|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
GAP, Manavgat Çayı ve özelleştirme
Türkiye Gazetesi'nin 18 Nisan 2001 tarihli sayısında, birinci sayfada manşetten verilen ve 13. sayfada geniş olarak yer alan "Komplo Uyarısı" başlıklı haber üzerinde titizlikle durulması ve düşünülmesi gerekir. Muhalefet partileri de, iktidarı ve sistemi tenkit eden medya da bu ülkenin evlatlarıdır. Onların da görüşlerine değer vermeli ve hatta bu görüşlerden ülkenin geleceği ile ilgili olanlar Milli Güvenlik Kurulunun gündeminde yer almalıdır; 1- Türkiye'ye gelmesi tahmin edilen 15 milyar dolar Türkiye'nin bugünkü çöken ekonomisini asla dar boğazdan çıkaramaz. Borç almak yerine ihracat ve üretim artırılmalıdır. Kaldı ki yeni programında başta tarım ve ağır sanayi başta olmak üzere üretimin azalması öngörülmektedir. 15 milyar dolara karşı istenen 15 yasa ile ABD ve AB'ye IMF yoluyla bağlı olmamız artacaktır. 2- Avrupa Birliği ve ABD kendi çiftçilerine son derece destek olurken; devlet bankalarının ve devlet bütçesine zarar veriyor diye çiftçiye ucuz kredi ve sübvansiyon ve diğer desteği çekmek, tarımın iflası olur. Devlet aldığı verginin tamamını iç borç faizi ödüyor. Neden bu faizi kesmiyor? 3- Şeker kanunu ile pancar üretimi ile uğraşan yüzbinlerce çiftçi (ev halkı ile milyonlar) zarar görecektir. Bazı şeker fabrikaları kapanarak işçiler kapının önüne konacaktır. Ve asıl hedef ABD ve AB ülkelerinin depolarında stok olan şeker tepelerini eritmektir. Bu şeker ise dolarla alınacaktır. 4- Tütün Kanunu ile Türkiye'nin sigara tüketiminin % 70'ini temin eden TEKEL devre dışı kalarak sigara piyasası ABD'nin eline geçecektir. Milyonlarca tütün çiftçisi perişan olacaktır. ABD'nin tütün çiftçileri bayram edeceklerdir. 5- BOR MADENİ ise petrolün alternatifidir. Çok yakında motorlu araçlarda petrol yerine Bor kullanılacaktır. Zaten uzay araçları ile füzelerde (bor) yakıt olarak kullanılmaktadır. Şu anda 'bor'dan 250 değişik alanda üretim yapılmaktadır. Dünya bor rezervinin % 70'i Türkiye'nin Marmara bölgesindedir. IMF ısrarla 'bor'un özelleştirilmesini yani ABD'nin tekeline geçmesini istemektedir. Kaldı ki ABD'de bor devletin malıdır. Özel şirketlere verilmemiştir. Bir bakanın da dediği gibi bor sayesinde milli gelir (kişi başına) 3 bin dolardan 33 bine çıkabilir. 'Bor'u birkaç milyar dolar uğruna ABD'ye peşkeş çekenleri gelecek nesiller çok ağır şekilde suçlayacaklardır. 6- GAP yakında İsrail'in olursa asla şaşırmayın. Taşeron şirketler vasıtasıyla İsrail çok pahalı fiyatlarla GAP'ın en verimsiz yerlerini bile satın almakta ve GAP, 1948 öncesi Filistinlilerde olduğu gibi İsrail'in olmaktadır. Unutmayın İsrail Meclisinin kapısında şu slogan yazılıdır: "İsrail'in sınırları Nil'den Fırat'a kadardır." İsrail'in eski başbakanlarından Begin vardı. Ona bu sloganı soran gazeteciye, size göre hayal ama bizim için gayedir demişti. 7- Türkiye su potansiyeli bakımından zengin bir ülke değildir. Barajlar kurumuştur. Ülkenin birçok yeri susuzluktan kıvranırken; MANAVGAT ÇAYI'nın suyunu ve etrafındaki kilometrelerce araziyi kira maskesi altında İsrail'e satılması asla doğru değildir. IMF ve dış güçler ve bunların içerdeki uzantıları ile son ekonomik (aslında siyasi) kriz yukarıdaki 7 hedefi elde etmek için ve artı Kıbrıs'ta taviz vermemiz için çıkarılmıştır. Kredi (12 milyar dolar) ancak bu şartla verilecektir.
26.04.2001
.
Manavgat Suyu ve İsrail
Ankara'ya resmi bir ziyaret yapan İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres'in; Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve devletin en üst yetkilileriyle görüşmelerinde, gündemin birinci maddesini, Manavgat Suyu'ndan İsrail'e içme suyu naklinin oluşturduğu ve bu konuda özel sektör kuruluşları ile işbirliği görüşmelerinin ele alındığı açıklanmıştır. Çok sayıda siyasetçi ve bürokratla yapılan görüşmelerde Peres, şunları söylemiştir: "Bize su, size para lâzım. Verin suyu alın parayı. Manavgat Çayı ve etrafını 40 yıllığına kiraya verin, ABD'deki Yahudi lobisi size tam destek olsun." İsrail yıllardır Türkiye'deki hayallerini (Manavgat ve GAP) başta olmak üzere gerçekleştirme peşinde olduğu gerçektir. Son ekonomik krizin yıllarca önce İsrail kontrolünde iç ve dış güçlerce kanalize edildiği iddiası acaba ne derece doğrudur. Yakında İsrail yetkilileri gelerek, Manavgat suyu bir oldu-bitti ile krizden istifade edilerek İsrail'in malı olması muhtemeldir. Türkiye su potansiyeli bakımından zengin değildir. Ayrıca çoğu köyler olmak üzere binlerce kentte susuzluktan kırılmaktadır. Siverek'in Veremli köyünde beşiktekinden en yaşlısına kadar bütün insanlar hastadır. Çünkü köyün insanları ve hayvanları yağmur sularının topladığı küçük bir su birikintisinden istifade etmektedir. İsrail'in su ihtiyacından önce Anadolu'daki susuzluk giderilmelidir. Manavgat Çayı denize değil, evlerin çeşmelerine akmalıdır. Hatta Türkiye'nin turizm merkezi olan Antalya bile susuzdur. Türkiye metreküpüne 23 sent isterken İsrail 10 sent vermektedir. İsrail'de çıkan "Ha'aretz" gazetesi Manavgat suyunun satışının hız kazandığını ve çok yakında nihai anlaşmanın olacağını yazmaktadır. Amiram Cuher imzalı haber yorumda konu hakkında geniş bilgi vermektedir. Adıyaman Milletvekili Mahmud Göksu, bu konuyu meclise getirerek yazılı cevap istemiştir. Manavgat Çayı'nın 80 km uzunluğu ve etrafındaki 2 km genişlik, İsrail'in kontrolünde olacaktır. Bu ise iki şeyi akla getirmektedir. İsrail'in Türkiye'de hükümran olduğu bir bölge olacaktır. Böyle bir durumda ise İsrail'in hedefi olan ve "Arz-ı Mev'ud" (Vadedilmiş Topraklar) hayalinde önemli bir adım atılmış olacaktır. İkinci olarak da MOSSAD bu topraklara yerleşecektir. İsrail Meclisinde şu slogan yazılıdır: "İsrail'in sınırları Nil'den Fırat'a kadardır" Nehir'i satmak bir nevi toprağı satmak sayılır. Suyu satmak ile nehiri satmak ayrı ayrı şeylerdir. Başlangıçta Manavgat suyunu satmakla başlandı ama şu anda nehir satılıyor. 40 yıl kira işin maskesidir. Bu durumu iyi anlamak lazımdır. Su tankerlerle ya da balon tipi vasıtalarla satılması düşünülebilir! Ama 80 km ve etrafındaki 2 km Manavgat'ın İsrail'e devri, toprak bütünlüğüne ters düşer. Sıra Akdeniz'deki limanların kira maskesiyle Ermenilere, Ege limanlarının Yunanistan'a devrine mi gelecektir? Manavgat Suyu denizden boru hattı ile nakledilsin. 1980'li yıllarda Barış Suyu Projesinde ırmakları kiraya vermek yoktu. Turgut Özal'ın projesine Arap ülkeleri karşı çıktılar. Kaldı ki ilim adamlarına göre "küresel ısınma ile yakında Türkiye'de kuraklık artacaktır. Manavgat'ın satışına Türk düşmanı İngilizler bile şaşırmıştır. "The Middle East" dergisi Nisan 2001 sayısında "Ankara son 20 yıl içinde yaşanan en kötü kuraklık sonrasında, Suriye ile Irak'a Dicle ve Fırat Nehirlerinden su akışını azaltmak zorunda kalabileceğini söylerken, Türkiye, müttefiki İsrail'e su satmak üzere benzeri görülmemiş bir anlaşma görüşmesi yapıyor. Bu anlaşma ile Arap komşuları arasındaki gerilimi muhtemelen yükseltecektir." demektedir. İsrail Batı Şeria ve Golan Tepelerini su kaynakları sebebiyle terk etmiyor. Barajlarda 2000 yılında 10 milyar metreküp su varken 2001 yılında (Mart ayı) 6 milyar metreküpe düştü. Türkiye su sıkıntısı çekerken İsrail'e su şöyle dursun 40 yıllığına nehir satmak asla tasvip edilemez. Böylesi anlaşılmaz bir duruma İngilizler bile hayret ediyor. Oysa tamamiyle Türkiye'nin aleyhinde olan bu durumdan Türk kamuoyunun haberi dahi yok. Su tankerleri sebebiyle Manavgat Çayı'nın denize dökülen civarında balıkçılık sona erecektir. "Sınırlarımız kuzey Kapadokya (orta Anadolu)daki dağlara, güneyde Süveyş Kanalına kadar dayanıyor" (Theodor Herzl Siyonist lider) "Yahudi halkının, gençlerimizin ve yetişkinlerimizin yerine getirmesi gereken başka bir haritası vardır. NİL'DEN FIRAT'A KADAR" (Ben Gurion İsrail ilk Başbakanı)
27.04.2001
İsrail'in su krizi!..
