|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
xxx
HADÎS VE SÜNNET’İN TANIMI |
Hadîs; "tahdis" mastarından haber vermek manasında bir isim iken, sonraları Hz. Peygamber'e nispet edilen bir söz veya iş yahut bir takrire ad olmuştur. Çoğulu ehâdisdir.(Ebu'l-Beka, Eyyub b. Musa, el-Külliyât (tah. Adnan Derviş), 2. baskı, Beyrut, 1993,1/370)
Bazı âlimler, hadîs kelimesinde "yenilik” manası sezip, onun "kadim" kelimesinin karşıtı olduğunu söyleyerek "kadim" sözüyle Kur'ân'ı, "hadis" sözüyle de peygamberimize izafe edilen şeyleri kastetmişlerdir.(Suphi Salih, Ulûmu'l-Hadis, 4-5)
Peygamberimiz(a.s) "hadîs" kelimesini bizzat kendi sözü hakkında kullanmıştır.(Buhari Rikak,51)
Sünnet; yol manasınadır. Bu kelime, iyi yol için de kötü yol için de kullanılır. Ancak şeriat dilinde, dinde hoş karşılanarak takip edilen yola bu ad verilmiştir. Dinde takip edilen yoklan maksat (Ebu'l-Beka, Külliyât, s. 497) Rasulullah'ın (a.s.) ve dinde örnek olmuş sahabenin takip ettiği yol kastedilmiştir. Bundan dolayıdır ki Rasulullah(a.s); "Benim sünnetime ve Benden sonra Hulefa-i Raşidin'in sünnetine tabi olunuz" buyurmaktadır. (Ebu Davud,Sünnet,5; Tirmizî, İlim,16; İbn Mace, Mukaddime,6; Darimi, Mukaddime, 16; Müsned,V/126,127)
Hadîs ve sünnet, biri diğerinin yerinde kullanılan iki kelime olduğu kabul edilmiş ve bunlardan bir sözün, bir hareketin, bir takririn veya bir sıfatın Resul-i Ekrem (a.s.)'e izafesi anlaşılmıştır.(Suphi Salih 'Ulûm,3) Yalnız Ebu'l-Beka'ya göre sünnet, hadîsten daha umûmîdir. Zira sünnet kelimesi; sözü, işi ve takriri ifade ederken; hadîs sadece sözü kapsar.(Ebu'l-Beka Külliyât,497) Subhi Salih ise, "Hadîs; hem fiil, hem söz, hem de takriri ihtiva ettiğinden umûmî; sünnet, ise sadece fiili içerdiğinden daha hususidir, "der. (Suphi Salih 'Ulûm, 5)
Ancak bir çok yerde sünnet; hadîs' den farklı anlamda kullanılmışsa da hadîsçiler, bunların delalet bakımından eşit olduğunu veya en azından birbirlerine yakın olduklarını kabul etmişlerdir. Bazı muhaddislerin Hadîsle sünnet, eş manalıdır" sözlerinden maksatları da budur.(Suphi Salih 'Ulûm,8) O halde bu iki türlü isimlendirmenin aslına bakmayacak olursak hadîsle sünnet aynı şey olmuş olur.
Fakat mutlak sünnetin sadece Rasulullah'ın (a.s.) sünnetine has olduğu söylenemez. Zira hukukçular nezdinde sünnet, din yoludur.(Ebu'l-Beka, Külliyât, 497) Bu da ya Rasulullah'ın (a.s.) ya da sahabenin söz ve fiiline dayanır. Gerçi İmam Şafiî, sünnetin sadece Rasulullah'a (a.s.) ait olan olaylara denilebileceğini söylerse de sünnet normalde tabi olunan ve uyulan yol anlamına geldiğine göre mecazen sahâbînin söz ve fiiline de sünnet adı verilebilir.(Ebu'l-Beka, Külliyât, 498.) Ebu'l-Beka der ki; Bize göre sahabeyi taklit vacip olunca onların yolu, Rasulullah (a.s.) yoluna tabi olmaktan başkası olamaz. Bu da, onların yolunun da sünnet olduğuna delalet eder."
Şunu da hemen ilave edelim ki sünnet dinde uyulan yol anlamına geldiğine göre müstehabı, mubahı, vacipleri ve farzları da içine alır.
Hz. Peygamberin (a.s.) söylediği sözlere, yaptığı hareketlere ve kendisine aktarılan bir olay karşısında susarak onu onayladığını göstermesine sünnet denir. Yüce Allah'ın emri olan farzlar ve vaciplerin dışında uyulması gerekli olan bir yoldur. Sünnet, dünya ve ahireti anlama ve yaşamada, Kur'ân'dan sonra ikinci kaynaktır. Allah'ın kitaplarını kabul etmemek, Allah'ı reddetmektir, Hz. Peygamber'in(a.s.) sünnetinin kaynak olduğunu kabul etmemek, Hz. Peygamberi(a.s.) reddetmektir. Yüce Allah(c.c.), tüm mü'minlere Hz. Muhammed'e(a.s.) itaat etmelerini emretmiş, "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin, sizden olan yetkililere de. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü, hemen Allah'a ve Peygamberine arz edin onu, eğer Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanan müminler iseniz. Bu hem hayırlı hem de netice itibariyle daha güzeldir.” (Nisa, 59)
Kur’an, insanları Hz. Peygamberin emirlerine aykırı davranmaktan, sünnetini değiştirmekten şiddetle kaçındırmıştır. "...Peygamberin emirlerine aykırı hareket edenler, baslarına bir bela gelmesinden veya kendilerine acıklı bir azap dokunmasından sakınsınlar"
Hz. Peygamber(a.s.), Allah’ın âyetlerini sadece aktarmakla değil, aynı zamanda açıklamakla da görevlidir. " Onları açık mucizelerle ve kitaplarla göndermiştik. Sana da bu Kur'an'ı indirdik, insanlara kendilerine indirileni anlatasın diye. Belki düşünürler.”(Nahl 44) Kur'ân âyetlerini, Allah'ın en seçkin ve vahyi aktarmakla sorumlu olan son peygamberinden daha iyi kim anlar ve açıklar ki? Son zamanlarda birtakım kişilerin, Allah’ın ayetlerini Hz. Peygamberden daha iyi anladıklarını(?) sanıp, Hz. Peygamberin (a) sünnetini devre dışı bırakmak istemeleri, Kur’ân ayetlerini kendi istek ve arzuları doğrultusunda yorumlama çabalarından kaynaklanmaktadır.
