Şeyhülislam Mustafa Sabri: 2004'ün 29 Temmuz'unda Hanefî mezhebine mensup bir kimsenin diş dolgusu yaptırması halinde bunun mezhebe göre gusle mani bir durum teşkil edip etmeyeceğini soran okuyucuya verdiğim cevapta şöyle demiştim: "… Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Hanefî mezhebine mensup bir kimse dişine kaplama veya dolgu yaptırdığı zaman, yaptırdığı bu kaplama veya dolgu asıl diş hükmüne geçer ve Said Nursi merhumun da dediği gibi kaplama veya dolgunun altında kalan asıl diş, "ağzın zahiri" hükmünden çıkar; yıkanmaması guslü iptal etmez…"
Bu cevap üzerine elektronik posta yoluyla bunun yanlış bir hüküm olduğunu, Hanefi mezhebinde buna cevaz bulunmadığını ve bu durumdaki kimselerin, gusülde ağzın içini yıkamayı şart görmeyen –Şafiî mezhebi gibi– bir mezhebi taklit etmesinin tek çıkar yol olduğunu ileri süren birçok mesaj almıştım. Mesaj sahiplerine özel cevaplar verdiğim ve o an için fazla uzatmak istemediğim için "uzatmalar"ı bu köşeye yansıtmamıştım.Gelen itirazlar arasında, Zâhid el-Kevserî merhumun –bahsi geçen yazımda zikrettiğim– mektubunun asılsız olduğu da ileri sürülüyordu. Mektubu bizzat görüp inceleyen muhterem Yusuf Özcan hocanın adını da o yazıda zikrettiğim halde, meseleyi kaynağından araştırma zahmetine katlanmayan bazı kimseler, ithamcı söylemlerine ve "diş dolgusu Hanefi mezhebine göre gusle mani değildir" diyenleri, "insanları gusülsüz gezdirenler" olarak damgalamaya devam etti.Geçenlerde arşivimde bulunan "Yarın" gazetesinin nüshalarını incelerken Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi merhumun bu meseleyle ilgili bir fetvası gözüme ilişti. (Sahipliğini oğlu İbrahim Sabri Efendi'nin yaptığı bu gazete merhum tarafından 1923 sonrası Türkiye'den ayrıldıktan bir süre sonra gittiği Yunanistan'da çıkarılmaya başlamış ve yaklaşık 5 yıl süreyle yayımlanmıştır.) Bugün o fetvayı kısmen sadeleştirerek ve latinize ederek sizlere aktaracağım. (Parantez içi ilaveler, ifadeyi kolay anlaşılır kılmak için tarafımdan konmuştur.) Mezkûr gazetenin 1929 Haziran'ında neşredilmiş olan 46. sayısında (s. 3) merhum şöyle demiş:"Okuyucularımızdan birçok kimse, "Çürümüş dişleri doldurmak veya "kurun" tabir olunan altından zarflar içerisine almakta abdest ve gusle bir mani var mıdır?" diye benden sual ediyorlar."Kendilerine (şöyle) cevap verebilirim ki; çürümeye yüz tutan dişleri sağlamlaştırarak heder olup gitmekten muhafaza için mezkûr suretlerden birisi ile erbabına tedavi ettirmekte Şer'an hiçbir mahzur yoktur. Fıkıh kitaplarında bu meseleyi aynı aynına (birebir) bulmak kabil olmadığına bakarak bazı ulema bunu tecviz etmekten (caiz olduğunu söylemekten) ihtiraz ederlerse de (sakınırlarsa da) Şeriat-ı İslamiye'nin temel kaidelerinin buna müsait olacağı hiç şüphe götürmez. İslam dininde güçlük kaldırılmıştır; İslam dininde tedavi meşrudur."Bu esaslara istinaden, insan, dişlerini fennin (bu sahadaki teknolojinin) icabına göre tedavi ettirdikten sonra dolgu mahallerine abdestte ve gusülde suyu ulaştıramamak meselelerine gelince; Fukaha-i Kiram, abdestte ve gusülde suyu ulaştırmakta güçlük bulunmayan mahalleri yıkamak yeterli olduğunu sarahaten söylüyorlar. Hatta bu cihetle mezkûr meselenin Fıkıh kitaplarında sarahaten yeri bulunmadığı bile müsellem (kabul