|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
İSLAM’DA ŞEFAAT HAKTIR İNKÂR EDEN ZINDIKTIR EBUBEKİR TANRIKULU 2 Allahım! Bu Kitabı okuyanın, okutanın veya okunmasına sebeb olanların, İmanını Sen koru. Bizi nurlu yolundan ayırma. Bizi affına ve rızana erdir. Bütün hayırlı işlerimizde bizi başarıya ulaştır. Şüphesiz herşeyi hakkıyla bilen, hidayete erdiren, herşeye gücü yeten Sensin. Allahım! Bizi, Habibin Hz.Muhammed Mustafa(s.a.v)Efendimizin ve onun ashabının, sıddık veli kullarının yolundan ayırma. Kendi dostluğuna seçtiğin kullarınla iki cihanda beraber eyle. Âmin. Yazar: Ebubekir TANRIKULU Tashih: EBTNUR-Y.ERDOĞAN Kapak: Yılmaz ERDOĞAN Baskı Yeri: ANKARA-2020 3 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ...................................................................................................4 ŞEFEATİ İNKÂR EDEN ZINDIKLAR ........................................................ 12 ŞEFAAT NEDİR?................................................................................... 21 ŞEFAATE İNKÂRA DELİL OLARAK ALINAN AYETLER............................. 21 KÂFİRLERE ŞEFAAT YOKTUR! .............................................................. 22 ŞEFAAT İZNİ ........................................................................................ 24 ŞEFAATİ EMREDEN AYETLER............................................................... 26 MAKAM-I MAHMUD........................................................................... 27 PEYGAMBERLERİN ŞEFAATİ ................................................................ 27 KUR’AN-I KERİM’İN ŞEFAATİ............................................................... 28 VELİLERİN ŞEFAATİ.............................................................................. 28 ŞEHİTLERİN ŞEFAATİ ........................................................................... 28 ÇOCUKLARIN ŞEFAATİ......................................................................... 28 AMELLERİN ŞEFAATİ ........................................................................... 29 İMANLI ÖLEN HERKESE ŞEFAAT.......................................................... 35 4 ÖNSÖZ Euzübillahimineşşeytanirraciym Bismillahirrahmanirrahiym İlahi ente maksudi ve rıdake ve likaike matlubi. Elhamdulillahi Rabbil alemiyn vessalatü vesselamu ala rasulina Muhammedin ve ala alihi vesahbihi ecmaiyn. Allah’a hamd, Rasulü Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v.) ve ona uyanlara salât ve selam olsun. Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde:“(İnsanları) Allah’a davet eden, sâlih ameller işleyen ve «Ben Müslümanlardanım!» diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? Buyuruyor. (Fussilet Suresi, 33) Tevhid dini İslam, dün olduğu gibi, bugünde yarında insanlığı kurtuluşa götürecek tabiri caizse tek gemidir. Bu geminin sahibi bütün mahlûkatı “kün”emriyle yoktan vareden Allah’u Azimüşşan, kaptanı gelmiş geçmiş bütün insanların, bütün peygamberlerin en faziletlisi Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v),ışığı kararmış kalpleri ilahi hidayetle açan Kur’an-ı Kerimdir. Bu gemiye binmeyen bir ferdin, bir cemiyetin felaketlerden kurtuluş ümidi yoktur. Bundan başka kurtuluş gemisi arayanlar hüsrana yuvarlanırlar. Peygamber (s.a.v) Efendimiz, “Sözlerin en güzeli Allah’ın Kelâmı, yolların en doğrusu, en güzeli ise Muhammed’in yoludur”.buyuruyor.(Buhârî, Tefsîr 34/2, 111/2; Müslim, Cum’a 43.) Cenab-ı Hak Kur’an-ın da: “O gün,Rahman’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.”(Taha Suresi,109) “Rahman’ın huzurunda söz ve izin almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemeyecektir.” (Meryem Suresi, 87) “O gün, Rahman’ın şefaat izni verip sözünden razı olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.” (Taha Suresi, 109) Efendimiz(s.a.v)de:“Kıyamet gününde üç sınıf insan şefaatçi olacaktır. Bunlar, Peygamberler, sonra âlimler, sonra şehitlerdir”.Buyurur. (İbn.Mace,Kitabus Zühd,Baba,37.H.No:4313) 5 “Kıyamet günü en önce ben şefaat edeceğim.” [Müslim] “İmanla ölen herkese şefaat edeceğim.” [Buhari, Müslim] “Her Peygamberin, müstecab [kabul olan] bir duası vardır. Ben duamı, ümmetime şefaat etmek için ahirete sakladım.” [Buhari] “Ümmetimin yarısının Cennete girmesi ile şefaat etmem arasında serbest bırakıldım. Şefaat etmeyi seçtim. Çünkü şefaatimle daha çok kimse Cennete girer.” [İbni Mace] “Benden önce hiçbir Peygambere verilmeyen beş şeyden biri şefaattir. Şirk üzere ölmeyen [imanla ölen] herkese şefaat edeceğim.” [Bezzar] Ne yazıkki bugün bütün şer kuvvetler islama ve onun mensubu Müslümanlara özelliklede milletimize devletimize saldırmakta, itikad ve inancımızı, birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi bozmak, kardeşi kardeşe düşürmek için oynamadığı oyun kalmamış içimizdende birçok gafil, hain, kanı bozuk, dini bozuk kriptolar da bulmuştur. Dünyaya imtihan için gönderilmiş mahlûkatın en şerefli varlığı insanoğlu, onunda en şereflisi olan takva sahibi şuurlu Müslüman; nefis ve şeytan ordularının saldırısı altındadır. Günümüzde her şeyin nefis ve şeytana hizmet ettiği, gururun kibirin, riyanın şehvet ve şöhretin, ikiyüzlülüğün hâkim olduğu bir ortamda, sıratı müstakim üzere bulunmak, kendimizi ailemizi sorumluluk taşıdıklarımızı korumak kurtarmak kolay olmayacaktır. Bütün bu bela ve musibetlerden kurtulmak dünyevi ve uhrevi mutluluğu yakalamak şüphesiz ilahi ahlak esaslarına bağlı, samimi ve şuurlu olarak Allah’u Zülcelal’in bütün mahlûkata can simidi olarak sunduğu İslam’a, Kur’an’a, Hatemül Enbiya Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v)ya onun ehli Beytine, Salih, sadık âlim veli dostlarına sevgi ve iteatten geçmektedir. Bu yol Efendimiz(s.a.v)inde belirttiği gibi; Fırkayı Naciye yani Ehl-i Sünnet vel Cemaattir. Bu büyük Ehl-i Sünnet islam alimleri; İtikadda, fıkhi ameli ve tasavvufi konularda dörtlü saç ayağını esas aldılar.1-Kitap(Kur’an-ı Kerim.2-Sünnet. Sevgili Peygamber (s.a.v) Efendimizin, söz, fiil ve hareketlerini, hadisleri.3-İcma-i Ümmet.4-Kıyas-ı Fukaha. Bütün hastalıklarımızın şifası, maddi ve manevi sıkıntılarımızın devası buradadır. Kardeşlik, huzur, maddi ve manevi yükseliş buradadadır. Kâfirlerin, münafıkların, zalimlerin, islam düşmanlarının, 6 Siyonistlerin, haçlıların, döneklerin, egoistlerin oyunları, tuzakları, hileleri ancak birlikte bozulacaktır. Cenab-ı Hak Kur’an’ında:“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.”buyuruyor. (Haşr suresi, 7) Peygamber Efendimiz (s.a.v)de; “Şu üç haslet kimde bulunursa imanın tadını tatmıştır. Allah’ı ve Onun Resulünü herkesten ve her şeyden fazla sevmek. Sevdiğini ancak Allah için sevmek. İman ettikten sonra ateşe atılmaktan nefret eder gibi küfre dönmekten nefret etmek.”Buyuruyor.(Buhari, Tecrid-i Sarih 16) Rabbimiz de:“Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan müminler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.”Buyuruyor.(İsra Suresi,10) Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdular.”Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri müstesna geri kalanları cehennemlik olacaklardır.”Bunu duyan Ashab-ı Kiram (Allah Onlardan Razı olsun) sorarlar:”Ey Allah’ın Rasulü bunlardan, kurtulacak olanlar hangisidir?”Peygamberimiz (s.a.v.): “Benim ve ashabımın yolunda gidenlerdir.”