 |
|
|
 |
 |
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
 |
 |
|
|
 |
İntihar etmek, adam öldürmekten daha büyük günahtır. * Size dininizi imanınızı öğreten, ehli sünnet itikadı üzere yetiştiren ana-babanızın rızasını duasını ...
www.dinimizislam.com/detay.a
|
İntihar etmek
|
Sual: Düşmanın işkence ve tecavüzüne maruz kalacağını bilenin kendini ve yakınlarını öldürmesi veya acı duymamak için uyku hapı ile intihar etmesi günah mı?
CEVAP
Hastalık ve dünya sıkıntılarından kurtulmak için ölümü istemek caiz değildir. Fakat dindeki fitneler sebebiyle ölüm istenebilir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadıkça iyiliği artar. Kötü ise, hatalarından dönüp doğru yola gelebilir.) [Buhari]
(Sıkıntılardan dolayı ölümü istemeyin! Dayanamayan, "Ya Rabbi, hakkımda yaşamak hayırlı ise, yaşamayı, ölmek hayırlı ise, ölümü nasip et!" desin!) [Buhari]
Düşmanın her türlü işkence ve tecavüzüne maruz kalacağını bilen kimsenin kendini ve yakınlarını öldürmesi caiz değildir. Zorla tecavüze uğrayan günah işlemiş de olmaz. Ayrıca düşman elinde ölen şehit olur. Şehit olan kimse, ölüm acısını duymaz.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Şehit, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyametin dehşeti, hesap, mizan, sırat onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider.)[Beyheki]
Genel olarak imansız veya imanı zayıf olan intihar eder. Müslüman, intiharı düşünmez. Çünkü intihar, bir çare, bir kurtuluş değil, aksine tarifi imkansız azaplara kendini atmak demektir.
Ölüm acısı çok şiddetlidir
İntihar etmek, küfre yakın çok büyük günah olduğu için, ölürken dayanılmaz acılara maruz kalınır. Ölüm acısı, sanıldığı gibi bir an değildir. İntihar edince ahirette de daha büyük acılara girilir. Ahiret sıkıntıları dünya sıkıntıları gibi değildir. Çok ağırdır. Dünya sıkıntılarına dayanamayıp intihar eden, ölüm acısına ve ahiret sıkıntılarına nasıl dayanır? İntihar eden, dirilene kadar intihar acısını duyar. Kendini öldürmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Kendinizi öldürmeyiniz!) [Nisa 29]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Bir şeyle canına kıyana, Cehennemde onunla azap edilir.)[Buhari]
(İple boğazını sıkarak intihar eden, boğazı sıkılarak azap görür. Herhangi bir bıçakla intihar eden, Cehennemde bıçaklanarak azap görür.) [Buhari]
Bir kâfir, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturulduktan sonra da ölse, çok şiddetli olan ölüm acısını duyar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir.)[Ebu Nuaym]
(Ölüm acısı çok şiddetli ise de, ölümden sonraki acılara göre çok hafiftir.) [İ.Ahmed]
Dirilene kadar ölüm acısı duyulur. (İ.Evzai)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Ölmek felaket değil, öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek, tedbirini almamak felakettir.)
Narkozlu hasta, ameliyat acısını duymadığı gibi, salih mümin de kurşun yağmuruna tutulsa, vücudu dilim dilim dilinse ölüm acısını duymaz. Hazret-i Yusuf’un güzelliği karşısında kendinden geçen kadınlar, ellerini kestikleri halde farkına varamadılar. Ölüm meleğinin güzel suretini gören mümine Allahü teâlâ acı duyurmaz. İntihar etmek çok büyük günah ise de, intihar eden kâfir olmadığı için cenaze namazı kılınır.
Bizde, Tanzimat’tan sonra tek tük intihar olayları görülmeye başladı. Müslümanların çok olması intiharın yaygınlaşmasını önlemiştir. İntihar kelimesi, Tanzimat’tan önce yazılan lügatlarda bile yoktu. Dinsizliğin ve inanç zayıflığının intihar üzerindeki etkisi büyüktür. Avrupa’da, hayat standardı yüksek olan yerlerde, intihar oranı daha yüksektir. Bu oran, kuzeye gidildikçe artıyor. Avrupa’daki intihar oranı Türkiye’dekinden 15-20 kat daha fazladır. Mesela Fransa’da 100 bin kişiden 44’ü intihar etmektedir. İntiharda Türkiye en alt sıralardadır.
Eskiden İstanbul’da yıllarca kalmış olan araştırmacı Fransız Dr. A. Bayer diyor ki:
(Batı ülkelerinde insanların yalnız kalması, hayattan nefret etmeye, hatta intihara yol açmaktadır. Halbuki Müslüman Türkler arasında hiçbir zaman bu hâle tesadüf edilmez; medeni sayılan milletlerde çok sık görülen intiharı onlar bilmez. Müslümanlar, Allah’ın kendilerine bahşettiği varlığa tecavüzün, Allah’a karşı gelmek olduğuna inandıkları için, intiharı düşünmezler. Bunun için, intihar eden hiçbir İslam âlimi yoktur.)
Maalesef şimdiki bazı gençler, Avrupa'nın her türlü kötülüğüne özeniyorlar. İntihar etmek de bunlardan biridir.
Sual: İntihar eden veya öldürülen kimse, eceli ile ölmez mi?
CEVAP
Muteber kitaplarda diyor ki:
Öldürülen kimse de, eceliyle ölür, ömrü ortadan kesilmiş olmaz. Ecel birdir. (Akâid-i Nesefi s.3, Cevheret-üt-tevhid 89. beyt, Avn-ül-mürid c.2 s.982, Bed-ul-emâli 62. beyt, Merah-ul-meâli s.209,Hediyyet-ül-mehdiyyin s.5, Nűr-ul-islâm s.246, Fıkhi ekber şerhi334, Hadika c.1 s.265, Teftâzâni-Şerh-il-akâid s.211, Ithaf-ul-mürids.213, Tenvir-ul-kulűb s.61, Berika s.233, Nuhbet-ül-leâli s.36, Hak dini Kur’ân dili c.2 s.1195)
Sual: (İntihar etmek benim kaderimde, alınyazımda var ise, günahı bana ait olmaz) demek doğru mu?
CEVAP
Bu çok yanlıştır. Ezeldeki takdir, yani alınyazısı, bir emir değil, bir ilimdir. Kader, yani alınyazısı, Allahü teâlânın ezeli ilmi ile, insanların ve diğer yaratıkların yapacağı işleri bilmesi demektir. Kur'an-ı kerimde,(Allah her şeyi en iyi bilir) buyuruluyor. Allahü teâlâ da, ezeli ilmi ile, kulların kendi istekleri ile, günah veya sevap işleyeceğini, ne kadar yaşayacağını ve intihar edip etmeyeceğini bilir. Onun bu bilmesi, kulların yaptıkları işlere zorla bir müdahale değildir. Bu bakımdan günah işleyen de, intihar eden de, kendi isteği ile bunları yapmıştır.
Günah işleyen kâfir olmaz
Sual: Mehdi olduğunu söyleyen biri, «İntihar etmek küfürdür. Nisa suresinin 29. âyetinde yazıyor. Kâfir olduğu için cenaze namazı da kılınmaz» diyor. İntihar eden dini inkâr etmiyor ki, niye küfür olsun? Sadece haram işliyor. Amel imandan parça değil ki. Bu mutezile itikadı değil mi?
CEVAP
Evet, Mutezile inancı böyledir. Bu bâtıl inanç, sinsice Müslümanlar arasında yayılmaya çalışılmaktadır. Amel imandan parça değildir. Yani günah işleyen kâfir olmaz. Günah işleyen kâfir olsaydı, yeryüzünde müslüman kalmazdı. İntihar edene kâfir denmez. Din kitapları diyor ki:
Şuuru yerinde iken intihar etmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır. (Berika)
İntihar eden kâfir olmadığı için cenaze namazı kılınır. (Dürer ve Gurer)
Şimdi bildirilen âyete bakalım:
(Ey iman edenler, aranızda karşılıklı rızaya dayanan ticaret hâli müstesna, mallarınızı, bâtıl [haksız ve haram] yolla yemeyin ve nefslerinizi öldürmeyin. Elbette Allah size merhamet eder. Düşmanlıkla, zulüm ve tecavüz ile bu yasakları işleyeni ateşe koyarız; bu ise Allah’a çok kolaydır.) [Nisa 29-30]
Burada faiz, kumar gibi bâtıl yollarla kazanç sağlayanların da Cehenneme atılacağı bildiriliyor. Haram yoldan para kazanmak küfür değil haramdır. Haram işleyenler elbette cezalandırılır.
(Nefslerinizi öldürmeyin) âyeti için, tefsirlerde, (Birbirinizin canına kıymayın) demek olduğu bildiriliyor. Başkasının canına kıymak da haramdır, küfür değildir. Sadece, müslümanı, müslüman olduğu için öldürmek küfürdür. Bu ise farklı şeydir. Müslümanı, müslüman olduğu için öldürmek ise İslam’a düşmanlık olduğundan dolayı küfürdür.
İntihara tevbe
Sual: Bir Müslüman intihar etmek için çok hap veya zehir içse, sonra pişman olup tevbe etse, az sonra ölse, intihar günahı affolur mu?
CEVAP
Evet, affolur. İntihar etmek, başkalarını öldürmekten daha büyük günahtır. Kabirde Cehennem azabı çeker. Hemen ölmeyip tevbe ederse, bütün günahları affolur. Kabir azabı da çekmez. (İslam Ahlakı)
Yeis halindeki tevbenin kabulü hususunda ihtilaf edilmiş ise de, muhtar kavle göre Müslümanın tevbe etmesi sahih olur, fakat, kâfirin imana gelmesi sahih olmaz. (Dürr-ül muhtar)
Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.) [Bekara 37]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ölmeden az bir süre önce, tevbe edenin tevbesi kabul olur.) [İ. Ahmed]
İntihar, onursuz bir davranıştır
Sual: Bazı ülkelerde, işinde başarılı olmayanlar, yolsuzluğa karıştığı anlaşılan bakanlar, yöneticiler intihar ediyorlar. Bunun için de, intihar için onurlu davranış diyorlar. Bu doğru mudur?
CEVAP
Kesinlikle doğru değildir. Batının ilim ve teknikteki yenilikleri alınacağı yerde, her türlü ahlaksızlıkları taklit ediliyor. İntihar etmek de bunlardan biridir.
İmanı olan, intiharı düşünmez. İntihar bir kurtuluş değil, sonsuz acı azapların başlangıcıdır. İntihar etmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır!
Ötanazi
Sual: Ötenazi caiz midir?
CEVAP
Fransızcası euthanasie’dir. Ötenazi değil, doğrusu ötanazidir. Kelime olarak ölme hakkı demektir. Tedavisi mümkün olmadığı söylenen hastalıklarda, ilaç verip uyutarak veya başka şekilde, insanı veya hayvanı öldürmek demektir. Batılılar buna, acı çektirmeden öldürme diyorlar. Ölüm acısının dehşetini bilmedikleri için böyle yanlışlıklar yapıyorlar. Ölüm acısı, dünya acılarının hepsinden daha acıdır. Bir kâfir, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturulduktan sonra da ölse, çok şiddetli olan ölüm acısını duyar. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Allahü teâlâya yemin ederim ki, ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir.) [Ebu Nuaym]
Ölüm acısından bir damla, dağ üzerine konsa, dağ tamamen erirdi.Şerh-i Hutab’da da böyle bildiriliyor. (Şir’a şerhi)
Avrupalılar, acı çekmeyeceğini zannederek, hayvanların başına tokmak vurup bayıltarak öldürüyorlarmış. Bu iş, hayvanlara eziyettir, haramdır. Hâlbuki boğazından Besmeleyle kesilince, hayvanlar acı duymaz. Şehitler ve mümin olanlar da, ölüm acısını duymazlar. Acıyı duyurmayan Allah’tır. Dinin emrine uygun kesilen hayvan acı duymaz.
