|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Türbe yapmak caizdir
|
Vehhabiler diyor ki:
(Mezarlar üzerine türbe yapmak ve türbelerde namaz kılmak ve orada hizmet ve ibadet edenlere kandil yakmak ve ölülerin ruhlarına sadaka adamak, caiz değildir. Haremeyn halkı şimdiye kadar kubbelere, duvarlara tapındı. Sünniler ve Şiiler bunun için müşriktir. Bunları öldürmek, mallarını yağma etmek helaldir, kestikleri leş olur.)
CEVAP
Türbe, oda demektir. Türbe yasak olsaydı, Eshab-ı kiram, Resulullah efendimizi ve Hazret-i Ebu Bekir’i ve Hazret-i Ömer’i oda içine defnetmezlerdi. Türbe, ölüye tapınmak için yapılmaz. Ona sevgi ve saygı göstermek ve okumaya, dua etmeye gelenleri yağmurdan, güneşten korumak için yapılmaktadır.
Mecmaul-enhür’de, diyor ki:
(Muhammed bin Hanefiyye, Abdullah bin Abbas’ı defnedince, kabri üzerine çadır kurdu. Ziyaretçiler, 3 gün bu çadırda okudular.)
Eshab-ı kiramın yolunda olan, türbe yıkmaz, türbe yapar.
Keşf-ün-nur’da diyor ki:
(Âlimlerin, Velilerin kabirleri üzerine türbe yapmak, onları cahillerin hakaretlerinden korumak içindir.)
Camiul-fetava’da ve Tenvir’de, kabir üzerine kubbe yapmak mekruh değildir diyor.
Cahillerin Peygamberi ve evliyayı yaratıcı sanmalarından korktuğumuz için, türbeleri yıkıyoruz sözü küfürdür. Firavun da böyle söylemişti. Fesat çıkarıyor diyerek, Musa aleyhisselamı öldürmeye kalkmıştı. Allahü teâlâ Peygamberini ve evliyasını seviyor. Onların istediklerini yaratıyor. Onlar ise, Allahü teâlâya ve Peygambere ve evliyaya ve bütün Müslümanlara suizan ediyorlar. Müslümanlara suizan etmek haramdır. Peygamberler ve evliyalar, diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamazlar. Allahü teâlânın yaratmasına sebep olurlar. Evliyanın ruhları, kabirdeki bedenleri ile alakalıdır. Hadis-i şerifte, (Öldükten sonra da, hayatta olduğum gibi bilirim, anlarım)buyuruldu. (Deylemi)
Diri veya ölü olan bir Veliden feyz almak, faydalanmak için, onu sevmek ve hürmet etmek lazımdır. Cahil halk, ölüyü toprak altında, hareketsiz görünce, onu kendinden aşağı sanır. Türbeyi, Sandukayı da herkesin saygı ile ziyaret ettiğini görünce, o da saygılı olur. Yani türbe ölü için değil, dirilerin, saygılı olup, Veliden istifade edebilmeleri için yapılmaktadır.
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Kabir üzerine, süs için, övünmek için türbe yapmak haramdır. Unutulmamak için olursa mekruhtur. Meyyiti hırsızdan, hayvandan korumak için ise, mekruh olmaz. Önceden yapılmış türbeye defnetmek caizdir. Resulullah, oğlu İbrahim’in kabrini bir karış yüksek yaptı ve sıvattı. Bir gün İbrahim’in kabri yanından geçerken, bir yerini açılmış görünce, burasını kapattığı Hülasa’da yazılıdır. İslam âlimlerinin hiçbiri, türbeleri puta benzetmemiş, en aşırı yazanı, haram olacağını bildirmiştir. Türbe ziyaret ederek, Evliyaya tevessül eden Müslümanlara, hiçbir âlim suizan etmemiş, kötülememiştir.
Vehhabi Feth-ül mecid kitabında diyor ki:
(İbni Hacer-i mekki, Zevacir kitabında, kabirler üzerine kubbeler yapmak büyük günahtır. Müslüman meliklerinin, valilerinin, bu kubbeleri yıkmaları vaciptir. Önce imam-ı Şafii’nin kubbesini yıkmalıdır diyor.) (s.242)
Halbuki, ibni Hacer-i Mekki hazretleri Zevacir kitabında, (Kabirler üzerine kubbe yapmak büyük günahtır) demiyor. (Umumi, yani herkesin gömüldüğü ve vakıf kabristanlardaki türbeleri yıkmalıdır. Çünkü, yer kaplayarak, Müslümanların gömülmelerine mani olurlar) buyuruyor. Yoksa, türbe yapmaya, türbe ziyaretine haramdır, küfürdür demiyor. Âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin manalarını değiştirmekten haya etmeyenlerin, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarındaki bilgileri de, değiştirerek, yazarak Müslümanları aldatmaya kalkıştıklarının açık bir vesikası da, ibni Hacer-i Mekki hazretlerine yaptıkları bu iftiradır.
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin türbelerinde namaz kılmak sahihtir. Mekruh dahi değildir. Peygamberler, mezarlarında diridirler. Fakat, onların hayatları, her bakımdan bizim hayatımız gibi değildir. Yemeleri, içmeleri, ibadet yapmaları lazım değildir. Meleklerin hayatına benzer. Lezzet almak için ibadet yaparlar. Çünkü, kabir hayatında cenab-ı Hakkı müşahedeleri, dünyadakinden daha mükemmeldir. (Fetava-i fıkhiyye s.125)
Sudan’daki İslam âlimlerinden Tahir Muhammed Süleyman MalikiZahiretül-fıkhil-kübra kitabında diyor ki:
(Şeyh Advi, kabirler üzerine türbe yapmak, dört şart ile caiz olur dedi. Kabir yeri, meyyitin mülkü olmalıdır. Türbede fesat, bid’at yapılmamalıdır. Türbeler, zevk ve tefahur vasıtası olmamalıdır. Kabirdeki Veliye alamet niyeti ile yapılmalıdır. İbni Teymiye’nin sapık sözlerinin kıymeti yoktur.)
Medine’nin bir tanecik (Baki) kabristanına ilk olarak Osman bin Ma’zun defnedildi. Resulullah bu süt kardeşinin kabrine mübarek eli ile büyük bir taş dikti. Kabir taşı dikmek sünnet olduğu bundan anlaşılmaktadır.
Medine’deki türbeleri mezhepsizler yıkmıştı. İkinci sultan Mahmud han, hepsini yeniden yaptırdı. Birinci cihan harbinden sonra, İngilizler burasını Osmanlılardan alıp, Abdülaziz’e verdiler. Tekrar hepsini yıktırdı. Mübarek binaları, hatta Zemzem kuyusu üzerinde, birinci Abdülhamid hanın yaptırmış olduğu sanat eseri binayı yıktılar. Resulullahın dünyaya teşrif ettiği mübarek evi de yıktılar. Yerine çarşı yaptılar.
Hücre-i saadetten sonra ilk yapılan türbeler, Baki kabristanında, Resulullahın mübarek zevcelerinin kabirleri üzerine yapılmış olan kubbedir. Zeyneb binti Cahş “radıyallahü anha” validemiz pek sıcak günde vefat etmişti. Hazret-i Ömer, kabir kazılırken, cemaati güneşten korumak için, kabir üzerinde çadır kurdurdu. Çadır, uzun zaman kabir üzerinde kaldı. Bundan sonra, kabirler üzerine çadır, çardak, zamanla, türbeler yapıldı. İslamiyet’te ilk tabut da, yine Zeyneb validemiz için yapıldı. Hazret-i Ömer, cenazeye mahremlerinden başkasının gitmesine izin vermemiş, Eshab-ı kiram bundan üzülmüştü. Esma binti Ümeys, (Habeş’te tabut gördüm. Cenazeyi örtüyor) dedi. Bunun anlattığı şekilde tabut yapılıp, bütün Eshab ile birlikte gidilerek defnedildi.
“Mümin, mümin kardeşinin aynasıdır”
Evliyanın kabirlerine giderek, Allahü teâlâdan bir dilekte bulunurken, onları vesile etmek, vesile olmaları için onlara yalvarmak caiz olduğu, çeşitli yollardan ispat edilmektedir. Maide suresi 35. âyet-i kerimesinde mealen, (Ey müminler! Allahü teâlâdan korkun ve Ona yaklaşmak için vesile arayın!) buyuruldu. Bütün tefsirler, vesilenin Allahü teâlânın sevdiği, beğendiği şeylerden herbiri olduğunu bildiriyor. Nisa suresinin 80. âyetinde mealen, (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur) buyuruldu. Bunun içindir ki, İslam âlimlerinin çoğuna göre, birinci âyet-i kerimedeki vesile, Resulullah demektir. Böyle olunca, Peygamberleri ve onların vârisleri olan Velileri, salih müslümanları vesile etmek, onların yardımları ile Allahü teâlâya yaklaşmak caiz olmaktadır. Peygambere karşı söylemek, yalvarmak küfür ve şirk olsaydı, namaz kılanların hepsinin kâfir olması lazım gelirdi.Muhammed bin Süleyman’ın (Eşedd-ül-cihad)’da yazılı fetvasına göre, vehhabilerin de kâfir olmaları lazım olurdu. Çünkü her müslüman, namazda otururken, Esselamü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullah diyerek Resulullaha selam vermekte ve o yüce Peygambere dua etmektedir.
