.
HİKMETLİ SÖZLER TIKLAYINIZ
- Adalet, idarecilerin süsü ve güzelliğidir
- Adaletiyle muamele ederse, yanarız
- Ahmağa verilecek cevap
- Âlimin hatası, kaptanın hatasına benzer
- Allahü teâlâ imana kefil değildir
- Allahü teâlâ kullarına zulmetmez
- Allahü teâlâ sizden ganidir
- Almak ahirette
- Asi kullara Allahü teâlânın müjdesi
- Asıl marifet çok sevap kazanmaktır
- Bir insan için en kötü beş şey
- Bir söze sabredemeyen, çok söz işitir
- Bize kalana bakın siz
- Bu davet herkese
- Bu dereceye nasıl kavuştun
- Buna rağmen yiyene geçmiş olsun
- Bunlarla dünya ve ahiretini süsle
- Cahilin bedeni seyyar bir kabirdir
- Cehennemin en pis kokan yeri
- Cennete ancak Müslüman girer
- Cevap uzun olduğunda doğru gizli kalır
- Cimrinin en çok sevdiği kimdir
- Doğru tektir
- Düşmanı tanımayan dostu bulamaz
- Ebedi yani sonsuz ne demek
- Eğer cahiller susup konuşmasalardı
- En garip olduğun gün
- En hayırlı iş nedir
- En yüce ilim haddini bilmektir
- Gerçek şükür nasıl olur
- Gıybetten sakınmalı
- Göz bakınca, kalb inanınca görür
- Günahlar küfrün habercisidir
- Günahtan kaçmak önce gelir
- Günde 60 kere Allaha isyan olur mu?
- Gusül abdestine çok dikkat etmeli
- Haberci gelmedi mi?
- Haset edilmeyen tek nimet
- Hayalin ideali olmaz
- Hedef önde olur
- Her günü son günün bil
- Her kötülüğün ilacı
- Herkes imtihandadır
- Herkese akıllı denmez
- Herşey söz dinleyene verilir
- Nasihat tutmayanı musibet tutar
- İki kalbin yok ki
- İki şey ararsınız ama bulamazsınız
- İlim yükseltir, cehalet alçaltır
- İmanı tehlikeye sokan günah
- İmanın kuvvetli olmasının alameti
- İmanlı olmanın şükrü nedir
- İnsanı hayvandan ayıran edeptir
- İnsanlar neden ölmek istemezler
- İster isyan et, ister şükret!
- İşin delisi olmadıkça velisi olunmaz
- İyi kimselerin son sözleri
- İyiliği sayarak değil saçarak yapın
- Kalbin hasta olmaması için
- Kalbinde dünya derdi varsa
- Kalbinde hangi sevgi varsa onunla gider
- Kendini beğenen kurtulamaz
- Kibir her iyiliğe engeldir
- Kişi sevdiği ile beraberdir
- Kurtulmanın tek çaresi var
- Malı zarardan korumanın ilacı
- Muhatabınız kalb olsun
- Mümin çok iyi bir tüccar olmalı
- Müminin tek gayesi vardır
- Müslüman hasreti çekilen insandır
- Müslüman temiz toprağa benzer
- Müslüman yol levhası gibi olmalı
- Nakleden aziz olur
- Nimetler ne zaman artar
- Niyet altın gibidir
- Onlar sizin dostunuz olamaz
- Onun mülkünde Ona isyan edilir mi?
- Ormana düşen ateşten farksızdır
- Oyuncağı, evcilik oyunlarını bırak
- Öfkede ölü gibi ol
- Öğrenmenin acısını tatmayan
- Ölmeden önce ölün
- Ölümü özüne sevdir
- Önemli olan ihlastır
- Peşinden gece gelmeyecek gün
- Sabır insana mahsustur
- Salih müslüman olmak için
- Sen unuttun ama unutulmadın
- Sevgi itaat demektir
- Sevmiyorsan ye de yok olsun
- Dünyanın kahrına bu teselli ile sabreder
- Son nefeste Allah demek isteyen
- Söz gümüşse sükut altındır
- Suyu olmayan şehre benzer
- Şeref Müslüman olmaktadır
- Şu dört şeyin azı da çoktur
- Tevazu her iyiliğin anahtarıdır
- Üç şey kalbi öldürür
- Yaratılış gayesine uymak gerekir
- Yükseklikleri ara
- Yüzünü kabristana çevir
- Kim bu felaketten kurtulduysa
- Ölenler hep ihtiyar mı?
- Kendine böyle bir arkadaş bul
- Dünyadakiler birbirini yiyor
- Fıkıh bilmeden imandan bahsedilmez
- Herkes kendi sermayesini kullanır
- Liderlik vermek sanatıdır
- Evladınıza merhamet edin
- Ruhun gıdası nedir?
- Allah var, gam yok
- Kendi görüşünü benimsemek
- Kâbusnâme [Çok kıymetli nasihatler]
- Kadere inanan kederden kurtulur
- Kul hakkı Cennete girmeye manidir
- Her kap içindekini sızdırır
- Zulmeti temizlemenin yolu
- Sadece bu ümmete mahsus beş özellik
- Allahü teâlâ seni biliyor mu?
- Nefsin kadar zararlı olamaz
- En kıymetli ve en kötü iki şey
- Üçüncü yer yok
- İkisi emanet, birisi onun
- Kendi eliyle ateşini götürmemeli
- İman edin ne demek
- Birbirimizi sevmek
- Üç şeyde yanılan iflah olmaz
- Kaç tane bayram
- Ahiret sultanı olmaya bakmalı
- İki şey varsa korkmayın
- Dünya ve ahiret saadetinin anahtarı
- Gideceğiniz nehri iyi seçin
- Çatal kazık yere batmaz
- Kimin için yaptınsa git ondan al
- Cennet davetiyesinin imzası
- Şikayet etmeyin, sabredin
- Eden kendine eder
- Sizin yüzünüzden kimse Cehenneme gitmesin
- İnsanların kalbini yapmaya çalışın
- Dünyanın kokusu olsaydı
- Eşi bulunmayan tek ilaç
- Ben Ona aşık oldum
- Tevbe eden affolur
- Mümin, mümin için rahmettir
- En zor iş
- Hakikat olmazsa görüntü de olmaz
- Müslüman nasıl olur
- İnsanlar uykudadır
- Kalbdeki gözün önemi
- Mümin, mümini gördüğü zaman
- Bunu niçin yaptın?
- Hiç kimse son nefesten emin olmasın
- Emri maruf için üç ana şart
- Utanmayan her şeyi yapar
- Kalbler ve birleşik kaplar
- Şifa ve zehir olan feyz
- İnsanı en son terk eden huy
- Şöhret afettir
- Sormaktan maksat nedir
- Aşkla akıl, bir arada bulunmaz
- Bizi de beraberinde götürür
- İmanı korumanın şartı
- Feyz gelmesinin alameti
- En âlâsından daha âlâdır
- Niyet değişirse başa döneriz
- Ateşi bilen, mum gibi olur
- İnanmak ve sevmek
- Kötülüklerin ve günahların başı
- Ateşte sonsuz yanmak ne demek?
- Ahiret yolunda lazım olan dört şey
- Evliya cahillerden gizlenmiştir
- İnsanoğlunun şerefi ilimledir
- İmanı korumak için
- Kalb katılaştığı zaman
- Kendine hizmetçi istemek
- Kalbin hasta olduğuna alamet
- İnsanların en kötüsü
- Nefsini bilen Rabbini bilir
- Elden çıkmadıkça faydasızdır
- Mümin herkese acır
- Tevekkül yan gelip yatmak değildir
- Evliya zatları seven kurtulur
- Merhametten maraz doğar
- Kalb kırmaktan sakınmalıdır
- İyi yatarsa, kötüler hâkim olur
- Ayrılık olmayan gün
- Feyzlere kavuşma şartları
- İşin aslı muhabbettir
- İş yaptırmanın yolu
- İlacın suçu ne?
- Edeb haddini bilmektir
- Sevginin üç alameti
- Unutmayan, unutulmaz
- Namaz her şeyin başıdır
- Önemli olan sondur
- Allahü teâlâ kalbe bakar
- Şeytanın vesvesesi zayıftır
- Hoş geldin
- İki ilaç ve iki felaket
- Satılmayan ve miras kalmayan şey
- Sevgide, inançta mesafe yoktur
- Öğrenmek ve kalbe nakşetmek
- Rehbersiz olmaz
- İstifadenin şartları
- Öğrenip öğretmek
- İmanla ölmek marifettir
- Dua üç şekilde kabul olur
- İstiğfarın önemi
- Allaha nasıl dua ettin?
- Şimdi güzelleştin
- Göz ve akıl
- Doğruyu öğrenmek
- Boş gelirsin, boş gidersin
- Niyet ve insanın freni
- Dünya sevgisi ve ölüm
- Aynı inançta olmanın önemi
- Aşksız din olmaz
- Hem kalbi hem bedeni korumak
- Mutlak kavuşturucu yol
- Gül kokulu çamur
- Peygamber efendimizin ahlâkı
- Doğruyu bulmak için
- Sevgili kul olmak için
- Müşrikler de göze tâbi olmuşlardı
- Ucba, kibre düşürür
- Müslümanda vesvese olur
- Kalıcı şeye gönül vermek
- Kalbin özelliği
- Sevgili kula gelen iki sıkıntı
- Kâr ne zaman?
- İtaat ve yolunda olmak
- Ehl-i sünnet gemisi
- Paranın gelip gittiği yer
- İman bir cevherdir
- Nimetin kıymetini bilmeli
- Niçin yaptın?
- Ehl-i sünnet olma nimeti
- İmanla öl yeter
- Ahirete yanımızda ne götüreceğiz
- Ölmeden önce ölmek
- Üç nasihat, üç bin dirhem
- Zayıflamak için çare
- Namaz ve şükür
- Tarafını belli et!
- Mümin nasıl yaşamalı
- İyi arkadaş seçmeli
- Kibrin zararı
- Göz insanı yanıltır
- Oyna ya Bilal!
- Kurtuluşa gelin
- Biz misafiriz!
- O söylediyse doğrudur
- Günahlarımızın temizlenmesi
- Herkesin duasını alalım
- Kesin olacak şeyi, olmuş bilmeli
- Sabır mı isyan mı?
- Önemli bir dilek duası
- Rahmet ve fırsat
- Otuz gün süren bayram
- Şükrün kabul olma şartı
- Kimseyi incitmeyin
- Üç büyük düşman
- Herkesten dua alınmalı
- Söz taşımak, kovuculuk
- Bir gün daha izin verildi
- Vaki olanda hayır vardır
- İmtihandayız
- Sevgide vefa
- Namazı geciktiren genç
- Üç babaya teşekkür
- İnsanlara iyilik etmek
- Mümini sevindirmek
- Herkes imtihandadır
- Haramdan sakınanı Allahü teâlâ korur
- Sıkıntının bedeli
- Bayram edilecek nimetler
- Allah rızka kefildir
- Tanımak ve itaat
- İyiliğin mükâfatı
- Namaz ve tefekkür
- İtibar gideren şeyler
- Ayrılık olmayan günde
- Allah iman selameti versin
- Sevaba ortak olmak
- Esas olan sevgidir
- İtaatsiz sevgi yalandır
- Sahipsiz olmak kötüdür
- Elini boş tutabilmek
- İmanı koruma zamanı
- İslamın şartı değişmez
- İmandan sonra ilim gelir
- Doğru iman etmek
- Allah var, şeriki yok
- Kurtulmanın tek çaresi
- Bir vücut gibi olmak
- Nefsi aradan çekmek
- Nefse karşı gelmek
- Sonra yaparım demek
- Âmirlik ve bidat
- Esas olan
- Teferruat olan
- Ya hayır konuş veya sus
- Küfre en yakın günah
- Ahiret için kanaat olmaz
- "Dağıttıkların bizim oldu"
- Muhabbet ince bir yoldur
- Kıyametteki pişmanlık
- Nefsi işe karıştırmamalı
- Kendini tanımak için
- Herkes sevdiğiyle beraberdir
- Herkes ateşini kendi götürür
- En iyi âlim, nakledendir
- Ehl-i sünnet âlimleri birer ışıktır
- İlimsiz din olmaz
- İlim yayılmalıdır
- İlim ve edeb
- Nakleden aziz olur
- Allahü teâlânın sevdiği kul
- Dostların iki alameti
- Bu dünya yalandır
- Dünya yükü
- Nasıl evliya oldular?
- Saltanatın dört esası
- Hüküm neticeye göre verilir
- Hikmetli sözler
- Selef-i salihin denilen büyük zatların bazı vasıfları
- İlim, amel ve ihlâs
- Başarının şartı
- Yarın belli değildir
- Zindanda saadet aramak
- Cennete açılan tek kapı
- Zalim değil, mazlum gitmek
- Tanımayan sevemez
- Gerçek sevgi
- Görenle görmeyen
- Aklı bırakmak
- Teşekkür ve edep
- Ana baba duası almak
- Dua kabul olur
- Hizmet eden hizmet görür
- Kalbin kararması
- Mümin neşeli olur
- Çok kişinin duasına kavuşmak
- Besmelenin önemi
- Evlat nimetine şükür
- Çocuklara sahip çıkmak
- İki zıt şeyde hedef aynı olmaz
- Ahiret yolcusunun vazifesi
- Bu kuru kafa kimdi?
- Sonsuz ne demek?
- En büyük nimet
- Âb-ı hayata kavuşmak
- Kurtulan kurtarır
- Öyle gelen böyle gider
- Sevgi varsa mesele yok
- Allahü teâlâ beni görüyor
- Ölümü şevkle beklemek
- Güvendiğimiz şeyler de Allahındır
- "Sen olmasaydın"
- Cennet kapısının anahtarı
- Sevgi ve menfaat
- Aynaya bakmalı
- İki güneş var
- En üstün insanlar
- Suizandan çok sakınmalı
- Ya hayır söyle, ya sus!
- Dün, bugün ve yarın
- Görmek başka inanmak başka
- Ana baba ve hoca
- Peki demek
- Gün bugün, fırsat bu fırsat
- Rüyadaki padişahlık
- Âmirin görevi
- Cömertlik ve idarecilik
- Ticaret, cesaret ve kalite
- Ticarette müşteriyi fethetmek
- Başarının sebebi ve derecesi
- Ticaretin şartları ve esası
- Allahın sevdiği tüccar
- Ticaretin kuralı
- Kul hakkı ve haram kazanç
- Başarı ve hizmet
- Evlilik binasının temeli
- İman güzeldir
- Azaptan kurtarmak
- Dine hizmet ederken
- İmanı korumak için
- Zaman gittikçe kötüleşir
- Emr-i marufun önemi
- Hedefin tespiti
- İmanın asıl şartları
- Allah için sevmek
- Kul hakkının önemi
- Emir verme arzusu
- İslamiyet nedir?
- İmanın ve küfrün karşılığı
- Bayrağın ulaştırılması
- İzzet ve şeref imandadır
- Dua boşa gitmez
- Evlilikte kul hakkı
- Karı koca hakkı
- Müslümanın ihtiyâcını temin etmek
- Mülk Allahındır
- Allahü teâlâ kimi sever?
- Dine hizmet ve kul hakkı
- Yanlış yola girmek
- Her nefeste sevab
- Bütün nimetlerin şükrü
- Bozuk yazarın kitabı
- Akıl veren talebeler
- Açık kitap gibi
- Resulullaha karşı edeb
- Haddini bilmek
- Eshab-ı kiramın edebi
- Feyz ve edeb
- Üç teşekkür
- Duayı izinli okumak
- Kirli hava ve iki ilaç
- Herakliyüs küfrü tercih etti
- Yol levhası olmak
- Allah dostlarını sevmek
- Niyet ve teslimiyet
- Eshab-ı kiramın yaşayışı
- Yaşayışıyla örnek olmak
- Âmire itaat
- Birinin izinde gitmek
- Sevilen kulun alameti
- Baş olma sevdası
- Bedenin ve ruhun gıdası
- Paranın geldiği yer
- Yük çekmeli
- Hakkı bâtıldan ayırmak
- Edep ve peki demek
- İzinli iş yapmak
- Sıkıntıların sebebi
- Kimse kimsenin rızkını yiyemez
- Uçak havada kalmaz
- İmanın korunması
- Hizmetlerin gayesi
- Siz bari yanmayın
- Son nefes korkusu
- Allahın kullarına iyilik yapmak
- Cennet bahçesi
- İmanı korumak için
- Kul hakkının çaresi
- Kendini haklı sananlar
- Kırk evliyadan biri
- Herkese iyilik etmek
- Garip yolcu gibi olmalı
- Engelleri aşmak için
- Cennet vacib oldu
- Niye kendine acımıyorsun?
- Öyle gelen böyle gider
- Büyüklerin hakkı nasıl gözetilir?
- Ateş, düştüğü yeri yakar
- Her yerde rahat etmek için
- Allah için vermek
- Mal sevgisi ve cimrilik
- Fakirlik ve zenginlik imtihanı
- O beni gördü
- Neşesi yüzünde, kederi kalbinde
- Affından şüphe etmemeli
- Kurtulanla beraber olmak
- İyi çığır açmak
- Sonra yaparım diyen helak olur
- Âhirette en önemli sual
- Felaketten kurtuluş çaresi
- Fırsatı ganimet bilmek
- Âyet-el kürsi okumak
- Bir insanın kıymeti
- İmanlı olmanın iki şartı
- Kim Allah içinse
- Din kardeşini tenkit
- His, akıl ve kalb kuvveti
- Hocayı seven talebesini de sever
- Bu gafletin sebebi ne?
- Ben bilirim diyen
- Gemide olmak
- İmansız ölmenin sebebi
- Sermayeyi kurtarmak
- Tevbe edilmeyen günah
- Bidat ehli ne demek?
- Ana baba hakkı
- Âlimlerin hakkı
- Âlimleri tanımanın kıymeti
- Allah sevgisinin alameti
- Toprak gibi olmalı
- İmtihan ve edebe riayet
- Rahmet deryası
- En talihsiz insan
- Fakire merhamet etmek
- Zenginsen alırım
- Sevilene kötülük edilmez
- Yalnız Allah'tan korkmalı
- Gadab-ı ilahi
- Mal mülk mezara nasıl girer?
- Üstün hâller ölçü değildir
- Son nefes belli olmaz
- Ahirette bizi kurtaracak iş
- Sevgi, Allah için olur
- İyiliklerin başı Allah korkusudur
- Kâbeyi yıkmaktan büyük günah
- Eden kendine eder
- Din kardeşine hizmet
- Kendini kusurlu görmek
- Müstesna nimetlerin şükrü
- Bir salevat-ı şerife
- Bir kelime-i tevhid
- Ana babanın hedefi
- Nefsimizle dost olunmaz
- Acı bir ders
- Resulullahın üç nasihati
- Niyetin önemi
- İlim, amel ve ihlâs
- Üzülecek iki şey
- Toprağın altında ne var?
- Dinimizde paranın yeri
- Gülmenin sırrı
- Cevabı belli sorular
- İlimsiz din olmaz
- Allahın sevdiği kul
- Cenneti satın almak!
- Acımayana acınmaz!
- Paranın gittiği yerden geldiği yer belli olur!
- En bahtiyar insanlar
- Maddî ve manevî görme
- Kötülük tez yayılır
- İslamiyet ilaçtır
- İnsanın kıymeti
- Dünya mayın tarlasıdır
- Yedi yüz âlimin cevabı
- Vakit nakittir
- Fitneye sebep olmak
- Anlayışa göre konuşmak
- Evlenmekten maksat
- Cennet olan ev
- Çirkinliklerin örtülmesi
- Kalb ve Kâbe-i şerif
- Helâlle haramın aslı
- Sonluyla sonsuzun kıyası
- Bilmek ve inanmak
- Kalb için en faydalı ilaç
- Sıkıntılar nimettir
- Sakın kızma!
- Peşinden koşulan şey
- Yüz şehid sevabı
- Nasihatlerin ilki
- Allahın en sevdiği yer
- Güneş ve aynalar
- İyilik edene teşekkür
- Temelsiz bina olmaz
- Hidayet ve dalalet
- Nefsin gayesi
- İslamiyeti doğru öğrenmek
- İnkâr eden mahrum kalır
- Tevbe istiğfar etmek
- Neticeyi sebepten bilmek
- Neyimize güveniyoruz?
- Teslimiyetin önemi
- Yolumuzun esası
- Sâdık talebenin vasfı
- Böyle Allah deseydin!
- Nefsanî işin sonu, Rahmanî olmaz
- Dindar olanı tercih
- İslamiyetin şükrü
- İnsanların en büyük ihtiyacı
- Bayramı idrak etmek
- Bir şeye düşkün olmak
- İlaç rafta dururken
- İhlâs olmazsa
- Başarının ana sırrı
- Ur çıkmadan nur girmez
- Gerçek iflas nedir?
- Hizmet için üç şart
- Başarı ve sevginin sırrı
- İki türlü ölüm
- Niçin yaptın?
- Alın yazısını okumak
- Eden kendine eder
- Acınacak mahlûk kimdir?
- Allah diyen aziz olur
- Allah görüyor ve biliyor
DİNİ HİKAYELER
|
Tasavvvufî İrşad Metodu Olarak Sohbetin Fonksiyonu
www.sosyalarastirmalar.com/cilt7/sayi31_pdf/1dil.../akot_bulent.pdf
Bu çalışmada tasavvufî irşad metodu olarak sohbet kavramı ele alınırken öncelikle slâm açısından sohbet konusu, tasav
Sohbetin Değeri
Bu mektup, iki gözümün nuru, kalbimin kuvveti olan Molla Alaeddin’edir. Allah Tealâ onu manevi makamlara yükseltip, kendisine yakın kullarından eylesin.
Sizden ayrılıp gurbete düşeli beri, size karşı kalbimin meyli gittikçe arttı ve şahsınızı görme arzusu kesilmedi. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de; “Sadıklarla beraber olunuz!” (Tevbe, 110) ayet-i kerimesiyle emir buyurduğu ve bizim için bayram değerinde olan kavuşmamız gerçekleşmedi. Ayrıca bu bu yolun başının (Şah-ı Nakşibend’in) “Bizim yolumuz sohbettir.” buyurduğu sohbetten uzak kalmaktan dolayı da kalbin acısı bir kat daha artırıyor.
Böyle sohbetsiz geçen zaman zararlıdır. Ömrün boş yere zayi olmasıdır. Şu değerli ömrün hakkı, ilkin onu kıymetli sohbete ulaşma yolunda sarf edip, mümkün olduğunca sohbeti terk etmemektir. Sonra, tasavvufta sonu olmayan edepleri elde edip içselleştirmektir. Çünkü sohbet bütün kemalât ve marifetlerin eşiği ve hazırlığı durumundadır. Geçen zaman ne geri getirilebilir, ne de kaza edilebilir. Ne olursa olsun, hiçbir şeyle ölçülemeyen, dengi olmayan sohbetten ayrı geçen vaktinize şiddetle hayıflanın. Belirli zamanlarda yapılması emredilen virdleri terk etme ve rabıtadan uzak kalma. Zira, “Tamamıyla yapılamayan bir iş bütünüyle de terk edilmez.” diye bir kural vardır. Her ne kadar bunlar bedellerin en değersizi olsa da, hasretimizi ve emirlerin bütünüyle terk edilmemesini, Allah Tealâ’nın sohbete bir karşılık kılması umulur.
Sohbetlerde kitap okumalı
Büyüklerimizden duyduklarımızı naklederken de, sanki oradakilere sohbet ediyormuş, şeyhlik yapıyormuş gibi bir ortam oluşmamasına çok dikkat etmeli.
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İnsanın çirkin olan tarafı nefsidir. Nefsi ortaya çıkıp, kendini gösterdiği anda düşmanlık başlar. Nefsin tabiatının icabı, din kardeşlerine düşman olmaktır. İnsanı çirkin hâle getiren odur. Güzelleştiren de, onun ortadan çekilip kaybolmasıdır. Küçük çocuklar, iki üç yaşındayken, çok tatlı, sevimli oluyor. Çünkü günahsızdır, nefislerinin sıfatları henüz ortaya çıkmamış. Ama büyüyüp günah işledikçe, pis kokular yayılmaya başlıyor.
Bir evliya zat, hocasının gönderdiği yere sohbet etmeye giderken, hocasına sorar, (Orada ne anlatayım efendim?) diye arz eder. Hocası, (Oradakilere ne lazımsa Allahü teâlâ size söyletir kardeşim) diye cevap verir. Allah korusun, (Ben) demek, kendini bir şey sanmak çok tehlikelidir.
Hocasına (Ne anlatayım?) diye sorma hususu, büyük zatlar içindir. Onların dışında, sohbet için bir araya gelince sadece kitap okumalı. Kendi aklımızdan bir şey söylemeyelim. Eğer kendi aklımızdan bir şey söylersek, kendimizi de yakarız, onları da yakarız. Sadece kitap okunacak! Bir de büyüklerden, hocamızdan şunu duymuştum diye anlatılabilir. Ama onda da herkes rahat konuşacak, isteyen herkes anlatacak! Sadece bir kişinin sohbeti gibi olmamalı. Onun önünü açarsak, sonu felaket olur. En çok korktuğumuz şey bu!
Biri geldi, (Efendim, biz şöyle bir kitap yazdık) dedi, (Ya sen yırt at, ya da ben yırtarım) dedim. Sana ne yahu! Büyüklerin kitaplarında bir eksik mi var da dînî kitap yazıyorsun! Yine bir gün büyüklerimiz, bir ağabeyden bahsettiler, (Büyükler gibi sohbet ediyormuş, çok üzüldüm) buyurdular. Ona sorsak, (Ben kendimden bir şey anlatmıyorum, büyüklerden anlatıyorum) der. Halbuki sohbet ederken kitap okumak yeterlidir, kitaplarımızda eksik bir şey yok. Kendimizden bir şeyler ilave etmemeliyiz. Büyüklerimizden duyduklarımızı naklederken de, sanki oradakilere sohbet ediyormuş, şeyhlik yapıyormuş gibi bir ortam oluşmamasına çok dikkat etmeli. Arkadaşlarıyla konuşuyor gibi anlatmalı, herkes rahat konuşabilmeli, rahat hareket edebilmeli.
Dînî konularda çok sualler geliyor. Allah korusun suallere cevap vermenin vebali çok ağırdır. Yanlış veya fitneye sebep olacak bir laf ederiz, hesabını veremeyiz. Dünya işine benzemez bu iş. Onun için, herkes suallere cevap vermeye kalkmamalı, cevaplar bir kanaldan verilmelidir.
