MEDRESENİN SON GÜNEŞİ
Ahmed Cevdet Paşa Tanzimat devrinin en önemli devlet ve ilim adamlarından biri…
Şeyhülislâmlığın eşiğine kadar yükselmiş, her ilimde âlim, her fende mahir, tarihimizin son medarı iftiharlarından…
Hayatını ve emsalsiz eseri Mecelle’yi anlatan bu eseri okurken; aynı zamanda devrin medrese hayatını ve ilmî seviyesini; Tanzimat’ın Osmanlı Devleti’ne getirdiği ikilik ve çatışmaları; ıslahatın ve millî bünyeye uygun cereyan etmesi için Ahmed Cevdet Paşa’nın verdiği çetin mücadeleyi ve ilim âlemine kazandırdığı ölümsüz eserleri bulacaksınız.
İşte Mecelle’nin ilk yüz maddesinin de hoş bir üslupla açıklandığı bu kitapta her yönüyle
AHMED CEVDET PAŞA…
Ne demişler:
Âdem oldur ki ayağın çekicek dünyâdan,
Zikrü bil-hayr içre güzel adı kala.
Osmanlı padişahlarına dört asra yakın hizmet veren Topkapı Sarayı, Marmara ve Boğaziçi’ni aynı anda görebilen ve eskiden şehrin son derece müstesna ve her türlü tabiat güzelliğine sahip bir alanına inşa edilmiştir. Burası, bir kısım yazarların ifadeleriyle, dünyanın en güzel, en latif ve gönül alıcı yeridir.
Yaklaşık yedi yüz bin metrekarelik bir alana yayılan sarayda ilk yapılaşma Fatih devrinde başladı ve gelen her padişahın ilave ettirdiği fevkalade güzel yapılarla muazzam bir saray manzumesi oluştu.
Topkapı Sarayı uzaktan seyredildiğinde; eski devir ve günümüz saray modellerinden ziyade, sanki bir mektep ve medreseyi canlandırmaktadır. Gerçekten de bu fonksiyonları dolayısıyla emsallerinden özellikle ayrılacak, geçmişte ve gelecekte ikinci bir numunesi görülemeyecektir.
Topkapı Sarayı Bâb-ı Hümâyûn, Bâbüsselâm ve Bâbüssaâde denilen üç ana kapı ile dört avlu, Harem ve Hasbahçeler’den meydana geliyordu. Etrafı, Sûr-ı Sultanî denilen bin dört yüz metre uzunluğunda yüksek bir duvar ile çevrilmiştir. Burası âdeta saray değil, müstakil bir dünyadır.
Bâb-ı Hümâyûn’dan Bâbüsselâm’a kadar uzanan dış avlu, her türlü faaliyetin merkezidir. Şikâyeti olanların ve adalet aramaya gelenlerin müracaatlarını sunacakları Deavi Kasrı buradaydı. Hastanesi, fodla fırınları, sarnıç ve su kuyuları, sim sakalar, hasırcılar, odun ambarı ocakları ve darphanesi ile bu avlu, her gün hummalı bir faaliyetin ve renkli bir hayatın merkezi konumundaydı.
İkinci Avlu’da yer alan Dîvânhane, önemi dolayısıyla meydana da adını vermiştir. Dört yüz yıl dünya siyasetine buradan yön verilmiştir. Âdeta dünyanın kalbi burada atardı. Dîvânhane’ye gölgesi vuran Adalet Kasrı, burada zulmün ve haksızlığın olmadığını vurgulamaktadır. Dîvânhane’nin ön yüzündeki bir kitâbede bu husus şöyle ifade edilir:
Felekler bu yüce kubbe altından ibarettir,
Adalet olmasa bu köhne kubbe ayaklar üzre durmaz.
Enderun’a girişi sağlayan Bâbüssaâde Kapısı bayram, cülus ve sefer merasimi gibi nice görkemli alaylara şahit olmuştur. Enderun ise, padişahın yaşadığı bir mekân olmanın ötesinde asıl olarak, Osmanlı Devleti’nin en yüksek mektebidir. Dünyanın en zeki çocuklarının yaşadığı, eğitim aldığı ve ileride en yüksek mevkilere gelmek üzere yetiştirildiği bir mekânlar manzumesidir.
Bu alanın hemen dışında, her biri bir sanat harikası olan köşkler boy göstermektedir. Nihayet padişahın validesi, eşleri, çoluk çocuğu ve hizmetlileri ile yaşadığı özel Harem bölümü… Yıllarca yanlış tanıtılan ve yorumlanan mekânların gerçek yüzü ilmî araştırmalar neticesinde, günümüzde bütün açıklığıyla ortaya çıkmış bulunmaktadır. Harem bölümü de aynen Enderun gibi yüksek bir ilim ve kültür mektebidir.
1854’te Sultan Abdülmecid, Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırıp resmi sarayı buraya taşıyınca, Topkapı Sarayı artık mukaddes emanetlerin ve iç hazinenin korunduğu, belli günlerde padişah tarafından ziyaret edilen bir mekâna dönüşmüştür. 3 Nisan 1924’te ise müze haline getirilmiştir. Günümüzde Osmanlı döneminin zenginliğini, haşmetini ve gücünü yansıtan, hazinelerinin sergilendiği bir mekân olarak varlığını devam ettirmektedir.
