Namaz
Namazin tanimi
Namaz, lügatte hayir duada bulunma anlamini ifâde eden „Onlara dua et" (Tevbe 103), yani onlarin üzerine rahmet kanatlarini ger Âyet-i Kerimesinde de „salat" kelimesi hayir duada bulunmak anlaminda kullanilmistir. Fikihcilarin istilahina göre Namaz , iftitah tekbiri ile baslayip selamla sona eren, kendine mahsus sartlari bulunan sözler ve fiilerdir. Bu tanim iftitah tekbiri ile baslayip selamla sona eren tüm namazlari kapsamina almaktakdir. Tilavet secdesi, secde âyetleri duyuldugunda edâ edilen tekbirsiz ve selamsiz bir tek secdedir. Hanefive Safiilere göre tilavet secdesine namaz denilmez
.
NAMAZIN VACIBLERI
- Namaza „Allah-u Ekber" lafziyla baslamak.
- Fatihayi tamamiyle okumak.
- Nafile namazlarin her rek'atinda , farz namazlarin ilk evvelki iki rek'atinda Fatiha okumak.
- Farz namazlarin iki rek'atinda Fatihadan sonra bir kücük sûre, yahud üc kisa veya bir uzun âyet okumak.
- Fatihadan sonra okunucak sûre veya âyetleri, üc veya dört rek'atli farz namazlarin ilk iki rek'atinda , Vitir namaziyla nâfile namazlarin her rek'atinda okumak.
- Fatihayi sûreden evvel okumak.
- Secdede burnunu alni ile berâber yere koymak.
- Iki secdeyi birbiri ardinca yapmak
- Tâ'dil-i Erkân, yani kiyamda iken dosdogru, rükûda iken sirtin düz, kadinlarin biraz egik durmasi; rükûdan kalktigi zaman belini iyice dogrultmasi ve „Subhânallah" diyecek kadar öylece durmasi; secdeden kalktigi zaman da iki secde arasinda „Subhânallah" diyecek kadar oturmasi. (Bu tâ'dil-i Erkân' a Farz diyenlerde vardir. Onun icin cok dikkat etmek lâzim.)
- Üc ve dört rek'atlli namazlarda ikinci rek'attan sonra oturmak.
- Gerek ikinci rek'attan sonra ve gerekse selam verecegi zaman oturuldugunda, „Et-Tehiyyâtü" yü okumak, (dört rek'atli namazlarin ikinci rek'atindan sonra oturmak ve „Et-Tehiyyâtü" yü okumak sahih kavle göre vâcibdir.)
- Üc ve dört rek'atli farz namazlar ile vitir namazinda ve ögle namazinin ilk sünnetinde ikinci rek'attan sonra „Et-Tehiyyâtü" yü okur okumaz hemen ücüncü rek'atta kalkmak.
- Ögle ve ikindi namazlarinda icinden okumak.
- Cemaâtle kilindigi vakit sabah, aksam, yatsi namazlarinin birinci ve ikinci rek'atlarinda Cuma ve Bayram namazlarinda, imamin Fatiha ve sûreli aciktan okumasi.
- Imama uyan kimsenin, bu namazlarin hepsinde Fatiha veya Sûre okumayarak susmasi.
- Vitir namazinda „Kunut dûalarini" okumak, cemaâtle kilarken hem imam, hem cemaât „Kunut dûasini" icinden okur.
- Bayram tekbirleri, (Bayram namazina mahsus olan fazla tekbirlere, Bayram namazinin ikinci rek'atinin rükû tekbiri vâcibdir.)
- Namazin sonunda selâm vermek.
- Namazda yanilirsa Sehiv Secdesi yapmasi.
- Namazda Secde âyeti okursa secde etmesi.
Namaz icindeki farzlarin te´hirinde (geciktirilmesinde) ve vâciblerinden biri unutulursa veyâ geciktirilirse yine sahihtir fakat sevâbi noksandir. Bu noksani tamamlamak icin, (Sehiv Secdesi - Yanilma Secdesi) yapmak vâcibdir.
.
NAMAZIN SÜNNETLERI
- Namaza baslarken alinan tekbirde, Salati Vitirin Kunut tekbirinde ve bayram tekbirlerinde el kaldirmak, (Kadinlar omuzlarinin hizasina kaldirirlar) kaldirirken elleri acik, parmaklar hâl-i tabiisinde olacak, yâni parmaklarini ne büsbütün birbirine bitistirmis ve ne de acmis olmayip hâli üzerine birakmak. El ile parmaklarin ic yüzü Kibleye karsi olacak.
- Imama uyan kimsenin iftitâh tekbirinin, imamin iftitâh tekbirinden sonraya kalmasi ve imamin tekbirine yakin olmasi.
- Iftitâh tekbirini alir almaz el baglamak.
- Sübhaneke okumak
- Ilk rek'atte Sübhaneke okuduktan sonra Eûzü-Besmele cekmek.
- Diger rek'atlerin basinda Fatihadan evvel yalniz Besmele cekmek.
- Sübhaneke ve Eûzü-Besmeleyi, icinden okumak.
- Fatiha'nin sonunda, okuyan ve isitenin icinden „Amin" demesi,
- Sabah, Ögle namazlarinda Fatiha'dan sonra uzunca , ikindi ve yatsi namazlarinda kisa, Aksam namazinda daha kisa sûre okumak, (Bu, misafir olmayanlar hakkindadir. Yolcu veya vakit dar ise diledigi âyet ve sûreyi okur.)
- Rükû a egilirken „Allah-u Ekber" demek.
- Rükû'da üc kerre „Sübhâne Rabbiye'l-Azim" demek.
- Rükû'dan kalkarken „Semiallahu limen hamideh" demek.
- Bunun arkasindan „Rabbenâ lekel-hamd" demek.
- Kiyamda iken ayaklarin arasinda 4 parmaklik mesafe olmasi.
- Rükû'da dizlerini elleriyle tutmak.
- Rükû'da elleri tutarken parmaklarin acik olmasi.
- Rükû'da dizlerin ve dirseklerin düz olmasi
- Rükû'da sirtini düz tutup, basini yukari dikmemek ve asagi egmemek.
- Rükû'dan dogruldugu zaman „Sübhanallah" diyecek kadar durmak. (Buna Vâcib ve Farz diyenler de vardir. Bundan dolayi cok dikkat etmek lazimdir.)
- Secdeye varirken yere evvelâ dizlerini, sonra ellerini, daha sonra yüzünü koymasi.
- Secdeden yukari kalkarken evvelâ yüzünü, sonra ellerini, daha sonra dizleri üstüne ellerini koyarak dizlerini yerden kaldirmak. (Zayif ve hastalar nasil kolaylarina gelirse öylece kalkarlar.)
- Secdelere varirken ve secdelerden kalkarken „Allah-u Ekber" demek.
- Secdelerde yüzün iki elleri arasina alinmasi ve ellerin yüzden geri ve uzakta bulunmamasi; el ayasi yere, parmaklarin ise birbirine yapisik ve kibleye karsi olmasi.
- Secdelerde karnini uyluklarindan, dirseklerini yarlarindan ve kollarini yerden uzak tutmak.
- Iki secde arasinda, birinci tahiyyat oturusunda ve ikinci tahiyyat oturusunda ellerini uyluklari üzerine koymak.
- Otururken sol ayagini yere yayip, üstüne oturmak ve sag ayaginin parmaklari kibleye dogru gelmek üzere dikmek.
- Et-tahiyyatü'yü mutlaka okumak vâcibdir, icinden okumak ise sünnettir.
- Selâm verecegi vakit, „Et-tahiyyatü"den sonra „Allahüme-Salli", „Allahüme Barik" ve bunlardan sonra duâ okumak.
- Selâm verirken basini evvelâ saga, sonra sola cevirmek.
- Selâmda „Es-Selâmü aleykum ve rahmetullah" demek.
- Imam sol tarafa selam verirken sesini biraz yavaslatmak.
- Kiyamda secde yerine bakmak, Rükû'da ayaklarinin üzerine, otururken kucagina bakip Allah'dan baskasiyla mesgul olmamak ve selâm verirken omuz baslarina bakmak namazin âdâbindandir.
.
Namazın farzları
Buraya kadar, dinimizin diregi olan namaz'in disindaki farzlardan bahsettik ve namazdan önce yapilmasi gereken bu farzlara ayni zamanda „sart" adi verildigini gördük. Simdide namazin icindeki farzlardan bahsedelim. Bunlarin sayisi da altidir, bunlara da „Rükûn" adi verilir ve sunlardir :
1- Iftitah tekbiri
2- Kiyam
3- Kirâat
4- Rükû
5- Sücût
6- Kade-i âhir (son oturus)
Rükûn demek, bir bütünün parcalari demektir. Yukarida siralanan alti sey, bir bütün olan namazin parcalaridir. Bu alti seyden birisi terk edilirse namaz bozulur, kilinmamis sayilir, yeniden kilmak lâzimdir.
I - IFTITAH (Baslama) TEKBIRI
Bu ilk tekbir, namaza giris tekbiridir."Allah-u Ekber" diyerek namaza girilir. Bu tekbire ayrica tahrim tekbiri de denir. Yâni haram kilan tekbir. Neyi haram kiliyor ?
Namazin yükselttigi makama uymayan, tasidigi mânâya yakismayan söz, fiil ve hareketleri haram kiliyor. Ve bu haram kilma isi selâm verinceye kadar devam eder. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) söyle buyurur : „Temizlik, namazin anahtari; tekbiri, haram kilan; selâmi ise harami sona erdirendir ...." (Tirmizi)
Evet! Bir insan el kaldirip „"Allah-u Ekber" diyerek bir kerre namaza girdi mi, artik o insan, madde âleminden siyrilmis ve uzaklasmstir. Bundan sonra ne dünya var ne de dünyadakiler, ne es var ne de dost. Cünkü kul, namaza baslarken, her seyi iki elinin üstüne koyup arkasina atmis, elini - etegini her seyden cekmistir. Yalniz Yaratan ve yaratilan ile yara-tilanin Yaratan'in huzûrunda belli fiil ve hareketleri, belli kirâat, tesbih ve dualari vardir.
Namaz mü'minin mi'râcidir. „"Allah-u Ekber" demek de mi'râc kapisinin anahtaridir. Diliyle „"Allah-u Ekber" yâni „Allah her seyden büyüktür" diyen insanin, bu fâni hayatla ilisigi kesilmistir. Yeni bir hayat kapisi acilmis, yepyeni bir âleme yükselmistir. Bu âlem mi'râc âlemidir, bu âlem zamansiz ve mekânsiz bir âlemdir, bu âlem huzur âlemidir ve niha-yet bu âlem, kulun Yaratan'ina kullugunu, ibâdetini sundugu ve ihtiyâcini arzettigi bir âlemdir....
II - KIYAM
Kiyam demek, ayakta durmak demektir. Namazlarda ayakta durmak farzdir. Ancak ayakta durmanin farz olusu, farz ve vâcip namazlara mahsustur. Nâfile namazlari oturarak kilmal da câizdir. Fakat hasta olup ayakta duramiyorsa, o zaman oturdugu halde kilar. Surasini da unutmamak lâzimdir: Yalniz bir rek'ati ayakta kilmaya gücü yetiyorsa o rek'ati ayakta kilacak. Kezâ yalniz Iftitah tekbirini ayakta alma gücüne sahipse o tekbiri ayakta alir ve oturur.
Bunada gücü yetmiyorsa o zaman namazini basindan sonuna kadar oturdugu yerde kilar. Oturarak kilmaga da gücü yetmiyorsa yattigi yerden basi ile imâ ederek namazini kilacaktir. Terketmesine müsâade edilmez. Kendisinde basur hastaligi bulunan sahâbiden bir zâta Resûl-i Ekrem Efendimiz (S.A.V) söyle dedi: „Namazini ayakta kil. Buna gücün yetmiyorsa oturarak kil. Buna da gücün yetmi- yorsa yan üzeri yatarak kil." (Buhari)
Cenâb-i Mevlâmiz da Kur'ân'da söyle buyurur: " Allah her sahsi, ancak gücünün yettigi ölçüde mükellef kilar. Herkesin kazandigi(hayir) kendine, yapacagi(ser) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düsersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yükledigin gibi bize de agir bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmedigi isler de yükleme! Bizi affet! Bizi bagisla! Bize aci! Sen bizim mevlâmizsin. Kâfirler topluluguna karsibize yardim et!" (Bakara : 286 , Amenerresûlü)
El bagladiktan sonra, besmele cekilmeden „Subhâneke" yi okuruz. Mânâsi: „Allah`im! Hamd ederek Seni tesbih ederim. Senin ismin mübârektir. Sen yüceler yücesisin. Senden baska Ilah yoktur."
Sonra „Euzu" okur. Mânâsi: „Ben kovulmus seytanin serrinden Allah`a siginirim."
Sonrada „Besmele" cekilir. Bu ücünüde namazda okumak sünnettir.
III - KIRÂAT
Kirâat Kur'ân okumaktir. Kur'ân okumak namazda farzdir. Allah'in kesin emridir. Acaba, Kur'ân-i Kerim'in neresinden ve ne miktar okumalidir ?
Namazda okunmasi farz olan Kirâat, Kur'ân-i Kerim'in her hangi bir yerinden bir uzun âyet veya üc kisa âyettir. Kur'ân-i Kerim'de bir âyet su mealdedir: „ Kur´ân´dan, size kolay geleni okuyun ... " (Müzzemmil : 20)
Namazda Fatiha Sûresini okumak farz degildir, vâciptir. (-> Hanefi mezh.). Kezâ, Fatiha Sûresinin arkasindan bir de zami Sûre okumak da vâciptir, farz degildir. Namazin her rekatinde okunmasi vâcip olan Fatiha Sûresinin engin ve zengin mânasi vardir.
Yalniz sunu ilave etmeyi uygun buldum: Fatiha Sûresi, Allah' in büyük kitabi Kur'ân-i Ker'im'in ön sözüdür. Bu sûrenin bir ismi de „Ümmü´l - Kitap" tir. Yani ana Kitap. Kur'ân- i Ker'im'in sonsuz mânâ âlemine Fatiha penceresinden bakmak mümkündür...
IV - RÜKÛ´
Namazin icindeki farzlardan biri de rükû´dur. Rükû´ demek egilmek demektir. Öyleki, namazda olan bir insan, kiyamda kirâatini bitirir bitirmez, „Allah-u Ekber" diyerek, bir dik- aci meydana getirecek sekilde egilir. Bizim mezhebe , yâni Hanefi mezhebine göre: Rükû, basin egilmesiyle yapilmis sayilir. Kisi rükûa yakin olacak sekilde egilirse namazi sahih olur. Rükûun tam sekli, sirtla bas ve kuyruk sokumunun ayni seviyeye gelmesi durumunda gerceklesir.
Kur' ân-i Kerim söyle buyuruyor:
" Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanin; Rabbinize ibadet edin; hayir isleyin ki kurtulusa eresiniz." (Hacc : 77).
Hadis-i Serif:
2552 - Ebü Mes'üd el-Bedrî (radiyallâhu anh) anlatiyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri, rükü ve secdelerde belini (tam olarak) dogrultmadikça namaziyeterli olmaz." Ebü Dâvud, Salât 148, (855); Tirmizî, Salât 196, (265); Nesâî, Iftitah 88, (2,183); Ibnu Mâce, Ikâmet 21, 22, (891-898).
2559 - es-Sa'dî babasindan veya amcasindan naklediyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a namazinikilarken dikkatle baktim, rüku ve secdelerinde üçer kere subhânallâhi ve bi-hamdihi diyecek kadar duruyordu." Ebü Dâvud, Salât 154, (885).
Rükûnün Hikmeti: Allah'im! Ancak senin huzurunda egiliriz, sana kulluk ederiz, putlara, tagutlara ve seytana kulluk etmeyiz demektir. Ve rükûda da üc defa „Sübhane Rabbiye´l -azim" „Azamet sahibi olan Allah´i tesbih ederiz" deriz. Bunun dil ve kalb ile söylemeye calisilmalidir.
Sair de:
„Mefkûremiz * , göklerde Islâmi bir sancak
Biz, Allah´in huzurunda egiliriz ancak." diyor
* gayemiz
Bütün bunlarin ardindan rükûdan dogrulurken „Semi Allahü limen hâmideh" demek, „Kulun bu yaptiklarini ve niyâzini Allah da isitti" demektir. Sükredene Allah icâbet eder, cevab verir demektir. Orada „Rabbenâ leke´l-hamd" denilir. „Alahim! Hamd yalniz Sana mahsustur."
V - SECDE
„Rabbenâ leke´l-hamd" dedikten sonra, „Allah-u Ekber" diyerek secdeye variriz. Secde yedi uzuvla olur.
2585 - Bir diger rivayette söyle demistir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ben yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum: Alin, -ve eliyle burnunu isaret etti- eller, diz kapaklari, ayaklarin etraflari. Ne elbiseleri ne de saçi(secde sirasinda) toplamayiz." Buhârî, Ezan 133, 134, 137; Müslim, Salât 227-231 (490); Ebü Dâvud, Salât 155, (889, 890); Tirmizî, Salat 203, (273); Nesâî, Iftitah 130, (2, 208); Ibnu Mâce, Ikâmet 19, (883-885). Ikinci rivayet Sahiheyn rivayetidir.
Secdede üc kerre, bes veyâ yedi kerre „Sübhane Rabbiye´l-â´lâ" - „Yüce Rabbimizi tesbih ederiz"dedikten sonra „Allah-u Ekber" diyerek dogrulur ve otururuz.
Secde insana topraktan gelip, ona dönecegini hatirlatir.
VI- KADE-I ÂHIR
Bu son oturmadir. Namazin farzlarindan biri de budur. Sonunda oturma. Tehiyyati okuyacak kadar oturmak farzdir. Yoksa; Tehiyyti okumak Vâciptir, Farz degildir
Eger kildigimiz namaz üc veyâ dört rekatli namazlardan ise, hemen ücüncü rekata kalkariz. Degilse „Tehiyyat" duasinin arkasindan „Allahümme Salli" ile „Allahümme Barik"i , daha sonrada „Rabbena atina.." gibi dualar okur ve selâm veririz.
Tahiyyatin mânâsi:
„Sözle yapilan bütün ibâdetler, bedenle yapilan bütün ibâdetler, mal ile yapilan bütün ibâdetler yalniz Allah´a mahsustur. Allah´in selâmi da, rahmeti de, bereketleri de senin üzerine olsun, ey Peygamber! Bize ve Allah´in salih kularina da selâm olsun. Allah´dan baska Ilâh olmadigina sehâdet ederim. Hz. Muhammed (S.A.V.) in Allah´in kulu ve peygamberi olduguna yine sehadet ederim."
„Allahümme Salli"'nin mânâsi:
"
Allah´im! Sen Hz. Ibrahim ve O´nun yolunda gidenlere rahmet ettigin gibi, Hz. Muhammed (S.A.V.)´e ve O´nun yolunda gidenlere de rahmet et, seref ve sanlarini artir. Sen Hamidsin (hamde layiksin) , Sen Mecidsin (Ulusun)."
„Allahümme Barik"in mânâsi:
"
Allah´im! Sen Hz. Ibrahim ve O´nun yolunda gidenlere bereket lûtfettigin gibi, Hz. Muhammed (S.A.V.)´e ve O´nun yolunda gidenlere de bereket lûtfet. Sen Hamidsin (hamde layiksin) , Sen Mecidsin (Ulusun)."