(İbn-i Mace, Tirmizi, Ebu Davud) Peygamber Efendimiz (s.a.v):”Ümmetimden bir taife kıyamet kopuncaya kadar Hakk yolunda muzaffer olmakta devam edecek, muhalefette bulunanlar onlara zarar veremiyecektir.”buyurur. (Buhari) Her müslümanın dinine sarılması, bağlanması, Kur’an-ı Kerimi ve Resulullah’ı(s.a.v), rehber edinmesi, tefrikadan kaçınması imanının neticesidir. İslamın tebliğ edilmesinde, yaşanması ve korunmasında, Dün olduğu gibi bugünde gönülleri fethedecek, hasta kalplere şifa olacak, bataklığa saplanan insanları kurtaracak, kafaları karışık, yollarını şaşırmış insanları doğru yola getirecek gerçek alperenlere ihtiyaç vardır. Bugün dünyamızda bozulma öyle almış yürümüş ki, bu felaketi görmemek mümkün değildir. Küfür, zulüm, edepsizlik, hayâsızlık, ikiyüzlülük, nemelazımcılık, dünya menfeati uğruna hak hukuk tanımamazlık, saygısızlık, sadakatsizlik, isyan o kadar çok, arttıki, büyüğe saygı hürmet kalktı, alenen başkaldırma, iki âlemin Rabbine karşı isyan var. Yollarda, parklarda, arabalarda işlenen günahlar artık 7 büyük şehirlerden küçük şehirlere, kasabalara köylere kadar sirayet etmiştir. Emr-i bi’l-ma’rûf, nehy-i ‘ani’l-münker yapanlar Allah dostları, masum insanlar, süt emen yavrular, ot yiyen hayvanlar olmasa, toptan felaketler, zelzeleler, sel baskınları, yerin içine batma olaylarını beklemek lazımdır. Peygamber Efendimiz(s.a.v):”Allah’ın kulları içinde öyle kimseler vardır ki, onlar nebi ve şehid değildirler. Fakat kıyamet gününde, Cenab-ı Hakk’ın kendilerine bahşettiği lütuf ve makamlardan dolayı nebi ve şehitler onlara gıpta ederler. Bir Arabî:”Ya Resulallah, onlar kimlerdir. Haber verirmisiniz? Diye sorduklarında, Resulullah (s.a.v):”Onlar, aralarında herhangi bir neseb bağı ve maddi bağ bulunmadan Allah’ın muhabbeti ve rızası için birbirlerini sevenlerdir. Vallahi onların yüzü, o gün nur gibi parlamakta ve kendileri de nurdan minberler üzerinde oturmaktadırlar. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmazlar, insanlar üzüldükleri zaman onlar üzülmezler. Buyurdu. Ve sonra: ”Haberiniz olsun! Allah’ın velilerine asla bir korku ve hüzün yoktur.”ayetini okudu.”(Yunus Suresi,62-64.Abdurrezzak, el Musannef,11/201.İbn Hanbel, Müsned,5/343.Taberani, el-Mucemül Kebir,3/290,H.No:3433) Ashab-ı Kiram! Peygamber Efendimize(s.a.v):”Ya Resulallah! Allah’ın velileri kimlerdir? Diye sorunca da. Efendimiz(s.a.v):Görüldüklerinde Allah’ı hatırlatan kimselerdir.” Buyurdu.(Hâkim, Tirmizi, Hatmül Evliya sh.361) Onun için Ümmetler ve milletler hayatlarını huzur içinde devam ettirebilmeleri için. Yüzlerini tevhidin ilahi nuru ile aydınlatmaları, kalplerini Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)nın muhabbeti ile doldurmaları idraklerini Hz. Kur’an’ın hayat iksiri ile canlandırmaları ve sonrada nasıl bir ümmet, nasıl bir millet olduklarını çok iyi bilmeleri lazımdır. Bu yaşamanın ayakta durmanın temel şartıdır. Çünkü aslını, esasını, cevherini bilmeyen, dostunu düşmanını tanımayan bir millet ayakta duramaz, geleceğinden emin olamaz. En büyük vazifemiz önce kendimizi, sonra çoluk çocuğumuzu ve bütün insanları bu ebedî cehennem felaketinden korumaktır. Her şuurlu Müslüman, iman ve Kur’an hizmetlerinin gönüllü ve ihlaslı askeri, mücahidi olmakla yükümlüdür. 8 Şu hakikattir ki, Allah nurunu muhakkak tamamlayacak ve batıl yok olacaktır. Muhakkak ki bizler dünyaya önceden gelip, sonra göçenler gibi bir gün ölümü tadacağız. Ve Allah muhakkak bizleri dünyada yaptıklarımızdan hesaba çekecek, vaadini yerine getirecek. Öyleyse Rabbimizin emrine kulak verelim, üzerimize düşen vazifeleri hakkıyla yerine getirmeye, Resulullah (s.a.v)’in hadiste bildirdiği üzere bir yerden bir yere göç eden yolcu gibi olmaya çalışalım. Dünyada sahip olduğumuz her şey bildiğimiz gibi geçici, aslolan ise ahiret hayatı. Allah aşkına Allah’a(c.c)ve Resulüne(s.a.v)itaat edelim, Ehl-i Sünnet vel Cemaatten ayrılmayalım. Şuurlu, vicdanlı, ahlaklı, faziletli, hikmetli, güçlü, vasıflı, âbid, zâhid, âdil, munsif, muhlis, muslih, sabırlı, edebli, kibar, nazik, mürüvvetli, görgülü, nezih Müslümanlar olalım. Cenab-ı Hak Kur’an’da: (Resulüm) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: Allah’a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” (Âl-i İmrân suresi, 31-32) “Allah katında hak din şüphesiz İslam’dır.” (Âl-i İmrân Sûresi, ayet 19) “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecek ve ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Âl-i İmrân Sûresi, ayet 85) Peygamber Efendimiz (s.a.v) de: “İslam’a teslim olun, Müslüman olun, kurtulun.” (Müslim ve şerhi c. 8, sh. 527, No: 61) Muhakkak ki Ümmet olarak sıkıntılı günler geçiriyoruz. Türk devletleri kuruldu kurulalı aynı sıkıntıları yaşıyor. Sadece Türk Devletlerimi Müslüman devletlerinin hepsinin başından musibet bir türlü eksik olmadı. İşin ilginç yanı, Gavurun oyununa gelen, hep Müslüman Müslümanı kırdı. Irak, Suriye, Mısır, Lübnan daha birçok İslam ülkesi. Gençlerin imanlı yetiştirilmesi İslam’ın geleceği açısından da çok önemlidir. Günümüz gençliği büyük bir inanç boşluğu içindedir. Bilindiği gibi insan beden ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır. Bedenin nasıl hayatiyetini devam ettirebilmesi için yemeye, içmeye ve dinlenmeye ihtiyacı varsa, insan ruhunun da bir gıdaya ihtiyacı vardır. İşte o gıda da dindir. İman ve ibadetle insan ruhu tatmin edilmezse, o zaman bir boşluk oluşur ve insan o boşluğu daha farklı yönlerden 9 doldurmaya çalışır. Nitekim sağlıklı bir din eğitimi verilmeyen günümüz gençleri manevî bir boşluk içine düşmekte ve ruhlarındaki o boşluğu satanizm ve ateizm, süfli arzular, anarşi gibi sapık akımlarla gidermeye çalışmaktadırlar. Arzulanan genç nesil, ahlakî ve manevî değerleri ön plana almalıdır. Sevgi, saygı, rahmet, şefkat, adalet, iyilikseverlik gibi insanı insan yapan evrensel manevî değerleri ön plana almalıdır. Gönül kazanma ve yürek fethetme görevini en tatlı dille ve en güzel metotla yerine getirmelidir. Genç nesil, günümüzün olumsuz şartlarında kendisinin manen erimesi şöyle dursun, manen erimeye ve dejenere olmaya yüz tutan, çaresizlik ve çözümsüzlük içinde kıvranan, intihar eğilimi veya psikolojik bunalım yaşayan genç arkadaşlarını kurtarma azim ve kararlığı taşımalıdır. Gittikçe artış eğilimi gösteren intihar, yaralama, öldürme, cinayet, kapkaççılık, terör ve global savaş tehlikesi gibi modern çağla birlikte azgınlaşan insanın varlığını tehdit ve yok etmeye yönelik eylemlerin de dayatması ile birlikte din ve ahlak eğitimi, hem akademik hem de pratik anlamda yeniden insanlığın gündemine girmiştir. Özellikle gençler arasında İslamiyet’e ve manevi değerlere karşı büyük bir ilgi duyulmaya başlanılmıştır. Efendimiz(s.a.v):“Size iki şey bıraktım. Bunlara sarıldığınız müddetçe asla sapıtmazsınız. Bunlar, Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Resulünün sünnetidir.”(İ. Malik, Kütübü Sitte, c.1, sh. 179, No: 1) “Ümmetimden, hak üzerinde daima üstünlük arz edecek bir hakikat zümresi her zaman bulunacak, Allah’ın emri gelinceye kadar düşmanlardan zarar görmeyeceklerdir.”buyurur. (Ebu Davud, Tirmizi, Müslim, et-Tac 5/313) Kur’an ve Sünnetin feyzinden uzaklaşıldıkça, kalplerdeki iman nuru zayıflar, -Allah korusun- bir mum ışığı gibi, küçük bir rüzgârla sönüverir. Geleceğin dünyasını yönetecek olan gençleri, iyi terbiye etmeyen, iyi yetiştirmeyen, gönlüne Allah ve Peygamber sevgisi aşılamayan milletler, geleceklerine güvenle bakamayıp hüsrana uğramaya mahkûmdurlar. Bu bakımdan gençlerimizi Allah’ın rızasına uygun bir şekilde yetiştirmeliyiz. Çünkü gençliğimiz geleceğimizdir Gençlerimize dinlerini, imanlarını, Allah’ın emir ve yasaklarını öğretmeliyiz. Kalpleri tertemiz olan gençlerimizi Allah ve Peygamber 10 sevgisiyle yetiştirmezsek buradan doğacak boşluğu kötü alışkanlıklar, kötü arkadaşlıklar ve kötü bir çevre dolduracaktır. Özellikle son yıllarda pozitivist anlayış, insanı inançlardan ve ahiret bilincinden uzaklaştırmıştır. Günümüzde birçok değer yargısı değişmiş ve ahlâkî bir erozyon hızla devam etmektedir. Dünyevîleşen insanın elinden tutulup Rabbiyle buluşturulması ve tekrar ona ahiret bilincinin verilmesi gerekmektedir. Her türlü kötülüğün temelinde inançsızlık vardır. Özellikle ahiret bilincinden uzaklaşan insanlar, daha kolay kötülük yapabilmekte ve günah işlemektedirler. Üzücü olan bir noktada batılı Oryantalist, müsteşriklerin ve dönme mason, Yahudi, Hristiyan Afganilerin, M.Abduhların, R.Rızaların, sapık selefi ve vahhabilerin etkisinde kalıp, Mezhepleri, İslam Tasavvuf ve Tarikatlarını, Hadisi şerifleri, Şefaati, Kabir Hayatını, Deccal, Nuzuli İsa(a.s),kerameti inkâr ve alay eden baltanın sapı