edilmiş) değildir denilebilir."Bunu, cebire (kırık kemiğin kaynaması için üzerine konan tahtaları sabitlemek için sarılan sargı) üzerine mesh meselesine kıyas etmek de mümkündür. Çürük dişleri kapatan dolguların ve altın "kurun"ların altında kalan yerler dahil-i beden (bedenin iç kısmı) hükmünü alarak, onlara bedel sonradan üzerinde bulunan dolguları ve "kurun"ları yıkamakla abdest ve gusül vazifeleri yerine getirilmiş olur. Hasta bir uzuv üzerindeki sargının altına suyu ulaştırmakta zarar var ise, üzerine mesh etmek kifayet edeceği de Fıkıh kitaplarında musarrahtır (açıkça belirtilmiştir)."Hülasa, ne taraftan bakılsa, dişleri tedavi maksadıyla doldurmaya Şer'an bir engel yoktur. Doldururken abdestli bulunmak da lazım değildir. Mezkûr dişlerde gusül vazifesi, zahir-i beden (bedenin dışı) hükmünü alan dolguya ve "kurun"a intikal ederek, bunları yıkamakla taharet-i tamme (tam temizlik) hasıl olacağından, yara üzerindeki sargıya mesh edenlerin başkalarına imamlığı caiz olduğu gibi, dişi dolgulu kimselerin dolgusuz kimselere imameti de caizdir."
Mustafa Sabri
Bkz: http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=yazdir&tur=gazete&no=316
Soru: Sizin de bildiğiniz üzere gusül abdestinde ağzın içini yıkamak, Hanefi ve Hanbeli mezhebinde farz, Maliki ve Şafii mezhebinde ise sünnettir. Bu durumda Hanefi mezhebine tabi ve ağzında diş dolgusu olan bir müslüman Maliki veya Şafii mezheplerinden birini taklit etmezse farzı terk etmiş olup, guslü sahih olmaz mı? Bir hoca her gün radyoda ısrarla guslünün sahih olmayacağını, cünüplükten kurtulamayacağını söylüyor. Başka Mezhepleri taklit etmenin ölçüsü nedir? Bu konuda fetva nedir?
Cevap:.Soruda da ifade edildiği gibi gusül abdesti esnasında ağzın içini yıkamak Hanefi ve Hanbeli mezheplerinde farz iken, Şâfiî ve Mâlikî mezheplerinde sünnettir. Kaplama veya dolgu dişin Hanefi mezhebinde gusle mani olduğunu söyleyenler, Hanefi Fıkıh kitaplarında mevcut şu hükümden hareket ediyor: Gusül esnasında su, diş çukurundaki yemek kırıntısının altına ulaşmazsa gusül sahih olmaz. Bu mesele ile ilgili olarak el-Kevseri merhum, Düzce'den kendisine mektupla sorulan bir soruya Kahire'den şu cevabı göndermiştir: "Diş doldurtma (dişe dolgu yaptırma) meselesinde ince eleyip sık dokuyorsunuz. İmam-ı A'zam, ayetteki (5/el-Maide, 6 ayeti) "fettahherû" (iyice temizlenin) emrine istinaden, külfetsiz olarak suyun ulaşabileceği her yere ulaştırılması gerektiği görüşündedir. Binaenaleyh "mazmaza ve istinşak (ağzın ve burnun içinin yıkanması) gusülde farzdır" demiştir. Lakin hiçbir zaman "temiz iken diş doldurtmayınız" veyahut "doldurttunuz ise yıkanacağınız zaman dişlerinizi söktürünüz" dememiştir. Bunun ilerisine gitmek ona iftira olacak. Fıkıh kitapları meydanda! "Erkek hakkında kullanılması yasak olan altın, diş kaplamasında ve perkitilmesinde (dişin sağlamlaştırılmasında) kullanılabilir mi meselesi malum. (Bu mesele) İmam Muhammed'in "es-Siyeru'l-Kebîr"inde ve "el-Muvatta"ında olduğu gibi, takriben her Fıkıh kitabında da mevcuttur. Hatta hafız Cemâluddîn ez-Zeyla'î, "el-Hidâye"nin hadislerinin tahrici olan "Nasbu'r-Râye"de, "Uhud günü (savaşta) dişim kırıldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v), altından diş edinmemi (yaptırmamı) emir buyurdu" ve "Osman dişlerini altınla kaplattı" gibi hadis ve eserler mevcuttur. (Bu rivayetlerde geçen) "tadbîb"in "kapla(t)mak" ve "şedd"in "perkitmek" manasında olduğu malum. (...) "Bunlarda "su altlarına geçerdi" denilemez. (...) Parası olan dişini doldurtsun ve yaptırsın; hiçbir Şer'î engel yoktur. Dişlerin ne olduğu da malumdur. Temizlikleri mucib-i tereddüt olamaz..." (Bu mektubu"Gençlik ve Namaz" adlı kitabında (339-40) nakleden muhterem Yusuf Özcan hoca, onu bizzat görerek tahkik ettiğini belirtiyor.) Yusuf Özcan hoca, mezkûr kitabında bu mesele ile ilgili olarak merhum Ö. Nasuhi Bilmen ve Said Nursi'den de birer fetva nakletmiştir. Her iki fetvada da zaruret ve hacet durumunda dişleri kaplatmanın veya doldurtmanın caiz olduğu ifade edilmiştir. el-Kevseri merhumun fetvasında herhangi bir zaruret veya hacet söz konusu edilmediği halde Ö. Nasuhi Bilmen ve Said Nursi'nin fetvalarında, cevazın zaruret veya hacet şartına bağlandığı dikkat çekmektedir. Keza Hanefi ulemadan el-Kâsânî merhum da kaplamanın dişe tabi olduğunu, tabiin de asıl hükmünde olduğunu söylemiştir. Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Hanefi mezhebine mensup bir kimse dişine kaplama veya dolgu yaptırdığı zaman, yaptırdığı bu kaplama veya dolgu asıl diş hükmüne geçer ve Said Nursi merhumun da dediği gibi kaplama veya dolgunun altında kalan asıl diş, "ağzın zahiri" hükmünden çıkar; yıkanmaması guslü iptal etmez. Diş dolgusu veya kaplaması yaptırmış olan kimsenin, şüpheden kurtulmak için, bu işlemi yaptırmadan önce ihtiyaten cünüplük veya hayız halinden gusletmiş olması ve bu işlemi yaptırdıktan sonraki gusüllerinde Şâfiî veya Mâlikî mezheplerinden birini taklit etmesi uygundur. Bu iki mezhepte niyetin farz olduğu malumdur. İçinde herhangi bir tereddüt kalmamasını isteyen kimse, gusül abdesti almadan önce –mesela– Şâfiî mezhebine göre gusletmeye niyet etmeli ve bu mezhepte gusül abdestini bozan durumları öğrenip onlara riayet etmelidir.Soruda yer alan "başka mezhepleri taklidin ölçüsü" meselesine gelince, başka bir mezhebi taklidin istismar konusu yapılmaması için öncelikle ortada bir zaruret veya ihtiyaç bulunmalıdır. İkinci olarak, fetvasıyla amel edilen mezhebin, amel edilen konuyla ilgili hükümlerinin iyice bilinmesi ve bunlara riayet edilmesi gerekir. Ve nihayet bir tek amelde birden fazla mezhebin fetvasıyla amel edilmemelidir. Söz gelimi Şâfiî mezhebine göre namaz kılan bir kimse, bu mezhepte namazı bozan fiiller olarak belirlenen hususlara riayet etmelidir. Bunlar arasında Hanefi mezhebine veya bir başka mezhebe göre namazı bozmayanlar olabilir. Ancak taklit ederek amele başladığı mezhepte o fiiller namazı bozduğu için bunların başka bir mezhepte namazı bozmayan fiiller arasında sayılmış bulunmasına aldanılmamalıdır.
Diş doldurtma veya kaplatma mevzûunda hiçbir kayda dayanmadan ve dinî araştırmaya lüzum görmeden verilen müsade, ifratta yanılmadır. Hiç câiz olmayacağını iddia da tefritte bocalamaktır. Mâkul ve meşru olan davranış, dinî ölçülere dikkat ve riayet ederek çözüm aramaktır. Şöyle ki:
a) Önce zaruret olup olmadığının incelenmesi;
b) Zaruretin miktarı tesbit edilerek onun dışına çıkılmaması;
c) Daha sonra dinimizin ruhsat esaslarından faydalanarak diş kaplatma veya doldurtma işinin yapılması.
