Şapka yüzünden asılan Şalcı Bacı hadisesini Necip Fazıl mı uydurdu?
*
Birçok yalanını ifşa ettiğimiz odaTV yazarı Sinan Meydan, bu sefer de Şalcı Bacı olarak bilinen bir kadının Erzurum’da yaşanan şapka hadiselerinden dolayı asıldığını inkar ediyor. Üstelik bunun Necip Fazıl Kısakürek’in bir “uydurması” olduğunu söyleyerek hiç sıkılmadan bir de iftira atıyor.
Kitabından okuyalım:
“Aslında Şalcı Bacı yalanını -isim vermeden de olsa- ilk ortaya atan kişi bu tür Cumhuriyet tarihi yalanlarının üstadı Necip Fazıl’dır. Necip Fazıl, 1969 basımı “Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitabının “Şapka Kurbanları” başlıklı bölümünde Erzurum’da Şapka Devrimi’ne karşı gerçekleştirilen “Mahzun Müslümanların acıklı direnişini(!)” anlatırken… (…) Necip Fazıl’ın kaynağı nedir diye soruyorsanız, çok beklersiniz! Çünkü Necip Fazıl kaynak kullanmaz. Bu konuda da hiçbir kaynağı yoktur. Belli ki yine o şairane hayal gücünü kullanmıştır! Gördüğünüz gibi taşlar iyice yerli yerine oturuyor. Böylece gazeteci Nimet Arzık’ın Şalcı Bacı yalanının ilk kaynağını da öğrenmiş bulunuyoruz. Görülen o ki Necip Fazıl’ın “Şapka Devrimi nedeniyle Erzurum’da bir de kadın asıldı!” yalanından Nimet Arzık “Şalcı Bacı Asılmağa Gidiyordu” başlıklı bir hikaye kurgulamıştır. Ne ilginçtir ki, Necip Fazıl’ın 1969’da yayımlanan “Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitabında ortaya attığı bu iddiayı Nimet Arzık, yine 1969’da yayımlanan “Çetin Altan’dan Demirel’e Eş Kişiler Zinciri” adlı kitabında kullanmıştır. Yani yalanın ortaya çıkış tarihi 1969’dur.”[1]
*
[1] no’lu dipnotta sözü edilen yalan, iftira, palavra ve komplo teorisi… Meydan, bu yalanının devamında o geniş “hayal gücünü” kullanarak Şalcı Bacı “yalanının” 1969’da ortaya atılmasının tesadüf olmadığını, Atatürk Cumhuriyeti’ne yönelik bir Amerikancı-Islamcı saldırı olduğunu ima ediyor. Yani açıkça komplo teorisi üretiyor!.. Yalan üzerine komplo bina ediyor. Ama biz o binayı yıkarız…
***
Gördüğünüz gibi, Meydan’a göre bu “yalan(!)” ilk olarak Necip Fazıl’ın 1969’da basılan “Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitabında ortaya atılmışmış…
Halbuki asıl yalan ve iftiranın daniskası budur.
Bu hadise, 1961 senesinde yayınlanan “Tarih Yolunda Erzurum” adlı bir dergide anlatılmıştır. Yani Necip Fazıl Kısakürek’in kitabından 8 sene evvel!
Sadrettin Ibrahim Hakkıoğlu tarafından kaleme alınan, “Erzurum’da Şapka Hadisesi” başlıklı makalede söz konusu hadiseye şöyle temas edilir:
“Hususi sıkı yönetim mahkemesi kurulmuştur. Ilk icraat 13 erkek bir kadın idam edilmiştir. Bu arada kahramanlığı ile tanınmış, harpte yararlık göstermiş, sevilen bir adamdan, kılbaş Fevzi bey hadiseyle ilgili diye ihbar edilmiş, isbat edilemeyince kaçıyor diye jandarmaya vurdurulmuştur. Ölü sayısı 15’tir. 14 tanesi idamdır, 73 muhtelif ağır hapis cezası ile sürgüne gönderilmiştir. 8-10 aile de Erzurum haricinde ikamete mahkum edilmiştir.”[2]
*
[2] no’lu dipnotta bahsi edilen 1961 tarihli “Tarih Yolunda Erzurum” adlı derginin kapağı ve söz konusu makalenin ilgili sayfası…
***
Ne yazıyor? “13 erkek bir kadın idam edilmiştir.” Nerede yazıyor? 1961 tarihli dergide. Hani Necip Fazıl Kısakürek 1969’da uydurmuştu? Ne oldu? Işte böyle kalırsın…
Yukarıdaki bilgiyi daha evvel yine bu web sitede paylaştığım “Kemalist Rejimin Şapka yüzünden idam ettiği Şalcı Bacı” başlıklı yazıda vermiştim.[3]
Meydan’ın yalanı bununla kalsa iyi. Bu zatın bilgileri doğru aktarmadığını evvelce yayınladığımız yazılarda defaatle ispatlamıştık. Hemen birkaç tanesini şuracıkta hatırlatayım…
Che’nin çantasından Nutuk çıktığını iddia ediyordu, kendisine yazılan cevaptan sonra çark etti[4], M. Kemal’in Balıkesir hutbesinde “Allah birdir” demesini imanına delil göstermişti, buna da cevap verdik[5] M. Kemal’in emperyalistlere-siyonistlere Filistin meselesinde ultimatom verdiği palavrasını ortaya atmıştı, bu da yalan çıktı[6], M. Kemal’in Tokyo’da cami yaptırdığını iddia etmişti, buna da cevap verildi[7], M. Kemal’in Elmalılı tefsirini yaptırdığını, hatta parasını da cebinden verdiğini yazmıştı, tabii ki bu da uydurmasyon çıktı[8], Dr. Rıza Nur’a attığı iftiraları da birer birer çürütmüştük.[9] O kadar çok var ki, daha hangisini saymalı bilemiyorum.