misali, Müslüman geçinen yazarçizer, Prof.ların çoğalması ve bunlara TV. Lerde proğramlar yaptırılması, konferanslar verdirilmesi. Bu tehlikeli gidişe mutlaka dur denilmeli. Gerçek İslam alimlerine kulak verilmeli. Devletimiz, Diyanet İşleri Başkanlığımız üzerine düşen görevi mutlaka yerine getirmeli. Bu milletin, bu devletin, İslamın düşmanlarının oyunlarını, yabancı istihbarat ajanlarının kullanıp kontrol ettiği bu projeleri akamete uğratmak şart olmuştur. Bu çetin ve büyük imtihanı yüz akı ile verebilmek için gayret kanadımızı açmamız gerekir. Ömrün bittiği, servetin tükendiği, saltanatların yıkıldığı şu dünyada en büyük nimet, arkamızda imanlı, ihlâslı ve hayırlı bir nesil bırakmaktır. Biz gözümüzü açmaz, nesillerimize acımazsak, düşman bize hiç acımaz. Biz, o sümbüller gibi taze yavrularımıza merhamet göstermezsek, düşman bize hiç merhamet etmez. Nitekim düşmanın kazdığı çukurlar bir kısım gençlerimizi yutuvermiştir. Su uyur, düşman uyumaz denilmiştir. Bu aziz topraklarda imanlı bir neslin boy vermesini o kara düşman istemez. Her türlü kılığa girer ve senin evladını senden koparır. Peygamber(s.a.v)Efendimizde: “Ümmetimden iki zümre vardır ki, bunlar düzelirse insanlar da düzelir. Bunlar bozulursa 11 insanlar da bozulur. Bu iki zümreden biri idareciler diğeri de din âlimleridir.” (İbni Abdilber ve Ebu Nuaym; İ. Gazali, İhya Ulum.) “Ümmetimin helak olması, fâcir âlim ile cahil âbid’in yüzündendir. Şerlilerin en korkuncu, âlimlerin kötüleridir, hayırlıların en hayırlısı ise âlimlerin iyileridir.” (Darimi, Ahvas bin Halim; İ. Gazali İhya, c. 1, sh. 156) Ehl-i Sünnet vel Cemaat yolunda olan gerçek, adil idareci ve yöneticileri, mezhep, meşrep, tasavvuf ehlini, sevmek onların nasihatlerine kulakvermek, onların yolunda bulunmak, insana hem dünya, hemde ahiret saadetini kazandıracaktır. Bugün buna her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır. Hak’la Batılın, İnsanla Şeytanın, Karanlıkla Aydınlığın, iyi ile kötünün bu mücadelesinde safımızı yerimizi bilmemiz şarttır. İlme irfana, ahlak ve adalete, ehliyet ve liyakate büyük önem vermek lazımdır. İnsanlığın özelliklede Müslümanların dünyevi ve Uhrevi kurtuluşu, Allah’a ve Resulü Hz.Muhammed Mustafa(s.a.v)ya, Kur’an ve Sünnete bağlı şuurlu yaşamaya bağlıdır. Rabbim cümlemizi itikadı, ameli düzgün kullarından eylesin. Kendine kul, Habibine şuurlu ümmet, Ecdadına layık şuurlu evlad eylesin. Bizleride şu gök kubbede hoş bir seda bırakanlardan eylesin. Âmin. Elinizdeki bu risalede, Efendimiz(s.a.v)müjdelediği Fırka-i Naciyenin yani Ehl-i Sünnet vel Cemaat, imamlarının Efendimiz(s.a.v)in Şefaatinin Hak olduğu, inkâr edenlerin zındıklar olduğu, kaynaklarıyla incelenmiş, Müslüman kardeşlerimizin hizmetine sunulmuştur. Çalışmak ve gayret bizden, muaffakiyyet âlemlerin Rabbi olan Allah’u Azimüşşandandır. Ebubekir Tanrıkulu Diyanet İşleri Başkanlığı Emekli Uzmanı 12 ŞEFEATİ İNKÂR EDEN ZINDIKLAR Elhamdulillâhi Rabbil âlemin Vessalâtü vesselâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve eshâbihi ecmeîn. Aziz Kardeşlerim! Bütün İslam âlimleri, ittifakla, hepsi şefaati kabul etmişlerdir. Sadece nakilden çok akla tâbi olan Mutezile denilen sapık bir fırka ve Vehhabilerşefaati inkâr etmiştir. Yeni türedi bazı yazarlar, itikadı bozuk Prof. İlahiyatçılar Yine Ehl-i Bidat Fırkası Olan Reformistler ( Bayındırcılar, İslamoğlucular, Okuyanlar, V.S ) Kıyamet Günü Ne Peygamberlerin, Ne Evliya-i Kiram'ın, Ne Kuran-ı Mucizil Beyan'ın, Ne Hacerül-Esvedin, Ne Düşük Çocukların Şefaat Etme Hususunu Temelli Olarak Kabul Etmezler, İnkâr Ederler. Peygamber (s.a.v) Efendimize düşmanlık ederek, “Kur’an’ı getirmekle onun vazifesi bitmiştir. Kimseye faydası olmaz, şefaat edemez” diyorlar. Onun, âlemlere rahmet olarak geldiğini kabul etmiyorlar, Mutezileye, Vahhabilere, Haçlı Siyonist Oryantalistlere inanıyorlar da, şefaatin hak olduğunu bildiren âyet ve hadisleri inkâr ediyorlar. Hâlbuki Kur’an-ı Kerimde birçok ayeti celilede mealen buyuruluyor ki: ”Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa Suresi, 80) “Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.” (Ahzab Suresi, 71) “Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!” (Haşr Suresi,7) “De ki; “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!” (Al-i İmran Suresi, 31) Bu âyet-i kerime gelince, münafıklar, “Muhammed kendisine tapılmasını istiyor” dediler. (Şimdiki mezhepsizler de, “Peygamber, Allah’tan üstün tutuluyor” diyorlar.) Bunun üzerine aşağıdaki âyet-i kerime inmiştir. (Şifa-i şerif)} 13 “De ki; Allah’a ve Peygambere itaat edin! (İtaat etmeyip) yüz çeviren kâfir olur. Elbette Allah’u Teâlâ kâfirleri sevmez.” (Al-i İmran Suresi, 32) Eşsiz mucize olan Kur’an-ı Kerime uyabilmek için, Kur’an’ın muhatabı olan Peygamber (s.a.v)Efendimize uymak ve şerefli sözlerini (hadis-i şeriflerini) kabul etmek lazımdır. Allah’u Teâlâ, Resulüne Kur’an’ın açıklamasını, hüküm koymasını emredip, iman, itaat ve Kelime-i şehadette de Resulünü kendisiyle birlikte bildiriyor: “Kur’an’ı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.” (Nahl Suresi, 44) “İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye bu Kitabı sana indirdik” (Nahl Suresi, 64) “İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan(Kur’an’dan) ve Resulünden (Sünnetten) anlayın!” (Nisa Suresi, 59) “Aralarındaki anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar.” (Nisa Suresi, 65) “Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz.” (Ahzab Suresi, 36) “Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!” (Araf Suresi,158) “Allah’a ve Resulüne itaat edin!” (Enfal Suresi, 20) “Allah’a ve Resulüne inanmayan (kâfir olur) kâfirler için de çılgın bir ateş hazırladık.” (Feth Suresi,13) “Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.” (Bakara Suresi, 151) “O, (Resulüm) vahiyden başkasını söylemez.” (Necm Suresi,3,4) “Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!”(Nur Suresi, 54) “Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.” (Nisa Suresi, 13,14) “Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: “İşittik, itaat ettik” demek, ancak müminlerin sözüdür, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (Nur Suresi, 51) 14 “Allah’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Enfâl Suresi,13) “Allah ile resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi arasında bir yol tutmak isteyen kâfirdir.” (Nisa Suresi, 150,151) Aziz Kardeşlerim! İslam Dininde dinî hükümlerin dayandığı kaynaklara Şer'î deliller anlamına gelen edille-i şer'iyye, denir. Bu kaynaklar: Kitap, sünnet, icma-i ümmet ve kıyası fukahadır. Fıkıh usulünde delil, şer'î ve amelî bir hükme götüren şey diye tarif edilebilir. Bunun için âlimler, hem dinî hükmün çıkarıldığı aslı, hem de hükmü elde etmek için kullanılan yöntem ve genel prensipleri delil olarak adlandırmışlardır. Kesin veya zannı olarak genel hüküm ifâde eder. Kur’an, hükümleri genel çizgileriyle belirtir; pek az konu dışında bunların detayına inmez. Nitekim Kur’an’da, keyfiyet ve detayı belirtilmeksizin namaz kılmak ve oruç tutmak emredilmiş; bunların nasıl yapılacağım ise, Peygamber(s.a.v)Efendimiz, sözlü ve fiilî olarak açıklamıştır. Aynı şekilde, Kur’an akitlerin yerine getirilmesini emretmiş, alım-satımın helâl, ribânın haram olduğunu belirtmiş, fakat hangi akitlerin sahih, hangilerinin bâtıl ya da fâsit olduğunu açıklamamıştır. Bu ayırımın temel ölçülerinin belirlenmesini de ilk planda sünnet yüklenmiştir. Kur’an hükümleri de birkaç kısma ayrılmaktadır: Akîde, (itikâdı hükümler), ahlâk (ahlâkı hükümler) ve mükelleflerin söz ve işleriyle ilgili hükümleri "ibadetler" ve "muâmeleler" diye iki grupta ele alır. Kur’an’da hükümler ya küllî, ya da icmâlî olarak açıklanmıştır. Bütün hükümlerin özelliği, îman ile içiçe geçmiş olmasıdır. Kur’an hem yasa koyar, hem hidâyete erdirir, hem irşâd eder, hem öğüt verir. Yalnızca bir kanun kitabı değildir. Üslûbu mu'cizdir. Konular defalarca tekrarlanmıştır ve âyetler hüküm koyarken iman ve ahlâktan ayrı değildir. Şeytan her insanın hayatı boyunca binlerce defa karşılaşacağı en büyük düşmanıdır. Düşmandır çünkü insan yüzünden Allah katındaki makamını kaybetmiştir. Yeryüzünde bulunmasının tek nedeni de insanları saptırmak için Allah'tan aldığı izindir. Kıyamete kadar, bu izin doğrultusunda olabildiği kadar çok insanı cehennem 15 ateşine sürükleyecek, bunu başarmak için her türlü yolu deneyecektir. Bu amaçla şeytan, insanları her an gözler insana zarar verecek planlar ve oyunlar hazırlar. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerimde: “Hakikaten Şeytan öteden beri size düşmandır. Onun için sizde onu düşman tutun. O kendisine tabi olanları ancak alevli Cehennemin ehlinden olsunlar diye davet eder.”(Fatır Suresi,6) "Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helàl şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır. Muhakkak size kötülüğü, hayâsızlığı, Allah'a karşı da bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder."(Bakara Suresi,168-169) “Böylece biz her Peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı (içi bozuk dışı süslü ve aldatıcı) sözler söylerler" (En'àm Suresi,112-113). Allah Kıyamet günü, insanları doğru yoldan uzaklaştıran kötü guruba hitaben şöyle der: "Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız. İnsanlardan onlara uymuş olanlar, "Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık " derler. Allah, "Cehennem, Allah 'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır" der. (En'âm Suresi,128). İnsanlara hitaben de: "Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi? And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz? İşte bu, size söz verilen cehennemdir. Bugün, inkârcılığınıza karşılık oraya girin” (Yâsin Suresi,60-64) buyurmuştur. Diğer bir kıyamet sahnesinde de şeytan, kendisine uyanları kınayacak ve şöyle diyecektir: "İş olup bitince şeytan: "Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfûzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zâlimlere can yakan bir azâb vardır.” der. (İbrâhim Suresi,22) Şeytanın iman edenlere karşı kurduğu tuzaklar ve hileli düzenler dıştan bakıldığında güçlü gibi gözükse de bu aslında bir aldanıştır. 16 Çünkü gerçekte şeytanın hileli düzeni zayıftır ve yıkılmaya mahkûmdur: “İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar, öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (Nisa Suresi, 76) Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi, şeytanın "iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde hiçbir zorlayıcı gücü yoktur". (Nahl Suresi, 99) “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi gurubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır.” (Fatır Suresi, 5-6) ”Küfredenlerin evliyaları (dostları) şeytandır. O da (Şeytanda) kendilerini nurdan (imandan, Kur’an’dan, İslam’dan) ayırıp karanlıklara (küfür yollarına) çağırır. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.”(Bakara Suresi,257) “Elbette Şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi evliyalarına (dostlarına)mutlaka telkinlerde bulunurlar. Eğer onlara iteat ederseniz, şüphesiz ki Allah’a ortak koşmuş olursunuz.”(Enam Suresi,121) “İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tagut (batıl davalar ve şeytan)yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.”(NisaSuresi,76) PEKİ, KUR’AN BİZE YETMEZ Mİ? Haşa, yetmez denilebilir mi, hiç bir ehl-i sünnet İslam âlimi de bunu diyemez. Çünkü Kur’an eksiksizdir, onda hiç bir şey noksan bırakılmamıştır. Veda hutbesinde, Peygamber Efendimiz(s.a.v):"Ey mü'minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sımsıkı sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur'ân-ı Kerim ve Sünnetimdir. ... " Buyurmuştur!(İ.Malik,Muvatta) Ancak, ALLAH’ın (c.c) kitabından herkes kendi heva ve hevesine, kendi reyine, kafasına, aklına ve keyfine göre hüküm çıkaramaz. Murad-ı İlahi’yi anlayamaz, tefsir de yapamaz. Haramdır! Bunun böyle olduğunu Cenaab-ı Hak, Kur’an da beyan etmektedir. 17 Efendimiz(s.a.v)de men etmiştir. Hadislerle kitabımız Kur’an-ı Efendimiz(s.a.v) açıklamıştır. Ashab-ı Kiram, her biri müçtehit ve mezhep imamlarından üstün olduklarından, Efendimiz(s.a.v)den gördükleri, Murad-ı İlahi’yi hem hayatlarına tatbik etmişler hem de hadis olarak nakletmişlerdir. Ana dilleri Arapça olduğu halde, bazı âyetleri anlayamayıp, Peygamber (s.a.v)Efendimize sormuşlar ve Efendimiz(s.a.v)de Kur’an-ı Kerim’in tefsirini mübarek sahabelerine bildirmiştir. Mezhep imamlarımız ise sahabe hayatında şekillenen bu sünneti, olduğu gibi açıklamışlardır. Mezhep uleması ise mezhep imamlarımızın içtihatlarını en ince teferruatına kadar bize izah edip, kayıt altına almışlardır. Ehl-i Sünnet Vel Cemaate Göre Şefaat Haktır. Bu Hususta Ayet-i Celileler Ve Hadis-i Şerif-i'ler Ve Ehl-i Sünnet Ulemasının Fetvaları vardır. Cenab-ı Hak Kur’an-ın da: “O GÜN, RAHMAN'IN KENDİSİNE İZİN VERDİĞİ VE SÖZÜNDEN HOŞNUD OLDUĞU KİMSELERDEN Başkasının Şefaati Fayda Vermez.” (Taha Suresi, 109) Ayet-i Celile’nin Tefsirinde Meşhur Selef-i Salihin Ulemasından Müfessirlerimizden Olan İmam-ı Taberi ( Rahimehullah ) Hazretleri Buyurdu Ki; Hadis-i Şeriflerde, Peygamberimizin, diğer Peygamberlerin, Meleklerin, şehitlerin, âlimlerin, Kur'an-ı Kerim'in ve diğer bazı insanların müminlere veya onların bir kısmına şefaatçi olacakları zikredilmektedir. Bu konuda Meryem Suresinin 87.âyetinin izahında açıklama yapılmıştır.(Ebu Cafer Muhammed bin Cerir etTaberi,Taberi Tefsiri,Hisar Yay.C.5,Sh.491) “Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. ANCAK BİLEREK HAKKA ŞAHİDLİK EDENLER ŞEFAAT EDEBİLİR.” (Zuhruf Suresi,86) “O GÜN RAHMAN OLAN ALLAH'IN KATINDA BİR AHD ALMIŞ OLAN KİMSEDEN BAŞKALARI Şefaat Etme Hakkına Sahip Olamayacaklardır.”(Meryem Suresi,87) Yine Ayet-i Celile'nin Tefsirine Baktığımızda Selef Ulemasından Müfessir Âlimlerimizden İmam-ı Taberi ( Rahimehullah ) Hazretleri Bu Ayet-i Celile'nin Tefsirinde Buyurdu Ki;" Bu âyet-i 18 Kerimeden kâfirlerin aksine müminlerin birbirlerine şefaatçi olacakları anlaşılmaktadır. Ancak bir müminin diğerine şefaatçi olması için Allah'tan izin alması gerekmektedir. Bu hususta diğer bir âyette şöyle duyurulmaktadır: "O gün, rahman olan Allah'ın izin verdiği ve konuşmasına rıza gösterdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermeyecektir. “ Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde: “Şehit, ailesinden yetmiş kişiye şefaatçi olacaktır”. Buyurmuştur.(Ebu Davud Kitabul Cihad Bab,26 H.No:2522). “Kıyamet gününde üç sınıf insan şefaatçi olacaktır. Bunlar, Peygamberler, sonra âlimler, sonra şehitlerdir”. (İbn.Mace,Kitabus Zühd, Baba, 37.H.No:4313) Efendimiz(s.a.v) diğer bir hadislerinde de: “Kıyamet gününde şefaatçi olmam için insanlar bana gelirler. Ben de kalkar rabbimden izin isterim. Ve bana şefaat etme izni verilir. Ben rabbimi görünce hemen secdeye kapanırım. O beni dilediği kadar secdede bırakır. Sonra bana şöyle denir:"Ey Muhammed, başını kaldır, söyleyeceğini söyle sözün dinlenecek. İstediğini dile istediğin verilecek. Şefaatçi ol şefaatin kabul edilecek.." Bunun üzerine ben Rabbime. Bana öğrettiği şeklide hamdedeceğim. Sonra şefaatçi olacağım. Bana belli bir sınır tayin edilecek. Ben onların cennete girmesini sağlayacağım." Peygamber efendimiz bu sözlerini üç kere tekrarlamış, sonunda da şöyle buyurmuştur: "Sonra 'Lâilahe İllallah" diyen ve kalbinden zerre kadar hayır bulunanlar cehennem ateşinden çıkarılacaklardır”.(Buhari, Kitabut-Tevhid, Bab,19.Müslim, Kitabul İman, Bab,3222,H.No:193) Hadis-i Şeriflerde ayrıca, Meleklerin, Müslümanların küçükken ölen çocuklarının, Kur'an-ı Kerim'in ve bazı insanların da şefaatçi olacakları zikredilmiştir. (Ebu Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberi,Taberi Tefsiri,Hisar Yay.C.5.Sh.433-435) Ayrıca İmam-ı Azam Ebi Hanife ( Rahimehullah ) Hazretleri;“ Fıkhul Ekber 'De Peygamberlerin, Şehidlerin ve Evliya-i Kiram'ın Şefaatini Kabul Etmektedir. Bütün Ehlisünnet Akaid kitaplarında yer almıştır. 