O’nun yaşantısı da mü'minler için en iyi örneği teşkil eder. Kendisini Kur’ân ahlakıyla süsleyen, "Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hûd/112) ayeti indikten sonra, acaba doğruluk üzere değil miyim diye şüpheye düşüp, aylarca gülümsemeyen, ancak "Sen dosdoğru bir yol üzeresin" (Yasin 36/3) âyetiyle sevinip, tebessüm etmeye başlayan bir peygamber nasıl olur da örnek olmaz ki? "Andolsun ki, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlara ve Allah’ı çok zikredenlere, Allah'ın resulünde mükemmel bir örnek vardır.” (Ahzab,21)
*************************************************************************************************
Kaynak:
1-İ'laü's-Sünne, Zafer Ahmed et-Tehanevi, Yeni Usulü Hadis, İbrahim Canan
2-el-Menaru'l Münif, İbni Kayyım Cevziyye, Cantaş Yay.
3-Mevzu Hadisler, M.Yaşar Kandemir,D.İ.B.
4-Akıl Vahiy Açısından Sünnet, Dr. Mehmet Erdoğan, İFAV
5-el-Muvafakat, Şatıbi, İz Yay.
6-Kur'an Sünnet Bütünlüğü, Necati Kara, İhtar Yay.
7-Mevzu Hadisler, Abdulfettah Ebu Gudde, İnsan Yay.
8-Sünneti Anlamada Yöntem, Yusuf el-Kardavi, Rey Yay.
Rıza GÖRÜŞ
.
SÜNNETİN DELİL OLUŞU VE YERİ |
KİTAP'TA SÜNNETİN DELİL OLUŞU
Kendilerine itibar edilen bütün âlimler sünnetin (dinde) delil oluşunda ittifak etmişlerdir, ister beyan sadedinde olsun isterse müstakil hüküm getirsin bu böyledir. İmam Şevkâni bu konuda şöyle der: “Sünnetin delil oluşu ve hüküm koymada müstakil oluşu dini bir zorunluluktur. Buna ancak İslâm’dan nasibini almayan kimseler muhalefet ederler. (eş-Şevkâni, İrşadu'l Fuhûlâ s. 29)
1- “Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin, sizden olan yetkililere de. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü, hemen Allah'a ve Peygamberine arz edin onu, eğer Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanan müminler iseniz. Bu hem hayırlı hem de netice itibariyle daha güzeldir.” (Nisa/59)
Meselenin çözümünü Allah'a bırakmak, Kitâb'a başvurmaktır; Rasûlullah'a (s.a.) bırakmak ise, ölümünden sonra onun sünnetine müracaat etmektir. İbni Kayyim el-Cevziyye, İ'lâmu'l-muvakkıîn'de şöyle demektedir: Bütün müslümanlar, meseleyi Allah'a bırakmaktan maksadın, Kur’ân'a başvurmak; Rasûlullah'a (s.a.) bırakmaktan maksadın da, hayatında iken bizzat kendisine, Ölümünden sonra da sünnetine başvurmak olduğu konusunda icmâ etmişlerdir.
2- “Peygamber size neyi getirmişse onu alın; size neyi yasaklamışsa ondan kaçının." (Haşr 7) Kur'ân'da yer alan deliller göstermektedir ki, peygamberin getirdiği, emir ve yasak ettiği her şey, hüküm itibarıyla Kur'ân'ın getirdiklerine ek olarak katılmaktadır; bu durumda onun ayrı bir şey olması, ona ilave bir şeyler getirmesi gerekir..” (Haşr/7)
3- “Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur, kim de yan çizerse, kendilerine seni gözcü de göndermedik!” (Nisa/80)
4- “Andolsun ki, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlara ve Allah’ı çok zikredenlere, Allah'ın resulünde mükemmel bir örnek vardır!” (Ahzab/21)
5- “Biz herhangi bir peygamberi gönderdikse, sadece Allah'ın izniyle itaat edilsin diye gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelip günahlarına mağfiret dileselerdi, peygamber de onların bağışlanması için dua ediverseydi, elbette Allah'ı tövbeleri kabul eden ve merhametli bulacaklardı.”
“Yok, yok! Rabbine yemin ederim ki onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden nefislerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa/64–65)
Ensardan bir adam (Humeyd), Rasûlullah'ın (s.a.) huzurunda hurma suladıkları Harre su yolları hakkında Zübeyir'den davacı olmuştu. Ensâr'dan olan zat: "Suyu sal da geçsin!" demiş, Zübeyir ise onun bu teklifine razı olmamıştı. Derken Rasûlullah (s.a.) huzurunda davaya çıktılar. Rasûlullah (s.a.), Zübeyr'e: Ya Zübeyr! Sen sula, sonra suyu komşuna sal!" buyurdu. Ensarlı kızdı ve: "Yâ Rasûlallah! Bu adam halanın oğlu diye mi böyle söylüyorsun?" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamberin (s.a.) yüzünün rengi değişti ve: "Yâ Zübeyir! Sula, sonra suyu tıka, ta duvara kadar geri dönsün!" buyurdu. Zübeyir, yeminle bu âyetinin bu hususta indiğini söylemiştir.