Böylelikle kimin “tarih yalancısı” olduğu ve “hayal gücünü” kullandığı yine ortaya çıkmış oldu ve inşaallah çıkmaya da devam edecek.
.
**********
.
KAYNAKLAR:
.
[1] Sinan Meydan, Panzehir, Inkılap Kitabevi, Istanbul 2015, sayfa 143-144.
[2] Sadrettin Ibrahimhakkıoğlu, “Erzurum’da Şapka Hadisesi”, Tarih Yolunda Erzurum, Sayı: 9-10, Yıl: 2, Aralık 1961, sayfa 19.
[3] Şalcı Bacı hadisesini bu yazımda teferruatıyla anlattım:
https://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2015/04/26/kemalist-rejimin-sapka-yuzunden-idam-ettigi-salci-baci/
[4] Sinan Meydan’a verilen cevaplar:
https://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2014/11/30/chenin-cantasindan-nutuk-cikti-yalanina-cevap-2/
https://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2016/02/04/ataturk-doneminde-satilan-ve-ahir-yapilan-camiler-sinan-meydana-cevap/
[5] https://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/05/14/m-kemal-ataturkun-balikesir-hutbesiyle-ilgili/
[6] https://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/10/04/ataturk-filistine-el-surulemez-dedi-yalani/
[7] https://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/07/15/tokyo-camiini-ataturk-yaptirdi-yalani-mustafa-armagan/
Ayrıca bakınız;
https://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2013/07/23/ataturk-japonyada-cami-yaptirdi-mi-kadir-misiroglu-cevapliyor/
[8] https://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/08/18/ataturk-elmalili-hamdi-yazira-kuran-tefsir-ettirdi-yalani/
[9] https://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/05/28/dr-riza-nura-atilan-iftiralara-cevap/
.
Rauf Orbay’ın Hatıraları Uydurma mı?
*
Daha evvel paylaştığım, “M. Kemal Atatürk’ün Ingiliz Istihbaratı ile gizli ilişkisi deşifre oldu” başlıklı makalemde;
“Ingilizlerin 16 Mart 1920’de Istanbul’daki Osmanlı Meclisini basıp dağıtmaları, mebusların, M. Kemal’in Ankara’da kuracağı Meclis’e gitmelerini ve bu suretle Istanbul’u çökerterek orasının takviyesini temin içindi. Böylelikle M. Kemal, Ingilizler tarafından siyasi bir aktör olarak ön plana çıkarılmıştır” diye yazmıştım.[1] Devamında Rauf Orbay’ın Ankara’da M. Kemal ve Kazım Karabekir paşalarla görüşürken aldığı şu kararı delil göstermiştim:
“Istanbul’a, Meclis’e gideceğim ve dediğiniz olmazsa Anadolu’da milli bir hükümet kurmanız için Meclis’in ortasında bomba patlatarak kendimi feda edeceğim!”[2]
Rauf Orbay’ın hatıralarında geçen bu sözlerin manası açıktır… O, M. Kemal’in Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni kurabilmesi için ingilizleri tahrik ederek veya iş birliği yaparak Istanbul’daki Osmanlı Meclisi’ni basıp kapattırmak istemektedir.