19 Peygamber Efendimize(s.a.v) inanan bir kimsenin üzerine birinci farz olan iman ve İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmektir. Din bilgileri Ehl-i sünnet âlimlerinin nakli esas alan kitaplarından okunarak öğrenilir. Ehl-i sünnet âlimleri hep kendilerinden önceki âlimlerin kitaplarından naklederek kitap yazmışlardır. Bu nakil zinciri geriye doğru dört hak mezhep imamlarına, Ashab-ı Kirama ve Peygamber (s.a.v)Efendimize gider. Ehl-i Sünnetin usulü öncekilerden vesika bildirerek nakletmektir. Herkesin aklına ve görüşüne göre din bilgisi olsaydı İslamiyet Peygamber (s.a.v)Efendimizden bir kaç yüzyıl sora bozulur, günümüze kadar gelmezdi. İmam-ı Şarani(r.h) hazretleri de buyuruyor ki: “Hadis-i şerifler, Kur’an-ı Kerimi açıklar. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıkladı. Diğer âlimler de, mezhep imamlarının sözlerini açıkladı. Namazların kaç rekât olduğunu rükû ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk bilgilerini, Peygamber (s.a.v)Efendimizin açıklaması olmadan Kur’an-ı Kerimden anlamak mümkün değildir.” İmran bin Husayn hazretleri,” Bize yalnız Kur’an’dan söyle!” diyene, “Ey ahmak, Kur’an-ı Kerimden her şeyi anlamak mümkün mü? Mesela namazların kaç rekât olduğunu bulabilir miyiz?” buyurdu. Hz. Ömer(r.a)’e de, “Farzlar seferde kaç rekât kılınır? Kur’an’da bulamadık” dediler. Cevaben, “Allah’u Teâlâ bize Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur’an-ı Kerimde bulamadıklarımızı, Resulullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekâtlık farzları, iki rekât olarak kılardı. Biz de öyle yaparız” buyurdu. (Mizan-ül-kübra) Yine Ehl-i Sünnet âlimlerinin görüşü; “Kur’an-ı Kerimin manasını Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v)anlamış ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Doğru tefsir kitabı Onun hadis-i şerifleridir. Tefsir âlimleri, tefsirlerini Peygamber (s.a.v)Efendimizden ve Ashab-ı kiramdan naklederek meydana getirdiler. Dolayısıyla Kur’ân-ı Kerîmin hakîkî tefsîrini yapan, doğru ma'nâsını veren, ancak RESULULLAH(s.a.v) dir, Onun Hadîs-i Şerifleridir. Bu hadîs-i şerîfleri de, ancak Ashâb-ı kirâm 20 ve müctehîd imâmlar anlayabilmiş, Müslümanlar da bu âlimlerin anladıklarına uymuştur. Şu hâlde, Kur’an’dan ve hadîsten ve bunların tercümelerinden din öğrenmek mümkün olmaz. Her Müslüman, dînini, Ehl-i sünnet âlimlerinin ilmihâllerinden, fikih ve akait kitaplarından öğrenmelidir.” Şeklinde kayıtlıdır. Yine Abdülgani Nablusi (r.a);“Ehl-i sünnet itikadını ve farzları, haramları öğrenmek farzdır. Bunlar, ancak fıkıh kitaplarından öğrenilir. Fıkhı, âlimler, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden çıkarmışlardır.” (Hadika) Günümüz REFORMIST hocaların Fikir babası Misyoner, Papaz Samuel Zwemer 1906 Kahire kongresinde, kongre başkanı olarak Müslümanları dinden koparmanın taktiğini şöyle açıklar: Osmanlı’nın Ehl-i Sünnet hassasiyetlerinin ne derece önemli olduğunu anlamak için, Bir Müslüman’a dinini bırak dersen, onun İslam’ı bırakması asla mümkün değildir. Nitekim 25 yılda ancak 25 Müslüman’ı Hıristiyan yapabildik. Onlar buna karşılık her gün en az 25 Hıristiyan’ı Müslüman yapıyorlar. Biz Müslümanlara: ‘Sizin dininiz olan İslamiyet; mücevher yüklü çok kıymetli bir gemiye benziyor. Ama bu geminin yükü çok ağır. Geminin karşıya batmadan geçebilmesi için, bu yüklerin bir bölümünü denize atmamız gerekir’ demeliyiz. Böylece mubahlardan, müstehaplardan, sünnetlerden başlayarak, vaciplere, farzlara gelinceye kadar onlara geminin bütün yüklerini boşalttırmalıyız. Böylece gemi karşıya geçse de boş geçmeli!”( Dr. Ahmet Uçar, Sultan Güç ve Hassasiyet, Hamidiye Kitaplığı, Istanbul 2015, sayfa 109, 110.) “Geminin bütün yüklerini boşalttırmalıyız” diyor. Yani sünneti, hadisleri ve daha sonra da vacip ve farzları kendileri kaldırmayacaklar. Bizden sanılan “sözde” hocalara zındıklara yaptıracaklar. 21 Aziz Kardeşlerim! Şefaat var mıdır? Elbette vardır. Haktır. İnkâr eden kâfir olur. ŞEFAAT NEDİR? Öncelikle şefaatin ne olduğunu anlayalım. Şefaat, sözlükte: Tek olan bir şeyi dengi veya benzeriyle çift hale getirmek, bir başkası adına ricada bulunmak, bir suçlunun af edilmesi için aracı olmak, birinin önüne düşüp işini görmeye çalışmak, birinin aracılığını istemek, maddi ve manevi bir imkânı elde etmek için yetkilisi nezdinde aracılık yapmak” gibi manalara gelir. Dini bir terim olarak ise: “Ahirette peygamberlerin ve kendilerine şefaat yetkisi verilen kimselerin, bir müminin günahlarının affedilmesi veya daha yüksek derecelere ulaşması için Allah’a yalvarmaları, dua etmeleri, aracı olmaları” demektir. ŞEFAATE İNKÂRA DELİL OLARAK ALINAN AYETLER Bakara Suresinde buyruluyor ki: 1- “Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım da görülmeyeceği bir günden kendinizi koruyun.” (Bakara Suresi, 48) 2- “Kimsenin kimse ye bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin kimseye yarar sağlamayacağı ve onların hiçbir yardım göremeyeceği o günden korkun.” (Bakara Suresi,123) İZAH: Bir ayetin öncesini ve sonrasını okumadan, Kur’an-ı Kerimi bir bütün olarak değerlendirmeden inkâra kalkışırsanız Ehl-i Sünnete toslarsınız… Bu ayeti Kerime’nin öncesi ve sonrası Yahudiler’den bahsetmektedir. Allah’u Teâlâ bir önceki ayette: “Ey İsrail oğulları! Benim size verdiğim nimetleri ve sizi (Musa (a.s) zamanındaki hak dine (İSLAM’A)uyan dedelerinizi âlemlere (o zaman ki milletlere) çok üstün kıldığımı hatırlayın.” Buyurduktan sonra bu ayeti kerimeyi buyurarak Yahudileri imana davet etmiştir. 22 İmam Nesefi ve Ruhu’l Beyan tefsirlerinde zikredildiğine göre Yahudiler: “Biz İbrahim ve İshak (Aleyhisselam) ın torunlarıyız. Bu sebeple Allah’u Teâlâ, onların bizim hakkımızdaki şefaatlerini kabul eder.” Dediklerinde onların bu iddialarına karşı bu ayeti celile vahyedildi ve Hak din İslam’a girmedikleri takdirde haklarındaki hiçbir şefaatin kabul olmayacağı bildirildi. İyi bakıldığında görülecektir ki, Allah’u Teâlâ İsrail oğulları kıssasına nimeti hatırlatan ve imana davet eden iki ayet ile başlamış ve aynı manada iki ayet ile bitirmiştir. Başında bulunan ayet 48. sonunda bulunan ise 123. Ayettir. Ayet-i Kerime’de geçen “Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği” ifadesinin manası ise üzerinde kul hakkı bulunmayan bir kişinin, diğer bir kişiye vacip olan haklardan hiçbirini ödemeyeceğidir. Kur’an-ı Kerimde Cenab-ı Hak, şefaat edene ve şefaat edilene izin vermedikçe, hiç kimse şefaat edemez. Kalplerindeki müthiş korku giderilince, (şefaat bekleyenler, şefaat edenlere) “Rabbiniz şefaat hakkında ne buyurdu?” diye soracaklar. Onlar (şefaat edenler) ise, “Hak olanı buyurdu (şefaate izin verdi)” diyecekler. (Sebe Suresi, 23) “Allah’ı bırakıp da, taptığı putlar şefaat edemez. Ancak hak dine inanıp ona şahitlik eden kimseler şefaat eder.” (Zuhruf Suresi, 86) “Sadece Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimselere şefaat etmesi için izin verilen, göklerde nice melekler vardır.” (Necm Suresi,26) “Bütün şefaatler Allah’ın iznine bağlıdır.” (Zümer Suresi, 44) KÂFİRLERE ŞEFAAT YOKTUR! Kâfirlere şefaatçi olmadığını ve putların şefaat edemeyeceğini gösteren ayetleri vehhabiler Müslümanlara yüklemeye çalışıyorlar, Peygamberler de şefaat edemez diyorlar. Şefaate sadece iman ehli kavuşacak, kâfirler şefaatten mahrum kalacaklardır. Kur’an-ı Kerimde: ”Artık şefaat edicilerin (Peygamberlerin, meleklerin, salihlerin, şehitlerin) şefaati, onlara (kâfirlere) fayda vermez.” (Müddesir Suresi, 48) “O gün zalimler (kâfirler)için, müşfik bir dost, sözü dinlenecek şefaatçi de yoktur.” (Mümin Suresi,18) 23 Kâfir için dost ve şefaatçi yok demek, Müminler için dost ve şefaatçi var demektir. Mesela Mümin suresinin 7, 8 ve 9.âyet-i kerimelerinde, meleklerin müminler için dua ettiği bildirilmektedir. Meleklerin duası elbette kabul olur. Kâfirlere kesinlikle şefaat yoktur. Şefaatin ilk ve en önemli şartı imandır. Şuara Suresinde puta tapan kâfirlerin ahiretteki çaresizlikleri anlatılırken şöyle dediklerini Cenab-ı Hak haber veriyor: “Artık bizim için hiçbir yardımcı ve yakın bir dost yoktur.”