Meselenin tetkik ve tahliline girişmeden önce bir hususu açıklamak istiyoruz: Hanefi mezhebi müctehidlerinin ve ilim adamlarının bu mevzudaki ihtilafı, diş doldurtma veya kaplatmanın caiz olup olmadığında değildir. Bu hususun cevaz noktasında ittifak vardır. İhtilaf, dişi bağlatmak veya kaplatmakta kullanılacak maden üzerinde olmuştur. İmam Ebu Hanife, kaplatma işinin gümüş ile yapılmasına müsaade etmiş ve onun bu ictihâdına İmam Ebu Yusuf da katılmıştır. İmam Muhammed ise dişleri bağlatmanın veya kaplatmanın altın veya gümüş ile yapılabileceğini ifade ve ictihad etmiştir
(1). İmam Ebu Yusuf'un İmam Muhammed'in içtihadına katıldığına dair bir rivayet de bulunmaktadır
(2). İmam Muhammed'in telifâtından bulunan ve zâhirürrivâye kitaplarının arasında zikredilen "el-Câmiussağîr" de şöyle ifade edilmektedir: "Dişler oynayıp sallandığı vakit düşmesinden korkulursa, sahibi onu (yandaki dişlere) bağlatmak dilerse gümüş ile sıkıca bağlatabilir. Fakat altın ile bağlatamaz. Bu, İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin içtihadıdır. İmam Muhammed (rahmetullâhi aleyh), "altın ile de gümüş ile de bağlatabilir" demiştir (3). Hâkim'in "el-Münteka" adlı kitabında İmam Ebu Hanife ve İmam Ebu Yusuf'un görüşleri şöyle nakledilmektedir: Bir kimsenin dişi sallandığı zaman, düşmesinden korkarsa, altın veya gümüş (tel) ile bağlatmasında Ebu Hanife ve Ebu Yusuf'a göre bir beis yoktur. "Muhît" adlı eserde de böyle nakledilmektedir
(4). Ashâb-ı tercihten bulunan Kâdîhân'ın "Fetâvâ-i Haniye" adlı eserinde, Hâkim'in beyanına açıklık getiren şu ibare mevcuttur: "Bir kimsenin ön dişi sallansa ve fakat henüz düşmüş olmasa, düşmesinden de endişe edilse, altın veya gümüş ile bağlatmakta bir mahzur yoktur. Bu bir zinet gibi (hükme bağlanacak mesele) değildir
(5). Bu meselenin gümüş ile olan cevazında Hanefi imamlarının icmâı vardır
(6). İmam-ı Azam (rahmetillâhi aleyh)'e göre, düşmüş bulunan bir dişin yerine gümüş diş taktırmakta bir mahzur yoktur
(7). İmam Muhammed'in diş bahsinde altın ile gümüş arasında bir ayrım yapmadan müsaade verdiği düşünülünce, çıkmış bir dişin yerine altın veya gümüş diş taktırmanın cevazı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. İslâm âlimlerinin bu husustaki fetvalarının dayanağı, Ebu Dâvûd,Tirmizî ve Nesâî'nin rivayet ettikleri hadis-i şeriftir. Arfece bin Es'ad (r.a.) in Külâb vakası günü düşmanın kılıç darbesi ile burnu kesilmişti. Bunun üzerine, gümüşten burun taktırmış ise de koku yapmıştı. (Bu kendisini rahatsız bırakınca) Peygamber (s.a.v.) ona altından (takma) burun yaptırmasını emretti
(8). İmam Muhammed, bu hadisi içtihadına mesnet olarak almış ve altından diş yaptırmakta ve kaplatmakta bir beis olmadığı içtihadında bulunmuştur
(9). İmam Muhammed (rahmetullâhi aleyh) in telifâtından bulunan "es-Siyer'ul-kebîr" adlı eserin ibaresinde dikkat çekici beyanlar vardır. Şöyle ki: "En yettehize sinnen min zehebin" (10) ifadesi, altından diş yaptırmak; "en yüdabbibe esnânehû" ibâresi ise, enli bir şey ile dişi her tarafından kaplarcasına diğerine bağlamak mânâsına gelmektedir
