|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
.
NİKAH
.
Babasının maaşını almak için resmi olarak boşanmak dini nikahı bozar mı?
Dini nikahı sorduğunuz gibi, böyle bir maaşın alınmasının helal olup olmadığını da sormanız gerekir.
Öncelikle böyle bir maaşı almanız kesinlikle helal değildir. Çünkü maaşı alabilme kriterlerine, şartlarına sahip olmadığınız, yani evli olmamanız gerekirken evli olduğunuz için böyle bir maaşı almanız haramdır. Resmi nikahlı olup olmamanız hükmü değiştirmez.
Unutmayalım ki Müslümana her yerde ve her zaman doğruluk yakışır. Müslüman, hak etmediği bir kazancın helal olmadığını ve sorumluluk yüklediğini bilen kimsedir. Müslüman, ölen babası gibi bir gün öleceğini ve Allah Teala’ya hesap vereceğini bilen kimsedir. Müslüman, devlet dini nikâhlı olduğunu bilmese de her şeyi eksiksiz bilen ve gören Rabbini unutmayan kimsedir.
Dini nikâhla ilgili cevabın hala bir önemi varsa;
Mahkemenin boşaması talak yani boşama olmayıp tefrik yani ayırma, evliliği sona erdirmedir. Bu şekilde boşanan eşler tekrar evlenebilirler. Nikâh tazelemeleri yeterlidir.
Mehmet Talu Hocaefendi
.
Böyle bir söz kızgınlık, kavga halinde söylenmişse, bir talak vaki olur.
Bu nedenle eşlerin tartışma esnasında bu tür sözleri dile almamaya son derece dikkat etmesi gerekir.
.
Boşama hakkı elinde olmayan bir bayanın talakla ilgili sözler kullanmasının bir hükmü yoktur.
.
Öncelikle boşama ifade eden sözlerin kesinlikle ağza alınmaması gerekir. Kavga, tartışma esnasında eşler karşılıklı olarak sinirlerine hâkim olmalı, talak hükmü doğuracak ifadeleri kullanmamaya özen göstermelidir. Aksi takdirde geri dönüşü mümkün olmayan sonuçlar doğmaktadır.
Nikah ve talak şaka kabul etmeyen son derece ciddi bir mevzudur. Bu konulari aynen silah gibidir. Yani nasıl ki bir insan şakayla da olsa, sarhoşken de olsa, sinirliyken de olsa, tetiği çektiğinde mermi namludan çıkıyor ve hedefi vuruyorsa, nikâh ve talak da aynen böyledir. Nikâh ve talakın ciddisi de ciddidir, şakası da ciddidir.
Bu nedenle talak ifade eden sözlerin sinirliylen söylenip söylenmemesi önemli değildir. Zaten bu gibi sözler güle oynaya söylenmez.
Bir erkek eşine boş ol kelimesini üç talakın hepsini verme niyeti olmaksızın ve üç lafzını kullanmadan peşpeşe üç veya daha fazla söyleyecek olsa, bu bir talak meydana getirir. Nikah tazeleyip kalan iki talakla daha dikkatli bir şekilde evliliklerini sürdürürler.
Bir erkek eşine boş ol kelimesini üç lafzını kullanarak söyleyecek olsa, üç talakın hepsi de vaki olur. Eşler bir daha bir araya gelemezler.
.
Soru: Evlenmeden önce eşimden bir talak hakkı almıştım. Kavga sırasında ben bir, eşim de iki hakkını kullanarak boşandık. Şimdi eşim çok pişman, acaba kadına verilen bir talak hakkının iptali söz konusu olabilir mi diye soruyor.
Eşiniz elindeki iki talak hakkını, siz de bir talak hakkını kullandığınız için, üç talakın hepsi meydana gelmiştir. Bu durumda tekrar bir araya gelemezsiniz.
Kadına nikahta verilen talak hakkı kullanıldıktan sonra geri alınamaz, iptal edilemez.
.
Hem resmi ve hem de dinen evli bir çift resmiyette boşanıyorlar fakat dinen boşanmıyorlar. Kadın bir sene sonra başka biriyle resmi nikah kıyıyor. Bu kadın aynı zaman da dini nikahı da kıyabilir mi?
Mahkemenin boşaması, tefrik yani ayrılıktır. Hâkimin boşamasıyla eşler ayrılmış olur. Sadece talak meydana gelmemiş olur.
