde karışıklık çıkarıp bozgunculuk yapmayın dedi. “
ANKEBUT : 36
Allah’u teala Kitabında kıyamet gününü bir çok isimle zikretmiştir. Bu da ona verilen önemin bir başka yönüdür….
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 3 : Ahiret gününe imanın insan hayatında ne gibi bir tesiri olabilir, bunu anlatır mısınız ?
Cevap … 3 : Şüphesiz ki Ahiret gününe imanın insan hayatında etkin bir tesiri vardır. Çünkü ahiret günü ve ondan sonra gerçekleşecek hesap, ceza, cennet, cehennem, havz, şefaat gibi şeylere iman, kişiyi orası için hazırlık yapmaya yönlendirir….
Ahirete yakini bir iman, sahibine cennete girdirici salih ameller işleteceği gibi, cehenneme girdirici kötü amellerden de uzaklaştırır.
Bu dünya hayatının kendisi için imtihan yurdu olduğunu bilen bir kimse, bu sermayeyi güzel değerlendirip imtihanı kazanmanın yollarına bakar… Şuurlu ve basiretli bir Müslüman, bu dönemi kendi aleyhine kapatmaz….
Müslüman unutmaz ki bir gün ; hayır ve iyi işler yapanlara sevap ve cennet, kötü işler yapan asi kimselere de cehennem vadeden, hakimler hakimi Zatın huzurunda hesaba çekilecektir… Dolayısiyla heva ve hevesine göre değil de, Allah ve Rasulünün ölçülerine göre bir hayat yaşar….
Hulasa basiretli bir müslüman, içerisinde salih amellerin bulunduğu defte-rinin tartıda ağır gelmesi için çaba harcar… Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :
“ O gün tartı tam doğrudur ; - Kimseye asla zulmedilmez – Kimin sevap tartısı ağır gelirse, işte onlar felaha erenlerdir. Kimin sevap tartıları hafif gelirse işte onlar da ayetlerimize haksızlık etmelerin-den dolayı kendilerini ziyana uğratanlardır. “
A’RAF : 8 – 9
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 4 : Ahirete imanın ameller üzerinde etkisi var mıdır ?
Cevap … 4 : Evet vardır … Kur’anı kerime dikkat ederseniz, Rabbimiz Allah’u teala ; ahiret gününe imanla salih ameli bir çok Ayette birbirine bağlamıştır :
“ AIlah’a ve ahiret gününe iman edenler ; mal ve canlarıyla cihat etme hususunda senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilir. Fakat Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, kalpleri kuşkuya düşmüş ve şüpheleri içinde bocalayıp duran - savaştan geri kalmak için - senden izin isterler. “
TEVBE : 44 – 45
“ Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden..... ….. kimseler imar eder... “
TEVBE : 18
“ Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kavmin..... Allah’a ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsiniz. “
MÜCADELE : 22
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 5 : Tarihte ve günümüz de ahireti inkar edenler olmuş mudur ?
Cevap … 5 : Tarih boyunca insanlardan - hesap vermek için - tekrar diril-meyi inkar edenler eksik olmamıştır…… Allah’u Teala onları bize Kerim kitabında şöyle haber vermektedir :
“ Dediler ki : biz kemikler haline geldikten, ufalanıp toprak olduktan sonra mı, sahiden biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz ? “
İSRA : 49
“ Gökten bereketli bir su indirdikte, onunla bahçeler, kullara rızık olmak üzere biçilecek ekinler ve birbiri üzerine kümelenmiş tomurcukları olan boylu hurma ağaçları bitirdik. Ve yine biz o su ile, ölü bir beldeyi dirilttik. İşte mezardan çıkış da böyledir. Onlardan önce Nuh kavmi, Res ve Semud halkı da – yeniden dirilmeyi – yalanlamışlardı. Ad, Firavn ve Lut’un kavmi, Eyke halkı ve Tubba kavmi de aynı. Bunların hepsi rasulleri yalanladılar ve tehdidimi hak ettiler. İlk yaratma ile yorulup aciz mi kaldık ki tekrar diriltmeden dolayı aciz kalalım ? ! Doğrusu onlar yeni bir yaratmadan kuşku için dedirler. “
KAF : 9 – 10 – 11 – 12 – 13 – 14 – 15
Şüphesiz ki kafirlerin tekrar dirilmeyi inkar etmeleri ve ondaki şüpheleri, Allah’ın kudreti ile alakalı olan bilgisizlikleri ve akıllarını gereği gibi kullana-madıklarındandır.
Fıtratlarını bozmuş bu zavallılar ilk yaratılışlarını unutarak ; “ çürüyüp toprak olmuş bu kemikleri yeniden kim diriltecek “ diye akıllarınca delil getirmeye çalıştıklarını zannetmektedirler …. Kur’anı kerim bu tip zavallıları bize şöyle anlatıyor :
“ - şu zavallı insan var ya - Kendi – si ilk önce neden ve nasıl - yaratılışını unutarak bize misal verip : Şu kemikleri kim diriltecek ? diyor. De ki : Onları ilk defa yaratan kim se yine O diriltecektir...... “
YASİN : 78 – 79
Allah’u Teala bu Ayetti celilesinde akli selim olan herkese çok nefis ve anlamlı bir mesaj vermektedir…. Yani demek istiyor ki : Ey cahil ve zavallı insan, çürüyüp toprak olduktan sonra tekrar dirilmeyi nasıl inkar eder ve onu zor ve uzak bir şey nasıl görürsün…. Oysa sen bir zamanlar hiç’tin, biz seni topraktan yarattık. Seni ilk önce yoktan yaratan, tekrar yaratmaya elbette ki kadirdir, bunu hiç düşünemiyor musun ?
“ Ey insanlar ! eğer öldükten sonra tekrar dirilme hususunda şüphede iseniz - şunu iyi bilin ki - biz sizi önce topraktan yarattık..... “
HACC : 5
“ Gökleri ve yeri yaratan, onların - yani o inkarcıların - benzerlerini yaratamaz mı ? Elbette yaratır. 0 çok bilen yaratıcıdır. “
YASİN : 81
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 6 : Allah’u Teala kullarına ölümden sonra diriliş için misaller vermiş midir ?
Cevap … 6 : Rabbimiz Allah’u Teala, kullarına daha bu dünyada ölüleri nasıl dirilttiğini göstermiş ve bu konuda Bakara suresinde beş tane örnek göstermiştir :
1 = Musa a.s kavmi kendisine “ Ey Musa, biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana iman etmeyiz “ dediklerinde Allah onları yıldırıma çarptırarak öldürmüş ve iman etmeleri için tekrar diriltmişti. Allah’u teala bu hususu şöyle anlatıyor :
“ Bir zaman da : Ey Musa, biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana iman etmeyiz demiştiniz de sizi yıldırım yakalamıştı. Siz de bunu görüyor-dunuz. Sonra belki şükredersiniz diye sizi ölümünüzün ardından tekrar dirilttik. “
BAKARA : 55
2 = İsrail oğullarının anlaşmazlığa düştüğü öldürme olayında Allah’u teala onlara bir inek kesip onun bir parçasını öldürülen kişiye vurmalarını emreder. Ayet’lerde tarif edilen ineği kesip öldürülen kişiye vurduklarında ölü dirilir ve katilini onlara haber verir. Allah’u teala bu olayı da bize şöyle bildiriyor :
“ Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun katili hakkında birbirinizle atışmıştınız ; oysa Allah, gizlediğinizi ortaya çıkaracaktı. Onun için ineğin bir parçasıyla o öldürülene vurun demiştik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir. Size Ayet’lerini gösterir ki aklınızı kullanasınız. “
BAKARA : 73
3 = Sayıları binlerce olup ta ölüm korkusuyla beldelerinden kaçan kimselerin kıssasını da hatırlarsınız… Rabbimiz şöyle buyurur :
“ Sayıları binlerce olup ölüm korkusuyla beldelerinden kaçan kimseleri görmedin mi ?. Allah onlara : Ölün dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı ikram sahibidir.Fakat insanların çoğu şükretmezler.
