ET-TABAKITU’L-KUBRI’DAN
TERCUME . M. ERDOGAN BAS
SEYH IRIF-I BILLAH IBRIHIM DUSUKI (K.S.) HAZRETLER
IBRIHIM DUSUKI (K.S.) HAZRETLERI
.Kisa Hayati
Hicrî 633’te asagi Misir’da dogdu. Omrünün çogunu orada geçirdi ve bundan dolayi Düsûkî diye tanindi. Babasi Ebü’l-Mecd Abdülaziz, Rifâî tarîkatinda onemli bir mevki sahibi idi. Seceresi Zeynelâbidin, Hz. Hüseyin ve Hz. Fatima ile Hz. Peygamber’e ulastigi için, seyyittir.
Ibrâhim Düsûkî egitimine Düsûk’ta basladi; Kur’an’i ezbeledi; Safiî fikhinda derinlesti, fakîh oldu. Sonra babasindan Rifâiyye hirkasini giydi. Daha sonra Sühreverdî seyhlerinden Necmeddin Isfahanî’ye intisap etti. Sâzeliyye tarîkatina da bagliydi.
Düsûkî hazretleri mutasavviflar tarafindan dort büyük kutuptan biri kabul edilir. Diger üçü ise Abdülkadir Geylânî, Ahmed er-Rifâî ve Ahmed el-Bedevî’dir. Ibrâhim Düsûkî yirmi yil kadar halvethânesinde mücâhede ve tefekkürle mesgul oldu. Halvethâneden ancak babasinin cenaze namazini kilmak için çikti. Tekrar buraya donmek istediyse de dostlarinin recâsi üzerine vazgeçti.
Hicrî 676 yilinda kirk üç yasinda iken vefât etti, kendisinden sonra vazifeyi kardesi Seyh Mûsâ’ya devretti, o da Düsûkî’nin yolunu bir tarikat haline getirdi. Vefât ettiginde halvethanesine defnedildi.
Düsûkî hazretleri seriata çok bagli idi. "Müridin her konuda seyhine bagli olmasi gerektigi gibi, seyhin de müridine evlâdi gibi muamele etmesi gerekir" derdi. Helâl yemeye, hak-hukûku gozetmeye ve seriatin hükümlerine bagli kalmaya büyük onem verirdi. Seriatla hakîkati, zâhirle bâtini birlestirmenin gerekli oldugunu soylerdi. Hakikati, tasvir ve ifâde olarak degil, zevk ve yasama olarak kabul ederdi.
Düsûkî hazretlerinin esrarengiz yonleri de vardi. Nitekim onun Süryânî, Ibrânî, ve eski Misir dillerini bildigi, hayvanlarin ve kuslarin lisanindan anladigi rivâyet edilir. Imam Sarânî (k.s.), et-Tabakâtü’l-kübrâ adli eserinde onun hangi dille yazildigi belli olmayan bir kaç mektubunu nakletmektedir.
Imam Sarânî bu büyük zâti su sozleriyle metheder:
"Himmete muhtaç olanlarin seyhlerinden ve mukarrabînin onde gelenlerinden idi. Açik kerâmetleri vardi. Ustün basîret ve makama, yüce himmetlere, büyük rutbelere, melekûtî sirlara ve ulvî kelamlara sahipti.
O marifet ilminde yüksek dereceye, hakîkat ilminde üstün makama, yüce âlemde büyük rutbeye, kaynak ilimlerde güçlü bir bilgiye, tasarrufta büyük yetkiye, âyetlerin hakîki manalarini çozmede kesfe, müsâhede âlemine ait sirlari anlamada kat kat bilgiye sahipti.
O, Yüce Allah’in yarattigi müstesnâ bir insandi. Allah onu adetâ insanlara rahmet olarak yaratmis; gerek avâm, gerek havâs herkese sevdirmis, kendisine tasarruf yetkisi ve velâyet sirri vermis, bütün gozleri ona çevirmis, marifet ilmiyle kendisini konusturmustur. Allah kendisinden razi olsun. Onun, tarîkat ehlinin dilinden düsürmedigi pek çok yüce kelâmlari vardir".
.Hakîki mürsid
Mürsid müctehid degilse, onun müridi iflâh olmaz. Iünkü kendisi uyursa müridi de uyur, kendisi ibâdet ederse müridi de ibadet eder. Insanlara ibâdeti emreder, kendi ibâdeti ise bâtildir, onlari bâtildan sakindirir, kendisi bâtil islerin pesinden kosar. Boyle yapan bir kimseye gülerler, sozlerine kulak asmazlar.
Insanlar kendisine gelip "Bize nasîhat et, bir-iki misâl ile bizi irsat et" dediklerinde onlara soyle derdi:
Kendisi himmete muhtaç bîdede
Nerde kaldi gayriya himmet ede
.Müridlere tavsiye
Her kim seriatle amel eden, hakîkat ehli, temiz, nâmuslu ve serefli bir müslüman olmazsa, sulbümden gelen oglum bile olsa, evlâtlarimdan degildir. Müridlerimden her kim de seriate, hakîkate, tarîkate, diyânete, kendini maddî-manevi günahlardan korumaya, zühde, veraya ve aza kanaate simsiki sarilirsa, en uzak memlekette bile olsa, evlâtlarimdandir.
Bir defasinda kendisine "Ne istersin?" diye soruldu,
"Allah Teâlâ ne isterse ben de onu isterim" diye cevap verdi.
Allah’a kulluk eden herkes, geregi gibi bu kullugun tadini alamaz. Her hizmet eden de geregi gibi âdâbiyla hizmet edemez. Bundan dolayi çogu mürid, gayret etmesine ragmen, bu yolda mesâfe alamadi.
Ey evlatlarim! Size daima Allah’tan korkmanizi tavsiye ederim. Zira siz, kurbanlik koç gibi bu dünyayi terketmek zorundasiniz.
Ey alev alev atesin derilerini yakacagi insanlar!
Ey kendileri için biçagin bilendigi kimseler!
Kendinizi ve ailenizi cehennem atesinden koruyunuz.
Bütün insanlara karsi sefkat ve merhamet
Bir kimse bütün insanlari sevmedikçe, onlara karsi sefkatli davranmadikça ve onlarin ayiplarini ortmedikçe kâmil bir insan olamaz. Bunlara dikkat etmeyen ve kâmil oldugunu iddia eden kimse yalancidir.
Hiçbir kimseyi hareketlerinden, elbisesinden, yemesinden ve içmesinden dolayi kinamayin. Iünkü, seriatin açikça nehyettigi yasaklari çigneyenin disinda, kimse kinanamaz, ayiplanamaz. Zira bu kinama yalnizliga, yalnizlik da kulun, Rabb’inin lütfundan uzak kalmasina sebep olur.
Insanlar kisimlara ayrilirlar:
1) Yola yeni girmis olanlar (mübtedî),
2) Seçkin (hâss) kullar,
3) Seçilmislerin seçilmisi olan (havâssulhâs) kullar
4) Allah’a vâsil olanlar.
Yüce Allah bazi insanlara, bazilari sebebi ile rahmet eder.
Bu yolda kuvvetli ile zayif yarisamaz.
Allah’in veli kullari bazen yagmur gibidir, bu onlarin merhametli olduklarini gosterir; bazen de kiliç gibidir, bu da onlarin gazap taraflarinin olabilecegine isaret eder. Bundan dolayi bir Allah dostu yüzünüze güldügü zaman ona karsi saygiyi terkedip simarmayin, ciddiyet ve edebinizi muhafaza edin.
.Seriat-Hakîkat
Seriat kok, hakîkat ise onun dalidir. Seriat mesru olan bütün ilimleri içerisinde toplar. Hakîkat ise gizli ilimleri câmidir. Bütün makamlar seriat ve hakikatte gizlidir.
Mürid farz, vâcip ve sünneti edâ edecek kadar ilim ogrenmelidir. Bütün isi fesâhat ve belâgatla ugrasmak olmamalidir. Zira bunlar asil maksada ulasmaya mani olabilirler. Buna mukabil mürid, sâlihlerin yollarini arastirmali, onlara uymali ve zikre devam etmelidir.
Erkeklerden tam erkekler bulundugu gibi, yarim ve dortte bir olan erkekler de vardir. Yine onlar arasinda kemâle ermis ve Allah’a ulasmis olanlar da vardir.
.Havâssin tevbesi
Havâssin yani Allah’in en seçkin kullarinin tevbesi, mâsivâyi gonülden çikarmaktir. Havâss olanlar, tevbe ederek terk ettikleri bir davranis ve soze donüp bakmazlar. Iünkü onlar, tevbe etmekle içlerine benlik duygusu girmesinden korkarlar. Yine onlar "ben, ben" demekten son derece sakinirlar.
Hülâsa onlar bütün hareketlerini kontrol altinda bulundururlar.
Ey müridim! Himmetini cem et, dikkatini topla. Tarîkati ancak bu yolla taniyabilirsin. Hangi makamda bulunursan bulun, onüne bir perde gerilebilir, ancak sen bütün bu perdeleri yirtmalisin. Zira Allah’tan baska her sey bostur.
Sen bir kimseden yüz çevirirsen o da senden yüz çevirir. Eger Allah’tan yüz çevirirsen, Allah da senden yüz çevirir.
Ey ogulcugum! Beni bos seylerle mesgul etme. Kalibindan kalbine geç. Ona gore hareket et.
Allah’a teslîmiyet
Ey kardesim! Sakin kendi basina bir sey yaptigini zannetme. Bil ki; oruç tuttugunda onu sana Allah tutturmus, namaza kalktigin zaman Allah seni kaldirmis, bir is yaptiginda onu sana Allah yaptirmis, bir seyi gordügünde onu sana Allah gostermis, su içtiginde onu sana Allah içirmis, takvâ derecesine ulasmissan Allah seni ulastirmis, bir derece katetmissen o dereceye Allah seni ulastirmis, maddî-manevî bir seye mazhar olmussan Allah seni mazhar kilmistir. Bilesin ki, senin ortada müdâhelen yoktur. Sen ancak âsî bir kulsun. Bunu bilmelisin. Su bir hakîkattir ki, senin tek bir iyiligin yoktur; nereden olsun ki bütün iyiliklerin yegâne sahibi Allah’tir. O, Hâkim’dir, dilerse amellerini kabul eder, dilerse reddeder.
Bu yoldan gelen manevî evlât, belden gelen maddî evlâttan daha hayirlidir. Iünkü, belden gelen maddî evlât zâhirî mîrâsa, yoldan gelen manevî evlât da bâtinî mîrâsa sahip olur.
Kim Allah’in vahdâniyetine girer ve kendisine celâl ve azamet sirlari açilirsa, o yalniz Allah’la birlikte olur. Bu haliyle o, tam bir fenâ hali yasar. Sonra da Allah’in korumasina girer. Bu mertebede o, hazir da olsa, gaybet âleminde de olsa, Allah’in korumasi altindadir. Onun kerâmet arzusu yoktur. Nefsânî islerle de bir alâkasi bulunmaz. Sirf ubûdiyet için kendini tecrit etmistir.
Soru sormak
Iyilik ve ihsan sahibi çoktur. Ancak günümüz insani çok kiskanç hale gelmistir. Bazilari Allah’in isimlerini, sifatlarini ve Kur’an’daki bazi mukattaa harflerinin manalarini sormaktadir. Bu sekilde soru sormak mübtedîlere yakismaz. Hakikat ehli olanlar, lâyik olanlara bunlari izah ederler. Zira bu tür ilimleri bilmenin yolu kesiften baska bir sey degildir.
Herkim bu yolda insanlarin sozlerini ezberlemek ve hakîkatleri toplamakla mesgul olursa, bosuna zaman harciyor demektir. Iünkü o, bu sozleri bitirip de ne zaman ebedî âlem için hazirlik yapacaktir? Hakîkat ehli muhabbet ehlidir. Bütün hakikat ehli olanlar, muhabbet ve zevk lisâni ile konusurlar. Ancak bu sozler kolay kavranamaz. Bu sozler bir denizdir ki, onda çoklari boguldu. Ve hiç bir kimse ne onun dibine inebildi, ne de kenarina yaklasabildi.
Irif olan zâtlar, kendilerini gizleyerek, içinde bulunduklari hâlet-i rûhiyeyi anlatmak için, diger Allah dostlarinin sozlerini naklederler. Sani yüce olan Allah sâhittir ki, bir kelam etmissem veya bir satir yazi yazmissam mutlaka insanlara kapali olan bir seyi açiklamak için yapmisimdir. Iünkü insanlarin çogu sadâkati terketti.
Tabircilerin, te'vilcilerin, kelâmcilarin ve tefsircilerin tümü, Kur'an harflerinden bir harfin onda birini bile anlamamislardir.
Bu yolun basi nefisten kurtulmak ve onu yok etmektir. Maddî-manevî hazzi da terketmelidir. Zira kurtulus, basari, dogruluk, hidâyet ve manevî kazanca, ancak maddî-manevî hazzi terk, ezâya sabir, kotülüge iyilikle mukabele ve ahlâki güzellestirmekle ulasilabilir. Allah dostlarinin ne eli, ne dili, ne sozü, ne tasarrufu vardir. Bunlarin hepsi Allah’in elindedir. Onlarin kibri ve kotü fiilleri de yoktur. Onlari Allah’tan hiçbir sey alikoyamaz. Olüm ve kiliç bile bu yolda onlara mani degildir.
.Haram lokma haram soz
Haram yemek amelin Allah'a yükselmesine mani olur, dini zayiflatir. Haram soz de dini ifsat eder.
Günah kirlerine bürünmüs olanlarla oturup kalkmak, bas ve gonül gozünü kor eder.
Yüce Allah kendisinden çok korkanlari, namus, dil ve ellerini koruyanlari, affedici, comert, gonlü genis ve temiz olanlari çok sever.
Daima Allah'in huzurunda bulundugunun suurunda olan kimse, dünya ve ahiretin kiymetini bilir.
Her türlü yalandan sakininiz. Zira yalancilik yüzü kizartir, basîreti koreltir. Yabanci kadinlarla dostluk kurmayiniz ve onlara bakmayiniz. Onlarla konusmaniz gerektigi zaman yaninizda baska bir kimse bulunsun.