Tarihi gerçekleri çarpıtmak suretiyle cahilleri aldatabileceğini zanneden bazı sahtekar kemalistler, Rauf Orbay’ın 1964’de vefat ettiğini, hatıraların ise ilk olarak 1965 senesinde neşredildiğini, dolayısıyla “uydurulmuş” olduğunu iddia etmektedirler. Bunlarda hiç utanma diye bir şey yok… Bu yüzsüzler, yüz senedir “çamur at, izi kalsın” anlayışından bir gıdım ileri gidemediler, çünkü hem haksız hem arsızlar.
Zira Rauf Orbay’ın hatıraları o daha hayatta iken 1962-1963 yılları arasında “Yakın Tarihimiz” adlı dergide tefrika edilmişti. Yani yazı dizisi halinde yayınlanmış, vefatından sonra da kitaplaştırılmıştır.
Rauf Orbay’ın yukarıya aldğımız sözleri 11 Ekim 1962 tarihli “Yakın Tarihimiz” adlı dergide yer almıştı. Işte o derginin kapağı ve ilgili sayfası:
*
Rauf Orbay’ın [2] no’lu dipnotta geçen sözlerinin orijinal kaynağı…
***
Kaldı ki, toplantıda bulunan Kazım Karabekir Paşa’nın hatıralarında da Rauf beyin almış olduğu karara yer verilir:
“Rauf Bey sordu: ‘Acaba Ingilizler dediğini yapacak mı? Yoksa bir çok müessirat altında Istanbul Meclisi de felaketli bir sulh esasatını kabul edecek mi?’.
‘Bence muhakkak. Hele Hey’eti Temsiliyeden bir iki sima da görünürse daha katidir.’
Rauf Bey ‘Öyle ise ben Mecliste bulunmaya razıyım. Her ne tarzda olursa olsun Ingilizlerin taarruzuna ilk evvel göğsümü ben gereceğim. Taki sizler milli birliği temine ve milli hükümeti tesise muvaffak olun,’ dedi. Rauf hayatile bunu temin edecekse iş pek kolaydır. ‘Rauf Bey’ dedim, ‘belki seni kaybederiz. Fakat muvaffakiyetimiz kat’î olur.”[3]
*
Kazım Karabekir Paşa’nın [3] no’lu dipnotta zikredilen hatıralarının ilgili sayfası…
***
Velev ki hayatta iken yayınlanmadı ve ölümünden sonra ortaya çıktı… Bu durumda bile uydurulduğu söylenemez. Kemalizm gibi bir diktatörlük rejiminde muhalif olarak bir hatırat neşretmek ölümü göze almak demekti. Milli Mücadele kahramanı olarak bilinen ve cesaretiyle temayüz eden Kazım Karabekir Paşa’nın hatıratı bile ancak ölümünden seneler sonra neşredilebildi. 1933 senesinde M. Kemal’in adamlarından birinin Milliyet gazetesinde yayınladığı yazılarla kendisine sataşması üzerine aleyhindeki iddialara belgelerle cevap veren Karabekir, tekzip mahiyetinde gönderdiği cevapların bir kısmı sansürlenince kızar ve “Istiklal Harbimizin Esasları” namlı eserini Sinan Matbaası’nda bastırır. Fakat 3.000 adet basılan bu hatırat henüz matbaada ciltlenirken M. Kemal’in adamları tarafından toplanıp yakılır.[4] Elindeki belgelere ise gece Erenköy’deki köşküne yapılan bir polis baskını marifetiyle el konulur.[5] M. Kemal ölünce Inönü döneminde tekrar siyaset sahnesine dönen Karabekir, tarihi hakikatleri konuşmaya başlayınca yine susturulur.[6]
Sadece o mu? Tabii ki değil…
Birinci Büyük Millet Meclisi’nin zabıt katiplerinden olup birçok gizli celseyi takip etme imkanı bulan Mahir Iz, Cumhuriyet tarihinin ilk Bilim Tarihçisi ve Birinci Meclis döneminin ilk Sağlık Bakanı Adnan Adıvar’a; “hatırat yazacak mısınız?” diye sorduğunda şu cevabı alır:
“Bende vesika olacak iki telgraf vardı. Bu telgraflar için iki defa ceketimi çaldılar. Birincisinde cekette telgraf yoktu, ikincisinde ceket ile beraber telgraflar da gitti. Bende vesika namına başka birşey yoktur. Hatırat vesikaya müsteniden yazılır. Hatıratı ancak Rauf Bey yazabilir. Çünki hemen hemen bütün vesikalar kendisindedir.”[7]
Işte kemalizm budur… Hem yakıyor, çalıyor, asıyor, kesiyor, hem de; “ama öldükten sonra ortaya çıktı” diyerek kitabı ve yazarı itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Işte bu tam bir alçaklıktır. Eğer insanlar kemalist rejimde hatıralarını istedikleri gibi yayınlayamıyorlarsa, bu zaten diktatörlüğün tescili demektir.
