2009 yılında Barack Obama, Türkiye ziyaretinin ardından gittiği Mısır’da Kahire Üniversitesi’nin tarihî salonundan İslam dünyasına seslendiği bir konuşma yaptı. Konuşmasının bir yerinde şöyle dedi;
“Soğuk Savaş’ın ortasında, Birleşik Devletler, demokratik yollardan seçilmiş İran hükümetinin devrilmesinde rol oynadı.”
Bu tek cümlelik itirafın arkasında, 53 yıl önce tarihin akışına yapılmış ceberut bir müdahaleyle bir ülkenin ve bir bölgenin geleceğinin nasıl karartıldığını anlatan uzun bir hikâye vardı.
O gece BBC radyosu yayınını her zaman olduğu gibi “Şimdi geceyarısı” diye değil, “Şimdi tam geceyarısı” diye bitirdi. Tahran’daki Saray’ında radyonun başına oturmuş Şah Muhammed Rıza dışında muhtemelen kimse bunun farkına varmadı. Şah’ın beklediği güvence gelmişti. Bu kez garanti istemekte haklıydı.
1951 yılının sonlarında Şah’ın atadığı Kavam’ın dört gün süren Başbakanlığını bitiren kanlı halk ayaklanmaları sonunda Musaddık’ın koltuğuna yeniden oturması Tahran’daki Britanyalı istihbaratçıların kafasında bir şimşek çaktırmıştı; Tahran’da iktidar sokakta değişebiliyordu.
MI6’ın atası olan SIS, (Secret Intelligence Service) Tahran’da halk, medya, din adamları ve siyasetçiler arasında çok güçlü bir ağ kurmuştu. Her yıl milyonlarca pound bu ağa ödeniyordu. Örgütün başında da daha sonra Chatham House’un ve Penguin Kitapları’nın Antik Yunan üzerine yazan tarihçi yöneticisi bir Lord olarak karşımıza çıkacak yetenekli bir istihbaratçı oturuyordu; Monthy Woodhouse.
Woodhouse’un Tahran’daki şebekesinin merkezinde İngiliz hayranı armatör ve banker bir babanın oğulları olan Raşidiyan Kardeşler yer almaktaydı; Müzisyen ve filozof olan büyük kardeş Seyfullah, Şah’ın sırdaşı ve siyasi aktivist olan Asadullah ve iş adamı olan küçük kardeş Kudretullah… Aileye SIS, her ay 10 bin pound ödüyordu. Bu, hizmetleri düşünülünce küçük bir meblağ sayılırdı. Kardeşlerin güçlü ilişkileriyle Britanya, milletvekillerinden gazetelere, mafyadan dinî liderlere kadar herkesi etkileyebiliyordu.
Raşidiyan kardeşler, 1952’in ortalarından itibaren gazete editörlerini kâh rüşvet dağıtarak kâh da ikna ederek Musaddık’a karşı çevirmeyi başarmışlardı. Ülkenin en büyük gazetesi Keyhan artık Başbakan’ı beceriksizlikle suçlayan manşetlerle çıkıyordu.
Aynı anda Batı medyası da Musaddık’ı yerden yere vuran haber ve yorumlarla dolmaya başladı. Musaddık’ın altı ay olağanüstü hâl ilanı üzerine New York Times gazetesi “Diktatörlüğe davet” başlıklı bir başyazıyla çıktı. Gazete Musaddık’ı Hitler’e benzetti ve hukuksal bir darbeyle ülkeyi diktatörlüğe götürdüğünü iddia etti.
1952 yılının Eylül ayında yine New York Times gazetesinde çıkan bir yazının başlığı ise şöyleydi; Musaddık: Peygamber mi şarlatan mı? Haberdeki dil de çok tanıdıktı; “Bugüne kadar dünya İran’ın diktatör Başbakan’ı Musaddık hakkında şöyle bir resme sahip; hastalık derecesinde zayıf, histerik, yatalak bir yaşlı adam olarak İran’ın acılarını temsil ederken, ülkenin kendi kendini imhası pahasına da Batılı büyük güçlere karşı öfkesiyle nefes alıyor”
Ama sadece medyayı ve sokakları Musaddık’a karşı çevirmek yeterli değildi. Bir alternatif lider bulunmalıydı. Ajan Woodhouse’un bulduğu isim 2. Dünya Savaşı’nda Nazilerle birlikte hareket ettiği için Britanya zindanlarında kalmış, Musaddık’ın göstericilerin üzerine ateş açma talimatı verdiği için görevden aldığı eski İçişleri Bakanı emekli General Zahidi’ydi.
Zahidi, darbe için görüşmelere başladı. O temaslardan biri Musaddık’ın da kulağına gitti; En başından itibaren Musaddık’ı desteklemiş olan Meclis Başkanı Kaşani’yle bir araya gelmesi...
Komployu fark eden Başbakan hemen harekete geçti. Raşidiyan kardeşlerden ikisi ve üst düzey generaller tutuklandı. General Zahidi, vekil olduğu için dokunulmazlık zırhının arkasına saklandı. Dışişleri Bakanı Fatimi, kumpasın içinde bazı yabancı elçilikler olduğunu, Meclis’teki bazı isimlerin o elçiliklerin çıkarlarına göre hareket ettiğini” açıkladı. Ve 16 Ekim günü İran, Britanya ile bütün ilişkilerini kesip, ülkedeki bütün İngiliz diplomatların ülkeden çıkarılmasına karar verdi.
Ülkeden gönderilenler arasında yıllardır ilmek ilmek bir ajan ağı örmüş Woodhouse da vardı. Artık İran’da Musaddık’ı koltuğundan edecek İngiliz istihbaratçı kalmamıştı. Britanya’nın Musaddık’tan kurtulmak için tek çaresi ABD’yi ikna etmekti.
Britanya için 1950’ler kötü başlamıştı. Hindistan’ın bağımsızlığı, ardından ABD Kore Savaşı’yla meşgulken İran petrolünü kaybetmek. Adanın emperyal iddiasından vazgeçmek istemeyen Winston Churchill’in dünya vizyonu Truman’ınkiyle uyuşmuyordu. Ama Truman’ın da sonu gelmişti. Kasım ayındaki seçimleri 2. Dünya Savaşı’nda Birleşik Devletlerin Genelkurmay Başkanı olan IKE lakaplı Eisenhower kazanmıştı. Onun yakın ekibi İran konusunda Londra’yla hemfikirdi.
O yakın ekibin içerisinde de iki kardeş ise ateşli Musaddık karşıtıydı; Eisenhower’ın Dışişleri Bakanı yapacağı John Foster Dulles ve CIA’in başına getireceği Allen Dulles...