(11). Diş mevzuu ile ilgili olarak fıkıh kitaplarında geçen üç ayrı ifade göze çarpmaktadır: Şedd: Sallanan dişleri, sağlam olanlara sağlamca bağlamaktan ibarettir.Talik: Kişinin çıkmış bulunan dişini veya besmele ile kesilmiş bir koyunun dişini yahut gümüş veya altından yapılmış bir dişi yandakilere tutturmaktır. Tadbib: Enli ve yassı hale getirilmiş maden ile (altın veya gümüş ile) dişi yukarıdan aşağı doğru kaplarcasına diğerine bağlamaktan ibarettir
(12).Mecdüddîn Firûzâbâdî'nin "Kâmus" tercemesinde bu tadbib kelimesi şöyle açıklanmaktadır: "Bir nesne (şey) üzerine avırılıp mecmûunu ihtiva eylemek mânâsınadır". Bu cümlede geçen "avrılmak" kelimesi, "bir şeyin üzerine kapanır gibi eğilmek"
(13) diye açıklamıştır, Tadbib, yukarıdan aşağı doğru kapatmak, kaplamak, kuşatmak; şedd kelimesi ise, aşağıdan yukarı doğru çıkan bir bağlama şeklini ifade etmektedir. Zira şeddin mânâları arasında irtifâ (yükselme) de vardır. Güneş doğup yükselince Arablar, "şedden-nehâru" derler
(14).Bu hususa mesned olacak nakiller sadece Arfece hadisinden ibaret de değildir. İslâmî eserler tedkik edildiğinde başkaca beyanlara tesadüf etmek de mümkündür. Şöyle ki:
a) İbnü Kaanî, "Mü'cem'üs-sahabe" adlı eserinde Abdullah bin Abdullah bin Übey bin Selül'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Uhud harbî günü, benim ön dişlerim ufalanmıştı. Bunun üzerine, Peygamber (s.a.v.) bana, altından diş yaptırmamı emretti"
(15).b) Taberânî, "Mucem'ül-vasat"da Abdullah bin Ömer (r. anhümâ) dan Hişâm bin Urve'nin rivayet ettiği hadiste Hz.Ömer'in ön dişinin düştüğünü, Peygamber (s.a.v.)'in onu altınla bağlatmasını emrettiğini rivayet etmiştir
(16).c) Amr bin Heysem Ebû Kutun, "Abdullah bin Avn'ın bazı dişlerinin altınla bağlanmış olduğunu gördüm" demiştir
(17). İbni Sâ'd, bu zât hakkında "Sîka, verâ sahibi ve ibadete düşkün" ifadesini kullanmaktadır.
d) Peygamber (s.a.v.)'in damadı Hz.Osman (r.a.)'ın dişlerini altın ile kaplattığını Vâkıd bin Yasin haber vermiştir
(18).e) Enes bin Mâlik'i, bilekleri üzerine (oturtan) çocuklarının tavaf ettirdiklerini ve Hz. Enes (r.a.)'in dişlerinin altınla bağlanmış olduğunu gördüğünü Taberânî "Mûcem'inde Muhammed bin Sâdan'dan rivayet etmektedir
(19).Burada bir sual hatıra gelmektedir: "Diş kaplatmak veya doldurtmak, gusle mâni teşkil eder mi?". Diş onarımı ile ilgili üç şeklin hangisi olursa olsun, altına suyun geçmeyeceği açıktır. Bu sebeple gusle mani olmaları akla gelmekte ise de, bağlanan tellerin veya kaplanan parçaların asıl makamına kâim olacağı ve suyun onlara isabetinin kâfi geleceği ifade edilmiştir. Mesela, bir kimsenin kolu veya ayağı kırılsa da alçıya alınmış olsa, gerek gusül için gerekse abdest için sargının üzerine mesh edilmesi yıkama yerine geçer. Bu arıza, aylarca ve hatta yıllarca devam etse, dinimizin müsadesi de o kadar bir müddet uzayıp devam eder. Usul-i fıkıhtaki kıyas bahsi gözden geçirildiği zaman görüleceği üzere, diş kaplatmayı vücuda yapışmış mum veya balık puluna kıyas etmek, kıyâs-ı celinin "tesiri zayıf" kısmına girer. Bu kısmın illeti müessiresi kuvvetsizdir. Bu mevzûu kıyâs-ı hafînin '"tesiri kavi" kısmına uygun bir biçimde ele alıp, kırık bir uzvun üzerindeki sargıya veya alçıya kıyas etmek daha uygundur. Zira makîs ve makîsün-aleyh arasında bulunan şartlar ve benzerlik bu kısımda daha kuvvetlidir. Usul-i fıkıh ilmine âşinâlığı bulunan ilim sahiplerinin mechûlü değildir ki, kıyâs-ı hafînin "tesiri kavi" olan kısmı, kıyâs-ı celînin "tesiri zayıf" olan kısmına tercih olunur