IMF, Dünya Bankası, AB, Gümrük Birliği kıskacı altında, Almanya başta olmak üzere ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin planlı ve kasıtlı bir operasyonu ile krize sürüklenen Türkiye'nin, MANAVGAT ÇAYI kira maskesi altında İSRAİL'E SATILMAKTADIR. Türk halkı bu satışa karşıdır. Ama Türk milletinin duyarlı olduğu bu ve buna benzer konulara iktidar duyarsızdır. İsrail'in menfaatlari ön planda tutulmaktadır. Türkiye'nin ırmak ve civarını kiraya vermek, devletin haysiyetine aykırıdır. Ayrıca güvenlik açısından son derece mahzurludur. İki yıl kadar önce İsrail Ankara Büyükelçiliği görevine getirildikten sonra hızla Manavgat ırmağının İsrail'e tahsisi projesi ve tarım alanında İsrail şirketlerinin Güneydoğu'da nüfuzlarının artması yönünde yoğun bir çalışma yürüten Uri-Bar-Ner, Manavgat Irmağı ile ilgili projesi sonuçlandırıldıktan sonra Haziran ayının başında İsrail'e geri dönecek. Geçtiğimiz günlerde sözde Barış Suyu Projesi ile ilgili Türkiye tarafıyla anlaşmak üzere olduklarını açıklayan Bar-Ner, önümüzdeki hafta 17 Mayıs ya da 23-24 Mayıs günlerinde Türkiye'ye bu konu ile ilgili bir İsrail heyetinin; Türkiye'de ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'le görüşeceğini ifade etmiştir. Bu arada Barış Suyu Projesi, Enerji Bakanlığından alınarak Kemal Derviş'in uhdesine verilmiştir. Kemal Derviş'i bugüne kadar desteklemedim. Ama TBMM ve hükümetin saf dışı edilerek her meseleye el atması beni şüpheye sevk ediyor. ABD yeni bir lider hazırlıyor. Derviş çiftçiye para yok, işçiye zam yok diyor. Bütçenin yarısı borç faizine gidiyor. Türkiye krizden çıkıncaya kadar iç ve dış borç faizlerini erteliyorum diyebiliyor mu? Asla diyemez. Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn, Le Monde gazetesine yaptığı açıklamada: "Kemal Derviş'i Türkiye'ye biz gönderdik" demiştir. (27 Nisan 2001 Hürriyet) Hazine 16 Mayıs'ta 1 katrilyon 644 milyar 868 milyon TL ve 23 Mayıs'ta 3 katrilyon 382 milyar 213 milyon TL (toplam 5 katrilyon 27 milyar 73 milyon TL) iç borç faizi ödeyecektir. Ve 5 katrilyon TL yeniden borç alacaktır. Ben maliyeci değilim ama borçlanarak borç ödemek bir gün Manavgat'ı kiraya vermek yolunu açar. İsrail'in su krizi kritik bir noktadadır. Her yıl 30 milyon metreküp ilave suya ihtiyacı vardır. İsrail'in 2001 sonunda su açığı 475 metreküp olacaktır. Ayrıca İsrail "Tarımsal işbirliği" maskesi altında GAP'ı ele geçirmek üzeredir ve yakında GAP'ta İsrail'e ait uydu kentler kurulursa sakın şaşırmayın!.. Manavgat Irmağı ve 2 km çevresinin kira maskesi ile İsrail'e verilmesi ilerde Irak ve Suriye'ye Dicle-Fırat üzerinde kira hakkını gündeme getirecektir. İsrail'in suya ihtiyacı var ama Anadolu'da nice kentler susuzdur. Hatta Maraş'ın çok sayıda mahallesi susuzdur. Adıyaman milletvekili Mahmud Göksu, GAP ve MANAVGAT'ın satışını TBMM 'nin gündemine getirdi. Ama son yıllarda TBMM devre dışıdır. Manavgat suyunun neden sadece İsrail'e satışı düşünülüyor? Neden Ürdün ve diğer Arap ülkelerine satışı düşünülmüyor? Kaldı ki Türkiye aleyhine olan her fitnenin temelinde İsrail (Siyonizm) vardır. Fransa'da sözde Ermeni tasarısını İsrail lobisi kabul ettirdi. Tank ihalesinde Fransa saf dışı kalınca, bu ihalede İsrail rakipsiz kaldı. Manavgat ve GAP İsrail'in "Arz-ı Mev'uda" ilk adımıdır. GAP'tan sorumlu Bakan, Mustafa Yılmaz yaptığı açıklamada, İsrail ile ilgili bazı ihale ve sözleşmelerden haberi olmadığını söylemiştir... Manavgat Irmağının İsrail'e kiraya verilmesi Dışişleri Bakanlığının Sınıraşan Sular Daire Başkanlığı'nın "Ortadoğu'da Su Sorunu" 1994 ve 1996 basımlı yazılı ifadelerle tezat teşkil etmektedir. Türkiye'nin su zengini olmadığı ve ilerde su potansiyelinin giderek azalacağı nüfusun ise artacağı rakamlarla ifade ediliyor. Manavgat'ı neden kiraya veriyoruz? Kalbinde zerre kadar vatan sevgisi olan Manavgat Irmağının kiralanmasına karşı çıkar!..
15.05.2001
Ortadoğu'da su sorunu
Önümüzdeki günlerde İsrail'den bir heyetin gelmesiyle birlikte, MANAVGAT ÇAYI'nın yalnız suyu değil muhtemelen çayı ve etrafındaki en az 2 km genişliğindeki arazi de, kira maskesi adı altında İSRAİL'E SATILACAKTIR haberleri ne derece doğrudur? Yetkililer bu konuda net bir açıklama yapmıyor. Çünkü kredi ve IMF maskesiyle dünyaya hükmeden "FEDERAL REZERV" böyle istiyor. Nasıl ki, Telekom Anayasaya aykırı olduğu halde 4 saatlik yıldırım hızı görüşmeyle IMF'nin talimatı ve Bush'un ültimatomuna uyularak kabul edilimiştir. Aynı şey bu konuda da gösterilebilir?! Türkiye'nin dövize ihtiyacı varsa, Mahir Kaynak'a göre sadece Konya 15 milyar dolar temin eder. Sabah Gazetesi'nin 12 Mayıs 2001 tarihli sayısının 11. sayfasında şu haber yer alıyordu: "Sayın Derviş, 22.5 milyon dolarımız bagajda bekliyor. Bölgelerinin elektrik dağıtım ihalesini kazanan birçok kuruluştan biri olan Şanlıurfalı işadamları paralarını çantaya koyup Derviş'e gidecekler. Ve (Her işimiz hazır, atın imzayı alın parayı) diyecekler." Ama maalesef iktidar IMF'den kredi için bu şerefli milletin gururunu kıracak hadiseleri hiçe sayarak IMF kapısından medet ummaktadır. Halbuki millete gidilse 50 milyar dolar temin edilir. Ancak iktidar millet ile kopuktur. Son 10 yılda dış ülkelere 163 milyar dolar dış borç faizi ödedik. Yazık değil mi? Bu borç sayesinde ülke rehin alınıyor! Telekom, TEKEL, Manavgat Çayı neden bu ülkenin insanına satılmıyor? Acaba böyle bir olaya Bush ve IMF mi müsaade etmiyor? Türkiye su zengini bir ülke değildir. Türkiye Dışişleri Bakanlığının Ekim 1994 ve Haziran 1996 yıllarında neşrettiği "Ortadoğu'da Su Sorunu" kitabının giriş kısmını aynen nakletmeden önce şunu söylemek istiyorum; Manavgat Çayı'nın suyunu bile satmak Dışişleri Bakanlığı'nın Bölgesel ve Sınıraşan Sular Dairesi'nin görüşlerini tekzib mahiyetindedir. Millet IMF'nin güdümünde olarak değerlerimizin satışına karşıdırlar!.. Kendi prensiplerini çiğneyenlere nasıl güvenelim. IMF ve Bush'un değil, milletin isteklerine uymak gerekir. Burdan iktidara söyliyeceğim söz sadece şudur; Sizi o makamlara seçen halkı gözardı ediyorsunuz!.. Türkiye'nin Ortadoğu'daki komşuları olan Suriye ve Irak'la aralarındaki su sorunları hakkında bazı bilgiler ve değerlendirmeler aşağıda sunulmaktadır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için ve pratik bazı nedenlerle, açıklamaların, konuyla ilgili bazı sorulara verilen cevaplar şeklinde düzenlenmesinin yararlı olacağı düşünülmüş ve bu el kitabının hazırlanmasında böyle bir yöntem benimsenmiştir. 1- Ortadoğu'da su problemi nedir? 2- Ortadoğu'daki su sorununun niteliği ve özellikle Türkiye ile ilgili boyutu aşağıdaki paragraflarda özetlenmektedir: A Genel Durum 3- Ortadoğu'da su sorunu son dönemde uluslararası planda ve kamuoyunda üzerinde çok durulan, görüşler üretilen ve tartışılan bir konu haline gelmiş bulunmaktadır. Su sorunu uluslararası düzeyde ele alınırken değişik unsurlara değinildiği gözlenmekle birlikte, ana hatlar itibariyle aşağıdaki veri ve yaklaşımların ağırlık kazandığı izlenmektedir: -Ortadoğu'da mevcut su kaynakları ihtiyaçları karşılayamayacak hale gelmiştir. -Bölgede yakında ciddi bir su kıtlığı ortaya çıkacaktır. Bunun sonucu olarak su, Ortadoğu'daki gelecek savaşların başlıca potansiyel nedeni olmaya adaydır. 