Vitir namazinda okudugumuz Kunut dualarin mânâsi:
"Allah´im Senden yardim talep eder, magfiret diler, hidâyet isteriz; Sana inanir, Sana yönelir ve Sana dayaniriz; Seni hayirla över, sükrünle mesgul olur, nimetlerini inkâr etmeyiz; Sana karsi geleni basimizdan atar, hem terk ederiz."
"Allah´im! Ancak Sana ibâdet eder (yalniz sana kul oluruz); ancak Senin icin namaz kilar, Sana secde ederiz; ancak Sana kosar, Senin icin hizmet ederiz; rahmetini umar, azâbindan korkariz. Süphesiz ki, Senin azâbin kâfirlere yetisecektir." ( Kunut dualarini vitir namazinda okumak vâcibtir).
„Ayete'l-Kürsi nin mânâsi
2:255. „Allah, O'ndan baska tanriyoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. Izni olmadan O'nun katinda kim sefaat edebilir? O, kullarinin yaptiklarinive yapacaklarinibilir. (O'na hiçbir sey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin disinda insanlar O'nun ilminden hiçbir seyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alir, onlarikoruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür." (Bakara: 255)
.Namazin disindaki Farzlardan simdiye kadar „Hadesten Teharet" bölümünü, yani Abdest, Gusl v.s isledik. Simdi namazin disindaki Farzlarin devamini görecegiz.
II. Necaseten Teharet:
Namaz kilmak isteyen kimsenin bedeninde, elbisesinde veya namaz kilacagi yerde, namazi bozacak kadar necaset, yani pislik varsa onu yikamasi ve temizlemesi ona farzdir olmus demektir.
Dinimize göre Necis olan seyler baslica iki kisma ayrilir:
- Galiz (siddetli) necis olan seyler: Insan pisligi ile insan idrari, eti yenmeyen hayvanlarin pisligi ve idrari, akici kan, domuz eti, eti yenmeyen bütün hayvanlarin eti, serhosluk veren bütün ickiler, tavuk, kaz, ördek ve benzeri kuslarin pisligi.
- Hafif necis olan seyler: Eti yenen hayvanlarin idrarlari, tavuk, kaz ve ördekten baska eti yenen kuslain pislikleri.
Bu iki necaset arasindaki fark sudur:
Birinci kisma giren necislerden namazi menedecek, yani sihatina mani olacak en az miktar, kati pisliklerde 2,8 gram agirliginda olacak, sivi necislerde ise en az elayasi (?) miktarindan fazla olacak.
Ikinci kisma giren necislere gelince: Bu kisimdan namazi bozacak miktar genel olarak, en az bir karistan fazla olacak.
III. Setr-i Avret:
Namaz kilacak erkek veya kadinlar namaza baslamadan önce, avret ve edep yerlerini mutlaka örteceklerdir. Insanin avret yerleri, gerek namazda örtünmesi lazim gelen ve gerekse namazin disinda baskalari tarafindan bakilmasi haram olan uzuvlardir.
- Namaz kilmak demek, Allah'in huzuruna cikmak demektir. Öyle pejmurde, kirli-pisli, edep ve ayip yerleri acik bir sekilde Yaratan'in huzuruna cikilmaz ve Allah böylelerini huzuruna kabul etmez.
- Erkeklerin farz olan yerleri, göbek altindan dizkapagi altina kadar olan kisimdir.
- Kadinlarda el, yüz ve ayaklari haric, bedenin hepsi avret ve edep yeridir.
Hadis:"Üc kimse var ki, onlarin gözleri cehennem atesi görmez: Allah yolunda nöbet tutan göz, Allah korkusundan aglayan göz, harama bakmayan göz." (Taberâni)
IV. Istikbâl- i Kible:
Kibleye dönmek farzdir. Allah'in kesin emridir. Kur'an-i Kerim söyle buyuruyor:
(2:144) :" (Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göge dogru çevrilmekte oldugunu (yücelerden haber bekledigini) görüyoruz. Iste simdi, seni memnun olacagin bir kibleye döndürüyoruz. Artik yüzünü Mescid-i Haram tarafina çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursaniz olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Süphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek oldugunu çok iyi bilirler. Allah onlarin yapmakta olduklarindan habersiz degildir."
Kible'nin Hikmeti: Dünyayi, mali, evlâdi ve mâsivâyi, bos isleri burakip, Allah'a götüren yola yönelip, namazla Allah'a kavusmaktir.
V. Vakit
Namazin sartlarindan biride vakitir. Yani namazi zamaninda kilmaktir.
Ayet-i Kerime: "Namaz ibitirince de ayakta, otururken ve yaniniz üzerinde yatarken (daima) Allah'ianin. Huzura kavusunca da namazidosdogru kilin; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdir " (Nisâ : 103)
Kur'an'da namazin bes vakit oldugunu gösteren yedi âyet den biri söyledir : "Gündüzün günes dönüp gecenin karanligibastirincaya kadar (belli vakitlerde) namaz kil; bir de sabah namazini. Çünkü sabah namazisahitlidir." (Isrâ : 78)
VI. Niyyet
Niyyet demek, insanin iradesini yerinde kulanmasi, ne yaptiginin farkinda olmasi, kalbinin bir seye kesin karar vermesi ve nihayet bir isi ne icin ve ne maksatla yaptigini kesinlikle bilmesi demektir.
Niyyetin Hikmeti: Allah'in huzuruna cikmak icin izin istemektir.
Niyyeti ibadet ederken yalnizca Allah'a yaklasmak kasdi ile kalbin Allah'a yönelmesi diye tanimlayabiliriz. Niyyet ayrica kesin irade seklindede tanimlanabilir. Cünkü namaz kilan kisi, bir ve tek olan Allah'in rizasi icin ibadet etmeyi irâde etmektedir. Kisi, namaz kilacagi zaman kalbilyle kasdetmeksizin sadece diliyle niyyette bulunursa namaz kilmis olmaz. Söyle ki: Bir kisi, insanlar nazarinda övgüye lâyik olmak gibi dünyevi bir maksat icin namaz kilarsa, bunun kildigi namaz sahih olmaz.
Hadis: „Bir kimse yatarken , gece kalkip namaz kilacagini aklina koyar ve fakat uyku galebe ettiginden uyanamaz ve sabahlarsa, namaz kilmis gibi sevap alir. Üstelik, onun uykusu Rabbi tarafindan kendisine bir sadaka olmus olur." (Neseí, ibn-i Mâce)
.
.
NAMAZI BOZAN SEYLER
- Sabah namazini kilarken günesin dogmasi,
- Yara iyilestigi icin sarginin düsmesi,
- Özürlü kimsenin (namaz icinde) özrünün sona ermesi,
- Imâ (isaret) ile namaz kilanin, rükû ve secdelere gücü yetmesi,
- Teyemmümle namaz kilmakta olan kimsenin (namaz esnâsinda) su bulmasi, suyu kullanma imkâni olmazsa, namaz bozulmaz.
- Ayagindaki mestlerin kolaylikla cikmasi,
- Ciplak bir halde namaz kilan kimse, temiz ve kendisi ile namaz kilmak caiz olacak kadar elbise bulursa, namazi bozulur.
- Namazda unutarak, kasden, hatâen veya bilerek az veya cok konusmak,
- Namazda bir sey yemek, veyahud icmek. (Haricten susam tanesi kadar bir sey veya disleri arasinda kalmis nohut tanesi kadar bir seyi yutmak namazi bozar.)
- Kendi isitecegi kadar gülmek. (Yanindakiler isitecek kadar gülerse abdesti de bozulur.)
- Kibleden gögsünü cevirmek,
- Namazda iken bir is yapmaya calismak. (Elbisesi ve bir tarafi ile ugrasir ve haricten bakanlar namazda degil zannederlerse bunun namazi bozulur.)
- Namazda iken birine selâm vermek veya selâm verenin her ne surette olursa olsun, selâmini almak,
- Dünyaya ait bir isi hatirlayarak sesle aglamak, agri ve sizidan dolayi veya yorgunlukla „ah", „of" demek, inlemek.
- Öksürügü yok iken öksürmeye calismak, bagazini hirildatmak,
- Bir seyi üflemek,
- Birine cavap vermek maksadiyla bir âyet okumak,
- Mest üzerine yapilan meshin müddeti, namazda iken bitmek,
- Namaz icinde kedi veya köpegi kovmak maksadi ile „piss", „hos", gibi seyler söylese namazi bozulur.
- Namaz esnâsinda agzina kar, yagmur, dolu düsen kimse, onu yutarsa namazi bozulur.
- Âyeti yanlis okuyarak, manâsini bozmak,
- Erkekle, kadin yanyana bir hizaya namaza durmak,
- Namazda âyeti Mushaf'in yüzünden okumak.
- Namazda bir rükûn icinde üc defa bir yerini kasirsa namazi bozulur.
- Namaz icinde iken unutarak da olsa, bir rüknü edâ edecek zaman devam etmek sartiyla avret yeri acilirsa veya elbisesine namaza mâni bir pislik düserse,
- Secdede iki ayaklari birden kaldirmak, (Tek ayak kalkarsa Mekruh olur.)
- Namaz esnâsinda hayiz görmek.
.
NAMAZIN MEKRUHLARI
- Namazda beden ve elbiseyle oynamak.
- Parmak citlatmak,
- Esnemek, gerinmek
- Zihnini, hatirini mesgul edecek bir halde namaza durmak, (Abdesti sIkIsIk iken namaza durmak),
- Kiliksiz, kiyâfetsiz bir halde, baskasinin yanina cikmayacagi bir kiyâfetle namaza durmak,
- Namazda parmaklarini birbirine gecirmek,
- Namazda ellerini bögrüne koymak,
- Kadin kolu sivali halde namaza durursa, namazi fasid olur, bozulur.
- Özrü yok iken namazda bagdas kurmak veya cömelmek,
- Secdeye varirken elbisesini önünden veya arkadan kaldirmak,
- Kirâeti (Kur'ân okumayi) rükûda tamamlamak, yani kiraati bitirmeden rükûa egilmek,
- Ikinci rek'âtta; ilk rek'atta okudugu sûrenin veyahud âyetin üstündeki sûre veya âyeti okumak,
- Iki rek'atte okudugu iki sûre arasini bir sûre ile ayirmak. (Birinci rek'atte Fatihadan sonra „Elemtere" sûresini; ikinci rek'atte „Eraeyte" sûresini okumak gibi).
- Bile bile âyet atlamak.
- Kiyâmda sâg eli, sol elin üstüne, rükûa ellerini dizi üstüne, otururken de uyluklari üstüne koymak,
- Namazda gözlerini yummak.
- Gözlerini yukariya dikmek,
- Yol üzerinde, mezar üstünde, hamam icinde, gübrelikte, pislige yakin bir yerde, sahibinin rizasi olmayan bir yerde namaz kilmak,
- Secdede yalniz alnini secdeye koyup burnunu yere koymamak,
- Canli bir seyin sûreti üzerine secde etmek;
- Namaz kilacagi yerde Kible tarafinda, yan taraflarinda canli sûreti, canli resmi bulunmak,
- Kör halindeki atese karsi namaz kilmak,
- Namazda iken kasinmak, terini silmek,
- Önünden insan gecmesi ümit edilen bir yerde namaz kilarken önüne bir sutre (engel) koymamak,
- Nmazda iken etrafina bakinmak,
- Namazda özürsüz bir seye dayanmak,
- Namazda insan yüzüne karsi durmak,
- Ikinci rek'atta birinciden uzun okumak
- Hicbir özrü yokken secde yerindeki taslari ayiklamak, düzlemeye calismak,
- Secdeye varirken ellerini dizlerinden evvel yere koymak, secdeden kalkarken dizlerini ellerinden önce kaldirmak.
- Ezberinde baska bir sûre var iken ayni sûreyi, bile bile iki rek'atte tekrar okumak,
- Namazda, bit , pire tutmak, kovalamak mekruhtur.
- Namazda güzel bir seyi koklamak veya tükürügü atmak, sicakliktan dolayi yelpazelenmek,
- Cani cektigi bir yemek var iken namaza durmak,
- Sirtinda kücük cocukla namaz kilmak caizdir, fakat mekruhtur. Sâyet cocugu koruyacak baska kimse olmaz ve cocukta aglarsa, bu durumda mekruh olmaz.
6242 - Hz. Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatiyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz esneyince elini agzina koysun ve (haaah! diyerek) ses çikarmasin. Çünkü bu hale seytan güler."
.
Namazda mekruh olmayanlar
Beline baglamis bir seyi namazda iken cözülür ve avret mahalli acilacak olursa onu baglamak mekrûh degildir. Kilinc gibi, boyuna veyahud beline takili olan bir sey, rükû ve sücûduna mani olmazsa, onunla namaz kilmak mekruh degildir.
Mushaf'a, kilinca, yanan muma, kandile, fenere karsi namaz kilmak mekrûh degildir. Üzerinde canli sûreti olan bir yaygi üzerinde namaz kilmak - eger sûreti üzerine secde edilmiyorsa - mekrûh degildir. Namazda yilan ve akrep öldürmek de mekrûh degildir. Maamâfih, bunlarin mekrûh olma-masi onlarin zararindan korkuldugu ve ayagini basivermekle öldürebilecegi takdire göerdir. Eger bunlari öldürmek amel-i kesir ile olur, yâhud öldürürken gögsünü Kible'den cevirirse namazi fâsid olur. Elbisesi rükû'da vücuduna yapisip da vüdûdu belli olmamak icin elbiseyi silkmek, elbisesini topraktan sakinmak, alnina yapisan toprak ve cöp parcalari - kendisine zarar verir yahud mesgul ederse - ter siler gibi silivermek de mekrûh degildir. Lâkin ihtiyac görülmedikce bunlari yapmasa daha iyi olur.
.
.
CUMÂ NAMAZI
Vakit: Ögle namazin vaktidir.
Cumâ namazi farzi-i ayn ve iki rek'âttir. Farziyeti Kitap, Sünnet ve Icmâ ile sabittir:
„ Ey iman edenler! Cuma günü namaza çagirildigi(ezan okundugu) zaman, hemen Allah'i anmaya kosun ve alis verisi birakin. Eger bilmis olsaniz, elbette bu, sizin için daha hayirlidir." (Cum'â : 9)
Ögle namazi vaktinde ve cemâatle kilinir. Dördü farzdan evvel dördü farzdan sonra olmak üzere sekiz rek'at sünneti vardir. Vakit girdikten sonra evvelâ dört rek'at sünnet kilinir. Ondan sonra ikinci defa olmak üzere câminin icinde bir ezan okunur. Ezandan sonra hatip minbere cikarak hutbe okur. Hutbeden sonra hatip mihrâba gecerek imam olur ve cemâatle iki rek'at Cumâ namazi kilinir. Bu iki rek'at farzdan sonra dört rek'at daha sünnet kilinir. Bu dört rek'atten sonra isterse dört rek'at Zuhr-u âhir ile iki rek'at vakit sünneti kilar.
Bir Hadis-i Serifte söyle buyurulmustur:
„2825 - Evs Ibnu Evs es-Sakafi (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "Kim (cuma günü) yikar ve yikanirsa, kim erkenden (mescide) gider ve hutbenin basina yetisirse, yürür ve binmezse, imama yakin durur, dinler, mâlâyanî söz etmezse ona her bir adim için bir yillik amelin oruçlarive namazlariyla sevabiyazilir.'' (Buhari)
Cuma namazinin sartlari:
Cuma namazinin, vakit namazlarin sartlari ve farzlari yaninda oniki sarti vardir. Bunlardan altisi vücûbunun (farz olmasinin), altisi da edasinin (sahih olmasinin) sartlaridir.
Vücûbunun sartlari:
- Hür olacak ,
- Erkek olacak (kadina farz degildir),
- Âkil balig olacak ( deliye ve cocugu farz degildir. ),
- Sagligi yerinde olacak (hastaya farz degildir.),
- Gözleri, ayaklari saglam olacak (körlere ve kötürümlere farz degildir),
- Mukim olacak (misafire farz degildir)
Kendisinde bu sartlar mevcut olanlar Cumâ namazi farzdir. Bu sartlar bulunmayanlara farz degildir. Kadinlara, hastalara, Cumâ'ya gitmekle hastaligi artacak olanlara, hastabakicilara, düskün ihtiyarlara, yolculara, gözsüzlere, kötürümlere, hürriyerti kendi elinde olmayanlara, Cumâ'ya gittigi vakit muhakkak sûrette, her ne sekilde olursa olsun bir zarar görecek olanlara Cumâ namazi farz degildir. Böyle olanlara seriyatin müsadesi vardir. Isterlerse evlerinde oturup Ögle namazini kilarlar. Isterlerse Cumâ'ya giderler. Kendilerine Cumâ farz olmiyanlar eger Cumâ'ya giderek Cumâ namazini kilarlar ise o günün Ögle namazi yerine gecer.
Cumâ namazinin sahih olmasinin sartlari:
- Cuma kilinacak yer, seihr veya sehir hükmünde olacak (ancak köylerde de Cuma namazinin kilinabilecegine dair fetvâ verilmistir.)
- Devlet baskanin veya devlet baskani adina bir yetkilinin izin vermesi,
- Cuma namazi kilinacak yerin herkese acik olmasi,
- Ögle vaktinin gelmis olmasi,
- Imamdan baska en azindan üc kisinin bulunmasi,
- Hutbe okunmasi
Hutbenin Rüknü:
Hutbenin rüknü Cenâb-i Allah'i zikirden ibarettir.
Hutbe ikidir:
Birinci hutbe Müslümanlara va'z ve nasihat, ikinci hutbe Müslümanlara duâdir. Her birinde Allah'a hamd-ü senâ. Allah'in Birligine, Muhammed aleyhi's-selâm'in Peygamberligine sehadet ve Peygambere salâvat vardir.
BAYRAM NAMAZI
Ramazan ve Kurban bayramlarinin birinci günlerinde günes dogduktan 50 dakika sonra kilinan namazlardir.
Bayram namazlari ikiser rek'attir. Bayram namazlarinin kilinmasi vâcibtir. Yalniz erkekler kilar:
Bu namazlar da tek basina degil cemâatle kilinacaklardir. Birinci rek'atte „sübhanake" okunduktan sonra eller kaldirilip sallanarak üc defa tekbir alinir. Ayni seyler ikinci rek'attin rukûundan önce de yapilir ve rükûa gidilir. Namazdan sonra da hutbe okunacaktir. Bayram hutbeleri sünnettir.
.
TESRIK TEKBIRLERI
Zilhicce ayinin dokuzuncusu, yani Kurban Bayrami arefe günü Sabah namazindan itibaren, on ücüncü günü, Bayramin dördüncü günü ikindi namazina kadar her farz namazin selâmindan sonra tesrik tekbirleri almak vâcibdir.
Bu tekbir, cemâate, sehirliye köylüye, mukim olana (vacib degildir), erkege ve kadina vâcibdir. Müftabih olan budur. Selâmdan sonra unutarak söz söyler yahud namaz kildigi yerden ayriliverirse tekbir almaz. Tesrik tekbirinin asli sudur:"Allah-u Ekber, Allah-u Ekber, Lâ ilâhe illâ'llâhu va'llâhu Ekber, Allah-u Ekber ve li'llâhi'l-Hamd"
.
NAMAZIN SIRRI VE HIKMETLERI
Namazdaki sir ve hikmetler saymakla bitmez. Her hareketin, her durusun , her kirâat ve duanin bircok hikmet , mânâ ve nükteleri vardir. Bir kerre dis görünüsüyle namaz:
1 - Ayni zamanda temizlik vesilesidir. Namaz kilanin bedeni temiz, elbisesi temiz, namazgâhi (meskeni) temizdir.