Böylece Topkapı Sarayı, neredeyse Osmanlı medeniyetini bir bütün halinde tüm ihtişamıyla ve zarafetiyle gözler önüne sermekte ve bize dillendirmektedir. Eserin en önemli taraflarından biri de, şüphesiz saraydaki hemen her eserin üzerindeki kitâbelerinin hem aslı, hem de günümüz Türkçesiyle okuyucuların istifadesine sunulmuş olmasıdır.
Böylece Topkapı Sarayı, neredeyse Osmanlı medeniyetini bir bütün halinde tüm ihtişamıyla ve zarafetiyle gözler önüne sermekte ve bize dillendirmektedir. Eserin en önemli taraflarından biri de, şüphesiz saraydaki hemen her eserin üzerindeki kitâbelerinin hem aslı, hem de günümüz Türkçesiyle okuyucuların istifadesine sunulmuş olmasıdır.
İşte tarihinden günümüze Topkapı Sarayı’ndaki mekânların, köşklerin, odaların, hücrelerin tarihî fonksiyonları, mimari özellikleri, maksadını ifade eden kitâbeleri, sarayda yaşayanların hayat tarzları, hizmet birimleri, sınıfları ve günümüzdeki konumu ile dünden bugüne sarayın uzun serüveni…
Gerekdür gayret itmek râh-ı dinde
Kim olmamış ola hiçbir karinde
Bilün erkek koyun kurbân içündür
Bu meydân-ı eren merdân içündür
Ne denlü güçlü ise ehl-i tuğyân
Bizümledür dü‘â-yı Şeh Süleymân
Piyale Paşa
Kanunî Sultan Süleyman dönemi Osmanlı’nın denizdeki başarılarının zirvesini teşkil eder. Bu dönemde Barbaros Hayreddin Paşa’dan Turgut Reis’e, Oruç Reis’ten Piyale Paşa’ya kadar birçok denizci yetişmiş ve bunlar, Osmanlı donanmasını deryalarda tek söz sahibi haline getirmişlerdir.
Denizler Fatihi Piyale Paşa adlı bu eser, Kanunî döneminin Barbaros Hayreddin Paşa’dan sonra en büyük Kaptan-ı deryası Piyale Paşa’yı ve onun en önemli seferlerinden biri olan ve Akdeniz’deki Osmanlı hâkimiyetini sağlamlaştıran Cerbe Zaferi’ni anlatmaktadır. Bu çalışmanın bir kısmı, dönemin önemli âlimlerinden Şaban Nidâî’nin, orijinal nüshası Londra’daki British Library’de bulunan Cerbe Kalesi Fetihnâmesi adlı eserinin Osmanlı Türkçesine çevirisinden oluşmaktadır.
“Kayı” dizisiyle Osmanlı Tarihi’ni herkese sevdiren Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil ile Dr. İbrahim Pazan’ın hazırladığı bu eserde, nefis bir hatla yazılmış fetihnamenin tıpkıbasımı da yer almaktadır. Eser bu özelliği ile Osmanlı Türkçesini öğrenmek isteyenlerin başucu kitaplarından biri olacağı gibi, pek az çalışmanın yapıldığı Osmanlı Deniz Tarihi alanında da büyük bir boşluğu dolduracaktır.
OSMANLI DEĞERLERİ 1
Güzelliklerin her bakımdan yaşandığı çağlardı.
Kılıçlar insanlık için iner kalkardı.
Toplar zulüm surlarını yıkardı.
Dîvanlarda adalet üç kıt'aya akardı.
Estetik ve zarafet şehirleri sarardı.
Dergâhlar,tekkler,zaviyeler,imaretler;
bedenler kadar ruhlara da şifda sunardı.
Bir söz bin mânâ taşırdı.
"Devr-i Gül Sohbetleri" o çağlardan;
bir tat, bin lezzet sunuyor bugünlere...
Bahrın ahvâlin anla cûşundan
Kutlu gün belli olur doğuşundan.
Seni bunda komazlar gönlünü bundan götür
Terk eyle kibr ü kini bir gönül ele getür
Bunda kimesne kalmaz gelen gider eğlenmez
Yol düşvâr korku kat’î işini bunda bitür
Bunda bitmeyen işler anda da bitmeyiser
Gafletten uyar canun aklın başuna getür
Eşrefoğlu Rûmî var iken öğüdünü sen al
Kevneyni ardına at yüzün Hazret’e götür
“Evliyanın sözünde Rabbani tesir vardır”. Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil’in Anadolu’yu asırlarca etkileyen tasavvuf büyüklerini kaleme alacağı serinin ilk kitabı, “Eşrefoğlu Rûmî” hazretlerini konu ediniyor.
Eşrefoğlu Rûmî’nin ibretlerle dolu hayatı başta olmak üzere tasavvuf yolunda ilerlemesi, gayet sade bir biçimde yazmış olduğu şiirleri, nasihatleri ve sohbetlerini Prof. Dr. Şimşirgil’in roman tadındaki üslubuyla bu kitapta okuyacaksınız.
