ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026
Sual: Mübarek gün ve gecelerin aslı yoktur, bunlar sonradan çıkmıştır deniyor, bu doğru mu? CEVAP Hayır, kesinlikle doğru değildir. Hepsini Peygamber efendimiz bildirilmiştir.
Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. (S. Ebediyye)
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Ahiret yolcusunun, ibadetle ihya edilmesi kuvvetle müstehab olan mübarek geceleri boş geçirmesi uygun değildir; çünkü bunlar hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri ihmal eden tüccar, bir kâr sağlayamadığı gibi, mübarek geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da maksada ulaşamaz. (İhya)
MEVLİD GECESİ: Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiulevvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimiz nübüvvetten sonra, her yıl, bu geceye önem verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Bugün de, Müslümanların bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür. (Mevâhib-i ledünniyye)
İslamiyet’te doğum gününü kutlamak vardır, Allahü teâlâya şükretmek olur. Mevlid kandili, Peygamber efendimizin doğum günüdür. Peygamber efendimiz, Pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Müslim, Ebu Davud, İ. Ahmed, H. S. Vesikaları)
Mevlidi, erkek kadın karışık olmadan, çalgı ve başka haram karıştırmadan, Allah rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Nimet-ül-kübra, Hadika, M. Nasihat)
Bu gece, O doğduğu için sevinenler affedilir. Bu gecede, Resulullah doğduğu zaman görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da, bir yere toplanıp anlatırlardı. (S. Ebediyye)
Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir; hatta Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli olduğunu bildiren âlimler de vardır. El-mukni, El-miyar ve Tenvir-ül-kulub kitaplarında Mevlid gecesinin Kadir gecesinden kıymetli olduğu bildiriliyor. (Ed-dürer-ül-mesun)
Birkaç hadis-i şerif meali:
(Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.) [Buhari]
(Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de onu çok anar.)
(Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.) [Deylemi] (Mevlid okumak da, Resulullahı hatırlamaktır. Muteber kitaplarda, Peygamberimizin de önem verdiği açıkça yazılı olan bu mübarek gecede, Peygamber efendimizi anmaya, nasıl uydurma denebilir?)
BERAT GECESİ: Şaban ayının 15. gecesidir. Tefsirlerde Kur’an-ı kerimin, Levh-il-mahfuza bu gece indirildiği bildirilmektedir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki: (Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu [Kur’anı] mübarek bir gecede indirdik. Elbette biz insanları uyarmaktayız.) [Duhan 2,3]
Her yıl, Berat gecesinde, o yılda olacak şeyler, ameller, ömürler, ölüm sebepleri, yükselmeler, alçalmalar, yani her şey Levh-i mahfuzda yazılır. Resulullah efendimiz, bu gece, çok ibadet, çok dua ederdi. Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini isterim.) [Nesai]
Birkaç hadis-i şerif meali daha: (Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]
(Allahü teâlâ, Şaban’ın 15. gecesinde müşrik ve müşahin hariç herkesi affeder.) [İbni Mace] (Müşahin, bid’at ehli demektir.)
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani]
(Allahü teâlâ, Şaban’ın yarısının [Berat] gecesinde, dünya semasına tecelli eder. Benikelb kabilesinin koyunlarının kıllarından daha çok kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi]
(Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç herkesi affeder.) [İbni Mace]
Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, Allahü teâlâ seni günah işlemekten muhafaza buyurduğu halde, neden Berat gecesinde çok ibadet ettin?) diye sual etti. Peygamber efendimiz, cevaben buyurdu ki: (Şükredici kul olmayayım mı? Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip olunur. Bu gece herkesin amelleri Allahü teâlâya arz olunur.) [Gunye]
KADİR GECESİ: Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Allahü teâlâ, Kadir gecesini ümmetime hediye etti, ondan önce kimseye vermedi.) [Deylemi]
(İnanarak ve sevabını Allahü teâlâdan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhari, Müslim]
(Kadir gecesini Ramazanın son on gününde arayın.) [Müslim]
(Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.) [Müslim]
AŞURE GÜNÜ: Muharrem ayının onuncu günü Aşure günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Hadis-i şerifte buyruldu ki: (Aşure günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiç bir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, Aşure günü yardı. Yine Aşure günü Allahü teâlâ Âdem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün doğdu.) [Taberani]
Peygamber efendimiz bir gün öğleye doğru buyurdu ki: (Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]
Aşure günü hakkında birkaç hadis-i şerif meali daha: (Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani]
(Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]
(Aşure günü, ilim öğrenilen veya zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer.) [Şir’a]
(Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur.) [Şir’a]
(Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur.) [Beyheki]
MİRAC GECESİ: Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir. Mirac gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirmelidir. İki hadis-i şerif meali: (Bu gece, iyi amel eden için yüz yıllık mükâfat vardır.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]
(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]
TERVİYE VE AREFE GÜNÜ: Arefe günü, Kurban bayramından önceki gündür. Terviye,Arefe gününden bir önceki güne denir. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Terviye günü oruç tutan ve günahtan sakınan Müslüman Cennete girer.) [Ramuz]
(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.) [Müslim]
(Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebuşşeyh]
(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani]
(Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]
(Arefe ne güzel gündür. O gün rahmet kapıları açılır.) [Deylemi]
(Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür). [Deylemi]
MUHARREM AYI VE HİCRİ YILBAŞI: Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların kameri yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile beraber Kur'an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biridir. (Tevbe 36)
Müslümanlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde müsafeha ederek, mektuplaşarak tebrikleşir. Birbirlerini ziyaret eder, hediye verirler. Yılbaşını mecmua ve gazetelerle kutlarlar. Yeni senenin, birbirlerine ve bütün Müslümanlara hayırlı ve bereketli olması için dua ederler. Büyükleri, akrabayı, âlimleri evinde ziyaret edip dualarını alırlar. O gün, bayram gibi temiz giyinirler. Fakirlere sadaka verirler.(S. Ebediyye)
Muharrem ayı ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma’dır.)[Deylemi]
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]
(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut; çünkü o, Allah’ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, O günde Allah geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]
REGAİB GECESİ: Receb-i şerifin ilk Cuma gecesine Regaib gecesi denir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.
Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek çok sevabdır. Perşembeyle birlikte, Cuma günü de oruç tutmakta mahzur yoktur.(Gunye)
İki hadis-i şerif meali: (Receb'in ilk Cuma gecesini [Regaib gecesini] ihya edene, kabir azabı yapılmaz. Duaları kabul edilir.) [S. Ebediyye]
(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İ. Asakir]
CUMA GÜNÜ VE GECESİ: Cuma, müminlerin bayramıdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Cumadan faziletli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, Cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir.) [Deylemi]
(Allahü teâlânın indinde günlerin seyyidi Cuma’dır, kurban ve Ramazan bayramı gününden de kıymetlidir. Cuma gününün beş hasletinden biri; Allah, Âdem’i Cuma günü yarattı. Dünyaya o gün indirildi, o gün vefat etti.) [Buhari, İ. Ahmed]
(Musa aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi! Bana cumartesi gününü verdin, Muhammed aleyhisselamın ümmetine hangi günü vereceksin? Onlara Cuma gününü vereceğim, buyuruldu. İlahi! Cuma gününün kıymeti ve sevabı ne kadardır diye sordu. Ey Musa! Cuma günü yapılan bir ibadete, cumartesi günü yapılan yüz bin ibadet sevabı vardır, buyuruldu. Bunun üzerine Musa aleyhisselam, ya Rabbi! Beni Muhammed aleyhisselamın ümmetinden eyle diye dua eyledi.) [Ey Oğul İlmihali]
(Cumartesi günü Musa aleyhisselamın ümmetine, Pazar günü İsa aleyhisselamın ümmetine verildiği gibi, Cuma günü de, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.) [R. Nasıhin]
NETİCE: Görüldüğü gibi, bütün mübarek gün ve geceler, hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Bu gün ve gecelere uydurma diyenlerin, bu sözlerinin uydurma olduğu meydandadır.
Kadir gecesi
Sual: Kadir Gecesi’nin önemi nedir? CEVAP Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Kadir Gecesi, bu ümmete mahsustur. Başka peygamberlere böyle faziletli bir gece verilmemiştir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Allahü teâlâ, Kadir Gecesi’ni ümmetime hediye etti, başka ümmete vermedi.) [Deylemî]
Resulullah’a “sallallahü aleyhi ve sellem”, kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu. Uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü teâlâ ona bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’ni ihsan etti. Allahü teâlâ, (Kadir Gecesi senin ve ümmetinindir) buyurup Habibini ferahlandırdı. (İ. Malik)
Resulullah efendimiz, (Benî İsrail peygamberlerinden 80 yıl hep ibadet eden oldu) buyurunca, Eshab-ı kiram hayret etti. Cebrail aleyhisselam gelip, (Yâ Resulallah, ümmetin o peygamberlerin, [diğer işlerin dışında] 80 yıl hep ibadet etmesine şaşıyorlar. Allah sana ondan iyisini verdi) diyerek, (Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır)mealindeki âyeti okudu. (Rıyad-ün-nasıhin)
Baliğ olarak 50 yıl yaşayan kimse, 50 tane Kadir gecesi geçirir. Bir gece, 80 yıl değerinde olunca, 50x80=4000 yıl eder. 4 bin yıl ibadet etmiş gibi sevaba kavuşur. Kadir gecesi hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi]
(Kadir Gecesi’nde, bir kere Kadir suresini okumak, başka zamanda Kur’an-ı kerimi hatim etmekten daha sevabdır. Kadir Gecesi’nde bir Sübhanallah, bir Elhamdülillah, bir La ilahe illallah söylemek 700 bin tesbih, tahmid ve tehlilden kıymetlidir. Bu gece koyun sağımı müddeti kadar [az bir zaman] namaz kılmak, ibadet etmek, bir ay bütün geceleri sabaha kadar ibadet etmekten daha kıymetlidir.) [Tefsir-i Mugni]
(Kadir gecesi üç defa “La ilahe illallah” söyleyen müslümanın, birincisinde bütün günahları bağışlanır. İkincisinde Cehennemden kurtulur, üçüncüsünde Cennete girer.) [Tefsir-i Mugni]
Resulullah, Kadir Gecesi’nde, (Allahümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbül afve fa’fü annî) duasını okurdu. (Ya Rabbi, sen affedicisin, kerîmsin, affı seversin, beni de affeyle) demektir.
Ramazan ayının 27. gecesi Sual: Kadir gecesinin 27. gece olduğu kesin midir? CEVAP Hayır, kesin değildir. Kadir gecesi Ramazan ayı içindedir. Kadir gecesinin hangi gece olduğu, kesin olarak belli değildir. Âlimlerimiz, (Allahü teâlâ, rızasını taatte, gazabını günahlarda, orta namazı beş vakit namazda, evliyasını halk arasında, Kadir gecesini Ramazan ayı içinde gizlemiştir) buyuruyorlar.
O halde Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için, hiçbir iyiliği küçük görmemeli! Gazabı günahlar içinde saklı olduğu için, hiçbir günahı küçük görmemeli; orta namazı kaçırmamak için, beş vakit namazı vaktinde kılmalı; evliya halk arasında gizli olduğu için herkese iyi muamele etmeli. Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bilmelidir.
Ramazan-ı şerif ayının 27. gecesini ihya etmek çok sevabdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın!) [Müslim]
(Kadir gecesini, ramazanın son on gününün 21, 23, 25, 27 ve 29 gibi tek gecelerinde veya ramazanın son gecesinde arayın! Sevabını umarak Kadir gecesini ibadetle geçirenin günahları affolur.) [İ. Ahmed]
İmam-ı a'zam hazretleri, Kadir gecesinin, ramazanın 27. gecesine çok isabet ettiğini bildirmiştir. (Kadir gecesine rastlamış olan bir geceyi ihya eden, Kadir gecesini ihya etmiş gibi sevab kazanır) hadis-i şerifini düşünerek, sık sık vaki olan 27. gece ihya edilirse, o gece Kadir gecesi olmasa bile, büyük sevaba kavuşulur. Kadir gecesini soran bir zata, Peygamber efendimiz, (Bu yıl Kadir gecesi ramazanın ilk gecesiydi, geçti. 27. geceyi ihya et! Ramazanın 27. gecesini ihya edene, vücudundaki kıllar sayısınca, hac, umre, şehit ve gazi sevabı verilir) buyurdu. Başka birine de, (Bu yıl Kadir gecesi geçti, fakat Ramazanın 27. gecesini ihya et! Kadir gecesi sevabına kavuşursun. Şefaatten nasipsiz kalmazsın) buyurdu. Hazret-i Âişe validemize de, (13. geceydi, geçti. Kadir gecesini kaçırdıysan, 27. geceye kavuşursun. O geceyi ihya edersen, ahiret yolculuğu için, azık olarak, o geceki ibadet sana yeter)buyurdu. Hazret-i Âişe validemiz de, (Resulullah, ramazanın son on gününde çok ibadet ederdi) buyuruyor. [V. Necat]
Mübarek vakitlerde, günahlardan titizlikle uzak durmalı, taatları, ibadetleri ve her çeşit hayratı artırmalıdır. Zira Allahü teâlâ, tarafından sevilen kimse, faziletli vakitlerde faziletli amellerle meşgul olur. Buğzettiği kul ise; faziletli vakitlerde kötü işlerle meşgul olur. Kötü işlerle meşgul olanın bu hareketi azabının daha şiddetli olmasına ve Allahü teâlânın, ona daha çok buğzetmesine sebep olur. Çünkü o, böyle yapmakla vaktin bereketinden mahrum kalmış ve onun hürmet ve şerefini çiğnemiş olur.
Bu geceyi ihya için ilim öğrenmeli, mesela ilmihal okumalı, kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı kerim okumalı, dua, tevbe etmeli, sadaka vermeli, Müslümanları sevindirmeli, bunların sevaplarını ölü diri bütün müminlere göndermeli! Kadir gecesini ihya edenin, Ramazan orucunu tutanın, haccı kabul olanın, bütün günahları affolursa da, namaz, oruç ve kul borçları ödenmiş olmaz. Bunları kaza ederek, ödeyerek borçtan kurtulmak gerekir.
Bin aydan faziletli, ne kadar kadri yüce!
Sayısız günahkâr kul, affa uğrar bu gece.
Sual: Kadir gecesinde bir günlük kaza namazı kılanın bin aylık kaza namazı borcunun ödeneceği söyleniyor. Hiç namaz kılmayıp sadece Ramazanda her gece bir günlük kaza kılan Kadir gecesini bulur. Bin aylık [83 yıllık] namaz borcu ödenmiş olur mu? CEVAP Mirac gecesinde yüz rekat nafile namaz kılanın bütün namaz borçlarının ödeneceği de söylendi. Muteber kitaplardan nakledilmezse, böyle büyük hatalara düşülür. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Kabul olan hac, geçmiş günahları yok eder.) [Beyheki]
Kadir gecesini ihya edenin, Ramazan orucunu tutanın, haccı kabul olanın, bütün günahları affolursa da, namaz, oruç ve kul borçları ödenmiş olmaz. Bunları kaza ederek, ödeyerek borçtan kurtulmak lazımdır. (Hadika)
Günahların affolması için Ehl-i sünnet itikadına sahip olmak, bid’at işlememek lazımdır. Bu geceyi ihya için kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı kerim okumalı, dua, tevbe etmeli, sadaka vermeli, müslümanları sevindirmeli, bunların sevaplarını ölü diri bütün müslümanlara göndermelidir!
Sual: Kadir gecesinin alametleri nelerdir? Özellikle Kadir gecesine rastlamak için Ramazanın gecelerini nasıl değerlendirmeli? CEVAP
Kadir gecesine rastlanmış olur. Her gün en az şunlar yapılmalı: 1- Gece herhangi bir namaz kılarken zamm-ı sure olarak veya namaz dışında Kadir sûresini okumalı. 2- Şu duayı okumalı: (Allahümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbül afve fa’fü annî.) 3- Birkaç sayfa Kur'an-ı kerim okumalı. 4- İlmihalden birkaç sayfa okumalı. 5- Az da olsa İslâmiyet’i doğru yayan kuruluşlara yardım yapmalı veya sadaka vermeli. 6- Gece seher vakti, iki rekât namaz kılıp, silsile-i aliyyeyi okuyarak, o âlimlerin hürmetine dua etmeli. 7- Gündüzü de gecesi gibi kıymetli olduğu için gündüzleri de değerlendirmelidir.
Kadir gecesin alametleri Kadir gecesi, açık ve sakin olur, ne sıcak, ne de soğuk olur. Ertesi sabah güneş, kızıl olup, şuasız doğar. Kadir Gecesinde köpek sesi duyulmaz diyen âlimler de olmuştur. Ubeyd bin Ömer hazretleri anlatır: Kadir gecesi denizde idim, denizin suyunu içtim, tuzlu değildi, tatlı ve hoş idi.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Kadir gecesi açık ve mülayim olur. Soğuk ve sıcak değildir, sabahında da güneş zaif ve kızıl olarak doğar.) [Taberani]
(Kadir gecesi açık olur, sıcak ve soğuk değildir. Bulut yoktur. Yağmur ve rüzgar yoktur. O gecenin sabahının alameti güneşin şuasız doğmasıdır.) [Taberani]
(Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.) [Müslim]
Sual: Kur’an-ı kerimin Kadir gecesinde indirildiği Kadr suresinde bildiriliyor. Şimdi, bu gece niye her sene aynı güne gelmiyor da Ramazan ayı içinde değişik günlere geliyor? Niye hep aynı gece olmuyor? Mesela, Kur’an-ı kerimin indirilmeye başlanması, Ramazanın 26’sını 27’sine bağlayan gece vaki olduysa, Kadir gecesinin hep bu gece olması gerekmez mi? Bir de kameri aylar da böyle. Ramazan yaza geldiği gibi kışa da gelebiliyor. Niye hep aynı zamanda olmuyor da yılın bütün aylarını dolaşıyor? CEVAP Biri diğerinden farklı sualdir. Allahü teâlâ, kameri [gökteki ayı] bütün seneyi dolaşacak şekilde yaratmıştır. Kameri sene 354 gündür. Şemsi yıla göre 10 veya 11 gün azdır. Bunun için her sene kameri ay, 10 gün önce gelir. Böylece bütün senenin aylarını dolaşır. Allahü teâlâ böyle istemiştir. Ramazan orucu, böylece senenin en uzun ve en kısa, en soğuk ve en sıcak günlerine geliyor.
İslamiyet, bir bölgeye değil, bütün dünyaya gelmiştir. Her coğrafyadaki, her mevsimdeki insanlara hitap eder. Sıcak ve soğuk ülkeler var. Gündüzleri veya geceleri kısa ve uzun yerler var. Hepsi için tek ve aynı tarih olsaydı müslümanların işi güç olurdu. Bunun gibi daha bir çok hikmeti olabilir.
Allahü teâlâ, Kadir gecesini gizlemiş, yani Ramazan ayının çeşitli günlerine koymaktadır. Bu sene Ramazanın birine koyarsa öteki sene Ramazanın yedisine koyabilir, Kadir gecesi o gece olur. Diğer geceler gibi falanca ayın belli bir günü yapmamış, bu geceyi gizlemiştir. Bu gecenin aylarla ilgisi yok, gece ile ilgisi var. Kadir gecesi Ramazanın 27. gecesinde Kur'an-ı kerim inmiş ise, bu sene de Kadir gecesi Ramazanın üçüne alınmış olabilir. Demek ki bu mübarek gece Ramazanın üçüne geldi. Ay mefhumundan sıyrılmak gerekir. Diğer geceler ayla ilgili, Kadir gecesi ayla ilgili değil, gece ile ilgilidir. Allahü teâlâ dileseydi her aya bir tane koyardı ve her ayda Kadir gecesi olabilirdi. Kur'an-ı kerimin indiği bu geceyi de her ay kutlardık. İlk defa Kur’an-ı kerimin nazil olduğu gecenin hususiyetini, faziletini ve bereketini Allahü teâlâ her sene başka bir geceye veriyor. Yani her sene değişik bir gecenin o kıymet ve fazileti taşımasını irade buyuruyor. Kur’an-ı kerimin nazil olduğu o mübarek gecenin her sene-i devriyesinde aynı gecenin o fazileti taşıması icap etmiyor. Başka bir gece o fazileti taşıyabiliyor.
Kadir gecesi ne zaman?
Sual: İmam-ı Şa’rani hazretlerine göre Kadir gecesi hangi güne denk geliyor? CEVAP İmam-ı Şa’rani hazretleri, kendi keşfini bildirmiş ve (Ramazan, pazar günü başlarsa, Kadir gecesi 29. gecedir. Salı başlarsa 27. gece, perşembe başlarsa 25., cumartesi başlarsa 23., pazartesi başlarsa 21., çarşamba başlarsa 19., cuma başlarsa 17. gecedir)buyurmuştur.
Ebül Hasan Harkani hazretleri de buyuruyor ki: Büluğ çağımdan beri Kadir gecesini hiç kaçırmadım. Ramazan ayının ilk günü pazar günü başladığında, Kadir gecesi 29. gece olurdu. Pazartesi günü başladığında, 21. gece olurdu. Salı günü başladığında, 27. gece, çarşamba günü başladığında, 19. gece, perşembe günü başladığında, 25. gece, cuma günü başladığında, 17. gece, cumartesi günü başladığında, 23. gece olurdu. (Mişkat-ül-envar, Şir’a-tül-İslam)
Görüldüğü gibi iki büyük âlim de, aynı şeyi keşifleriyle bildiriyorlar.
Kadir gecesini nasıl ihya etmeli?
Kadir gecesi hakkında, hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerim Levh-i mahfuza, Berat gecesinde bir defada indi. Levh-i mahfuz 7. kat semada, Cennet 6. kat semadadır. 1. kat semaya Kadir gecesi inmeye başladı. 20 yılda indi. İlk (İkra) âyeti ile 23 yıl sürdü. İlk âyet-i kerimeden sonra 3 yıl âyet gelmedi.
Bu gece bütün müminler affolur, yalnız şu beş sınıf insan affolmaz: 1- Falcılar, kâhinler, yıldızname gibi kitaplara bakıp gelecekten haber verenler, 2- Büyü yapanlar ve yaptıranlar, 3- Ana-babaya âsi olanlar, 4- İçkiye devam edenler, 5- Zina edenler, namahrem kadınlarla düşüp kalkanlar.
Bunlardan, yalnız bu günahına tevbe edenler affolur.
Bir Ramazan-ı şerif daha geldi geçiyor. Kadir gecesi bir fırsattır, onu iyi değerlendirmeli. Hanefî mezhebinde bir geceyi ihyâ etmenin en iyi yolu, ilim öğrenmektir yani ilmihali okumaktır. İkinci önemli husus da, bu gecede günah işlememektir.
Bir kimse Kadir gecesini ibadetle geçirirse kalbi ölmez ve o geceyi ihya edeni Allahü teâlâ affeder. Kadir gecesinde ve gündüzünde çok ibadet etmeli, çünkü gündüzünde yapılan ibadete de gece yapılmış gibi sevab verilir. Bu gecenin, Ramazan-ı şerifte olduğu kesindir. Bunu Allahü teâlâ bu ayda saklamıştır ve her sene değişir. Kuvvetli ihtimâl, 20’sinden sonradır. Saklamasından maksat da, sadece o gece değil, bütün ay ibadet edilmesi içindir. Bu gece şöyle dua etmeli:
Yâ Rabbî, sen bizi şeytan şerrinden, düşman şerrinden ve nefs-i emmaremiz şerrinden muhafaza eyle, evlerimize iyilik ver, helâl ve hayırlı rızklar ihsan eyle. Hastalarımıza şifa, dertli olanlarımıza deva, borçlularımıza eda ihsan eyle. Bizi Cuma gününün ve Kadir gecesinin şefaatine, bereketine nâil eyle. Cuma günü ve Kadir gecesi hürmetine günahlarımızı affet, Cennette de Cemalinle müşerref eyle, kusurlarımızı affet!
Resulullah efendimiz, Kadir Gecesi’nde, (Allahümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbül afve fa’fü annî) duasını da çok okurdu. (Yâ Rabbî, sen affedicisin, kerîmsin, affı seversin, beni de affet) demektir. Bu gece Kadir suresi ve Kur’an-ı kerim de okumalı. (Kadir gecesine rastlamış olan bir geceyi ihya eden, Kadir gecesini ihya etmiş gibi sevab kazanır) hadis-i şerifini düşünerek, sık sık vaki olan 27. gece ihya edilirse, o gece Kadir gecesi olmasa bile, büyük sevaba kavuşulur.
.
Mevlid gecesi
Sual: Mevlid nedir, bid’at midir? CEVAP Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimizin doğum günü, bütün Müslümanların bayramıdır.
Resulullah dünyaya gelince, amcası Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe,(Kardeşin Abdullah’ın oğlu oldu) diyerek kendisine müjde getirince, sevinmişti. (Ona süt vermek şartıyla, seni azat ettim) demişti. Bunun için, Ebu Leheb’in, her mevlid gecesinde, azabı biraz hafifler. Mevlid gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminler pek çok sevab kazanır. Hâfız Muhammed ibni Cezeri Şafii diyor ki: (Ebu Leheb’e rüyada hali sorulduğunda, çok azap çekiyorum. Ancak, Resulullahın dünyaya gelişini müjdeleyen cariyemi sevincimden azat ettiğim için, her yıl, Rebiul-evvel ayının 12. geceleri, azabım hafifliyor) dedi. Ebu Leheb gibi azgın bir kâfirin azabı hafifleyince, O yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mümin, Onun doğduğu gece sevinir, malını uygun yerlere dağıtır, ziyafet verir, böylece, Peygamberine olan sevgisini gösterirse, Allahü teâlâ onu Cennetine sokar. (M. Nasihat)
Resulullah efendimiz, mevlid gecelerinde Eshab-ı kirama ziyafet verir, dünyayı teşrifindeki ve çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebu Bekir de, halifeyken, Eshab-ı kiramı toplar, Resulullah efendimizin doğumundaki olağanüstü hâlleri konuşurlardı. Bu gece, Resulullahın doğum zamanında görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevaptır. Bugün veya ertesi gün oruç tutmakta mahzur yoktur. Tutmak iyi olur, sevab olur. İslam âlimleri mevlid gecesine çok önem vermişlerdir. Hazret-i Mevlana, (Mevlid okunan yerden belalar gider) buyurmuştur. Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Hatta Mevlid gecesi Kadir gecesinden de kıymetlidir diyen âlimler de vardır.
El-mukni, el-miyar ve Tenvir-ül-kulub kitaplarında Mevlid gecesinin Kadir gecesinden kıymetli olduğu bildiriliyor. (Ed-dürer-ül-mesun)
(Allah, bir kimseye söz ve yazı sanatı ihsan ederse, Resulullahı övsün, düşmanlarını kötülesin) hadis-i şerifine uyularak, asırlardır mevlid kitapları yazılmış ve okunmuştur. Resulullah efendimizi öven çeşitli mevlid kasideleri vardır. Meşhur olan ve Türkiye’de her zaman okunan Mevlid kasidesini Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır. Bunların asr-ı saadetten sonra yazılması, bid’at olmasını gerektirmez. Çünkü Resulullahı övmek ibadettir. Her zaman Onu övücü kasideler, yazılar yazılabilir. Onları da okumak bid’at değil, sevap olur. Mevlid-i şerif okumak, Resulullahın dünyaya gelişini, miracını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlamak, Onu övmek demektir. Her müminin, imanı gereği Resulullahı çok sevmesi gerekir. Çok sevmek kâmil müminin alametidir. Buhari’deki hadis-i şerifte, (Beni ana baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz) buyuruldu. Mevlid okumak değil, mevlidde dine aykırı şeyler yapmak günahtır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de onu çok anar.) (Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.) [Deylemi] (Bu ibadeti, şiir olarak söylemek daha tesirli olur. Resulullah efendimizin şairleri, camide, Resulullahı öven ve kâfirleri kahreden şiirler okurlardı.) Bunlardan Hassan bin Sabit hazretlerinin şiirlerini çok beğenirdi. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem, mescide bu şair için bir minber koydurdu. Hassan bin Sabit hazretleri minbere çıkar, düşmanları kötüler, Resulullahı överdi. Resulullah efendimiz de buyurdu ki: (Hassanın sözleri, düşmanlara ok yarasından daha tesirlidir.) [M. Nasihat]
Bu husustaki hadis-i şeriflerden ikisi de şöyle: (Allahü teâlâ, Resulünü övmek ve müdafaa etmek hususunda Hassanı, Ruh-ül-kuds [Cebrail aleyhisselam] ile takviye etmektedir.) [Buhari]
Peygamber efendimiz, şairin söylediği şiiri beğenip (Dişlerin dökülmesin) diye dua etmiştir. (Hakim)
Şiir hakkında hadis-i şeriflerden birkaçı da şöyle: (Şiir, öyle bir sözdür ki, güzeli daha güzel, çirkini daha çirkindir.)[Buhari]
(Büyüleyici sözler gibi, hikmetli şiirler de vardır.) [Ebu Davud]
(Bazı şiirler elbette apaçık bir hikmettir.) [Buhari]
Vehhabiler, mezhepsizler,Resulullah efendimizi öven ve ondan şefaat isteyen Müslümanlara müşrik damgasını basıyorlar. Bunu açıkça söyleyemedikleri için, mevlide bid’at diyorlar. Resulullahı övmek bid’at olmaz. Bu övgüden ancak, Allah’ı ve Resulünü sevmeyen rahatsız olur; çünkü Allahü teâlâ Onu övmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107]
(Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.) [Sebe 28]
(Senin için bitmeyen, sonsuz ecir vardır. Elbette sen, en büyük ahlak üzeresin.) [Kalem 3-4]
Rabbin sana [çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın!) [Duha 5]
(Allah ve melekleri, Nebiye salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56]
Erkek kadın karışık olmadan, çalgı ve başka haram karıştırmadan, Allah rızası için mevlid okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, Mevlid gecesinin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Nimet-ül kübrâ, Hadika, M. Nasihat)
Doğum gününe önem vermeyi hristiyanlar, müslümanlardan öğrenip almışlardır.
Mevlid okumanın kıymetli bir ibadet olduğunu bildirmek için İslam âlimleri çeşitli dillerde kitaplar yazmışlardır. Bunlardan on tanesi,Keşf-üz-zünunda bildirilmektedir.
İbni Hacer-i Hiytemi hazretlerinin En-Nimet-ül-kübra isimli mevlid kitabı ile imam-ı Süyuti hazretlerinin Erreddü ala men enkere kıraetel mevlid-in-Nebi kitabı meşhurdur.
Resulullah efendimizi çok övmek, mahlûkların en üstünde olduğunu söylemek, Allahü teâlânın, sevgili Peygamberine verdiği üstünlükleri saymak ve Ondan şefaat istemek, büyük ibadettir. Buna karşı koymak, koyu bir cahillik, pek çirkin bir inattır. Resulullahı övmek, anmak lazım geldiğine delil olarak, Ahzab suresinin (Allah ve melekleri, Nebiye salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin) mealindeki 56.âyet-i kerimesi yetmez mi?
İslam âlimleri buyuruyor ki:
Mevlid gecelerinde toplanarak, mevlid kasidesi okumak, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehaptır. Salihlere elbise ve benzeri hediye vermek, bu geceye hürmet etmek olur. Bunları Allah rızası için yapmak çok sevap olur. (İbni Battal maliki)
Mevlid cemiyetinde, salihleri toplayıp, salevat okumak, fakirleri doyurmak, her zaman sevaptır. Fakat, bunlara çalgı gibi haram karıştırmak büyük günah olur. (Allame Zahirüddin bin Cafer)
Mevlid cemiyetinde, sadaka, hediye vermek, neşe ve sevinç göstermek, haram karıştırmadan mevlid kasidesi okutmak çok sevap olur. (Allame Nasirüddin)
Haram şeyler karıştırmadan mevlid cemiyeti yapmak müstehaptır.(S.ibni Mace şerhi)
Pazarlık etmeden, sırf Allah rızası için hatim veya mevlid okuyan hâfızın, okutanın verdiği hediyeyi alması caiz olur. Kur'an okuyup hediye almayı meslek haline getirmemelidir! Zira âdet haline gelen hediye, şart edilen ücret gibidir. (Dürr-ül muhtar)
Ücretle okunan Kur'andan ölüye sevap hasıl olmaz. (Hidaye)
Mevlid okuturken Sual: Tam İlmihâl’de, Mektubat-ı Rabbânî’den alınan bir mektupta, (Zamanımızın Müslümanları, farzları bırakıp, nafile ibadetlere sarılıyor. Nafile ibadetleri yapmaya [mesela, kadın erkek karışık olarak mevlid okutmaya, cami yapmaya, sadaka ve hayrat yapmaya] ehemmiyet verip, farzları hafif ve ehemmiyetsiz görüyorlar) deniyor. Kadın erkek karışık mevlid okutmak günah iken, niye nafile ibadetler arasında sayılıyor? CEVAP Nafile ibadetler arasında sayılmıyor. S. Ebediyye’nin birçok yerinde, kadın erkek karışık mevlid okumanın günah olduğu bildiriliyor. Burada, farzın önemi anlatılırken, mevlid okutmanın nafile ibadet olduğu bildiriliyor. Farzı bırakıp nafileyle meşgul olmanın yanlışlığı açıklanırken, üstelik bir de kadın erkek karışık yapılarak, haram karıştırıldığı vurgulanıyor. Yani haram işlemeye nafile ibadet denmiyor.