Kabirleri ziyaret etmekte ve Evliyayı vesile ederek dua etmekte faydalar vardır. Çünkü, İbni Asakir’in bildirdiği ve (Künuz-üd-dekaık)de yazılı hadis-i şerifte, (Mümin, mümin kardeşinin aynasıdır)buyuruldu. Dare Kutni’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Mümin, müminin aynasıdır) buyuruldu. Bu hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, ruhlar, birbirlerinin aynaları gibidir. Birbirlerinde görünürler. Kabir başında, o Veliyi düşünüp, vesile eden kimsenin ruhuna, Velinin ruhundan feyz gelir. Hangisinin ruhu zayıf ise, kuvvetlenir. Birleşik iki kaptaki sıvı gibidir. Yüksek olan ruh zarar eder. Kabirdekinin ruhu aşağı derecede ise, ziyaret edenin ruhu sıkıntı duyar. Bunun içindir ki, İslamiyet’in başlangıcında, kabir ziyareti yasak edilmişti. Çünkü mezarda olanlar, cahiliye zamanından kalmış olanlardı. Müminler de ölmeye başlayınca, kabir ziyaretine izin verildi.
Peygamberin veya bir Velinin kabri ziyaret edilince, o Veli düşünülür. Hadis-i şerifte, (Salihler düşünüldüğü zaman, Allahü teâlâ merhamet eder) buyuruldu. Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, kabir ziyaret edene, Allahü teâlâ merhamet eder. Merhamet ettiği kulunun duasını kabul buyurur. Kabir ziyaret edilmez, Peygambere, Evliyaya tevessül olunmaz sözünün, senetsiz bir düşünce, bir görüş ayrılığı olduğu meydandadır. (Ben öldükten sonra, hac eden bir müslüman beni ziyaret ederse, diri iken ziyaret etmiş gibi olur)hadis-i şerifi, bu inanışı kökünden çürütmektedir. Kabir ziyaretinin lazım olduğunu göstermektedir. Bu hadis-i şerif, vesikaları ile, Künuz-üd-dekaık kitabında yazılıdır.
(Kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur)hadisi, Hücre-i saadeti ziyaret ederek faydalanmayı emir buyurmaktadır. Onu diri iken ziyaret eden, çok faydalanarak ayrılırdı. Mübarek kabrini ziyaret edenlerin de, böyle ayrılacaklarını, bu hadis-i şerif bildiriyor.
İslam âlimlerinin büyüklerinden Abdülkadir-i Geylani, Muhyiddin-i Arabi, Takıyyüddin-i Ali Sübki, Ahmed ibni Hacer-i Mekki ve Abdülgani Nablüsi hazretleri, Peygamberin, Evliyanın kabirlerini ziyaret edip, onlara tevessül ederek, Allahü teâlâdan af ve merhamet istemek caiz olduğunu vesikalarla ispat etmişlerdir. Yusuf Nebhani hazretleriŞevahid-ül-hak kitabında, o yüksek âlimlerin kitaplarından uzun yazılar ve vesikalar alarak Hindistan’daki vehhabileri rezil etmektedir.
Vehhabi Feth-ül mecid kitabının 111.sayfasında, (La ilahe illallah diyerek, Allah’tan başka şeylere tapınmayanların malı ve canı haram olur) hadis-i şerifini yazarak, (Yalnız kelime-i tevhidi söylemek, insanın kanını ve malını kurtaramaz. Bugün, kabirlere ve ölülere tapınanlar böyledir. Bunlar, Kur’an-ı kerimde bildirilen, cahiliye müşriklerinden daha kötüdür) diyor.
Bazıları da, (Müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz) mealindeki âyet-i kerimeyi de ileri sürerek, müslümanları öldürmeyi, mallarını yağma etmeyi istiyorlar. Hurufilerin ve cahillerin küfür ve şirk olan sözlerini yazarak, tasavvufa ve tasavvuf büyüklerine saldırıyor. Ağaçlara, taşlara, mezarlara tapınanlar için olan hadis-i şerifleri yazarak, kabir üzerine türbe yapmak, kabir ziyaret etmek şirktir, küfürdür diyorlar.
Taştan, ağaçtan, bilinmeyen mezardan teberrük elbette şirktir. Fakat Peygamberlerin ve Evliyanın kabirlerini ziyaret edip, onların bereketi ile Allahü teâlâdan feyz ve bereket beklemeyi bunlara benzetmek, ahmaklık ve cahilliktir. Bu yüzden milyonlarca müslümana küfür ve şirk damgasını basmak ise, müslümanlar arasında bölücülüktür.
Ümmet-i Muhammed putlara tapmaz
Es-Savaık-ul ilahiyye firreddi alel-vehhabiyye’nin yazarı, büyük âlim Süleyman bin Abdülvehhabı Necdi, Mehmed bin Abdülvehhabın kardeşidir. Kardeşinin İngilizlerle işbirliği yaparak, ortaya çıkardığı (Vehhabilik) yolunun hatalı olduğunu vesikalarla ispat etmektedir. 44. sayfasında diyor ki:
Yolunuzun bozuk olduğunu gösteren vesikalardan biri de, (Sahihayn) denilen iki doğru hadis kitabında, yani (Buhari) ve (Müslim) kitaplarında bildirilen hadis-i şeriftir. Bu hadis-i şerifi bildiren, Ukbe bin Amir diyor ki, (Resulullah, minbere çıktı. Kendisini minber üzerinde son görüşüm bu idi. “Benden sonra, müşrik olmanızdan korkmuyorum. Dünyaya düşkün olarak, birbirinizi öldürmenizden, böylece, geçmiş kavimler gibi, helak olmanızdan korkuyorum” buyurdu.) Resulullah, Kıyamet gününe kadar ümmetinin başına gelecek olan şeylerin hepsini haber vermiştir. Yukarıdaki sahih hadis-i şerif, ümmetinin putlara tapmayacağını, bundan emin olduğunu haber vermektedir. Bu hadis-i şerif, bid’at yolunu temelinden yıkmaktadır. Çünkü vehhabi kitabı, ümmet-i Muhammedin hepsinin putlara taptıklarını, İslam memleketlerinin putlarla dolu olduğunu, türbelerin puthane olduklarını söylüyor. Türbelerden yardım, şefaat isteyenlerin kâfir olduklarına inanmayanlar da kâfirdir diyor. Halbuki, müslümanlar asırlar boyunca kabirleri ziyarete gitmiş, Evliyaya tevessül ve istigase eylemiştir. Böyle yapanlara hiçbir İslam âlimi müşrik dememiş, müslüman olarak tanımışlardır.
(Başınıza gelecekler arasında en çok korktuğum şey şirktir)hadis-i şerifinin (Şirk-i asgar)ı bildirdiği, diğer hadis-i şeriflerden anlaşılmaktadır. Şeddad bin Evs ve Ebu Hüreyre ve Mahmud bin Lebibten gelen böyle hadis-i şeriflerin hepsi, Resulullahın, ümmetine şirk-i asgarın gelmesinden korktuğunu bildiriyorlar. Hadis-i şeriflerde bildirildiği gibi olmuş, müslümanların çoğu şirk-i asgara yakalanmışlardır. Siz, bu şirk-i asgara şirk-i ekber diyor, böylece müslümanları tekfir ediyorsunuz. Müslümanlara kâfir demeyen müminlere de, kâfir damgasını basıyorsunuz. (Es-Savaık-ul-ilahiyye)
Hadika’nın 451. sayfasında, (Ey insanlar! Çok gizli olan şirkten sakınınız!) hadis-i şerifini açıklarken, buyuruyor ki:
(Bu şirk, yalnız sebepleri görmek, Allahü teâlânın yarattığını düşünmemektir. İşleri sebeplerin yaptığına inanmak, Allahü teâlâya şerik yapmak olur. Görünen, düşünülen şeyleri şerik yapmaya (Şirk-i celi), [yani açık şirk] denir. Şer’an, aklen ve âdet ile sebep olan şeylerin yaptığına inanmaya (Şirk-i hafi), [yani gizli şirk] denir.)
Abdulhak-ı Dehlevi hazretleri, Eşi’at-ül-leme’at hadis kitabının 1. cild 50. sayfasında diyor ki:
(Putlara tapmaya (Şirk-i ekber) denir. Küfür olan şirk budur. Riya ile, [yani gösteriş için] ibadet, iyilik yapmaya (Şirk-i asgar) denir. Bu küçük şirk küfür değildir.) Bu şirklerin ikisi de şirk-i celidir.
Sebepler yaratıcı değildir
Hadika’dan aldığımız, yukarıda yazılı hadis-i şerifte, ruhlardan ve ölülerden bir şey istemeye şirk denmiyor. Görünen veya görünmeyen şeylerden ve insanlardan bir şey isterken, yani sebeplere yapışırken, bu işi sebeplerin yaptığına inanmaya şirk deniyor. Kısacası, sebeplere yapışmak sünnettir. Sebeplerin yaptığına inanmak şirktir. Sebepler bir şey yapamaz, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olurlar. İşleri yapan sebepler değildir, Allahü teâlâdır.