BAKARA : 243
4 = Ve yine Kur’anı okuyanların hatırlayacağı gibi ; viran olup harabeye dönen bir beldeye uğrayan bir kişi, gördüğü manzara karşısında belde halkının tekrar dirilmesinin mümkün olmadığını düşünmüştü. Bunun üzerine Allah onu öldürmüş, yüz sene ölü olarak bırakmış, sonra onu tekrar diriltmişti. Bu olayı da Rabbimiz Allah’u teala şöyle bildiriyor :
“ AIlah kendisini yüz sene öldürüp sonra da diriltti. - ona denildi ki - Ne kadar ölü olarak kaldın ?. O : Bir gün veya bir günün birazı kadar kaldım, dedi. Allah dedi ki : Hayır ! yüz sene kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak bozulmamış. Ve yine eşeğine bak bunu anlarsın. Seni insanlar için bir ibret kılalım diye böyle yaptık. Eşeğinin kemiklerine - bak ve gör şimdi - onları nasıl birbiri üstüne dizerek et giydireceğiz. – ve netice de – bu işler o kimseye iyice belli olunca : “ Allah’ın her şeye kadir olduğunu biliyorum “ dedi. “
BAKARA : 259
5 = İbrahim a.s’ın kıssasını da hatırlarsınız. İbrahim, kalbinin mutmain olması için Allah’u teala dan ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini istemişti…. Allah’u Teala bu olayı bizlere şöyle anlatmaktadır :
“ İbrahim de bir zaman : Rabb’im, ölüleri nasıl dirilttiğini bana gösterir misin ? demişti. Allah c.c buyurdu ki : Yoksa inanmadın mı ?. İbrahim : Hayır, bilakis inandım, fakat kalbim mutmain olsun diye - görmek istiyorum - dedi. Allah buyurdu ki, : 0 halde kuşlardan dört tane al ve onları ehilleştirerek kendine alıştır ; sonra da kesip her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra onları kendine çağır ; bak gör koşarak sana geleceklerdir. Bil ki, Allah daima galip ve hikmet sahibidir, dedi. “
BAKARA : 260
Değerli Müslüman ! bu Ayet’lerde görüldüğü gibi Allah’u teala hem fert olarak hem de toplum olarak, daha dünyada iken kullarına bu diriltme işini isbat edip göstermiştir…. Hatta yüz sene ölü olarak kalıpta sonra diriltilen kimsenin kıssası anlatılırken, Allah o kimseye eşeğinin dirilişini açıkça göstermiştir.
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 7 : Ahiret gününe imanın rükünleri nelerdir, onlardan biraz bahseder misiniz ?
Cevap … 7 : Bilindiği gibi ahiret günüyle alakalı iman edilmesi gereken meseleler çoktur…. Ahirete iman, imanın en önemli rükünlerinden biri olması hasebiyle, onun tafsılatlı bir şekilde izah edilmesi zorunludur….
Her şeyden önce basiretli bir Müslüman, kıyamet denen bir günün kendisi için takdir edilen bir zamanda kesin olarak tahakkuk edeceğine itikat eder ki, bu icmali bir imandır…. Sonra o kul, Kur’an ve sahih sünnette haber verilen, gayb işlerinin hepsine de tafsili olarak iman eder.
Bunlar bilindiği gibi şöyle sıralanmaktadır : Ölüm, Sorgu Melekleri, Kabir hayatı - ki burada insanın ya azap ya da nimet görmesi söz konusudur - ve ardından da diriliş ve hesap için adalet terazilerinin kurulması.
ÖLÜM HAKİKATI
Unutmayalım ki insan oğlu aldığı her nefes ve attığı her adımla acı bir gerçeğe doğru hızla yaklaşmaktadır…..
O gerçek ki ; hiç kimsenin inkar edemediği ve sırası gelince de mutlaka tadına baktığı ölüm gerçeğidir….
Kendisinden kaçışın imkânsız olduğu bu gerçeği, Allah resûlü s.a.v bir hadislerinde şöyle misallendiriyor :
“ Ölümden kaçanın misali, yeryüzünün kendisinden borcunu istediği tilkinin misali gibidir. Yeryüzü borcunu isteyince, tilki çıkıp kaçar, yorulup uykusuzluk iyice bastırınca yuvasına iner. Yeryüzü tekrar ona : “ Ey tilki alacağımı ver ” der. Tilki yine süratle ininden çıkar kaçar. Böyle koşmak ta devam eder de sonun da boynu kırılır ve ölür. “
Taberani Kebir - İbni Kesir : 13.7448.s
Yani ölümden kaçış imkânsızdır.Mutlaka bir gün tilkinin misali ölüm insanı yakalayacaktır…. Rabbul izzetin Kerim kitabında buyurduğu gibi :
“ Bir gün ölüm sekerâtı gerçekten gelirki işte bu senin ta önceden beri kaçıp durduğun şeydir.”
Kaf .19
Ama unutmaki hey insan :
كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ
“ ……….. Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır…… “
Ali İmran.185
Sen her ne kadar bundan hoşlanmasanda, her ne kadar kaçsan da, ölüm mutlaka gelip seni bulacaktır. Hatta :
“ …Tahkim edilmiş sağlam kaleler içerisinde olsanız bile, yine ölüm gelip sizi bulacaktır. “
Nisa.78.Ay
Çünkü size, ölçülüp biçilmiş, tayin ve takdir edilmiş bir süre verilmiştir…
Bu süre bitince artık : “ Ne bir an geri bırakılırsınız, ve ne de bir an ileri gidebilirsiniz “
Nahl. 61.Ay
Artık o an kaçacak bir yerin olmadığı gibi, o anı, bir saniye olsun bile erteleyecek hiç kimse olmayacaktır…….
Öyleyse, Allah Resûlü s.a.v’in şu buyruğuna kulak verelim : “ ... Şüphesiz ki ölüm çok korkunç bir şeydin………”
Müslim : 3.960. N
Dolayısıyle yini Allah resulü s.a.v’in buyurduğu gibi : “ Ağızların tadını tarumar eden o ölümü sık sık anın…“
Tirmizi :4.2409.n
Yani, bir gün tadına bakacağınız o ölümü aklınızdan sakın çıkarmayın.
Onu hiç unutmayınki, kendinize çeki düzen veresiniz….. Ve yine onu sürekli hatırlayınız ki yığıp biriktirdiklerinize ona göre değer veresiniz……
Evet ey gafil insan, Rabbine sevkedileceğin o anı sakın unutma …Bak Rabbin kitabında ne buyuruyor :
“ …. O an can köprücük kemiğine gelip dayanacak. Artık onu kurtaracak kim olabilir ki.o da anlar ki bu, artık ayrılık vaktidir. Bacak bacağa dolaşır. Ve o gün sevk Rabbinedir. “
Kıyame : 26 … 30
Evet ey cılız ve zayıf insan, şunu hiç unutma ki karşılaşacağın bahsi edilen o an, senin yaşantına uygun olarak can vereceğin bir andır…. Yani, gidişatın eğer düzgün idiyse canının kolay alınacağı, düzgün değil idiyse canının çok zor alınacağı bir andır….. Rabbul izzet şöyle buyuruyor :
“ Yoksa kötülükleri işleyenler, hayatlarında ve ölümlerinde, kendilerini, iman eden ve Salih amel işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı zannedi-yorlar ?...... “
Casiye : 21
“ And olsun o can’ları ta derinliklerden söküp alanlara ve yine andolsun o can’ları kolaylıkla alanlara. “
Naziat : 1.2. Ay.
“ O küfredenleri bir görseydin, Melekler can’larını alırken yüzlerine ve sırtlarına vuruyorlar ve “ tadı o yangın azasıbını” diyorlardı. ”
Enfal : 50.Ay
“ … O zalimler, ölüm sekâratı içinde,melekler ellerini uzatmış “ Haydi kendinizi kurtarın bakalım ; bu gün Allah’a karşı doğru olmayanı söylemiş ve O’nun Ayet’lerinden büyüklenerek uzaklaşmış olmanız dolayısıyle zillet azabıyla cezalandırılacaksınız ” derken, onların halini bir görsen. “
Enam : 93.Ay.