Sual: Mevliddeki (Habibim sana aşık olmuşam) ifadesi caiz mi?
CEVAP Evet. Şimdi nefsin şehvani arzularına aşk deniyor. Dinde ise, fazla sevgiye denir.
Sual: Kadın kadına mevlid okur mu? CEVAP Evet. Erkekler duyarsa caiz değildir.
Sual: Mevlidde (Doğdu ol saatte...) denirken ayağa kalkılır mı? CEVAP Mahzuru olmaz.
Sual: Yılbaşı gecesi, toplanıp mevlid okumak uygun mu? CEVAP Uygun değil. Bu gecede de, her gece ne yapılıyorsa aynı şeyler yapmalı, farklı bir şey yapmamalı.
Sual: Mevlid münasebetiyle Peygamber aşırı övüldü. “O da bir beşer [insan] idi, Kur’anı getirmekle görevi bitti. Aşırı övmek şirk değil mi? CEVAP O, ilah değildi, elbette beşer idi, ama “Seyyid-ül-beşer” idi, bütün insanların efendisi idi. Hiç kimse Onu Allahü teâlânın övdüğü kadar övemez. Bu övgüden de ancak başka dinde olan rahatsız olur.
Hatırlatma: Bazı Hristiyan fırkaları, doğum günü kutlamazlar. Doğum günü kutlamasına yaratıklara tapınmak derler. Selefiyeciler de doğum günü olan mevlidi bid’at sayar, Peygambere tapmak derler. Bunların, Hristiyanlarla bu benzer inanışlarında bir sebep olması gerekir.
Sual: İslamiyet’in emretmediği bir şeyi ibadet olarak, sevab kazanmak niyetiyle yapmak bid’at olduğunu göre, mevlid okumak bid’at değil midir? CEVAP Hadis-i şerifte, (Beni övmek ibadettir) buyuruluyor. Resulullahı övmek, bid’at değil ibadettir. Mevlid kandilinde, Peygamber efendimizin doğum zamanlarında görülen halleri, mucizeleri okumak, dinlemek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da bir yere toplanıp, okurlar ve birbirlerine anlatırlardı.
Mevlid okunurken bid’atler işlenmesi, mevlidi ibadet olmaktan çıkarmaz. Bugünkü şekliyle yapılan Mevlid cemiyetlerinin çoğu bid’attir. Kadın erkek karışık oluyor, hatta teganni yapılıyor. Mevlide Kur’an-ı kerimden daha çok öncelik tanınabiliyor. Çalgı eşliğinde okuyanlar da var. Bunları ibadet olarak görmek yanlıştır. Bu yanlışlara bid’at denecek yerde, mevlidin aslına bid’at demek yanlış olur.
Nitekim devir-iskat işine de bid’at diyenler oluyor. Bugünkü yapılış şekli uygun değil diye, devir-iskat yapmaya bid’at denemez.
Mevlide bid’at diyenler, (Bugünkü mevlidlere çok bid’at karıştırılıyor) deseler doğru olur, ama Vehhabiler işin aslını inkâr ediyorlar. Peygamber efendimizin övülmesine tahammül edemiyorlar.
Doğum ve vefat günü
Sual: Peygamber efendimizin doğum günü olan Mevlid kandili biliniyorsa da, vefat ettiği gün genelde bilinmiyor. Sebebi nedir? CEVAP Doğum sevinç günüdür, Mevlit kandili yapıldığı için, çok kimse doğum gününü biliyor. Vefat, üzüntü günüdür. Dinimizde matem yoktur. Vefat gününü anlatıp üzülmeye sebep olunmadığı için çok kimse vefat gününü bilmiyor.
Resulullah efendimiz, 571 senesi Nisan ayının yirmisine rastlayan, Rebiül-evvel ayının on ikinci pazartesi gecesi, sabaha karşı, Mekke’de doğdu. 632’de Rebiül-evvel ayının on ikinci pazartesi günü öğleden evvel 63 yaşında vefat etti.
Mevlid gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminler pek çok sevab kazanır. Bir mümin, onun doğduğu gece sevinir, malını uygun yerlere dağıtır, ziyafet verir, böylece, Resulullah'a olan sevgisini gösterirse, Allahü teâlâ onu Cennetine sokar. (M. Nasihat)
Mevlid gecesinde, Peygamber efendimiz doğduğu için sevinenlerin günahları affedilir. Mevlid gecesinde, Resulullah’ın doğduğu zaman görülen hâlleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da, toplanıp anlatırlardı. (S. Ebediyye)
.
Berat gecesi
Sual: Berat Gecesi ne zamandır, önemi nedir? CEVAP Berat Gecesi, Şaban ayının 15. gecesidir Tefsirlerde Kur’an-ı kerimin, Levh-il-mahfuza bu gece indirildiği bildirilmektedir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki: (Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu [Kur’anı] mübarek bir gecede indirdik. Elbette biz insanları uyarmaktayız.) [Duhan 2,3]
Her sene, Şaban ayının on beşinci Berat gecesinde, o senede olacak şeyler, ameller, ömürler, ölüm sebepleri, yükselmeler, alçalmalar, yani her şey Levh-i mahfuzda yazılır. Resulullah efendimiz, bu gece, çok ibadet, çok dua ederdi.
Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Şaban öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gâfildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçluyken arz edilmesini isterim.) [Nesaî]
Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir: (Berat gecesi göklerin kapıları açılır, melekler müminlere müjde verir ve ibadete teşvik ederler.) [Nesai, Beyheki, A, Münziri]
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) [Tirmizî]
(Şaban ayında üç gün oruç tutana, Hak teâlâ, Cennette bir yer hazırlar.) [Ey Oğul İlmihâli]
(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib Gecesi, Berat Gecesi, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı gecesi.) [İbni Asakir]
(Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek, kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç, herkesi affeder.) [İbni Mace]
(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa istesin, vereyim.”Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]
(Şaban ayının 15. gecesi, rahmet-i ilahi dünyayı kaplar, herkes affolur. Ancak haksız yere müslümanlara düşmanlık besleyen ve Allahü teâlâya ortak koşan mağfiret olunmaz.) [Beyheki]
(Cebrail aleyhisselam gelip, “Kalk, namaz kıl ve dua et! Bu gece Şaban ayının 15. gecesidir” dedi. Bu geceyi ihya edenleri Allahü teâlâ affeder. Yalnız, müşrik, büyücü, falcı, cimri, kinci, müşahin, içkici, faizci ve zaniyi affetmez.) [Taberani] (Müşahin, bid’at ehli demektir.)
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani]
(Allahü teâlâ Berat gecesinde, kâfirler hariç, müminleri mağfiret eder. Kindarları da, bu huylarını bırakıncaya kadar mağfiret etmez.) [Taberani, Beyheki]
(Allahü teâlâ, Şabanın 15. gecesinde müşrik ve müşahin hariç herkesi affeder.) [İbni Mace]
(Allahü teâlâ, Şabanın yarısının [Berat] gecesinde, dünya semasına tecelli eder. Benikelb kabîlesinin koyunlarının kıllarından daha çok kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi]
(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç herkesi affeder.) [İbni Mace]
(Allahü teâlâ şu dört geceyi hayırla süsler: Kurban Ramazan bayramı gecesi, Arefe gecesi Şabanın yarısının [Berat] gecesi ki, onda eceller, rızıklar yazılır.) [Deylemi]
(Salih akrabayı terk eden, ana babaya asi olan Berat gecesi affa kavuşamaz.) [Beyheki]
İçki içmek, cimrilik, kin gütmek gibi günahları işleyen kâfir olmaz. İmanı düzgünse, günahlarının cezasını çektikten sonra Cennete girer. Sevabları günahlarından daha çok gelirse, Cehenneme girmeden de Cennete gider.
Hazret-i Âişe validemiz buyuruyor ki: Resulullah’ın, hiçbir ayda, Şaban ayından daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Bazen Şaban ayının tamamını oruçla geçirirdi. (Buhârî)
Bu geceyi ganimet bilmeli, tevbe istigfar etmeli, kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı kerim okumalı, bilhassa ilim öğrenmeli. En kıymetli ilim, doğru yazılan ilmihâl bilgileridir. Peygamber efendimiz, “sallallahü aleyhi ve sellem” Berat Gecesi'nde, (Allahümmerzuknâ kalben takıyyen mineşşirki beriyyen lâ kâfiren ve la şakiyyâ) duasını çok okurdu. Büyük zatlar, Berat gecesinde şöyle de dua ederlerdi:
(Ya Rabbî, Kur’an-ı keriminde, “Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit bırakır, Levh-i mahfuz Onun katındadır” buyuruyorsun. Eğer benim ismim saidler [cennetlikler] defterinde ise, orada sabit kıl! İsmim şakiler [cehennemlikler] defterinde ise, ismimi oradan silip, saidler defterine yaz! Ey büyük Allah’ım, kalbleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren, ancak sensin. Kalbimi, dininde sabit kıl, dininden döndürme, ayırma!)
Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, Allahü teâlâ seni günah işlemekten muhafaza buyurduğu hâlde, neden Berat Gecesi'nde çok ibadet ettin?) diye sordu. Cevabında buyurdu ki: (Şükreden kul olmayayım mı? Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip olunur. Bu gece herkesin amelleri Allahü teâlâya arz olunur.) [Gunye]
Nafile ibadetlerin sevabına kavuşabilmek için, ehl-i sünnet itikadında olmak, haramlardan kaçıp günahlara tevbe etmek, farzları kusursuz yapmaya çalışmak, o ameli ibadet olarak yapmaya niyet etmek şarttır.
Hasan-ı Basri hazretleri, Şabanın 15. günü, sanki mezardan çıkmış gibi, yüzü çok solgun görülürdü. Bu üzüntünün sebebini sorduklarında buyurdu ki:
(İlm-i yakîn ile biliyorum ki, günahım vardır. Günahım affedilmezse, sevaplarım da kabul edilmezse, hâlim nice olur diye korkumdan benzim sararıyor.)
Sual: Şabanın 14. mü, 15. günü mü oruç tutulur? CEVAP Onbeşinci günü tutulur.
Bünyesi zayıf olanın, Şabanın 15 inden sonra oruç tutmayıp, farz olan Ramazan-ı şerif orucuna hazırlanması iyi olur. Sağlığı yerinde olan ise, Şaban ayının çoğunu, hatta tamamını oruçlu geçirebilir.
Berat gecesinde
Sual: Berat gecesinde, kaderimiz tekrar mı yazılıyor? CEVAP Hayır. Kader, ezelde Levh-i mahfuzda yazılmıştır. Sonradan bir şey yazılmaz. Yani, Levh-i mahfuzda olacak değişiklikler ve ömürlerin artması ve kısalması da, ezelde yazılmıştır. Allahü teâlânın ezeldeki ilmi nasılsa, Levh-i mahfuzdaki değişiklikler, ona uygun olur. (Tefsir-i Hazin)
Allahü teâlâ, ezelde, hiçbir şey yaratmadan önce her şeyi takdir etti, diledi. Bunlardan, bir yıl içinde olacak her şeyi, Berat gecesinde meleklere bildirir. (S. Ebediyye)
Sual: Berat gecesinde vefat edecekler, dünyaya gelecekler ve amelleri yazılırmış. Bu gece insanın alın yazısı mı değişir? Yani bu gece ettiğimiz dualar yüzünden alın yazımız değişebiliyor mu? CEVAP
Alın yazısı iki türlüdür:
Biri dua ile, sadaka vermekle, iyilik etmekle değişir. Biri ise asla değişmez. Mesela evlenmemiz, iş sahibi olmamız ya değişen kısımdandır veya değişmeyen. Biz bilemeyiz. Onun için dua ederiz, iyilik ederiz, değişen kısımdan ise o değişir. Mesela birine bir bela geleceği alın yazısında var ise, yine alın yazısında bu kimse dua edecek o beladan kurtulacak diye yazılır. Biz de dua ederiz o belayı önlemiş oluruz. Berat gecesinde yazılacak olanlar da yine ezelde bildirilmiş olanlardır. Ömrün uzaması kısalması da böyledir. Şu iyiliği yapacak ve ömrü uzayacak yahut şu kötülüğü yapacak ve ömrü kısalacak diye yazılıdır. Demek ki hep iyilik yapmaya çalışmalıyız. Yaptığımız şeyler alın yazımızdır.
Berat gecesi namazı
Sual: Berat gecesinde kılınan bir nâfile namaz var mıdır? CEVAP Sadece Berat gecesinde değil, her gece nâfile namaz kılınır. Ancak kaza namazı borcu varsa iki rekât kaza namazı kılmanın sevabı, ömür boyu kılınacak nâfile namazların sevabından fazladır. İmam-ı Rabbanî hazretleri, farzın yanında nâfile namazların denizde damla bile olmadığını bildirmektedir.
Eğer farz namaz borcu yoksa, isteyen nâfile namaz kılabilir. Bazı kitaplarda, (Berat gecesinde kılınacak namaza Salat-ül-hayr [Hayır Namazı] denir. Bu namaz yüz rekâttır. Her rekâtta Fatiha sûresinden sonra on defa İhlâs sûresi okunarak kılınır) deniyor.
Bir kimse, kazası olmasa da, kaza namazı kılınca, o kaza namazı zaten nâfile olur. (Nâfile kılmadım) diye üzülmeye gerek kalmaz. Oruç da böyledir. Yani oruç kazası olmayan Ramazan orucunu kaza etse nâfile olur. Zekât da böyledir. Zekât borcu olmayan zekât diye para verse nâfile olur. Yani farz diye niyet edince, o farz değilse nâfile olur, boşa gitmez. Berat gecesinde kaza namazı kılınırsa, kazamız olmasa da, yine nâfile sevabı alınır. Eğer mekruh olarak kılınan namazlarımız varsa, kaza kılınca onlar telafi edilmiş olur.
Berat kandilinde
Sual: Berat gecesinde neler yapmalı? CEVAP Büyüklerimiz, şunları yapmayı tavsiye ediyor: 1- Gece bir saat kadar ibadet etmekle, gece ihya edilmiş olur. Fakat vakti müsait olan, gece daha az uyumalı.
2- Mümkünse din büyüklerimizin kabirlerini ziyaret edip feyizlerine kavuşmalı. Büyüklerimiz için çok dua etmeli.
3- Kendimiz ve bütün müminler için, dua ve istigfar etmeli. Namazdan sonra çok dua etmeli, özellikle hayırlı dua etmeli. Duada ısrar etmeli, yani duayı çok tekrarlamalı. Peygamber efendimizin Berat gecesinde okuduğu, (Allahümmerzuknâ kalben takıyyen min-eş-şirki beriyyen lâ kâfiren ve şakiyyen) duasını çok okumalı.
4- Aile efradıyla merhametli konuşmalı, onlara iyi davranmalı.
5- Kur’an-ı kerim okumalı, özellikle Rabbenâ âtinâ ve Âmenerresûlü’yü çok okumalı.
6- En önemlisi de, ilim öğrenmeli, bunun için de, Seadet-i Ebediyyeilmihâlini okumalı.
7- Kazası olmasa da, çok kaza namazı kılmalı. Namaz dışında secde ederek, secdede dua ve istigfar etmeli, mümkünse toprağa secde etmeli, secdeyi çok yapmalı.
8- Güzel koku sürünmeli.
9- Allahü teâlâya hamd ve şükretmeli.
10- Ertesi gün de oruç tutmalı.
.
Mirac gecesi
Sual: Mirac ne demektir, bu gecenin önemi nedir? CEVAP Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir.
Mutezile fırkası, Resulullah efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, “Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr etmiştir. Allahü teâlâ, Hazret-i Musa ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allahü teâlânın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir.
Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki:
İsra suresinin ilk âyetinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip işlerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır. (Sana[Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık)âyetindeki fitne, imtihan demektir. İmtihan ise uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı. Resulullahın, Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan sapık olur. (Bahr)
Birkaç saniyede Mekke'den Kudüs'e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara götüremesin? Allah’ın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.
Peygamber efendimiz miracını özetle şöyle anlatıyor: Verilen Burak’a binip Beyt-ül-Makdis’e geldim. Onu, önceki peygamberlerin bağladığı halkaya bağladım, sonra Mescid’e girip orada iki rekât namaz kılıp çıktım. Cebrail bir kap şarap, bir kap da süt getirdi. Ben sütü seçtim. Cebrail, (Yaratılışa uygun olanı seçtin) dedi. Sonra bizi birinci semaya çıkardı. Gök kapısında, (Sen kimsin?) diye bir ses geldi. (Ben Cebrail’im) dedi. (Yanındaki kim?) dendi. (Muhammed aleyhisselam) dedi. (O, peygamber olarak gönderildi mi?) dendi. Cebrail, (Evet) dedi. Gök kapısı açıldı. Hazret-i Âdem’le karşılaştım. Bana merhaba diyerek hayır dua etti. 2. semaya çıktık. Yine orada da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Burada iki teyze oğlu İsa veYahya ile karşılaştım. Onlar da bana, merhaba diyerek dua ettiler. 3. semaya çıktık. Bu kapıda da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Orada Hazret-i Yusuf’u gördüm. O da dua etti. 4. semayaçıktık. Aynı konuşmalar oldu. Kapı açıldı. Hazret-i İdris’i gördüm. O da dua etti. 5. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti. Kapı açıldı.Hazret-i Harun’u gördüm. O da dua etti. 6. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar oldu ve kapı açıldı. Hazret-i Musa’yı gördüm. Merhaba diyerek dua etti. 7. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti ve kapı açıldı. Arkasını Beyt-ül-Mamur’a dayamış Hazret-i İbrahim’i gördüm. O da dua etti. Beyt-ül-Mamur’u gördüm. Sonra Cebrail beni Sidret-ül-Münteha’ya götürdü. Allah, günde elli vakit namazı farz kıldı. Musa’nın yanına gelip anlattım. (Rabbinden azaltmasını iste! Ümmetin buna güç yetiremez. Tecrübem var.) dedi. Birkaç defa Rabbimle görüşmeye devam ettim. Nihayet Rabbim, (Beş vakit namazı farz kıldım. Her vakit için on sevab vardır. Böylece elli vakit namaz olur) buyurdu. (Müslim)
Sual: Mirac gecesini nasıl değerlendirmelidir? CEVAP Mirac gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirmeli. İki hadis-i şerif meali: (Mirac gecesindeiyi amel eden için yüz yıllık mükâfat vardır.)[İ.Gazali]
(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.)[İ.Gazali]
Cuma günü tek olarak oruç tutmak, bazı âlimlere göre mekruhtur. Cumartesi günü oruç tutmak ise bütün âlimlere göre mekruh olduğu için, bu mübarek gün cumaya rastladığı zaman, orucu perşembe veya cumartesi ile birlikte tutmak iyi olur. Cumartesi gününe rastlarsa, Cuma ile cumartesi veya cumartesi ile Pazar günü beraber tutmak gerekir.
Bu gece kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı kerim okumalı, dua, tevbe etmeli, sadaka vermeli, müslümanları sevindirmeli, bunların sevaplarını ölülere de göndermelidir!
Her zaman doğru iman sahibi olmaya, farzları yapıp haramlardan kaçmaya, tevbe edip farz borçlarını ödemeye çalışmalıdır! Bütün bunları yapmak ise ilimle olur. İlmihal bilgileri en kıymetli ilimdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Geceleyin bir müddet ilim ile meşgul olmak, bütün gece sabaha kadar ibadet etmekten daha kıymetlidir.) [Ebu Nuaym]
Mirac aklın bittiği, imanın başladığı yerdir.
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir iş, ne kadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur. Peygamber efendimiz, (En çok sıkıntıyı ben çektim) buyuruyor. O halde, hak olan dini de, kıyamete kadar sürecektir.
Âdem aleyhisselam, kupkuru bir dünyaya geldi, yüzyıllarca sıkıntı çekti. Sonra Peygamber efendimizin yüzü suyu hürmetine dua etti.(Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ) duasını devamlı okurdu. Sonra, iki evladından biri kâfir oldu ve Müslüman olanını öldürdü. Bir baba için ne zordur!
Nuh aleyhisselam 950 yıl uğraştı, inanmadılar, çok eziyet ettiler. Döverlerdi, her seferinde öldü diye bırakırlardı. Cebrail aleyhisselam gelir, yaralarını sarardı, tekrar tebliğe başlardı. Sonra Allahü teâlâ Ona gemi yap emrini verdi.
İbrahim aleyhisselamı Allahü tealanın haliliyken ateşe attılar, oğlunu kesme emri verildi.
Musa aleyhisselam da çok çekti, doğduğu sene Firavun bütün erkek çocukları öldürdü. Yıllarca çobanlık yaptı. Dönerlerken, hanımı hamile, zifiri karanlık, çaresiz... Bir ışık gördü, ışığa gitti. Orada Allahü teâlâ Onunla konuştu. Bu mirac değildi, mirac yalnız Peygamber efendimize verildi.
Eyyüb aleyhisselamın kurtlanmadık yeri kalmamıştı. Eyyüb aleyhisselamın, yaralarının kurtlandığını büyük âlim Alâaddin-i Attar hazretleri de bildirmektedir. (S. Ebediyye)
Yakup aleyhisselam ağlamaktan gözlerini kaybetti.
Yusuf aleyhisselam; kuyuya, zindana atıldı.
Zekeriya aleyhisselam, ağacın içinde ağaçla birlikte testereyle kesildi.
İsa aleyhisselam, birkaç kişiyi ikna etmek için neler çekti. Öldürmeye çalıştılar.
Bunların hepsi peygamberdi. Neden bu kadar sıkıntı çektiler? Lâ ilâhe illallah dedikleri için...
Peygamber efendimiz, (Benim çektiğimi, hiçbir Peygamber çekmedi) buyuruyor.
Hazret-iEbu Bekir de, neler çekti, kaç kere dövdüler! Herkesten önce iman etti, malını ve canını feda etti. Herkesin yaptığı bütün ibadetlerin sevabları, katlanarak Hazret-i Ebu Bekir’e, sonra da bir daha katlanarak, Peygamber efendimize verilmektedir. Hem kâinat, Onun hatırına yaratılmış, hem de, herkesin sevabları da, Ona verilmektedir.
Hazret-i Ömer, namaz kılarken, Hazret-i Osman, Kur’an-ı kerim okurken şehit edildi.
Hazret-iAli’nin çektikleri, hele Hazret-i Hüseyin’in başına gelenler...
Neticede, Peygamber efendimizin vârisleri de, çok çektiler. Ne için? La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah dedikleri için. Dolayısıyla iman, inanmak çok zor, inandırmak daha zordur. İman, Allahü teâlânın, kullarına ihsan ettiği, özel nimetidir. İmanı olanlar, sevinçten oynasa, yeridir...
Allahü teâlâ, dünyayı verdiğine ahireti vermez. Hadis-i kudside, (İki korkuyu bir kalbde cem etmem) buyruluyor. Dünyada Allahü teâlâdan korkanlar ahirette korkmasın, dünyada korkmayanlar ahirette çok korksun.
Peygamber efendimiz, Ümmihani’ye Mirac’ı söyleyince, (Aman kimseye anlatma, kimse inanmaz ve inananlar da vazgeçer) dedi. Peygamber efendimiz de, (Anlatmam lazım, inanmayacak olan sonra da vazgeçer, çürük taşlar üzerine bina olmaz, ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları kalsın) buyurdu. Akıl durdu, zaman durdu, her şey durdu, iman başladı. Peygamber efendimizin hiç yalan söylemediğini müşrikler de biliyordu. (Cenneti, Cehennemi gidip gören mi var) diyenler oluyor. Evet, var. Kim var? Hayatında hiç yalan söylememiş olan Muhammed aleyhisselam var.
Her mübarek gece, kıymetlidir; fakat Mirac gecesinin ayrı bir hususiyeti vardır. Izdırap ve sevincin bir arada yaşandığı gecedir. Peygamber efendimiz, bir ay Taif’te, İslamiyet’i anlattı, hiç kimse inanmadı, alay ettiler, çocuklara taşlattılar.
Üzüntülü bir şekilde dönerken, bir bağ kenarında oturup biraz istirahat etti. Addas adındaki, bağın bekçisi, üzüm getirdi. Peygamber efendimiz, Bismillahirrahmanirrahim deyince, Addas şaşırdı, bu sözü buralarda hiç duymadım dedi. Peygamber efendimiz, sen nerelisin diye sorunca Nineveliyim dedi. Kardeşim Yunus’un ülkesindensin, o da benim gibi peygamberdi buyurdu. Addas, Yunus’u buralarda kimse bilmez, bu güzel yüzün, bu güzel sözlerin sahibi asla yalancı olamaz dedi ve iman etti, ben de sizinle gelmek istiyorum dedi. Peygamber efendimiz, şimdi sen burada kal, yakında ismimi her yerde işitirsin, o zaman bana gel buyurdu. Bir ay kimse inanmadı, yolda dönerken bir kişi iman etti.
Gece amcasının kızının evine geldi, (Aç, amcan oğlu Muhammed’im) buyurunca Ümmühani, (Haber verseydiniz yiyecek bir şeyler hazırlardım, yedirecek bir şeyim yok) dedi. Peygamber efendimiz, (Yiyecek içecek gözümde yok, Rabbime ibadet edecek bir yer bana yeter) buyurdu.
Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselama, (Habibim bu halde gene bana yalvarıyor, çok üzüldü, onu ben teselli edeceğim, git Habibimi bana getir) buyurdu. Önce, Mescid-i Aksa’ya geldi, bütün peygamberlere imam oldu. Sonra göklere çıktı. Allahü teâlâyı bilinemeyen, anlaşılamayan şekilde gördü, (Ya Rabbi, ümmetim için de bunu isterim) dedi. İşte, beş vakit namaz, bize Mirac olarak verildi.
Mirac’da ne hikmetler vardır! Namaz kılmayan, Mirac’dan mahrumdur. 1400 yıldır devam eden, başka bir olay yoktur. İşte Mirac, 1400 yıldır devam ediyor. Mirac, aklın bittiği, imanın başladığı yerdir. Mirac namazdır. Allahü teâlâ, namaz gibi bir nimeti insanlara ihsan etti. Namaz, Allah sevgisini arttırır, duanın kabulüne de sebeptir. Namaz varsa, hayat vardır. Namaz yoksa insan bir işe yaramaz. Namazdan mahrum olan, her şeyden mahrumdur.
Gözsüz görmek Sual: Peygamber efendimiz Miraca çıkınca, Allahü teâlâyı gözsüz gördüğü, dil yani ses olmadan konuştuğu, kulaksız işittiği bildiriliyor. Gözsüz görmek, dil olmadan konuşmak ve kulaksız işitmek nasıl mümkün oluyor?
CEVAP Allahü teâlâ için imkânsız diye bir şey yoktur. Ana babasız çocuk olmaz, ama Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamı ana babasız yarattı. İsa aleyhisselamı babasız yarattı. Nasıl yarattı diye sorulmaz. Her şeye kadir olan Allahü teâlâ için, böyle sual sormak uygun olmaz.
İnsan, rüya görür. Rüyasında gözü kapalı olduğu halde, çok şeyler görür, dili hareket etmediği halde rüyasında insanlarla konuşur. Yatakta yattığı halde bir yerlere gider gelir. Yanında yatan kimse, bir şey duymadığı halde o rüyada söylenilenleri duyar. Demek ki, gözsüz görülüyor, kulaksız işitiliyor, dilsiz konuşuluyor, ayaksız yürünüyor. Bu örnek size yetebilir.
Ezel ve ebed Sual: Peygamber efendimiz, Miraca gidince, Cennet ve Cehennemdekileri gördü. Hâlbuki daha kıyamet kopmadı. Bunları nasıl gördü? CEVAP Bu konuda İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah, Mirac gecesinde zaman ve mekân dairesinden çıktı. Ezel ile ebedi, “bir an” olarak buldu. Başlangıcı ve sonu bir noktada birleşmiş gördü. Cennete gidecekleri Cennette gördü. (1/283)
.
Regaib gecesi
Sual: Regaib kandili ne zamandır? Bu geceye mahsus namaz var mı? CEVAP Recebin ilk cuma gecesine Regaib gecesi denir. Perşembeyi cumaya bağlayan gece, Regaib gecesidir. Her cuma gecesi de kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ bu gecede müminlere ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevablar verilir.
Bu gece, Peygamber efendimizin babasının evlendiği gece değildir. Böyle söylemek yanlıştır. Resulullahın dokuz aydan önce dünyayı teşrif etmiş olduğunu bildirmek olur ki, bu da, noksanlık ve kusurdur. Her bakımdan, her insanın üstünde ve her bakımdan kusursuz olduğu gibi, Âmine validemizi nurlandırdığı zaman da, noksan ve kusurlu değildi. Bu zamanın noksan olması, tıp ilminde kusur sayılmaktadır.
Bu geceye mahsus bir namaz yoktur. Regaib gecesini ibadetle geçirmeli, kazası olan kaza namazı kılmalı! Kazası olmayan da nafile namaz kılar. Ayrıca Kur’an-ı kerim okumalı, tesbih çekip, tevbe istigfar etmeli. Mübarek gecelerde ve her zaman, ilim öğrenmek çok faziletlidir. İlmihal bilgileri en kıymetli ilimdir. Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek çok sevabdır. Receb ayında oruç tutmak faziletlidir. Perşembe günü oruç tutup cuma gecesini de ihya etmek çok sevabdır. Perşembeyle birlikte, Cuma günü de oruç tutmak daha iyidir. Birkaç hadis-i şerif: (Receb ayında çok istigfar edin, çünkü Allahü teâlânın, Receb ayının her vaktinde Cehennemden azat ettiği kulları vardır. Ayrıca Cennette öyle köşkler vardır ki, ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemî]
Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye]
(Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Recebin hepsini tutmuş gibi sevap verilir.)[Miftah-ül-cenne]
(Ramazan ayı dışında Allah rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Ya’la]
(Regaib gecesi, Şaban ayının 15. gecesi, cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı gecesi yapılan dualar kabul olur.)[İbni Asakir]
(Receb büyük bir aydır. Allahü teâlâ bu ayda hasenatı kat kat eder. Receb ayında bir gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin 8 kapısı açılır. On gün oruç tutana, Allahü teâlâ istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi,"Geçmiş günahların affoldu” der. Receb ayında Allahü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi ve o da, Receb ayını oruçlu geçirdi. Yanındakilere de oruç tutmalarını emretti.) [Taberani]
(Receb ayında, takva üzere bir gün oruç tutana, oruç tutulan günler dile gelip "Ya Rabbi onu mağfiret et" derler.) [Ebu Muhammed]
(Receb ayının ilk Cuma gecesini [Regaib gecesini] ihya edene, kabir azabı yapılmaz. Duaları kabul edilir. Yalnız, yedi kimsenin duası kabul olmaz: Faizci, Müslümanları aşağı gören, ana babasına eziyet eden, Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, çalgıcı, livata ve zina eden, beş vakit namazı kılmayan.) [S. Ebediyye] [Bunlar, bu günahlardan vaz geçmedikçe, tevbe etmedikçe, duaları kabul olmaz.]
Receb ayında edilen dualar kabul edilir, hatalar affedilir. Günah işleyenin cezası da kat kat olur.
Hazret-i Hüseyin (radıyallahü anh) anlatır:
“Kâbe’yi tavaf ederken yanık sesle Allahü teâlâya dua eden bir kimsenin sesini işittik. Babam bunu çağırmamı emretti. Güzel yüzlü temiz bir kimseydi. Ancak sağ tarafı felç olmuş, kurumuş, hareketsiz idi. Ona dedim ki:
− Sen kimsin, vaziyetin ne böyle?
− Menâzil bin Lâhık... Ben çalgı çalmakla, şarkı söylemekle şöhret salmış, Arabistan'ın artisti denilen ünlü bir kimseydim. Hep nefsin arzuları peşinde koştum. Recep ve Şaban aylarında bile bu günahlara devam ederdim. Salih babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana, (Allahü teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikayet ediyorlar) dedi. Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalble, (Bu aylarda oruç tutar, geceleri ibadet ederim. Beytullaha gidip şerrinden korunmak için Allahü teâlâdan yardım dilerim) dedi.
Bir hafta oruç tutup Kâbe’ye giderek, (Ey Rabbim, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları reddetmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et) diye dua etti. Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu. Bunu görenler, (Baba bedduasına uğramış kişi) derler.
− Baban bu haline ne dedi?
− Babamdan af ve özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deve ile Beytullaha gelirken, devenin ürkmesi ile babam düşüp öldü. Şimdi çaresizim.
Babam Hazret-i Ali, bu gence dua etti. Recebde yaptığı bu dua bereketiyle Allahü teâlâ ona şifa ihsan eyledi.”
.