Bu yolda kendinize gore dinde olmayan yeni seyler îcat etmeyiniz. Bu sayilanlarin hepsi nefsî ve sehevî seylerdir. Kim yolumuzda bulunmayan bir îcat çikarirsa, o bizden degildir. Bu hususta Yüce Allah soyle buyurur: "Peygamber size ne getirdiyse onu alin, neyi yasaklamissa ondan vazgeçin" (Hasr, 59-7).
..Sahâbenin fazîleti
Size sâlih amel etmek düsür. Otede-beride bos sozlerle zaman harcamayin. Bu yolun ehli olan zatlarin ahlâki ile ahlâklanin. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) siddetli sikintilara maruz kaldi, ancak sabretti. Aç kaldi, oyle ki, karnina tas bagladi. Ayaklari sisinceye kadar namaz kildi. Bütün ashâbi da bu yolda ona tabi oldu. Allah hepsinden razi olsun.
Ebû Bekir Siddîk (r.a.) bütün malini Allah yolunda sarfetti, yiyecek bir sey bulamadi ve midesi açliktan kizarmis ciger gibi kendisine kokmaya basladi.
Hz. Omer (r.a.)'in ameli ve gayreti çoktu. Basina ketenden yapilmis mütevazi bir sarik sarardi ve kendini daima hesaba çekerdi.
Hz. Osman (r.a.), her gece Kur'an-i Kerîm'i hatmederdi.
Hz. Ali (r.a.), sahâbenin en zâhidlerinden ve mücâhidlerindendi. Bir çok beldeyi Islâm'a açmisti. Iste bunlar sahâbenin en seçkin olanlaridir. Allah onlardan razi olsun.
Allah Rasûlünün yakinlari olan sahâbenin amelleri, gayretleri, zühdleri ve aç kalmalari iste bu sekildeydi. Siz de seriat ve hakîkati kuvvetlendirin. Insanlarin size uymasini istiyorsaniz, hiçbir hususta asiriliga gitmeyin.
Hakikatin hakikat diye isimlendirilmesinin sebebi, insanlarin amel etmeseni gerçeklestirmek içindir. Hakikat, seriat denizinden çikmistir.
Haram yediginiz müddetçe, hikmet ve marifet hakkinda bir seyler elde edeceginizi zannetmeyin
Kalbin lisani oldugu gibi, gozün de ozünde bir gozü vardir. Fakat bunu insanlar anlayamazlar.
Allah'i sevin ki, O da sizi sevsin, yer ve gok ehline de sevdirsin. O'na itaat edin ki, cinler, insanlar ve hava da size itaat etsin, sular emrinize verilsin.
.Allah dostlarinin hâli ile hallenmek
Ey ogulcugum! Allah dostlarinin ahlâki ile ahlâklan. Boyle yaparsan saâdete erersin. Icâzet belgeni aldiginda seninle tartisan herkese "Iste benim halifelik icazetim" dersin, o icâzet belgesinde olanlarla ahlâklanmazsin. Iste bu nefsin arzusundan baska bir sey degildir.
Evlâdim! Sen icâzeti oku ve onda olan tavsiyeleri tut. Oradan istifâde eder ve bu sayede seçkin kimselerden olursun.
Iste bu, asirlar ve nesiller boyunca, Allah dostlarinin yürüdügü yoldur. Kiyamete kadar da boyle devam edecek.
Mürid daima fesâhat ve belâgatla mesgul olursa, bu yolda kendisine verilmis olan emânet geri alinir. Yine bunlarla istigal etmeye devam ederse yolda kalir. Sâlihlerin kissalarina ve onlarin sifatlarina gelince, mürid için bunlari mütala etmek, Allah’in askerlerinden bir asker hükmündedir. Ancak mürid sadece bunlarla yetinmeyecek, sâlihler gibi olmaya çalisacaktir.
.Ilim ve amel
Ilmin bütünü su iki cümlede toplanmistir:
1-Nasil kulluk yapilacagini ogrenmek,
2- Sonra da kulluga devam etmek.
Bunlari yapan kimse hem seriati, hem de hakikati bulmus olur. Bu sozlerde âlimleri gormezlikten gelmek soz konusu degildir. Ancak su bir hakikattir ki, ilim, amelin ogludur. Yani ilim amel içindir. Bu sozümüzü Yüce Allah’in "Kur’an’dan kolayiniza geleni okuyunuz" (Müzzemmil, 73-20) emrine binâen soylüyoruz.
Her firkanin bir yolu vardir.
Allah Teâlâ ilim ve ameli ikisini binlikte ancak insanlara faydali olanlara bahseder.
Seriat bir agaç, hakikat ise onun meyvesidir.
.Allah dostunun mertebesi ve ilmi
Allah’a giden yol bir çok zorluk ve mesekkatlerle doludur. Ancak netîcesi aydinliktir. Kul ile Allah arasindaki perde kaldirildiginda kul manevî ilhamlar almaya baslar, nerdeyse levh-i mahfuzdaki rumuzlari okuyacak hale gelir, çok ince manalara muttali olur, akla hayale gelmeyen manevî zevkler duyar. Sonra kul kalbi ile birlikte olur. Daha sonra da kalbini asarak kendisinine o kalbi bahseden Yüce Mevlâ ile birlikte olur. Iünku O, insan ile kalbi arasina girer (Enfâl, 8-24).
Kul mâsivâyi terkedince lisâni açilir. Buna ragmen gerek zâhirî, gerekse bâtinî amelleri yapmaktan geri durmaz. Bu halin sonunda Allah dostu oyle bir mertebeye yükselir ki, orada hiçbir hareket ve kelâm yoktur, ondan ancak bir fisilti duyulabilir. Bu hal hissin disinda bir olaydir. Iste burada Allah dostu safânin safâsina, vefânin vefâsina erer, sonra da ihlâs için ihlâsi seçer. Daha sonra Allah’a oyle yaklasir ki, O’nunla birlikte olur. Ancak, O’nunla birlikte olmanin da âdâbi vardir. Bunu da yalniz ârifler bilir.
Irif olan kimse irfan makaminda kemâle erince, Allah kendisini vasitasiz ilme vâris kilar, manevî sayfalarda yazili bulunan ilimleri ogrenir, onlarin rumuzlarini anlar, hazinelerini bilir, tilsimlarini çozer, ismini ve resmini gorür ve Allah kendisini noktalarda gizli olan ilimlere bile muttali kilar. Eger insanlar inkâr etmeyecek olsalardi, akillara hayranlik veren bu hususlari açiklarlardi.
Onlar ibârelerin isâretlerini anlar ve yabanci dilleri bilirler.
Yine onlar harflerin, üstün, otre ve esrenin, hattâ harekenin bile manalarini bilirler.
Ancak bu ilimlere sadece ârifler muttali olabilirler. Onlar agacin yapraklarinda, su, hava, kara, deniz ve semâda, hatta insanlarin ve cinlerin alinlarinda yazili bulunan hususlari bilirler. Yine onlar üstün üstünde ve altin altinda harfsiz olarak yazili olanlara vâkiftirlar.
Bunlara sasilmamalidir. Iünkü, hikmet sahibi bir insanin, ilmini Hakîm ve Alîm olan Allah’tan almasinda sasilacak bir durum yoktur. Zira, ledünnî sirlarin bazi kisimlari Mûsâ ve Hizir kissasinda ortaya çikmistir.
Allah doslarindan oyleleri vardir ki konusmaz ve sorulana cevap vermezler. Gerektiginde ise lisân-i hâl ile konusurlar. Onlarin susmasinda derin sirlar saklidir.
Allah'in insanlara ihsani çesit çesittir. Bundan dolayi Allah dostlari su kisimlara ayrilirlar: Irifler, Allah’i sevenler (muhibbler), Allah'in sevgisi ile dopdolu olanlar ki bunlara mesgûf denir, daima zikredenler ve ettirenler, ibret alan ve ibret alinmasina vesîle olanlar, daima hakîkati soyleyenler, susarak lisân-i hâl ile konusanlar, manevî âleme dalip gidenler, nâfile oruca devam edenler veya aralikli olarak nâfile oruç tutanlar, nâfile namaza devam edenler veya aralikli olarak nâfile namaz kilanlar, âsik olanlar, gecenin yalniz bir kisminda uyuyanlar, kendilerini her türlü serre karsi koruyanlar, Allah’a vâsil olanlar, devamli Allah'in huzurunda bulundugunun suurunda olanlar, Allah korkusundan dehsete düsüp zayiflayanlar, tebessümü âdet edinenler, bazen kabz hali içinde bulunanlar, imtihana tabi tutulanlar, vecd içinde olanlar, cezbeye gelip bagiran ve aglayanlar, cemiyet içerisine katilan ve katilmayanlar. Yine onlardan oyleleri vardir ki, hakîkat derecesine yükselip içinde bulundugu hal kendisine galip geldiginde, elbiselerini yirtarlar.
Bunlarin halleri kinanmamali, çünkü Allah bazilarindan dolayi bazilarina rahmet yagdirir.
Ey evlâtlarim! Allah'a yakin olma (kurbiyet) makamina ulasip, sonra da Allah'in kullarini o makama davet edenlere müjdeler olsun.
Evlâtlarim! Siz, Allah'in izni ile, insanlari Allah'a çagiran kimseler olun.
Müridin en büyük sermayesi muhabbet ve teslimiyet gostermek, inat ve muhalefeti terk etmek, seyhinin irâde ve emrine boyun egmektir. Mürid muhabbet ve teslimiyetini artirdikça, her gün belli bir mesafe kateder.
Su da unutulmamalidir ki, bu yolda sikintilar ve engeller çoktur. Bunlar asilmazsa Allah’tan gelecek yardim kesilir, kul Allah’a ulasamaz.
.Allah dostlarinin halleri
Ey evlâtlarim! Sizden birinizin Allah ile muamelesi güzel degilse anlayamayacagi halleri sormasin. Zira Allah dostlari, içinde bulunduklari huzur âlemine gore, bazen teferruatli bir sekelde, bazen de hakîkat lisîni ile konusurlar.
Ey ogulcugum! Sen onlarin hallerini tatmadan, kendilerini taniyamaz ve içinde bulunduklari âleme nüfûz edemezsin. Sen onlarin dalâlette olduklarini mi zannediyorsun? Hayir, onlar istikâmet üzeredirler. Fakat bunu sen anlayamazsin
Ey ogulcugum! Sen yüzme bilmedigin halde denize dalar misin? Eger dalarsan, bosu bosuna olüp gidersin. Iünkü kendini olüme sen attin. Halbuki Allah bunu sana haram kilmistir.
Unutmamalisin ki, sana vâcip olan Allah dostlarinin duasini almak ve onlarin bereketlerinden istifade etmektir. Iste, onlarin amelleri gibi amel isleyemediginde yapacagin budur. Onlarin amelleri gibi amel islemeye muktedir oldugun zaman ise sonsuz saâdeti yakalamissin demektir.
Ey oglum! Bilmis ol ki, Allah dostlarinin lisanlari maneviyat âlemine daldiklari zaman çesit çesittir. Onlarin isâret ve kelimelerinde anlasilabilenler oldugu gibi, anlasilamayanlar da vardir. Onlarin oyle halleri vardir ki, bir kismi tabir ve tefsir edilir, bir kismi ise edilmez. Yine onlarin oyle sirlari vardir ki, ona hiçbir tevilci, hiçbir tabirci ve hiç bir tefsirci muttali olamaz. Iünkü onlarin sirlari, Allah'in sirri makamindadir. Allah dostlari bile hakkiyle Allah'in sirlarini bilmekten âciz iken, diger insanlar nasil âciz olmaz ki? Iste bundan dolayi ey oglum! Allah dostlarinin halleri konusunda sana ancak Allah'a teslim olmak ve onlara hüsn-ü zanda bulunmak düser, baska bir sey degil.
Ey ogulcugum! Ben sana bir nasihatçiyim. Eger Allah'in sevdigi ve O’na yakin Allah dostlarina yalan ve iftirâ atar, onlara karsi cüretkârlikta bulunursan Allah sana bugz eder, yardimini keser, bütün cin ve insanlarin ibâdeti kadar ibâdetin olsa bile, bundan sonra aslâ iflâh olmazsin.
.Seher vakti
Kim seher vakitlerinde kalkar ve istigfara devam ederse, Allah ona bütün nur pencerelerini açar, yakinlik (kurbiyet) âleminden kendisine manevî lezzetler tattirir, kalbinde mana âlemine ait günesler ve aylar dogar.
Ey gonlümün yavrusu! Sana soylediklerimi yap ki, kurtulanlardan olasin.
.Ism-i azam
Nice insan vardir ki, ism-i a'zami okur da manasini anlamaz. Halbuki Allah dostlarindan biri bir agaca dokunur da agaç meyve verirse ancak o ismin hürmetine verir, yalçin kayalardan su akarsa ancak onun hürmetine akar, vahsî bir hayvan bir Allah dostuna teslim olursa ancak onun hürmetine olur, bir velî yagmur ister ve yagmur da yagarsa ancak onun hürmetine yagar.
Bir mürid Allah'tan baska hatirina gelen her seyi terketmedikçe, bu yolda mesâfe katedemez.
Ah aradaki perde bir kaldirilsa da a'mâ harf ve zarf olmayan harfi bir okusa, kendisine kapali olan sirlari ve dügmelenmis dügmeleri bir çozebilse, kilidi bir açabilse!... Sevkim daha ilerisini arzu etse de, istedigim iste bu zâtlardir.
Yaptigi is ve soyledigi soz Allah'in rizasina uygun olmayan kimseye, tevhid makami kapalidir.
Hiçbir velî, makam arzusu dahil, mâsivâyi terketmedikçe Rabb'ine varamaz.
Eger Rabb'in ile birlikte olmak istersen, bütün insanlar için iç âlemini kotü düsünce ve kotü niyetten temizle.
.Azîmet-Ruhsat
Ey oglum! Seytanin ruhsatlarla ilgili verdigi fetvâlardan ve azîmetle amel ederken seni ruhsatla amel etmeye sevketmesinden sakin. Iünkü o, ruhsatin mesrû oldugunu fisildayarak, azginliga ve isyana sevkeder. Ozellikle seytan seni mahzurlu seyelere soktuktan sonra soyle der: "Bu is senin için mukadderdir, sen kim oluyorsun ki, her sey Allah’in elindedir?". Bu sozlerle Allah’in yolundan saptirmak ister. Eger onun dediklerini yaparsan külliyyen helâk olursun.