Hz. Peygamber (s.a.), ilk önce Zübeyir'den komşusuna karşı müsamahalı davranmasını ve sulamanın en az derecesi ile yetinmesini, ondan sonra da suyu hemen ona salıvermesini istemişti. Ensâri, bunu anlamayıp üstelik kötü bir şekilde yorunca, bu kez Hz. Peygamber (s.a.), Zübeyr'e seri hakkını tam olarak kullanmasını ve toprak suya iyice kanıncaya kadar suyu kendisinde tutmasını emretti. (Müslim, Fedail 129) Oysa bu hüküm Allah’ın kitabında yoktur. Sonra bu âyet, onun hükmüne razı olmamanın imandan çıkmak olduğunu belirten ağır bir ifade de içermektedir. (el-Muvafakat, 4/12-13)
6- “Ve biz her gönderdiğimiz peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara iyice açıklasın; sonra da Allah dilediğini sapıklık içinde bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. Ve O, öyle her şeye galip, tam hüküm sahibidir.” (İbrahim/4)
7- “Onları açık mucizelerle ve kitaplarla göndermiştik. Sana da bu Kur'an'ı indirdik, insanlara kendilerine indirileni anlatasın diye. Belki düşünürler.” (Nahl/44)
8- “Allah'ı ve peygamberleri dinleyin, karşı gelmekten sakının! Eğer kulak asmazsanız biliniz ki, elçimize düşen sadece açık bir tebliğden ibarettir.” (Maide 92)
Daha başka buna benzer, Allah'a itaat ile Rasûlullah'a (s.a.) itaati ayrı ayrı zikreden nasslar vardır. Bunlar, Allah'a itaatin konusunun, Kitabında emredip yasakladığı şeyler olduğunu, Rasûlullah'a (s.a.) itaatin de, Kur'ân'da yer almayan ve bizzat kendisinden gelen emir ve nehiylere tâbi olmak suretiyle olacağını gösterir. Çünkü sünnet eğer Kur'ân'da zaten mündemiç bulunsaydı, o zaman o da Allah'a itaatten sayılırdı.
9-“Peygamberin size yaptığı çağrıyı, birbirinize yaptığınız çağrı gibi değerlendirmeyin! İçinizden birbirini siper ederek sıvışıp sıvışıp gidenleri Allah mutlaka biliyor. Artık onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir fitnenin veya acı bir azabın gelmesinden çekinsinler!” (Nur 63) Bu âyette Hz. Peygamber'e (a.s.) ait ayrıca itaata mahal bir konu olduğunu gösterir ki, bu da Kur'ân'da yer almayan sünnet olur.
10-"Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.” (Nisa 80) Bu ayeti kerimeyle Hz. Peygambere (a.s.) itaat etmenin Yüce Allah’a itaat etmek olduğu bildirilmektedir.
11-"Peygamber size neyi getirmişse onu alın; size neyi yasaklamışsa ondan kaçının." (Haşr 7) Kur'ân'da yer alan deliller göstermektedir ki, peygamberin getirdiği emir ve yasak ettiği her şey, hüküm itibarıyla Kur'ân'ın getirdiklerine ek olarak katılmaktadır; bu durumda onun ayrı bir şey olması, ona ilave bir şeyler getirmesi gerekir.
12-“Hele her ümmet içinde kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğimiz seni de onların üzerine şahit getirdiğimiz gün!... Bu Kitabı sana, her şeyi beliğ bir şekilde açıklamak; hem bir hidayet kanunu, hem bir rahmet, hem de müslümanlara müjde olmak üzere ceste ceste indirdik.” (Nahl/89)
12- "Ey Resulum, bu Kur'an-ı sana ancak insanların ayrılığa düştükleri şeyi beyan etmek için ve iman edecek kimselere bir hidayet, bir rahmet olsun diye indirdik." (Nahl/64)
Nasıl olur da Allah, Resulune kendisine indirilen Kur'an-ı tebliğ yetkisini verecek ama onun sünnetinin hiç bir önemi olmayacak veya delil olarak kabul edilmeyecektir.
13-“Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir bela inmekten yahut kendilerine acıklı bir azab isabet etmekten sakınsınlar." (Nur/63)
14- "(Ey Rasulum) De ki Allah'a itaat edin. Resule itaat edin. Eğer bunlara itaat etmekten yüz çevirirseniz, peygambere düşen ancak ona yükletilen tebliğdir. Sizin üzerinize de, size yükletilendir. (İcabet etmektir) Eğer ona itaat ederseniz hidayete erersiniz. Peygambere düşen, ancak açık bir tebliğdir." (Nur/54)
Hz. Peygamber (a.s.) mübeyyindir, yani yüce Allah’ın kendisine yetki verdiği, müsaade ettiği konulara açıklama getirmiştir.
Beyhaki, tabiin büyüklerinden olan Eyyub Suhteyani'den şunu rivayet eder: “Birisine sünnetten bahsettiğim zaman, sünneti bırak ta bize Kur'an'dan bahset derse, bil ki o sapıktır.”
Evzai şöyle der: “Sünnet Kitab'ın bir hükmünü açıklayabilir yahut onun mutlak (genel) bir hükmünü sınırlayabilir yahut onda zikredilmeyen hükümler getirebilir.”
Nitekim Yüce Allah buyurmuştur: "Ey Rasulum, sana da Kur'an-ı indirdik. Kendilerine indirileni insanlara anlatasın: olur ki iyicene düşünürler." (Nahl/44)
Yine Beyhaki'nin, Evzai'den rivayet ettiğine göre; o bazı arkadaşlarına: “Rasulullah'tan size bir hadis geldiğinde aksini söylemekten sakınınız. Çünkü Rasulullah, Allah'tan alarak tebliğ eder.” diyordu.
Ancak şunu da bilmek gerekir ki; Hz. Peygamber (a.s.) kesinlikle Allah’ın helallerini haram, haramlarını helal yapma yetkisine sahip değildir. Şu ayeti kerime bunu ifade eder: “Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.” (Tahrim/1)
**************************************************************************************************
Kaynak:
1-İ'laü's-Sünne, Zafer Ahmed et-Tehanevi, Yeni Usulü Hadis, İbrahim Canan
2-el-Menaru'l Münif, İbni Kayyım Cevziyye, Cantaş Yay.