Peygamber efendimiz, (Abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez, çünkü abdest, imanlı olmanın alametidir) buyuruyor. Salih mümin, kurşun yağmuruna tutulsa, bu acıyı duymaz. Bir hadis-i şerifte, (Şehit, ölürken acı duymaz) buyuruluyor. (Beyheki)
Yusuf aleyhisselamın güzelliği karşısında, kadınlar ellerini kestikleri hâlde, bunun acısını duymadıkları gibi, mümin de, ölürken rahmet meleklerini ve Cennetteki makamını görüp, kalbi oradaki nimetlerle meşgulken ölüm acısını duymaz. (Şir’a şerhi)
Acı ve sıkıntı sebebiyle ölümü istemek caiz değildir. Bir hadis-i şerif meali:
(Sıkıntılardan dolayı ölümü istemeyin! Dayanamayan, “Ya Rabbi, hakkımda yaşamak hayırlı ise, yaşamayı, ölmek hayırlı ise, ölümü nasip et!” desin!) [Buhari]
Ötanazi, hastanın kendi rızasıyla olursa intihar olur. İntihar ise, büyük günahtır. İntihar bir kurtuluş değil, acı azaplara kendini atmaktır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir şeyle canına kıyana, Cehennemde onunla azap edilir.)[Buhari]
Kur’an-ı kerimde de mealen, (Kendinizi öldürmeyiniz!) buyuruldu.(Nisa 29)
Hastanın rızasıyla değil de, yakınlarının izniyle veya doktorun takdiriyle, acı çekmesin diye hasta öldürülürse, bu da cinayet olur. Cinayet de, yani insan öldürmek de, intihar gibi büyük günahtır. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah’a şirk koşmak, ana babaya asi olmak, adam öldürmek ve yalan yere yemin etmek büyük günahtır.) [Buhari]
(Doğuda bir adam öldürülür de, batıda olan buna razı olursa, onu öldürme günahına ortak olur.) [İ. Gazali]
İki âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Âdem peygamberin oğlu Kabil, kardeşi Habil’e “Seni öldüreceğim" dediği zaman, Habil, “Sen beni öldürmek için elini uzatsan da, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam, ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” dedi.) [Maide 27, 28]
(Geçim endişesiyle, çocuklarınızı öldürmeniz, çok büyük günahtır.) [İsra 31]
Bu vesikalardan anlaşıldığına göre, ötanazi, intihar veya cinayettir, İslâmiyet'e aykırıdır. Hayvanları, tokmakla veya şokla bayıltarak öldürmek de hayvanlara eziyettir. İslâmiyet'in emrine uyan, dünyada da, âhirette de rahat eder.
İlaç kullanmayıp ölmek
Sual: Bir sohbette, (İlaç almayıp ölenin cenaze namazı kılınmadığı gibi, 90 kilometre hızla gidilmesi gereken bir yolda 100 kilometre hızla gidip kaza yapanın da, cenaze namazı kılınmaz. Çünkü ikisi de intihar etmiş olur) dendi. İntihar etse bile, cenaze namazı kılınmaz mı?
CEVAP
Sohbetteki söz yanlıştır. Her doktor ve herkes bilir ki, her ilacın tesiri kesin değildir. İlaç kullanmamak günah değildir. Bu konuda kitaplarda deniyor ki:
İlaç kullanmayıp ölen, günaha girmez. Çünkü ilacın faydası kesin değildir. (Redd-ül-muhtar)
İlaçların tesiri kesin olanlar da vardır. Bunun için tesiri kesin olan ilaçları kullanmak farzdır.
Yemeyip, içmeyip, açlıktan, susuzluktan ölen, günaha girer. Hâlbuki ilaç almayıp ölen, günaha girmez, fakat faydası kesin olan ilaçları kullanmak farzdır. (S. Ebediyye)
Etkisi kesin olan sebeplere yapışmayıp zarar görmek günah olur.(Hadika)
Etkisi kesin olan ilaçları almayıp günahkâr olarak ölenin, hattâ intihar edenin cenaze namazı kılınır.
İntihar edenin, yani kendini öldürenin cenaze namazı dört mezhepte de kılınır. (Mizan-ı kübra)
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müslüman her ölünün cenaze namazını, intihar etmiş olsa da kılınız!) [Deylemi]
Yüz kilometre hızla giderken, kaza yapıp da ölürse şehit olur.
Dine aykırı konuşmalar yapılan böyle sohbetlerden uzak durmalıdır.
.
|
İntihar eden de eceliyle ölür
|
Sual: Ecel değişebilir mi?
CEVAP
Şeyh-ül-İslam Ahmed bin Süleyman bin Kemal paşa buyuruyor ki:
Rad suresindeki, (Allahü teâlâ, dilediğini siler. Dilediğini değiştirmez. Ümm-ül-kitab, Ondadır) mealindeki âyette, levh-i mahfuz bildirilmektedir. Ümm-ül kitab, ezeli olan kelam-ı İlahinin ismidir. Melekler, bunu anlayamaz. Zamanlı değildir. Allahü teâlâdan başka, kimse bilmez. Hiç yok olmaz. Levh-i mahfuzda değişiklik olur. İnsanın, işine göre, ömrü ve rızkı değişir. İyiler kötü, kötüler iyi olarak değiştirilebilir. Böylece biri ölümüne yakın, iyi işler yapıp, son nefeste iman ile gider. Bir başkası kötü amel işler, imansız gider. Bunun için, Resulullah efendimiz her zaman, (Allahümme, ya mukallibelkulub, sebbit kalbi, ala dinik) duasını okurdu. Hadis-i kudside, (İnsanların kalbi Rahmanın kudretindedir. Kalbleri, dilediği gibi çevirir)buyurulmuştur. Yani, Celal ve Cemal sıfatları ile, kötüye ve iyiye çevirir. Levh-i mahfuza, kıyamete kadar gelecek insanların iyileri, saidolarak, kötüleri de, şaki olarak yazıldı.
Kader değişmez. Kaza, kadere uygun olarak meydana gelir. Kaza, her gün çok değişip, sonunda kadere uygun olunca, yaratılır. Kaza-i muallak şeklinde yaratılacağı yazılmış olan bir şey, kulun iyi ameli ile değişip yaratılmaz. İmam-ı Gazali hazretleri, (Kaza-i muallak, Levh-i mahfuzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapıp, duası kabul olursa, o kaza değişir) buyurdu. Hadis-i şerifte, (Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur) buyuruldu. [Taberani]
Duanın belayı önlemesi de kaza ve kaderdendir. Kalkan oka, şemsiye yağmura siper olduğu gibi, dua da belaya siper olur. Bir hadis-i şerifte,(Kaza-i muallakı, hiçbir şey değiştiremez. Yalnız dua değiştirir ve ömrü, yalnız ihsan, iyilik arttırır) buyuruldu. [Hakim]
Allahü teâlânın takdirinin, yani kaderin, Levh-i mahfuzda yazılması kazadır. Bir kimseye takdir edilen bela, kaza-i muallak ise, yani, o kimsenin dua etmesi de, takdir edilmiş ise, dua eder, kabul olunca, belayı önler. (Ecel-i kaza)’yı da, iyilik etmek geciktirir. Fakat, (Ecel-i müsemma) değişmez.
Ecel-i kazaya bir misal verelim:
Bir kimse, eğer iyi iş yapar, yahut sadaka verir, hac ederse ömrü 60 yıl, bunları yapmazsa 40 yıl takdir edilmişse, vakit tamam olunca, eceli bir an gecikmez. Birinin 3 gün ömrü kalmış iken akrabasını, Allah rızası için ziyaret etmesi ile, ömrü 30 yıla uzar. 30 yıl ömrü olan da, akrabasını terk ettiği için, ömrü 3 güne iner.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sıla-i rahm ömrü uzatır.) [Taberani]
Davud aleyhisselamın yanına iki kişi gelip birbirinden şikayette bulundular. Azrail aleyhisselam da gelip (Bu iki kişiden birincisinin eceline bir hafta kaldı. İkincisinin ömrü de, bir hafta önce bitmişti; fakat ölmedi) dedi.
Davud aleyhisselam hayret edip sebebini sordu. Azrail aleyhisselam, (İkincisinin bir akrabası vardı. Buna dargın idi. Bu gidip onun gönlünü aldı. Bundan dolayı Allahü teâlâ, buna yirmi yıl ömür takdir buyurdu) dedi. (Levh-i Mahfuz ve Ümm-ül-kitab)
Takdir, ezelde Levh-i mahfuzda yazılmıştır. Yani, Levh-i mahfuzda olacak değişiklikler ve ömürlerin artması ve kısalması da, ezelde yazılmıştır ki, buna kaza-i muallak denir. (Lübab-üt-te'vil)
Allahü teâlânın kaderi [ezeldeki ilmi] nasıl ise, Levh-i mahfuzdaki değişiklikler, ona uygun olur.
Hazret-i Ömer yaralanınca, Ka'bül-ahbar, “Ömer daha yaşamak isteseydi, dua ederdi. Çünkü onun duası elbette kabul olur” buyurdu. İşitenler şaşırıp, “(Ecel, bir an gecikmez ve vaktinden önce gelmez) mealindeki âyet-i kerimeye ne dersin” denilince, buyurdu ki: “Evet, ecel hazır olunca, gecikmez. Fakat, ecel hasıl olmadan önce, sadaka ile, dua ile, iyi amel ile, ömür uzar. Fatır suresinde, (Herkesin ömrü ve ömürlerin kısalması yazılıdır) buyuruluyor.”) [Levh-i Mahfuz ve Ümm-ül-kitab]
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bütün hayvanların ecelleri, tesbihlerine bağlıdır. Tesbihleri bitince, Allahü teâlâ onların ruhunu kabzeder.) [Beyheki]
(Her şeyin belli bir eceli vardır.) [Buhari]
Emali'deki, (Öldürülen kişinin eceli, o anda, ömrü ortadan kesilmiş değildir) ifadesini Ahmed Asım efendi şöyle açıklamaktadır:
(Öldürülen kimsenin [ve intihar edenin] o anda eceli gelmiştir. Ömrü ortadan kesilmemiştir. Herkesin eceli bir tanedir.)
Öldürülen kimse, eceli geldiği için ölür; fakat bunu öldüren de, cezasını görür. İntihar eden de eceli geldiği için ölür. Herkes, eceli gelince ölür. Araf suresi 34. âyetinde mealen, (Ecelleri gelince, onu azıcık ileri-geri alamazlar) buyuruldu. Kişi doğmadan önce, ne kadar yaşayacağı takdir edilmiştir. Kişi, nerede ölür, tevbe ile mi ve tevbesiz mi, hangi hastalıktan, iman ile mi, imansız mı gider, hepsi levh-i mahfuza yazılmıştır. (Miftah-ül-cenne)
Eceli gelen ölür
Sual: Bir kimse, başka birini öldürdüğünde, öldürmeseydi o hâlâ hayatta olurdu veya başka bir sebeple ölürdü diye düşünmek doğru olur mu?
CEVAP
İkisi de yanlıştır. Katilin, kendi arzusuyla, o kimseyi, ne maksatla ve nasıl öldüreceğini Allahü teâlâ ezeli ilmi ile bildiği için, kaderini o şekilde yaratmıştır. Bu, değişikliğe uğramaz. Bir de, Allah öyle yazdığı için öldürdü demek de yanlış olur. Allahü teâlâ, bildiği için, olacak şeyi kaderine yazmıştır. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Kader, Allahü teâlânın ezeli ilmi ile bilmesidir. Zorla yaptırması demek değildir) buyuruyor.
Kaderi değiştirmek
Sual: (Trafik kazasında ölmek, intihar etmek veya makineye bağlı hastanın hortumunu çekmek, nefesler sayılı olduğu için, kaderi değiştirmek olur. İntihar etmeseydi, kazaya kurban gitmeseydi, hortumu çekilmeseydi daha çok yaşardı) deniyor. İnsan, kaderini değiştirebilir mi?
CEVAP
İntihar etmek ve hastanın hortumunu çekmek caiz değilse de, kaderi değiştirmekle alakası yoktur. Kader, insanların nasıl yaşayıp nasıl öleceğini, Cennete veya Cehenneme gideceğini, Allahü teâlânın bilmesi demektir. Demek ki kader, Allahü teâlânın, olacak şeyleri ezelde bilmesidir, zorla yaptırması değildir. Kaza ise, kaderde bulunan şeyleri, zamanı gelince yaratmasıdır. Muteber din kitaplarındaki bilgiler şöyledir:
Eceli gelmeden kimse ölmez. Her türlü ölüm, eceli gelerek, kaderiyle ölmektir. Yani intihar eden veya öldürülenin ömrü ortadan kesilmiş olmaz. O anda eceli gelmiştir, yani ömrü biterek ölmüştür. Her insanın bir tek eceli vardır.