Ey ogulcugum! Bil ki: Yüce Allah sana ancak Nebî (s.a.v.)'e tâbi olmani emretti, dünya ve âhirette zarar verecek her seyi yasakladi. Bütün bunlara ragmen neden hâlâ O'na muhalefet ediyorsun?
.Icâzet hakkinda
Ey ogulcugum! Eger bir kâgit parçasindan ibâret olan olan icâzet ile iktifâ ediyorsan, sunu bil ki, senin icâzetin ancak güzel hâlin ve ihlâsindir. Icâzet almis bir kimse, insanlarin günahlardan en çok uzak durani, en çok namaz kilani, en oruç tutani ve Allah'i en çok zikredeni olmalidir. Kul hizmete devam ettigi müddetçe, Rabb'i onu diger kullarina tercih eder. Iste hakiki icâzet budur. Eger seyhlik iddia eder ve Rabb'ine isyan edersen, Rabb'in sana soyle der: "Yaziklar olsun sana, haya etmiyor musun, nerde kaldi senin bize yakinlik sozün, bizimle birlikte olabilmek için neden kirli elbiselerini yikamadin (neden tevbe etmedin)? Ne kadar da mideni haramla doldurmus, günah islemek için adimlar atmissin, beni sevenler saf halinde geceleri geçirirken, ne kadar da uyumussun, sen ancak bir iddiaci ve bir yalancisin".
Yolumuzda nefsini meshur eden, yolumuzun hakkini yerine getirmeyen ve bizimle alay eden herkesin Allah hasmidir.
Kim bu yolda hâinlik ederse helâk olur. Kim de sozlerimizden ibret almazsa, kervanimizda yürüyemez, bizi hakkiyle bilemez. Biz, evlâtlarimizdan ancak kâmil Hakk yolcusu ve iyi huylu olanlari severiz. Boyle olan evlâdimiza sir da veririz.
Ey evlâtlarim! Allah'inizi severseniz yolumuzu kotülemeyin, bu hakîkatlerle oynamayin, hilekârlik yapmayin, hakk ile bâtili karistirmayin, ihlâsli olun ki, kurtulabilesininz. Sizi sevdikçe ve diger insanlardan sizi seçtikçe siz de bizi üzmeyin, yolumuza kotü soz atmayin. Terbiye ve nasîhat konusunda nasil size hakkinizi odüyorsak, siz de dinleyerek ve ogüt alarak bizim hakkimizi yerine getirin. Ben size ancak Rabb'inizin emrettiklerini emrediyorum. Bunlar benim degil, Allah'in emirleridir. Eger ahdinizi bozarsaniz bilin ki, bu bozdugunuz ahd Allah'in ahdidir. Bizden sadece icâzet belgesi alma niyetinde iseniz, bizim size ihtiyacimiz yoktur. Istediginiz yere gidebilirsiniz
.Karsiliksiz irsat
Ey evlâtlarim! Mallariniza dokunmama, mîrâsinizi almama, ellerinizde bulunan dünyalik ile elbisemi kirletmeme konusunda Allah'a bey'at ettim. Dinleyiniz ve itaat ediniz. Mallariniz konusunda benden ve cemaatim içerisinde ihlâsli olanlardan emin olabilirsiniz. Allah'tan, diger evlâtlarimin da ihlâsli olmasini istiyorum. Onlar da boyle ihlâsli olurlarsa kardeslerine sefkatte ve nasîhatte bulunurlar, mallarina da dokunmazlar
Her kim olümünün itaat üzere olmayacagini ümit ederse helâk olmustur. Zira bütün taatlarimiz Allah'in ihsani cümlesindendir. Bizim ortada hiçbir katkimiz yoktur.
Ey ogulcugum! Insanlarin ve cinlerin ameli kadar amelin olsa bile "ben" demekten sakin, zira Allah ben iddiasinda bulunanlari acz içerisinde birakir. Benlik davasinda isen maddî-manevî derecen düser, bunu unutma.
.Halvet
Bir yolunu bulsaydik, insanlarin gozünden kaybolmak için, halvete girerdik. Zira zamanimizda kalpler hasta, cigerler parça parçadir. Dedi-kodunun çogaldigi bu zamanda siginilacak ve kaçacak yer lâzimdir. Fakat bu zamanin insanlari ile bizi imtihan eden Allah islerimizi düzenliyor, sonsuz güç ve kudretiyle yardimini eksik etmiyor.
Her kim nefsini hesaba çekmekten gâfil olursa telef olur, eger nefsini hesaba çekmekte acele etmezse hezimete ugrar.
Allah Teâlâ bir velî kulunu belâ ile imtihan ederse, onu mânâ erleri derecesine yükseltmek ister. Eger Allah dostu sabreder, kizmaz, yumusak huylu, comert ve affedici olursa Allah onu daha yüksek derecelere yükseltir. Bunlara riâyet etmezse onu bulundugu yerde birakir, derecesini yükseltmez.
.Kerâmet
Allah’a âsî olmayan bir insan kerâmet eseri olarak vahsî hayvanlarin sirtinda gezmeye baslasa, onun bu hareketi Allah’in rizasina uygun degildir. Bundan dolayi bu hayvanlar, o insani simsiki yakalayip eziyet etmek için, Allah’in kendilerine kuvvet vermesini isterler. Bu insan kuslara ve vahsî hayvanlara ugrasa bu hayvanlar onu gormekten Allah’a siginirlar, suya ugrasa su da bu insanin kendisinden içmesini istemez, hülâsa her sey ondan kaçar, Allah’a iltica eder.
Ummet-i muhammede kiliç çeker ve harbelerinizi onlarin kani ile kirletirseniz, Allah’in sizin için ekin bitirmesini ve mememlerin süt vermesini nasil talep edebilirsiniz?
Bir Allah dostu Allah’a yonelisinde sadâkat üzere devam ederse, artik ona bugz eden sevmeye, onunla iliskide bulunmayan kendisini ziyaret etmeye ve ondan hoslanmayan ovmeye baslar. Ama mücrim ve münâfik hâlâ onu sevmemeye devam eder.
.Günlük dersi terketmek
Bir mürid bir gün virdini birakirsa Allah da o gün ona yardimini keser.
Ey evlâtlarim! Biliniz ki: Yolumuz hakîkate erme, tasdîk, dogru sozlülük, çalisma, amel, maddî-manevî temizlik, gozleri haramdan sakinma, eli, edep yerini ve dili koruma yoludur. Her kim bunlara riâyet etmezse, istese de istemese de yolumuz onu reddeder.
.Kur’an’i ezberlemek ve hükmü ile amel etmek
Ey Kur’an’i ezberlemis olan Kur’an hâmili! Onunla amel etmiyorsan sirf ezberlemekle sevinme. Zira Allah (c.c.) "Tevrat’i ezberleyip içindekilerle amel etmeyenlerin durumu, kitaplari yüklenmis merkeplerin durumu gibidir" (Cuma, 62-5) buyurmaktadir. Sen, Kur’an’da bulunan bütün hükümlerle amel etmedikçe merkep olmaktan kurtulamazsin ve onda bulunan bütün harfler aleyhinde sâhitlik eder.
Ey evlâtlarim! Bu kadar aldanma, aldatma, oyun, eglence, cehâlet, hevâ, iftirâ, cimrilik, sozünde durmama, yanilgi, unutma, gaflet, hata, günah, yalan, bikkinlik nedendir? Nice nasîhatlar dinlersiniz, ibret alip düzelmezsiniz. Sanki olüler gibi olmussunuz.
Eger Hakk Teâlâ hazretleri kalplerinizdeki kilidi açsaydi, Kur’an’daki hayret uyandiran hususlari, hikmetleri, manalari ve ilimleri anlar, onun disindakilerden müstagnî olurdunuz. Iünkü mevcûdatla ilgili bütün hususlar onda yazilmistir. Yüce Allah soyle buyurur: " Biz bu Kitap’ta hiç bir seyi eksik birakmadik" (En’âm, 6-38). Allah her kime bu Kitap hakkinda bir anlayis verirse her harfin manasini, sebebini, sifatini da kendisine ogretir. Bu kimse bu harflerle ulvî ve süflî âlemlere ait bilgilerin yaninda Ars, Kürsü, semâ, su, yildizlar, hava ve yeryüzü ile ilgili ilimleri de ogrenir.
Seriata ve Kitab’a tâbi olan kimse eger emir ve yasaklara vâkif ise anlayisi da hakîki olur. O bu hakîki anlayisi ile bütün müskülleri çozer, bütün rumuzlari halleder ve bütün kapaliliklari açar. Ama onun anlayisi sadece soz ezberlemek ve bazi zâtlarin makamini ogrenmekten ibaret ise, bu hakîki anlayis sayilmaz; aksine hakîki anlayisa ve hakîki ilimleri ogrenmeye perde olur. Bütün isi sadece laf üretmekten ibaret olan kimse anlayan, amel eden ve irfan lisâni ile konusan kimse gibi degildir. Müsâhede makamina ulasan bir çok insan vardir ki, kendisinden o makamin anlatilmasi istendiginde anlatamaz, o ancak yasanir.
Bütün bunlardan kastim tüm evlâtlarimin laf üreten degil, tadan ve hakîkati yasayan kimseler olmalari; ilimleri sadirlardan ve satirlardan degil, rabbânî kaynaktan almalaridir. Iünkü Allah dostlari ancak tattiklari seyleri soylerler. Onlarin kalpleri Allah’in lütfu ve ihsani ile doludur. O kalplerden âb-i hayat damlalari akar. Iste, Allah dostlarinin ilimleri bütün ilimlerin kaynagi olan ilâhî kaynaktan gelir.
Laf üretene gelince o sadece baskasindan hikâye eder, Allah dostlarinin yasadigi zevkten bir nokta veya bir zerre istifâde edemez. Ona soyle nidâ idilir: "Bu o kimsedir ki, bu aldanma dünyasinda kabukla (kisirla) yetindi, halbuki biz oyle insanlar gordük ki, testere ile biçilseler bile ulasamadiklari makamlari aslâ anlatmazlardi".
.Tasavvuf konusunda soz soylemek
Ey evlâtlarim! Size birisi tasavvuf, marifet ve muhabbetten sorarsa, Allah dostlarininki gibi isleriniz düzgün olmadikça ona dilinizle cevap vermeyiniz. Sizden biriniz dînî emirleri yerine getirip amelde de sâdik oldugu zaman, dili faydali seyler soylemeye baslar. Iste bu onun sadâkatinin bir semeresidir. Kim ozünde ve sozünde dosdogru ve ihlâsli oldugunu iddia edip de kendisinde edeb ve tevâzuun semeresi gorülmezse yalancidir, ameli riyâ ve gosteristir. Onun bu kotü ameli, kendisi istese de istemese de ancak kibir, ucub, nifak ve kotü ahlâka sebep olur. Allah muhafaza buyursun.
Tasavvuf sadece yün giymekten ibaret degildir. Yün, belki tasavvufun alâmetlerinden biridir. Tasavvufun asil onemli yonü, tasavvuf ehlinin, tasavvufun ince noktalarina ve güzelliklerine uymasidir. Bu da hemen olmaz, tedrîcen olur. Sûfi, tasavvufun hakîkatina ulastigi zaman, sert elbise giyemez. Iünkü o, letâfet makamina ulasmis, iç âlemine donmüstür. Onun için ayrilik da bitmistir.
Mürid ise boyle degildir. O, nefsini terbiye etmek ve onu Mevlâ’ya boyun egdirmek için, sert elbise giyebilir, lâtif olmayan gidalardan yiyebilir. Boylece mürid yüksek makamlara hazirlik yapmis olur. Manevî perde inceldikce, elbise de incelmeye baslar.
.Müridin vazifeleri
Ey gonlümün yavrusu! Azim himmetini topla ki, bu yolu anlayabilesin. Bulundugun her hal seninle Allah arasinda perde teskil eder. Bu perdeleri yirtmalisin.
Bil ki: Allah (c.c.), O’nun Kitab’i ve Rasûlü (s.a.v.), sahâbe, tâbiûn ve onlarin yolunun disindaki her sey bostur.
Ey gonlümün yavrusu! Kalibindan kalbine geç. Cedel, nakil, yaldizli sozler gibi faydasiz soylerle mesguliyeti birakarak sükût ehli ol, ihlâsi seç, bu yoldaki güzel isleri yap, manevî zevkleri tatmak istersen nefsinin isteklerine son ver. Boylece maneviyat ehli olursun.
Oyle bir zevk ehli ol ve amel et ki, senin bu halin hatalarini mahvetsin.
Bu yol tatli, yüce, hos, hayat verici, üstün ve müntesiplerine yardimi çok olan bir yoldur; buna mukabil bazen de aci, geçitleri zor, sancili, kapanlari, yirtici hayvanlari, akrepleri ve yilanlari fazla bir yoldur.
Ey evlatlarim! Birbirinizden ayrilmayin, bir ve beraber olun ki, Allah Teâlâ üstadiniz hürmetine sizleri himayesine alsin.
Sen hem Leylâ’yi ayipliyor, kiniyor, onun yakinlarini sevmeyenlerle beraber oluyorsun, hem de onu sevdigi iddia ediyorsun. Bu nasil istir? Sunu bil ki, Leylâ ancak kendisine ulasmak için engelleri asan, kendisini seven, yakinlarini reddetmeyen kimseleri sever. Leylâ kendisinden baskasini seven veya içinden azicik muhabbet duyan kimseyi sevmez. O, kendisi askiyla yanan, tutusan ve sadece kendisini düsünen kimseyi sever. Oyle ki, onu ondan koparmak ve aralarini açmak için bütün insanlar ve cinler bir araya gelseler bunu basaramazlar.
Evlâtlarim! Iste bunlardan ibret alin. Bu misaldeki Leylâ’yi Mevlâ kabul edin.
Ey gonlümün yavrulari! Bos islerle ugrasan, yaldizli sozler soyleyen ve isi laklakaya doken kimselerle oturup kalkmayin. Siz ancak yonünü Rabb’ine donmüs Allah dostu kimselerle oturup kalkin. O, oyle bir insandir ki, bu yolun âdâb, erkân ve incelikleri ondan ogrenilir, o diger bütün dostlardan farklidir, hakîki dost odur.