Koruyucu hekimligin, yâni sihhati ve sagligi korumanin sartlarindan biri de temizliktir, temiz olmaktir. Beden temizligi, elbise temizligi, cevre temizligi.... Demek oluyor ki, koruyucu hekimligin sartlarindan biri ve birincisi de temizliktir. Demek oluyor ki, namaz ayni zamanda koruyucu hekimliktir ve dolayisiyle namazina devam eden ayni zamanda sagligini korumaya da devam etmistir.
2 - Namaz, ayni zamanda bir idmandir, vücut mekanizmasinin bir idmanidir, beden egitimidir. Bakiniz namazda insan vücudunun her uzvu hareket ediyor, her eklemi (mafsali) bükülüyor, kaslar gerilip gevsiyor...
Namazda eller yukari kaldirilip indiriliyor, egilme dogrulma var, yere yatma ve oturma var, boynu saga - sola bükme var ... Hâsili namazin her rek'atinda vücut organlarinin hepsi hareket etmektedir.
Bu hususu rakam vererek de söyleyebiliriz:
Namaz kilan bir insan, bir günde (14) defa ellerini yukari kaldirir ve indirir, (40) defa egilir ve dogrulur, (80) defa basini yere kor ve kaldirir, basini (12) defa saga, (12) defa sola cevirir, (40) defa parmaklarini acar (rükû'larda), (80) defa bitistirir (secdelerde).
Demek oluyor ki namaz kilan bir insan, ayni zamanda bedenen muhtac oldugu beden egitimi , beden terbiyesini de yapmistit. Aslinda müslümanlarin beden egitimi namazdir, namazdaki hareketlerdir. Namazli bir insan, beden egitimini de ayni zamanda yapmis, vücut zindeligini saglamistir.
Surasi unutulmamali: Biz namazi su veya bu faydasi icin degil, Allah emretmis oldugu icin, O'nun güzel emrini yerine getirmek ve rizâsini kazanmak icin kilariz ve biliriz ki, Rabbimiz'in emrettigi seylerde birsok fayda ve hikmetler vardir.
3 - Namaz, ayni zamanda müsavat (esitlik) ve denge unsurudur. Erkek - kadin, zengin, fakir, âmir - memur.... aslinda birdir, birbirine esittir, kulluk plâninda aralarinda fark yoktur. Günün belli saatlerinde, istisnasiz her müslüman ayni namazi kilacak, kiyam, kirâat, rükû ve sücûd gibi hep ayni hareketleri tekrar edeceklerdir. Yine zenginlik veya fakirligine, âmirlik veya memurluguna bakilmaksizin yanyana gelecek, omuz omuza verecek, saf durup el baglayacak, Yaratan'in huzurunda divan duracaklar, ayni isâretle yatip kalkacaklardir. Allah' a kul olmada ve kulluk vazifesini yapmada insanlarin aralarinda alsa fark yoktur, herkes müsavidir. Ben - sen yok, biz variz ve hepimiz kuluz. ( Tipki Fatiha Sûresinde gibi: Fatiha Sûresinde ne diyoruz Allah'a : Biz ancak sana kulluk ederiz ve yalnz senden medet umariz. Bize dogru yolu göster...)
4 - Namaz ayni zamanda günlük islerde de bir denge unsurudur. Günlük islerin plânla-masinda namazin mühim bir yeri vardir. Namaz, günün muhtellif ve belli saatlerinde siralanmis oldugu icin, müslüman günlük islerini, yemek vakitlerini, istirhat zamanlarini, uyku saatlerini bir plâna baglama zorunda kalacaktir. Plân ölcüsünü de, hic süphesiz ki, namaz vakitlerinden alacak ve ona göre ayarlayacaktir. Namaz kisiyi dengesizlikten kurtarip dengeli olmasini saglayacaktir.
5 - Namaz, ayni zmanda bir ilham ve bir irsad kayangidir. Namaz dinin diregi , hidayet günesidir. Namaz irfan menbasi, takvâ kapisidir.
Insandaki kötü duygu ve düsünceleri, asiri istek ve arzulari firenler, kontrol altina alir, diger taraftan sahibine iyi ve güzel ameller telkin eder.
Kur'ân-i Kerim bu hususta söyle der :
„ (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ioku ve namazikil. Muhakkak ki, namaz, hayâsizliktan ve kötülükten alikoyar. Allah'ianmak elbette (ibadetlerin) en büyügüdür. Allah yaptiklarinizibilir." (El-Ankebut 45)
Elbette böyle olmasi icâbeder. Cünkü namaz, insani günde bes defa Yaratan'in huzûruna cikariyor. Bu arada O'na, her gün kirk defa „(Allah) Ceza gününün de mâlikidir." dedirtiyor ve dehsetli bir günün gelecegini, herkese hesap sorulacagini haturlatiyor.
6 - Namaz , ayni zamanda günahlarin silinmesine, günah kirlerinden temizlenmesine vesiledir.
Kurân söyle der : „ Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kil. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahlari) giderir. Bu, ögüt almak isteyenlere bir hatirlatmadir." (El - Hud 114)
Her Namaz bir hasenedir, bir güzelliktir. Güzelliklere devam edildikce gecen kötülük silinir gider. Bu muhakkaktir. Buna binaen namaza devamedildikce - beser hali - insanlarin cok defa kurtulamiyacaklari bâzi günahlar yapilmis ise, onlar silinir gider ve bes vakit namaz arasinda vâki olan kücük günahlara kefaret olur ... Nitekim bir hadiste söyle buyurulur:
„Bir namaz, diger namaza kadar aralarindaki (günahlarin) kefaretidir, büyük günahlardan sakinmak sartiyle." (Müslim)
Bazi Hadisler:
„6369 - Osman Ibnu Affan radiyallahu anh anlatiyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'in söyle söyledigini isittim: "Birinizin evinin avlusunda bir nehir aksa da bunun içinde günde bes sefer yikansa acaba bedeninde hiç kir kalir mi?" Aleyhisalatu vesselam'in muhatabi: "Hiçbir sey kalmaz!" dedi. Resulullah da: Iste namaz da böyledir, suyun kiri, pasigiderdigi gibi o da günahlari giderir."
6375 - Hz. Enes radiyallahu anh anlatiyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir hurma kütügüne (dayanarak) hutbe verirdi. Minber yapilinca (hutbelerde kütügü birakip) minbere çikti. Bunun üzerine kütük (bu ayrilik sebebiyle aglayip) inledi. Aleyhissalatu vesselam yanina gelip kucaklayip teselli etti, kütük sustu. Aleyhissalatu vesselam su açiklamayiyapti: "Eger onu kucaklamasaydim Kiyamet gününe kadar inleyecekti."
NÜBÜVVET TARIHINDE NAMAZ
Namaz, peygamgerlik emanetini ve vahiy yükünü omuzlayan secilmis kisilerin yerine getirdikleri Allah'in emriydi. Bu kisiler namazla Allah'a olan bagliliklarini kuvvetlendiriyorlar, vahiy ve ilhama onunla tahammül ediyorlardi. Tebilg görevlerini yaparken karsilastiklari güclükleri namazla asiyorlardi. Diger tüm ibadetlerin degistigi vahiy silsilesinde namaz ibadeti her peygambere emredilmisti. Peygamberler de kavimlerine ve kendilerinden sonraki nesillere namazi tavsiye etmislerdi:
Peygamberlerin atasi Ibrahim (A.S.) Rabbine kendisi ve zürriyeti icin dua ediyor: "Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazidevamlikilanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamikabul et!" (Ibrahim : 40)
„(Resûlüm!) Kitap'ta Ismail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdikti, resûl ve nebî idi. Halkina namazive zekâtiemrederdi; Rabbi nezdinde de hosnutluk kazanmis bir kimse idi." (Meryem :54-55)
Yine Musa (A.S.) Allah'tan namazi ve ibadetleri ihtiva eden mükellefiyetleri aliyordu. „Muhakkak ki ben, yalnizca ben Allah'im. Benden baska ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kil." (Taha: 14)
Rabbimiz, Israilogullari'ndan namaz kilmalari icin söz almisti. " Vaktiyle biz, Israilogullarindan: Yalnizca Allah'a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakin akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almis ve "Insanlara güzel söz söyleyin, namazikilin, zekâtiverin" diye de emretmistik. Sonunda aziniz müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz." (Bakara : 83)
Belâ ve mesakkat zamanlarinda namaz siginiklariydi. „Biz de Musa ve kardesine: Kavminiz için Misir'da evler hazirlayin ve evlerinizi namaz kilinacak yerler yapin, namazlarinizida dosdogru kilin. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik." (Yunus : 87)
Suayb (A.S.) namaza simsiki sarildi. Namaz, Yapmis oldugu davetin sekli görünüsü idi. Kavmi onun namazina tahammül edemedi. Suayb' e söyle dediler : „Dediler ki: Ey Suayb! Babalarimizin taptiklarini(putlari), yahut mallarimiz hususunda diledigimizi yapmayiterketmemizi sana namazin miemrediyor? Oysa sen yumusak huylu ve çok akillisin!" (Hud: 87)
Kur'ân bize tanittigi, tüm babalara örnek olan hikmet sahibi Lokman (A.S) ogluna nasihat ederek söyle dedi: „Yavrucugum! Namazikil, iyiligi emret, kötülükten vazgeçirmeye çalis, basina gelenlere sabret. Dogrusu bunlar, azmedilmeye deger islerdir." (Lokman : 17)
Melekler Hz. Meryem'e gelerek, Rabbine ihlasla kulluk etmesini ve Allah icin namaz kilmasini bildirdiler: „Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) egilenlerle beraber sen de egil." (Âl-i Imran : 43)
Allah'in mucizesi olarak dünyaya gelen Isa (A.S.) söyle dedi: 19:30-31. „Çocuk söyle dedi: "Ben, Allah'in kuluyum. O, bana Kitab'i verdi ve beni peygamber yapti. Nerede olursam olayim, O beni mübarek kildi; yasadigim sürece bana namazive zekâtiemretti." (Meryem: 30 - 31)
Kur'ân bu peygamberlerin davetlerini namazla yerine getirdiklerini anlatir. Onlardan sonra gelen nesillerin namazi terkettiklerini ve akibetlerini haber verir.
„Nihayet onlarin pesinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazibiraktilar; nefislerinin arzularina uydular. Bu yüzden ileride sapikliklarinin cezasiniçekecekler." (Meryem 59)
Bazi Hadis-i Serifler:
2315 - Hz. Enes (radiyallâhu anh) anlatiyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir namaz unutacak olursa hatirlayinca derhal kilsin. Unutulan namazin bundan baska kefareti yoktur." [Buhârî, Mevakîtu's-Salât 37; Müslim, Mesâcid 314, (684); Tirmizî, Salât 131, (178); Ebü Dâvud, Salât 11, (442); Nesâî, Mevâkît 52, 53, (2, 293, 294) ].
2317 - Ebü Katâde (radiyallâhu anh) anlatiyor: "Resülullah'la beraber bir gece boyu yürüdük. Cemaatten bazilari: "Ey Allah'in Resülü! Bize mola verseniz!" diye talepte bulundular. Efendimiz: "Namaz vaktine uyuya kalmanizdan korkuyorum" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Bilâl: "Ben sizi uyandiririm!" dedi. Böylece Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) mola verdi ve herkes yatti. Nöbette kalan Bilâl de sirtini devesine dayamistiki gözleri kapaniverdi, o da uyuyakaldi. Günesin dogmasiyla Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) uyandi ve: "Ey BiIâI! Sözün ne oldu?" diye seslendi ve Hz. Bilâl: "Üzerime böyle bir uyku hiç çökmedi" diyerek cevap verdi. Aleyhissalâtu vesselâm: "AIIah Teâlâ Hazretleri, ruhlarinizidiledigi zaman kabzeder, diledigi zaman geri gönderir. Ey BiIâI! Halka namaz için ezan oku" buyurdu. Sonra abdest aldive günes yükselip beyazlasinca kalkti, kafileye cemaatle namaz kildirdi." [Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), Imâmet 47, (2,106) ].
.
IMAMDA ARANILACAK VASIFLAR
Imam kendisine uyan cemâatten hâlen iyi olmak lâzimdir.
- Imam olacak zâtin tam bir müslüman olmasi lâzimdir. (I'tikâdi bozuk olanin imameti sahih olmaz)
- Âkil balig olacak
- Erkek olmak (kadin erkege imam olamaz)
- Namaz sahih olacak kadar Kur'ân-i Kerim ezberlemis olmak
- Vücudunda bir özrü olmamak. (Özürlü bir adam özürsüz bir kimselere imam olamaz)
Bu bes sart bulunduktan sonra bir imamda en ziyâde aranililan vasiflar ve imam olmayi en ziyâde lâyik olan sunlardir:
Her seyden evvel namaza âid meseleleri iyi bilecek. Imam olacak adamda ilk evvel bu aranilacaktir. Bundan sonra sunlar aranilir:
Kur'ân okumayi daha iyi bilen, Kur'âni daha ziyade ezberlemis olan, daha ziyade haramdan sakinan, daha yasli olan, ahlâki güzel ve herkesin ragbetini kazanmis olan ve cemâati cogaltan, haseb ve neseb sâhibi ve sesi güzel olan. Su halde birinci sart i'tikâdi düzgün olmak ve namaz meselelerini iyi bilmektir. Birinci sebebi tercih budur. Bu bulunmadikca digerleri para etmez. Bundan sonra da sira diger vasiflar aranacaktir.
.
NAMAZLA ALLAH`IN HUZURUNA ÇIKIS
Hâtem-i Esam (R.A.)' a namazdan sorduklarinda söyle diyor:
„Vakit yaklasinca, güzelce abdestimi alir, namaz kilacagim yere gider, orada oturur, aklimi basima alir, sonra namaz icin ayaga kalkarim, Kâbeye iki kasim arasina, sirat´ i ayaklarimin altina, Cennet´ i sagima, Cehennem´ i soluma alir. Azrail´ i tepemde kabül eder ve bu namazi son namazim diye kabul eder, korku ve ümid ile huzûru Ilâhîde durur, tahkik ile tekbir alir, agirca manâsini düsünerek Kur´ân okurum, tevâzû ile rukû eder, husû ile secdeye varirim. Ihlâsla namazimi kilar, sonrada kabul olup olmadigini bilemem, korkusunu saklarim." diyor.
.
SEYTAN`IN NAMAZI ENGELLEME METODLARI
Seytan (Aleyhi´l-Lâ´ne) diyor:
- Kul namaz kilmak isteyince, ona vesvese veririm. Henüz vakit var, mesgulsün, isini bitir, sonra kilarsin, derim
- Namazini geciktiremezsem, insan seytanlarindan birini yollarim ve namazini geciktiririm
- Onu da yapamazsam, o kula namazda musallat olurum. - Saga bak, sola bak, - derim, bakinca da yüzünü oksar, alnindan öperim. Sonra da „namazin bozuldu" diye vesvese verir namazdan cikaririm
- Saga sola baktiramazsam, yalniz basina namaz kildiginda yanina giderim. Cabuk kilmasini emrederim. Horozun yem yedigi gibi cabukca kildiririm
- Bunu da yaptiramazsam, cemaâtle namaz kilarken, basina bir gem takarimm vebasini imamdan önce secde ve rükûya götürürüm ve namazini bozarim. Allah ise böylelerini kiyâmette esek basli olarak hasreder, diyor
- Bunu da yaptiramazsam, namazda parmaklarini cikirdatmasini emrederim. Böylece beni tesbih eder
- Miskinlere, zavallilara giderim, namazi birakmalarini emrederim. -Namaz size göre degil, siz rizkiniza bakin, isinizde calisin derim
- Hastalara giderim, hastaya zorluk yoktur, iyi olunca kilarsin derim. Hattâ, hastayi isyân ettirir, küfre bile sokarim
.Namaz'in dinimizdeki önemi
Namaz'in önemini bildiren, âyetler ve hadisler
Muhakkak ki Allah(C.C.)'in varligina, birligine inanmak farzlarin en büyügüdür. Bundan sonra farzlarin en büyügü Namazdir.
Namaz, imanin alâmetidir, kalbin nurudur, ruhun kuvvetidir, mü'minin mí'raci (Allah'in huzurunda olmasi) dir. Mü'min namaz sayesinde Allah (C.C.)'in maneví huzuruna cikabil-mektedir. Mü'minler icin bu ne yüce bir sereftir.
Bütün hakiki dinler, insanlara namaz kilmalarini emr etmislerdir. Müslümanlara namaz Hz. Peygamber (S.A.V.)'in mi'rac gecesinde bes vakit olarak farz kilinmistir.
Kuran-i Kerimde (Ankebut sures, 45) namazin kilinmasi defalarca emredilmektedir. „Rasulüm! Sana vahy olunan Kur'ân âyetlerini güzelce oku ve namazini erkân ve âdabina riâyetle kil, süphe yokki namaz, edebe, namusa, uygun olmayan seylerden, cirkin görülen islerden men eder. Her halde Allah Teâla'nin zikri her ibadetten daha büyüktür. Allah Teâla bütün islediklerinizi bilir."
Hadis:i Serifler'de de:
- „Namaz, dinin diregidir, Kim onu terk ederse, dinini der heder eder."
- „Namaz, cennet'in anahtaridir."
- „Namaz, her hayrin anahtaridir."
- „Namaz, mü'minin mi'racidir."
Hz. Peygamber (S.A.V.) söyle buyurmustur. „Bes vakit namaz (kilan) evin önünde bol miktarda akan tatli bir suda günde bes defa yikanan gibidir, bu adamda kir namina bir sey kalir mi? Hayir, bir sey kalmaz dediler, Hz. Peygamber (S.A.V.) iste su kiri giderdigi gibi bes vakit namaz da günahlari giderir." (Müslim (R.A.), Câbir (R.A.) )
Büyüklerden Bekr ibn-i Abdullah:"Allah ile tercümansiz konusmak istersen namaz kil!", diyor.
Bu mühüm ibadeti yerine getirenler, Allah (C.C.)' in büyük lutfuna ve rahmetine ereceklerdir. Bunu kasden terkedenler de cok siddetli âzaba müstehakl olacaklardir.
Müslüman cocuklarina namaz kilmayi ögretme konusunda Hz. Peygamber (S.A.V.) söyle uyarmaktadir.:"Cocuklariniz - onlar yedi yasina girdiklerinde namaz ile emredin. On yasina girdiklerinde (eger kilmazlarsa) onlari bü yüzden dayak atin ve bu yasta onlarin yataklarini birbirinden ayirin (uzak tutun)" (Ebu Davud)
Ibn-i Abidin, namazin sadece bedenle yapilan bir ibadet oldugunu kaydettikten sonra:
„Cünkü beden-i ibadetten maksad, bedeni yormak, kötülügü emreden nefsi kahr etmektir.", hükmünü zikreder. Malúm oldugu üzere Kur'an-i Kerimde:"Nefis, muhakkak ki olanca siddetiyle kötülügü emredendir." (Yusuf Suresi: 53 (Tefsir-i Hezin' de: Insana sürekli kötülügü emreden nefsin „Nefs-i Emmare" oldugu kaydedilir. Nefs-i Emmare, hayvanlarda da daha bütün canlilarda bulunur. Dünyevi lezzet ve sehvetlere kapilmis nefis demektir. ) hükmü tasrih olunmustur. Nefsin heva ve heveslerini ortadan kaldira bilmek icin, günde bes vakit Allah Teâla (C.C.) 'nin emrine teslim olmak ve gercekten ibadet etmek zaruridir, demektedir.