(Şuara Suresi, 100-101) Müddessir suresinde de bu durum şöyle bildiriliyor: “Sizi sekar’a(Cehenneme) sokan şey nedir? Dediler ki, Biz namaz kılanlardan değildik! Yoksula da yedirmezdik. (Allah’ın ayetlerini inkâra) girişenlerle birlikte biz de inkâr ederdik. Ceza gününü de yalan saymaktaydık, dalga geçerdik. Ta ki o kesin gerçek bize geldi! Artık şefaatçilerin şefaati fayda vermeyecektir.”(Müddessir Suresi, 42- 48) Bu Ayeti Kerimelerden de anlaşıldığı üzere ahireti inkâr eden kâfirlere şefaat fayda vermeyecektir. Ayrıca ayette: “şefaatçilerin şefaati” ifadesi şefaatçilerin olduğuna ancak etseler bile fayda vermeyeceğine işaret eder. “Kitabın haber verdiği sonuçtan başka bir şey mi bekliyorlar? Haber verilenler ortaya çıktığı gün, önce onu unutmuş olanlar, “Rabbimizin Peygamberleri elbette bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat etsin yahut geriye çevrilsek [dünyaya tekrar gitsek] de işlediklerimizin başka türlüsünü işlesek” derler. Doğrusu kendilerini mahvetmişlerdir, uydurdukları şeyler [putlar] onları koyup kaçmışlardır.” (Araf Suresi,53) “Orada putlarıyla çekişerek derler ki: “Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da, inananlardan olsak.” (Şuara Suresi, 96-102) “Allah’a koştukları ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçi çıkmayacaktır. Zaten onlar, ortaklarını da inkâr edeceklerdir.” (Rum Suresi, 13) 24 “Ondan başka ilahlar mı edineyim? O Rahman olan Allah, eğer bana bir zarar dilerse putların şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramaz.” (Yasin Suresi, 23) Yukarıdaki âyetler, kâfirlere putların şefaat edemeyeceğini göstermektedir. Bu âyetleri ileri sürerek, (Müslümanlara Peygamberler, melekler, âlimler, evliya, şehitler, Kur’an-ı kerim şefaat edemez) diyerek cahilce iftira ediyorlar. ALLAH’IN İZNİ! Yine Bakara suresinde “Ey iman edenler” diye başlayan 254. Ayeti kerimesinde “ne bir dostluk ne de bir şefaat vardır” buyurmaktadır. Ancak bu ayete de, “şefaat yok” diye mana veremezsiniz, “Allah’ın izni olmaksızın” şefaat yoktur manası verebilirsiniz. Aksi takdirde diğer ayet-i Kerimeler ile çelişirsiniz. Kur’an’da ise çelişki yoktur. Bakınız hemen peşinden gelen Ayete’l Kürsi’de Cenab-ı Hak: “O’nun izni olmadan şefaat edecek olan kimdir?” buyurmaktadır. Günde 5 vakit namazın ardından okuduğumuz bu ayeti kerime, ahirette şefaatin var olduğuna delildir. Çünkü bir şeyin izne bağlanmış olması, izin verilmesi halinde o şeyin mümkün olduğunu gösterir. Yine aynı manayı teyit eden başka ayetler de: “O’nun izni olmadıktan sonra hiçbir şefaatçi şefaat edemez.” (Yunus Suresi, 3) “Rahman’ın huzurunda söz ve izin almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemeyecektir.” (Meryem Suresi, 87) “O gün, Rahman’ın şefaat izni verip sözünden razı olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.” (Taha Suresi, 109) Başka bir ayette ise şefaat edenlerin hali açıklanmıştır: “Onlar Allah’ın razı olduklarından başkasına şefaat etmezler.” (Enbiya Suresi, 28) Gördüğünüz gibi ayetler açık ve nettir. Kur’an-ı Kerimi bir bütün olarak ele aldığımızda inkârcılara tutunacak dal kalmamaktadır. ŞEFAAT İZNİ Şefaat bir kimsenin suçunu affettirmek, kendisinden cezayı gidermek için hakkında yapılan bir iltimas ve istirhamdan ibarettir. 25 Günahı sevabından çok olduğu için cehenneme girmeyi hak eden günahkâr müminlere; Allah-u Teâlâ’nın izni ile peygamberler, sıddıklar, âlimler, şehidler şefaat edeceklerdir. O kime şefaat yetkisi verirse, ancak o şefaat edebilir. Bu yetki O’na âittir. “O’nun izni olmadan, katında kim şefaat edebilir?” (BakaraSuresi, 255) Buna kim cesaret edebilir? Şefaat izni verilenler de hep O’nun rızâsı ve izni doğrultusunda âile efrâdına, yakınlarına ve dostlarına şefaat ederler. O’nun izin vermediği hiç kimse şefaat edemez. Şefaat ancak şefaata ehil olanlara fayda sağlar. Ehil olmayanlara o gün hiçbir şefaatçının şefaatı fayda vermez. Allah-u Teâlâ’nın engin merhametini ortaya koyan bu ilâhî hitap bütün âlemlere şâmildir. Bu sır bize yeni tecelli etti. Bütün âlemlerin ve içindekilerin, O’nun izni olmadan hiçbir şeyi yapamayacakları ve yapmadıkları ifadesi çıkıyor. Zâhirî mânâsı; O’nun izni olmadıkça kimse kimseye şefaat edemez. Bâtınî mânâsı ise Hakk’ı görenlere âit bir husustur. Bütün âlemlere şâmil olduğunu hem bilir, hem görür. Bütün âlemler yapılacak her işi, ancak O’nun izniyle ve emriyle yaparlar. O izin vermedikçe, O hükmetmedikçe, hiç kimsenin hiç kimseye aslâ yardımı olamaz. Âlemlerde O’ndan başka birşey yok ki, kim kime yardım edebilir, kim kime şefaat edebilir? Çünkü bütün âlemleri O halketmiş, O’nunla ayakta duruyor. Fakat bu hususun zâhirî ilimle bilinmesi mümkün değildir. O Allah-u Teâlâ’yı bilmiyor ki yaratılanları bilsin. O’nu yarattığı cisimlerde arıyor. Abdullah bin Ebi’l-Ced’a -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: “Ben Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-i şöyle buyururken işittim: “Andolsun ki ümmetimden bir kimsenin şefaatiyle Temimoğullarından daha çok kimse cennete girecektir.” Ashâb-ı kiram:“Senden başka bir kimsenin mi yâ Resulellah?” dediler. 26 “Benden başka bir kimse!” buyurdu.” (Tirmizi - İbn-i Mâce: 1443, 1444) ŞEFAATİ EMREDEN AYETLER İnkârcıların iddialarını çürüttükten sonra peygamberimize aracı olmasını emreden ayetleri zikredelim:“O halde onları affet, onlar için istiğfarda bulun.” (Al-i İmran Suresi, 159) “Onlar için Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nur Suresi, 62) “(Sana gelen kadınların biatlarını kabul et ve) onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Mümtehine Suresi, 12) “Hem kendin hem mümin erkekler ve mümin kadınlar için mağfiret dile.”(Muhammed Suresi, 19) Şimdi düşünelim! Eğer bir şefaatçi veya aracı olmayacak olsaydı, kimsenin günahı kimsenin hatırına affedilmeyecek olsaydı Allah’u Teâla “onlar için istiğfarda bulun, bağışlanma dile” buyurur muydu? Elbette hayır! Bakınız, yukarıda dediğimiz gibi şefaat iman edenler için geçerlidir. Başka bir ayeti kerimede Cenab-ı Hak, münafıklardan bahsederken: “Onlar için mağfiret dilesen de, dilemesen de birdir, fark etmez; Allah o münafıkları asla bağışlamaz ve Allah fasıkları hidayete erdirmez.” (Münafikun Suresi, 6) Yine başka bir örnek verecek olursak, Melekler bakın nasıl istiğfar ediyorlar: “Arşı taşıyan ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rab’lerini hamdederek tesbih ederler, O’na inanırlar ve inanlar için bağışlanma dilerler: “Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin herşeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru.” (Mümin Suresi, 7) Gördüğünüz gibi melekler bile Allah’ın yoluna uyanlar için istiğfar ederek şefaat etmektler. Bütün bunlardan anlıyoruz ki şefaat, müslümanlar için geçerlidir ve haktır. 