Hakk yolcusu, bu yolun zorluklarina tahammül ettigi için cismen zayif düsebilir. Ancak onun uykusu bile diger insanlarin ibâdetlerinden üstündür. Iünkü o uykusunda bile Allah’in huzurunda oldugunun suuru içindedir. Buna karsilik âbid, ibâdet ederken bile Allah’i unutup nefsi ile birlikte olabilir.
Allah dotlarinin sizi davet ettigi hususlarda mutlaka onlari tasdîk edin. Süphesiz onlari tasdîk edenler felâha ermis, alaya alanlar ise perisan olmuslardir. Iünkü Allah Teâlâ, havâs kullarini, mukarreb melegin bile asina olamiyacagi hususlara muttali kilar. Bunu ben kendimden soylemiyorum. Bu, ilmini Allah Teâlâ’dan almis zâtlarin kelâmidir. Akilli olan bunlara teslim olur. Bu teslimiyeti gosteremeyen kimse, Hakk ehli olanlari takip edemez, onlardan istifâde etmekten mahrum kalir, netîce olarak dünya ve âhirette zarara ugrayanlardan olur.
Sâdik mürid gece-gündüz, aksam-sabah bu yolda gayret gostermelidir. Onun haddinden fazla uykusu yoktur, haddinden fazla zayif da degildir. Secaat ve gayret doludur. Ancak, bu yolda çaba sarfetmek onu yorar, bazen de hasta eder. Buna ragmen onun gayretlerine kimse mani olamaz, kimse onu korkutamaz, kiliç darbeleri kendisine aci veremez, azgin ve mel’un seytan onu mesgul edemez. Kim onun mürsidine hasim olursa o da ona hasim olur. O hakk yolcusu uyku ve zahmet nedir bilmez. Onun bütün isi Mevlâ’ya ulasmaktir. Mevlâ’ya ulasinca da boynunu bükerek yalvarmaya baslar. Bu esnada bir hitap duydugu zaman heyecanlanir, sevinir, merhaba hitâbini Kâbe kavseyn’den isitir. Iste tam huzura orada kavusur. Orada kindisine soyle hitap edilir:
"Ey kulum! Sen karalari, denizleri, daglari-taslari, çolleri, karanliklari ve atesleri asip geldin, bu ugurda yoruldun, zahmetler çektin. Bu yolu senden baska kimse tercih etmedi. Bu yol garipler yoludur. Müjdeler olsun gariplere! Allah Teâlâ makamini mükerrem kilsin, sa’yini meskur etsin. Sen artik sonsuza dek misafirimizsin".
.Hakiki mürsidin ozellikleri
Allah dostunda haset, giybet, isyan, aldatma, kendini begenme, gosteris, baskalarinin onünde egilme, yalan, kibir, ucub, simariklik, ovünme, bos soz, nefsin gayr-i mesrû isteklerine uyma, meclislerde en onde oturma, kendinin de var oldugunu gosterme, münakasa, baskalarini imtihan etme, onlarin noksanlarini soyleme, sû-i zanda bulunma gibi hususlar bulunmaz. O güzel ve gosterisli elbise giyen kimseler hakkinda kotü zanda bulunmaz, bu yolda hirka giyerek kendini belli edeni ayiplamaz. Ancak bilerek seriata muhâlefet edenler olursa onlara karsi ilgisiz de degildir.
Allah’in velî kulu mahlûkâtin kendisine hürmet etmesine, ona saygi duymasina, onun için ayaga kalkip oturmasina, onu kabul veya reddetmesine ve buna benzer zâhirî hallere iltifat etmez. O, yalniz Allah Teâlâ’dan gelecek iltifati ister.
.Muhabbet
Sen ve ben maddî olarak bir araya gelmekle muhabbet olusmaz. Muhabbet ancak, ruhlarimizin cesetlerimiz ile tek mizac haline gelip kaynasmasiyla olusur.
Allah dostlarindan hiçbiri bid’at ehli degildir. Onlar edep konusunda sadece Allah Rasûlü (s.a.v.)’i takip ederler. O da bu edebi Kur’an-i Kerîm’den almistir. Bir edep kurali olarak Kur’an’da soyle buyrulur: "Ey Mü’minler! Sizin eviniz olmayan evlere izin alip ev halkina selâm vermeden girmeyin" (Nûr, 24-27). Iste Allah dostlari bir yere gittikleri zaman üç defa izin isterler. Sayet kendilerine izin verilirse girerler, aksi halde donüp giderler.
.Toplu halde bulunmanin tehlikeleri
Bizden once gelip geçmis zâtlar, toplu halde bulunmanin tehlikelerinden korkarlar ve bundan dolayi uzleti tercih ederlerdi. Ancak Cuma namazi için disari çikarlardi. Bir de hiçbir riyâ, yersiz münakasa, ucub ve aldatmanin bulunmadigi ilim meclislerine katilirlardi. Zamanimizda kotü hasletlerden sakinan azdir. Sen, Allah Teâlâ’nin vâcip kildiklarini ogrendikten sonra yalnizligi tercih et.
Daha sonra Düsûkî hazretleri hicrî yedinci asrin bazi tehlikelerine dikkat çekerek soyle der:
Ey yavrucugum! Insanlarin çogunun Allah’in seriatina zarar verdigi ve hakîki muhabbeti bid’at saydigi bir asirda bulunuyorsun. Bu insanlar Allah’in lütuf ve ihsanlarini, mu’cizevî fiillerini bilmiyor, lütuf ve ihsan kapisinin kapandigina inaniyorlar. Kim buna inanirsa Allah’in irâdesine karsi çikmis olur, bundan Allah’a siginiriz. Bundan dolayi Allah dostlarinin boyle kimselerden uzak durmasi lâzimdir.
Allah dostlarinin kiymetini bilememek cehâlet ve basîretsizliktir. Allah’in sevgili kullari hakkinda kotü soz soylenemez. Bir müslümanin onlari reddetmesi aslâ düsünülemez.
Bir defasinda Cüneyd (r.a.)’a soyle dendi: "Bazi evliyâullah vecd hali gosteriyor ve oteye-beriye sallanarak yürüyorlar. Onlar hakkinda ne dersiniz?" Bu soruya o soyle cevap verdi: "Onlari kendi haline birak, Allah ile rahata kuvussunlar. Seriatin açikça yasakladigi hususlar hariç onlarin bu hallerini kinama. Dikkat et! Bu yol onlarin cigerlerini parçalamis, sa’y ve gayret kendilerini yormus ve bir çok zorluklara katlanmislardir. Içerisinde bulunduklari halleri asmak için boyle yaparlar. Bunda da bir mahzur yoktur".
Ey Kardesim! Sen onlarin tattiklarini tatsaydin, bagirmalarini ve elbiselerini yirtmalarini mazur gorürdün. Allah’tan dilegim odur ki, bütün evlâtlarimi dogru yola iletsin. Iünkü o, herseyi isiten ve dualara karsilik verendir.
Allah dostlarinin ahlâkini ogrenmemek mahrumiyete sebep olur. Onlara karsi edebe riâyet etmemek ise helâke gotürür. Allah’in rahmet kapisi açiktir ve hiç bir zaman kapanmamistir. Allah dostlari daima Allah’in rahmet kapisinda durup yalvarirlar.
.Tefsir ilmi
En saglam tefsir selef-i sâlihînden rivâyet edilen tefsirdir. Saglam olmayan tefsir de her asirda degisen tefsirdir. Sayet mecbur kalmasaydik ancak selef-i sâlihînden rivâyet edilen tefsiri naklederdik.
Bir âyet hakkinda kalbimize bir süphe geldigi zaman, Rabb’imizin kapisina müracaat eder, ondan izin alir, bu kelâmindan muradinin ne oldugunu sorar ve bize bildirdigi kadariyla konusuruz.
Sozün ozü sudur: Bize teslimiyet goterin, kurtulursunuz. Biz ancak Allah’tan aldigimiz ilmi soyleriz. Iünkü ilim O’nundur.
Rubûbiyet feyzi tastigi zaman kul fazla gayrete ihtiyaç duymaz.
Gayret sarfeden kimse, manevî âleme ait sayfalardaki ilâhî sirlari okumadikça, eksiktir. Ancak Yüce Allah, bu eksik kuluna, ilmiyle âmil olmayana vermedigi hikmetler verir. Iste Allah dostlarinin arzusu da bundan baska bir sey degildir. Onlar, marifet ilmini elde ettikleri zaman, zahmet çekmeden onunla her seyi tanirlar, aradan perde kaldirilir.
Ancak Allah isterse marifet bilgisini alir. Bundan da Allah’a siginiriz.
Kim fâni dünyada fenâ makamina ererse, bâki âlemde sonsuza kadar yasar. Fâni dünyanin Hakk’a vâsil olmada bir perde oldugu bilinmelidir. Bâtil yolda fâni olunmamalidir. Bazilari fenâ haline Mûsa (a.s.)’in Sina daginda fâni olusunu misal verirler.
.Sefkat ve merhamet
Kim Allah’in yarattiklarina sefkatli davranmazsa, Allah dostu olamaz. Rivâyete gore Mûsâ (a.s.) koyun güderdi. Fakat koyunlardan hiç birine bir degnek bile vurmadi, onlari aç birakmadi, eziyet de etmedi. Allah Teâlâ da onu Israilogullarina peygamber olarak gonderdi, onunla konustu. Mûsâ (a.s.) peygamberliginden sonra da çobanliga devam etti ve milletini bir çok kotülüklerden korudu.
Baska soze hacet yok; kim Allah’in yarattiklarini aziz tutar, onlara sefkatle muamele ederse, Hakk ehlinin ulastigi derecelere ulasir.
Mürsidin lüzûmu
Eger insanlar tamamiyle kotülüklerden vazgeçseler ve Allah’in emri altina girselerdi, seyhlere ihtiyaç duyulmazdi. Fakat onlar bu yola bir çok illet ve hastalikla girdiler, manevî bir hekime ihtiyaç duydular.
Bir kimse huzuruna gelip bu yola girmeye karar verince ona soyle derdi:
Ey falan! Senden, Allah’in Kitab’ina, Hz. Peygamber’in Sünnet’ine tabi olmani, namaz kilmani, oruç tutmani, haccetmeni, bütün emirlere uymani ve güzel islere sarilmani, soz, fiil ve itikat olarak Allah’a itaatla mesgul olmani istiyorum.
Ey ogulcugum! Dünyanin süsüne, bineklerine, giyim-kusamina ve hazzina bakma. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ahlâkina tâbi ol. Eger buna muktedir degilsen mürsidine tabi ol. Bunu da yapmazsan helâk olursun.
Ey yavrucugum! Bil ki, tevbe ne kitap sahifelerinde yazildigi gibidir, ne de amelsiz sozden ibarettir. Tevbe, olünceye kadar, yaptiklarini bir daha yapmamaya kesin azmetmektir. Bundan dolayi ey oglum! Karanlik gecelerde ayaklarini saglam yere bas, bos islerle ugrastigin halde kendini tarîkat ehli sanma. Bu yol alay etme ve eglenme yolu degildir. Unutma ki, alay edenle, alay edilir.
.Seyhlik pâyesi
Bir gün Düsûkî hazretlerine bir dervis gelir ve kendisine seyhlik pâyesi verilmesini ister. Düsûkî (k.s.) bu zâta bakip soyle der:
Ey ogulcugum! Seyhlik pâyesi ancak uzun müddet çalisan, bu yolda yorulan, bütün islerinde ihlâsli olan, Allah dostlarinin isaretlerindeki manalari sezen, onlarin hallerine ait haberleri gozeten, yine onlarin hareketlerinde, duruslarinda, yolculuklarinda, halvet ve celvet hallerinde maksatlarini anlayan kimselere verilir. Eger sâdik bir insan isen utanilacak isler yapma, oyun ve eglence ile mesgul olma, çocuk gibi davranma.
Kulun kalpten degil de sadece dil ile tevbe ittim demesi tevbe degildir. Kitap yazmak ve bilgi toplamakla da tevbe olmaz. Tevbe, kulun bütün kâinattakileri tevbesinda anmasi, Mevlâsindan baska her seyi kalbinden çikarmasidir. Bu soylenenler bir Hakk yolcusunda bulunursa, Allah dostlarinin ulastigi makamlara ulasmasi mümkün olur.
.Allah dostlarinin yoluna yeni girenler
Bu yola yeni girenin gidasi açlik, yagmuru gozyasi, ihtiyacini arzedecegi yer Allah Teâlâ’dir. Bu mübtedî zayilayincaya kadar oruç tutar, boylelikle kalbine incelik girer, kalp gozü açilir, kulagindaki manevî agirlik kalkar. Bundan sonra o, Kur’an’i ve onun ogütlerini hem kulak, hem de kalp ile duyar. Buna mukabil kim bos sozler konusur, ruhsatlarin pesinde kosar, haddinden fazla yer, içer ve uyur ve "bunlari yapani kimse kinayamaz" derse, ondan hayir gelmez.
Yolumuzda siddetli deniz dalgalari, ates, açlik ve yorgunluk gibi bir çok zorluklar bulunmaktadir. Bu yol, manasiz ve maksatsiz degildir, Allah’a ulasma yoludur.
Sunu soylemek gerekir ki, maalesef evlâtlarimdan bir tanesini bile hakîki manada, Allah dostlarinin izlerini takip ettigini ve kendilerine sir verilecek kadar derece katettiklerini goremedim. Bu aldatici zamanin serrinden, bütün güç ve kuvvet elinde olan Allah’a siginirim.
.Asil sultanlik
Allah dostu heybet bakimindan sultan, tevazu ve yumusaklik bakimindan da âciz bir kole gibidir. Iffet, nefsinin arzularini terk, musâmaha, af, comertlik, kimseyi minnet altinda birakmama ve buna benzer sebepler açisindan sultan gibidir. Hattâ sultandan daha da heybetlidir. Iünkü Allah dostu olan kimse daima Allah ile birliktedir, gücünü ve heybetini O’ndan alir. Sultan ise bu makama maddî gücü ve kuvveti ile gelmis olabilir, hattâ onun bir bid’atçi olmasi da muhtemeldir. En dogrusunu ise Allah bilir. Sultanin makami ve heybeti geçicidir. Allah dostunun makami ise Allah’in izniyle ebedîdir.