“ Nefislerine yazık eden kimselere, canlarını alırken Melekler : Ne işte idiniz ? dediler. ( Bunlar ) : “ Biz yeryüzün de aciz düşürülmüştük ” diye cevap verdiler. Melekler dediler ki : Peki , Allah’ın arzı geniş değil mi idi ? Ordan göç edeydiniz. İşte onların durağı cehennemdir, orası ne kötü bir gidiş yeri dir. “
Nisa : 97.Ay.
“ Nefislerine zulmederken meleklerin canlarını aldığı kimseler – ölümü görünce - teslim olurlar ve : ” Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk derler “ Melekler : “ Hayır. Allah sizin yaptıklarınızı biliyor. Bu sebeple, içinde ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarına girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür. “
Nahl : 28.29.Ay.
“ Melekler, iyi insanlar olarak canlarını aldığı kimselere de “ Selâm size, yaptıklarınıza karşılık cennet’e girin derler. “
Nahl : 32.Ay.
“ Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra doğru olanların üzerine melekler iner : “ Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennet’le sevinin, biz dünya hayatında da, ahiret hayatında da sizin dostlarınızız ” derler “
Fussilet : 30.31
Bu ve emsali, Ayeti kerimeler gösteriyor ki, insanın ölüm anı, - yani ruhunun alınması - , onun gidişatına uygun olacaktır…
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 8 : Ölüm anında insana gideceği yeri gösterilirmiş, bu doğru mu ?
Cevap … 8 : Evet doğrudur… Allah resûlü s.a.v şöyle buyurur : Ölünün dünyadan alakası kesildiği zaman ona cennetlikmi yoksa cehennemlik mi olduğu gösterilir…”
Tirmizi : 2.C .1078. N
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 9 : Kabirde sorgu meleklerinin kulu nasıl sorgulayacakları hususunu deliller çerçevesinde anlatır mısınız ?
Cevap … 9 : Rasulullah s.a.v’in haber verdiği gibi kul kabrine konul-duktan sonra, sorgu melekleri tarafından Rabb’i, dini ve Nebisi hakkında sorguya çekilecektir.
Allah resûlü s.a.v‘in bu husustaki sözlerine gelince ; O şöyle buyurmaktadır :
” Mümin kul. Dünyadan ayrılarak ahirete yönelmek üzere bulunacağı zaman ona beyaz yüzlü melekler inerler. Yüzleri güneş gibidir. Yanların da cennet kefenlerinden bir kefen cennet kokularından bir koku vardır. Ondan, gözün gördüğü uzaklıkta otururlar. Sonra ölüm meleği gelir ve yanı başına oturur. Ona , “ Ey güzel Ruh. Mağfiret ve Hoşnutluğa Çık ” diye seslenir. Ruh , su içerken damlanın ağızdan kaydığı gibi çıkar.Onu alır almaz, diğer melekler bir an bile onu elinde bekletmeden yanlarında getirdikleri kefene ve kokulara sarıp sarmalarlar.Bu ruh yeryüzünde bulunan en güzel misk kokusu gibi bir koku salar etrafına. Onu göğe yükseltirler. Uğradıkları bütün melekler bu güzel kokunun ne olduğunu sorarlar, onlarda falan oğlu falan dır der ve dünyada ki en güzel isimlerinden biriyle anarlar. Dünya semasına varırlar. Ondan kapılarını açmasını isterler, kapı açılır. Her semâdaki mukarreb melekler onu diğer semaya yolcu ederler. Nihayet yedinci semaya varırlar. Allah,” Kulumun kitabını illiyine yazın ve yeryüzüne geri gönderin, onları topraktan yarattım, ona iade ediyorum ve tekrar ondan çıkaracağım “ der. Ruhu cesedine döner ve iki melek gelerek onu kabrinde oturturlar.
Ve ona : Rabbin kim ? derler. Oda Rabbim Allah der. Ona Dinin nedir ? derler. O da : din’im İslâm’dır der. Bu sefer ona : Şu içerinizden size gönderilen adam kimdir ? derler. O, Allah’ın resûlüdür der. Ona, Onun Allah’ın resulü olduğunu nerden bildin ? derler. Oda, Allah’ın kitabını okudum ona inandım ve tasdik ettim, der. İşte bu, yüce Allah’ın “ Allah inanları dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde sabit tutar, zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar. ” buyruğudur.
Resulullah s.a.v devamla şöyle buyurur ; semadan bir nidacı şöyle seslenir : Kulum doğru söyledi. Ona cennetten bir döşek döşeyin, ona cennet’ten bir kapı açın ve ona cennet elbisesi giydirin artık, ona cennetten rahatlık ve en güzel kokular gelir. Ve onun kabri, gözünün görebildiği kadar genişler . ”
Ebu Davud .5.4753.N
“… Bundan sonra ona, güzel yüzlü, hoş kokulu bir adam gelir ve : Sana güzel bir müjde var. Bu sana daha önce va’dedilen bir gündür, der. Salih kul ona : Sen kimsin ? yüzün, hayır getiren bir kimsenin yüzüne benziyor, der. O da “ Ben senin Salih amelinim ” der. Salih kul bu sefer : Rabbim kıyameti kopar ki malıma ve ehlime bir an önce döneyim ” der.
“ Artık bu kimsenin kabri yetmiş arşın genişletilir ve aydınlatılır. Ona : “ yat uyu ” denilir. O, aileme gidip haber vereyim mi ? der Ona tekrar uyumasını söylerler. Ancak en sevgili yakını tarafından uyandırılan damat gibi Allah onu yatağından diriltinceye kadar yatar uyur…… “
Tirmizi : 2.1077. N
Bu mü’minin ruhu, bir kuş olup cennet ağaçlarından beslenir ve ölümden sonra o ruh cesedine geri dönünceye kadar orada kalır.
Nesei : 4.c.2075.N
Kâfir kişiye gelince, dünyadan ayrılıp ahirete yöneleceği zaman, siyah yüzlü ve ellerinde kıldan dokunmuş elbise bulunan melekler gelir ve onun gözünün alabildiği uzaklıkta otururlar. Sonra ölüm meleği gelir ve başucunda oturur. Sonra ona : “ Ey kötü ruh, Allah’ın azab ve gazabına çık ” diye seslenir. Can bütün organlara yayılır. Islak bir yün yapağı-sından şişin - veya çalının - çekilip çıkarıldığı gibi onun canı öyle alınır. Bütün damar ve kasları kopar. Onun ruhunu alır almaz melekler hemen onun elinden onu alır ve kıldan olan pis elbisenin içerisine koyarlar. O ruhtan, yeryüzünün en kokuşmuş leşinden çıkan koku gibi pis bir koku yayılır. Onu göğe doğru çıkarırlar. Uğradıkları bütün melekler : “ Nedir bu pis koku ? ” derler. Onlar’da : Falan oğlu falan, der ve dünya da anıldığı en çirkin isimle anarlar. Dünya semasına gelirler ve kapının açılmasını isterler, ama kapı açılmaz. Burada Resulullah s.a.v şu Ayeti kerimeyi okudu :
“…Doğrusu, Ayet’lerimizi yalan sayıp onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapıları açılmaz, deve iğnenin deliğinden geçmedikçe de cennet’e giremezler. İşte suçluları böyle cezalandırırız biz. “ “ Araf : 40 “
Sonra yüce Allah : “ Kitabını siccin’e - yani aşağıların aşağısına - yazın ” buyurur. Ve o pis ruh aşağıya atılır. Resulullah s.a.v tekrar şu ayeti kerimeyi okudu :
“ Allah’a ortak koşan kimse, tıpkı gökten düşüpte kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma attığı şeye benzer. “ “ Hac : 31 “
Bu ruh cesedine geri döner ve iki melek gelip onu kabrinde oturturlar. Ona : Rabbin Kim dir ? derler. O, “ hı, hı, bilmiyorum der. Dinin nedir ? O “ hı,hı bilmiyorum ” der. Peki şu adam - yani Muhammed - hakkında ne derdin ? diye tekrar sorarlar o’da bilmiyorum. Ben sadece insanların onun hakkında söyledikleri sözü söylüyordum ” der. Ona, “ anlamadın ve uymadın öylemi ? ” deyip sonra, ensesine demir bir balyozla öyle bir vururlur ki, bunun feryadını insanlar ve cinlerden başka yeryüzünde her şey işitir.