Hz. Peygamber (S.A.V.) :"Allah Teâla (C.C.) muhakkak ki, müslüman olan her erkege ve kadina günde bes vakit namazi farz kilmistir." buyurdugu bilinmektedir. Dolayisiyla bes vakit namaz, kitap, sünnet ve sahabe-i kiram'in icma-i ile sabittir.
.NAMAZDA KALP HUZURU IÇIN: SÜTRE
MEHMET ISIK
Müminler için yönlerin belirleyicisi hükmünde olan Kâbe, kendisine yönelindiginde kalbi de bir yön üzere sabit kilar. Kâbe'yle aradaki mesafeleri kaldirmak bakimindan kullanilan sütre, kalbi Kâbe'nin huzuruna tasir ve belki Kâbe'yi kalbe odaklar.
Herkes oradaydi. Çocuklar, yaslilar, erkekler, kadinlar, genç kizlar, herkes... Bir bayram günüydü. En güzel elbiseler giyilmis, yüzler ak-pak. O mübarek Rasul de geldi nihayet. Herkesin buraya toplanmasini isteyen de oydu zaten. Kalabalik dalgalandi, selamini aldilar, tevazu ve vakarla yürüdü, en öne geçti. Sonra mübarek yüzünü kalabaliga döndü. Bir kargi getirilmesini buyurdu. Getirdiler. Isaret buyurdugu üzere mizrak en öne, kible tarafina dikildi. Sonra Efendimiz s.a.v. mizragin hemen önüne namaza durdu. Herkes saf tutarak O'na uydu. (Buharî)
Allah Rasulü s.a.v. Efendimiz sefere çiktiginda da böyle yapiyordu. Namazini arazide kilarken, kible yönüne ön tarafina bir kargi diktiriyordu. (Buharî, Müslim)
O'nun böyle yaparak namaz kilmasi, elbette Sahabe-i Kiram'in dikkatini çekiyordu. Saflarda bulunanlarin önünde böyle bir sey yoktu. Demek ki imamin önüne böyle bir nesnenin konulmasi cemaat için de yeterli oluyordu.
Bir gün Efendimiz s.a.v.'e namaz kilanin “sütre”si soruldu. Yani öne konulan bu nesne. Buyurdu ki: “Egerin arkaligi kadar bir seydir.” (Müslim)
Bir defasinda da: “Biriniz önüne egerin arkaligi kadar bir nesne koydugu zaman artik namazini kilsin; onun ilerisinden geçene aldirmasin.” buyurdu. (Müslim)
Ve: “Biriniz bir sütreye dogru namaz kildiginda ona yakin dursun ki seytan namazini kesmesin...” Böylece sütreye yakin namaz kilinmasini, sütre koymanin seytanin vesvesesine engel oldugunu isaret buyurmus oluyordu. (Ebu Davud, Ahmed b. Hanbel )
Bu hadis-i seriflerden anlasilacagi üzere, sütre egerin arkaligi kadar bir sey, yaklasik kirk bes santim… (Ebu Davud)
Bu amaçla kullanilan nesneye verilen “sütre” kelimesine gelince; Arapça'da örtme anlamina gelen “ setr ” kökünden türemis bir kelime. Örtme isinin kendisiyle yapildigi her nesne için isim olarak kullanilir ( Lisanu'l - Arab ). Namaz için kullanilan sütre ise, namaz kilan kimsenin önüne koydugu veya diktigi nesneye denilir. Bir sütuna veya duvara dogru namaz kilindiginda, o sütun veya duvar sütre edinilmis olur. Hatta ön safta oturan bir kimseyi bile arka safta namaza duran kimse sütre edinebilir. Namaz kilarken bir sütre edinilirse, artik sütrenin ilerisinden insanlarin geçmesinde herhangi bir sakinca olmaz.
Namazin önünden geçme konusu önemli. Zira Efendimiz s.a.v.'in söyle bir uyarisi var:
“Herhangi biriniz namaz kilmakta olan bir kardesinizin önünden geçecegine, yüz yil orada durmasi daha hayirlidir.” (Tirmizî, Ibn Hibbân)
Sahabe-i Kiram, Efendimiz'in sünnetine uyarak namazlarinda sütre edinmeye özen gösterirlerdi. Bütün Islâm alimleri namaz kilarken sütre edinmenin sünnet oldugunda ittifak etmislerdir. Sekli ve miktari konusunda farkli içtihatlar olmakla birlikte, en az kirk bes santim boyunda bir çubuk veya benzeri herhangi bir cismin yeterli olacagi hususunda ihtilaf yok. Bazi alimlerimiz , önüne koyabilecek bir sey bulamayan kimsenin uzunlamasina veya hilal seklinde enlemesine bir çizgi çizmesinin bile sütre olarak yeterli olacagini ifade buyuruyorlar.
Bütün bu kavillere kaynaklik eden hadis-i seriflerden biri sudur:
Meshur sahabilerden Ebu Hureyre r.a. rivayet ediyor: Rasulullah Efendimiz buyurdu ki: “Biriniz namaz kilacaginda yüzünün tam karsisina bir sey koysun. Bulamazsa bir sopa diksin. Sopa da yoksa bir çizgi çizsin. Bundan sonra önünden geçenler ona zarar vermez.” (Ebu Davud, Ahmed b. Hanbel)
Anlasiliyor ki namaz esnasinda ön taraftan geçenler namaz kilana zarar verebiliyor. Bu söyle olabilir: Seytanin en büyük gücü vesvese vermesi ve kalp huzurunu bozmasidir. Namazda ön taraftan geçilmesi de kalp huzurunu bozabilir, vesveseye sebep olabilir. Böylece seytan devreye girebilir. Bir cismi sütre edindigimizde, aslinda manen bütün bu kapilari kapatmis, seytanin giris yollarini engellemis oluyoruz. Allah'in huzurunda O'ndan gayrisinin gönlümüzü mesgul etmesinin önüne geçmis oluyoruz.
Sütre, “örten sey” demek olduguna göre, önümüze koydugumuz bir sopa veya sandalye acaba neyi örtüyor? Elbette görünen bir seyi örtmüyor ama mutlaka bir seyleri örtüyor. “Yaptiklarimiz niyetlere göre deger kazandigi” için, zahiren ön tarafa bir nesne koyma seklinde gerçeklesen sütre edinme, manevi olarak Allah'tan gayrisinin , mâsivanin üstünü örtüyor.
Cenab-i Mevlâ'dan, huzurunda oldugumuzu bize hissettirmesi ve buna engel olabilecek ne varsa hepsine bir sütre ihsan etmesi niyaziyla...
--------------------------
FIKIHTA SÜTRE
Yüce Allah'in huzuruna durmus olan insan, alemdeki en büyük isi yapiyor. Herkesin saygi duymasi, itina göstermesi gereken bir hali yasiyor. Onun önünden geçmek, huzurunda olunana yani Allah'a hürmetsizlik olabilecegi gibi, huzurun kiymetini bilmemek ve huzurda bulunanin gönül dünyasina zarar vermek demektir.
Bunun için, dört mezhebin alimleri konuyla ilgili hadisleri degerlendirerek namaz kilmakta olan kimse ile sütresi arasindan bir baskasinin geçmesini haram kabul etmislerdir. Ayni sekilde, sütre edinmemis olanin secde ettigi yerle kendisi arasindan geçmeyi de haram görmüslerdir. Bununla birlikte, bu geçis namaz kilanin namazini bozmaz.
Arazide ve büyük camilerde sütre edinmeden namaz kilmak mekruh görülmüstür. Böyle genis yerlerde secde yerinin ilerisinden geçmek caizdir. Ancak ev ve küçük mescitler gibi -tercih edilen görüse göre- yaklasik olarak yirmi sekiz metrekareden küçük yerlerde namaza duran kisi sütre edinmemisse, onunla önündeki duvar arasindan geçmek Hanefî mezhebine göre haramdir.
Safin arasindaki bir boslugu doldurmak için namaz kilanin önünden geçmek ise caiz görülmüstür.
Bir de namazin önünden geçti diye çocuklari azarlamak dogru degildir. Namaza muhabbet ve saygi duymalari bakimindan sefkatle, sevgiyle böyle yapmamalarini anlatmak güzeldir.
Kaynak: http://www.semerkanddergisi.com/756.htm
.Namaz ve Zaman
Her sey akar; su, tarih, yildiz, insan ve fikir
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.
Varlik âleminin hizla akip giden en büyük degeri zamandir. Insani ezeliyetten ebediyete; yâni zamansizlik ufkuna tasir zaman. Insan, bilincine erdigi andan itibaren elinden sür’atle kaçarak fanilik tarafina dogru akip giden zamani kalici seylerle donatma çabasindadir. Çünkü insan bilir ki kendisi için zaman, belirli ama bilinmeyen bir dilimden ibarettir. Bu yüzden zamanin bosa harcanmasi, ya da menfîlik girdâbinda zâyi edilmesi en büyük hüsrandir. Islâmî telâkkîde bos zaman yoktur. Nitekim Allah Teala “Bir isten bosaldigin zaman hemen bir baskasina koyul ve yalniz Rabbine yönel!”1 buyurur.
Bu ayetin hükmüne göre müslümanin bos zamani olmaz ve olmamalidir. Müslüman zamanini rûhunun ve bedeninin özellik ve ihtiyaçlarina göre doldurur ve en iyi sekilde degerlendirir. Zaman kullaniminda ibâdet kadar, is kadar dinlenme ve eglenmenin de yeri vardir. Ibadet ve tâatini, is ve dinlenmesini ayetin sonunda dikkat çekilen “Sadece O’na yönelme” hassâsiyetiyle degerlendirebilen insanin bos âni ve atil zamani olmaz. Çünkü ibâdet, tâat ve çalismaya kuvvet olsun diye istirahat ve dinlenmeye ayrilan zaman, bos zaman degildir.
Zaman kullaniminda önemli olan insanin kalbî durumu ve gönlündeki niyettir. Niyetin tashîhi, sürekli teyakkuz hâlinin sürdürülmesiyle yakindan ilgilidir.
Islamda namaz, oruç, zekat ve hacc gibi bütün ibadetler zamanla alâkalidir. Belli bir zaman dilimine bagli olarak vücûb kesbederler. Oruç Ramazan’da, Hacc Zilhicce’de, Zekat zengin olduktan sonra bir yil geçmesiyle farz olur ve zenginlik devam ettigi sürece tekerrür eder. Namaz ayni sekilde tayin ve tespit edilen vakitler ile farz olur. Nitekim Kur’an’daki: “Muhakkak namaz, mü’minler üzerine vakitleri belli bir farzdir.”2 âyeti namazin farziyetinin vakte bagli oldugunu ifade etmektedir. Bu yüzden namazin farzlari arasindaki “Vakit” in ayri bir yeri vardir. Kiyam, hadesten tahâret, istikbâl-i kible gibi farzlarda bir takim toleranslar bulundugu halde zaman konusunda yoktur. Nitekim namazi ayakta (kiyam) kilamayanin oturarak kilmasina, tahâret için su bulamayanin teyemmüm etmesine, kibleyi bilmeyenin gerekli arastirmayi yaptiktan sonra galip olan yöne dönmesine, tam isabet edemese bile, izin ve müsamaha vardir. Ama farz olan namaz vakti girince kilinir. Iste bu hâssasiyet namaz ibadetinin zaman yönetimindeki önemini ve yerini hatirlatiyor.
Müslümanlarin zamana riâyet konusundaki gevsekliklerini sorgulayan bir olay bu konuda iyi düsünmemiz gerektigini gösteriyor. Olay söyle: Bir Almanca kursunda Alman hoca, kursiyerlere derse ciddiyetle devamlarini saglamak için bir takim müeyyideler uygular. Bu müeyyidelerin en dikkat çekici olani, haftalik olarak geç kaldiklari süre kadar ögrencilerini sinifta tutarak ders yaptirmaktir. Çogunlugunu is sâhibi kisilerin teskil ettigi kursiyerler bu uygulamadan ve verilen cezâlardan hiç de hosnut degillerdir. Çünkü zaten zaman içinde zaman bulmaya çalisarak kursa katildiklarini düsünmektedirler.
Alman hoca ise onlari, yaptiklari isi ciddiye almadiklari konusunda uyarmak istemektedir. Bu sebeple der ki: “Siz acil islerinize önem verseniz benden bu cezanin kaldirilmasini istemezdiniz. Ben size Almanya’daki tren tarifelerini göstersem ve her birinin küsûratli dakikalarda kalktiklarini müsâhede etseniz, bana: “Eh ne olacak gavur akli?” diyecektiniz muhtemelen. Oysa biz zamani kullanmayi ve degerlendirmeyi siz Müslümanlardan ögrendik. Çünkü sizin ibâdetlerinizde yer önemli degildir ama zaman çok önemlidir. Çünkü her ibâdetin kendine âid bir vakti vardir. “Vakit” ibadetin ön sartidir. Üstelik ibâdet saatleriniz de bizim tren saatleri gibi her gün degisen küsûratlidir 07:30, 12:13 gibi. Bugünkü sabah namazinin vakti ile yarinki bir iki dakika degismektedir. Sadece namaz degil, oruç da böyle ince hesâba dayanan bir zaman ayâri ile her gün degisir. Dolayisiyla hergün degisen zamana uymak durumunda olan Müslümanlar zamanin kiymetini anlamali ve onu iyi degerlendirmek için hazirlanmalidir. Ibâdetini yapan bir Müslüman her gün degisen dakikalara ayak uydurmak zorundadir.”3
Alman Hoca böylece talebelerine farkinda olmadiklari bir gerçegi ögretmisti. Gerçekten bu olay, namaz ve zamanin çok iyi bir dengeye oturdugunu göstermektedir.
Ibadetlerin en mükemmeli olan namazin zaman kullaniminin yani sira insanlari kötülükten alikoymaya vesile bir etkisinin bulundugu Kur’an’da söyle beyan buyurulmaktadir: “ Sana vahyedilen Kitab’i oku ve namazi kil! Muhakkak ki namaz, hayasizliktan ve kötülükten alikor. Allah’i anmak elbette ibadetlerin en büyügüdür. Allah yaptiklarinizi bilir.”4
Âyet-i kerîmeden hakki verilerek kilinan namazin ruhu yüceltecegi ve insani mutlaka kötülüklerden alikoyacagi anlasilmaktadir. Günaha götüren nefsânî isteklerin baskisindan kurtulup huzur dolu bir hayat yasamanin yolu her halükârda ve bütün zamanlarda Allah ile kalbî beraberliktir. Bu bir seviyedir ve bu seviyeyi yakalayanlar hem kalbî itmînâna ererler, hem de namaz ve zikir sâyesinde kötülüklerin etkisinden belli ölçüde kurtulabilirler.
Bu söylenenlerden namaz kilan herkesin kolayca bu sonuca erisebilecegi anlami çikarilmamalidir. Nitekim baktigimizda sosyal hayat içinde namaz kildigi halde kendisini kötülüklerden arindiramamis, nefsimiz dahil, pek çok insan görebiliriz. Peki öyleyse ariza nerede? Allah’in vaadi hak olduguna göre namaz kildigi halde bir türlü kötülüklerden kurtulamayanlarin durumu nedir? Hangi sebep ya da sebepler vaad-i ilâhînin istihsâline engel olmaktadir. Bu konuda yapilan yorumlar üç maddede özetlenebilir:
1-Bir kisim insanlar namazin ulviyetinden habersiz, aliskanlik eseri olarak namaz kilmaktadir. Yani bir baska ifadeyle namazin dünyevî ve uhrevî kurtulusa vesile olacak özelliginden; husûdan nasip almadan ibadet etmektedir. Husû, huzûr-i kalb ile ve uyanik bir gönülle namaza devam demektir. Nitekim Kur’an’da “Namazlarini husû ile kilan mü’minler kurtulusa erdi.”5 âyet-i kerîmesi buna isâret etmektedir. Bir baska âyet de namazlarini gafletle kilanlari kinamaktadir. “ Yaziklar olsun o namaz kilanlara ki, namazlarini ciddiye almazlar.”6 Namazda dikkatini sagina soluna dagitan, kendini bir türlü okuduguna ve namaza veremeyen kimsede husûdan bahsedilemez. Dolayisiyla husûdan mahrum bir namazin kötülükten alikoymasi beklenemez.
2- Bazi insanlar da namaz ile gösteris yapmakta ve ibadetlerini dünyevî çikarlar ugruna feda etmektedir. Özellikle kalplerinde nifak bulunan insanlarin hâli böyledir. Kur’an böylelerini söyle anlatir: “Süphesiz münafiklar Allah’a oyun etmeye kalkisiyorlar. Halbuki Allah onlarin oyunlarini baslarina çevirmektedir. Onlar namaza kalktiklari zaman üsenerek kalkarlar, insanlara gösteris yaparlar, Allah’i pek az hatirlarlar.”7 “Onlar gösteris yaparlar ve hayra mâni olurlar.”8
3- Bazilari da namazin yani sira diger ibadetlerde tembellik ve gevseklik gösterirler. Oysa Islâm bir bütündür. Ibadetler manzûmesi, hayat tarzi ve degerler bütünü olarak Islâmî esaslarin her biri digerini teyid eden bir ahenge sahiptir. Bunlardan birinde meydana gelebilecek ihmâl ve gevseklik dengeyi bozar ve fitrata uygun yüce dinin âlî sonuçlarinin istihsâli zorlasir. Yani sadece namazi düzgün kilmakla is bitmiyor. Namazla birlikte zekâtin, orucun ve diger ahlâkî degerlerin hayata hâkim olmasi gerekmektedir. Degerler manzûmesinde meydana gelecek gedik genel yapiyi zaafa ugrattigi gibi beklenen sonucun alinmasini da engellemektedir.
Ibn Hacer Askalâni, sartlarina uygun olarak kilinan namazin insana saglayacagi özellikleri söyle sekiz maddede toplamaktadir:
1- Bedene sihhat,
2- Hâneye bereket,
3- Rabb’a muhabbet,
4- Belâdan siyânet,
5- Simâya nûrâniyet ve letâfet,
6- Kalbe rikkat,
7- Siratta selâmet,
8- Azaptan necât ile ebedî saâdet.
Namaz yüce bir hayat tarzi için gerekli olan vicdânî hürriyeti saglar. Insanlari nefsin köleliginden kurtarip en degerli hazineleri zamani en verimli biçimde kullanmalarini temin eder. Nefsin kullugundan kurtulan, zaman hazinesinin farkina varan ve zamanin süreli ve sinirli imkânlarini en iyi biçimde degerlendiren mü’min, sürekli kendini degistirip dönüstürme çabasi içinde bulunur.
Dipnotlar:
1) el-Insirah, 94/7-8
2) en-Nisa, 4/103.
3) Mehmet Dikmen, Tasavvuf ve Hikmet Isiginda Islâm Ilmihâli, s.287.
4) el-Ankebut, 29/45
5) el-Mü’minûn, 23/1-2
6) el-Mâûn, 107/4-5.
7) en-Nisâ, 4/142
8) el-Mâûn, 107/6-7.
Kaynak: Altinoluk dergisi, 03/2005
.Namazda Huşû
Huşû ile kılınan namaz, mü’minlerin gözlerinin nurudur... Sevgililerin ruhlarına lezzet verendir o... Onunla Kerim ve Hakîm olan Allah’a yakın olunur. Yine onunla nimetlere nail olunur. Ondadır ecir, ondadır felah (kurtuluş). Kulun ilk sual edileceği şey ondan başkası değildir. Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in gözlerinin nuru, son sözü ve son vasiyetidir de o.