Mürsid, müridin hekimidir. Eger mürid, hekimin verdigi reçete ile tedâvi olmazsa sifa bulamaz.
Bütün gayretimizi Hakk yoluna sarfedeli beri, Hakk bizi kendisinden baska her seyden müstagni kildi. Biz melun Iblis falan tanimayiz.
Allah dostunun halveti seccadesi, celveti ise sirridir.
.Kur’an okumanin âdâbi
Kur’an okumak isteyen kimse evvelâ dilini kotü ve çirkin sozlerden temizlemeli, israfa ve savurganliga kaçmamali, helâl yemelidir. Sayet haram yerse Kur’an’a karsi edepsizlik etmis olur. Güzel koku sürünmelidir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) de boyle yapmistir. Hatta o (s.a.v.), bir seye dokundugu veya bir yerden geçtigi zaman, oradan uzun bir müddet hos koku yayilirdi.
Giybet yalanci âbidlerin meyvesi, fâsiklarin ziyâfeti, krallarin bahçesi, kendini bilmez kadinlarin otlagi, müttakîlerin ise çoplügüdür.
Ey ogulcugum! Sozlerimi ancak bizden olan, bizi seven, yolumuza giren ve bize boyun egen kimseye aç. Zira ehli olmayana anlamayacagi bir soz soylenmez.
Yolumuz asagilik ve perisanlik yolu degildir. Bilakis hakîkat, sidk, tasdîk, nefsi oldürme, gayret, azim, husû, hudû, hakîkat karsisinda boyun egme, firâset ve ilim yoludur.
Ey evlâtlarim! Sayet verdigim ogütlerimi tutar ve isaret ettiklerimi bellerseniz, verecegim icâzetle bazi sirlari çozer, bazi manalari anlarsiniz. Bu makamlar size perdeli degildir. Ancak is size düsmektedir.
Bir kimse bütün mahlûkâtin eziyetine katlanip Allah’in kulu olan herkese ikram etmedikçe, Allah dostu olamaz. O, kendisine eziyet edene eziyetle mukabele etmez, kendisini ilgilendirmeyen bir soz soylemez, bir insanin basina gelen musîbete sevinmez, kimsenin giybetini yapmaz, harama yaklasmaz, süpheli seylerden kaçinir, bir belâya ugrarsa sabreder, intikama gücü yettigi halde bagislar. Onun gozleri harama kapalidir.Yeryüzünü maddî varligi, gokyüzünü de manevî varligi ile imar eder.
Bu yol ofkeyi yenme, tasadduk, din kardesini kendine tercih etme (îsâr), af, müsâmaha, aleyhinde konusana tahammül yoludur.
.Zamanin fitneleri
Ey Allah’im! Bu devirde ancak senin yardimini isterim. Allah’a yemin ederim ki, omrüm olsaydi daglarin gizli yerlerinde ve yalniz vâdilerde yasardim. Iünkü, artik bu cemiyette yasamak zorlasmistir. Zira bu zamanda kalpler itaattan çikmis, haller kotülesmis, sehevî duygular artmistir. Insanlar bütün islerde dogruyu terk etmistir. Manevî yonden zayif bir kimse bu insanlar arasinda nefsini nasil muhafaza edebilir!? Nasil askini koruyabilir!? Gozlerini haramdan nasil sakinabilir!? Onlardan gelecek olan her çesit fitne, sehvet ve eziyete nasil sabredebilir!? Sunu bilin ki, bunlara ancak Allah’in ozü-sozü dogru sâlih kullari muktedir olur, baskasi degil.
Nice insan vardir ki suyun içerisindedir ama susuzdur. Bununla sunu soylemek istiyorum: Bir insan sirf Allah için degil de bir ihtiyacindan dolayi Mevlâ’ya kulluk ederse bu dogru bir kulluk degildir. Ihlâs lâzimdir, ihlâsa sarilin ki, susuzlugunuzu giderebilesiniz.
Hakk yoluna ancak nefsi oldürmekle nail olunur.
.Seher vakti
Ey evlâtlarim! Sizden birisi ganimetlerin dagitildigi, hazinelerin açildigi, ilimlerin nesredildigi, isaretlerin çozüldügü, Hayy ve Kayyûm olan Allah’in tecellî ettigi seher vaktinde uyudugu halde bu yolun müridi oldugunu nasil iddia edebilir? Sizler bu yalan davadan utanmiyor musunuz?. Gayretleriniz olmüs ve enerjinizi bos seylere harciyorsunuz. Allah bütün evlâtlarima felâh yolunu gostersin. Amin.
Zühd, kulun bütün isleri terk etmesi degildir. Zühd, kulun isini ve sanatini icra ederken kalbinin onlardan uzak tutmasi, o isle kalbi arasina perde çekmesi, daima zikir ve tefekkür içerisinde olmasi, Allah’in sanatindaki harikalari gormesi, cihâd etmesi ve râbitali bulunmasi demektir.
Ey gonlümün yavrulari! Allah’a yemin ederim ki, sizden kim sadâkat sahibi olur ve ihlâsa sarilirsa dokundugu her seyden hikmet fiskirir ve bu dünyada büyük manevi zevklere erer.
Ey evlâtlarim! Bu dünya, tedbir ve temkin ehli olan Allah dostlarinin gozünde bos bir kap gibidir.
Tedbir ve temkin ehli Allah dostlarindan bir kismi kutuplara gider, bir kisim kutuplar da kendilerine gelir.
Evlâtlarim arasinda sevdiklerim her an bir derece yükselenlerdir. Boyle evlâtlarimizi gordügümüzde gozlerimiz nurlanir. Iste onlardan istifâde de edilir.
Ey ogulcugum! Duanin kabul olmasini istersen insanlarin aleyhinde konusmaktan dilini koru ve süpheli seylerden sakin.
Ogulcugum! Eger sozlerimden süphe edersen, sana soylediklerimi yap, bunlari nefsinde tecrübe et, sozümün dogru oldugunu goreceksin.
Bu yolda sebat etmek isteyene o lutfedilir, kim de itaat ederse itaat edilir. Eger sen Allah’a itaat edersen su, ates, hava, yer, insanlar ve cinler de sana itaat eder.
Seyhin izni olmaksizin halvet fayda vermez. Eger seyh izin vermeden halvete girilirse zarari faydasindan çok olur.
Seriati iyice ogrenip yasamadikça onu baskalarina anlatmaya hakkin yoktur.
Insanin cesedi üç kisimdan mütesekkildir: Kalp, lisân ve uzuvlar. Lisân ve uzuvlar üzerine melekler vazifelendirilmistir. Kalbin idaresi ise Allah’a aittir.
Bir defasinda Düsûkî hazretlerine birisi geldi ve kendisine hakîkat yolunu gostermesini istedi. Düsûkî hazretleri ona soyle nasihatta bulundu:
Ogulcugum! Evvelâ Allah’in Kitab’ina ve Rasûlüllah (s.a.v.)’in Sünnet’ine saril. Onun Sünnet’inden herkes razidir, o parlak ve açiktir, onun nuru karanliklari aydinlatmis, Mekke, Medine, Sam, Misir, Irak, Yemen, Dogu, Bati ve bütün ufuklari nura garketmistir. Iste sen bunlarla amel ettigin zaman hakîkata ulasir ve bazi sirlara vâkif olursun.
Kardesim! Sana soylediklerimi yavas yavas, tedrîcen yapmaya bak. Eger sadâkat gosterirsen Allah seni bütün serlerden korur.
Ehlüllah ilminden daha temiz, daha nurlu ve daha faydali bir ilim yoktur. Onlarin amelinden bir zerre, baskalarinin daglar kadar ameline tercih edilir. Iünkü onlarin ameli sirf Allah rizasi içindir, onlar hem kalpleri, hem de bedenleri ile amel ederler. Halbuki diger insanlar sadece bedenleri ile amel ederler. Bundan dolayi da ancak ucub ve kibirleri artar.
.Namazda husû
Ey oglum! Eger namazda tam bir husû içerisinde olabilseydin aklini kaybeder, bir sûre bile okuyamazdin. Iünkü Mûsâ (a.s.) Allah kendisine tecellî ettigi zaman kafasi koparilmis kus gibi yerde çirpinmaya basladi. Halbuki bu tecellî bir igne deliginin doksan dokuz cüz’ünden sadece bir cüz’ü kadardi. Iste bu tecellî her namaz kilan için her vakit vaki olur. Ancak Mûsâ (a.s.) gibi tam bir husû içerisinde olmak gerekir.
Seriat ehli kimselerden bazilari fâhis hatalardan, tarîkat ehli kimselerden bazilari da kotü ahlâk yüzünden namazlarini zayi ederler. Bir kimsenin içinde kin, haset, sû-i zan, dünyaya karsi muhabbet bulunursa namazi noksandir. Iünkü bu kotü huylar, namazda Allah’in azametini gormeye engeldir. Kimin kalbinde Allah’in azametini gormeye mani bir perde bulunursa onun namazi tam bir namaz degildir. Iünkü namaz, Allah Teâlâ’ya kavusmaktir, bir siladir.
Ey gonlümün yavrusu! Sadece laf üreten, faydali is yapmayan, isi-gücü cedel olan kimselerle muâseretten sakin, onlardan hiçbirini dost edinme. Ancak seriat ve hakîkati yasayan kimse ile otur kalk. Iünkü o, seyr-i sülûkünde sana yardimci olur.
.Yalniz Allah’a minnet etmek
Eger hakîki evlâdim olmakta ve bana uymakta sâdik isen, rizki yalniz Allah’tan iste, kalbini kendine nasihatçi kil, çok amel et, bir kimseden bir lira bile isteme. Iünkü bu, benim yolumdur. Kim beni severse, benimle birlikte bu yola devam eder.
Gerçek Allah dostu odur ki, yemez yedirir, almaz verir, dünyanin geçici nimetlerine goz dikmez.
Bu yolda rüsvet haramdir. Sizin seyhiniz, hiçbir kimseden bir lira almamaya Allah’a soz verdi.
Bunlari size baska bir gaye için degil, sadece Allah rizasi için tavsiye ediyorum. Dava, nasihat mukabili olarak ihvanin aklina gelebilecek minnet borcunu ortadan kaldirmaktir. Nasihatta karsilik yoktur.
Ey evlâtlarim! Bilin ki: Kim benim yolumda nefsine ve hevâsina uygun düseni alirsa seyhinin yolundan çikmis olur.
Evlâtlarim! Dünya kirleri kalpleri karartir, matlûba ulasmayi engeller, günahlara sebep olur. Bu yolda baskasindan bir lira bile alinmasini istemiyorum. Kim dünyalik için Allah dostlarindan kendilerine hirka giydirmesini isterse Allah ona gazapeder. Bu kimse gitse, kendisi ve aile efradi için bir meslek edinse ve boylece rizkini temin etse daha hayirli bir is yapmis olur. Yolumuz tahkîk, tasdîk, inceliklere ve ayrintilara dikkat yoludur. Yolumuzu dünyaliga alet ederek geçinmek isteyen, yolumuza zarar veren, dini dünya ile degistiren, benim ve arkadaslarimin yoluna muhâlefet eden kimselerden ben uzagim. onlar da benden uzaktirlar.
Allah’im! Eger arkadaslarim benden sonra yolumuza muhâlif davranirlarsa, onlari bu hatalarindan dolayi helâk etme. Imin.
Allah Teâlâ, iç âlemine ait sirrini satan ve onunla hayatini idâme ettiren kimseyi sevmez.
Ey ogulcugum! Senin daima ibâdet ve itaat ehli, husû ve hudû sahibi, zorluk ve tehlikelere tahammül edici ve ilâhî askla dolu olmani istiyorum. Bil ki, kim hakîki olarak Mevlâ’sini severse hanimina, çocuguna, kardesine, arkadasina, dünyalik bir makama, kisaca Allah’tan baska hiçbir seye haddinden fazla iltifat etmez.
.Mürsidin müridin yaninda olmasi
Ey ogulcugum! Bana olan ahdini saglam tutarsan, sana çok yakin oldugumu bil. Oyle ki, bana verdigin sozü tutarsan, daima senin zihninde, kulaginda, gozünde, bütün zahirî ve bâtinî hislerinde olurum. Buna kasilik bana olan ahdini saglam tutmazsan benden uzak oldugunu unutma.
Allah’in kullarindan hiçbirisinin oyun ve eglence ile vakit kaybetmesine razi olamam. Hele hele evlâtlarimdan hiçbirisinin boyle yapmasina rizam yoktur.
Ey yavrucugum! Sana olan vasiyetimi kabul edip mucibince amel eder, arzu ederek Hakk yolunda çalisir ve daima Allah’in seni murâkebe ettigini düsünürsen, seyhin Bati’da sen doguda bile olsan onun sozünü duyabilirsin. Eger iç âleminde bir müskülün olursa, istihârede bulunursan, birisi sana zarar vermeye niyet ederse veya buna benzer durumlarla karsilasirsan seyhini karsinda gorürsün. Iste o zaman seyhine teveccüh et, iç âlemini saflastir, bas gozünü kapa, kalp gozünü aç. Bu halde seyhini gorür, bütün islerinde ona danisir, ihtiyacini ona arzedersin. Her ne derse kabul et ve ona simsiki yapis.
.Sâlih amele bile güvenilmemeli
Ey ogulcugum! Bütün sene oruç tutsan, bütün geceleri ihyâ etsen, temiz bir manevî âlemin ve hâlis islerin olsa da bunlara güvenme ve bunlari otede-beride soyleme. Eger bunlara güvenir ve soylersen âsi ve müflis bir insan olursun. Sakin nefsin seni aldatmasin. Nice dervisler nefsine uyup helâk oldu.
Eger evlâtlarimdan olmak istersen daima ibâdetle mesgul ol, cihâd et, dogru yoldan sapma, bu yoldan yüz çevirme, ibâdeti terk hususunda nefsine firsat verme. Nefis "yorulur ve bikarsin, sonra da hiç ibâdet edemezsin" diye sana telkinde bulunur, sakin buna kanma. Zira Allah seni gormektedir. Iste nefsin vazifesi daima insani süphelere, karisikliklara düsürmektir, aldanma.