Mahkemece boşanan çiftler tekrar evlenmek isterlerse, dini nikâh kıyıp evliliklerine devam edebilirler.
Ya da bu durumda kadın soruda ifade edildiği gibi başka bir erkekle de nikâhlanabilir.
Paylaş:
.
Soru: Bir abimiz hanımıyla evlendiği dönemde seni erkeklerin işlettiği bir koaförden çıkarken görürsem, yüzüğü atarım diyor. Bu ifadenin hükmü nedir?
Bu tehdit ifadesi şart koşma manasına gelip talak meydana getirir. Yüzüğü atarım ifadesinden kasıt, seni boşarım demektir.
Buna göre kişi hanımının, erkeklerin işlettiği kuaförden çıktığını gördüğü veya böyle bir kuaföre gittiğini öğrendiği an talak meydana gelir. Çünkü ifadedeki görmekten maksat, görüp öğrenmektir. Yani kadın böyle bir kuaföre gider, kocası bundan o an veya daha sonra haberdar olmazsa, şart meydana gelmez.
Bu olay her gerçekleştiğinde bir talak meydana getireceğinden üç defa olması halinde, eşler bir daha bir araya gelemezler.
.
Evet, telefonla vekalet verip nikah kıydırılabilir.
Paylaş:
.
Soru
Bir kadının boşanma hakkı elinde olmasa da herhangi bir kelimeyi boşanmaya diye niyet edip kocasına tekrarlatırsa talak vaki olur mu? Fakat kocasının hiç bir şeyden haberi yok, böyle bişey olabilir mi?
Evet bu durumda talak meydana gelir.
Bu sözlerin şakası, bilinçsizliği olmaz. Kadın kocasından boşama sözünü tekrarlamasını veya kendisini boşamasını talep eder ve kocada bu isteği yerine getirirse, talak meydana gelir. Kocanın niyetten haberi olup olmaması önemli değildir. Çünkü bu sözlerin manası bellidir. Boş ol demekle başka ne ifade edilir ki? Bana bir bardak su getir manası mı anlaşılır?
.
Kişi eğer mukaddesata söverse, küfrederse, ALLAH muhafaza kâfir olur. İman gidince, nikah da düşer.
Mukaddesat, ALLAH Teâlâ’ya mensûb olan, dinen pak, nezih “tertemiz”, manevî bir büyüklüğe sahip bulunan şeylere denir. Kısaca dinimizce kutsal kabul edilen değerlerdir.
İnsan, aslında en güzel şekilde yaratılmış mükemmel, muhterem bir varlıktır. Hiç bir kimseye sövülmesi caiz değildir. Bilhassa ağza sövülmesi büyük bir günahtır, “tazîr”1 cezasını ve tövbe-istiğfar etmesini gerektirir. Hatta bazı fıkıh âlimlerine göre bir müminin ağzına sövülmesi kâfir olmasını gerektirir. Çünkü müminin ağzı iman ve Kuran yeridir, onun ağzına söven, -haşa- Kuran’a sövmüş gibi olur. Bu sebepleimanını ve nikâhını yenilemesi gerekir.
dipnot
(1) Hakkında belli bir ceza bulunmayan suçlardan dolayı şekli ve miktarı kadı(hâkim) tarafından tâyin ve tatbik edilen cezadır.
.
Bir müslümanın diğer bir müslümanı küfürle nitelemesi yani tekfir etmesi Allah korusun kişiyi küfre düşürür. Bu nedenle imanla birlikte kişinin nikahı da gider.
Bu sözü söyleyenin kadın olması hükmü değiştirmez. Çünkü bu talaka sebep sözlerden değildir. Burada talak vaki olmamakta, nikah sona ermektedir.
Eşler tekrar nikah tazeleyene kadar yabancı iki kişi gibidirler ve buna göre hareket etmeleri gerekir.
.
Küstüm demek, bir kinayeli lafızdır. Bu sözle, boşama kastedilsiyse, bir talak vaki olur.
Fakat genellikle bu sözle boşama kastedilmez. Kastedilen, gönül kırıklığıdır.
Burada ayrıca önemli olan bir mesele de, kişinin karısına kızıp cinsel ilişkiye girmeyeceğine dair yemin edip yatağını ayırmasıdır. Kişi böyle bir yeminle hanımına dört ay yaklaşmazsa, nikâh ortadan kalkar. Buna “ilâ” denmektedir. İlâ, evliliğin sona ermesine yol açabilen bir yemin türüdür.