İnsan yaptığı işleri kendi yaratmıyor. İrade-i cüziyye ile yapılan işlerin yaratıcısı yani hayrın ve şerrin yaratıcısı Allahü teâlâdır. Hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu inkâr etmek, (İntihar eden takdir-i ilahiyi değiştirir) demek küfürdür. Allahü teâlâ, onun intihar edeceğini elbette bilir. (Yaratan hiç bilmez mi?) buyuruyor. Allah’ın verdiği ömrü kimse değiştiremez. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah'ın takdir ettiği ecel [ölüm] gelince artık o ertelenmez.) [Nuh 4]
(Ölümü, Allah’ın iznine bağlı olmayan hiç kimse yoktur.) [Al-i İmran 145]
(Sizi yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak Odur.)[Enam 2]
(Her ümmetin bir eceli vardır, gelince ne bir an geri kalır, ne de bir an ileri gider.) [Araf 34]
Demek ki, (İntihar etmeseydi, kazaya kurban gitmeseydi, hortumu çekilmeseydi daha çok yaşardı) demek yanlış olur.
İlaç kullanmak ve ecel
Sual: İlaç almak, dua okumak, ameliyat olmak ölüme mani olur mu? İnsanın ömrünün uzamasına sebep olur mu?
CEVAP
İlaç almak, âyet-i kerime ve dua okumak, üflemek ve yanında taşımak, insanın ömrünü uzatmaz, ölüme mani olmaz. Eceli geciktirmez. Ömrü olanın dertlerini, ağrılarını giderip, sıhhatli, rahat ve neşeli yaşamasına sebep olurlar. Kalb nakli ve beyin, böbrek, ciğer gibi ameliyatlar, aşılar, serumlar, ölüme mani olmaz. Ömrü olanlara faydalı olur. Eceli gelen çok kimsenin ameliyat esnasında öldüklerini bilmeyen yoktur.
Ecel ve rızık
Sual: Rızık ve ecel değişir mi? Mesela define bulan kimsenin rızkı artmış mı olur? İntihar eden veya vurularak öldürülen, eceliyle ölmemiş mi olur?
CEVAP
Hayır, ecel de, rızık da değişmez. Bunlar ezelde takdir edilmiştir, yani herkesin rızkını ve ecelini Allahü teâlâ ezelî ilmiyle bilir. Define bulacaksa, ezelde, define bulacak, zengin olacak diye takdir edilmiştir. Takdir edilenden fazla veya eksik olmaz. Ecel de öyledir. İntihar edecekse veya trafik kazasında ölecekse, yine öyle takdir edilmiştir. Takdirin dışına çıkılamaz. Ecelsiz ölüm olmaz. (Eceliyle öldü) veya (Eceliyle ölmedi) gibi sözler çok yanlıştır. Nasıl ölürse ölsün, herkes mutlaka eceliyle ölür. Bir âyet-i kerime meali:
(Ecel bir an gecikmez ve vaktinden önce de gelmez.) [Araf 34]
Rızık da, aynen ecel gibidir. Hiç kimse, takdir edilen rızkını tüketmedikçe ölmez. Eceli takdir eden gibi, rızkı da gönderen Allahü teâlâdır. İki âyet-i kerime meali:
(Yeryüzündeki her canlının rızkı, Allah’a aittir.) [Hud 6]
(Nice canlı, rızkını kendisi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir.) [Ankebut 60]
Fakir define bulsa, zengin iflas etse, takdir edilen rızkı yine değişmez.
|
|
|
İntihar kurtuluş değildir!
Son seneler gazetelerde intihar haberinin olmadığı gün yok. Hatta her gün birden fazla intihar haberi çıkmaya başladı. Bununla da kalmadı toplu aile intiharları başladı. Geçenlerde gazetemizde toplu aile intiharı haberi vardı. Son yıllara kadar toplum olarak genelde biz bunlardan uzaktık. Batı ile irtibatımız arttıkça intihar olayları da artmakta.
Zamanımız reklam, propaganda devri. Her gün TV’ler, gazeteler, iflas etti, intihar etti. Sınıfta kaldı, intihar etti, babasından dayak yedi intihar etti. Kocasıyla kavga etti, intihar etti... haberleri ile dolu. Bunu her gün okuyan, seyreden kimselerin zihnine de ister istemez, “Demek ki, böyle bir şey başa geldiğinde intihar edilerek kurtulacak” intibaı yerleşiyor. Kimse intihar ederken ve ettikten sonra “ne olacak” diye üzerinde durmuyor. Sanki güllük gülistanlık bir hayat onları bekliyor zannediliyor.
Eskiden memleketimizde, intihar nedir, bilinmezdi. İnsanın başına ne kadar kötü haller gelirse gelsin, kimse intihar etmeyi düşünmezdi. Bu, yabancılar tarafından da ifade edilen bir gerçektir.
İstanbul’da yıllarca kalmış olan araştırmacı Fransız Dr. A. Bayer diyor ki:
“Batı ülkelerinde insanların yalnız kalması, hayattan nefret etmeye, hatta intihara yol açmaktadır. Halbuki Müslüman Türkler arasında hiçbir zaman bu hâle tesadüf edilmez; medenî sayılan milletlerde çok sık görülen intiharı onlar bilmez. Müslümanlar, Allahın kendilerine bahşettiği varlığa tecavüzün, Allah’a karşı gelmek olduğuna inandıkları için, intiharı düşünmezler. Bunun için, intihar eden hiçbir İslâm büyüğü yoktur.”
Dinden uzaklaşıp, maneviyatın yerini maddiyat almaya devam ettiği müddetçe, diğer kötülükler gibi intihar oranları da artacaktır. Çünkü, bütün iyiliklerin kaynağı dindir. İlâhi dinler olmasaydı, memleketlerin imarı, insanların rahatı, yani medeniyet olmaz, insanlık, canavarlık şeklini alırdı. Bugün bile, Allahü teâlâyı inkâr eden, İslâmiyeti beğenmeyen, cahilliğin verdiği cesaret ve taşkınlıkla övünen toplumların kanunlarında bile, Allahü teâlânın emirlerinden çoğunun yer almış olduğu göze çarpıyor.
İntiharların birinci sebebi huzursuzluktur. Bir toplumun, maneviyatsız olarak, huzura kavuşması da mümkün değildir. Bugün Batı’nın refah seviyesi çok yüksektir. İnsanların her türlü ihtiyaçları karşılanmaktadır. En iyi evlerde oturmakta, en iyi şekilde gıdasını almakta, maddî yönden hiçbir sıkıntı çekmemektedirler.
Fakat buna rağmen, istatistikler incelendiğinde, intihar olaylarının en fazla olduğu yerlerin, bu refah seviyesi yüksek olan ülkeler olduğu açıkça görülmektedir. Afrika’da, açlıktan bir deri bir kemik kalmış Müslümanlar, barınacak bir barakası bile olmayan, sokakta yatıp kalkan bu insanlarda ise, intihar olayları yok denecek kadar azdır.
İnsan sadece maddeden ibaret değildir. İnsana huzuru ve saadeti verebilmek için maddiyatı ve maneviyatı paralel götürmek lazımdır. Burada denge bozulursa, sıkıntı başlar. Zaten bütün sıkıntıların kaynağı, bu dengeyi sağlayamamaktadır.
Allahü teâlâ, insanların saadetlerine sebep olan işleri emretti. Emrettiği şeylerin hepsi, insanın faydasınadır. Felâketlerine sebep olanları da yasak etti. Dinli olsun, dinsiz olsun, bir kimse bilerek veya bilmeyerek, bu emir ve yasaklara uyduğu kadar, dünyada rahat ve huzur içinde yaşar. Faydalı ilacı kullanan herkesin dertten kurtulması gibidir.
Rahat ve huzuru, dinin dışında arayanın hâli, susuzluğunu deniz suyu ile gidermeye çalışanın hâline benzer. Deniz suyu içtikçe, susuzluğu artar. Susuzluğu arttıkça, yeniden su içer. Bu durum, o kimsenin çatlaması ile son bulur.
İntiharın dinimizdeki yeri
İnsanlar için bazı haklar vardır ki, onlar tabii ve fıtridirler. Her insan doğarken bunlarla beraber doğar. Allah teâlâ, bunları her insana eşit surette vermiştir. Yaşama hakkı ve hürriyet de işte bu haklardandır. Bir insan için tabii olan bu haklara, ne başkasının, ne de bizzat kendisinin tecavüz etme hakkı yoktur.
Bunun için dinimizde başka birinin hayatına tecavüz etmek, canına kasdetmek büyük günahtır. Çünkü katil bu hareket ile hem başkasının tabii bir hakkına tecavüz etmiş, hem de kendi hürriyetini yok etmiş olur.
Başkasının hayatına tecavüz nasıl haram ise, doğrudan doğruya kendi hayatına kasdetmek de öylece haramdır. Bunun için sebebi ne olursa olsun, intihar haramdır. Dinen ve ahlâken kötü bir harekettir. İntihar eden bir adamın “can benim değil mi, bana kim karışabilir?” demeğe hakkı yoktur.
O hayatı ondan geri almak, ancak o hayatı ona bağışlayanın hakkıdır. İntihar eden bir adam, ahlâk kanunlarına isyan etmiş, ahlâkı inkâr etmiştir. Çünkü biz yalnız kendimiz için değil, bulunduğumuz toplum için de yaşarız. Cemiyete faydalı olmak sosyal bir borçtur. Halbuki intihar eden bir adam, cemiyetteki vazifesinden kaçıyor demektir.
İnsanın bu dünyadaki vazifesi kendisini yükseltmek ve daha yüksek bir hayata hazırlanmak, çoluğuna, çocuğuna, içinde yaşadığı cemiyete karşı sorumlu olduğu vazifeleri yapmak ve bu uğurda yerine göre dayanılması güç sıkıntılara katlanmaktır. Halbuki intihar eden bir adam bütün bu vazifelerini bırakıp kaçmıştır. Kendisine aid olmayan bir hakka tecavüz etmiştir.
Bunun içindir ki, intihar etmek, ahlâk kanunlarına karşı gelmektir. Herhangi bir sebeble kendini öldürmeğe kalkmak, hükmü kadere itaat etmemekten ve Allaha itimatsızlıktan ileri gelir. Bu ise en büyük günahtır.
Kendini öldürmeğe kimin ne hakkı var? Ona hayatı kim verdi? Hayatını kendi mi kazandı? Sana hayatı kim verdi ise, onu vakti gelince yine o alacak, hak onundur. Kendisini öldüren bir adam Allahın işine karışıyor, onun verdiğini beğenmiyor demektir.
Peygamber efendimiz herhangi bir sebeple kendisini öldürenlerin cehennemlik olduğunu haber veriyor. Hayata hürmet hepimiz için en kutsî bir vazifedir.
Dinimize göre, her ne şartta olursa olsun düşmanın her türlü işkencesine ve tecavüzüne bile maruz kalınsa, kendini ve yakınlarını öldürmesi caiz değildir.
Dinin emirlerinden uzaklaştıkça, bütün insanların, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile kıvrandıkları görülmektedir. Fen aletleri, teknoloji, akıllara hayret verecek şekilde ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki sıkıntının azalmadığı, hatta arttığı göze çarpmaktadır.
İstisnalar hariç, genel olarak imansız veya imanı zayıf olan intihar eder. Müslüman, intiharı düşünmez. Çünkü intihar, bir çare, bir kurtuluş değil, aksine tarifi imkânsız azaplara kendini atmak demektir. İntihar etmek, küfre yakın çok büyük günah olduğu için, ölürken dayanılmaz acılara maruz kalınır.
Ölüm acısı, sanıldığı gibi bir an değildir. İntihar edince, ahirette de daha büyük acılara girilir. Ahiret sıkıntıları dünya sıkıntıları gibi değildir. Çok ağırdır. Dünya sıkıntılarına dayanamayıp intihar eden, ölüm acısına ve ahiret sıkıntılarına nasıl dayanır?
İntihar eden, dirilene kadar intihar acısını duyar. Adam öldürmek büyük günahtır. Kendini öldürmek ise, daha büyük günahtır. Kur’an-ı kerimde “Kendinizi öldürmeyin!” (Nisa 29) buyuruldu. Hadis-i şeriflerde de intihar şiddetle yasaklanmaktadır. Bütün bunları bilen aklı başında bir Müslüman bırakın intihar etmeyi, böyle bir düşünceyi aklına bile getiremez!.