.Allah dostlarinin bâtinî yonleri
Allah dostlarinin elbisesini, yürüyüsünü ve zâhiri hallerini taklit etmek fayda vermez. Onlarin iç âlemini anlamak ve yasamak gerekir. Onlar bu iç âlemleri yüzünden Allah dostlugu makamina ulastilar. Onlar gibi cübbe giyen, kendisine icâzet yazilip verilen hiç kimsenin bu makama ulastigini gormedim. Bilakis bunlar müridin seyr ü sülûkünü engeller, istikâmet ve istikrari bozar.
Ey yavrularim! Giybet etmek istediginizde anne-babanizin giybetini edin. Iünkü onlar sizin iyiliklerinize baskalarindan daha çok lâyiktirlar.
Ey evlâtlarim! Allah Teâlâ bir gün ve gecede kullarinin kalplerine yetmis iki defa nazar eder. Bundan dolayi siz, Rabb’inizin nazargâhi olan kalplerinizi temiz ve pâk tutun; güzel, parlak, nurlu, sâdik ve hâlis kilin ki, Hakk’in yakinligina erebilesiniz. Sunu bilin ki, bir kandil seffaf olmazsa, onda yanan fitilin isigi disari vurmaz.
Ey ogulcugum! Manevî âlemini ibâdet ve itaatla süsle. Eger boyle yaparsan Tevrat dersin, Incil anlayisin, Zebur zikrin, Kur’an Hakk’i batildan ayirma kilavuzun olur. Sen huzurunu artirmakla ve Rabb’inin mürakebesiyle mesgul ol, dedi-koduyu birak, vaktini ve nefesini bosa harcayan kimseye iltifat etme. Zira onunla sohbet etmek helâkine sebep olabilir.
Ogulcugum! Niyet ve amelini tashih eyle, hayal ve vehimleri terk et, hakîkat deryasina dal, islerini Allah’a ismarla, O’na uy, seyhinin talimatlarini gozet, elindeki asayi at, ruhundan gelen sese kulak ver, sâlih amel etmeye bak. Bunlara dikkat edersen gizli hakîkatler açilmaya baslar. Unutma ki, nefsini taniyan Rabb’ini tanir.
Bir Allah dostu seriatin aslina gore amel ederse onun nefsi rûhânî, nûranî ve latif bir hal alir. "Seriatin aslina gore" sozümüzden maksadimiz "Ey iman edenler! Ruku edin, secdeye varin, kulluk yapin, hayir isleyin ki felahâ eresiniz" (Hacc, 22-77) meâlindeki âyettir.
Müridin bütün uzuvlarini gafletten ve her çesit günahtan temizlemesi, daima zikre devam etmesi gerekir. Zira iyi kimselerin iyilikleri, Allah’a yaklasmis kimselerin kotülügü gibidir (hasenâtü’l-ebrâr, seyyiâtü’l-mukarrabîn).
Kur’an’i ezberleyen kimseye haram soz, haram lokma, erkek veya kadin bir mü’minin namusuna dil uzatmak yakismaz. Iünkü Allah Teâlâ "O nâmuslu, bir seyden habersiz mü’min kadinlara zinâ iftirasi atanlar, dünyada ve âhirette lânetlenmislerdir. Onlar için büyük bir azap vardir" (Nûr, 24-23) buyurmaktadir.
Agzini giybet, soz tasima, iftirâ gibi seylerle kirlettigi halde Kur’an okuyan bir insanin durumu, Kur’an’i pislige atmis kimsenin durumu gibidir. Boyle yapan birinin bazi âlimler küfrüne kâil olmuslardir
.Gizli günah
Ey yavrularim! Gizli islediginiz günah sizi sevindirmesin. Iünkü Allah, gizli tuttugunuz bütün günahlari açiga vuracaktir. O gün size açiktan ve sert olarak soyle nidâ edilir:
Falan kimse sunlari sunlari isledi, isledigi bu günahlari insanlardan gizliyordu, ancak Allah’tan gizleyemez; falan kimse bütün haramlari, günahlari ve çirkinlikleri isliyor ve bu islediklerini insanlardan sakliyor, halini düzgün gosteriyordu, ancak Allah’tan gizleyemez; falan kimse de kadinlara bakiyor ve bu bakisinin ani bir bakis oldugunu iddia ediyordu, halbuki tipki bir hirsiz gibi gozünü o tarafa çevirip tekrar bakiyordu.
Iste bu sekilde günahlar ortaya dokülür. Bundan dolayi günahin hem açigindan hem gizlisinden sakinmak gerekir.
Yaziklar olsun o kimselere ki, kendisini Allah dostu olarak gosterir, zâhirde onlari taklit eder, fakat onlarin yoluna uymaz.
Ey evlâtlarim! Bu sozlerim edep sahibi olmak isteyen herkes için bir ogüt, hatirlatma, uyari ve tesviktir.
Ey yavrularim! Seyhinizden baskasini kendinize dost bilmeyiniz, onun cefasina sabredin. Belki de o, sizi imtihan etmek istemistir. Eger sizi imtihan ederse, bunda sizin için ancak hayir murad etmistir. Eger seyhin sirlarina ve manevî tecellîlerine muttali olursaniz, bilin ki o, bununla sizi muhabbetullaha yükseltmek istemistir.
Kim kalbinde seyhine karsi muhabbet beslerse, Allah onu manevî derecelere yükseltir. Yalniz sunu unutmamak gerekir: Sayet seyh müridlerini Allah’a yaklastirmada merdiven vazifesi gormeseydi, içinde kendisinden baska muhabbet bulunan bütün kalplere Allah gazapederdi. Iünkü Allah bu hususta Gayûr yani çok kiskançtir, bütün muhabbetlerin ancak kendisine yonelmesini ister.
Ey gonlümün yavrulari! Herkesin birbirine minnet edecegi Kiyâmet gününde "Ey mutmeinne makamina ulasmis nefis" hitabina mazhar olmak istiyorsaniz yemeginiz zikir, sozünüz fikir, halvetiniz ise daima Allah ile olsun. Boyle olursaniz ne bir azap korsusu çeker, ne de bir sevaba muhtaç olursunuz.
Unutmayin, herkesin bir muallime ihtiyaci vardir.
Biz, daima Allah’tan gelecek feyzi bekliyoruz. Bundan baska da bir yol tanimiyoruz. Bu yolda ilim ya kitaplardan ogrenilir, ya da Allah tarafindan vehbî olarak verilir.
Daima murakabe halinde olan, rizik kazanmak için yeterli zaman bile bulamaz.
Her kim muhabbet ehli oldugunu iddia eder de bu muhabbeti kendisini fenâ makamina yükseltmezse, muhabbeti noksan demektir.
Ilhamla bir soz soylendiginde marifet günesleri dogar, karanlik gecede ay tecellî eder.
Allah dostlari zâhiren anlasilmazlar, onlarin iç âlemleri pek berraktir. Onlar gecenin bir kismini ibâdetle geçirir, seher vakti oldugunda istigfar ederler. Sabahleyin de ücretlerini tam olarak alirlar. Bu esnada bir münâdî
"ey bütün geceyi uyuyarak geçirenler! Siz kaybettiniz" diye nida eder.
Kim çirkin tavirlarini degistirmez, nefsini tezkiye etmez, benligini asarak yalniz Hakk Teâlâ ile olmazsa Kiyâmet günü Allah’i kendine yardimci goremez.
Size elimden geldigi kadar nasihat ettim. Tâbi olursaniz, kurtulursunuz.
.Asil dervislik
Ey ogulcugum! Temiz, zarif ve mütevazi elbise giy. Dervislik ne güzel elbise giymekte, ne kosklerde oturmakta, ne de tekkelerde yasamaktadir. Asil dervislik bütün kalbinle ihlâsli olman, azminde sadâkat gostermen ve imanini kuvvetlendirmendir. Bütün amelin ihlâsla olursa faydali ve kârli bir is yapmis olursun. Boylece kalbin nurlanir, kotülükler yok olur, kalp Allah korkusu ve sevgisi ile dolar. Insan bu mertebeye çikinca ne ince ne de kalin elbiseye ihtiyaç kalmaz. Iünkü bir insanin kalbinde ilâhî nur kuvvetlenince, sahibi ince elbiseyi bile tasiyamayacak hale gelir.
Imam Sarânî (k.s.), boyle kimselerin meczûb olduklarini ve boyle hallerin iç âlemi farkli zâtlarda gorüldügünü bildirmektedir.
Bu konuda Düsûkî hazretleri soyle devam ediyor: Kalbinde ask atesi yanan kimse eger elbisesini yirtar, bagirir, nara atarsa kinanmamalidir. Hattâ çilelerini (erbainlerini) tamamladiklari sirada boyle kimselerin üzerine su dokülse ancak ateslerini artirir. Bu halde onlarin midesine inen yiyecek ve su sanki ates olur, yanmaya baslar.
Evlatlarim! Bütün Allah dostlari bana gore kaptandir. Siz de onlari oyle kabul edin. Sakin onlarin hallerini kinamayin.
Hakk Teâlâ katinda seçkin bir yeri olan Allah dostlari kalplerini zâviye, takvâlarini da elbise yapmislardir. Kerâmeti onemsememis, kerâmet gosterenlere riza gostermemislerdir. Kerâmet gostermekten çekinmelerinin sebebi, kerâmetin amelin bir semeresi olmasidir. Amelin bir semeresi olan kerâmet riyâ olacagindan gosterilmesi yasaktir. Bundan dolayi Allah dostlari havada uçmaz, suda yürümez, vahsî hayvanlarin, emirlerine râm olmasini istemez, ayaklarini yere vurarak su fiskirtmaz, cüzzamli ve abrasli hastaya dokunup iyilestirmezler. Hülâsa onlar dünyayi iyi degerlendirerek ecirlerini tam olarak alirlar. Allah cümlesinden razi olsun.
Bu haller kendilerinde goürülenler ise içerisinde bulunduklari hali asmak isteyenler, yanip tutusanlar ve meczuplardir.
Ey evlâtlarim! Her an omrünüz azaliyor, eceliniz yaklasiyor. Dünya dürülecek, alti üstüne gelecek. Kurtulus, amel defterini sâlih amel ve ahlâkla kapatan içindir. Amel defterini günah ve hatalarla kapatan ise, hüsrana ugrar.
Evlâtlarim! Siz kendinizi insanlarin yere yayildigi, daglarin parça parça oldugu ve kayalarin ufalandigi Kiyâmet gününde kabul ederek, sâlih amel islemekte acele edin. Asiri da gitmeyin.
Bu soylediklerimi yapmazsaniz pisman olursunuz. Benim size vasiyetim ve hediyem budur.
Düsûkî hazretleri burada "ebrarin iyilikleri, mukarrabinin kotülükleri gibidir" sozünü açiklayarak soyle der:
Mukarreb olan Allah dostu, hatirina gelenleri ve bütün anlarini kontrol altinda tutar, bunlari ihmal etmeyi zelle (küçük günah) kabul eder. Ayrica o nefsin arzularina gem vurur, nefesinin çikisini murakebe eder, günahkâr bir insanin günahindan korktugu gibi iyiliklerinin kabul edilmeyeceginden korkar. Ebrar olanlar ise bunlara muktedir degildirler.
Mukarreb bir Allah dostu cezbe halinde ah, of demez, ellerini çarpmaz, bagirmaz, elbisesini yirtmaz, basini taslara vurmaz, havada uçmaz, suda yürümez, saskin saskin dolasmaz. Bu haller onlarda gorülmeyince, bazi ehl-i tarik onlarin iyiliklerini kotülük sanmislardir. Halbuki mukarreblerin kotülük zannedilen halleri sirf iyiliktir.
Sizden birisi çirkin isler yaptigi, miskin, rüsvetçi, fâizci, zâlim ve onlara yardimci olanlarin yemegini yedigi halde nasil sâlihlerden oldugunu iddia edebilir? O kimse yalan soyledigi, giybet ettigi, insanlara ve namuslarina dil uzattigi halde nasil sâlihlerden oldugunu soyleyebilir? Yasaklari isledigi halde sâdik, velî, kendini günahlardan aritmis, Allah’in sevdigi ve razi oldugu bir kul olarak yazilmayi nasil talep edebilir?
Vallâhi, eger bir kimse bu saydiklarimi isleyip de tevbe etmezse yolumuzda degildir. O, baskasinin tevbe etmesine de vesile olamaz.
.Kur’an’i anlamanin sirri
Ey evlâdim! Kur’an’in sirlarini anlamak istersen nefsini oldür, onu ayaklarinin altina at, bos soz etmeyi birak, yararli is yap, yanagini yere koy ve topraktan geldigini düsün, günahinin çoklugundan ve Kiyâmet günü yüzüne çarpilmasindan kork, amelinin kabul edilip edilmeyecegini iyi hesap et. Eger boyle yaparsan Rabb’inin kelâminin manalarini anlayabilirsin. Boyle yapmazsan bu kapi sana kapalidir.
Yemin ederim ki, insanlar ve cinler bir araya gelse Kur’an’in bir harfini bile tefsir edemezler, buna güçleri yetmez. Iünkü her harfin ozel manasi vardir. Bütün mahlûkât sadece "bâ" harfinin manasini akillariyla anlamak için bir araya gelseler, âciz kalirlar. Hiç kimseye su veya bu sekilde kendiliginden bir ilim verilmemistir. Sayet Allah Teâlâ kulunu ogretmemis olsaydi, o her bakimdan câhil kalirdi.
Kim Allah dostlarinin tattiklarini tatmadi, onlarin gordüklerini gormedi ise, Hakk’i kabul etmenin, sahili olmayan denize benzeyen manevî âlemin, tohum içinde gizlenen sirrin, sadece bir "nûn" harfinin veya insanlardan sakli manalarin hakikatine vâkif olmaz. Ama Allah kuluna bunlarin ilmini ihsan ederse bilir, buna bir mani yoktur.
Allah dostlarinin tattigi manevî zevki kalbinde günah, nefse ait arzular, seytanî isler, kibir vs. bulunan kimse tadamaz.
Nice ilim vardir ki, onu anlamayan kimse dinler de kiymetini bilmez. Bundan dolayi, ülemadan, ilmi ancak akilli ve anlayisli kimselere anlatmalari hususunda soz alinmistir.
.Aklin mekâni
Ulemanin aklin kalpte olduguna dair gorüsü dogrudur. Iünkü bu konuda "Dikkat edin kalpte bir et parçasi vardir, o saglam olursa bütün vücut saglam olur, o bozulursa bütün vücut bozulur, dikkat edin iste o kalptir" hadis-i serifi vardir. Yalniz, aklin mahiyeti hakkinda düsünüldügünde su sonuç çikar: Bas; dünya, kalp ise âhiret islerini tanzim eder.