23.01.2015
Sohbete gitmek
Sual: Sohbete gitmenin ne faydası olur? CEVAP: Çok faydası olur. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Sohbetin fazileti, bütün faziletlerin üstündedir. Büyüklerin sohbetini ganimet bilmelidir) buyuruyor. Büyük zatlar, (Bu yolun temeli sohbettir) buyururdu. Günah lekeleriyle kalbi paslanan kimse, salihlerin sohbetinde bulunursa, kalbinin pası silinir, günah işlemesi zorlaşır, iyilik etme isteği artar. Sohbete giderken, her adımına sevab yazılır. Melekler, kanatlarını onun yoluna sererler. Gökteki kuşlar, yerdeki hayvanlar, denizdeki balıklar, onlar için dua ve istiğfar ederler. Müslümanlar, Allah rızası için bir yere toplansalar, hiç konuşmasalar da yine çok sevab kazanırlar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kırk gün içinde bir ilim sohbetinde bulunmayanın kalbi kararır. Büyük günah işlemeye başlar, çünkü ilim kalbe hayat verir. İlimsiz ibadet olmaz.) [Mek. Rabbani] (Fıkıh sohbetinde bulunmak, bir senelik ibadetten üstündür.) [Deylemi] (Âlimlerin sohbetine katılın, onlara yakın oturun! Çünkü Allahü teâlâ, yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, ölü kalbleri de, hikmet nuruyla diriltir.) [Taberani] (Âlimleri ziyaret eden beni ziyaret etmiş olur. Âlim meclisinde bulunan, benim meclisimde bulunmuş olur.) [İ. Rafii] (Âlimin sohbetinde bulunmak, bin rekât nafile namazdan üstündür.) [İ. Gazali] (Bir defa salih kimsenin sohbetinde bulunmak, defalarca kötü kimselerin sohbetlerinde bulunmanın günahlarına kefaret olur.) [Deylemi] (Bazı melekler, Hak teâlâyı ananları görünce, kanatlarıyla onları, sevgiyle sararlar. Allahü teâlâ bu meleklere, "Şahit olun, bu kullarımı affettim" buyurur. Melekler, "İçlerinde başka bir iş için gelen günahkâr kötü biri var. Onu da mı affettin yâ Rabbi?" derler. Allahü teâlâ, "Evet, onu da affettim. İyilerle beraber olan kötü olmaz" buyurur.) [Buhari] Sohbet ehli âlim bulunmadığı zaman, eskiden yaşamış, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumak gerekir. (Kitap okumak, sohbetin yarısıdır) buyuruluyor. Yani, bir büyük zatın kitabını muhabbetle okuyan, sohbet etmiş gibi ondan istifade eder. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
07.08.2012
Sohbetin edepleri
Sual: Mürşid-i kâmillerin bulunduğu devirlerde, talebe, sohbette nasıl hareket ederdi? CEVAP: Eski talebeler, hocalarının yüzüne bakmaktan çekinir, hep önlerine bakarlardı. Ama hocası (Yüzüme bakın!) diye emrederse, o zaman, emre uymak edebe riayetten önce geldiği için, emre uyarlardı. İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: Talip, gönülden, her şeyi çıkarıp, bütün varlığıyla pîrine bağlanmalıdır. Onun yanında, ondan izin almadan, nafile ibadet ve zikir yapmamalı. Onun yanında iken, ondan başka hiçbir şeye bakmamalı. Bütün gücüyle, ona bağlanıp oturmalı. O emretmedikçe, zikir bile yapmamalı. Onun yanında farz ve sünnet namazlardan başka namaz kılmamalı... Bir sultanın veziri, sultanın yanında iken, kendi elbisesine bakar. Eliyle kuşağını düzeltir. O anda, ona bakan sultan, kendinden başkasıyla olduğunu görünce, onu azarlar, (Benim vezirim olasın da, benim karşımda, elbisenin kuşağıyla oynayasın. Buna dayanılmaz) der. Düşünmeli ki, bu alçak dünyanın işleri için, ince edeplere dikkat edilince, Allah'a kavuşturan işlerde edebleri tam ve olgun olarak gözetmek ne kadar çok lazım olacağı daha iyi anlaşılır. Onun yanında, bir şey yiyip içmemeli ve kimseyle konuşmamalı. Hiç kimseye, hiçbir yere bakmamalı. [Pürdikkat dinlemeli, uyumamalı.] İstenen güzelle oturan kişi, Kırdaki çiçekle olur mu işi? Onun her yaptığını ve her söylediğini, yanlış görünse bile, doğru ve iyi bilmeli. Her işte, yiyip içmekte, elbise giymekte, yatmakta ve ibadetlerde, hep ona uymalı. Onun hiçbir işine, hiçbir sözüne, hardal tanesi kadar bile karşılık vermemeli. Karşılık veren mahrum kalmaktan kurtulamaz. İnsanların en aşağısı, bu büyüklerde kusur gören kimsedir. Allahü teâlâ, bu büyük beladan bizleri korusun! Onda bir harika, bir keramet aramamalı. Gönlünden böyle bir şey geçirmemeli. Bir müminin, bir peygamberden mucize istediği hiç görülmüş müdür? Kâfirler ve inanmayanlar mucize ister. Ondan izinsiz konuşmamalı, bir şey sorarsa kısa cevap vermeli ve sesini, onun sesinden fazla yükseltmemeli. Onunla yüksek sesle konuşmak, edepsizlik olur. Kısacası, tasavvuf baştanbaşa edeptir. Edebi gözetmeyen, Allahü teâlâya kavuşamaz. Eğer edebleri gözetmediği için üzülmezse, büyük zatların iyiliklerine ve bereketine kavuşamaz. (1/292)
03.07.2012
Sohbette ikram
Sual: Birkaç arkadaş bir araya gelerek, her hafta İslam âlimlerinin kitaplarından okuyoruz. Böyle toplantılarda pasta, börek gibi çeşitli ikramlar oluyor. İkram yüzünden kitap okumaya, sohbete pek zaman kalmıyor. Sadece çay ikram edilse nasıl olur? CEVAP: Çok iyi olur. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Salihler, külfete girmez ve zahmet vermez.) [Dare Kutni] (Misafir için külfete girme, misafir üzülebilir. Misafirini üzen de, Allahü teâlâyı üzmüş olur.) [İbni Lâl] Böyle devamlı yapılan toplantılarda, sadece çay olacak diye baştan karar alınabilir, almalıdır. Çeşitli ikramlar olursa, diğerlerinin evlerine gidildiğinde, kendilerini benzer ikramlarda bulunmak zorunda hissedenler çıkabilir. Şunlar bunu yaptı, falanca yapmadı gibi dedikodulara da sebep olabilir. Toplantıya gölge düşürebilecek her çeşit işten uzak durmalıdır. Sadece çay olursa problem olmaz. Bu toplantıların haricinde, her zaman arkadaşlara çeşitli ikramlar yapılabilir, ziyafet verilebilir. Toplantı ile ikramı birbirine karıştırmamalıdır. ÇIPLAK AYAKLA NAMAZ Sual: Şâfiî'de, erkeklerin çıplak ayakla namaz kılması sünnet, Hanefî'de ise mekruhtur. Herkesin kendi mezhebine göre hareket etmesi gerekmez mi? CEVAP: Evet. Mezhepler arasında böyle farklı hüküm çoktur. Mesela Şâfiî'de imam arkasında Fatiha okumak farz iken, Hanefî'de harama yakın mekruhtur. Herkes, kendi mezhebinin hükmüne göre hareket eder. Hanefî'de böyledir denince, Şâfiîlerin de öyle yapması gerekmez. KIRAAT VE TİLAVET Sual: Kıraat ve tilavet ne demektir? CEVAP: İkisi de, Kur'an-ı kerim okumak demektir. Genelde kıraat, namaz içinde okumak; tilavetse, namaz dışında okumak anlamında kullanılır. ZAMM-I SURE OKUMAK Sual: Farzların veya kaza namazının 3. ve 4. rekâtlarında, kasten veya unutarak, Fatiha'dan sonra, zamm-ı sure okumak veya besmele çekmek, secde-i sehvi gerektirir mi? CEVAP: Hayır, gerektirmez. KOMİSYON ALMAK Sual: Özel ders veren bir arkadaşın, kendisine bulduğumuz her öğrenci için, bize vereceği komisyonu almamız caiz olur mu? CEVAP: Evet, caizdir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
16.04.2010
Sâdıklar ile berâber bulununuz!
02.04.2013
Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için çalışana sâlih denir. Bu sevgiye kavuşmuş olana ârif veyâ velî denir. Başkalarının da kavuşmalarına vâsıta olana mürşid, bunların üçüne de sâdık denir. İslâmiyete uyan kimseye Müslümân denir. Allahü teâlâ, Müslümânların, birbirlerini sevmelerini, inkâr edenleri de sevmemeyi emretti. Bunun için, Hubb-i fillah yani Allahı sevenleri sevmek ve Buğd-i fillah yani Allahü teâlânın düşmanlarını sevmemek, îmânın şartı oldu. Tövbe sûresinin 119. âyetinde meâlen; (Ey îmân edenler! Allahü teâlânın râzı olmadığı işlerden sakınınız ve sâdıklar ile berâber bulununuz!) buyurulmuştur.
Bu âyet-i kerîme, sâdıklarla, sâlihlerle yani iyi kimselerle berâber olmayı emretmektedir. Dînimiz, âlim, evliyâ ile berâber bulunmayı, Resûlullah efendimizin yolunu bunlardan öğrenmeyi istemektedir. Peygamber efendimiz; (Sâlihler düşünüldüğü, zikredildiği zamân, Allahü teâlâ merhamet eder) buyurmuştur. Hazret-i Ebû Bekir; "İnsanlara ihsân etmek ve sâlihler ile berâber bulunmak fazilettir" buyuruyor. Hazret-i Alî ise; "En iyi rehber sâlih amellerdir. Arkadaşın iyisi, güzel huydur. Terbiye edicilerin en iyisi ölümdür" buyurmuştur.
GAM, KEDER VE ÜZÜNTÜ!..
Ahmet Siyâhî hazretleri, oğluna hitaben yaptığı nasihatte buyuruyor ki:
"Ey oğul! Dünyâya sarılmış ona gönül vermiş olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik gam, keder ve üzüntü getirir. Bu, tecrübe ile sâbittir. Onlar senden faydalanırlar ise de sen onlardan faydalanamazsın. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymayan, nefsinin arzu ve isteklerine uymuş kimselerle berâber olma. Böyle kimseler gizli düşman olup, insanın yüzüne karşı dalkavukluk yaparlar, gıyabında, arkadan ise aleyhinde bulunurlar. Onların yanına gelerek oturmalarına bakıp aldanma. Maksatları senden mânen faydalanmak olmayıp dünyâlık maksatlarına, mal ve mevki elde etmeye seni vesîle, âlet etmek içindir. Bir kusur ettiğinde, hakkında kötülük düşünenlerin ve düşmanlarının en azılısı olurlar. Zamânındaki insanları tecrübe ettiğinde, onlarda bundan başka bir özellik bulmayacaksın.
Ey oğul! Sana sadâkat, bağlılık iddiasında bulunanların, yaptıkları iyilikleri başına kaktıklarını görürsün. Çünkü sadâkat ve bağlılık adına yaptıkları az bir iyilik karşılığında ağır, pek fazla bir hizmet ve karşılık beklerler, çok şey ümit ederler. Bu ümitlerine bir defa olsun müsaade etmezsen derhal, gösterdikleri sevgi, sadâkat ve bağlılıklarını bırakırlar. Çok defa onların isteklerinden yakanı kurtaramaz, arzularının hâsıl olması yolunda boşuna dînini ve şerefini fedâ etmiş, yüz suyu dökmüş olursun.
Ey oğul! Eğer sana hakîkî dost arkadaş lâzım ise, Allah için sevenlerle beraber ol. Böyle kimselerden dostluk ve kardeşlik bağı kurduğun kimseye, muhtaç olduğunda ihtiyacından fazla malın varsa ver. Yahut onu kendinle beraber tut veya kendine tercih et. Beraber olduğunuzda ve arkasından ayıplarını ört ve gizle. Kusuru olduğunda sabır ve tahammül et. Hayatta iken ve vefat ettiğinde onu hayırla an.
Herkese bilhassa sana karşı olanlara yumuşaklık, alçak gönüllülük, güler yüzlülük ile davranmaya gayret et.
Sana, Rabbinden alıkoyan dünyalığa makam ve mevkiye kalbinin meyletmemesini tavsiye ederim. Çünkü nefis, hevâ, nefsin arzu ve istekleri, şeytan ve dünya, insanın dört düşmanı olup, herbirine karşı kullanılacak harb âletleri vardır.
Nefsin silahı tokluk, hapishanesi açlıktır. Hevânın silahı, çok konuşmak; sükût, konuşmamak ise, onun zindanıdır.
Dünyânın silahı insanlarla fazla berâber olmak, onlar arasında fazla bulunmak, çâresi yalnızlık ve onlardan uzak kalmaktır. Şeytanın silâhı gaflet yâni Allahü teâlâyı unutmak; ona karşı tedbîr, Allahü teâlâyı anmak ve hatırlamak, Onun büyüklüğünü düşünmektir. Zikir, Allahü teâlâya kavuşmakta en kısa yoldur."
Netice olarak, dünyâya düşkün olanlarla arkadaşlık etmek, onlarla görüşmek, öldürücü zehirdir. Bu zehirle öldürülen kimse, sonsuz olarak ölür. Onlarla görüşmekten, arslandan kaçar gibi, hattâ dahâ çok kaçmalıdır. Arslan insanın yalnız cânını alır. Bu da, âhırette faydalı olur. Dünyâya düşkün olanlarla berâber olmak ise, insanı sonsuz felâkete ve zarara sürükler.
.
Âlimlerden uzaklaşanın kalbi...
16.02.2015
"Kırk gün içinde bir âlim meclisinde bulunmayan bir kimsenin kalbi kararır. Büyük günâh işlemeye başlar. Çünkü ilim kalbe hayat verir... İlimsiz yapılan ibadetin faydası olmaz!"
Sohbet, bir kere de olsa, beraber bulunmak demektir. Hazânetür-rivâyât kitabında; din âliminin bir saat kadar sohbetinde bulunmanın yediyüz sene ibadet etmekten daha hayırlı olduğu yazılıdır.
Hazret-i Ali'nin naklettiği hadis-i şerifte; (Kırk gün içinde bir âlim meclisinde bulunmayan bir kimsenin kalbi kararır. Büyük günâh işlemeye başlar. Çünkü ilim kalbe hayat verir. İlimsiz ibadet olmaz. İlimsiz yapılan ibadetin faydası olmaz!)buyuruluyor.
Bunun için, Tâbiînin en üstünü olan Veysel Karani hazretleri, Eshâb-ı kirâmın en aşağısının derecesine yetişememiştir. Hiçbir üstünlük, sohbetin üstünlüğü kadar olamaz. Çünkü sohbete kavuşanların yani Eshâb-ı kirâmın imanları, sohbetin ve vahyin bereketi sayesinde, görmüş gibi kuvvetli iman olmuştur. Sonra gelenlerden hiçbirinin imanı, bu kadar yüksek olmamıştır. Ameller, ibadetler, imana bağlıdır ve yükseklikleri, imanın yüksekliği gibi olur.
Görülüyor ki, bir mürşid, rehber aramak lâzımdır. Temiz bir Müslüman, evliya diri ve kabirde iken, ruhlarından feyiz alır ise de, diri olan evliya, bunun yapması lâzım olan vazifeleri söyler, hatalarını düzeltir. Böylece, feyiz alması kolaylaşır ve çok olur. Ölüler ise bir şey söyleyemez, yol gösteremez, kusurlarını bildiremez, feyiz alması azalır veya durur. İlham ve rüya ile ölüden ders almak da olamaz. Çünkü, ilhamlara ve rüyalara, vehim, hayal ve şeytan karışabilir.
Karışmamış olanları da, tevilli olabilir. Doğruları, eğrilerinden ayırt edilemez. Kazanç kıymetli ise de, zarar da, o derece tehlikelidir. Böyle olmakla beraber, hakiki âlim bulunmadığı zamanlarda, mürşid geçinen cahillere aldanmayıp, mevtaların ruhlarından feyiz almaya çalışmalıdır. Buna kavuşmak için, Ehl-i sünnet itikadında olmak, İslâmiyete uymak ve hakiki âlimlerin kitaplarını okumak, okuyanla sohbet etmek şarttır.
Mimşâd ed-Dîneverî hazretleri buyuruyor ki:
“Sâlihlerle sohbet etmek, onlarla beraber bulunmak kalpte iyilik meydana getirir. Bozuk kimselerle sohbet etmek ve onlarla beraber bulunmak kalpte fesat ve kötülük meydana getirir. Hocalarımın huzuruna girdiğim zaman, onları görmenin ve sohbetlerinde bulunmanın bereketini istediğim için, dünya düşüncelerini tamamen unuttum. Çünkü bir kimse, hocasının huzuruna, dünya, mal ve makam düşüncesiyle girerse, onu görmenin ve onunla bulunmanın bereketini bulamaz ve sözlerinden istifade edemez.”
Netice olarak, ilmi ve ameli, İslâmiyet gösterir. İlmin ve amelin ruhu, kökü gibi olan ihlâsı elde etmek için de, Ehl-i sünnet âlimlerinin yolunda, sohbetinde olmak lâzımdır.
.
Sohbet peşinde koşmayı severim"
Sohbet; berâber olmak, birlikte, bir arada bulunmak anlamına gelmektedir. İnsanın, derece bakımından kendinin üstünde veya altında yahut akranı ile bir araya gelip, Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin beğendiği, hoşnud olduğu şeyleri konuşması da, sohbettir. Kişinin kendinden üstün olanla berâber olmasının hakîkati, o zâta hizmettir. Aşağısında olanla sohbetin gereği, onun hâllerinden bir noksanı gördüğünde onu îkâz edip, kusûrundan haberdâr etmektir. Aynı seviyede olan sohbet arkadaşlarının sohbetlerinin hakikati ise, başkalarının, yabancıların yanında birbirlerinin kusûrlarını görmezlikten gelmektir. Sohbet; Peygamber efendimiz veya Onun vârisleri ile, bir kerre de olsa, berâber bulunmak demektir. Hazânetür-rivâyâtda buyuruluyor ki: "Din âliminin bir sâat kadar sohbetinde bulunmak, yediyüz sene ibâdet etmekten dahâ hayırlı olduğu Mudmerât'ta yazılıdır. Resûlullah efendimiz; (Kırk gün içinde bir âlim meclisinde bulunmayan bir kimsenin kalbi kararır. Büyük günâh işlemeye başlar. Çünkü ilim kalbe hayât verir. İlimsiz ibâdet olmaz. İlimsiz yapılan ibâdetin faydası olmaz!) buyurmuştur." EN BÜYÜK ENGEL!.. Muhammed Ma'sûm hazretleri buyuruyor ki: "İnsanın Allahü teâlânın rızâsına kavuşmasına mâni olan en büyük hicâb, perde, onun nefsidir. Nefsin aradan kalkması kitâp okumakla, işitmekle olmaz. İnsân-ı kâmilin sohbeti lâzımdır. Bu sohbet nasîb olmazsa, uzaklardan kalb ona bağlanırsa, çok sevilirse, onun kalbinden, feyizler, bereketler, muhabbet miktârınca, tâlibin kalbine akarak kemâle kavuşur. Zira hadîs-i şerîfte; (Kişi sevdiği ile berâberdir) buyuruldu." İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Sohbeti ganîmet bilmelidir. Sohbetin üstünlüğü bütün üstünlüklerin ve kemâllerin üstündedir. Eshâb-ı kirâm, Resûlullah efendimizin daha ilk sohbetinde öyle şeyler kazanmışlardır ki, ümmet arasındaki velîlerin, bunlara en sonda kavuştukları bilinmektedir. Bunun içindir ki, Tâbiîn'in yani Eshâb-ı kirâmı görenlerin en üstünü olan Veysel Karânî hazretleri, hazret-i Hamzâ'yı şehid eden hazret-i Vahşî'nin, Resûlullah efendimizin bir kerecik sohbetinde bulunmakla yükseldiği mertebeye yetişememiştir. Çünkü sohbetin fazîleti bütün fazîletlerin ve kemâllerin üstündedir." Ebû Ali Sakafî hazretleri; "Bir kimse âlimlerin sohbetinde bulunur, fakat onlara hürmet etmezse, onlardaki feyiz ve bereketlerden mahrûm kalır. Onlardaki nûrlar kendisinde aslâ zuhûr etmez, görünmez" buyurmuştur. Ebü'l Hayr el-Akta hazretleri de; "Şerefli bir insan olabilmek için; edeb sâhibi olmak, farzları edâ etmek, sâlihlerle sohbet etmek ve fâsıklardan, açıkça günah işleyenlerden uzak durmak lâzımdır" buyurmaktadır. Şâh-ı Nakşibend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî hazretleri buyurdu ki: "Bizim yolumuz, Allahü teâlânın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve Eshâb-ı kirâma tâbi olmaktır. Bu sebeble bizim yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir. Fakat sünnete uymak ve riâyet etmek, sabır ve tahammül ister. Biz bizim yolumuza girenleri istersek cezbe, çekme ile, dilersek bir başka usûlle terbiye ederiz. Çünkü rehber olan âlim, bir tabibe, doktora benzer. Hastanın hastalığını, derdini tesbit eder ve ona göre ilâç verir. Bizim yolumuzda yalnız kalmak değil, sohbet esastır. Biz sonda ele geçecek şeyleri başa yerleştirdik." "YEDİ KİŞİ BİR ARAYA GELSE!" Netice olarak, Abdurrahmân Tâgî hazretlerinin bir sohbetinde, sohbetin fazîleti ile ilgili olarak buyurduğu gibi: "Yolumuz sohbet yoludur. İnsanlara hayret ediyorum niçin sohbeti istemezler, niçin sohbet meclisine katılmazlar, niçin Allah adamlarının yanında bulunmazlar? Halbuki sohbet ehlinin ev sâhibi Allahü teâlâ, teşrîfâtçısı hazret-i Ali, sâkîsi yâni su dağıtanı Hızır aleyhisselâmdır. Şâyet sohbet etmek için yedi kişi bir araya gelse, yüksek makamlara erişirler ki, aralarında bir Allah dostunun varlığı umulur. Cehrî, açıktan Kur'ân-ı kerîm okumak ve sohbet, evlerden zulmeti giderir. Onun için sohbet olunan evin sâhibi bildiği sûreleri açık olarak okusun. Sohbet peşinde koşmayı severim. Nerede sohbet ehli varsa oraya gitmek isterim. Mümkün mertebe, hiçbir sohbet ehlinin sohbetini kaçırmak istemem."
06.01.2013
|
|
Sohbetin önemi
|
Sual: Sohbet ne demektir?
CEVAP
Şimdi söyleşi diyorlar. Söyleşi, konuşarak vakit geçirme demektir; ama dinimizde, sohbetin tarifi başkadır. Sohbet, beraber olmak demektir. İnsanın derece bakımından kendinin üstünde veya altında yahut akranı ile bir araya gelip, Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin beğendiği, hoşnut olduğu şeyleri konuşması demektir.
Kişinin kendinden üstün olanla beraber olmasının hakikati, o zata hizmettir. Aşağısında olanla sohbetin gereği, onun hallerinden bir noksanı gördüğünde onu ikaz edip, kusurundan haberdar etmektir. Aynı seviyede olan sohbet arkadaşlarının sohbetlerinin hakikati, başkalarının, yabancıların yanında birbirlerinin kusurlarını görmezden gelmektir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Sohbetin fazileti, bütün faziletlerin üstündedir. Büyüklerin sohbetini ganimet bilmelidir.
Behaeddin Buhari hazretleri, (Bizim yolumuzun temeli sohbettir) buyurdu.
Evliyanın sohbetinin bir saati, kırk günlük mücahedelerden daha üstündür.
Yabancılar ile sohbetten, bid'at ehlinin sohbetinden kaçınılmalıdır. Dervişlerin ve salihlerin sohbeti kıymetlidir. Sohbet, dünya için olup, ahiret düşünülmez ise, sonu hüsrandır.
Günah lekeleri ile kalbi paslanan kimse, salihlerin sohbetinde bulunursa, kalbinin pası silinir, günah işlemesi zorlaşır, iyilik etme isteği artar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kırk gün içinde bir ilim sohbetinde bulunmayan kimsenin kalbi kararır. Büyük günah işlemeye başlar; çünkü ilim kalbe hayat verir. İlimsiz ibadet olmaz.) [Mektubat-ı Rabbani]
(Fıkıh sohbetinde bulunmak, bir senelik ibadetten üstündür.)[Deylemi]
(Âlimlerin sohbetine katılın, onlara yakın oturun! Çünkü Allahü teâlâ, yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, ölü kalbleri de, hikmet nuru ile diriltir.) [Taberani]
(Âlimlere hürmet eden, bana hürmet etmiş olur. Onları ziyaret eden beni ziyaret etmiş olur. Âlim meclisinde bulunan, benim meclisimde bulunmuş olur.) [İ.Rafii]
(Âlimin sohbetinde bulunmak, bin rekât nafile namazdan üstündür.) [İ.Gazali]
(Bir defa salih kimsenin sohbetinde bulunmak, defalarca kötü kimselerin sohbetlerinde bulunmanın günahlarına kefaret olur.)[Deylemi]
Sohbet ehli yoksa
Sohbet ehli âlim bulunmadığı zaman, eskiden yaşamış, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumak gerekir. Bir âlimin kitabını okuyan, yarı yarıya onunla sohbet etmiş sayılır.
İlminden, iyi ahlakından istifade edilen salih bir arkadaş bulunca, ona lüzumlu hürmeti göstermelidir! Onun can ve malını, kendi can ve malından önce tutmalıdır! Ayıplarını araştırmamalı, aybı olsa bile görmemeli ve kimseye söylememeli, hatta kendi kendine aybını düşünmemeli, unutmalıdır! Sözüne itiraz etmemeli, asla münakaşaya girmemelidir! Aleyhinde konuşan olursa, uygun şekilde susturmalı, alınacağı veya üzüleceği bir söz söylememelidir! Suizanda bulunmamalı, uygunsuz hareketlerini dalgınlığa veya unutkanlığa yormalıdır! Yani bir mazeret arayıp suçsuz olduğunu kabul etmelidir; çünkü güzel ahlak sahibi, insanları mazur görür. Onların kusurlarını meydana çıkarmaz
Yunus Emre diyor ki:
Erenlerin sohbeti, ele giresi değil.
Sohbete kavuşanlar, mahrum kalâsı değil.
Gezmek gerek her yeri, bulmak için, bir eri,
Sarraf tanır cevheri, herkes bilesi değil.
Bir pınarın yanına, kapalı testi kona,
Kırk yıl orada dura, kendi dolâsı değil.
Sohbetle parlar iman, talip kazanır irfan.
İnsanı arif yapan, fesi, hırkası değil.
Önce doğru iman et, haramdan el etek çek
Ruha gıdadır sohbet, badem helvası değil!
Boş giden, dolu döner
Sual: Eskiden İmam-ı Rabbani, Abdülkadir-i Geylani hazretleri gibi mürşidler vardı. Onların huzuruna gidenler için, (Boş giden dolu döner, dolu giden boş döner) diyorlarmış. Bu ne demektir?
CEVAP
Ön yargılı gitmemeli. Ne derse, seve seve kabul eden bir düşünceyle gitmeli. Dolu şeye, bir şey koymazlar. Boş olarak gitmeli, dolu olarak dönmeli. Dolu giderse, yani kendinde bir varlık hissederek giderse faydalanamaz, eli boş döner. Yardım edecek kimse de, elbette zengine değil fakir olana, ihtiyaç sahibi olana yardım eder. Doktorlar da, kendilerine tedavi için gelenleri, yani hastayım diyenleri tedavi ederler. Ben hasta değilim, benim bir şeyim yok diyenlere bakmazlar. İşte bunun gibi, ben biliyorum, ihtiyacım yok diyenler, elbette ilimden, feyzden mahrum kalırlar demektir.
Sohbette ikram
Sual: Birkaç arkadaş bir araya gelerek, her hafta İslam âlimlerinin kitaplarından okuyoruz. Böyle toplantılarda pasta, börek gibi çeşitli ikramlar oluyor. İkram yüzünden kitap okumaya, sohbete pek zaman kalmıyor. Sadece çay ikram edilse nasıl olur?
CEVAP
Çok iyi olur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Salihler, külfete girmez ve zahmet vermez.) [Dare Kutni]
(Misafir için külfete girme, misafir üzülebilir. Misafirini üzen de, Allahü teâlâyı üzmüş olur.) [İbni Lâl]
Böyle devamlı yapılan toplantılarda, sadece çay olacak diye baştan karar almalıdır.
Çeşitli ikramlar olursa, diğerlerinin evlerine gidildiğinde, kendilerini benzer ikramlarda bulunmak zorunda hissedenler çıkabilir. Şunlar bunu yaptı, falanca yapmadı gibi dedikodulara da sebep olabilir. Toplantıya gölge düşürebilecek her çeşit işten uzak durmalıdır. Sadece çay olursa problem olmaz.
Bu toplantıların haricinde, her zaman arkadaşlara çeşitli ikramlar yapılabilir, ziyafet verilebilir. Toplantı ile ikramı birbirine karıştırmamalıdır.
Sohbette bulunmak
Sual: Eskiden hocasına uzak olan; fakat onu çok seven bir talebe mi, yoksa hep sohbetlerde bulunan bir talebe mi daha çok feyz alırdı?
CEVAP
Elbette sohbetlerde bulunan daha çok feyz alırdı. Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: Yanındakiyle uzaktaki hiç eşit olur mu? Veysel Karani, Resulullah’ı göremediği için, hiçbir Sahabinin derecesine ulaşamadı. Bizim yolumuzun esası sohbettir, beraber olmaktır. Aklı başında olan talip, üstadına olan muhabbeti miktarınca, onun kalbinden saçılıp kendisine gelen feyzlerden ve bereketlerden, uzakta iken de, alır. Sevgisi sebebiyle, uzaktan gelen feyzlerden alırsa da, marifete ve vilayet derecelerine kavuşmak için, sohbet şarttır. (3/153)
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki: Kalb, çok zaman his organlarına bağlıdır. Duygu organlarından uzak olanlar, kalbden de uzak olur. Hadis-i şerifte, (Göz görmeyince, gönülden de uzak olur)buyuruldu. (1/117)
Sevgi yakınlık ister, kaçan mahrum kalırmış,
Gözlerden ırak olan, gönülden de olurmuş.
Sohbete gitmek
Sual: Sohbete gitmenin ne faydası olur?