Bütün İngiliz istihbaratçılar İran’dan ayrılmıştı ve meydan Amerikalılara kalmıştı. O Amerikalılardan biri Başkan Eisenhower’ın seçildiği gün Tahran’daydı. Büyükbabası da bir ABD başkanı olan Office of Strategic Services’ın (OSS) tecrübeli ajanı Kermit Roosevelt. İkinci darbe için herkes hazırdı...
Harvard Tarih Bölümü’nde genç b ir akademisyenken, varlığından çok az insanın haberi olan ABD’nin en gizli istihbarat servisine katılan (OSS) Roosevelt, Tahran’daki darbe keşfinin ardından Londra’ya uğramış ve burada MI6 ve Dışişleri Bakanlığı’nda Musaddık’ı devirmekten başka bir şey düşünmeyen eski dostlarıyla buluşmuştu.
ABD’de seçimleri kazanan Dwight Eisenhower henüz yemin etmemişti ki, Tahran’dan kovulan MI6 ajanı Woodhouse elinde bir dosyayla Washington’a geldi. Bu kez Amerikalıları hiç ilgilendirmeyen petrol meselesi üzerinde durmadı. Sıkı bir antikomünist olan Einsenhower’ın yakın çalışma arkadaşlarına Musaddık’ın eğer durdurulmazsa İran’ı Sovyetlere doğru kaydırdığını, komünist TUDEH partisinin ordudaki yapılanmasıyla her an darbe yapabileceğini anlattı. Woodhouse’un cebinde bir de plan vardı:
“Planın iki ayrı bileşeni vardı. Çünkü elimizde iki farklı kaynak vardı. Biri Raşidiyan kardeşlerce yönetilen şehir organizasyonu
diğeri ise güneydeki birkaç aşiret lideriydi. Her ikisini
aynı anda harekete geçirmeyi planlıyorduk. Şehir organizasyonunda; üst rütbeli subaylar ve polisler, vekiller, senatörler, mollalar, tüccarlar, gazete editörleri, yaşlı devlet adamları ile tabii ki çete liderleri bulunuyordu. Kardeşlerin yönettiği bu kuvvetler mümkünse Şah'ın desteğini alarak, değilse onsuz, Musaddık ve bakanlarını tutuklayıp, Tahran'ın kontrolünü ele geçireceklerdi. Aynı anda aşiret liderleri de güneydeki belli başlı şehirlere yönelik bir güç gösterisinde bulunacaklardı. ..
Hem Dışişleri'nin hem de Amerikalıların onayladığı on beş
politikacının listesini yaptım. İçlerinden herhangi biri başbakan
olabilirdi.”
Listenin başına ise General Zahidi’nin adı konmuştu. Woodhouse’u dinleyenler arasında Dulles kardeşler de vardı. Yeminden hemen sonra harekete geçmek üzere anlaştılar. Başbakan adayı Zahidi olacaktı, operasyonun başında ise Kermit Roosevelt.
Ama esas mesele hiçbir zaman komünizm tehdidi olmamıştı. Daha sonra ortaya çıkan dokümanlarda bu net olarak ortadaydı. Zaten Sovyetler, 1953 Şubat’ında ölen Stalin’in ardından kendi dertlerine düşmüştü.
O yüzden petrol diplomasisi son dakikaya kadar sürdü. Yeni yönetim İngilizlerle darbe pazarlığı yaparken, Churchill de Truman’ı Musaddık’a ortak bir mektup göndermeleri konusunda ikna etti. Mektup, aslında Anglo-Iranian şirketinin İran’a geri dönmesini öngören bir anlaşmayı içeriyordu. Musaddık mektubu Meclis’te okuyup açıkladı ve dalga geçti. İpler kopma noktasına geliyordu.
Eisenhower, 20 Ocak 1953 günü yemin ederek göreve başladı. Dışişleri Bakanlığı’na beklendiği gibi büyükbabası (John Watson Foster) ve amcası ( Robert Lansing) da aynı koltukta oturmuş Dulles kardeşlerden John Foster Dulles oturdu, Allen Dulles da CIA’nin başına getirilmişti.
Geriye ikna edilmesi gereken sadece Eisenhower kalmıştı. "Ezilen ülkelerin halklarının bir kısmının bizden nefret etmek yerine bizi sevmesini neden sağlayamıyoruz?" diye soran Başkan’ı ikna etmek de istihbaratın göreviydi. Başkan seçilmesinin hemen ardından Washington’a gelen Churchill’in anlattıkları da onu Musaddık’ın devrilmesine ikna etmemişti çünkü…
Önce 1953’ün Şubat ayında General Zahidi’ye yakın, İngiliz istihbaratından maaş alan aşiretler bir isyan başlattılar. İsyanın arkasında Şah’ın olduğunu düşünen Musaddık, Şah’tan bir süreliğine tatile gitmesini istedi. Şah tatile çıkacakken yine Amerikan ve İngiliz istihbaratıyla bağlantılı isimler gazetelerde, hutbelerde Musaddık’ın Şah’ı kovduğu şayiasını yaydılar. Sokaklar hareketlendi. Saltanat yanlısı kalabalıklar, İngiliz istihbaratının adamı olan “Beyinsiz” lakaplı bir haydut olan Şaban Caferi’nin liderliğinde Musaddık’ın evini kuşattı. Musaddık evden kaçtı. Şah tatile gitmekten vazgeçti. İlk deneme başarılı olmuştu. Başkan Eisenhower’un önüne bu isyanda istihbaratın rolünden bahsedilmeyen bir rapor gitti. Allen Dulles imzalı raporda İran’ın elindeki petrol zenginliğiyle önce bir Musaddık diktatörlüğüne ardından Sovyetler’e doğru hızla kaydığı anlatılmaktaydı.
Başkan’ı ikna için kardeş Dışişleri Bakanı Dules İngiliz mevkidaşıyla bir hamle daha yaptı. İki Dışişleri Bakanı İran’ın kendi petrol politikasını tayin etmesini kabul eden bir teklif sunduklarını açıkladılar. Başkan Eisenhower bu iyi niyet nedeniyle memnun olmuştu. Hâlbuki teklif eski tekliflerin başka bir kapla sunulmasından ibaretti. Bunun farkında olan Musaddık teklifi reddetti.
Bu arada Raşidiyan kardeşlerin çabaları Musaddık’ın Ulusal Cephesi’ni parçalamıştı. Musaddık’ın vârisi kabul edilen, Abadan rafinerisinin millîleşmesinde en önemli rollerden birine sahip Hüseyin Mekki ve Amele Partisi başkanı Muzaffer Bagai muhalefet cephesine geçmişti. En büyük kırılma ise Kaşani’nin Musaddık karşıtı cephede yerini alması oldu. Kaşani, Musaddık’ı zor durumda bırakmak için Şah’ın atadığı eski Başbakan Razmara’nın katilinin serbest bırakılması için Meclis’te kanun tasarısı verdi.