O, saadetin de anahtarıdır. Sıkıntılarımızın giderildiği muştulu bir haber durumunda “Şükür Namazı” kılarız. Rızkımızın artmasını istediğimiz durumlarda namaz kılar, secde ederiz.
“Ailene namazı emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırıyoruz. Sonuç takva iledir.” (Tâhâ 20/132)
Bir işimizin olmasını istediğimiz durumlarda “Hacet Namazı” kılarız.
Bir işimizin olmasını ya da olmamasını istediğimiz hallerde “İstihare Namazı” kılarız.
Kuraklık durumunda “İstiskâ Namazı” kılarız.
Güneş ve ay tutulmalarında “Kusûf namazı” kılarız.
Hz. Zekeriya -aleyhisselâm- kendisine refakat edecek ve kendisinden sonra ona varis olacak, onu temsil edecek bir evlat istemişti. O mihrapta namaz kılarken melekler onu Hz. Yahya -aleyhisselâm- ile müjdelemişti.
“Zekeriya, mihrapta durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nidâ ettiler: Allah sana kendisi tarafından gelen bir kelimeyi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler.” (Âl-İmran, 39)
Allah’ın, aziz Kur’ân’d namaz hakkında beyan buyurduğu bazı âyetler şöyledir:
“Gerçekten mü’minler felaha erdi. Onlar ki namazlarında huşû içindedirler” (el-Mü’minûn, 23/1-2)
Allah-ü Teâlâ bu surede firdevs cennetine nail olan mü’minlerin vasıflarını sayarken tekrar namaza vurgu yaparak:
“Ve onlar ki, namazlarını (vakitlerinde kılarak) muhafaza ederler” buyurmuştur. (el-Mü’minûn, 23/9)
Bir başka ayet-i celilede:
“O rical ki (o erler ki) onları ne bir ticaret ne bir alım-satım Allah’ın zikrinden, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymaz. (Onlar) kalplerin, gözlerin (dehşetten) ters döneceği günden korkarlar” (en-Nur 24/37)
Başka bir ayet-i kerimede:
“Her nefis kazandığına karşılık bir rehinedir (Hesabını doğru vermekle kendini kurtarabilir). Yalnız kitapları sağdan verilenler müstesna... Onlar cennetler içindedir. Mücrimlere (günahkarlara) «sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir» diye (uzaktan uzağa) sorarlar. (Onlar da) «biz namaz kılanlardan değildik» dediler” (el-Müdessir 74/38-43)
Bu ayet-i celilede mücrimleri cehenneme sokan nedenlerin başında namaz kılmamaları sayılmaktadır.
Yine aziz ayetlerin bir başkasında:
“İnsan, tahammülsüz (hırslı) yaratılmıştır. Kendisine şer (kötülük) dokunduğu zaman sızlanır, feryadı basar. Kendisine hayır dokunduğu zaman mani olur. Ancak namaz kılanlar müstesna” (el-Mearic 70/19-22)
Nebi -sallallâhu aleyhi ve sellem’in namaz konusundaki nümune-i imtisal sözleri ve davranışları da şöyledir:
“Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız siz de öylece kılın” (Buhârî, Ezân, 18)
Enes -radıyallâhu anh- şöyle demiştir: “Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bize nasıl namaz kıldırırken gördüysem size de öylece namaz kıldırmaktan vazgeçmeyeceğim. Rasulullah -aleyhisselâm- başını rukûdan kaldırdığında O’nu gören kimsenin, «secde etmeyi unuttu» diyeceği kadar ayakta kalırdı. Başını secdeden kaldırınca iki secde arasında yine Zat-ı Risalet-penahilerini gören, ikinci secdeyi unuttu, diyecek kadar otururdu”
Nebi -sallallâhu aleyhi ve sellem- namazın başka bir meşguliyeti barındırmayacağı konusunda:
“Şüphesiz namazın kendisi başlı başına mühim bir meşguliyettir” buyurmuştur. (Müslim, Mesâcid, 34)
Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in namazı konusunda Abdullah bin Şıhhîr -radıyallahu anh- şöyle demiştir:
Bir keresinde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yanına gitmiştim. Namaz kılıyor ve göğsünden kaynamakta olan kazanın fokurtusu gibi ağlamaklı iniltisi duyuluyordu.” (Ebû Dâvûd, Salât, 158. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 18)
Nebi -sallallâhu aleyhi ve sellem- yanında namazdan daha sevimli bir şeyin olamayacağı konusunda:
“Namaz gözümün nuru kılındı” buyurmuştur. (Ahmed, III, 128)
Nebi -aleyhisselâm- Hz. Bilal -radıyallâhu anh-’a hitaben:
“Yâ Bilal! (Ezan okuyuver de) bizi namazla ferahlandır.” buyururdu. (Ebû Dâvud, Edeb, 78)
Hz. Ebubekir -radıyallâhu anh-’ın merhamet ve ağlamaklı sesi saflardan duyulur, adeta ondan bir leğen su arta kalırdı.
Diğer sahabîlerin namazları da öyle huşû içinde kılınırdı.
Keza daha sonra gelen salihlerin de namazları öyle idi.
Ali ibn-i Hüseyin abdest aldığı zaman onu bir titreme alır, soğuk soğuk terlerdi. Ona bu halini soranlara şöyle derdi:
“–Siz biliyor musunuz az sonra kimin huzurunda bulunacağım?...”
Âmir ibn-i Abdullah ibn-i Zübeyr kendisi ölüm döşeğinde idi. Nefesleri sayılı iken yakınları etrafında ağlaşıyorlardı. Akşam ezanını duyunca etrafındakilere:
–Beni kaldırın, dedi.
–Hayrola nereye? dediler.
–Mescide!
–Bu halinle mi? dediler.
–Sübhanâllah, münadiyi duyayım da ona icabet etmeyeyim mi? Bu mümkün mü? Beni kaldırın! dedi
Yakınları refakatiyle taşınarak mescide götürüldü ve orada musallada imamla beraber bir rekat kıldıktan sonra secdede vefat etti.
Atâ ibn-i Sâbit diyor ki: Hastalığını duyduğumuz Abdullah Sülemî’ye gidip ziyaret edelim, dedik. Dediler ki o musallâda (Mescidde) kalıyor. Biz bunu garip karşıladık. Evde yatağı dururken mescidde ikâmet ediyor olması tuhafımıza gitti. Mescide girince onu orada namaz kılarken gördük. Sayılı nefeslerinin kendisini zorladığını görünce korktuk ve üzüldük:
–Ya şeyh! Yatağında olsan senin için daha rahat olmaz mıydı? dedik. Şu cevabı verdi:
–Bana falan oğlu falandan bir hadis-i şerif aktarıldı ki, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- kişinin cemaate devamla namaz kılmasının daha hayırlı olduğunu bildirmiş. Ben isterim ki musallada (Mescidde) namaz kılarken ruhum kabzedilmiş olsun.
Namazın cemaatle kılınacağı konusunda Allâh Teâlâ:
“Rükû edenlerle rükû edin!” buyuruyor. (el-Bakara 2/43)
Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- sağlık ve âfiyetinde, hazarda seferde, hastalığında hatta savaşta bile cemaatle namaz kılmıştır.
Abdullâh ibn-i Ümm-i Mektûm (âmâ) ayağa kalkarak dedi ki:
–Yâ Rasûlallâh! Ben gözlerimden özürlüyüm. Beni götürecek rehberim de yok evde kılmam için bana ruhsat var mı?
–Nidâyı (ezanı) duyuyor musun?
–Evet yâ Rasûlallâh!
–O hâlde cemaatle (mescidde) hazır bulun!
–Yâ Rasûlallâh! Evimle onun arasında hurmalık ve ağaçlar var ve rehberim de yok.
–Sen ikâmeti duyuyor musun? (Yani evin yakın mı?)
–Evet yâ Rasûlallâh!
–Orada hazır bulun. (Müslim, Mesâcid, 255; Ebû Dâvûd, Salât, 46)
Ve kendisine ruhsat verilmedi.
Evet... İnsanın kendisinin azametli bir Melik’in, Sultân’ın huzurunda hakîr, basit bir yaratık olduğunu, semâvâtın O’nun azametine, arzın (yer kürenin) O’nun heybetine, dağların O’nun kudretine, yıldız ve yıldız kümelerinin (galaksilerin) O’na secde ettiğinin şuurunda ve bilincinde olması lâzım geldiğini bilmesi gerekir.
Allâh-ü zü’l-celâl Hazretleri, azamet ve kudretimi şu âyetle bildirmektedir:
“Görmedin mi ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allâh’a secde ediyor.” (el-Hac 22/18)
Göklerde ve yerde ne varsa O’nu tesbih edip zikrediyor olması ancak insanların bu tesbihi anlayamayacağı konusunda Allâh Teâlâ bizleri şu âyetle uyarmaktadır:
“Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O Halîm’dir, çok bağışlayandır.”1 (el-İsrâ 17/44)
Allâh Teâlâ öyle azîm bir Rab ki kulunun namazından asla gafil değildir. Kul “Elhamdülillah” dediğinde Allâh:
–Kulum Ben’i senâ etti, Ben’i övgü ile andı! buyurur. Kul: “Mâliki yevmi’d-dîn” dediğinde Allâh Teâlâ:
–Kulum Ben’i yüceltti, buyurur. Yine kul: “iyyâke na’budü ve iyyâke nestaîn” dediğinde Allâh -celle celâlüh-:
–Kuluma istediği verilecektir, buyurur.
Şeytan namaza buğzettiği kadar hiçbir şeye buğz etmemiştir.
Şeytan insanı Allâh’a secde ederken gördüğünde hemen bir kenâra çekilir. Eyvahlar olsun. Âdemoğlu secde ile emr olununca hemen secde etti ve ona cennet var. Ben ise secde ile emr olundum, isyan ettim ve bana ateş hak oldu. (Müslim)
“Şeytan namazda yanınıza gelerek o ana kadar hiç aklında olmayan şeyleri, şunu hatırla, bunu hatırla diyerek hatırlatır. Hatta insana kaç rekât kıldığını bile unutturur.” (Buhârî-Müslim)
Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- mescidde sohbet hâlinde iken biri gelir namazını kılar. Fahr-i Kâinât’a selâm verir. Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- selamını aldıktan sonra şöyle buyurur:
“–Dön namazını kıl, çünkü sen namaz kılmadın.”
Bunun üzerine kişi gider namazını kılar. Selam verip Nebî -aleyhisselâm- da selâmını aldıktan sonra yine:
“–Dön namazını kıl, çünkü sen namaz kılmadın.” buyurunca aynı şahıs tekrar gider namazını kılar. Üçüncü defa aynı söze mâruz kalınca Efendimiz’e -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
–Yâ Rasûlallâh! Bundan daha iyisini yapamıyorum. Bana doğrusunu öğret, der. Bunun üzerine Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- ona namazı şöyle tarif eder:
“–Önce ayağa kalk, iftitah tekbirinden sonra Kur’an’dan sûreler oku. Sonra rükûa git. Rükûda itmi’nan ve istikrar buluncaya kadar... Sonra kalk ve doğrul. Ayakta itmi’nan ve itidal buluncaya kadar... Sonra secdeye git. Secdede mutmain oluncaya dek...Sonra diğer rekâtlarını da öylece tamamla...” (Tirmizî, Salât, 110; Ebû Dâvud, Salât, 143-144)
Yoksa kuşların yemleri gagalaması gibi namaz kılınmasını nehyetmiştir.
Bizim bir çoğumuzun namazı bu zâtın kıldığı namazdan farklı değildir. Bizler de aynı hitaba maruz kalacağımızın düşünce ve idraki içinde bulunmamız gerekir. Allâh -celle celâlüh- bizlere rahmetiyle muâmelede bulunsun. Huşû ile namaz kılanlar cümlesine ilhâk etsin. Âmîn.
Dipnot:
1) Fizik biliminin inkişâfıyla hareketsiz, câmid ve cansız sanılan madde ve varlıkların atomlardan oluştuğu, atom çekirdeğinin çevresindeki elektronların akla hayranlık verecek bir hızla dönmekte olduğu bilinmektedir. İşte maddenin en küçük parçası bu hareketleriyle Allâh’ı tesbih etmekte ve her zerre O’nun şânının yüceliğini bize hatırlatmaktadır.
Kaynak: Altinoluk dergisi, 03/2005
.Namazı geciktirenin hâli nicedir
Mustafa Ramazan BURSEVİ
Dinin direği namazı bile çoğu zaman son vaktinde kılmıştı. Şöyle göğsünü gere gere hesap vermesinin imkânı yoktu. Tek ümidi Allah'ın rahmetiydi… Hesap başladı ve sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk ter döküyordu. Her tarafı terden sırılsıklam olmuştu. Korkudan zangır zangır titriyor, mizandaki neticenin ne olacağını çok merak ediyordu…
Namazı nedense ilk vaktinde pek kılmazdı. Öylesine alışkanlık hâline getirmişti ki, işi gücü olmasa dahi namaz kılmayı tehir ederdi. Ne zaman ki, vakit daralıp diğer vaktin namazı iyice yanaşırdı, ancak o zaman namazını eda ederdi.
O gün yine her zaman olduğu gibi namazını geciktirmişti. Birden ninesinin sesiyle irkildi. Yaşlı kadın kendisini her zaman ki, gibi uyarıyordu:
''Oğlum namaz hiç bu vakte bırakılır mı?!'' Bu sözler yankılandı kulaklarında… Ninesi yaşlıydı, yaşı yetmişi aşmıştı; ama o yaşlı hâline rağmen ne zaman ezanı Muhammedî'yi işitse, âdeta yerinden sıçrar, yaşından beklenmeyecek bir çeviklik ve azimle abdestini alırdı. Ve derhal namazını ilk vaktinde eda ederdi. Oysa kendisi genç olmasına, eli ayağı tutan güçlü kuvvetli biri olmasına rağmen, nedense namaza karşı böylesine atik ve çevik olamıyordu. Nefsini bir türlü yenemiyor, namaza kalkmak hususunda üzerindeki o uyuşukluğu tembelliği atamıyordu. Halbuki başka işleri yaparken hiç de böylesine ağır ve tembel değildi. Ama iş namaza gelince, kendisini bir miskinliktir alıyor ve namaz son dakikalara kalıyordu. Tabi î bu durumda da kıldığı namazlar aceleye geliyor, namazın ne rükûsundan ne de secdesinden bir şey anlamıyordu.
İşte tüm bunları düşünerek ağır ağır yerinden kalktı. Saate baktı, yatsı ezanının okunmasına çok az bir zaman kalmıştı; ama o henüz akşam namazını eda etmemişti. Bu duruma üzüldü, pişmanlığı yüz ifadesinden çok rahat anlaşılabiliyordu. Kısık bir ses tonuyla "Yine namazımı geciktirdim." diye mırıldandı kendi kendine...
Yatsı vakti girmeden önce, akşam namazını eda etmek için süratle abdestini aldı. Daha elini yüzünü bile tam kurulamadan uçarcasına odasına geçti ve "patküt, patküt" kabilinden hızlı hareketlerle akşam namazını kıldı. Tesbihatını yaparken hatırına ninesi geldi. Onun bu hâlini ve böyle süratli namaz kılışını görseydi, gözlüklerinin üzerinden bilge bir tavırla bakarak, ona kızar ve ne sitemler ederdi. Zira ninesinin namazı çok farklıydı. Onun namaz kılışını gözüne getirdi. Öyle bir namaz kılışı vardı ki, hayran olmamak mümkün değildi. O yaşlı hâliyle kıldığı namazın rükûsunun, secdesinin hakkını verirdi. Kıyamda dururken sanki Mevlâ'nın huzurunda, O'nu görüyormuşçasına, bir iman abidesi gibi dururdu. Namazda öyle bir huşû ve huzûru vardı ki... Hicabından yüzü renkten renge girerdi.
Bir taraftan bunları düşünüyor, bir taftan da dua ediyordu. Ama o gün öylesine çok yorulmuştu ki, ellerini dua ederken havada tutmak bile zor geliyordu. Diğer taraftan da üzerinde sanki ağırlık varmışçasına göz kapakları kapanmaya başlamıştı. Duasına alnını secdeye koyarak devam etti ve öylece daldı gitti...
Kıyamet kopmuştu. Mahşerî bir kalabalık vardı. Her taraf insan doluydu. Herkeste bir korku, bir endişe hâkimdi. Yüreği yerinden fırlayacak gibi küt küt atıyordu. Âdeta nefesi tutulmuştu ve buz gibi terler döküyordu. Hocalardan duyduğu, kitaplardan okuduğu kadarıyla kıyamet, mahşer günü, sorgu, sual ve mizan hakkında pek çok malûmatlar edinmişti; ama bütün insanların mahşer meydanında toplandığı zaman duyduğu ürperti, korku ve endişeli bekleyişin bu kadar dehşet vereceğini düşünmemişti. İnsanların hesap ve sorgusu devam ediyordu ve işte sıra ona gelmişti…
Yüksek sesle onun ismini okudular; korkuyla titredi. Kalabalık birden yarılmış, önü bir yol gibi açılmıştı. İki tane görevli gelip kollarına girdiler ve onu kalabalığın arasından alıp götürdüler. Bir yere gelmişlerdi ki, görevli melekler onun kollarından çıkarak yanından uzaklaştılar ve onu orta yerde öylece bıraktılar. Başı önündeydi. O anda bütün hayatı, sevabıyla günahıyla bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu. "Keşke yapmasaydım." diyeceği ne kadar da çok şey vardı hayatında…
Dinin direği namazı bile çoğu zaman son vaktinde kılmıştı. Şöyle göğsünü gere gere hesap vermesinin imkânı yoktu. Tek ümidi Allah'ın rahmetiydi… Hesap başladı ve sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk ter döküyordu. Her tarafı terden sırılsıklam olmuştu. Korkudan zangır zangır titriyor, mizandaki neticenin ne olacağını çok merak ediyordu…
Ve işte hesap bitmiş hüküm veriliyordu. Vazifeli melekler ellerindeki belgeyle mahşer meydanındaki kalabalığa dönerek neticeyi yüksek sesle açıklamaya başladılar. Önce onun ismini okudular. Zaten ismini duyunca dizlerinin bağı çözülmüş, ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse oracığa yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme âdeta kulak kesilmişti. Ama duyduklarına inanamadı. Aman yârabbi! Acaba yanlış mı duyuyordu? Zira ismi cehennemlikler listesinde zikredilmişti. O anda gözü karardı, başı döndü ve dizlerinin üstüne yığılıp kaldı. Vücudu tiril tiril titriyor, gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Vazifeli iki melek onu kollarından tuttu ve ayaklarını sürüye sürüye, o mahşerî kalabalığı da yara yara o korkunç adrese, cehenneme doğru yürümeye başladılar. O bağırıyor, yalvarıyor, çırpınıyordu… Yani şimdi gerçekten de cehenneme mi atılacak, orada çatır çatır yanacak mıydı? Bir af, bir merhamet veya bir yardım eden çıkmayacak mıydı kendisine?.. Dudaklarından yalvarmayla karışık, kırık dökük kelimeler dökülüyordu. "Ben dünyada alnı secdeliydim, namazımı kılardım. Hani benim namazlarım!? Beni onlar da mı kurtarmayacak?" diye feryat ediyordu.