CEVAP
Çok faydası olur. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Sohbetin fazileti, bütün faziletlerin üstündedir. Büyüklerin sohbetini ganimet bilmelidir) buyuruyor. Büyük zatlar, (Bu yolun temeli sohbettir) buyururdu. Günah lekeleriyle kalbi paslanan kimse, salihlerin sohbetinde bulunursa, kalbinin pası silinir, günah işlemesi zorlaşır, iyilik etme isteği artar. Sohbete giderken, her adımına sevab yazılır. Melekler, kanatlarını onun yoluna sererler. Gökteki kuşlar, yerdeki hayvanlar, denizdeki balıklar, onlar için dua ve istigfar ederler. Müslümanlar, Allah rızası için bir yere toplansalar, hiç konuşmasalar da yine çok sevab kazanırlar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Azıcık fıkıh bilgisi öğrenmek, çok ibadet etmekten daha iyidir.)[Taberani]
(Bir kimsenin işiteceği bir hikmetli söz, bir yıl ibadetten ve bir saat ilim meclisinde oturması, bir köle azat etmesinden hayırlıdır.) [Deylemi]
(Müminin öğrendiği bir mesele, bir yıl ibadetten ve bir köle azat etmekten evladır. İlim öğrenen, kocasına itaat eden kadın, ana babasına iyilik eden evlat, peygamberlerle beraber, hesap görmeden Cennete girerler.) [İ. Râfiî]
(İlim öğrenene, denizdeki balıklara kadar her şey istigfar eder.) [İ. Abdilber]
(Melekler, ilim öğreneni sevdikleri için, kanatlarını onların üzerine gererler.) [İ. Abdilber]
(Bazı melekler, Hak teâlâyı ananları görünce, kanatlarıyla onları, sevgiyle sararlar. Allahü teâlâ bu meleklere, “Şahit olun, bu kullarımı affettim” buyurur. Melekler, “İçlerinde başka bir iş için gelen günahkâr kötü biri var. Onu da mı affettin yâ Rabbi?” derler. Allahü teâlâ, “Evet, onu da affettim. İyilerle beraber olan kötü olmaz”buyurur.) [Buhari]
Sohbet ehli âlim bulunmadığı zaman, eskiden yaşamış, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumak gerekir. (Kitap okumak, sohbetin yarısıdır) buyuruluyor. Yani, bir büyük zatın kitabını muhabbetle okuyan, sohbet etmiş gibi ondan istifade eder.
Mürşid yoksa
Sual: Hakiki mürşid bulunmadığı zaman ne yapmak gerekir?
CEVAP
Muhammed Parisa hazretleri buyuruyor ki:
Yusuf-i Hemedani hazretlerine, (Mürşid-i kâmil bulunamadığı zaman ne yapmalı) denilince, (Her gün onların kitaplarını okumalı) buyurdu.(Risale-i kudsiyye)
İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat’ını okuyan büyük nimetlere kavuşur. Hem doğru itikad bilgilerini ve temel fıkıh ölçülerini öğrenir, hem de Evliya zatları sevmenin önemini anlar, onların sevgisiyle, feyziyle kalbi temizlenir. Hakikat Kitabevi yayınlarının hepsi, böyle Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli kitaplarıdır.
Sohbet nedir?
Sual: Sohbet nedir?
CEVAP
Sohbet, beraber olmak demektir. Birkaç salih kimse, bir araya gelip hiç konuşmadan otursalar, sohbet etmiş olurlar. Kalblerinden birbirine sevgi akımı başlar. Allah sevgisi yüksek olanın kalbinden alçak olanın kalbine feyz akar. Bu, bileşik kaplar gibidir. Bileşik kaplardaki sıvı, aynı seviyeye gelene kadar durdurulamadığı gibi, bu akıntı da durdurulamaz. Onun için herhangi bir bahane ile bir araya gelmeli. Bir araya gelince sohbete kavuşulmuş olur. Sohbette muteber bir kitap okunur, büyük zatlardan hürmetle bahsedilirse oraya rahmet yağar.
Sohbette uyumak
Sual: Yarım saatlik sohbete gidilse, uyuyanlar görülüyor. Uyumak edebe aykırı değil midir?
CEVAP
Evet, uyumak doğru değildir. Sohbette din büyüklerinden bahsedilince kalb temizlenir. Kalb temizlenince rahatlar ve uyku basar. Ama insan biraz kendini zorlarsa, uykusu gelse de uyumaz. Bu bakımdan uyumamaya dikkat etmelidir.
Kasıtlı yapılan hile
Sual: Bir arkadaş, (Büyüklerin sohbeti) diye bir yazı göndermiş. Orada, “Hikmet ehli zatlar, (İster kâfir ol, yeter ki kalb kırma) buyuruyor” ifadesi geçiyor. Büyük bir zat, böyle bir şey söyler mi?
CEVAP
Asla söylemez. Kâfir olunca her iş biter. Tarih boyunca böyle yanlış, dinimize aykırı sözleri, sanki o büyük zat yazmış gibi, büyüklerin kitapları arasına da sokmak istemişlerse de, ehli olanlar, bunu anlamıştır. Hazret-i Mevlana, sözlerinin değiştirilmemesi içinMesnevî’sini manzum olarak yazmıştır. Tercüme diye bildirilenlerde çok galiz hatalar, hattâ iftiralar var. Tercümelerine güvenmemelidir.
(Büyüklerin sohbeti) denilen yazıyı bize de gönderdiler. İçinde büyük zatlara ait olmayan, dini yıkıcı çok şeyler vardır. İslam Ahlakıkitabında deniyor ki:
Bazı sapıklar, (Başkasına kötülük yapma da, kendine ne yaparsan yap!) diyerek ibadetleri bırakıp, her günahı işlediler. Hattâ (İster kâfir ol, ister Kâbe’yi yak, istersen şarap iç, yalnız kırma kalb!) diyerek İslamiyet’ten ayrıldılar.
Büyük zatların sözleri arasına kasten böyle sapık sözler karıştırıyorlar. Bunu Almanya’daki bir arkadaş göndermiş. Kendisine, bu yazıları nereden aldığı sorulunca, (Ben iki bin kişiyle mailleşiyorum. Kimin gönderdiğini bilemem) dedi. Biz de, daha çok kişiyle mailleşiyoruz. Ama böyle bir yazının nereden geldiğini biliyoruz. Her maili gönderenin ismi elbette bilinmez, ama kıymetli bir sohbet diye bildirilen bir maili gönderenin kim olduğunu bilmemek biraz tuhaf değil mi? Kimin elinde böyle dine aykırı sohbet varsa imha etmelidir.
Kitap okuma sohbeti
Sual: Herkes sohbet tertip edip, kitap okuyamaz mı? Büyüklerden duyduğunu anlatamaz mı? Kitap okuma sohbetine, bir mazeretle gelmeyene, ama doğru olan başka bir sohbete gidene, doğru yoldan çıkmış muamelesi yapmak uygun mudur?
CEVAP
Büyüklerden duyduğunu anlatmak da maharet ister. Hatırımızda yanlış kalabilir veya başka bir kelime kullanılır mânâyı bozar. Zata mahsus [kişiye özel] bir söz söylenmiştir, bunu genele yaymak yanlış olur. Orada bulunan bazıları için ilm-i siyaset icabı, o zamana ve şartlara göre söylenmiştir. Bunu her zaman her yerde anlatmak uygun olmaz. Hattâ suizanna, fitneye sebep olabilir.
İşittiğimiz söz, kitaplara aykırıysa, yanlış anladığımız meydandadır. (Ben böyle duydum) diye kitaplara aykırı bir şeyi anlatmak da yanlış olur. Hele, (Falanca duymuş) diyerek ikinci ağızdan anlatmak daha yanlış olabilir. Ne maksatla söylendiği bilinmeyen sözü nakletmek uygun olmaz.
Birkaç kişi toplanıp muteber bir kitap okumak, büyüklerin arzu ettiği sohbet olur. Bunu herkes yapabilir. Böyle bir sohbete, mazeretle gelmeyene bir şey denmez. Mazeretsiz, sohbetlere gitmemek, elbette uygun değildir. Dînî bilgileri öğrenmekten mahrum kalmamalıdır.
Böyle sohbetlerden maksat, doğru olan kitapları okumak ve okutmaktır. Sohbetlerde sadece kitap okumalı, kendinden bir şey ilave etmemelidir. (Bizim sohbetimize gelen kurtulmuştur, gelmeyenin hâli haraptır) demek yanlış olur. Büyüklerden biri, sohbetle görevlendirdiği talebelerine, (Sohbetlerinizde ilahlık ve peygamberlik davasında bulunmayın!) der. Talebeleri şaşırınca, (Benim her dediğim olsun derseniz, ilahlık davasında bulunmuş olursunuz. Bana uymayan, sohbetimize gelmeyen Cehenneme gider derseniz, peygamberlik davasında bulunmuş olursunuz) buyurur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Sevdiklerimizden birine, izin vermekten maksat, imanın gevşediği, çok kimselerin yoldan çıktığı, din bilgilerinin unutulduğu, bu fırtınalı zamanda, Müslüman evlatlarına Allah yolunu göstermesi, kendisinin de, talebesiyle uğraşırken, onlarla birlikte, ilerlemesi içindir. Bu inceliği iyi anlamalı ve ömürde geri kalan birkaç günlük fırsatta, çalışarak, talebe ile birlikte, nimete kavuşmalıdır. Yoksa, bu izni, büyüklük ve olgunluk alameti sanıp, maksattan mahrum kalmamalıdır. (1/217)
Sohbette, ayrı bir grup gibi olmak, sanki ayrı bir yol tutmuş gibi davranmak, şeyh gibi olmaya çalışmak, kendini ön planda tutmak uygun olmaz. Aksi takdirde bu hâl, büyüklerin karşısında varlık iddia etmek, haddini bilmemek, onlarla yarış etmek olur. Sohbeti düzenleyen kimse, hep kendi konuşmamalı, herkes rahatça konuşabilmelidir. Oradakileri talebe gibi değil, arkadaşı olarak görmelidir. Şeyh gibi davranmaktan çok sakınmalıdır.
|
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
YENİÜMİT DERGİSİ
İnsanî ve Dinî Bir İhtiyaç : Sohbet
Prof. Dr. Abdulhakim Yüce
Sohbetlerde en önemli gaye, imanın mârifet ufkuna ulaştırılması, mârifetin "yakîn"in değişik mertebeleri sürecine bağlanması, Hakikat i Ahmediye vesayetinde kalb ve ruhun hayat mertebelerinde seyahatler gerçekleştirilmesi ve bu seyahatlerin de şuurlu temâşâ ile değerlendirilmesidir
Sohbet, insanın eğitim sürecinde önemli bir metot olduğu gibi, ömür boyunca hem eğitimini ilerletmesi, hem mânen yükselmesi, hem de asrımızın en büyük problemlerinden olan yalnızlığı meşru ve verimli bir şekilde gidermesi için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. İlk insan Hz. Âdem'in (as) yaratılmasından hemen sonra ona eş olarak yaratılan Havva Validemiz'in aynı zamanda onun sohbet arkadaşı olması, arkadaşlık ve sohbetin fıtrî bir ihtiyaç olduğunu da göstermektedir. Yazımızda kısaca, Nebevî bir sünnet de olan sohbetten söz etmek istiyoruz.
Arapça bir kelime olarak arkadaşlık ve dostluk kurmak, beraber bulunmak mânâsına gelen sohbet, dilimizde daha ziyade dostça, arkadaşça konuşarak hoş vakit geçirme; söyleşi, lakırdı, laflamak, yârenlik ve hasbıhâl mânâlarında kullanılmaktadır. Sohbet ıstılahta kısaca, ‘sıcak ve samimi bir havada, iki kişi arasında veya küçük insan gruplarıyla yapılan serbest konuşma' şeklinde tarif edilebilir. Elbette, kelimenin aslında bulunan arkadaş olma, dostluk kurma, mânevî bir rehbere intisap etme veya beraber bulunma da ıstılah mânâsına eklenmelidir. Dolayısıyla kelime ve ıstılah mânâlarına bakıldığında sohbetin farklı iki anlamı olduğu hemen anlaşılmaktadır: Arkadaşlık, konuşma ve konuşmaları dinleme.
Yukarıda işaret edildiği gibi sohbet bir Arapça kelime olarak, öncelikle arkadaşlık ve dostluk mânâsındadır. Nitekim peygamberlerden sonra insanlığın en şerefli mevkiini ihraz eden sahabe, Peygamber Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve sellem) olan arkadaşlıklarıyla bu adı hak etmişlerdir. Dostluk ve arkadaşlıkta elbette karşılıklı konuşma ve konuşulanları dinleme de vardır. Dolayısıyla ister ‘Efendimizin ashabı' (arkadaşları) ifadesi olsun, isterse de daha çok tasavvuf ehlince kullanılan, ‘falan mürşidin sohbetinde bulundu' değerlendirmesi olsun, hem arkadaşlığı, hem de yapılan konuşmaları dinleme ve bazen bunlara katılma mânâlarını ihtiva etmektedir. Konuşma ve konuşmaları dinleme mânâsındaki sohbetin ise farklı çeşit ve maksatları bulunmaktadır. Bunları kısaca şöyle izah edebiliriz:
Aynı zamanda dinî sohbet de diyebileceğimiz irşadî sohbet, Cenabı Hakk'a yönlendiren faydalı konuşmalar yapma, söz, düşünce ve hâl ile başkalarının ufkunu açma ve hep hayırhahlık mülâhazasıyla oturup kalkmaya denir. Diğer bir ifadeyle irşadî sohbet, duygu ve düşünceleri karşılıklı müzakere ederek bu duygu ve düşüncelerde derinleşmeyi hedef alan insanların kurdukları arkadaşlıklar ve bir araya gelmelerdir.
Böyle bir sohbet için bir araya gelen topluluk, rastgele toplanmış, şuursuz, gayesiz, sıradan bir topluluk değildir. Aksine duygu ve düşünce birliği taşıyan, birbirlerinin sevinç ve kederlerine ortak olan, gözünü Allah rızasına dikmiş, ulvî hedefli bir topluluktur. Bazen böyle bir toplulukta dinlenen, sözün sahibi bir kimse bulunmaz; herkes duruma göre ve yeri geldiğinde uygun bir üslûpla sohbete katılır ve katkıda bulunur. Ama çoğu zaman ilmi, şahsiyeti, bazen yaşı ve konumu itibariyle dinlenilen ve kendisine soruların sorulduğu bir zât bulunmaktadır.
Bu tür sohbetlerden istifade edebilmek için, konuşacak insanın, muhataplarının karşısına ciddî bir iç hazırlıkla ve mânevî doygunlukla çıkması; her şeyden önce kalbinin Allah'la irtibatına ve dinleyicilerin vaktini israf etmeyecek şekilde hazırlanmaya dikkat etmesi yani konuşmanın gönlün sesi olması; konuşanın, o sesi önce kendi vicdanında duyması, kendisine hitap ediliyormuş gibi nasihatten hissesini alması en önemli şartlardandır. Dinleyen kimsenin de kibre kapılmaması, ön yargısız ve kabule açık olması gerekir. Aksi hâlde büyüklük psikozlarıyla, kibir, gurur ve çalım içinde ve herkese, her şeye tepeden bakma ruh hâliyle sohbetten istifade edilemez. Sohbete katılanlara düşüncelerini rahatlıkla söyleyebilme imkânı da verilmelidir. Bu sebeple irşadî sohbetler halk eğitimi açısından da en tesirli yol ve metotlardan birisidir. Zîrâ sohbet vesilesiyle fertler birbirinden görerek ve yaşayarak, edep, erkân öğrenir. Dinî nezaket, sevgi, şefkat, hizmet, fedakârlık gibi ahlâkî özellikler bu yolla adeta ikinci fıtrat hâline gelir.
İrşadî sohbetlerde konuşmaların yanında bir hâl eğitimi veya insibağ, inikâs, incizap, nazar ve himmet de bulunmaktadır. Bilinen metotlarla elde edilemeyecek bilgi, karakter eğitimi ve mânevî terakki sohbetle elde edilebilir; zîrâ sohbette ilk anda belki hissedilemeyen çok yüklü bir yümün ve bereket vardır. Buna insibağ denir. Evet her sohbette insibağ vardır; Allah dostlarının sözlerinden, bakışlarından, yüz hatlarından, dudak ve el hareketlerinden öyle bir ruh ve mânâ akışı hâsıl olur ki, onun muhataplarına kazandırdıklarını kitaplardan okuyarak elde etmek mümkün değildir. Nitekim Hz. Hanzele, Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve sellem) soruyor: "Ya Resûlüllah, yanında bulunduğumuz zaman bize Cennet ve Cehennem'den bahsediyorsun, bunları gözümüzle görüyor gibi oluyoruz. Huzurundan ayrıldıktan sonra, eş, dost ve evlatlarımızla uğraşıyor ve bunların çoğunu unutuyoruz." Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap veriyor: "Vallahi buradaki hâlinizi muhafaza etseniz, melekler gelir, yataklarınızda iken ve yolda yürürken sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzele, bazen böyle bazen öyle."1 Zaten sahabeyi sahabe yapan ve ulaşılmaz kılan da bu sohbetlerdir.
İnsibağ sohbetin merkezinde bulunan Allah dostunun mânevî boyasıyla boyanma şeklinde olabileceği gibi, sohbet halkasını teşkil eden fertlerden oluşan şahs-ı mânevînin boyasıyla boyanma tarzında da olabilir. Evet, her sohbette mutlaka bir insibağ söz konusudur ve kişi, niyetinin hulûsuna, bakış zaviyesinin düzgünlüğüne ve sohbete yaptığı ön hazırlığa göre istifade ve istifâza eder ve feyz alır.2
İrşadî sohbetlerin bir çeşidi de tasavvufî sohbetlerdir. Tasavvufî sohbetlerde genellikle bir mürşid-i kâmilin huzurunda bulunarak yaptığı konuşmadan istifade etme ve bu arada mürşidin hâl, hareket, nazar vb. tavırlarından mânen feyz alma hedeflenmektedir. Bu sohbetlerde hâl, makam, nefs, vicdan, lâtifeler, adap, hizmet, zikir, ayet ve hadîslerin işarî mânâları gibi tasavvufî meseleler üzerinde durulur ve konuyla alâkalı sorulan sorulara cevaplar verilir.
Bütün sohbetlerde olduğu gibi özellikle irşadî sohbetlerde konuşmanın ve dinlemenin bir adâbı vardır; hattâ bu konuda kitaplar veya kitap bölümleri bile yazılmıştır.3 Müstakil bir makale konusu olacak kadar geniş olduğundan burada bu adâb üzerinde durmuyoruz.
Aile ve Eşler Arası Sohbet
Bireyciliğin/ferdiyetçiliğin en kötü neticelerinden biri olan yalnızlığın salgın bir hastalık şeklinde ciddi bir sosyal problem olduğu günümüzde, eşlerin de, değişik iş sahalarında çalışması, özellikle kariyer yapmak isteyenlerin mesai saatleri dışında da evde veya başka yerlerde çalışmalarına devam etmesine ek olarak evde bulundukları zamanlarda da televizyon, internet ve sosyal medyaya gereğinden fazla vakit ayırmaları, aile fertleri arasında sohbetlerin neredeyse tamamen ortadan kalkmasına sebep olmuş bulunmaktadır. Durum böylece olunca da,
- Ne aile muhabbeti artmakta,
- Ne eşlerin birbirlerinden beklentileri ortaya çıkabilmekte,
- Ne bu sohbetlerin zevkine varılabilmekte,
- Ne eşler birbirleriyle yakından ilgilenebilmekte,
- Ne ortaya çıkan problemlerin farkına varılabilmekte,
- Ne de problemlere kolaylıkla çözüm bulunabilmektedir.
Eşler genç iken ihmale uğrayan bu sohbet ve beraberliklerin öneminin farkında olmayabilirler; zîrâ geleceğe odaklanmış, para kazanma peşinde koşturan, beraberlik ve sevgileri henüz yeni olan, birbirleriyle daha çok dış güzellik yönünden ilgilenen, henüz problem yaşamamış veya aralarındaki o ilk sevgiyle problemlerin aşılabileceğini düşünen gençler, belli bir yaşa geldiklerinde aralarında aşılması güç duvarların örüldüğünü görecek ve bazı şeyler için artık geç kaldıklarını anlayacaklardır. Böyle bir durumla karşılaşmamak için önceden tedbir alınmalı ve evliliğin başından itibaren eş ve aile fertleri arasında sohbet ihmal edilmemelidir. Elbette bunun herkesçe uygulanabilir belli bir zamanı, mekânı ve süresi bulunmamaktadır. Her aile kendisince en uygun zamanı tespit edip uygulayabilir, bu sabit bir mekân ve zaman olabileceği gibi her defasında değişebilir de.
Günümüzde ‘aile içi iletişim' adıyla üzerinde önemle durulan meselenin bir yönünü oluşturan bu sohbetleri Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatlarında titizlikle uyguladığını ve ömrü boyunca terk etmediğini görmekteyiz. O (sallallahu aleyhi ve sellem), her eşiyle her gün özel olarak sohbet ettiği gibi, bütün aileyi bir araya getirerek de sohbet ediyordu. Konuyla alâkalı şu bilgiler aktarılmaktadır:
Hz. Abdullah b. Abbas (ra) anlatıyor: "Allah'ın Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldırdıktan sonra namazgâhta oturur, insanlar etrafını sarardı ve güneş doğuncaya kadar (onlarla sohbet ederdi). Sonra hanımlarını tek tek dolaşır, onlara selâm verir ve dua ederdi. O gece kimin yanında kalacaksa, onun yanında bir süre otururdu."4
Hz. Aişe Validemiz'in aktardığı bilgi ise şu şekildedir: "(Allah'ın Resûlü) ikindi namazından sonra hanımlarının evlerini ziyaret ederdi."5 Hadîsin devamında ve şerhlerinde, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu ziyaretlerini her gün yaptığı, bazen ziyaret edilen evde kendisine içecek veya yiyecek bir şeyler ikram edildiği, hanımlarının hâl hatırını sorup ilgilendiği de ifade edilmektedir. Meşhur İlâ hâdisesi (Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) tavır koyup hanımlarıyla bir süre konuşmaması) de bu ziyaretlerden birinden sonra gerçekleşmiştir.
Hz. Enes (ra) ise şunu naklediyor: "O gece (Efendimiz) hangi evde kalacaklarsa (bütün hanımları) oraya toplanırlardı."6
Bu ifadelerden Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) günlük programı içerisinde aile sohbetinin şu şekilde yer aldığı anlaşılmaktadır: O (sallallahu aleyhi ve sellem), her gün sabah namazını ashabına kıldırdıktan sonra, güneş belli bir yüksekliğe çıkıncaya kadar önce tesbihatını ve o vakte ait mutat evradını yapar, sonra yüzünü ashabına dönerek bağdaş kurar ve ashabıyla sohbet ederdi. Bu sohbetler sırasında gündelik konulardan, tarihî hatıralara, rüya tabirlerinden, imana hizmet konularına, sorulara cevap vermekten, sıkıntısı olanların sıkıntısını gidermeye varıncaya kadar, beşeriyetin gereği birçok mesele konuşuluyordu. Yani ibadet halkasından hemen sonra tam bir ilim ve irfan halkası kuruluyordu. Sonra kalkar hanımlarını tek tek dolaşır, onlara selâm verir, dua eder, hâl hatırlarını sorar, sıkıntısı olan varsa onunla yakından ilgilenir ve o gece kimin yanında kalacaksa bir süre onun yanında otururdu. İhtimal kahvaltı adına orada yiyecek bir şeyler varsa, o da ikram edilirdi. İkindi namazından sonra da yine teker teker hanımlarını dolaşır, onlarla yakından ilgilenir; ikram edilecek bir şey olursa ikram edilir ve ayrılırdı. Akşam namazından sonra ise, o gece kimin yanında kalacaksa hepsini oraya davet eder ve yatsı namazına kadar, tabir yerinde ise, muhabbet eksenli bir aile sohbeti yapardı. Hadîs şerhlerinden ve siyer kitaplarından, bu sohbetlerde lâtifelerin yapıldığı, soruların sorulduğu, hatıraların anlatıldığı, ikramların yapıldığı anlaşılmaktadır.
Kısaca aktardığımız ve her gün üç defa tekrarlanan Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu uygulamasına bakıldığında aile içi sohbetin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Onca işine ve ibadet derinliğine rağmen, ailesine bu kadar vakit ayıran Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ailesini ne adına olursa olsun ihmal edenlere önemli dersler verdiği gibi, ailenin ciddi sarsıntılar geçirdiği günümüzde meselenin nasıl çözüleceğinin de yollarını göstermiş bulunmaktadır. Ancak günümüz şehir ve iş hayatı, özellikle mesai saatlerinde eve uğramaya engel olduğu gibi, mesai saatlerinden arta kalan zamanlarının bir kısmını bazı müspet sosyal faaliyetler ve hizmetlerle geçiren kişilerin aile fertleriyle yukarıda ifade edilen periyot ve düzende bu Sünnet'i tatbik etmelerini âdeta imkânsız kılmaktadır. Bu Sünnet'i uygulamak için fırsatları kaçırmamanın yanında bu niyetle o saatlerde telefon veya benzeri bir vasıtayla hâl hatır sormanın uygun olacağını belirtmek isteriz.
Sohbet şekillerinden biri de dost ve arkadaş sohbetleridir. Halk tabiri ile kafa dengi bir arkadaş grubunun kendi aralarında yaptıkları konuşma ve bir araya gelmelerdir. Bu sohbetlerin stres atma, daha yakından tanışma, boş vakti iyi değerlendirme ve bazı dostluklar kurma gibi faydaları bulunmaktadır. Nezih bir şekilde yapılan arkadaş sohbetleri gençlerin sağlıklı büyümeleri, birkaç yaş büyüklerinden kültür ve adâb öğrenmeleri ve sosyalleşmeleri adına elbette faydalıdır ve insanî/tabiî bir ihtiyaçtır. Maalesef günümüzde yukarıda işaret edilen aile sohbetlerinden mahrum olan gençler, müspet anlamdaki arkadaş ve dost sohbetlerinden de uzaklaşmış bulunmaktadırlar. Bunda ailenin aşırı koruyucu olmasının ve akrabalık bağlarının kopma seviyesine gelmiş bulunmasının tesiri olduğu gibi, aşağıda ele alacağımız menfî sohbet ve arkadaşlıklar da etkili olmuş ve neticede asosyal, içe kapanık, kendini internet ve telefona hapsetmiş ve şahsiyet gelişimi eksik fertlerin yetişmesi kaçılmaz hâle gelmiştir. Gençler başta olmak üzere her ferdin müspet kişilerden oluşan bir arkadaş çevresinin olması, sosyal bir varlık olan insan için ihmal edilemez bir ihtiyaçtır. Ailelerin gerekli araştırma ve yönlendirmeleri ihmal etmeden, bazı riskleri olsa bile, cesaretle bu türden dostluk ve arkadaşlıkların önünü açmaları gerektiği kanaatindeyiz. Akrabalık bağlarının güçlendirilmesinin bu türden sohbet ve dostlukların oluşmasına büyük katkıda bulunacağı ve daha az riskli olduğu ise şüphesizdir.
Malayani ve Zararlı Sohbet
Sohbetlerin bir kısmı ise boş, faydasız, büyük nimet olan zamanı öldürmeye ve gayr-i meşru eğlenmeye yöneliktir. Bu gruba giren sohbetler zaman zaman yalan, iftira, müstehcen lâf ve fıkralar gibi çoğu dinen caiz olmayan unsurlar ihtiva ettiğinden elbette tavsiye edilmez. Dinî konu ve kavramların alaylı bir şekilde dile getirildiği sohbetlere katılmak ise zaten caiz değildir. Rabb'imiz bu türden sohbet ortamlarından ayrılmamızı şöyle emretmektedir: "Allah size kitapta şunu da bildirmiştir: ‘Allah'ın âyetlerinin inkâr ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, bunu yapanlar başka bir konuya geçmedikçe onların yanında oturmayın!' Böyle yaparsanız siz de onlar gibi olursunuz. Şüphe yok ki Allah münafıkları da, kâfirleri de Cehennem'de bir araya getirecektir." (Nisa, 4/140) Bu türden sohbetlerin tartışma, kavga; bazen sigara, nargile, içki ve uyuşturucuya alışma vb. davranışlar edinme gibi zararları yanında, ciddi bir zaman israfı oldukları da bilinmektedir. Bazı evler, çayhaneler, kahvehaneler, barlar vb. yerler bu tür sohbetlerin mekânlarıdır.