Musaddık’ın zayıflaması, İran’ın çatırdaması Eisenhower’ın ikna edilmesine yetti. 18 Mart 1953 günü, Tahran’daki CIA merkezine darbe için 1 milyon dolarlık ilk ödeme gönderildi. CIA’deki resmî adıyla TPAJAX Operasyonu başlamıştı. İngiliz istihbaratının taktığı ad ise Çizme’ydi. MI6, Tahran’daki baş müttefikleri Raşidiyan kardeşlere artık CIA’yle çalışacaklarını bildirdi.
Artık İran’da şartlar darbeye hazır hâle getirilecekti. Bunun için en iyi yöntem siyasi suikastlardı. Tahran’ın Musaddık’a çok yakın ve sevilen polis şefi General Mahmud Afşartus kaçırılarak infaz edildi.
Nisan ayının sonunda CIA ve MI6 arasında darbe hazırlıkları için Kıbrıs’ta toplantı yapıldı. Toplantı için Kıbrıs’a gelenlerden biri görünüşte Princeton’da arkeoloji doktorası yapmış, İran tarihi ve arkeolojisi üstüne kitapları olan bir yazar olan Donald Wiber’di. Ev sahibi ise Tahran’dan kovulduktan sonra Kıbrıs’a yerleşen MI6’ın büro şefi, Norman Darbyshire’di. O da Oxford Üniversitesi’nde mistisizm, zerdüştlük ve Hinduizm üzerine çalışan bir profesör olarak İran’da görev yapmış, büyük bir çevre edinmiş MI6 ajanı Robin Zaehner’in yakın dostuydu. Toplantıdan darbe öncesi yapılacaklara ilişkin kararlar çıktı:
• Musaddık komünist, din düşmanı ve rüşvetçi olarak resmedilecek
• Musaddık taraftarı gibi görünecek kiralık katiller bazı dinî liderlere saldırılar düzenleyecek.
• General Zahidi’ye mümkün olduğunda çok subayı yanına çekmek için 200 bin dolarlık bir bütçe verilecek.
• Darbe gününün sabahı, büyük bir gösteri düzenlenecek. Ardından Meclis’te Musaddık’ın düşürülmesi için bir oylama yapılacak. Musaddık direnirse devreye General Zahidi girecekti.
Haberleşme için Kıbrıs’ta bir radyo istasyonu kurulacaktı.
3 Haziran günü Tahran’daki ABD elçisi Henderson hazırlıklar için Washington’a geldi. Kermit Roosevelt ve CIA yöneticilerinin yapıldığı toplantılarda planın ayrıntıları görüşüldü. Roosevelt, Londra’ya uçup İngilizlerle de bir kere daha görüştü.
25 Haziran günü darbe planı, Washington’da Dışişleri Bakanı Dulles’ın odasında masaya serildi. Eisenhower dışındaki bütün üst düzey yöneticiler oradaydı. Ev sahibi Dışişleri Bakanı John Foster Dulles planı eline alıp “İşte deliden böyle kurtulacağız” dedi.
Operasyonu yönetecek Kermit Roosevelt, temmuz başında Beyrut üzerinden, Suriye ve ırak çöllerini aşarak İran’a girdi ve Tahran’da darbe hazırlıklarını yöneteceği villaya yerleşti. Onun varlığından İranlı yöneticilerin haberi yoktu. Birlikte çalıştığı Amerikalılar tarafından bile James Lockridge adıyla tanınıyordu. Bir keresinde Türkiye Büyükelçisi’yle tenis oynarken, topu kaçırınca “Ah Roosevelt” diye bağırmıştı. Potunu, “Roosevelt adını bir küfür olarak kullandığını” söyleyerek toparladı.
Elinde İngiliz istihbaratından miras içinde siyasetçiler, din adamları, çete liderleri, askerler ve gazeteciler olan geniş bir ağ vardı. Aylardır Musaddık, o ağdan siyasetçiler tarafından Meclis’te, gazeteciler tarafından gazetelerde, din adamları tarafından camilerde yerden yere vuruluyordu. Komünist, Yahudi, hatta gizli İngiliz ajanı olduğu iddia ediliyordu.
Propaganda argümanları bile CIA tarafından üretiliyordu. Harvard Üniversitesi’nde doktora yazmış, İran politikası üzerine kitapları olan Richard Cottam CIA adına o propagandayı üretenlerden biriydi. Onun tespitine göre Tahran'da yayınlanan beş gazeteden dördü CIA etkisi altındaydı. Cottam, anılarında "Yazdığım her yazı hemen ertesi gün İran basınında yer alıyordu. Bu da insana güçlü olduğu duygusu veriyordu” diye yazmıştı.
(Daha sonra CIA tarafından bu malzemelerden bir kısmı açıklandı. Bu metinde İranlı birinin ağzından Musaddık ve komünistler yüzünden İranlıların yabancılara karşı geleneksel misafirperverlik karakterinden uzaklaştığından şikâyet edilmekteydi
Bu metinde ise Musaddık’ın yakın aşiretlerden kendine bir özel istihbarat servisi kurması eleştiriliyor
Fakat, darbe planın işlemesi için hâlâ çözülmesi gereken bir sorun vardı: Şah…
Şah Muhammed Rıza, böyle bir kumpasın içine girmeyecek kadar çekingen ve korkaktı. Eğer, Zahidi’yi Başbakan olarak atadığını açıkladığı fermanı imzalamazsa darbe planı çökerdi. Tahran’daki bürosunda Kermit Roosevelt önce bu sorunu çözmek zorundaydı.
İlk çözümü yine Raşidiyan Kardeşler buldu. Şah’ın Avrupa kumarhaneleri ve gece kulüplerinin müdavimi olan sürgün ikiz kız kardeşi Prenses Eşref, Şah’ı ikna edebilirdi. Asadullah Raşidiyan, İngiliz ve Amerikalı istihbaratçılarla birlikte Prenses’i ziyaret etti. Yanlarında para da getirmişlerdi. Prenses ikna oldu ve sessizce İran’a getirildi. Saatlerce baş başa kaldı iki kardeş. Haşin ve sert olan Prenses’in sesinin yükseldiği duyuldu. Şah’ı ikna edememişti. Apar topar pek sevilmediği ülkeden çıkarıldı.