İntiharın panzehiri dindir
Geçen hafta, Çukurova Üniversitesi tarafından yapılan ve gençlerimizin ruh halini yansıtan bir araştırma neticesi yayınlandı gazetelerde. Herkesin bu araştırmayı tekrar tekrar okuyup ben ne yapabilirim diye kafa yorması gereken önemli bir araştırma bu. Çünkü, geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerle ilgiliydi. Güvenilir gençliği olmayan bir milletin geleceği de olmaz.
Şimdi gelelim yapılan araştırmaya: Üniversitenin liseliler arasında yapılan araştırma sonuçlarına göre, yaş ortalaması 16.5 olan öğrencilerin yüzde 55.5’i mutsuz ve umutsuz. Geleceğe kaygılı ve karamsar bakıyorlar. Bu öğrencilerin yüzde 22.4’ü intihar etmeyi düşünüyor, yüzde 14.1’i ise nasıl intihar edebileceği hakkında plan yapıyor. Öğrencilerin yüzde 6,2’si de intihar girişiminde bulunmuş.
Kızların, erkeklere oranla daha mutsuz ve karamsar olduğunun anlaşıldığı araştırmada, ayrıca yaş yükseldikçe mutsuzluk hissetme sıklığının da arttığı tespit edilmiş. İntihar düşüncesi, planı ve girişim sıklığı yine kızlarda daha yüksek oranda.
Peki, ruhi bunalımda olan sadece gençlik kesimi mi? Hayır, yediden yetmişe huzursuz, mutsuz bir toplum haline geldik. Zengini de fakiri de; genci de yaşlısı da korku ve endişe içinde. Hiçbir toplum kendiliğinden, tesadüfen bu hale düşmez. Türk milletinin toparlanıp bölgede önemli güç sahibi olmasından korkan dış mihrakların seneler öncesinden hazırladıkları planların neticesinde bu hale geldik biz.
Ruhi çöküntüyü sadece ekonomik sıkıntıya bağlamak yanlış olur. Ekonomik sıkıntıya ilk defa düşmüyoruz. Bundan çok daha ağır sıkıntılar geçirdik. Fakat hiçbir dönemde böyle bir çöküntü yaşamamıştık.
Bu çöküntünün esas sebebi ailenin çökertilmiş olmasıdır. Asırlardır Türk toplumunun temel taşı hep aile olmuş. Ailenin sağlamlığı ile toplumumuz her sıkıntıda ayakta kalabilmiş. Aile bireyleri arasındaki bağ kopartılınca toplumumuzda sarsıntı başladı.
Aileden karşılıklı sevgi saygı görmeyen, her akşam anne babasının, kadın erkek eşitliği propagandaları sebebi ile senin dediğin olacak benim dediğim olacak kavgalarını seyreden, geçmişten gelen milli, manevi bağlar kendisine ulaştırılmayan genç nasıl huzurlu olsun? Ruh dengesini nasıl korusun?
Eskiden aileler eşsiz bir eğitim yeriydi. Çocuk, dedesinden, babaannesinden işittiği kıssalarla, masallarla büyürdü. Masallarda, kıssalarda; kötü insan eninde sonunda cezasını görür; iyi insan da mutlaka mükafatını alırdı. Sabreden derviş bir gün mutlaka muradına ererdi.
Bugün bunların yerini televizyon aldı. Televizyonlar sabrı, tahammülü değil, sabırsızlığı isyanı aşılıyor. Zor durumda kalındığında, nasıl intihar edileceğini gösteriyor. İntihar çare olarak sunuluyor. Eskiden yetişkin insanlar bile intihar nedir bilmezken, bugün onbeş yaşındaki çocuklar arasında bile revaç bulması, toplumumuzun ne hale geldiğinin önemli bir göstergesidir.
Her gün çeşitli kıssalarla, hikayelerle, masallarla insan olsun hayvan olsun can yakmanın, cana kıymanın, hele hele kendi canına kıymanın ne kadar büyük günah olduğunu dinleyen, bunun şuuru ile yetişen çocuğun intiharı düşünmesi, hatırına getirmesi mümkün mü? İntiharın tek panzehiri dindir, Allah korkusudur. Cenab-ı Hakkın “Kendinizi öldürmeyin!” (Nisa 29) emrini bilen, böyle bir şey yaptığında, ahiretteki durumunu haber veren “Bir şeyle canına kıyana, cehennemde onunla azap edilir.” “İple boğazını sıkarak intihar eden, boğazı sıkılarak azap görür. Herhangi bir bıçakla intihar eden, cehennemde bıçaklanarak azap görür” hadis-i şerifini idrak eden kimse intiharı hiç aklandan geçirebilir mi?
Huzur “orta yol”da
Dünkü yazımda, gençlerimizin çoğunun ruh dengesinin bozulmasının, intiharların, intihar teşebbüslerinin arkasındaki esas sebep aile demiştik; aile çökertildiği için topluma huzur verme görevini yapamaz durumda olduğunu bildirmiştik.
Çünkü aile, ne kadar sağlam olursa, toplum o derece güçlü temeller üzerine kurulmuş olur. Bunun için bir milleti yıkmak isteyen iç ve dış güçler, ilk tahribatlarına aileden başlarlar.
Aile, toplumun temel taşıdır. Aile, insanların doğup büyüdüğü, yetişip geliştiği ve terbiye gördüğü topluluktur. Bu, topluluk aile fertlerinin olgunlaştığı, bir hayat okuludur. Aile içerisinde her fert birbirinin bilgi ve tecrübesinden faydalanır. Bu faydalanma bir ömür boyu devam eder. Aile, bugün hayat okulu olma özelliğini kaybetmiştir. Evlerin otelden farkı kalmamıştır.
Halbuki, toplumun temeli aile, ailenin temeli ise sadakat, iffet, hayâ, karşılıklı sevgi ve anlayış gibi manevi değerlerdir. Ailenin zayıfladığı, zedelendiği, vazifelerini yapamadığı zamanlarda gayri meşru serbest münasebetler artmakta, beden ve ruh sağlığı bozuk nesiller toplumu işgal etmektedir. Nesiller, nerede ne zaman infilak edeceği belli olmayan birer serseri mayına dönüşürler.
Benliğinden, milli ve ahlaki faziletlerinden, örf ve ananelerinden uzaklaşarak, ruhsuz, köksüz ve inançsız yetişen nesiller, aşağılık kompleksi içinde sapık fikir ve yabancı ideolojilerin esiri olmaya mahkumdurlar. İntiharların, şeytana tapmaların sebebi budur.
Türk milletinin tarihi boyunca her sahada kazandığı zafer ve başarılarda, Türk ailesinin çok büyük payı vardır. Bunun için Türk aile yapısı, her türlü kötülük ve tuzaklardan korunmalı, milli ve manevi yapısı kuvvetlendirilerek sağlıklı bir şekilde devamı sağlanmalıdır.
Gençlerimizi bu hale sokan sebeplerden biri de manevi eğitim eksikliğidir. Eskiden bu eğitime aileden başlanıyor, daha sonra cemiyet tarafından tamamlanıyordu. Gençlerimiz şimdi bu ikisinden de mahrumdurlar. Hatta az da olsa gençlerin ailelerinden aldıkları manevi değerler sokakta, çevrede kısa zamanda yok edilmektedir.
Eğitim, yani insanları bazı şeylere alıştırmak, onları kontrol altında tutmak ancak Allah korkusu ile sağlanabilir. Allah korkusu içine işlemiş bir kimse, O’nun bildirdiği kuralların dışına çıkamaz. İnsanları zapturapt altına almada en sağlam yol budur.
Asırlardır, ecdadımız toplumdaki birlik ve beraberliği, huzuru bu yolla sağaldı. Bu yolda boşluk olmaz. Çünkü, Allah korkusu olmayan bir kimse, insanların olmadığı bir zamanda, kanundan kaçabilir. Ama Allahın her an kendisini gördüğünü, yaptığı her hareketin hesabını vereceğini bilen kimse kaçamak yapamaz. Biz şimdi, eskiden olduğu gibi manevi ağırlıklı eğitim veremediğimiz gibi Batı tarzı eğitim de veremedik, “iki cami arasında kalmış beynamaz” gibi olduk.
Hal böyle olunca da, onbeş yirmi yaşındaki gençlerde 70’li yaşların yorgunluğu ve bezginliği görülmektedir. Gençlerin, manevi desteğe, yakın ilgiye ihtiyaçları var. Aileler bu konuda ya çok katı davranıyorlar ya da hiç ilgilenmiyorlar. Ortasını bulan çok az. Katı olanlar hâlâ kendi zamanlarında kaldıkları için her şeyi yasaklamakla bir çare bulabileceklerini zannediyorlar. Maddi durumu iyi olanlar, gençlere manevi destek verecekleri yerde sınırsız maddi destek veriyorlar. Biz yapamadık bari onlar her istediklerini yapsınlar düşüncesiyle yangına körük ile giderek yeni huzursuzluklara davetiye çıkartıyorlar. Halbuki, yüce kitabımız Kur’ân-ı kerimde, “İnsan, ihtiyaçsız olunca, elbette azar!” (Alak/6-7) buyurulmaktadır. Hadis-i şerifte de, “İşlerin hayırlısı vasat olanıdır.” buyuruldu.
Sıkıntılardan, bunalımlardan kurtulmanın yolu, “orta yol”dan geçer. Bu da madde ve mananın her ikisinin de ihmal edilmediği “denge” yoludur. Dinimizin emrettiği yol da budur zaten.
İntihar acısına dayanılmaz |
|
Düşmanın işkence ve tecavüzüne maruz kalacağını bilenin, kendini ve yakınlarını öldürmesi veya acı duymamak için uyku hapı ile intihar etmesi caiz olmaz. Hastalık ve dünya sıkıntılarından kurtulmak için ölümü istemek caiz değildir. Fakat dindeki fitneler sebebiyle ölüm istenebilir. Hadis-i şerifte, (Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadıkça iyiliği artar. Kötü ise, doğru yola gelebilir.) buyuruldu. Düşmanın her türlü işkence ve tecavüzüne maruz kalacağını bilen kimsenin, kendini ve yakınlarını öldürmesi caiz değildir. Zorla tecavüze uğrayan günah işlemiş de olmaz. Ayrıca düşman elinde ölen şehit olur. Şehit olan kimse, ölüm acısını duymaz. Hadis-i şerifte, (Şehit, ölüm acısı duymaz) buyuruldu. İstisnalar hariç, genel olarak imansız veya imanı zayıf olan intihar eder. Müslüman, intiharı düşünmez. Çünkü intihar, bir çare, bir kurtuluş değil, aksine tarifi imkansız azaplara kendini atmak demektir. İntihar etmek, küfre yakın çok büyük günah olduğu için, ölürken dayanılmaz acılara maruz kalınır. Ölüm acısı, sanıldığı gibi bir an değildir. İntihar edince, ahirette de daha büyük acılara girilir. Ahiret sıkıntıları dünya sıkıntıları gibi değildir. Çok ağırdır. Dünya sıkıntılarına dayanamayıp intihar eden, ölüm acısına ve ahiret sıkıntılarına nasıl dayanır? İntihar eden, dirilene kadar intihar acısını duyar. Adam öldürmek büyük günahtır. Kendini öldürmek ise, daha büyük günahtır. Kur’an-ı kerimde, (Kendinizi öldürmeyin!) buyuruldu. Hadis-i şeriflte de, (Bir şeyle canına kıyana, cehennemde onunla azap edilir. İple boğazını sıkarak intihar eden, boğazı sıkılarak azap görür. Herhangi bir bıçakla intihar eden, cehennemde bıçaklanarak azap görür.) buyuruldu.