Bilgisayar teknolojisinin gelişmesiyle elektronik ortamda oluşturulan sohbet odalarında yapılan yazılı, görüntülü ve sözlü konuşmalara ise internet/sosyal medya sohbeti denilmekte ve yukarıda değinilen menfî arkadaş sohbetlerinden daha çok zarar vermektedir. Zîrâ "Muhatabınız kimdir, erkek mi, bayan mı, ne tür alışkanlıklara sahiptir ve hangi gaye ile bu sohbete katılmaktadır?" gibi soruların cevabı meçhuldür. Sohbet odası arkadaşınız gençlerin kafasını çelmekte mahir bir örgüt elemanı, babanız veya anneniz yaşında kötü niyetli biri de olabilir. Ayrıca her kelime yazılı olarak kayıtlara geçmekte, bazen fotoğraf ve videolar çekilmekte/paylaşılmakta ve gerektiğinde kötü maksatlar için kullanılmaktadır. Dünya çapında intihar, uyuşturucu vb. alışkanlıklar, terör örgütlerinin artması ve kolay eleman bulması, aile dramları ve diğer birçok yanlışların artmasında bu sohbet odalarının tesiri de vardır. Sohbet odalarının müspet kullanılması da mümkündür ve vakidir. Ancak kanunî düzenlemelerin olmaması, uluslararası bir bakış açısı ve fikir birliğinin sağlanamaması ve gizli güç odaklarının silâhlarından biri hâline gelmiş olması gibi sebeplerden ötürü, zararları faydalarından kat kat fazladır. Öyle ise bu konuda çok daha fazla dikkatli olunmalıdır. Hele sohbet odalarında dinî bir konuyu gündeme getirmek ve tartışmak hiç isabetli değildir. Zîrâ sadece akıl ve hislere hitap eden, dinî literatürü ve usulü görmezlikten gelen izah şekilleri ve sadece ihtilâflı, hatta âlimlerin ittifakla reddettikleri konuları gündeme taşıma gayretleri, işi çıkmaza sokmaktadır. Kısacası bu sohbetlerin faydadan çok zararı olduğu; bu türden yerlerde ve bu tür metotlarla dinin anlatılmasının âdeta mümkün olmadığı bilinmeli ve ona göre davranılmalıdır.
Sohbet, eğitimi zor ve uzun zaman alan insanın yetişmesinde en önemli metotlardan birisi olduğu gibi, insanın yaratılış gayesini hatırlaması, kendini koruması, bilgilerini tazelemesi, büyüklerin teveccüh ve himmetlerine mazhar olması, hayatın koşuşturması içerisinde kendine birkaç saatliğine de olsa zaman ayırması ve manen nefes alması için de kaçırmaması gereken aktivite ve beraberliklerdir. Zîrâ insan, nefis ve Şeytan gibi azılı düşmanları olduğundan, sık sık sürçüp tehlikelerle karşı karşıya kalmakta, gafletler yaşamakta, metafizik gerilimi gevşemekte; kısacası mânen ciddi yaralar almaktadır. Bütün bunlar ancak düzenli ve faydalı sohbetler ve arkadaşlıklarla tamir edilebilir.
*Celal Bayar Üniv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesi
2. Geniş bilgi ve alıntılar için bkz: F. Gülen, Sohbet ve Musahabe, Kalbin Zümrüt Tepeleri II, 244; Sahabe Mesleği ve Şekerlemeler, Ölümsüzlük İksiri, 91.
3. Hemen her ahlak ve tasavvuf kitabının bir bölümü bu âdaba ayrıldığı gibi, Sülemi'nin, Adabu's-Suhbe ve Hüsnü'l-İşre gibi bu konuya ayrılan eserler de bulunmaktadır.
4. Teberanî, Mu'cemu'l-Evsat, 19/91.
6. Müslim, Rada', 47; Nevevî, Şerhu'n-Nevevî Ala Müslim, 5/197.
Bunun için de sohbetin uyulması gereken bir adabı, kuralları var. .... hem dinleyenlerin, edebine, adabına
.SOHBET ADABI
AHMET SAFA
Sohbet kelimesinin lügat karşılığı, karşılıklı konuşmaktır. Fakat bu kelime, fiilî konuşmanın ötesinde bir manaya sahiptir. Sohbet, bir olmak, beraber olmaktır. Arkadaş, dost olmaktır. İrşad etmek, nasihat etmektir. Yani sohbet, ayrıca kalbin bir fiilidir ve kalpten kalbe irtibatı da sağlar. Şüphesiz böyle bir irtibat, sağlıklı sonuç verirse anlamlıdır. Bunun için de sohbetin uyulması gereken bir adabı, kuralları var. Hem sohbet edenler, hem dinleyenler için.
Sohbet için bir araya gelen topluluk, rastgele toplanmış, şuursuz, gayesiz, sıradan bir topluluk değildir. Aksine duygu ve düşünce birliği taşıyan, birbirlerinin sevinç ve kederlerine ortak olan, gözünü Allah rızasına dikmiş, yüce hedefli bir topluluktur. Bu topluluğun sohbeti, dostluğu, “kişi sevdiğiyle beraberdir” (Buharî) hadis-i şerifinin sırrınca, öldükten sonra berzah aleminde ve cennette de devam eder.
Sohbetle sahabi oldular
Kur'an-ı Kerim'de, Allah Rasulü s.a.v.'in cemaatine, bir gaye etrafında toplanıp sohbet edenler manasına gelen “ashab” kelimesiyle hitap edilmiş, Efendimiz s.a.v. de kendisini görüp, sohbetine katılan müminlere “ashabım” demiştir. Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz, mübarek hali, sözleri ve nazarlarıyla ashabını etkilemiş, onları sohbetle yetiştirmiştir. Kısa bir süre O'nun sohbetinde bulunmak, senelerce seyr u sülukla elde edilemeyecek mertebelere ulaşmaya vesile olmuştur. Efendimiz s.a.v.'den feyz almak isteyen Suffe Ashabı, gece gündüz Mescid-i Nebevî'de kalmışlardır.
Tasavvuf erbabının sohbeti de böyle bir sohbettir. Onlar, irşad olmak için kâmil mürşidin sohbetine giderler. Kâmil mürşidler de onlara sohbet eder, ama bu sohbet çoğu kez sözle değil halle olur. İlim ve marifetin zirvesinde olan bu mübarek zatların yaptıkları sohbet, mesafe tanımaksızın hükmünü icra eder. Mıknatısın demiri çektiği gibi, dünyanın dört bir tarafından onların sessiz davetine koşan insanlar ıslah olup, hayata bakışları tamamen değişmiş olarak geri dönerler. Kâmil mürşidden aldıkları feyiz ve bereketle de kendi aralarında sohbete devam ederler.
Sohbet ile vaazın farkı
Dinî hakikatleri tesirli bir üslupla anlatma, cemaati kötülükten uzaklaştırıp iyiliğe sevk etmede vaaz ve sohbetin hedefi müşterektir. Fakat sohbette vaazdan farklı bir takım hususiyetler vardır. Bu hususiyetlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Sohbette sözlü eğitim ve öğretimin yanı sıra, hal eğitimi ve manevi yansıma da vardır. Kâmil insanların lafızları kadar nazarları ve halleri de son derece etkilidir. Sohbet vesilesiyle, onların ilâhi muhabbet ve marifetle dolu gönüllerinden ortaya çıkan üstün hal ve sıfatlar manen cemaate akseder. Çoğu zaman salikler bu tesiri lâtifelerinde açıkça hissederler. Böylece irşadın tesiri açıkça görülür.
Sohbette belirli bir metod dahilinde Allah'a ulaşmanın en sağlam ve en kısa yolu anlatılır. Bunun için daha ziyade nefs, zikir, rabıta gibi tasavvufî konular üzerinde durulur.
Ayet ve hadislerin yanı sıra, büyüklerin menkıbelerinin anlatılmasına önem verilir. Böylece muhabbet artar, ibret alınır ve anlatılanlar güzel örnekler olarak hatırda kalır.
Sohbette, ayet ve hadislerin zahir manalarının yanı sıra iş'arî manalara da yer verilir. Böylece dinleyenler tasavvuf alimlerinin Kur'an ve Sünnet'ten çıkardıkları gayet ince ve lâtif hikmetlerle, geniş bir tefekkür ufkuna yükselirler.
Sohbet vesilesiyle cemaat birbirinden görerek, yaşayarak, edep, erkân öğrenir. Dinî nezaket, sevgi, şefkat, hizmet, fedakârlık gibi olgun ahlâkî özellikleri içine sindirir. Kardeşlik duygusu pekişir.
Sohbet erbabının ilmî seviyesi
İnsanlara Allah yolunu gösterip, onları hak ve hakikate davet edecek olan sohbet erbabı, önce kendisini iyi yetiştirmelidir. Dinî tahsil görmemiş olsa bile, kitap, dergi gibi, ama doğru şeyler söyleyen metinler okuyarak kendini yetiştirmelidir. Bu sadece sohbet eden için değil, herkes için gereklidir. Özellikle akaid ilmi çok iyi öğrenilmelidir. Aksi halde din adına başkalarına bir şeyler anlatayım derken, hem kendisinin hem muhataplarının imanı tehlikeye girebilir.
Bundan başka Arapça bilmese bile, Kur'an-ı Kerim'i düzgün bir şekilde mahreciyle okuyabilecek durumda olmalı, fıkıh ilmini asgari seviyede de olsa bilmelidir. Bunlar aslında farz-ı ayın olan ilimlerdir. Her müslümanın bilmesi gerekir.
Tasavvufa gönül vermiş bir sohbet erbabının, tefsir, hadis, siyer, İslâm tarihi ile ilgili eserleri okuması; felsefe, mantık, sosyoloji, edebiyat gibi ilimlerden haberdar olması da faydalı olacaktır. Hususen tasavvufla ilgili belli başlı kaynak eserlerden hiç değilse birkaçını bitirmiş olmalıdır. Böylece kendi meselelerini kolaylıkla anlayacak ve anlatabilecek bir seviyeye ulaşmış olur.
Hiç mektep-medrese bitirmeyen fakat düzenli olarak okuyan, sohbet dinleyen bir salik, ameli de ihmal etmemek kaydıyla, bir zaman sonra ilmî sohbetler yapmayı başarabilir. Seyr u süluk hususunda da gayretli olursa, ondan gayet şevkli ve muhabbetli sohbetler zuhur eder. Tahsil edilen ilim, ilâhi marifete, gönülde Allah sevgisini tutuşturmaya ve O'ndan korkmaya vesile oluyorsa gayesine ulaşmış demektir. Aksi halde, Kur'an'ın ifadesiyle “kitap yüklü merkep” olmaktan öteye geçilemez.
Sohbete hazırlık
Sohbet erbabı, İslâm'ın yüce hakikatlerini tebliğ etmekte ve aslında Allah ve Rasulü adına konuşmaktadır. Bu sebeple ağızdan çıkan her kelimeye dikkat etmelidir. Sözlerini Kur'an, Sünnet veya muteber Ehl-i Sünnet alimlerinin, sufilerin içtihatlarına dayandırmalı, kendi şahsi fikrine göre konuşmamalıdır. Herhangi bir konu etrafında hazırlık yaparken muteber kaynaklar seçmeli, aynı konuyu birkaç kaynaktan araştırmalı ve notlar almalıdır. Dinleyenler arasında tartışmaya, fitneye yol açabilecek mevzularda, iyice tetkik edip düşünmeden konuşmamalıdır.
Hatip, sohbet esnasında kullanmak üzere şu unsurlardan faydalanır:
Ayet ve hadis: Anlattığı konuyla ilgili ayet(ler) varsa bir veya birkaç tane nakletmeli ve bunları da yerinde ifade etmelidir. Ayrıca hadislerden de birkaç örnek nakletmelidir. Ancak mevzu (uydurma) hadislerden şiddetle kaçınmalı, sufi alimlerin sözlerini de hadislerle karıştırmamalıdır. Arapça bilmiyorsa, muteber meal ve hadis kitaplarından, tefsirlerden istifade etmelidir.
Menkıbe: Sohbet esnasında menkıbe anlatarak konuya gerçek hayattan örnekler vermelidir. Menkıbeler, muhabbetin temini ve manevi bir atmosferin oluşması için faydalıdır. Kur'an ve Sünnet'te bu metod kullanılmış, geçmiş peygamberler ve ümmetlere dair birçok kıssa anlatılmıştır.
Edebi eserler: Bostan ve Gülistan, Baharistan, Mesnevî gibi hikmet dolu eserlerde geçen hikayeler hitabet malzemesi olarak kullanılabilir. Dinî, hikmetli, ahlâkî ve tasavvufî şiirler de faydalıdır. Şiirler hatibe ilham, dinleyenlere heyecan kaynağı olur. Fakat sohbetteki lâtife, hikaye ve şiirler yerli yerince ve yeterince olmalıdır.
Şahsi tecrübeler: Hatip kendini açıkça veya ima ile metheden beyanlardan kaçınmak şartıyla, bizzat yaşadığı tecrübelerden ve müşahedelerden cemaatine bahsedebilir.
Güncel konular: Hatip, zamanın mühim hadiselerinden, yaşanan hayattan habersiz kalamaz. Aksi takdirde yaşanan gerçeklerle uyuşmayan, yol gösterici olmayan sözler sarfeder ki, bu da insanların işini zorlaştırmaktan başka bir şeye yaramaz.
Görsel anlatım: Yeri geldiği zaman meselenin daha iyi anlaşılması için hatip, konuyu basit şekil ve grafiklerle izah etmeli, gerekiyorsa teknik imkanlardan da istifade etmelidir.
Bir defasında Hz. Peygamber s.a.v. de yerde doğru ve kalın bir hat çizmiş ve “işte Allah'ın yolu budur” buyurmuşlardır. Sonra bu yolun sağını ve solunu eğik olarak kesen birçok çizgiler çizmiş, “bunlar da şeytanın yollarıdır, her yol ayrımına bir şeytan oturmuş insanları kendi yoluna davet ediyor” buyurmuşlardır. (Ahmed b. Hanbel)
Sohbete manevi hazırlık
Sohbet ve irşad erbabı olan hatip, her şeyden önce samimi olmalı, anlattıklarını yaşama gayreti içinde bulunmalıdır. Samimiyet olmazsa, anlatmadaki debdebe ve ihtişam hiçbir fayda vermez. Geçmişte ve günümüzde ateşli konuşan nice hatipler vardır ki, yaşayışları bozuk olduğu için insanlara tesir edememişlerdir.
Kur'an-ı Kerim'de Şuayb Aleyhisselam'ın ağzından şu ifade nakledilir: “Ben sizi men ettiğim şeyde size muhalefet etmek istemiyorum.” (Hûd, 88). Başkalarına haramdır dediği şeyi irtikap etmeyi düşünen, farzdır dediği ibadeti yapmayan bir kimsenin sözlerinin tesir etmesi mümkün değildir.
Sohbet erbabı, vird ve nafile ibadetlerle, yakınlık ve mana derinliği elde etmeye, kalbinin Allahu Tealâ'ya dönmesine gayret etmelidir. Hata ve günah işlediği zaman tövbe etmeli, himmet isteyip sağlam bir irtibatla sohbete başlamalıdır.
Hiç şüphesiz, kemale ermeyen bir salik halen nefis erbabıdır. Nefsin bütün hile ve desiselerinden kurtulması zordur. Fakat muhakkak niyetini Allah için tutmaya gayret etmelidir. Gurur, kibir ve çalımla hareket eden bir kimse belki her şey olabilir, fakat Allah dostu ve irşad erbabı olamaz. O yüzden sohbet ettiği insanların en günahkârını dahi kendisinden üstün bilmeli, onların kurtuluşa daha yakın olduğunu düşünmelidir.
Ayrıca sohbet veya irşad maksadıyla bir yere giden sufi, yaptığı kudsi hizmet karşılığında hiçbir ücret kabul etmemelidir. Zira kabul edilen her türlü ücret, ihlâs ve samimiyete gölge düşürür. İhlâs ve samimiyet zarar gördüğü zaman da yapılan sohbet veya irşadın tesiri kırılır. Hususi muamele beklemek, kendisine karşı saygılı olunmasını istemek, yaptığı işten dolayı manevi haz ve zevkler beklemek de birer ücrettir; ihlâsı bozar.
Kur'an-ı Kerim'de bütün peygamberlerin dilinden nakledilen şu ayete kulak vermeli ve ahirette alacağı büyük mükafatı, dünyevi bir menfaat karşılığında satmamalıdır: “Ben sizden bir ücret beklemiyorum. Benim ücretim alemlerin rabbi Allah'a aittir.” (Şuarâ, 109)
Sohbet ederken
Sohbet esnasında şu hususlara dikkat etmek gerekir:
Dil: Herkesin anlayacağı bir dille konuşmalı, şair ve ediplerce güzelleştirilen sade ve basit bir dil kullanmalıdır. Ana dilde karşılığı bulunan Arapça, Farsça kelime ve terkipleri kullanmak doğru olmaz. Bugünün insanları bu dili anlayamayabilir. Bununla birlikte, din ilminin terim ve deyimlerini olduğu gibi muhafaza etmek gerekir. Farz, vacip, helal, mekruh, inşallah, fena, beka, cezbe gibi dinî lisandan sayılan kelimelerin kullanılması, ortak bir dilin oluşup korunması için şarttır. Bunlar olmadan dini anlayabilmek ve anlatabilmek mümkün değildir. Gerektiğinde açıklaması yapılır, fakat başka bir dile çevrilmez.
Üslup: Hatip, akıcı, cazip, etkili ve anlaşılır bir ifadeyle cemaate hitap etmelidir. Konuşmalarında fesahat (mana ve ahenk mükemmeliği) ve belagata (düzgün ve tesirli ifade) önem vermelidir. Hadis-i şerifte, “Şüphesiz ki, sihir tesiri yapan hitabet tarzı vardır.” (Buharî) buyurulmuştur.
Hatip, hitabetiyle cemaati duygulandıran, coşturan, kendinden geçiren kimsedir. Konuşmayı yaşar, konuşmanın mevzusu olan havaya kendisini kaptırır, ağzından çıkan her kelime, kalbinde yaşadığı hislerin bir parçası olur. Duygular kelimelere o kadar tesir eder ki, lafız kaybolur, yerini mana alır. Ateşe sokulan demirin kızıllaştığı gibi, hatibin dilinde de sesler heyecan halini alır.
Sohbet erbabı, dinleyenlere bir nevi cennet hayatını yaşatan, onları manevi, uhrevi bir havaya sokan kimsedir. Böylesine halisane ve içten yapılan bir sohbet, büyüklerin nisbetini de celbeder ve ruhani bir derinliğe geçilir. Hz. Hanzele r.a., Rasulullah s.a.v. Efendimiz'e, “Ya Rasulallah, yanında bulunduğumuz zaman bize cennet ve cehennemden bahsediyorsun, bunları gözümüzle görüyor gibi oluyoruz. Huzurundan ayrıldıktan sonra, eş, dost ve evlatlarımızla uğraşıyor ve bunların çoğunu unutuyoruz.” demiş, Hz. Rasulullah s.a.v. de şöyle cevap vermiştir: “Vallahi buradaki halinizi muhafaza etseniz, melekler gelir, yataklarınızda iken ve yolda yürürken sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzele, bu duygular zaman zaman olur.” (Müslim)
Ses ve metod: Sohbet erbabı, sesini anlattığı mevzunun akışına bırakmalı, gereksiz yere sesini yükseltmemelidir. Tane tane konuşmaya itina göstermeli, önemli kelime ve mevzuların üzerinde durarak dikkatleri o noktaya toplamalıdır.
Konuya dikkat çekmek için, bazen cemaate soru sorulmasında fayda vardır. Bu metodu Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz sıkça uygulamıştır. Öğreteceği hususu açıklamadan evvel önce cemaate sormuş, onların zihinlerini hazırlayıp, dikkatlerini çektikten sonra, sorduğu sorunun cevabını kendisi vermiştir.
Sohbet erbabı, konuşurken ne kadar hisli ve heyecanlı mevzu anlatırsa anlatsın, akıl, mantık ve gerçeklerden uzaklaşmamalıdır. Hitab ettiği kitlenin anlayış seviyelerinin altında kalmamaya gayret ettiği gibi üstüne de çıkmamalıdır. İlme ters düşmeyip, her seviyeden insanın rahatlıkla anlayıp istifade edeceği tarzda konuşmalıdır. Yapılan konuşmalarda cennetten, Allahu Tealâ'nın af ve rahmetinden bahsedildiği gibi, cehennemden ve azaptan da bahsederek, ümit ve korku dengelenmelidir.
Ayrıca, hiç unutmamak gerekir ki, dinimiz itidal dinidir. Sohbette de itidal gerekir. Sohbette aşırılık, ölçüyü kaçırmak da, istenen faydanın elde edilmesini engeller, aksine konuların cazibesinin, tesirinin kaybolmasına sebep olur.
Sohbet, müslümanların kalplerinin birbirine bağlanıp, feyzden, rahmetten faydalanmaları için önemli bir usüldür. Bu nedenle, hem sohbet edenlerin, hem dinleyenlerin, edebine, adabına riayet ederek, sohbetin kıymetini korumaları gerekir.
Hakkı, hakikati yaşayıp yaşatmalı, söze hayat vermelidir. Bunun dışındaki her söz kuru bir laftır.
Kaynak: Semerkand dergisi, 09/2004
.
www.rahle.org/index.php/274-46-2012...ta.../31191-sohbet-adabi-1
27 Mar 2014 - Sohbet ortamları her devirde Müslümanların ta'lim ve terbiye ortamları olmuştur. Modern zam
.
Yayınlanma: Perşembe, 27 Mart 2014
SOHBET ADABI-1
Giriş
Bilmek gerekir ki sohbet ortamları Allah’ın Müslümanlara en büyük lütuflarındandır. Sohbet ortamlarından kastettiğimiz ise İslâm’ın öğretildiği özel ve genel bütün ortamlarla beraber Müslümanların bir araya geldiği, bilişip tanıştığı ve kardeşlik bağlarını pekiştirdiği her ortamdır. Değil mi ki, sahabeyi (ra) sahabe yapan, Rasulullah’ın (sa) sohbetidir.
Sohbet, iman edenlerin kalplerini diri tutar, katılıktan muhafaza eder, aklı terbiye eder, ruhu ayağa kaldırır. Sohbet ortamları her devirde Müslümanların ta’lim ve terbiye ortamları olmuştur. Modern zamanlarda kıymeti unutulmaya başlanmış olan sohbetler, neyi yitirdiğinin farkında olmayan Müslümanlar için yeniden uyanışın da zemindir aslında.
Sohbetler esasen birer ilim meclisidir. Ancak sohbetleri diriltmedikçe bu uyanış da mümkün olmaz. Sohbetlerin diriltmenin yolu, hem sohbet edenin hem de sohbeti dinleyenin sohbetin adabına riayet etmesinden geçer. Biz burada sohbeti dinleyen talibin sohbet adabına işaret edeceğiz. Allah’tan, sözlerimize uygun ameller talebi ile…
1. Sohbete Hazırlık
Bil ki; sohbete hazırlık bizatihi sohbetin kendi kadar önemlidir. Hem kalbin, hem zihnin ve hem de bedenin sohbete hazır olması gerekir ki beklenen fayda hâsıl olabilsin.
a. Kalbin Hazırlığı
i. Niyet: Kişi sohbet dinleme ile alakalı halis niyet sahibi olmalıdır. Zira ameli anlamlı kılan, yapılan niyettir. Bozuk niyet, kişiyi istifade etmekten alıkoyar. Kişinin niyetinde Allah’ın rızası mutlak olmakla beraber sadece ilim talebi, kardeşleriyle birliktelik ve bu birliktelikten meydana gelen bereketten istifade olmalıdır. Bilmeli ki, Allah sadıklarla beraber olmayı emreder.
ii. Dua: Kişi iştirak edeceği sohbeti Allah’a yakınlaştırıcı bir vesile bilmeli ve bu vesileden hayır elde etmek için Allah’a dua etmelidir. Duasında hem kendisi için, hem sohbet arkadaşları için, hem de hocası için Allah’tan hayır talep etmeli ve: “Ya Rabbi! Benim, kardeşlerimin ve hocamın ilmini, anlayışını, kavrayışını arttır. Bizi salihlerin arasına ilhak et” diye dua etmelidir.
iii. Zan ve vesveselerden arınma: Kişi kendisini önce sohbete iştirakten ve sonra sohbetten istifadeden uzak tutan yanlış zanlardan, isabetsiz kanılardan ve vesveselerden kendisini arındırmalıdır. Bilmelidir ki, nefis ve şeytan, kişiyi hayırdan uzaklaştırmak için her daim hazır beklemekte ve bütün çabalarını sarf etmektedirler. Sohbet ehli; “Benim ihtiyacım yok; ben zaten biliyorum; yine aynı şeyler; hoca da kendini hiç yenilemiyor; hoca zaten yetersiz; sohbette hiç heyecan ve coşku yok; bu sefer gitmesem ne olur ki; bir sefer gitmesem ne olur ki; zaten biraz da hastayım; bu günlük şu işimi halledeyim; eve ve aileye hiç zaman ayıramıyorum…” gibi bin bir türlü vesveseye karşı uyanık olmalıdır. Bilmelidir ki bereket, istikrardadır. Zira ‘amellerin en hayırlısı az da olsa devamlı olanıdır’.
b. Zihnin Hazırlığı
i. İstekli olmak: Kişi esasen istekli olduğu miktarca şuur sahibi olur. Şuursuzluk ise kişiye hakkı talep etmekten, hakkın peşinden koşmaktan uzaklaştırır. Kaldı ki ilim, merakla başlar; merakın ortaya çıkması ise sual yani istek iledir; istek kişiyi gönüllü kılar; gönüllülük bütün duyargaları istenilen şeye açık ve hazır hale getirirken niyetin de ihlâs üzere olmasını mümkün kılıp kişiyi ihsana yani işini/talebini en güzel şekilde elde etmeye götürür. Bununla beraber her istek kişiyi şuur sahibi yapmayabilir. Ne istediğini bilememek gibi veya maymun iştahlılık gibi haller kişiyi şuur sahibi yapmadığı gibi aynı zamanda zihnen yorar.
ii. Okumak: Kişi iştirak edeceği sohbetin mevzusuna dair önceden az da olsa okumalar yapmalıdır. Zira bu, zihni sohbete hazır kılar ve kavrayışı kolaylaştırır.
iii. Soru hazırlamak: Kişi “şunu öğrenmeliyim” diye önceden hazır edeceği soruları olmalı ki zihnini mevzuya odaklayabilsin.
c. Fizikî Hazırlık
i. Temizlik: Kişi, sohbete kıymet verdiğini kendine göstermek için kılık-kıyafeti ve bedenini temiz kılarak sohbete iştirak etmelidir. Her ne kadar burada imkân dairesini gözetmek gerekirse de, zira iş ortamından gelme zorunluluğu anlayışla karşılanmalıdır, yine de kişi temizliğine dikkat etmelidir. Hoş olmayan ağız ve beden kokularını mutlaka gidermeli bunun için güzel kokular sürünmelidir. Çirkin kokularla Müslümanların sohbet ve cemaat meclislerine iştirakinin nehyedildiğini bilmelidir. Eğer unutmuş veya zarureten katılmış ise kendine uygun bir ortam bulmalıdır; biraz uzakta durmak gibi.
ii. Sohbet için malzeme: Kişi katıldığı sohbetin kalıcılığını sağlamak ve istifadeyi azami dereceye çıkarmak için takip edilen bir kitap var ise mutlaka onunla sohbete gitmeli ve hocasını kitaptan takip etmelidir. Ayrıca kitabının yanında not tutacağı bir de defterini hazır tutmalıdır. Mümkünse farklı kayıt cihazları ile sohbeti kalıcı kılmalıdır. Bilmelidir ki ilim satırlardadır, sadırlarda değil.
iii. Zaman: Kişi, hem kendi, hem kardeşleri ve hem de hocasının hukukuna riayet edip sohbete zamanında iştirak etmelidir. Buna dikkat etmemek veya önemsememek hukuku ve ahlâkı zayi eder.
iv. Sohbete çağrı: Eğer kişi herkesin iştirak edeceği bir sohbet ortamında bulunacaksa ortamın şarlarına göre, kişinin kavrama yeteneğine göre başta kendi ailesi, yakınları ve komşuları olmak üzere başka kimseleri de davet etmelidir. Kişi, kalplerin Allah’ın elinde olduğunu bilmeli Allah’ın kime ne kadar vereceğini kimin kalbini ve zihnini İslâm’a açacağını bilmediği için bu önemli hayra vesile olmaya gayret etmelidir.