Roosevelt’in ikna turları için aklına gelen ikinci isim, 40’lı yıllar boyunca Şah’a hizmet etmiş General Schwarzkopf’tu. Şah onu odasındaki bir masanın üzerine çıkardı ve dinlenme kaygısıyla kısık sesle böyle bir ferman yayınlarsa kimsenin onu dinlemeyeceğinden duyduğu endişeyi anlattı.
Şah ikna olmaya yaklaşmıştı. Sıra bizzat gidip Roosevelt’in konuşmasındaydı. Ama Şah, İran’da böyle birinin varlığından bile habersizdi. Önce Asadullah Raşidiyan, yakın arkadaşı olan Şah’a gidip başka çaresi olmadığına onu ikna etti. Şah da Eiesenhower ve Churchill adına konuşmaya yetkili bir Amerikalıyla konuşmayı kabul etti. Roosevelt, Şah’ın gönderdiği bir arabanın arka koltuğunda bir battaniyenin arkasına saklanarak gece Saray’a girdi.
İlk görüşmede Roosevelt Şah’a Amerikan ve İngiliz istihbarat örgütlerine adına Tahran’da bulunduğunu, bunu ispat için ertesi gece BBC radyo yayını biterken “Şimdi geceyarısı” yerine “Şimdi tam geceyarısı” dedirteceğini söyledi. Şah, belki de o sesi duymak için ilk gece ikna olmadı. Ertesi gece ve ardından birkaç gece daha Roosevelt, aynı yöntemle Saray’a geldi. Şah’a Ajax Operasyonu’nu anlattı:
“Önce camilerde, basında ve sokaklarda yürütülen kampanya ile Musaddık'ın popülaritesi azaltılacaktı. İkinci aşamada Şah'ın askerî yetkilileri görevden azledilme emrini Musaddık'a tebliğ edeceklerdi. Üçüncü aşamada çeteler sokakların kontrolünü ele geçireceklerdi. Dördüncü aşamada da General Zahidi muzafferane bir şekilde ortaya çıkıp, Şah'ın onu başbakan olarak atamasını kabul edecekti…”
Bunun için Şah’ın Zahidi’yi Başbakan olarak atadığını açıkladığı o fermanları imzalaması gerekiyordu. Sonunda Şah ikna oldu. Ama fermanları imzalar imzalamaz Hazar Deniz’i kenarındaki köşküne gidecekti. Plan başarısız olursa da ülkeden çıkışına yardım edilecekti. Roosevelt ve arkadaşları zaferlerini villada bir partiyle kutladılar.
9 Ağustos 1953 sabahı uyandıklarında Şah’ın imzaladığı fermanı gidip alacak kişinin geç kaldığı ve Şah’ın çoktan Saray’dan çıkıp, Hazar Denizi’nin kenarındaki köşküne gittiği ortaya çıktı. Fermanları almak için Şah’a yakın bir albay olan Nasiri, uçakla Ramsar’a gönderildi. Dönüş yolunda uçak hava muhalefeti yüzünden kalkamayınca fermanlar bir arabayla Tahran’a doğru yola çıkarıldı. Roosevelt ve arkadaşları villanın havuzu başında limonlu votkalarını içerek sabırsızlık içinde fermanların gelmesini bekliyorlardı. Darbenin zamanlaması sarkmıştı.
Üç gün sonra 12 Ağustos 1953 günü nihayet fermanlar geldi. Ama İran’ın hafta sonu perşembe ve cuma başlamak üzereydi. Darbe 15 Ağustos Cumartesi gününe ertelendi. Roosevelt ve arkadaşları villadan çıkıp daha güvenli bir eve geçtiler. Parti çoktan başlamıştı, favori şarkıları bir Brodway müzikalinden "Şans Bu Gece Kadın Ol"du. Şarkıyı Ajax Operasyonu’nun şarkısı ilan ettiler.
Musaddık, ertesi gün olacaklardan habersiz evinde uyuyordu.
…..
Kaynaklar:
Şah’ın Bütün Adamları/Stephen Kinzer
15 Temmuz 1953 günü yayınlanan New York Times gazetesi “Musaddık ateşle oynuyor” başlıklı bir başyazıyla çıktı. Başyazı çok sert kaleme alınmıştı;
“Artık biliyoruz ki Musaddık, güç arsızı, kişisel ihtirasları olan, iflah olmaz bir demagog kendi halkının özgürlüklerini tehlikeye atıyor. Bir zamanlar özgürlükler şampiyonuyken, basın özgürlüğünü yıkan, hukuksuz tutuklamalar ve işkenceye yol açan Senato’yu yok sayan, Şah’ın gücünü yıkıp, orduyu kontrolü altına alan Musaddık şimdi de Meclis’i yok ediyor. İran, petrol rezervlerine ve stratejik pozisyonuna rağmen zayıf, parçalanmış bir ülkeyken, komşusu Türkiye, güçlü, birlik ve beraberlik içinde kararlı ve ileri bir toplum olarak Rusya’yla baş edecek güce sahip, çünkü korkacak bir şeyi yok, Batı için de ortada korkacak bir durum yok. Dr. Musaddık’a İran hakkındaki bunca korku için teşekkür etmeliyiz!”
Bu Batı basınında aylardır çıkan Musaddık yazılarının bir özetiydi. Britanya’nın petrol ambargosuyla sıkışan ülkede sokaklar gösteriler, grevlerle dolup taşıyordu. TUDEH’in ABD ve Britanya karşıtı gösterileri Şah ailesinden isimlerin bıçaklanmasına, gazete bürolarına saldırılara kadar varmıştı. TUDEH’li komünistler sokağa çıktıkça Musaddık karşıtı koalisyon genişliyordu. Onlara Musaddık’ın yetkilerini artırmasına karşı muhalefet cephesine geçen Kaşani’nin taraftarları da eklenmişti. Bütün bunların planlı bir darbe hazırlığı için olduğundan çok az kişinin haberi vardı. Şüphelenenlerden biri de Musaddık’tı. Meclis’te Millî Cephe’den istifalar oluyor, eski müttefikleri onu terk ediyordu. Ülkenin ekonomik sıkışıklığını aşmak isteyen Musaddık, yardım için Eisenhower’a bir mektup yazdı. Mektuba kibar bir ret gelince o da neyin gelmekte olduğunu anladı. Yeniden seçimlere gitmek için Meclis’i feshetmeyi referanduma götürmeye karar verdi. Ağustosun başında sokaklara konan sandıklara oy atılarak yapılan referandumda yüzde 99 Meclis’in feshi kararı çıktı. Musaddık taraftarları “Ya Musaddık Ya ölüm” sloganlarıyla sokaklarda gösteriler yapıyordu.