(20). Hanbeli mezhebine göre, gusülde ağzın ve burnun içini yıkamak farzdır. Hanefi mezhebine göre guslün farziyyetini bildiren âyet-i kerimedeki "fettahherû" emr-i ilâhîsine binâen, ağzın ve burnun içinin yıkanması ictihada dayalı bir farzdır
(21). Şâfiî ve Mâlikî mezheblerinde ise mazmaza ve istinşâk gusülde sünnettir
(22). Zaruret sebebiyle kaplatılan veya dolgu yaptırılan bir diş gusle mâni değildir. Zira zarûret halleri dinî kaidelerden müstesna tutulmuştur
(23). Zarûret, meşakkat ve zorluk bulunduğu zaman yıkanması gereken mahalle suyu ulaştırmak şart değildir. Muteber fıkıh kitaplarının bu husustaki sarih hükmü şöyledir: "Vücuttan meşakkatsiz olarak yıkanması mümkün olan her yerin yıkanması farzdır."
(24) " Meşakkatsiz olarak yıkanması mümkün olan" ibaresi, ihtirâzî bir kayıttır. Yıkanmanın farz olmasında "meşakketin bulunmaması" gerektiğinde fıkıh âlimlerinin görüş birliği vardır
(25). "Zarar verme ihtimali bulunduğundan dolayı, gusül yapılırken gözün içini yıkamanın şart olmadığı muteber fıkıh kitaplarında sarahatle ifade edilmektedir
(26).Kadına meşakkat vereceğinden dolayı, örülmüş haldeki saçlarının gusül sırasında çözülmesi şart kılınmamış, sadece saç diplerinin yıkanması yeterli görülmüştür
(27). Henüz sünnet olmamış bir erkeğin, tenâsül uzvunu örten derinin ağız kısmının dar olması da sıyrılmasında zorluk bulunması, zorlandığı zaman acı vermesi halinde dış kısmının yıkanmasının kâfi ve caiz olduğu ifade edilmektedir
(28). Muhakkak ve şüphe götürmeyecek derecede açık olan cihet şudur: Gusülde vâcib olan husus, yıkanması meşakkatsiz olarak mümkün olan yeri yıkamaktan ibarettir. Bu sebeple, diş kaplatma ve doldurtma meselesinin tedkiki, fıkıh kitaplarının gusül bahsinde değil, ya "Kitâb'ül -kerâhiyeti ve'l -istihsân", ya "Kitâb'ül-hazri vel-ibâha" veya "Kitâb'ül-libâsi ve'z-zinet" bahislerinde ele alınmış bulunmaktadır. Bu hususta İslâm âleminin âlimleri arasında bir uyuşmazlık yoktur. Bazı fetva sahiplerinin bu husustaki duraklaması, dinî hükmü değil, o şahsın seciyyesini aksettirmiş olur. Bizler, ictihad derecesine ulaşamayız. Bu itibarla delilimiz müctehitlerin sözü olacaktır. Halbuki ne ictihad sahiplerinden böyle bir söz işitilmiş, ne de bir kitapta müşahede edilmiştir. Bu mevzuda fıkıh bilginlerinden nakl olunan hususlar, diş doldurtma veya kaplatmayı nefye, yasaklamaya değil isbâta ve cevaza delâlet etmektedir.
(1) Fetâvâ-i Haniye, c. 3, sh. 413.
(2) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 336.
(3) Aynı eser aynı cild ve sayfa
(4) Aynı eser aynı cild ve sayfa
(5) Fetâvâ-i Haniye, c. 3, sh. 413.
(6) Fetâvâ-i Bezzâziye, c. 6, sh. 369.
(7) Fetâvâ-i Haniye, c. 3, sh. 413.
(8) Ebû Dâvûd, c. 4, sh. 92; Tuhfetü'l-Ahvezî, c. 5, sh. 464-465.