4- Arap ülkelerinin hemen hemen tamamı sınıraşan nehirler açısından aşağı kıyıdaş ülkeler oldukları ve su açısından fakir oldukları için, su konusunda bu ülkeler arasında kolaylıkla dayanışma sağlayabilmektedir. 5- İsrail, 1967 harbi sonrasında işgal ettiği topraklar vasıtasıyla Şeria nehrinin kollarını kontrol etmekte ve bu nehrin sularından azami ölçüde istifade etmektedir. İsrail ayrıca, işgal ettiği Güney Lübnan'da Litani nehrinden su çekmekte, yine işgali altında tuttuğu Batı Şeria'daki yeraltı su kaynaklarını kullanmaktadır. İsrail'in yıllık su ihtiyacının %40'ı bu yeraltı su kaynaklarından gelmektedir. Bu şekilde İsrail'in bugün kullanmak durumunda olduğu su kaynaklarının tamamına yakını, işgal suretiyle üzerinde fiilen kontrol kurduğu yakın bölgelerden gelmektedir. İsrailli bazı yetkililere göre, İsrail'in bu bölgeler üzerindeki kontrolü kaybetmesi, İsrail'in su kaynaklarından mahrum kalmasına yol açabileceği gibi, varlık ve güvenliğini de tehlikeye sokacaktır. Bu endişe nedeniyle dünyaca tanınan bazı su uzmanları İsrail'in işgal altındaki topraklardan taviz verebileceğini, ancak bu bölgelerdeki su kaynaklarından vazgeçmeyeceğini ifade etmektedir. Bu niteliği ile su, İsrail ile Arap komşuları arasında barış tesisini koşullandıran bir unsur halene dönüşmektedir."
22.05.2001
Türkiye su zengini değildir! -2-
T ürkiye'nin su açısından durumu 6- Su sorununun Türkiye'yi ilgilendiren yönlerine gelince, her şeyden önce, sanılanın aksine, Türkiye'nin başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya tahsis edebileceği geniş ve zengin su kaynaklarına sahip olmadığını kaydetmek gerekir. 7- Türkiye su fazlasına sahip bir ülke değildir. Şimdilik yeterli su kaynaklarına sahip olmakla birlikte, yakın bir gelecekte bu kaynakların ihtiyaçlarını karşılamaması durumunda kalmaya aday bir ülkedir. Var olan su kaynaklarının coğrafi dağılımındaki dengesizlik nedeniyle, şimdiden özellikle Batı bölgelerinde ciddi su kıtlığı sorunuyla karşı karşıyadır. 8- Türkiye'nin yıllık ortalama akarsu potansiyeli 186 milyar metreküp düzeyindedir. Bu kapasitenin tüketim için kullanılmaya müsait bölümü 110 milyar m3'ten ibarettir. Türkiye'nin nüfusunun 60 milyon olduğu gözönünde bulundurulduğunda, Türkiye'de kişi başına düşen su miktarının 1830 m3 olduğu ortaya çıkmaktadır. Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için, kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 10.000 m3'ten daha fazla olması gerekir. Başka bir deyişle, Türkiye'de kişi başına düşen suyun miktarı, su zengini ülkelerdekinin beşte biri kadardır. Türkiye'nin su fazlasına sahip olduğu izlenimi, su kaynaklarının henüz ihtiyaçlar ölçüsünde kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. Bugün için teknik yönden kullanılmaya müsait 110 milyar m3'lük kapasitenin 25.9 milyarı filinen kullanılmaktadır. Kalan 84.1 milyar m3, Türkiye'nin ihtiyacı olmayan su miktarı değil, henüz ihtiyaçlarının karşılanmasına yönlendiremediği miktardır. 9- Bazı uluslararası yayınlarda Irak'ta kişi başına düşen yıllık su miktarının 5192 m3, Suriye'de ise 2362 m3 olduğu belirtilmektedir. Dünyanın su zengini ülkeleriyle bazı seçilmiş ülkelerdeki kullanılmaya elverişli su miktarı aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. Bu tablonun incelenmesinden de görüldüğü üzere, Irak'ta kişi başına düşen su miktarı Türkiye'den fazladır. Suriye'de kişi başına düşen su miktarı ise Türkiye'dekinden çok eksik değildir. Bu rakamlar, Türkiye'nin Ortadoğu'da öteki ülkelerin ihtiyaçlarının karşılanmasına tahsis edebileceği kadar bol suyu bulunmadığını ortaya koymaktadır. Bazı Ortadoğu ve su zengini ülkelerde kişi başına düşen su miktarı (Yılda metreküp olarak) ÜLKELER YILLAR 1993 2020 Su zengini ülkeler 10 000 m3 8 000 m3 Irak 2110 950 Türkiye 1830 980 Suriye 1420 780 İsrail 300 150 Ürdün 250 90 Filistin 100 40 Su zengini ülkeler Kanada, ABD, Kuzey ve Batı Avrupa ülkeleridir.
25.05.2001
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
Irak savaşı bitti, tartışma bitmedi
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz CNN Türk'te yapılan röportajında: "Irak savaşında bize destek vermeyen Türkiye hatalıdır. Özür dilemeli, bundan sonra da dediklerimizi yaparak kendini affettirmelidir" sözleri tepkiyle karşılandı. Bu adam, Bush, Cheney ve Rumsfeld'i yönlendiren kişidir. "The Economist"in 26 Nisan-2 Mayıs 2003 tarihli sayısında neşredilen "The Shadow Men" (Gölgedeki adamlar) başlıklı yazıya göre çoğu Yahudi asıllı aşırı Siyonist ve Hıristiyan Siyonist (sanal Yahudi) olan 20 kişi Bush iktidarının iplerini elinde tutmaktadır. Ve "Neon Conservatiues" (Yeni Muhafazakârlar) grubunun lideri Paul Wolfowitz'in çıkışı ve son olarak ABD'de Türk Gününe ilk defa mesaj gönderilmemesi ABD'nin Türkiye'ye bakışının hiç de iyi olmadığı şeklindedir. ABD'nin asıl öfkesi Türkiye'nin 2. Tezkere işi; Ortadoğu'daki diğer ülkelere emsal olacağıdır. ABD'nin A Plânı var mıydı? ABD caydırıcılığını kaybetmemek, hem Türkiye'ye hem de diğer ülkelere gözdağı vermek için bu kaba çıkışı yapmıştır. ABD'nin 2004 Başkanlık seçimi öncesi Suriye'ye ve 2004 seçimlerinden sonra da İran'a saldırması halinde; Türkiye'nin aynı işi yapması, hatta daha ileri giderek hava sahasını açmaması, sınırlarını kapaması ve İncirlik ve diğer üsleri kullandırmaması korkusu vardır. Newsweek dergisine göre, ABD'nin A Plânı yoktu. Bu sanal plan ile Saddam'a blöf yapıldı. Irak kuzeyden yapılacak bir saldırı için bu bölgede 13 tümenini boşuna bekletti. Bu tümenler güneye kaydırılmış olsaydı ABD ve İngiltere zorlanırdı. Gerçi Irak ordusu ülkesini savunmadı. Bunun sır olan sebepleri ilerde ortaya çıkacaktır. Irak hezimetinden çıkarılacak en önemli netice şudur: Halkları ile bütünleşmeyen iktidar, rejimler ve sistemler erimeye mahkum olan buzdan kalelerdir. İşbirliği zaten istemiyorlardı Kuzey Irak'a Türk ordusunun girmesi, savaş sonrası masada Türkiye'nin bulunması ve bilhassa Kürtlerle bir ihtilaf yumağı meydana getirmek ABD'nin işine gelmiyordu. Türkiye'ye en az 8 milyar dolar yardımı bu yüzden kabul ettiler. Aslında 2. tezkerenin reddi Pentagon'u ve Beyaz Saray'ı sevindirdi. Ama bunu Türkiye'ye bir koz olarak kullandılar. Türkiye hava sahasını açarak ABD'ye destek verdi. Almanya ve Fransa hava sahasını açmasaydı ABD uçakları 20 dakika fazla uçuş yaparlardı. Ama Türkiye hava sahasını açmasa idi kuzeyi asla bombalayamazdı. 2. tezkerenin, 3 oy eksik ve 19 çekimser ile geçmemesi TBMM tarihinin en hayati kararlarından biridir. Yahudi Kissinger'in danışmanlık yaptığı, Yahudi Perle ve Yahudi Wolfowitz'in 11 Eylül saldırısından sonra kurduğu "Trimere Partners Lp" şirketi ortaklarına yolladığı mektupta "Terörizm korkusunun güvenlik ve silah sanayii harcamalarını artıracağını ve iyi para kazanacakları" bildirilmiştir. Önemli bir iddia: Fransa'nın şu andaki Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin "The Economist" dergisindeki yazısında, Bush iktidarının şahinler grubunun İsrail Başbakanı Ariel Şaron'dan emir aldığını söylemiştir.