Sabırla toprağı altın etmeyi, şeytanın tuzaklarını, dünyaya bağlanıp kalmamayı, nefsin insanın büyük düşmanı olduğunu, az yemenin hikmetlerini ve her biri insana hayat iksiri olan nice nasihat ve güzellikleri burada bulacaksınız. Okuyucuda Rabbani tesirlerin etki etmesi dileğiyle…
Bu bir destan
Rüyası sekiz asır sürdü.
Ve 29 Mayıs 1453 günü gerçek oldu.
Fatih Sultan Mehmed ve askerleri.
Güzel emir ve güzel askerler…
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, “İstanbul Fetih ve Fatih” adlı eserinde İstanbul’u, kutlu fethini ve onun şanlı tarihini anlattı.
“Fethin Kahramanları” adlı eserde ise, komutan, alim, derviş, serdengeçti, alperen olarak orada bulunan ve kutlu müjdeye nail olan askerlerin, Peygamberin kutlu hadisinde belirtildiği üzere ni’mel ceyş’in, yani o güzel askerlerin fetihteki rollerini ve hayatlarını gözler önüne seriyor.
Fethin 560. yılında Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil’in kaleme aldığı İstanbul, Fetih ve Fatih adlı kitapta İstanbul’un kadim tarihini, fethin önemini ve fetih hazırlıklarını, II.Mehmed’i Fatih yapan unsurları ve Fatih’in şahsiyetini bulacaksınız. Konstantiniyye’nin tarihi ve ona sahip olma mücadelesiyle başlayan, fethin gün gün anlatıldığı, fetihten sonraki ilim ve imar faaliyetlerinin öneminin üzerinde durulduğu kitap beş bölümden oluşmaktadır.
Genç yaşta dünyayı yeniden şekillendiren Fatih’in, İstanbul aşkını bulacağınız İstanbul, Fetih ve Fatih adlı eser, akıcı üslubuyla bir solukta okuyacağınız kitaplar arasında yer alıyor.
Denizcilik tarihinin en büyük amirallerinden Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın hayatı ve hatıralarının, leventlerinden Seyyid Muradî Reis tarafından bizzat yaşandığı dönemde görülerek ve dinlenerek kaleme alındığı tarihî bir eserdir. Gazavat-ı Hayreddin Paşa adıyla bilinen bu hatıratın mensur nüshaları İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde, manzum suretleri ise Topkapı Sarayı Revan Köşkü Kitaplığı’nda bulunmaktadır. Kaptan Paşa’nın Seyir Defteri, Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil tarafından bu iki kaynak üzerinde yapılmış titiz bir çalışmadır.
“Her iki taraftan derya gibi asker, derya yüzünde donanıp birbirlerine karşı yürüdüler. İlk önce düşman donanmasından bir büyük kalyon ayrılarak harekete geçti ve toplarını atmaya başladı. Gökyüzü onların dumanından sanki karalar giyinmişti. Denizin yüzü karadan ayırt edilmez hale gelmişti. Sanki bu dünya kubbesi tamamen zulümat ve karanlıkla kaplanıp, bulundukları yerler deniz midir, kara mıdır fark edilemezdi.”
Devletleri devlet yapan unsur ve değerleri yazmak; padişahlarının veya devlet adamlarının düşünce yapısını, maksadını, ideallerini ve sevdalarını da belirtmektir tarih. Yoksa tahta çıkış ve iniş tarihleri, fethedilen yerler, kaybedilen bölgeler gibi kuru ifadeler okuyucuya tarih zevki, tadı, şuuru ve sevgisi vermekten uzak kalacaktır.
Ayrıca tarih bir ibretler hazinesi, milletlerin hafızası, hâdiselerin ilmi, insanlığın romanı ise ondan istifade etmek en önemli husustur. Bu düşünceler içerisinde adaleti, şefkati, hoşgörüsü ve ihsanı ile kalpleri kazanan; yiğitliği, cesareti, cömertliği ve şecaati ile dosta güven, düşmana korku veren; dünya siyasetini yönlendiren; kültür ve medeniyet hamleleri ile göz kamaştıran Osmanlı'nın altı asırdan fazla üç kıtada süren devlet serüvenini, bir tarih ziyafeti halinde bulacaksınız bu kitapta...
II. Murad Han ve Fatih Sultan Mehmed devirlerini okurken vatanımızın oluşmasında çekilen çilelere, verilen amansızca mücadelelere ve dökülen gözyaşlarına şahit olacaksınız. Buna rağmen Osmanlıların bu uğurda gösterdiği fedakarlıkları layıkıyla anlamak ve anlatabilmek hakikaten güç. Samimi bir gayret, tertemiz bir inanç ve muhteşem bir azim...Bütün bunların yanısıra bu güzide vatanı teslim edecekleri nesilleri de bir an olsun unutmadılar.
Onları ilimle mücehhez kılabilmek için aynı azim ve kararlılıkla gayret sarfettiler. İlme verdikleri değer ve ilim adamlarına gösterdikleri saygı her şeyin üzerinde idi. Rütbetü'l-ilmi a'le'r-rüteb (ilim rütbesi rütbelerin en yücesidir) sözü onlar için en mühim hayat prensibi olmuştu. Bu itibarla İstanbul, fethedilmesi ile birlikte bir saraylar şehri değil, dünyanın en büyük ilim merkezi, bir üniversiteler beldesi halini aldı. Kalemle kılıcı yan yana yürüten Osmanlıların hayatı, bir tarih ziyafeti halinde, Kayı II'de devam ediyor.