(9) es-Siyeru'l-Kebir, c. 1, sh. 132.
(10) Mânâsı: Altından diş yaptırmaktır.
(11) Kâmus-ı Okyânûs
(12) el-Muğarrib fi Tertîb'il-muarrib, sh. 279.(13) Tanıkları ile Tarama Sözlüğü, c. 1, sh. 285.
(14) Vankulu (lügati), c. 1, sh. 275.
(15) Tuhfetü'l-Ahvezî, c. 5, sh. 466.
(16) Nasb'ür-râye alâ ehâdis'il-Hidâye, c. 4, sh. 237.
(17) Tuhfetül-Ahvezî, c. 5, sh 466.
(18) Nasb'ür-râye alâ ehâdis'il-Hidâye, c. 4, sh. 237.
(19)Tuhfet'ül-Ahvezî, c. 5, sh. 466.
(20) Hukuk-ı İslâmiye ve Istılâhât-i Fıkhiye Kâmusu, c. 1, sh. 177 madde: 465-466
(21) Ni'metü'i-islâm, (Kitâbü't-Tahâre) c. 1, sh. 114.
(22) el-Fıkh' alâ mezâhib'il-erbea, c. 1, sh. 84.
(23) Fetâvâ-i Hindiye, c. 1, sh. 13.
(24) İbni Âbidin, c. 1, sh. 141.
(25) el-Fıkh alâ mezahib'il-erbea, c. 1, oh. 82.
(26) İbni Âbidin, c. 1, sh. 141; Fetâvâ-i Hindiye, c. 1, sh. 14.
(27) Fetavâ-i Hindiye, c. 1, sh. 14; İbni Âbidin, c. 1, sh. 142.
(28) Ni'metül-İslâm Kitâbü'Tahâre, sh. 115 (1) rakamlı not; Fetâva-i Hindiye c.1/13.(Mehmet Emre-Müslümanca Yaşama Sanatı)
bkz: http://semerkanddergisi.com/dis-dolgusu-ve-gusul/
Cevap iş dolgusu tedavi maksatlı olduktan sonra (ki, başka bir maksatla olması zaten mümkün değildir) abdeste ve gusle engel değildir. Bunun için bir başka mezhebe geçmek, sonra artık abdestini ve namazını o mezhebe göre kılmak ve bunu da belli merasimlerle yapmak gerekir şeklindeki bir anlayış bize göre gülünç, garip ve temeli bulunmayan bir anlayıştır. Dini, sırf kendi zannına dayanarak zorlaştırmak ve yaşanmaz kılmaktır. Bu sebeple de sadece bir yanlış değil, insanları dinden soğuttuğu için aynı zamanda bir yıkımdır. Bir defa abdestte ve gusülde ağzı yıkamak herkese göre vazgeçilmez bir şart değildir. Cünüp olan insandan Allah’ın (cc) istediği şey, “tertemiz yıkanmasıdır”. Şimdi ağzında diş dolgusu bulunan bir insan tertemiz yıkanamaz denebilir mi? Kaldı ki, dişin çürümüş olması bir hastalıktır ve dolgu ile tedavi edilerek, böyle olan bir dişin daha uzun yıllar hizmet etmesi sağlanmış olur. İslam ise bizden tedavi olmamızı ister. H. Peygamber (sav): “tedavi olun ey insanlar!” diye uyarıda bulunur. Ve vücudumuzun her hangi bir yerinde bir hastalık olsa ve orası sarılsa ya da alçıya alınsa, hastalık iyileşmedikçe insan bu sargının, ya da alçının altını yıkamak zorunda olmaz ve ömür boyu sadece onların üzerini meshederek abdest ve gusül alır. Bunun aksini söyleyen, ya da caiz olmayacağını iddia eden hiçbir fıkıh alimi yoktur.