.
Talak hükümleri için zifafın gerçekleşmesi şart değildir. Bunun için nikahın kıyılması yeterlidir.
Buna göre bu sözlerle bir talak vaki olmuş olur. Eğer kişi peşpeşe boş ol sözünü kullanmada üç talaka niyetlenmiş ise, bu durumda üç talakın hepsi de vaki olur.
.
Soru: Eşimle tartışmalarımız oluyor. Kızkınlık esnasında “beğenmiyorsan babanın evine gidersin” gibi şeyler söylüyorum. Ama kesinlikle boşamak gibi bir niyetim yok. Sadece korkutmak için bu gibi sözleri söylüyorum. Bu durumda talak vaki olur mu?
Bu sözü boşama kastı olmaksızın söylediğiniz için, talak vaki olmaz.
Fakat boşama, istememe manası çıkabilecek bu gibi kinayeli sözlerden son derece uzak durmak gerekir. Unutmayalım ki boşamanın şakası da ciddidir, ciddisi de ciddidir. Aynen tabancanın tetiği gibidir.
.
Muta, belli bir zamana bağlı olan nikâhtır ve cahiliyet devrinde geçerli olan nikâh şekillerinden biriydi. Bu nikâhtan gaye: Beş-on gün gibi bir zaman için kadından faydalanmaktır. Şöyle ki: Bir erkeğin, şer’an nikâha engeli bulunmayan bir kadına, şahitler huzurunda: “Şu kadar ücret karşılığında şu kadar gün senden faydalanayım veya beni faydalandır” demesine muta nikâhı denilmiştir ki, batıldır, haramdır ve hiçbir helâllik ifade etmez.1
Çünkü görüldüğü gibi muta, muvakkat bir zaman için iki tarafın razı olduğu bir ücret karşılığında düpedüz kadın kiralamaktır, ücret karşılığında, bir kadınla belli bir süre için birlikte olmaktır. Bu, bir nikâh değildir. Ehl-i sünnet ve’l-cemaat mezhebine göre, Dinimizde ve Şeriatımızda böyle bir nikâh yoktur. Binaenaleyh “mut’a nikahı caizmiş” sözü hezeyandır… Çünkü nikâh, çiftlerin ebedî yaşamak üzere bir aile yuvası kurmalarıdır. Muta da nikâh da iki tarafın rızasına uygun birer akit olmakla beraber, mutadaki sınırlı ve belirli vakit onu nikâhtan tamamen ayırmaktadır.
İslâmın ilk yıllarında ölü eti ve emsali gibi bir zaruret üzerine bazı gazalarda mutaya ruhsat verilmişti.2 Fakat Hayber’de müsaade edilmeyip yasak edildi.3
Mekke-i Mükerreme’nin fethi seferinde bir daha ruhsat verilip Veda haccında katî surette yasak edildi. Rebi b. Sebrete (R.A.) babasından yaptığı rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
“Ey insanlar! Ben size kadınlarla muta hususunda izin vermiştim. Amma artık ALLAH Teâlâ bunun kıyamet gününe kadar haram kılmıştır. Şimdi kimin yanında bu türlü kadınlardan biri varsa derhal ona yol versin, salıversin ve hem de o kadınlara verdiğiniz şeylerden hiçbirini geri almayınız,” buyurdu.4
Mutanın ebediyen haram kılındığı hakkında ümmetin icmaı vardır. Binaenaleyh, şer’an geçersizdir. Bu yolla birleşme haramdır, büyük günahtır. Evet cahiliye devrinde böyle bir nikah vardı, İslâm’dan sonra kaldırılmıştır. Başlangıçta içki yasak edilmemişti, daha sonra yasak edildi. Başlangıçta yasak değildi diye, içkinin helal olduğunu iddia etmek mümkün müdür? Mut’a da böyledir.
Şurası unutulmamalıdır ki, nikâhın büyük bir toplumsal kıymeti ve değeri vardır. Nikâh, sadece bir şehvet gereği meşru kılınmış basit bir muamele değildir. Bilakis nikâh, kendisi ile ulaşılabilecek bir takım mühim, maksatların, gayelerin tahakkuku için meşru kılınmıştır. Muta nikâhı bu maksatları, gayeleri temin edemez.