15 Ağustos’ta olacaklara Başbakan’ın da hazırlıklı olduğu belliydi.
15 Ağustos gecesi karşı ilk harekete geçen, 700 kişilik İmparatorluk Muhafızları’nın başındaki Albay Nasiri oldu. Şah’tan fermanları alıp Kermit Roosevelt’e getiren Albay Amerikalıların en güvendiği adamdı. Beraberindeki kuvvetlerle önce direnişi engellemek için 11’de Genelkurmay Başkanı Riyahi’nin evini kuşattılar. Bir tuhaflık vardı. Ev terk edilmişti. Ne olup bittiğinin farkına varamayan Albay ve darbeci askerler bu kez Musaddık’ın ailesiyle yaşadığı mütevazı apartmana doğru ilerledi. Bu arada başka bir askerî güç telefon idaresini, bir diğeri de Şah’ın baş düşmanı Dışişleri Bakanı Fatımi’nin evine ulaşmıştı. Fatımi yataktan kaldırılıp çıplak ayaklarla İran caddelerinde sürükleniyordu.
Askerler gece yarısından sonra saat 1’de Musaddık’ın evine geldiler. Kapı kapalıydı. Albay Nasiri arabadan dışarı çıktı. Birkaç adım atmıştı ki karanlıklar içinden Musaddık’a bağlı askerler ortaya çıktı. Genelkurmay Başkanı Riyahi’nin adamlarıydı bunlar. Albay Nasiri bir araca kondu ve üniforması çıkarılarak hapsedildi.
İsmi açıklanmayan bir asker darbeyi önceden ihbar etmişti. Darbenin ihbar edildiğini duyan darbeci askerî birlikler de sokağa çıkmamıştı. Musaddık, taraftarları ve ordu hazırlıklıydı. Sabaha kadar çatışmalar sürdü.
Sabah saat 7’de Tahran Radyosu’nun sesi duyuldu: “Şah ve yabancı işbirlikçilerin tezgâhladığı darbe bastırıldı…”
Radyoyu dinleyen Şah, eşini ve birkaç bavulunu alıp kendi kullandığı uçakla Bağdat’a doğru havalandı. Tahran’da aylardır darbe için üs kurmuş Amerikan ajanları güvenli evlere doğru kaçıyordu.
Bütün İran’da halk sokaklara çıkmıştı. “Milletin Zaferi”, “Musaddık’ın Zaferi” sloganları atılıyor, Britanya ve ABD aleyhine bağırıyordu. Şah’a yakın gazeteler yağmalanıyor, birkaç saat önce sokaklarda sürüklenen Dışişleri Bakanı Fatımi, meydanlarda Şah’a meydan okuyordu.
Halk Musaddık’ın evi ve Meclis’in önünde nöbet tutmaya başlamıştı. Darbe bastırılmıştı.
Roosevelt, Washington’a bir telgrafla durumu bildirdi. Cevap; “Hemen ülkeyi terk edin” oldu. Roosevelt cevap verdi: “İşi bitirmeden dönmüyoruz!..”
11.09.2016
.
Pardon, o darbeyi biz yapmıştık -4-
Üç gün önce (5 Ağustos 1953) bir darbeyi püskürtmüş şehirde evlerine dönmeyen Tahranlıların doldurduğu sokaklarda ilerleyen araba Parlamento Meydanı’nın ortasında göstericiler tarafından yıkılmış bronz Şah Rıza heykelinin yanından geçti.
Heykelin aralarına çok sayıda provokatörün karıştığı komünist TUDEH’liler tarafından iplerle çekerek yıkılması hâlâ saltanata veda hisleriyle bağlı İranlıların ve ordunun öfkesini çekmişti.
Araba günlerdir süren gösteriler sırasında polise göstericilere müdahale etmeme emri veren Musaddık’ın oturduğu evin bahçesine girdi.
Başbakan’ın takım elbisesini giyerek nezaketle karşıladığı misafiri ABD Büyükelçisi Loy W. Henderson’dı.
Büyükelçi, haziran ayında Washington’da darbenin planlandığı toplantılara katılmak için ayrıldığı Tahran’a, Alp Dağları’ndaki bir otelde darbenin olmasını beklerken, 15 Temmuz gecesi radyodan darbenin başarısız olduğunu duyar duymaz geri dönmüştü.
Tüm bunlardan habersiz Musaddık, Büyükelçi’yi, kaçtığı Bağdat’tan darbeyle bir ilgisi olmadığını açıklayıp duran Şah’ı hâlâ Washington’un İran’ın meşru lideri gibi görmesini şikâyet ederek karşıladı.
Büyükelçi de samimi bir dille Musaddık’a “dost bir ülkenin iç işlerine karışma eğiliminde olmadıklarını” anlattı. İlk güvensizlik kolay aşılmıştı.
Büyükelçi, sebeb-i ziyareti olan esas konuşmasına geçti. Darbe sonrası gösteriler sırasında Amerikan vatandaşlarına ve elçilik görevlilerine yönelik saldırılardan, özellikle TUDEH’lilerin düşmanca tavırlarından, telefonlarının çalınıp “Yankee Go Home” diye bağırılmasından duyduğu rahatsızlığı uzun uzun anlattı. Hassas bir insan olan Musaddık üzülmüştü. Hâlâ Britanya’ya karşı kaybetmemesi gerektiğini düşündüğü Amerikalıların başına bir şey gelmesinden de endişe duymuştu. Hemen Tahran Emniyet Müdürü’ne telefon açtı ve gösterilere bir son verilmesini emretti. Ardından taraftarı olan partilerin liderlerini de arayarak taraftarlarını sokaktan eve çağırmalarını istedi.
Musaddık tarihî bir hata yapmıştı. Büyükelçi’yi tam da bunları söylemesi ve böyle bir sonuç alması için Musaddık’a gönderen Kermit Roosevelt’in planı işe yaramıştı.
Roosevelt, 15 Temmuz gecesi başbakan olmayı beklerken, kaçak durumuna düşen General Zahidi’nin saklandığı eve gitti. Onu alıp dört gün önce darbe başarılı olsa Başbalan olarak dolaşacağı sokaklardan arabasının arka koltuğunda bir battaniyenin altında geçirerek CIA ajanlarının bulunduğu güvenli eve götürdü.
Ellerinde Şah’ın imzaladığı iki ferman ve o fermanlarda Başbakan olarak atanmış ikinci denemeye hazır hırslı bir General vardı. Her şey yeniden başlamıştı.
Önce dört gün önceki başarısız darbe girişimine yeni bir hikâye yazılmalıydı. Şah’ın fermanlarına karşı çıkarak esas darbeyi Musaddık yapmıştı, Şah’ı ülkeden kaçırmıştı. Gayrimeşru olan Musaddık’tı. Sokaklardaki çeteleri halka ve yabancılara saldırmaktaydı.