Bir baş ki senin uğrunda ölmez ham kabaktır.
Bir kulun ki sözünü tutmaz sana düşmandır.
Dökülse nola yoluna benim kanım.
Feda olsun hünkarıma başımla canım.
Bayezid Paşa
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil'in Yeni Eseri
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil'in Osmanlı Tarihini anlattığı Kayı serisinin 2. Kitabı Kayı II Cihan Devleti arapçaya tercüme edildi.
Kitap çok yakında türk okuyucuları ile de buluşacak.
Ağlasın taşlara kapanıp tarih;
Selim’ler gelir de Yavuz’lar gelmez.
O çok yönlü özellikleri ile tarihin az gördüğü bir padişahtı.
Kaf’dan Kaf’a olan yeryüzü saltanatı, yanında zerre kadardı. Mal, mülk ve cevherin onun katında hiçbir değeri yoktu. Bütün âleme hükümdar olmaktansa, zavallı bir gönlü gam ve sıkıntıdan kurtarmayı veya bir veliye talebe olmayı tercih ederdi. Harp meydanlarında sarp – kıran ve cevval, karar sırasında arslan gibi atılgandı.
Savaş anları onun bahar bayramıydı. Her hizmette lâyıkını arayan, cahillerle konuşmaktan kaçan, bilgili ve bahtiyar bir sultandı…
Tarihin muazzam tâkı altından
Ağır ve şahâne geçti Selim’ler,
Bellerde palalar altın kabzalı,
İri kavuklarla iri dilimler.
Kayı III’de Cem Sultan’ın Avrupa’nın içlerine dek uzanan macerasını ve II. Bayezid Han ile Yavuz Sultan Selim Han’ın saltanat yıllarını Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil’in nefis üslubu ile okuyacaksınız.
O, dinin sultanıdır!
Din sarayı, sancaklarının ve süngüsünün direk olmasıyla sağlamlaşmıştır.
O, savaşın sultanıdır!
Ne tarafa yönelse fetih ve zafer onunla birliktedir. Yabancı ülkeler sancağının dinlenme alanıdır.
O, güzel ahlâkın sultanıdır!
Cömertlik, cesaret, olgunluk ve bütün iyiliklerin kaynağıdır.
O, imarın sultanıdır!
Devletinin gücünü ve hâkimiyetini abidevî bir tarzda gösteren Süleymaniye, zarafetin ve estetiğin tasavvur harikasıdır.
O, adaletin sultanıdır!
Devletinin baharı dünyayı aydınlatmaya başlamasıyla birlikte, gül bile dikenden cevr ü cefa görmemiştir.
O, şiirin sultanıdır!
Kendi ifadesiyle: “Her ne gazel ki söyleye hep ‘âşıkânedür”.
O, aşkın sultanıdır!
Kahramanlar kılıç şakırtılarından haz duyarlar. O, gerçek aşkına Sigetvar önlerinde top sesleri ve tevhid naraları arasında kavuştu.
Ko bu ayş u işreti çünkim fenadır âkıbet
Yâr-ı bâkî ister isen olmaya taat gibi
İşte Kayı IV ve Kanunî Sultan Süleyman’ın her yönü ile 46 yıllık saltanatı…
“Paşa! Paşa! Sen bu Devlet-i Aliyye’yi henüz tanımamışsın. Allah aşkına şuna inan. Bu devlet öyle bir devlettir ki eğer isterse o donanmanın bütün demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden ve yelkenlerini atlastan yapmakta asla güçlük çekmez. Hangi geminin gerekli alet ve yelkenini yetiştiremezsem gel bu minval üzere benden iste.”
Sokollu Mehmed Paşa
Tarih programları, konferansları ve eserlerindeki kendine has anlatım tarzı, üslubu ve farklı bakış açıları ile Osmanlı Tarihi’ni herkese sevdiren Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, KAYI serisinin beşinci kitabı KAYI V: Kudret ve Azamet Yılları ile Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihini yazmaya devam ediyor. Elinizdeki eser, Kanuni Sultan Süleyman devrinin kapanması ile başlamakta; II. Selim, III. Murad, III. Mehmed’le devam ederek Sultan I. Ahmed devriyle nihayete ermektedir.
Eserde öncelikle Osmanlı Devletinde asırlardır devam eden siyasî tarzın büyük değişimine şahitlik edeceksiniz. Kanuni döneminde Enderun’da yetişerek devletin bütün kademelerinde görev alıp sadarete kadar yükselen ve son iki yılında bu görevde bulunan büyük devlet adamı Sokollu Mehmed Paşa’nın yeni siyasi değişimin en büyük mimarı olduğu görülecektir. Artık seferlerde padişahlar değil, güçlü serdarlar görülmeye başlanacaktır. Aynı zamanda yirmi beş yıl fasılasız devam eden savaşlar, bütün dünyada görülmeye başlayan ekonomik zorluklar, paranın değerinin düşmesi, tımar sistemindeki aksamalar vs. büyük Celâlî fetretini beraberinde getirecektir.