Hicri yılbaşı gecesi
Sual: Hicrî yılbaşı ne demektir? Hicri kamerî aylar nelerdir?
CEVAP
Hicri kamerî aylar şunlardır:
1- Muharrem,
2- Safer,
3- Rebiulevvel,
4- Rebiulahir,
5- Cemaziyülevvel,
6- Cemaziyülahir,
7- Receb,
8- Şaban,
9- Ramazan,
10- Şevval,
11- Zilkade,
12- Zilhicce. Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselam, miladi 571’de 20 Nisan'a rastlayan, Rebiulevvel ayının 12. pazartesi sabahı, Mekke’de doğdu. 622’de Mekke’den Medine’ye hicret etti. 20 Eylül Pazartesi günü, Medine’nin Kuba köyüne geldi. Bu tarih Müslümanların şemsî yılbaşı oldu. O yılın Muharrem ayının 1. günü de, hicri kamerî yılbaşı oldu. Muharrem ayının birinci gecesi Müslümanların yılbaşı gecesidir. (Hilâli göremedik, yılbaşı daha sonraki gündür) diyenlere itibar etmemeli. Merhum Enver abimizin bu konudaki konuşmasının ses kaydı, internet sitemizde vardır.
Bu geceyi ihya etmeli ve saygı göstermelidir. Saygı göstermek, günah işlememekle olur. Zilhicce ayının son günü ve Muharrem ayının birinci günü oruç tutan, o yılın tamamında oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. Bir hadis-i şerifte, (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur) buyuruldu.
Bir hadis-i şerif meali: (Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut, çünkü o, Allahü teâlânın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, o günde Allahü teâlâ geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]
İslamiyet’ten önce Araplar, Muharrem ayında savaşmak isteyince, o yıl Muharrem ayının ismini, sonraki aya koyarlar, sonraki ayın ismini, Muharrem ayına takarlardı. Böylece, haram ay, Muharrem ayından bir sonraki ay olurdu. (Bir ayın haramlığını başka aya geciktirmek, ancak kâfirliği arttırır. Kâfirler, böylece sapıtıyorlar. Onlar, Allah’ın haram kıldığı ayların sayılarını denk getirmek için, haram ayı bir yıl helal edip, başka yıl onu yine haram ederler. Böylece, Allah’ın haram kıldığını helal kılmaya çalışırlar) mealindeki Tevbe sûresinin 37. âyet-i kerimesi, ayların yerlerini değiştirmeyi yasak etti.
Kur’an-ı kerimde bildirilen ve dinde kullanılan Arabî ayların bir yılı, bir güneş yılından on gün kısadır. Hicrî kamerî aylar, hicrî şemsî ve miladî aylara göre, on gün önce gelmektedir. Bunun için Müslümanların mübarek günleri veya geceleri, şemsî yıllara göre, her yıl on gün önce olur, çünkü mübarek günler, güneş aylarına göre değil, kamerî aylara göre kutlanır. Dinimiz böyle emretmektedir.
İslamiyet’te, güneş yılının ayları içinde sayılı bir mübarek gün yoktur. Mübarek geceler, hicrî kamerî yıl ile kutlanır. Bütün ibadetlerde ve dînî faaliyetlerde kamerî aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri, kamerî aylara göre tespit edilir. Haccı Allahü teâlânın bildirdiği Zilhicce ayında yapmayıp da, miladî bir ayda, mesela ocak ayında yapmak; orucu ramazan ayında değil de, şubat ayında tutmak, dini değiştirmek olur. Bütün mübarek geceler de kamerî aylara göre tespit edilir.
Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bu gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Bu geceleri başka günlere almak dini değiştirmek olur. Allahü teâlâ, bu gecelerde yapılan dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir.
Kıymet verilen dört aydan biri Muharrem ayının, Zilkade, Zilhicce ve Receble beraber Kur'an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biri olduğu bildirilmektedir. (Tevbe 36) Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir: (Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma'dır.) [Deylemi]
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allahü teâlânın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim]
(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut, çünkü o, Allahü teâlânın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, o günde Allahü teâlâ geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]
Nafile ibadetlerin sevabına kavuşabilmek için, Ehl-i sünnet itikadında olmak, haramlardan kaçıp günahlara tevbe etmek, farzları kusursuz yapmaya çalışmak, o ameli ibadet olarak yapmaya niyet etmek şarttır.
Yılbaşı duası
Sual: Aşağıda bildirilen duayı hicri yılbaşında okumakta mahzur var mıdır? CEVAP Dua okumanın mahzuru olmaz. Bu duada, Allahü teâlâya hamd edilmekte, Peygamber efendimize, Eshabına ve Ehl-i beytine salat ve selam getirilmekte, yeni sene boyunca, şeytanın ve nefsimizin şerrinden Allahü teâlâya sığınılmaktadır. Duanın Latin harfleriyle yazılışı şöyledir: (Elhamdülillâhi Rabbil-âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn. Allahümme entel-ebediyyü'l-kadîm, el-hayyül-kerîm, el-hannân, el-mennân. Ve hâzihî senetün cedîdetün. Es'elüke fîhe'l-ısmete mineşşeytânirracîm, vel avne alâ hâzihin-nefsil-emmâreti bissûi vel-iştiğâle bimâ yukarribünî ileyke, yâ zel-celâli vel-ikrâm, birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Ve sallallâhu ve selleme alâ seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve ehl-i beytihî ecmaîn.)
Duayı, doğru olarak orijinalinden okumalı.
Orijinali için buraya tıklayınız!
.
Aşûre günü ve gecesi
Sual: Aşûre günü ve gecesinin önemi nedir? CEVAP Muharrem ayının onuncu günü Aşûre günüdür. Muharrem ayı, Kur'an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Muharremin birinci günü oruç tutmak, o senenin tamamını oruç tutmak gibi faziletlidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur.) [Müslim]
Bu ayın en kıymetli gecesi de Aşûre gecesidir. Allahü teâlâ, birçok duaları Aşûre günü kabul etmiştir. Hazret-i Âdem'in tevbesinin kabul olması, Hazret-i Nuh'un tufandan kurtulması, Hazret-i Yunus'un balığın karnından çıkması, Hazret-i İbrahim'in ateşte yanmaması, Hazret-i İdris'in canlı olarak göğe çıkarılması, Hazret-i Yakub'un oğlu Hazret-i Yusuf'a kavuşması, Hazret-i Yusuf'un kuyudan çıkması, Hazret-i Eyyüb'ün hastalıktan kurtulması, Hazret-i Musa'nın Kızıldeniz'i geçmesi, Hazret-i İsa'nın doğumu ve ölümden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması Aşûre günü oldu.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Aşûre günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiç bir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, aşûre günü yardı. Yine Aşûre günü Allahü teâlâ Adem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün doğdu.) [Taberani]
Öteden beri Kureyş de, Resulullah da Aşûre günü oruç tutardı. Medine’ye gelince de yine o gün oruç tuttu ve tutulmasını emretti.(Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)
Medine’de aşûre günü oruç tutan Peygamber efendimiz, Yahudilerin de oruç tuttuklarını gördü. (Niye oruç tutuyorsunuz?) diye sordu. Onlar da, (Allah’ın İsrail oğullarını düşmanından kurtardığı bir gündür, Musa bu günde oruç tuttuğu için) dediler. Resulullah efendimiz de, Müslümanların bugün oruç tutmalarının sebebini anlatmak için, (Ben Musa aleyhisselama sizden daha layıkım) buyurdu. (Buhari, Müslim, Ebu Davud)
Aşûre günü yapılması iyi olan işler: 1- Aşûre günü oruç tutmak sünnettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Aşûre günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizî, İ. Ahmed, Taberanî]
Tek başına Aşûre günü oruç tutmak mekruh olur. Çünkü Yahudilere benzenmiş olur. 9. ile 10. veya 10. ile 11. günü tutulursa mekruh olmaz.
(Aşûrenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehitler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]
(Aşûre günü bir gün önce, bir gün sonra da tutarak, Yahudilere muhalefet edin!) [İ. Ahmed] [Yalnız Aşûre günü oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutmalı!]
Peygamber efendimiz bir gün öğleye doğru buyurdu ki: (Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşûre günüdür.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]
Bugün oruç tutmak çok kıymetlidir. Peygamber efendimiz, bugün bir hurmayı mübarek ağzında ıslatıp çocukların ağzına verirdi. Çocuklar, Resulullah’ın mucizesi olarak akşama kadar bir şey yiyip içmezlerdi. Bugün bazı hayvanların bile bir şey yemediği bildirilmiştir. Bir avcı, Aşûre günü, bir geyik yakaladı. Geyik, yavrularını emzirip akşamdan sonra dönmek üzere, avcının izin vermesi için, Resulullah efendimizden, şefaat istedi. Avcı, geyiğin akşama kalmadan hemen gelmesini isteyince, geyik, (Bugün Aşûre günüdür. Bugünün hürmetine yavrularımızı emzirmeyiz. Onun için akşamdan sonra gelmek için izin istedim) dedi. Bunu duyan avcı, geyiği Resulullah’a hediye etti. O da, geyiği serbest bıraktı.
2- Sıla-i rahim yapmalı. Yani salih akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini almalı. Hadis-i şerifte, (Sıla-i rahmi terk eden, Aşûre günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa’nın sevabı kadar ecre kavuşur) buyuruldu. (Şir’a)
3- Sadaka vermek sünnettir, ibadettir. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud Dağı kadar sevaba kavuşur)buyuruldu. (Şir'a)
Aşûre tatlısı pişirmeyi sünnet sanarak pişirmek, bid’at olur, caiz olmaz. Ama sünnet demeden Aşûre veya başka herhangi bir tatlı pişirmekte mahzur yoktur. Bu inceliği iyi anlamalıdır. Tedavi niyetiyle sürme çeken bugün de sürmelenebilir. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü ismidle sürmelenen, göz ağrısı görmez) buyuruldu. (Hâkim)
4- Çok selam vermeli. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir'a)
5- Çoluk çocuğunu sevindirmeli! Hadis-i şerifte, (Aşûre günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur)buyuruldu. (Beyhekî)
6- Gusletmeli. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir) buyuruldu. (Şir'a) [Bu sevaplar, itikadı düzgün olan, namaz kılan ve haramlardan kaçan mümin içindir. Bunlara riayet etmeyen kimse, Aşûre günü, bir değil, defalarca gusletse, günahları affolmaz.]
7- İlim öğrenmeli! Hadis-i şerifte, (Aşûre günü, ilim öğrenilen veya Allahü teâlâyı zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer)buyuruldu. Bu gece ilim olarak, ehl-i sünnete uygun bir kitap, [meselaİslam Ahlakı veya Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye] okumalıdır. Ayrıca Kur’an-ı kerim okumalı, kazası olan kaza namazı kılmalı. (Şir’a)
Hazret-i Hüseyin, 10 Muharremde şehit edildi. O yüce imamın şehit edilmesi, elbette bütün müslümanlar için büyük musibet ve üzüntüdür. Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali ve Hazret-i Hamza’nın şehit edilmeleri de, böyle büyük musibet ve üzüntüdür. Fakat, Peygamber efendimiz, Hazret-i Hamza’nın şehit edildiği günün yıldönümlerinde matem [yas] tutmadı. Matem tutmayı da emretmedi. Matem yasak olmasaydı, herkesten önce Peygamber efendimizin ölümü için matem tutulurdu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Matem tutan, ölmeden tevbe etmezse, kıyamette şiddetli azap görür.) [Müslim]
(İki şey vardır ki, insanı küfre sürükler. Birincisi, birinin soyuna sövmek, ikincisi, ölü için matem tutmaktır.) [Müslim]
Hicri yılbaşında okunan bu dua, Aşûre günü de okunabilir: (Elhamdülillâhi Rabbil-âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn. Allahümme entel-ebediyyü'l-kadîm, el-hayyül-kerîm, el-hannân, el-mennân. Ve hâzihî senetün cedîdetün. Es'elüke fîhe'l-ısmete mineşşeytânirracîm, vel avne alâ hâzihin-nefsil-emmâreti bissûi vel-iştiğâle bimâ yukarribünî ileyke, yâ zel-celâli vel-ikrâm, birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Ve sallallâhu ve selleme alâ seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve ehl-i beytihî ecmaîn.)
Terviye,Arefe gününden bir önceki güne denir. Terviye günü oruç tutmak çok faziletlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, Terviye günü oruç tutan ve günah söylemeyen müslümanı elbette Cennete koyar.) [Ramuz]
(Terviye günü oruç tutmak, bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve cihad için gönderilen bin ata bedeldir.)[Ebulberekat]
Terviye gününden sonra Arefe günü gelir.
Arefe günü sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, 23 farz namazın bitiminde selam verince, teşrik tekbiri okumak vacibdir. Bir kere, (Allahü ekber, Allahü ekber, la ilahe illallahü, vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd) denir. Camiden çıktıktan veya konuştuktan sonra okumak gerekmez. İmam tekbiri unutursa, cemaat terk etmez. Erkekler, yüksek sesle okuyabilir. Bu tekbir getirilen günler, Arefe, bayram ve eyyam-ı teşrik denilen üç gündür, hepsi beş gün ediyor. İlk güne Arefe, ikinci güne bayram, Zilhiccenin 11., 12. ve 13. günü olan diğer üç güne de, eyyam-ı teşrik[teşrik günleri] deniyor.
Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutmak sevabdır, fakat Arefe günü oruç tutmak daha çok sevabdır. Birkaç hadis-i şerif: (Arefe günü oruç tutana, Âdem aleyhisselamdan, Sur’a üfürülünceye kadar yaşamış bütün insanların sayısının iki katı kadar sevab yazılır.) [R. Nasıhin]
(Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nâfile] oruca bedeldir.)[Taberanî]
(Arefe günü tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve Allah yolunda cihad için verilen iki bin ata bedeldir.) [T. Gâfilin]
(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.) [Müslim] [Yani Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek bir senede yapılan tevbelerin kabul olmasına yarar.]
(Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebu-ş-şeyh]
(Arefe gününden üstün bir gün yoktur. O gün Allahü teâlâ, yeryüzündekilerle iftihar ederek göktekilere, "Ey gök ehli, kullarıma bakın, rahmetime kavuşmak ve azabımdan kaçmak için uzak yerlerden geldiler..." buyurur. Arefe günü Cehennemden o kadar çok kul azat edilir ki, başka günlerde bu kadar azat olmaz.)[Gunye]
(Şeytan, Arefe gününden başka zaman daha zelil, rezil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]
(Allahü teâlâ, Arefe günü zerre kadar imanı olanı affeder.) [Gunye]
(Arefe gecesi ibadet eden, Cehennemden azat olur.) [S. Ebediyye] (İbadet olarak, ilim öğrenmek en faziletlisidir. İlmihal okumakla en uygun ilmi öğrenmiş oluruz.)
(Duanın faziletlisi, Arefe günü yapılandır.) [Beyhekî]
(Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allah’ın kıymet verdiği bir gündür.) [Deylemî]
(Arefe gecesi ibadet eden, Cehennemden azat olur.) [S. Ebediyye] (İbadet olarak, ilim öğrenmek en faziletlisidir. İlmihâl okumakla en uygun ilmi öğrenmiş oluruz.)
(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.)[Taberanî]
Bu uzuvlarına sahip olmak, bunlarla günah işlememek, yani gıybet, çalgı, harama bakmak gibi günahlardan uzak durmakla olur. Kulağına sahip olmak, gıybet, çalgı gibi haram olan şeyleri dinlememektir. İstemeden kulağa gelmişse, günah olmaz. Gözüne sahip olmak da, haram olan şeylere bakmamak ve mubah olarak baktığı şeylerden ibret almaktır. Diline sahip olmaksa, yalan söylememek, dedikodu etmemek, laf taşımamak, kötü söz söylememek, hatta boş şey konuşmamak, kimseyi incitmemek demektir. Bunlara riayet eden Arefe gününü değerlendirmiş olur.
Arefe gecesi, Arefe günü ile Kurban bayramının birinci günü arasındaki gecedir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani]
(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi]
(Arefe gecesi ibadet eden, Cehennemden azat olur.) [S. Ebediyye]
Arefe günü oruç Sual: (Arefe günü de Müslümanların bayramı olduğu için, oruç tutulmaz, çünkü Arefe günü oruç tutmayı yasaklayan hadis vardır) diyorlar. Böyle bir hadis var mıdır? CEVAP Hazret-i Ebu Hureyre, (Resulullah, Arafat'ta Arefe günü oruç tutmayı yasakladı) buyuruyor. İbni Abidin hazretleri, bu hadis-i şerifi açıklayarak buyuruyor ki:
Arefe günü, hacının oruç tutması, Arafat'ta vakfeye durmaya ve dualara mani olmamak şartıyla mendubdur [müstehabdır, yani iyi olur]. Oruç tutmak zayıf düşürürse, o zaman tutması mekruh olur.(Redd-ül-muhtar)
Görüldüğü gibi, Arafat'ta olup da oruç tutamayanlar için, Arefe günü oruç tutmanın mekruh olması, herkes için değildir. Arefe günü oruç tutmak çok sevabdır.
Arefe günü
Sual: Arefe günü okunması gereken bin İhlâs’ı yetiştiremeyen, akşamdan sonra da okuyabilir mi? CEVAP Evet, okuyabilir. Arefe ve kurban bayramı günlerinin geceleri, diğer mübarek geceler gibi değildir. Kendilerini takip eden gecelerdir. Gece ve gündüzüyle birlikte olan 24 saate gün denir. Bin İhlâs okumayı yetiştiremeyen, akşamdan sonra da devam edebilir.
Bayram günleri
Bayram günlerinin de fazileti büyüktür. Kurban bayramının 1.2.3. günlerinden sonraki gecelere Kurban bayramı geceleri denir. Ramazan-ı şerifin son günü ile bayramın ilk günü arasındaki geceye de Ramazan bayramı gecesi denir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ramazan ve Kurban bayramının gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez.) [İbni Mace, Taberani]
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, tevbe reddolmaz. Ramazan ve Kurban Bayramı'nın birinci geceleri, Berat Gecesi ve Arefe Gecesi.) [İsfehanî]
(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez. Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban bayramı gecesi.) [İbni Asakir]
Bayramda erken kalkmak, gusletmek, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek, yüzük takmak, karşılaştığı müminlere güler yüzle selam vermek, fakirlere çok sadaka vermek, İslamiyet’e doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, akrabayı, din kardeşlerini ziyaret etmek, onlara hediye götürmek sünnettir. Bayram gecelerini ihya eden, büyük saadete kavuşur. Kurban Bayramı geceleri, bayramın 1., 2. ve 3. gününden sonraki gecelerdir. İki hadis-i şerif: (Bayram gecelerini ihya edenin kalbi, kalblerin öldüğü günde ölmez.) [Taberanî]
Ramazan bayramında bayram namazından önce tatlı yemek, hurma yemek, hurmayı 1, 3, 5 gibi tek adet yemek, teke riayet etmek, sünnettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü teâlâ tektir, teke riayet edeni sever.) [Buhari]
Bayram günleri sevinmek, neşelenmek gerekir. Hazret-i Ebu Bekir, kızı Âişe validemizin evine gidince, iki cariyenin tef çalıp oynadığını gördü. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hazret-i Ebu Bekir, Resulullahın evinde böyle şey yapılmasının uygun olmayacağını bildirerek, onların susmalarını söyledi. Düğünlerde ve bayramlarda, kadınların def çalmaları caiz olduğu için, Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir’e, (Onlara mani olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram, sevinç günleridir) buyurdu. (Buhari)
Dargın olanların, bayramı beklemeyip, hemen barışması gerekir. Allahü teâlâyı ve Peygamber efendimizi seven, insanların kusurlarına bakmaz, hoşgörülü olur. İyi insan, [mümin], herkesle iyi geçinir. Başkalarına sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelecek eziyetlere de katlanır. Bir kusuru için kimseye darılmamak gerekir.
Dargınlık olsa bile üç günden fazla sürmemeli. Şayet bayrama kadar süren bir dargınlık olduysa, daha fazla gecikmeden barışmalı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allah’ın kulları kardeş olun! Bir Müslümanın diğer kardeşine darılarak üç günden çok uzaklaşması helâl değildir.) [Buhari]
(Müslümana üç günden fazla dargın duran Cehenneme gider.)[Nesai]
(Birbirine dargın iki kişiden, hangisi önce selam verirse, günahları affolur. Verilen selamı öteki almazsa, melekler alır. Selam almayana da şeytan, sevinçle iltifatta bulunur.) [İbni Ebi Şeybe]
(Müminin kardeşine üç günden çok dargın durması caiz değildir. Üç gün sonra, ona selam verip hatırını sormalıdır. Onun selamını alırsa, birlikte sevaba ortak olurlar. Selamını almazsa günaha girer. Selam veren de küs durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.)[Ebu Davud]
(Din kardeşiyle bir yıl dargın duran, onu öldürmüş gibi günaha girer.) [Beyheki]
(Ameller, pazartesi ve perşembe günleri Allahü teâlâya arz olunur. Allahü teâlâ da, kendisine şirk koşmayan herkesi affeder. Ancak bu mağfiretten, birbirine kin tutan iki kişi istifade edemez. Allahü teâlâ, “O iki kişi barışıncaya kadar amellerini bana getirmeyin” buyurur.) [İ. Malik]
(İki kişi, birbirine dargın olarak ölürse, Cehennemi görmeden Cennete giremez. Cennete girseler de birbiriyle karşılaşamazlar.)[İbni Hibban]
Ramazan gittiği için değil, günahlarımızın affolduğu için, büyük sevab ve nimete kavuştuğumuz için bayram yapıyoruz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bayram sabahı Müslümanlar, namaz için camilerde toplanınca Allahü teâlâ meleklere, “İşini yapıp ikmal edenin karşılığı nedir?” diye sorar. Melekler de, “Ücretini almaktır” derler. Allahü teâlâ da, “Siz şahit olun ki, Ramazandaki oruçların ve namazların karşılığı olarak, kullarıma kendi rızamı ve mağfiretimi verdim. Ey kullarım, bugün benden isteyin, izzet ve celâlim hakkı için istediklerinizi veririm” buyurur.) [Beyheki]
Peygamber efendimiz, (Ramazan ayının son günü Allahü teâlâ, oruç tutanları affeder) buyurunca, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, o gün Kadir gecesi mi?) diye sual etti. Onlara, (Bilmez misiniz ki, iş yapana, işi bitirince ücreti verilir) buyurdu. (Beyheki)
Bunları bilen Müslüman nasıl sevinmez ve bayram etmez? Bayram günleri sevinmek, neşelenmek gerekir. Hazret-i Ebu Bekir, kızı Âişe validemizin evine gidince, iki cariyenin def çalıp oynadığını gördü. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hazret-i Ebu Bekir, (Resulullah’ın evinde böyle şey yapılmaz, susun) dedi. Düğünlerde ve bayramlarda, kadınların def çalmaları caiz olduğu için, Peygamber efendimiz hazret-i Ebu Bekir’e, (Onlara mani olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram, sevinç günleridir) buyurdu. (Buhari)
Hazret-i Ali, (Bugün, orucu kabul edilenlerin ve günahları affedilenlerin bayramıdır) buyurdu. Hadis-i şerifte de, (Ramazan ayında, içkiye devam eden, ana babasına âsi olan ve sıla-i rahmi terk eden hariç, herkesin günahları affolur) buyuruldu. (Gunye)
Eğer bunlar tevbe ederse, Allahü teâlâ günahlarını affeder. Ramazandaki sevablar bilinseydi, (Her gün ramazan olsa) denirdi. Hadis-i şerifte, (Ramazan ayındaki özel sevablar bilinmiş olsaydı, bütün yılın ramazan olması istenirdi) buyuruldu. (Ebu Nasr)
Ne mutlu günahlardan sakınarak oruç tutanlara… Bunlar, asıl bayramı ahirette yapacaklardır!
Bayram geceleri
Sual: S. Ebediyye’deki, “Kıymetli geceye, kendinden sonra gelen günün ismi verilir. Önceki günü öğle namazı vaktinden, o gecenin fecrine kadar olan zamandır. Yalnız, Arefe ve üç kurban günlerinin geceleri böyle değildir. Bu dört gece, bu günleri takip eden gecelerdir” ifadesi hangi kitaptan alınmıştır? CEVAP
Dürr-ül muhtar kitabının itikâf bahsinde şöyle deniyor:
Bil ki, geceler günlere tâbidir. Bundan, yalnız Arefe gecesiyle Kurban bayramı geceleri müstesnadır. İnsanlara kolaylık olmak için, bu geceler, geçen gündüzlerine tâbidir. Velvalciyye'nin kurban bahsinde de beyan edilmiştir.
Bayramda yiyip içmek
Sual: Mektubat’ta, (Bayramda yiyip içmek, yıllarca nafile oruçtan daha sevabdır) buyuruluyor. Yiyip içmek niye sevab oluyor ki? CEVAP Burada sevab olan, yiyip içmek değil, oruç tutmayarak Allahü tealanın emrine uymaktır. Bayram günü oruç tutmak haram olduğu için, oruç tutmamanın, yani dinin emrine uymanın, nafile oruçtan daha kıymetli olduğu bildiriliyor.
Bayram ziyaretleri Sual: Bayram ziyaretlerinde neye dikkat edelim, önce kimleri ziyaret edelim? CEVAP Fâsık olan, günah işlememize sebep olacak akrabayı ziyaret lazım değildir. Fakat salih olan akrabayı ziyaret gerekir. Salih arkadaşları ziyaret de çok sevaptır. Ziyaret, yalnız Allah rızası için olmalıdır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Bir kimse, köydeki arkadaşını ziyarete gider. Hak teâlâ, buna bir melek gönderir. Melek o adama der ki:
- Böyle nereye gidiyorsun?
- Bu köyde bir arkadaşım var. Onu ziyarete gidiyorum.
- Bunun sana bir iyiliği, bir yardımı dokundu da onun için mi gidiyorsun?
- Hayır, sırf Allah rızası için ziyaretine gidiyorum.
- Müjdeler olsun sana! Beni Allahü teâlâ gönderdi. Hiçbir karşılık beklemeden arkadaşını ziyarete gittiğin için Allahü teâlânın sevgisine mazhar oldun.) [Hakim]
(Hiç bir kul yoktur ki, din kardeşini Allah için ziyaret etsin de, bir melek, "Ne iyi ettin, Cennet sana helal olsun" demesin. Allahü teâlâ da buyurur ki: "Kulum beni ziyarete geldi. Bana da onu ağırlamak düşer".) [Ebu Ya’la]
Hikmet ehli diyor ki:
(Ziyareti terk etme, seni unuturlar. Pek sık da gitme senden bıkarlar.)
Allah rızası için müslümanı ziyaret etmek çok sevaptır. Âlimi, fakiri ve salih akrabayı ziyaret daha çok sevaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Âlimi ziyaret eden, beni ziyaret etmiş gibi sevap alır.) [Taberani]
Salih akrabayı hiç olmazsa, haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir! Uzak ülkede ise mektupla, telefonla gönlünü almalı, dargın ise barışmalıdır.
Ev sahibi imam olur. Yahut onun tayin ettiği zat imam olur. Bir kimse, layık olsa da, teklif edilmeden ziyarete gittiği yerde imamlığa geçmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kavmi ziyarete giden, onlara imamlık yapmasın!) [Tirmizi]
Davete gitmek
Sual: Her davete gidilir mi? CEVAP Yemekte günah işleniyorsa gidilmez. Fakirlerin davetine gitmeyip de zenginlerinkine gitmek kibirdendir. Kendinden aşağı olanları ziyaret etmek de tevazu alametidir.
Düğün yemeğine davet olunanın gitmesi sünnet, başka ziyafetlere gitmek müstehaptır. Bazı âlimler ise, (Düğün yemeğine gitmek vacip, diğer davetlere gitmek sünnettir) demişlerdir. Müslümanın müslüman üzerindeki beş haktan biri, davetine icabettir. Yani davetini kabul edip gitmektir. Hadis-i şerifte, (Davete icabet ediniz) buyuruldu. (Müslim)
Külfete girenin davetine gitmek gerekmez. Cimrinin davetine de gitmemelidir!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Cömerdin yemeği şifa, cimrinin yemeği hastalıktır.) [Deylemi, Hâkim, İbni Lâl, Dare Kutnî, Hatib]
Samimi olarak davet edilen yere gitmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Davete icabet etmeyen, Allah’a ve Resulüne asi olmuş olur.)[Buhari]
(Müslüman kardeşine ikram eden, Allahü teâlâya ikram etmiş olur.) [İsfehani]
(İki kişi birden davet ederse, kapısı yakın olana icabet et! Çünkü kapısı yakın olanın hakkı daha önce gelir.) [Buhari]
El öpmek
Sual: Bayramda herkesin eli öpülür mü, yani kimlerin eli öpülür, kimlerin eli öpülmez? CEVAP Herkesin eli öpülmez. Ana babanın, bir de âdet olduğu için yaşlı akrabaların elini öpmek caizdir. Arkadaşın elini öpmek haramdır. Kadın kocasının elini öpebilir, fakat, kendine namahrem yani yabancı erkeğin, erkek de yabancı kadının, zaruret olmadıkça, elini öpemez.
Öperken eli alna koymak
Sual: Eli öpülmesi caiz olan kişilerin, ellerini öperken, alna değdirmek caiz midir? CEVAP Değdirmek gerekmez, değdirilirse de, âdet olduğu için mahzuru olmaz.
.
Cuma günü
Sual: Cumanın özelliği nedir? Niye kıymetlidir?
CEVAP
1- Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah katında günlerin efendisi Cuma’dır. O kurban ve Ramazan bayramı günlerinden de faziletlidir. Cuma gününde şu beş özellik vardır: 1- Hazret-i Âdem o gün yaratıldı. 2- O gün yeryüzüne indirildi. 3- O gün vefat etti. 4- O günde öyle bir an vardır ki, günah veya akrabalarla ilişkiyi kesme konularında olmamak şartıyla kul Allahü teâlâdan bir şey isterse Allahü teâlâ mutlaka onu verir. 5- Kıyamet o gün kopacaktır. Allah’a yakın hiç bir melek, hiçbir gök, hiçbir yer yoktur, hiçbir rüzgar, hiçbir dağ ve taş yoktur ki, Kıyametin kopmasına sahne olacağı için Cuma gününün heybetinden korkmasın.) [Buhari, İ. Ahmed]
Cuma, müminlerin bayramıdır. Bugün yapılan ibadetlere en az, iki kat sevap verilir. Bugün işlenen günahlar da, iki kat yazılır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de, Cuma günü ve gecesinde işlenilenden daha kötüsü yoktur.) [Ramuz]
(Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.) [İ.Gazali]
(Cuma günü, kuşlar, vahşi hayvanlar birbirine, “Selam size, bugün Cumadır” derler.) [Deylemi]
(Cuma diğer Cumaya kadar ve fazladan üç gün içinde işlenen günahlara kefaret olur. Çünkü iyi bir amel işleyene on kat sevap verilir.) [Taberani]
(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi]
(Cuma günü gusleden kimsenin günahları affolur.) [Taberani]
(Cuma günü sabah namazından önce, “Estagfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh” okuyanın, deniz köpüğü kadar da olsa, bütün günahları affolur.) [İbni Sünni] [Böyle büyük mükafat verilebilmesi için, o kişinin, düzgün itikada sahip olması, kul hakkını, kazaya kalan farzlarını ödemesi ve haramlardan vazgeçmesi şarttır.]
(Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehit olur, kabir azabından kurtulur.) [Ebu Nuaym]
(Ana-babanın kabrini, Cuma günleri ziyaret eden kimsenin günahları affolur, haklarını ödemiş olur.) [Tirmizi]
(Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.) [Dare Kutni]
(Cuma gecesi Yasin suresini okuyanın günahları affedilir.)[İsfehani]
(Cuma günü veya gecesi Duhan suresini okuyana Cennette bir köşk verilir.) [Taberani]
2- Kendisine Cuma namazı farz olan her müslümanın alışverişini bırakıp namaza gitmesi farzdır. Özürsüz Cumaya gitmemek haramdır. Ezan okunurken de, alışveriş yapmak mekruhtur. Halbuki alışverişin kendisi helaldir. Yani alınan mal mekruh değil, helaldir. Fakat ezan okunurken alışveriş yapılması mekruhtur. (Dürer)
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Allahü teâlâ, bugünden itibaren kıyamete kadar size Cuma namazını farz kıldı. Adil veya zalim bir imam [başkan] zamanında küçümseyerek veya inkâr ederek Cuma namazını terk edenin iki yakası bir araya gelmesin! Böyle bir kimse tevbe etmezse, onun namazı, zekatı, haccı, orucu ve hiçbir ibadeti kabul olmaz.) [İbni Mace]
(Allah’a ve ahirete inanan, Cuma namazına gitsin!) [Taberani]
(Cuma namazını kılmayan kimsenin kalbi mühürlenir [iyilik yapamaz olur], gafil olur.) [Müslim]
(Cuma namazına giderken ayakları tozlanan kimseye Cehennem ateşi haramdır.) [Tirmizi]
(Cuma namazından sonra, yedi defa ihlas ve muavvizeteyn [yani iki Kul euzüyü] okuyan kimseyi, Allahü teâlâ, bir hafta, kazadan, beladan, kötü işlerden korur.) [İbni Sünni]
(Büyük günah işlenmediği müddetçe, beş vakit namaz ile Cuma namazı, öteki Cumaya kadar aralarda işlenen günahlara kefarettir.) [Müslim] Seferi olana Cuma kılmak farz değildir, kılarsa farz sevabını alır.(Hindiyye)
Cuma namazı kılınmayan çok küçük köylerde ve kâfir ülkelerinde, cemaatle öğle namazı kılınır ve ikamet okunur. Cumanın sahih olduğu yerlerde, öğleyi cemaatle kılmak ve ikamet okumak mekruh olur.(Redd-ül Muhtar, Fetava-i Abdurrahim)
Mahkumlara Cuma namazı farz değildir. Öğle namazını cemaatle kılabilirler. Cuma namazı yalnız erkeklere farzdır. Bu husustaki hadis-i şeriflerden ikisi şöyle: (Cuma namazı kılmak, köle, kadın, çocuk, hasta hariç, her müslümana farzdır.) [Hakim]
(Cumaya gelmeyen erkeklerin evlerini yıksam diye düşündüm.)[Buhari] Kadınların Cuma günü, öğle namazını evlerinde kılmak için cemaatin camiden çıkmasını beklemeleri şart değildir. (Hidaye)
3- Cuma günü oruç tutmak müstehaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Cuma günü oruç tutana, on ahiret günü oruç sevabı verilir.)[Beyheki]
Bazı âlimlere göre de yalnız Cuma günü oruç tutmak mekruhtur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutun.) [Buhari]
(Sünnet ve mekruh olduğu bildirilen bir işi yapmamalıdır! Bunun için Cuma günü orucu perşembe veya cumartesi ile birlikte tutmalıdır!)(Redd-ül Muhtar)
Not: Geniş bilgi için Namaz-Abdest maddesinde, Cuma günü ve Cuma namazı kısmına bakınız.
.
Kutlu doğum haftası
Sual: Kutlu doğumu, miladi yıla göre kutlamak caiz midir? CEVAP
Dinimizde mübarek geceler, hicri yıl ile kutlanır. Bütün ibadetlerde ve dini faaliyetlerde kameri aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri kameri aylara göre tespit edilir. Haccı Allahü teâlânın bildirdiği zilhicce ayında yapmayıp da, miladi bir ayda, mesela hep ocakta yapmak, orucu, ramazanda değil de, hep şubatta tutmak, dini değiştirmek olur. Bütün mübarek geceler de, kameri aylara göre tespit edilir. Kadir gecesini ramazanda değil de, şubat ayında aramak, Berat Gecesini şaban ayında değil de, temmuz ayında kutlamak, Aşure Gecesini muharrem ayında değil de, eylül ayında kutlamak dini bozmak olur. Her Müslüman bilir ki, İslamiyet'te güneş yılının ayları içinde sayılı bir mübarek gün yoktur. Kutlu doğum, 12 Rebiul-evvelde olmuştur. Miladi her sene, başka tarihe denk gelir. Bunu 20 Nisana almak caiz olmaz.
Dinimize aykırı bir husus için, (Niyetimiz iyi) demek veya (Herkes kutlu doğumdan bahsederken, susmak uygun olmaz) demek de, geçerli bir mazeret değildir. Haram bir iş, iyi niyetle de yapılsa haramlıktan çıkmaz. İçki içen de, zina eden de veya her türlü haramı işleyen de, iyi niyetle yapıyorum diyebilir. Böyle iyi niyet insanı kurtarmaz.(Cehennem iyi niyetlilerle doludur) buyurulmuştur. Bir kimse, iyi niyetle işlediği harama alışır, sonra bunu dinin emri zanneder. Hazret-i Ömer, (Dininizi doğru öğrenip, buna uygun yaşayın. Yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz) buyuruyor.
Doğum günü kutlarken Sual:(Doğum günü ve mübarek geceler, hicri sene ile kutlanır)deniyor. Biz mübarek geceleri, hicri seneye göre kutluyorsak da, doğum günlerini miladi yıla göre kutluyoruz. Bunun mahzuru var mıdır? CEVAP
Doğum günü kutlamak, ibadet değil, âdettir. Ayrıca, herkes miladi yıla göre kutlarken, hicri seneye göre kutlamak, fitneye de sebep olabileceği için miladi yıla göre kutlamakta mahzur yoktur. Mübarek gecelerin durumu farklıdır, bunlar ibadet olduğu için hicri yıla göre kutlanır.
Kutlu doğumu kutlamak
Sual: Kutlu doğumu kutlayanlar, (Biz, kutlu doğumu ibadet olarak kutlamanın bid’at olduğunu biliyoruz, onun için âdet olarak kutluyoruz)diyorlar. Bir bid’at, âdet olarak işlenince o yapılan iş, iyi niyetimizden dolayı bid’at olmaz mı? Mesela ölünün kırkıncı günü âdet olarak mevlit okutmak, bid’at olmaktan çıkar mı? CEVAP Kutlu doğumu kutlayanların bu sözleri, (Biz, şarabı şarap olarak içmenin haram olduğunu biliyoruz, onun için üzüm suyu olarak içiyoruz) demeye benziyor.
Niyetimizin iyi olması onu bid’at olmaktan çıkarmaz. (Ameller, niyetlere göre iyi veya kötü olur) hadis-i şerifi mübahlar içindir. Bid’at ve haramlar için değildir. Mesela, kuvvetlenip daha iyi ibadet etmek gibi iyi bir niyetle şarap içmek caiz olmaz.
İşte bid’atler böyle iyi niyet kılıfı altında yayılıyor. (Biz o niyetle değil de, şu güzel niyetle yapıyoruz) diyorlar. Peygamber efendimizi övmek, onu hatırlayıp dua, salevat okumak ibadettir. İbadete âdet denir mi? Camiye belki âdet olarak giden de olabilir. Ama orada ibadet ediliyor. İbadete bid’at karıştırmak büyük günahtır. Hele bir de kutlu doğum haftasında yapılan ibadetlere, çalgılar karıştırılıp, kadın erkek karışık mevlitler de okunursa, ibadete haram karıştırılırsa, daha büyük günah olur. Harama önem verilmezse küfür de olur. Bir hadis-i şerif: (Bir bid'at çıkaranın namazı, orucu, haccı, umresi, cihadı, tevbesi, farzı, nafilesi ve hiçbir iyiliği kabul olmaz, yağdan kıl çıkar gibi, dinden çıkması kolay olur.) [İbni Mace]
(Dinden çıkması kolay olur) buyurulmasının sebebi, dini değiştirip uydurulan bir şeyi yani bid’ati ibadet olarak işlediği içindir. Bid’at işlene işlene zamanla ibadet olarak kabul edilir. Haram, ibadet olarak işlenince dinden çıkmak kolay olur.
Bid’ati, kükremiş aslandan ve zehirli yılandan daha tehlikeli bilmeli, iyi niyetle veya âdet olarak işlemekten çok sakınmalıdır.
.
Mübarek gecelerle ilgili çeşitli sorular
Sual: Peygamberin doğumunu yani Mevlid kandilini kutlamak, mübarek geceler ihdas etmek bid’attir. Hatta bazı İslam ülkelerinde de böyle bilinir. Çoğunluğa uymak lazım. CEVAP İfade tarzınız bir mezhepsizden ziyade bir misyonerin ifade tarzına çok benziyor. Yoksa mezhepsizler bilmeden misyonerlerin kuklaları mı oldu? Bir müslüman böyle soramaz. Peygamber efendimizin... der. Böyle diyorlar, doğrusu nasıldır, gibi sorular sorar. Siz ise Peygamber, Peygamberin... diyorsunuz. İfadelerinizden o yüce Peygambere inanmadığınız şüphesi hasıl oluyor. Biz yine sizin müslüman olduğunuza inanarak, buna göre cevap verelim.
Vehhabiler ve onlara uyan diğer mezhepsiz ülkeler elbette Peygamber efendimize olan düşmanlıklarından dolayı mevlide hücum ederler. Allahü teâlânın o mübarek günlere kıymet verdiği hadis-i şeriflerle sabit. İnsanlar hiç kıymet vermese ne önemi var? Dünyada müslümanlar çok azınlıktadır. Müslümanların içinde tesettürlü olanlar da azınlıktadır. Az olduğu için, insanlar değer vermediği için kapanmaya Allah da değer vermiyor mu demektir? Çoğunluğa uymak lazım sözü cahillerin uydurmasıdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (İnsanların çoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar.)[Enam 116]
Sual: Mübarek gecelerde özel ibadetler yapmak Kur’anın emrine aykırıdır, bid’attir. Hatta küfür ve şirktir. CEVAP Mevlid geceleri Kur’anın emrine aykırı olarak ne yapılıyor ki? Kur’an okunuyor, Resulullah övülüyor, salevat-ı şerife getiriliyor. Bunlar Kur’anın hangi âyetine aykırıdır?
Her gece mevlid okunsa yine mahzuru olmaz. Çünkü ibadet etmek, mevlid okumak, salevat getirmek yasak edilmiş değil ki. Bid’at, dinin emretmediği şeyi ibadet olarak yapmaktır. Dinimiz, Kur’an okumayı, mevlid gibi ilahileri okumayı bid’at mı kabul ediyor da bid’at damgasını basabiliyorsunuz?
Mevlide bid’at diyen sadece vehhabiler ve onların izinden giden mezhepsizlerdir. Hiçbir ehl-i sünnet âlimi mübarek gecelerde ibadet etmeye bid’at dememiştir. Bir tane bile gösterilemez. Peygamber efendimiz de zaten bu gecelerde ibadet etmeyi övmüştür. Peygamberimize uymayı da Allahü teâlâ bildirmiştir. Resulüme uyunbuyurmuştur. Resulünün emrine uymaya küfür ve şirk demek vehhabilikten başka bir şey değildir.
Sual: Peygamber Din’e eklenen her şey merduddur demiyor mu? CEVAP Siz hadis-i şeriflere de mi inanıyordunuz? Yoksa işinize gelen hadislere evet, işinize gelmeyene hayır mı diyorsunuz?
Elbette dine eklenen her şey bid’attir. Bid’at aleyhine yazdığımız yazılar birkaç cilt olacak kadar çoktur. Çünkü hadis-i şerifte (Her bid’at dalalettir, sapıklıktır) buyuruluyor. Biz de sapıkların, mezhepsizlerin vehhabilerin işledikleri bid’atleri açıklıyoruz. Dine aykırı olmayan şeye bid’at denmez. Dinin haram kılmadığı şeye haram denmez. Din bir şeye haram dememişse o mubahtır. Mübarek gecelerde ibadet etmeyi hangi âyet, hangi hadis yasaklamıştır? O geceler çok ibadet edilse ne olur ki?
Sual: (Allah, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiştir) diyorsunuz. Allah acımaz. Acı, elem duymaktır, yani bir nevi zaaftır. Allah ise zaaftan münezzehtir. Niye böyle söylüyorsunuz? CEVAP Demek siz dinden tamamen habersizsiniz. Bismillahirrahmanirrahim bir âyettir. Bu âyetteki Rahman ve Rahim kelimeleri esma-i hüsnadandır. Rahman, dünyadaki her mahluka acıyan, Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan demektir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Merhamet etmeyene Allahü teâlâ merhamet etmez, acımayana acımaz.) [Buhari]
Kur’anda mealen buyuruluyor ki: (Acıyıp tevbeleri kabul eden ancak Odur. (Allah’tır) [Bekara 54]
Yine esma-i hüsnadan olan, Rauf ismi, çok merhamet eden, çok acıyan demektir. Hâşâ siz Allahü teâlâyı merhametsiz acımasız mı sanıyorsunuz, o ne biçim inanış ki öyle?
Sual: Allah neyi kabul edip etmeyeceğini bize Kur’anda bildirmiş. Kadir gecesi hariç hangi gece Kur’anda var? Biz müslümanlar için her gece dua, ibadet, tevbe, istigfar var. Öyle değil mi? CEVAP Allahü teâlâ neyi kabul edip etmeyeceğini elbette Kur’anda bildiriyor.
İşte âyet-i kerime mealleri: (Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]
(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4] (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]
(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]
(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden[Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]
(O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]
(Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: “İşittik, itaat ettik” demek, ancak müminlerin sözüdür, işte kurtuluşa erenler onlardır.) [Nur 51]
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.) [Enfal 13]
(Allah’a ve Resulüne itaat edin! [uymayıp] yüz çeviren [kâfirdir]Allah da kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32] Kur’anda, (yalnız Kur’ana uyun) denmiyor, (Allah’a ve Resulüne uyun) deniyor. Resulünü devreden çıkaran, Kur’anın açıklaması olan hadisleri delil saymayan, Kur’anın ifadesi ile kâfir olur.
(Her gece dua, ibadet, tevbe, istigfar var, öyle değil mi?) diyorsunuz. Öyle ise hâşâ Allahü teâlâ, Kadir gecesini niye faziletli kılmıştır, niye bin aydan daha faziletli demiştir? Demek ki müminlere ikram olsun diye bunu yapmıştır. Onu yapan Allahü teâlâ, Ramazan gecelerine de Cuma gecelerine de değer vermiştir, Berat gecesine de bayram gecelerine de değer vermiştir. Resulün getirdiklerini alın, yasak ettiklerinden sakının buyurmuştur. Ona itaat bana itaattirbuyurmuştur. Peygamber efendimiz de mübarek gecelerin faziletlerini hadis-i şerifleriyle açıklamıştır. Kur’anı al, Peygamberi devre dışı bırak. Bu nasıl Müslümanlık?
Sual: Şu anki güya müslümanlar bütün yıl İslam’dan bihaber olup böyle gecelerde camileri doldurur. Hocalar da efsaneler üfürüp onları hoooop Cennete bilet satar değil mi? CEVAP Bütün yıl dua etsin kim karışıyor ki? Allahü teâlâ hangi gece daha çok ibadet etmeyi yasaklıyor ki? Cuma, bayram geceleri çok ibadet etmeyin mi diyor da mübarek gecelerde fazla ibadet etmek bid’at olsun?
Hocalara niye hücum ediyorsunuz? Hangi hoca efsane üfürüyor? Bu hocalara iftira değil mi? Hocalar dini bilmiyorsa siz nereden biliyorsunuz? Cennete bilet satmak ateist tabiridir, hiçbir hoca Cennete bilet satmaz.
Sual: Allah’ın o mübarek günlere kıymet verdiği hadis-i şeriflerle sabit diyorsunuz. Kur’anın ruhuna aykırı hadis de olsa kabul etmem. CEVAP
Bu nasıl Müslümanlık? Buna Kur’anın ifadesiyle kâfirlik denir. Dinimizde kudsi hadis diye bir şey var. Söz Allah’ın, kelimeler Resulünün. Siz hadis-i kudsileri de mi inkâr ediyorsunuz? Resulullah namazı Allah’ın vahyettiği şekilde mi kıldı, yoksa kendi mi uydurdu? Namaz nasıl kılınır, rekat sayıları nedir, vacipleri nedir, sünnetleri nedir, mekruhları nedir, namazı bozanlar nedir? Bunlar açıkça Kur’anda bildirilmedi. Allahü teâlâ bunların hepsini Resulüne bildirdi. O da bize açıkladı. Eğer Kur’anı herkes anlasa idi, Peygambere lüzum kalmazdı, Allah bir kitap gönderir alın bununla amel edin derdi.
İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
Nahl suresinin 44. âyetinde, (İnsanlara indirdiğimi onlara beyan eyle) buyuruldu. Beyan etmek, açıklamak demektir. Âlimler açıklayabilselerdi ve Kur'an-ı kerimden ahkam çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Resulüne, sana vahiy olunanları tebliğ et der, beyan etmesini emretmezdi. (Mizan-ül kübra)
Kur’anda yemin kefareti bildirilmiş, fakat oruç kefareti bildirilmemiştir, onu Resulullah bildirmiştir. Resulünün bildirdiği her şeyi inkâr mı edeceğiz?
Mübarek gecelerden Kadir gecesinin fazileti Kur’anda bildirilmiş, diğer geceleri ise Resulü bildirmiştir. Resulünün bildirdiklerini böyle inkâr ederseniz ortada din mi kalır?
Namazı nasıl kılacağız, orucu nasıl tutacağız, zekâtı kaçta kaç vereceğiz? Bunları Resulü, Nahl suresinin 44. âyetindeki emir gereği açıklamıştır. Siz Allah’ın bu âyetine inanmazsanız ve Resulünün açıklamasını kabul etmezseniz, Kadir gecesinden başka mübarek gece yok derseniz, Resulullahı ve Onun vârisleri olan İslam âlimlerinin hepsini yalanlarsanız o zaman sizinle nasıl konuşabiliriz ki?
Siz Allah Resulünü ölçü almıyor musunuz? Sizin âlimlere itimadınız yok mu? Sizin inandığınız bir mezhep veya bir âlim var mı? Açıkça konuşun. Biz istisnasız ehl-i sünnet âlimlerinin hepsini kabul ediyoruz. Dört mezhebi de hak biliyoruz. Siz neye inanıyorsunuz? Ölçünüz ne?
Sizin anladığınız din oluyor da, dört mezhep imamının anladığı niye din olmuyor?
Siz kimsiniz?
Reşat Halife denilen ve peygamber olduğunu açıklayan bir zındık, bir 19 hurafesi buluyor ve 19 un katına uydurabilmek için Tevbe suresinin son iki âyetini inkâr etme cüretini gösteriyor.
Bir ateist ve bir misyoner, Kur’an Allah kelamı değildir ve Kur’anı Allah korumamıştır, Kur’an değişmiştir dedi. Sonradan (Biz Kur’anı indirdik onu koruyacak olan da biziz) diye bir âyet uydurmuşlardır dedi. Sahabeler Kur’anı değiştirdi dedi.
Aslında siz de bunlar gibi demek istiyorsunuz. Çünkü eshab-ı kiramın ittifakla bildirdikleri hadisleri inkâr edince, onlara itimat etmeyince, onların ittifakla topladığı Kur’ana nasıl inanırsınız ki? Misyonerin bana sorduğu soruyu soruyorum: Sahabenin Kur’anı tam olarak topladığını bana nasıl ispat edersiniz?
Eshaba itimat etmezseniz hadisleri de inkâr etmeniz doğaldır. Hadis-i kudsi diye bir şey yok diyebilirsiniz. O zaman Kur’ana da otomatikman şüphe ile bakmanız gerekir. Aynı insanların topladığı Kur’ana inanıyorsunuz da hadislere niye inanmıyorsunuz? Onlar Kur’anı bildirdikleri gibi, hadisleri de bildirdiler. Kur’anı inkâr, tevatürü inkâr olacağı için küfürdür, hadislerin de tevatür olanlarını inkâr küfür olur.
Benim size sorum:
Siz niye Resulullaha ve Onun sahabesinin bildirdiklerine inanmıyorsunuz da yalnız Kur’an diyorsunuz? Resulullah, (Allah böyle buyurdu) diye birçok hadis bildiriyor, (bu âyet) diyor (bu da kudsi hadis) diyor. Biz onun kudsi hadis dediklerine inanmazsak, âyet dediklerine niye inanacağız ki? Hâşâ kudsi hadis konusunda yalan söylerse, âyette de söyler.
Siz bu zihniyet ile 1400 seneden beri gelen âlimleri bir kalemde sıfırlıyorsunuz. Milyonlarca hadisten inandığınız tek hadis var mı? Resulullah size göre 23 sene hiç konuşmadı mı? Hep sustu mu? Allah’ın emri olan Kur’anı açıkla âyetine rağmen emrini dinlemedi mi? Açıkladı ise nerede bu açıklamalar? Siz niye bu açıklamalara inanmıyorsunuz? Ve O açıklıyor ki mübarek geceler şunlardır diyor. Bunu inkâr etmekle elinize ne geçecek? Resulullaha düşmanlık yapmakla ne kazanacaksınız, siz bir misyoner misiniz, ateist misiniz? Yoksa Kur’ana inanan insan böyle şeyler konuşamaz. Çünkü Kur’anın birçok âyetinde Resulüme uyun, O kendiliğinden konuşmaz, Onun her sözü vahye dayanır buyuruluyor. Sizin Kur’ana inanmadığınız pek açık, inansanız Resulünkilere de inanmanız gerekir.
Sual: Allah, kullarına bildirdiğini sadece Kur’an ile bildirir. Kur’an dışılıklarla uğraşmamak gerekir. Öyle değil mi? CEVAP
Gördünüz işte, bakın, Allah (açıkla) diye emrediyor, Peygamberi açıklıyor, siz buna Kur’an dışı diyorsunuz, açıkça Allah’ın açıklaâyetini inkâr ediyorsunuz. (Resulüme uyun) âyetini inkâr ediyorsunuz. Sizin gibi münkirlere cevap vermek yersizdir. Ancak bu mailler sitelere konacağı için yazıyoruz. Yoksa Ebu Cehilin mucizeleri inkâr ettiği gibi siz de, Kütüb-i sitteyi bir kalemde Kur’an dışılıkla suçluyorsunuz. Bizim size sözümüz yoktur, bizim sözümüz Kur’ana ve ona inanan insanlaradır.
Sual: Peygamberi inkâr veya aşağılama tehlikeli olduğu gibi aşırı derecede yüceltme, olduğundan öte ulaşılamayacak bir varlık gibi göstermek de o kadar tehlikeli değil mi? CEVAP
Hangi müslüman Onu olduğundan daha daha fazla göstermiştir ki? Onda görülen mucizeleri anlatmak küfür müdür? Elbette mucizeye hiç kimse erişemez, o erişilemez insan idi, Peygamber idi. Peygambere erişilir mi? Siz Onu sıradan bir insan gibi görüyorsunuz. Allah’ın izni ile bir anda yedi kat semaya gidip geldi, buna kim ulaşabilir? Allahü teâlâ Ona öyle ulaşılamayacak vasıflar vermiş ki bütün Peygamberler bile gıpta ediyor ve sizin gibiler de Onu o kadar yüceltmeyin kâfir olursunuz diyor.
Sual: Ben hadisi inkâr edebilirim ama bu benim dinden çıkmamı gerektirmez. Çünkü Peygamberin gerçekten dediğini nerden biliyoruz? CEVAP
O zaman hiçbir hadis-i şerife inanmayın. Peki Kur'ana ilave veya çıkarma yapılmadığını nereden biliyorsunuz? Allah’ın dediğini gerçekten bilmiyorsunuz. Sahabeler ittifak etti diye kabul ediyorsunuz. Ama kimi de sizin hadis mantığını ölçü alarak biz Kur'anın tamamının yazıldığını nereden bilelim, keçi yemiştir, yanmıştır, yırtılmıştır diyorlar. Tevbe suresinde de eksiklik var diyorlar. Peygamberin söylediğini bilmiyorsunuz da Allah’ın söylediğini nereden biliyorsunuz? Sahabeler derseniz hadisi de sahabeler bildirdi. Birine inanıp ötekine inanmamak akıl işi değildir.
Sual: Kur’an varken mezhebe de lüzum yok. Hadislere değil, Kur'ana uymak gerekir. Böyle değilse aksini ispat edin bakalım? CEVAP Hadisler, Kur’andan ayrı değildir. Kuran-ı kerimin açıklamasıdır. Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
Âlimler de, âyetleri açıklayıp Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, (Sadece sana vahiy olunanları tebliğ et) derdi. Ayrıca açıklamasını emretmezdi. Resulullah, Kur'an-ı kerimde, kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur'an-ı kerim kapalı kalırdı. Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, rüku ve secdede okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekât nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinmezdi. Yani hiçbir âlim, bunları Kur'an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz açıklamıştır. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıklamasaydı, sünnet kapalı kalırdı. Sünneti, müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana çıkmıştır.
Mezhep nedir? Bir müctehidin edille-i şeriyyeden elde ettiği bilgilere, o müctehidin mezhebi denir. Sahabelerin tamamı müctehid idi. Hepsinin de mezhebi vardı. Bu mezheplerden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Dört mezhep arasında amelle ilgili farklı ictihadlar, işlerimizi kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, durumuna göre, kendisine kolay gelen mezhebi seçer.
Allahü teâlâ dileseydi, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, her şey açıkça bildirilirdi. Böylece, mezhepler hasıl olmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her iklim ve şartta, her müslüman için tek bir nizam olurdu. Müslümanların halleri, yaşamaları güç olurdu.
Allahü teâlâ ve Resulü, müminlere merhamet ettikleri için, bazı işlerin nasıl yapılacağı, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmedi. Açıkça bildirilse idi, öylece yapmak farz ve sünnet olurdu. Farzı yapmayanlar günaha girer, kıymet vermeyenler de kâfir olurdu.
Bugün dört mezhepten birine uymak gerekir. Çünkü, Eshab-ı kiramın ve diğer müctehidlerin mezhepleri tam olarak bilinmiyor. Dört mezhep, tam bilindiği ve kitapları her yere yayılmış olduğu için, dört mezhepten birine uymak şarttır. Mezhepler rahmettir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Âlimlerin farklı ictihadları, [mezheplere ayrılmaları] rahmettir.)[Beyheki]
(Âlimlere tabi olun!) [Deylemi]
(Âlimler, Peygamberlerin vârisidir.) [Tirmizi]
Bir Müslüman, kendi mezhebine göre ibadet yaparken, bir meşakkat hasıl olursa, başka bir mezhebe uyarak, bu işi kolayca yapar. Mesela Şafiiler, hacda kadına dokununca abdestleri bozulur. Bunun için Hanefi’yi taklit ederek haclarını yapıyorlar. Bu apaçık bir rahmettir.
Bazıları da, (Mezhep gereksizdir, Peygamber ve Sahabenin mezhebi mi vardı?) diyor. Bu söz, (Kuvvet komutanı, hangi bölüğün eridir?) veya (Fizik öğretmeni, hangi sınıfın talebesidir?) demeye benzer. Çünkü Sahabenin her biri, mezhep imamı idi. Resulullah efendimiz ise, kâinatın hocası idi.
Mezhepsizler kendisini Resulullah gibi zannedip, o sünni veya şii değildi biz de öyleyiz diyorlar. Temsilde hata olmasın, Resulullah genel kurmay başkanıdır, ondan başka ordunun başı yoktur. O hangi ordunun subayıdır denmez. Kuvvet komutanı da denmez. O onlardan da üstündür. Mezhep imamları kuvvet komutanları gibidir. Mezhebe tâbi olanlar da diğer askerler gibidir. Bir askerin kendisini kuvvet komutanı gibi görmesi yani İmam-ı a’zam gibi görmesi çok anormal bir şeydir. Yahut daha ileri giderek genel kurmay başkanı gibi görmesi deliliktir. Mezhepsizler de Peygamber sünni veya şii değildi biz de öyleyiz demeleri Onunla boy ölçüşmeye kalkmak olur. Bu dünya işlerinde bile böyle iken, yani bir er, genel kurmay başkanı ile mukayese bile edilmezken, nasıl olur da özel peygamberlik verilen bir kişi ile mezhepsiz insan mukayese kabul eder?
Bir de bir subay general oluncaya kadar hangi sınıfta ise onun adı ile söylenir. Mesela Topçu albay, piyade yüzbaşı gibi. General olunca artık sınıfı olmaz. Sınıflar üstüdür. Bir er veya astsubay veya subay çıkıp da, generalin sınıfı yok o da insan benim niye sınıfım var diyemez. Bunun gibi bir kimse de eshab-ı kiramın mezhebi yoktu, imam-ı Evzainin mezhebi ne idi diyemez. Onlar müctehiddir, müctehidin mezhebi kendi mezhebidir. Nasıl generallerin sınıfı yoksa mutlak müctehidlerin de mezhebi kendi mezhepleridir. Sen kalkıyor İmam-ı a’zam ile falan değil bizzat Resulullah ile kendini mukayese etmeye kalkıyorsun o sünni şii değil de ben de öyle olacağım diyorsun, o bize örnek diyorsun. Örnek alınacak kısmı var, örnek alınamayacak kısmı var. Sen hâlâ genel kurmay başkanı olmaya Resulullah ile kendini mukayese devam ediyor musun? Yoksa bir mezhebi kabul ediyor musun?
(Mezhebe, hadislere uymam, sadece Kur'ana uyarım) demek, (Kanunlara, tüzüklere uymam, Anayasaya uyarım) demek gibi yanlıştır. Çünkü Anayasada her hüküm, her ceza bildirilmemiştir. Anayasa, kanunlara havale eder. Kanunlardan da tüzükler, yönetmelikler çıkmıştır. (Anayasa varken, kanuna lüzum yok) demek yanlış ise, (Kur'an varken, mezhebe lüzum yok) demek, daha çok yanlıştır.
Kanunlar, Anayasaya uygunsa, mezhepler de, Kur'an-ı kerime ve hadis-i şeriflere uygundur. Hiç kimse, (Madem, mezhep, Kur'an ve sünnetin açıklamasıdır. Ben de açıklar bir mezhep kurarım) diyemez. Çünkü bir kimsenin, (Doktor olmak, tıp kitabı, kimyager olmak için de kimya kitabı okumak yeter) diyerek eline aldığı bir tıp ve kimya kitabı ile doktorluk yapmaya, ilaç imal etmeye kalkışması ne kadar yanlış ise, (Ben de Kur'andan, hadisten hüküm çıkarırım) demek daha yanlıştır.
Evet, mezhepsizseniz açıkça söyleyin. Siz generalliğe değil genel kurmay başkanlığına hatta ondan da ileri gitmeye çalışıyorsunuz. Peygamberin sünnetini bilemeyiz diyerek ona bile uymayı kabul etmiyorsunuz. 1400 senedir gelen icmaya karşısınız. Âlimler dört mezhepte icma etmedi mi? Ben icmaya inanırım diyorsunuz arkasından ben onun icma olduğunu nereden bileyim diyorsunuz. Hadise inanırım fakat Buhari’deki hadislerin sahih olduğunu nereden bileyim diyorsunuz. Kur’anın da Allah’ın kelamı olduğunu nereden bileyim diyeceksiniz bu gidişle. Çünkü âlimler mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür buyuruyor.
Toplu tebrik göndermek
Sual: Bayramlarda, Kandillerde, Cuma günlerinde, mail grubunuzun üyelerine, toplu olarak tebrik gönderiyorsunuz. Bizim de, herkesin mail adresini yazıp, arkadaşlarımıza, büyüklerimize, toplu olarak tebrik göndermemiz uygun olmaz mı? CEVAP Bunun iki sebebi vardır: Birincisi, genelde mailleri gizlemeyi bilmeyenler böyle toplu mail gönderiyorlar.
İkincisi mail adresleri gizli yere yazılsa da, mail adresleri görülmese de, topluca gönderildiği belli oluyor.
Bir öğretmen talebeleri toplayıp, (Hepinizin bayramını kutluyorum)dese, orada diğer öğretmenler ve müdür de olsa, onlarınkini de böylece kutlamış olsa, uygun olmaz. Müdüre, odasına gidip kutlamak gerekir. Diğer birkaç öğretmenle de özel olarak tebrikleşmek gerekir.
Büyük küçük, âmir memur, ast üst farkı gözetmeden, herkese topluca tebrik göndermek uygun değildir. Bilhassa, büyüklerimize, özel olarak tebrik göndermek gerekir. Bazen görüyoruz, üç kişiye tebrik gönderiliyor, üçü bir arada yapılıyor.
Mail yazmak, o kadar zor değildir. Üçüne de ayrı gönderilebilir. Özel mail gönderilince, muhatabımız, kendisine özel bir değer verildiğini anlar.
Biz, (Dinimiz İslam) mail grubumuzdakiüyelere, toplu olarak tebrik gönderiyoruz; ama bunda bir zaruret vardır. On binlerce üyenin hepsine teker teker yazmak, elbette imkânsız denecek kadar zordur. Buna rağmen, bize özel tebrik yazan her okuyucuya istisnasız, biz de özel cevap veriyoruz.
Mübarek olsun demek
Sual: Cuma, bayram ve kandil geceleri, cuma günleri mübarek olduğu hâlde, ne diye (Cumanız, bayramınız ve kandiliniz mübarek olsun) deniyor? CEVAP Böyle söylemek, (Bu günler, senin için hayırlara vesile olsun, işlerin rast gitsin, iyi ibadet etmene sebep olsun, günahların affolsun, kötü işlerden uzak kalmana yol açsın) gibi mânalara gelen çok güzel bir duadır.
Kandil simidi
Sual: Kandillerde, kandil simidi alıp ikram etmekte bir mahzur var mıdır? CEVAP Hayır, mahzuru olmaz. Aksine, kandil simidi veya başka bir yiyecek, tatlı alıp ikram etmek, sevab olur.
Bayram geceleri hangi gecelerdir?