Mahir Bey, hatıraların neşrinden çok evvel kaleme almış olduğu anlaşılan satırlarında, bakın Rauf Orbay hakkında ne diyor:
“Hakkında tam bir kanaat edinemediğim halde, şuur altında kendisine derin bir muhabbet ve hürmetim vardır. Bu hal, Bektaşi erenlerinin Hazreti Ali’ye muhabbeti gibi bir şeydi: ‘Kim ne derse söylesin, sevdim Ali’yi kar zarar.’ Rauf Bey, Ingiltere’de Sefir iken, kardeşim Londra Üniversitesinde hocalık ediyordu. ‘Rauf Bey’i nasıl buldun?’ diye sordum; ‘Dürüst ve büyük bir devlet adamı. Londra Hariciye Vekaletine gönderdiği yazıları Ankara’ya gelipde dolap ve çekmecelerde unutulmuş, tozlanmış, hatta bazılarını açılmamış vaziyette görünce, çıkartıp oradaki erkanın yüzüne çarpmış olduğunu söylemişti’ diye cevap verdi. Kendisinin hatırat yazmasını çok isterdim. En bitaraf (tarafsız), en mevsuk (belgeli) bir tarih eseri olurdu. Çekinmeden her şeyi söyliyeceğine inanıyordum. Fakat gazetelerde okuduğuma göre ‘Hatırat yazsam, kiminin oğluna, kiminin torununa dokunur’ diye vazgeçtiğini bildirmiş. Bu, Ittihatçıların meziyetlerinden sayılan ‘yâran gayreti’ düşüncesidir. Hamiyetli, elmas yürekli, vatanperver, asil bir adamın siyasi hayata adı karışmış kimselerden olduğu gibi bahsederken, milleti bir tarafa bırakıp bazılarının evlad ve ahfadının kırılacağını düşünmesi ancak ocak gayreti güdenlere yakışır bir ruh haletidir. Gönül, Rauf Bey’i bundan tenzih etmek ister. Belki Rauf Bey’in de ancak ölümünden muayyen bir müddet sonra neşrini vasiyyet ettiği bir hatıratı vardır.”[8]
*
[8] no’lu dipnotta sözü edilen Mahir Iz’e ait hatıraların kapağı ve ilgili sayfası…
***
Eğer bu deliller yetmiyorsa söyleyin, daha çok var…
Bu arada Rauf Bey’in hatıralarını 1965’de kitaplaştırıp neşreden Feridun Kandemir‘dir ve M. Kemal’in adamıdır. Onun aleyhinde yalan uydurmak şöyle dursun, aleyhinde olan ifadeleri bile sansürlemiştir. Bunun delilini vermek isterdim fakat 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu”na aykırı olabilir düşüncesiyle şimdilik vazgeçiyor ve buraya sadece bir “mim” koymakla iktifa ediyorum.[9]
.
**********
.
KAYNAKLAR:
.
[1] “M. Kemal Atatürk’ün Ingiliz Istihbaratı ile gizli ilişkisi deşifre oldu” başlıklı makalemi okumak için tıklayınız; https://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/12/10/m-kemal-ataturkun-ingiliz-istihbarati-ile-gizli-iliskisi-desifre-oldu/
[2] “Rauf Orbay’ın Hatıraları”, Yakın Tarihimiz Dergisi, cild 3, sayı 33, 11 Ekim 1962, sayfa 208.
[3] Kazım Karabekir, Istiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, Istanbul 1960, sayfa 380.
[4] Kazım Karabekir, Hayatım, Emre Yayınları, Istanbul 1995, sayfa 327.
[5] Hazırlayan: Uğur Mumcu, Kazım Karabekir Anlatıyor, Tekin Yayınevi, Istanbul 1990, sayfa 28, 153.
[6] Uğur Mumcu: “Gazeteci Hikmet Münir, Kazım Karabekir ile 1939 yılı Şubat ayında Yedigün adlı dergisinde röportaj yapmış; ancak bu yayın da devrin hükümetinden geldiği ileri sürülen baskı ile kesilmiş.” Bakınız; Uğur Mumcu, Kazım Karabekir Anlatıyor, Tekin Yayınevi, Istanbul 1990, sayfa 9.
[7] Mahir Iz, Yıllann Izi, Irfan Yayınevi, Istanbul 1975, sayfa 114.
[8] Mahir Iz, Yıllann Izi, Irfan Yayınevi, Istanbul 1975, sayfa 111.
[9] Bu bilgi şimdilik tehlikeli olabilir, belki sonra…
.
**********