Kıbrıs’ın Fethi, İnebahtı mağlubiyeti, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin vefatı, Selimiye Camii’nin inşası, İstanbul Rasathanesi’nin kurulması, Estergon’un fethi, Kanije’nin fethi, Celâlî İsyanları, Zitvatoruk Antlaşması, Sultanahmet Camii’nin açılması, padişahların ilim ve tasavvuf erbabı ile münasebetleri özellikle I. Ahmed ile Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri’nin muhabbeti; bu eserde öne çıkan birçok başlıktan sadece birkaçı… Yine doyumsuz bir tarih ziyafeti sizleri bekliyor.
17. asrın son yirmi yılına girildiğinde Osmanlı Devleti gücünün ve kudretinin zirvesinde, dünya siyasetinde etkin bir şekilde hükmünü icra ediyordu. Dünyada yenemeyecekleri hiçbir devlet yoktu.
Yıllardır birçok tarihçi yetiştiren ve yaptığı televizyon programlarıyla tarihi yediden yetmişe herkese sevdiren Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, tamamen ilmî kaynaklardan beslenerek her yaştan tarih severin kolaylıkla okuyup anlayabileceği bir üslupla KAYI dizisini yazmış ve tarihimizi sıkıştığı bu alandan kurtarmıştır. Önyargısız ve objektif bir şekilde okuyucunun değerlendirmesine sunulan bu serinin hedefi; Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan yıkılışına kadar siyasî, sosyal, iktisadî ve imarî tüm serüvenini ve Osmanlı padişahları hakkında bilinen gerçekleri akıcı, anlaşılır, merak uyandırıcı ve roman tadında bir üslupla yorumlamaktır.
Ahmet Şimşirgil, adaletiyle kalpleri kazanan; yiğitliği, cesareti ve mertliğiyle dosta güven, düşmana korku salan; üç çağa damgasını vurmuş, üç kıtaya yayılmış Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin hikâyesine KAYI VI: İmparatorluğun Zirvesi ve Dönüş kitabıyla devam ediyor. Bu eserde, I. Mustafa’dan II. Osman’a, IV. Murad’dan IV. Mehmed Han’a kadar birçok padişahın; Köprülü Mehmed Paşa’dan Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’ya; Tarhuncu Ahmed Paşa’dan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya kadar birçok devlet adamının; Halime Valide Sultan’dan Mahfiruz Hatice Sultan’a, Hatice Turhan Sultan’dan Kösem Sultan’a kadar birçok valide sultanın nasıl yaşadıklarını, neler yaptıklarını, imparatorluğu idame ettirmek gayesiyle ne gibi siyasi yollar izlediklerini, imar faaliyetlerini ve şahsiyetlerini bulacaksınız.
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil’in yediden yetmişe herkesin ilgi ve beğenisini kazanan KAYI serisi, yedinci kitabıyla devam ediyor.
Kayı VII: Kutsal İttifaka Karşı’da II. Süleyman, II. Ahmed,II. Mustafa, III. Ahmed ve I. Mahmud Han dönemlerini okuyacaksınız.
Viyana bozgunundan sonra; önce Karlofça Antlaşmasına kadar süren bir ölüm kalım mücadelesi ve ardından toparlanma çabalarıyla birlikte Osmanlıya bu imkânı tanımak istemeyen Batılı devletlerin amansız saldırılarına şahit olacaksınız.
Bu dönem padişahlarının samimi din ve devlet duygularının yanı sıra Fazıl Mustafa Paşa’dan Yeğen Osman Paşa’ya, Kadı Ali Paşa’dan Şeyhülislam Feyzullah Efendi’ye, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’dan İbrahim Müteferrika’ya, Humbaracı Ahmed Paşa’dan Baltacı Mehmed Paşa’ya Hacı Selim Giray’dan Nâbî’ye kadar birçok devlet ve ilim adamının faaliyetlerini; Lâle Devri’nden Patrona Halil İsyanı’na, büyük İstanbul depreminden binlerce binanın yok olmasına sebebiyet veren İstanbul yangınlarına kadar birçok olayın Osmanlı İmparatorluğunu nasıl etkilediğini yine nefesinizi tutarak okuyacaksınız…
Bu sırada ihanet ile sadakatin, korkaklık ile cesaretin, zaaf ile metanetin, sabır ile aceleciliğin kazandırdıkları ile kaybettirdiklerine nice örnekler bulacaksınız.
Tarihin bir ibretler manzumesi olduğunun unutulmaması, düşmanı bitmeyecek olan İslam âleminin, tarihin ışığı ile gözünün açılması ve her zaman açık kalması dileğiyle…
Bâğ-ı âlem içre gerçi pek safâdır saltanat
Vakf etsen bir kuru gavgâya câdır saltanat
Bu zamanın devletiyle kimse mağrûr olmasın
Kâm alırsan adl ile ol dem becâdır saltanat
III. Selim Han
Son zamanların en çok okunan Osmanlı Tarihi serisi “Kayı”, KAYI VIII- Islahat, Darbe ve Devlet adlı eserle kaldığı yerden devam ediyor.
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil bu çalışmasında; Osmanlı padişahlarından III. Osman Han’ın tahta cülusuyla başlayıp sırasıyla III. Mustafa Han, I. Abdülhamid Han, III. Selim Han ve IV. Mustafa Han dönemlerini anlatmaktadır.