Ehlisünnet, süreli evlilikleri geçersiz saymıştır. Çünkü süreli evlilik islam dininin evlilik akdi ile gerçekleştirmek istediği hedeflerle çelişmektedir. Evlenmeden maksat sadece cinsi tatmin değildir. İslamın evlilik akdi ile gerçekleştirmek istediği maksatların başında ruh ve beden sağlığı içinde, İslamın manevi değerleriyle bütünleşmiş nesiller yetiştirmektir ki bu da ancak ailenin devamlı olmasıyla gerçekleşir. Bu nedenle İslam hukukçularının büyük çoğunluğu evliliğin devamlılığını akdin sıhhat şartı olarak görmüştür.
Hz. peygamber (S.A.V.) Efendimiz, mutaya kesinlikle başvurmamıştır.5
dipnot
(1) Serahsî, Mebsût, 5/152-153, Alemgir, el-Fetava’1-Hindiyye, 1/282-283
(2) Buharı, Nikah: 31; Müslim, Nikah: 13.
(3) Buhari, Megazi: 38, Zebaih: 28, Nikah: 31; Müslim, Nikâh: 25-30, 32, Sayd: 33; Tir¬mizi, Nikah: 28, Et’ime: 6; Nesei, Nikah: 71, Sayd: 31; İbn-i Mace, Nikah: 44; Darimi, Edahı: 21, Nikah: 41; Ahmed b. Hanbel, 1/79, 3/404, 405.
(4) Müslim, Nikah:2, No:21; 2/1025; İbn-i Mace, Nikah:44; Darimi, Nikah:16
(5) Doğuştan günümüze Büyük İslam Tarihi: 1/312-339
.
Allah korusun iman zedelendiği veya bir boşama durumu olduğu zaman nikâh tazelemek gerekir.
Birer talaklı boşama olduysa en fazla iki defa nikah tazelenebilir. Fakat boşama olmadan sadece tövbe ve istiğfar ile birlikte yapılan nikah tazelemelerin de ise bir sınır yoktur.
Nikâh tazelemenin de şahitler huzurunda yapılması, baştan nikah kıyılıyor gibi yapılması daha iyi olur. Çünkü nikâh gerçekten de bozulmuş olabilir. Nikâh tazelendikten sonra kolaya gelen bir dua yapılır.
.
Buluğ çağına ermiş olmakla birlikte ayrıca buluğ çağına ermemiş fakat müştehat yani şehveti celb eder hale gelen, yetişmiş kız-erkek ile de hürmet-i müsahare meydana gelir.
Dini hükümlere göre dokuz yaşındaki bir kız müştehat sayılır
.
İki tarafın da vekaleti olması halinde dini nikah kıyılabilir.
.
İcab-kabul, şahitlerin hazır bulunması gibi nikâhın sahih olabilmesi için gerekli olan şartlar yerine geldikten sonra kadın da nikâh kıyabilir.
Fakat kadının nikah kıymasının bazı sakıncaları vardır. Mesela eğer ortamda kadının mahremi olmayan yabancı erkek bulunacaksa, kadın zaruret yokken sesini duyurmuş olacağından bundan mesul olacaktır.
Bu tür sebeplerden dolayı kadının nikah kıyması uygun değildir.
.
Kadın ve erkeğin karışık olarak yer aldığı bir düğünde eşlerin karşılıklı olarak oynamaları, dans etmeleri halinde, nikâhları düşer. Çünkü burada haramı helal kabul edip yapmak söz konusudur. Bu durumda iman gideceğinden nikah da gitmektedir. Fakat bunu haram kabul edip yaparlarsa, imana ve dolayısıyla nikaha bir zararı yoktur. Eşler büyük bir günah işlemiş olurlar.
Şunu kabul etmek gerekir ki, bugün düğünlerde böyle dans eden eşler, bu fiillerini haram değil kabul ederek işlemektedirler.
.
Bir erkek, eşinin kız kardeşine yani baldızına şehvetle dokununca hürmeti musahare meydana gelir. Birinden vazgeçmekle diğeri helal olur. Hanımından vazgeçerse baldızı, baldızından vazgeçerse hanımı helal olur.
Yani hanımıyla nikah tazeleyip baldızından vazgeçerse, daha sonra hanımı ölse veya hanımını boşasa dahi baldızıyla evlenemez.
Baldız-enişte ilişkilerinde her şeyden önce şu nokta çok iyi anlaşılmalıdır:
Baldız ile enişte mahrem değildir. Baldız mahremiyet açısından eniştesi için diğer herhangi bir namahrem kadından farklı değildir. Tek fark, kız kardeşi nikâhında bulunduğu sürece kişi baldızı ile nikâhlanamaz yani geçici bir evlenme yasağı vardır.