Sual: Bir hadis-i şerifte, (Bayram gecelerini ihya edenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez) buyuruluyor. Bu geceler hangileridir? CEVAP
S. Ebediyye’de, (Ramazan Bayramı gecesi, Ramazan-ı şerif ayının son günüyle bayramın birinci günü arasındaki gecedir. Kurban Bayramı geceleri ise, Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinden sonraki gecelerdir. Ramazan Bayramının diğer geceleri de mübarektir) deniyor. Mübarek gecelerle ilgili iki hadis-i şerif: (Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Bu geceler: Ramazan ve Kurban Bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesidir.) [İsfehânî]
(Regaib, Berat, Cuma, Ramazan ve Kurban Bayramı gecelerinde yapılan dua geri çevrilmez.) [İbni Asakir]
Dört gecenin gündüzü
Sual: Mübarek gecelerin gündüzü de, geceleri gibi kıymetli midir?
CEVAP Genelde öyledir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dört gece, gündüzü gibi, dört gündüz de, gecesi gibi kıymetlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onları bol ihsana kavuşturur. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe, Berat ve Cuma geceleriyle gündüzleridir.) [Deylemî]
Bu dört gece ve gündüzü iyi değerlendirmelidir.
.
Üç ayların faziletleri
Sual: Üç ayların fazileti nedir? CEVAP
RECEB ayı: Dört kıymetli aydan biridir. Bir âyet-i kerime meali: (Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri, ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü, haram [hürmet edilen] aylardır.) [Tevbe 36]
Resulullah efendimiz, Receb ayına çok değer verir ve "Ya Rabbi, Receb ve Şabanı bizler için mübarek kıl ve bizi Ramazana eriştir"diye dua ederdi.
Receb ayının faziletiyle ilgili birkaç hadis-i şerif: (Haram aylar, Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir.) [İbni Cerîr]
(Haram aylarda Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri oruç tutana iki yıllık ibadet sevabı yazılır.) [Taberani]
(Haram aylarda bir gün oruç tutup bir gün yemek çok faziletlidir.)[Ebu Davud]
(Recep ayında dokuz gün oruç tutanın günahları sevaba çevrilir.)[Gunye]
(Receb ayında Allahü teâlâya çok istigfar edin; çünkü Allahü teâlânın, Receb ayının her vaktinde Cehennemden azat ettiği kulları vardır. Ayrıca Cennette öyle köşkler vardır ki, ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi]
(Cennette öyle köşkler vardır ki, onlara ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemî]
(Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye]
(Recebin bir gün başında [ilk günlerinde], bir gün ortasında ve bir gün de sonunda [son günlerinde] oruç tutana, ayın hepsinde tutmuş gibi sevap verilir.) [Miftah-ül-Cennet]
(Ramazan ayı dışında Allah rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Ya’la]
(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Şabanın 15. gecesi, Cuma gecesi, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İ. Asakir]
(Allahü teâlâ, Receb ayında hasenatı kat kat eder. Bu ayda bir gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün tutana Cennetin 8 kapısı açılır. 10 gün tutana, Allahü teâlâ istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, “Geçmiş günahların affoldu” der. Allahü teâlâ, Nuh aleyhisselamı Receb ayında gemiye bindirdi. O da, Receb ayını oruçlu geçirip oradakilere oruç tutmalarını emretti.)[Taberanî]
(Receb’de, takva üzere bir gün oruç tutana, oruç tutulan günler dile gelip, “Yâ Rabbi, onu mağfiret et” derler.) [Ebu Muhammed]
Recebin ilk Cuma gecesine Regaib gecesi denir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Regaib, ihsanlar, ikramlar demektir. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Regaib gecesi yapılan dua kabul olur, namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.
ŞABAN ayı: Resulullah efendimiz, Şaban ayına da çok değer verir ve "Ya Rabbi, Receb ve Şabanı bizler için mübarek kıl ve bizi Ramazana eriştir" diye dua ederdi.
Âişe validemiz buyuruyor ki: (Resulullahın, hiçbir ayda, Şaban ayından daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Bazen Şabanın tamamını oruçla geçirirdi.)[Buhari]
Şaban ayının faziletiyle ilgili üç hadis-i şerif: (Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gâfil olurlar. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçluyken arz edilmesini isterim.) [Nesaî]
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) [Tirmizî]
(Şaban ayında üç gün oruç tutana, Allahü teâlâ Cennette bir yer hazırlar.) [Ey Oğul İlmihâli]
[Kaza orucu borcumuz olmasa bile, bu oruçları tutarken, ilk veya son kazaya kalan Ramazan orucunu tutmaya diye niyet etmeli.]
Bünyesi zayıf olanın, Şabanın 15 inden sonra oruç tutmayıp, farz olan Ramazan-ı şerif orucuna hazırlanması iyi olur. Sağlığı yerinde olan ise, Şaban ayının çoğunu, hatta tamamını oruçlu geçirebilir.
Berat gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesidir. Yani 14 Şabanın bittiği günün gecesidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.)[İbni Mace]
(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez. Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban bayramı gecesi.) [İ. Asakir] Bu geceyi ganimet bilmeli, tevbe istigfar etmeli, kaza namazı kılmalı, Kur'an-ı kerim okumalı, Bilhassa ilim öğrenmelidir. En kıymetli ilim, doğru yazılan ilmihal bilgileridir.
RAMAZAN ayı: Peygamber efendimiz, Ramazan-ı şerifin fazileti hakkında buyuruyor ki: (Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesaî]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ramazan ayı gelince, “Hayır ehli, hayra koş, şer ehli, kötülüklerden el çek” denir.) [Nesai]
(Ramazan gelince, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istigfar etmelerini emreder.) [Deylemi]
(Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; Ramazan ayı, sonraki Ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani]
(Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazan orucunu tutması gerekir.) [Ebu Nuaym]
(Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ.Mansur]
(Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, Cehennemden kurtuluştur.) [İ.Ebiddünya]
(İslam, kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmektir.) [Müslim]
(Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrası, ancak oruçlular içindir.) [Taberani]
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.
Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.
Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.
Kur’an-ı kerim Ramazanda indi. Kadir gecesi bu aydadır. Ramazan-ı şerifte iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulullah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.
İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısıyla her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.
Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince, (Zehebez-zama’ vebtellet-il uruk ve sebet-el-ecr inşaallahü teâlâ) duasını okumak, teravih kılmak ve hatim okumak önemli sünnettir.
Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu mübarek ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin!
Açıktan oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur. Namaz kılmayanın da, oruç tutması ve haramlardan kaçınması gerekir. Bunların orucu kabul olur ve imanları olduğu anlaşılır.
Ramazanda oruç tutmak hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Ramazan orucu farz, teravih namazı ise sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.) [Nesai]
(Ramazan orucunu farz bilip, sevap bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.) [Buhari]
(Ramazan bereket ayıdır. Allah bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.) [Taberani]
(Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutun! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi sevaptır.)[İbni Ebiddünya]
(Oruçlunun susması tesbih, uykusu ibadet, duası makbul, ameli de çok sevaptır.) [Deylemi]
(Oruçlu iken çirkin konuşmayın! Biri size sataşırsa, “Ben oruçluyum” deyin!) [Buhari]
Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. (Tirmizi) Ama orucu kazaya bırakmayı mubah kılan dînî bir mazeret varsa, o zaman ramazan orucunu kazaya bırakmak günah olmaz.
.
On gece
Sual: Fecr suresinde, (Fecre, on geceye yemin olsun) buyuruluyor.On gece ne demektir? CEVAP Zilhicce ayının on gecesidir. (Beydavi, Celaleyn)
İbni Abbas hazretlerine göre, on geceden murat, Zilhiccenin ilk on gecesidir. O günler hac amelleriyle iştigal günleridir. (Hazin)
İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Fecr suresindeki on gün, kurban ayının ilk on günüdür.) [Hâkim]
(Allah indinde zilhiccenin ilk on günündeki amellerden daha kıymetlisi yoktur.) [Tirmizi]
On geceden murat, Ramazanın son on gecesi veya Muharremin ilk on günüdür. (Medarik)
.
Mübarek günlerde oruç
Sual: Mübarek günlerde, hangi gün oruç tutmak uygun olur?
CEVAP Mübarek günler, mübarek geceleri takip eden günlerdir. Mesela, Cuma gecesi, Perşembe gününü Cumaya bağlayan gecedir.
BERAT GECESİ: Şaban ayının 15. gecesidir. Bunun günü, bu geceyi takip eden gün, yani 15 Şaban olur. Oruç tutan, bu günde tutmalıdır. Eğer bugün, Cuma veya Cumartesi gününe gelirse, bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla tutmalıdır. Bir hadis-i şerif meali: (Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]
MİRAC GECESİ: Recep ayının 27. gecesidir. Bir hadis-i şerif meali: (Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el Medeni]
Eğer bugün, Cuma veya Cumartesi gününe gelirse, bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla tutulmalıdır.
REGAİP GECESİ: Receb ayının ilk Cuma gecesidir. Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek çok sevab olur.
Bir hadis-i şerif meali: (Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye]
AŞÛRE GÜNÜ: Muharrem ayının 10. günü, Aşûre günüdür. Aşûre günü de, tek olarak oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya sonrasıyla birlikte tutmalıdır. İki hadis-i şerif meali: (Aşûrenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehitler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]
(Aşûre günü bir gün önce veya bir gün sonra da tutarak, Yahudilere muhalefet edin.) [İ. Ahmed]
MEVLİD GECESİ: Rebiul-evvel ayının 11 ve 12. günleri arasındaki gecedir. 11 veya 12. gününde oruç tutmak iyi olur.
Peygamber efendimiz, Pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Hak Sözün Vesikaları)
AREFE GÜNÜ: Kurban bayramından önceki gündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nafile] oruca bedeldir.)[Taberani]
Arefe günü oruç tutmak müstehabdır. Nevruza veya cumartesi gününe isabet etse de, bugün Arefe diye oruç tutan kimse, mekruh işlemiş olmaz. Nevruz diye, cumartesi diye tutarsa mekruh olur, Arefe diye tutarsa mekruh olmaz.
CUMA GÜNÜ: Cuma günleri oruç tutmak çok sevabdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Cuma günü, oruç tutan için, on ahiret günü oruç sevabı yazılır.) [Beyheki]
Cuma günü, tek olarak oruç tutmak, mekruh diyen âlimler de, olduğu için, Cuma günü, tek olarak değil, Perşembe veya Cumartesi günüyle birlikte tutmalıdır. Bir hadis-i şerif meali: (Yalnız Cuma günü, oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla tutun.) [Buhari]
ZİLHİCCE AYINDA ORUÇ: Zilhiccenin ilk 9 gününde oruç tutmalıdır. Bir hadis-i şerif meali: (Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutana, her günü için bir yıllık oruç sevabı verilir.) [EbulBerekat]
MUHARREM AYINDA ORUÇ:
İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]
(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut; çünkü o, Allah’ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, O günde Allah geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]
Zilhiccenin son günü ve Muharremin birinci günü oruç tutan, o senenin tamamında oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. (Ey Oğul İlmihali)
RECEB AYINDA ORUÇ: Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Haram aylar, Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir.) [İbni Cerir]
(Haram aylarda Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri oruç tutana iki yıllık ibadet sevabı yazılır.) [Taberani]
(Haram aylarda bir gün oruç tutup bir gün yemek çok faziletlidir.)[Ebu Davud]
(Receb ayında Allahü teâlâya çok istigfar edin; çünkü Allahü teâlânın, Receb ayının her vaktinde Cehennemden azat ettiği kulları vardır. Ayrıca Cennette öyle köşkler vardır ki, ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi]
(Cennette öyle köşkler vardır ki, onlara ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye]
ŞABAN AYINDA ORUÇ: Âişe validemiz buyuruyor ki: (Resulullahın, hiçbir ayda, Şaban ayından daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Bazen Şaban ayının tamamını oruçla geçirirdi.) [Buhari]
Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gâfil olurlar. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçluyken arz edilmesini isterim.) [Nesai]
İki hadis-i şerif meali daha: (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) [Tirmizi]
(Şaban’da üç gün oruç tutana, Hak teâlâ Cennette bir yer hazırlar.) [Ey oğul ilmihali]
Bünyesi zayıf olanın, Şaban ayının 15’inden sonra oruç tutmayıp, farz olan Ramazan-ı şerif orucuna hazırlanması iyi olur. Sağlığı yerinde olan ise, Şaban ayının çoğunu, hatta tamamını oruçlu geçirebilir.
ŞEVVAL AYINDA ORUÇ: Şevval ayında oruç tutmak, çok sevabdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Şevval ayında altı gün oruç tutan, yeni doğmuş gibi günahsız olur.) [Taberani]
(Ramazandan sonra, Şevvalde de altı gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş sayılır.) [İbni Mace]
PAZARTESİ ve PERŞEMBE: Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak, diğer günlere göre daha sevabdır. Bir hadis-i şerif meali: (Ameller, pazartesi ve perşembe günleri arz olunur. Ben de, amelimin oruçluyken arz olunmasını isterim.) [Tirmizi]
HER AY 3 GÜN ORUÇ: Her ay 3 gün oruç tutmak çok iyidir. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Her ayda, üç gün oruç tutmak, bütün yılı oruçlu geçirmek gibi sevabdır.) [Buhari]
(Kameri ayın 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tutan, bütün yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur.) [Nesai]
Not: Mübarek günlerdeki bu oruçlar nafiledir. Nafile oruç tutmak da çok sevabdır. Bir hadis-i şerif meali: (Ramazan ayı dışında, Allah rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar, Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Ya’la]
Hele yukarıda bildirilen mübarek günlerde oruç tutulursa, sevabı daha çok olur. Ancak, nafilenin kıymet ve sevabının, farz yanında denizde damla bile olmadığını, İslam âlimleri bildiriyor. Bunun için, oruç kazası olan kimse, bu oruçları tutarken, (ilk kazaya kalan Ramazan orucuna) diye niyet etmeli. Kaza borcumuz yoksa da, yine böyle niyet ederek tutmalıdır; çünkü tutulan bu oruç, zaten nafile olur. Unutulmuş bir kazamız varsa, onun yerine geçer. Böyle olursa, hem oruç borcumuzu ödemiş olur, hem de o mübarek gün için bildirilen oruç sevabına kavuşmuş oluruz.
Ayın başı ve sonu
Sual: (Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Receb’in hepsini tutmuş gibi sevab verilir) buyuruluyor. Başı, 1, ortası 15, sonu da 30 mu oluyor? CEVAP Hayır. Başında demek, ayın ilk günleri demektir. Ortası, ortadaki günlere yakın olan günler demektir. Sonu da, ayın son günlerinde demektir.
.
Her kandilin günü, önceden bellidir
Sual: Her kandilde, (Kandil bu gece mi, yoksa yarın mı?) gibi tartışmalar yaşanıyor. (Hilâli görmedik) diyerek kandili bir gün sonraya alanlar oluyor. Tam İlmihal’de, (Kamerî ayın ilk günü, ya hesapla bulunan gündür veya bir gün sonradır. Bir gün önce olamaz) diye yazılı mıdır? CEVAP Tam İlmihal’de kamerî ayların başlamasıyla ilgili olarak, kesinlikle öyle bir şey yazılı değildir. O husus, Ramazan orucu ve bayramlarla ilgilidir.
Ramazan orucu bahsinde deniyor ki:
(Hilâli görmekle Ramazanın başlaması, hesapla anlaşılandan bir gün sonra olabilir. Fakat bir gün önce olamaz. Arafat’ta vakfeye durulan Arefe günü de böyledir.)
Kurban kesmek bahsinde de deniyor ki: (Bayramın birinci günü, bu hesapla bulunan gündür. Yahut bir gün sonradır. Bir gün evvel olamaz.)
Ramazan orucuna başlamakta ve Kurban Bayramı’nda, dinimiz hilâlin görülmesini emrediyor. Çünkü Tam İlmihal’de deniyor ki:
Ramazanın başladığını anlamak için, astronomik hesaplara uyulmaz. Çünkü Ramazan-ı şerifin başlaması, gökte hilâli görmekle olur. Hadis-i şerifte, (Hilâli görünce, oruca başlayınız!) buyuruldu. Hilâlin doğması, görmekle değil, hesapla anlaşılır. Hesabın bildirdiği kesin doğru olur. Fakat hilâl doğduğu gece görülebileceği gibi, o gece görülemeyip, ikinci gecesi görülebilir. Ramazanın başlaması, hilâlin doğmasıyla değil, hilâlin görünmesiyle olacağı emrolundu. Kurban Bayramı’nın birinci günü de, Zilhicce ayının hilâlini görmekle anlaşılır. Zilhicce ayının 9. Arefe günü, hesapla, takvimle anlaşılan gün veya bundan bir gün sonra olur. (S. Ebediyye)
Bunların diğer hicrî ayların başlamasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu ifadeyi diğer aylara şâmil etmek, (İlmihalde de böyle yazıyor) demek, ilmihali değiştirmekten başka bir şey değildir.
Bu mesele birkaç yıldır gündeme getiriliyor. Eskiden kandil tartışması olmazdı. Takvimde bildirilen günde kandil geceleri kutlanırdı. Hilâl, dünyanın herhangi bir yerinde doğunca, bütün dünyada doğmuş sayılır. Hava bulutlu olup bir yerden görülemese de, yine hicrî ay başlamış olur. Ertesi gün veya daha sonra görüldüğü zaman, hilâlin kaç günlük olduğunu, bu işi bilenler anlar. Hicrî ayların 14’ünde ay dolunay şeklinde olur. Ayın 6’sında ise 7. günün hilali tam yarım ay şeklinde olur. Senenin her ayında bakıyoruz, hep ayın 6’sında tam yarım ay şeklinde görülüyor. Bu da, Rasathanenin yaptığı hesapların kesin doğru olduğunu gösteriyor. Allahü teâlânın nizamında bozukluk, gecikme olmadığı için Güneş de, Ay da hesaplanan vakitte doğup batar.
Hilâlin görülebileceği bölgelerin herhangi bir yerinde hilâl görülünce, bütün dünyada görülmüş sayılır. Hava bulutlu olsa veya başka sebeple görülemese de, yine kamerî ay girmiş olur. Böylece bütün dünyadaki mübarek günler de aynı gün başlamış olur. Her kamerî ayın hilâlinin nerelerden görüleceği, kamerî ayın başında Türkiye Takvimi’nde bildirilmektedir. Mesela 11 Ocak 2013 tarihli Türkiye Takvimi’nde diyor ki:
(İctimâ vakti, her kamerî ay başında bir defa Güneş’in, Ay’ın ve Dünya’nın bir hizada bulunma anıdır. Bu ay ictima vakti, 11 Ocak Cuma günü saat 21:44’tedir. Rebî’ul-evvel ayının hilâli yarın 9:05’te Asya’nın doğusundan itibaren görülmeye başlayacaktır. Akşam, Güneş battıktan sonra Türkiye’den de görülebilecektir. Dolayısıyla 13 Ocak Pazar günü Rebî’ul-evvel ayının birinci günü olacaktır.)
Görüldüğü gibi, kamerî ayların birinci günü önceden bellidir. Bunda hiç değişiklik olmaz. Ramazan orucuna başlamakta ve Kurban Bayramı’nda ise, dinimiz hilâlin görülmesini emrediyor. Bu ikisi karıştırılıyor, diğer hicrî aylar da böyle zannediliyor. Ramazan ve Zilhicce hilâlini gökte aramak ibadettir. Diğer kamerî aylar için böyle bir şart yoktur. Hilâl görülmedikçe, hesapla veya ayları tespit usulleriyle bulunan günde, oruca başlanmaz ve bayram yapılmaz. Ramazan hilâli dünyanın herhangi bir yerinde görülünce, orucun başlaması ve Ramazan Bayramı her yerde aynı gün olur. Kurban Bayramı böyle değildir. Bir yerde hilâl görülünce, bu, sadece orası için geçerli olur, dünyanın her yerinde uygulanmaz.
Âlimler, hilâlin hesapla bulunan günde doğacağını bildirmiştir. Bu, bayramların hesapla başlanacağını bildirmek değildir. Hava bulutlu olduğu için veya başka sebeplerle hilâl doğduğu hâlde görülmezse, o ay 29 çekmişse, 30’a tamamlanır, fakat 30 çekmişse hilâl görülene kadar beklenmez. (Ayın 31’i oldu, görülmedi, 32’yi de bekleyelim)denmez. Hiçbir kamerî ay 30’dan fazla çekmez. 30’a tamamlanır demek de, sonraki kamerî ay bir gün sonra başlar demek değildir. Sadece oruçta ve kurbanda öyle hareket edilir demektir.
Kandil günlerinde tartışma, tereddüt olmaz. Mesela Receb ayının başladığı gün bellidir. (Filanca kişi, hilâli görememiş) diye, dünyada Receb ayının başladığı gün değişmez. Dünyanın bir yerinde mesela Mısır’da Çarşamba, Türkiye’de Perşembe olmadığı gibi, Mısır’da 2 Receb, Türkiye’de 1 Receb olmaz. Çünkü kamerî ayların tespitiyle ilgili Tam İlmihal’de deniyor ki:
Receb ayı başlayacağı zaman, ictima vakti, 14 Mayıs 1980 Çarşamba günü Türkiye saatiyle 15’tedir. Hilâlin ilk görünmesi, Perşembe günü 5’ten önce olamaz. Osmanlı âlimlerinin kabul ettiği gibi, bu açı 18 derece yani bir buçuk günlük zaman olunca, hilâlin ilk görünmesi 16 Mayıs Cuma günü saat 3’te olacaktır. Cuma günü Güneş’in batması, İstanbul’da 19:20’de olduğu için, Güneş’in batması 16 saat önce olan, yani İstanbul’un 240 derece veya Londra’nın 270 derece doğusunda bulunan Amerika’nın Chicago şehrinde ve batısındaki yerlerde, cuma günü [cumartesi gecesi] Güneş batarken hilâl görülebilecektir.Mayısın 17. Cumartesi günü, Recebin 1. günü olacaktır. Bu hesaplar, kamerî ayın başladığı vakti bulmak için değildir. Hilâlin görülebileceği geceyi anlamak içindir. İmam-ı Sübkî de böyle buyurdu. İmam’ın sözünü tersine çevirenlere aldanmamalıdır. (S. Ebediyye)
Görüldüğü gibi açıkça, bu hesapların, hilâlin görüleceği geceyi anlamak için olduğu bildiriliyor. Yoksa kamerî ayın başlayacağı gün değişmez. (Hava bulutlu olduğu için hilâl görülemedi) denilerek, kamerî ayların başlangıcı değiştirilemez.
Mevlid Kandili bugün mü yarın mı tartışmalar olduğu zaman, merhum Enver abimiz, 3 Şubat 2012 tarihinde şöyle demişlerdi:
(Kandil gecesiyle ilgili herkesin ayrı bir hesaplaması var. Ama 40-50 sene, biz o evde olduğumuz müddetçe, mübarek Hocamız takvim dışında hiçbir güne ve geceye itibar etmediler. Mübarek hocamız, “Bu asırda en büyük cihad fitneye sebep olmamaktır” buyurdular. Peygamber efendimiz, (Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin) buyurdular. Bütün Müslümanlar, (Bu gece kandildir) dedikten sonra buna muhalif hareket etmek, cahiller için, İslamiyet'e karşı olanlar için bir kozdur. Peki, böyle olduğuna inanan, böyle olduğunu hesap eden, gören ne yapsın? Onlar da gördüklerine inansınlar, o şekilde ihya etsinler. Ama bunu genele teşmil edemezler. Hilâli görmüşlerdir, hesap doğrudur ve onun için kandil gecesi yarın olabilir. Fakat bu, öyle söyleyenler içindir. Bize ait değildir. Biz mübarek Hocamızdan böyle bir şey ne gördük, ne duyduk!) Enver abimizin ses kaydını dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Birkaç yıldır her kandilde (Kandil bugün değil, yarındır) diyerek fitne çıkarılmaya çalışanlara itibar etmemeli ve her yıl yazdığımız gibi, mübarek gün ve gecelerle ilgili böyle konularda, Türkiye Takvimiesas alınmalı, (Ben baktım, hilâli göremedim, kandil bir gün sonra)diyerek ortalığı karıştırmamalı.
.
SORULARLA İSLAMİYET / SUAL-CEVAB
Seslendirilmiş Sual/Cevab'ları dinlemek için lütfen tıklayınız.
Sual: Mübarek gün ve gecelerin aslı yoktur, bunlar sonradan çıkmıştır deniyor, bu doğru mu? CEVAP Hayır, kesinlikle doğru değildir. Hepsini Peygamber efendimiz bildirilmiştir.
Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. (S. Ebediyye)
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Ahiret yolcusunun, ibadetle ihya edilmesi kuvvetle müstehab olan mübarek geceleri boş geçirmesi uygun değildir; çünkü bunlar hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri ihmal eden tüccar, bir kâr sağlayamadığı gibi, mübarek geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da maksada ulaşamaz. (İhya)
MEVLİD GECESİ: Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiulevvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimiz nübüvvetten sonra, her yıl, bu geceye önem verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Bugün de, Müslümanların bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür. (Mevâhib-i ledünniyye)
İslamiyet’te doğum gününü kutlamak vardır, Allahü teâlâya şükretmek olur. Mevlid kandili, Peygamber efendimizin doğum günüdür. Peygamber efendimiz, Pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Müslim, Ebu Davud, İ. Ahmed, H. S. Vesikaları)
Mevlidi, erkek kadın karışık olmadan, çalgı ve başka haram karıştırmadan, Allah rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Nimet-ül-kübra, Hadika, M. Nasihat)
Bu gece, O doğduğu için sevinenler affedilir. Bu gecede, Resulullah doğduğu zaman görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da, bir yere toplanıp anlatırlardı. (S. Ebediyye)
Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir; hatta Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli olduğunu bildiren âlimler de vardır. El-mukni, El-miyar ve Tenvir-ül-kulub kitaplarında Mevlid gecesinin Kadir gecesinden kıymetli olduğu bildiriliyor. (Ed-dürer-ül-mesun)
Birkaç hadis-i şerif meali:
(Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.) [Buhari]
(Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de onu çok anar.)
(Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.) [Deylemi] (Mevlid okumak da, Resulullahı hatırlamaktır. Muteber kitaplarda, Peygamberimizin de önem verdiği açıkça yazılı olan bu mübarek gecede, Peygamber efendimizi anmaya, nasıl uydurma denebilir?)
BERAT GECESİ: Şaban ayının 15. gecesidir. Tefsirlerde Kur’an-ı kerimin, Levh-il-mahfuza bu gece indirildiği bildirilmektedir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki: (Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu [Kur’anı] mübarek bir gecede indirdik. Elbette biz insanları uyarmaktayız.) [Duhan 2,3]
Her yıl, Berat gecesinde, o yılda olacak şeyler, ameller, ömürler, ölüm sebepleri, yükselmeler, alçalmalar, yani her şey Levh-i mahfuzda yazılır. Resulullah efendimiz, bu gece, çok ibadet, çok dua ederdi. Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini isterim.) [Nesai]
Birkaç hadis-i şerif meali daha: (Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]
(Allahü teâlâ, Şaban’ın 15. gecesinde müşrik ve müşahin hariç herkesi affeder.) [İbni Mace] (Müşahin, bid’at ehli demektir.)
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani]
(Allahü teâlâ, Şaban’ın yarısının [Berat] gecesinde, dünya semasına tecelli eder. Benikelb kabilesinin koyunlarının kıllarından daha çok kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi]
(Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç herkesi affeder.) [İbni Mace]
Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, Allahü teâlâ seni günah işlemekten muhafaza buyurduğu halde, neden Berat gecesinde çok ibadet ettin?) diye sual etti. Peygamber efendimiz, cevaben buyurdu ki: (Şükredici kul olmayayım mı? Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip olunur. Bu gece herkesin amelleri Allahü teâlâya arz olunur.) [Gunye]
KADİR GECESİ: Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Allahü teâlâ, Kadir gecesini ümmetime hediye etti, ondan önce kimseye vermedi.) [Deylemi]
(İnanarak ve sevabını Allahü teâlâdan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhari, Müslim]
(Kadir gecesini Ramazanın son on gününde arayın.) [Müslim]
(Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.) [Müslim]
AŞURE GÜNÜ: Muharrem ayının onuncu günü Aşure günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Hadis-i şerifte buyruldu ki: (Aşure günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiç bir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, Aşure günü yardı. Yine Aşure günü Allahü teâlâ Âdem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün doğdu.) [Taberani]
Peygamber efendimiz bir gün öğleye doğru buyurdu ki: (Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]
Aşure günü hakkında birkaç hadis-i şerif meali daha: (Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani]
(Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]
(Aşure günü, ilim öğrenilen veya zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer.) [Şir’a]
(Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur.) [Şir’a]
(Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur.) [Beyheki]
MİRAC GECESİ: Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir. Mirac gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirmelidir. İki hadis-i şerif meali: (Bu gece, iyi amel eden için yüz yıllık mükâfat vardır.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]
(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]
TERVİYE VE AREFE GÜNÜ: Arefe günü, Kurban bayramından önceki gündür. Terviye,Arefe gününden bir önceki güne denir. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Terviye günü oruç tutan ve günahtan sakınan Müslüman Cennete girer.) [Ramuz]
(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.) [Müslim]
(Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebuşşeyh]
(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani]
(Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]
(Arefe ne güzel gündür. O gün rahmet kapıları açılır.) [Deylemi]
(Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür). [Deylemi]
MUHARREM AYI VE HİCRİ YILBAŞI: Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların kameri yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile beraber Kur'an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biridir. (Tevbe 36)
Müslümanlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde müsafeha ederek, mektuplaşarak tebrikleşir. Birbirlerini ziyaret eder, hediye verirler. Yılbaşını mecmua ve gazetelerle kutlarlar. Yeni senenin, birbirlerine ve bütün Müslümanlara hayırlı ve bereketli olması için dua ederler. Büyükleri, akrabayı, âlimleri evinde ziyaret edip dualarını alırlar. O gün, bayram gibi temiz giyinirler. Fakirlere sadaka verirler. (S. Ebediyye)
Muharrem ayı ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma’dır.) [Deylemi]
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]
(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut; çünkü o, Allah’ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, O günde Allah geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]
REGAİB GECESİ: Receb-i şerifin ilk Cuma gecesine Regaib gecesi denir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.
Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek çok sevabdır. Perşembeyle birlikte, Cuma günü de oruç tutmakta mahzur yoktur. (Gunye)
İki hadis-i şerif meali: (Receb'in ilk Cuma gecesini [Regaib gecesini] ihya edene, kabir azabı yapılmaz. Duaları kabul edilir.) [S. Ebediyye]
(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İ. Asakir]
CUMA GÜNÜ VE GECESİ: Cuma, müminlerin bayramıdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Cumadan faziletli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, Cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir.) [Deylemi]
(Allahü teâlânın indinde günlerin seyyidi Cuma’dır, kurban ve Ramazan bayramı gününden de kıymetlidir. Cuma gününün beş hasletinden biri; Allah, Âdem’i Cuma günü yarattı. Dünyaya o gün indirildi, o gün vefat etti.) [Buhari, İ. Ahmed]
(Musa aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi! Bana cumartesi gününü verdin, Muhammed aleyhisselamın ümmetine hangi günü vereceksin? Onlara Cuma gününü vereceğim, buyuruldu. İlahi! Cuma gününün kıymeti ve sevabı ne kadardır diye sordu. Ey Musa! Cuma günü yapılan bir ibadete, cumartesi günü yapılan yüz bin ibadet sevabı vardır, buyuruldu. Bunun üzerine Musa aleyhisselam, ya Rabbi! Beni Muhammed aleyhisselamın ümmetinden eyle diye dua eyledi.) [Ey Oğul İlmihali]
(Cumartesi günü Musa aleyhisselamın ümmetine, Pazar günü İsa aleyhisselamın ümmetine verildiği gibi, Cuma günü de, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.) [R. Nasıhin]
NETİCE: Görüldüğü gibi, bütün mübarek gün ve geceler, hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Bu gün ve gecelere uydurma diyenlerin, bu sözlerinin uydurma olduğu meydandadır.
.
Kandil (mübarek gün ve geceler) kutlamaları bid'at mıdır?
Kadir dışındaki gecelerin kutsallığı hakkında Kur'an'da herhangi bir bilgi bulunmaz. Hadiste de Beraet gecesi dışındaki geceler hakkında kesin sayılabilecek bir bilgi ve yönlendirme yoktur. Bu nedenle bazı İslâm bilgin ve hukukçusu bu gecelerin kutlanmasına, hem de bu gecelerde toplu biçimde ibadet yapılmasına bid'at olduğu gerekçesiyle karşı çıkmışlarsa da, İslam toplumu içerisinde bu gecelerde ibadet etmek yaygınlaşmıştır. Ayrıca bu gecelerin kutlanmasını nehyeden bir rivayet de yoktur.