OSMANLI GERÇEKLERİ Sorularla Osmanlı'yı Anlamak
KAYI serisi ile 7’den 70’e herkese ulaşan Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, şimdi de OSMANLI GERÇEKLERİ başlıklı yepyeni bir seriyi okuyucularının beğenisine sunuyor. Şimşirgil, bu seriyle Osmanlı’nın kuruluşundan yıkılışına kadarki dönemle alakalı herkesin aklına takılan birçok soruya yine akıcı üslubu, temel kaynak referanslarla cevap verecek…
* Osmanlı’yla Kayı boyunun ilişkisi nedir?
* Ertuğrul Gazi, Muhyiddin İbnü’l-Arâbî ile karşılaştı mı?
* Osmanlı İmparatorluğu Selçukluların devamı mıdır?
* Osmanlı devlet adamlarının yetiştiği Enderun nasıl bir mektepti?
* Osmanlı padişahları neden hacca gitmiyordu?
* Yıldırım Bayezid ve Timur Han neden karşı karşıya geldiler?
* Hangi Osmanlı padişahı Kâbe-i Muazzama’ya nasıl hizmetler götürdü?
* Osmanlı vakıf sitemi nasıl işliyordu ve vakfiyelerde neler yazıyor?
* Devşirme sistemi nedir ve Osmanlı'da nasıl işlerdi?
* Osmanlı padişahları kardeşlerini neden katletmiştir?
OSMANLI GERÇEKLERİ serisinin ilk kitabıyla, yedi iklime 600 sene adaletle hükmetmiş Osmanlı’nın tartışılan meseleleri hakkında zihninizi kurcalayan hiçbir soru cevapsız kalmayacak…
Önsöz | İçindekiler | Önsöz |
Onlar ki at üstünde ömürler boyu
Türk’ün Rum’a giden yolu oldular
Şol Anadolu’yu vatan eyleyen
Gaziler, şehitler kolu oldular.
Türklerin İslam dinine girmeleri şüphesiz dünya tarihinin en mühim hadiselerinden birisidir.
Tarihin en kadim uluslarından biri olan Türkler kurdukları imparatorlukları ile İslam öncesinde de siyasi bakımdan dünya tarihine tesir etmekte idiler.
Ancak İslam’a girişlikleri ile birlikte sadece siyasi değil din, kültür medeniyet alanlarında da etkinliklerini arttırdılar. Dünyanın en görkemli devlet ve medeniyetlerini kurdular.
Buna rağmen günümüzde en fazla zihinleri meşgul eden soru Türklerin İslam dairesine nasıl dâhil olduklarıdır.
İlk Müslüman Türk devletinin 920′lerde ortaya çıktığı bilindiğine göre Türklerin Müslüman Araplarla karşılaşması iki asrı aşmıştır. Bu iki asırda neler yaşandı? Türklerin İslam dinini kabullerinde neler etkili oldu? Birçok tarihi olaya mucizevi bir şekilde işaret eden Efendimiz onlar için neler söyledi?
İşte İslam’ın doğuşunda muazzam büyümesine, Türklerin İslam’ı kabullerine ve ilk Müslüman Türk Devleti İdil Bulgarlığına kadar merak edilen nice hususları OTAĞ I kitabında bulacaksınız.
Sonrası ise Türklerin İslam ve dünya tarihindeki muazzam rolleri ile devam edecek…
TÜRK UYVAR
“Eğer Padişah-ı İslam hazretlerinin bu kal’adan Murad-ı şerifleri Macar halkına ne mertebe lütuf ve ihsan etmek içün olduğu mâlumları olaydı evletların kurban ederlerdi.”
Fazıl Ahmed Paşa kuşatmayı başlatmadan önce, Uyvar halkına böyle seslenmiş ve teslim olmalarını istemişti.
İşte elinizdeki eserde 17. Asrın ikinci yarısında yüz elli bin kişilik muazzam Osmanlı ordusunun Avusturya topraklarında ki muntazam yürüyüşünü;“Uyvar Önünde bir Türk gibi” dizesini tarihe yazdıran feragat ve cengâverliğini;
İnsanlığı kendisine meftun eden emsalsiz adaletini;
Avusturya İmparatorluğu merkezine en yakın bir bölgede yeni bir eyaleti kısa bir sürede teşkil eden teşkilat yapısını;
Ve bugünkü Slovakya’nın önemli bir kısmını oluşturan Uyvar eyaletini, iki bin kişilik bir kuvvetle idare edişini bulacaksınız.
Çeşitli yabancı gezginlerin, bir kısmı dilimize de çevrilmiş olan fantastik tasvirine inanılacak olursa, sarayın büyülü bir yer olmadığını hayal etmemek güçtür. Fakat sarayın asıl güzelliği içindeki düzende ve burada yaşayan güçlü kişilerin hizmetine bakacak olanların eğitiminde yatar.
Petis de la Croix
Onlar, yedi iklime hükmetmiş bir cihan imparatorluğu olan Osmanlı Devleti hükümdarlarının en değerli varlıkları, analarıydılar.
Onlar, padişah evinin en yetkili ismi; valide sultandılar!
Onlar, yaptırdıkları camii, medrese, hastane, külliye, han, hamam ve çeşme gibi hayır eserleriyle Osmanlı Coğrafyası’na mühürlerini vurdular.