İşte bu hususu gözden kaçırmadan ailevi ilişkiler sürdürülmelidir
.
Sohbette “Bir baba kız çocuğunu severken avret mahallinde bir oynama/hareket meydana gelirse o kişinin eşi ile nikah tazelemesi gerektiğini” duymuştum. Bu bilgi doğru mudur?
Bir baba, kız çocuğunu severken dokunma, temas esnasında şehvetlenme meydana gelirse, hürmet-i musahare meydana gelir ki karısı ona haram olur. Yani nikâhları düşer ve ebediyen bir araya gelemezler.
Hürmet, evlenmeleri yasak olanların arasındaki haramlık, yasaklanmış olmak, mümkün olmamak; musahare ise sıhrî hısımlık, evlenme yoluyla kurulan akrabalık anlamına gelmektedir.
Hürmet-i musahare en genel manasıyla, nikâh sonucu meydana gelen akrabalarla evlenme yasağıdır. Bu yasak, sıhriyete dayanan haramlıktan gelmektedir.
Mesela bir erkek bir kadınla nikâhlandığı zaman, kadının nesep veya süt itibariyle usûl ve furûu ile hanımından daha sonra boşansa veya hanımı ölse bile ebediyen nikâhlanamaz. Çünkü kişinin bu kimselerle sıhri akrabalığı devam eder.
Kişinin anne ve babası, bunların anne ve babaları… sonuna kadar usûlü; buna karşılık, çocukları, çocuklarının çocukları… sonuna kadar da furûudur.
Şayet kişi bunlardan birine gayrimeşru olarak yaklaşacak olsa veya bunların bir uzvunu -sıcaklığı duymaya mani bir engel bulunmaksızın- şehvetle tutsa veya öpse, karısı kendisine ebediyen haram olur. Buna “hürmet-i musahare” denir.
Öte yandan kişi hanımının kardeşi, halası ve teyzesi ile de geçici mahremiyetten ötürü, hanımı nikâhında bulunduğu sürece evlenemez. Hanımından boşanır veya hanımı vefat ederse, bunlarla evlenme yasağı ortadan kalkar.
Yine şayet kişi hanımının kardeşine, teyzesine veya halasına bu şekilde şehvetle dokunacak olsa, hürmet-i musahare meydana gelir. Fakat yukarıdaki durumdan farklı olarak, birinden vazgeçmekle diğeri helal olur. Mesela hanımından vazgeçerse baldızı, baldızından vazgeçerse hanımı helal olur. Yani hanımını tercih ederse, baldızıyla geçici mahremiyeti, ebediyete dönüşür.
Bir kadın da kendi kocasının babasıyla veya başka hanımından olan oğlu veya torunu ile asla evlenemez. Bunların arasında da ebedî bir mahremiyet vardır. Şayet aralarında gayrimeşru bir ilişki veya şehvetle bir temas meydana gelse, kocasına ebediyen haram olur.
Hürmet-i musahare, gayrimeşru ilişkiyle yani zina ile de sabit olur. Şöyle ki, bir kimse, kendisine gayrimeşru bir şekilde cinsel ilişkide bulunmuş veya bir uzvunu engelsiz şehvetle tutmuş veya öpmüş veya cinsel organına şehvetle bakmış olduğu bir kadının nesep veya süt itibarıyla anasını, ninesini, kızını, torununu asla alamaz. Bunlar ile aralarında ebedî bir mahremiyet bulunmuş olur. Bu, yapmış olduğu gayrimeşru hareketin bir nevi cezasıdır, neticesidir.
Hürmet-i musahareyi şöyle anlayabiliriz: Mesela kadın kocasının babasına yani kayınvalidesine şehvetle dokunacak olsa, aralarında yeni bir hısımlık meydana gelir. Sanki karı-koca gibi olurlar. Bu durumda kadın, eşi için babasının hanımı olur. Bir erkek de babasının hanımıyla nikâhlanamayacağı için, nikâhları otomatikman düşer.