Bazı kimseler, (İntihar etmek benim kaderimde, alınyazımda var ise, günahı bana ait olmaz) diyor. Bu çok yanlıştır. Ezeldeki takdîr, yani alınyazısı, bir emir değil, bir ilimdir. Kader, yani alınyazısı, Allahü teâlânın ezelî ilmi ile, insanların ve diğer yaratıkların yapacağı işleri bilmesi demektir. Kur’an-ı kerimde, (Allah her şeyi en iyi bilir.) buyuruluyor. Allahü teâlâ da, ezelî ilmi ile, kulların kendi istekleri ile, günah veya sevap işliyeceğini, ne kadar yaşıyacağını ve intihar edip etmiyeceğini bilir. Onun bu bilmesi, kulların yaptıkları işlere zorla bir müdahale değildir. Bu bakımdan günah işliyen de, intihar eden de, kendi isteği ile bunları yapmıştır. Bir kâfir, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturulduktan sonra da ölse, çok şiddetli olan ölüm acısını duyar. Hadis-i şerifte, (Ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir) buyuruldu. Narkozlu hasta, ameliyat acısını duymadığı gibi, salih mümin de kurşun yağmuruna tutulsa, vücudu dilim dilim dilinse, ölüm acısını duymaz. Hz. Yusuf’un güzelliği karşısında kendinden geçen kadınlar, ellerini kestikleri hâlde farkına varamadılar. Ölüm meleğinin güzel suretini gören müslümana Allahü teâlâ acı duyurmaz.
İntihar etmek çok büyük günahtır. Fakat intihar eden kâfir olmadığı için cenaze namazı kılınır. Hadis-i şerifte, (İntihar etmiş olsa da, tevhid ehli [müslüman olan] her ölünün cenaze namazını kılınız!) buyuruldu. İntihar edenin cenaze namazı, Hanefî ve Şafiîye göre kılınır, Malikî ve Hanbelîye göre kılınmaz. Dinsizliğin ve inanç zayıflığının intihar üzerindeki etkisi büyüktür. Avrupa’da, hayat standardı yüksek olan yerlerde, intihar oranı daha yüksektir. Bu oran, kuzeye gidildikçe artıyor. Avrupa’daki intihar oranı Türkiye’dekinden 15-20 kat daha fazladır. Mesela Fransa’da 100 bin kişiden 44’ü intihar etmektedir. İntiharda Türkiye en alt sıralardadır. Eskiden İstanbul’da yıllarca kalmış olan araştırmacı Fransız Dr. A. Bayer diyor ki: (Batı ülkelerinde insanların yalnız kalması, hayattan nefret etmeye, hatta intihara yol açmaktadır. Hâlbuki müslüman Türkler arasında hiçbir zaman bu hâle tesadüf edilmez; medenî sayılan milletlerde çok sık görülen intiharı onlar bilmez. Müslümanlar, Allah’ın kendilerine bahşettiği varlığa tecavüzün, Allah’a karşı gelmek olduğuna inandıkları için, intiharı düşünmezler. Bunun için, intihar eden hiçbir İslâm âlimi yoktur.) Maalesef şimdiki bazı gençler, Avrupa’nın her türlü kötülüğüne özeniyorlar. İntihar etmek de bunlardan birisidir.
Sual: Bir Müslüman Boğaz Köprüsünden intihar etmek için kendini denize atarken pişman olup gerçekten tövbe etse, intihar günahından kurtulmuş olur mu? Yahut zehir veya zehirli hap içse, sonra pişman olsa, ama hemen ölse, intihar günahından kurtulmuş olur mu?
CEVAP: Şuuru yerinde iken intihar etmek başkasını öldürmekten daha büyük günahtır. (Berika)
Yeis halindeki tövbenin kabulü hususunda ihtilaf edilmiş ise de, muhtar kavle göre Müslümanın tövbe etmesi sahih olur, fakat, kâfirin imana gelmesi sahih olmaz. (Dürr-ül muhtar)
Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.) [Bekara 37]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ölmeden az bir süre önce, tövbe edenin tövbesi kabul olur.) [İ. Ahmed]
|
İntihar etmek! |
|
Sual: Birileri çıkıp, “İntihar etmek küfürdür. Nisa suresinin 29. âyetinde yazıyor. Kâfir olduğu için cenaze namazı da kılınmaz” diyor. İntihar eden dini inkâr etmiyor ki, niye küfür olsun? Sadece haram işliyor. Amel imandan parça değil ki. Bu mutezile itikadı değil mi?
CEVAP
Evet, Mutezile inancı böyledir. Bu bâtıl inanç, sinsice Müslümanlar arasında yayılmaya çalışılmaktadır. Amel imandan parça değildir. İntihar edene kâfir denmez. Din kitapları diyor ki:
Şuuru yerinde iken intihar etmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır. (Berika)
İntihar eden kâfir olmadığı için cenaze namazı kılınır. (Dürer ve Gurer)
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İntihar etmiş olsa da, her Müslüman ölünün cenaze namazını kıl!)[Deylemi]
Şimdi bildirilen âyete bakalım:
(Ey iman edenler, aranızda karşılıklı rızaya dayanan ticaret hâli müstesna, mallarınızı, bâtıl [haksız ve haram] yolla yemeyin ve nefislerinizi öldürmeyin. Elbette Allah size merhamet eder. Düşmanlıkla, zulüm ve tecavüz ile bu yasakları işleyeni ateşe koyarız; bu ise Allah’a çok kolaydır.)[Nisa 29-30]
Burada faiz, kumar gibi bâtıl yollarla kazanç sağlayanların da Cehenneme atılacağı bildiriliyor. Haram yoldan para kazanmak küfür değil haramdır. Haram işleyenler elbette cezalandırılır.
(Nefislerinizi öldürmeyin) âyeti için, tefsirlerde, (Birbirinizin canına kıymayın) demek olduğu bildiriliyor. Başkasının canına kıymak da haramdır, küfür değildir. Sadece, Müslümanı, Müslüman olduğu için öldürmek küfürdür. Bu ise farklı şeydir. Müslümanı, Müslüman olduğu için öldürmek ise İslam’a düşmanlık olduğundan dolayı küfürdür.
Misvak ve abdest
Sual: Abdest alırken, misvak kullanılmasa, sadece dişler, diş fırçası ile fırçalansa, sünnet yerine gelmiş olur mu? Bir de namaz takke ile kılınsa sünnet yerine gelmiş olur mu?
CEVAP: Fırça, misvak yerine, takke de, sarık yerine geçmez. Ancak dişleri fırça ile temizlemekle sünnet yerine gelmiş olur. Çünkü, dişleri, bir şey ile ovmakla, temizlemekle sünnet yerine gelmiş olur. Parmaklarla da temizlense sünnet ifa edilmiş olur. Fırça ile veya parmakla değil de, misvak ile temizlenirse müstehab sevabı da alınmış olur. Müstehabı küçümsememelidir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Müstehab, Allahü teâlânın sevdiği şeydir. Eğer bütün dünyayı Allahü teâlânın sevdiği bir şey için verseler, hiçbir şey vermiş olmazlar. (Berekat)
Takke ile namaz kılınca sünnet yerine gelmiş ve mekruh da işlenmemiş olur.
Sarık sarmak zevaid sünnettir. Yani kılık kıyafetle ilgili bir sünnettir. Arapların kâfirleri de sarıkla gezerlerdi. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sarık Arapların tacıdır.)[Beyheki]
Resulullah efendimiz de giydiği için bize zevaid sünnet olmuştur. Namazda giyilmesi ise müstehabdır.
|
|
|
İntihar etmek |
|
Sual: Düşmanın işkence ve tecavüzüne maruz kalacağını bilenin kendini ve yakınlarını öldürmesi veya acı duymamak için uyku hapı ile intihar etmesi günah mıdır?
CEVAP: Hastalık ve dünya sıkıntılarından kurtulmak için ölümü istemek caiz değildir. Fakat dindeki fitneler sebebiyle ölüm istenebilir. Bu konudaki iki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadıkça iyiliği artar. Kötü ise, hatalarından dönüp doğru yola gelebilir.) [Buhari]
(Sıkıntılardan dolayı ölümü istemeyin! Dayanamayan, “Ya Rabbi, hakkımda yaşamak hayırlı ise, yaşamayı, ölmek hayırlı ise, ölümü nasip et!” desin!) [Buhari]
Düşmanın her türlü işkence ve tecavüzüne maruz kalacağını bilen kimsenin kendini ve yakınlarını öldürmesi caiz değildir. Zorla tecavüze uğrayan günah işlemiş de olmaz. Ayrıca düşman elinde ölen şehid olur. Şehid olan kimse, ölüm acısını duymaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Şehid, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyametin dehşeti, hesap, mizan, sırat onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider.) [Beyheki]
Genel olarak imansız veya imanı zayıf olan intihar eder. Müslüman, intiharı düşünmez. Çünkü intihar, bir çare, bir kurtuluş değil, aksine tarifi imkânsız azaplara kendini atmak demektir.
İntihar etmek, küfre yakın çok büyük günah olduğu için, ölürken dayanılmaz acılara maruz kalınır.
Ölüm acısı, sanıldığı gibi bir an değildir. İntihar edince ahirette de daha büyük acılara girilir. Ahiret sıkıntıları dünya sıkıntıları gibi değildir. Çok ağırdır. Dünya sıkıntılarına dayanamayıp intihar eden, ölüm acısına ve ahiret sıkıntılarına nasıl dayanır? İntihar eden, dirilene kadar intihar acısını duyar. Kendini öldürmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir şeyle canına kıyana, Cehennemde onunla azap edilir.) [Buhari]
(İple boğazını sıkarak intihar eden, boğazı sıkılarak azap görür. Herhangi bir bıçakla intihar eden, Cehennemde bıçaklanarak azap görür.) [Buhari]
Ölüm acısı...
Bir kâfir, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturulduktan sonra da ölse, çok şiddetli olan ölüm acısını duyar. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir.) [Ebu Nuaym]
(Ölüm acısı çok şiddetli ise de, ölümden sonraki acılara göre çok hafiftir.) [İ.Ahmed]
Dirilene kadar ölüm acısı duyulur. (İ.Evzai)
Maalesef şimdiki bazı gençler, Avrupa’nın her türlü kötülüğüne özeniyorlar. İntihar etmek de bunlardan birisidir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Ölmek felaket değil, öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek, tedbirini almamak felakettir.)
Narkozlu hasta, ameliyat acısını duymadığı gibi, salih mümin de kurşun yağmuruna tutulsa, vücudu dilim dilim dilinse ölüm acısını duymaz. Hz.Yusuf’un güzelliği karşısında kendinden geçen kadınlar, ellerini kestikleri halde farkına varamadılar. Ölüm meleğinin güzel suretini gören mümine Allahü teâlâ acı duyurmaz.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
www.resulullah.org/genclik-ve-intihar
İntihar etmek, maksadımızla da uyuşmaz. Diyelim ki, çok sevdiğimiz birisini istedik, ancak bir türlü yuva kuram
.
Aslında "gençlik" ve "intihar" birbirisiyle hiç ilgisi olmaması gereken, taban tabana zıt olan, bir arada anılamayacak kadar ters kelimelerdir.
Çünkü, gençlik hayattır, enerjidir, mutluluktur, başarıdır.
İntihar ise tam aksine, ölümdür, bitiştir, yenilgidir.
Bunun için ikisi bir arada olmaması gerekir.
Ama ne yazık ki, yaşadığımız gerçekler böyle değildir.
En çok intihar edenler gençlerdir.
Duygusal olan gençler, karşılaştıkları büyük bir problemde intiharı düşünebilmektedirler.
Gençlerimizi intihara götüren sebepler çok çeşitlidir.
Kimisi, sınıfını geçemediğinden veya üniversite imtihanını kazanamadığından intiharı seçmektedir.
Kimisi, babasından, annesinden duyduğu ağır bir söz, yediği bir tokat yüzünden hayatına son vermektedir.
Kimisi de, sevdiği birisi kendisini reddettiği veya çevresindeki büyükler evlenmelerini engellediği için intihar etmektedir.
Dinimiz ise, intiharı kesinlikle yasaklamaktadır.
Çünkü, Allah'ın verdiği canı sadece Allah alır.
Biz, bize âit değiliz.
Biz Allah'ın mülküyüz.
Nasıl olur da, Allah yasakladığı halde Onun mülküne tecâvüz edebiliriz?
Nasıl olur da, binbir esmâ-i İlâhiyenin tecellisine mazhar olan vücûdumuzu yok edebiliriz?
İntihar, büyük günahtır. Hiçbir şekilde câiz değildir.
Aslında bir gencin intihar etmeyi gururuna yedirememesi gerekir.
Çünkü, gençlik güç ve kuvvetin, mücâdele ve azmin zirvede olduğu bir dönemdir.