bkz: http://www.youtube.com/watch?v=CVyze9DBzos
bkz: http://www.youtube.com/watch?v=WGNVA4EiQnY
bkz: http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/WebYayinOku.aspx?Sayfa=41&ID=33
Cevap: Diş doldurmak bir tedavidir. Tedavi edilen uzvun üstünün -sargı, dolgu, alçıya alma gibi- geçici veya devamlı olarak kapatılması gerekiyorsa (tedavi bunu gerektiriyorsa) kapatılır. Kapatılırken (dolgu, sargı, alçı yapılırken) hastanın abdestli ve gusüllü olması da gerekmez. Abdestli olmak, yaranın, çürüğün, kırığın üstünü kapatırken değil, sağlam ayağa, üzerine meshetmek üzere mest giyerken gereklidir. Diş doldurulduktan ve dolguyu korumak için üstü de kaplandıktan sonra dolgu ve kaplamanın dışı, dişin dışı yerini alır. Bu sebeple ağız yıkanırken kaplı dişler de yıkanmış sayılır. Sargı gibi kabul edenlere göre, ağza su alınca diş de meshedilmiş olur. Bu hükümde mezhepler arasında bir ihtilaf olamaz ki siz başka mezheplere uyasınız. İhtilaf, abdest ve gusülde ağzı yıkamanın farz olup olmaması ile ilgilidir. Bizim meselemizde ağız yıkanmaktadır. Kaplamanın üstünün yıkanması veya meshedilmesi, dişin kendini yıkama yerine geçtiğine göre -ki bu konuda da ihtilaf olamaz; çünkü hüküm zarurete dayanmaktadır- kaplı dişlerle abdest alan ve gusledenin bu amelleri bütün mezheplere göre sahih olacaktır. Eğer yaptığınız amel (abdest, namaz...) bir mezhebe göre sahih, diğerine göre bâtıl (hükümsüz, bozuk) olsaydı -müctehid değilseniz- sizin yükümlülüğünüz, aldığınız fetvaya göre amel etmekten ibaret olurdu. Bir müftü (âlim) size, "kaplı veya dolgulu dişlerle alınan gusül ve abdest sahihtir" der, siz de böyle yaparsanız artık başka mezheplere de riayet etmek gibi bir yükümlülüğünüz olmaz.
Buna göre de Diş dolgusu Gusle mani değildir.
Bununla ilgili şöyle bir bilgi aktarılmaktadır:
Yahudiler, İttihat ve terakki fırkasıyla işbirliği yaptı. Bütün şer güçler, sultana karşı birleşti. 1909 da tahttan indirilip, bütün Müslümanlar öksüz bırakıldı. İttihat ve terakkinin başında bulunanlar, din düşmanlarını ve masonları devletin en yüksek mevkilerine getirdiler. Hatta Şeyh-ül-İslam yaptıkları Hasan Hayrullah ve Musa Kazım mason idi. Ülkeyi kana buladılar.
bkz: http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=4060
Filhakika Hasan Hayrullah'ın pek te hayırlı işler içinde olmadığı doğrudur.Ama verilen bilgiler onun içinde bulunduğu eylemlerden olmadığı için atmasyondur..Doğrusu , Hasan Hayrullah'ın Şeyhülislamlıkta bulunduğu yaptığı son tarih 1877'dir .İttihad ve Terakki bu tarihten 12 yıl sonra yani 1889 yılında kurulmuştur..
bkz: http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ttihat_ve_Terakki
bkz: http://tr.wikipedia.org/wiki/Hasan_Hayrullah_Efendi
"Hanefi ve Şafii kitaplarında ihtiyaç olmaksızın yapılmakta olan altın ve gümüş kaplama dişlerin haram olduğu ve sadatı hanefiyeye göre cenabetin raf'ına mani olduğu anlaşılmakta olduğundan bunlar hakkında fetva varsa bildirilmesine dair Silvan müftülüğünün 05/07/1945 günlü yazısı okundu: Müslüm bir diş tabibinin muayene neticesinde gösterdiği sıhhi lüzum üzerine dişleri gümüş ve altın madeni bir madde ile doldurtmak veya kaplatmak veya birbirine bağlatmak caiz ve böyle yapılan dişlerin zahirini yıkamak abdest ve gusulde kafi ve sahibi tahirdir.""Ancak ihtiyaç ve zaruret olmaksızın (mesağı şer'i olmadığı halde) dişlerini doldurma, bağlatma veya kaplatma yaptırmış olanların bu doldurtma ve kaplatmaları dişleri yapışmakla gusul ve abdest esnasında bunların çıkarılmasında hareç olduğundan, suyu diş kaplama ve dolgularının altına isali mümkün olmayıp zahirini yıkamak kafi ve bu suretle sahibi tahir olur."