Nihayet ona çirkin yüzlü ve pis kokulu bir adam gelir ve “ sana kötü bir müjde, işte bu sana daha önce söylenen amelindir ” der. O ; “ Kimsin sen ? ” Yüzün, hayır getirmeyen birinin yüzüne benziyor” der. O da ; “ Ben senin kötü amelinim ” diye cevap verir. Bunun üzerine üç defa . “ Rabbim kıyameti koparma der.”
Beyhaki Azabul Kabir 28.S – Hakim : 1/37 - Ahmed : 4/288 -18063.N
Artık kabir onun için resulullah s.a.v’in diğer bir hadisinde buyrulduğu gibi : Kaburgalarını birbirine geçirecek şekilde daraltılır. İşte bu yüce Allah’ın : “ Kim benim zikrimden yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır………” “ Taha : 124 “ buyurduğu şeydir.
Ebu Davud :5.c.4753.N - İbni Kesir :10.C.5279.S
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 10 : Kafir veya Müslüman olarak ölen bir kimsenin kabir hayatı aynı mıdır, bunu deliller çerçevesinde anlatır mısınız ?
Cevap … 10 : İster kafir olarak ölsün ister Müslüman olarak ölsün, bu iki kimse için artık ikinci bir hayat dediğimiz “ berzah alemi ” başlar…. Yani kabir hayatı…
Ey insan ! unutmaki kabir hayatı dediğimiz bu olay, insanın dünyadaki yaşantısına uygun bir hayat olacaktır….. Bir hadisi şeriflerinde :
“ Allah resûlü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Kabir, ahiretin konak yerlerinden ilk konak yeridir. Eğer insan ondan kurtulursa gerisi onun için daha kolaydır. Şayet kurtulamazsa, gerisi daha ağırdır ” ve tekrar şöyle buyur-dular : “ Her ne korkunç manzara gördüysem, kabir ondan daha kor-kunçtur. “
Tirmizi : 4.C.2410.N - İ.Mace :10.C.4267.N
Diğer bir hadislerinde : Allah resûlü s.a.v şöyle buyurdular : Eğer ölülerinizi defn etmemeniz endişesi olmasaydı, kabir azabından sizlere işittirmesi için muhakkak Allah’a dua ederdim. “
Müslim : 8.C.2868.N
Ve yine Allah resûlü s.a.v şöyle buyurur : Ölünün dünyadan alakası kesileceği zaman – kabirdeki - oturma yeri kendisine gösterilir. Cennet ehlinden ise, cennet ehlinden olarak, Cehennem ehlinden ise cehennem ehlinden olarak gösterilir. Ve sonra Allah, “ Kıyamet gününde seni mahşere kaldırıncaya kadar oturma yerin işte burasıdır.” buyrulur. “
Tirmizi : 2.C.1078.N
İnsanın ahirete yolculuğundaki varacağı bu ilk konağın, ya rahat edeceği bir konak, ya da ızdırab çekeceği bir konak yeri olacağı unutulmamalıdır……
İşte bundan dolayıdır ki Allah resûlü s.a.v kabir azabından sık sık Allah’a sığınmış ve ümmetine de bu konuda emirler vazetmiştir………… Çünkü, insan - bırakın kafir ve munafığı - tevhid ehli dahi olsa, bir takım günahlarından dolayı bu konakta sıkıntılar çekebilir.
Hatta Allah resûlü s.a.v’in şu hadisi şerifi gösteriyor ki her insanın mutlaka tadına bakacağı bir kabir sıkması vardır.
“ … O şöyle buyurmaktadır : Kabrin muhakkak ki şiddetli bir sıkıştırması vardır. Eğer ondan kurtulacak olan olsaydı, Sâd b.Muaz olurdu. “
Ahmed : 6/55-98 - C.Sağir : 3.1327 - Heysemi : 3/46.4255.N - S.Sahiha : 1695.N
Bu da neyi gösteriyor ey müslüman ? ….. Bu gösteriyor ki , insan tevhid ehli dahi olsa, yaşantısındaki bazı günahlarından dolayı, Allah onu dilerse kabrinde cezalandırır…
Bu konuda Allah resulü s.a.v şöyle buyurur :
“ İdrardan korununuz, çünkü kabir azabının geneli ondandır.”
Dâre Kutni : 1/127 - El-İrva : 1/310-280 N
“ … Peygamber s.a.v iki kabrin yanından geçerken şöyle dedi : Bu iki kabrin sahipleri azap olunuyorlar. Halbuki bu azabları büyük bir şeyden dolayı da değildir. Bunlardan biri koğuculuk eder di, diğeri de idrarından sakın-mazdı…… “
Buhari : 3.C.1300.S - İbni Mace : 1.C.347.N
“ …. Ve yine Allah resulü s.a.v’in haber verdiği gibi : Ölen bir kimsenin borcundan dolayı azap gördüğü ve akrabası tarafından bu borç ödenince “ işte şimdi onun derisi serinlemeye başladı ve borcu ödendiği içinde azap kaldırılmış oldu. “
Hakim : 2/58 - K.Cenaiz :14 - Tayalisi : 1673 - Heysemi : 3/39 - Ahmed :3/333
Kâfirin kabir hayatına gelince, elbetteki bu kimsenin kabir hayatı, inanan bir kimsenin kabir hayatından çok farklı bir şekilde olacaktır.
Allah’u Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır :
وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى
“ Kim de benim zikrimden yüz çevirirse onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet günün dede onu kör olarak haşrederiz. “
Taha : 124
Bu Ayetin tefsiri ile alakalı bir hadislerinde Allah resûlü s.a.v şöyle buyurur :
“…. Onun için dar bir geçim vardır..” buyruğu, “ Kabir azabıdır ” dır.
İbni Kesir : 10.C.5279.S
Yine bir Ayeti Celile de şöyle buyrulur :
“ Fravun ailesine azabın en kötüsü kuşattı. Sabah akşem ateşe sunu-lurlar. Kıyamet koptuğu gün de,fravn ailesini azabın en çetinine sokun denilir. “
Mümin : 45 - 46
“ … Allah resûlü s.a.v yine bir hadislerinde şöyle buyurur : Yahudi kabilesi, kendi kabirleri içinde azab olunuyor.”
Buhari : 3.1299.S - Müslim : 8. 2869.N
Bütün bunlar gösteriyorki, kâfirin kabir hayatı çok şiddetli ve çok korkunç manzaraların yaşandığı bir hayat olacaktır…
Allah’u Azze ve Celle bütün tevhid ehli muvahhidleri kabir azabından korusun…..
Soru … 11 : Kıyametin kopuşu ve yeniden diriliş konusunda kısaca da olsa bir şeyler anlatır mısınız ?
Cevap … 11 : Kabir hayatından sonra artık, korkuların en büyüğü, sarsıntıların en şiddetlisi ve günlerin en sonu ve acılısı olan kıyamet vuku bulacaktır… Rabbul izzet bunun dehşetini şöyle dile getiriyor :
“ Sur’a üflendi , işte bu, size önceden anlatılan o tehdit günüdür. “
Kaf : 20
“ O büyük gürültü gelince, kişi o gün kardeşinden anasından, baba-sından, karısından ve oğullarından kaçar. “
Abese : 33-34-35-36
“ O gün gök bir çalkalanış çalkalanır, dağlar bir yürüyüş yürür ki. “
Tûr : 10 -11
Güneşin dürülüp söndüğü.Yıldızların dökülüp karardığı. Dağların yürütüldüğü. Gebe develerin başıboş bırakıldığı. Vahşi hayvanların bir araya getirildiği. Denizlerin kaynatıldığı… Gökyüzünün yerinden oyna-tıldığı. Cehennemin alevlendirildiği ve cennetinde yaklaştırıldığı zaman her insan, ahirete hangi amelleri hazırlayıp getirdiğini mutlaka bilecektir.