2. Sohbet Esnasında:
Sohbet ortamı her yönüyle kişinin dikkat etmesi gereken bir ortamdır. Zira bu ortamlar nasihat ortamlarıdır. Kişi dinine ehemmiyet verdiği oranda nasihate dikkat eder.
a. Kalbin Durumu
i. Niyeti Koruma:
Kişi sohbet için yaptığı niyeti sohbet boyunca korumaya çalışmalıdır. Bilmelidir ki niyet sadece amelin başında yapılan bir şey değildir. Bütün amel boyunca da hazır tutulur ki en baştaki gaye gerçekleştirilebilsin.
ii. Vesveselere karşı uyanıklık: Kişiye vesvese veren ve kalbini meşgul eden her şey, sohbetten istifadeye engel olur. Kişi bu vesveselere direndiği müddetçe sohbetten istifade eder. Sohbet dışı konuların kalbe doğması ve gelişmesine engel olaya çalışmalı ve sohbete kulak kesilmelidir; sohbet meclisinin dışına seyahat, ticari meselelerini halletmek gibi vesveselere karşı kalbin uyanıklığını diri tutmak gerekir. Yine kişinin sohbetin konusunu ve sohbet eden hocayı küçümsemesi, basit görmesi ve umursamaması da kalbe doğan ve kişiyi aldanışa götüren vesveselerdendir. Kaldı ki kişi, sohbet edenin sözleri basit olsa bile sohbette geçen ayet ve hadis gibi hak sözlere odaklanarak bu vesveselerden korunabilir. Çok iyi bilinen bir ayet veya bir hadis, kişi ihsan üzere olurda ihlâsını korursa kişiye farkında olmadığı nice ufuklar açar. Bir başka vesvese örneği de tatminsizliktir. Kişi, hocanın şahsına veya anlatımına karşı bıkkınlık duymaya başlar ve yahut hocadan her daim aynı performansı göstermesini bekler. Hâlbuki hoca dahi kendi gibi maddî ve manevî hallerden geçer. Kişi bu durumu bilmeli ve bu tür vesveselere karşı uyanık olmalıdır. Sohbet veya hocaya karşı duyulan bıkkınlık ve tatminsizlik, gerekli kimselerle istişare edilerek eğer doğru ve gerçek bir durum olduğu tespit edilir ise usulüne uygun tashih yoluna gidilmelidir.
b. Zihnin Durumu
i. İlim tedrisi: Kişi sohbet esnasında ilim tedris ettiğinin şuurunda olmalıdır. Zira bilmelidir ki ilim esasen Kur’an ve sünnetin dile getirildiği ve hakikatin tespitine çalışıldığı her ortamda elde edilir. Hakikatin bilgisinin dahi Kur’an ve sünnetin kendisi olduğunu bilerek sohbet ortamlarını küçümsemeden uzak durmalıdır. Şuur sahibi hocaların da kendi sözlerine değil, Allah’ın kitabına ve Rasulullah’ın (sa) sünnetine işaretle kişileri o yöne yönlendirdiklerini bilmelidir.
ii. Ciddiyet: Kişi sohbeti ciddiyetle dinlemelidir. Hem dış ahvali ve hem de iç ahvali itibarı ile ciddiyetten uzaklaşmamalıdır. Bilmeli ki Allah için yapılan hiçbir şey basit ve dahi önemsiz değildir. Kişi yaptığı amele ne kadar kıymet verir ve ciddiye alırsa Allah da ona o kadar kıymet verir ve ciddiye alır. Karşılığını da ona göre verir. İyilikten hiçbir şeyi tahkir etmemek gerektiğini Hz. Peygamber’in (sa) öğrettiğini bilerek ihlâsla yapılan amellerin karşılığını Allah’tan beklemek gerekir. Yine bilmeli ki, bazen küçük ve basit ameller kişiyi ahirette kurtuluşa dahi götürebilir. Kişi dış ahvalinde ciddiyetsizliğe sebebiyet verecek oturuş şeklinden, başka şeylerle uğraşmaktan, ilgisini başka noktalara odaklamaktan kaçınmalıdır. Aynı şekilde iç ahvalinde de ciddiyetini ortadan kaldıracak vesveselere karşı uyanık olmalıdır. Diğer taraftan ne kendisi başkalarının ciddiyetini dağıtacak söz, fiil, tavır ve davranışlarda bulunmalıdır, elindeki eşya ile oynamak gibi; ne de başkalarının bu türden eylemlerine izin vermelidir. Eğer bir başkası bu hal üzere ise onu münasip bir dil ile uyarmalıdır. Hz. Peygamber’in (sa) hutbe esnasında kişilerin sahip olması gereken ciddiyet hususundaki hassasiyetini bilmek gerekir.
iii. Anlama gayreti: Kişi sohbeti anlama hususunda bütün zihni çabasını ortaya koymalıdır. Sohbet ortamlarının kişiden kişiye değişen seviyesi anlamada güçlük oluşmasına sebebiyet verebilir. Ancak bu durum kişide “Ben bu sohbeti anlamıyorum, o halde dinlemem gerekmiyor” vehmi oluşturmamalı, anlama çabasının kişiyi zihnen geliştireceğini bilmeli ve kendini gücü nispetinde zorlamalıdır.
c. Ortam
i. Oturuş: Kişi sohbet de kendini rahatsız ederek ve kasılmalara sebebiyet vererek dikkatini dağıtacak oturuş biçimlerinden uzak durmalıdır. Ancak bu, kişiyi dağınık, saygısız, başkalarını rahatsız edecek oturuşlara kapı açmak manasına gelmez. Kibir ifade eden yahut edebe mugayir oturuş biçimleri kişinin heva ve hevesini azdırır. Bilmeli ki edepli bir oturuş biçimi kişiyi ancak değerli kılar. Edepli oturmak ise süklüm püklüm sünepece bir oturuş anlamına gelmez. Yine bu meyanda sohbet ortamına katılan hoca için yahut bir başka büyüğü için ayağa kalkmak, edep açısından güzel bulunsa bile kalkmamak daha güzeldir. Hz. Peygamber’in (sa) kendisine ayağa kalkılmasını istememesi dikkate alınmalı, ancak bu durumda saygısız duruşlardan da kaçınılmalıdır. En azından bu gibi şahısların ortama iştirakinden duyulan memnuniyetin yüzlere yansıtılması, aradaki sevgi bağlarının güçlenmesine vesile olur. Kişi sohbet esnasındaki uyuklama gibi üzerine çöken ağırlığa teslim olmamak ve onu üzerinden atmak içi gereken çabayı göstermeli ve bunun için gerekli vesilelere uygun biçimde sarılmalıdır. Oturuş biçimini değiştirmek, izinle beraber çıkıp el yüz yıkamak gibi.
ii. Sohbet halkası: Kişi sohbet halkasının veya halkalarının yahut eğer saf düzeni var ise safların ya da konferans salonu gibi ortamlarda sıraların dağınıklıktan uzak, boşlukların bulunmadığı bir halde olmasına dikkat etmelidir. Sonradan katıldığı ortamlar da ön saflara gitmek amacı ile başkalarını rahatsız etmekten ve dikkati dağıtmaktan sakınmalıdır. Eğer dağınık bir oturuş tarzı var ise bu durumda bile rahatsız etmek ve dikkati dağıtmaktan kaçınmalıdır. Eğer safta başkasına da yer verme imkânı var ise veya oturmak için izin istenmiş yahut safların düzeltilmesi için uyarı yapılmış ise gelene yer vermek ve safları düzgün tutmak için gerekli toparlanmayı yapması gerekir.
iii. Sohbet malzemesi: Kişi sohbet esnasında takip ettiği kitabını not tuttuğu defterini veya kayıt cihazlarını usulüne uygun ve mutlaka kullanmalıdır. Böylece bilgiyi kayıt altına aldığı gibi anlamadığı yahut doğru bulmadığı hususları usulünce sorma ve itiraz etme imkânını elde etmiş olur.®
.
www.ilimbahcesi.com/seckin_yazilar/sohbet_insani_olgunlastirir.htm
İnsanoğlunun mayasında var olan bu özelliğe, en genel manada, sohbet deniliyor.Sohbet; bir ... Burada öne
.SOHBET İNSANI OLGUNLAŞTIRIR
Kimlerle arkadaşlık yaparsanız, kimlerle oturup kalkarsanız, onların
ahlâkından size, sizin ahlâkınızdan onlara bir şeyler geçer.
İnsan, beraber bulunduğu kişilerden etkilenir.
İnsanoğlunun mayasında var olan bu özelliğe, en genel manada, sohbet
deniliyor.
Sohbet; bir arada bulunma, birbirinden etkilenmenin adı.
İnsanlara peygamber gönderilmesinin temelinde, yaratılıştaki bu etkilenme
özelliği yatıyor.
Sahabe nesli, en hayırlı nesil olma lütfuna Resul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz
ile beraber olmakla ulaşmıştı. Öyle bir gönül beraberliği ki bu, adeta O’nun rengine boyanmışlardı.
Peki bizim gibi Saadet Asrı’ından nice asırlar sonra yaşayanlar, o nur
yüzlüyü göremeyenler ne yapacak?
İnsan aynı insan, ihtiyaçları aynı. İlâhi nuru bize de taşıyacak, bizim de
içimizi-dışımızı güzel kılacak beraberliğe, sohbete ihtiyacımız yok mu?
Evet; bir model insan ve onun etrafında bir ışık halesi gibi beraberlikler,
yani sohbetler, her yerde, her zamanda en büyük ihtiyacımız.
İnsan hayatı sohbet üzere kuruludur. Sohbet, kendi cinsiyle bir olmak, ortak dille dertleşmek ve aynı hayatı paylaşmaktır. İnsan, ünsiyete muhtaçtır. Ünsiyet, birileri ile yalnızlığı gidermek, derdi dindirmek, sevgiyi paylaşmak ve muhabbet etmektir.
Tek başına olmak, Yüce Allah’a mahsus bir haldir. Peygamberler bile hayatı
insanlarla paylaşmak zorundadır. Tek başına din de yaşanmaz dünya da. Onun
için ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem a.s. tek başına bırakılmamıştır.
Her şeyden önce hayatı paylaşacağı, muhabbet edeceği bir eş yaratılmış, Hz.
Havva validemiz kendisine arkadaş yapılmıştır. Böylece, insanlık hayatı iki
insanın muhabbet, sohbet ve beraberliği ile başlamıştır. Kıyamete kadar
gelecek bütün insanlar da bu usül üzere yaşayacaklardır.
İKİ SOHBET, İKİ SONUÇ
İki türlü sohbet vardır. Birisi güzel, diğeri kötüdür. Güzel olan sohbetin
edebi ve hedefi güzeldir. Sohbetin edebi helal ve harama dikkat etmektir.
Hedefi ise, Allah rızası ve cennettir. Güzel sohbet, güzel arkadaş ve güzel
çevre demektir. Güzel arkadaş, din ve dünya adına hiçbir zarar vermeyen,
sözü ve işi ile faydalı olan kimsedir.
Kötü sohbet, kötü arkadaş ve kötü çevre ile oluşur. Hedefi dünya menfaati ve boş heveslerdir. Bu beraberliğin, hedefi gibi edebi de bozuktur. Kötü
sohbet, din ve dünyaya yaramayacak, boş ve nahoş konuşmalardan oluşur. O,
helali bırakıp harama dalmaktır. Yalan, iftira, gıybet, alay ve dedikodudan
zevk almaktır. İnsanların şeref ve namusunu zedeleyecek, kötü işlere
özendirecek, güzel şeylerden nefret ettirecek bütün sözler kötü sohbettir.
Bunu yapanlar kötü arkadaştır. Böyle sohbetlerin yapıldığı yerler kötü
meclistir. Tevbe edilmezse böyle bir sohbet ve dostluğun sonu ahirette
birbirine düşman olmak ve ebediyyen ağlamaktır.
ARKADAŞINI SÖYLE, KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM
Sohbet bir aynadır. İnsanın içini yansıtır, cevherini ortaya koyar. Meyil ve muhabbetini gösterir, fıtratını tanıtır. Yani, insan sevdiği ve hayatını
paylaştığı dostları ile ölçülür, arkadaşları ile tanınır.
Herkes sevdiği ile beraber olur. Bu beraberliğin aslı, sevenlerdeki ortak
özelliklerdir. Aynı cinsler, benzer fıtratlar, ortak yaratılışta olanlar
birbirleri ile kolayca tanışır, sevişir ve kaynaşır. Birbirlerine ayna
olurlar. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” sözü bunun
için söylenmiştir.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
“Ruhlar, değişik sınıflara göre dizilmiş ordular gibidir. Ruhlar aleminde
birbirleri ile tanışanlar (ortak özellikler taşıyanlar), dünyada kolayca
tanışıp kaynaşırlar. Orada birbirlerine yabancı olanlar, burada da zıtlaşıp
dururlar.” (Buharî, Müslim, Ebu Davud)
Hadis-i Şerif’te bildirildiği gibi insanların birbirleriyle tanışıp
kaynaşmaları farklılık gösterir, ama insanların her zaman uyumlu
olabildikleri insanlarla birlikte yaşama imkanına sahip oldukları
söylenemez. Bizimle aynı meşrep, aynı mizaçtan olmayan insanlarla da yaşamak zorunda kalabiliriz. Her iki halde de, yani uyumlu ya da uyumsuz olduğumuz insanlarla birlikte yaşadığımız sürece, en temel insanî ilişkimiz sohbettir. Burada önemli olan sohbetin Allah için olmasıdır.
SAMİMİYET YOKSA SOHBET OLMAZ
Allah için sohbetin temelinde ilâhi sevgi yatar. Bu sohbet, hakkı öğrenmek,
öğretmek ve yaşamak için yapılır. Böylesine yapılan sohbet, Allah yolunda
dost olmanın ve bu dostlar ile güzel ahlâkı elde etmenin temelini oluşturur.
İşte bu, Allah yolunda cemaat olmaktır. Bu cemaat, asıl vazifesinin iyiliği
öğretmek ve kötülükten sakındırmak olduğunun farkındadır. Ki bu vazife
müslümanlara farzdır. Her müminin bu farzı gücü nisbetinde yerine getirmesi
gerekir.
Bu farzı yerine getirmede birinci adım, kalben iyiliği sevip kötülükten
nefret etmektir. İkincisi, iyilerle beraber olup, kötülerden kaçınmak;
üçüncüsü ise, insanları iyi işlere davet edip, kötü işlerden sakındırmaktır.Dördüncü ve en önemli adım ise, güzel ahlâkı bizzat yaşamak ve buna ölene kadar devam etmektir.
Allah Rasulü s.a.v.: “Din nasihattan ibarettir.” (Buharî, Müslim, Ebu Davud) buyurmuştur. Nasihatin iki manası vardır. Biri samimiyet, diğeri hayra davettir.
Bu hadis-i şerif, Allah için sohbette nasihatın önemine dikkat çekmiştir.
Hadisin devamında bu samimiyetin, Allah’a, kitabına, Rasulü’ne,
müslümanların başındaki imama ve bütün müslümanlara karşı korunması
gerektiği belirtilmiştir.
MÜMİNİN HER HALİ SOHBETTİR
Bir müslümanın en başta gelen işi, kendisini ve diğer insanları Allah’a,
Kur’an’a, Sünnet’e, birliğe, cemaate ve müminleri sevmeye davet etmektir. Bu daveti, sözü ve yaşantısı ile yapmalıdır. İşte buna gerçek sohbet denir. Bu sohbeti yapan gerçek bir dosttur ve onunla beraber olmak herkese rahmettir.
Sohbetin zamanı olmaz, ama sohbetin faydalı olması için edep ve sevgi
şarttır. Gönüllerin birbirine sevgi ile açılmaları ve samimi olmaları
gerekir. Ayrıca iki taraf da Allah rızasını düşünmelidir. Bu düşünce işin
başında olduğu gibi, sonunda da devam etmelidir. Bu niyetle kurulan her ilim ve zikir meclisi birer sohbet çeşididir.
Ayrıca maddi ve manevi ihtiyaçlarını gidermek niyetiyle bir mümin kardeşinin
hal ve hatırını sormak, selamlaşmak, ondan dua istemek, ona hayır dua etmek,
görünen bir kusurunu düzeltmek, kendisine güzel tavsiyelerde bulunmak da
sohbettir.
Bütün bunlar her müminin yapması gereken sohbet ve dostluk türleridir. Buna,
hayırda yardımlaşma, birbirine hakkı öğretme ve sabrı tavsiye etme denir.
İYİLERLE BİRLİKTE İYİYE ULAŞMAK
Sohbetin en kıymetlisi, salih insanlarla olanıdır. Bu sohbet, Allah dostları
ile beraber olmak ve onların nazarı altına girmektir. Buna manevi terbiye
denir. Böyle bir sohbet ve beraberlik bütün hayırların anahtarıdır. Çünkü bu
sohbetle gönülden gönüle ilâhi sevgi akar, ruhlar feyzlenir.
Allah dostlarının sözünden çok hali insanı etkiler. Onları görenler Allah’ı
hatırlar, güzel ahlâka yönelir. Sahabenin Allah Rasülü s.a.v ile yaptığı
sohbet böyleydi. Efendimiz s.a.v.’in saadetli kalbinden aldıkları nur ve
sevgi ile Yüce Allah’ı tanıdılar, sevdiler. Hallerini ıslah edip
güzelleştiler ve ebedi saadete erdiler.
Sahabe-i Kiram hep bu sohbet ile ayakta duruyordu. Efendimiz s.a.v.’den ayrı
kaldıklarında, bunu kendi aralarında yapmaya çalışıyorlardı. Abdullah b.
Revaha r.a. bazen arkadaşlarına: “Gelin, Allah için oturup meclis kuralım,
bir saat imanımıza iman katalım.” derdi. Bunun ne demek olduğunu anlamayan
bir sahabi, gidip durumu Hz. Peygamber’e anlattı. Efendimiz s.a.v: “Allah
İbnu Revaha’ya rahmet etsin. O, meleklerin katıldığı ve övündüğü zikir
meclislerini seviyor. Sizi ona davet ediyor.” (Ahmed) buyurdu.
Saadet asrından sonra böyle bir sohbet, ancak Hz. Peygamber s.a.v.’in ahlâkı
ile ahlâklanmış Allah dostları ile yapılabilir. Her insan böyle bir sohbete
muhtaçtır. Çünkü kalplerin ilacı ondadır. Bir edep ehlini görmeyen edebi
öğrenemez.
MANEVİ TERBİYE YOLU SOHBET
Bütün Allah dostları, kâmil insanlarla sohbet etmek üzerinde durmuşlar ve bu
gönül beraberliğinin manevi terbiye için şart olduğunu belirtmişlerdir.
Büyük veli Şah-ı Nakşibend k.s. diyor ki: “Bizim terbiye yolumuz sohbet
üzere kuruludur. Hayırlar, Allah için salih insanlarla beraber olmadadır.
Onlarla sohbete devam ede ede hakiki imana kavuşmak nasip olur.”
Ömer b. Abdulaziz rh.a. ise: “Medinei’nin fakihlerinden Ubeydullah b.
Abdullah ile bir mecliste bulunmak, benim için bütün dünyadan daha sevimli
ve daha hayırlıdır. Onun gibilerle oturup kalkmakla akıl nurlanır, kalp
huzura erer, edep elde edilir.” diyor.
Alimlerden Cafer b. Süleyman rh.a., salih insanlarla beraberliğin kendisine
ne kazandırdığını şöyle anlatır:
“Kalbimde bir katılık hissettiğim zaman, kalkar hemen Muhammed b Vasi’in
yanına gider, meclisine katılır, yüzüne bakardım. Böylece kalbimdeki katılık
gider, içime ibadet neşesi gelir, tembellik üzerimden kalkar ve bu neşe ile
bir hafta ibadet ederdim.” (Zehebî, Tarihu’l-İslam; Gazalî, İhya,)
MUHABBETTE SADAKAT ARANIR
Allah dostları ile yapılan sohbet ve beraberlik ölene kadar devam etmelidir.
Çünkü insan, manevi desteğe ve salih insanlar ile Allah yolunda beraber
olmaya devamlı muhtaçtır. Bu dostluk ve beraberlik özellikle ölüm anında
gereklidir. Benim artık sohbete ve desteğe ihtiyacım yok, ben bana yeterim
demek son derece yanlış ve tehlikelidir.
Büyük veli Ebu’l-Hasan Şazelî k.s.’nin talebelerinden birisi bir müddet
sohbet ve zikir meclisinde bulunmuştu. Sonra sohbetleri terketti. Bir gün
Hazret bu talebe ile karşılaştı. Ona: “Niçin bizden ayrıldın, sohbetlerimizi
terk ettin?” diye sordu. Talebesi: “Bu zamana kadar sizden aldıklarım ve
öğrendiklerim bana yeter, artık size ihtiyacım kalmadı” cevabını verdi.
Büyük arif bundan rahatsız oldu ve onu şöyle uyardı:
“Eğer bir kimse, birisinden aldığı feyz ile yetinseydi, Hz. Ebu Bekir Sıddık
r.a.’ın, Hz. Peygamber s.a.v.’den aldığı feyz ile yetinmesi gerekirdi.
Halbuki o, Allah Rasülü’nden vefat edene kadar ayrılmadı. Sen nasıl
ayrılıyorsun?” (İbnu Acibe, el-Fütuhatü’l-İlâhiyye)
Allah dostlarını bulduktan sonra onların sohbetinden ayrılan kimse, sudan
çıkmış balığa benzer. Kısa zamanda gücü biter, nefesi tükenir, karada ölür
gider.
Allah dostları ile yapılan sohbet kalbin hayatıdır. Din, böyle bir sohbetin
feyzi ile güzel yaşanır. Kalp bu sohbetle uyanır. Gönül bu sohbetle huzura
ulaşır. İnsan bu sohbetle halini değiştirir, ahlâkını güzelleştirir. Sohbet,
mümin için günlük bir gıdadır. Onu devamlı almalıdır. Her gün olmazsa hiç
değilse haftada veya ayda bir sohbete katılmalıdır. Bu da olmazsa, rehber
insanların eserlerini okumalı, örnek hallerinden ibret almalıdır.
Muhammed Emin GÜL
SEMERKAND DERGİSİ
ŞUBAT-2002
YOLUMUZ SOHBET YOLUDUR…
Cenab-ı Mevlâ, insanoğlunu bütün mahlukatın içinde en mükemmel, mümtaz ve
mükerrem olarak yaratmıştır.
İnsan bu mükemmeliyet ve mükerremiyetini idrak edip, Allah’ın Kelâmı’na ve
Fahr-i Alem s.a.v.’in beyanlarına kulak verir ve bunları halisane yaşamaya
gayret gösterirse, işte o zaman felaha erenlerden olacak. Cenab-ı Zül
Celâl’in, meleklerine karşı iftihar ettiği övülmüş insanlar zümresine
girecek.
Habib-i Kibriya s.a.v. Efendimiz, bütün dünyada İslâm’ın şaşırtıcı bir hızla yayılmasıyla neticelenen hizmetini, sohbetle insanları yetiştirerek
başlatmıştı. O’nun sohbetiyle terbiye olan ve en şerefli nesil olma lütfuna
eren bu insanlara Ashab-ı Kiram denilmektedir ki, bu ifadenin bir manası
“sohbetle yetişenler, olgunlaşanlar”dır.
Fahr-i Kainat s.a.v. Efendimiz’in sohbeti öyle bir terbiyeye vesile idi ki,
insanların yırtıcılıkta vahşi hayvanları geçtiği bir ortamda Ashab-ı Kiram,
bütün imkansızlıklara rağmen barışı, birlik ve beraberliği temin etmiş,
insanlığın kurtuluş modeli olmuştu. Tarihin hiçbir devresinde bu şekilde
cennet hayatının daha dünyada iken yaşandığı görülmemiştir, görülmeyecektir
de...
Rabbül Alemin’in sohbetlere ayrı bir nazarı vardır. İslâm ahlâkını öğrenmek,birbirleriyle kardeşlik kurmak, ayrılığı, tefrikayı bertaraf etmek için biraraya gelip sohbet eden müminlere melekler dahi gıpta ederler.
Eğer bu sohbetler iyi değerlendirilirse, insanlar süflilikten kurtulur,
yüksek derecelere kanat açarlar.
Sohbetin bu önemi sebebiyle büyükler, “yolumuz sohbet üzerinedir”
buyurmuşlardır. Dolayısıyla, sohbeti terkeden, büyüklerin tarif ettiği yolu
terk etmiş olur. Ayrıca sohbet müekked bir sünnet olduğunu da bilmemiz
gerekir.
Burada sözü edilen sohbet, dışarıdan bakıldığında herhangi bir sohbetten çok farklı gözükmese de, önemli bazı özellikler taşır.
Bu özelliklerin en başta geleni, yapılan sohbetin gayesidir. Sohbetten gaye,Cenab-ı Mevlâ’nın rızasını tahsil, kalbin ihyası, ebediyyet yolunda gerekli bilgilere ulaşmak, güzel ahlâk ve edep yolunda mesafe kat etmek, terakki etmektir.
Diğer bir fark, sohbetin konularında kendini gösterir. Sohbette dünya
konuşulmaz, konuşulmamalıdır. Hatta ukbadan da bahsedilmez, siyaset, hayat
pahalılığı gibi lüzumsuz işlerden bahsedilmez. Dedikodu, gıybet, malâyanilik gibi gayri meşru davranışlara asla yer verilmez, fırsat tanınmaz.
İnsanın manen terakkisine vesile olan sohbetin diğer önemli bir vasfı da,
kiminle sohbet yapılacağı hususudur. Büyükler bunu şu veciz sözle
açıklamışlardır:
“Ya senin kendisinde yok olacağın, ya da onun sende yok olacağı biri ile
sohbet et. Ya da hem senin, hem de onun Allah’da yok olacağınız biri ile
sohbet et; ne sen kalasın, ne de o...”
İşte böyle bir sohbet meclisinde, anlatılanlara iyice kulak verilmeli, kalbi uyandırıcı sözlere dikkat edilmelidir.
Fahr-i Kainat s.a.v. Efendimiz’in huzurlarına giren kimse, birçok faydalı
bilgilerle donanmanın yanı sıra, güzel bir ahlâka bürünerek ayrılırdı.
Bizler de sohbetin yukarıda bazılarını zikrettiğimiz edeblerine riayet
ettiğimiz takdirde arzu edilen kazancı elde etmiş oluruz.
İnsanoğlunun kalbinde üç türlü sevgi yer alır. Dünya sevgisi, ukba sevgisi,
Mevlâ sevgisi. Bir kimse maneviyat yolunda evrad gibi üzerine düşen
vazifelerini yapmak kaydıyla tam bir ihlâs üzere manevi sohbetlere devam
ettiğinde, kalbinde dünya ve hatta ukba sevgisi kalmaz, sadece ve sadece
Yüce Mevlâ’nın has sevgisi yer alır ki, işte önemli olan budur; gaye budur.
Rabbü’l Alemin’i seven, dürüst ve istikamet ehli olur. Şuurla bilerek ve
şevk duyarak kulluk vecibelerini yerine getirir. Böylece mert bir insan,
dürüst bir esnaf, kadirşinas bir ilim adamı, insaflı bir doktor veya
mühendis, adalet ve merhamet sahibi bir mülkî amir olur. Asla soyguncu bir
tüccar, vurguncu bir sanayici olmaz. Helalinden kazanmaya gayret eden,
dikkatli ve hürmete layık biri olur.
Sohbetlerin en önemli hususiyetlerinden biri de, insanın kalbinde muhabbeti, muhabbet-i ilâhiyi ve ondan hasıl olacak bütün mahlukata muhabbeti meydana getirmesidir.
Bu muhabbet tarif edilmez, edilemez. Sadece yaşanır ve yaşanarak bilinir.
Gözyaşları ise muhabbetin bariz ifadelerinden sayılır.
Kainat hep muhabbetin eseridir. Bir hadis-i kudside Cenab-ı Hak “Eğer sen
olmasaydın, felekleri (kainatı) yaratmazdım” buyuruyor. Cenab-ı Rabbül
Alemin’in habibi Hz. Muhammed s.a.v. Efendimiz, bütün mevcudatın yaradılış
sebebi oluyor. Demek ki kainatın yaratılışında aşk var, muhabbet var, sevgi
var.
Muhabbetten maksat, Muhabbetullah, Muhabbet-i Rasulullah, Muhabbet-i
Evliyaullah’dır. Bu muhabbet lafla olmaz; fedakârlık, sabır, mutabaat ve
rabt-ı kalb ister. Bu aşk, tabiri caizse bir arslan ile cenkleşmek gibidir;
sanıldığı kadar kolay değildir.