Öz güveni geri gelen General Zahidi, Şah’ın fermanıyla Başbakanlık yetkisinin kendisinde olduğunu açıkladı.
Roosevelt, Tahran’da o yıllarda zor bulunan dev fotokopi makinelerini istetti. Şah’ın fermanları çoğaltılıp, ajanlar tarafından şehrin her yerine dağıtıldı. Ertesi günkü gazetelerde bu karşı darbe hikâyesi, Zahidi’nin sözleri ve Şah’ın fermanı vardı.
Ama sadece İran’dakilerin bilmesi yetmezdi. Tahran’daki AP ve New York Times muhabirleri de bu hikâyeyi dünyaya duyurmak için General Zahidi ile gizli bir toplantıya çağrıldı. İki muhabir geldikleri evde karşılarında Zahidi’nin daha sonra ABD elçisi olacak oğlu Erdeşir Zahidi’yi buldular. Fermanların birer kopyasını alan muhabirler ertesi gün dünyaya “Tahran’da darbeyi kimin yaptığı hakkında farklı iddialar var” diye başlayan haberler geçtiler. New York Times muhabiri Kenneth Love’ın haberi, Şah’ın fermanıyla Başbakanlık yetkisinin kendisine olduğunu, esas Musaddık’ın darbe yaptığını anlatan General Zahidi’nin ve ismi verilmeyen “güvenilir kaynakların” benzer açıklamalarına ayrılmıştı.
Hava dönmeye başlamıştı. TUDEH’lilerin Şah’ın heykellerine saldırıları toplumda tepki çekmiş, Şah’ın fermanının ortaya çıkması havayı değiştirmişti. Kendi taraftarlarını evlerine gönderen Musaddık da devam eden gösterilere karşı Şah’a yakın sert bir polis şefi olan General Muhammed Defteri komutasındaki askerlere yetki vererek bir hata daha yapmıştı. Askerler günlerce sokaklarda kalarak darbeyi bastıran TUDEH yanlıları ve Millî Cephe taraftarlarının gösterilerini zorla dağıttılar.
Musaddık ve kabinesi artık darbenin bastırıldığından emindi, ikinci bir denemeden şüphelenmiyor, darbenin bir villadaki Amerikalı ajanlar tarafından yönetildiğini hayal bile etmiyorlardı. O yüzden kafaları karışıktı. Darbecilere ne yapılacağı, Şah’ın durumu hakkındaki soruları geçiştiren cevaplar vermekteydiler.
Darbeciler içinse şartlar ikinci bir darbe için uygun hâle gelmişti. Kermit Roosevelt ikinci bir deneme için daha fazla askerî birliği ikna etmesi gerektiğini biliyordu.
Amerikan Büyükelçiliği’nin askerî ataşesi General Robert McClure askerî birlikleri dolaşmaya ve görüşmelere başladı. İlk görüşmeyi yaptığı Genelkurmay Başkanı, küstahça konuşan ataşeye kapıyı göstermişti. Birkaç ret cevabından sonra üslubunu yumuşatan ataşe terfi sözleri ve parayla bazı komutanları ikna etmeyi başardı.
Bu arada Şah, Bağdat’tan İtalya’ya geçti ve lüks bir otele yerleşti. “Geri dönecek misiniz” diye soran bir gazeteciye “Evet ama çok yakın bir zamanda değil” diye cevap vermişti. Aslında vakit yaklaşmaktaydı.
15 Ağustos’ta sokaklara önce darbeyi bastıran halk çıkmıştı. Sonra aralarına ajanların ve provokatörlerin karıştığı komünist göstericiler. Şah’ın aleyhine sloganlar atıp, heykellerini yıkmış, dükkânlara saldırmışlardı. Musaddık da büyük bir hata yaparak taraftarlarını sokaklardan çekmişti.
Şimdi, bütün bu kargaşadan sıkılan Şah yanlısı ve komünizm karşıtı sıradan insanların sokağa çıkma vaktiydi. Kermit Roosevelt tam olarak böyle hayal ediyordu.
Kalabalığın apolotik ve sıradan görülmesi için Tahran’ın özel günlerde gösteri yapan atletizm kulüplerinin başkanları ikna edildi. Kalabalığın önünde bu atletler, akrobatlar yürüyecekti. Arkalarında da sokak çeteleri ve din adamları... Kaşani, para tekliflerine rağmen bu gösteride yer almayı reddetmişti.
19 Ağustos 1953 günü sabah saatlerinde Tahran’ın arka caddelerinde camiler önüne kalabalıklar toplanmaya başladı. Bu öfkeli bir siyasi gösteriden çok bir karnavala benziyordu. En önde atletler geleneksel kıyafetleri ve spor aletleriyle yürüyorlardı. Onlara iri yarı halterciler eklenmişti. Kalabalık “Çok yaşa Şah” diyerek Tahran caddelerini inletmekteydi. Musaddık taraftarları evlerde kalma talimatı gereği onlara müdahale etmedi. TUDEH’çilerse günlerdir polisin baskıları nedeniyle müdahil olup olmama konusunda kararsız kalmışlardı. Stalin’in ölümünün ardından karışmış Sovyetlerdeki patronlarının da onlarla ilgilenecek bir vakti ve enerjisi yoktu.
Gittikçe büyüyen kalabalıklara tanklar ve kamyonlarla askerler de eklenmeye başladı. Kalabalık yol boyunca hükümet binaları ve Musaddık yanlısı gazetelere saldırıyordu. Saldırdıkları askerî binalardan birinden ateş açılınca onlarca gösterici öldü. Polis merkezlerini ele geçirmeye başladılar ve dört gün önceki darbede tutuklananları serbest bıraktılar.
Ajax Operasyonu personelinden Richard Cottam kalabalığı "Tahran'ın kuzeyine gelen ve darbede tayin edici bir rol oynayan kalabalık, gerçekte hiçbir ideolojisi olmayan ve sadece Amerikan doları ile satın alınmış ücretli bir kalabalıktı" diye itiraf edecekti.
Askerler ve halktan oluşan kalabalık sonunda radyo binasını da ele geçirdi. Önce bir kargaşa sesi duyuldu. Ardından da "Musaddık hükümeti bozguna uğratılmıştır. Yeni Başbakan Fazlullah Zahidi görevinin başındadır. Majesteleri Şah ülkesine doğru yola çıkmıştır!" açıklaması...
Radyodaki sesi duyar duymaz Roosevelt ve adamlarının kaldığı villada kutlamalar başlamıştı.