27 Allah’u Teâla “O’nun izni olmadan şefaat edecek kimdir” buyurmuştur. Peki, Allah’u Teâla şefaat izin vermiş midir? Vermiş ise kimlere izin vermiştir? MAKAM-I MAHMUD Her ezandan sonra yaptığımız duada “Vaad ettiğin Makam-ı Mahmud’a ulaştır” diyoruz. Peki, Makam-ı Mahmud’un ne olduğunu biliyor muyuz? Ebu Hureyre (r.a)’ın bildirdiğine göre Peygamberimize: “Rabbinin seni Makam-ı Mahmud’a (övgüye değer bir makama) yükselteceği ümit edilir.” (İsra Suresi, 79) ayetinde zikredilen makam-ı mahmuddan sual edildi. Resulüllah (s.a.v)Efendimizde: “Bu şefaattir” diye cevap verdi. (Tirmizi, Tefsir 17 (nr.3136); Beyhaki, Şuabü’lİman, nr 300) “Ey falan! Bize şefaat et, ey falan bize şefaat et diyecekler. Sonunda şefaat etme işi bana kalacak. İşte makam-ı Mahmud budur.” (Buhari, Tefsir 11; zekât 52) Görüldüğü gibi Peygamberimizin şefaat edeceği hususi bir makamı vardır. Ve biz her ezanın arkasında, Allah’u Teâla’ya, Resulüllah (s.a.v)Efendimizi bu makama ulaştırması için dua ediyoruz. Efendimiz ezanı tekrar edip, ezan duasını okuyanlara da şefaat edeceğini bildirmiştir. (Buhari ezan, 8, 17; Ebu Davud, Salat, 37; Tirmizi, Mevakit, 43, Salat, 42; İbni Mace Ezan nr. 714) Peygamber(s.a.v)Efendimizin şefaatiyle hesaba ve sorguya çekilmeden Cennet’e girecekler de olacaktır. (Buhârî, Tefsir, Sûre 18; Müslim, İman, 84) “Ümmetime ulaştırmak üzere kırk hadis ezberleyen kimseye kıyamet gününde hem şefaatçi hem de şahit olurum.” (Beyhaki, Şuabu’l İmran, nr 1726) PEYGAMBERLERİN ŞEFAATİ “Bütün peygamberlere şefaat etme hakkı tanınmıştır”. (Buhari, Rikak, 45, Tevhid, 33; Müslim, İman, 81; Ebu Davut, Cihad, 26; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/94, 325.) “Her Peygamber kendi ümmetine şefaat edecektir.” (Buhari, tefsir, 18) 28 KUR’AN-I KERİM’İN ŞEFAATİ “Kur’an-ı Kerim insanlardan şikâyetçi olacak veya şefaat edecektir. Kur’an şefaat edicidir, şefaati kabul edilendir, şereflidir, tasdik edicidir. Kim O’nu önder edinirse O’nu cennete götürür. Kim de O’nu arkasına atacak olursa, cehenneme gönderir.” “Kur’an-ı Kerim’i okuyun! Çünkü Kur’an, onu okuyanlara kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir.” (Müslim, Müsafirun 252) Mülk Suresi kabirde şefaat eder: “Mülk suresi (kabir azabına veya kabir azabına sebep olan günahla karşı) engeldir. Kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azabından kurtarır.” (Tirmizi Kur’an 9) Amel Eden hafızlar şefaat eder: ”Kim Kur’an’ı okur, ezberler, helal kıldığı şeyi helal kabul eder, Haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse Allah’u Zülcelâl kimseyi cennetine koyar, ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefatçı kılar.” (Tirmizi Kuran 13, (nr 2905) VELİLERİN ŞEFAATİ “Ümmetimden bazıları var ki büyük bir cemaate,bazıları vardır ki bir kabileye,bazıları vardır ki bir guruba,bazıları da vardır ki tek bir kişiye şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar.”(Tirmizi, Kıyamet 11) İmam-ı Rabbani Hazretleri de şöyle buyurmuştur: “Salih ve hayırlı zatların, Allah’u Teâla’nın izni ile kıyamet günü, asiler ve günahkârlar hakkında şefaat etmeleri hak ve gerçektir.” (Mektubat 17. Mektubdan) ŞEHİTLERİN ŞEFAATİ “Kıyamet günü üç grup şefaat edecektir; Peygamberler, âlimler ve şehidler.” (İbni Mace, Zühd 37) “Şehit, ailesinden yetmiş kişiye şefaat eder.” (Ebu Davut, cihad 28) ÇOCUKLARIN ŞEFAATİ Büluğ çağına erişmeden ölen çocuklara anne ve babalarına şefaatçi olma hakkı verilecektir. Peygamber Efendimiz: “Küçük yaşta ölen çocuğa, “Cennete gir” denilir. Fakat o cennetin kapısında durur, kızgın ve öfkeli bir şekilde beklemeye başlar ve: “Annem ile babam yanımda olmadıkça girmem” der. O zaman meleklere: “Onun anne 29 babasını da onunla birlikte cennete koyun” denilir. (Müslim, Birr, 154; İbni Mace, Cenaiz, 58; Heysemi, mecmau’z Zevad, nr. 18551) AMELLERİN ŞEFAATİ İnsanların işlemiş olduğu bazı hayır ve hasenatlar, yaptığı ameller ona şefaat edecek, sıkıntılardan kurtaracaktır. Bu konuda birçok hadis-i şerif mevcuttur. Onlardan bir tanesi de şudur: “Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir. Bir adamın ateşe atılması için emir verilir. Giderken (dünyada) susadığı zaman su vermiş olduğu adama rastlanır, onu tanır ve ona: “benim için şefaat etmeyecek misin” der. Adam: “Sen kimsin” diye sorar. O da: “Ben sana falan gün su içirmedim mi” diye sorar. Öbürü bunu tanır ve (Allah nezdinde) onun için şefaatte bulunur. Adam da böylece geri çevrilir ve cennete gider.” (Tirmizi, kıyamet 11) Şefaati kullarının cennete girebilmesi için aracı kılan da Rabbimizdir, bağışlayan da Rabbimizdir, şefaat yetkisini veren de Rabbimiz, şefaati kabul eden de Rabbimizdir. Bütün bunlardan anlıyoruz ki, şefaat inkâr edilemez bir gerçektir ve ayetlerle sabittir. İnkâr edenler ise Allah muhafaza bu nimetten mahrum kalacaklardır. Burada önemli olan husus şudur: Kimse kendisine şefaat makamı verildiğini, verileceğini veya şefaat edileceğini bilmediği ve bilemeyeceği için son nefesine kadar azim ile Allah yolundan ayrılmamaya gayret etmelidir. Allah’u Teâlâ, bizleri başta Resulüllah olmak üzere tüm İslam büyüklerinin şefaatlerine nail eylesin. Allah bazı ayetlerde Biz diye hitap eder. Biz kapsamı (ekibi) demektir Her şeyi bildiği halde insanoğlunu halife seçmiş, Meleklerine görev vermiş, Resullerine görev vermiş. Hesap soran da affedecek olanda Allah’u Azimüşşandır. Allah Resulü'nün gönlünden Allah konuştuğuna göre Resulün söylemi de Allah'tandır Yani Resul'ün hevasından bir Reyi yoktur. “O, (Resulüm) vahiyden başkasını söylemez.” (Necm Suresi,3,4) 30 Aziz Kardeşlerim! Kurtuluş, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasındadır. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid'at ehlidir. (Tahtavi) Yalnız Kur’an diyenler kesinlikle Kur’an-ı kerime inanmıyorlar. İslamiyet’i yıkmak için inanmış gibi görünüyorlar. Bunların, Kur’an ve Sünneti kabul etmedikleri için kâfir olduklarını âyetlerle bildirdik. Bu konudaki hadis-i şerifler de şöyledir: “Cebrail aleyhisselam, Kur’an ile beraber açıklaması olan sünneti de getirmiştir.” [Darimi] “Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.” [İ. Ahmed] “Yalnız Kur’andaki helal ve haramı kabul edin diyenler çıkar. İyi bilin, Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.” [Tirmizi, Darimi] “Bana uyan Cennete girer, bana isyan eden ise giremez.” [Buhari] “Bir zaman gelir “Kur’an’dan başka şey tanımam” diyenler çıkar. [Ebu Davud] “Kur’an’a ve sünnete uyan hiç sapıtmaz.” [Hâkim] “Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.” [Müslim] “Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Bir hadis söylenince, “Resulullah böyle şey söylemez. Bunu bırak, Kur’an’dan söyle der.” [Ebu Ya’la] Yalnız Kur’an diyenler, Kur’an’daki İslam diyenler, utanmadan yalan söylüyorlar. Sözlerinde zerre kadar samimiyet yoktur. Kur’an’a inanmalarında samimi olsalardı, âyetlere inanırlardı. Allah’u Teâlâ yalnız Kur’an mı diyor? (Resulüme uyun, onun bildirdiği her şeyi kabul edin, haram ettiklerinden sakının, Resule uyan bana uymuş olur. Ona isyan eden bana isyan etmiş olur. Onun sözleri vahye dayanır. Onun sözünü benim sözüme aykırı görenler ve Allah’ın yolu ile Peygamberin yolunu birbirinden ayırmak isteyenler kâfirdir) buyurmuyor mu? Resulullah (s.a.v) Efendimiz açıklıyor; Allah’u Teâlâ: “Ey Resulüm, Kur’an’ı insanlara açıkla”. Buyuruyor. Resulü de 31 açıklıyor:(İsra suresinin (yakında Rabbin sana makamı mahmudu verecektir) [mealindeki] âyet-i kerimedeki “Makamı mahmud” bana verilecek şefaat hakkıdır.”Diyor. [Tirmizi] “Ahirette ilk şefaat eden ve şefaati kabul olan ben olacağım.” [İbni Mace] “Kıyamet günü en önce ben şefaat edeceğim.” [Müslim] “İmanla ölen herkese şefaat edeceğim.” [Buhari, Müslim] “Her Peygamberin, müstecab [kabul olan] bir duası vardır. Ben duamı, ümmetime şefaat etmek için ahirete sakladım.” [Buhari] “Ümmetimin yarısının Cennete girmesi ile şefaat etmem arasında serbest bırakıldım. Şefaat etmeyi seçtim. Çünkü şefaatimle daha çok kimse Cennete girer.” [İbni Mace] “Benden önce hiçbir Peygambere verilmeyen beş şeyden biri şefaattir. Şirk üzere ölmeyen [imanla ölen] herkese şefaat edeceğim.” [Bezzar] “Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.” [İmam-ı Ahmed, Nesai, Tirmizi, Ebu Davud] Peygamber efendimiz, günahkârlara şefaat edeceğini bildirince, Hz. Ebüdderda(r.a), (İmanı olan hırsız ve zâniler de şefaate kavuşacak mı?) diye sual etti, (Evet, onlara da şefaat edeceğim) buyurdu. (Hatib) “Nefslerine aldananlara şefaat edeceğim.” [Deylemi] “Kıyamette, kum sayısından daha çok kimseye şefaat ederim.” [Taberani] “Ehl-i beytimi sevenlere şefaat edeceğim.” [Hatib] “Ashabımı kötüleyenden başka, herkese şefaat edeceğim.” [Buhari] “Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.” [Buhari, Müslim] “Kabrimi ziyaret edenin şefaatçisiyim.” [Taberani] “Sırf beni ziyaret için gelen, Allah’ın izniyle şefaatime kavuşur.” [Müslim] “Medine’de ölenlere şefaat ederim.” [Tirmizi] “Medine’nin sıkıntılarına katlanana, şefaat ederim.” [Müslim] 32 “Sünnetimi [imanını] elinden kaçıran kimseye [kâfire] şefaatim haram oldu.” [Şir’a] “Şefaatime