[Hazret-i Musa, hastalanınca, "İlaçsız da Allahü teâlâ şifa verir" diyerek ilaç kullanmadı. Allahü teâlâ, (İlaç kullanmazsan şifa vermem)buyurdu. İlacı kullanınca iyi oldu. Fakat sebebini merak etti. Allahü teâlâ, (Tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek mi istiyorsun, ilaçlara tesir veren kimdir, elbette tesirleri yaratan benim) buyurdu. (K. Saadet)]
Canlı veya cansız, herhangi bir sebebin, her istediğini yapabileceğine, yani yaratacağına inanmak, onu Allahü teâlâya şerik yapmak olur. Bu inançla, ondan bir şey istemek, ona ibadet etmek olur. Sebebin yaratacağına inanmayıp, sebebe yapışınca, Allahü teâlânın yaratacağına inanmak, sebebe tapınmak olmaz. Sebebe yapışmak olur. Müslümanlar, dirilerden, ölülerden ve görünenlerden ve görünmeyenlerden bir dilekte bulundukları zaman, bunların her istediklerini kendilerinin yapacaklarına inanmıyorlar. Sebebe yapışınca, dileklerini, Allahü teâlâdan bekliyorlar. Allahü teâlânın yaratacağına inanıyorlar. Bunun için, müslümanların ruhlardan ve ölülerden bir şey istemeleri, bunlara tapınmak, onları mabud yapmak olmaz.
Allahü teâlâ, her şeyi sebep ile yaratıyor. Sebeplere yapışmamızı emir ediyor. Bunun için dileklerimize kavuşmak için, bunların sebeplerine yapışıyoruz. Sebeplere yapışmamız şirk olmuyor. Günah olmuyor. Fakat sebeplerden beklemek, şirk oluyor. Her istediklerini yapabileceklerine inanarak onlardan beklemek, şirk-i ekber oluyor. Allahü teâlânın verdiği kuvvet ile yapacaklarına inanmak, şirk-i hafi oluyor. Sebeplerden beklemeyip, onların yapacaklarına inanmayıp, yalnız Allahü teâlânın yaratacağına inanarak, dileği yalnız Allah’tan beklemek, müslümanlık oluyor. İslam dinine uymak oluyor. Müslümanların ölülerden ve ruhlardan dilekte bulunmaları böyledir. Böyle meşru dilekte bulunmaya (Tevessül) ve (İstigase) denilmektedir.
Ölüden veya diriden dilekte bulunanın, ibadet mi, yoksa tevessül mü yaptığını, yani niyetinin ne olduğunu anlamak için, dilekte bulunurken İslamiyet’in dışına çıkıp çıkmadığına bakılır. İslamiyet’in dışına çıkıyorsa yani onun gönlünü hoş etmek için, haram işliyor veya farzı yapmıyorsa, ona tapındığı anlaşılır. Görülüyor ki, diriden dilekte bulunurken, onun gönlünü hoş etmek için, İslamiyet’in dışına çıkan vehhabiler, müşrik olmaktadırlar. İslamiyet’in dışına çıkmadan tevessül eden müslümanlar ise, Allahü teâlânın emrini yapmakta, yani sebebe yapışmaktadırlar. Bunlara müşrik diyenlerden tevili olmayanları kâfir olur. İnsan, kendi nefsinin isteklerine, yani şehvetlerine kavuşmak için İslamiyet’in dışına çıkarsa, nefsine tapınmış olur. Fakat nefse tapınmaya, dinimiz şirk dememiştir. Yani bunlar kâfir değil, fâsık olurlar.
Yalan üstüne yalan, iftira üstüne iftira
Vehhabi Feth-ül mecid kitabının 142.sayfasında diyor ki:
(Eshab ve onlardan sonra gelenler, Peygamberden başka, kimse ile bereketlenmedi. Peygambere mahsus olan şeylerde, kimse ona ortak olamaz.)
CEVAP
Bu da, yazarın yalanlarından biridir. Hazret-i Ömer, yağmur duasına çıkarken, Hazret-i Abbas ile bereketlendi. Mesela, (Mevahib-i ledünniyye) tercümesinde vardır. Ehl-i sünnet kitaplarının hiçbiri, Resulullahla bereketlenmek, yalnız ona mahsustur, başkaları ile bereketlenmek caiz olmaz dememişlerdir. Başkaları ile de bereketlenildiğini bildirmişlerdir. Allahü teâlânın sevdiği kullarının kabirlerini ziyaret ederek, onlardan bereketlenmeyi, Lat ve Uzza putlarına tapınmaya benzetmek, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere iftira etmektir. Hadis-i şerifte, (Kur’an-ı kerime yanlış mana veren kâfir olur) buyuruldu. Kitabın müellifi, manaları şüpheli olan âyet-i kerimelere yanlış mana vererek, Ehl-i İslama müşrik diyor.
Yine aynı kitabının 239.sayfasından başlayarak diyor ki:
(Hadis-i şerifte, insanların en kötüsü, kıyamet kopacağı zaman diri olanlardır ve kabirleri mescid yapanlardır buyuruldu. İslamiyet’ten önce, mezarlar mescid yapılmıştı. Bu ümmetin sonra gelenleri, cahiliye ehlinden de ileri gitmiş. Sıkıştıkları zaman, Allah’ı unutuyorlar. Ölüleri ilah yapıyorlar. Ölülerin, kendilerinden istenilenleri yapacaklarına inanıyorlar. Abdülkadir-i Geylani dua edenleri işitir ve yardım eder diyorlar. Onun gaybı bildiğini sanıyorlar. Halbuki, o ölmüştür. Böyle söyleyenler kâfirdir. Kur’anı inkâr etmiş oluyorlar. İbni Kayyım, mezarların üzerindeki kubbeleri yıkmak vaciptir dedi. İmam-ı Nevevi, her ne niyet ile olursa olsun, kabir üzerine türbe yapmak haramdır dedi. Mezarlıklar pis olduğu için, orada namaz kılınması yasak edildi diyenler yanılmaktadır. Çünkü, Peygamberlerin mezarları pis olmaz. İbni Hacer-i Hiytemi (Kebair) kitabında, mezar üzerine kubbe yapmak büyük günahtır. İslam hükümet adamlarının bu kubbeleri yıkmaları lazımdır. Önce imam-ı Şafii’nin türbesini yıkmalıdır, dedi.)
Burada da müslümanlara iftira etmektedir. Müslümanlar, her gün beş kere, Allahü teâlâya ibadet ediyor. Ona yalvarıyorlar. Böyle olan bir kimse için, Allah’ı unutuyor demek, açık bir yalancılıktır. Müslümanlar ölüye tapınmaz. Allahü teâlânın sevdiği kullarının, hatta her ölünün, mezarda işittiğini, hadis-i şerifler bildirdiği için, Onun mezarına gidip, Onun sebebi ile Allahü teâlâya dua ediyorlar. Meyyitten vesile olmasını, şefaat etmesini istiyorlar. Ölü her dilediğini yapamaz. Diri de, her dilediğini yapamaz. Fakat, Allahü teâlâ, sevdiği kullarının ve en önce Peygamberlerin dualarını kabul buyuracağını söz vermiştir. Müslümanlar, Peygamberlerden ve Evliyadan bir şey yapmalarını istemez. Allahü teâlânın bir şeyi vermesi için dua etmelerini ister. Evliya, kabir başına gelenin dilediğini işitir. Bunu vermesi için, Allahü teâlâya dua eder. Allahü teâlâ da, duasını kabul eder.
İbni Hacer buyuruyor ki:
Şafii âlimlerinden birkaçı, yukarıdaki hadis-i şeriflerden alarak, altı şeyin büyük günah olduklarını bildirmişlerdir. Bunlardan biri, kabirleri mescid yapmaktır. Çünkü, hadis-i şerifte, (Peygamberlerin kabirlerini mescid yapmayınız!) buyuruldu. Kabirleri mescid yapanlara lanet edildi ve salihlerin kabirlerini mescid yapanların, kıyamet günü, insanların en kötüleri olacakları bildirildi. Mezarı mescid yapmak demek, ona karşı namaz kılmak demektir.Bunun içindir ki, Şafii âlimlerimiz Peygamberlerin ve Evliyanın mezarlarına karşı, onlara saygı olarak namaz kılmak haram olur dediler. Haram olması için, iki şart lazımdır. Biri, kabirdekinin sayılı, büyük bilinen kimse olması, ikincisi, namazın ona karşı olmasını niyet etmektir. Mezara kandil yakmak da, ölüye saygı için olunca, haram olur. Mezar etrafında dönmek de böyledir. Bunlar saygı için değil ise, mekruh olacağı anlaşılmaktadır. Kabre secde ederek saygı göstermek, ona tapınmak olur. Bu ise büyük günah, hatta küfürdür. Hanbeli âlimlerinden bazıları, kabir yanında saygı namazı kılmak büyük günahtır ve küfre sebep olur. Böyle yapılan türbeleri yıkmalıdır dedi.