Görevli melekler onu duymuyorlardı bile. Onun bağırışlarına hiç aldırmadan sürüklemeye devam ettiler. Ve nihayet cehennem çukurunun başına geldiler. Artık cehenneme atıldı atılacak bir hâldeydi. O hâlâ "Namazlarım..... Namazlarım.... Namazlarım." diye diye hıçkırıklarla ağlıyordu. Alevlerin harareti yüzüne vurmaya başlamıştı. Son bir gayretle dönüp geriye baktı; ama hiçbir kurtulma ihtimali göremedi. Ağlamaktan gözyaşları kurumuş, ümitleri sönmüştü. İki büklüm bir hâldeydi, başını üzüntüyle öne eğdi. İki koluna girmiş olan vazifeli melekler, onu tuttuğu gibi cehenneme atıverdi. Birden bire kendini havada buldu. Süratle düşüyor, hızla alevlere doğru yaklaşıyordu. Artık cehennem ateşine girmesine ramak kalmıştı ki, bir şey oldu. Önce birden durdu ve havada asılı kaldı, sonra yavaş yavaş gerisin geriye çekilmeye başlandı. Alevlere doğru düşerken kuvvetli bir el onu kolundan yakalamış, şimdi de onu yukarı doğru çekiyordu. Çok sevindi, galiba kurtulmuştu. Başını kaldırıp yukarı bakınca, kendisine tebessüm eden nur yüzlü bir simayla karşılaştı. Kendisini son anda kurtaran o nuranî zata:
- Siz de kimsiniz? diye sordu. O:
- Ben senin namazlarınım. dedi.
- Peki, neden bu kadar geç kaldınız? Neredeyse düşüyordum. Son anda yetiştiniz, dedi. Bunun üzerine o nuranî simalı zat tebessüm ederek:
- Hatırlarsan, sen de beni hep son anda kılardın, dedi.
O esnada gürül gürül okunan yatsı ezanının sesiyle irkildi. Meğer secdeye kapandığı yerde dalmış gitmişti. Kendine geldiğinde terden sırılsıklam olmuştu. Hâlâ gördüklerinin dehşetinden titriyordu. Hemen kalktı ve hızlı adımlarla caminin yolunu tuttu, namazı ilk vaktinde eda etmek için…
HATEMİ ZAHİD’İN NAMAZI
Bir kere Hatemi Zahid Hazretleri, Âsım b. Yusuf Hazretlerinin yanına girdiğinde Âsım ona:
- Ey Hatem! Namaz kılmayı güzel becerebiliyor musun?" diye sordu. O da:
- Evet, dedi. Bunun üzerine Âsım Kuddise Sırruhu:
- Peki, nasıl kılıyorsun?" diye sorunca dedi ki:
- Namaz vakti yanaşınca abdestimi sünnet vechi üzere tazeliyorum. Sonra namaz kılacağım yere gelip dikiliyorum, ta ki her uzvum yerleşiyor. Kâbe'yi iki kaşımın arasında, makamıı İbrahim'i göğsümün hizasında, Allahu Teâlâ'yı mekândan münezzeh (pak ve uzak) olduğu hâlde başımda hazır, kalbimdeki her şeyi bilir olduğu hâlde görüyorum. Sanki ayağım sırat köprüsünün üzerinde, cennet sağımda, cehennem solumda, ölüm meleğini de arkamda hissediyorum. Ve kılacağım namazın, son namazım olduğunu zannediyorum. Sonra ihsan ile (Mevlâ'yı görür gibi) iftitah tekbirini alıyorum, düşüne düşüne okuyorum. Tevazu ile rükûya eğiliyor, tazarru ile secdeye kapanıyorum. Sonra tamamıyla oturuyor, ümitle teşehhütte bulunup, sünnet üzere selâm veriyorum. Sonra da o namazı ihlâsla teslim ediyor, korkuyla ümit arasında kalkıyorum. Ve bu hâl üzere sabra devam ediyorum.
Bunu duyan Âsım Kuddise Sırruhu Hazretleri hayretle:
- Ey Hatem! Senin namazın böyle mi? dedi. O da:
- Evet, otuz senedir böyle kılıyorum, deyince Asım Hazretleri ağlayarak:
- Ben daha bu zamana kadar hiç böyle namaz kılamadım, dedi.
Kaynak: Beyan dergisi, 02/2005
.Namaz vakitleri ve cemaatle namaz
Şüphesiz ki namaz, müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur." (1)
Mevla Teala bu ayeti kerimede namazların belli vakitlerle farz kılındığını beyan etmiştir. Ancak bu vakitleri burada mücmel olarak zikredip, bunu başka ayeti kerimelerde açıklamıştır. Geçen dersimizde işlediğimiz "Namazlara ve orta namaza devam edin" (2) ayeti kerimesi de, farz namazların beş tane olduğuna delalet etmekte, lakin bunların vakitlerine delalet etmemektedir. Şimdi vakitlerin tafsilatına delalet eden ayeti kerimelere kısaca bir göz atalım:
1–"Güneşin (zeval vaktinde) kayması anından, gecenin kararmasına kadar namazını kıl, sabah namazını da (öylece eda et)…" (3)
Müfessirlere göre bu ayeti kerime beş vakit namazı ifade etmektedir. Şöyle ki: Güneşin zeval vaktinden kaymasından, gecenin karanlığının basmasına kadar olan zamanda kılınması gereken farzlar, öğle ve ikindi namazlarıdır. Karanlığın basmasından fecr–i sadığa kadar olan zamanda kılınması gereken farz namazlar akşam ile yatsı namazları, fecir vaktinde kılınacak farz namaz ise sabah namazıdır.
2–"Haydi akşama girerken, sabaha ererken, Allah'ı tesbih (tenzih) edin (namaz kılın)"(4) Bundan murat gündüzün iki ucunda olan sabah ve akşam namazlarıdır.
Sonra Mevla Teala "Göklerde ve yerlerde hamd O'na aittir. Gündüzün nihayetinde de, öğle vaktine vardığınız zamanda (Allahı tenzih edin, namaz kılın.)" (Rum süresi 18)
Bu ayeti celilede ki "Aşiyyen" ifadesiyle tamamen geceleyin kılınan yatsı namazı kastedilmiştir. "Öğle vaktine vardığınız zaman" kavli şerifiyle de, tamamen gündüzün kılınan öğle namazı kastedilmiştir.
Böylece burada zikredilen farz namazların sayısı dört olmuştur. İkindi namazına gelince, Mevla Teala onun şeref ve kıymetini göstermek için, "Asra (ikindi namazına) yemin olsun" (5) buyurarak onu tek olarak zikretmiştir.
3–"Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde namazı hakkıyla kıl."(6) Ayeti celile de geçen "Gündüzün iki tarafı" tabiri sabah namazıyla, ikindi namazının farziyetini ifade eder. Çünkü her ne kadar sabah namazı, gündüzün birinci (başlangıç) tarafı henüz meydana gelmeden, ikindi namazı da gündüzün ikinci (son) tarafı zuhur etmeden önce bulunuyorsa da, bu iki namaz gündüzün iki ucunda yer almış gibidir.
Ayeti celile de ki "Gecenin de yakın saatlerinde" kavli şerifi akşam ve yatsı namazlarının farziyetini gösterir.
Ayeti kerimede geçen "Zülefen" (yakın saatler) lafzı cemi olup, ceminin de en azı üç olduğundan bazı alimler bununla vitir namazının vücubuna delil almışlardır.
4–"Güneşin doğmasından önce de, batmasından önce de, Rabbini hamd ederek tesbih et. Gecenin bir kısım saatleriyle, gündüzün etrafında da tesbih et ki, razı olasın (Allahın rızasına ererek memnun olasın)" (7)
Müfessirler bu ayetteki hamd ile tesbihten maksadın namaz olduğunu belirttiler.
Beyzavi'ye göre güneşin doğmasından önceki tesbih, sabah namazı, batmasından önceki öğle ve ikindi namazlarıdır. Gecenin bir kısım saatlerindeki ise akşam ve yatsı namazlarıdır. Gündüzün etrafında (başında ve sonunda) tesbih et ifadesiyle, önemine binaen sabah ve akşam namazlarına ikinci defa dikkat çekilmiştir.
İşte beş vakit namazın ayrı ayrı beş vaktini gösteren ayeti kerimeler bunlardır. Namazın vakitlerini beyan eden Hadisi şeriflere gelecek olursak, bunlardan da bir ikisini zikredelim:
Resülullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Cibril Bana, Beytullah'ın yanında iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide; öğleyi gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra her şey gölgesi kadarken ikindiyi kıldı. Sonra güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman akşamı kıldı. Sonra yatsıyı, şafak (ufuktaki aydınlık) kaybolunca kıldı. Sonra şafak söküp oruçluya yemek haram olunca sabahı kıldı.
İkinci sefer; öğleyi bir önceki günün ikindisinin vaktinde, her şeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, her şeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri geçince kıldı. Sonra yeryüzü ağarınca da sabahı kıldı.
Ve Cibrîl Aleyhisselam Bana yönelip: 'Ey Muhammed! Bunlar senden önceki peygamberlerin vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!' buyurdu." (8)
Bir diğer Hadisi şerifte Resülüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki namazın bir ilk vakti, bir de son vakti vardır. Muhakkak ki, öğle namazının ilk vakti, güneşin zeval (tepe noktasından batıya meyil) anıdır. Son vakti de ikindinin girdiği andır. Şüphesiz ki ikindi vaktinin evveli, vaktinin girdiği andır. Vaktinin sonu da güneşin sarardığı zamandır.
Ve şu muhakkak ki, akşam vaktinin evveli, güneşin battığı andır. Vaktinin sonu da şafağın (ufuktaki aydınlığın) kaybolduğu andır. Şüphesiz ki yatsı vaktinin evveli, ufuğun (gök kenarının) kaybolduğu andır. Vaktinin sonu ise gecenin yarılandığı andır. Şüphesiz ki sabah vaktinin evveli fecrin (aydınlığın) doğduğu zamandır, vaktinin sonu da, güneşin doğduğu andır." (9)
Zikretmiş olduğumuz Hadisi şerifler beş vakit namazdan her birinin ilk vakti ile son vaktini belirtmektedir. Namazlar, gösterilen bu iki vakit arasında muteber olmakla beraber, ilk vaktinde kılınmalarının ehemmiyetine pek çok Hadisi şerif de dikkat çekilmiştir. Gerçi namazın vakitlerini tayin için Cebrail Aleyhisselam'ın gelip namazları öncelikle ilk vaktinde kıldırmış olması da, namazları ilk vaktinde kılmanın efdaliyetine delalet etmektedir.
Namaz hususunda, önemle üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, namazın cemaatle kılınmasıdır. Pek çok kişi namazını kılmakta, fakat cemaate maalesef gerektiği şekilde önem vermemektedir. Halbuki, ezanı duyan kişinin cemaati terk etmesine ruhsat verilmez, çünkü o son derece kuvvetli bir sünnettir. Ayrıca, Efendimiz cemaatle namaz kılmanın fazileti hakkında pek çok Hadisi şerifler beyan buyurmuş, ümmetine bu konuda pek çok tenbih ve uyarılarda bulunmuştur.
Efendimiz "Üç kişi bir köyde veya çölde bulunurda aralarında (ezan okumaz ve) cemaatle namaz kılınmazsa, mutlaka şeytan onlara galip gelir. O halde sen cemaate devam et, çünkü kurt (sürüden) uzak kalanı yer." (10) buyurmuştur. Rezin şu ziyade de bulunmuştur: "Zira insanın kurdu şeytandır. Onu yalnız yakaladı mı yer."
İbni Mesud Radıyallahü anhdan rivayet edilmiştir ki, Efendimiz şöyle buyurdu: "Her kim yarın Allah–u Telaya müslüman olarak kavuşmak isterse şu namazlara devam etsin nerede çağrılırsa (ezan okunursa orada hemen cemaate koşsun) Sonra İbni Mesud şöyle devam etti: "Şüphesiz Allah sizin Peygamberinize süneni Hüda (doğru yollar) meşru (tayin etti) etti. Bu namazlar da süneni hudâ'dandır. Eğer siz cemaatden geri kalıp evinde kılanlar gibi evlerinizde kılsanız, elbette Peygamberinizin sünnetini terk etmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terk edince de elbette sapıtmış olursunuz. Herhangi bir kişi güzelce abdest alır da şu camilerden birine gitmeyi kastederse mutlaka Allah–u Tela o kişiye (o yolda) attığı her adıma karşılık bir hasene yazar onu bir derece yükseltir ve bir günahını siler. (Biz Müslümanlar olarak bu namazları cemaatle kılardık.) Şüphesiz ben, bizi şu halde görürdüm ki, cemaatten ancak münafıklığı belli olanlar geri kalırdı ve yine muhakkak ki bir adam tek başına cemaate gelemediğin de, iki kişiye dayanarak getirilir, safa dikilirdi." (11)
Bir başka Hadisi şerifte Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdu: "Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı evinde ve sokağında (dükkanında) kıldığı namazından yirmi beş derece üstündür. Şüphesiz sizin biriniz güzelce abdest alarak sadece namaz niyetiyle camiye gelirse, camiye gelinceye kadar attığı her adıma karşılık mutlaka Allah–u Teala onu bir derece yükseltir. Ve bir günahını siler. Mescide girdiğinde namazı beklemek için durduğu müddetçe, namazda sayılır. Ayrıca kimseye eziyet etmemek ve abdestli bulunmak şartıyla namaz kılacağı yerde durduğu müddetçe melekler: 'Ey Allahımız! Onu affet, ona rahmet et' diye dua da bulunurlar." (12)
Bir diğer rivayette ise: "Cemâatle namaz kılmak yalnız başına namaz kılmaktan yirmi yedi derece daha üstündür." (13) buyurulmuştur.
İnsan sevap kazanmak niyetiyle namaz kıldığına göre, evde kılacağına biraz daha gayret göstererek camiye gidip cemaatle namaz kılmalı ve bu kadar büyük sevabı kaçırmamalıdır. Dünya işlerinde herkes istinasız "bir" yerine, "yirmi beş" kat daha fazla kazanmayı tercih edecek olmasına rağmen, iş ahiret kazancına gelince maalesef pek çoğu bu büyük kazanca ilgisiz kalmaktadır.
"Fevâid–i Behiyye" de zikredildiğine göre, Muhammed b. Semâe rahimehullah diyor ki:
"Bir keresinde cemaate yetişemedim. Cemaatle kılınan namazın sevabı yirmi beş derecedir diye, sayıyı tamamlamak için o namazı yirmi beş defa kıldım. Sonra rüyamda birinin bana "Ey Muhammed b. Semâe! yirmi beş kere kıldın ama meleklerin Amin demesi ne olacak." dediğini işittim. Meleklerin amin demesinden maksat ise "İmam Fatiha süresini okuduktan sonra "Amin" deyince melekler de amin derler. Kimin "Amin" demesi meleklerin "Amin" demesine rastlarsa, o kişinin geçmiş günahları affolur." (14)
İşte rüyada bu Hadisi şerife işaret edilmiştir. Tüm bunlardan anlaşılan, cemaatle kılınan namazın sevabını, yalnız başına kılmakla elde etmek kesinlikle mümkün değildir.
Cemaati terk edenleri tehdit mahiyetinde ise, pek çok hadisi şerifler vardır. Lakin şuurlu bir müslüman için hiçbir tehdide gerek yoktur. Çünkü Allah ve Resülünün emir ve rızaları madem bu yönde, öyleyse bu yeterli bir sebeptir. Zaten bu işin şuur ve idrakinde olmayan birine de, bin çeşit tehdit dahi boş gelir.
Mevla Teala hazretleri, son nefesimize kadar, tüm namazlarımızı vaktinde ve cemaatle kılabilmeye bizleri muvaffak eylesin.
1– Nisa: Süresi: 103
2– Bakara: 238
3– İsra: 78
4– Rum: 17
5– Asr: 1
6– Hud: 114
7– Taha 130
8– Tirmizî, Salât 113, No: 149 1/278, Ebü Dâvud, Salât 2, No: 393, 1/160, Müsnedi Ahmed: 3081, 1/713
9– Tirmizi, salat: 114, No: 151, 1/283, İbni Ebi Şeybe, Kitabussalât: 91/3, 1/351
10– Ebu Davud, Salat 46, 4/150, Nesei, İmamet 48, (2, 106, Ahmed ibni Hanbel 5/196, 6/446
11– Müslim, Mesacid: 257, Ebu Davud Salat, 46, Nesei İman 5, İbn–i Mace , mesacid: 14
12– Buharî, Salat 87, Bedü'l–Halk: 7, Müslim, Mesacid: 272, Ebu Dâvud, Salât: 20, İbn–i Mâce, Mesacid: 14, 19
13– Buharî, Ezân 30, Müslim, Salât 272
14– Buhari, Ezan: 111,113, 125, Müslim, Salat: 71, 72, Ebu Davud, Salat: 140,168, Tirmizi, Mevakit: 71,83, Nesei, İftitah: 33, 34
Kaynak: Beyan dergisi, 01-2004
.Günah açısından namaz
Ahmet Tomor
İlâhi adâletin kesinlikle gerçekleşeceği, mazlumların, zalimlerden hakkını alacağı, her çeşit baskıcı sistemlerin ve zorbaların şiddetle cezalandırılacağı mahşer yerindeki Mahkeme-i Kübrâ'da, önce amel defterleri dağılacak.
Ruhla sonsuzlaştırılan ve akılla bilinçlendirilen insan, ölünce bir saman çöpü gibi çürüyüp yok olmayacak. Mahşere kadar, dünyadaki inancı ve yaşantısı ile orantılı olarak, ya Cennet bahçesine dönüşen kabrinde rahat ve mutlu olacak veya Cehennem çukuruna dönüşen kabrinde azap olacaktır.
Hazreti İsrâfil, sûr'a üfürüp, "Ey çürüyen kemikler, kalkın!" diye bağırınca, kendini mahşerde bulacaktır.
Kıyâmet denilen o korkunç anda, maddesel ve fiziksel açıdan başka şekle dönüşen ve çok büyüyen dünya, yeni düzende Güneş'in çok yakınında olacak. Bu nedenle Dünya'yı, cehennemî bir sıcaklık kasıp kavuracak.
Yüce Allah buyuruyor;
"O gün (kıyamet olayında) Dünya, başka bir dünyaya ve gökler de (başka düzene) dönüştürülecek" (İbrahim–48)
İşte, öyle bir ortamda Dünya'nın en az günah işlenen, en az kan dökülen ve o günkü düzende dünya'nın Güneş'e en yakın olduğu yerinde mahşer yeri kurulacak ve sorgulama başlayacak. (Hiç bir kaynağa dayanmayan âcizâne kanaatime göre, mahşer yeri güney kutbunda olabilir.)
İlâhi adâletin kesinlikle gerçekleşeceği, mazlumların, zalimlerden hakkını alacağı, her çeşit baskıcı sistemlerin ve zorbaların şiddetle cezalandırılacağı mahşer yerindeki Mahkeme–i Kübrâ'da, önce amel defterleri dağılacak ve İlâhî Mîzan (tartı) kurulacak.
Yüce Allah buyuruyor;
"O gün, vezin (tartı) haktır (gerçekleşecektir). Kimin mîzanları (sevapları) ağır gelirse, kurtuluşa erenler onlardır."Araf–8
Mahşer yerindeki sevap ve günahları belirleyen ilâhi mîzanda, sevapları ağır (çok) gelenler, hiç korku, hüzün duymadan; peygamberler, sıddıklar, şehidler, evliyalar ve salih mü'minlerle birlikte, mânevî feyizler, ruhsal zevkler ve sonsuz coşku ile Cennet'e gireceklerdir.