inanmayan kimse, ona kavuşamaz.” [Şir’a] “Şefaatime kavuşmak isteyen kızını fasıka vermesin!” [Şir’a] “Şefaatime en layık olan, bana en çok salevat okuyandır.” [Tirmizi] “Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.” [Beyheki] “Ümmetimden geri kalan olur korkusu ile Cennete girdiğim halde tahtıma oturmam. Allah’u Teâlâ’ya, “Ya Rabbi ümmetim ümmetim” derim. Rabbim “Ümmetine ne yapmamı istiyorsun?” buyurur. Ben de “Ya Rabbi onların hesaplarını çabuk gör, sıkıntıdan kurtulsunlar” derim. Cehennemliklerin listesi bana verilir. Onlara şefaat ederim. Hatta Cehennem hazini Malik “Ümmetinden cezalanacak kimse bırakmadın” der. [Beyheki, Taberani] “Rabbin sana [ahirette çeşitli nimetler, şefaat izni] verecek, sen de hoşnut, razı olacaksın) mealindeki Duha suresi beşinci âyeti kerimesi inince, Resulullah efendimizin, (Ümmetimden bir kişi Cehennemde kalsa razı oldum demem) diye söylediği tefsirlerde bildirilmiştir. (Tibyan) Bütün müfessirler, muhaddisler ve fakihler gibi, dört mezhep imamı da şefaatin hak olduğunu bildirmişlerdir. Bütün âlimlerin en büyüğü olan imam-ı a’zam hazretleri, (Peygamberler, âlimler ve salihler, günahkârlara şefaat edecektir) buyurdu. (Fıkh-ı ekber) Buraya kadar, şefaatin hak olduğunu bildiren âyet-i kerime ve hadis-i şerifler ile Ehl-i sünnet âlimlerinin yazılarından bazısını bildirdik. Kur’an-ı Kerimi açıklayan Peygamber (s.a.v)Efendimiz ve Ashabı ve Ehl-i sünnet âlimlerinin tamamı şefaatin hak olduğunu bildirmiştir. Bir hadis-i şerifin Kur’an-ı Kerime aykırı olup olmadığını en iyi bilen muhaddisler ve diğer Ehl-i sünnet âlimleridir. Bütün muhaddisler, şefaatle ilgili hadis-i şerifleri bildirmişlerdir. Onlar, bir hadisin Kur’an-ı kerime aykırı olup olmadıklarını bilemiyor da, Mısırlı, Suriyeli, Oryantalist ve yerli türedi mezhepsizler mi biliyor? 33 Putlarla ilgili âyet-i kerimeleri gösterip, (Resulullah müminlere şefaat edemez) demek, mezhepsizliğe has bir taktiktir. Duha suresinin, (Sen razı olana [yeter diyene] kadar, her dilediğini vereceğim) mealindeki 5. âyeti, Allah’u Teâlâ’nın, Peygamberine bütün ilimleri, bütün üstünlükleri, ahkâm-ı İslamiyeyi, düşmanlarına karşı yardım ve ümmetine kıyamette her türlü şefaat ve tecelliler ihsan edeceğini vaad etmektedir. Bu ayet-i kerime gelince, Cebrail (a.s)a bakıp, (Cehennemde bir müminin kalmasına razı olmam) buyurdu. Yine buyurdu ki:(O kadar çok kimseye şefaat ederim ki, Rabbim Allah’u Teâlâ, bana, “Razı oldun mu?” diye sorunca, “Evet razı oldum” derim. [Beyheki, Bezzar, Taberani] “Kıyamette Sırat köprüsünün başında durur, ümmetimin geçmesini beklerim. Allah’u Teâlâ, “Dilediğini iste, istediklerine şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır” buyurur. Ümmetime şefaatten sonra, yalvarmaya devam ederim. Rabbim bana “Ümmetinden ihlasla bir defa “La ilahe illallah” diyen ve imanla ölen herkesi Cennete koy” buyuruncaya kadar yerimden kalkmam.” [İ. Ahmed] “Allah’u Teâlâ bana, “Ümmetinin üçte ikisini sorgusuz sualsiz Cennete koymamı mı istersin, yoksa şefaat izni mi istersin?” buyurdu. Ben de şefaat hakkı vermesini istedim. Şefaatim elbette bütün müslümanlaradır.” [Taberani] “Şirk üzere ölmeyen [imanla ölen] herkese şefaat edeceğim.” [İbni Hibban] Resulullahı vesile edenlerin, onun şefaati ile tevbelerinin kabul olunacağını şu âyet-i kerime de göstermektedir:”Nefslerine zulmedenler, sana gelip, Allah’tan af diler ve Resulüm olarak sen de, onlar için af dilersen, Allahü teâlâyı, tevbeleri kabul edici ve merhamet edici bulurlar.” (Nisa Suresi,64) Resulullah gibi şefaatçi olmasaydı Kıyamet günü, Kabirden, ilkönce Resulullah(s.a.v) Efendimiz, üzerinde Cennet elbisesi ile kalkacak. Burak üzerinde, elinde Liva-ülHamd isimli bayrakla, sancakla mahşer yerine gidecek, Peygamberler ve bütün insanlar bu bayrağın altında duracak, hepsi, beklemekten çok sıkılacak, önce Peygamberlerden Hz. Âdem(a.s)a, sonra Hz. Nuh(a.s)a, 34 sonra Hz. İbrahim(a.s)a, Hz. Musa(a.s)a ve Hz. İsa(a.s)’ya gidip, hesaba başlanması için şefaat etmelerini dileyeceklerdir. Her biri, birer özür bildirerek, Allah’u Teâlâ’dan utandıklarını söyleyecekler, şefaat edemeyecekler, sonra Resulullaha gelip yalvaracaklardır. Önce, Onun ümmeti, Sırattan geçip Cennete girecektir. Sonra bütün Peygamberler şefaat edecektir. (Buhari) Peygamber efendimizin şefaati şöyle olacak: 1- Makam-ı Mahmud şefaati ile mahşerde beklemek azabından kurtaracaktır. 2- Çok kimseyi, sorgusuz, sualsiz Cennete sokacaktır. 3- Azap çekmesi gereken müminleri azaptan kurtaracaktır. 4- Günahı çok olan müminleri Cehennemden çıkaracaktır. 5- Sevapla günahı eşit olup, Araf’ta bekleyen kimselerin Cennete gitmelerine şefaat edecektir. 6- Cennete girmiş olanların derecelerinin yükselmesine şefaat edecektir. Şefaat ile hesaptan kurtardığı yetmiş bin kimsenin her birinin şefaatleri ile de, yetmişer bin kişi sorgusuz, sualsiz Cennete girecektir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: ”Peygamberlerin sonuncusu gibi bir şefaatçi olmasaydı, bu ümmetin günahları kendilerini helak ederdi. Bu ümmetin günahları çok ise de, Allah’u Teâlâ’nın af ve mağfireti de sonsuzdur. Allah’u Teâlâ, bu ümmete af ve mağfiretini o kadar saçacak ki, geçmiş ümmetlere böyle merhamet ettiği bilinmiyor. Doksan dokuz rahmetini, sanki bu günahkâr ümmet için ayırmıştır. Allah’u Teâlâ, af ve mağfiret etmeyi sever. Günahı çok olan bu ümmet kadar af ve mağfirete uğrayacak hiçbir şey yoktur. Bunun için, bu ümmet, ümmetlerin en hayırlısı oldu. Bunların şefaatçileri olan Peygamberleri, Peygamberlerin en üstünü oldu. Furkan suresi, 70. âyet-i kerimesinde mealen, “Allah’u Teâlâ’nın, günahlarını iyiliklerle değiştireceği kimseler, onlardır. Onun mağfireti, merhameti sonsuzdur.” buyuruldu. [C.2, m.3] 35 İMANLI ÖLEN HERKESE ŞEFAAT İmanını muhafaza ederek ölen herkes şefaate kavuşacaktır. Şefaate kavuşabilmek için imanlı ölmek şarttır. İmanlı ölenler de ebedi kurtuluşa kavuşmuş demektir. Kur’an-ı Kerimde mealen buyuruluyor ki:”O gün Allah, Peygamberlerini ve iman edip onunla beraber olanları rüsvay etmez.” (Tahrim Suresi, Peygamber(s.a.v) Efendimiz; “Ya Rabbi, ümmetimin kusurlarını başkalarının duymaması için onların hesaplarını bana ver! Deyince, Allah’u Teâlâ, “Onlar senin ümmetin ise, benim de kullarımdır. Ben onlara senden daha merhametliyim. Ne sen, ne başkaları onların kusurlarını bilemez, hesaplarını gizli görürüm) buyurdu. (İ. Gazali) “Kıyamette “Ya Rabbi, zerre kadar imanı olanı Cennete koy!” diyeceğim. Hepsi şefaatimle Cennete girecek.) [Buhari] Hz. Ebu Hüreyre(r.a) anlatır: Resulullah(s.a.v) Efendimizden, kıyamette şefaatine kavuşacak en mutlu kişinin kim olduğunu sordum. (Senin hadislerime olan sevginin çokluğunu bildiğim için, böyle bir soruyu senden önce hiç kimsenin sormayacağını tahmin etmiştim. O mesud kişi, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah diyerek imanla ölen kişidir) buyurdu. (Buhari) Aziz Kardeşlerim! Allah aşkına Muhammedî olalım, Ehl-i Sünnet vel Cemaatten ayrılmayalım. Şuurlu, vicdanlı, ahlaklı, faziletli, hikmetli, güçlü, vasıflı, âbid, zâhid, âdil, munsif, muhlis, muslih, sabırlı, edebli, kibar, nazik, mürüvvetli, görgülü, nezih Müslümanlar olalım. Onun için Ey Müslüman! Özüne dön. Kur’an’a sarıl. Allah’a ve Resulüne iteat et. Şerefli ecdadının emanetlerine sahip çık. Dostumuzu düşmanımızı iyi tanıyalım. İslam düşmanlarının, kâfirlerin, müşriklerin, münafıkların Haçlıların el ele verdiği, İslam’a ve Müslümanlara maddi ve manevi her türlü hile ve desiseyi uyguladığını, Müslümanların birliğini, kardeşliğini, inancını, itikadını bozmak için, vatanlarını işgal etmek, milli servetlerini sömürmek, kendilerine itaat eden, emirlerinden çıkmayan birçok haini de işbaşına getirerek Müslümanların uyanışına, dirilişine, birleşmesine, yeniden güçlenmesine engel olmak için harıl harıl çalışmakta, olduğunu, milyarlarca dolar harcadığını unutmayalım. Zafer Hakkın ve Hakka inananlarındır.
|
Bugün 926 ziyaretçi (1745 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|