23.05.2003
Irak'ta durum giderek kötüleşiyor
ABD Senatosunda 45 yıldır görev yapan, West Virginia Senatörü Buyrd, Bush iktidarını tenkit ederek şunları söylemiştir: "Aklın ve diplomasinin yerini kaba kuvvet, tek yanlı davranış ve ceza aldı. Uzun süredir dostumuz ve stratejik müttefikimiz olan Türkiye'nin cezalandırılmasına yönelik sözleri şaşkınlıkla okudum. Hükümetimizin, sırf işlerini anayasaya ve demokratik kurumlara göre yürüttüğü için Türk hükümetini aşağılamaya kalkması hayret vericidir. Kurtarıcı olduğumuzu iddia ediyoruz. Ancak Irak halkını kurtaramadık. Iraklılara daha iyi hayat vaad ettik. Ancak orada su yok. Elektrik bazen var. Gıda sıkıntısı çekiliyor. Yaralılarla dolu hastaneler yağmalama sebebiyle yüzde 20 kapasite ile çalışıyor. Bölgenin tarihi hazineleri ve halkın malları yağmalandı. ABD askerleri sadece petrol kuyularını koruyor. Teröristleri azdırdık. Afganistan'daki işimizi tamamlayamadık. ABD yeniden turuncu alarma geçti. Hiçbir zaman tam anlayamadığımız Ortadoğu bölgesinin istikrarını bozduk. Bizim gibi düşünmeyen eski dostlarımızı cezalandırmaktaki ısrarımız yüzünden de dünyanın çeşitli yerlerindeki müttefiklerimizi kendimizden uzaklaştırdık." Yağma devam ediyor ABD'nin Irak'ı işgali ile başlayan yağma devam etmektedir. Sadece Bağdat'ta her gece en az 100 otomobil ve çeşitli vasıta çalınmaktadır. Gece soyguncularla malını savunanlar arasında silahlı çatışmalar durmak bilmiyor. Gençler arasında alkol, uyuşturucu, fuhuş ve pornografi yayılmaktadır. Okul önlerinde kız kaçırma hadiseleri giderek artmaktadır. Silahlı yakınlarının himayesinde kızlar okula gidip gelebilmektedir. 15 Mayıs 2003 tarihli Washington Post gazetesi, Irak'ta savaşı kazandıklarını ama barışın bir türlü kazanılmadığını itiraf etmektedir. Yahudi asıllı Paul Wolfowitz'in "Irak halkının ABD birliklerini kurtarıcı olarak karşılayacağı" görüşü Washington Post'a göre gerçekleşmemiştir. ABD'nin özel imtiyazlarına sahip Kürtlerle Araplar arasında bir iç savaş tohumları atılmaktadır. Amerikalılar er-geç Irak'tan gidecektir. Şimdi Musul-Kerkük ve çeşitli yerlerde silah zoruyla Arap ve diğer grupların evleri ve işyerleri alınarak Kürtlere verilmektedir. Ancak ABD'ye dayanarak Kürtlerin yaptığı zulmü Arap ve diğer milletlerin unutmaları zordur. ABD her grubun silahlarını topladığı halde; Kürtlerin silahlarını toplamak şöyle dursun, ağır silahlarla takviye etmektedir. Irak'ta demokrasiyi görmek zordur. Demokrasi bir kültür ve hayat tarzıdır. Esasen demokrasi gelirse ABD Irak'ta kalamayacağından böyle bir durumu da istemiyor. Saddam ABD'nin ajanı idi. 1968-1979 arası Devlet Başkan Yardımcısı olmuştur. 1979-2003 arasında Tikriti ailesi ve Baas Parti üyelerine dayanarak 35 yıl Irak'ta zulüm yapmış, ABD isteklerine hizmet etmiştir. Şimdilerde Saddam'ın yerine yeni bir diktatörün peşinde olan ABD, bu diktatörü Kürt asıllılar arasından bulacaktır. Böylece bu kişi Kürtlere dayanarak ABD'nin menfaatlerine hizmet edecektir. İnşallah bu görüştekiler yanılmış olurlar!..
05.06.2003
Orta Doğu'da tehlikeli gelişmeler
ABD'nin Irak'ı işgali ile Ortadoğu'da dengeler alt-üst olmuştur. Neredeyse Orta Doğu patlamağa hazır volkandır. ABD ve İngiliz Ordusu sadece petrol kuyularına hakim olmak istediklerinden Irak'a hakim değillerdir. Aslında Irak'taki işgal ordusu bir kapana sıkışmış durumdadır. Şu anda dünyanın 5 büyük gücü olan ABD, AB, Rusya, Çin ve Japonya dünyayı paylaşmış durumdadır. Henüz paylaşılmayan tek bölge ORTA DOĞU'dur. Onun için de bu bölge iştah kabartmaktadır. Ortadoğu'nun jeopolitik sınırları ise; (Türkiye, İran, Irak, Suriye, Sudan, Afganistan, S. Arabistan, Mısır, Libya, Yemen, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Ürdün, Lübnan ve İsrail'dir). İsrail dışında hepsi İslam ülkesidir. Irak'ın, ABD ve İngiliz ordusu tarafından çok ucuz bir zaferler işgali Arap dünyası ile 1.5 milyar İslam dünyasında şok tesiri yapmıştır. Müslümanlarda eziklik, acı ve kin duygusu çığ gibi artmaktadır. Ve Irak'ın maruz kaldığı felakete bir gün kendi ülkesinin de uğrayacağına inanmaktadır. Ve yakın bir gelecekte bütün İslam dünyasında ABD ve diğer işgalcilere karşı son derece güçlü bir (intifada) en küçük bir sebeple patlayabilir. ABD karşıtı Sünni-Şii ittifakı Medeniyetler çatışmasında ve ideolojisinde düşman ve (öteki) unsur Müslümanlardır. Filistin'in yeni başbakanı Mahmud Abbas, bazılarına göre 'Arap Karzai'dir. Karzai'nin Afganistan'daki rolünü Filistin'de icra edecektir. Irak'ta Şiiler yüzde 60'tır. 15 yıl sonra sürgünden dönen A. Bekir El Hakim, İngilizlerin adamıdır. Ahmed Çelebi ve Kürt liderleri (Barzani ve Talabani) gibi Saddam karşıtı ama ABD'nin adamlarıdırlar. Fakat Şiiler, liderlerine rağmen ABD karşıtıdırlar. İlk defa Şiiler ile Sünniler "Azamiye" bölgesindeki bir Sünni Camii önünde toplanarak ABD'yi birlikte protesto etmişlerdir. Geçen hafta 9 ABD askeri öldürülmüş ve 20 asker yaralanmıştır. Geçmişte Usame bin Ladin ABD ajanı idi. Şu anda El Kaide ABD hegemonyasına ve Arap rejimlerine isyan eden tek örgüt olduğu için ABD, El Kaide'ye düşmandır.. Şimdiki hedef İran mı? Irak'tan sonra ikinci hedef İran yerine Suriye tahmin ediliyordu. Ancak; muhtemelen Kasım 2004 ABD Başkanlık Seçimleri'nden önce İran'a karşı operasyon yapılabilir. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) İran'da bir darbe ile rejimi değiştirme planları yapmaktadır. ABD Dışişleri Bakanlığı ise bu plana karşıdır. İran'da Şii Mollalarla, reformcular arasında ihtilaf vardır. İran Millet Meclisindeki 127 reformcu milletvekili devlet başkanına yazdığı mektupta; "Eğer zehir içilecekse bu şimdi ülkenin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüyle, rejim tehlikeye girmeden yapılmalıdır" denilmektedir. 1988 yılında Humeyni Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Irak-İran savaşını sona erdirilmesi kararını kabul edince "Zehir içtim" demişti. Şimdi ise zehir iç ve reformlar yapılsın demektedirler. 9 yıl önce Elçibey (sürgünde) Kelek'teki evinde "ABD, İran'ı parçalamak istiyor" tahmininde bulunmuştu. Acaba gerçek mi oluyor?