Onlar, milletin, dinin ve devletin bekâsı uğruna, ciğerpâreleri çocukları feda edilirken sabrın timsali oldular.
Onlar, Enderun’daki devlet adamlarının eşlerini yetiştirmek suretiyle imparatorluğun her yerine İslâm ahlakının yayılmasını sağladılar.
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, Hayme Ana’dan Gülbahar Hatun’a; Ayşe Hafsa Sultan’dan Hurrem Sultan’a; Safiye Sultan’dan Kösem Sultan’a; Bezmiâlem Valide Sultan’dan Fatma Gülistu Sultan’a kadar Osmanlı İmparatorluğu’na her anlamda “analık” yapan tüm valide sultanların hayatını, dönemin padişahı oğullarıyla olan münasebetlerini, tüm insanlığa mâl olan hayır eserlerini ve vefatlarını, herkesin anlayabileceği roman tadındaki üslubuyla anlatıyor. Şimşirgil, Osmanlı Tarihi’nin en merak edilen ve hakkında en çok konuşulan konusu olan; yüzyıllar boyu birçok padişaha ev sahipliği yapmış ve onların tüm sırlarına şahitlik etmiş Harem’in sessizliğini Valide Sultanlar ve Harem kitabıyla bozuyor.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
Dünya Tarihi, Eski Türk Tarihi, İslam Tarihi, Osmanlı Tarihi, Çağdaş Tarihi
Kültür-Sanat, Tarih Bilim, Tarih-Din, Tarih-Muftak, Tarih-Giyim, Tarih Mimari, Yaşam
Tarihi Arşiv belgeleri, Mecmua nüshaları, Taştan vesikalar, Kitabe ve Yazıtlar
Tarih coğrafi haritalar, Tarih Atlaslar, Tarih planlar, Tarih Arşiv, Tarih haritalar
Tarih Belgeseli, Tarih Film, Söyleşi, Röportaj, Tarih Marş, Mehter ve Musiki
Duyuru, e-kutuphane, sozlukler »
Kâmûsu’l-Muhît Tercümesi ve Vankulu Lügati Online OrtamdaKütüphanecilik ve yayıncılıkta son zamanlarda dijital teknolojinin kullanımının artması, bizi kitap, kütüphane ve araştırma mefhumlarını yeniden yorumlama noktasına getirdi. Buna bağlı olarak araştırma yapmanın mâhiyeti, süreci ve metodları da değişmekte… Başta araştırmacılar olmak üzere birçok insanın hayatını kolaylaştıran bu sahadaki gelişmelerden biri de kadîm ve yeni lügatlerimizin kullanışlı bir şekilde dijital ortama sunulması oldu.
Tarih »
Nureddin Mahmud b. Zengî’nin Haçlılarla MücadelesiOrtaçağ İslâm dünyasında Haçlılara karşı vermiş olduğu mücadele ile tanınan Nureddin Mahmud b. Zengî, Musul Atabegi İmâdeddin Zengî’nin oğludur. Nureddin 11 Şubat 1118’de Haleb’de doğdu. İyi bir eğitim alan Nureddin, gençlik yıllarında askerî kabiliyeti ile ön plana çıktığı için babası ile birlikte seferlere katıldı. İmâdeddin Zengî’nin ölümünden sonra (1146) Haleb’e gelerek Zengîler’in Haleb kolunu kurdu. Musul ve çevresine ise büyük kardeşi I. Seyfeddin Gazi hakim olarak Zengîler’in Musul kolunu tesis etti. Nureddin Mahmud’un tarih sahnesine çıktığı dönem, Haçlıların İslâm dünyasının ortasında, Urfa, Antakya, Kudüs ve Trablus’ta devletçikleri olduğu dönemdir.
Duyuru, Tanıtım »
“Melâmîlik ve Osmânlı Devri Melâmîleri” Kitabı Hakkında Birkaç SözŞaban Er’in bundan önce yayınlanan “Nahîfî Süleymân Efendi Külliyâtı” kitabında olduğu gibi “akademik bir pâye, makâm ve sâye için yazmadığını” bildirdiği, oryantalist esâslı ve usûllü değil, “Ehl-i Sünnet İ’tikâdı gayreti”yle kaleme aldığını söylediği, Eski[mez] Türkçe [Osmânlıca], Arabça, Farsça yazılmış yüzlerce “orijinal” kaynaktan, Ehl-i Sünnet âlimlerinin eserlerinden istifâdelerle hazırladığını beyân ettiği son eseri “Melâmîlik ve Osmânlı Devri Melâmîleri” isimli büyük boy 638 sayfalık, ciltli eseri Kutupyıldızı Yayınları’ndan çıktı. Onun üslûbuyla yazalım:
Âşığım Çâr-ı Yâr’e
Ehl-i Beyt-i Muhtâr’e Her {necm-i tâb-dâr}e Melâmîyim, Melâmî! |
Kültür »
Türkistan – Erzurum – Sivas Hattında Bir Çay SohbetiArkeolojik kazılarda ele geçen bronz bir kabın içerisinde rastlanan çay yaprağı kalıntıları, çayı tüketen en eski Türk topluluğunun Hunlar olduğunu gösteriyor. Ancak Hunların tüketiminin tarzı ve boyutu hakkında başka bilgiye sahip değiliz.