İntihar ise, mücâdeleden kaçmak, yenilgiyi baştan kabul etmek, savaşmayıp pes etmek, hemen teslim bayrağını çekmektir.
Şerefli, gururlu, haysiyetli bir genç, sebebi ne olursa olsun, nasıl olur da pes eder, hemen teslim bayrağını çeker?
Başımıza gelen musibet ne kadar ağır, karşılaştığımız problem ne kadar çözümsüz, çektiğimiz çile ne kadar dayanılmaz olursa olsun, sabretmeliyiz.
Çünkü sabırla birlikte mücâdeleyi sürdüren zafere ulaşır. Çünkü, Allah sabredenlerle beraberdir ve sabredenleri sever.
İntihar etmek, maksadımızla da uyuşmaz. Diyelim ki, çok sevdiğimiz birisini istedik, ancak bir türlü yuva kuramadık. İntihar etmek, geri dönüşü olmayan bir bitiştir. İntihar edince istediğimize kavuşacak mıyız? Hayır! Aksine birkaç yıl sonra bizi reddeden insanlar râzı olsalar bile, iş işten geçmiş olacaktır. Fakat sabırla, duâ ile Allah'ın yasaklarından kaçarak, ihlâs ve iyi niyetle maksadımıza ulaşmaya çalışırsak, Allah muvaffak eder.
Etmese bile, hiçbir şey dünyanın sonu değildir. Belki öylesi çok daha hayırlıdır.
Bizim dünyadaki maksatlarımız o kadar çoktur ki, her kavuşamadığımız maksat için canımıza kıymaya kalksak, bin can lâzımdır.
Bunun için çare değildir intihar.
Hayat, insanın maksatlarına ulaşmak için lâzım olan en mühim, en kıymetli ve en birinci sermayedir.
Onu hemen yok ederek ucuza satmak, akıl mantık işi değildir.
Uğrunda cana kıyılacak bir kimse vardır. O da bize bu canı veren Rabbimizdir.
Bazı gençlerimiz, intihar ederek, kendisine düşmanlık eden veya isteklerini yerine getirmeyen insanlardan intikam almak istiyor. "Siz benim dediğimi yapmadınız. Ben de intihar ediyorum. Sonsuza kadar
vicdan azabıyla kavrulun" diye düşünüyorlar.
Maalesef, bazı düşmanlarımız bizim intiharımızdan hiç ibret almayabilir. O zaman ucuza gitmiş olmuyor muyuz?
Veya isteğimizi yerine getirmeyenler çok üzülsün, saçını başını yolsun diyelim.
İyi mi?
Annemizin, babamızın vicdan azabı çekmesi bizi nasıl memnun edebilir? Hele bir de canımıza kıymakla üzdüğümüz hiç suçu olmayan dostlarımız var. Onları ağlatmaya hakkımız var mı?
Diyelim ki, intiharla çevremize iyi bir ders verdik. Bizim gibi bir gencin isteğini yerine getirmemekle ne büyük hatâ ettiklerini anladılar.
Fakat bu çok pahalı bir ders değil mi? Bizim en değerli varlığımız yok olduktan sonra onların ders alması çok mu önemli?
Bunlardan daha mühimi, sadece dünya hayatımız değil, âhiretimiz de mahvoluyor, intihar etmekle büyük bir günah işlemiş oluyoruz. Bu hiç göze alınır mı?
Sonsuz bir hayatı, bir hiç uğruna yıkmak babayiğitliğe sığar mı?
Îman ve İslâma gönül vermiş bir gence yakışır mı?
Hepsinden önemlisi, intihar etmek, Allah'ın rızâsına aykırıdır. Kâinatı bizim emrimize veren bir Zâta karşı gelmek, âdetâ "Senin bana verdiğin canı da, kâinatı da istemiyorum. Çünkü Sen bana şu bir tek istediğimi vermedin" demek îmanla, iz'anla, akılla, mantıkla bağdaşır mı?
Üstelik intihar, tövbe imkânı olmayan bir günahtır. Çünkü, intihar eden öldüğü için yaptığı günahtan tövbe etme imkânı da yoktur.
İntihara niyet edip de başarılı olamayan ve intihardan vazgeçen insanlar bize ibret olmalıdır. Çünkü onlar, "İyi ki başarılı olamadık. Ölüm çok zor. Yaşamak her şeye rağmen çok güzel" demektedirler. O halde pişman olacağımız bir şeyden şiddetle kaçınmamız, adını bile anmamamız, aklımızdan bile geçirmememiz gerekir.
Diyeceksiniz ki, "Biz zaten mü'miniz. İntihar etmemiz mümkün değil."
Elbette mü'min bir genç, intiharı düşünmez bile.
Ama insanlık hâli. İmtihan dünyasındayız. Duygularımız var. Bunun için intihara karşı uyanık olmamız gerekir.
Bir gün çok idealist, îmanlı ve namazını kılan bir gencin, bir kız yüzünden intiharı bile düşündüğünü öğrenince titredim, beynimden vurulmuşa döndüm, şaşırdım. İnsanın ne kadar zayıf damarları olduğunu anladım. Bunun için çok dikkatli olmak zorundayız. Gaflette olduğumuz bir anda nefis ve şeytan öyle bir gol atıyor ki, her şey mahvolabiliyor.
Tüm bu bildiklerimize rağmen problemlerimiz çok büyük, sıkıntılarımız çekilmez bir hâl aldıysa ve bu yüzden intiharı düşünüyorsak, hemen harekete geçmeyelim.
Biraz duralım. Çok sevdiğimiz, saygı duyduğumuz bir yakınımıza, anne, baba, amca, dede gibi bir büyüğümüze veya bir ağabeyimize durumu açalım. Onunla dertleşelim. Belki bir çözüm önerisi vardır, belki bizim hiç aklımıza gelmeyen bir çıkış yolu düşünecektir. Tecrübesinden istifâde edelim.
Unutmayın!
Problemin içindeki şahıs sağlıklı düşünemez. Çözüm bulmakta zorlanır. Dışarıdaki birisi daha gerçekçi olur, daha sâlim bir kafayla düşünür.
Belki, "Nasıl olur da bir büyüğümüze derdimizi açarız, intiharı düşünüyoruz deriz, utanırız" diyeceksiniz.
Niçin utanacağız ki?
Madem ki büyüğümüz, elbette bizimle ilgilenmek zorundadır. Hiç sıkılmayın.
Hem intihar edip sonsuz azaplara giriftar olmak mı iyi, birazcık utanıp sıkılmak mı iyi?
Diyelim ki kendimiz bu konuda çok sağlamız. Ama çevremizdeki arkadaşlarımızın zaman zaman intihardan söz ettiğini duyuyoruz.
Hemen yardımına koşalım. Birisinin bir derdi varsa hemen paylaşalım. Teselli verelim. Sadece lâfla değil, fiilen de yardımcı olmaya çalışalım.
İntiharın yol olmadığını anlatalım. Bir büyüğümüzle tanıştıralım veya bir psikiyatriste götürelim.
Bir can kurtarmak büyük sevaptır.
Ve hiç aklımızdan çıkarmayalım:
Hayatta yaşamaya değer çok şey var ve ancak yaşarsak emellerimize kavuşabiliriz.
|
|
|
|
|
|
|
.
|
|
|
|
|
Bugün 297 ziyaretçi (1528 klik) kişi burdaydı! |
|
 |
|
|
.
İNTİHAR
İNTİHAR, insanın kendisini öldürmesidir. Ne şekilde olursa olsun bir kimsenin kendisini öldürmesine "intihar" denir. İntihar, Allah'ın yaratmış olduğu cana kıymaktır. Bu yüzden de büyük günahlardandır. İnsana canı veren Allah olduğu gibi, onu almaya yetkili olan da odur.
İntihar etmenin haramlığı ve ahiretteki tehlikesi ayet ve hadislerle sabittir.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:
"Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yolu hariç, batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir." (en-Nisa', 4/29).
Ayette, fiilen cana kıyma anlamı yanında, Allah'ın haram kıldığı şeyleri işlemek, masiyete dalmak ve başkalarının mallarını batıl yollarla yemek sûretiyle kendisine yazık etmek, ahiret hayatını mahvetmek anlamı da vardır (İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azim, İstanbul 1985, II, 235).
Amr b. el-As (r.a), Zâtu's-Selâsil seferinde ihtilâm olmuş, hava çok soğuk olduğu için, su bulunduğu halde, ölüm korkusundan dolayı teyemmümle namaz kıldırmıştır. Durumunu Hz. Peygamber'e iletirken, yukarıdaki ayete göre amel ettiğini söylemiş ve Resulullah (s.a.s) Amr'ın bu yaptığını tasvip etmiştir (Ebu Dâvud, Tahâre, 124; Ahmed b. Hanbel, IV, 203).
Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Yedi helak edici günahtan uzak durunuz. Denildi ki, ya Resulullah, onlar nelerdir? Şöyle buyurdu: Allah'a ortak koşmak, bir cana kıymak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli, hiçbir şeyden habersiz mümin kadına zina iftirası yapmak." (Buhârî, Vesâyâ, 23, Hudûd, Tıb, 45; Müslim, İman, 144).
İntihar geçmiş ümmetlerde de yasaklanmıştır. Cündüb b. Abdullah'tan Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle dediği nakledilmiştir:
"Sizden önceki ümmetlerden yaralı bir adam vardı. Yarasının acısına dayanamayarak, bir bıçak aldı ve elini kesti. Ancak kan bir türlü kesilmediği için adam öldü. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak; kulum can hakkında benim önüme geçti, ben de ona cenneti haram kıldım, buyurdu." (Buhârî, Enbiyâ, 50).
Hayber Gazvesi sırasında büyük fedakârlıklar gösteren Kuzman adındaki birisinin, sonunda cehenneme gideceği Hz. Peygamber tarafından haber verilmişti. Bunun üzerine Ashab-ı kiramdan Huzâî Eksüm, Kuzman'ı izlemiş ve O'nun, aldığı yaralara sabredemeyip, kılıcı üzerine yaslanarak intihar ettiğini görmüştür (Buhârî, Kader, 5, Rikâk, 33, Meğâzî, 38, Cihâd, 77; Müslim, İman, 179; Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih, X, 266 268). Kuzman'ın ölüm şekli Allah Resulu'ne iletilince şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar arasında öyle kimseler vardır ki, dış görünüşe göre, cennet ehline yaraşır hayırlı işler yaparlar; halbuki kendileri cehennemliktir. Öyle kimseler de vardır ki, cehennemliklere ait kötü işler yaparlar, halbuki kendileri cennetliktir." (Buhâri, Kader, 5, Rikâk, 33; Müslim, İman, 179).
İntihar edenin uhrevî cezası, intihar şekline uygun olarak verilir. Hadis-i şeriflerde "Kim kendisini bıçak gibi keskin bir şeyle öldürürse, cehennem ateşinde kendisine onunla azap edilir." (Buhâri, Cenâiz, 84). "(Dünyada ip ve benzeri) şeyle kendisini boğan kimse cehennemde kendisini boğar, dünyada kendisini vuran cehennemde kendisini vurur (azabı böyle olur)" (Buhârî, Cenâiz 84),
"Kim kendini bir dağın tepesinden atar da öldürürse cehennem ateşinde de ebedi olarak böyle görür. Kim zehir içerek kendisini öldürürse cehennemde zehir kadehi elinde olduğu halde devamlı ceza çeker." (Müslim, İman, 175; Tirmizi, Tıb, 7; Nesâî, Cenâiz, 68, Dârimi, Diyât, 10; Ahmed b. Hanbel, II, 254, 478).
İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, intihar eden dinden çıkmış olmaz, üzerine cenaze namazı da kılınır. Hayber Gazvesinde intihar eden Kuzman'ın cehennemlik olduğu bildirilmişse de, cehennemde ebedî olarak kalacağını belirten açık bir ifade yoktur. Bu yüzden intihar suçunu işleyenin cezasını çektikten sonra cehennemden kurtulacağı umulur. Ancak bunun için, intihar edenin son anda mü'min sıfatını taşıması ve intiharın helâl olduğuna itikad etmemiş olması da şarttır (Kâmil Miras, a.g.e, X, 270).