07.06.2003
Irak'ın işgali ve su meselesi
ABD'nin milletlerarası meşruiyeti ve insan haklarını hiçe sayarak hukuka aykırı olarak gerçekleştirdiği Irak işgali yalnız petrol için yapılmamıştır. Aynı zamanda İsrail'in güvenliği, Büyük İsrail (Nil'den-Fırat'a) "Arz-ı Mev'ud" gayesi ile birlikte; İsrail'in su meselesinin halli için de yapılmıştır. İsrail su sıkıntısı çeken bir ülkedir. Bir bakıma Yahudinin ve İsrail'in işgali altında olan ABD acınacak bir ülkedir. Bir çok haklara sahip olan Amerikan halkı ne yazık ki, en temel hak olan "ülkesini idare hakkından" mahrumdur. Ordusu, kongresi, medyası, üniversitesi, silah şirketleri, petrol şirketleri hülasa en sivil kurumundan kamu kuruluşlarına kadar ABD, Yahudi lobisinin kölesidir. Zaten bu yüzden ABD'yi Bush Hükümeti değil; Şahinler denilen Siyonist çete ve Yahudi lobisi, katil Şaron'un emirlerine göre idare etmektedir. Yalnız ABD halkının bu gerçeği görmesi mümkün değildir. Çünkü medyanın tamamı Yahudi'nin emrindedir. Osmanlı Devletini Siyonist çeteler yıktı. Göreceksiniz ABD'yi de Siyonistler yıkacaktır. ABD halkı gaflet uykusundan uyanacaktır ancak o zaman iş işten geçmiş zirveden eteklere inilmiş olacaktır. ğ İsrail su fakiridir İsrail komşularının su kaynaklarını haksız olarak işgal etmesine rağmen, su sıkıntısı çeken bir ülkedir. Türkiye'nin su zengini olduğu görüşü ise tamamen yanlıştır. Gerçekte bu bölgede su bakımından en zengin ülke Irak'tır. İlim adamlarının tespit ettikleri verilerde; (miktar ölçüsü 10 bin metreküp-saniye hesabına göre) Irak 2210, Türkiye 1830, Suriye 1420, İsrail 350, Ürdün 250 ve Filistin 100'lük bir değere sahiptir. Irak İşgali petrol gibi suyunun da paylaşımı İsrail'e aktarılması için yapılmıştır. İsrail'in su kaynakları ise şöyledir: 1. Şeria Irmağı, 2. Suriye'ye ait olup İsrail işgali altındaki GOLAN TEPELERİ, 3. İsrail'in elindeki Güney Lübnan'daki su kaynakları, 4. TABERİYE GÖLÜ (Suriye'ye ait olan kısmı da İsrail işgalindedir), 5. Filistin topraklarındaki su kaynaklarının yüzde 90'ını İsrail ve ancak yüzde 10'unu Filistinliler kullanabilmektedir. Maalesef bundan önceki hükümetin gafleti ile MANAVGAT ÇAYI'nın suyu İsrail'e peşkeş çekilmiştir. Kaldı ki Türkiye'de su sıkıntısı çeken nice yerler vardır. Ayrıca KKTC'nin su ihtiyacı da buradan temin edilebilir. MANAVGAT ÇAYI İsrail'e asla satılmamalıdır. Ne hazindir ki, Türkiye'nin gözbebeği ve gelecekteki umudu GAP'ı İsrail (aracı Türk ve Batılı şirketlerle) 'GAP'MI#ŞTIR...
08.06.2003
Ortadoğu ve su meselesi
Osmanlı Devleti'nin yıkılışından günümüze Ortadoğu'da savaş hiç bitmemiş, sadece savaşan ülkeler ve bölgeler değişmiştir. Ortadoğu, Dünya'nın en jeopolitik ve jeostratejik bölgesidir. Ortadoğu'ya hakim olan, Kafkasya, Orta Asya ve Anadolu gibi yerleri de kontrol etmiş olur. Hatta dünya hakimiyeti Ortadoğu'dan geçer demek daha doğru olur. ABD'nin Irak'a saldırısının gerekçesi kitle imha silahları idi. Oysa Irak'ın bu silahlara sahip olmadığı kesinleşti. Zaten ABD, İngiltere ve İsrail bu gerçeği biliyordu. Yalan söyleyerek kendi halklarını ve Dünya kamuoyunu aldattılar. 13 yıldır ambargo neticesi güçsüzleşen Irak Ortadoğu'nun en zayıf halkası idi. Onlara kolay lokma oldu. Bu ülkelerin asıl hedefi Ortadoğu'ya yerleşmek ve diğer işgal edilecek (Türkiye dahil) ülkeler için Irak'ı atlama tahtası olarak kullanmak idi. Ortadoğu'nun jeopolitik sınırları (Türkiye- İran- Irak- Suriye- Sudan- Afganistan- S. Arabistan- Mısır- Libya- Yemen- Umman- Birleşik Arap Emirliği- Katar- Kuveyt- Bahreyn- Ürdün- Lübnan ve İsrail'dir) ABD'de Bush iktidarını kölesi gibi kullanan siyonist çete (ABD'li şahinler) ve Şaron, bu ülkeleri işgal ya da ABD'nin sömürgesi haline getirerek; büyük İsrail planını gerçekleştirme peşindeler. Ama tahminimce Ortadoğu ABD'nin yıkılışı, üçüncü dünya ülkesi haline gelmesi ve İsrail Devletinin sonunu hazırlayan itici güç olacaktır. En önemlisi su faktörü Irak'ın işgali petrol gibi suyun paylaşımı ve su sıkıntısı çeken İsrail'in Dicle ve Fırat'tan da istifadesi için yapıldı. Önümüzdeki savaş Dicle ve Fırat suları üzerinde odaklanacaktır. Başta İsrail olmak üzere Ortadoğu ülkelerinin çoğu su sıkıntısı çekmektedir. Bugün olduğu gibi gelecekte su meselesi bölge devletleri için kritik bir mesele olmaya devam edecektir. Geçmişte petrol politik silah idi. Şimdi su ve gıda petrolün önüne geçmiştir. Bölgede su bakımından en zengin Irak'tır. (2110) Irak'tan sonra Türkiye (1830), Suriye (1420), İsrail (350), Ürdün (250), Filistin (100) gelmektedir. Türkiye'nin toplam yıllık ortalama su potansiyeli 186 milyar metreküptür. Bu rakam çok değildir. Çünkü sadece Tuna Nehri'nin toplam yıllık ortalama su potansiyeli 206 milyar metreküptür. Maalesef dış güçler Türkiye'yi su zengini ülke olarak kasten göstermekte Irak ve Suriye ile aramıza ihtilaf tohumu ekmektedirler. Hem de Dicle ve Fırat'tan Irak ve Suriye büyük ölçüde faydalandığı halde. Asi Nehri'nin suyunun yüzde 92'sini Suriye, yüzde 6'sını Lübnan kullanırken, Türkiye sadece yüzde 2'sinden istifade etmektedir. Nitekim Amik Ovası çöl haline gelmeye başlamıştır. Maalesef MANAVGAT ÇAYI'nın suları İsrail'e peşkeş çekilmek üzeredir. (Geçmiş hükûmetin gafleti ile)
12.06.2003
.