3-Mevzu Hadisler, M.Yaşar Kandemir,D.İ.B.
4-Akıl Vahiy Açısından Sünnet, Dr. Mehmet Erdoğan, İFAV
5-el-Muvafakat, Şatıbi, İz Yay.
6-Kur'an Sünnet Bütünlüğü, Necati Kara, İhtar Yay.
7-Mevzu Hadisler, Abdulfettah Ebu Gudde, İnsan Yay.
8-Sünneti Anlamada Yöntem, Yusuf el-Kardavi, Rey Yay.
Rıza GÖRÜŞ
.
HADİS YAZIMINI YASAKLAYAN VE İZİN VEREN RİVAYETLER |
Son zamanlarda, önceleri olmayan bir bidat ortaya çıkmış ve oryantalistlerin yıllardır sürdürdükleri “sünnetin etrafındaki şüpheler” eksenli konular Müslümanlar arasında yankı bulmaya başlamıştır. Hz. Peygamberin (a.s.) sünnetini devre dışı bırakmak için yapılan bu çalışmalar “Kur’an bize yeter” sloganıyla delillendirilmeye çalışılmaktadır. Haricilerin “La hukme illa lillah” sloganıyla hareket etmelerine benzeyen bu tavra, Hz. Ali’nin (r.a.), Haricilere verdiği cevap günümüzde de yeterli olsa gerek: “Doğru sözle, yanlış bir şeyi kasdediyorlar.”
“Sahabe Hz. Peygamber’in (a.s.), sünnette Kur’anın önünde bir kalkandır.” Sünneti devre dışı bırakmak isteyenlerin asıl niyetlerinin Kur’anı istedikleri gibi özgürce (!) yorumlayıp dine yeni açılımlar kazandırmaktır. Bunu arkasından gelecek olan da aşikârdır ki “Dinin Tahrif Olmasıdır.” Şah Veliyullah Dehlevi, “Huccetullah’il-Baliğa”da dinin tahrif olma sebeplerinden birisi olarak ta, “Peygamberlerin söz ve hareketlerinin devre dışı bırakılmasını gösterir.”
Resûlullah şöyle buyurmuştur:
1-“Kur'an'ın dışında benden işittiğiniz hiç bir şeyi yazmayın, her kim böyle bir şey yazdıysa onu imha etsin.” (Sahihu Müslim bi-Şerhi'n-Nevevi,18/129; Câmi'u Beyani'l-İlm ve Fadlihi I/63.)
2-Yine Ebû Sa'îd el-Hudrî: “Hz. Peygamber(a.s.)'in kitabet konusunda bizlere izin vermesi için gayret ettik, ancak kabul etmedi.” (el-Muhaddisu'l-Fâsıl, 4/5. "el-İlmâ',28. Benzeri: Takyidul-İlm, 32-33.)
3-Ebû Hureyre’nin (r.a.) şöyle dediği rivayet olunmuştur: “Bir gün biz hadis yazıyorken Resûlullah, (a.s.) yanımıza geldi ve: 'Bu yazdıklarınız nedir?' diye sordu. Biz de: 'Sizden işitmiş olduğumuz hadislerdir. dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber: 'Allah'ın kitabı haricinde kitap mı (istiyorsunuz) ? Bilir misiniz? Sizden önceki milletler, ancak Allah Teâlâ'mn kitabına rağmen yazmış oldukları kitaplardan dolayı sapmışlardır' dedi. (Takyidu'l-İlm, 34)
Bunun için selef ulemasından bazıları hadislerin yazılmasını hoş karşılanmamışlar bu ilmin ezberlenerek hafızalarda kayıtlı tutulmasını istemiştir.
Peki, Hz. Peygamber’in (a.s.) bu hadisleri genel bir hadis midir yoksa zamanla kayıtlı mıdır? Birkaç hadise bakarak bu konuda hüküm verilebilir mi? Aşağıda vereceğimiz bunun aksi hadisler ve sahabenin tavrı ne anlama geliyor? Hz. Ömer’in, hadis rivayet eden Ebu Hureyre’yi niçin men etmişti?
Şimdi de Rasulullah’dan(a.s.) rivayet edilen ve hadis rivayetinin caiz olduğunu gösteren hadislere va sahabenin genel tavrını görelim.
1-Abdullah b. Amr: "Rasulullah’dan (a.s) duyduğum her şeyi ezberlemek maksadıyla yazıyordum. Kureyşliler beni bundan nehyetti ve “Rasulullah (a.s.) kızgınlık ve sükunet hallerinde konuşan bir insan iken sen ondan duyduğun her şeyi nasıl yazarsın?” dediler. Dunun üzerine yazmaktan vazgeçtim Daha sonra bu durumu Resulullah'a söylediğimde “Yaz. Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, (ağzını işaret ederek) buradan haktan başka bir şey çıkmaz.” (Ebu Davud, İlim, 3) buyurdu.”
2-Buhari’de, Ebu Hureyre'den (ra) şöyle bir rivayette bulunmuştur. “Resûlullah’ın ashabı içerisinde Abdullah b. Amr b. As hariç benden daha fazla hadis bilen hiç kimse yoktu. Çünkü O duyduğu hadisleri yazardı ben ise yazmazdım.” (Buhari, İlim, 9)
3-Ensar'dan birisi Rasulullah'a (a.s.) gelerek: “Ya Resulullah! Ben senden bir söz işitirim, hoşuma gider. Lakin belleyemem.” Rasulullah (a.s) eliyle işaret ederek: “Sağ elinden yardım al(yaz)” buyurdu. (Takyidul-İlm, 65-66)
4-Enes b. Malik, Rasulullah'ın (a.s.): "İlmi yazı ile kayıtlayınız" buyurduğunu nakleder. (Tecridi Sarih, 1/44) Hadis ilmi Kur’andan sonra en şerefli ilimdir.