Hz. Peygamber'in, bıçakla kendisini öldüren kimsenin cenaze namazını kıldırmadığı nakledilir. Ancak bu olay, intihar edeni cezalandırmak ve başkalarını böyle bir fiilden menetmek amacına yöneliktir. Nitekim Ashab-ı Kiram bu kimsenin cenaze namazını kılmıştır (el-Askalânî, Bulûgu'l Merâm, terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1970, II, 276-277). İmam Ebû Yusuf'a göre, intihar hata ile veya şiddetli bir ağrıdan dolayı olmadıkça müntehir üzerine cenaze namazı kılınmaz.
Sonuç olarak, beden Cenâb-ı Hakkın insanoğluna verdiği en büyük emanettir. Bu emaneti, ruh bedenden kişinin kendi müdahalesi olmaksızın ayrılıncaya kadar korumak gerekir. Bunun için de, kişinin rûhî ve fizikî sıkıntılara sonuna kadar sabır göstermesi İslâm'ın amacıdır. Aksi halde intihar etmekle dünyevî sıkıntı ve problemlerini çözeceğini düşünen kişi, hemen intikal edeceği kabir ve daha sonra ahiret hayatında çok daha büyük sıkıntı ve felaketlerle karşılaşır. Hayat, en kötü şartlar altında bile güzeldir. Çünkü, ruh bedende kaldıkça Allah'tan ümit kesilmez. Her geceden sonra gündüz, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Kulun Allah'a yönelmesi ve O'ndan yardım istemesi, sıkıntı ve problemlerin çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. Yüce yaratıcı umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O'nun her şeye gücü yeter. O'na dayanan da güç kazanır.
(Hamdi DÖNDÜREN)
.
İslâm'da intihar niye günahtır?
Soran : Sorularlaislami...
Değerli kardeşimiz,
İntihar, İslâm'ın haram kıldığı büyük günahlardan birisidir. Bir Müslümanın kendi kendisini öldürmesi, başka birisini öldürmesinden daha büyük bir cinayet ve günahtır. Bu sebeble âlimler, "intihar edenin cenaze namazını kılınır mı, kılınmaz mı" şeklinde ihtilâfa bile düşmüşlerdir. Bu ihtilâf, başkasını öldüren katil hakkında yoktur. Katilin cenaze namazı kılınır.
Kalbinde îmanın zerresi olan bir kimse, böyle büyük bir günaha ve kötü âkıbete razı olmaz, kendini öldürmeye teşebbüs etmez. Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), intihar etmenin büyük günah olduğunu pek çok hadîs-i şerîflerinde haber vermiştir. Bir hadîs-i şerif'te şöyle buyurulur:
Demek oluyor ki mü'min te'sirinde kaldığı dünyevî bir hâdisenin zorluğuna tahammül edemeyip böyle büyük bir günahı işlemeye teşebbüs etmemelidir. Zira mü'minin nazarında dünyanın en büyük ve en kötü hâdisesi bile, âhiret mes'elesi yanında büyük sayılmaz, korkutucu olmaz. Dünya nasıl olsa fânidir, gelip geçicidir.
Bu gün dayanılmaz zannederek intihara insanı zorlayan hâdiseler, bir müddet sonra aslında hiç o derece üzülmeye değmediği ortaya çıkabilir, zamanla unutulur, yerine yeni mes'eleler zuhur eder. Sabrın, musibetin geldiği ilk anda gösterilmesinin hikmeti de buradadır.
İmanlı insanlar, böyle fâni ve geçici şeyleri, geçmeyecek elem ve keder sanarak onların altında ezilmezler. "Bu da geçer yahu!.." diyerek sabır gösterirler, sabrın sevabını kazanmaya çalışırlar. Böylece o musibetli hâli haklarında rahmete çevirirler.
İntihar edenin cenaze namazı kılınır. Çünkü ortada imandan çıkmak gibi bir durum yoktur. Sadece îman zâfiyetinden, hâdiselerin tazyikine dayanamama durumu vardır. Bu sebeble intihar edenin cenaze namazı kılınır. Ancak o müntehir, âhirette intihar cezasını çektikten sonra, Cennet girmeye hak kazanacaktır.
İntiharın büyük günah oluşunun sebeplerinden biri de, insanın kendini öldürmeye yetkili olmamasıdır. İnsan vücûdu, Allah'ın binasıdır. O binayı kim yaptı ise, o yıkacaktır. İnsanın kendi vücuduna ve nefsine sâhip olması söz konusu değildir...
İlave bilgi için tıklayınız:
İNTİHAR...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
.
İntihar etmek istiyorum, bıktım hayattan?
Soran : Anonim
Değerli kardeşimiz,
İntihar düşüncesinin akla gelmesi çok vahim bir şey değil. Çünkü hepimiz insanız, bazen geçici de olsa acılarımız katlanılmaz hale gelebiliyor. Nitekim bu acıları yaşayan, ağır depresyona giren tek kişi siz değilsiniz, binlerce insan hayatlarının bir döneminde derecesi değişse de farklı boyutlarda acılar yaşamışlar, hayattan kopma noktasına gelmişlerdir.
Mesela, Kur'an müfessiri Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri yaşadığı büyük acılar karşısında şöyle der: "Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti." Ama imanının gücü ile intihar etmemiş ve sabretmiştir.
Herkesin depresyona girme ve hayattan kopma aşamasına gelmesinin nedenleri farklıdır:
- Eşi veya çok sevdiği biri tarafından terk edilme,
- Bir anlık hata ile tüm servetini kaybetme,
- En çok sevdiği insanların bir anda yitip gitmesi,
- Ne Allah’ın ne de kulların huzuruna çıkamayacak kadar büyük bir günah işlemiş ve kirlenmiş hissetme,
- Amansız bir hastalığın pençesinde acı çekmeye dayanamama,
- Yoğun değersizlik duyguları,
- İş, evlilik, okul, çocuk gibi konularda ümitlerinin tükenmesi,
- Çevresindekilere yük olduğu, acı verdiği duygusu
gibi farklı durumlar, hayatı kişiye çekilmez hale getirebilir.
Bu duygulardan birini veya birkaçını yaşayan kişi, bazen yaşadığı bu dayanılmaz acılardan kurtulmak için, günah olduğunu bildiği halde bile, intihar fikrine saplanır ve onu tek kurtuluş çaresi olarak görür.
Oysaki o durumda bir arkadaşı, dostu, kardeşi, annesi, babası olsa ona asla intiharı tavsiye etmez, var gücü ile onu intihardan vazgeçirmeye çalışır. Çünkü söz konusu kendisi olunca, bu kadar yoğun duygusallık içinde mantığı devre dışı bırakır, duyguların hakimiyeti altına girmiş olur.
Bu demektir ki akıl, mantık, sağduyu, Allah’a, kadere, hayrın ve şerrin ondan geldiğine iman etmiş olmak, intiharın doğru bir şey olmadığını, acılardan kurtulmaya da çare olmadığını, söylemektedir. Çünkü inanan bir ruh, akıl ve kalp bilir ki dünyadan kaçış, acılardan kurtuluş değil, ebedi ıstırabın kapısını açmaktır.
Geçici dünya acılarına tahammül edemeyen bir kişi, ebedi ıstıraba nasıl tahammül edecektir?
Dünya acılarına dayanamayan kabir azabına nasıl dayanacak, cehennem ateşine nasıl katlanacaktır?
Ayrıca geride bıraktığı onlarca yakınını ölünceye kadar azapta bırakmanın vebaline nasıl dayanacaktır?
İntihar düşüncesi, yaşanılan sıkıntılardan kaynaklansa da daha çok o sıkıntılardan dolayı kişinin hissettiği acının derecesi ve aynı zamanda o acı ile baş edebilme kapasitesi ile alakalıdır. Çünkü aynı sıkıntıyı, hatta daha da fazlasını yaşayan bir başka kişi intihar etmezken, daha azını yaşayan kişi yıkılır. Tıpkı idmanlı bir sporcunun yüz kilo ağırlığı omuzlarında rahatlıkla kaldırabilmesine karşın, idmansız birsinin omuzlarına konan yirmi-otuz kilo ağırlığa dayanamayıp yıkılması gibi.
Deme ki, sizi intihar düşüncesine götüren ne kirli ne günahkâr olmanız ne ümitsizliğiniz ve ne de acılarınızın katlanamaz olmasıdır, daha çok yaşadığınız acıları algılama biçiminiz ve bir de dayanma gücünüzün zayıflığıdır.
O zaman önümüzde iki yol var: Bir taraftan hissettiğimiz acılara bakışımızı değiştirip ve de çözüm yolları arayıp onları hafifletirseniz, diğer taraftan da tahammül ve sabır gücümüzü artırırsak, inşallah yaşamanın, sabretmenin, dayanmanın ve imtihanı kazanmanın huzurunu yaşayacağız.
Madem sizin durumunuzda olan, hatta sizden daha ağır sıkıntılara maruz kalan milyonlarca insan sabrederek ebedi azaptan kurtulmaktadır, siz de inşallah kurtulacaksınız.
Birinci Yol: Acılarınıza ve kendinize bakışınızı değiştirerek hafifletin.
Sorunuz ayrıntılı olmadığı için yaşadığınız sorunun ne olduğunu bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz ki, insanları rahatsız eden şey olaylar ve sorunlardan çok, o soruna bakış açısıdır. Bir olaya hangi anlamları yüklerseniz ona göre bir duygu yaşarsınız.
Örneğin acılar içinde hasta yatan birisini düşünelim. Bu hastalığa iki türlü bakış açısı var. Birisi: “Bu hayat mıdır, çektiğim acılar bir yana, dışarı da çıkamıyorum, herkes dışarıda ben içeride yatıyorum, ayrıca yakınlarıma da yük oluyorum. Hiçbir işe de yaramıyorum, anlamsız bir hayat sürüyorum vb.”
Hastalığına böyle dramatik ve olumsuz anlamlar yükleyen birisi, hastalığının ona verdiği acılardan on kata daha fazla acı ve elem hisseder. Hayat yüküne duygusal olarak sürekli gerçekten var olmayan yeni yükleri de ekleyerek hayatı çekilmez hale getirir.
Unutmayalım bu hayatta çekilmeyecek yük yoktur. Çünkü Allah, Kur'an- ı Kerim’de hiçbir kimseye tahammül edemeyeceği bir yükü yüklemeyeceğinin sözünü veriyor. Biz, bakış açımızla onu imkansız hale getiriyoruz.
Bunun yanında, dünyanın fani ve kısa olduğunu, acılarının da geçici olduğunu, hayatın sadece kısacık dünya hayatı ile sınırlı olmadığını, ebedi bir hayatın var olduğunu, bu ebedi hayat içinde birkaç sene sıkıntıya mukabil ebedi bir hayatı kazanacağını düşünmesi onun acılarını hafifletir, dayanılacak seviyeye getirir.
İnsanları intihara götüren bir diğer düşünce ise, yaşadıkları acıların hiç bitmeyeceğidir. Hiç bitmeyecekse bu katlanılması imkânsızdır, gibi bir düşünce içine girerler.
Oysaki hiçbir şey kalıcı değildir. Bu gözle çevrenize bakın, hiç kimsenin hayatının sabit bir çizgide, yani hep mutlu veya hep mutsuz sürmediğini göreceksiniz.
Diğer taraftan günümüz insanın en büyük sıkıntılarından birisi de sürekli mutlu olmanın peşinde koşmasıdır.
Hastalıklar başta olmak üzere yaşanılan diğer sıkıntılar bunu mümkün kılmayınca kendisini sürekli mutsuz, depresif, kendisi dışındaki herkesi de mutlu zannediyor. Bu da onun acılarını daha da artırıyor.
Oysaki bu hayatta herkesin kendine göre sıkıntıları var. Bakmayın siz insanların sosyal medyada paylaştıkları mutluluk fotoğraflarına, iç alemlerinde herkesin benzer olmasa da mutlaka sıkıntıları var. Çünkü dünyanın hayatının mahiyeti budur. Hadis-i şerifte Peygamberimiz (asm) “La rahate fid dünya.” yani "Dünya hayatında rahat yoktur." demiyor mu? Ama insanoğlu sürekli rahat ve kesintisiz mutluluk arıyor.
O zaman kişiye düşen şey; dünya hayatının acılarını normalleştirmek, üstesinden gelinecek zorluklar olarak görerek gözünde büyütmemek ve arkasında yatan güzellikleri anlamaya çalışmaktır.
Sorunun kendisine değil, çözümüne odaklanmaktır. Her sorunun bir çözümü veya o sorun karşısında yükümüzü hafifletecek başka yollar vardır. Bunlar kafa yormak, önümüze büyük kapılar açacaktır.