Netîce olarak, mücâhede eden müsâhede eder, isi gücü yatip uyumak olan yolda kalir.
Bu yolda kimse yasinin büyüklügü ve once intisap etmesi yüzünden ileri gidemez. Bu yolda ilerleme, ancak gonül gozünün açilmasi ile mümkün olur. Su da unutulmamali: Sizden kimin gonül gozü açilirsa, sakin kendini begenip bobürlenmesin.
Ey evlâdim! Iblis, Idem (a.s.)’dan daha hayirli oldugunu iddia edince Allah Teâlâ ona lânet etmis ve rahmetinden kovmustur, unutma.
.Hâfiz Olana Düsen Vazife
Kur’an hâfizi olan kimse haram gida yememeli, haram elbise giymemelidir. Eger boyle yaparsa, hafizasindaki Kur’an ona lânet okur ve soyle der:
"Kim Allah’in kelâmina saygi gostermez ve onunla amel etmezse Allah’in lâneti onun üzerine olsun".
Kim evlâdim olmak istiyorsa nefsini seriat kabinda hapsedip üzerine hakikat mührünü vursun, mücâhede kiliciyla onu oldürüp isteklerine mani olsun.
Kim yaptigi ameli kendine mal eder ve onunla ovünürse Rabb’inin gozünden düser, yardimindan mahrum kalir.
Irif olan iyiliklerini bile günah telakki eder. Sayet Allah onu kusurlariyla muâheze ederse bunu da adâlet sayar.
.Ilim ogrenmek
Ey evlâtlarim! Ilim talep edin. Durmadan çalisin, usanmayin. Zira Allah Teâlâ Hz. Peygamber (s.a.v.)’e "De ki: Ey Rabb’im, ilmimi artir" (Tâhâ, 20G114).buyurmustur. Biz ilme ondan daha çok muhtaciz. Iünkü biz ilim fakiriyiz ve âhir zamanda bulunuyoruz. Ziyadesiyle ilim istemek sadece edep içindir. "Ilmimi artir" meâlindeki âyetin tefsiri,
"Edebinin artmasi için ziyadesiyle ilim talep et" seklindedir. Su da bir hakikattir ki, ne kadar ilim olursa olsun insanlar Allah’i hakkiyla takdir edemezler.
Ey evlâdim! Bilki, bu yolun asli, esasi ve kaidesi açliktir. Eger kurtulus istersen sana açlik tavsiye ederim, tika basa yememelisin. Ancak açlik ihtiyacini giderecek kadar yemelisin. Iünkü açlik, vücuttaki nefsî arzulari kirar.
Ogulcugum! Bu yolda manevî bir zevk talep edersen çok istekli olmalisin, sevkini de artirmalisin.
.Mü’minin Firâseti
Mü’minin firâsetinden korkun. Iünkü o, iç âleminize Allah’in nuru ile bakar ve orada Allah’in razi olmadigi seyleri gorür.
Ey ogulcugum! Hakikati isitmek, gormek ve aklini kullanmak istersen iç âlemine faydali seyleri koy; el opme ve riyasetle yetinme. Bir dervis hakikate ait manalari naklederek degil yasayarak soylemedikçe kâmil bir insan olamaz. Yine o, sir ve maneviyata ait bilgileri ayirdedecek kadar iç âlemini temizlemelidir. Artik o bu halde hikmetli sozler soyler, yabanci dilleri konusur, gizli sirlari çozer, bir çok hususulara muttali olur, hakikate ulasir ve sadece onu anlatir, ancak dogruyu soyler. Iste bundan sonra halki Hakk’a çagirmak sihhatli olur, fayda verir.
.Ahir zaman
Ey gonlümün yavrusu! Rastgele yerlere girip çikanlardan sakin, uygun olmayan yerlere girme. Din kardesinden yersiz bir hareket veya çekememezlige sahit olursan ona güzel muamele et, kotülük etmekten sakin. Yakin dostun, sana karsi dogru olandir. Sen de ona karsi dogrulugunu muhafaza et.
Ey müridim! Bütün beserden sakinmalisin. Iünkü ahir zamandayiz. Bu azamanda nasihat azalmis, nerdeyse bir tane bile nasihaçi kalmamistir. Oyle ki bu zamanda bir kimseyi dost edinirsin o seni düsman kabul eder, sen birini yükseltmek istersin o seni alçaltmak ister, sen iyilik edersin o kotülük eder, sen sefkat gosterirsin o seni dikenin üzerine atmak ister, faydali olursun zarar verir, iyilikle muamelene kotülükle mukabele eder, ziyaretine gidersin kendisi gelmez, yedirirsin tesekkür bile etmez, one çikarmak istersin seni gormez, birini terbiye edersin kalkar "ben seni terbiye ettim" der, iyilik edersin seni aldatmaya kalkar, sen yumusak davranirsin sert davranir.
Bu dünyaya ve içinde yasayan insanlara sasmamak elde degil. Peygamberler devrinde bile nifâk gorüldügüne gore, ondan sonraki donemlerde gorülmesi garipsenmemelidir, simdiki zamanda haydi haydi gorülür.
Ey oglum! Yasayisi kotü olan insanlardan uzaklas, hayir ehli ile birlikte olmaya bak, seni zora sokan ve yoran insanlardan kurtulubilirsen kurtul. Iünkü onunla dostluk edersen pisman olursun. Iste bunlar sana nasihatimdir, tut.
Temkin ehline gelince: Fitne, fesat, anarsi ve teror devrinde temkin ehli olan Allah dostlari asagilik insanlarin huylarini bir tarafa atarlar, onlarin bu hareketlerini bagislarlar, hatalarini gormemek için gozlerini yumarlar, kotü sozlerini duymamak için kulaklarini tikarlar, hulâsa her seyi Allah’a havâle ederler, bu devir insanlari için Allah’tan af dilerler, kotülüklerine iyilikle mukabele ederler.
Imam Sarânî hazretleri temkin ehlinin hâline misal olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)’den rivâyet edilen su hadisi zikretmektedir: "Koleniz sozünüzü dinlemezse satiniz., Allah’in yarattiklarina azap etmeyiniz".
Temkin ehli olan Allah dostlari, kotülügün her tarafi sardigi donemde, insanlardan uzak durulmasini tavsiye etmislerdir. Iünkü o insanlarla hasir nesir olmak, onlarin dertlerine çare bulmaya çalismak insanin kendi nefsini islah etmesine mani olur. Bu yolda yapilan çalisma semere vermez. Bu tecrübe ile sabit olmustur.
.Müridin Seyhine Karsi Tutumu
Mürid seyhihin huzurunda sessiz ve sâkin olmali, izinsiz olarak konusmamalidir. Yine ondan izin almadan evlenmeye, sefere çikmaya, sohbete katilmaya veya sohbetten ayrilmaya, uzlete çekilmeye veya insanlar arasina katilip teblig yapmaga, ilim, Kur’an, zikir veya tekkede hizmetle mesgul olmaya kalkismamalidir. Iste gerek selef, gerekse halefin seyhleri ile münasebeti boyleydi. Zira seyh, müridin pederi yerindedir. Bundan dolayi mürid, seyhine asi olamaz. Asi olmasini gerektirecek bir durum da yoktur. Bütün hallerinde ona saygili olmasi gerekir. Oyle ki, mürid seyhinin huzurunda gassalin elindeki meyyit (cenaze yikayicisinin elindeki olü gibi)gibi olmalidir.
Ey oglum! Manevî pederin olan mürsidine itaat et, onun hakkini maddî pederinin hakkindan üstün tut. Manevî peder, maddî pederden daha faydalidir. Iünkü hakiki mürsid, müridi ham bir demir parçasi olarak teslim alir, onu mana ocagina atar ve eritir, su haline getirir, sonra üzerine manevî sirlar damlatir, boylece onu hâlis bir ALTIN haline sokar.
Dinle ey oglum faydalanirsin. Dervislerden bir çogu olünceye kadar seyhleri ile birlikte bulundular da edebe riâyet etmediklerinden istifâde edemediler. Bazisi da Allah’in gazabina ugradi. Bilesiniz ki, o büyük zatlardan uzak kalmak, onlarin disindaki insanlarla sohbet etmek ve sozlerini dinlemek çok kotüdür. Asil Allah dostlari ile birlikte olunmalidir.
Ibrâhim Düsûkî hazretlerinin herkes tarafindan anlasilamayacak bazi sozleri de vardir. Bu sozler ancak marifet ilmine vâkif olan Allah dostlari tarafindan anlasalabilir. Soyle diyor Ibrâhim Düsûkî hazretleri:
Ben o münâcâtini yapan Mûsâ idim, hamle yaparken Ali (r.a.) idim. Yeryüzündeki bütün veliler bana baglidir. Onlardan istedigime mürsidlik vazifesi veririm, istedigime vermem.
Ben semâda Rabb’imi gordüm. Kürsü’de O’nunla konustum. Cehennem kapilarinin anahtari elimdedir, bu anahtarla cehennemin kapilarini kapattim. Firdevs Cenneti de elimdedir. Onun kapilarini da açtim. Kim beni ziyaret ederse onu Firdevs cennetinde iskân ederim.
Ey ogulcugum! Bil ki: Allah dostlari için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar. Onlar Allah’a vâsil olan zâtlardir. Allah’a vâsil olan bir Allah dostu, Mûsâ (a.s.) Rabb’ine nasil münâcâtta bulunmussa, ayni sekilde münâcâtta bulunur.
Her Allah dostu Hz. Ali (r.a.)’in yaptigi gibi mutlaka kâfirler üzerine hamle yapar.
Ben ve diger Allah dostlari tâ ezelde Allah Teâlâ ve Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in huzurunda idik. Allah beni Hz. Muhammed’in nurundan yaratti, bütün Allah dostlarina kendi elimle seyhlik vazifesi vermemi emretti. Ben de hepsine bu vazifeyi verdim. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bana soyle dedi: "Ey Ibrâhim! Sen onlarin reisisin" Bu halde iken Arkamda Abdülkadir Geylânî, onun arkasinda da Ahmed er-Rifâî vardi. Sonra Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.)’e baktim, soyle devam etti: "Ey Ibâhim! Mâlik’e git, Cehennemin bütün kapilarini kapamasini soyle, sonra Ridvan’a git, Ceennetin bütün kapilarini açmasini soyle". Mâlik ve Ridvan kendilerine emredileni yaptilar.
Sonunda Ibrâhim Düsûkî hazretleri soyle dedi: "Benim bu soylediklerimi ancak bütün perdeleri aralamis, nefsinin onündeki engelleri asmis ve melekler gibi rûhânîlesmis kimseler anlayabilir".
Imam Sarânî hazretleri Ibrâhim Düsûkî’nin bu sozleri hakkinda soyle der: "Bu sozleri soyleme makami degisik bir makamdir ki, üzerinde çok soz soylenebilir. Bu makama yükselen bir zât, içinde bulundugu hale gore, konusabildgi kadar konusur. Bunun gibi sozleri Abdülkadir Geylânî hazretleri ve baskalari da de soylemistir. Allah hepsinden razi olsun. Bu sozlere muhalefet edilemez. Ancak açik bir nass yani Kitap ve Sünnet’ten açik bir delil bulunmasi halinde karsi çikilabilir".
Cok onemli nasihat ve ogüterini naklettigimiz Ibrâhim Düsûkî hazretlerinin seceresi, bas tarafta da soyledigimiz gibi, Zeynelâbidin, Hz. Hüseyin ve Hz. Ali (r.a.) yoluyla Hz. Peygamber’e ulasmaktadir. Dolayisiyla kendisi seyyittir. Bu zât Sâfiî mezhebinde fakîh bir zâttir. Ancak fikihla yetinmemis, büyük sûfîlerin yolunu ogrenip takip etmis, mürsidi kâmil olmustur. Kendisi, esi az bulunan mürsidlerden kabul edilmistir. Maalesef uzun bir omür sürmemesi, 676 hicrî yilinda 43 yasinda iken vefat etmistir. Bu yillar içerisinde aslâ gaflete düsmemis, nefis, hevâ ve seytana tâbi olmamis, bu yolda belki de kendisinden sonra ulasilamayacak gayretler gostermistir. Allah kendisinden ve bütün Allah dostlarindan razi olsun, bizlere sefaatlerini nasip etsin.
.Siirlerinden bir kaç ornek
Sevgilim muhabbet kadehini içirdi ozüme,
Asiklardan ayrildim, sarhosken geçtim halvetime.
Celâl nuru bize çakti, olaydi isâbet ondan,
Bir sey kalmazdi o kocaman sabit daglardan.
Ben idim sâkisi, o âlemde hazir olanlarin,
Dondüm durdum hep, bir bir çevresinde onlarin.
Bana nidâ etti gizli gizli ve hikmetle âh!
Iünkü hep benim onderimdi, seyhimdi Rasülüllah.
Bir ahdlesme oldu aramizda, korudum ahdimi,
Kaldim saglam, sâdik, bildim muhabetim degerini.
Hükmüm ki, câridir bütün ülkelerde,
Cinlerde, beserî yapilarda, hattâ olülerde,
Iin’in tâ otesinde kalan ülkelerde,
Hep velâyet sahamdir, Hakk’in en uzak beldeleri.
Ben oyle bir harfim ki, her bakana gore okunmayan;
Reâyam sayilir, her yanda Rabb’imden emir alan.
Pek çok âlim bize inkârci olarak geldi,
Allah’in fazli ile hirkami giyen olup gitti.
Bu sozü etmekte niyetim, bobürlenmek degildi,
Tâ ki, yolumuzdan câhil kalmasinlar diye izin geldi.
.Baska bir siiri
Bana mahbûb tecelli eyledi her yonden,
Müsâhede eyledim onu, her mana ve sûretten.
Bana hitab etti sir kapilarini açaraktan,
Dedi: Bilebildin mi? Kimim ben?
Dedim: Sensin artik, elbet ben Sen oldum içten,
Bugün Sen ki boylesin, hakikatimin aynisisin cidden.
Is boyledir lâkin; vaktaki gonülden
Iikti esya; nüsham oldun hiçten.