5-Tirmizi de, Ebu Hureyre'nin (r.a) şöyle dediğini rivayet eder: “Ensardan bir kişi Hz. Peygamber'in meclisinde oturup onun sözlerini dinlerdi. Bu sözler çok hoşuna gider ancak ezberleyemezdi. Bunun üzerine bu durumu Hz. Peygambere şikâyet edince Resulullah eliyle yazıya işaret ederek ona yazmasını salık verdi.
6-Buhari ve Müslim Sahihlerinde; “Yemenli Ebu Şah'ın Hz. Peygamberden Mekkenin fethi sırasında irad ettiği hutbenin kendisine yazılmasını istemiş, onun da “Ebu Şah'a (hutbeyi) yazıverin” dediğini rivayet etmişlerdir. (Buhari, İlim, 39, Lukata, 7; Ebu Davud, Menasik, 89, Diyat, 4; Tirmizi, İlim,12; Müsned, 2/238)
7-Yine Buhari Sahih'inde şu rivayete yer verir: “Hz. Ali'ye Kur'andan başka kendilerine Hz. Peygamber'den kalan bir şeyin olup olmadığı soruldu. O; “Hayır, canlıyı yaratan, tohumu yaran Allah'a yemin olsun ki, (Bizim yanımızda) Kur'an'dan başka sadece kendi kitabını anlayışı hususunda Allah'ın bir kuluna verdiği anlayış ve bir de şu sayfadakiler var” dedi. (Ravi) Hz. Ali'ye “o sayfada neler var” deyince O, “diyet, esirlerin salıverilmesi ve bir kâfire karşılık Müslümanın öldürülmemesi (ile ilgili hükümler) vardır, diye karşılık vermiştir. Hz. Ali’nin sahifelerinde, Rasulullah’ın bu konulardaki hükmü vardı.
8-Sahabeden Sa’d bin Ubade’nin Rasulullah’dan (a.s.) duyduğu hadisleri yazdığı “sahife”si de Tirmizi’nin Sünen’inde mevcuttur.
9-Ramehurmuzi “yazma yasağının hicretten önce olduğunu, Kur’anla meşgul olmayı engelleyeceği endişesinden kaynaklandığını” söyler. (Ramehurmuzi, Muhaddis, 386)
10-Hattabi’ye göre: “Hadislerin yazılmasının yasaklanması, yazma müsaadesinden öncedir. Zaten hadislerin yazılmasına yasak getirilmemiştir. Kur’an’la sünnetin karışmasını önlemek için ikisinin aynı sayfaya yazılması yasaklanmıştır. (Hattabi, Mealim 4/170)
Sonuç olarak;
1-Hadislerin yazılmasına izin veren hadisler ve rivayetler, yasak getiren hadis ve rivayetlerden daha fazladır ve onları nesh etmiştir.
2-Yasaklama İslâm'ın ilk dönemlerine tesadüf eder ki bu zamanda ashabın Kur'an'ı bırakıp hadislerle uğraşmaları veya Kur'an dışındaki bazı şeyleri ona karıştırmaları endişesi söz konusuydu. Daha sonraları bundan emin olununca yasaklama kaldırılmıştır. 3-Nesh görüşünü destekleyen hususlardan birisi de izne dair bazı hadislerin sonraki tarihlere rastlamasıdır. Nitekim yazmaya dair hadisin ravisi olan Ebu Hureyre hicretin 7. yılında müslüman olmuş, Ebu Şah olayı ise Mekke'nin fethedildiği tarih olan hicri 8. senesinde meydana gelmiştir.
4-Rivayetlerden anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber'in(a.s.) tavrı sünnetin yazılmasından çok ezberlenmesinden yanaydı ve sahabeyi buna teşvik etmiştir.
Son olarak Efendimizin şu hadisini nakledelim: “Benim sözümü işitip belledikten sonra başkasına ulaştıranın Allah yüzünü ağartsın” (Ebu Davud, İlim 10; Tirmizi, İlim 7; İbni Mace, Mukaddime 18, Menasik, 76)
*************************************************************************************************
Kaynak:
1-İ'laü's-Sünne, Zafer Ahmed et-Tehanevi, Yeni Usulü Hadis, İbrahim Canan
2-el-Menaru'l Münif, İbni Kayyım Cevziyye, Cantaş Yay.
3-Mevzu Hadisler, M.Yaşar Kandemir,D.İ.B.
4-Akıl Vahiy Açısından Sünnet, Dr. Mehmet Erdoğan, İFAV
5-el-Muvafakat, Şatıbi, İz Yay.
6-Kur'an Sünnet Bütünlüğü, Necati Kara, İhtar Yay.
7-Mevzu Hadisler, Abdulfettah Ebu Gudde, İnsan Yay.
8-Sünneti Anlamada Yöntem, Yusuf el-Kardavi, Rey Yay.
Rıza GÖRÜŞ
.
SÜNNETİN YASAMADA MÜSTAKİL OLMASI |
Sünnet hüküm koymada bazen müstakil olduğu konusunda bütün âlimler ittifak halindedir buna tarihte sadece Hariciler ve Rafiziler, günümüzde oryantalistlerin fikir akımına kapılan cahiller itiraz etmişlerdir.
Sünnet, dikkate alınma bakımından Kitap'tan sonra gelir. Buna şu hususlar delalet eder:
Kitap kat’î, sünnet ise zannîdir. Sünnette kafîlik ancak, kısmen söz konusu olabilir; tafsilâtta katilikten söz edilemez. Kitap ise hem genel hem de tafsil üzere kafidir. Kat’î olan, zannî üzerine takdim olunacağından, Kitab'ın sünnet üzerine takdimi lâzım gelir.