Muhabbete talip olan kimse, çok çeşitli belalarla imtihan edilir. Kişi,
malıyla, evladıyla, nefsiyle kısaca sahip olduğu her şeyiyle denenir,
imtihan edilir. Tahammülü, gücü, sabrı, rızası ölçülür. Bütün bunların
sonucunda başarılı olursa, muhabbet tacı giydirilir.
İnsanın gönlünde, Allah’ın ve O’nun Habibi s.a.v.’in muhabbetini evliyaullah tutuşturur. Onlar, Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmış ve murad-ı ilâhide fena bulmuş zatlardır. Kişi onları görünce Cenab-ı Mevlâ’yı hatırlar. Kendisini, dünyalık kaygı, gam ve kederlerden kurtulmuş olarak, ulvi bir alemde hissetmeye başlar. Hatta öyle bir hal almaya başlar ki, “keşke zaman dursa da, bu yüce huzurdan, manevi iklimden hiç ayrılmasam” diye dua etmeye başlar. Bu manevi huzurdan ayrılık zamanı gelince yürekler hasretle yanar,büyük bir hasretle vuslat beklenmeye başlanır.
Şu unutulmamalıdır ki; evliyaullahın muhabbeti, insanı muhabbet-i Habib-i
Kibriya’ya; Habib-i Kibriya’nın muhabbeti de Muhabbetullah’a, yani Allah’a
vuslata götürür. Bu yolun temeli ise, kişinin zahirde ve batında sohbet
üzere bulunmasıdır.
Yüce Rabbimiz bizlere bu hadsiz muhabbeti nasip eylesin.
M.Saki EROL
SEMERKAND DERGİSİ .
www.ihvanforum.org › ... › Özgün Konular › SİZİN YAZDIKLARINIZ
26 Şub 2012 - SOHBETİN ÖNEMİ Yaratılış gayemizi Cenab-ı Hak şöyle bildiriyor; 'Ben cinleri ve insanları anc
.SOHBETİN ÖNEMİ
Yaratılış gayemizi Cenab-ı Hak şöyle bildiriyor;
‘Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet (kulluk) etsinler diye yarattım’
Gerçek kulluk, Cenab-ı Hakk’ı kalpte tanımak yani marifetullahtan nasip alabilmek ile başlar. Diğer bir deyişle, TAKVA hayatı yaşamakla gerçekleşir.
TAKVA; korkma, sakınma anlamına gelmektedir. Takva; insanoğlunun her an ilahi bir kameranın altında olduğu bilincine ermesidir. Kul Allah tan üç türlü korkar ve sakınır. Birincisi Allah ın celal sıfatlarından azametinden korkar ve günaha düşmekten sakınır. İkincisi Allah’ın ahiret nimetlerini bilir, idrak eder ve bunlara erememekten korkar. Üçüncüsü ise kul Allah’ı gerçek manada sevmeye başladığında Onu kırmaktan, gücendirmekten korkar ve sakınır. Bu konuyla alakalı şu menkıbeyi aktarmak uygun olacaktır;
Rivayete göre, bir gün Malik b.Dinar (r.a.) ve Sabit Benani(r.a.) Rabia Hatun’a uğradılar. Rabia Hatun Malik’e “Rabbine neden ibadet ettiğini bana söyler misin?” diye sordu. Malik “Cennetine müştehakım( hak etmeye çalışıyorum)” der. Sabite aynı soruyu sorduğunda “cehennem korkusundan” diye cevap alır. Bunların üzerine Rabia Hatun “Malik senin durumun işini hep ücret ve menfaat karşılığında yapan işçinin haline benzer. Sabit senin durumun da dayak korkusuyla iş yapan kölenin haline benzer” der. Bunun üzerine ikisi birden Rabia Hatun’a “ya sen?” diye sorunca, o, şöyle dedi: “Allah’a karşı duyduğum sevgi ve arzudan”
İşte bu bahsi geçen takva haline ulaşmak için de nefsin tezkiyesi ve kalbin tasfiyesine ihtiyaç vardır.
Nefsin tezkiyesi; nefsin temizlenmesi yani manevi kirlerden arınması anlamına gelmektedir.
Kalbin tasfiyesi; kalpte Allah’tan başka hiçbir şeye yer olmamasıdır.
Kim nefsini öldürürse, dünyası ondan uzaklaşır. Kim de kalbini öldürürse, Mevla’sı ondan uzaklaşır.
Cenab-ı Hak ömrümüz boyunca muhafaza etmemiz gereken hudutları bizlere açıkça belirtmiştir. Bu doğrultuda ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur.
“ Ey iman edenler Allah ve Resulü’nün önüne geçmeyin! Allah’a karşı takva sahibi olun! Şüphesiz Allah işitendir, bilendir!”
Ayet-i kerimeden anlaşılacağı gibi Allah ve Resulü’nün hükümleri dururken kendi kafamızdan hüküm beyan etmeye kalkışmak haddi aşmak anlamına gelir. Nitekim sahabe-i kiram da daima işittik ve itiat ettik diyerek Allah ve Resulü’ne teslimiyetlerini ifade ederlerdi.
Cenab-ı Hakk’ın lutfettiği en büyük nimeti şüphesiz imandır. Bu nimetin bedelini Allah’a ödememiz, hamd ve şükrünü hakkıyla eda etmeye gayret göstermemiz gerekmektedir. Zira bedeli ödenmeyen bir şeye sahiplik iddia etmek, abesle iştigaldir.
İmandan sonra gelen en mühim nimet ise Resulullah (s.a.v.) Efendimize ümmet olmamızdır. Bu nimetin şükür borcunu ise ancak Efendimize benzeyerek, her halimizi Onun haliyle mizan ederek ödeyebiliriz. Tasavvuf da zaten Allah Resulü’ne benzemek sanatıdır. Onun şahsi hayatındaki uygulamalarının bütünüdür.
Bu sebeptendir ki kul, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’nin gösterdiği istikamet üzere yaşamalıdır. Kul bu hususta kendi halini daima kontrol etmelidir:
-Allah’ın yasak ettiği durumların içinde mi değil mi?
-Kazancı helal mi haram mı?
- sorumlu olduğu kişilerin manevi durumları nasıl?
- gönülde acaba ahiret mi öncelikli yoksa geçici dünya mı?
Mahlukat içinde eğitime en çok muhtaç olan varlık insandır. Allah Resulü (s.a.v) ashabını sohbet ile eğitmiştir. Eğitim hususunda Allah ve Resulü’nün hükmü sohbettir. Bu yüzden sohbet nebevi bir terbiye metodudur. Efendimizin Sünnet-i Seniyyesidir. Asr-ı Saadet insanlarının kalpleri bu nebevi terbiye neticesinde merhamet, marifet ve muhabbetle doldu. Zira Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:
“Sen öğüt ver(vaaz ve nasihatte bulun)! Çünkü nasihat (ve hatırlatma) mü’minlere fayda verir. Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet (kulluk) etsinler diye yarattım.”
Bu ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere sohbetler ilahi bir emirdir.
Rasulullah (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurmuştur;
“bir grup insan, Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın Kitabı’nı okur ve onu aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekinet (huzur, güven,rahatlık) iner, onları rahmet kaplar ve melekler çevrelerini kuşatır. Allah Teala da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında zikreder.”
Sohbet meclislerinde bulunanlar için ne güzel müjdedir bu. Kim Allah Teala tarafından hem de Kendi nezdindekiler arasında anılmak istemez ki?
Sohbetlere bu meyanda ibadet kıvamında yaklaşmamız gerekir. Ancak bu doğrultuda yaklaşıldığında manevi merhaleler kat edilebilir.
Bu tür meclislerde olanlar ilahi affa yakın olurlar. Rahmet melekleri onların etrafını kuşatarak yerden göğe kadar bir halka içine alırlar ve onları her türlü kötülüklerden ve tehlikelerden muhafaza ederler. Sohbetler vesilesiyle herkes kendi kusur veya noksanını anlayıp telafi ve tedavi reçetesi alır. Böylece Cenab-ı Hakk’ın merhameti ve rahmeti üzerimize tecelli etmeye başlar ve Allah ile yakınlık derecemiz artar.
Sohbetlerde duygular düşüncelere üstün gelir. Kitap okurken ise tam tersidir. Bu yüzden sohbetleri sadece kitap okumak olarak görmemek gerekir.
Sohbet meclisinin en bereketli neticesi, sohbet meclisindekilerin manevi halleri birbirine sirayet etmesidir. Nitekim sahabe-i kiram da Efendimiz(s.a.v.) hal transferi ile manevi merhaleler kat etmişler ve fazilet numunesi haline gelmişlerdir.
Sohbetin bu kıymetli hususiyeti sebebiyledir ki, sahabiden sonra gelen hiçbir Salih zat onlardan daha fazla ibadet etse dahi sahabi derecesine yükselemez. O fiziki beraberlikte, yani kalbin muhatabın kalbine adapte olması durumunda fizikteki birleşik kaplar kanunu misali kalpler birbirinden istifade eder. Hal transferi ve tesir alışverişi gerçekleşir. Zamanla kalbi keyfiyetler de birbirine benzemeye başlar.
Bu sebeple Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz ashabını eğitirken sohbet metodunu kullandı. Yani sahabi sadırdan sadıra vaki olan sohbetle yetişti, sırf satırlardan okunan yazılarla değil.
Sohbetler bir mumla diğer mumların yakılması gibidir der Mevlana Hazretleri. Bakıldığında ilk mumun Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz olduğu görülmektedir.
Cenab-ı Hak Asr Suresinde şöyle buyurmaktadır;
“Asra yemin olsun ki insan mutlak bir hüsrandadır. Bundan ancak iman edip Salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”
Cenab-ı Hak mü’minleri kardeş kılmış ve adeta onları birbirlerine zimmetlemiştir. Bu sebeple onları birbirlerinin maneviyatından da mesul kılmıştır. Yine Tevbe ve Al-i İmran surelerinde şöyle buyurmuştur;
“Mü’min erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velileridir. İyiliği emreder, kötülükten men ederler.”
“Siz, insanlığın (iyiliği) için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız…”
Sohbetleri takip edenler sohbet ortamına sırf Allah(c.c.) rızası için gelirler. Sohbet ortamında herkes birbirinin kardeşidir. Bu kardeşlik hem dünyevi hem de ahiridir. Onların arasında zamanla özel bir bağ oluşur. Bu hususta büyük Osmanlı alimi Muhammed Hadimi şu nasihatte bulunur:
“ Ahiret kardeşlerinin sayısını çoğaltmaya çalış! Onlarla sohbet et, ziyaretlerine git ve hizmetlerine koş! Onlara elinden gelen iyilik ve yardımı yap ve onları sev! Çünkü sen, o güzel ahlaklı din kardeşlerinle olgulaşırsın ve onlar arasında bulunmakla Salihlerin gidişatını, fiil, hal ve ahlakı kazanabilirsin. Zaten Cenab-ı Hak sana onlarla beraber olmayı emretmektedir:
‘ Ey iman edenler! Allah’a karşı takva sahibi olun ve sadıklarla beraber bulunun!’
Allah ile beraber ol, yani her yerde onu hatırla ve rızasını gözet! Bunu yapamazsan, Allah ile beraber olan Salih kişiyle ol! Zira onunla beraber olursan, onun feyz ve ruhaniyeti seni Allah(c.c.)’a ulaştırır.”
Rasullah(s.a.v) söyle buyurmuştur:
“Mü’minler birbirleriyle karşılaştıklarında birbirini yıkıyan iki el gibidirler”
Yani mü’min kardeşler, birbirlerine hayırda ve takvada yardımcı olurlar, güzel davranışlara teşvik edip bu yöndeki gayretlerini kuvvetlendirir, eksiklerini giderir, hatalarını düzeltir, yumuşak bir üslupla nasihatte bulunurlar.
Yine hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur;
“ Lokman Hekim, oğluna dedi ki;
Alimlerin ve ariflerin meclislerinde bulun! Hikmet ehli sözlerini dinle! Çünkü Allah Teala, ölü toprağı yağmurla dirilttiği gibi, ölü kalbi de hikmet nuruyla dirilitir.
İşte bu ehemmiyetine binaen büyükler, sohbeti, yerine göre evrad ile meşgul olmaktan ve nafile namaz kılmaktan daha üstün görmüşlerdir.
Nitekim üstadın biri, kabiliyetli bir talebesine şöyle demiştir;
“ Beyazid-i Bistami nin sohbetinde bulun! Onunla bir defa sohbet etmen, senin tek başına günde yetmiş defa gerçekleştireceğin vuslattan daha hayırlıdır.”
Devamında “ tavsiyemdir ki; mümkün mertebe dünyacılarla beraber olmayı azalt! Hali seni Allah’a yaklaştırmayan kişilerle beraber olma! Dünyaya bağlananlardan uzaklaş! Zira onlarla beraber olmanın ne kadar zehirleyici bir şey olduğu kesin tecrübelerle sabittir. Onlar senden menfaat elde ederler, ancak sen onlarla beraber olmaktan dolayı hep kaybedersin! Zira hal saridir, sohbet ve ülfet edenlerin halleri birbirlerine geçer. Tabiat hırsızdır. İnsanların tabiatları birbirine benzemeye ve başkasını takip etmeye meyyaldir. Tabiat, sahibi farkına varmadan başka bir tabiatın hususiyetlerinden çalıverir. Hayır işlerinden ve Salih amellerden geri kalan kimselerden de olma! Zira Cenab-ı Hak der ki;
‘ Bizim zikrimizden yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir, onlara bakma’
‘ Kalbini zikrimizden gafil kıldığımız, heva ve hevesinin ardına düşmüş ve işi gücü hep aşırılık olan haddi aşmış kimselere uyma!’
Bu ayetler ışığında düşünüldüğü zaman bu tür kimselerle münasebetleri kesmek ve onlardan uzak durmak icab eder. Nerede kaldı onlarla beraber olup sohbet etmek!
Sohbetlerden uzak kalan kişiler çoğunlukla dünya ehliyle hemhal olacağı muhakkaktır. Dolayısıyla firaset sahibi bir mü’mine yakışan, Salihlerle sohbete devam ederek kendini gafletten korumak ve iç alemini temizleyerek manen mesafe almaya çalışmaktır.
İmam Gazali Hazretleri gayri Müslimler, fasıklar ve gafillerle beraberliğin, zamanla zihni beraberliğe bu beraberliğin de zaman içinde kalbi beraberliğe dönüşebileceğini bildirir. Bu hal ise insanın adım adım helake sürüklenmesi demektir.
Rasulullah (s.a.v.) sahabe-i kiramı sohbetle yetiştirmiştir. Bu husuta birçok misal vardır. Bunların bir kısmı şöyledir;
“Züheyr (r.a.) Müslüman olmak için meclise geldiğinde, Fahr-i Kainat Efendimiz(s.a.v) ashabına sohbet ediyordu. Züheyr’in ifadesine göre Rasulullah (s.a.v.) halka halka oturan ashabının arasında bulunuyor, kah sağ tarafındaki sahabileriyle, kah sol tarafındakilerle sohbet ediyordu.”
İşte sohbet, Allah Rasulü(s.a.v.)’nün hayatı boyunca en çok tatbik ettiği terbiye metodudur. Ancak Allah Rasulü (s.a.v) itidal üzere hareket eder, bıkıp usanmasınlar diye, ashab-ı kiramın dinlemeye istekli olduğu vakitleri kollardı.
Ebu Vakıd el-Leysi (r.a.) anlatıyor;
Bir gün mescide bir grup insanla beraber Allah Rasulü(s.a.v.)’in huzurunda bulunuyorduk. O esnada kapıda üç kişi göründü. Biri içeri girmeden gitti. Diğer ikisi ise içeri girip Efendimiz (s.a.v.)’in yanına kadar geldiler. İçlerinden birisi, halkada gördüğü bir boşluğa oturdu. Diğeri ise yer kalmadığı için ve kimseyi de rahatsız etmemek düşüncesiyle halkanın hemen arkasına oturuverdi.
Rasulullah (s.a.v) sohbetin bir yerinde şöyle buyurdular:
“ Size şu üç kişinin halini anlatayım mı? Halkaya oturan birincisi; Allah Teala’ya sığındı. Allah da onu himayesine aldı.
İkincisine gelince; o kimse Allah’tan haya etti, edebe sarıldı. Allah Teala da o kulundan haya etti; onu azabından emin kıldı.
İçeriye giremeyen diğeri ise; o bu meclisten yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi.”
Demek ki sohbete devam etmek, Allah Teala’nın hıfz ı emanına ( Allah Teala tarafından korunmak) sığınmak manasına da gelmektedir. Bu meclislerden yüz çevirmek ve ehemmiyet vermemek ise Allah’tan uzaklaşamaya sebebiyet verir.
Ya Rabbimiz! Bizleri sohbet meclisinden yüz çevirip de Senin de onlardan yüz çevirdiğin kimselerden eyleme! Bu meclislerde bulunup bu meclislerden hisse almayı ve davranışlarımıza aksettirebilmeyi nasip eyle. Ahiret kardeşlerimizi çoğaltmayı nasip eyle! AMİN
.
www.candamlalari.com/sohbetin-onemi/
7 Ara 2014 - SOHBETİN ÖNEMİ. Nakşi Silsilesi Büyükleri buyuruyorlar ki: “Bir veli bir evliyaullah ne kadar ça
.Nakşi Silsilesi Büyükleri buyuruyorlar ki: “Bir veli bir evliyaullah ne kadar çalışırsa çalışsın manen hangi makamlara yükselirse yükselsin başı anca Ebu Süfyan’ ın topuğuna değer.”Bakın genede Ebu Süfyan’ın onun başıda anca Ebu Bekir’in topuğuna değer. Niye peki? Çünkü O, Resulullah Efendimizi tanıyıp sohbetiyle şereflenmiş ilklerden sahabelerden olmuş. Sahabe denmesinin sebebi sohbet, Habibullah’ın miraca çıkmasının sebebi sohbet.
Resulullah Efendimiz buyuruyor ki:
“Rabbim bana 1000 sene sohbet etti.” Halbuki Resulullah Efendimiz 63 sene yaşamış. Öyleyse Resulullah Efendimiz ruhlar aleminde kendisine Allah tarafından yapılan sohbetten bahsediyor.
İmam-ı Rabbani Hazretleri 270. Mektubat’ta bir bağlısına bir sevenine buyuruyor ki:
“Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Kardeşimiz şeyh Nûr Muhammed, bu fakîrleri öyle unutdu ki, bir selâmla, bir haberle bile hâtırlamamakdadır. Bir köşeye çekilip, uzlet etmek istiyordunuz. Ona kavuşdunuz. Fakat, öyle sohbetler vardır ki, uzletden dahâ kıymetlidir.
Üveys-i Karanîyi “rahmetullahi aleyh” düşününüz! Uzlet etmek istedi. Bunun için, insanların en iyisinin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” sohbetine kavuşamadı. Sohbetin yükseltdiği derecelere erişemedi. Tâbi’înden oldu. Birinci derecede olmakdan ikinci dereceye düşdü.
Allahü teâlânın lutfü ve ihsânı ile, hergün bir başka sohbet olmakdadır. Hadîs-i şerîf de, “İki günü bir olan kimse, aldanmışdır.” buyuruldu. Size ve doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafa’ nın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” izinde bulunanlara selâm olsun!” (İmam-ı Rabbani Hazretleri 270. Mektubat)
.
akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=868
SOHBET. İslâm"da ilim önemlidir. İlim adamlarının bildiklerini başkalarına öğretmelerinin birçok yolu vardır.
.SOHBET
SOHBET
İslâm"da ilim önemlidir. İlim adamlarının bildiklerini başkalarına öğretmelerinin birçok yolu vardır. Bir Hadis-i Şerifte bunun iki şekline temas edilmiştir. Bir gün evinden çıkan Hz. Peygamber, iki meclis görmüş, birinde Allah"a dua, diğerinde ilim talim ediliyormuş. Buyurmuş ki: Şunlar Allah"a dua ediyor ve O"ndan bir şeyler istiyorlar. Yüce Allah dilerse istediklerini verir, dilerse vermez. Berikiler ise halka ilim öğretiyorlar ve Allah beni muallim olarak gönderdi.
Hz. Peygamber daha sonra gidip ilim öğretilen meclise iştirak etmiş.1 Mü"minler ilk dönemden itibaren gerek ibadet ve dua ederek kulluk görevlerini yerine getirmek, gerekse dini konularda bilgi sahibi olmak amacıyla meclisler kurmuşlardır. Bu gibi maksatlarla kurulan meclisler Hz. Peygamber tarafından her zaman teşvik edilmiştir. Müminler değişen şartlara, ortamlara ve yaş durumlarına göre bunlardan birini tercih eder, ama fırsat buldukça öbürüne de katılırlardı. Bunlardan birini yüceltmek için diğerini önemsiz göstermek bir müminin yapmaması gereken bir şeydir. Vaaz, hutbe, konferans vs. dinlemek önemli olduğu gibi okullarda verilen dersleri dinlemek de önemlidir. Çeşitli yerlerde, özellikle gecelerin uzun olduğu kış mevsiminde düzenlenen dar çerçeveli ve nispeten de özel sohbetlerin faydası büyüktür. Aile bireyleri arasında düzenlenen ve belli usullerle gerçekleştirilen sohbetler de son derece önemlidir. Aslında vaaz da bir tür sohbettir.
Yetişmiş insanların bilgilerini, deneyimlerini, maharetlerini ve hünerlerini yeni nesillere aktarmalarının birçok yolu ve şekli vardır. Bu yazıda bunlardan sadece sohbet ele alınacaktır.
Sohbet yoldaşlık, arkadaşlık, dostluk, ahbaplık, hasbihal, yarenlik ve söyleşide bulunmak anlamına gelir. Konusuna göre sohbet "Dini Sohbet", "İlmi Sohbet", "Edebi Sohbet" vb. gibi isimler alır. Her sohbet herkese göre değildir.
Hz. Peygamber dini bilgileri ve yaşama halini çevresinde müminlere sohbetlerde öğretirdi. Mümin olarak O"nun sohbetinde bulunanlara sahabe veya ashab denir. İslam ümmeti içinde en üstün ve en erdemli nesil sahabedir. Sahabeye bu yüksek payeyi kazandıran husus Hz. Peygamber"in sohbetinde bulunarak O"ndan ilim ve feyz almış olmalarıdır. Hz. Peygamber ister erkek, ister kadın (sahabe, sahabiyye) olsun çevresindeki müminleri sohbet yoluyla terbiye eder, yetiştirir ve geliştirirdi. İtikad, iman, ibadet ve ahlak konularına bu sohbetlere ayrı bir önem verilirdi.
İlim öğretilirken insanların zihnine ve zekasına hitab edildiği halde dini nitelikteki sohbetlerde muhatabın kalbine ve hislerine de hitab edilir. Onun için Allah Resulünün sohbetinde bulunanlar O"nu pür-dikkat dinlerken duygulanır, heyecanlanır, gözleri buğulanır ve coşarlardı. Usame b. Şureyk"in rivayetine göre sahabe, sanki başlarına kuş konmuş da onu kaçırmak istemeyen bir kişi gibi hiç kıpırdamadan büyük bir istek ve dikkatle Rasulullah"ı dinler, kendilerini sohbetin havasına kaptırırlardı.2 Hz. Peygamber Mekke döneminde müminlere dini bilgileri genellikle sohbetlerde verir, dini hayatın nasıl yaşanacağını da bu yolla öğretirdi. Medine"ye geldikten sonra Mescit-Cami"de vaaz eder, Cuma günleri hutbe okur, ama yine de sohbetle sahabeyi eğitme ve bilgilendirme faaliyetlerine devam ederdi. Sahabe olmak için mümin olmak şart olduğundan gerek Mekke"de gerek Medine"de Rasulullah"ın konuşmalarını, hitabelerini ve öğütlerini dinleyen gayrimüslimler sahabe sayılmaz. Bu durum sohbette inanç birliğinin ne kadar önemli olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir. Demek ki dini anlamdaki sohbetle sohbetinde bulunulan zatla Onu dinleyenlerin aynı dinde ve inançta olmaları sohbetin verimli, yararlı ve feyzli olması için şarttır. Birbirine güvenmeyen ve inanmayan kişilerin düzenledikleri sohbetlerden olumlu bir sonuç çıkmaz. Dini mahiyetteki sohbetlerde genellikle sohbetinde bulunulan alim, akid, arif, deneyimli, basiretli, firaset ve fikir sahibi, ahlaklı, edebli, huşu ve hal sahibi muhterem bir zat vardır; buna rehber, kılavuz, mürşid, pir ve şeyh gibi isimler verilir. Bir de sohbetine katılan ve onu seven, sayan, ona inanan ve güvenen bir cemaat vardır. Cemaatin sayısı az veya çok olabilir. Cemaat erkeklerden ve kadınlardan ve yahut, kadın-erkekten oluşabilir. Her yaştaki mümin ve mürit sohbete katılabilir.
Dini sohbetlerde sohbetinde bulunulan zat konuşur, bildiklerini anlatır, güncel veya ihtiyaç duyulan meseleler hakkındaki fikirlerini söyler, yorumlar ve değerlendirmeler yapar. Sohbete katılanlar da onu can kulağıyla dinlerler. Bazen sohbetinde bulunulan saygıdeğer zat, bir soruları olup olmadığını cemaatına sorar, soru sormak isteyen varsa edeb erkan dahilinde ve büyük bir nezaketle sorusunu sorabilir. Bunun dışında karşılıklı konuşmalar olmaz. Bu bakımdan dini sohbet bir bakıma verilen vaaza veya okunan hutbeye benzer. Sohbet meclisleri bir çeşit nasihat toplantılarıdır.
Müminler bir meseleyi aralarında istişare, müzakere ve münakaşa edebilirler. Bir konuda fikir alışverişinde bulunabilirler. Fakat bu nitelikteki toplantılara fikri, bilgisi ve tecrübesi olan herkes katılabilir. Bu tür müzakereler ve tartışmalar çoğu zaman emsal ve akran, yani denk ve aynı düzeyde kişiler arasında gerçekleştiğinden aralarında bir hocanın veya rehber kişinin bulunması da gerekmez. Hatta bir mümin bazı meseleleri ehliyetli, tecrübeli ve bilgili gördüğü ama aynı zamanda güvendiği bir gayrimüslimle bile rahatça istişare, müzakere ve münakaşa edebilir. İstişari toplantılarda birinci derecede önemli olan bilgi ve deneydir. Sohbet ise daha önemlidir.
Müminler bir meseleyi münazara, cedel ve bahs yoluyla da tartışabilirler. Münazara, cedel, bahs bir çeşit fikir yarışıdır, muhatabı ve hasmı yenme ve üstün gelme saikiyle yapılır. Tam anlamıyla bir yarıştır, bir zihin jimnastiği ve bir fikir egzersizidir. Fakat bu tür konuşmalarda adab-ı bahs ve adab-ı münazara denilen tartışma kurallarına hassasiyetle dikkat etmek, inatlaşma cihetine gitmemek kızmamak ve darılmamak lazımdır. Bu tür konuşmaları lüzumsuz yere uzatmak ve ölçüyü kaçırmak yarar değil zarar getirir. Eğitici, öğretici ve faydalı yönleri bulunan bu tür konuşmalar farkına varılmadan inatlaşmaya ve sen-ben davası haline gelmeye son derece müsait olduğundan Kur"an ve hadis bunun sakıncalı ve zararlı türlerini yasaklamıştır. Gayrimüslimlerle bile cedelleşmek mahzurlu sayılmıştır. Kur"an"da "La-Tücadil" (cedelleşme) deyimi sıkça kullanılır. Bir müminin özellikle alimlerle, yaşını başını almış tecrübeli kişilerle gelişigüzel tartışması ve cedelleşmesi İslam"ın edeb ve terbiye anlayışına sığmaz. Bundan dolayı Allah Resulü "Dinde cedelleşmekten sakının" buyurmuştur.3 Görülüyor ki İslam"da öngörülen sohbet müzakere (Discussion), fikir teatisi (Dialogue), münakaşa, münazara, cedel, bahs ve istişareden farklıdır. Yerine göre bu tür konuşma şekilleri de gerekli ve faydalı olmakla beraber dini mahiyetteki sohbet çok daha gerekli, faydalı ve feyizlidir. Bunun için sadece Hz. Peygamber değil, daha evvelki Peygamberler de sohbete büyük önem vermişlerdir. Her dinde sohbet önemlidir.
Tasavvufta sohbete büyük önem verilir, bir arifin, bir hakîmin, bir velinin ve bir Hak dostunun sohbetinde bulunmak, hatta sadece onu görmek insana çok şey kazandırır, bazan insanın yönünü değiştirir, onu tepeden tırnağa dönüştürür. Hak erenlerin sohbeti, bakırı altına dönüştüren bir kimya, bir iksir gibidir.