Su nimeti
Gözümüzün yüzde 90'ı (kalb, akciğer, kan)'ın yüzde 80'i, beynimizin yüzde 85'i sudur. Yeni doğan bebeğin yüzde 75'i, olgun yaştakilerin yüzde 60'ı ve yaşlıların yüzde 50'si sudur. Canlıların yüzde 50-95 arası sudur. Bir insanın günde 2 litre (8 bardak) su içmesi gerekir. Su vücuttaki toksinleri (zehirleri) atar. Dolaşım ve boşaltım sistemini düzene sokar. Kaybedilen mineralleri geri kazandırır. Deriye zindelik sağlar. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Hücre üretimini arttırır. Hayatımızın vazgeçilmezi su olduğu halde 2.4 milyar insan musluk suyuna hasret yaşıyor. Gelişmiş ülkelerde suyun yüzde 75-90 arası tarımda kullanılıyor. Kaynama noktasına yakın sıcaklıktaki kaynaklarda yaşayan bakterilerden tutun da, erimekte olan buzulların üzerindeki bazı özel yosunlara kadar, suyun olduğu her yerde ve her sıcaklıkta hayat vardır. Yağmurdan sonra yapraklar üzerinde kalan bir su damlacığında bile binlerce mikroskopik canlı bulunur. Su güzellik verir. Su kabızlığı önler. Su cildin kurumasını ve sarkmasını önler. Böbrekler yeterli su bulamazsa karaciğer ve böbrekler iyi çalışamaz. Yağlar bedende toplanır. Su tarımın kaynağıdır. Dünyada toplam su miktarı 1.4 milyar kilometreküptür. Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına 10 bin metreküp su potansiyeline sahip olması gerekmektedir. Türkiye'nin ekonomik olarak kullanılabilir 110 milyar metreküp suyunun, toplam 37.4 milyar metreküpü, yani yüzde 34'ü kullanılmaktadır. Yüzde 66'sından istifade edemiyoruz. Su ile ilgili hikmetler Suyun 40 kadar özelliği fizik kanunlarına aykırı (anormal davranışı) vardır. İngiliz D.A. Lawrance 1929 yılında şunu ortaya atmıştır: Su eşittir 2 hidrojen, 1 oksijen atom ama suyu su yapan üçüncü bir şey daha var ki, bunu henüz hiç kimse bilmiyor. İlim ısrarla bu üçüncü şeyi bulmaya çalışıyor." Oksijen ve hidrojen serbest halde iken H2 ve O2 molekülleri halinde bulunurlar. Bu moleküllerin su moleküllerini meydana getirmek için birleşmeleri yani çarpışmaları gerekir. Bu çarpışma sonucunda hidrojen ve oksijen molekülünü meydana getiren bağlar zayıflar ve oksijen ile hidrojen atomlarının birleşmesine engel kalmaz. Sıcaklık bu moleküllerin enerjisini dolayısıyla hızlarını artırdığı için çarpışmaların sayısını da büyük ölçüde fazlalaştırır. Şu anda yeryüzünde tabii şartlarda suyun kolaylıkla meydana gelmesini sağlayacak kadar yüksek ısı yoktur. Suyun meydana gelmesi için gerekli ısı dünya yaratılırken sağlanmış ve dünyanın dörtte üçünü meydana getiren su o zaman ortaya çıkmıştır. Su kaynaklarından su buharlaşarak atmosfere yükselmekte ve bundan da yağmur ve kar olarak inmektedir. Atmosferde bulunan su buharı radyasyon kaybından dolayı geceleri yeryüzünün aşırı soğumasını sebze ve meyvelerin donmasını önler. Gece ve gündüz arasında çok aşırı sıcaklık farkını önler. Donma nasıl olur? Her madde ısınınca hacmi büyür. Soğuyunca küçülür. Fakat su +4 dereceden itibaren soğursa hacmi genişler. Suda bu özellik olmasaydı, deniz ve göllerde buz haline gelen su tabakası dibe çöker ve bu hadise sıfır derece ve daha düşük sıcaklıkta tekrarlanarak neticede suların buz tabakaları yığını haline gelmesine sebeb olur. Böyle olsaydı suda yaşayan bütün canlılar ölürdü. Yağmur buluttan zerre olarak çıkar. Damla olarak çıksaydı o yükseklikten mermi hızıyla başımıza düşerdi. Herşey helak olurdu. Tuzlu denizlerden tuzsuz su buharlaşıyor. Ve tuzsuz yağmur yağıyor. Yağan yağmur ve kar ile buharlaşan su miktarı birbirine eşit miktardadır. Yığılma yok. Su içinde müthiş bir dünya var. Kristal biçimlerine bürünebildiği gibi, 500 derece sıcaklıkta bile erimeyen buz türüne dönüşebiliyor. Suyun en büyük yoğunluğu +4 derecedir. Bunun sebebi bilinmiyor. H2O molekülleri arasındaki bağlantıları saniyenin milyarda biri gibi kısa sürede değişiyor. Suyun kristal şekli olan buzun 13 şekli vardır. Buz 1 molekülü bal peteği şeklindedir. Su molekülündeki Hidrojen ile oksijen arasında 104. 5 derece vardır. Bu açı çok az kısa olsa hiçbir şeyi eritmez. Çok az fazla olsa mide dahil her şeyi eritirdi.
05.11.2004
.
Su, meçhullerle dolu
Dünya genelinde bir numaralı su uzmanı olan Boston Polimer Araştırmalar merkezi Müdürü Eugune Stanley'e göre: "Su henüz anlaşılmış değil. Meçhullerle doludur." Suyun ikinci kritik noktası araştırılıyor. Hali hazırda +374 derecedeki kritik nokta biliniyor. Bu kritik noktanın üzerinde su kaynamaz. Sıvı ile buhar arasındaki fark kalkar. Suyu meydana getirenler yanıcı ve yakıcı gazlardır. Ama su hayat kaynağıdır ve yakıcı ve yanıcı maddeleri söndürür. Su gayet güzel bir eriyik maddedir. Canlı organizmanın içerisinde bir yerden diğer bir yere nakiller kolaylaşır. Kanın içerisinde eriyik halde gıdalar vardır. Çeşitli mineraller, vitaminler vardır. Oksijen bile eriyik halinde geçer. Bu şekilde canlılık mümkün olmaktadır. Deniz, göl ve nehirler dünyanın ısısını tanzim ederler. Denizler ısıyı, karadan daha kolay muhafaza ederler. Denizlerde muhafaza edilen ısı, ani iklim değişikliğine mani olur. Akarsular günde 86.4 kilometreküp tatlı su taşıyor. Her an okyanuslardan buharlaşan su, bulutlar ve rüzgarlarla karaya taşınır. Şayet bu işi insanlar yapsaydı bütün teknolojiler yetersiz kalırdı. Yağmur damlası Yağmur damlasıyla aynı ağırlık ve büyüklükteki bir cisim 1200 metreden bırakıldığında giderek hızlanacak ve yere yaklaşık 558 km/saat'lik bir hızla düşecektir. Halbuki yağmur damlalarının ortalama hızı 8-10 km/saattir. Bunun sebebi ise yağmur damlalarının atmosferin sürtünme etkisini artıran ve yere daha yavaş düşmesini sağlayan bir biçime sahip olmasıdır. Eğer yağmur damlası farklı bir şekilde olsaydı ve atmosferin sürtünme özelliği olmasaydı her yağmur yağışında büyük felaketlerle karşılaşırdık. Yağmur ve kar suyunun kaynağı buharlaşmadır. Buharlaşmanın yüzde 97'si ise okyanusların tuzlu suyundan kaynaklanmaktadır. Su ister tuzlu denizden, ister çamurlu bataklıktan buharlaşsın yere tertemiz iner. Suyun sıcaklığı yavaş artar ve yavaş azalır. Vücudumuzun çoğu sudur. Eğer bu özellik olmasaydı aniden ateşlenir ve aniden donardık. Vücudumuzun sıcaklığı 36-42 derece arasındadır. Sıcakta terleyerek su buharlaşır ve ısı enerjisi harcar. Vücut sıcaklığı düşer. Bu mekanizma olmasaydı, birkaç saat güneş altında kalınca bizim için öldürücü olurdu. Bir metal etirilirse ve bu eriyik içine katı metal atılsa dibe çöker. Suda tersi olur. Onbinlerce ton ağırlıktaki buzdağları suyun üzerinde yüzerler. Denizler birbirine karışmaz Kızıldeniz çok tuzlu olduğu halde Babu'l Mendeb Boğazında sanki gizli bir duvar varmışçasına tuzlu su Hind Okyanusu ile karışmaz. Aynı hadise Akdeniz ile Atlas Okyanusunu birleştiren Cebel-i Tarık'ta da görülür. Kaptan Cousto 1980'li yıllarda bunu tespit edince şaşırır. 1970'li yıllarda Müslüman olan Fransız Doktor Maurice Bucaille'ye bunu nakleder. Maurice neden şaşırdın? Senin yeni tespit ettiğin şey 1400 yıldır Kur'an-ı kerim'de yazılı diye söyler ve bu kısmın mealini okur. Kaptan Cousto'nun cevabı ise: "Bu kitabı insan yazamaz. Şehadet ederim ki, modern ilmin 14 asır geriden takip ettiği Kur'an-ı kerim Allahü teâlânın kelâmıdır." Susuz bir hayat düşünülemez. Su bütün canlılar için kendisinden vazgeçilemeyen ve yerine başka madde konulamayan bir sıvıdır. Uzayda su var mı? Astrofizikçilerin verdikleri bilgilere göre Samanyolu etrafındaki gaz bulutlarında yoğun miktarda buharlaşmış su var. 1500 ışık yılı uzaklıkta bulunan Oriyon etrafındaki sis halkalarında 1 saat içinde dünyadaki okyanuslardaki sudan fazla donmuş su üretilmektedir. Mars'ın güney kutbuna yakın bölgede yüzeyin altında geniş buzlu alanlar tespit edilmiştir. Jüpiter'in uydusu Europa'da dev su kitlesi (okyanus) tespit edildi. Ayda 6 milyar metreküp su tespit edildi. Yalnız Samanyolu'nda değil evrende son derece büyük su (donmuş halde) bulunmaktadır.