Sünnet, ya Kitab'ı beyan etmektedir ya da ona ilave bir hüküm getirmektedir. Eğer Kitab'ın içeriğini beyan mahiyetinde ise, o zaman sünnet, dikkate alınma bakımından beyan edilene nispetle ikinci derecede bir yere sahip olacaktır. Şöyle ki, beyan edilecek olan şeyin düşmesi durumunda, beyanın da düşmesi lâzım gelir; bunun aksine beyanın düşmesi halinde ise beyan edilecek olan şey düşmez. Durumu böyle olan birşeyin (yani Kitab'ın) tâbi durumda olana takdimi gerekir. Eğer sünnet, beyan edici mahiyette değil de Kitab'a ilave bir şey getiriyorsa, o zaman ona itibar Kitab'a bakıldıktan ve aranılanın onda bulunamamasından sonra olacaktır. Bu da Kitab'ın mertebece sünnetten önde geldiğinin delilidir.(Şatıbi, el-Muvafakat 4/5)
îmam Şafii (r.a) bir gün Mescid-i Haram'da oturmuş insanlara konuşurken şöyle demiştir: “Bana sorduğunuz her şeyin cevabını Kur’an'dan verebilirim.” Bir adam “ihramda iken eşek arısı öldürenin hükmü nedir?” diye sorar, imam “bir şey gerekmez” diye cevap verince adam “bu Allah’ın kitabının neresinde var?” deyince îmam “Rasul size ne vermişse onu alın neden yasakladıysa ondan kaçının...” ayetini okumuş arkasında Hz. Ömer’in “İhramlı kimse eşek arıs öldürebilir” dediğine dair isnadı ile birlikte bir rivayet zikreder.
Yüce Allah’ın Kur’an’ı Kerim’de “Doğrusu onlar bizim yanımızda seçkin ve iyi kimselerdendir” (Sad/47) dediği “İsmet” sıfatıyla bezenmiş peygamberler ümmet için “en iyi örnek”tir.
1-Sünnetin hüccet oluşu ve onunla amelin vacib olduğuna delalet eden; “Size Allah’ın kitabı ve onun elçisinin sözü olmak üzere iki şey bıraktım. Onlara sarıldığınız müddetçe ebediyen sapıklığa düşmeyeceksiniz.” (Muvatta, Kader,3) hadisi Hz. Peygamberin (a.s.) sünnetinin konumunu belirleyen en net hadislerden sadece birisidir.
2-Bu konuda gelen nakli deliller vardır. Muâz hadisi bunlardan sadece biridir: Hz. Peygamber (a.s.) ile Yemen'e vali gönderdiği Muâz (r.a.) arasında şöyle bir konuşma cereyan eder:
— Ne ile hükmedeceksin?
— Allah'ın kitabıyla.
— Ya onda bulamazsan?
— Rasûlullah'ın sünnetiyle.
—Onda da bulamazsan?
—Reyimle ictihad ederim..
(Ebu Davud, Akdiye, 11; Tirmizi, Ahkam, 3; Nesai, Kudat,11; İbni Mace, Menasik 38, İbni Hanbel, 1/37, 5/230-236)
3-Hz. Ömer, kadı Şureyh'e yazdığı mektubunda ise şöyle demiştir: "Sana bir durum geldiği zaman, Allah'ın kitabına göre hükmet. Eğer Allah'ın kitabında hükmü olmayan bir durum karşına çıkarsa, Rasûlullah'ın (s.a.) verdiği hükümle hükmet..." Başka bir rivayette ise şöyle demiştir: "Eğer Allah'ın kitabında bir şey bulursan onunla hükmet ve başka hiçbir şeye iltifat etme." Hz. Ömer, bu sözün mânâsını bir başka rivayette şöyle açıklamıştır: "Allah'ın kitabında gördüğün şeyi bak al ve o konuda başka hiçbir kimseye bir şey sorma. Allah'ın kitabında bulamadığın şey hakkında ise, Rasûlullah'ın(s.a.) sünnetine tâbi ol!" Buna benzer bir söz İbn Mesûd'dan da nakledilmiştir. O şöyle demiştir: "Sizden birinize bir dava arz edildiği zaman, Allah'ın kitabı üzere hükmetsin. Eğer Allah'ın kitabında hükmü bulunmayan bir mesele ile karşı karşıya gelirse, o zaman da Rasûlullah'ın (s.a.) sünneti üzere hükmetsin." İbn Abbâs ise, kendisine bir şey sorulduğu zaman, eğer o meselenin hükmü Allah'ın kitabında varsa, onunla hükmederdi. Eğer Allah'ın kitabında hükmü yoksa ve o konuda Rasûlullah'tan (s.a.) bir hüküm varsa onunla hükmederdi. Selef ve ulemâ sözlerinde, sünnetin Kur'ân'dan sonra geldiğini gösteren benzeri sözler pek çoktur.
Bütün bunlar açıkça göstermektedir ki, sünnette Kur’an’da olmayan şeyler vardır. Bazı âlimlerin ifade ettiği: Kitap sünnet için, sünnet Kitab için bir alan bırakmıştır.” Şeklindeki sözleri de bu manayı ifade etmektedir.