Bununla birlikte büyük Türk mutasavvıfı Hoca Ahmet Yesevî’ye atfedilen bir menkıbeden, daha 12. yüzyılda, çayın Türk köylüleri arasında misafire ikram edilen bir içecek olarak kullanıldığını öğreniyoruz.
Çay kadehte dîde-efrûz olmalı
Lebrîz ü lebreng ü lebsûz olmalı
Tarih »
Tâcın Tek Sahibi: Kraliçe II. ElizabethParlementer monarji dendiği zaman ilk akla gelen İngiltere’de bu hafta itibariyle Kraliçe II. Elizabeth’in tahta çıkışının 63. sene-i devriyesi gerçekleşti. 90 yaşına merdiven dayayan Elizabeth’in tahtı bırakmaya hiç niyeti yok gibi. Şu an tâcın ikinci varisi konumunda olan Galler prensi Charles ise kraliçenin en büyük oğlu. Bu haliyle o da 66 yaşını buldu.
Medeniyet, Tarih »
Fatih’in Çocukluk Defteri Efsane Mi Gerçek Mi?Fatih Sultan Mehmed’e atfedilen “çocukluk defteri” son yıllarda hızla popüler oldu. Nerdeyse hemen herkes tarafından duyuldu. Gerek bir kısım akademisyenler, gerekse bazı müzeler defterin Fatih’e ait olduğunu peşinen kabul etti.
Peki içindeki çizimlerin ne zaman yapıldığına dair hiç ip ucunun olmadı, filigranına bakarak kâğıdın yaşını-üretim yerini tespit etmekten öteye bir bilginin bulunmadığı bu defteri Fatih’e ait varsaymak ne kadar doğru? Çizimlerin geçekten Şehzade Mehmed’in kaleminden çıkmış olma ihtimali ne?
Duyuru, Tanıtım »
On Eser Bir Arada: Süleyman Nahîfî Efendi ve KülliyâtıHazret-i Mevlânâ’nın Mesnevî adlı eserini Türkçe’ye çeviren Osmanlı müellif ve şairlerinden Süleyman Nahîfî Efendi hakkında yeni bir kitap çıktı. Hemen herkes Mesnevî’nin ilk beyti için söylenen şu meşhur mısraları bilir;
Dinle neyden kim hikâyet etmede
Ayrılıklardan şikâyet etmede
Fakat söz konusu tercüme beytin, Osmanlı Devleti’nde yetişen ve en büyük şairlerden addedilen Nahîfî’ye ait olduğunu bilen azdır. İşte bu zamana kadar Nahîfî ve eserleri hakkında yapılan ilk ve en etraflı çalışma kitapçılarda yerini aldı. Böylelikle hem edebiyat hem de tarih sahasında eserler yazan Süleyman Nahîfî’nin şu ana kadar yayınlanmamış eserleri gün yüzüne çıktı…
Harita, Modern Çağ, Tarih »
Avrupa ve Yakındoğu Ekseninde Enerji DönemeciEnerji güvenliği konusu son yıllarda tekrar gündeme geldi. Alternatif enerji yatırımlarının artırılması, petrol-doğal gaz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ise tek çözüm. Öte yandan Petrol-gaz ve alternatif enerji kaynakları arasında devam eden yarış, petrol-gaz aleyhine gelişecek gibi gözükmüyor. Ne var ki kömür ile petrol arasındaki yarışı da, kömürün kaybedeceğine kimse inanmıyordu. Asıl mücadele, petrole hâkim İngilizlerle ile kömür yataklarına sahip Almanların birbirlerine meydan okumasıydı.
Düşünce, Kültür, Medeniyet »
Töreleri ve Tarihleri ile EşkıyalarHukuk ve tarih açısından baktığımızda, toplumların hafızasında romantik yaklaşımlara maruz kalan iki tür suçlu tipi vardır; kabadayılar ve eşkıyalar. Kiminin türkülerde ve halk hikâyelerinde kiminin ise polis ve jandarma arşivlerinde bahisleri geçer. Gazete tefrikalarında, anılarda ve romanlarda adları zikredildir.
Bu yazımızda artık şimdi pek esameleri okunmayan eşkiyaları ele alacağız. hayatlarına, törelerine göz atacak, masalsı bir havada anlatılan, elde silah dere tepe taban tepen yaşantılarına misafir olacağız. Tarih ve edebiyat alanında haklarındaki çeşitli yaklaşımları okuyacağız. “Hangisi haklı” sorusunun cevabını arayacağız ?
Belge-Vesika, Tarih »
Osmanlı Tarihinden Bir Garip Kesit: Ressam ve Şantaj
12 Eylül 1901 tarihinde Hariciye Nezareti’ne Rumca bir mektup gönderildi. Nezaretin Tercüme Odası’nda işlem gören bu mektuba bakılırsa, gönderen Sultan II. Abdülhamid dahil imparatorluk ricali aleyhinde bazı mühim sırlara sahipti.
Hayatını tehlikeye atmak istemediğinden, bu sırları gizli kalması şartıyla dönemin Hariciye Nazırı olan Ahmed Tevfik Paşa’ya (1845-1936) aktarmaya hazırdı.