Zaman ve mekânlar bütün kıymet ve kutsiyetini, hakikatte Allah’ın dilemesinden alırlar. Bu İlâhî dileme ise varlıklar için binbir maslahat ve hikmetler içerir. Ayrıca o zaman dilimlerinde gerçekleşen mühim olaylar ve o mekânları dolduran kıymettar mekînler de, içinde bulundukları zaman ve mekâna değer kazandırmışlardır. İslâm’da mübarek zaman dilimlerinin kudsiyeti de meşiet–i İlâhî’den geldiği için, Müslümanlara sonsuz feyz ve bereketin nüzulü için birer vesile olmaktadırlar. Mübarek ay, gün ve geceler, İslâm’ın şeairindendir; hususi kıymetleri ve kerametleri vardır. Kâinat, semavat, feza–yı âlem ve bütün varlıklar1 bu kutlu zaman dilimlerine hürmet etmektedir.2
Âyet veya hadîslerin, kutsallığını tespit ettiği ve mü’minlerin de yüzyıllardan beridir kutladığı bu mübarek ay, gün ve geceler, senenin içine dağılmış vaziyette bulunmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (sas)’in hicretini esas alan ay takvimine göre Recep, Şaban ve Ramazan ayları öncelikli olan kutsal aylardır. İslâm toplumunda bu aylara Şühûr–u Selâse (Üç Aylar) denilmiştir. Eşhürü’l–Hurum (Haram Aylar) ise Muharrem (ki senenin ilk ayıdır), Zilkade, Zilhicce ve Recep aylarıdır.
Mübarek günlere gelince: Hicrî Yılbaşı, Aşûre Günü, Arafe Günü, Ramazan ve Kurban Bayramları, Cuma Günleridir. Bu yazıda kutlu zaman dilimleri içinden yalnızca kandil geceleri üzerinde durulacaktır. Mevlid kandili hariç diğer kandillerin hepsi Üç aylar içindedir ki bunlara dört Leyâli–i Mübareke (Müberek Geceler) denilir. Regâib ve Mi’rac kandilleri Receb ayında, Berâat kandili Şaban ayında, Kadir gecesi de Ramazan ayındadır. Mevlid–i Nebi ise Ramazan’dan beş ay sonraki Rebiü'l–evvel ayındadır. Üç ayların kendilerine mahsus bir tadı bir şivesi vardır ki, onları yılın diğer aylarından ayırır.
REGÂİB KANDİLİ
Sevgili Peygamber Efendimiz (sas)’in Allah’ın bazı çok özel fiilî tecellilerine mazhar olduğu, nuranî lütf u ihsanlara, semavî mevhibelere eriştiği bir gecedir. Recep ayının ilk Cuma gecesine tevafuk etmektedir.4 Kelime olarak regâib,“çokça rağbet edilen, nefis, kıymetli, değerli, ihsan” manalarına gelen Ragibe kelimesinin çoğuludur. Buna göre Regaip Gecesi denilince: “Çok lütuf ve ihsanla dolu, kıymeti ve değeri büyük, çok iyi değerlendirilmesi gereken gece” manası anlaşılır. Bu gece Allah lütuflarını sağanak sağanak yağdırır.
Müslümanlar arasında ise Peygamberimiz (sas)’in dünyaya teşriflerinin ilk halkasını teşkil eden anne rahmine şeref verdiği gün olduğuna inanılmaktadır. (Ancak bu gece ile veladet–i Nebeviyye arasındaki müddet, bunun hilafına işarettir. Şu kadar var ki Hz. Âmine’nin Fahr–i Âlem Efendimiz (sas)’i hamil olduğuna bu geceden itibaren muttali olmuş olabileceği düşünülebilir.5)
Peygamberimiz (sas)’in doğuşuyla yeryüzü nasıl küfür ve cehaletin karanlıklarından kurtulup büyük bir mutluluğa boğulduysa, onun teşriflerinin ilk basamağı olan bu geceyi de bütün kâinat alkışlamış, coşkun bir sevinçle ayakta karşılamıştır. Mânen bereketli olan bu gecenin bir hususiyeti de mübarek Ramazan ayının ilk habercisi olmasıdır. Bediüzzaman Hazretleri, Regaib gecesinin Zât–ı Ahmediye’nin terakki hayatının başlangıcının ünvanı olduğunu; Mi’rac gecesinin de Zât–ı Ahmediye'nin terakki hayatının zirve noktasının ünvanı olduğunu bildirmektedir.6
Bu gece Allah Rasûlü (sas), söz konusu mazhariyet ve mevhibeler için Cenâb–ı Hakk’a şükür için on iki rek’at namaz kılmışlardır. Bu geceyi ibadetle ihya etmenin sevabı pek çoktur.7 Diğer zamanlarda okunan her Kur'ân harfi için on sevap verilirse, Recep ayında yüzleri geçmekte, Regâib kandilinde ise daha da artmaktadır. Kaza ve nafile namazların sevabı ise diğer gecelere oranla kat kat fazladır.
Regâib kandilinde yapılacak ibadetlerden birisi de duadır. Peygamberimiz (sas), bir hadîslerinde bu gecede yapılacak duaların Allah katından geri çevrilmeyeceğini bildirmişlerdir.8
MİR'ÂC KANDİLİ
Allah’ın emriyle Peygamber Efendimiz (sas)’in rûhen ve bedenen, Burak isimli semavî bir binite binerek Cebrail ile birlikte Mekke’deki Mescid–i Haram’dan Kudüs’teki Mescid–i Aksa’ya (Beytü’l–Makdis) kadar yapmış olduğu gece yolculuğuna –ki buna İsra denilir–, oradan da bir mi’râcla [manevî asansör] yedi kat göklere yükselip tâ Sidretü’l–Müntehâ’ya ulaşması, burada Cebrail’i arkada bırakıp Refref denilen ledünnî binitle Allah’ın huzuruna varıp O’nun Zât–ı Akdes’ini yakînen müşahede etmesi ve zaman–mekân üstü konuşması olaylarına Mi’râc denilir. İki aşamalı bu gökler ötesi yolculuk, peygamberliğin 12. yılında, hicretten on sekiz ay önce, mübarek üç ayların ilki olan Recep ayının 27. gecesinde (Regâib gecesinden yirmi küsur gün sonra) gerçekleşmiştir. Kadir gecesinin de Ramazan’ın 27. gecesi olması ile aralarında çok gizemli bir tevafuk vardır. Bediüzzaman Hazretleri: “Mi’rac gecesi ikinci bir Kadir gecesi hükmündedir.”11 sözleriyle, bu gecenin Kadir gecesinden sonra en kutsal bir gece olduğunu belirtmişlerdir.
Ebu Talip’in ve Hatice validemizin vefatı ile çok hüzünlenen, müşriklerin üç yıl süren ablukası ve Tâiflilerin saldırıları karşısında daralan Allah Rasûlü (ve mü’minler), bu Mi’rac olayı ile çok muhteşem bir teselliye ve ihsan–ı İlâhîye ve nail olmuştur. Üç ayların ilk kandili, Regaip gecesi, ikinci Mi’rac gecesidir. Regaib gecesi, Zât–ı Ahmediye’nin terakki hayatının başlangıcının ünvanıdır. Mi’rac gecesi de Zât–ı Ahmediyenin terakki hayatının zirve noktasının ünvanıdır.12
Kur'ân–ı Kerim’de İsrâ suresi (17/1) bu İsrâ olayını anlatır. Necm suresi de İsrâ’nın devamı olan Mi’râc hadisesini anlatır.13 Âyetlerde biraz da kapalı olarak anlatılan bu esrarengiz yolculuğu, Peygamberimiz (sas) bir çok hadîslerinde detaylarıyla anlatmışlardır.14 Bir gece Kâbe–i Muazzama’nın Hatîm mevkiinde yatarken, Cebrail (as) gelip mübarek göğüslerini yardı, kalbini zemzem suyu ile yıkadıktan sonra içini iman ve hikmetle doldurup eski hâline koydu. Sonra beyaz bir binek Burak ile (normalde bir aylık mesafedeki) Mescid–i Aksa’ya uçtular. Orada bütün peygamberlerin ruhlarına imam olup namaz kıldırdı. Bu, onların şeriatlerinin asıllarına mutlak varis olduğunu ifade ediyordu.15
Bir de kendisine su, şarap ve süt takdim edildi. O, fıtrî ve tabiî olan sütü içti. Bu ise ümmetinin doğru yola iletildiğini ifade ediyordu. Ardından yüceliklere yükseltici bir mi’rac (manevî asansör) ile göklere çıkartılıp yedi kat semaları bir bir dolaştırılmıştır. 1. kat semada: Hz. Adem’le, 2. kat’ta Hz. İsa ve Hz. Yahya, 3. katta Hz. Yusuf, 4. katta Hz. İdris, 5. kat’ta Hz. Harun, 6. katta Hz. Musa ve 7. katta Hz. İbrahim ile görüştü. Melekleri, Cennet ve Cehennem’e kadar bütünüyle ahiret hayatını müşahede etti. Bütün mülk ve melekût âlemlerini dolaştı.16
Cebrail daha sonra Peygamberimiz (sas)’i daha da yükseklere çıkardı, öyle bir fezaya vardılar ki kaderleri yazan kalemlerin cızırtıları duyuluyordu. Nihayet varlıklar âleminin son sınırı olan Sidretü’l–Müntehâ’ya ulaştılar. Cebrail:
“İşte burası Sidretü’l–Müntehâ’dır. Ben buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam, yanarım.”
dedi. Peygamberimiz (sas)’e Sidre’de dört kutsal nehir ve her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği Beyt–i Ma’mûr gösterildi. Sonra kendisine şarap, süt ve bal dolu üç bardak sunuldu. O, yine sütü tercih etti. İçtiği süt, onun ve ümmetinin fıtratı, yani hilkat–i İslâmiyesiydi. Ayrıca şehitlerin ve muttakilerin cenneti olan Cennetü’l–Me’vâ’yı temaşa etti. Cebrail’i geride bırakan Zât–ı Ahmediye aleyhisselatü vesselam, burada Refref’e binerek Arş–ı A’lâ’ya urûç etti ve tâ Kâbe Kavseyn olarak belirtilen “imkân dairesinin bitiş, vücûb dairesinin başlama sınırına” ulaştı. Huzûr–u Kibriya’da Zât–ı Akdes’e ok yayının iki ucu kadar, hattâ daha fazla yaklaştı.17 Cemâlullah’ı perdesiz ve vasıtasız olarak müşahede etti, Onunla zaman ve mekândan münezzeh olarak bîkem u keyf konuştu. Daha sonra tekrar Refref’le Sidre’ye geri döndü. Orada Cebrail’i asıl hüviyetiyle –tıpkı ilk defa Hira’da gördüğü şekliyle– gördü.18 Müteakiben de yine Cebrail ile birlikte göz kırpması kadar kısa bir zaman parçasında dünyaya nüzûl eylediler.19
“Ben mi’racdan daha güzel bir şey görmüş değilim.”20
diyen Peygamberler Sultanı (sas), Mi’rac yüceliklerinden –âdeta bir vefa duygusuyla– geri dönerken yanında ümmetine çok büyük hediyeler getirmiştir:
Birincisi: Beş vakit farz namazı getirmiştir. İhsan şuuruyla kılınan namazlar, ümmetin mi’rac asansörleri olacaktır.
İkincisi:“Âmenerrasûlü” diye bilinen âyetleri getirmiştir. (Bakara, 2/285–286).
Dördüncüsü: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimselerin günahlarının affedileceği ve Cennet’e girecekleri müjdesini getirmiştir.
Beşincisi: İyi amele niyetlenen kişiye –onu yapamasa bile– bir sevap; eğer yaparsa on sevap yazılacağı; fakat kötü amele niyetlenen kişiye –onu yapmadığı müddetçe– hiçbir günahın yazılmayacağı; ancak işlediği zaman da sadece bir günah yazılacağı müjdesini getirdi. Bir diğer hediye de, Mi’rac gecesi Allah ile karşılıklı selâmlaşma ve sohbetlerinden bazı sözleri getirmiştir ki et–Tahiyyâtü diye meşhur olan bu sözler, bütün namazlarda teşehhütte otururken okunmakla Mi’racda Allah ile Habibi (sas) arasındaki o kutsî sohbeti hatırlatmakta ve benzerî bir mükâlemeye namaz kılanı mazhar etmektedir.23
Evet Zât–ı Ahmediye, bütün velayetlerin üstünde bir külliyet ve ulviyetle tezahür eden velayetinin bir neticesi olarak İlâhî kemal mertebelerinde seyr ü sülûk olan Mi’rac24 ile huzur–u kibriyaya uzanan yolu açmıştır. Kapıyı da açık bırakmıştır ki, arkasındaki evliyayı ümmet, ruh ve kalp ile o nuranî caddede, Mi’râc–ı Nebevî’nin gölgesinde seyr ü sülûk edip istidatlarına göre yüce makamlara çıkıyorlar.25 Mi’rac'ta farz kılınan beş vakit namaz, mü’minin mi’racıdır;26 ve Mi’rac–ı Ekber'in (Efendimiz’in Mi’racı) cilvesine mazhar27 olan bir mi’rac–ı asgar (küçük mi’rac'tır.28 Bu mi’racın zirvesi ise secde hâlinde yaşanır,29 kulun Allah’a en yakın olduğu anda. Her mü’min, namazın fiil ve rükünlerine fikrini bindirip, bir nevi mi’rac ile kâinatı arkasına atıp huzura kadar gider.30 Bediüzzaman Hazretleri:
“Leyle–i Mi’rac, ikinci bir Leyle–i Kadir hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar. Şirket–i maneviye sırrıyla, inşâallah her biriniz kırk bin dil ile tesbih eden bazı melekler gibi, kırk bin lisan ile bu kıymetdar gecede ve sevabı çok bu çilehanede ibadet ve dualar edeceksiniz ve hakkımızda gelen fırtınada binden bir zarar olmamasına mukabil, bu gecedeki ibadet ile şükredersiniz.”31
sözleriyle bu gecenin manevî bir fırsat bilinip değenlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmişlerdir.32
Bu bağlamda, fıkıh kitaplarında bir Mi’rac gecesi namazından bahsedilmektedir ki, kılınması müstahsen görülmüştür: 12 rek’attir. Her rek’atında Fatiha suresiyle beraber herhangi bir sure okunarak iki rek’atte bir selâm verilir. Sonra da 100 kere “Sübhânellâhi velhamdü lillahi vela ilahe illallâhü vellâhü ekber.” denilmelidir. Müteakiben ise 100 kere tövbe ve istiğfar edilip, 100 kere de Efendimiz (sas)’e salât ü selâm getirilmelidir. Gündüzünde de oruçlu bulunmalıdır; zira bu hâlde günaha dair olmaksızın yapılacak her duanın kabul edileceği inayet–i İlâhîden umulur.36 Ayrıca bütün mü’minlere dua etmeyi de unutmamalıdır. Nasıl ki Efendimiz (sas)’in Mevlid kandillerinde, Onun kutlu doğumunu anlatan Mevlidler okunur; öyle de Mi’rac kandillerinde, bu semavî seyehati anlatan Mi’râciyeler okunur.37 Mevlid–i Nebi şairi Süleyman Çelebi’nin “Söyleşirken Cebrail ile kelâm / Geldi Refref önüne, verdi selâm” beytiyle başlayan mi’raciyesi meşhurdur. Bu kandil gecesi, Mi’rac olayını anlatan hadîsler ve kitaplar yeniden okunmalı, toplantılar düzenleyip mi’raciyeler okutulmalıdır. Gönüller ilâhilerle coşmalı, ilmî–manevî sohbetlerle kendinden geçmelidir.
Kur'ân’dan özellikle (İsra, 17/1, 22–39. âyetleri, Necm 53/1–18; Bakara, 2/285–286) âyetleri ve tefsirleri okunabilir. Eğer kişi, Kur’ân’ın dilinden kalp kulağıyla iman derslerini dinleyip başını kaldırıp vahdete tam yönelse, “kulluğun mi’racı”yla kemalat arşına çıkabilir.38 Mi’rac'ta iman hakikatleri gözle görüldüğü için, bu kandil gecesi imanî konuları ve o konular içinde Mi’rac'a ait meseleleri derinlemesine okuyup mütalâa etmek lâzımdır.39 “Mi’rac–ı imânî”40 ile âdeta İlâhî mükâlemeye nail olmalıdır. Camilerde cemaatle kılınan akşam ve yatsı namazları ve okunan Kur'ânlarla kıvamını bulan ruhlar, daha sonra evlerine çekilmeli, evlerindeki mescid–i haram mesabesindeki odalarından, seccade burak’ına binerek ilham cebrail’i eşliğinde ihlas mescid–i aksa’sına varmalı; orada gözyaşıyla karışık bir kâse mana sütü içtikten sonra secdelerin mi’racıyla yükselip âyetlerin kanatlarında ruhunun mülk ve melekût semalarına yelken açmalı, her rek’atta âdeta bir kat yukarılarına doğru yücelmeli, bir noktadan sonra binit değiştirip ihsan41 refref’ine binerek kendi kemal sidre–i müntehalarında pervaz etmeli, nihayet insanda arş–ı azam mesabesindeki kalbin derece–i ufkuna urûç ile tâ kâbı kavseyne ulaşıp “et–tahiyyâtü”nün sırrıyla huzur–u kibriya’da sünûhât ve ilhâmât ötesi bir nevi mükâleme–i İlâhiye ve müşahede–i Rabbâniyeye mazhar olmalıdırlar.
BERÂAT KANDİLİ
Üç ayların ikincisi olan Şaban ayının on beşinci gecesidir. Berâat gecesinde, beşerin kader programı nev’inden bir İlâhî icraat yapıldığı için, bu gece Kadir gecesi kudsiyetindedir; ve bütün senenin bir çekirdeği hükmündedir.42 Bu gece mahlukatın bir sene içindeki rızıklarına, zengin veya fakir, aziz veya zelil olacaklarına, ihya veya imate edileceklerine, ecellerine ve hacıların adetlerine dair Allah tarafından meleklere malumat verileceği beyan olunmaktadır. 43 Beraat, “iki şey arasında ilişki olmaması; kişinin bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğünün bulunmaması” anlamına gelir.
Sahih hadîslerin beyanına göre: Şaban ayının on beşinci gecesi tövbe eden mü’minler, Allah’ın afv ü mağfireti ile günahlarından ve dolayısıyla Cehennem’den berâat edecekler, kurtulacaklardır. Şaban’ın ortasındaki geceye Berâat isminin dışında; mâ'nen verimli, feyizli, bereketli ve kutsi bir gece olduğu için Mübarek Gece; iyi değerlendirildiği takdirde günahlardan arınma ve suçlardan temize çıkma imkânı taraf–ı İlâhî’den verildiği için Sâk (Berâat, Ferman, Kurtuluş Belgesi) Gecesi; Lutf u ihsanı aşkın, afv ü merhameti engin olan Allah’ın ikram ve iltifatlarına erişildiği için de Rahmet Gecesi de denilmiştir.44
Berâat gecesinin mübarekiyet ve hususiyeti hakkında sahih hadîs–i şerîflerden bir–ikisi şöyledir:
“Allah Tealâ, Şaban ayının on beşinci (Berâat) gecesinde –rahmetiyle– dünya semasına iner, orada tecelli eder ve Kelb Kabîlesi'nin koyunlarının tüyleri sayısından daha çok sayıda günahkârı affeder.”45
Başka bir rivayete göre de Hz. Peygamber (sas):
“Şaban’ın ortasındaki (Berâat Kandili) geceyi ibadetle ihya ediniz, gündüzünde de oruç tutunuz. Allah Tealâ o akşam güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana kadar, ‘Yok mu benden af isteyen, onu affedeyim. Yok mu benden rızık isteyen, ona rızık vereyim. Yok mu bir musibete uğrayan, ona afiyet vereyim. Yok mu şöyle, yok mu böyle!..’ der.” buyurmuştur.46
Bir diğer hadîste ise, Berâat kandilinde yapılacak duaların geri çevrilmeyeceği müjdesi verilmiştir.47
Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs’teki Mescid–i Aksa’dan Mekke’deki Kabe–i Muazzama istikametine çevrilmesinin Hicret'in ikinci yılında Berâat gecesinde vuku bulduğunu kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır. Bazı müfessirler,
“Biz onu (Kur'ân’ı) kutlu bir gecede indirdik. Çünkü biz haktan yüz çevirenleri uyarırız. O öyle bir gecedir ki, her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile o zaman yazılıp belirlenir.”48
âyetinde belirtilen gecenin Berâat gecesi olduğunu söylemişlerdir. İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre ise bu gece Kadir gecesidir. Çünkü diğer âyetlerde Kur'ân’ın Ramazan ayında49 ve Kadir gecesinde50 indiği açıkça bildirilmektedir. Bu takdirde Kur'ân’ın tamamının Berâat gecesi Levh–i Mahfuz’dan dünya semasına indiği, Kadir gecesinde de görevli kâtipler tarafından istinsah edilip, âyetlerin Cebrail tarafından Efendimiz (sas)’e peyderpey indirilmeye başlandığı şeklinde bir yorum ortaya çıkmaktadır ki bazı müfessirler bu görüşü benimsemişlerdir.51
Bazı âlimlere göre: Berâat gecesi, emirlerin Levh–i Mahfuz’dan istinsahına başlanır, kâtip melekler bu geceden, gelecek seneye müsaadif ayın geceye kadar olacak olan vak’aları yazar ve bu işler, Kadir gecesi bitirilir. Rızıklarla alâkalı defter Mikail (as)’e; harpler, zelzeleler, saikalar, çöküntülerle ilgili defter Cebrail (as)’e; amellerle alakalı defter, dünya göğünün sahibi ve büyük melek olan İsrafil (as)’e; musibetlere ait nüsha da Azrail (as)’e teslim olunur.52 Rasûlulllah (sas):
“Allah Tealâ tüm şeyleri Berâat gecesinde takdir eder. Kadir gecesi gelince de bu şeyleri sahiplerine teslim eder.”
buyurmuştur. Berâat gecesinde eceller ve rızıklar; Kadir gecesinde ise hayır, bereket ve selametle alâkalı işler takdir edilir. Kadir gecesinde sayesinde dinin güç–kuvvet bulduğu şeylerin takdir edildiği; Berâat gecesinde ise, o yıl ölecek olanların isimlerinin kaydedilip ölüm meleğinin teslim edildiği de söylenmiştir.53
İslâm kaynaklarında Berâat gecesinde beş hasletin varlığından bahsedilmektedir:
1. Her önemli işin bu gecede hikmetli bir şekilde ayrımı ve seçimi yapılır.
2. Bu gece yapılan ibadetin (kılınan namazların, okunan Kur'ân'ların, yapılan dua ve zikirlerin, tövbe ve istiğfarların), gündüzünde tutulan oruçların fazileti çok büyüktür.
3. İlâhî ihsan, feyiz ve bereketle dopdolu bir gecedir.
4. Mağfiret (bağışlanma) gecesidir.
5. Rasul–i Ekrem’e şefaat hakkının tamamı (şefaat–ı tamme) bu gece verilmiştir.54
Bu gece her tarafı kaplayan rahmet, merhamet ve lütuftan tövbe etmedikleri takdirde, şu kimseler istifade edemezler:
1. Allah’a ortak koşanlar.
2. Kalpleri düşmanlık hisleriyle dolu olup insanlarla zıtlaşmaktan başka bir şey düşünmeyenler.
3. Müslümanların arasına fitne sokanlar.
4. Akraba bağını koparanlar.
5. Gurur ve kibir sebebiyle elbiselerini yerde sürüyenler.
6. Anne ve babalarına isyanda devam edenler.
7. Devamlı içki içenler.55
Hz. Peygamber (sas)’in Şaban ayına ve özellikle bu ayın içindeki Berâat gecesine ayrı bir önem vererek, onu ihya ettiğine dair diğer rivayetleri göz önüne alan çoğu âlimler bu geceyi namaz kılarak, Kur'ân okuyarak ve dua ederek geçirmenin çok büyük sevaba vesile olacağını söylemişlerdir.
Berâat gecesi kılınacak namaza Salâtü’l–Hayr/Hayır Namazı denilmiştir. Bu namaz bir çok rivayete göre yüz rek’attir. Her rek’atinde Fatiha suresinden sonra on (veya on bir) kere İhlas suresi okunur.56 Bir rivayet göre ise on rek’attir; ve her rek’atinde fatiha’dan sonra yüz İhlas suresi okunur.57
Bediüzzaman Hazretleri talebelerine yazdığı bir Berâat Kandili tebriğinde bu gecenin değeri ve değerlendirilmesi ile alâkalı şöyle demektedir:
“Elli senelik bir manevî ibadet ömrünü ehl–i imana kazandıran Leyle–i Berâatınızı ruh u canımızla tebrik ederiz.”58
“Bu gelen gece olan Leyle–i Berâat (Berâat Gecesi), bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat–ı beşeriyenin (insanlığın kaderinin) programı nev’inden olması cihetiyle, Leyle–i Kadrin kudsiyetindedir. Her bir hasenenin (salih amelin) Leyle–i Kadir’de otuz bin olduğu gibi; bu Leyle–i Berâat’ta herbir amel–i sâlihin ve her bir harf–i Kur’ân’ın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise, Şuhur–u Selâsede (Üç aylar) yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâlî–i meşhûrede (meşhur geceler), on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur'ân’la ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır."59
KADİR GECESİ
Kur'ân–ı Kerim’in Levh–i Mahfuz’dan dünya semasına toptan indirilmiş olduğu gecedir. Cebrail, Peygamberimiz (sas)’e ilk vahyi bu gece getirmiştir. Alak suresinin “İkra! Oku!” emriyle başlayan ilk beş âyetini. Bu gecede kaderin bir çeşit istinsahı da yapılmaktadır.60 Kadir Gecesi Ramazan’ın 27. gecesi olarak kutlanılmaktadır. Kandillerin en üstünüdür ve “Gecelerin Sultanı” olarak isimlendirilmiştir. Kıyamete kadar yüz milyarlarca insana dünya ve ahirette rehberlik edecek olan bir Kitab’ın yeryüzüne iniş günü ve bunun yıl dönümleri elbette ki müstesna bir gündür; ve bayramlar, ihtifaller ve merasimlerle kutlanması gayet isabetlidir. Kur'ân’daki “Kadr suresi” vahyin başlangıcından ve bu gecenin büyük kudsiyet, fazilet ve bereketinden, bu gece kâinatı kaplayan ilâhî esenlikten bahsetmektedir:
“Biz Kur'ân’ı Kadir gecesi indirdik. Bilir misin nedir Kadir gecesi? Bin aydan daha hayırlıdır Kadir gecesi. O gece Rablerinin izniyle Ruh ve melekler, her türlü iş için iner de iner... Artık o gece bir esenlik gider.. tâ tan yeri ağarıncaya kadar.”61
Duhân suresinde ise bu gecenin kudsiyetine yemin edilmektedir:
”Açık olan ve gerçeği açıklayan bu Kitâb’a yemin olsun ki; biz onu kutlu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz haktan yüz çevirenleri uyarıcılarız. O öyle bir gecedir ki, her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir...”62
Kadir Gecesi, İslâm âlimleri tarafından üç şekilde yorumlanmıştır:
1. Hüküm Gecesi demektir. Takdîr–i İlâhîde hükmolunmuş işlerin, yahut birçok işlere hükmeden muhkem emirlerin ayırt edildiği gece anlamına gelir. Takdîrden maksad, ezelî hükmün açığa çıkmasıdır. Hikmetli işler karara bağlanır.63
2. Mevki, Şeref, Değer ve Azamet Gecesi demektir. Bin aydan daha hayırlı oluşunu ifade eder.64
3. Tazyik (Sıkıştırma, Zorlama) Gecesi demektir. Bu gece inen meleklere yeryüzü dar gelir. Hem Cebrail ilk vahyi getirdiğinde Efendimiz’i üç defa kolları arasına alıp sıkmış, sonra âyetleri bildirmiştir.65
Kadir Gecesi, Efendimiz (sas)’in ümmetine olan aşkın sevgisi sebebiyle yaptığı bir duanın kabul edilmiş hâlidir, şöyle ki: Fahr–i Kâinat Efendimiz (sas)’e kendisinden önceki insanların ömürlerinin müddeti veya bu ömürlerden Allah’ın dilediği kadarı gösterildi. Bunun üzerine ‘Başka ümmetlerin uzun ömürleri içinde yapamayacakları amelleri ümmetim kısa ömrü içinde yapmış olsun.’ diye dua etti. Allah da O'na (içinde bu gece bulunmayan) bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini ihsan etti.”66 (Bin ay, 83 yıl, 4 aya denk gelmektedir.67)
Kadîr–i Mutlak Hazretleri, ümmete rahmet için Kadir Gecesi'nin Ramazan’ın hangi gecesi olduğu açıkça bildirmemiştir. Malumdur ki Cenab–ı Hak şu imtihan dünyasında çok mühim şeyleri gizlemiştir. İnsanın ecelini ömrü içinde, makbul veli kullarını insanlar içerisinde ve ism–i azamı esma–i hüsna içinde gizlemiştir. Aynı şekilde Cuma günü içinde icabet saati, beş vakit namaz içinde salât–ı vustâ, bütün ibadetler içinde rızayı ilahî, zaman içinde kıyamet, hayat içinde ölüm ve Ramazan günleri içinde kadir gecesi gizlenmiştir.68 Bunlar gizli kaldıkça sair efrad dahi kıymetdar kalır, ehemmiyet verilir.69
Üstad Bediüzzaman, bazı şeylerin bazı şeyler içinde gizlenmesinin hikmetinin, o şeyin diğer fertlerini de kıymetlendirmek olduğunu ve eğer bu gibi özel şeyler açıklanırsa, diğer şeylerin değerden düşeceğini belirtir.70 Bilindiği üzere Peygamberimiz (sas), bu gecenin Ramazan’ın son on veya yedi günündeki (21, 23, 25, 27) tek gecelerden birisi olduğunu söylemiştir.71 Ancak 27. gecesi olduğunu belirten hadîs–i şerifler,72 ekserî âlimler tarafından büyük kabul görmüş ve bütün İslâm âlemi de bunu benimsemiştir. Bu benimseme ile alâkalı, Bediüzzaman Hazretleri’nin yorumu şöyledir:
“Yarın (27.) gece leyle–i Kadr olma ihtimali çok kuvvetli olmasından bir kısım müçtehidler, o geceye leyle–i Kadri tahsis etmişler. Hakiki olmasa da, madem ümmet o geceye o nazarla bakıyor. İnşallah hakiki hükmünde kabule mazhar olur.”73
Peygamberimiz (sas):
“Allah, Kadir gecesini ümmetime hediye etmiş, ondan önce hiçbir ümmete vermemiştir.”74
buyurmuştur. Bir başka hadîslerinde ise
“Her kim Kadir gecesini, sevabını Allah’tan umarak ihlaslı bir biçimde ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları affolunur.”75 demiştir.
Meleklerin yeryüzüne indiği ve bir nevi ruhaniyetin yoğunlaştığı bu Kadir Gecesi,76 kaçırılmaması gereken manevî bir fırsattır. Bu gecenin büyük bir nimet olması, onu hakkıyla değerlendirmeye bağlıdır.
“Kadir gecesi ‘kadr’den gelir. Yani o gece bir kadirşinaslık ruh ve manası nümayandır. Öyle ise o gecenin kadrini bilin ki, kadriniz bilinsin. Ayrıca Allah’ın fevkalade atâsının verildiği şeyler de olabilir bu gecede. Tıpkı ulûfe gibi. Bu gecenin gizli olmasında da ayrı bir sır vardır. Efendimiz (sas) onu önce biliyordu, sonra unutturuldu.77 Ta ki, ihya edilsin. Sadece bu geceyi ihya eden de belki hissemend olabilir ama, her geceyi Kadir bilip ihya edenin nasibdar olacağından şüphe yoktur.”
“Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb–i şerifte yüzden geçer, Şaban–ı muazzamada üçyüzden ziyade ve Ramazan–ı mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve leyle–i Kadirde (Kadir Gecesi) otuz bine çıkar.”79
Kadir Gecesi tam olarak bilinemediğinden, Allah’ın sevgili kulları Ramazan’ın her gününü Kadir Gecesi olabilir düşüncesiyle geçirmeye çalışmışlardır. Aynı senede Hilal’in farklı günlerde görünmesine göre başlangıç günü değişkenlik arzeden Ramazan’da Kadir Gecesi de değişmektedir. Bu bağlamda pek çok ehlullah gibi Bediüzzaman da Kadir Gecesini bir gün öncesi ve bir gün sonrası ile (daha bir itina göstererek) ihya etmiştir.80 Bir mektubunda “Gizli olan her gecede muhtemel bulunan Leyle–i Kadirlerinizi tebrik ederim.” şeklinde geçmektedir.81 Peygamberimiz (sas):
“Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesinde namaz kılarsa, geçmiş günahları affolunur.” buyurmuştur.82
Bir başka hadîste:
“Kadir Gecesi yatsı namazında cemaatte hazır bulunan, o geceden nasibini almıştır.” buyrulmuştur.83
Bir diğer hadîste ise:
“Her kim Ramazan ayı çıkıncaya kadar akşam ve sabah namazlarını cemaat ile kılarsa, Kadir Gecesi'nden fazla bir hisse alır.”84
Ayrıca Kadir Gecesi namazı kılınmalıdır: Kadir namazının en azı 2 rek’at, ortası 100 rek’at, en çoğu da 1000 rek’attir. Bu namaz iki rek’at kılındığı takdirde her rek’atinde 200 âyet okumalıdır. 100 rek’ate kadar kılındığı takdirde her rek’atinde Fatiha’dan sonra Kadr suresiyle üç kere de İhlas suresi okunup her iki rek’atte bir selâm verilmelidir.85
Bu gece kendine ve bütün Mü’minlere dualar edilmelidir; zira müstecab vakitlerden olması sebebiyle bu gece dua etmek sünnettir.86 Kadir gecesinde bir an vardır ki, o ana rastlayan bir dua her halükarda kabul olunur.87 Hz. Aişe (ra) demiştir ki:
“Ey Allah’ın Resulü, şâyet Kadir Gecesine tevâfuk edersem nasıl dua edeyim?” dedim. Şu duayı okumamı emrettiler: “Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu’l–afve, fa’fu annî. Allah'ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet.”88
Kadir Gecesi'nin hakkımızda seksen üç sene ibadetle geçmiş bir ömür hükmüne geçmesini, hakikat–ı Leyle–i Kadri şefaatçi ederek rahmet–i İlâhiyye’den niyaz etmeliyiz.89 Ayrıca bu gece derin tefekkürde bulunulmalıdır. Kur'ân tefsirleri okunmalıdır. Bediüzzaman Hazretleri der ki:
“Leyle–i Kadrin sırrıyla seksen sene bir ömrü kazandıracak bir vakitte, en iyi, en efdal şeylerle meşgul olmak lâzım geliyor. İnşallah Kur'ân’a ait mesâille iştigal, bir nevi manevî mütefekkirâne Kur'ân okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat–ı Kur'ân manaları Risale–i Nur Tefsirlerinin istinsah ve mütalaalarında vardır itikadındayız.”90
MEVLİD KANDİLİ
Sevgili Peygamberimiz (sas)’in dünyaya teşrif ettikleri (20 Nisan 571, Pazartesi) Rabiülevvel ayının 12. gecesidir ki buna Mevlid–i Nebi (Kutlu Doğum) denir. Kâinat ve beşeriyetin yüzyıllardır yolunu gözlediği o Peygamberler Peygamberi (sas)’nin doğum günüdür bugün. Hz. İbrahim (as)’in duası91, Hz. İsâ’nın müjdesi ve dedesi Abdülmuttalip92 ve annesi Âmine’nin rüyasıdır.93 Fil vak’ası onu haber verdi. Doğduğu gece irhasât denilen bir takım olağanüstü hâdiseler cereyan etti.
Dünyanın doğusunu ve batısını aydınlatan bir nur görüldü. Sâve Gölünün suları bir anda çekiliverdi. Ateşe tapanların bin yıldır aralıksız yanmakta olan ateşleri hiç sebepsiz sönüverdi. Asırlardır kupkuru olan Semâve Vadisi, seller altında kaldı. Gökyüzünden onlarca yıldız kaydı. Kisrâ’nın saraylarından ondört burc kendiliğinden yıkıldı. Kâbe’deki putların pek çoğu baş aşağı devrildi. Şeytân, ölesiye çığlık kopardı.94 Daha ne gizemli olaylar iç içe ve peş peşe yaşandı.95
Nasıl yaşanmasındı ki Kâinatın Efendisi, İnsanlığın İftihar Tablosu Hz. Ahmed–i Mahmud–u Muhammed Mustafa (sas) dünyaya teşrif ediyorlardı. Bütün varlık O’nu ayakta karşılamıştı. Doğum ânı öncesi hane–i saadetleri nurla doldu, yıldızlar evin üzerine salkım salkım dökülecekmiş gibi aktı.96 Seher vaktiydi. Bir ara Âmine validemizin kulağına müthiş bir ses geldi. Korkudan eriyecek gibi oldu. Bir de ne görsün? Bembeyaz bir kuş peydahlandı ve yanına geldi; sonra da kanatlarıyla Âmine’nin sırtını sıvazladı. Ne korku kaldı, ne kaygı. Yine doğum öncesi başka bir nur gözüktü. Âmine’ye bu nur ile Şam’ın saray ve köşkleri gösterildi. Kendisine ak bir kâse içinde şerbet sunuldu. İçer içmez de muhteşem bir nur bulutu kendisini sardı. Tam o esnada mukaddes doğum gerçekleşti.97 O sıra ebesi Şifa Hatun gizemli bir ses duydu: “Allah’ın rahmeti, Onun üzerine olsun!” diye. Hattâ Rum diyarının bazı sarayları bile görünmüştü kendisine. Maşrık ile mağrib arası nurlara boğulmuştu.98
Annesinin anlattığına göre:
“Doğuda, batıda ve Kâbe’nin üzerinde bir bayrak gördüm. Doğum tamamlanmıştı. Yavruma baktım, secdedeydi. Parmağını da göğe kaldırmıştı. Hemen bir ak bulut inip onu kapladı. Şöyle bir ses işittim: ‘Doğuları ve batıları dolaştırın, deryaları gezdirin. Tâ ki mahlukât Muhammed’i ismiyle, sıfatıyla, sûretiyle tanısınlar!’ Biraz sonra da bulut gözden kaybolup gitti.”
Hz. Âdem (as)’den başlayarak devirlerden devirlere, aileden aileye intikal ede ede gelen o Biricik Nur,99 artık vücud sahnesinde varlık bulmuştu. Efendimiz (sas)’in “Allah’ın ilk yarattığı şey, benim nûrumdur.”100 dediği kendi Nur’u, beden giymiş, görünür hâle gelmişti. Her çocuk doğunca yere düşerken, o ise ellerini yere dayamış, önce secde edip sonra da başını ve parmağını semaya kaldırmıştı.101 Doğduğunda sünnetli ve göbek bağı kesilmiş vaziyetteydi.102 Sırtında, iki kürek kemiği arasında, tam kalbinin hizasında peygamberlik mührü “Hâtem–i Nübüvvet” vardı.103 Dedesi Abdülmuttalip adını Muhammed104 koymuştu. Övülen demekti. Zira onu Allah övmüştü; melekler, insanlar ve cinler de övecekti. Sonra o Nur topunu alarak Kâbe’ye götürdü ve Allah’a duada bulundu: “Bana bu temiz çocuğu ihsan eden Allah’a hamdolsun!” dedi.105
Nasıl ki insanlara ve cinlere sonsuz mutluluğun yollarını gösterecek Nebi (sas) dünyaya teşrif edince bütün varlık ayağa kalkmıştı. Teşrifinden asırlar sonra da “Doğdu ol saatte ol Sultân–ı Dîl / Nûra gark oldu semâvât ü zemîn” –S.Çelebi– deyince mevlidhânlar, benzeri bir heyecanla Mü’minler “Hoş geldin ey Kutlu Nebi!” manasına ayağa kalkmaya devam ediyorlar. Bir edep anlayış ve göstergesi olan bu hürmet ve tazimlerini, O’na arz etmeye çalışıyorlar. Efendimiz’in terakki çizgisinin müntehası Mi’râc, başlangıcı da Mevliddir.107
Bu kutlu gecede S. Çelebi’nin Mevlid–i Nebi’si gibi, Peygamber aşkını körükleyen na’t–ı şerifler, mevlidler okunmalı.108 Hafızlar, Kur'ân’dan Peygamberimiz (sas)’in adının geçtiği aşirleri seslendirmeliler. Hem yetim, hem öksüz yetişen o Nebi’nin doğum günü vesilesiyle öncelikle yetimler ve öksüzler sevindirilmeli, yoksullara ziyafetler verilmeli. Kutlu doğum hakkında yazılmış kitaplar ve makaleler bir kere daha topluca okunmalı. O’nu anlatan sohbetler dinlenmeli. Bol bol salât ü selâmlar getirilmeli. Gözümüzün Nuru, Gönlümüzün Sürûru Efendimiz (sas) Hazretleri’nin doğum günü münasebetiyle bizlere düşen vazifelerin ön önemlisi ise, herhalde O’nu her yönüyle daha iyi anlamaya ve O’nun, insanlığa tebliğ ettiği esasları kavramaya çalışmak olmalıdır.109 Fakat kutlu doğumu, aynı zamanda kendi doğumu olan İslâm dünyası, o Nevrûz–u Sultânî’yi lâyık–ı vechiyle tes’îd edememektedir. Hz. İsa’nın doğumun bütün dünyada noel, paskalya ve daha başka yortu ve karnavallarla kutlanılması ölçüsünde, bu Kutlu Doğum'un en azından ümmet içinde olsun O’na ve O’nun mesajına yaraşır biçimde tes’îd edilmesi, bir vefa borcu olmanın ötesinde İslâm’ın ruhundaki Hz. Muhammed’e muhabbet ve hürmet emrinin bir gereği olsa gerektir...
KANDİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza–i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:
1. Kur'ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur'ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.
2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.
3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar,111 onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.
4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.
5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.
6. Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.
7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.
8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.
9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.
10. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.
11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.
12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.
13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.
14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.
15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.
16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.
17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.
18. Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.
19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.
Dipnotlar:
1) Risale–i Nur Tefsirinin pek çok yerinde, ister müellif Bediüzzaman, isterse talebelerinin hayatlarındaki bir takım olaylar ile mübarek gün ve geceler arasındaki manevî irtibatı ifade eder mahiyette pek çok beyanatları vardır. Bunlardan birkaç tanesi için bkz. Sikke–i Tasdik–i Gaybi, s. 205–208, 240; Emirdağ Lahikası, 1/37, 40, 46, 166.
2) Nursi, Bediüzzaman Said, Sikke–i Tasdik–i Gayb–i, s.208, Envar Neşriyat, İstanbul, 1998).
4) “Mübarek gecelerin hepsinin vakti mevzuunda şüphe var. (Pratikte yüzde yüz tespit etmek mümkün değildir. Y.G.) Sadece Regaib Gecesi bundan müstesnadır. Zira Regaib, Receb Ayı’nın ilk perşembesidir. Ama o perşembe ayın birine rastlarsa, o da şüphelidir.”
5) Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslâm İlmihali, s.187, Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1990.
6) Nursi, Sikke–i Tasdik–i Gaybî, s.207.
7) Bilmen, a.g.e, s.187. Suyûtî, Celâlüddin, Câmiu’s–Sagîr, (Feyzü’l–Kadir’le birlikte), 3/454, Beyrut, 1972.
10) Merkepten büyük, attan küçük bu göksel binit beyaz renklidir ve Cennet’ten getirilmiştir. (Nursi, Mektubat, s.303, Envar Neşriyat, İstanbul, 1992).
11) Nursi, Şualar, s.499; Tarihçe–i Hayat, s.598.
12) Nursi, Sikke–i Tasdik–i Gaybî, s.207.
13) Necm, 53/1–18.
14) Buhari, Bed’ü’l–Halk, 6; Enbiya, 22, 43; Müslim, İman, 263, 264; Tirmizi, Tefsîr'u–İnşirâh, 33–34; Ahmed b. Hanbel, 1/309; Musannef, 14/306; İbn Hişâm, Sîretü’n–Nebî, 2/44, İhyâü’t–Türâsi’l–Arabî, Beyrut, Beyrut.
15) Nursi, Sözler, s.525.
16) Nursi, Sözler, s.560.
17) Necm, 53/9.
18) Necm, 53/1314.
19) Nursi, Sözler, s. 136, 562. Mi’rac olayının “bast–ı zaman gibi” çok kısa bir sürede olduğuna dair bkz. Nursi, Mesnevi–yi Nuriye, s.197; Nursi, Lem’alar, s.17.
20) Buhari, Salât, 1; Hacc, 76, Enbiya, 5, Tevhid, 37, Menâkıb, 24; Müslim, İman, 259; Ahmed b. Hanbel, 3/148, 149, 5/143. Mi’rac: Semavî asansördür ki, ölülerin ruhları gökyüzüne onunla yükseltilir. Bu yüzdendir ki ölülerin gözleri yukarılara gökyüzüne doğru bakar.
21) “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ana–babanıza da iyi davranın. Akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını verin. Gereksiz yere de saçıp savurarak israfçı ve cimri olmayın. Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Zinaya yaklaşmayın. Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Ahdinizi yerine getirerek verdiğiniz sözü tutun. Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma.” (İsra, 17/22–39).
22) Müslim, İman, 264.
23) Nursi, Şualar, s.77–79.
24) Nursi, Sözler, s.561, 563.
25) Nursi, Sözler, s. 580; Nursi, Mektubat, s.306.
26) Kaynaklarda bu manayı gösterir şekilde bazı hadîsler bulunmaktadır: “Sizden biriniz namaza durduğunda Rabbiyle münacat edip konuşur.” “Cenab–ı Hakk’ın namaz kılan kula teveccühü ve ikbali devam eder, tâ ki kul namazdan çıkıncaya kadar (ya da kul sağına–soluna dönünceye kadar).” Buhari, Salât, 39; Müslim, Mesâcid, 54; Salât, 108, 121; Müsned–i Ahmed, 2/26, 34, 36, 129.
27) Nursi, Şualar, s. 92, 643.
28) Nursi, Şualar, s.645.
29) Nursi, Mesnevi–yi Nuriye, s.63; Nursi, Sözler, s.47.
30) Nursi, Sözler, s.572. Ümmet de insilâh–ı küllî denilen bir haletle bir nevi mi’rac yapmaktadır. İnsilâh–ı küllî: Kulun (mutasavvıfın) unsurlardan mürekkep olan kesif madde bedeninden çıkarak, bütün unsurları bırakıp âlem–i gaybdan olan latif cesediyle semalara urûc etmesi olayına denir. Bkz. Yazır, Muhammed Hamdi, 5/315152, Eser Neş.İstanbul.
31) Nursi, Şualar, s.499; Tarihçe–i Hayat, s.598, Envar Neşriyat, İstanbul, 1989.
32) Bediüzzaman Hazretleri bazen kandil gecelerini iki gece olarak değerlendirirdi. Örneğin bir defasında Mi’rac gecesini iki gece olarak kutladığını kendisi belirtmektedir. (Nursi, Emirdağ Lahikası, 2/65).
36) Bilmen, a.g.e., s.188.
37) Nursi, Mektubat, s.307.
38) Nursi, Sözler, s.364.
39) Bu meyanda Risale–i Nur Tefsirlerinden uygun bahisler okunabilir. Zira “Risalei–Nur, hakikat–ı Kur’ân ve mi’rac–ı îmandır.” (Nursi, Sikke–i Tasdik–i Gaybî, s.266).
40) Mi’rac–ı İmânî için bkz: Nursi, Tarihçe–i Hayat, s.373; Asa–yı Musa, s.138).
41) İhsan: Allah’ı görüyor gibi veya O’nun gördüğü şuuruyla ibadet ve kulluk yapmaktır.
42) Nursi, Tarihçe–i Hayat, s.601, Envar Neşriyat, İstanbul, 1989.
43) Bilmen, a.g.e., s.188.
44) Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/288.
45) Tirmizi, Savm, 39; İbn Mace, İkame, 191.
46) İbn Mace, İkame, 191.
47) Suyûtî, Celalüddin, Câmiu’s–Sagîr, 3/454, Beyrut, 1972.
48) Duhân, 44/3–6.
49) Bakara, 2/185.
50) Kadr, 97/1.
51) Yazır, a.g.e., 5/4293–4295.
52) Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/287.
53) Razi, a.g.e., 23/293.
54) Şöyle ki: Rasulullah (sas) Şaban’ın 13. Gecesi Allah’tan ümmetine şefaat etme hakkı istemiş, üçte biri verilmiş; 14. Gecesi yine istemiş, üçte biri daha verilmiş; 15. Gecesi (Berâat gecesi) tekrar istemiş ve bu gece şefaatin tamamı kendisine verilmiştir.
55) İbn Mace, İkame, 191.
56) Bilmen, a.g.e., s.188.
57) Berâat gecesi namazını İmam Gazali İhya–u Ulumi’d–Din’inde (1/203) zikretmektedir. Ali el–Kari de bu rivayetin uydurma olduğunu belirterek Berâat gecesi namazının h. 400 (m.1010) yılından sonra Kudüs’te ortaya çıktığını kaydetmektedir. (el–Kari, el–Esrarü’l–Merfua, s.462). Ancak Fakihi’nin (ö.272/885’ten sonra) Mekkelilerin bu geceyi Mescid–i Haram’da ihya ettiklerine ve bazılarının yüz rek’atlı bir namaz kıldığına dair rivayeti (bk. Fakihi, Ahbaru Mekke, 3/84, Mekke, 1407/1986) dikkate alınırsa bu namazın h.400’den daha önceden de kılındığını söylemek mümkündür. (D.İ.A, 5/475, Bk. Berat).
58) Nursi, Şualar, s.426.
59) Nursi, Şualar, s. 426; Tarihçe–i Hayat, s.601.
60) “Yani İmam–ı Mübin’den, Kitâb–ı Mübîn’e istinsahı. Nazarı oraya ulaşanlar, kaderin bu kısmına da muttali olabilirler. Efendimiz (sas)’in mi’racta seslerini duyduğu kalemler de bunlar olsa gerek...”
61) Kadir, 97/1–5.
62) Duhân, 44/1–5.
63) Dihlevî, a.g.e., 2/156.
64) Kadir, 97/3.
65) Yazır, a.g.e, 9/59–69.
66) Muvatta, Îtikaf, 6.
67) Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/285.
68) Nursi, Sözler, s. 309; Algül, Hüseyin, Mübarek Gün ve Geceler, s. 21, Nil Yayınları, 1991, İzmir.
69) Nursi, Mektubat, s.476; Hutbe–i Şamiye, s.124; Sünûât–Tulûâtİşârât, s.13.
70) Nursi, Sünûhât, s.29.
71) Müslim, Sıyâm, 212, 215, 208; İbn Mace, Sıyâm, 56.
72) Müslim, Müsâfirîn, 179, Sıyâm, 220, 221; Ahmed b. Hanbel. (İmam Azam da bu hadîsi benimsemiştir.)
73) Nursi, Şualar, s. 510.
74) Suyûtî, Câmiu’s–Sagîr, 2/269.
75) Buhari, Kadr, 1; Müslim, Müsâfirîn, 175.
76) Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/286.
77) Buhari, Fadlu Leyleti’l–Kadr, 2; Müslim, Sıyâm, 213.
79) Nursi, Şualar, s.416.
80) Nursi, Sikke–i Tasdik–i Gaybî, s.136, 169.
81) Nursi, Emirdağ Lahikası, 1/62.
82) Buhari, Sıyam, 71.
83) Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/289.
84) Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/289.
85) Bilmen, a.g.e., s.188.
86) Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/287; Nursi, Mektubat, 279.
87) Bilmen, a.g.e., s.188.
88) Tirmizi, Deavât, 89; İbn Mâce, Duâ, 5.
89) Nursi, Tarihçe–i Hayat, s.516.
90) Nursi, Barla Lahikası, s.176.
91) Bakara, 2/129.
92) Halebî, Ali b. Burhaneddin, İnsânu’l–Uyûn, 1/130131, Beyrut, 1980.
93) Nitekim Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuracaklardı: “Ben babam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi ve annem Âmine’nin rüyasıyım.” Tecrid–i Sarih, 6/18; Ahmed b. Hanbel, 5/262.
94) İbn Kesir, el–Bidâye ve’n–Nihâye, 2/266, Beyrut, 1978..
95) Suruç, Salih, Peygamberimiz’in Hayatı, 1/47–52, Feza Gazetecilik, İstanbul, 1998; Halebî, İnsânu’l–Uyûn, 1/86–88; İbn Sa’d, Tabakâtü’l–Kübrâ, 1/102, Beyrut, 1978.)
96) Bu olayı, İki ebeden birisi olan, Osman b. Ebi’l–Âs’ın annesi Fatma Hatun görmüş ve haber vermiştir: İbnü’l–Esîr, el–Kâmil, 1/459, Beyrut, 1385/1965.
97) Bu olayı, Hz. Âmine bizzat kendisi anlatmıştır. Bkz: (Suruç, Salih, a.g.e., 1/44).
98) Bu olayı da ikinci ebesi, Abdurrrahman b. Avf’ın annesi Şifâ Hatın görmüş ve nakletmiştir. (Suruç, a.g.e., 1/45; astalani, Mevâhibü’l–Ledünniye Tercümesi, 1/21–22, Mtc: Abdülbâki).
99) Tecrid–i Sarih, 9/272.
100) Aclûnî,Keşfu’l–Hafâ, 1/265.
101) Halebî, a.g.e., 1/109110.
102) Suruç, a.g.e., 1/45.
103) Hatem–i Nübüvvet: üzeri tüylü, kabarık, kırmızımtırak inci gibi benlerden oluşmaktaydı ve keklik yumurtası büyüklüğündeydi. Rasul–i Ekrem’in son peygamber olduğunun alâmetlerinden birisiydi. (Suruç, a.g.e., 1/45).
104) Halebî, Ali b. Burhaneddin, İnsânu’l–Uyûn, 1/130–131, Beyrut, 1980.
105) İbn Hişâm, es–Sîre, 1/168; İbn Kesîr, 1/208209.
107) “İşte böyle bir Zât’ın Mevlid ve Mi’râcını dinlemek,yani terakkiyatı mebde’ ve müntehâsını işitmek, yani tarihçe–i hayat–ı maneviyyesini bilmek, o Zât’ı kendine reis ve seyyid ve imam ve şefî’ telakki eden mü’minlere; ne kadar zevkli, fahirli, nurlu, neş’eli, hayırlı bir müsamere–i ulviyye–i dîniyye olduğunu anla...”(Nursi, Mektubat, s.308). Bediüzzaman Sikke–i Tasdik–i Gaybi s.207’de Efendimiz’in terakki hayatının başlangıcını Regaip Gecesi –ki O’nun ana rahmine düştüğü veya rahimde olduğu annesi tarafından fark edildiği an) olarak belirtirken; burada ise ise başlangıcı Mevlid gecesi ile –doğumuyla– başlatmaktadır. Lafızlar farklı, ama mana yaklaşık olarak bir sayılır. Birisi, terakki çizgisini ana rahminden başlatırken; diğeri ise doğumundan başlatmaktadır. (Y. G.)
108) Nursi, Mektubat, s. 307.
109) Algül, Hüseyin, Mübarek Gün ve Geceler, s.52.
111) “Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili hususi bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet–i Kur'ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir... Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/289). Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta ise bir beis yoktur; sevaptan hâli değildir. (Y.G.)
Yunus Gülendam
.
KANDİL
Müslümanlarca kutsal sayılan gecelere verilen ad. Bu geceler ramazan'ın yirmi yedinci gecesi olan Kadir, Receb ayının yirmiyedinci gecesi olan Mirac, Şaban ayının on beşinci gecesi olan Berat, Receb ayının ilk cuma gecesi olan Regaib ve Rebiülevvel ayının onikinci gecesi olan Mevlid'tir.
Osmanlılar döneminde, II. Selim (1566-1574) zamanından başlayarak minarelerde kandiller yakılarak duyurulduğu ve kutlandığı için Kandil olarak anılmaya başlayan gecelere Kandil-i Şerif de denir. Ayrıca her gece, Leyle-i Kadir, leyle-i Mirac gibi terkiplerle de anılır.
Hicretten üçyüz yıl sonra ilk kez Mısır'da, Fatimiler döneminde Mevlid; dörtyüzyıl sonra da Kudüs'te Mirac, Regaib ve Berat geceleri kutlanmaya, bu geceler camilerde toplu biçimde yapılan ibadetlerle geçirilmeye başlandı. Daha sonra bu kutlamalar İslam dünyasının bazı bölgelerine yayılarak gelenekleşti.
Yaygın bir gelenek durumuna geldikten sonra da kandiller hakkındaki tartışmalar sürmüş, bilginlerin bir bölümü şiddetle karşı çıkarken bir kısmı da kutlamaların bid'at olduğunu kabul etmekle birlikte hasenliği, güzel gelenekler olduğunu söyleyerek cevaz vermiştir.
Günümüzde de kandiller camilerde okunan mevlid ve Kur'an'la, yapılan dua ve ibadetlerle canlı biçimde kutlanmaktadır. Hayra vesile olması açısından güzel birer adet olmuştur.
Rabîulevvel ayının onikinci gecesi Sevgili Peygamberimiz'in doğum gecesi (mevlid) olarak kutlanmaktadır. Bu gün ve gecede bir kutlama, ibadet ve merasim yapılacağına dair âyet ve hadis yoktur. Bu vesile ile Peygamberimizi anmak, onun örnek hayatını ve üstün meziyetlerini hatırlamak ve hatırlatmak faydalıdır. Ancak "mevlid gecesi sebebiyle yapılanları" dine katmak, "bu sünnettir, tanımlanmış ibadettir" demek bid'at olur.
Muharrem ayının başı aynı zamanda müslümanların takvim yılbaşıdır. Hz. Peygamber'in (s.a.) Mekke'den Medine'ye göçmesi olayı bu takvime başlangıç kılınmıştır. Bu sebeple O'nun mücadelesini, hayatını, tebliğ ettiği dinin (İsam'ın) özelliklerini bu vesile ile dile getiren kutlamalar, toplantılar, anmalar yapılabilir. Bunlar özel mânada ibadet değildir.
Berat gecesi olduğu söylenen Şaban'ın ortasının gecesi hakkında rivayet edilmiş hadisler vardır; ancak bu hadislerin sıhhati tartışmalı olduğu gibi sağlamca olanların içlerinde "berat" kelimesi de geçmemektedir. Hz. Peygamber ve sahabe devirlerinden sonra bazı alimler ve halk bu geceyi ibadetle geçirme şeklinde bir davranış içine girmişlerdir.
Kadir gecesi hakkında âyetler ve hadisler vardır; bu gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu bilinmektedir. Ancak Kadir Gecesi'nin hangi gece olduğu kesin olarak bildirilmemiştir. Ramazangecelerinin tamamı Kadir olabilir. Kadir gecesine ait de bir namaz veya başka bir belli ibadet yoktur.
Mi'rac Hz. Peygamber'e büyük bir ihsan, eşsiz bir armağandır; ümmetinin de bundan büyük bir nasibi vardır. Mi'rac gecesi Hz. Peygamber'i, başta mirac olmak üzere genellikle mucizeleri, o gece armağan edilen namaz ibadetinin önemini, İsra sûresini ve orada geçen dini, ahlaki hükümleri anmak, anlatmak, temsil etmek elbette yararlıdır ve yapılmalıdır. Ancak gerek bunları ve gerekse başka meşru şeyleri yapmak "miraç gecesine mahsus" bir sünnet, bir ibadet değildir; böyle anlaşılırsa dine ekleme yapılmış olur.
Berat Kandili ve hububat hakkında olduğu söylenen hadisler güvenilir midir?
Soran : Efe Çağrı Şen
Tarih: 08.04.2020 - 20:00 | Güncelleme:
Soru Detayı
- Ebû Abdillâh el-Hubeyşî, "Kitâbü’l-Bereke fî Fadli’s-sayi ve’l-hareke" isimli eserde geçen Berat kandili ve hububat hakkında olduğu söylenen hadisler güvenilir midir?
1) Beraat gününün orucunun fazileti hakkında Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Şabânın yarı gecesi Cebrâîl (Aleyhisselâm)ın ve Allâh-u Te‛âlâ’nın meleklerinin yedinci kat semâdan dünya semâsına inişleri gerçekleşir. O halde o günün orucuna rağbet edin. Şabânın yarı gününü (sâlih) insanlar ve cinlerle, kuşlar, yaban hayvanlar, yırtıcı hayvanlar, davarlar, denizlerin balıkları ve yeryüzünün böcekleri bile oruçlu geçirir.” (Ebû Abdillâh el-Hubeyşî, Kitâbü’l-Bereke)
2) Beraat günü mümkünse içinde nohut yahut kuru fasulye gibi taneli gıdalar bulunan etli bir yemek pişirip onunla iftar etmek ve fakirlere yahut konu komşuya ikram edip yedirmek çok faziletli amellerden sayılmıştır.
- Nitekim Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)‘in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“(O gün iftar etmeniz ve fakirlere yedirmeniz için) et pişirirseniz, (yanında) hububat da pişirin. Zira her taneye karşılık sizin için on bin sevap vardır. Sizden on bin günah silinir ve sizin için on bin derece yükseltilir.” (Ebû Abdillâh el-Hubeyşî, Kitâbü’l-Bereke fî fadli’s-sa‛yi ve’l-hareke)
3) Beraat günü alışveriş yapıp kabı kaçağı buğday, nohut, kuru fasulye gibi hubûbat cinsi ya da sâir gıdalar ile doldurmak bir senelik rızık bereketine vesile olur. Nitekim Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)‘in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“O gün evlerinizde kap-kaçaklarınızı boş bırakmayın. Zira Allâh-u Te‛âlâ o gün alıp yerleştirdikleriniz hususunda gelecek seneye kadar size bereket verir.” (Ebû Abdillâh el-Hubeyşî, Kitâbü’l-Bereke fî fadli’s-sa‛yi ve’l-hareke)
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Evvela, ilgili kitap ve yazarı hakkında bilgi verelim:
Kitabın yazarı Cemalüddin Muhammed b. Abdurrahman b. Ömer el-Hubeyşî, Yemenli bir âlim olup hicrî 712-782 yılları arasında yaşamıştır. Aynı zamanda Şafii mezhebi âlimlerindendir. Salih, müttakî verâ sahibi bir zattır. Yazmış olduğu eserler şunlardır;
Bunların dışında Hz. Peygamber Efendimizi (asm) metheden na’t ve şiirleri de vardır.
Soruya konu olan kitabın tam ismi "el-Bereke fî fadli's-sa'yi ve'l-hareketi vemâ yüncî bi iznillâhi Teâlâ mine’l-heleketi" şeklindedir.
İsminden de anlaşıldığı gibi, müellif burada İslam’da sa’y ve çalışmanın önemine değinmekte, bunun peygamberlerin bir sünneti olduğunu bildirmektedir. Sanat, ziraat gibi geçim kaynaklarında çalışıp çabalayan ve bu uğurda yorulan kimselerin kalplerini teselli için yazdığını ifade etmiştir. Onların çektikleri külfetin sevabından ve öneminden söz etmektedir.
Kitabı yedi baba ayırmıştır.
Birinci Babta, sanat, meslek ve ziraatın fazileti.
İkinci Babta, kadınların uğraşıları, kocaları karşısındaki takınmaları gereken tavırlar.
Üçüncü Bab’ta, tıbb ve insana faydalı olan şeyler ile ilgili bazı bilgiler.
Dördüncü Bab’ta, yapıldığında bereketi getiren durumlar, sözler, davranışlar.
Beşinci Babta, içinde bereket ifadesi geçen 40 hadis.
Altıncı ve Yedinci Bab’ta, Dualar ve ezkâr.
Kitap, Dârü’l-minhâc tarafından 2016 yılında ilmî bir meclis tarafından tahkikli olarak basılmıştır. İçerisinde geçen hadislerin tahrici yani hangi kitapta geçtiği ifade edilmiştir. Dolayısıyla zikredilen hadislerin sıhhati, geçtiği kitaplarla doğrudan alakası vardır. Kitapta Sahihân yani iki sahih kitap dediğimiz Buhârî ve Müslim’den rivayetler olduğu gibi zayıf hatta uydurma rivayetlere yer veren diğer kitaplar da bulunmaktadır.
İkinci olarak soruda ifade edilen rivayetlere baktığımızda müellif bu rivayetleri, “Bereketi celbeden durum ve davranışlar” babında, "Faziletli gecelerde gayret etmeye teşvik" faslında Şaban ayının on beşinci yani Berat gecesini anlattığı yerde zikretmiştir. (bk. age., s. 161-162)
Ancak ilgili rivayetler sahih ve muteber kaynaklarımızda yoktur. Berat Gecesi ile ilgili zayıf, hatta uydurma rivayetler arasında da bu rivayetlere rastlayamadık.
Son olarak şunu da ifade etmeliyiz:
Soruda geçen rivayetlerin dışında Berat Gecesi'nin fazileti ile ilgili pek çok hadis rivayeti bulunmaktadır.
Berat Gecesi ile ilgili olarak "Tuhfetu’l-Ahvezî" adındaki Sünenü’t-Tirmizi şerhinin yazarı el-Mübarekfûri bu gecenin faziletli olduğunu gösteren birkaç rivayet aktardıktan sonra hatırımızdan çıkarmamamız gereken şu ifadelere yer vermiştir:
“Bu rivayetlerin hepsi, Şaban ayının orta gecesi (olan Berat gecesi)nin fazileti hakkında hiçbir şeyin sabit olmadığını iddia edenlere karşı bir delildir.”(Tuhfetu’l-ahvezi, 3/365-367)
Demek ki Berat Gecesi'nin fazileti hakkında hadis rivayetleri vardır, ancak soruda geçen rivayetler hadis değildir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
.
Berat Kandili'ne özel bir namaz var mıdır? Bu gece hakkında detaylı bilgi verir misiniz?