Tekvir : 1- 6…….11-14
“ Ey Muhammed ! sana dağlar hakkında sormaktadırlar. Onlara deki : Rabbim onları kıyamet günü un ufak edecektir. Yerlerini de çırıl çıplak ve dümdüz bırakacaktır. Artık orada ne bir çukur ve ne de bir tümsek göre-bileceksin. “
Taha : 105-106-107
Artık Allah’u Azze ve Celle bundan sonra, her kesin ne yapıp önden gönderdi ise, onun karşılığı vermek için insanları kabirlerinden ayağa kaldı-racaktır… Yani, diriliş ve hiç kimseye zerre kadar haksızlığın yapılmayacağı o büyük hesap günü… Rabbimiz şöyle buyurur :
“ O gün Sûr a üflenince, kabirlerinden çıkıp Rabb’larına koşacaklardır. Ve diyeceklerdir ki : “ Vay bize ! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı ? ” İşte bu rahmanın va’dettiği ve peygamberlerinin de dosdoğru söyle-dikleri yeniden dirilme günüdür.”
Yasin : 51.52
“ O çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün insanlar gözleri düşkün kabirlerinden çıkarlar ; ki tıpkı yayılan çekirgeler gibi. o gün boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlar. “
Kamer : 6-7- 8
“ O gün mahşere çağırana uyarlar ; ondan hiç sapma imkanı yoktur. Rahman için sesler kısılmıştır, O an fısıltıdan başka bir şey işitemezsin. “
Taha : 108
“ O gün insan : “ Kaçacak yer neresi ? ” der. Hayır, o gün sığınacak yer yoktur. O gün varıp durulacak yer ancak rabbinin huzurudur. O Zaman insanın yapıp öne sürdüğü ve yapmayıp ta geriye bıraktığı her şey kendisine haber verilecektir. “
Kıyame : 10-11-12-13
“ Evet - O gün insanlar, ayrı ayrı gruplar halinde - yüce divana - çıkarlar ki, yaptıkları işler kendilerine gösterilsin. Artık kim zerre kadar hayır yapmış ise onu görecek ve yine her kim zerre kadar şer yapmış ise onu da görecektir. “
Zelzele : 6-7- 8
“ Kıyamet günü adalet terazilerini kuracağız. Bu itibarla hiçbir nefis, hiçbir şekilde haksızlığa uğramayacaktır. Ameli bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getirir - ve karşılığını veririz - Hesap gören olarak biz yeteriz. “
Enbiya : 47
“ Ve sizler O gün üç sınıf olacaksınız. Sağcılar, Solcular ve önden gidenler. Yani sabikunlar.
Amel defterleri sağ tarafından verilen o sağın adamları, ne mutludurlar onlar.
Amel defterleri sol tarafından verilen o solun adamları, ne bedbahttırlar onlar.
Ve O, inançta ve amel de önde giden sabıklar. Onlar ki, Allah’a yaklaştırılanlardır.
Onlar nimet cennet’lerindendedirler. Çoğu öncekilerden, birazı da sonrakilerdendir. Onlar, mücevherlerle işlenmiş sedirler üzerindedirler. Onların üzerlerinde - kendilerine verilmiş eşlerle - karşılıklı otururlar. Ve çevrelerinde de ebedileştirilmiş gençler dolaşırlar, ellerinde şarap kayna-ğından doldurulmuş testiler ve kadehlerle.
O şarap ki ; ondan ne baş ağrır ve ne de sarhoşluk olur. Beğendikleri meyveler. Canlarının çektiği kuş etleri, iri iri gözlü hûriler, ki saklı inciler gibi.
- İşte bunlar - yaptıklarına karşılık olarak o önde giden sabıklara verilen nimetlerdir.
Onlar orada ne boş bir söz ve ne de günaha sokan çirkin bir laf işitmezler. Onların duydukları söz, sadece ; “ Selâm ” sözüdür.
Ve sağın adamları. - Bilirmisiniz - kim o sağın adamları ? Onlar ; Diken-siz kirazlar, dalları meyvelerle dolu muz ağaçları, uzanmış gölgeler, fışkıran sular, arkası kesilmeyen ve yasaklanmayan meyvelerin bulun-duğu cennetler de, yükseltilmiş döşekler üzerindedirler.
Biz oradaki kadınları - sağcılar için - yeniden hazırladık. Onları, bakireler ve eşlerine sevgiyle bakan yaşıtlar kıldık. Bunların da çoğu öncekilerden birazı da sonrakilerdendir.
Ve o solun adamları. - Bilirmisiniz - kim o solun adamları ?. onlar : Delikcilere işleyen bir ateş ve kaynar su içinde. Kara dumandan bir gölge altında ki, o gölgenin ne serinliği ve nede faydalı bir tarafı vardır. Çünkü onlar bundan önceki dünya hayatlarında refah içerisinde şımarıp, büyük günahlarda ısrar ediyorlardı.
Ve diyorlar ki : “ Biz öldükten , toprak ve kemik yığını olduktan sonra mı yeniden dirilteceğiz ? önceki atalarımızda mı ? .
Vakıa : 7 den 48 e kadar
İşte böylece Allah resûlü s.a.v’in de buyurduğu gibi : Kim hangi hal üzere öldüyse, Allah o kimseyi öldüğü o hal üzere diriltecektir.
Camiu’s Sağir : 3.3753.N
Ve karşılığını da o hali üzere verecektir……
Öyleyse ey gafil insan, Rabbinin şu buyruklarını aklından çıkarmadan. Bir gün sona erecek olan bu hayatında inancına, itikadına ve amellerine çok dikkat etmelisin…
“ Ey İnsanlar ! Allah’tan geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmezden önce, Rabbinizin çağrısına icabet edin. Çünkü o gün ne sığınacak bir yeriniz var ; ne de inkâra çareniz var. “
Şûra : 47
“ Öyle bir günden sakının ki , o gün Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazanmış olduğu tastamam verilecek ve kimseye asla haksızlık edilmeyecektir. “
Bakara : 281
“ Ey İnsanlar ! Rabbinizden korkun. Babanın çocuğunun cezasını çekemeyeceği, çocuğununda babasının cezasını çekemeyeceği o günden çekinin. - Unutmayın ki - Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.Ve o şeytan, sakın sizi Allah hakkında kandır-masın. “
Lokman : 33
Soru … 12 : Haşr günü ne demektir, bunu deliller çerçevesinde izah eder misiniz ?
Cevap … 12 : Haşr denilen olay, mahlukatın tekrar diriltilip kabirlerinden çıkışından sonra meydana gelecek toplanma günüdür.
O gün ; Rabbimizin kerim kitabında buyurduğu şu gündür :
“ Muttakileri binek üzerinde ikram ile Rahman’a götürdüğümüz ve suçlu-ları da yaya ve susuz olarak cehenneme sevk ettiğimiz gün...... dür “
MERYEM : 85 – 86
Haşr meydanı, halkın kendi aralarındaki haklarının alınıp verilmesi için o büyük mahkemenin kurulacağı toplanma alanıdır…… İnsanlar dirildikten sonra Allah c.c meleklere emreder, onlar insanları mahşer yerine getirirler.
Onların mahşere getirilirken halleri, ilk yaratıldıkları günde olduğu gibi sünnetsiz, çırılçıplak ve yalın ayaktır.