Erenlerin nazarı toprağı güher eyler
Erenler kademinde Toprak olasım gelir.
Erenlerin sohbeti, artırır marifeti
Cahilleri sohbetten her dem süresim gelir
Yûnus böyle diyor.
Mevlânâ da şöyle:
Yek-demi sohbet be-Merdan-ı Huda
Bihter ez Sad Sale buden der tüka
Hak erenlerle bir an sohbet yüz sene takva ile ömür geçirmekten daha iyidir.
Bahaeddin Nakşibend de bu konuda buyururlar:
“Bizim yolumuz sohbettir. Halvetle/yalnız olmakta şöhret vardır. Şöhret ise afattır. Hayırlı olan toplumla olmaktır. Toplum halinde bulunan dostlardan her birinin: "Ben yokum, diğerleri var" anlayışında olmaları gerekir. Ululardan biri: "Beri gel, bir an iman edelim" sözüyle şuna işaret etmiştir: Eğer bu yolun taliplerinden bir cemaatle sohbet edeler, pek çok hayır ve bereket hasıl olur. Umulur ki buna devam etmek kişiyi hakiki iman noktasına götürür."4
Attar, Tezkiretu"l- Evliya"da: "Cennetteki nimetlerin en büyüğü Allah dostlarıyla sohbet etmektir. Sohbet olmasa cennet neye yarar" demiştir.
İnsan sosyal bir varlıktır, sosyal bir hayat yaşar, tek başına yaşayamaz, yalnızlık Allah"a mahsustur. Sosyal hayat yaşayan insan, sohbete, ahbaplığa ve yarenliğe muhtaçtır. İnsan kelimesinin üns kelimesiyle ilgisi vardır. Diğer kişilerle ünsiyet ve ülfet ettiği, yani mahabbet ve yarenlik ettiği için insana insan denilmiştir. İnsan su gibi, ekmek gibi arkadaşa ve onunla muhabbet etmeye muhtaçtır. Bir Hadis-i Şerifte mümin şöyle tarif edilmiştir: "Mümin, ülfet eder, ülfet etmeyen ve ülfet edilmeyen kimselerde hayır yoktur."5 İnsanın ünsiyet ve ülfet ettiği kişiye enis/can dostu, can yoldaşı denir. Peygamberimiz: "Allah"ım! Kalplerimize ülfet ver"6 diye dua ederdi. Yüce Allah: “Hatırlayın, birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi te"lif etti de Onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz"7 buyuruyor. Burası telif "ülfet ve ünsiyet eder hale getirme" anlamına gelir ve çok önemli bir şeydir. Nitekim başka bir ayette: "Sen, yeryüzünde ne var ne yok tümünü harcasaydın onların kalplerini telif edemez, kaynaştıramazdın, ama Allah onların aralarını telif etmiş ve bulmuştur.”8 İşte İslam"ın hedefi: Dostluklar ve arkadaşlıklar kurmak, yani sohbet, muhabbet, ünsiyet, ülfet. Başka bir ifadeyle insanlarla hoşça geçinmek ve geçinilen bir kişi olmak. Geçimsiz olmak huyların en kötüsüdür.
İnsan her yaşta ve her yerde sohbete muhtaçtır. Sohbet hemhal ve hemdem olmayı, dertleşmeyi, içini dökerek rahatlamayı, üzüntüyü dışa atıp ferahlamayı sağladığı gibi bilgi ve görüş alışverişine de vesile olur. İnsanlar, sohbet vasıtasıyla birbirlerinin tecrübelerinden, fikir ve kanaatlerinden, hatta tavır ve davranışlarından faydalanırlar. Çocukların anne-babaları, kardeşleri, oyun ve okul arkadaşları, öğretmen ve hocalarıyla sohbet etmeleri büyük faydalar sağlar. Bu yolla kısa zamanda çok bilgi sahibi olarak kişiliklerini geliştirir ve olgunlaştırır. Okulda öğretmenin verdiği dersi, camide vaizin nasihatini ve imamın hutbesini dinlemek şüphesiz ki çok faydalıdır. Ama öğretmen, hoca, vaiz ve imamla sohbet daha faydalıdır.
Sohbetin ve dostluğun yararlı, verimli ve kalıcı olması için birtakım şartlar, kurallar ve adab vardır. Bunların gözönünde tutulması şarttır. Sohbetine katıldığımız veya arkadaş olarak seçtiğimiz kişinin akıllı, zeki, ahlak sahibi, dindar, gayretli ve fedakar olması şarttır. Ahmak, kötü huylu, tembel, günahkar, cahil, çıkarcı ve bencil kişilerin sohbetinde bulunmada ya da böylelerini arkadaş seçmede bir fayda yoktur. Bir insan emsal ve akranıyla da sohbet etmelidir ama kendisinden daha bilgili, daha akıllı, daha dindar, daha ahlaklı, daha gayretli ve fedakar insanların sohbetini tercih etmeli ve bunu ganimet bilmelidir.
Kötü, cahil, bencil, çıkarcı, şöhret düşkünü, gösteriş meraklısı, kendini öven ve nefsin aşağı arzularına tutsak düşen maceracı kişilerle arkadaş olmak ya da böylelerinin sohbetine katılmak insana yarar değil zarar verir. Mümşud Dineveri: “İyilerle sohbet insanı iyi, kötülerle sohbet kötü yapar.”9
Yahya b. Muaz Razi: Üç çeşit insanın sohbetinden sakınınız: Gaflet halindeki alimler, yağcı hafızlar ve cahil mutasavvıflar.”10
Nice muhteris, çıkarcı ve şöhretperest alimler; nice yağcı, yalaka ve boşboğaz hafızlar, imamlar ve mevlithanlar, nice cahil, bağnaz ve hayalperest şeyhler ve dervişler var ki bunların yanlış yollara düşürdüğü insanları doğru ve hak yola getirmek kolay kolay mümkün olmamaktadır.
Ebu Ali Sakafi: “Büyüklerin sohbetinde bulunanların çok saygılı olmaları gerekir. Saygılı olmayanlar onların feyzinden, bakışlarındaki bereketten ve saçtıkları nurlardan mahrum olurlar.”11
Saygıdeğer bir büyüğün sohbetinde bulunan bir kişi kendini boş, onu dolu, kendini cahil onu alim, kendini gafil, onu arif/agâh bilip sözlerini can kulağıyla dinlemelidir ki sohbetten faydalansın feyz alsın. Kendini dolu gören kibirli ve inatçı kişiler sohbetten istifade edemezler. Baksanıza Ebu Cehil, Ebu Leheb Allah Resulünün sohbetinden nasıl mahrum kaldılar.
İmam Gazali verilen derslerden, yapılan sohbet ve vaazlardan, okunan hutbelerden istenen sonucun ve ürünün alınması için öğretmen-öğrenci, vaiz-cemaat, şeyh-müritte bulunması gereken nitelikleri ve şartları şöyle sıralar: Mürşid, muallim, vaiz, hatip, imam, öğrenci cemaat ve talebelere:
1- Şefkatli ve merhametli olmalıdır. Allah Resulü; "çocuğuna karşı babanın konumu neyse size karşı benim konumum da odur." buyurmuştur.
2- Hz. Peygamber"i örnek alarak öğrettiklerine karşı hiçbir şey talep etmemeli, yaptığı hizmet, sırf Hak rızası için yapmalı, hasbi olmalıdır. Bütün Peygamberler ümmetlerine şunu söylemişlerdir: "Tebliğ görevime karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim sadece Alemlerin Rabbına aittir, O verir.”12
3- Samimi surette öğütlerde, gerektiğinde de uyarılarda bulunmalıdır.
4- Çeşitli usüllerle terbiye etmeli, onlara edeb erkan öğretmeli, sadece bilgi vermekle yetinmemelidir.
5- Bir ilim dalını överken diğerlerini yermemelidir.
6- Anlayacakları bir dille hitap etmeli, bilgi ve zeka düzeylerini dikkate alarak konuşmalı, anlamayacakları konulara girmemeli. Hadiste: "İnsanlara zeka seviyelerine göre konuşunuz" buyrulmuştur.
7- Önce kolay, sade ve basit konuları anlatmalı, sonra aşama aşama basitten daha az basite, kolaydan zora doğru giden bir yöntemle muhataplarını bilgilendirmelidir.
8- İlmiyle amel etmeli, söylediklerini uygulamalı, davranışları söylediklerine uygun olmalı, kısaca iyi bir örnek olmalıdır. Sözleriyle olduğu kadar haliyle ve tavırlarıyla da muhatapları etkilemeli ve yönlendirmelidir.
Öğrenci, talip ve cemaat öğretmen, hoca ve mürşid karşısında:
1- Ahlakını düzeltmeli, kalbini temizlemelidir. Çünkü ilim kalbin ibadeti ve ruhun namazıdır. Kötü huylarla ilim tahsil edilemez. Nitekim abdestsiz namaz kılınamaz, önce edep, terbiye ve güzel ahlak olmalıdır.
2- Eğitim-öğretim dışındaki işlerini azaltmalı ve en aşağı düzeye indirmelidir. Öğrenim görenlerin bir koltuğa iki karpuzun sığmayacağını bilmeleri gerekir.
3- Alçak gönüllü olmalı, bilgisiz olduğunu kabul etmeli, hocasına karşı üstünlük taslamamalı, onu hafife almamalı, gereksiz sorular sormamalı, bu hususta "Kehf" suresinde anlatılan Musa-Hızır kıssasını göz önünde bulundurmalıdır.
4- Başlangıçta tartışmalı konulara, ihtilaflı meselelere, anlaşılması zor ve derin bahislere girmemeli, öğretmenlerin ve hocaların verdikleri bilgileri iyice bellemek ve onların yöntemlerini izlemekle yetinmeli, derin meselelere daha sonra girmelidir.
5- Her ilim dalından vaktin imkan verdiği ölçüde bir şeyler öğrenmelidir. Çünkü ilim bir bütündür, bir ilim dalı öbür ilim dallarının daha iyi anlaşılmasını ve değerlendirilmesini kolaylaştırır.
6- Öğrenmesi gereken ilim dallarını, bölümlerini ve konularını bir sıraya göre ve aşama aşama öğrenmelidir
7- Bir ilim dalını tam olarak öğrenmeden öbürüne geçmemelidir.
8- İlim dallarındaki önceliği ve önemi bilmelidir. En şerefli ve öncelikli bilgi Allah, sıfatları, isimleri, fiilleri, Peygamberleri, melekleri, kitapları ve ahiret hakkındaki bilgidir. Zira ebedi mutluluk bu bilgiyle kazanılır.
9- İlk öncelikli hedefi edep erkan öğrenip güzel bir ahlak sahibi olmak, nihai hedefi ise Allah"ın yakınlığını kazanmak olmalıdır.
10- İlimlerle amaçları arasındaki ilişkiyi iyi kavramalıdır. Niçin ilim tahsil ettiğinin bilincinde olmalı. İlmin nihai hedefi edebi mutluluğu kazanıp Cemal-i bâ-kemal-i İlahi"yi seyr ve temaşa etmektir.
İslam"da akıl ve onun ürünü olan ilim çok önemli ve değerlidir. İlim öğrenmek zihinsel/kalbi bir ibadettir. O halde ders halindeki öğretmen-öğrenci, nasihat eden ve dinleyen hoca-cemaat, mürşit-talipler, ibadet halindedirler. İbadetteki ihlasın, disiplinin, dikkatin, huşuun, burada da bulunması gerekir.
İlim dünya ve ahirette faydalı olan bir şeydir. İlim tahsil eden kişi bu sayede bir geçim yolu bulur, bir makam sahibi olur. Bütün bunlar caiz ve mübahtır. Fakat ilim tahsil etmenin hem ilk hem de nihai hedefi ahiret saadetini kazanmak ve Hak Teala"nın yakınlığına erip O"nun güzelliklerini temaşa etmektir. Bu nihai hedeften şaşmamak ve sapmamak kaydıyla meşru yollardan ilimle dünyalık elde etmekte bir sakınca yoktur. Lakin her Müslüman üzerine öğrenilmesi farz olan dini ilimler öğretilir ve öğrenilirken, insanları Hakk"a davet ederken sadece Hakk"ın rızasını kazanmayı hedeflemek en iyi ve en üstün hareket tarzıdır.
21. yüzyılın bir bilgi, bir bilişim ve iletişim çağı olduğu söylenmektedir. Bilgi de ancak öğretimle kazanılır. Eğitim ise, yani edep ve terbiye hem öğretimin şartı ve temeli hem de gayesi ve hedefidir. Edepsiz ve terbiyesiz kişilerin bilgisinden toplum ve insanlık yarar değil, zarar görür. Edep ve terbiyenin kaynağı ise dindir, inançtır, ailedir, gelenektir, erdemli ve ergin insanları örnek almaktır. Bu da geniş ölçüde konusu din, ahlak, edep ve terbiye olan sohbetlerle gerçekleşir.
Yazar: Süleyman Uludağ
http://akademik.semazen.net/ sitesinden 15.04.2016 tarihinde yazdırılmıştır.
.
www.gulistandergisi.com/yazi_oku.php?id=158
Tarikat erbabı sohbete çok büyük önem vermiştir. Allah-u Zülcelal'in sevgisini celbetmeye en büyük v
.
SOHBET ADABI |
|
Sohbet, bir makam, bir derecedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v), ashabına ifade ve ivazlarını (söylemek istediği şeyleri) ekseriyetle sohbetle yapmışlardır.
Arifler bazen muridlerini bir sohbet ile Hakk'a ulaştırmışlardır. Her ne kadar ariflerin sohbetleri zahiri olarak vaaz ve nasihatlarda anlatılanlara benzemekteyse de gerçek manada diğer insanların sözleri ile kıyaslanamaz. Çünkü ariflerin sohbetlerinden feyz ve bereket yağdığı gibi nazarlarından da feyz ve bereket yağar. Çünkü onlar Allah-u Zulcelal'in nuru ile bakarlar.
Tarikat erbabı sohbete çok büyük önem vermiştir. Allah-u Zülcelal'in sevgisini celbetmeye en büyük vesile, Allah-u Zülcelal'i seven zatlarla sohbet etmektir. Nitekim, sohbet meclisi fenafiş-şeyh, fena fi'r-resul ve fena fillah olmanın vesilesidir.
Sırrı Sakati Hazretleri (k.s) şöyle buyurmuştur:
"Sohbetin hukuku ağır, vebali çoktur, edebi çok muhimdir. Mürid sohbet edeceği zata karşı çok edepli olmalıdır. Bu edebi bilirse, sohbette fayda çoktur. Bu açıdan sohbet üç kısımdır.
1. Eğer bir kimse, kendisinden daha olgun bir şeyh ile sohbet ediyorsa, ona hizmet ediyor ve onun hizmetinde bulunuyor demektir.
2. Kendisinden aşağı olan bir kimse ile yapılan sohbet ise şefkat ve rahmet duygularından dolayı yapılan sohbettir. Çünkü, kendisinden aşağı olan bir kimse ile sohbet de dostluk, arkadaşlık, sevgiden dolayı yapılan bir sohbettir.
İbrahim İbni Şeyban Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Sadece kendi çıkarlarını düşünen kimselerle konuşmayız."
Bir gün adamın biri Sehl İbni Abdullah Hazretlerine; seninle sohbet etmek istiyorum, dedi. Sehl Hazretleri, ikimizden biri ölünce kiminle sohbet edecegiz diye sorunca, adam şöyle cevap verdi: Allah'u Zülcelal ile sohbet edeceğiz. O zaman Sehl Hazretleri, sen benim sohbetime layıksın buyurdular."
Zinnun-i Misr-i Hazretleri (k.s) şöyle buyurmuştur. "Seni hasta iken ziyaret eden, yokluğunda seni gözeten kimseler ile sohbet edin."
Allah-u Zülcelal ile sohbet, O'nun emirlerine uymakla olur. Halkla sohbet ise onlara nasihat etmekle olur. Nefis ile sohbet de ona muhalefet etmekle olur. Şeytanla sohbet ise onu düşman olarak tanımakla olur. İhvanla sohbet yardımlaşmakladır. Mürşid ile sohbet, var olanı, ona feda etmektir. Sohbette karşılıklı samimiyet ve ihlas bulunmalıdır. Tek yönlü sohbetten hayır gelmez.
Hasan-i Şazeli (k.s) Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Nefsini senin nefsinden üstün tutan kimse ile sohbet etme. Çünkü, bu kişiler kınayıcı olur. Seni kendi nefsinden daha üstün tutmayan biri ile de sohbet etme. Çünkü, bunların sohbeti çok fazla devam etmez."
Ali Rabati Hazretleri şöyle rivayet etmiştir: "Bir gün Abdullah Mervi Hazretleri ile yola çıktık. Şiddetli bir yağmur yağdı. Kendisi ile yola çıkmadan önce bana; "Emir mi yoksa memur mu olmak istersin" diye sormuş; ben de memur olmak isterim, demiştim. Şiddetli yağmur altında geceyi bir ovada geçirmek zorunda kalınca, bütün gece namazlığı üzerime şemsiyelik yaptı.
Kendisine, "Böyle yapmayın, oturun, ben sizi yağmurdan koruyayım" dedim. Kabul etmedi ve; "Amir benim ve ben sana otur diyorum" dedi. Sonunda yolculuğumuz bitince "Seni kendi nefsine tercih etmeyen biri ile sohbet etme" dedi.
Hakiki ve Kâmil bir şeyhin sohbetine devam etmek, en yüksek, en güzel ve en sağlam yoldur. Bundan dolayı sohbete se-verek ve sağlam bir şekilde bağlanarak devam edilmelidir.
Sohbet, ilmi ve tecrübeyi artırır. Batıni gözleri açar ve basireti kuvvetlendirir. Sohbet, insanı zahiren ve batınen kuvvetlendirir.
Nakşibendi tarikatı sohbet yoludur. Şeyh Abdurrahmani Taği (k.s) Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Büyüklerle sohbet başlangıçta zordur. Onun içindir ki, ihvanların birbiriyle sohbet etmeleri daha faydalıdır."
Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi; Adab, Reyhani Yayınları, Konya, 2004.
|
SEYDA MUHAMMED KONYEVİ
.
.
kamus.ihya.org/bilgi.php?an=413&g=NDxT
Sohbet ve Vaaz teknikleri k
.Sohbet ve Vaaz teknikleri konusunda bilgi vermem için arkadaşlar benden rica ettiler.
Fakat daha başlangıçta bir şeyi hatırlatmak istiyorum;
Her şeyden önce kaliteli müslüman olma hedeflenmeli.
Sohbet tarzınızın nasıl olacağını anlatmaya nasıl olmayacağını anlatarak başlayayım.
Ateistlerin karşısına çıkan din savunucusu veya tebliğcisi arkadaşlara acizane tavsiyeler.
Her asırda Peygamberlerle temsil edilen bir davada amatörce davranışlara ve davrananlara yer yok
İnsanlara inandığı değerleri anlatmayı hayat gayesi yapan arkadaşlar için olmazsa (iyi) olmaz niteliğinde bazı gerekli ön şartlar.
Sohbetlerde ayrıntı gibi duran, ama çok önemli olan bazı hususlar.
[B]Fakat daha başlangıçta bir şeyi hatırlatmak istiyorum; [/B]
Ben, aşağıda inandığımız değerleri anlatmanın tekniğinden bahsedeceğim, teferruatlarına kadar ineceğim ve konuya çok önem vereceğim, ama şunu hemen belirtmeliyim. Sohbet bir bütünün parçası, onun önemi en az kendi kadar önemli değerlerle bir araya geldiğinde bir şey ifade eder.
Mesela bir camii düşünün oradaki görevli, çok güzel sohbet ediyor cemaat te dinliyor, heyecanlanıyor belki de coşuyor, sonra da dağılıp gidiyor. Böyle bir sohbetin faydası yok demek doğru olmaz ama var demenin ne kadar gerçekçi olduğunu tartışabiliriz.
Sohbet; insanların içindeki potansiyel enerjiyi, harekete geçiriyorsa, dinleyenler bir süreç içinde, bana düşen vazife nedir sorusunu soruyorsa ve bunun sonucu olarak sohbet birikiminden hasıl olan enerji, artık birşeyleri harekete geçirmiş ve devam ettiriyorsa ve yapılan her sohbet işe ivme kazandırma adına, işin motoru oluyorsa, o zaman o sohbet, sohbettir. Yoksa üzerinde bir kere daha düşünülmesi gereken pasif bir eylemdir.
İşte biz aşağıda böyle bir sohbeti konu alacağız. Yoksa bütünün içinde motor/parça olmayan, bütüne zemin hazırlamayı kendine gaye yapmayan bir sohbet için parmağımı tuşa götürmeye bile lüzum görmem.
Bir diğer hususta sohbet kelimesine, içeriği bilgi anlatımı veya paylaşımı olan her türlü manayı yüklediğinizde, oldukça geniş bir saha karşınıza çıkıyor. Böyle bir sahaya ait her konuyu bilmek ve ele almak takdir edersiniz mümkün olmayabilir. Bu nedenle biz oldukça farklı yönleri olan bu konunun belli başlı öne çıkan taraflarını ele alacağız gelecek sorular ortaya çıkacak boşlukları doldurmada rehberimiz olacak.
Her şeyden önce kaliteli müslüman olma hedeflenmeli.
Izdırap ve dert insanı olmalı, içteki heyacanı dışa taşıma arzusu ile yanıp tutuşmalı, insanlık sevgisi her tarafımızı alev alev sarmalı, Peygamber (s.)sünnetinde onun ruh ve kalp hali yakalanmalı. Böyle bir hali yakalamada Onun kalp ve ruh dünyasının fotoğrafına bakabilirsiniz.
Hz Muhammed’in s. iç dünyasının fotoğrafını şu ayette görebilirsiniz. "18-6. Bu yeni Kitab'a inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin" Kendi iç dünyamızın fotoğrafını bunun yanına koyalım ve bakalım. Ne kadar benziyor. Eğer benzerlikten çok benzemeyen yanlar ağır basıyorsa, Kuran bu noktada bize şunları söylüyor, "61-2. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? 3. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır."
Aşağıdaki ifadelerimde genelde şöyle bir hitap tarzı kullanacağım "İnandığı değerleri insanlara anlatmayı düşünen gönül erleri muhabbet fedaileri," şöylesini de kullanmayacağım: Sohbet edecek kimseler, vaaz verecek kimseler, nasihat edecek kimseler, birine birşey anlatacak kimseler, irşat erleri, dava adamları"
Bunun nedeni ise zikrettiğim başlıkların, benim bu yazıyı ele alma sebebim olan hedef kitleyi daraltmasıdır. Bu husûsun bütün yazı boyunca dikkate alınmasında fayda var.
Şu türlü bir ifade "İnandığı değerleri insanlara anlatmayı düşünen gönül erleri ve muhabbet fedaileri" dini duyurma husûsunda bütün alanları kapsıyor.
İnandığı değerleri insanlara anlatmayı düşünen gönül erleri muhabbet fedaileri bu işi kurumsal bir havaya sokmamaya özen göstermeliler. Bu iş bir mesai anlayışında ele alınma-ma-lı. Bu işin erbabı gönül insanı, aşk ve heyecan insanı olmalı. Yaptığı işin kendinden önce yeryüzünün kaymağı diyebileceğimiz Peygamberler tarafından yapıldığını ve temsil edildiğini bilmeli. Yine bu işte yapılacak bir ihmalin veya yanlış/yetersiz temsilin o işi gölge düşürmek olduğunu düşünmeli ve titremeli.
Yaptığı işi ciddiye almalı, sohbetlerinde anlattığı meseleleri güzel takdim etmeli. Ölü, solgun, heyecansız bir vicdan ve çehreyle din anlatma dine yapılacak en büyük saygısızlıktır. Sohbet öncesi olabildiği kadar bütün hazırlıkları yapmalı, (bunların neler olduğuna aşağıda değinilecek) İnandığı değerleri bir altın tepsi içinde sunma gayreti noktasında, daha ne yapabilirim sorusunu hep kendine sormalı.
Daha değersiz şeylerden yola çıkıp değerli şeylere karşı heyecanını ayarlamalı. Mesela bu noktada Malını satmak isteyen pazarcının, vitrini olabildiği kadar çekici hale getiren mağaza sahibinin gayret ve ciddiyeti aşağı seviyeden bir ölçü olabilir.
Şu soruları açık yüreklilikle kendine sormalı,
Yaptığım sohbetlerde insanlar sohbet biran önce bitse de gitsek mi diyorlar, kendileri böyle demese bile hal dili ne söylüyor?
İlgiden fazla ilgisizlik mi hakim,
Gelen insanlar kendiliklerinden sohbetin cazibesiyle mi geliyorlar, yoksa hatır gönül ilişkileri daha belirleyici ve etkileyici mi?
Kendine bakan yönüyle sohbetlerin kendisi için bir angarya olup olmadığını düşünmeli.
Yaptığı işe, bir bahçıvanın gül yetiştirme ciddiyet ve hassasiyetinde veya bir heykeltraşın taşa çekil verme gayreti ve sabrı içinde yanaşıp yanaşmadığını kontrol etmeli.
Kendi gibi binlerce insan tarafından geleceğin toplumunun hamurunu yoğurduğunu bir an olsun aklından çıkarmamalı.
İhmalinin faturasının diğer ihmallerle birleşerek bozuk bir toplum manzarası meydana getirdiğini hiç unutmamalı.
Kendi imtihanını dikkate almalı, başkaların nasıl yaptığı veya yapmadığı veya yapmamak için bir çok bahaneler getirmesi, onun imtihanını aksatmamalı.
Kendi imtihan dekorunda başlıca şunların hakim desen olduğunu unutmamalı: "Allah var, ben onun kuluyum, Kuran rehberim, Peygamberde (s) önümde örnek/modelim, ahiret ise dâimi evim." bunun dışında dekora konu olan her şey ayrıntıdır. Ayrıntılara takılıp kalmamalı.
Sohbet tarzınızın nasıl olacağını anlatmaya nasıl olmayacağını anlatarak başlayayım.
İnandığı değerleri insanlara anlatmayı düşünen gönül erleri muhabbet fedaileri, kendileri için bir anlatım usûlü (tarz, metot, ilke ve prensipler) belirlemeleri gerekiyor. Bunların değişini ve değişmeyenleri tespit edilmeli.
Ben burada kendi yetiştiğim dönemlerden hatırladığım ve hala kulaklarımda çınlayan ve kendimce uygun olmayan bir anlatım usûlü izlediklerini düşündüğüm bazı zatlardan misal vereceğim. Bir tartışma ortamı doğmasın ve o zatlar ve sevenleri incinmesin diye isimlerini vermeyeceğim.
Bence sohbet tarzımız aşağıdakiler gibi olmamalı.
" Parklardaki banklara (oturak, üzerlerinde genelde banka reklamı oluyor) oturana selam veren kafir olur"
"Bre deyüzler, Bre edepsizler…"
“Niye bu gençler camiye gelmiyor, acaba onlarında kadınlar gibi hayız dönemleri mi var"
“Siğara içene selam verilmez.."
“ Otobüste kadının oturduğu yere, hemen ondan sonra oturan erkek, o kadınla zina yapmıştır"
Yukarıdaki ifadeler o zatların teyp bantlarından dinlediğim ve o yıllardan bu güne aklımda kalanlar. O zatlardan birisi vefat etti, diğeri ikisi hala yaşıyor. Birisi şu anda bir gazetede haftalık yazılar yazıyor, diğeri de bir parti bünyesinde faaliyet gösteriyor. Son zikrettiğim zatın vaazlarında camii dolup taşar hatta halkın galeyana gelmemesi için caminin etrafı tanklarla sarılırdı. Ama o şiddet, nefret ve öfke dolu vaazlardan hasıl olan kalabalığın binde bir bugün o zatın arkasında değil.
…evet usûlümüz bu olmamalı. Bu ifadelerin egemen olduğu anlatımlardan dine bir faydanın olacağını zannetmiyorum. “akıl mantık ve edep yönünden” eksik anlatımlar itici olur. Yukarıdaki misaller 15-20 yıl önceden hafızamda kalanlar.
Bugün itibarı ile de yanlış örnekler görülebiliyor.
Burada ismini daha önceki yazılarımda kullandığım için bir isim vermek istiyorum. Yaşar Nuri Öztürk, bu zat bilgisiyle çok taktir toplayabilecekken, bilgi pazarlamada kullandığı üslup ile tepkileri üzerine çekebiliyor. Sayın Öztürk’ün görüşleri ve üslubu tenkit konusu olabilirken, ona karşı kullanılan üslup daha çok tenkit edilecek halde.