Bir örnek de baldız olarak verelim: Bir erkek hanımının kız kardeşine yani baldızına şehvetle dokunacak olsa, aralarında yeni bir hısımlık meydana gelir, karı-koca gibi olurlar. Bu durumda artık adamın eşi, hanımının kız kardeşi olur. İki kardeşi aynı anda nikâhlamak mümkün olmadığı için, eşiyle olan nikâhları otomatikman düşer. Birinden vazgeçmesiyle diğeri helal olur. Eşini seçip nikâh tazeleyerek baldızından vazgeçmesiyle, baldızı ebediyen haram olur.
Son olarak sorudaki örneği verelim: Bir baba, kızına şehvetle dokunacak olsa, kızıyla arasında yeni oluşacak hısımlıktan ötürü onunla karı-koca gibi olurlar. Bu durumda artık adamın eşi, hanımının annesi olur. Bir erkek de hanımının annesiyle nikâhlanamayacağı için, nikâhları otomatikman düşer.
Hürmet-i musahare meydana getiren fakat nikâha etki etmeyen örnek verecek olursak,
Bir kadın, kaynına şehvetle dokunacak olsa, aralarında bir hısımlık meydana gelir, karı koca gibi olurlar. Bu durumda kadın, onun babası, dedesi, oğlu, torunu ile ebediyen evlenemez. Fakat kadının nikâhı bundan etkilenmez. Çünkü kadının eşi, onun için kocasının kardeşi olmuş olur. Kayın ile ise mahremiyet yoktur.
.
İki bayram arası düğün yapılabilir. Şevval ayında, iki bayram arası nikah yapılmaz iddiası vardır ki, artık bu batıl iddia etkisini kaybetmektedir. Çünkü Hz. Aişe (R.Anha) Validemizin nikâhı Şevvalde olmuş, yani iki bayram arasında yapılmış, ne uğursuzluk, ne de bir başka dinî yasak söz konusu olmuştur.
.
Hanefi mezhebine göre velinin izni-haberi olması nikahın şartlarından değildir. Aileden gizli kıyılacak bir nikah geçerlidir, sahihtir.
Bununla birlikte bu şekilde hareket edilmesini kesinlikle tavsiye etmemekteyiz. Özellikle bu durumdan en çok zarar gören hanım kardeşlerimiz olmaktadır. Gizli nikah sebebiyle ailesinin desteğini kaybeden hanım kardeşimiz, muhtemel bir problem sonrası oldukça sıkıntı çekmekte, yalnız kalabilmektedir.
Bu nedenle böyle gizli-saklı nikah kıyılması doğru değildir. Hiçbir anne-baba evladının hayrına olacak bir gelişmeye karşı çıkmaz. İkna yoluyla tüm problemler ve sorunlar halledilebilir.
Evlilikle birlikte artık karı-koca hukuku da başlamaktadır. Anne-baba yine anne-babadır ve onlara karşı vazifelerimiz devam etmektedir. Elbette evlilikle birlikte kadının başlıca sorumluluğu kocaya geçmektedir.
.
Hürmet, evlenmeleri yasak olanların arasındaki haramlık, yasaklanmış olmak, mümkün olmamak; musahare ise sıhrî hısımlık, evlenme yoluyla kurulan akrabalık anlamına gelmektedir.
Hürmet-i musahare en genel manasıyla, nikâh sonucu meydana gelen akrabalarla evlenme yasağıdır. Bu yasak, sıhriyete dayanan haramlıktan gelmektedir.
Mesela bir erkek bir kadınla nikâhlandığı zaman, kadının nesep veya süt itibariyle usûl ve furûu ile hanımından daha sonra boşansa veya hanımı ölse bile ebediyen nikâhlanamaz. Çünkü kişinin bu kimselerle sıhri akrabalığı devam eder.
Kişinin anne ve babası, bunların anne ve babaları… sonuna kadar usûlü; buna karşılık, çocukları, çocuklarının çocukları… sonuna kadar da furûudur.
Şayet kişi bunlardan birine gayrimeşru olarak yaklaşacak olsa veya bunların bir uzvunu -sıcaklığı duymaya mani bir engel bulunmaksızın- şehvetle tutsa veya öpse, karısı kendisine ebediyen haram olur. Buna “hürmet-i musahare” denir.
Öte yandan kişi hanımının kardeşi, halası ve teyzesi ile de geçici mahremiyetten ötürü, hanımı nikâhında bulunduğu sürece evlenemez. Hanımından boşanır veya hanımı vefat ederse, bunlarla evlenme yasağı ortadan kalkar.