20.11.2004
Su kaynakları
Yeryüzündeki toplam tatlı su miktarı 37 milyon kilometreküptür. Dünyanın yüzde 71'i su, yüzde 29'u karadır. (13 kara+32 su=45) Stockholm'de 1972'de yapılan ilk çevre zirvesinden bu yana son 30 yılı değerlendiren 450 sayfalık "BM 2002 Global Çevre Raporu" 1100 bilim adamı tarafından hazırlandı. Bu rapora göre "Dünya nüfusunun yarısı 2032 yılında içecek su bulamayacak. Orta Doğu halkının yüzde 95'i Asya ve Pasifik'te yaşayanların yüzde 65'i ciddi su sıkıntısı çekecek." Dünya nüfusunun yüzde 40'ını barındıran 80 ülke şimdiden su sıkıntısı çekmektedir. Uzaydaki Voyager uydusundan alınan verilere göre Büyük Okyanus'un binlerce metre derinliğinde yeryüzündekilerden çok daha büyük kirlenmemiş tatlı su kaynakları olduğu tespit edilmiştir. Mesele bunu çıkarabilmektedir. Su ve medeniyet Dünyadaki ilk yerleşim yerleri Dicle, Fırat, Nil, İndus ve Sarı Nehir başta olmak üzere hep akarsu kıyılarında olmuştur. Su ve medeniyet iç içedir. Su medeniyetlerin kanı gibidir. Denizlerde bulunan tuzlu suyun hacmi 1 milyar 338 milyon kilometreküptür ve bu toplam suyun yüzde 96.5'ini teşkil eder. Dünyadaki tatlı suların en büyük bölümü 24 milyon 64 bin kilometreküp ile yeraltı sularıdır. Ancak bu suların yarısından istifade edilmektedir. Gerisi 800 metre aşağıdadır. Tatlı suların yüzde 68.7'si buzullar ve karlardır. Tatlı sulu göllerde 91 bin kilometreküp su vardır. Bunların da yarısından istifade edilmektedir. Amazon Nehrinin debisi Fırat'ın 300 mislidir. Dünya üzerindeki tatlı suyun ancak binde 38'ini kullanmak imkanı vardır. Türkiye'nin akarsularındaki su miktarı yıllık 186 milyar metreküptür. Yeraltı suları 9.5 milyar metreküptür. Su ile ilgili raporlara göre Türkiye 2025 yılında su krizine girecek ülkeler içinde yer almaktadır. Dünya nüfusunun ancak yüzde 20'si yeterli su bulabiliyor. 1.1 milyar insan içecek temiz su bulamıyor. Çad Gölü küçülüyor. Aral Denizi ise kuruyor. Bulutlar... Bulutlar yerküresinde termostat görevi görüyor. Bulutlar olmasaydı ya buharlaşır ya da donardık. Yerküresinin iklim ayarları olan bulutlar yerden atmosfere, atmosferden yer küresine enerji taşır. Su molekülleri sıvı halinden gaz haline geçerken çevreden enerji alırlar. Bulutlar havada asılı güneş şemsiyeleridir. Güneş tropik denizlerin koyu renkli yüzeylerini fazlaca ısıtıyor. Ama ortalama sıcaklık 28 dereceyi geçmiyor. Daha sonra yükselen su buharından meydana gelen bulutlar denizleri gölgeliyor, üst kısmı ise güneş ışınlarını tekrar uzaya yolluyor. Su buharının bu sera etkisi olmasaydı dünya 35 derece daha soğuk olurdu. Her zaman yerlerin yarısını örten bulutlar olmasaydı yerküresi 11 derece daha sıcak olurdu. Hava ısındığında daha fazla su buharlaşırken, sıcaklık azaldığında daha az su buharlaşıyor. Ve bulutlar çözülüyor. Yağmur ve kar olarak yere iniyor. Atmosferde 15 milyar ton sıvı dolaşmaktadır. Bulutlar gibi, buzullar da, deniz yüzeyine güneş ışınlarını yansıtıyorlar. Dünyada her saniye 16 milyon ton su yerküresine düşer; ne az ne de çok yine 16 milyar ton su yerden buharlaşır. Ortalama büyüklükteki bir yağmur bulutunda 300 bin ton su bulunur. Yeryüzüne inen hiçbir kar tanesi birbirine benzemez. Buzullar Avustralya'nın 2 misli olan Antarktika kıt'asının yüzde 98'i buzullarla kaplıdır. Dünyadaki buzulların yüzde 90'ı buradadır. (30 milyon kilometreküp) Buzulların altında yanardağlar, denizler ve göller vardır. Buzlar bir anda erise denizler 100 metre yükselir. Buzulların kalınlığı 3 bin metreyi aşınca yer kabuğu çöker. Okyanuslar Su kitlesi hidrosfer, atmosferin 275 katıdır. 360 milyon kilometrekare olan okyanuslarda ortalama derinlik 3700 metredir. Okyanusların yüzde 10'unda yarıklar vardır. En derin yer Mariana Adası (10 bin 900 metre) açığıdır. Pasifik Okyanusunun ortalama derinliği 4250 metredir. Okyanus derinliklerinde 79 tür canlı yaşamaktadır. Okyanus diplerinde 10 milyar ton yakıt vardır. Okyanuslar kirlenirse dünya oksijeninin yüzde 80'ini üreten mikroorganizmalar yok olur. Oksijensiz ise yaşayamayız.
11.12.2004
Dünya su forumunun ardından
Beşinci Dünya Su Forumu, Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezinde 16- 23 Mart 2009 tarihleri arasında yapıldı. Forumda 23 konuda 100 oturumda çözüm arandı. Toplantıya 3 cumhurbaşkanı, 5 başbakan, 3 kraliyet ailesi mensubu, 90 bakan, 63 belediye başkanı ve 148 parlamenterle beraber 192 ülkeden onbinlerce kişi katıldı. İlk toplantı 1977 yılında Fas'ın Marakeş şehrinde yapıldı. Bunu Lahey, Kyoto ve Mexico takip etti. Şu anda dünya nüfusunun yüzde 20'si temiz içme suyu bulamıyor. 2050 yılında her 4 kişiden birinin yeterli su bulamayacağı tahmin edilmektedir. Bazılarının zannettiği gibi Türkiye su zengini bir ülke değildir. Türkiye'de içilebilir su kaynaklarının toplamı 110 milyar metreküptür. Şu anda kişi başına 1566 metreküp su düşmektedir. 20- 25 yıl sonra Türkiye nüfusu 100 milyona ulaşınca kişi başına 1000 metreküp su düşecektir. Dicle ve Fırat su kaynağının yüzde 35'ini ihtiva etmektedir. Türkiye'nin enerjisinin dörtte biri hidroelektrik santralleri ile temin edilmektedir. 2008- 2013 içme suyu eylem planı hazırlanmıştır. Tasarruf şarttır. Dünyada 47 bin 655 büyük baraj vardır. ABD'de 6575, Batı Avrupa'da 4277, İspanya 1196 ile ilk sıradadır. Japonya'nın yüzölçümü 372 bin kilometrekaredir. Deprem bölgesidir. 2675 barajı vardır. Çin'de 46 milyon hektar sulu tarım alanı ve 22 bin baraj vardır. Hindistan 55 milyon hektar sulu tarım alanı ve 4291 barajı vardır. Türkiye'de baraj sayısı 625'dir. Dünyada nüfus her yıl 80 milyon artmaktadır. Dünya su rezervinin her yıl 64 milyar metreküp artışı gerekiyor. Dünyada su tüketiminin yüzde 69'u tarımda, yüzde 21'i sanayide, yüzde 6'sı evlerde ve yüzde 4'ü su rezervlerinde buharlaşarak tükeniyor. Su medeniyetin temelidir. Ve yakında su, petrolden daha kıymetli olacaktır. Her yıl 5 milyon kişi çoğu çocuk su yetersizliği ve temiz içilebilir su yokluğundan ölüyor. 20. asırda dünya nüfusu 6 misli artmıştır. 2040 yılında kişi başına düşen su tüketimi yarıya düşecektir. 2025 yılında 4 milyar kişi susuzluğun pençesinde kıvranacaktır. Bu ise her 2 kişiden 1'i demektir. Şu anda 2.5 milyar insan su ile ilgili temizlik ve sağlık hizmetine sahip değildir. Sudan'da Darfur'da savaşın sebebi sudur. Hergün 14 ile 30 bin kişi suyla ilgili önlenebilir bir hastalıktan dolayı hayatını kaybediyor. Dünyanın yüzde 70'i suyla kaplı olsa da bunun yüzde 97'5'i okyanus ve denizlerdeki tuzlu sudur. Yüzde 2.5'i tatlı sudur. Yüzde 1.5'i kutup bölgelerindedir ve buzullarda bulunmaktadır. Kıymetli dostum, rahmetli ve şehid Muhsin Yazıcıoğlu'na Allahü teâlâ'dan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı dilerim.