Sayın Öztürk’e karşı tepkilerini öfke, şiddet ve nefret bazında ifade eden çok insan gördüm. O zatın fikirlerini tartışmak, önlerindeki halkı, düşünceye düşünceyle cevap vererek aydınlatmak yerine, o zatın sakalsızlığını, bıyıksızlığını, giydiği elbiseyi, taktığı kol düğmesini, gittiği locaları anlatarak güya o zata cevap veren çok insan gördüm.
Oysa ki, böyle bir tarzla ona cevap vermeyi seçmekle, kendi seviyelerini gösteriyorlardı. Yani onun bir tek kitabını baştan sona okumadıklarını, onun düşüncelerinin altını çizip, düşünce ile cevap verme gibi donanımlardan yoksun olduklarını ihsas ettiriyorlardı. Belki de gerçek seviyelerini gösteriyorlardı. Fikir yönüyle fakir oldukları için hep belden aşağı vurup puan toplamak istiyorlardı. Aslında bilmiyorlar ki, ehli ilmin nazarında komik duruma düşüyorlar.
"Ateistlerin karşısına çıkan din savunucusu veya tebliğcisi arkadaşlara acizane tavsiyeler."
İnandığı değerleri insanlara anlatmayı düşünen gönül erleri muhabbet fedaileri, böyle anlatım usulünden kaçınmalılar. Bu usulün bir başka ne negatif boyutunu da, tartışmalarda görüyorum.
Özellikle internetteki bazı formlar veya bazı tv programlarındaki açık oturumlar bu negatif örneklerin çokça görüldüğü ortamlar.
İslam adına yola çıkıp, müslüman olduğunu söyleyen insanların, kınadıkları tenkit ettikleri ve beğenmedikleri örneklerin seviyesine inmesi beni bir ara şunları yazmaya mecbur etmişti. O yazıyı aynen aşağıya alıyorum. Bunu bir çok tartışma formuna gönderdim.
"Ateistlerin veya İslam hakkında öne yargısı olan ve müslüman olduğunu söyleyen kimselerin karşısına çıkan din savunucusu veya tebliğcisi arkadaşlara tavsiyeler.
Lütfen dini asgari ölçülerde bilmiyor ve tanımıyorsanız onların karşısına çıkmayın.
Sizin yenilginiz onlar tarafından sizi yenmekten öte dini yenmek olarak algılanıyor ve öyle kullanılıyor ve kabul ediliyor.
İslami birikimlerini yetersizlik noktasından, yetme noktasına çıkaramayanlar, Karşı tarafça dinin yetmezliğine propaganda aracı olacaklardır. Onlardaki yetersizlik, İslam adına negatif yönde kullanılacaktır.
İslam’ı savunma veya temsil amacıyla yola çıkıp, onun muhaliflerine maskara olma, yetmezliklerinden dolayı İslam aleyhinde kullanılma bir müslümanın yaşarken düşeceği en acı durumdur.
Yeterlilik belgesi nasıl alacaksınız. Bunun en asgari seviyesi, Kuran ve Sünneti en az usul yönünden kavramak, dinin mantığını anlamak.
Ne demek dinin mantığını anlamak, mesela: domuz eti neden haram diye sorulan bir soruya, o hayvan kendi pisliğini yer, tıbben şöyle zararlıdır, insan tabiyatını değiştirir, o dişisini kıskanmaz gibi yaklaşımlar, dinin mantığını anlama-ma-dan kaynaklanan bir usul hatasıdır.
Bir başka örnek, konuları izahta hikmetten başlamak. Böyle bir başlangıç yanlıştır. Hikmet görecelidir, izafidir biri için varken biri için yoktur, her zaman her durumda olmayabilir. Böyle bir şeyi dini emirleri izahta 1. Derece kullanmak dini tanımamaktır. Hikmetler bir şeyin tercihinde esas olmaktan öte, esas olan tercihe teşvik için kullanılmalıdır. Esası "illetler" belirler.
Hikmet kullanılmalı, evet kabul, ama illetten sonra kullanılmalı, olayın ilahi mantık içinde izahından sonra, konuyu beşer mantığına izahta kullanılmalı, Kuran’ın yaklaşımı bu. Yanlış yaklaşımlar yanlış sonuçlar verir.
( Eğer bu konuda bilgi isterseniz, İslamda değişenlerin ve değişmeyenlerin belirlenmesinde illet veya taabbudi emirler konularını işlediğim bölüme bakabilirsiniz. Aktüel yorumlar 27 bölümlük yazı)
Mantığını matematiği anlamada kullanır gibi dini anlamada kullananlar, dini anlayamazlar ve anlatamazlar.
Şimdilik bu kadar. Belki biraz ukalalık oldu ama maskaraların çok olduğu bir yerde bu kadarcık kusura bakılmaz herhalde."
Evet bunları yazmıştım, öfkesini nefretini, kinini, gayzını "din" diye anlatanlara.
Bu konu beni çok üzüyor. Dine saldıranları görünce ne kadar üzülüyor ve kendimi seviyeli bir tepki gösterme ihtiyacı içinde görüyorsam, saldırılara, saldıranın kullandığı yöntemi kullanarak cevap verenleri de görünce, aynı tepkiyi verme ihtiyacını hissediyorum.
Geçenlerde Türkiye’de bir partiyle yakın ilişkileri olduğunu gizlemeyen bir gurubun açmış olduğu bir camiye gittim (Hollanda). Vaaz eden kişi şunları yüzlerce insana söylüyordu. " Demokrasi küfür düzenidir. İnsanların koyduğu kanunlarla, Allah’ın kulları yönetilemez… Laiklik dinsizliktir vs" Bunları dinlerken onların gönül ilişkisinde oldukları partinin Türkiye’deki temsilcileri aklıma geldi. Onların 28 şubat kararlarından sonra kullandıkları üslubu düşündüm ve üzüldüm.
Burada benim dikkat çekmek istediğim husus vaaz eden kişinin ne konuştuğu değil, burada asıl önemli olan bir usül hatası. İçinde bulunduğunu destek verdiğini gizlemediği bir organizenin içinde, bir orkestra uyumu yoktu. Farklı sesler, aynı konuda farklı yaklaşımlar, karşı tarafın onlara "samimiyetsizler", "içleri başka dışları başka deme" kapısını açıyordu. Tabi bunun sonucu olarak temsil ettiklerini söyleyip temsil edemedikleri değerler yara alıyordu.
İnsan ailesini, köyünü veya ülkesini temsil için gittiği yerlerde, temsil ettiği değerlerin ağırlığı ona şahsi sorumluluklarının ötesinde sorumluluklar yükler.
Dinin temsili yukarıdaki temsilciliklerden daha öte bir temsil hassasiyeti ister. Allah’ı tanımayanlara Allah’ı anlatıyorsunuz, Peygamber bilmeyenlere O böyledir, Kuran’dan habersizlere O hayatın her noktasını ab-ı hayatla besleyen bir damardır kaynaktır diyorsunuz.
Artık bu makamda siz, siz değilsiniz, siz artık temsil ettiğiniz değerlerin hamurunda yoğrulmuş ve şekillenmiş bir temsilcisiniz. Temsil ettiğiniz değerleri tanımayanların önünde tanıtmaya götüren bir rehbersiniz.
Lütfen bu ciddiyet ve hassasiyette olalım ve bir büyüğün şu sözünü hiç unutmayalım.
“Her asırda Peygamberlerle temsil edilen bir davada amatörce davranışlara ve davrananlara yer yok"
…Evet bir usül/tarz/yöntem belirlememiz gerekiyor. Böyle bir tarzı belirlerken Hz Muhammed’in (s) gül bahçesinde yeşermiş/yetişmiş yaşayan ve yaşamış şahsiyetlerden istifade edilebileceğini söylüyorum.
Bir isim ver derseniz, sıfatlarla ortaya çıkardığım örnekleri bir şahsın isim vererek kişiselleştirmeyi web sayfamın genel çizgisine uygun bulmuyorum. Ariflere bu kadar tarif yeter deyip geçiyorum.
İnsanlara inandığı değerleri anlatmayı hayat gayesi yapan arkadaşlar için olmazsa (iyi) olmaz niteliğinde bazı gerekli ön şartlar.
İnandığı değerleri insanlara anlatmayı düşünen gönül erleri ve muhabbet fedaileri için sohbet tabiyatlarının bir parçasıdır. Onlar, Allah’ı anlatmayı varlık gayelerinin en yüce değeri sayarlar.
Sohbet için ön hazırlıkta bilgiden tutun giysiye kadar ben her şeyi önemli görüyorum. Kendimin de yaşadığı ortamı bir çok arkadaşımız yaşıyordur. Çoklarımızın işi sadece bir yerde sohbet değil. Sohbetler bir çok işimizden bir tanesi olabiliyor. Bu nedenle heran bir sohbet halet-i ruhiyesini yakalayamayabiliriz.
Bu durumları dikkate alarak sohbete hazırlanmayı sohbet öncesi yakın bir zamana bırakmamak lazım. Zaten günlük mu’tad okuduğumuz kitaplar ve dinlediğimiz kasetler vardır. Ayrıca düzenli yapılan evrad-ı ezkarlar ve kılınan başta teheccüt namazı ve nafile namazlarda gerekli manevi konsantrasyonu insana verir. Bunlardan sohbetler için gerekli ön bilgi birikimi ve manevi atmosfer sağlanabilir. Böyle bir birikimi olmayan, sohbet saati gelip çatmış ve kitap karıştıran arkadaş, yanlış yapar. Kendi sönüklüğünden, temsil ettiği değerlerin sönük görünebileceği endişesinden tirtir titremesi gerekir.
Şunu ifade etmek istiyorum burada sohbet kelimesini kullanırken, her türlü anlatımı (vaaz, konferans, sohbet vs) bu kelime içinde ele aldığımı ifade etmeliyim. İki kişiye bir şey anlatma ile yüz kişiye vaaz etme arasında bence bazı ufak tefek farklar olsa bile ihlas ve samimiyet yönüyle bir fark olmasa gerektiğine inanıyorum.
Ayrıca sohbet eden arkadaşlarımız, her an kendilerini yenilemeye açık olmalı ve kendilerini geliştirmelidir. "Zaman Kuran’ın en güzel müfessiridir" gerçeğinden yola çıkarak, günümüz dünyasında bilim ve teknolojinin gelişmelerini kainat kitabını okuma ve tefsir etmede kullanmaları Onlara ve temsil ettikleri değerlere cazibe ve zenginlik kazandıracaktır.
Öyle bir müfessirin gözlüğü ile Kuran’a nazar edenler günümüz pratiklerine bakan tespitleri Kurandan çıkarabilirler. Bunu kendi yapamıyorsa yapan kaynaklara yönelmelidir. (sorulması halinde kaynaklara ulaşma konusunda bilgi verebilirim).
Böyle bir tarzın izlenmesi, benzer şeyleri çok duymakla, aynı şeyleri dinliyorum ön yargısındaki insanları sohbetlere katılma yönünde motive edecektir.
Temel kaynaklara vakıf olmak, sohbet yapan kişiye güven verir. Arkadaşlarıma önemle tavsiye ediyorum, bir hedef çerçevesinde Kuran ve Hadis kültürüne sahip olsalar.
Böyle bir kültüre sahip olmak, sohbetlerin bereketi ve verimliliği için çok önemlidir. Konuşulan konulara, sorulan sorulara karşı Kuran’ın ve hadislerin genel yaklaşımı bilinse çok iyi olur.
Böyle bir şeyin hasıl olması için arapça bilenler sık Kuran okuyarak bilmeyenlerde okudukları yerin meallerini okuyarak böyle birikimi hasıl edebilirler. Bu şekilde bir okuma ile her gün bir cüz okunsa, yılda oniki defa Kuran anlayarak hatim edilmiş olur. Hadislerde (Kütüb-ü Sitteden) düzenli bir okuma ile yılda bir iki defa bitirilse "naslar" hakkında bir bilgi birikimi kendiliğinden hasıl olur.
Böyle bir birikim, sohbet konularına hakim olmayı, olaylara bakışta düşünce disiplinini beraberinde getirir. Muhatabın üzerinde meydana gelecek pozitif etkiler böyle bir çalışmanın faydalı bir diğer boyutudur.
Böyle bir çalışmanın zaman alacağı muhakkak, ama yapılmaması, sohbet yapan insanın böyle bir donanımdan uzak kalması bana göre büyük bir eksiklik. Öyle ise zamana yaymalı, düzenli bir çalışmayla böyle bir hedefe ulaşmalı.
Başka bir ön şart; takva ama sıradan kuru ve katı bir takva değil, içi mantıkla doldurulmuş, sevgi ile bezenmiş, saygı ile şekillenmiş, abdi, sahib-i abde aşkla, halvetle kilitlemiş bir takva.
Allah’la ilişkileri aşk-ı hakiki mertebesine çıkarmalı. Bunun bir adıda halvet, bir aşağıdakikler için daha anlaşılır ve yaşanır adı ile takva.
Takvanın lügat manası şu: Korkma, sakınma, Allah korkusuyla günahtan kaçınmakta, Allah'ın emir ve yasaklarına uymakta titizlik gösterme. Allah'ın himâyesine girmek, emrini tutup azabından korunma anlamında Kur'anî bir terim. Bu şekilde titiz davranan insana, "muttaki" denir (Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Caribi'l-Kur'an, Mısır, 1961, s. 530).
Ben bu tanımlamayı kısmen kabul ederek bazı değişiklikler yapmak istiyorum.
Korkuda bir itici bir de çekici yön vardır. Bu, korkuya konu olan "şey"e göre değişir. Mesela hırsızdan korkmak, yıldırımdan korkmak, dayaktan korkmak, belki bazı ülkelerde olduğu gibi polisten ve devletten korkmak, korkulan şeyden insanı itici ve uzaklaştırıcı bir korkudur.
Ama bir de anneden korkmak, bir yönüyle babadan korkmak, sevgiliyi kırmaktan, hayat arkadaşını incitmekten korkmak onlara karşı saygısızlık ve nankörlük yapmaktan korkmak vardır. Bu tür bir korku korkulan şeye insanı iten/çeken bir korkudur.
Benim şuana kadar çok vaaz ve sohbetlerde gözlemlediğim hatta bir ara yaşadığım korku türü Allah’tan kişiyi iten bir korku tipiydi. Böyle bir korkuda, korkuya konu olan şeyi unutmak insanı daha da rahatlatıyordu.
Yaptığı şeylerden dolayı kuluna akla hayale gelebilecek her türlü işkenceyi yapacak ve cezayı verecek bir Allah tanımlaması, unuttuğunda insana rahatlık verebilecek ve belki de bir ohhh. dedirtecek tanımlamaydı. Ben şahsen böyle bir ohhhh diyeni duymadım ama unutanı ve o türlü konuları aklına getirmemekle rahat edenleri ve hatta ettiğini söyleyenleri çok gördüm ve hala da görmekteyim.
Allah korkusu kişiyi sevilene çeken bir korkudur ve öyle olmalı öyle tanımlanmalıdır. Sevdiklerimizi sevdiren bütün özellikler nihayetsiz yönleri ile Allah’ta vardır, öyle ise Allah korkusu onu layıkıyle sevememe ve sayamama korkusu olmalıdır.
Kişi annesini üzmekten ve kırmaktan korkar. Böyle bir korku, korkulana doğru kişiyi iter, çeker ve hatta cezb eder.
Allah’ın verdiği nimetler diliyle bütün bir kainatı koro yapması ve adeta seni seviyorum demesine karşılık, layıkıyla o sevgiyi yerine getirememekten korkmak öyle tatlı ve hoş bir korkudur ki, insanı korkulana bağlar. Ve burada durup Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin dediği gibi diyeyim. "Evet ârif-i billah, (Allah’ı tanıyan) aczden, mehafetullahtan (Allah korkusundan) telezzüz (manevi lezzet) eder. Evet havfta (Korkuda) lezzet vardır. Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan sual edilse: "En leziz ve en tatlı haletin nedir?" Belki diyecek: "Aczimi, za'fımı anlayıp, vâlidemin (anne) tatlı tokatından korkarak yine vâlidemin şefkatli sinesine sığındığım halettir." Halbuki bütün vâlidelerin şefkatleri, ancak bir lem'a-i tecelli-i rahmettir. (sevgisine ait denizden bir damladır) Onun içindir ki: Kâmil insanlar, aczde ve havfullahta öyle bir lezzet bulmuşlar ki; kendi havl ve kuvvetlerinden şiddetle teberri (uzaklaşıp, vazgeçip) edip, Allah'a acz ile sığınmışlar. Aczi ve havfı, kendilerine şefaatçı yapmışlar (7. söz) "
Allah ile ilişkilerin bu hale gelmesi insana çok hoş bir duygu veriyor. Nimetlerin büyüklüğü ve devamlılığı böyle bir aşk ve sevginin körüğü oluyor. Evim gibi gördüğüm dünyanın her gün istifademe sunulması, evimin lambası olan Güneşin her sabah başımı okşayarak doğması, baharda ve yazda güzel nimetlerin soframa konması, ormanların ve dağların evimin kiliması olması, güzün ve kışın ayrı bir dekorla evimin bir köşesinde yer alması ne hoş! Daha hoşununda söyleyeyim mi? Onu da Kuran söylesin: "3-15. (Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür.16. (Bu nimetler) "Ey Rabbimiz! İman ettik; bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!" diyen; 17. Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler (içindir).
Sohbet yapacak kişilerin bu keyfiyeti yakalamaları sohbetlerine güzellik ve bereket olarak yansıyacaktır. Keyfiyetteki eksiklikte sohbetlerde güzellik ve bereket eksikliği olarak kendini gösterebilir.
Sohbet öncesi ön şartlar içinde fedakarlık, ihlas ve dua gibi konuları da ele alabilirdik. Fakat biz burada bütün bu konuları besleyen, canlı tutan ve bu hususlarda istikamet üzere olunmasını sağlayan takvayı öne çıkarıp onun üzerinde durduk.
İnandığı değerleri insanlara anlatmayı düşünen gönül erleri ve muhabbet fedaileri bir usül belirleyip ön hazırlıkları yerine getirdikten sonra aşağıda ele aldığım ve ayrıntı sayılabilecek hususlara dikkat etmelerinin faydalı olacağı kanatindeyim. Ayrıntıyı ayrıntı olarak görüp ihmal etmemek lazım. Onların birlikteliği bir çok "esas”a temel teşkil ediyor. Üstadın Emirdağ Lahikasındaki ifadesiyle söylecek olursak "Malûmdur ki, zaîf ve ince ipler (ayrıntılar) içtima ettikçe kuvvetleşir, kopmaz bir halat olur."
Sohbetlerde ayrıntı gibi duran, ama çok önemli olan bazı hususlar.
Başkasını eleştirerek gurubunu/yaptıklarını/hizmetlerini anlatmak hizmet değildir. Kendi güzelliğimizi başkasının kötülüğü üzerine bina etmemeliyiz. Birileri bizim hakkımızda bir şeyler dediğinde, "onlarda şöyle" diyerek cevap vermek, yanlıştır. Bunun manası şu olur, "onlar daha kötü demek, bizim az kötü olduğumuzun da bir şekilde resmi ilanıdır.” Bu şekilde sonuçları itibarı ile çok yanlış olan davranışlara girmemeli. Kendi güzelliklerimizi anlatmalı, mevcudu daha güzel yapmalı. Elimizde güneş varken başkasının mum ile kıyas yapmamalı. Mumla güneşin kıyasını dışarıdakilere bırakmalı. Biz güneşimizin solmamasına çalışmalıyız.
***
Çok bilmişlik havasına girmemeli, "ben" kelimesini zaruret olmadıkça kullanmamalı. Mütevazi görünme-me-li, olmalı. Zaten olma, görünme sonucu verir. Fakat olmadan görünmenin sonucu muhtemelen riyakarlıktır.
***
Bizlerin niyetleri halis olabilir ama sohbetlerde, şahısları çok öne çıkarmamak lazım. Eğer çıkması gerekiyorsa, Hz Muhammed (s) güneşinin yanında ışığını Ondan alan kandiller demeli, onlardan öyle bahsetmeli. Bu onlara saygısızlık değildir. Bu onlara, onlarında kabul ettikleri layık oldukları yeri vermekdir. Bencede bu bir büyüğe verilecek en büyük payedir…. Böylece yanlış anlaşılmamıza ve anlatılmamıza açılan yollar tıkansın.
***
Bütün konuşmalarımızı, birileri duysa rahatsız olmayacak tarza göre ayarlamalı. Geçenlerde "birisi" bir sohbette "malum birisi" için demediğini bırakmadı. Sonra bu kasetler milyonlara yayınlatılınca, bütün sözlerini geri aldı, anlamsız teviller yaptı ve malum zatı sevdiğini ve övdüğünü ifade etti. Hiç bir müslümanın, bir müslümana, sahtekar, yalancı, takiyye yapıyor, korkak dedirtmeye hakkı yok. Ya her yerde, her mekanda arkasında olduğun sözler söyleyeceksin, ya susacaksın.
***
Konu takibi olmalı, daldan dala konmamalı, hele sohbet öncesi hazırsızlığın nişanesi olan, kitap içinde konu arama, neyi okusam diye tefeül yapma, sonra okuduğu şeyin gündemden uzaklığını yaptığı uzun tevillerle kapatmaya çalışma komikliğine düşmemeli.
***
Her sohbette kendini yenilemeli, yemek ne kadarda güzel olsa, aynı yemeğin tekrarı o yemeği sıradan yemek, sonra da bıktıran yemek yapar.
***
Dua ibadet kulluk üçgeninde yerimizi almalı, bunların hakkını verme gayreti bizlere hayat verecektir.
***
Eğer sohbet yapan kimse kendini yetersiz hissediyorsa önceden tek başına karşısında cemaat varmışcasını provalar yapabilir.
***
Parmağında altın yüzük evinde ve tişörtünde resim, kulağında küpe, ağzında içki kokusu olan insanlara dikkat etmeli, bunlar ve bunlara benzer özelliklere haiz olarak sohbete gelen kimselerin bir daha ki geliş yollarını tıkamama adına, iman eksikliği gibi büyük bir eksiklik yanında, küpe takmayı ve diğerlerini problem yapmamalı. Zaten bütün problemlerin kaynağı da iman eksikliği değil mi? Bu kadar yakına gelmiş insanın problemlerinin direkt kendisinden başlamak yerine onlara neden olan boşlukları doldurmalı.
***
12-13 yaşındaki çocukları yetişkinlerin sohbetlerine almamalı/getirmemeli, bunların bulunmamaları bulunmalarından daha faydalıdır. Neden derseniz, genelde dini konular fizik ötesi meseleler. Oysa çocuktaki alıcılar genellikle fiziki sahadaki şeyleri görür ve anlar. Hisleri gelişmediği için soyut alemin meselelerine yeterli duyarlılıkta olmayabilirler. Bu durumda istese de dikkatli dinleyemez, hatta dikkat dağıtan hareketleri ile dikkatli dinlemeye çalışanların dikkatini dağıtabilir.
***
Basit şeylerin düşkünü görüntüsü verilmemeli. Bu ne demek? Mesela sohbeti yapan kişi, sohbetteki boşluklarda milletin güncel konuşmalarına çok sık misafir olan futbol, film, borsa gibi sahalarda bazı detaylar bilinse bile sessiz kalınmasında fayda var. Bu konuda ki malumat furuşluk dinleyenlerde sü-i zanlara yolaçabilir.
***
Bazı tartışma ortamlarından kaçınmalı. Mesela tartışma karşılıklı bir inatlaşmaya dönüşmüşse ondan barikây-ı hakikatin çıkması zordur. Ama "insaf" zeminde yapılıyorsa, kendi doğrusunu kabul ettirmekten çok, doğruyu arama bulma zemininde oluyorsa bu makbuldür.
***
Sohbetlerde temayüllerin sürekli dikkate alınması gerekir. Ne demek Temayül? Halkın geçmişten süre gelen bilenenler doğrultusunda bilgi sahibi olmaları. Başka bir tanımlama ile bu günü almada sürekli geçmişe meylederek onu bir bilgi bankası olarak kullanmakta denebilir. Böyle bir bilgi bankasında bütün zamanları bağlayan doğrular olabileceği gibi, doğruluğu geçmişteki sosyal zemine, çevreye ve şartlara bağlı olan, ama bir sonraki devirde, geçmişten farklı bir sosyal zeminde, başka şartlar içinde ve durumlarda farklı tanımlanabilecek konular olabilir.
Böyle konuları sohbette ele alırken, geçmişte bilinen şeklini dikkate almalı. Anlattığımızda geçmişten büyüklerin ismi verilerek karşımıza onların görüşleri getirilecekse, sohbetlerde bu duruma kesinlikle düşmemeli. Kenarından bile geçmemeli.
Bu türlü konular bizim asıllarımız yanında teferruattır. Teferruatlarla insanların geliş yollarını tıkamamalı, sohbetin havasını bulandırmamalı, dinde yenilik veya reform yapıyorlar dedirtmemeli.
***
Sohbette anlatılanlar hayatın pratiğine uygun olmalı, teklif-i malayutak olmamalı
***
Sohbetin başından sonuna insiyatifi elinde bulundurma
***
Soru sorma imkanını sohbetin son bölümünde dinleyicilere vermeli.
***
İlgiyi arttırmak için pozitif yönlü yeniliklere açık olmalı, Soyut, şeyleri somut aleme şemalarla anlatma gibi.
***
Sohbette homejenliği sağlama, mümkün olduğu kadar aynı yaş ve meslek gurubundan insanı bir araya getirmeli.
***
Sohbetlerde ilgi yönüyle bir adım öne çıkanları İhtisas derslerine almalı. Yani bir ekince bir verenle, bir ekipte on alınana aynı işlemi yapmak mantıksız olur.
***
Sohbetler kesinlikle partiler ve cemaatler üstü kalma. Müslüman kimliği öne çıkarma çok önemlidir. Her hangi bir partinin propagandasını yapma veya her hangi bir cemaate adam kazandırma niyetlerinin çok koyu öne çıktığı yerlerden insanlar ürküyor, önyargılar besleniyor, düz yargıya giden yollar tıkanıyor.
***
İnsanlar önce iyi bir müslüman olmalı, sonra bir baltaya sap olmaya kendileri isterlerse olabilirler. Önce kaliteli bir müslümanlık.
***
İlk sohbette her şeyi anlatma yanlışına gitmemeli, anlatılacak bilgiler zamana serpilmeli, her şey mevsiminde verilmeli. Mevsimsiz verme hamili olduğumuz değerlere en büyük saygısızlık olarak görülmeli.
***
Sohbetlere yeni gelecek kimseler hakkında mümkünse önceden bilgi almalı, böyle bir bilgi eksikliğinden kaynaklanan pot kırmaların bazen tamiri kabil olmuyor.
***
Sohbet öncesi gurubun nabzını yoklamalı, gündemdeki hadiseler zihinleri meşgul ediyorsa, sohbetin bütünlüğe zarar vermeyecek şekilde, Bize ait değerler ışığında gündemin yorumu yapılabilir. Tabii partiler üstü kalarak, herkese eşit mesafede durarak.
***
Yeni gelen insanlara bazı şeyleri anlatırken önceden devamlı gelenleri bıktırmama çok önemli.
***
Sohbete sürekli gelen ve işi bilen kimselere sessizlik anlarını verimli yapma adına soru sormalarını önceden teşvik etmeli.
***
Sohbetlerde başka hoca veya o vasfın ifa ettiği işi yapabilecek kimseler varsa onlara konuşma imkanı verme, bunu kabul etmiyorlarsa, referans gösterme veya atıfta bulunma “bunu konuda hocamızda bilir…vs”
***
Bazı arkadaşlar vardır; okuduklarını anlatır, bazıları düşündüklerini bazıları da gördüklerini.
Aksiyonun öne çıktığı hizmet guruplarında, pratik örnekler daha çok müşevvik olmakta, bu nedenle de sohbetlerde kolay anlaşılabilir, aşk ve şevk veren yaşanmış olaylar öne çıkabilir.
Bunların gerekli olduğu tartışılmaz, ama ne kadar, ne oranda olması gerektiği bence tartışma konusu.
Sohbette yatırımını buna yapan anlatma konumundaki arkadaşla, sohbette beklentisi bu olan, dinleme konumundaki arkadaşlar, beslenmede balı ve baklavayı ön çıkaran insanlardan pek farklı olmayacaklar.
Bunların beslendiği doğrudur, ama yanlış ve yetersiz beslendikleri de bir vakadır. İleride çeşitli hastalıklar baş gösterebilir. Şu anda etrafımda bir hayli böyle hasta var.
***
Ben biliyorum havasındaki insanların, yeri geldikçe havalarını almak gerekir. (Bunun nasıl olacağı sorulursa, özel olarak bilgilendirebilirim.)
***
[I]Yazar: Anonim[/I]
.
.
|
|