Yine şayet kişi hanımının kardeşine, teyzesine veya halasına bu şekilde şehvetle dokunacak olsa, hürmet-i musahare meydana gelir. Fakat yukarıdaki durumdan farklı olarak, birinden vazgeçmekle diğeri helal olur. Mesela hanımından vazgeçerse baldızı, baldızından vazgeçerse hanımı helal olur. Yani hanımını tercih ederse, baldızıyla geçici mahremiyeti, ebediyete dönüşür.
Bir kadın da kendi kocasının babasıyla veya başka hanımından olan oğlu veya torunu ile asla evlenemez. Bunların arasında da ebedî bir mahremiyet vardır. Şayet aralarında gayrimeşru bir ilişki veya şehvetle bir temas meydana gelse, kocasına ebediyen haram olur.
Hürmet-i musahare, gayrimeşru ilişkiyle yani zina ile de sabit olur. Şöyle ki, bir kimse, kendisine gayrimeşru bir şekilde cinsel ilişkide bulunmuş veya bir uzvunu engelsiz şehvetle tutmuş veya öpmüş veya cinsel organına şehvetle bakmış olduğu bir kadının nesep veya süt itibarıyla anasını, ninesini, kızını, torununu asla alamaz. Bunlar ile aralarında ebedî bir mahremiyet bulunmuş olur. Bu, yapmış olduğu gayrimeşru hareketin bir nevi cezasıdır, neticesidir.
Hürmet-i musahareyi şöyle anlayabiliriz: Mesela kadın kocasının babasına yani kayınpederine şehvetle dokunacak olsa, aralarında yeni bir hısımlık meydana gelir. Sanki karı-koca gibi olurlar. Bu durumda kadın, eşi için babasının hanımı olur. Bir erkek de babasının hanımıyla nikâhlanamayacağı için, nikâhları otomatikman düşer.
Bir örnek de baldız olarak verelim: Bir erkek hanımının kız kardeşine yani baldızına şehvetle dokunacak olsa, aralarında yeni bir hısımlık meydana gelir, karı-koca gibi olurlar. Bu durumda artık adamın eşi, hanımının kız kardeşi olur. İki kardeşi aynı anda nikâhlamak mümkün olmadığı için, eşiyle olan nikâhları otomatikman düşer. Birinden vazgeçmesiyle diğeri helal olur. Eşini seçip nikâh tazeleyerek baldızından vazgeçmesiyle, baldızı ebediyen haram olur.
Bir baba, kızına şehvetle dokunacak olsa, kızıyla arasında yeni oluşacak hısımlıktan ötürü onunla karı-koca gibi olurlar. Bu durumda artık adamın eşi, hanımının annesi olur. Bir erkek de hanımının annesiyle nikâhlanamayacağı için, nikâhları otomatikman düşer.
Hürmet-i musahare meydana getiren fakat nikâha etki etmeyen örnek verecek olursak,
Bir kadın, kaynına şehvetle dokunacak olsa, aralarında bir hısımlık meydana gelir, karı koca gibi olurlar. Bu durumda kadın, onun babası, dedesi, oğlu, torunu ile ebediyen evlenemez. Fakat kadının nikâhı bundan etkilenmez. Çünkü kadının eşi, onun için kocasının kardeşi olmuş olur. Kayın ile ise mahremiyet yoktur.
.
Nikah tazelenmesi, aynen yeni bir nikahın kıyılması gibidir ve şartları aynıdır.
Nikahta ya iki erkek şahit ya da bir erkek ile iki kadın şahitin bulunması şarttır. Şahitlerin ikisin de kadın veya dört kadın şahidin olması halinde, nikah geçersiz olur.
Şahitlik için, görmek ve duymak şarttır. Bunun için de nikah esnasında hazır bulunması esastır. Çünkü orada bulunan kişi görür ve duyar.
Evlilik cüzadının veya nikah akdi kağıdının gösterilmesi şahitlik etmek değil, duyurmak olur.
.
Evet, nikah kıyılması esnasında gelinle damadın şahitlerin huzurunda bulunması gerekir. Çünkü şahitlik demek, görmek, duymak demektir.
Nikah esnasında gelin de bulunabileceği gibi ona vekaleten bir kimse de bulunabilir.
.
Dinimizde resmi nikah-dini nikah ayrımı yoktur.
Kıyılan bazı resmi nikâhlarda şahitlerden birinin kadın olması, icap ve kabullerde istenen geçmiş zaman sıgasının değil de şimdiki zaman sıgasının kullanılması sebebiyle nikâh sahih olmayabilir.