Sevapları hafif kalıp, günahları ağır basanlar da; şeytanlarla, nemrutlarla, firavunlarla, Ebu Cehillerle ve günümüzdeki onların uzantılarıyla birlikte, ateşten zincirlere bağlanıp Cehennem'e atılacaklardır.
Sevgili kardeşlerim!
Ellerimiz enselerimize bağlanıp, ayaklarımıza ateşten zincirler vurulup ve korkunç zebânîler tarafından yerlerde sürüklenip Cehennem'e atılmak istemiyorsak, Allah rızası için can simidimiz olan beş vakit namaza sarılalım.
Neden mi?
Zerre zerre günahların ve zerre zerre sevapların mîzâna konduğu günde, kabul olunan bir vakit namazın sevabı mîzandaki günah–sevap dengesini alt üst edeceği gibi, kılınmayan bir vakit namazın günahı da günah–sevap dengesini alt üst edecektir.
Taberânî'nin rivayet ettiği bir hadiste, Peygamberimiz;
"Kıyâmet (mahşer) günü, kulun sorgulaması namazdan başlayacaktır. Eğer, beş vakit namazı tamam ise, felâha (Cennet'e) kavuşacak, namazı noksan ise hâb–ü hüsranda (Cehennem'de) kalacaktır."
Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz;"Kişi ile küfür (kâfirlik)arasındaki fark, namazı terk etmektir" buyurmuştur.
İslâmın temel ilkelerinin ikincisi olan beş vakit namaz, îmâna en yakın bir ibâdet olduğu gibi;
Beş vakit namazı terk etmek de, küfre (kâfirliğe)en yakın bir günahtır.
Beş vakit namazı kılmak ve kılmamak, birbirinin tam zıddı iki karşıt uçlardır.
Tekbirle başlayıp, selâmla noktalanan namazın son uzantısı, Cennet ve Cemâlüllah'tır.
Gafletle başlayıp, inatla noktalanan namazsızlığın son uzantısı, Cehennem ve azaptır.
Yüce Allah buyuruyor;
"Mü'minler, kesinlikle felâha (Cennet'e ve Cemâlüllah'a) kavuştular. Onlar, namazlarında huşû edicilerdir (Namazlarını inanç, bilinç, ihlâs ve huşû ile kılıcılardır.). " (Mü'minûn 1–2)
Allah'a inanan ve namazlarını dosdoğru, güzelce ve huşû, huzur ile kılanlar, kesinlikle Cennet'e ve Cemâlüllah'a kavuşacaklardır.
Ya namaz kılmayanlar?
Cennet ehli Cennet'e ve Cehennem ehli Cehennem'e girdikten sonra, Cennet'tekiler mücrimlere (günahkârlara) soracaklar; "Sizleri (en kızgın) Sakar Cehennem'ine sokan nedir? Diyecekler ki, bizler namaz kılıcılardan değildik." (Müddessir42–43)
En kızgın ve en korkunç Sakar Cehennem'inde yana yana kara kömüre dönen günahkârlara suçları sorulduğu zaman, öncelikle namaz kılmadıklarını söyleyecekler ve namazsızlığın en büyük suç ve günah olduğunu itiraf edecekler.
İşte, namazsızlığın son uzantısı olan Cehennem ve korkunç azaplar.
Yüce Allah buyuruyor;
"Onlardan (Peygamberlerden ve peygamberlere tâbî olanlardan)sonra öyle bir nesil geldi ki, namazlarını kılmadılar ve şehvetlerine (hayvansal duygularına)tâbî oldular. Onlar yakın bir gelecekte (Cehennem'deki) gayyaya atılacaklardır." (Meryem–59)
Dinin direği ve mü'minlerin Mîrâcı olan ve insanları günahlardan koruyucu özelliği bulunan beş vakit namazdan kopanlar, şehvetlerinin ve hayvansal duygularının tutsağı olarak her türlü haramlara yönelirler ve sonuçta Cehennem'deki gayya deryasında fokur fokur kaynarlar.
Namazın yerine, başka hayırlar ve başka sevaplar yapılsa olmaz mı? Beş vakit namaz şart mıdır?
Kendisinden trafik ehliyeti istenen kişinin, bunun yerine sağlık cüzdanı göstermesi, ne derece geçersiz, gülünç ve ahmaklık ise, Yüce Allah'ın "Namaz kıl!" emrine karşı, ben namaz kılmam ama, başka hayırlar yaparım demesi, daha geçersiz, daha gülünç, daha ahmaklık ve apaçık bir sapıklıktır.
İslâmın temel şartı beştir. Bu beş şartın ikincisi namazdır. Demek ki beş vakit namazın kılınması şarttır ve şartın genel anlamı, olmazsa olmaz demektir.
Sevgili Peygamberimiz;"Namaz dinin direğidir. Namazı kılan, dinin direğini dikmiş ve namazı terk eden, dinin direğini yıkmıştır." buyurmuştur.
Dinin direğini yıkan kişinin, nefsinin isteği doğrultusunda bir hayır yapmakla övünmesi ve ona güvenmesi, akılcı bir iş ve çıkar bir yol değildir.
Namazdan kopanlar ve namazın mânevî feyizlerinden, ruhsal zevklerinden yoksun kalanlar, dengesiz ve düzensiz bir yaşamın kurbanı olurlar. Kendilerini tatmin edebilmek, gönül darlığından ve ruhsal bunalımlardan kurtulmak için, nefislerinin hayvansal duygularına tâbî ve teslim olurlar.
Günlük beş vakit namazı kılmayanlar, her gün beş defa Yüce Allah'a isyan ederek, en büyük günahı işleyenler, diğer günahları işlemede bir sakınca görmezler ve sonuçta, akan kanların ve irinlerin toplandığı gayya'da fokur, fokur kaynayarak cezalarını çekerler.
Ancak, tevbe edip namaza başlayanlar ve düzenli bir şekilde kazâ namazlarını kılanlar, günahlarından kurtulunca, Dünya'da ruhsal huzura ve âhiret'te Cennet'e kavuşurlar.
Namaza başlamak istediği halde, bir türlü başlayamayan, nefsine ve şeytana yenilen kardeşlerime tavsiyem;"Siz, namazı düşünmeyin. Öncelikle namazın anahtarını ele geçirmeye çalışın. Yani, abdest alın."
Abdest, namazın anahtarı ve mü'minlerin silahıdır. Bir elinizde anahtar ve diğer elinizde silah olduğu zaman, şeytan yanınıza yaklaşamadığı gibi, nefsinizin tembelliği, miskinliği gider ve rahatça namazı kılar ve gerçek mü'minlerden olursunuz.
Peki, gerçek mü'minler kimlerdir?
Yüce Allah buyuruyor;"Gerçek mü'minler ancak şunlardır ki, Allah'ın ismi anıldığı zaman (saygı ve sevgiden) kalpleri ürperir.
Onlara Allah'ın âyetleri okunduğu zaman îmânları (daha) güçlenir ve onlar, yalnızca Rab'lerine tevekkül ederler. Onlar (beş vakit) namazlarını dosdoğru, güzelce kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızık (mal) dan Allah yolunda infak ederler.
İşte onlar, hakiki ve gerçek mü'minlerdir. Onlar için Rab'leri katında (mânevî) dereceler, günahlarının bağışlanması ve (Cennet'te) sonsuz, tükenmez nimetler vardır." Enfal 2–3–4.
Alınları secde görmeyen, dine, irticâ ve dindarlara mürtecî diyen ve gerçek müslümanları din istismarcılığı ile suçlayıp, kendileri dinsizliği istismar edenler ve bundan bir çıkar sağlayanlara bir sözüm yok… Onlar zaten gidecekleri yere gidecekler.
Kaynak: Beyan dergisi, 05-2004
.
SEHİV SECDESİ
Hüsamettin VANLIOĞLU
Yanılarak vacibin terkinden dolayı iki secde, bir teşeh-hüd ve selam vacib olur.
Sehiv secdesi yapılmasını gerektiren durumlar tekrarlanırsa dahi sehiv secdesi tekrarlanmaz. Bir sehiv secdesi hepsi için geçerlidir.
Sehiv secdesi namazdaki bir yanılgıdan dolayı meydana gelen noksanlığı telafi etmek için meşru olduğundan, namaz kılanın vacibi kasden ter-ketmesi durumunda hem günahkar olur, hem de bu noksanı telafi etmesi için namazı i-ade etmesi vacib olur.
Bilerek vacibin terkedilmesi durumunda sehiv secdesi yapılmaz. Ancak zayıf bir görüşe göre, üç şey bunun dışındadır.
1. İlk oturuşu terketmek,
2. Birinci rek'atın bir secdesini namazın sonuna bırakmak.
3. Bir rükün (üç kere sübhanallah) söyleyebilecek zaman mik-tarınca düşünceye dalarak bir şey yapmamak.
Sehiv secdesi selamdan sonra yapmak sünnettir. En doğru görüşe göre, sehiv secdesini sağ tarafına selam vermeden önce yapmak tenzihen mekruhtur.
Sehiv secdesini düşüren sebepler:
1. Sabah namazının selamından hemen sonra güneşin doğması.
2. İkindi namazında selam vermeden hemen önce güneşin renginin kızıllaşması.
3. Selamdan sonra namazı devam ettirmeye engel; gülmek, konuşmak, yemek-içmek gibi bir durumun bulunması.
Sehiv secdesi hususunda imama uyan ve imama sonradan yetişenin hükmü:
1. İmama uyanın yaptığı yanlışlıktan dolayı sehiv secdesi yapması gerekmez. Ancak imam bir yanlışlık yaparsa, imamla birlikte sehiv secdesi yapar.
2. İmama sonradan yetişen, imamla beraber sehiv secdesi yapar. Sonra namazdan geriye kalan kısmı kılmak için ayağa kalkar.
3. İmama sonradan yeti-şen, imam selamı verdikten son-ra namazdan kavuşamadığı rek'atları kaza ederken, sehiv secdesini gerektiren birşey yaparsa, bunun için de sehiv sec-desi yapar. Fakat lahik olan kişi (Lahik: Namaza imamla birlikte başladığı halde kendisine uyku, gaflet veya cemaatın çokluğundan dolayı bir zahmet veya abdesti bozan birşey arız olupta namazın tamamını veya bir kısmım kılmayan kişidir)kaçırdığı kısımları imam selam verdikten sonra tek başına kılarken yanılarak yaptığı bir yanlışlıktan dolayı sehiv secdesi yapmaz.
Cuma ve bayram namazlarında imam, sehiv secdesini gerektiren bir durum olduğu halde sehiv secdesi yapmaz.
Çünkü bu, cemaatin çok olması sebebiyle fitne ve karışıklığa sebep olur.
En doğru görüşe göre imam veya tek başına namaz kılan kimse, farz namazlarının ilk oturuşunu yanılarak terkedip üçüncü rek'ata kalkarken yanıldığını anlasa, tamamen doğrulmamış oturur ve bu kişiye sehiv secdesi lazım gelmez.
İmama uyan kimse ikinci rek'ata kalksa -tamamen doğrulmuş bile olsa- nafile namaz kılanın böyle bir durumda oturması gerektiği gibi oturur.
İmama uyanın oturması imama uymasının gerekliliğinden dolayıdır. Nafile namaz kılanın oturmasının gerekli oluşu ise, nafilenin her iki rek'atının bir namaz kabul edilip farz oturuşu terketme durumu olduğundandır.
4. Farz namazlarda imam veya tek başına kılan, birinci oturuşu terkedip üçüncü rek'ata kalkması durumunda a-yakta durmaya daha yakın; yani sırtı eğik olmakla beraber belden aşağısı düzelmiş bir durumda iken geriye dönerse sevin secdesi yapar.
Oturması haline daha yakın bir durumda iken geriye dönerse sehiv secdesi yapması gerekmez.
Tamamen doğrulduktan sonra yanıldığını anlayıp geriye döner ve oturursa, namazın bozulup bozulmadığı ihtilaflıdır. Bu iki görüş ayrı ayrı kitaplarda sıhhata nisbet edilmiştir. Sahih olan, namazın bozulduğudur diyenler illet olarak farz olan ayakta durmanın farz olmayan birinci o-turuş için terkedilmesini göstermişlerdir. Sahih olan namazın bozulmadığıdır diyenler ise, illet olarak bir rek'attan daha az olan şeyi namaza ilave etmenin namazı bozmayacağı esasını almışlardır.
5. İmam veya tek başına kılan son oturuşu yanılarak terkedip fazla bir rek'ata kalkarsa, o fazla rek'atı secde ile kayıtlamadıkça; yani namazına tam bir rek'at ilave etmedikçe oturmaya döner ve farz olan son oturuşu tehir ettiği i-çin sehiv secdesi yapar.
6. Son oturuşu yanılarak terkedip kalktığı fazla rek'atın secdesini yapması durumunda bütün namazı nafileye döner. dilerse -ikindi namazında olsa bile beşinci rek'ata altıncı rek'atı, sabah namazında ise ü-çüncü rek'ata dördüncü rek'atı ilave eder. Sahih olan görüşe göre, bu şekilde ilave yapmanın hiçbir kerahati yoktur. Ve sehiv secdesi gerekmez. Bu kıldığı namazlar nafile olduğundan farz namazları yeniden kılar.
7. Son oturuşu yaptıktan (teşehhüd miktarı oturduktan) sonra selamdan önce yanılarak ayağa kalksa oturur ve teşehhüdü i-ade etmeden sela verir. Şayet o (fazladan) rek'atın secdesini yaparsa farzı batıl olmaz. Fazla rek'ata, iki rek'atlı nafile olabilmesi için bir rek'at daha i-lave eder ve her iki durumda sehiv secdesi yapar.(1)
Kaynak: Beyan dergisi, 07-1999
Rasûlullah'ın Namazı
Rasûl-i Ekrem, iman, ahlak, ibadet ve takvâ açısından insanların en mükemmeli idi. Onun kadar Allah’tan korkan, onun kadar Allah’a bağlı olan, onun kadar ibadetlerde yoğunlaşan, onun kadar ahlakta kemâle ulaşan bir kimse yoktur. O, bütün hal ve hareketlerinde “üsve-i hasene” yani uyulacak, takip edilecek ve izlenecek örnek ve en güzel bir şahsiyetin sahibidir. Onun hayatı, Allah’ın rızasını kazandıracak davranışları kazanmak isteyenler için mükemmel ve canlı misallerle doludur. Bu yazımızda, Hz. Peygamberin, Allah’a kullukta gösterdiği hassasiyetten birkaç misal vermeye çalışacağız.
1- Namazlara Karşı Gösterdiği Yoğunluk ve Hassasiyet
Hz. Peygamber, devletin ve halkın işlerini yürütmesinin yanında Allah tarafından elçi olarak gönderilmesinin temel gayesi olan tebliğ görevini de en zor şartlarda bile yerine getirmenin gayreti içersindeydi. Mescid-i Nebevîde kıldırdığı farz namazlarının haricinde o kadar yorulmasına ve zahmetlere katlanmasına rağmen hücre-i saâdetlerinde istirahata çekildiği zamanda namazlarına yoğun olarak devam ettiğini görmekteyiz. Bu hususta Hz. Âişe’nin rivâyetine göre Resûlüllah (s.a.v) ayakları patlayacak dereceye gelinceye kadar namaz kılardı. Hz. Âişe “Ya Resûlellah! Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını sana bağışladığı halde böyle mi yapıyorsun? (bu zahmete katlanıyorsun)” deyince Hz. Peygamber “ Ya Aişe Şükreden bir kul olmayayım mı?”1 buyurmuştur. Muğîre b. Şu’be’nin rivayetine göre Hz. Peygamber ayakları şişinceye kadar namaz kılardı.2
Abdullah b. Ömer (r.a), Hz. Aişe’ye “Resûlüllah’tan gördüğün en şaşırtıcı şeyi bana haber verir misin” diye sorunca Hz. Aişe uzun müddet ağlamış ve sonra şöyle demiştir: “Onun her işi hayret verici idi. Bir gece yanıma geldi, hatta cildini cildime dokundurdu ve sonra şöyle buyurdu: “Ey Aişe, bu gece bana Rabbime ibadet etmek için izin verir misin.” Bunun üzerine ben “Ey Allah’ın Resûlü! Ben senin yakınlığını severim, isteklerini de severim, Rabbine ibadet etmeni de severim, izinlisin” dedim. (Ben bunu söyleyince) Resûlüllah kalktı, odadaki su ibriğinin yanına gitti, abdest aldı, suyu da çok dökmedi, sonra namaz kılmaya başladı. Ağlıyordu, hatta ağlamaktan sakalı ıslandı. Sonra secde etti ve ağlamaya devam ediyordu. Ağlamasından yer ıslanmıştı. Sonra yan tarafına yattı ve yine ağlıyordu. Sonra Bilal geldi, kendisini sabah namazına çağırıyordu. Bilal onun ağlamasını görünce “Ey Allah’ın Resûlü! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde seni ağlatan şey nedir? Bunun üzerine Hz. Peygamber “Ey Bilal! şükreden bir kul olmayayım mı?” Nasıl ağlamayayım? Allah Teâlâ bu gece bana “Göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır”3 âyetini indirdi” dedikten sonra şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun bunu okuyup ta bunun hakkında düşünmeyene!” Diğer bir rivayette ise “ vay bunu çeneleri arasında çiğneyip te bunun üzerinde düşünmeyenlere!” buyurmuştur.4 Görüldüğü gibi Hz. Âişe uyumamış ve dikkatle yatağından ayrılan Resûl-i Ekrem’in hal ve hareketini izlemiş, onun evinde yaptığı ibadetin mahiyetini ümmete duyurarak büyük bir hizmeti ifa etmiştir. Resûlullah’ın özel hayatını ümmete en fazla yansıtan ve duyuran bu annemiz olmuştur.
2- Hz. Peygamberin Son Hastalığında Namaz İçin Gösterdiği Hassasiyet
Hz. Peygamber, âhirete irtihal edeceği sırada bile namazı düşünüyor ve bu konuda ümmetine önemli mesaj sunmayı ihmal etmiyordu. Ubeydullah b. Abdillah şöyle bildirir: Âişe’nin yanına girdim ve kendisine “Bana Resûlüllah (sa.v) in hastalığından bahsetmez misin?” deyince Hz. Âişe “evet” dedi (ve şunları söyledi): “Peygamber(s.a.v) in hastalığı ağırlaştı. (Bir ara) “insanlar namaz kıldı mı?” diye sordu. Biz: Hayır seni bekliyorlar ey Allah’ın Resûlü dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “(Öyle ise) benim için leğene su koyun” buyurdu. Dediğini hemen yerine getirdik, Resûlüllah (s.a.v) yıkandı. Sonra kalkmak için davrandı. Fakat bayıldı. Sonra ayılarak: “İnsanlar namazı kıldı mı?” diye sordu.... ve bu hal üç defa tekrar etmiştir. ...Sonra Resûlüllah (s.a.v) kendisinde biraz hafiflik hissederek biri Abbas olmak üzere iki kişinin arasında öğle namazına çıktı. Ebû Bekir cemaatle namaz kıldırıyordu. Ebu Bekir onu görünce geri çekilmeye davrandı, fakat Peygamber (s.a.v) ona geriye çekilmemesi için işaret etti. Yanındaki iki zata: “Beni onun yanı başına oturtun” buyurdu. Onlar da kendisini Ebu Bekir’in yanı başına oturttular. Ebu Bekir ayakta Peygamber (s.a.v) in namazına uymuş, cemaat ta Ebu Bekir’in namazına uymuş olarak namaz kılıyorlardı. Peygamber (s.a.v) ise oturuyordu...”5
Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, ayakta namazda duramayacak ve mescide yardımsız gidemeyecek durumda ağır hasta olmasına rağmen, ashabının namaz kılıp kılmadıklarını sormuş, cemaate iştirak etmenin hasreti ile yanıp tutuşmuştur. Kelime-i Şahadetten sonra İslam’ın en önemli rüknü olan namaz hususundaki hassasiyetini göstermiş ve cemaate iştirak etmenin önemini Allah’a kavuşmasına ramak kala bütün ümmetine göstermiştir.
3- Hz. Peygamber Namazlarda Uzun Kıraatte Bulunması
Hz. Peygamber’in, namazlarda özellikle tek başına kıldığı namazlarda kıraati uzun tuttuğu rivayet edilmektedir. Huzeyfe (r.a) bu hususta şu malumatı verir: “Bir gece Peygamber (s.av) ile birlikte namaz kıldım. Bakara sûresine başladı, ben (içimden) yüz âyeti tamamlayınca rükû eder; dedim. Sonra devam etti. Ben (içimden) bütün sûreyi bir rek’atda okuyacak; dedim. O yine devam etti. Ben bu sûre ile rükua varır, dedim. Sonra Nisâ sûresine başladı. Onu da okudu. Sonra Âl-i İmrân sûresine başladı; onu da okudu. Ağır ağır okuyordu, içinde tesbih bulunan bir âyete gelince tesbih ediyor; istek (rahmet ve bağışlanma) âyetine gelince istiyor; teavvüz (sığınma) âyetine gelince (Allah’a) sığınıyordu...”6
Bu hadis, Hz. Peygamber’in bazı zamanlarda namaz kılarken uzun kıraatte bulunduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Resûl-i Ekrem, cemaatle namaz kılınması esnasında imamın kıraati hafif yapmasını istemiştir. Bu konuda şöyle buyurmuştur: “Biriniz cemaate imam olursa, namazı hafif kıldırsın. Çünkü onların içerisinde küçük, yaşlı, zayıf ve hasta olanlar vardır. Kendi kendine kıldığı vakit istediği gibi kılsın. Yalnız başına kıldığı zaman, namazını istediği kadar uzatsın.”7
Resûl-i Ekrem’in namaz kıldırması hakkında Hz. Enes şu bilgiyi verir: “Ben Peygamber (s.v.a) den daha hafif ve ondan daha tamam namaz kıldıran hiçbir imamın arkasında namaz kılmadım. Şayet bir çocuğun ağlamasını işitirse, annesini sıkıntıya düşürmekten endişe duyduğu için namazı hafif kıldırırdı.” Yine Enes (r.a) ın rivayetine göre Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ben (bazen) namaz kıldırmaya kalktığımda namazı uzatmak isterim (uzatmak niyeti ile namaza başlarım). Fakat bir çocuğun ağlayışını duyunca, annesinin çocuğun ağlamasından dolayı üzüleceğini, ıstırap duyacağını bildiğimden ve ayrıca annesine sıkıntı vermeyi ve zorluk çıkarmayı uygun görmediğimden dolayı kıraatimi kısa tutarım”8 Bu hadisler, cemaatle namaz kılınması sırasında, insanları nefret ettirmeden, bıktırmadan namaz kıldırmanın önemini göstermektedir. Resûlüllah (s.a.v) in namazı hafif kıldırıldığına işaret edilen hadiste ayrıca onun namazı tam kıldırdığına da dikkat çekilmiştir. Görüldüğü gibi o, insanlara kulluktan söz ederken, öncelikle bunu en yoğun bir şekilde kendisi uyguluyordu. Hatta, onun terbiyesinde yetişmiş ve bu alanda ün yapmış bir sahabi bile onun uygulamasına zor dayanıyordu
4- Hz. Peygamber’in Ömrünün Sonuna Doğru İbadetini Yoğunlaştırması
Hz. Peygamber, Nasr sûresinin indirilmesinden sonra daha çok tövbe ve istiğfara devam etmiş, “Sübhanellâhi ve bi hamdihi estağfirullah ve etûbü ileyh” (Allah’ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih eder ve sana hamdeder ve sana yönelirim. Beni bağışla Allah’ım) cümlesini her fırsatta söylerdi.9
Hz. Âişe’nin rivayetine göre Peygamber (s.a.v), rükua ve secdeye vardığı zaman “Sübhânekellâhümme rabbenâ ve bi hamdike Allahümmeğfirlî” (seni noksan sıfatlardan tenzih ederim ve sana hamdederim. Ey Allahım! Beni bağışla)10
Çoğunluğun rivayetine göre Nasr sûresi, Mekke’nin fethinden önce indirilmiştir. Bu sûre, Hz. Peygamberin ölümünün yaklaştığını haber vermektedir. Hz. Peygambere tövbe ve istiğfarın emredilmesi, onun ecelinin yaklaştığına bir işarettir. Bu yüzden Nasr sûresine “tevdî’ sûresi” (vedalaşma sûresi) adı verilmiştir. 11 Hz. Peygamberin bu sûrenin inmesinden iki yıl sonra vefat ettiği söylenmiştir.12
Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber, ömrünün sonlarına doğru ibadetlerini ve istiğfarını yoğunlaştırmıştır. Allah tarafından geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlandığı bildirildiği halde Resûl-i Ekrem’den bağışlanma talebinde bulunması ve tövbe etmesi istenmiştir. Bu uygulama ve davranış Resûlüllah’ın zatında bütün ümmetten istenmektedir. Bu sebeple herkes ömrünün sonuna doğru daha fazla ibadetini yoğunlaştırmalı ve daha fazla tövbe ve istiğfarda bulunmalıdır. Ömrünün hangi zaman ve hangi noktada son bulacağını kimse bilemez. Müslüman, hemen ölecekmiş duygusuyla âhiret hazırlığını her zaman ve hiç ara vermeden yapmalı ve Hz. Peygamberin hayatından ve ibadetlere karşı gösterdiği hassasiyetten ders almalıdır.
--------------------------------------------------------------------------------
Dipnotlar: 1) Buharî, Teheccüd, 6, Müslim, Münâfikûn, 81; Nesâî, Kıyâmü’l-Leyl, 17; Tirmizî, Salat, 187. 2) Bkz. Müslim, Münâfikûn, 79-80. 3) Âl-i İmrân, 3/190. 4) İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, İstanbul, 1981, II, 164. 5) Müslim, Salât, 90. 6) Müslim, Müsâfirûn, 203. 7) Buharî, Ezân, 63; Müslim, Salât, 183-184; Tirmizî, Salât, 61; İbn Mâce, İkâmet, 48; Ahmed b. Hanbel, II, 256, 393, 502, 537. Buhârî, Ezân, 65, 163; Müslim, Salât, 190-192; Ebû Dâvûd, Salât, 123; Nesâî, İmâmet, 35; İbn Mâce, İkâmet, 49; Ahmed b. Hanbel, III, 109, 153, 182. 9) Ahmed b. Hanbel, VI, 35. 10) Buharî, Süre-i Nasr, 110. 11) Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, Beyrut, ts. VI, 596. 12) Hazin, Lübâbu’t-Te’vîl, Beyrut,ts, VI, 596; Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl, Beyrut, ts, VI, 596.
Kaynak: Altinoluk dergisi, 12/2004
.XXXXXXXXXXXXXXXX
Kaynaklar
- Asim Uysal , Izahli Büyük NAMAZ HOCASI
- Yusuf Kerimoglu, Emanet ve Ehliyet (Islam Ilmahali)
- Abdurrahman Cezírí, Dört mezhebe göre Islam Fikhi
- Hasan Büyür, Namaz Bilinci
- C. Kaplan, Islam
-
|
|
|
İmama sonradan uyan kimse namazını nasıl tamamlamalı?
ALİ DEMİREL
Cemaatle kılınan bir namaza sonradan yetiştiniz. Namazı nasıl kılacak ve nasıl tamamlayacaksınız? Her müslümanın bunları bilmesi gerekir.
Namaz, insanın ruh ve kalbiyle yıkanması, Allah’ın huzuruna kabul edilmeye hazır hale gelmesi demektir. Bu yönüyle o, insanın manen inşiraha kavuşmasını temin eden müstesna ve hususi bir ibadettir. Onun sayesinde kul, hem kalbî huzura kavuşur hem de Yaratan’ının rızasını kazanmış olur.
Namaz, insan hayatında günde beş defa bu inşirahı temin eder. Onda huzur bulamayan bir insan, hiçbir yerde huzur bulamaz. Günde kılınan beş vakit namaz, kalbî hayatında yükselmek isteyen gönüller için, günde beş defa mirac yapmak ve Allah’a ulaşmak için merdiven vazifesi görür. Bize düşen görev Rabb’imize yaklaşma noktasında bir merdiven vazifesi gören namazı hakkıyla kılmayı öğrenmek ve onu eda etmektir. Cemaatle namaz kılarken cemaate sonradan yetişen kişinin namazı nasıl tamamlayacağı hususu hep kafaları karıştırır. Aslında mesele hiç de zor değildir.
Öncelikle birkaç prensibi net olarak kavramak gerekir:
1. Cemaat namazına, imam ilk rekâtın rükûsundan doğrulmadan önce yetişen kimseye müdrik (cemaate yetişen) denir. Müdrik, imama namazın başından sonuna uymuş olduğundan, bütün namazı imamla birlikte kılar.
2. Cemaatle namaza sonradan yetişmede, herhangi bir rekât için rükû yapılıp yapılmaması esas alınır.
3. İmam, rükûdan kalkmadan önce yetişerek, çok kısa bir süreliğine de olsa, (en az bir defa subhâne rabbbiyel azim deme süresinde) imamla birlikte rükû yapan kimse o rekate yetişmiş olur. Dolayısıyla bu rekâtla ilgili herhangi bir işlemi kaza etmesi gerekmez. Mesela, imama ilk rekâtın rükûsunda yetişen kimse, namaza daha başında yetişmiş demektir.
4. İmam rükûdan kalktıktan sonra cemaata yetişen kimse, o rekâtı bütünüyle kaçırmış olur, secdeleri imamla birlikte yapar, sonraki rekâta kalkar. İmamla birlikte üç rekat kıldıktan sonra kaçırdığı bir rekâtı imam selam verdikten sonra tamamlar.
5. Namaza imamla beraber başlayamayan, yani imama sonradan uyan kimseye mesbuk denir. Mesbuk, kılamadığı rekât veya rekâtları, kural olarak (tıpkı matematikteki boş kümeler gibi) boş geçmiş kabul ederek, imamın sağ tarafına/ilk selâmından sonra, kendisi selâm vermeyip ‘Allahu ekber’ diyerek kalkar.
6. İmama sonradan uyan kimsenin kaçırmış olduğu rekâtlar ilk rekatlar olduğu için, imamdan sonra kılınacak olan rekâtlar namazın ilk rekâtları olur. Bu nedenle, tek başına namaz kılarken ilk rekâtta neler okunuyorsa, imam selam verdikten sonra kılınacak rekâtlarda da ona göre okuma yapılmalıdır. Bundan kastedilen şey şudur: İmam selam verdikten sonra kılınan ilk rekât, namazın ilk rekâtının kazası olduğuna göre, bu rekâtta sübhaneke duası okunur, ardından euzu besmele çekilerek Fatiha ve zammı sûre okunur. İmam selamından sonra (varsa) kılınacak ikinci rekâtta da zammı sûre okunmalıdır. Çünkü bu da namazın ikinci rekâtı yerine geçmektedir.
Sabah namazının ikinci rekâtına yetiştim
Sabah namazının ikinci rekâtında imama uyan kimse, tekbir alıp susar. Son oturuşta et-Tehiyyâtü’yü okur, imam selâm verince ayağa kalkar ve imamla birlikte kılmadığı ilk rekâtı kılmaya başlar. Sübhaneke’den, eûzü ile besmeleden sonra Fâtiha ile bir miktar daha Kur’an okur, rükû ve secdelerden sonra oturup Tahiyyât ile Salavatı ve Rabbenâ âtinâ dualarını okuyarak selâm verir.
Öğle namazının son rekâtında cemaate yetiştim
Kişi, dört rekâtlı namazlardan birinin dördüncü rekâtında imama uysa, (ayakta ya da rükûya yetişerek imama uysa) imam ile teşehhüde oturduktan sonra kalkar, Sübhaneke, eûzü besmele, Fatiha ve bir miktar Kur’an okur. Rükû ve secdelerden sonra oturur. Yalnız Tahiyyat’ı okur. Ondan sonra kalkar. Besmele ile Fatiha’yı ve bir miktar daha Kur’an ayetlerini okur. Sonra rükû ve secdelere varır, oturmaksızın kalkar. Yalnız besmele ve Fatiha ile bir rekât daha kılarak son oturuşu yapar. Tahiyyat’ı, salavatları ve duaları okuyup selâm vererek namazını tamamlar.
Akşam namazının son rekâtında imama yetiştim
Akşam namazının son rekâtını imamla birlikte kılan kimse, imam selam verdikten sonra ayağa kalkar. Sübhaneke, eûzü besmele, Fatiha ve bir miktar daha Kur’an-ı Kerim okur. Rükû ve secdelerden sonra oturur ve yalnız Tahiyyat’ı okur. Sonra “Allahu ekber” diyerek ayağa kalkar, yalnız besmele ile Fatiha ve bir miktar daha Kur’an-ı Kerim okuyarak rükû ve secdeleri yapar. Sonra son oturuş yaparak selâm ile namazdan çıkar.
İkindi namazının ikinci rekâtından itibaren cemaate uydum
Kişi, dört rekâtlı namazların ikinci rekâtında imama uyacak olsa, üç rekâtı imamla kılmış olur. Teşehhüdden sonra imam selâm verince ayağa kalkar. Sübhaneke’yi, besmeleyi, Fatiha’yı ve okuyacağı ayetleri okur. Rükû ve secdelere varıp son oturuşu yapar. Selâm verip namazını tamamlar.
Yatsı namazının üçüncü rekâtında imama yetiştim
Kişi, dört rekâtlı namazların üçüncü rekâtından başlayarak imama uysa, imamla beraber son oturuşta yalnız Tahiyyat’ı okur. İmam selâm verdikten sonra kalkar, Sübhaneke, eûzü besmele, Fatiha ve bir miktar daha Kur’an okur. Rükû ve secdelere varır, sonra kalkar yalnız besmele ile Fatiha’yı okur. Biraz daha Kur’an-ı Kerim okur. Yine rükû ve secdelere gider. Teşehhüde oturur. Tahiyyat’ı, salavatları ve Rabbena âtinâ duasını okuyarak selâmla namazını tamamlar.
Cemaate imam dördüncü rekâtın rükûsunu tamamladıktan sonra yetiştim
Cemaatle kılınmakta olan herhangi bir namazın son rekâtına, imam rükûdan kalktıktan sonra katılan bir kimse, imamla beraber hiç rekât kılmamış sayılır. Bu durumda imam selâm verdikten sonra (selâm verilmeden) kalkılıp, bütün rekâtlar kılınır (tek başına, namaza yeni başlamış gibi). Kişi buna rağmen, cemaatle namaz kılmış gibi sevap alır.
Cemaate uymak için camiye geldiğimde ilk rekâtın rükûsunu yaptıklarını gördüm. Cemaatin ikinci rekâta kalkmasını beklemem gerekir mi?
Kişi, rükûyu kaçırdıktan sonra cemaatin diğer rekâta kalkmasını beklemesine gerek yoktur. Hemen imama uyup secdeye gidebilir. Her ne kadar o rekâtı kılmamış olsa da namaza bir an önce başlamak güzel bir davranış olur.
Şafii fıkhına uyan kimseler nelere dikkat etmeli?
Mesbuk kimse şudur: Herhangi bir rekata, o rekata Fatiha sığacak kadar bir zaman içinde yetişemeyen kimsedir. İmam rükudan sonraki bir yerdeyse, mesbuk iftitah tekbiri getirdikten sonra, Fatiha okumasına gerek kalmaksızın imama uyar. O rekatı sonra yeniden kılar. Ama imam rükuda veya rükudan önceki bir pozisyondaysa aşağıdaki hususlara göre hareket eder:
İmama yetişemeyeceği korkusu olan kimse, sünnetleri yerine getirmeksizin, iftitah tekbiri getirip hemen Fatiha'yı okumaya başlamalıdır. Buna rağmen, kişinin Fatiha'sı bitmeden imam rükuya giderse, Fatiha'nın kalan kısmı okunmadan rükuya gidilir ve imama yetişilir. Bu durumda o rekat kılınmış sayılır. İmam rükuya gittiği halde Fatiha'yı tamamlamakta ısrar ederse bakılır: İmam rükudan kalkmadan önce Fatiha'sını tamamlayıp rükuya yetişirse, o rekat kılınmış sayılır. Eğer kişi rükuya gitmeden imam rükudan kalkarsa, o rekat kaçırılmış sayılır; ancak namaz batıl olmaz (imamdan bir rükun geri kalma durumu). Eğer imam secdeye gitmek için eğilmeye başladığı halde o kişi hâlâ ayakta ise (imamdan iki rükun geri kaldığı için) namazı batıl olur; çünkü bunu geçerli bir özür olmadan yapmıştır.
İmama uyan kişi rükusunda eğer Fatiha'yı terk ettiğini bilir yahut bundan şüphelenirse, bir daha geri dönmez, imam selam verdikten sonra bir rekat daha kılar. Çünkü kıldığı rekat sayılmamış olur.
İmama uyan kişi Fatiha'yı terk ettiğini bilse, yahut bundan şüphelenirse, bu esnada imam da rükuya varsa, kendisi ise henüz rükuya varmamışsa, Fatiha'yı okuması vacib olur. Böyle bir kimse özrü sebebiyle imamdan geri kalmış sayılacağından, Fatiha'sını tamamlar ve kendi namazının sırasına göre imamın arkasından devam eder. Kıldığı rekat de sayılır. Ancak imamdan üç veya daha fazla rükun geri kalmamak şartıyla. Aksi halde, Fatiha suresini bitiren kimse hemen imamın bulunduğu harekete geçer (diğer hareketleri atlar) ve kıldığı rekat de sayılmaz, imam selam verdikten sonra o rekatı yeniden kılar.
İmam ile beraber kılınan rekatlar namazın ilk rekatları yerine geçer. İmam selamından sonra kılınan namazlarsa sonraki rekatlar yerine geçer. Bu nedenle, tek başına kılınan ilk rekatte istiftah duası okunmasına gerek yoktur. Çünkü bu namazın ilk rekatı yerine geçen bir rekat değildir. Ancak buna rağmen, şuna dikkat etmek gerekir: İlk bir ya da iki rekatı kaçıran kimsenin, imam selam verdikten sonra kılacağı rekatlarda zammı sure okuması sünnettir. Böylece zammı sure sayısının normalde olduğu gibi ikiye tamamlanması uygundur.
Sabah namazının ilk rekatında cemaate yetişemeyen bir kimse, cemaatle beraber ikinci rekatte kunut duası (sabah namazının ikinci rekatında, rükudan kalktıktan sonra okunan dua) okuyacaktır. O kimse imam selam verdikten sonra kılacağı diğer rekatte de kunut duasını okumalıdır. Çünkü aslolan kişinin kendi ikinci rekatinde, rükudan sonra kunut duasını okumasıdır. Bu durumda, iki tane kunut duası okunması sorun olmaz. Tıpkı üç oturuş yapılabilme durumu
Kaynak: ailem dergisi, Sayı: 220
|
|
|
.
|