31.03.2009
Su savaşının ayak sesleri
Su sorununa küresel ölçekte çözüm bulmak için toplanan 5. Dünya Su Forumu, suyun stratejik önemini küresel gündemin ilk sıralarına taşıdı. Su, bütün canlılar için temel hayat kaynağıdır. İkamesi olmaması, suya stratejik bir önem kazandırıyor. Su kaynaklarının kullanımına ilişkin siyasal ve ekonomik planlamalardan anlaşılıyor ki; önümüzdeki yıllarda su her anlamda gündemin ilk sıralarında kalacak. Suyun gündeme oturacağı en önemli husus da, su savaşları meselesi olacağa benziyor. Su savaşları denince ilk akla gelen bölge, Türkiye'nin de yer aldığı Ortadoğu. Bu bölge, geçmişte pek çok su kaynaklı çatışmaya sahne oldu. Tarihi kaynaklar açıkça dile getirmese bile Ortadoğu'daki çatışma gündeminin gizli gündem maddesi "su" olmuştur. Çünkü dünya nüfusunun yüzde beşi burada ve dünya su kaynaklarının yüzde biriyle idare ediyor. Su sıkıntısı çeken 29 ülkeden 13'ü yine bu bölgede. En fazla su sorunu yaşayan ülkeler Filistin, Ürdün ve İsrail. İsrail, 1948'de kurulduğunda, devletin sınırları suya göre belirlenmişti. Bu çevreleme, komşu Arap devletlerin ölümü demekti. İsrail'e karşı Filistin Kurtuluş Örgütü'nün desteklenmesi Arap ülkelerinin Filistin davasına duydukları düşkünlüğün değil, su endişelerinin sonucuydu. Ürdün Nehri bölgedeki en sorunlu su kaynağıdır. 1967 savaşı, işte bu nehrin sularının saptırılmak istenmesi üzerine çıktı. İsrail'in Golan tepelerinden çekilmek istememesinin temel nedenlerinden biri de su. Çünkü İsrail'in temiz su ihtiyacının neredeyse yarısı bu bölgeden elde ediliyor. Hatta strateji uzmanlarına göre, Irak Savaşı petrol gibi suyun paylaşımının yeniden yapılandırılması ve İsrail'e aktarılması için yeni imkanlar oluşturulması maksadıyla planlandı. Aslında su savaşları insanlık tarihi kadar eski bir çatışma. İki Sümer kent devleti Lagash ve Umma arasında 4.500 yıl önce sulamada kullanılacak suların paylaşımından çıkan çatışma su savaşları tarihine ilişkin hatırlanan en eski çatışma. Su konusu, uluslararası literatürde bile kendine yer edinmiş. İngilizcedeki rival (karşıt) sözcüğü Latince'deki aynı ırmağı paylaşanlar anlamı taşıyan "rivalis" sözcüğünden geliyor. Bütün medeniyetler suyun çevresinde kurulmuş. Roma imparatorluğunun en başarılı olduğu konulardan biri çok yaygın ve kolay ulaşılabilen bir su ağı kurmuş olması. Osmanlı döneminde halka açık çeşmeler yapılmış. Birleşmiş Milletler suya erişimin bir insan hakkı olduğunu 2002'de kabul etti. Bu hak artık Anayasa'da yer almalı. Belçika gibi bazı ülkeler her insanın yaşayabilecek oranda suya sahip olmasını anayasal garanti altına aldı. Ancak, su hakkı uygulamaya ve yasalara yansımıyor. Ekonomik, sosyal, çevre değerleri birlikte hesaba katılmıyor.
07.04.2009
Su savaşının ayak sesleri
Su sorununa küresel ölçekte çözüm bulmak için toplanan 5. Dünya Su Forumu, suyun stratejik önemini küresel gündemin ilk sıralarına taşıdı. Su, bütün canlılar için temel hayat kaynağıdır. İkamesi olmaması, suya stratejik bir önem kazandırıyor. Su kaynaklarının kullanımına ilişkin siyasal ve ekonomik planlamalardan anlaşılıyor ki; önümüzdeki yıllarda su her anlamda gündemin ilk sıralarında kalacak. Suyun gündeme oturacağı en önemli husus da, su savaşları meselesi olacağa benziyor. Su savaşları denince ilk akla gelen bölge, Türkiye'nin de yer aldığı Ortadoğu. Bu bölge, geçmişte pek çok su kaynaklı çatışmaya sahne oldu. Tarihi kaynaklar açıkça dile getirmese bile Ortadoğu'daki çatışma gündeminin gizli gündem maddesi "su" olmuştur. Çünkü dünya nüfusunun yüzde beşi burada ve dünya su kaynaklarının yüzde biriyle idare ediyor. Su sıkıntısı çeken 29 ülkeden 13'ü yine bu bölgede. En fazla su sorunu yaşayan ülkeler Filistin, Ürdün ve İsrail. İsrail, 1948'de kurulduğunda, devletin sınırları suya göre belirlenmişti. Bu çevreleme, komşu Arap devletlerin ölümü demekti. İsrail'e karşı Filistin Kurtuluş Örgütü'nün desteklenmesi Arap ülkelerinin Filistin davasına duydukları düşkünlüğün değil, su endişelerinin sonucuydu. Ürdün Nehri bölgedeki en sorunlu su kaynağıdır. 1967 savaşı, işte bu nehrin sularının saptırılmak istenmesi üzerine çıktı. İsrail'in Golan tepelerinden çekilmek istememesinin temel nedenlerinden biri de su. Çünkü İsrail'in temiz su ihtiyacının neredeyse yarısı bu bölgeden elde ediliyor. Hatta strateji uzmanlarına göre, Irak Savaşı petrol gibi suyun paylaşımının yeniden yapılandırılması ve İsrail'e aktarılması için yeni imkanlar oluşturulması maksadıyla planlandı. Aslında su savaşları insanlık tarihi kadar eski bir çatışma. İki Sümer kent devleti Lagash ve Umma arasında 4.500 yıl önce sulamada kullanılacak suların paylaşımından çıkan çatışma su savaşları tarihine ilişkin hatırlanan en eski çatışma. Su konusu, uluslararası literatürde bile kendine yer edinmiş. İngilizcedeki rival (karşıt) sözcüğü Latince'deki aynı ırmağı paylaşanlar anlamı taşıyan "rivalis" sözcüğünden geliyor. Bütün medeniyetler suyun çevresinde kurulmuş. Roma imparatorluğunun en başarılı olduğu konulardan biri çok yaygın ve kolay ulaşılabilen bir su ağı kurmuş olması. Osmanlı döneminde halka açık çeşmeler yapılmış. Birleşmiş Milletler suya erişimin bir insan hakkı olduğunu 2002'de kabul etti. Bu hak artık Anayasa'da yer almalı. Belçika gibi bazı ülkeler her insanın yaşayabilecek oranda suya sahip olmasını anayasal garanti altına aldı. Ancak, su hakkı uygulamaya ve yasalara yansımıyor. Ekonomik, sosyal, çevre değerleri birlikte hesaba katılmıyor.
07.04.2009
Stratejik silah: Su
Yakın bir gelecekte su, petrol ve doğalgazdan daha kıymetli olacaktır. Petrol ve doğalgazın alternatifleri vardır. Ama suyun alternatifi yoktur. İlk çevre zirvesi 1972 yılında Stockholm'de yapıldı. 2002 yılında 1100 bilim adamı 450 sayfalık "Global Çevre Raporu" hazırladı. Bu raporda yer alan bir bilgiye göre 2032 yılında dünya nüfusunun yarısı içecek su bulamayacak. Rapora göre Orta Doğu halkının yüzde 95'i Asya ve Pasifik'te yaşayanların yüzde 65'i ciddi su sıkıntısı çekecektir. Uzaydaki uydulardan alınan bilgilere göre Büyük Okyanusun (Pasifik) binlerce metre derinliğinde kirlenmemiş tatlı su kaynakları tespit edilmiş olup, dünya tatlı su kaynaklarından fazladır. Mesele bunu su yüzüne çıkarabilmektir. Yüksek dağlardaki buzullar, Himalaya dahil giderek artan bir hızla erirken, Kuzey ve Güney Kutbundaki buzullar da çığ gibi erimektedir. Uluslararası çevre örgütü Greenpeace'e göre 20 yıl sonra yani 2030 yılında Kuzey Kutbunda buzul kalmayacak. NASA tarafından yapılan bir araştırmaya göre Kuzey Kutbunda buzullar sadece küçülmüyor, aynı zamanda inceliyor. Greenpeace'e ait "Arçtic Sunrise" araştırma gemisinde bulunan bilim adamalarına göre yüzölçümü Manhattan kadar olan dev Peterman buzulunun altında 27 kilometre uzunluğunda ve debisi saniyede 50 metreküp olan bir nehir bu devasa buzulu parçalamaktadır. Bilindiği gibi Grönland'ın yüzölçümünün yüzde 81'i buzulla kaplıdır. Ve küresel ısınma Grönland'da buzulları eritmektedir. Bütün buzullar eriyince dünyadaki deniz seviyesi 720 cm yükselecektir. Nehirler gibi denizler de hızlı bir şekilde kirlenmektedir. Okyanuslar kirlenirse dünya oksijeninin yüzde 80'ini üreten mikroorganizmalar yok olur. Oksijensiz hayat da mümkün değildir. Her yıl 6 milyon hektar arazi çöl olmaktadır. Ormanlar nemi sabit tutar. Yazın ısıyı 5-8 derece düşürür. Kışın 1-3 derece yükseltir. Bir hektar ladin ormanı 32, kayın ormanı 68 ve çam ormanı 40 ton toz emer. Bir kayın ağacı saatte 1.5 kilo oksijen üretir ve 40 kişinin çıkardığı karbondioksiti yok eder. Dünyadaki tatlı suların ancak binde 38'ini kullanmaktayız. Tatlı suların 68.7'si buzullar ve karlardır. Yüzde 30.1'i ise yeraltı sularıdır. Ama yarısı 800 metre aşağıdadır. Avusturya'nın 2 misli olan Antarktika kıtasının yüzde 98'i buzullarla kaplıdır. Dünyadaki buzulların yüzde 90'ı buradadır.
08.08.2009
.
|
Bugün 22 ziyaretçi (45 klik) kişi burdaydı!
|
|
|
|
Bugün 215 ziyaretçi (259 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|