Ertesi gün kalabalıklar Musaddık’ın evini kuşattılar. Ordu birlikleri ve Musaddık taraftarları onları bekliyordu. Çatışmalarda 300 insan hayatını kaybetti. Musaddık ve ailesi kaçmayı başarmıştı.
Artık General Zahidi’nin ortaya çıkma vakti gelmişti. Roosevelt onun saklandığı yere gittiğinde General iç çamaşırlarıyla oturuyordu. Kıyafetlerini giydi ve onu almaya gelen tankla Tahran caddelerinde ilerlemeye başladı. Tank’ın ilk adresi radyo binasıydı. Zahidi, halka seslenecekti. Ama öncesinde marşlar çalınmalıydı. Roosevelt adamlarına bir plak hazırlamalarını emretti. Zahidi konuşmasına hazırlanırken ilk marşın sesi radyodan duyuldu. Çalan Amerikan Millî Marşı’ydı. https://www.youtube.com/watch?v=vPKp29Luryc
Hemen yayın kesildi ve başka bir marş bulundu. Az sonra Zahidi’nin sesi radyodan duyuldu; İran’ın meşru Başbakanı benim...
Dört gün sonra ikinci denemede darbe başarılmıştı...
12.09.2016
.
Pardon o darbeyi biz yapmıştık...
Yağmacıların ateşe verdiği Musaddık’ın evinin önünde devrik Başbakan’ın buzdolabı 35 dolara satılırken, bir araba Tahran’daki ABD büyükelçiliğine geldi. İçinden yeni Başbakan Zahidi’nin oğlu Erdeşir Zahidi çıktı. Havuz başında darbe kutlamalarının sürdüğü elçilik binasında Büyükelçi Henderson, Kermit Roosevelt ve Erdeşir kadehlerini zaferleri için kaldırdılar. Daha sonra Erdeşir Roosevelt’i arabasına alıp başka bir partiye götürdü. Burası General Zahidi’nin üssü olan Subay Kulübü’ydü. Zahidi, askerlerin doldurduğu kulüpte kalabalığa Roosevelt’i anons etti. Ajan Roosvelt Erdeşir’in çevirdiği kısa bir konuşma yaptı:
“Bana, Birleşik Devletler'e ve Britanya’ya kesinlikle hiç borcunuz yok. Sadece bir teşekkür dışında, o da siz isterseniz, bir şey istemiyoruz, isteyemeyiz ve istememeliyiz.”
O teşekkür, bir hafta sonra döndüğü Tahran’daki Saray’ında votka dolu kadehini ajan Roosevelt’e doğru kaldıran Şah’tan geldi: "Tahtımı Tanrıya, halkıma, orduma ve sana borçluyum!"
Kermit Roosevelt, görevini bitirmenin rahatlığıyla bir uçakla Tahran’dan gözleri dolarak ayrıldı. Önce Londra’da Churchill’e ardından Washington’da Eisenhower’a brifing verdi.
ABD ve Britanya hükümetlerinden darbeye ilk tepkilerse New York Times’ın 19 Ağustos günü Londra ve Washington mahreçli iki haberinde görüldü.
Haberlerin başlıkları şöyleydi: “Britanya İran’daki ayaklanma hakkında temkinli”, “ABD daha fazla bilgi bekliyor”
ABD Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına dayandırılan ikinci habere göre ABD yönetimi daha fazla bilgi gelene kadar “tarafsız pozisyonunu koruyacaktı”
Ajanslara konuşan ABD yönetiminden adını vermeyen başka bir yetkiliyse “ABD yönetiminin Musaddık’ın düşmesinden sonra İran gibi stratejik bir ülkede istikrarlı bir yönetim kurulması ve Britanya’yla petrol anlaşmasına ilerleme sağlanmasını umduğunu” söylemişti.
Aynı günlerde Wall Street Journal’da çıkan “İran’dan dersler” başlıklı başyazıda ise şöyle deniyordu: “Musaddık gibi bir diktatörün devrilmesinden zamanımıza çıkarılacak dersler var. Bu diğer diktatörlere kendilerini en güvendiği hissettikleri zamanda bile aslında güvende olmadıklarını hatırlatmalı.”
Time dergisine göre ise “Bu bir askerî darbe değil, kendiliğinden ortaya çıkan bir halk ayaklanmasıydı.”
En ilginç haberse 20 Ağustos 1953 günü New York Times’in iç sayfalarındaki bir sütunda çıktı. “Moskova Şah’ın darbesine ABD yardım etti diyor” başlıklı haber bir önceki gün Sovyetlerin resmî sesi Pravda’da çıkan bir haber hakkındaydı. Pravda, Musaddık’ın devrildiği darbede CIA’nin rol oynadığını, darbede aktif rol alan isimlerden birinin de darbe günlerinde İran’da olan General Norman Schwarzkopf olduğunu yazmıştı.
En ilginci ise New York Times’ın “bir başka Sovyet propagandası” havasında verdiği bu küçük haberin altına hem ABD Dışişleri’nden hem de General Schwarzkopf’tan General’in İran’a tamamen özel nedenlerle “Eski dostlarını görmek için” gittiğini söyleyen açıklamalarının telaşla konmasıydı.
1953 yılında Musaddık’ın devrildiği darbede CIA ve MI6’ın rolü daha ilk günlerden dillendirilmeye başlanmıştı. Ama daha çok Amerikan sosyalistleri ve devlet karşıtı aşırı sağcı gruplar tarafında dillendirilen iddialara hep komplo teorisi gözüyle bakıldı.
http://www.mohammadmossadegh.com/1953/operation-ajax/an-open-secret/
Ne Kermit Roosevelt’e gizli bir törenle üstün hizmet madalyası veren Başkan Einsenhower ne de “Genç olsam sesinle birlikte bu operasyonda çalışmak isterdim” diyen Churchill anılarında 1953 İran darbesinden hiç bahsetmediler. Dönemin Dışişleri Bakanları, CIA şefleri de...
1953 darbesi unutulmaya yüz tuttu. Ama bazıları olanları hiçbir zaman unutmadı.
Yağmacıların gelmesinden kısa bir süre önce kaçmayı başaran Musaddık bir süre sonra teslim oldu. Yargılandığı mahkemede “benim tek suçum Iran petrol endüstrisini millîleştirmek ve dünyadaki en büyük imparatorluğun sömürgecilik şebekesini ve onun siyasi ve ekonomik etkisini bu topraklardan atmak olmuştur” dedi.
İlk darbeyi halkla bastıran Başbakan “Halkı silahlı ayaklanmaya teşvikten” idamla yargılandı. 3 yıl hapis cezası ve ömür ev hapis cezasıyla kurtuldu. Şah 1962 yılında Ulusal Cephe’nin yeniden kurulmasına izin verdi ama tek şartla; her konuşmada sadece bir kez Musaddık’ın adı geçebilecekti. Muhammed Musaddık, 1967 yılında 85 yaşında yalnızlıklar içinde ev hapsinde tutulduğu köyünde hayatını kaybetti. Cenaze törenine halkın katılmasına izin verilmedi.