Hanefi usûlcülerin taksiminde yer alan farz ve vacip ayırımı da, Kitâb'ın sünnet üzerine takdimi, Kitab'a itibarın sünnetten daha güçlü olduğu esasından kaynaklanır. Bu ayırımın mânâsı konusunda diğerlerinin de farklı düşünmediğini söyleyebiliriz. Bu durumda herkes tarafından kesin olarak kabul edilen sonuç şudur: Sünnet, değerlendirme bakımından Kitap mertebesinde değildir.( el-Muvafakat, 4/6-15)
İTİRAZ: Bu sonuç, tahkikçi âlimlerin görüşlerine aykırıdır. Şöyle ki:
Âlimlere göre sünnet, Kitap üzerinde hâkim konumda iken, Kitap sünnet üzerinde hâkim değildir.( Yani Kitap ve sünnet arasında ilk bakışta muârız gibi görünen bir durum olduğunda, Kitap esas olarak alınır ve sünnete takdim olunur. Müellifin kastettiği budur.) Çünkü Kitâb'ın iki ya da daha fazla durumlara ihtimali olabilir, sonra sünnet gelerek bu ihtimallerden maksûd olanı belirler. Bu durumda sünnete dönülmüş Ol ve Kitâb'ın gereği terkedilmiş olur. Keza bazen Kitâb'ın zahiri emir olur, sonra sünnet gelir ve onu zahir mânâsından çıkarır. Bu ise sünnetin takdim edildiğinin bir delilidir. Bu konuda şunu belirtmek dahi yeterlidir: Sünnet Kitâb'ın mutlakını takyit, umûmunu tahsis eder ve onu zahiri dışında başka mânâlara yorar. Nitekim bu konular usûl kitaplarında zikredilmiştir. Meselâ Kur'ân, her hırsızın elinin kesilmesi hükmünü getirmiştir. Sünnet ise, korumanın (hırz) altında bulunan ve nisap miktarına ulasan malı çalan kimsenin elinin kesileceğini belirtmek suretiyle Kur'ân'ın getirdiği hükmü tahsis etmiştir. Yine Kur'ân, zahir olan her maldan zekât alınması hükmünü getirirken, sünnet bunu belirli mallara tahsis etmiştir. Allah Teâlâ, kendileriyle evlenmeleri haram olan kadınları saydıktan sonra: "Bunların dışında kalanlar size helal kılındı” (Nisa 24) buyurur, sünnet ise, bu genellemeden bir kadının halası ve teyzesi ile bir arada nikâh edilmesi hükmünü dışarı çıkarır. Bütün bunlar Kur'ân'ın zahirinin bırakıldığını ve sünnete itibar edildiğini gösteren örneklerdir. Bu tür örnekler sayılamayacak kadar çoktur. (Şatıbi, el-Muvafakat 4/6-7)
Sünnetin terk edilerek sadece Kur'ân'a uyulmasını yeren hadisler vardır. Eğer sünnetin içeriği, Kitap'ta bulunsaydı, o takdirde Kitap ile amel halinde sünnet hiçbir şekilde terkedilmiş olmazdı. Bu konuda gelen hadislerden bazıları şöyledir: "Yakında sizden biri çıkar ve şöyle der: 'İşte Allah'ın kitabı. Onun içerisinde bulunan helalleri helâl kabul ederiz, onda yer alan haramları da haram sayarız.' Haberiniz olsun! Kime benden bir hadis ulaşır da onu yalanlarsa, bu haliyle o Allah'ı, Rasûlünü ve o hadisi kendisine ulaştıranı yalanlamış olur." Hz. Peygamber (s.a.) bir başka hadisinde de şöyle buyurmuştur: "Çok geçmez sizden biri koltuğuna kurulur; kendisine benden bir hadis rivayet edildiği zaman şöyle der: “Aramızda ve aranızda Allah'ın kitabı var. Onda helâl olarak bulduğumuzu helâl kabul eder, onda haram olarak bulduğumuz şeyi de haram sayarız.” Dikkat edin! Allah'ın Rasûlünün (s.a.) haram kıldığı da aynen Allah'ın haram kıldığı gibidir. (Tirmizi, İlim 10; İbni Hanbel,2/367, 4/132) Başka bir rivayet de şöyledir: "Sakın ola sizden birinizi koltuğuna kurulmuş (şöyle bir tavır sergilerken) görmeyeyim: Ona emrettiğim ya da yasakladığım şeylerden bir şey gelir de şöyle der: Bilmiyorum (böyle bir şey yok). Biz Allah'ın kitabında bulduğumuz şeye uyarız." (Ebu Davud, Sünen 5(4/200)
Bu hadisler, sünette, Kur'ân'da olmayan bazı şeylerin bulunduğunu gösteren bir delil olmaktadır.
Kur'anı Kerim’de bayram namazlarından hiç bahsetmez ama Hz. Peygamberin sünnetinde bayram namazı vardır ve namaz en büyük ibadetlerden birisidir.
Kur'an'da beş vakit namazdan, rekâtlarından bahsetmez ama Hz. Peygamberin uygulamasında bu ihtilafsız bir haber olarak sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4, olarak mevcut ne yapmalıyız?
Kur'an'da zekat oranlarından bahsedilmez ama Hz. Peygamberin uygulamasındaki hükmü, sahabe bize bunun oranlarını vermiştir.
Yukarıda bahsettiğimiz konularda Beyhaki’de Hz. Peygamberden (a.s.) yapılan senedi sahih nakil vardır. Resûlullah'ın (a.s.) Amr b. Hazm'ı, Yemen ahalisine dinî bilgileri ve sünneti öğretmek, zekâtlarını toplamak 'için Yemen'e gönderdiğinde kendisi için yazdığı rivayet edilen ahitname: "Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. "Ey iman edenler (yaptığınız) akitleri (verdiğiniz söz ve ahidleri) yerine getirin" (Mâide 5/1); Bu, Resûlullah'dan (a.s.) Amr b. Hazm'a, onu Yemen'e gönderdiği sırada verilmiş bir ahidnâmedir. Ona bütün işlerinde Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmasını emretti: "Şüphesiz, Allah (kendisine karşı gelmekten) sakınan ve iyilikte bulunan kimselerle beraberdir" (Nahl 16/128). Kendisine emrettiği üzere hakka göre davranmasını, insanlara hayrı müjdelemesini ve hayrı emretmesini; onlara Kur'an'ı ve hükümlerini öğretmesini, taharet üzere olmadıkça hiç kimsenin "Kur’an’a dokunmamasını ve insanları bundan nehyetmesini; insanlara leh ve aleyhlerinde olanları (hak ve görevlerini) bildirmesini; hak