İbni Hacer-i Mekki Hiytemi’nin (Fetava-yi kübra fıkhiyye)sinin Mısır baskısı, cenaze kısmında diyor ki:
(Her meyyitin gömüldüğü umumi kabristanda, mezar üstüne türbe yapılmaz. Bunları yıkmalıdır. Umumi olmayan mezarlıktaki türbelerin yanına meyyit gömmek için türbeleri yıkmak caiz değildir.)
17. sayfasında diyor ki:
(Umumi olan kabristana türbe yapmak haramdır. Yapılmış olanı yıkmalıdır. Vakıf olan kabristanda ve sahibinden izin almadan, bunun kabristanına bina yapmak da haramdır. Kendi mülkünde veya başkasının izni ile onun mülkünde türbe yapmak mekruhtur.)
25. sayfasında diyor ki:
(Umumi kabristanda türbe yapmak, çok yer kaplayarak, başkalarının ölülerini gömmelerine mani olduğu için haramdır. Umumi kabristandaki türbeleri yıkmalıdır. Şafi’i âlimlerinden çoğu bunun için, imam-ı Şafi’inin türbesinin yıkılmasına fetva vermiştir. Çünkü, bu türbe umumi kabristandadır.)
Görülüyor ki, ibni Hacer-i Mekki her türbe haramdır ve yıkılmalıdır dememiştir.
Evliyanın kabirleri üzerine türbe yapmanın caiz olduğu Cami’ul fetava’da, Keşf-ün-nur’da ve Üsul-i erbe’ada açık yazılıdır.
Sual: "Türbe eşiği öpmek, örtüsüne dokunmak, o eşyadan medet ummak, içinde yatan zatı tanrılaştırmak, bunlar küfürdür" deniyor.
CEVAP
Bir şeyin küfür oluşu, edille-i şeriyye denilen 4 delilden birisi ile anlaşılır. Türbe örtüsüne dokunmaya küfür demek, Kur’an-ı kerime yapılan bir iftiradır.
En cahil bir insan bile, türbede yatan zatı tanrılaştırmaz, ona yaratıcı demez. O zatı yaratıcı bilmek elbette küfür olur. Bir kimse, türbedeki zatı yaratıcı bilirse, isterse, hiçbir yere dokunmasın zaten kâfir olur. O zatı yaratıcı bilmeden örtüye dokunmak niye küfür olsun?
Fetava-i Hindiyye’de ana-babanın kabrini öpmenin caiz olduğu bildiriliyor. Ana-babanın kabrini öpmek caiz olunca, onlardan daha kıymetli olan evliya veya peygamber türbesini öpmek elbette caiz olur.
|
Allah’tan başkası için hayvan kesmek
|
Vehhabi Feth-ül mecid kitabında diyor ki:
(Allah’tan başkası için hayvan kesmek haramdır. Keserken, bu ümmetin münafıklarının yıldızlara yaklaşmak için yaptıkları gibi, Besmele ile kesse bile, mürted olurlar. Kestiklerini yemek helal olmaz. Zemahşeri diyor ki, ev satın alınca, yahut yeniden yaptırınca, cin çarpmasın diye hayvan kesmek de böyledir. İbrahim Meruzi diyor ki, sultan veya devlet adamları gelince, onlara yaklaşmak için hayvan kesmek haramdır. Çünkü, Allah’tan başkası için kesilmiş olur. Allah’tan başkası için yapılan adak hayvanları da haramdır. Ölüler için ve onlardan bereketlenmek için türbelere götürüp, türbe yakınlarındaki fakirlere dağıtılan yiyecek ve içecekleri de, Allah’tan başkası için nezir yapanlar ve putlar için, güneş, ay için, mezarlar için ve bunlar gibi adak yapanlar, Allah’tan başkası için yemin edenler gibi şirk yapıyorlar. Her şeyi Allah yapar. Ölü bir şey yapamaz. Öyle inanmaları küfürdür. İbni Nüceym, Bahr kitabında diyor ki, bu sapıklıklar, bir put olan Ahmed Bedevi’nin türbesinde çoktur.)
CEVAP
Önce bu kitabın put dediği Ahmed bin Ali Bedevi’nin hayatını kısaca bildirmek uygun görüldü. Şemseddin Sami beğ, Kamus-ül’a’lamkitabında diyor ki:
(Ahmed Bedevi hazretleri, Evliyanın meşhurlarından ve şeriflerdendir. Yani Hazret-i Hasan’ın soyundandır. Büyük dedesi, Haccac’ın zulmünden, Fas’a kaçmıştı. Kendisi hicretin 596 [m. 1200] yılında Fas’da doğdu. Yedi yaşında iken, babası ve kardeşleri ile Mekke’ye geldi. Hicri 633‘de, gördüğü rüya üzerine Irak’a ve Şam’a gitti. Sonra, Mısır’da Tanta şehrinde yerleşti. Çok kerametleri görüldü. Yüksek bir Veli olduğu anlaşıldı. Şöhreti her tarafa yayıldı. Ziyaretçileri ve talebesi binleri aştı. Hicri 675 de Tanta’da vefat etti.)
Seyyid Davud bin Süleyman Bağdadi hazretleri, Eşedd-ül-cihad fi İbtal-i Da’vel-ictihad adındaki kitabında buyuruyor ki:
Allahü teâlâ için adak yapmak ve hayvan kesmek ve bunların etlerini fakirlere dağıtıp, sevaplarını Peygamberlere ve Evliyaya hediye etmek küfür, şirk olurmuş. Bunlara hemen cevap vermek lazımdır. Böyle söyleyenler mezhepsizdir. Bunlar, mezhep imamlarına, İslam âlimlerine uymuyorlar. Kendi kısa görüşleri ile, noksan akılları ile konuşuyorlar. Burada, önce onları red edeceğiz. Sonra İslam âlimlerinin bildirdiklerini yazacağız.
Bekara suresinin 270. âyet-i kerimesinde mealen, (Fakire verdiğiniz sadakaları ve yaptığınız nezirleri, Allahü teâlâ biliyor) ve Hac suresinin 29. âyetinde mealen, (Nezirlerini yerine getirsinler)buyuruldu. İnsan suresinin 7. âyetinde, (Onlar nezir ettiklerini yaparlar) buyurarak övmektedir.
Bu âyet-i kerimelerde, Allahü teâlâ, nezir edenleri bilirim diyor. Nezir edenleri övüyor. Nezirin, fakirlere nafaka olduğunu bildiriyor.
Resulullah efendimize sordular:
Bir erkek veya bir kadın, Mekke şehrinden başka bir yerde, deve kesmeyi nezir ediyor. Bu, cahiliyet zamanında, putların önünde kesilen deve gibi mi olur? Cevabında, (Hayır öyle olmaz, nezirini yerine getirsin! Allahü teâlâ, her yerde hazır ve nazırdır. Herkesin nasıl niyet ettiğini bilir) buyurdu.
[Allahü teâlâ mekandan münezzehtir. (Allahü teâlâ her yerde hazır ve nazırdır) ifadesi mecazdır. Yani zamansız ve mekansız hiç bir yerde olmayarak hazır ve nazır demektir. (Birgivi vasiyetnamesi şerhi)]
Bu hadis-i şerif, sapık sözlere cevap olarak yetişir. Allah rızası için kesilmesi nezir edilen hayvanı, salih kimselerin mezarları yanında keserek, etini orada bulunan fakirlere dağıtmak ve sevabını o salih kimsenin ruhuna bağışlamak caizdir. Bir zararı yoktur. Allah rızası için kesilmesi adak yapılan hayvan elbette kesilecektir. Bu hayvanı kesmek, bir ibadettir. Etini fakirlere dağıtmak da, ayrı bir ibadettir. Bu her iki ibadetin başka başka sevapları vardır.
Vehhabinin, ölüler için adak yapılmasını ve mezar yakınında, Allahü teâlâ için hayvan kesmesini, puta tapmaya benzetmesi, müslümanlara büyük iftiradır. Bu sözünü, âyet-i kerime ile ve hadis-i şerif ile ispat etmesi lazımdır. Adak için, böyle bir ispat yapamıyor. Kâfirler için, müşrikler için gelmiş olan âyet-i kerimeleri müslümanlara bulaştırmaya kalkışıyor. Fıkıh âlimlerinin kitaplarında haram veya mekruh hatta caiz olduğu bildirilen şeyleri yazarak, küfürdür, şirktir, yaygarasını basıyor. Zaten, mezhep imamlarına, fıkıh âlimlerine kıymet vermiyor. Ehl-i sünneti aldatmak için, müslümanların gözünü boyamak için, işine gelen, çıkarına yarayan yerleri yazıyor. Halbuki, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden kendi anladığına uymaktadır. Bekara suresinin(Allah size ölü hayvan etini, kanı, domuz etini, Allah’tan başkası için kesilen hayvanı haram kılmıştır) mealindeki 173. âyet-i kerimeyi ileri sürüyor. Hep bu âyet-i kerimeyi koz olarak kullanıyor. Allahü teâlâdan başka niyet ile hayvan kesen kâfir olur, müşrik olur diyor. Bunun sözüne göre, bütün müslümanlar kâfir olmaktadır. Çünkü İslam memleketlerinde her gün yemek için milyonlarca hayvan kesiliyor. Bunların hiçbiri Allahü teâlânın rızası için, ibadet olmak için değil, ticaret için veya yemek için kesilmektedir. Allahü teâlâdan başkası için hayvan kesen müşrik olur diyen kimse, bunlara da mı müşrik diyor?
Başka yerlerde keserek, sevabını ölülerin ruhuna göndermek caiz olur diyorlar. Onlara göre, bunun da küfür ve şirk olması lazım gelir. Bunları Allah için kesiyoruz, etini fakirlere dağıtıp sevabını ölülerimize bağışlıyoruz diyorlar. Onlara deriz ki, Peygamber için ve Evliya için diyerek de bu niyet ile kesilmektedir. Bunlar için hayvan kesenin niyetinin bozuk olduğunu nereden anlıyorsunuz? Herkesin niyetini yalnız Allahü teâlâ bilir ve Onun haber verdiği kimse bilir. Başka kimse bilemez. İleri sürdükleri, yukarıdaki âyet-i kerimedeki İhlal kelimesi, bağırarak söylemek demektir. Cahiliye zamanında, putlara tapanlar, hayvan keserken Lat için ve Uzza için diyerek bağırırlardı. Müslümanlar, Bismillahi veya Allahü ekber diyerek keser. Yahut ikisini de söyleyerek Bismillahi Allahüekber diyerek keserler. Müşrikler, Allah adı yerine putların ismini söylerlerdi. Haram olan budur.
Hac zamanında, Mina’da kesilen yüzbinlerle hayvanı toprak altında bırakmaları, açlara, muhtaçlara dağıtmamaları ihlal olmaktadır. Böyle yapanların müşrik, kâfir olmaları icap eder. Yemek için, mesela misafir için hayvan kesmek, ihlal olmaz. Çünkü, İbrahim aleyhisselamın sünnetidir. Yemek için hayvan kesmek ihlal olsaydı, müşriklerin ihlalini İbrahim aleyhisselam elbet yapmazdı.
Evliya için, yani Allahü teâlânın sevdiği kulları için hayvan kesmeyi adamakta üç niyet bir arada düşünülmektedir:
1- Hayvanı, Allahü teâlâ için kesmek.
2- Etini ve başka şeylerini fakirlere dağıtmak.
3- Her müslüman, hayvanını böyle adamaktadır. Böyle hayvan adamak, misafir için kesmekten daha iyidir. Çünkü, çok olur ki, misafir zengin olur. Sadaka alması caiz olmaz. Evet, devlet adamları ve sultan yahut beklenilen yolcu gelince, onlar için hayvan kesmek ve etini fakirlere dağıtmayıp, boş yere bırakmak, kâfirlerin putları için hayvan kesmesine benzemektedir. Bu da, Şafi’i mezhebinde haramdır.
Allame ibni Hacer-i Mekki’ye soruldu:
Diri olan Veli için nezir yapmak caiz midir? Nezir olunan şeyleri o Veliye veya herhangi bir fakire vermek lazım mıdır? Ölmüş olan Veli için nezir yapmak caiz midir? Nezir olunan malı Velinin çocuklarına ve akrabasına, yahut onun yolunda bulunanlara, talebesine, hizmetçilerine vermek lazım mıdır? Mezar üzerine kabir, duvar, parmaklık, sıva gibi şeyler yapmak için nezir sahih olur mu?
CEVAP
Diri olan Veli için adak yapmak sahihtir. Adak olunan malı ona vermek vaciptir. Başka hiçbir yere vermek caiz olmaz. Ölmüş olan Veli için nezir yapmaya gelince, mal meyyitin olsun diye niyet edilirse, nezir bâtıl olur, sahih olmaz. Başka bir hayır için mesela, çocuklarına, talebesine, türbesindeki veya başka yerdeki fakirlere vermeyi, yedirmeyi niyet ederse, adak sahih olur. Niyet ettiği şeyleri vermesi vacip olur. Adak sahibi hiçbir şey niyet etmedi ise, zamanındaki müslümanların âdetlerine bakılır. Hemen her müslüman, ölü için nezirim olsun diyerek, yazdığımız yerlerden birine vermeyi ve sevabını ölüye bağışlamayı düşünmektedir. Adak yapan da, bu yerleşmiş, kökleşmiş âdetleri bildiği için, onlar gibi nezir etmiş olur. Vakıfda olduğu gibi, neziri sahih olur. Vakıfda, şartlarını söylemese, yerleşmiş âdetlerdeki şartlara göre vakfetmiş sayılmaktadır. Mezarların yapılması, sıvanması için yapılan nezirler bâtıldır. Fakat imam-ı İzra’i ve Zerkeşi ve başkaları buyurdu ki, Peygamberlerin, Evliyanın ve âlimlerin mezarlarını ve yırtıcı hayvanların, hırsızların ve düşmanların açmasından korkulan mezarları korumak için üzerlerine duvar, parmaklık gibi şeyler yapmak caizdir. Böyle faydalı şeyleri adamak sahih ve caiz olur ve iyi olur. Bunlar için vasiyet yapmak da böyledir.
İbni Hacer-i Mekki’nin fetvası daha uzundur. Kitabımıza bu kadarı yetişir. Bu konuda Hayreddin-i Remli’nin de fetvaları vardır. Bu fetvaların aslı, imam-ı Rafi’inin Cürcan’daki kabri için yapılan adak üzerindeki yazılardır. İbni Hacer-i Mekki bunları Tuhfe kitabında ve fetvalarında uzun bildirmiştir. Şafi’i mezhebinde sözbirliği ile caizdir.
[Hanefi mezhebindeki fıkıh kitaplarının en kıymetlilerinden olan Dürer ve Gurer kitabında Molla Husrev hazretleri, yemini anlatırken diyor ki:
Farz veya vacip olan ibadetlerden birine benzeyen ve namaz, oruç, sadaka, itikâf gibi başlıbaşına ibadet olan bir şeyi nezir edenin, bunu yapması lazım olur. Hasta ziyaret etmek, cenaze taşımak, camiye girmek, yol, çeşme, hastane, mektep, cami yapmak gibi, farz veya vacip cinsinden olmayan şeyler nezir edilmez. Bunlar nezir edilirse, yapılmaları lazım olmaz. Allah rızası için Receb ayında oruç tutayım demek gibi Mutlak nezir ve yolcum gelirse, Allahü teâlâ için sadaka vermek nezrim olsun demek gibi, istenilen bir şarta bağlanan Muallak nezir söylenince, şart hasıl olduğunda, nezir olunan ibadetleri yapmak vacip olur. Hadis-i şerifte, (Nezir olunanı yapmak lazımdır)buyuruldu. Hastalıktan kurtulursam, bir koyun kesmek nezirim olsun demek nezir olmaz ve koyunu kesmesi lazım gelmez. Allahü teâlânın rızası için bir koyun kesmek demek lazımdır. Allahü teâlâ için deyince, nezir olup, kesmesi lazım olur. Bin lira sadaka vermeyi, nezir eden kimsenin yüz lirası olsa, yüz lira vermesi lazım olur. Malı varsa, satıp bin lirasını sadaka verir. Şu yüz lirayı, şu günde falan fakire vermeyi nezir edip, başka yüz lirayı, başka günde, başka yerde, başka fakirlere vermesi caiz olur.
İbni Abidin, nafile namazları anlatırken, (Nezir, bir şeyin husulüne mani olmaz) hadisini bildirerek, bundan, bir nafile namazı kılmadan önce, bunu şarta bağlı nezir etmenin yasak olduğu anlaşılıyor diyor. Çünkü nezir olunan namazın bir isteğe karşılık olmasını andırmaktadır. Buhari kitabını şerh edenler, bunun yasak olması, nezir olunan namazın, şart edilen şeyin hasıl olmasına tesir edeceğini sanan kimseler içindir dediler ise de, hadis-i şerif, nafilelerin mutlak nezir yapılarak kılınmasını da yasaklamaktadır diyor. Bundan anlaşılıyor ki, şarta bağlı yapılan nezir, ibadeti, şart edilen şeye karşılık yapmak değildir. Allahü teâlâya şükür olarak yapılmaktadır. Şükür secdesi yapmak gibidir. İbadet ile ve ibadetin sevabı hediye edilen salih kimsenin duası ile, Allahü teâlânın merhametini istemektedir.]
Maliki mezhebi âlimlerinden şeyh Halil’in (Muhtasar-ı Halil)i şerhinde diyor ki:
(Niyet ederek veya söyleyerek, Mekke’den başka bir yere, mesela Resulullahın veya bir Velinin kabrine, kesmek için deve, koyun gibi hayvan götürürse, bunları keser, etlerini fakirlere dağıtır. Bu kabirlere elbise, para, yemek gibi şeyler göndermek isterse, oradaki hizmet edenlere, zengin olsalar bile, dağıtmayı niyet etti ise, onlara gönderir. Eğer sevabını onlara bağışlamayı niyet etti ise, bunları kendi memleketinde fakirlere dağıtır. Hiçbir şey niyet etmedi ise, yahut niyetini bildirmeden kendisi öldü ise, memleketindeki âdete göre olur.)
Peygamberler ve Veliler için hayvan kesmeyi adamak, Allahü teâlânın rızası için keserek sevabını bunlara bağışlamak demektir. Hadis-i şerifte, (Allah’tan başkası için hayvan kesene Allah lanet eylesin)buyuruldu. İbni Teymiye’nin talebesi ibni Kayyım-i Cevziyye Kitab-ül-Kebair kitabında ve imam-ı Zehebi, Kebair kitabında ve ibni Hacer-i Mekki, Zevacir kitabında, bu hadis-i şerifi açıklıyorlar. Allahü teâlâdan başkası için kesmek demek, keserken, seyyidim, filan Veli için demektir diyorlar. Kâfirler de keserken putun ismini söyleyerek kesiyorlar. Allahü teâlânın ismi yerine başka isimler söyleyerek kesmek böyledir. İmam-ı Nevevi, Ravda kitabında diyor ki, (Beytullah olduğundan dolayı, Kâbe için diyerek kesmek ve Resulullah olduğundan dolayı, Peygamber için diyerek kesmek caizdir. Mekke’ye veya Kâbe’ye hediye göndermek de böyledir.)
Sultan veya devlet adamları gelince, onların gözüne girmek için hayvan kesmenin haram olduğunu yukarıda bildirmiştik. Bunlar geldiği zaman, sevinerek kesmek ve çocuğu dünyaya gelince, sevinerek kesmek veya kızmış birinin gönlünü almak için kesmek caizdir. Gönlünü almak başkadır, gözüne girmek başkadır. Put için kesmek, büsbütün başkadır. Cin için kesilen kurbanlara gelince, Allah için keserek, Allah’ın, böylece cinden korumasını düşünmek caizdir. Böyle düşünmeden kesmesi haramdır.
Görülüyor ki, İslam âlimleri, her şeyi cevaplandırmışlar, kimsenin bir şey söylemesine ihtiyaç bırakmamışlardır. Herkes aradığını kitaplarda bulmuşlardır. Bir ahmak ve cahil kimse ortaya çıkarak, müslümanları parçalamak, bölücülük yapmak ve İslam âlimlerini kötülemek ve hak yolunda çalışanları gözden düşürmek için, bozuk fikirler yayarsa, bunun sapık veya zındık olduğu anlaşılır. Aklı olan kimse, buna inanmaz ve aldanmaz. Deccal’ın askerleri gibi olanlar, ancak o ahmaka inanacaklardır. Her doğruya eğri, her güzele çirkin diyeceklerdir. (Eşedd-ül-cihad)
Sual:
|
Vehhabilerin bozuk yönleri |
Aşağıdaki yazılarda önce vehhabilerin görüşleri yazılmış, sonra bunlara cevap verilmiştir.
1- Allah yarattıklarına benzemez
Vehhabiler, Allah’ı insana benzeterek (Allah Kürsüye oturmuştur) diyorlar. (Feth-ul-Mecid, Abdurrahman bin Muhammed bin Abdulvahhab. s.256. Darusselam Yayınevi Riyad)
Vehhabi İbni Baz diyor ki:
Allah hakkında, organ ve cismi reddetmek yanlıştır. (Tenbihat firreddi ala men teevveles-sıfat İbni Baz s.19 Müftülük Genel Başkanlığı. Riyad)
Allah, kendisinin suretine benzeyen insanı yarattı. (İman ehlinin Âdem’in Rahman suretinde yaratılmasıyla ilgili akidesi [İbni Baz bu kitabı övdü], Mahmud el-Tuveyciri s.76 Dar el-Liva, Riyad)
CEVAP
Allahü teâlâ ne Arş’a ne de Kürsü’ye oturmaz; çünkü oturmak insanların sıfatlarındandır. Allahü teâlâ hâşâ cisim değildir, uzuvlardan da münezzehtir. Yarattıklarına da kesinlikle benzemez. Bir âyet-i kerime meali:
(O’nun eşi ve benzeri yoktur) [Şura 11]
(Eli var, ayağı var, oturur, kalkar) gibi yapılan her türlü benzetmeler, bu âyet-i kerimeye aykırı olur.
2-Allah mekandan münezzehtir
Allah zatiyle Arşın üstündedir. (Hac Dergisi Yıl 49 11. bölüm s. 73–74 H. 1425 Mekke)
CEVAP
Bu da, (O’nun eşi ve benzeri yoktur) mealindeki âyet-i kerimeye aykırıdır. Arş sonradan yaratılmıştır. Allahü teâlâ, mekândan münezzehtir. Bir hadis-i şerif meali:
(Allah ezelde varken O’ndan başka hiç bir şey yoktu.) [Buhari]
3- İstiva
İstivayı istila manasında açıklayan kâfirdir. (Halakatün Memnua, Hüsam el-Akkad, s.26 Darüssahabe Tanta)
Allah Arş’a oturdu. (Nazarat ve Takibat ala mafi kitap el-selefiye, Salih el-Fozan, s.40, Dar el-Vatan, Riyad)
Kürsü Allah’ın ayaklarının bastığı yerdir. (Tefsir Ayet-ül Kürsi, s.19 İbnül Cevzi kütüphanesi)
CEVAP
Bu da, (O’nun eşi ve benzeri yoktur) mealindeki âyet-i kerimeye aykırıdır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istiva edendir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.) [Hadid 4]
Vehhabiler hem tevili inkâr ediyorlar, hem de bu âyetin ikinci kısmını, yani (Nerede olursanız olun, sizinle beraberdir) kısmını tevil ediyorlar. Allah’ın sıfatları tevil edilmez dedikleri halde, (Nerede olsanız, O sizinle beraberdir) kısmını tevil ederek tezada düşüyorlar. Beraberliği ilmen diye tevil ediyorlar da, istivayı dine uygun tevil etmeye yanaşmıyorlar. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Ehl-i bâtıl, istiva, vech, yed gibi kelimeleri tevil etmedikleri için sapıtmışlardır. İstiva demek, Arşa hükümran olması, Arş’ı hükmü altına alması demektir. (Hükümdar, Irak’ı kansız olarak istiva etti) demek, (Irak’ı kansız olarak ele geçirdi) demektir. (İlcam-ül-avam)
4- Allah’ı hareketten tenzih etmek
Allah yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya hareket eder. (Fetava-i el-Akideh, s.742)
CEVAP
Bu da, (O’nun eşi ve benzeri yoktur) mealindeki âyet-i kerimeye aykırıdır.
(Tatarhaniyye) fetva kitabında, (Milel ve Nihal) kitabında ve bütün muteber kitaplarda (Mücessime) ve (Müşebbihe) fırkaları gibi, (Allahü teâlâ cisim gibidir. Arş üzerinde oturur, iner, yürür) gibi hususlara inananların kâfir oldukları yazılıdır.
5- Allah’ın kelamı
Allah’ın kelamı harf ve sesledir. Allah’ın kelamı neviyle kadim, efradıyla hadis yani sonradan meydana gelmiştir. (Fetavel Akideh s. 72; Nazarat ve Takibat ala ma fi kitap es-Selefiyye, s.23, Riyad)
CEVAP
Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın kelam sıfatı ezelidir. Hiç değişmez. Harfli, sesli değildir. Emir, yasak, haber vermek gibi ve Arapça, Farsça, İbranice, Türkçe, Süryanice olmak gibi değişmesi yoktur. Böyle şekiller almaz, yazılmaz. Zihin, kulak ve dil gibi aletlere, vasıtalara muhtaç değildir. Hangi dil ile söylemek istense, söylenebilir. Böylece, Arapça söylenirse, Kuran-ı kerim denir. (İtikadname)
6- Önceki âlimleri kötülemek
Benim şeyhlerimden hiç kimse, La ilahe illallah’ın manasını bilemedi.(Muhammed bin Abdülvehhab’ın Riyad halkına gönderdiği risale, 2/137-138)
CEVAP
Vehhabiler, kâfirler için gelmiş olan âyet-i kerimeleri yanlış tefsir ederek, kendilerinden başka bütün Müslümanlara müşrik diyorlar. Önceki bütün İslam âlimlerini de cahillikle itham ediyorlar. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ahir zamanda bazıları, sizin ve atalarınızın yolundan ayrılıp, sünnetimden uzak kalacaklar, onlardan uzak durun!) [Müslim]
(Kâfirler, kâfirler için gelmiş olan âyetleri, Müslümanlara yükletirler.) [Buhari]
(Bu ümmetin sonunda gelenler, önceki âlimleri kötülediği, cahillikle suçladığı zaman, ilmini gizleyen, Allah’ın indirdiği Kur’anı gizlemiş olur.) [İbni Mace]
7- Müslümanı tekfir etmek
Ehl-i sünneti tekfir ediyorlar. (Essuhubul Vabile s.39, Acaibul Asar 7/146)
CEVAP
Müslümanı tekfir etmek küfür olur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(La ilahe illallah diyene, işlediği günahlardan dolayı kâfir demeyin! Buna kâfir diyenin kendisi kâfir olur.) [Buhari]
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]
8- Cehennem sonsuzdur
Cehennem yok olacak ve kâfirlerin azapları sona erecek. (El-kavlul-Muhtar Lifenai el-Nar, Ateşin Faniliği İçin Seçkin Söz, Abdulkerim Elhamid. S.7 Riyad)
CEVAP
Fikir babaları İbni Teymiyye de, kâfirlerin Cehennemde sonsuz kalacağını inkâr ediyor. Cehennem sonsuzdur, kâfirler orada sonsuz kalırlar. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Cehennemde temelli kalırlar, azapları hafifletilmez ve geciktirilmez.) [Al-i İmran 88]
(Orada devamlı kalırlar, azapları hafifletilmez, kurtuluş ümitleri de yoktur.) [Zuhruf 75]
9- Âdem aleyhisselam peygamberdir
Âdem ne nebi, ne de resuldür. (Peygamberlere Cümleten İman etmek, Abdullah bin Yezid, El-Mekteb El-İslami, Beyrut)
CEVAP
İki âyet-i kerime meali:
(Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesi ile İmran ailesini [Peygamber] seçip âlemlere üstün kıldı.)[Al-i imran 33]
(İşte bunlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği Peygamberlerden Âdem’in soyundan, Nuh ile birlikte [gemide]taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail’in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir.) [Meryem 58]
İki hadis-i şerif meali:
(Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselamdır.) [Taberani]
(Resullerin ilki Âdem, sonuncusu ise Muhammed’dir. İsrail oğullarının nebilerinin ilki Musa ve sonuncusu İsa’dır. Kalem ile yazan ilk Peygamber ise İdris’tir.) [Hakim-i Tirmizi]
İmam-ı a’zam hazretleri de buyuruyor ki:
Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselam, sonuncusu Muhammed aleyhisselamdır. (Fıkh-ı ekber)
10- Ebu Cehil ve Ebu Leheb
Ebu Leheb ve Ebu Cehil bile, la ilahe illallah Muhammedün Resulullah dediği halde, evliya ile tevessül eden Müslümanlardan daha çok muvahhid ve imanları daha ihlâslıdır. (Tevhidi nasıl anlarız? Muhammed Başemil s.16, Riyad)
CEVAP
Evliya düşmanlığında ne kadar ileri gitmişler. Ebu Cehil ve Ebu Leheb kâfirleri hâşâ muvahhid ve mümin değildir, Cehennemliktir. Bir âyet-i kerime meali:
(Ebu Leheb alevli ateşte yanacaktır.) [Leheb 3]
Bedir’de Ebu Cehilin başı getirildiğinde, Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ey Allah’ın düşmanı, seni zelil eden Allahü teâlâya hamd olsun! O, bu ümmetin, Firavunu idi.) [İ. Ahmed]
11- Eş’ariler ve Maturidiler
Eş’ariler ve Maturidiler Ehl-i sünnet vel cemaat olarak adlandırılmayı hak etmez. (İslam’da Meşhur Müceddidler. İbni Teymiye ve Muhammed bin Abdulvehhab s.23 Müftülük Genel Başkanlığı, Riyad)
Yukarıdaki âlimler, Eş’arileri tekfir etmiştir. (Feth-ul-Mecid, Abdurrahman bin Muhammed bin Abdulvahhab. s.353 Darusselam Yayınevi Riyad)
CEVAP
Eş’arileri tekfir etmek Ehl-i sünneti tekfir etmektir. İslam âlimlerinden Taşköprüzade şöyle yazmıştır:
(Ehl-i sünnet vel-cemaatın kelam ilmindeki reisleri iki zattır. Bunlardan birisi Hanefi, diğeri Şafii’dir. Hanefi olanı, Ebu Mensur Matüridi, Şafii olanı ise Ebül Hasen el-Eşari’dir.)
Zebidi de şöyle demiştir:
(Ehl-i sünnet vel-cemaat ismi geçince, Eşariler ve Matüridiler kastedilir.)
12- Peygambere salevat getirmek
Allahümme salli ala Muhammed tıbbil-kulubi ve devaiha ve afiyetil ebdani ve şifaiha ve nuril-absari ve diyaiha sözü şirktir. (Tevhide Nasıl Hidayet Oldum, Muahmmed Cemil Zeno, s. 83, 89 Darul-Feth Al-Şarika)
CEVAP
Resulullaha salevat getirmeye şirk denmesi de çok çirkindir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah ve melekleri, Resule salevat getiriyor. Ey iman edenler, siz de, teslimiyetle, ona salevat getirin.) [Ahzab 56] (Allah’ın salevat getirmesi yani salât etmesi rahmet etmek, meleklerinki dua etmek, müminlerinkiyse Onun şefaatini talep etmektir.)
Üç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Bana bir salât getirene, Allah ve melekleri yetmiş salât getirir.)[İ. Ahmed]
(Şefaatime en layık olan, bana en çok salât okuyandır.) [Tirmizi]
(Bana çok salevat getirenin dertleri gider, günahları affolur.)[Tirmizi]
13- La ilahe illallah demek
La ilahe illallah diye zikretmek bid’at ve şirktir. (Yasak Halkalar, Husam el-Akkad.s .25 Dar el-Sahaba, Tanta)
CEVAP
Zikre şirk demek kadar büyük sapıklık olmaz. Üç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Kalbler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur.) [Rad 28]
(Allah’a ve ahiret gününe [inanıp] kavuşmayı arzulayanlar ve Allah’ı çok zikredenler için Resulullah elbette güzel bir örnektir.)[Ahzab 21]
(Rahmân’ı zikirden yüz çevirene, yanından ayrılmayan bir şeytan musallat ederiz.) [Zuhruf 36]
Üç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Zikrin efdali, La ilahe illallah, duanın efdali de elhamdülillahtır.)[Tirmizi]
(La ilahe illallahı çok söyleyerek imanınızı tazeleyin!) [Taberani]
(Günde yüz defa La ilahe illallah diyenin yüzü kıyamette ayın 14 ü gibi parlar.) [Taberani]
14- Tasavvuf düşmanlığı
Yahudilerden önce tasavvufla savaşın; çünkü onlarda Mecusi ruhu vardır. (El-Mecmua el-Mufid min akidet el-tevhid, s.102 Mektab Darül-fikr, Riyad)
CEVAP
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlânın, kalbime doldurduğu feyzlerin, nurların hepsini Ebu Bekr’in kalbine akıttım.) [Mektubat-ı Masumiyye]
Hazret-i Ebu Hüreyre de buyuruyor ki:
(Resulullahtan iki türlü ilim öğrendim. Bunlardan birini sizlere bildirdim. İkincisini söylersem, beni öldürürsünüz.) [Buhari]
İmam-ı a’zam hazretleri, ictihadda en yüksek dereceye ulaştığı halde, Cafer-i Sadık hazretlerine talebe oldu. Daha sonra, talebe olduğu iki seneyi kastederek, (Ömrümün son iki senesi olmasaydı, Numan helak olurdu) buyurdu.
Hazret-i Ömer vefat edince, oğlu Abdullah hazretleri, (İlmin onda dokuzu öldü) buyurdu. İşitenlerin buna şaşırdıklarını görünce de,(Fıkıh bilgilerini değil, Allah’ı tanımak ilmini söyledim) buyurdu.(Buhari)
Muhammed Masum Faruki hazretleri de buyuruyor ki:
Tasavvuf marifetlerinin hepsi Resulullahtan gelmektedir. Bunların isimleri sonradan konulmuştur. Resulullahın Peygamber olduğu bildirilmeden önce, kalble zikretmekte olduğunu muteber kitaplar yazmaktadır. (2/59)
15- Peygamberi ve Evliyayı vesile ederek dua etmek
Peygamberin hürmetine demek caiz değildir. (Et-Tevhid, s.70, Riyad)
Mısır’ın en büyük tanrıları Ahmed El Bedevidir. Şam ehli de, İbni Arabî’ye taparlar. Hicaz ve Yemen halkı arasında puta ve kabirlere tapmak küfrü yayılmıştır. (Feth-ul Mecid, s.216–217)
CEVAP
Ahmed Bedevi, Resulullah efendimizin soyundadır. Müslümanların ziyaret edip feyz aldığı türbesinde, İslamiyet’e uymayan hiçbir şey yapılmıyor. (Mirat-ül-Medine, s.1049)
Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin büyüklüğünü de, ancak onlar gibi yüksek olan İslam âlimleri anlamıştır. İmam-ı Rabbani hazretlerinin(Mektubat) kitabı, bu yüce Velinin övgüsüyle doludur. Abdülgani Nablüsi hazretleri de (Hadika) kitabında anlatmaktadır.
Kabir ziyaretinde evliya ile tevessül etmeye şirk diyorlar. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı.) [Deylemi]
Yine Peygamber efendimiz, (Allahümme innî es’elüke bihakkıssâilîne aleyke = Ya Rabbi, senden isteyip de, verdiğin kimselerin hatırı için, senden istiyorum, diye dua ediniz)buyururdu. (İbni Mace)
Bir hadis-i şerif meali daha şöyledir:
(Âdem aleyhisselam dua edip dedi ki:
— Ya Rabbi! Muhammed aleyhisselam hakkı için beni affet!
Allahü teâlâ da ona sordu:
— Ey Âdem, Onu daha yaratmadım, Onu nereden biliyorsun?
— Ya Rabbi! Beni yaratınca, başımı kaldırdım. Arşın eteklerinde, La ilahe illallah Muhammedün resulullah yazılmış olduğunu gördüm. Sen isminin yanına, en çok sevdiğinin ismini yazarsın. Bunu düşünerek Onu çok sevdiğini anladım.