Şah’ın en ateşli düşmanı olan Dışişleri Bakanı Fatımi onun kadar şanslı değildi. Darbeden kısa bir süre sonra yakalandı ve bizzat Şah’ın emriyle kurşuna dizildi.
Şah Muhammed Rıza Pehlevi, darbeden bir hafta sonra İtalya’dan Tahran’a döndü. Onu havaalanında Başbakan Zahidi, Kaşani, Beyinsiz Şaban ve ABD Büyükelçisi Henderson’un en önde olduğu bir kalabalık karşıladı. 1979’a kadar sürecek iktidarında diktatörlüğün dozunu her geçen gün artırdı.
Uğruna darbe yapılan ve adını daha sonra BP olarak değiştirecek (Anglo-Iranian Petrol Şirketi) darbeden sonra, İngiliz elçilik görevlileriyle birlikte geri döndü. Ama artık yarı yarıya bir ortakları vardı; Amerikan petrol şirketleri. Halkın tepkisini çekmemek için şirketin adı Musaddık’ın kurduğu İran Millî Petrol Şirketi olarak korundu.
Darbedeki hizmetlerinden dolayı ABD’den bir milyon dolar olan Başbakan Zahidi’nin koltuğundaki ömrü iki yıl oldu. Şah onu uzaklaştırmak için Cenevre’ye BM büyükelçisi olarak atadı. Zahidi’nin oğlu Erdeşir ise Şah’ın büyük kızıyla evlendi, İran’ın Washington ve Londra’daki büyükelçiliklerine kadar yükseldi. 1953 darbesinde CIA’nin rolünü ise hep inkâr etti.
Darbede en önemli rolü oynayan General Nasiri, uzun yıllar muhafız komutanı olarak Şah’ın pis işlerini yaptı, İran’ın karanlık istihbarat örgütü SAVAK’ın başına geçti. İşkenceleri dünyada ayyuka çıkınca Şah “bilmiyordum” diyerek bütün yükü onun üzerine yıktı.
İran’daki ajan ağını örgütleyen ve darbe için ABD’yi ikna eden İngiliz ajan Monthy Woodhouse, Lord unvanı aldı. Herkese demokrasi dersleri veren Chatham House’un başkanlığını yaptı. Sonra Penguin Yayınları’nın koordinatörü oldu, geri kalan ömrünü antik Yunan ve Bizans tarihi üzerine kitaplar yazan bir tarihçi olarak geçirdi.
Beyaz Saray’da Başkan’dan Ulusal Güvenlik Madalyası alan Kermit Roosevelt, kısa bir süre sonra CIA’nin Guatemala’da yapacağı darbe teklifini kabul etmedi. Darbeden 5 yıl sonra emekli olup petrol şirketlerine danışmanlık yaptı. 1979 yılında yazdığı “Karşıdarbe” adındaki anılarında İran darbesindeki CIA’nin rolünü anlattı.
Onun kitabını yazmasından aylar önce İran’da 1979 devrimi başlamış, zamanında Musaddık’a muhalefet cephesinde yer almış Humeyni İran’a geri dönmüştü.
Musaddık’ın millîleştirdiği petrolün başına getirdiği Mehdi Bezergan devrimin ilk başbakanı oldu, Musaddık hayranı Beni Sadr da Cumhurbaşkanı seçildi. Tahran’ın en büyük caddesi Pehlevi’nin adı Musaddık olarak değiştirildi. 1979’daki ölüm yıl dönümünde mezarının başında yüz binler toplandı. Ama devrim içinde devrimlerle ilk kadroların tasfiye edilmesiyle Musaddık adı da yeniden unutulmaya yüz tuttu.
Ama İranlılar 1953’te dört gün arayla yaşanan iki darbeyi hiç unutmadılar. 1979’da ülkeden kaçan Şah’ın tıpkı 1953’teki gibi ABD desteğiyle bir karşı darbe yapıp geri geleceğinden korkanlar bu kez işi şansa bırakmak istemedi ve Kasım 1979’da ABD’nin Tahran Büyükelçiliği’ni işgal etti.
CIA’nin 1953’teki darbesi, 16 yıl sonra 1979’da ABD’yi büyük şeytan olarak gören bir öfke patlamasıyla geri dönmüştü.
ABD, günahıyla ilk kez 2000 yılında resmen yüzleşti. Dışişleri Bakanı Madeline Albright, ABD’nin 1953 yılında İran’daki darbede önemli bir rol oynadığını söyledi.
Ardından New York Times, “CIA’nin gizli sırları” başlıklı bir haberle ilk kez İran darbesindeki CIA rolünü belgelerle deşifre etti. http://www.nytimes.com/2000/04/16/world/secrets-history-cia-iran-special-report-plot-convulsed-iran-53-79.html?pagewanted=all&_r=0
Üç yıl sonra gazeteci Stephen Kinzer, “Şah’ın Bütün Adamları” kitabını yazarak, hikâyenin tamamını ortaya çıkardı.
Ama bu yeni başlangıç kısa sürdü. 3 yıl sonra Obama’nın konuştuğu Kahire’de demokratik yollardan seçilmiş ilk devlet Başkanı Muhammed Mursi yemin ederek göreve başladı. 9 ay sonra Mursi, bir darbeyle devrildi. ABD, yönetimi darbeyi sessizce izledi.
Bir ay sonra CIA, 60 yıl önceki 1953 İran darbesinin resmî belgelerini açıkladı. http://nsarchive.gwu.edu/NSAEBB/NSAEBB435/
O günlerde darbeye karşı en sert biçimde karşı çıkan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında Amerikan medyasında “diktatör” yayınları başlamıştı.
Üç yıl sonra 15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye’de Erdoğan’a yönelik darbe girişimi, tıpkı 15 Ağustos 1953’te İran’da olduğu gibi halkın sokağa çıkmasıyla bastırıldı.
Obama, darbeden ancak 2.5 saat sonra ilk açıklamasını yaptı. Amerikan medyası darbeye bir türlü inanmadı. Ne tesadüf ki darbenin lideri de ABD’de yaşamaktaydı ve her gün başka bir Amerikan medyasında görünüyordu.
Nedendir bilinmez Türkiye halkının yüzde 70’i darbenin arkasında ABD olduğunu düşünüyordu. Böyle düşünenlerin komplocu olduğunu söyleyenler vardı.
60 yıl sonra CIA...
16.09.2016
.