İmam Gazali, Berat Gecesi'nde yüz rekât (her rekatte Fatiha'dan sonra on İhlas sûresi okunur) namaz kılınması hakkında bir rivayete yer vermektedir. (bk. İhya, 1/361)
Bazı hadis âlimleri bu namazın sünnette yerinin olmadığını, böyle bir namazın Hicret'ten 400 sene sonra Kudüs'te kılınmış olduğunu söyler. Bu nedenle Şafii mezhebine göre ise, bu hadis rivayeti mevzu olduğu için namaz sahih değildir ve sevabı da yoktur.
Ancak Aliyyulkari’ye göre, Şaban ayının on beşinci gecesinde kılınması rivayet edilen hadis, mevzu değil zayıftır. Onun için böyle bir namazı kılmaktan sevap alınabilir. Bu Hanefi mezhebine göredir. (bk. Acluni, Keşfu’l-Hafa, - el-mektebetu’l-Mısriye- 1420/2000, II/31, 507)
İmam Gazali gibi bir imamın bunun kılınmasına taraftar olması, en azından onun bu hadisi uydurma değil, zayıf gördüğünü ve “Salih amellerde zayıf hadislerle amel edilebileceğini” düşündüğünü göstermektedir.
Özetle, eskiden beri birçok takva sahibi insanların ve âlimlerinin bu namazları kılması, bunun kılınmasında bir sakıncanın olmadığını gösterir. Ancak, bu asırda insanların farzlarını kaza etmeleri, Kur’an okumaları ve istiğfar etmeleri, öyle sahih olmayan hadis rivayetleriyle uzunca nafile ibadetlerle uğraşmalarından çok daha hayırlı olduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca bu geceyle ilgili Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
"Şaban ayının yarısı (Berat Gecesi) gelince: gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz. Cenâb-ı Allah o gece güneşin batmasıyla dünya göğüne iner ve şöyle der: 'Benden af dileyen yok mu; onu affedeyim. Rızık isteyen yok mu; rızık vereyim. Şifa dileyen yok mu; ifâ vereyim.' "
"Allah Teâlâ Şaban'ın on beşinci geresi (Berat Gecesi) tecelli eder ve ana-babaya asi olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında bütün kullarını bağışlar." (İbn Mace, İkametü's-Salât, 191; Tirmizî, Savm, 38).
O geceyi ibâdet ve tâatla geçirmek ve nafile namaz kılmak sevaptır. Fakat o geceye mahsus belirli bir namaz şekli yoktur. (bk. Şamil İ.A., Durak PUSMAZ)
Kandilleri (kandil gecelerini) nasıl değerlendirmeliyiz?
Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli birtakım af ve mağfirete nail olma, ecir ve sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza-i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:
1. Kur'ân-ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur'ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah'a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.
2. Peygamber Efendimiz (sas)'e salât ve selâmlar getirilmeli; O'nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.
3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.
4. Tefekkürde bulunulmalı; "Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah'ın benden istekleri nelerdir?" gibi konular başta olmak üzere, hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.
5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.
6. Günahlara samimi olarak tövbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.
7. Bol bol zikir, evrad ve ezkarda bulunulmalı.
8. Mü'minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.
9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.
10. Kişi kendine ve diğer mü'min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.
11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.
12.Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlarziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.
13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.
14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; vaaz ve nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.
15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.
16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Cenab-ı Hakk'a niyazda bulunulmalı.
17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.
18. Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e-mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.
19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.
"Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili hususi bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet-i Kur'ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir... Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, 'O gecelerde namaz kılmak mekruhtur.' anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir." (bk. Canan, Kütüb-ü Sitte, 3/289).
Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta bir beis yoktur; sevaptan hâli değildir.
.
Berat Kandilimiz Mübarek Olsun
Berat Gecesi'nin Mahiyeti ve Önemi:
Yıllık bir program çerçevesinde yürütülen ticari faaliyetler, yıl sonunda o program esaslarına göre kontrol ve teftiş edilir, kâr zarar hesapları yapılır. Kesin hesabın tespitinden sonra da gelecek yılın programı hazırlanarak son şeklini alır. Her yıl tekrar edilen bu kontrol ve tespit işlemleri sayesinde, ekonomik hayatta istikrarlı ve sağlam bir ilerlemenin temini mümkün olur.
Bu misalin ışığında manevi hayatımıza ve faaliyetlerimize bakalım. Dünya, ahiret hayatının kazanılması için yaratılmış bir manevi ticaret yeri olduğuna göre, o ticaretle ilgili faaliyetlerin de yıllık muhasebesinin yapılması gayet tabiidir. İşte bu muhasebenin vakti üç ayların içindedir. Berat Kandili ile başlayıp Kadir Gecesi'yle biten devreye rastlar.
Duhan sûresinin 2., 3. ve 4. âyetlerinin Berat Gecesi'nden bahsettiği bildirilmektedir. Âyetlerin meali şöyle:
"O apaçık kitaba and olsun ki, biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız. Bütün hikmetli işler o gecede tefrik olunur."
- Bu hikmetli işler nelerdir ve ayetin manası nedir?
Bu ayetler hakkında iki görüş vardır. Çoğu tefsir bilginlerinin görüşüne göre, bu mübarek gece Kadir Gecesi'dir. İkrime bin Ebi Cehil'in de dahil olduğu bir grup âlim ise; bu gecenin Berat Gecesi olduğunu söylemişlerdir. Her iki tefsiri birleştiren diğer bir görüşe göre de hikmetli işlerin ayırımının yapılmasına Berat Gecesi'nde başlanmakta ve bu işlem Kadir Gecesi'ne kadar devam etmektedir.
Yıllık Kader Programı
İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre, hikmetli işlerin birbirinden ayırd edilmesi şu şekilde cereyan etmektedir:
- Bu seneden gelecek seneye kadar meydana gelecek olayların hepsi ayrı ayrı melekler tarafından defterlere yazılır. Rızıklar, eceller, zenginlik, fakirlik, ölümler, doğumlar hep bu esnada kaydedilir. O yılki hacıların sayısı bile bu devrede takdir olunur. Herkesin ve herşeyin o sene içindeki mukadderatı kaydedilir.
- Rızıkla alakalı defterler Mikail Aleyhisselâma verilir.
- Savaşlarla ilgili defterler Cebrail Aleyhissalama verilir.
- Ameller nüshası dünya semasında görevli melek olan İsrafil'e verilir ki bu büyük bir melektir.
- Ölüm ve musibetlerle ilgili defter de Azrail Aleyhisselâma teslim edilir.
Fahreddin er-Râzî"nin açıklamasına göre bu defterlerin düzenlenmesi Berat Gecesi'nde başlar, Kadir Gecesi'nde tamamlanarak her defter sahibine teslim edilir.1
Berat Kandili'nin"bütün senede bir kudsi çekirdek hükmünde ve beşer mukadderatının programı nev'inden olması cihetiyle Leyle-i Kadrin kudsiyetinde" olması bu manalara dayanmaktadır.2
Kur'ân'ın bu gecede indirilmesi meselesine ise şöyle bir açıklama getirilmektedir:
Berat Gecesi, Kur'an-ı Kerim'in levh-i mahfuzdan dünya semasına toptan indirildiği gecedir. Buna inzal denir. Kadir Gecesi'nde ise Peygamberimiz (asm)'e ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denir.
Berat Gecesi'nin Özellikleri
Tefsirlerde bu gece ile ilgili olarak şu şekilde izahlar yer almaktadır: Vergi ödendiği zaman nasıl ki vergi borçlusuna borcundan kurtulduğunu gösteren bir belge veriliyorsa, Allah Azze ve Celle de Berat Gecesi'nde mü'min kullarına berat yazar. Zaten bu gecenin dört adı vardır:"Mübarek Gece", "Berae Gecesi", "Sakk (belge ve senet) Gecesi" (Allah Teâlâ bu gece mü'min kullarına beraet yazar)", "Rahmet Gecesi."
"Berat, beraet" kelimesi "el-berâe" kelimesinin Türkçe'deki kullanılış şeklidir. Beri olmak, aklanmak, temiz ve suçsuz çıkmak demektir. "Berâet" iki şey arasında ilişki olmaması, kişinin bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğünün bulunmaması anlamına gelmektedir. Mü'minlerin bu gece günah yüklerinden kurtulup İlâhî bağışa ermeleri umulduğu için de Berat Gecesi denmiştir.
Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'dan Mekke'deki Kâbe istikametine çevrilmesinin Hicretin ikinci yılında Berat Gecesi'nde gerçekleştiğini kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır.3
Berat Gecesi'nin beş ayrı özelliği vardır:
1. Bütün hikmetli işlerin ayırımına başlanması. 2. Bu gecede yapılacak ibadetlerin diğer vakitlere nispetle kat kat sevaplı olması. 3. İlahi rahmetin bütün âlemi kuşatması. 4. Allah'ın af ve bağışlamasının coşması. 5. Peygamberimiz (asm)'e tam bir şefaat yetkisinin verilmiş olması.
Bir rivayette bildirildiğine göre Resulullah (asm) Şâban'ın on üçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat niyaz etti, üçte biri verildi. On dördüncü gecesi niyaz etti üçte ikisi verildi. On beşinci gecesi niyaz etti, hepsi verildi. Ancak Allah'tan devenin kaçması gibi kaçanlar başka...
Zemzem kuyusunun bu gecede açık bir şekilde coşup çoğalması da bu manaları kuvvetlendiren kutsal bir işaret olarak yorumlanmaktadır.4
Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde Berat Gecesi'nin feyiz ve bereketini çeşitli şekillerde nazara vermektedir.
"Şâban'ın 15. gecesi geldiğinde geceyi uyanık ibadetle, gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir:
'İstiğfar eden yok mu, affedeyim ve bağışlayayım. Rızık isteyen yok mu, hemen rızık vereyim. Başına bir musibet gelen yok mu, hemen sağlık ve afiyet vereyim.'
Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder."5
Çünkü o gece İlâhi rahmet coşmuştur. Berat Gecesi beşer mukadderatının programı çizilirken insanlara verilen eşsiz bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirip günahlarını affettirebilen, gönlünden geçirdiklerini bütün samimiyetiyle Cenab-ı Hakk'a iletip isteklerini Ondan talep eden ve belalardan Ona sığınan bir insan ne kadar bahtiyardır. Buna karşılık, her tarafı kuşatan rahmet tecellisinden istifade edemeyen bir insan ne kadar bedbahttır.
Bu Gece Af Dışı Kalanlar
Peygamber Efendimiz (asm) bu gecede af dışı kalanları şu hadisleri ile bildirmektedir:
"Muhakkak ki, Allah Azze ve Celle Şâban'ın on beşinci gecesinde rahmetiyle yetişip her şeyi kuşatır. Bütün mahlukatına mağfiret eder. Yalnızca müşrikler ve kalbleri düşmanlık hissiyle dolu olup insanlarla zıtlaşmaktan başka bir şey düşünmeyenler müstesna."6
"Yüce Allah bu gece bütün Müslümanlara mağfiret buyurur, ancak kâhin, sihirbaz yahut müşahin (çok kin güden) veya içkiye düşkün olan veya ana babasını inciten yahut zinaya ısrarla devam eden müstesna."7
"Allah Teâlâ Şâban'ın on beşinci gecesi tecelli eder ve ana-babasına asi olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında kalan bütün kullarını bağışlar."8
Üç aylara ayrı bir ruh ve mâna içinde giren Peygamber Efendimiz (asm) özellikle Şaban ayına özel bir özen gösterir, başka zamanlarda görülmemiş bir derecede ibadete ve âhiret işlerine yönelirdi. Bu ayın çoğu günlerini oruçlu geçirirken, geceleri de diğer gecelerden çok farklı bir şekilde ihya ederdi.
Bir Berat Gecesi'nde uyanıp da Resulullah Aleyhissalâtü Vesselamı yanında bulamayan Hz. Aişe (ra) kalkarak Efendimizi aramaya başladı. Sonunda Peygamberimizi Cennetü'l-Bakî mezarlığında başını semaya kaldırmış halde buldu. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam mübarek hanımına Berat Gecesi'nin faziletini şöyle anlattı:
"Muhakkak ki, Allah Teâlâ Şaban'ın on beşinci gecesinde dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Benî Kelb Kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca insanları mağfiret eder."9
İşlenen sevaplı amellerin değeri başka zamanlarda on ise, Berat Kandili'nde yirmi bindir. Meselâ başka zamanlarda okuduğumuz bir tek Kur'ân harfine on sevap veriliyorsa, bu gecede her bir harfine yirmi bin sevap verilmektedir.
Bu bakımdan tam bir ihlâsla çalışıp ihyasına gayret gösterebildiğimiz takdirde, Berat Kandili elli senelik bir ibadet hayatının sevabını bir gece içinde bize kazandırabilir.
"Onun için elden geldiği kadar Kur'ân ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır."10
Tek kişinin çalışma ve kazanma gücü, maddi hayatta olduğu gibi manevi hayatta da sınırlıdır diyorsak, bunun çaresi vardır. Aynı gayeyi paylaşan ve dünyada aynı maksatla yaşayan mü'min kardeşlerimizle birlikte teşkil ettiğimiz manevi şirket; bize hesabından âciz kalacağımız sonsuz bir manevi serveti kazandırabilir. Üstelik maddi kazançlarda kâr, ortaklar arasında bölünerek küçüldüğü hâlde, mânevi kârda böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü manevi faaliyetler nurludur. Nur ise maddi eşya gibi küçülmez ve bölünmez.
Berat Gecesi ibadeti
Gecenin manevi değeri dolayısıyla namaz, Kur'ân tilaveti, zikir, tesbih ve istiğfarla geçirilmesi, bu gece vesilesiyle muhtaçlara yardım ve benzeri hayırlı amellere özel bir önem verilmesi müstehaptır.
İmam-ı Gazali Hazretleri el-İhyâ'da, Berat Gecesi'nde yüz rekât namaz kılınması hakkında bir rivayete yer verse de, hadis âlimleri bu namazın sünnette yerinin olmadığını, böyle bir namazın Hicret'ten 400 sene sonra Kudüs'te kılınmış olduğu tesbitinde bulunurlar. Hatta İmam Nevevi böyle bir namazın sünnette bulunmadığı için bid'at bile olduğunu ifade eder.
Bunun yerine kaza namazının kılınması daha isabetli olacaktır. Bununla beraber kılındığı takdirde de sevabının olmadığı anlamına gelmez. Çünkü ibadet alışkanlıklarının iyice azaldığı zamanımızda, insanların bu vesileyle namaza yönelmelerini hoşgörü ile karşılamak faydalı olacaktır.
Berat Gecesi Duası
Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu gece Rabbine şöyle dua etmiştir:
"Allah'ım, azabından affına, gazabından rızana sığınırım, senden yine sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen kendini sena ettiğin gibi yücesin."11
Berat Duası
Bazı mana büyüklerinin de şöyle bir duası vardır:
"Allah'ım, şayet ismimi saîdler defterine yazdıysan, orada sabit kıl. Şayet ismimi şakiler defterine yazdıysan oradan sil. Çünkü sen buyurdun ki, 'Allah dilediğini siler yok eder, dilediğini de sabit bırakır, Levh-i Mahfuz onun katındadır.'"12
Bu idrak ve şuur içinde ihya edeceğimiz Berat Gecesi'nin hepimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hakk'tan niyaz edelim...
“Takke ve sarık takmak sünnet, başaçık gezmek bid’at” gibi kanaatler ileri sürülür, böylece sünnet ve bid’at tanınmış ve tanıtılmış olur çok kere..."
Bu sözlerle, insanları sünnete teşvik etmek gibi bir iyiniyet vardır aslında. Tersini iddia edenler sünnete karşı gelmekle ve bid’ate taraftar olmakla suçlanır. Akabinde ise tartışmalar, münakaşalar başlar, husumet ve kırgınlıklarla konu kapanır.
Bu tür meseleler bazı zamanlar karı-koca, baba-oğul ve kardeşler arasında gündeme geldiği gibi, çok kere de İslâmî hizmetlerde bulunan kişiler arasında sohbet konusu olur, konuşulur, tartışmaya girilir ve sonuçta istenmeyen manzaralar ortaya çıkar.
Resûlullah’ın Sallallahu Aleyhi Vesellem hayatını inceleyen, sünnet ve hadisi tetkik eden İslâm uleması arasında konu müzakere edilmiş, değişik tarzda yorumlar yapılmış ve neticede birtakım tarifler getirilerek bid’at meselesi tasnife tabi tutulmuştur.
Ulema arasında bid’at geniş ve dar kapsamlı olmak üzere iki ayrı şekilde mütalâa edilmiştir. Bid’atı geniş kapsamlı olarak inceleyen başta İmam Şâfiî, İmam Nevevî olmak üzere İbn Âbidin ve benzeri âlimler, bu kısaca şu tarifi getirirler:
“Bid’at, Resûlullah’tan Sallallahu Aleyhi Vesellem sonra ortaya çıkan her şeydir.”
Bu tarife göre, dinî özellik taşıyan amel ve davranışlarla birlikte, günlük hayatla ilgili olarak sonradan ortaya çıkan yeni düşünceler, uygulama ve âdetler de bid’at olarak kabul edilmiştir.
Bu âlimler, meseleye delil olarak da şu hadisi zikrederler:
“Kim benim bir sünnetimi ihya ederek insanların onunla amel etmelerine vesile olursa, o insanların kazanacağı sevaplardan hiçbir şey eksiltmeden, onların sevaplarının bir katını almış olacaktır. Kim de bir bid’at icat ederek onunla amel edilmesine sebep olursa, o bid’at ile amel edenlerin yüklenecekleri günahlardan hiçbir şey eksiltmeden, onların günahlarının bir katını yüklenmiş olacaktır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 15)
Bu tarifle birlikte aynı ulema bid’atı, hasene ve seyyie olarak ikiye ayırır, yapılması mahzurlu olmayanlara bid’at-ı hasene (iyi bid’at), yapılması mahzurlu olanlara da bid’at-ı seyyie (kötü bid’at) derler. Minare ve medrese yapmak bid’at-ı hasene, kabirlerin üzerine mum yakmak da bid’at-ı seyyiedir. Buna göre, hadislerde reddedilen bid’atler, kötü bid’atlerdir.
Hz. Ömer (r.a), Mescid-i Nebevi’de teravih namazını cemaatle kılanları görünce, “Bu ne güzel bir bid’attır.” diyerek teşvik etmiş ve bid’at-ı haseneyi belirtmiştir. (Buhârî, Teravih, 1)
Bid’atı dar kapsamlı olarak anlayan başta İmam Malik olmak üzere, Aynî, Beyhakî, İbn Hacer el-Askalânî ve Heytemî, İmam Birgivî ve İbn Teymiyye gibi âlimler de şu tarifi getirirler:
“Bid’at, Resûlullah’tan Sallallahü Aleyhi Vesellem sonra ortaya çıkan ve dinle ilgili olup ilave veya eksiltme özelliği taşıyan her şeydir.”
Bu ulemaya göre dinle ilgisi olmayan ve dinî özellik taşımayan yeni icatlar bid’at sayılmaz. Bu bakımdan örf ve âdet türünden olan davranışlar bid’at kavramının dışında değerlendirilir. Bu görüşün delilleri de şu hadislerdir:
“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenlerdir.” (Müslim, Cum’a, 43)
“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 7)
“Her bid’at dalalettir.” (Müslim, Cum’a, 43)
“Din namına sonradan ortaya çıkarılan şeylerden sakının. Gerçekten sonradan ortaya çıkarılan her şey bid’attır ve her bid’at de sapıklıktır. Bu durumda sizin yapmanız gereken şey, benim sünnetime ve birer hidayet ve irşad rehberi olan halifelerimin sünnetlerine sarılmanızdır.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 5)
Aynı görüşü benimseyen fıkıh usulü uzmanı eş-Şâtibî ise, bid’atı ‘sonradan ortaya çıkan dinî görünümlü yol’olarak tarif ettikten sonra, konuya şu şekilde bir açıklık getirir:
“Bid’atı dinî görünümlü bir yol olarak benimseyen kişilerin bu yola girmelerinin sebebi, Allah’a daha çok kulluk etmektir. Bunun yanında, dinî görünümlü olmayan ve dinî telakki edilmeyen şeyler bid’atten sayılmaz. Meselâ, bir kimsenin helâl olan bir şeyi kendisine yasaklaması bid’at değildir, ancak bu yasaklamayı dindarlık düşüncesiyle yapması bid’attır.”
Şâtıbî’ye göre bid’atı ‘hasene’ ve ‘seyyie’ olarak iki ayırmak doğru değildir. (İbrahim bin el-Musâ eş-Şâtıbî, el-İ’tisam; DİA, “Bid’at” maddesi)
Sünnetin titizlikle korunmasını isteyen ve Hicrî 1000’inci yılda yaşayan İmam Rabbânî bid’atlere karşı mücadele etmeyi dile getirirken şöyle der:
“En bahtiyar odur ki, İslâm’ın ve Müslümanların garip düştüğü bir zamanda terk ve ihmal edilmiş sünnetlerden birisini ihya edip yaygın olan bid’atlerden birisini yok edip kaldıran insandır. Şimdi öyle bir zaman ki, Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem gönderileli bin seneyi geçmiştir, kıyamet alametleri de teker teker çıkmaya başlamıştır. Resûlullah’ın (a.s.m.) Saadet Asrından uzaklaştıkça sünnetler perdelenmiş, bid’atler yalan illetinin yaygınlaşmasıyla çoğalmıştır. Şimdi öyle bir mücahide ihtiyaç vardır ki, sünnetleri ihya etsin, bid’atleri kaldırsın. Çünkü bid’atlerin revaç bulması dinin tahribine sebep olur.” (Mektubat, I/34-35)
Şâtıbî gibi bid’atin seyyie ve hasene şeklinde tasnif edilmesine şiddetle karşı çıkan İmam Rabbânî, itirazını şu şekilde dile getirir:
“Eski âlimler bid’atlerin bazı güzel taraflarını görmüş olacaklar ki, bazı bid’atlere ‘hasene’ (iyi) bid’at ismini vermişlerdir. Fakat bu fakir, bu meselede onlara uymuyorum. Bid’atlerden hiçbirisine ‘hasene’ diyemem. Bid’atlerde karanlık ve bulanıklıktan başka bir şey göremiyorum. Çünkü Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem ‘Bütün bid’atler dalalettir.’ buyurmuştur. İslâm’ın garip olduğu ve zayıfladığı bir zamanda kurtuluş ancak ve ancak sünnete uymakta, felaket de nasıl olursa olsun bir bid’ate sarılmaktadır."
“Sonradan çıkan her şey bid’at ve her bid’at dalalet olursa, nasıl olur da bid’atte güzellik olur. Hadis-i şeriflerde buyurulduğu gibi, icat edilen her bid’at bir sünneti kaldırmaktadır. Bu husus bazı bid’atlerle sınırlı değildir ve her bid’at seyyiedir."
‘Peygamberlerinden sonra dinlerinde bid’at uyduran her ümmet, sünnetten de o bid’at kadar bir sünneti zayi etmiş olur.’ " (Et-Tergîb ve’t-Terhîb Trc, I/109)
“Hassan bin Sabit’ten şöyle bir hadis rivayet edilmektedir:
‘Bir topluluk dinlerinde bir bid’at icat ederse, Cenâb-ı Hak sünnetlerden bir sünneti o bid’at gibi çeker, çıkarır, onlardan uzaklaştırır da kıyamete kadar iade etmez.’” (Mektubat, I/160)
Görüldüğü üzere İmam Rabbânî, sünnete en ufak bir gölge düşürecek bid’ate müsamaha dahi göstermemekle birlikte, Mektubat’ın bazı nüshalarının şerhinde sünnette aslı bulunanlara bid’at ismini bulaştırmaz, onlar için ‘güzel âdet’ anlamında ‘sünnet-i hasene’ tabirini kullanır. (M. Paksu, Sünnet ve Aile, s. 19)
Kendisini ‘Bid’atüzzaman’ olarak tanıtan ve hayatı boyu bid’atlerle mücadele eden ve sünnet-i seniyyeyi ihya etmek için hayatını vakfeden Bediüzzaman Said Nursî, “Mirkatü’s-Sünne ve Tiryaku Marazı’l-Bid’a” (Sünnetin Dereceleri ve Bid’at Hastalığının İlacı) adıyla müstakil olarak kaleme aldığı eserinde, bid’atı dar kapsamlı olarak tarif eden ulemanın görüşünü benimser ve, “Ahkâm-ı ubudiyette yeni icadlar bid’attır,” “Şeriat ve sünnet tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut—hâşâ ve kellâ—nâkıs (eksik) görmek hissini veren bid’aları icad etmek dalâlettir, ateştir.” diyerek, bid’at mefhumunun sadece dinle, ibadetlerle ilgili meselelerde söz konusu olduğunu belirtir.
Ona göre, “Her bid’at dalalettir ve her dalalet Cehennem ateşindedir.” hadis-i şerifi ve “Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim.” (Mâide, 5/3) âyet-i kerimesinin bildirdiği üzere, şeriatın kaideleri ve sünnetin düsturları tamamlandıktan ve kemâl noktasına erdikten sonra, yeni icatlarla o düsturları beğenmemek veyahut—hâşâ ve kellâ—eksik görmeye götüren bid’atları icat etmek dalâlettir, ateştir. (RNK, Lem’alar, s. 609)
Yine Bediüzzaman’a göre, ibadetlerle ilgili hüküm ve meselelerde yeni icatlar çıkarmak bid’attır ve dince reddedilmiştir. Çünkü sünnetlerin bir kısmı ibadetlerle ilgilidir ve fıkıh kitaplarında açıklanmıştır, onları değiştirmek bid’attır. Diğer kısmı ‘âdâb’ olarak bilinir ve bunlar siyer kitaplarında mevcuttur. Onlara aykırı hareket etmeye bid’at denilmez; ancak nebevî edebe uyulmamış, onun nurundan ve hakikî edepten istifade edilmemiş olur. Bu kısım da örf ve âdât, fıtrî muamelelerde Resûl-i Ekrem’in Sallallahu Aleyhi Vesellem tevatürle belirlenen hareketlerine uymaktır. Bunlar ise konuşmak, yemek içmek, yatıp kalkmak gibi görgü kurallarıyla alâkalı sünnetlerdir. (RNK, Lem’alar, s. 609)
Sünneti kavlî, fiilî ve hâlî olarak üçe ayıran Bediüzzaman, bu üç kısmı da farz, nafile ve güzel âdetler olarak üç bölüme tâbi tutar. Efendimizin Sallallahü Aleyhi Vesellem namaz ve hac gibi ibadetlerde fiilî olarak bizzat tatbik ettiği—farz namazları kılmak gibi—farz ve vacip cinsinden olan sünnetlere uyma mecburiyeti vardır.
Nafile olarak tespit edilen ve müstehap olarak belirtilen ibadetlerle ilgili sünnetlere uymakta büyük sevaplar vardır; fakat bunları değiştirmek bid’attır, dalalettir.
Efendimizin Sallallahü Aleyhi Vesellem güzel âdetleri sınıfına giren sünnetleri işlemek ‘müstahsendir,’ çok güzeldir. Ki bunlar şahsî ve sosyal hayatla ilgilidir. Bu sünnetleri işleyenler âdet ve alışkanlıklarını ibadete çevirmiş olurlar. (bk. age.)
Bu tespitlerin yanında, Bediüzzaman, eserlerinde zaman zaman ‘ehl-i bid’a’ tabirini kullanır. Bunları muhatap alarak İslâm’ı müdafaa sadedinde bazı açıklamalar yapar. Bediüzzaman’ın ehl-i bid’a olarak isimlendirdiği zihniyetin mahiyetlerini de şu ifadelerinde anlamaktayız:
“Acaba, bu ehl-i bid’a ve doğrusu ehl-i ilhad, bu dinsizlikte hangi menfaati buluyorlar?” (RNK, Mektubat, s. 558).
“Ehl-i bid’a, ecnebî inkılâpçılarından böyle meş’um bir fikir aldılar ki: ‘Madem Hıristiyan dininde böyle bir inkılâp oldu; öyleyse, İslâmiyette de böyle dinî bir inkılâp olabilir” “Şeâiri tağyir eden (İslâm’ın alâmetlerini değiştiren) ehl-i bid’a diyorlar ki: ‘Bu taassub-u dinî bizi geri bıraktı. Bu asırda yaşamak taassubu bırakmakla olur.’”(RNK, Mektubat, s. 557).
Bu ifadelerden, ‘ehl-i bid’a’yı İslâm ülkelerinde yaşayan ve taşıdıkları sinsi fikirleriyle İslâm’ın bazı esas ve kaidelerini değiştirmeye ve hatta İslâm’ı tamamen ortadan kaldırmaya çalışan komiteler olarak görmekteyiz.
Mektubat isimli eserinde ehl-i bid’a sayılan bu sapık fikirli insanların teşebbüslerini akim bırakacak, onların hak olarak göstermeye çalıştıkları iddia ve planları kökünden çürütecek izahlar yapan Bediüzzaman, ‘tahribatçı ehl-i bid’a’yı da iki kısma ayırır:
Birinciler güya din hesabına, İslâmiyet’e sadakat namına, güya dini milliyetle takviye etme telakkisiyle dine taraftar görünerek ‘dinin nurlu ağacını ırkçılığın karanlık toprağına dikmek isterler.’ Bu hareketleri bid’akârâne bir teşebbüs olarak gören Bediüzzaman, bu adamlara dünya çıkarı için ahiretini satan âlimler mânâsında “ulemâ-i sû’, meczup, akılsız, cahil sufiler” tabirlerini kullanır ki, bu ifadeleriyle onların gerçek kimliklerini açıklar.
İkinci kısım ehl-i bid’a ise, “millet namına milliyet hesabına unsuriyete (ırkçılığa) kuvvet vermek fikrine binaen ‘Milleti İslâmiyetle aşılamak istiyoruz’ diye bid’atları icat ediyorlar.” (RNK, Mektubat, s. 559)
Barla Lâhikası’nda en büyük yedi günahın arasında ‘dine zarar verecek bid’alara taraftar olmayı’ da sayan Bediüzzaman (RNK, Barla Lâhikası. s. 1547), bid’atı seyyie ve hasene olarak kabul eder ve bu konuda iki misal zikreder:
Birincisi: Her tarikatın kendi meşrebine göre ayrı ayrı tarz ve şekilde virdleri, zikir ve tesbihleri vardır. Bu zikirlerin asılları Kitab ve sünnetten alınmak şartıyla ve sünnete aykırı olmamak ve bütün bütün sünneti değiştirmemek kaydıyla bid’at değildir. Bu çeşit uygulamaya bazı âlimler, bid’at demiş olsalar da, ‘bid’a-i hasene’ adını vermişlerdir. (RNK, Lem’alar, s. 610)
İkincisi: Bazı cami ve mescitlerde Peygamberimizin mübarek saç ve sakalının telleri bulunmakta ve bunlar belli vakitlerde ziyaret edilmektedir. “Bazı ehl-i takva, böyle işlerde, ya takva veya ihtiyat veya azîmet noktasında ilişseler de, hususî ilişirler. Bid’a da deseler, bid’a-i hasene nev’inde dahildir. Çünkü vesile-i salâvattır.” (RNK, Lem’alar, s. 637)
Tariflerden, yapılan izahlardan, verilen misallerden ağırlıklı olarak anlaşılan; iman esaslarını, İslâmî şeâirleri ve ibadetlerle alâkalı sünnetleri bozmaya, değiştirmeye, kaldırmaya ve unutturmaya yönelik yeni icatlar, düşünce ve uygulamalar gerçek anlamda bid’at sınıfına girmektedir. Çünkü asıl itibarıyla bid’at, ahkâmla ilgili bir esası kaldırıp yerine beşerî ve arzî bir ‘yeniliği’ getirmektir. Yoksa Efendimizin güzel âdetlerine ve ‘âdap’ olarak bilinen beşerî davranışlarına yönelik sünnetleri terk etmek, sadece bir sünnet sevabını alamamaktır. Bu arada, Kitab ve sünnetin ruhuna aykırı olmayan, “Müslümanların güzel gördüğü güzeldir” esasına uygun olarak dinin kendi dairesinde kalmak şartıyla günlük yaşantıyla alâkalı, evrad ve zikirle ilgili uygulamalar ise ‘bid’at-ı hasene’ veya ‘sünnet-i hasene’ kısmına girer.
Bunun yanında, muhatabımızda bizim benimsemediğimiz veya yadırgadığımız bir davranış ve hareket görülecek olsa, onun ‘nâzikâne, nezihâne ve kavl-i leyyinle’ tashihine ve düzeltilmesine gitmek gerekir.
Sözün özü:
“Bid’atların ve dalâletlerin istilâsı zamanında sünnet-i seniyyeye ve hakikat-i Kur’âniyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehid sevabını kazanabilir.” (et-Tergîb ve’t-Terhîb, I/41)
“Ne mutlu o kimseye ki, sünnet-i seniyyeye ittibâından hissesi ziyade ola. Veyl o kimseye ki, sünnet-i seniyyeyi takdir etmeyip bid’alara giriyor." (RNK, Lem’alar, s. 609)
Diğer sorularınızın cevabı ve ilave bilgi için tıklayınız: