|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
.
.
Kıble neresidir, nasıl bulunur?
|
Sual: Namazın şartlarından olan istikbal-i kıble ne demektir?
CEVAP
Namazı Kâbe’ye karşı kılmak demektir. Mekke’de bulunan Kâbe binasının istikametine Kıble denir.
Kıble neresidir?
Sual: Kıble, Kâbe’nin binası mıdır?
CEVAP
Hayır, kıble Kâbe’nin arsasıdır. Yani, yerden Arşa kadar, o boşluk kıbledir. Bunun için deniz ve kuyu diplerinde, yüksek dağlarda ve uçaklarda, bu cihete doğru namaz kılınır.
Kıble saati
Sual: Türkiye takviminde kıble saati diye bir şey var. Bu nedir?
CEVAP
Her şehir için gösterilen Kıble Saati Vakti'nde, güneşe doğru yüzünü dönen kimse, Kâbe yönüne dönmüş ve o yerin kıblesini bulmuş olur.
İbrik ve kıble
Sual: Tam İlmihal’de, abdestin sünnetleri bildirilirken, (Abdest aldığı kabı dolu bırakmaktır. İbriğin ağzını kıbleye karşı durdurmalıdır. Yolcu, kıble cihetini, ibriğin ağzına bakarak kolayca anlar) deniyor. Şimdi ibrikle abdest alınmıyor, hem alınsa bile, çocuklar başka yöne çeviremez mi?
CEVAP
Eskiden köylerde misafir odaları bulunurdu. Yabancı biri gelince doğru oraya giderdi. Orada yatakları da hazır idi. Muhtar onların yemeğini verirdi. Köy bekçisi bu işle vazifeliydi. Seccade de kıble istikametine serilirdi. Bazı odalarda şu yazı asılı olurdu:
Ey misafir kıl namazı, kıble şu canipte[yönde] dir,
İşte leğen, işte ibrik, peşkir [havlu] ise iptedir.
Yani kıbleyi gösteren alametler vardı. Şayet kıblede tereddüt ederse birine sorabilirdi.
Kıbleyi bulmak için pratik yol
Sual: Biz Erzincan’da oturuyoruz. Babaannem, kıbleyi bulmak için, bize pratik bir usûl bildirmişti. (Yönümüzü güneye doğru çeviriyoruz. Güneş’in doğduğu yerle, battığı yerin ortası kıble olur) demişti. Bu usûl, her yerde geçerli olur mu?
CEVAP
Bu usûl, her yerde geçerli olmaz. Bir yerde Kıblenin yönü, o yerin, Mekke’nin doğusunda, batısında, güneyinde veya kuzeyinde olmasına göre değişir. Mesela Medine’de kıble, Erzincan’da olduğu gibi güneydedir. Hindistan’ın batı tarafında, Mali, Nijerya gibi ülkelerin doğusunda, Etiyopya, Somali ve Kenya gibi ülkelerin kuzeyinde kalıyor. Her şehre göre kıblenin yönü değişiyor. Türkiye’de Van’dan batıya doğru gittikçe kıblenin yönü güney doğuya kayar.
Babaannenin pratik usûlü, Trabzon, Gümüşhane, Diyarbakır, Elâzığ, Malatya, Urfa, Mardin ve yakınlarındaki iller için geçerli olur. Yani kıble, bu şehirlerin güneyinde kalıyor. Bu şehirlerde kıbleyi bulmak için güneye dönmek yeterlidir.
Mevsimlere, yaz ve kışa göre Güneş’in, doğuş yeri ile batış yeri farklı olur. Mesela (Aralık – Ocak) aylarında İstanbul’da kıble, Güneş’in doğduğu yere çok yakındır. Onun için batıdaki şehirlerde Güneş’in doğduğu yerle battığı yerin arası kıble olmaz. Güney doğu tarafındadır.
Kıble yönü nasıl bulunur?
Sual: Cami olmayan ve kıbleyi kimsenin bilmediği bir yerde kıble nasıl bulunur?
CEVAP
Türkiye Takvimi’nde her şehir için gösterilen Kıble Saati vaktinde, güneşe doğru yüzünü dönen, Kâbe yönüne dönmüş ve o yerin kıblesini bulmuş olur. Başka bir usul de şöyledir:
Güneşli havada, toprağa çubuk dikilir veya bir ipin ucuna anahtar, taş bağlanır, sarkıtılır. Türkiye Takvimi’ndeki Kıble saati yazılı vakitte, çubuğun ve ipin gölgeleri kıble istikâmetini gösterir. Gölgenin güneş bulunduğu tarafı kıble ciheti olur. (Faideli Bilgiler Kitabı )
Başka bir usul de şöyledir:
Akrep ve yelkovanı olan bir saatin yüzü, gökyüzüne doğru ve akrebi güneşe doğru tutulunca, akreple 12 rakamı arasındaki açının orta hattı, güneyi gösterir. (S. Ebediyye, İ. Ahlakı)
Bunun ters istikameti kuzey yönüdür. İstanbul’da güneyden 29 derece doğuya dönülerek, kıble yönü bulunur. Bunun için saati masa üzerine koyup, altı sayısı güneye çevrilir. Yelkovan beş üzerine getirilince, kıbleyi gösterir. Diğer şehirler için kıble açısı, www.namazvakti.comsitesinde vardır.
Müminlerin kıblesi Kâbe’dir
Sual: Bekara sûresinin 115. âyetinde, (Doğu da Batı da Allah'ındır) deniliyor, namazda hangi yöne dönülürse dönülsün, sahih olacağı bildiriliyor. Hâlbuki Kıbleden başka yöne dönenin namazı sahih değildir. Bu âyetin açıklaması nedir?
CEVAP
Bizim fıkıh kitaplarımıza uymamız gerekir. Âyetlere bizim mânâ vermemiz tehlikeli olur. Tefsir kitaplarında deniyor ki:
Namaz kılmak için kıbleyi araştırdıktan sonra, zannettiğimiz tarafa yönelirsek, kıble kabul edilir. Namazımız sahih olur. Bir de yeryüzünün her yerinde namaz kılmak caizdir. Gayrimüslimler gibi kilisede veya havrada ibadet etmek mecburiyeti yoktur. Doğu, Batı, bütün yeryüzü Allah'ındır. Nerede namaz kılınırsa kılınsın sahih olur.
Bazı müfessir âlimler de, Bekara sûresinin 144.,149. ve 150. âyetlerinin, Bekara sûresinin 115. âyetini nesh ettiğini bildirmişlerdir. Son inen üç âyette, (Yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir)buyuruluyor. Yani namaz için kıblemiz Kâbe’dir. Başka tarafa dönülünce sahih olmaz.
.
Namazda kıbleye dönmek
|
Sual: Namazda niyet ederken, kıble yönünü ve vaktin girdiğini düşünmeli midir?
CEVAP
Kıbleye döndüğümüzü biliyorsak mesele yok. Yani seccadeyi başka tarafa sermiş olsalar, böyle serilmeyecekti diyebiliyorsak kıbleye dönmüş sayılırız. Vaktin girdiğini de bilmek gerekir. Bilmeden rastgele namaz olmaz.
Tam İlmihal’de diyor ki:
Kıble cihetini bilmeyen kimse, araştırmadan kılarsa, kıbleye rastlamış olsa bile, namazı kabul olmaz; fakat rastlamış olduğunu, namazdan sonra öğrenirse kabul olur.
Kıbleyi araştırıp da, karar verdiği cihete kılmazsa, rastladığını anlasa bile, tekrar kılması lazım olur.
Kıbleye dönemeyen
Sual: Hastalık, malın çalınma tehlikesi, yırtıcı hayvan tehlikesi, düşman görme tehlikesi varsa, vasıtadan inince, tekrar binemeyecekse, iki namazı [öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı, üç mezhepten birini taklit edip] cem ederek de kılamayan ne yapar?
CEVAP
Namazını gücü yettiği tarafa doğru yönelerek kılar.
Vasıtada kıble
Sual: Vasıta veya uçak, otobüs hangi yöne giderse o yer kıble mi sayılır?
CEVAP
Hayır, yine kıbleye dönmeye çalışmak gerekir.
Uzayda kıbleye dönmek
Sual: Dünyada namaz kılınırken kıbleye dönülür. Fezada nasıl olur? Mesela Amerika Mars’a astronot yolladı, içlerinde Müslüman olanlar da var. Diyelim ki, onlar Mars’a ulaştıklarında orada 6 ay kaldılar, bu sırada namaz kılmayı isteyen bir astronot nereyi Kıble olarak almalı? Namaz saatlerini nasıl ayarlamalı?
CEVAP
Dünyaya doğru dönünce kıbleye dönülmüş olur. Ellerindeki aletlerle dünyanın ne tarafta olduğunu bilirler. Bilmediklerini kabul edelim, o zaman da dünyanın ne tarafta olduğunu tahmin ederler, zannettikleri yöne doğru kılarlar.
Namaz vakitleri güneşe göre ayarlanır. Mars’a gidebilen, teknik imkân ve bilgiye sahip bu insanların, güneşe göre namaz vakitlerini de tayin etmeleri zor olmaz. Mars’a gidebiliyorsa namaz vakitlerini de hesaplayabilir.
Kıbleden kaç derece sapılabilir?
Sual: Kıbleden kaç derece sapılırsa namaz caiz olur? Kıbleye karşı ayak uzatmak veya ihtiyaç gidermek için mahzurlu olan kıble açısı ne kadardır? Yine bunun gibi inşaat yaparken, WC kıbleden ne kadar dönük olmalıdır?
CEVAP
Göz sinirlerinin çapraz istikameti arasındaki açıklık Kâbe’ye rastlarsa, namaz sahih olur. Bu açı 45 derece kadardır. Hastalık, düşman, hırsız korkusu veya yanlış bulmak ile kıbleden ayrılmak, farz namazlarda câiz ise de, vapurda, trende kıbleye dönmek şarttır.
Yanlış duranı döndürmek
Sual: Bir kimse kıbleyi araştırarak namaza durup bir rekat kıldıktan sonra salih biri gelse, (Yanlış durmuşsun) diyerek eli ile kıbleye döndürse, namazı sahih olur mu?
CEVAP
Evet, namaz sahihtir.
Ters yöne namaz
Sual: Avrupa’da, camimizin kıblesi 40 derece kadar yanlıştır. Kıbleye doğru namaz kılalım dediğim zaman imam, (Müslümanlara kolaylık olsun, düz kılsınlar, kıbleye dönmek gerekmez) dedi. Hoca bu durumu, Türkiye’den ve Diyanet’ten gelen profesörlere de sormuş, onlar da, (Kıble 30–40 derece eğik olsa da kılabilirsiniz, çünkü siz Müslüman ülkesinde değilsiniz, binalar kıbleye doğru yapılmıyor, caminin yönü ne tarafaysa o yöne kılabilirsiniz) demişler. Böyle bir şey olabilir mi?
CEVAP
Bu işte bir yanlışlık var gibi görünüyor. Diyanet yetkilileri niye böyle bir şey söylesin? İmam yanlış anlamış veya kendi görüşünü onlara mal etmek istemiş olabilir.
Namazın şartlarından biri de İstikbal-i kıble’dir, namaz kılarken kıbleye dönmek demektir. Şâfiî mezhebinde tam kıbleye dönülmesi, hiç eğik olmaması lazımdır. Göz sinirlerinin çapraz istikameti arasındaki açıklık, Kâ'beye rastlarsa, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde namaz sahîh olur. Bu zâviye takrîben 45 derecedir.
“Kıblem Kâbe’dir” demek
Sual: Bir arkadaş, (Namaza dururken, “Döndüm kıbleye, kıblem Kâbe’dir” denmez. Çünkü Kâbe'ye secde etmek küfür olur) dedi. Biz Kâbe'ye secde etmiyoruz, Kâbe'ye dönüyoruz, döndüğümüz yeri söylemenin ne mahzuru olur ki?
CEVAP
Hiç mahzuru olmaz. Çünkü İslam Ahlakı kitabında, (Kıble cihetine dönmek farzdır. Kıble, Mekke şehrinde bulunan Kâbe’dir. Namaz Kâbe’ye karşı kılınır. Kâbe’ye karşı secde edilir. Kâbe için secde edilmez. Allahü teâlâ için secde edilir) deniyor. Öyle niyet etmek, kıblenin neresi olduğunu hatırlamak içindir. Kâbe'ye dönmek farz olduğu gibi, Kâbe'ye döndüğümüzü bilmek de farzdır. Nereye döndüğümüzü bilmeden namaz kılarsak namaz sahih olmaz.
Sırtını Kâbe’ye dönmek
Sual: Dünya yuvarlak olduğuna göre, kıbleye değil de, tam ters yöne dönsek yine Kâbe’ye dönmüş olmuyor muyuz?
CEVAP
Evet, yine Kâbe'ye dönülmüş olur, ancak dinimiz en kısa yoldan dönmeyi emrediyor. Mesela Mekke’de olsak, karşımızda Kâbe olsa, tersine dönsek, dinin emrine uymamış, arkamızı kıbleye dönmüş oluruz.
.
Kıbleyi araştırmak
|
Sual: Tam İlmihal’de, (Kıble yönünü bilmeyen kimse, araştırmadan kılarsa, kıbleye rastlamış olsa bile, namazı kabul olmaz; fakat rastlamış olduğunu, namazdan sonra öğrenirse kabul olur)deniyor. Bu kısmı anlayamadık.
CEVAP
Araştırma yapmadan kıldığı için namazı kabul olmuyor. Sonra kıbleye kıldığını öğrenince namazı kabul oluyor. Öğrenmezse kabul olmuyor. Ne tarafa kıldığı bilinmediği için kabul olmuyor. Öğrenince ne tarafa kıldığı biliniyor.
Abdestli bir kimse de, abdestli olup olmadığını bilmese, namaz kılsa kabul olmaz; çünkü abdesti olduğunu bilmiyor. Ama abdestli olduğunu hatırlarsa namazı kabul olur.
Kıbleyi araştıran
Sual: Kıbleyi bilmeyen kimse, araştırıp namaz kılsa, daha sonra kıldığı istikametin kıble ciheti olmadığı anlaşılsa, namazı iade etmesi gerekir mi?
CEVAP
Kıbleyi bilmeyen kimse, kendisi araştırır, zannına göre karar verdiği cihete doğru kılar. Sonradan yanlış olduğunu anlasa bile namazını iade etmez. Çünkü kıble ve namaz vakitleri fazla zan ile kabul olur.(El-ihtiyar)
Araştırmadan kıbleye dönmek
Sual: Kıbleyi araştırmadan namaz kılan, sonra kıbleye rastladığını anlarsa namazı sahih olur mu?
CEVAP
Bir kimse, camilere, güneşe bakmadan, bilen birine sormadan ve araştırma yapmadan namaz kılarsa, kıbleye rastlamış olsa bile, namazı kabul olmaz; fakat rastlamış olduğunu, namazdan sonra öğrenirse sahih olur. Namaz arasında, öğrenirse sahih olmaz. Kıbleyi araştırıp da, karar verdiği yöne kılmazsa, rastladığını anlasa bile, tekrar kılması gerekir.
Kıbleyi araştırmak
Sual: Kıbleyi bilmeyen, kâfir ve fâsıklara sorup öğrenebilir mi?
CEVAP
Cami bulunmayan, hesap, yıldız, pusula, güneş gibi şeylerle de anlaşılamayan yerlerde, kıbleyi bilen, salih Müslümanlara sormak gerekir. Kâfirlere, fâsıklara ve çocuklara sorulmaz. Bunlara, yönleri anlamak için, güneşin ne taraftan doğduğu ve battığı sorulabilir. Böylece kendi araştırır. Karar verdiği yöne doğru kılar. Sonradan, yanlış olduğunu anlarsa, namazı iade etmez.
|
.
Kıbleye saygı
|
Sual: Otururken arkamızı kıbleye gelecek şekilde oturmak veya kıbleye karşı ayak uzatmak caiz midir? Eski camilerde vaaz kürsüsünün arkası kıbleye gelmiyordu, yeni camilerde arkaya gelecek şekilde yapılıyor. Bu uygun mudur?
CEVAP
Muteber din kitaplarımızdaki bilgiler şöyledir:
1- Yatarken ve otururken, kıbleye karşı ayak uzatmak mekruhtur.
2- Mushaf’a karşı ayak uzatmak mekruhtur. Mushaf yüksekteyse mekruh olmaz.
3- Tuvalette kıbleyi öne veya arkaya getirmek mekruhtur.
4- Mushaf’ı kıbleye karşı oturarak okumak sünnettir.
5- Ezanı başından sonuna kadar, kıbleye karşı okumak sünnettir.
6- Her zaman otururken, kıbleye karşı oturmak sünnettir. Bir hadis-i şerif meali:
(Her şeyin en güzel ve en uygun bir şekli vardır. Oturma şeklinin en güzeli de, kıbleye karşı oturmaktır.) [Ebu Davud]
Bunların istisnaları da vardır:
İmamın, oturduğu yerde kıbleye karşı kalması mekruhtur. Cemaate dönmesi veya sağa, sola dönüp oturması lazımdır. Kabir ziyaret ederken, kıbleyi arkada bırakıp, meyyitin yüzüne karşı oturup selam vermek müstehabdır. (İhya)
Tuvalette kıbleye dönmek
Sual: Helâda kıbleye karşı dönmenin dini hükmü nedir?
CEVAP
Helâda ve kırda abdest bozarken kıbleye önünü ve arkasını dönmek mekruhtur. Unutulursa, üstünü kirletmek tehlikesi varsa veya başka bir mazereti varsa, kıbleye önünü veya arkasını dönmek mekruh olmaz.(Hidaye)
Küçük çocukları kıbleye karşı tutarak abdest ettirmek, tutan büyüğe mekruh olur.
.XXXXXXXXXXXXXXX
.
www.yeniumit.com.tr/konular/detay/kiblenin-tahvili-ile-ilgili-ayetlerin
Oryantalistlerin, Kur ân ın tertibi ile ilgili tenkit ettikleri hususlardan birisi de, Bakara sûresindeki kıble
.
KIBLENİN TAHVİLİ İLE İLGİLİ ÂYETLERİN
Prof. Dr. Davut Aydüz
Kur ân-ı Kerîm in tertib ve düzeni, âhenk ve insicamı, O nun mûcizevî buudlarından birini teşkil ettiği gibi, ifade tarzı ve anlatım keyfiyeti de beşer karihasını aşan, insan kudretini âciz bırakan bir başka mûcizevî buudunu teşkil eder. Kur ân-ı Kerîm, 23 sene zarfında, değişik olaylar, durumlar, muhataplar karşısında, parça parça olarak peyderpey inmesine rağmen O nun sûreleri, âyetleri ve hattâ kelimeleri arasında birbirine zıt düşen, birbirinin âhengini bozan tek bir ifade, tek bir cümle bulmak mümkün değildir. Bir solukta söylenmiş şiir gibidir adeta O nun bütünü. Bu ise ancak, 23 seneyi bir an gibi gören, geçmişi bu günle, bugünü de yarınla bir arada görüp bilen, hâsılı, zamandan ve mekândan münezzeh olan bir Zat ın kelâmı olmakla açıklanabilir. Halbuki Kur ân vahyinin, devamlı sûrette değişen sebep ve hâdiselere göre ceste ceste gönderilmesi, bir yandan konuların mahiyetindeki değişiklik, diğer yandan parçalar arasındaki zaman farkı, tabiî olarak, onlardan bahsederken irtibatsızlığa sebep olmalıydı. Bunları bir sûre başlığı altında toplamak, normalde dağınıklığa yol açmalıydı. ...Eğer O, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, O nda birçok tutarsızlık bulurlardı (Nisâ/4: 82).
İşte sûreler ve âyetler arası bu tanzim bile, tek başına gösterir ki Kur ân, beşer kelâmı değil, her şeyi bilen Zâtın kelâmıdır (Draz, 152).
Bu gerçeğe rağmen, Kur ân a ve sûrelere bir bütün olarak bakamayan oryantalistler ve onlar gibi düşünenler, sûreler ve âyetler arası intizâm ve irtibatı anlayamamaktadırlar. Anlayamayınca da, kendi akıllarını tek doğru kabul etmekte ve Kur ân-ı Kerîm in mevcut tertibinin hatalı olduğunu söyleyerek başka tertipler teklif etmektedirler. Halbuki Kur ân, nâzil olduğu sıraya göre düzenlenmeyip, vahye müstenid Peygamber Efendimiz in (s.a.s.) emriyle elimizdeki mevcut şekliyle tertip edilmiştir. Bu tertipte birçok hikmetler vardır. Bu hikmetleri müfessirlerimiz, gerek tefsirlerinde âyetleri tefsir ederlerken, gerekse müstakil kitaplarda açıklamışlardır. Âyetler ve sûreler arası hikmetleri bulup çıkarmak için ciddî gayret sarfeden müfessirlerimiz, eğer iki âyet veya iki sûre arasındaki münâsebeti bilememişlerse, hiçbir zaman mevcut tertibi beğenmemezlik etmemiş ve başka bir tertip teklif etmemişlerdir. Fakat oryantalistler ve onların tesiri altında kalanlar, mevcut tertipteki âyetler arası münasebeti bilemeyince, kendi akıllarına göre yeni bir tertip teklif etmektedirler. Halbuki ilâhî bir kitap, hiçbir zaman keyfî tertibe bırakılamayacağı gibi, böyle bir yol açık olsa, farklı tertipte kişiler sayısınca Kur ân ortaya çıkacaktır. Allah (c.c.), böyle bir şeyden Kur ân ı bugüne kadar muhafaza etmiş ve Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur ân ı biz indirdik, onu koruyacak olan da Biziz. (Hicr/15: 9) âyeti gereği kıyâmete kadar da muhâfaza edecektir.
Oryantalistlerin, Kur ân ın tertibi ile ilgili tenkit ettikleri hususlardan birisi de, Bakara sûresindeki kıble ile ilgili âyetlerdir. Onlara göre mevcut tertip, anlam ilişkisi bakımından tutarlı değildir ve anlam karışıklığı vardır. İddialarına göre âyetlerin dizilişi, 143-115-144-142 şeklinde olmalıdır:
Ve işte böylece Biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki, insanlar nezdinde Hakk ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun. Senin arzulayıp da şu anda yöneldiğin Kâbe yi kıble yapmamızın sebebi, sırf Peygamber in izinden gidenlerle O ndan ayrılıp gerisin geriye dönecekleri meydana çıkarmaktır. Gerçi bu oldukça ağır bir iştir, ancak Allah ın doğru yola erdirdiği kimseler için mesele teşkil etmez. Allah, imanınızı zayi edecek değildir. Çünkü Allah, insanlara karşı pek şefkatlidir, çok merhametlidir. (Bakara/2: 143)
Doğu da Batı da Allah ındır, hangi tarafa dönerseniz, orada Allah a itaat ve ibadet ciheti vardır. Muhakkak ki Allah ın lûtfu ve rahmeti geniştir, ilmi her şeyi kuşatır. (Bakara/2: 115)
Elbette ilâhî buyruğu bekleyerek yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz. Artık müsterih ol, işte memnun olacağın kıbleye seni yöneltiyoruz. Haydi çevir yüzünü Mescid-i Haram a doğru! Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kıbleyi çevirmenin gerçekten Rabbileri tarafından olduğunu bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir. (Bakara/2:144)
Akılsız insanlar, Bu Müslümanları daha önce yöneldikleri Kıbleden çeviren sebep nedir? diyecekler. De ki: Doğu da Batı da Allah ındır. O, dilediği kimseyi doğru yola yöneltir Bakara/2: 142).
Biz, bu makalemizde, mevcut tertibe göre Bakara sûresindeki kıble ile ilgili âyetleri (115,142,143,144) kısaca açıklayarak, aralarındaki münâsebeti göstermeye çalışacağız.
وَ ِللهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللهِ إِنَّ اللهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Doğu da Batı da Allah ındır; hangi tarafa dönerseniz, orada Allah a itaat ve ibadet ciheti vardır. Muhakkak ki, Allah ın lûtfu ve rahmeti geniştir, ilmi her şeyi kuşatır. (Bakara/2: 115)
Bu âyetten bir önceki âyet şudur:
Allah ın mescidlerinde Allah ın adının anılmasını engelleyip, oraların ıssız ve harap hâle gelmesine çalışanlardan daha zalim kim olabilir? Bunlar, oralara ancak korka korka girebilirler. Onlar için dünyada zillet, âhirette ise müthiş bir azap vardır. (Bakara/2:114)
Müfessirlere göre, bu iki âyet arasında şöyle bir münâsebet vardır:
Allah ın mescitlerini, içlerinde Allah denilmekten menetmek ve harap olmalarına çalışmak, hem Allah ın, hem mescitlerin, hem de insanların hakkına çok büyük bir tecavüzdür. Şu hâlde, mescitlere saldırmak ve onların maddeten veya manen harap olmalarına çalışmak, zulümlerin en büyüğüdür ve bunu yapanlar en zalim kimselerdendir... O mescitlerden men edilen ve Allah a cidden ibadet etmek isteyenler asla ye se kapılmamalı ve ümitsizliğe düşmemelidirler. O mescitlerde ibadet etmekten engellendik diye Allah tan ve Allah a ibadetten vazgeçmemelidirler. Çünkü sadece o mescitler değil, doğusu ve batısı ile bütün yeryüzü, bütün yönleri ve istikametleriyle bütün yeryüzü Allah ındır (Ebû Hayyan 1:530; Bikâî, 2:122). Şu hâlde, her nereye dönerseniz dönünüz, orada, Allah a ibâdet edecek bir yön, bir cihet vardır. Allah ın bir mekânı yoktur. O, aslında yönden de, cihetten de münezzehtir, fakat bütün yönler, bütün cihetler O nundur. Namaz kılmak için, mutlaka bir mescitte bulunmak zarurî değildir. Açık olan şu ki, yeryüzünün her tarafında, hatta zaruret hâlinde her yana, her cihete namaz kılınabilir. Allah ın, Peygamberlere bir kıble emretmesi darlıktan veya bilgisizlikten değil, kullarını korumak ve onları birlik ve beraberlik demek olan tevhid sırrıyla terbiye etmek içindir. Allah, lûtfu ve rahmeti geniş olduğu için daha önce emrettiği bir kıbleyi değiştirerek, ona benzer ve hatta ondan daha hayırlı bir başka kıbleye tahvil edebilir (Taberî, 1:501; Kurtubî, 2:82).
Büyük müfessir Taberî ye göre: 115 nci âyette kıblenin çevrileceğine işaret vardır. Elmalılı da, âyetle ilgili açıklamalarında aynı hususa yer vermekte ve Bakara sûresinin bu 115 inci âyetinde ibadet için, özellikle namaz kılmak için büyük bir genişlik öngörülmüş ve kıblenin değişmesi işine de güzel bir mukaddime (başlangıç) yapılmış, âdeta kıblenin değişmesi gerektiğine işaret edilmiştir demektedir (Yazır, 1:394).
115 inci âyette kıblenin ileride değiştirileceğine dair bu işaretten sonra, kıble değiştirildiği zaman sefihlerin söyleyecekleri şeyler önceden haber verilerek şöyle deniliyor:
سَيَقُولُ السُّفَهَآءُ مِنْ النَّاسِ مَا وَلاَّهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُوا عَلَيْهَا قُلْ ِللهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ يَهْدِي مَنْ يَشَآءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
Akılsız insanlar: Bu Müslümanları daha önce yöneldikleri Kıbleden çeviren sebep nedir? diyecekler. De ki: Doğu da Batı da Allah ındır. O, dilediği kimseyi doğru yola yöneltir. (Bakara/2: 142)
İnsanlar içinden birtakım beyinsizler, hafif akıllı anlayışsızlar diyecekler ki, bunları, yani Muhammed ve ümmetini, bulundukları kıblelerinden yani Beyt-i Makdis den çeviren nedir? Bu söz, neshi inkâr eden ve kıblenin tahvîline itiraz etmek isteyen Yahudiler, münafıklar (Vahidî, 42-43; Taberî, 2:1) ve Mekkeli müşrikler (Kurtubî, 2:148) tarafından ileri sürülmüş, âyet de onlar hakkında inmiştir.
İşte bütün bunlara karşı ve daha doğrusu, kıblenin değişmesinden önce sefihlerin ne diyecekleri ve onlara nasıl cevap verileceği hususuna işaret etmek üzere (Taberî, 1:2; Zemahşerî, 1:242; Nesefî, 1:83) 142 ve 143 ncü âyetler inmiştir.
Asrımızın değerli müfessirlerinden Seyyid Kutub a göre de bu âyet, gelecekten haber vermektedir. Bu âyet, kıblenin değiştirilmesi neticesinde beyinsizlerin söyleyecekleri uydurma lâflar ve sorulara bir mukaddimedir. Âyet-i kerîme, söyleyecekleri şeylerin belli, plânlarının malûm ve cevaplarının hazır olduğu hissini vermek için istikbâl sigası ile başlıyor. Hem yersiz soru sorma hareketlerinin tesirini tedavi ediyor, hem de Resûlullah a onlara verilecek cevabı telkin ediyor... (Kutub, ilgili âyet)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Mekke de iken, bazılarına göre Kâbe ye, bazılarına göre Beyt-i Makdis e, doğru namaz kılıyordu. Bu iki görüşü telif edebilen daha başkalarına göre ise, Kâbe yi önüne alarak Beyt-i Makdis e doğru namaz kılıyordu (İbn. Kesir, 1:226). İbn Atiyye ve Cessâs gibi bazı âlimlere göre Mekke de †Kâbe öne alınarak†Beyt-i Makdis e doğru yönelmenin emredilmesiyle Müslümanlar, Kâbe ye yönelen müşriklerden ayırdediliyor ve aynı zamanda da imtihan ediliyorlardı. Fakat Medine de, Kâbe ile Beyt-i Makdis i cem etmek mümkün olmadığından, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Beyt-i Makdis e doğru namaz kılmaya başlayınca, bu iş putperest Araplar ın gücüne gitti. Daha sonra tekrar Kâbe ye dönülerek namaz kılınması emir buyurulduğu zaman putperest Araplar sevindi, yahudiler rahatsız oldu (İbn Atiyye, 2:7; Cassas, 1:106). Yahudiler ve münâfıklar: Bu ne iş böyle, kâh buraya, kâh oraya? Bunda kesinlik yok ve kararlılık olsa böyle olur mu? diyerek, Müslümanlar arasına şüphe ve fitne sokmaya çalıştılar.
Medine döneminin başında Peygamberimizin Beyt-i Makdis e dönmesinin emredilmesiyle (Taberî, 2:5; İbn Ebî Hatim, 1:248) kendi Kâbe lerini bırakmaya hazır olmayan müşrik Araplar denendi. Bu, kabilecilik geleneğini, bu tür cahiliye değerlerinin tesirlerini yok etme adına zorlu bir imtihandı, fakat samimi mü minler başarılı oldular, kabile taassubu içinde olanlar ise imtihanı kaybettiler. Kıble, Kudüs ten Kâbe ye çevrildiğinde ise Müslüman olan Yahudi ve Hırıstiyanlar deneniyordu. Atalarının kıblesinden başka bir kıble kabul etmek onlar için çok zordu. Bu şekilde İslâm dan yüz çevirenler, Allah ın gerçek kullarından ayırdedildi ve Peygamber Efendimiz in (s.a.s.) yanında sadece gerçek mü minler kaldı (Mevdudî, 1:107). Onlar kıble değişikliklerine itiraz etmedikleri gibi, imanlarında ve imanlarının gereği namazlarında samimi olduklarından ve diğer Müslüman kardeşlerini kendi nefisleri kadar sevdiklerinden: Vefat eden arkadaşlarımızın kıldıkları namazlar ne olacak? diye telâş ve endişeye kapıldılar. Bunun üzerine şu âyet indi:
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَآءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَآ إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِنْ كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى الله ُوَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِيع َإِيمَانَكُمْ إِنَّ اللهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ
Ve işte böylece Biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki, insanlar nezdinde Hakk ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun. Senin arzulayıp da şu anda yöneldiğin Kâbe yi kıble yapmamızın sebebi, sırf Peygamberin izinden gidenlerle O ndan ayrılıp gerisin geriye dönecekleri meydana çıkarmaktır. Gerçi bu, oldukça ağır bir iştir, ancak Allah ın doğru yola erdirdiği kimseler için mesele teşkil etmez. Allah, imanınızı (Beyt-i Makdis e doğru kıldığınız namazlarınızı) zayi edecek değildir. Çünkü Allah, insanlara karşı pek şefkatlidir, çok merhametlidir (Bakara/2: 143). (Ebû Davud, sünne 16; Tirmizî, tefsir 3; Süyutî, 29)
Hz. Peygamber (s.a.s.), yukarıdan beri devam edegelen bu işaretler üzerine
artık kıblenin değişmesiyle ilgili vahiy emrinin gelmesini bekleyip duruyordu. Adeta semadan Cibril in yolunu gözlüyor ve atası İbrahim aleyhisselâmın kıblesi olan Kâbe ye yönelmek için Allah a duâ ediyordu. Nihayet şu âyetler nâzil oldu:
- قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَآءِ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ وَمَا اللهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Elbette ilâhî buyruğu bekleyerek yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz. Artık müsterih ol, işte memnun olacağın kıbleye seni yöneltiyoruz. Haydi çevir yüzünü Mescid-i Haram a doğru! Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kıbleyi çevirmenin gerçekten Rableri tarafından olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. (Bakara/2: 144)
Kıblenin çevrilmesi hakkındaki 115 nci âyetle başlayıp, 142 ve 143 ncü âyetlerle devam eden işaretler, bu 144 ncü âyet ile son ve kesin şeklini almıştır. Artık namazda Kâbe ye yönelmek farz olarak kesinlik kazanmıştır. (Yazır, 1: 436)
.
|
|
|
|
|
Bugün 33 ziyaretçi (51 klik) kişi burdaydı!
|
|
|
|
Bugün 282 ziyaretçi (1148 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|