konusunda onlara yumuşak, zalimler konusunda ise sert davranmasını ona emretti. Çünkü Allah zulmü çirkin görüp ondan nehyederek "İyi bilin ki Allah'ın laneti zâlimlerin üzerinedir" (Hûd 11/18) buyurdu. İnsanları cennetle müjdelemesi ve cennet amelinde bulunmalarını emretmesini, ateşten (cehennem) ve ona götürecek amelde bulunmaktan sakındırmasını; dinde bilgi sahibi olmaları için insanlarla ülfette bulunmasını, insanlara haccı nasıl yapacaklarını ve haccın sünnet ve farzlarını öğretmesini; geniş olup iki tarafını boynunun üzerine atması durumu hariç, kişinin bir tek küçük elbisede namaz kılmasından ve bir elbise içinde ihtibâda bulunup tenasül uzvuyla semaya doğru yönelmesinden, uzadığında saçlarını ensesinde toplayıp örmekten halkı nehyetmesini; insanlar arasında kargaşa (savaş) olduğunda, kabile ve aşiret bağlarına çağırmaktan onları nehyedip çağrılarının ortağı olmayan bir tek Allah'a olmasını, kim Allah'a değil de aşiret ve kabilelere çağırıyorsa, çağrılan ortağı olmayan bir tek Allah'a oluncaya dek kendilerine kılıçla muamele etmesini; insanlara, Allah'ın kendilerine emrettiği gibi, abdestte suyu yüzlerine, dirseklere kadar kollarına ve inciklerine kadar ayaklarına iyice yayarak yıkamalarını ve başlarını meshetmelerini emretmesini; namazı vaktinde kılmasını, rükû ve huşûa tam riayet etmesini, sabah namazını ortalık daha karanlıkken kılmasını, öğleyi öğlen sıcağında kılmayıp güneşin dönmesi sırasında kılmasını, ikindiyi güneşin yeryüzüne arkasını verdiği zaman, aksamı gecenin gelmeye başladığı zaman kılıp yıldızlar gök yüzünde, çoğalıncaya dek tehir etmemesini, yatsıyı gecenin evvelinde kılmasını cuma için ezan okunduğunda hemen cumaya koşmasını ve cumaya giderken gusletmesini; ganimetten Allah'ın hakkı olan beşte biri (hums) almasını emretti. Mü'minlere zekât olarak farz kılınan miktar şudur: Akarda (arazide) yağmurla sulanandan elde edilen ürünün onda biri (öşür), taşıma su ile sulanandan elde edilen ürünün de yirmide biri; her on devede iki koyun, her yirmide dört koyun; otuz sığırda, iki yaşını doldurmuş erkek veya dişi sığır; kırk saime koyunda bir koyun. Bu, Allah'ın zekat olarak mü'minlere farz kıldığıdır, kim daha fazla verirse kendisi için daha hayırlıdır. Yahûdî ve hristiyanlardan kim kendiliğinden samimî bir teslimiyetle müslüman olur ve İslâm'ı din edinirse o müminlerdendir. Onların lehine olan (haklar) onun da lehine, onların üzerine olan (görevler) onun da üzerine olur. Kim yahûdîlik ve hıristiyanlığı üzere kalırsa ondan döndürülmez; erkek veya kadın, hür veya köle olsun, ergin herkes tam bir dinar veya elbiseden karşılığını verecektir. Kim bunu yerine getirirse ona Allah'ın ve Resûlü'nün zimmeti (koruma) vardır, kim de bunu yerine getirmezse o Allah'ın, Resûlü'nün ve müslümanların hepsinin düşmanıdır. Allah'ın salât ve selâmı, rahmet ve bereketi Muhammed'in üzerine olsun”. (İbni Sa’d ın Tabakat’ına göre Amr b. Hazm’a yazılan bu ahidname sahabeden Übey b. Ka’b (r.a.) tarafından yazılmıştır.)
Bize düşen Kur’anın gösterdiği yolu izleyip, Hz. Peygambere tabi olmak, o nasıl yaptıysa, nasıl emrettiyse öyle yapmaktır. Yoksa heva ve hevesimize uyarak “benim Kur’andan anladığım budur” deyip sünneti devre dışı bırakıp “hevasını ilah edinmek” değildir.
Bir kadınla halası veya teyzesini birlikte nikâhlamanın haram oluşu, sütkardeşliği sebebiyle getirilen evlenme yasakları, azı dişli vahşi hayvanlarla yırtıcı pençeli kuşların etlerinin haram oluşu, denizdeki ölü balıkların helal oluşu, bir şahid ve yeminle yetinerek hüküm vermek gibi sünnetin Kur'an'a ziyade olarak getirdiği hükümler buna örnek olarak verilebilir. “Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram ettiğini haram tanımayan ve hak dinini din edinmeyenlere küçülmüş oldukları halde kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın!” (Tevbe 29)
İbadetlerin nasıl yapılacağının ayrıntılı bir şekilde sünnet tarafından açıklanmış olmasının yanı sıra muamelatla ilgili pek çok husus da Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır. Ayrıca Kur’anı Kerimde evlilik konusunda kadınlara mihr verilmesi emredilmekte evliliğin şartlarının ne olduğu beyan edilmemektedir. Nikahın şartları olan icab-kabulün ve iki şahidin aranması sünnetle belirtilmiştir. Eğer sünnet devre dışı bırakılırsa o zaman mut’a nikâhının da caiz olması gerekirdi ama bunun haram oluşu “sünnet” ile sabittir.
*************************************************************************************************
Kaynak:
1-İ'laü's-Sünne, Zafer Ahmed et-Tehanevi, Yeni Usulü Hadis, İbrahim Canan
2-el-Menaru'l Münif, İbni Kayyım Cevziyye, Cantaş Yay.
3-Mevzu Hadisler, M.Yaşar Kandemir,D.İ.B.
4-Akıl Vahiy Açısından Sünnet, Dr. Mehmet Erdoğan, İFAV
5-el-Muvafakat, Şatıbi, İz Yay.
6-Kur'an Sünnet Bütünlüğü, Necati Kara, İhtar Yay.
7-Mevzu Hadisler, Abdulfettah Ebu Gudde, İnsan Yay.
8-Sünneti Anlamada Yöntem, Yusuf el-Kardavi, Rey Yay.
Rıza GÖRÜŞ
.
|
|
|
|
|
Bugün 1046 ziyaretçi (1893 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|