— Ey Âdem, doğru söyledin. Mahlûklarımın içinde, en çok sevdiğim Odur. Onun için, seni affettim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.) [Beyheki]
16- Mübarek gün ve geceler bid’at değildir
Şaban ayının 15’ini namaz ve oruçla geçirmek haramdır. (Et-Tevhid, s.101, Riyad)
Peygamberin mevlidini kutlayarak Yahudiliğe benziyorlar. (Et-Tevhid, s.115-116; Et-Tehziru min el bid'a, s.5, Riyad)
Dini geceleri kutlamak haramdır. (Et-Tevhid, s.120, Riyad)
CEVAP
Kendileri Vehhabiliğin kuruluşunu her sene bir hafta boyunca kutluyorlar.
Peygamber efendimizin doğum gününü kutlamayı Yahudiliğe benzetmeleri çok çirkindir. Bizzat Peygamberimiz kendi doğum gününü kutlamıştır. Hadis-i şerifte, (Beni övmek ibadettir) buyuruluyor. Resulullahı övmek, bid’at değil ibadettir. Mevlid kandilinde, Peygamber efendimizin doğum zamanlarında görülen halleri, mucizeleri okumak, dinlemek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da bir yere toplanıp, okurlar ve birbirlerine anlatırlardı.(S. Ebediyye)
Resulullah pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında,(Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu.(Hak Sözün Vesikaları)
İslam âlimleri, mevlid gecesine çok önem vermişlerdir. Hazret-i Mevlana, (Mevlid okunan yerden belalar gider) buyurmuştur. Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Hatta Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli olduğunu bildiren âlimler de vardır.
El-mukni, el-miyar ve Tenvir-ül-kulub kitaplarında Mevlid gecesinin Kadir gecesinden kıymetli olduğu bildiriliyor. (Ed-dürer-ül-mesun)
Diğer bütün mübarek gün ve geceler de, hadis-i şerifle bildirilmiştir. Birkaç örnek verelim:
(Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür.) [Buhari]
(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim.” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.)[İbni Mace]
(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İ. Asakir]
17- Peygamber efendimizin kabrini ziyaret
Peygamber kabrinin ziyaretiyle ilgili rivayet edilen hadisler yalandır.(Et-Tahkik vel İzah li-Kesir min Mesail el-Hac vel-Umre vez-Ziyare, s.89)
CEVAP
Vehhabileri yalanlayan birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.) [Beyheki, Dare Kutni, Taberani]
(Kabrimi ziyaret edene şefaatim helal oldu.) [Bezzar]
(Hac edip kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur.) [Taberani, Dare Kutni, İbni Cevzi]
(Hac edip de, beni ziyaret etmeyen, beni incitmiş olur.) [Dare Kutni, İ. Malik]
(Mazeretsiz beni ziyaret etmeyen bana cefa etmiş olur.) [İbni Neccar]
(Kabrimin yanında, benim için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.) [İbni Ebi Şeybe]
18- Resulullahın kabrini ziyarete gitmek
Hacı olsa da uzaktan Medine’ye Peygamberin kabrini ziyaret için gelmek haramdır. (Et-Tahkik vel İzah li-Kesir min Mesail el-Hac vel-Umre vez-Ziyare, s.88, 89, 90)
CEVAP
İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sadece beni ziyaret için gelen, kıyamette şefaatimi hak etmiş olur.) [Müslim, Taberani]
(Vefatımdan sonra beni ziyaret eden, hayatımda ziyaret etmiş gibidir.) [Beyheki]
19- Kabrin üzerine hurma dalı koymak
Kabre hurma dalı koymak caiz değildir. (Fethul Bari’ye yorum 1/320, Dar-ul Maarife)
CEVAP
Peygamber efendimiz, iki kabrin yanına gelince, bir hurma dalı getirilmesini emretti. Hurma dalını ikiye kırıp, yarısını bir kabre, yarısını da diğer kabrin üstüne koyup, (Bu dal yaş kaldığı sürece azapları hafifler) buyurdu. (İ. Mace)
20- Kadınların kabir ziyareti
Peygamberin kabri de olsa, kadınların kabir ziyareti büyük günahtır.(Fetavel Mühimme, s.149–150, Riyad)
CEVAP
Hayzlı kadın bile kabir ziyareti yapabilir. Hayzlı veya cünübün, kabir ziyaret etmesinde, bir sakınca yoktur. (Hindiyye)
İmam-ı Birgivi buyuruyor ki:
Resulullah, kabir ziyaret eden kadınlara sonradan izin verdi. (Etfal-ül-müslimin)
21- Erkeğin sakalı
Erkeğin sakalını az da olsa kesmesi haramdır. (Et-Tahkik vel İzah li-Kesir min Mesail el-Hac vel-Umre vez-Ziyare, s.16)
CEVAP
Hâlbuki Vehhabiler kendileri sadece çenede sakal bırakırlar.
Sakal âdete ait sünnetlerdendir. Kâfirlerden de sakallı olanlar var idi. Buhari, Müslim, Nesai, Ebu Davud, Tirmizi’nin rivayet ettiği (Sünnet olan on şeyden biri sakal bırakmaktır) hadis-i şerifi sakalın sünnet olduğunu açıkça bildirmektedir. (Redd-ül-muhtar)
22- Âdet dönemindeki kadını boşamak
Âdet dönemindeki boşanma geçerli olmaz. (Fetavel Mer’a, s.137, Riyad)
CEVAP
Hayzlıyken yapılan talak, haram olmakla beraber sahihtir. (Redd-ül-muhtar)
23- Minare yapmak
Camilere minare yapmak münker iştir. (Tevcihat İslamiyye, s.123. İslami İşler Bakanlığı Baskısı, Riyad)
CEVAP
Peygamber efendimiz, ezanın yüksek yere çıkılarak okunmasını emretmiştir. Bu hadis-i şerife istinaden minareler yapılmıştır. (S. Ebediyye)
Eshab-ı kiramdan Mesleme bin Mahled, Mısır’da vali iken, hicri 58 yılında, ilk minareyi yaptırdı. (Mirat-ül haremeyn)
24- Ölüye Kur’an okumak
Kabir başında Kur’an okumak haramdır. (Tevcihat İslamiyye, s.137. İslami İşler Bakanlığı Baskısı, Riyad)
CEVAP
Kabristanda yüksek sesle Kur’an-ı kerim okumak mekruhsa da; kendi işiteceğimiz sesle okumak sünnettir.
Kabristanda Kur’an okumak sünnettir. (Tahtavi)
Mezarlıkta Kur’an okuyup, sevabını ölülere hediye etmeli. (Hindiyye)
Bir hadis-i şerif meali:
(Kabristana giren kimse, Yasin suresini okusa, o gün ölülerin azapları hafifler. Ölülerin sayısı kadar o kimseye sevap verilir.)[Etfal-ül müslimin]
25- Muska takmak
Boyna dua ve âyet asmak haramdır. (Fetavel Mühimme, s.110–111, Riyad)
CEVAP
Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Ömer, (Gazap, ceza ve kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve hazır bulunmalarından, Allah’ın âyetlerine sığınırım) yazar ve büluğa ermemiş çocuklarının boyunlarına asardı. (Tirmizi)
Âyet-i kerime ve dua yazılı muskayı muşamba, naylon gibi su geçirmez şeylere sarılı olarak cünübün bile taşıması ve helâya girmesi caizdir. (Halebî, Dürr-ül-muhtar)
26- Müteşabih âyetlerin tevili
Müteşabih âyetleri tevil etmek caiz değildir. (El Kavaid-ul Müsle, s.45 Riyad)
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, mekândan münezzehtir. Ehl-i bâtıl, istiva, vech, yed gibi kelimeleri tevil etmedikleri için sapıtmışlardır. Allah’ın, Arşı istiva etmesi, Arşı hükmü altına alması demektir. (Hükümdar, Irak’ı kansız olarak istiva etti) demek, (Irak’ı kansız olarak ele geçirdi) demektir. Bu sapıklıklarına da (Selefin yolu) diyerek selef-i salihine, [Eshaba ve Tabiine] iftira ediyorlar. Yedullahtaki yed kelimesini el gibi düşünmemeli. Mesela, (Falanca şehir, filanca valinin elinde) denilince, o şehrin valinin elinin içinde değil, onun idaresi altında olduğu anlaşılır. İstiva, vech gibi kelimeler böyle tevil edilir. (İlcam-ül-avam)
27-Tesbih kullanmak
Tesbih kullanmak bid’attir. (El Hediye-tüs Sünniye, s.47 Mısır)
CEVAP
Tesbihleri parmakla saymak ve tesbih kullanmak caizdir. Resulullah, bir kadının çekirdeklerle veya çakıl taşlarıyla tesbih çektiğini gördüğü halde yasaklamamıştır. (Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbni Hibban, Hâkim)
|
http://www.islamska-zaednica.com/forum/topic/4281-tuerbe-yapmak/ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 63 ziyaretçi (152 klik) kişi burdaydı!
|
|
|
|
|
Bugün 200 ziyaretçi (242 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|