“ … Aişe r.a nın rivayet ettiği hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur : Sizler yalın ayak, çırılçıplak ve sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız. Aişe r.anha dedi ki : Ya Rasulallah, insanlar birbirlerine bakmazlar mı ?. Rasulullah s.a.v buyurdular ki : Ya Aişe, durum insanların birbirlerine bakınmalarından daha şedit ve çetindir. “
Buhari : 6527.Ter : 6441- Müslim : 2859/56
“ … İbni Abbas r.a şöyle demiştir : Rasulullah s.a.v bizim aramızda ayağa kalkarak bir hutbe irat etti ve dedi ki : Şüphesiz sizler yalın ayak, çırılçıplak sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız. Sonra “ ilk yaratmaya başladığımız gibi onu iade ederiz. Bu üzerimize bir va’dtir, biz bunu mutlaka yapacağız “ “ ENBİYA : 104 “ Ayetini okudu. “
Buhari : 3349.Ter : 3142- Müslim : 2860/58
HESABA ÇEKİLME VE AMELLERİN KARŞILIĞININ ALINMASI
Evet ey zayıf ve cılız insan ! Unutmaki Ahiret gününde herkes işlediği amellerin karşılığını alacak ve hiç kimseye zerre kadar zulmedilmeyecektir… İman edip salih amel işleyenler Allah’ın mağfiret ve cennetini elde edecekler, iman etmeyip çirkin işlerle meşkul olanlar da Allah’ın gazabına ve cehen-nemine duçar olacaklardır….
Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :
“ O gün Allah, onlara hak ettikleri cezayı tam olarak verir ve onlar da bilirler ki Allah apaçık haktır. “
NUR : 25
“ … Ebu Zerr r.a dan. Nebi s.a.v buyurdular ki : Yüce Allah şöyle buyuruyor : Ey kullarım ! Bunlar sadece sizin amellerinizdir ki ben onları sizin için sayıyor ve muhafaza ediyorum. Sonra onların karşılığını, size noksansız olarak veririm Bundan dolayı herkim hayır bulursa hemen Allah‘a hamd etsin. Herkim de onun gayrı bir şey bulursa, o da sadece kendini kınasın ve ayıplasın. “
Müslim : 2577 / 55 .n
Ey insan ! unutmaki bütün kullar Rab’lerine arz olunup adil bir şekilde muhakeme edilip hesaba çekileceklerdir. Onların lehine ve aleyhine hüccetler ikame edilecektir… Bundan sonra herkes işlediği amellerinin salih veya fasit olduğunu kendi gözüyle görecektir…. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :
“ O gün - hesap için Allah’a - arz olunursunuz. Sizden hiç kimse gizli kalmaz. “
HAKKA : 18
“ O gün Hepsi saf saf Rabb’ine arz olunmuşlardır ….. “
KEHF : 48
“ Rabbine and olsun ki onların hepsine yaptıklarından soracağız. “
HİCR : 92
“ … Adiy İbn Hatim şöyle dedi : Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu : Sizden her biriyle Allah konuşacaktır. Allah ile kendi arasında tercüman da olmayacaktır. Sonra o kimse bakar fakat önünde hiçbir şey göremez. Sonra önüne bakar, kendisini ateş karşılar. Öyleyse sizden herkim yarım hurmayla dahi olsa nefsini ateşten korunmaya çalışsın. “
Buhari : 6539 - ter : 6451 – Müslim : 1016 / 66-67 - Nesei : 2551 – 2552 - Ahmed : 18274
AMEL TEFTERLERİNİN VERİLMESİ
Bilindiği gibi kulların Allah’a arz olmasının sebebi, amellerinnin salih veya fasit olması yönünden ortaya çıkması içindir….Yani herkes dünyada yaptığı amellerini orada yazılı olarak karşısında bulacaktır. İslam buna ; kulların amel defterleri diyor. Kullar amellerinden dolayı hesaba çekilirlerken bu defterleri beraberlerinde olacaktır….. Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır :
“ Her insanın - amel - kuşunu boynuna doladık. Kıyamet günü önüne, kendisi için açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız. Kendisine : kitabını oku, bu gün nefsin hesaba çekici olarak sana yeter, denir. “
İSRA : 13 – 14
“ Kitap - yani amel defteri - ortaya konmuştur. Onun içindekilerden korkarak suçluların : “ Vay bize, bu kitaba da ne oluyor ki, ne küçük ne büyük hiçbir şey bırakmıyor ; her şeyi sayıp döküyor,” dedik-lerini görürsün. Onlar yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Rabb’in kimseye zulmetmez. “
KEHF : 49
“ Kimin kitabı sağından verilirse o kolay bir hesaba çekilecektir ve sevinçli olarak ehline dönecektir. Kimin kitabı da arka tarafından verilirse o ölümü çağıracaktır ve alevli bir ateşe girecektir. Çünkü o - dünyada iken - ailesi arasında çok sevinçli idi. 0 hiç Rabb’ine dönmeyeceğini zannediyordu. Hayır - asla zannettiği gibi değildir ; bir gün Rabb’ine elbette dönecektir ve - Rabb’i onu görmektedir. “
İNŞİKAK : 7 – 15
“ Kitabı sağından verilen : “ Alın kitabımı okuyun, ben zaten kitabımla karşılaşacağımı umuyordum “ der. Artık o hoşnut edici bir hayatın için-dedir. “
HAKKA : 19 – 20 – 21
Kitabı sol tarafindan verilen ise : “ Keşke bana kitabım verilmeseydi, şu hesabımı hiç bilmemiş olsaydım, keşke ölüm işimi bitirmiş olsaydı “ der.
HAKKA : 25 – 26 – 27
O gün kulların ellerine verilipte okuyacakları amel defterleri, meleklerin kulların dünyada iken işlediği amellerin yazılı bulunduğu divandır.
Kulların dünyada iken işlediği amelleri yazan meleklere iman etmek de itikada taalluk eden meselelerdendir….. Kiramen katibin dediğimiz bu melekler, bizim amellerimizi yazıp muhafaza etmekle görevlidirler. Bu mesele meleklere iman kısmında açıklanmaktadır.
AMELLERİN TARTILMASI
Artık bundan sonra adalet terazileri kurulur ve amellerin tartılması başlar… Rabbimiz şöyle buyuru :
“ Kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Hiç kimseye asla bir haksızlık yapılmaz. - insanın yaptığı - bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesap gören olarak biz yeteriz. “
ENBİYA : 47
“ 0 gün tartı tam doğrudur. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır. Kimin de tartıları hafif gelir se, işte onlar da Ayet’lerimize zulmetmesinden dolayı kendilerini zarara sokanlardır. “
A’RAF : 8 – 9
“ Her kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür. Her kim de zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu da görür. “
ZİLZAL : 7 – 8
“ Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gözleri, derileri yaptıkları ameller hakkında onların aleyhine şahitlik ederler. Derilerine derler ki : “ Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz ? “ Derileri der ki : Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu..... “
FUSSİLET : 21
“ O gün ağızlarını mühürleriz, elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şahitlik eder. “
YASİN : 65
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 13 : Havz konusunda biraz bilgi verir misiniz ?
Cevap … 13 : Ahiretle ilgili iman edilmesi gereken hususlardan bir tanesi de ; Resulullah s.a.v’in haber verdiği gibi ; mesafesi Eyle ile Aden arası mesafeden daha geniş, suyu kardan beyaz, tadı bal gibi olan, sütten daha leziz, bardakları ise yıldızların sayısınca olan havuz konusudur…..