Zatimi zatina vaslederek birlestirdim,
Ama hulûlsüz, elbet hakikidir O’na nisbetim.
Bekâ içinde ebedî olarak fenâya vardim,
Ebediyeti, sermediyeti daim O zat için.
Beni benden aldi, gaybete erdim, dilenci oldum
Ozüm için, çünkü yoklugumla mesguldüm.
Bir müsâhid olaraktan zât aynamdan bakiyordum
Zatimla zâtima ki boylece son gayemi buldum.
Sabahlarim, islerim iki hal arasinda kalir,
Bildiklerim beni mahve atar, vehmim sabit kalir.
Donattim kalp bahçemi onun için konak olarak,
Dayali doseli yapilmis koskten yüksek olarak.
Ben ol kutubum ki gerçekten mukaddes ve mübârek,
Her sey donerken çevremde mihveri zirvemdir, yüksek.
Ben ol günesim ki etrafa aydinlik, hiç azalmam,
Yalniz korelmis kalpler gormezler, hiç kaybolmam.
Ben o aynadan gorülürüm ki üzeri susuzdur,
Aksinde parlaksa da gorülmem o ayna nursuzdur.
Haberler benimle kâimdir benimle her zümrede her zaman,
Hep benim cemaatimdir, gorüsler muhtelif de olsa.
Gozlerim onun zatindan gayrini asla goremez,
Esasen aklima gayrinin düsüncesi hiç gelmez.
Zât daima ozümle kivami bulur her zerrede,
O’na hulle biçerim yeni yeni giyer de.
Sayalim bir bir Leylâ, Hind, Rebâb sonra da gelir Zeynep,
Alvâ, Selmâ bir de buna ekle Seniyye,
Bunlar hakikati olmayan birer isimdir ki, hep
Suretimdir ancak levhâ olarak yazdiklari .
Evet nesem sevgide, Adem yaratilali beri,
Sirrim kâinattadir, tâ yaratilistan beri.
Ben yüceler de Ahmed’in nuru ile beraberdim,
Halvetimle, hemde dürre-i beyzâ üzerindeydim.
Zebîhin rüyasinda kurban edildiginde vardim,
Hakk’in lütuflari idi bu bir hakikat bilinse.
Ben Idris’le beraberdim yücelere gittiginde,
Firdevs’e iskânla kendisine yer verildiginde.
Ben Isa ile beraberdim besikte konusurken,
Verdim Davud’a nagme lezzetini.
Ben Nuh ile beraberdim yüce hikmeti sezmisti,
Kudret elinde tasan denizler ve tufan gormüstü.
Ben ol kutubum ki bu zamanin seyhi,
Ben ol kul Ibrahim’im ki süphesiz bu yolun seyhi.
Imam Sarânî hazretleri bu siirler hakkinda soyle der: Bu sozler üzerinde derin düsünülmesi gereken sozlerdir. Sanki bu sozler âlem-i ervahtan soylenmistir. Bunlari ancak ruhlar âlemine vâkif olanlarla, Muhammedî mesrebe mensup kâmil mürsidler anlar, baskasi degil. O âleme vâkif olan zâtlar bu sozlerin ne manaya geldigini bilirler.
Ruhlar âlemi denilen âlem mü’minin bir uzvu gibidir. Birinde bir aci olsa digerleri de aci duyar.
Sehl b. Abdullah et-Tüsterî (r.a.)’in de buna benzer sozleri vardir. Meselâ o soyle der: Ben müridlerimi tâ elestü bi rabbiküm’den taniyorum. Hatta o zaman sagimda ve solumda olanlari bile hatirliyorum. Müridlerimi daha babalarinin sulblerinde iken terbiyeye baslarim. Onlar bana gizli kalmazlar. Ibn Arabî bu bilgileri Fütûhât adli eserinde nakletmistir.
Yine Tüsterî hazretleri sozlerine devamla soyle diyor: Ben alti yasimda iken Allah Teâlâ bana yüce âlemlerde olanlari gosterdi. Sekiz yasimda iken levh-i mahfuzu gordüm. Dokuz yasimda iken semânin tilsimini çozdüm. Ondort yasimda iken, es-Seb’u-’l-mesânî’de yabanci bir harf gordüm ki, onun etrafinda insanlar ve cinler donüyordu. Bunun manasini anladim ve Allah’a hamdettim. Bu yasta bu yabanci harfi ogrenince Allah’in izni ile durani hareket ettirdim, hareket edeni durdurdum.
.XXXXXXXXX
Vücudumu öyle büyük yap ki!"
Abdüllatif Uyan
abdullatif.uyan@tg.com.tr
Efendimiz aleyhisselâm mescid-i şerifte Eshabıyla sohbet ederken Cebrail aleyhisselâm geldi.
Efendimize:
"Yâ Resulallah! Ebu Bekir bu sabah öyle bir ibâdet yaptı ki yetmiş yıllık ibâdete bedeldir" diye arz eyledi.
Efendimiz dinledi.
Hazret-i Bilâl'e:
"Git, Ebu Bekir'i çağır gelsin" buyurdu.
Hazret-i Bilâl kalktı.
"Başüstüne!" dedi.
Ve gidip çağırdı.
Hazret-i Ebu Bekir acele giyinip çıktı evden. Az sonra mescid-i şerife geldi.
Selâm verip oturdu.
Efendimiz sordular:
"Nasılsın yâ Eba Bekir?"
"İyiyim Elhamdülillah."
"Evde ne yapıyordun?"
"Bir şey yapmıyordum."
"Peki bir şey düşündün mü?"
"Evet düşündüm."
"Ne düşündün?"
"Cenneti, cehennemi düşündüm. Allahü teâlânın her ikisini de insanla dolduracağını, cehennemin büyüklüğünü ve azabının şiddetini düşündüm. Burada yanacak olan insanların hâlini tefekkür ettim.
Çok korktum
Hatta titredim.
Kalbimden:
'Yâ Rabbî! Âhirette benim vücudumu öyle büyük yap ki cehennemi yalnız ben doldurayım. Başka kimseye yer kalmasın. Böylece senin takdirin yerine gelmiş olur ve bütün insanlar yanmaktan kurtulur' diye dua ettim" dedi.
25.04.2014
.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
.
Hz. Ebu Bekir'in, "Ya Rab! Benim Vücudumu Öyle Büyüt..."
sorularlaislamiyet.com›hz-ebu-bekirin-ya…vucudumu…
Üye Ol. Giriş Yap. ... Ebu Bekir'in, "Ya Rab! Benim vücudumu öyle büyüt ki, cehennemidoldursun da başkasına yer kalma
.
Hz. Ebu Bekir'in, "Ya Rab! Benim vücudumu öyle büyüt ki, cehennemi doldursun da başkasına yer kalmasın." sözünü nasıl anlamalıyız? Bu bir isyan mıdır?
Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş Google+'ta Paylaş Linkedin'dePaylaş Pinterest'te Paylaş
Soru DetayıBu ifadeyi "Dini yaymak için, başkalarının İslam'ı yaşayabilmesi için, bazı hususlarda" Allah'a isyan şeklinde yorumlamak doğru olur mu?
ankebut-57 tarafından Çar, 01/11/2006 - 16:24 tarihinde gönderildi
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Bu sözde -haşa- isyan değil, belki imanın verdiği kemalat vardır. Nitekim bir çok İslam büyüğünün bu anlamda sözleri vardır. Bediüzzaman Hazretlerinin de "Milletimin imanını selamette görürsem, cehennem alevlerinde yanmaya razıyım." demesi, bunu tasdikleyen bir husustur.
İslam alimleri, bütün insanlara bir anne şefkatiyle yaklaşmışlardır. Nasıl ki bir anne evladının ateşe atılmasını istemez, onun yerine kendini atar, evladını ateşten kurtarmak için tereddüt etmeden kendisini ateşe atar. İşte İslam alimleri de insanlığın selameti için kendilerinin ateşe atılmasını dilemişlerdir. Zaten onları o seviyeye çıkaran da bu ruhtur.
İlave bilgi için tıklayınız:
Hz. Ebu Bekir: "Cehennemde vücudum büyüsün tâ ehli imana yer ...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Sorularla Risale | Ebu Bekir (Ra), "Cehennemde Vücudum..."
sorularlarisale.com›search_addhit.php…
Üçüncüsü, Hazreti Ebu Bekir (ra) ve Üstad'ın kemali şefkatinin tezahürü olan o sözlerinde bir hata, bir sehiv yoktur. ... Mesela, sahabelerin harp meydanlarında Hz.
.
Ebu Bekir (ra), "Cehennemde vücudum o kadar büyüsün ki ehl-i imana yer kalmasın." Üstadımız, "Birkaç adamın imanını kurtarmak için, cehenneme girmeye hazırım." demeleri, aklıma hep Allah'ın merhametinden fazla merhamet gibi geliyor, bilgi verir misin
Yazar: Sorularla Risale, 07-9-2010
Evvela, insanların cüzi şefkati asla ve kata Allah’ın külli ve sonsuz şefkati ile mukayeseye gelmez. Bir damla ile okyanusu kıyaslamak nasıl yanlış ve hata ise mahlukatın cüzi şefkati ile Allah’ın külli şefkatini kıyaslamak da aynı derecede yanlış ve hatadır.
İkincisi, Allah’ın şefkati sonsuz tecelli kabiliyetinde iken, Allah’ın diğer sonsuz sıfatları ve irade sıfatı bu kabiliyeti tabiri yerinde ise frenleyip kayıtlandırabiliyor. Yoksa şefkat mutlak galibiyet ile tecelli etse hiçbir kafir cehennemde yanmaz, hatta dünyada kimsenin ayağına diken bile batmazdı.
Nasıl büyük bir orkestrada muhtelif enstrümanlar muhtelif sesler çıkarır ve hepsinin ahenk ve uyumunu bir orkestra şefi yönetir ve neticesinde de muhteşem bir melodi ve musiki ortaya çıkarsa, aynı şekilde Allah’ın isimleri de şu kainat sahnesinde farklı hüküm ve manalar ile manasını icra eden birer enstrüman ve İlahi İrade de bir orkestra şefi gibi bu isimlerin mana ve hükümlerini kontrol ediyor.
İrade sıfatı, Allah’ın isimlerinin tecilli ve cilvelerini muhteşem bir ayar ve incelik ile senkronize ediyor ve neticede tek bir sesin yani "tevhid musikisinin" çıkmasını ve etraf-ı aleme ilan edilmesini temin ediyor. Bir enstrüman melodi içinde uyum ve ahenkten başını çıkarıp orkestra şefinin iradesini dinlemese, o zaman melodi manasını ve estetiğini kaybeder ve musiki bozulur.
Aynı şekilde Allah’ın bir ismi de İlahi iradenin temin etmiş olduğu İlahi uyum ve ahengin içinden çıkıp istila ve ihata ile tecelli etse tevhid melodisinin genel ahenk ve uyumunu bozar. Mesela Alimismi "Ben istila ve ihata ile bütün mahlukatta tecelli edeceğim" dese, İlahi İradenin kontrolünden çıksa her şey taşı ile toprağı ile alim ve ilim sahibi olur. Rezzak ismi aynı şekilde hareket etse bütün kainattan rızık akar, açlık hastalık gibi şeyler kalmaz ve diğer isimlerin tecelli alanlarına tecavüz etmiş olur vs... Aynı mana Rahman ve Rahim içinde söz konusudur.
Bu ince mana insanda da caridir, yalnız insan iradesi cüzi ve her yönü ile mükemmel olamadığı için, bazen bazı hususlarda uyumun dışına çıkıp farklı tecelli ve tezahürlerde bulunabiliyor. İnsandaki şefkatin aşkın ve müteal coşkunluğu şeriatın mizanını zorlayabiliyor. İbn-i Arabi nasıl Vücut isminin coşkunluğu ile sair mahlukatın varlık boyutunu fark edememiş ise aynı mana ve coşkunluk benzer isimlerin o anki galip tecellisi ile hükmünü icra edebilir. Bir annenin çocuğu gözü önünde yanarken duygu mizanları şefkatin coşkunluğu ile sendeleyebilir. Aslında bu sendeleme bir şefkat üstünlüğü değil bir irade zafiyetidir.
Allah sonsuz şefkatini sonsuz iradesi ile tasarruf edebilirken, insan cüzi şefkatini cüzi iradesi ile tam tasarruf edemeyebilir.
Peygamber Efendimiz (asv)'den böyle bir sözün sadır olmaması, onun duygu ve iman dünyasının ne denli mizan ve mükemmellik içinde olduğuna işaret ediyor. Yani onun mahiyetinde bütün isimler ve sıfatlar mükemmel bir uyum içinde olduğundan, onda böyle aşkın ve müteal coşkunluklar olmuyor demektir.
Farklı bir bakış açısı olarak:
Üçüncüsü, Hazreti Ebu Bekir (ra) ve Üstad'ın kemali şefkatinin tezahürü olan o sözlerinde bir hata, bir sehiv yoktur. Ama bizim anlayışımızda bir hata bir sehiv olabilir. Bu hatayı tashih için bir iki noktasına işaret edelim.
Birinci Nokta: Nasıl bir anne ve baba, evladına olan şefkatinden dolayı hayatını feda ediyor, hatta bütün sermayesi hayatı olan basit bir hayvan dahi yavrusu için kendini feda ediyor. Aynı bunun gibi Hz. Ebu Bekir (ra) ve Üstad Hazretleri gibi kamil iman sahipleri, imandan gelen şefkatinden dolayı iman kardeşlerinin cehenneme girmesine rıza göstermiyor, bu şefkatin yüksek halini de bu cümlelerle ifade ediyor.
"Anne evladının dünyası için ateşe atlar." cümlesi nasıl mübalağa ve hata değilse o zatların da o sözleri aynı hakikattir.
İkinci Nokta: Bizim imanımız yeterince kamil ve keskin olmadığından, o zatların yüksek ve parlak makamlarını ve o makamların iktizalarını tam manası ile idrak edemiyoruz. Bu yüzden kendi dar havsalamız o gibi şeyleri işitince abartı gibi geliyor.
Mesela, sahabelerin harp meydanlarında Hz. Peygamber (asv)'e gelen oka karşı gözünü uzatmasını ne ile izah edeceğiz? Dünyada bu fedakarlığı yapan bu zatlar ahirette neden yapmasın?..
|