Çünkü İslam hukukuna göre şahitlerin en az iki erkek veya bir erkek ve iki kadından oluşması gerekir. İcap ve kabul için de “eşliğe kabul ediyorum” değil de “kabul ettim” beyanı gereklidir.
Bu sebeple öncelikle resmi nikahın kıyılması ardından da dini nikahın yapılması, resmi nikah kıyılmadan dini nikahın kıyılmaması en sağlam yol olur.
.
Esas olan, mehrin ödenmesidir. Çünkü Allah Teala Kuran-ı Kerim’de mehirlerin gönül rahatlığıyla verilmesini emretmektedir.1
Ancak kadın gerek kendi rızası ve gerekse kocasının ısrarı üzerine mehir alacağını helal ederse, bu da geçerlidir. Bu helal etmenin koca ısrarıyla olması, hükmü değiştirmez. Sonuçta mehri helal edip etmemek kadının elindedir.
.
İmamın belirlediği bu mehir geçerlidir. Fakat eşler kendi aralarında rızaları ile bu mehri arttırabilir veya eksiltebilirler.
.
Eğer bileziklerin gram olarak değeri 5 reşat altına eşit ise, bu bilezikleri eşinize mehriniz olarak sayabilirsiniz. Fakat gramaj değerleri eşit değilse, eşiniz razı gelmedikçe, bunları mehir borcunuza karşılık sayamazsınız.
.
Bu soru çokça gündeme geliyor. Evlenmek isteyen gençler, nişanlanınca beraber gezmeleri İslami yönden sakıncalı olduğu için dini nikahın kıyılıp, rahat rahat gezmek istiyorlar. Ancak bilmedikleri bazı şeyler var.
Gerek söz kesimi sonunda ve gerekse nişan merasimi esnasında rükün ve şartları yani karşılıklı icab-kabûl ve iki şahidin bulunması dâhilinde kıyılan nikâh ile evlilik gerçekleşmiş yani taraflar karı-koca olmuş olurlar. Düğünün, zifafın tehir edilmesi tarafların dinen karşılıklı hak ve mesuliyetler altına girmesine engel teşkil etmez.
Sadece görüşme kolaylığının temini maksadıyla zifaf gecesinden önce nikâhlanmak kesinlikle doğru olmayıp birçok mahzurları vardır. Çünkü taraflar düğün, zifaf daha olmadı gerekçesiyle dinen evli yani karı-koca olduklarının farkında değillerdir. Bunun için de üzerlerine düşen hak ve mesuliyetlere riayet etmemektedirler. Meselâ:
a- Nikâh var diye çoğu zaman taraflar baş başa kalmakta, dolayısıyla halvet-i sahiha olmaktadır. Bu ise, dinen zifaf hükmündedir. Bu sebeple de kadın, nikâh esnasında takdir edilen mehrin tamamına müstehak olur. Düğünden önce ayrılma veya erkeğin ölümü gibi hallerde, kadına bu mehrin tamamının verilmesi icap etmektedir. Erkek tarafı ise, zifaf olmadı gerekçesiyle bunu vermemektedir.
b- Düğünden önce taraflardan biri ölse, sağ kalan diğerine varis olur. Çünkü miras sebebi yani nikâh bulunmaktadır. Bu da ölen tarafın diğer varisleri tarafından çoğu zaman kabul edilmemektedir.
c- Mahzurların en büyüğü ise: Nikâh ile düğün arasındaki süre içerisinde, bazen kız tarafı tek yanlı olarak evlilikten vazgeçiyor. Amma erkek vazgeçmiyor, yani karısını boşamıyor. Durum böyle olduğu halde kız bir başkası ile evlendiriliyor. Hâlbuki nikâhlı bir kadının, erkeğinden boşanıp iddeti de bitmeden bir başkası ile evlenmesi haramdır.1 İlişkileri zinadır.2
Bu gibi sakıncaları ve taraflar arasına sokulabilecek nifak ve dedikodu gibi şeyleri önlemek için söz kesimi, nişan, nikâh ile düğün, zifaf arasını mümkün mertebe uzatmamak en sıhhatli bir yoldur.
dipnot
(1) Nisa Sûresi: 24
(2) Alemgir, el-Fetava’1-Hindiyye, 1/267-330
Mehmet Talu
www.ismailaga.info
|
Bugün 405 ziyaretçi (519 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|