Rasulullah s.a.v’in havuzu ile ilgili hadisler mütevatir derecesinde olan haberlerdir…. Onları rivayet eden sahabelerin sayısı otuz kadar vardır. Havuzla ilgili hadislerin hepsini burada zikretmek bir hayli yer tutacağından dolayı biz bir kaçını zikretmekle iktifa edelim inşaallah…
“ … Abdullah b. Amr r.a dan. Rasulullah s.a.v şöyle buyurdular : Benim havuzumun genişliği bir aylık mesafedir. Onun suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha hoştur. Bardakları da semanın yıldızları kadar çoktur. Kim ondan içerse o kimse bir daha susamaz. “
Buhari : 6579-Ter : 6477 - Müslim : 2292 / 27.n
“ … Ukbe b. Amır r.a’dan. Nebi s.a.v şöyle buyurdu : Ben sizin içinizde havuza ilk ulaşan kimse olacağım ve sizin için şahitlik edeceğim. Vallahi ben şu anda havuzuma bakıp onu görüyorum. Şüphesiz bana yeryü-zünün anahtarları verilmiştir. Vallahi ben, benden sonra sizin şirke dönmenizden korkmam ; fakat ben sizin bu hazineler hakkında birbi-rinizle yarışa girip didişmenizden korkarım. “
Buhari : 6590 –Ter : 6483 - Müslim : 2296/30.31
“ … Enes r.a dan Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu : Ashabımdan bir takım insanlar havuz başında benim yanıma geleceklerdir. Ben onları görüp tanıdığım zaman, onlar benim önümden çekilip götürülürler. Ben derim ki : Onlar benim ashabımdır. Görevli melekler bana der ki : Sen onların senden sonra neler ihdas ettiklerini biliyor musun ? . “
Buhari : 6582 –Ter : 6478.S
“ … Sehl b. Sa’d r.a dan Nebi s.a.v şöyle buyurdu : Ben sizin havuz başında öncünüzüm. Benim yanıma gelen ondan içer, ondan içen kimse de bir daha susamaz. Şüphesiz yanıma benim kendilerini tanıdığım, onların da beni tanıdığı bir takım kimseler gelecek. Sonra benimle onların arasına bir engel konur. Ben : “ Onlar bendendir “ derim. Bana denir ki : “ Sen onların senden sonra neler ihdas ettiklerini biliyor musun ? . Ben de derim ki : Benden sonra dinde - bid’at çıkararak - değiştirme yapanlar benden uzak olsunlar, uzak olsunlar. “
Buhari : 6583 –Ter : 6479 – 6480 - Müslim : 2295 / 29
“ … Ebu Hureyre r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : Kıyamet günü benim yanıma ashabımdan bir zümre kimseler gelecek, onlar benim havuzumdan geri döndürülüp kovulacaklardır. Ben de diyeceğim ki : Ya Rabb, onlar benim ashabımdır. Allah buyurur ki : Senden sonra onların nasıl bidatler çıkardıklarından senin bilgin yoktur. Kuşkusuz onlar, senden sonra arkaları üzere dönüp gerisin geri dinden çıkmışlardır. “
Buhari : 6585 – Ter : 6480 - Müslim : 2290 / 27
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 14 : Sırat köprüsü konusunda biraz bilgi verir misiniz ?
Cevap … 14 : Bilindiği gibi Sırat ; hesap ve mizandan sonra insanların üzerinden geçmesi için cehennem üzerine kurulan bir köprünün adıdır…. Rasuller de dahil bütün insanlar o köprüden mutlaka geçecektir. Kişinin mümin, müşrik, kafir, munafık, salih, fasık gibi vasıflarda olması sıratı geçme hususunda eşittir.
Ancak bu konuda bir fark var ki, o da ; dünyada iken hak dinin gereği olan amelleri yaparak sırat-ı müstakim üzere olan kimseler, ahirette sırat üzerinde ayakları kaymadan geçeceklerdir.
Bu dünyada sırat-ı müstakimden ayrılıp dinin gereklerini yapmayanlar ise, ahirette ki sırat üzerinden geçemeyecek ayakları kayıp cehenneme yuvarlana-caklardır.
Hadisi şeriflerde haber verildiği gibi ; herkes amellerine göre bir hızla sırat köprüsünden geçecektir….
“ … Ebu Hureyre r.a dan. Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu : “..... Cehennemin tam ortasına sırat kurulur. Ümmetimle beraber onun üzerinden ilk geçen ben olacağım. 0 gün rasullerden başka hiç kimse konuşmaz. Resullerin o gün yapacağı konuşma ise : Ey Allah selamet ver ! Ey Allah selamet ver ! demek olacaktır. Cehennemin üzerinde sa‘dan dikenleri gibi çengeller vardır. Siz sa‘dan dikenlerini hiç gördünüz mü ? Sahabeler : Evet Ya Rasulallah gördük, dediler. Rasulullah s.a.v : İşte o çengeller sa‘dan dikenleri gibidir. Ancak onların ne kadar büyük olduğunu Allah bilir. 0 çengeller insanları kötü amellerinden dolayı kapıp alırlar. İnsanlardan kimi ameli sayesinde düşmeden kalabilen mümin, kimi de cezalanmış olan, sonra kurtuluşa ulaşacak kimselerdir......... “
Müslim : 1.c.182.n
Bu hadiste zikredilen sırat üzerindeki geçiş Kur’an’da uğrama şeklinde ifade edilmiştir. Rabbimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır :
“ Sizden herkes şüphesiz oraya uğrayacaktır. Bu, Rabb’inin üzerine aldığı kesin bir hükümdür. Sonra muttakileri kurtarırız ve zalimleri diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız. “
MERYEM : 71 – 72
Yeri gelmişken burada bir noktanın izah edilmesi faydalı olacaktır inşallah….
“ … Rasulullah s.a.v Bedir ve beyatı rıdvanda bulunan ashabı hakkında : Bedir ve Hudeybiyeye - iştirak edip – şehid olanlardan hiç birisi ateşe girmeyecektir, buyurunca, Hafsa : Ya Rasulallah, Allah-u Teala :
“ Sizden herkes şüphesiz ki oraya uğrayacaktır. Bu Rabb’inin üzerine aldığı kesin bir hükümdür. “
buyurmuyor mu ? dedi. Rasulullah s.a.v : Fakat ondan sonra Allah-u teala : Sonra muttakileri kurtarırız ve zalimleri diz üstü çökmüş olarak bırakırız. buyurmuştur, diye karşılık verdi.
Ahmed : 27110-14784 - Ebu Davud : 4653 - Tirmizi : 3860 - İbni Hibban : 4802
Ayeti celiledeki “ Sizden herkes şüphesiz oraya uğrayacaktır “ ifadesinde herkesin cehenneme gireceği anlaşılmaz.
Zikri geçen hadislerde açıklandığı gibi sırat cehennemin üzerinde olup herkesin oradan geçmesi, insanların cehenneme uğraması manasında anlatılmıştır, değilse illa da oraya girmesi manasına gelmez bu.
Bilinmesi gereken hususlardan bir tanesi de ; sıratı geçip oradan kurtulan müminlerin cennet ve cehennem arasında hak sahiplerine haklarının iadesi için bekletilmeleri hususudur…. Bu konuda ;
“ … Rasulullah s.a.v şöyle buyurmaktadır : Kıyamet günü mü’minler - sıratı geçip - ateşten kurtulurlar ve cennetle cehennem arasında bir köprü üzerinde bekletilirler.Orada dünyada iken aralarında meydana gelmiş haksızlıklar için kısas yapılır. Haksızlıklardan arınıp tertemiz oldukları zaman onlara cennete girmelerine izin verilir. Muhammed’in nefsi elinde olan Allah‘a yemin ederim ki o müminlerden her biri cennetteki makamına dünyadaki meskeninden daha doğru yolu bulur. “
BUHARİ : 6535 – TERC – 6448.S
“ … Ebu Hureyre r.a’dan. Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu : Kimin yanında kardeşinden haksız alınmış bir şey varsa bundan dolayı hak sahibiyle helalleşsin. Ahirette hiçbir dinar ve dirhem yoktur. Kardeşinin hakkı için kendi hasenelerinden alınmadan önce dünyada iken onunla helalleşsin. Ahirette zalimin - haksız yere aldığı - hakkı karşılayacak hasenatı bulunmazsa kardeşinin kötülükleri alınır ve o zalimin üzerine atılır. “
Buhari : 6534 –Ter : 6447 - Ahmed : 9621-10578 - Beğavi : 3978
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 15 : Cennet ve Cehenneme iman konusu, ahirete iman konusu içerisindemidir, bu konuda biraz bilgi verir misiniz ?
Cevap … 15 : Ahirete imanın içerinde olan en önemli konulardan bir tanesi de ; Cennet ve cehenneme imandır.
Cennet ve cehenneme iman ; onların yaratılmış mahlukattan birer mahlukat ve şu anda da mevcut olduğuna ; insan ve cinlerin ebedi dönüş yerleri olup, cennet Allah’ın dostlarının, cehennem ise İblis ve yandaşlarının yurdu olduğuna itikat etmektir.
Aynı zamanda Cennet ve cehennemin ebedi olup yok olmayacağına itikat etmekte, yine ahirete imanın içerisinde olan şeylerdendir…. Rabbimiz kerim kitabında cehennemle alakalı olarak şöyle buyurmaktadır :
“ Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun...... “
TAHRİM : 6
“ ..... Yakacağı insanlar ve taş olan ve kafirler için hazırlanan o ateşten korunun. “
BAKARA : 24
“ … Ebu Hureyre r.a dan rivayet edildiğine göre Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu : Sizin şu - dünyadaki - ateşiniz var ya, cehennem ateşinin yetmiş parçasından bir parçasıdır. Sahabelerden dediler ki : Ya Rasulallah, azap için dünya ateşi dahi yeterlidir. Rasulullah s.a.v tekrar şöyle buyurdu : Cehen-nem ateşi, dünya ateşine altmış dokuz derece daha fazla hararetli kılındı. Bunlardan her birinin sıcaklığı dünya ateşinin sıcaklığı gibidir. “
Buhari : 3265 –Ter : 3064.S
“ … Numan b. Beşir r.a şöyle dedi : Ben Nebi s.a.v’den işittim şöyle buyuru-yordu : Kıyamet gününde cehennem ehlinin azapça en hafif ceza göreni şu kimsedir ki onun iki ayağının çukuruna iki ateş parçası konulacak bunların tesiriyle onun beyni kaynayacaktır. “
Buhari : 6535 - Ter : 6448.S
Allah ve Rasulünün cennetle alakalı ifadelerine gelince,onlar da şudur :
“ İman edip salih amel işleyenlere, altından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele... “
BAKARA : 25
“ Muttakiler güvenli bir makamdadırlar. Bahçelerde ve çeşme baş-larında. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek - yeniden inşa edilip kendilerine verilen eşlerle - karşılıklı otururlar. Ayrıca onları iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir. Orada güven içinde her meyveden isterler. Orada ilk ölümlerinden başka ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur. Rabb’inden bir lütuf olarak. İşte büyük kazanç budur. “
DUHAN : 51 - 57
“ Cennet de muttakilere yaklaştırılmıştır, uzak değildir. İşte size va’d edilen budur. Daima - Tevbe ederek - Allah’a yönelen, - O’nun hukukunu - muhafaza eden. Gaybi olarak Rahman’dan huşu duyan ve O’na yönelmiş bir kalp getiren herkesin - mükafatı işte budur - Onlara cennete salimen girin, bu ebedi yaşama günüdür, denir. Orada onlara istedikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır. “
KAFF : 31
“ Muttakiler cennetlerde nimet içindedirler. Rab’lerinin kendilerine ver-dikleriyle safa sürerler. Rab’leri onları cehennem azabından korumuştur.
TUR : 17 – 18
“ … Ebu Hureyre r.a dan. Rasulullah s.a.v Rabb’inden rivayet ederek şöyle buyurdu : Allah’u Teala buyurdu ki : Ben salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan kalbinin hayal edemediği bir takım nimetler hazırladım. Ebu Hureyre dedi ki : İsterseniz ; “ Yaptıklarına karşılık olarak onlar için gözler aydınlatıcı Nimetlerin saklandığını hiç kimse bilemez “ SECDE : 17 Ayet’ini okuyun dedi. “
Buhari : 4779 –Ter : 4659.S
“ Cennet halkı ateş halkına nida etti : “ Rabb’imizin bize va’d ettiğini biz gerçek olarak bulduk. Siz de Rabb’inizin size va’d ettiğini gerçek olarak buldunuz mu ? “ . Onlar : Evet, derler...... “
A’RAF : 44
Soru … 16 : Cennet ve Cehennem şu an hazırlar mı ?
Cevap … 16 : Ey insan ! unutma ki ; Cennet de cehennem de yaratılmış olup, şu an hazır olarak sahiplerini beklemektedirler…. Bu hususta Allah’u Teala şöyle buyurmaktadır :
“ Rabbinizden gelecek olan mağfirete ve takva sahipleri için hazırlanan, genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete koşun. “
ALİ İMRAN : 133
“ … İmran b. Husayn r.a’dan. Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu : Cennete muttali oldum, ahalisinin çoğunu fakirler olduğunu gördüm. Cehenneme de muttali oldum, onun ahalisinin çoğunu da kadınlar olarak gördüm. “
Buhari : 6546 – Ter : 6456 - Müslim : 2737 / 94
“ … Ebu Hureyre r.a’dan. Nebi s.a.v şöyle buyurdu : Sıcak şiddetlendiği zaman namazı serinliğe bırakın. Çünkü sıcağın şiddeti cehennemin kaynamasındandır. “
Buhari : 533 –Ter : 2.c.606.s - Müslim : 615 / 180
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 17 : Cennet ve Cehenennem ebedi midirler ?
Cevap … 17 : Cennet ve cehennem ebedi olup onlar için yok olma veya tükenip son bulma diye bir şey yoktur….. Bu hususta Allah’u teala şöyle buyurmaktadır :
“ ……… Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuştur. Allah onlara, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. “
Tevbe : 100 – Hicr : 48 – Hud : 108 – Vakia : 33
“ O inkarcı kafirler ve zalimler var ya, Allah onları bağışlamayacak ve bir yola da iletmeyecektir. Onları sadece cehennemin yoluna iletecek ve orada ebedi kalacaklardır. Bu Allah’a çok kolaydır..... “
Nisa : 168 – 169 – Ahzab : 63 – 64 – Cin : 23 – Bakara : 167 – Zuhruf : 75
“ … İbni Ömer r.a dan. Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu : Cennet ehli cennete cehennem ehli de cehenneme doğru ayrılıp gidince, ölüm getirilir. Cennet ve cehennem arasında boğazlanır. Sonra bir nidacı der ki : Ey cennet ehli, artık ölüm yoktur ; ey cehennem ehli, artık ölüm yoktur. Cennet ehlinin sevincine bir sevinç daha eklenir. Cehennem ehlinin gam ve kederine de bir gam ve keder daha eklenir. “ Müslim’deki rivayette Hadis şu ziyade ile rivayet edilmiştir : “..... Her kes nerenin ehli ise o orada ebedi kalacaktır..... “
Buhari : 6548 – Ter : 6457 - Müslim : 2850 / 42 – 43
((((((((((((((((( ....... )))))))))))))))))
Soru … 18 : Cennet nimetlerinden biraz bahseder misiniz ?
Cevap … 18 : Bilindiği gibi cennet, iman edip salih amel işleyen kimselere Allah’u Teala’nın ikram edeceği bağlı, bahçeli, Hurili, kilmanlı, toprağı miskten ve Altın ve gümüşten piriketleri olan köşklü bir mekan-dır….
Allah’u Tealanın Salih insanlara orada hazırladığı bir çok nimetler vardır. Onlara yapacağı en büyük ikram ise, kendisini göstermesidir…. Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :
“ 0 gün öyle yüzler var ki - nurdan - parıl parıl, parlarlar ve Rablerine bakarlar.”
Kıyame : 22 – 23
“ İyilik yapanlara daha iyi ve güzel bir de ziyade vardır... “
Yunus : 26
Müfessirlerden Çoğu bu Ayette ki { ... bir de ziyade vardır... } kısmından murat, cennette Allah’u tealayı görmektir, demişler sonra da Müslim deki Nebi s.a.v’in şu hadisini delil getirmişlerdir.
“ … Resulullah s.a.v buyurdular ki : Cennet ehli cennete girdiği zaman, Allah’u Teala kullarına : Bir şey istiyor musunuz ?, diye buyurur. Cennet ehli de : Yüzlerimizi ağartmadın mı, bizleri ateşten kurtarıp cennete girdirmedin mi ?, derler. Müteakiben Allah hicabı kaldırır, artık onlar için Rab’lerine bakmaktan daha sevimli bir şey verilmemiştir. Sonra : “ İyilik yapanlara daha iyi ve güzeli, bir de ziyade vardır..... “ Ayetini okudu. “
Müslim : 181 / 297- 298 - Fethu’l-Bari : 8 / 198
|
Bugün 181 ziyaretçi (338 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 1166 ziyaretçi (2055 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|