Tahminimiz sadece sorunlarınıza değil, kendinize bakışınızın da olumsuz olduğu yönündedir. Yani mükemmeliyetçi bir kişiliğe sahip olup kendinizi eleştiren, beğenmeyen, kusurlu, eksik, yetersiz, hatalı ve günahkâr gören bir yapınızın olduğunu düşünüyoruz.
Özelikle depresyon dönemlerinde insanlar kendilerini olduğundan daha zayıf, güçsüz, çaresiz ve olumsuz görürüler.
Bu çerçevede kendinize öz şefkatle yaklaşmanız, olumlu özelliklerinize odaklanmanız ve kendinizi olduğu gibi kabul edip sevmeniz sizi rahatlatacaktır. Ayrıca depresyon dönemi geçince, kendinize bakışınızın daha da iyi olduğunu da görecesiniz.
Yakınlarına yük olduğu düşüncesi ile intihar etmek de gerçekçi değildir. Çünkü kişi hastalığı ile yakınlarına bir yük oluyorsa, intihar ederek o sevdiği yakınlarını bir ömür boyu manevi acılar içinde bırakacaktır.
Bir düşünün, siz intihar ederseniz bundan kim mutlu olacak ve kimler azap içinde kıvranacaktır?
Sadece kendi acınıza odaklanmayın, intihar edeceğinizde geride kalanların acısını da düşünün!
İkinci Yol: Tahammül ve sabır gücünüzü artırın.
İnsanın fiziki yapısı ile ruhi yapısı birbirine benzer. Kaslarımızı geliştirmek ve kuvvetlendirmek nasıl sürekli ve düzenli ağırlık kaldırmakla mümkünse, aynı şekilde tahammül ve sabır gücümüz de öncelikle maruz kaldığımız sıkıntıları aşmak için verdiğimiz mücadele ile kuvvetlenir.
Her sıkıntı, bizim tahammül gücümüzü biraz daha artırır, olgunlaştırır. Çünkü “Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur.” olgunlaşır.
Etrafınızdaki insanlara bakın geçmişinde sıkıntı yaşayanla yaşamayanın olgunluk, mükemmellik, hayat tecrübesi açısından ne kadar da farklı olduğunu göreceksiniz. Siz de çektiğiniz sıkıntılara sabır göstererek tahammül gücünüzü artırabilirsiniz.
Bunun yanında Risale-i Nur Külliyatı'ndan kadere ve Allah’a iman konusunu anlatan yerleri okuyarak imanınızı daha da güçlendirebilirsiniz. İmanınız güçlendikçe, tahammül gücünüz daha da artacağı gibi, sıkıntılar da nazarınızda küçülecektir.
Unutmayın, “Her bir yaradan haberdardır bizi Yaradan.” (Mevlana)
Biz istersek ve inanırsak, bizi bilen, bize dayanma gücü de verecektir.
En kısa sürede uzman ve mütedeyyin bir psikoloğa veya psikiyatra gidip terapi veya depresyon tedavisi almanız da sizi büyük ölçüde rahatlatacaktır.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Ben yaşamak istemiyorum, Allah neden beni yaşamaya mecbur kılıp ...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiye
.
İntihar etmek ile insan öldürmek aynı mı?
Soran : HacıYusuf
- Zehebî, el-Kebâir isimli eserinde neden intihar ile insan öldürmeyi ayrı tutmuştur.
- Ayet ve hadislere göre intihar ve insan öldürmek birbirinden farklı olaylar mı?
- İntihar Zehebi Hazretlerine göre büyük günahlardan kaçıncı sıradadır?
Değerli kardeşimiz,
İntihar etmek de bir canın ölmesine vesile olmaktır. Kişinin başkasının nefsini öldürmesi ile kendi nefsini öldürmesi arasında “katil” açısından bir fark yoktur.
“Nefislerinizi / canlarınızı öldürmeyin.” (Nisa, 4/29) mealindeki ayette mutlak olarak kullanılan nefis kavramı, ister başkasına ait olsun, ister kişinin kendi nefsi olsun fark etmez, her ikisinin de öldürülmesi yasaklanmıştır.
Bu sebeple bazı âlimlere göre, başkasını öldürmek ile kendi canına kıymak arasında fark yoktur. Zehebi de bu gibi ayetlerin mutlak ifadelerini esas aldığı için bu iki öldürme işi arasında fark görmemiş olacak ki ayrı bir başlık kullanmamıştır. (bk. Zehebi, el-Kebair, 1/12)
Fakat âlimlerin önemli bir kısmına göre, intihar etmek başkasını öldürmekten daha kötüdür. Zira insan başkasının nefsine sahip olmadığı gibi, kendi nefsine de sahip değildir. Onun için başkasını öldürmeye hakkı olmadığı gibi, kendini öldürmeye de hakkı yoktur.
Bununla beraber, başkasını öldürmekten meydana gelen günahın affedilmesi intihar etmekten kaynaklanan günahın af edilmesinden daha olumludur. Çünkü başkasını öldüren kimsenin, kısas olması, diyet vermesi, kefaret ödemesi, maktulün varislerinin affetmesi, bu günahtan sonra samimi bir tövbe ve istiğfar etmesi gibi çeşitli yollardan suçunun en az hafiflemesine vesile olacak amelleri yapması mümkündür.
Fakat intihar eden kimse, artık hayatta kalmayıp suçüstü ölüme yakalandığı için bu tür affedici vesileler kullanma imkânı yoktur.
- Ayet ve hadislerde bu iki öldürme türünü açıkça ayıran bir açıklamaya rastlayamadık.
Nitekim Zehebi şirkten sonra ikinci sırada yer verdiği “adam öldürme” konusunu bir tek başlıkta zikretmiştir. Ayetlerde zikredilen “nefsin öldürülmesi” geniş manasıyla bu iki öldürme işine de yorumlamıştır.
- Hadislerde de bu konuda bir ayrımın yapıldığını gösteren ifadelere rastlayamadık. Bununla birlikte intiharın da büyük bir günah olduğunu gösteren sahih rivayetler vardır. Mesela, Buhari ve Müslim’de nakledilen şu rivayet konumuza ışık tutmaktadır:
“Kim (bıçak, kılıç, keser gibi kesici aletlerden) bir demirle kendi canına kıyarsa, cehennemde onunla azap görür.” (Buhari, h.no: 1363, Müslim, h.no: 110)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
.
İntihar eden kişilere neden farklı muamele?
Soran : HacıYusuf
- Kuzman kafirlik üzere mi intihar etti, Tufeyl b. Amr’ın arkadaşı intihar etmesine rağmen affedildi mi?
- Bu olaylar sahih mi?
1) Kuzman’ın yaralarının acısına dayanamayarak kendini öldürdüğü haberi gelir. Ölmeden hemen önce de etrafındakiler “Sana müjdeler olsun, yiğitçe savaştın ve şimdi de şehit oluyorsun.” dediklerinde “Ben ne şehit olmak ne Allah’ın dinini savunmak ne Muhammed’in şerefini kurtarmak için savaştım. Sadece kavmimin şanı ve şerefi ile Medine hurmalıklarını savunmak için savaştım.” der. Haber Efendimiz’e (sas) ulaşınca “Şüphesiz bir adam insanlara göründüğü kadarıyla cennetliklerin ameli ile amel eder. Halbuki o cehennemliklerdendir. Bir adam da insanlara göründüğü kadarıyla cehennemliklerin ameli ile amel eder. Halbuki o cennetliklerdendir.” Bu hadiseyi de bize Müslim aktarmaktadır. (Buhari, Cihad, 77; 6683)
2) İmam Müslim’in İman kitabında ve “Kendisini Öldürenin Kafir Olmayacağına Delil” başlığıyla aktardığı bir hadis şu şekildedir: Efendimiz’in (sas) Medine’ye hicretinden sonra Tufeyl b. Amr (ra) da kavminden birisiyle beraber Medine’ye hicret eder. Tufeyl b. Amr’ın yol arkadaşı Medine’de hastalanır ve ciddi sıkıntılar çeker. Acılarına dayanamayınca bir gün keskin bir bıçakla parmaklarını eklem yerlerinden keser ve kan kaybından vefat eder. Sonra Tufeyl b. Amr arkadaşını rüyasında çok güzel bir surette fakat elleri sarılı halde görür. “Rabbin sana ne yaptı?” diye sorunca “Peygamberinin yanına hicret ettiğim için Rabbim beni affetti, mağfiret etti.” diye cevap verir. Tufeyl bu sefer ellerinin neden sarılı olduğunu sorunca da arkadaşı “Bana ‘Kendi vücudundan bozduğun şeyi düzeltmeyiz.’ denildi.” diye cevap verir. Daha sonra Tufeyl b. Amr (ra) bu rüyayı Efendimiz’e (sas) anlatınca Efendimiz “Allah’ım! İki eli için de mağfiret buyur.” diye dua eder. (Müslim, İman, 49)
3) Efendimiz (sas) intihar ederek öldüğünü öğrendiği birisinin cenazesini kılmamış, ancak ashabına kılmamalarını da
Değerli kardeşimiz,
Hayber Gazvesi sırasında kahramanca çarpışan ve sonunda da öldüğü haberi yayılan Kuzman isimli şahsın intiharından ziyade onun şirk ve cahiliye duyguları üzere ölmüş olmasıdır.(1)
Tufeyl b. Amr’ın arkadaşı ise, günahkâr mümindir ve mümin olarak vefat etmiştir.(2)
Demek ki, intihar etmek büyük günahtır, ancak büyük günah da olsa kişiyi kâfir yapmayacağı için mümin olarak vefat eden günahkârlar affedilebilir. Ancak mümin olarak vefat etmeyen kimsenin affı yoktur.
Hz. Peygamber (asm) Efendimiz intihar ederek öldüğünü öğrendiği birisinin cenazesini "Öyleyse ben onun namazını kılmam!" demiştir.(3)
Ayrıca, Efendimiz (asm) borçlu olduğunu bildiği bazı kimselerin de namazlarını kılmamış ancak ashabına kılmalarını söylemiştir.(4) Ganimet malından haksız yere mal alan, yani kamu malını zimmetine geçiren birisi için de benzer bir uygulamada bulunmuştur.(5)
Borcu konusunda gevşek davranmak, kamu malını zimmetine geçirmek, intihar etmek gibi konularda Efendimizin (asm) bu hâl üzere vefat eden kişilerin cenaze namazlarını kılmadığı ancak ashabını bundan men etmediği görülmektedir.
Dolayısıyla Efendimizin (asm) intihar eden birisinin cenaze namazını kılmaması o şekilde ölen müminlerin cenaze namazlarının asla kılınmayacağını göstermez. Zaten İslam âlimleri de genel olarak böyle bir sonuç çıkarmamış ve intihar edenlerin cenaze namazlarının kılınacağı fetvasını rahatlıkla verebilmişlerdir.
İntihar eden müminlerin cenaze namazı kılınabiliyorsa arkasından dua etmek, sevabından istifade etmesi niyetiyle Kuran okumak, sadaka vermek gibi uygulamalar da caiz hatta gereklidir denilebilir.
Bu kısa bilgilerden sonra soruda geçen üç konunun detaylarına gelince:
1. Savaşta İntihar Eden Kişi
Bu rivayet iki farklı sahabeden aktarılmış olup birisi Sehl b. Sad (ra) diğeri ise Ebu Hüreyre (ra)’dir. Bu iki tariki hem Buhari hem de Müslim kitaplarına almıştır.
Bu iki sahabeden aktarılan tariklerin hiçbirinde intihar eden şahsın ismi geçmemekte ve bununla ilgili bir açıklama bulunmamaktadır. Sehl b. Sa’d’ın rivayetlerinde(6) sadece müşriklerle yapılan bir savaş esnasında ibaresi bulunurken; Ebû Hüreyre’nin naklettiği ve Buhârî’nin kitabına aldığı iki rivayette(7) olayın Hayber Gazvesinde meydana geldiği; Müslim’deki rivayette(8) ise Huneyn savaşında olduğu aktarılmıştır.
Hadis şerhlerinde ise olayın Hayber’in fethi sırasında meydana geldiği, intihar edenin de Kuzman isimli bir şahıs olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır.(9)
Sehl b. Sad rivayeti şöyledir:
Resulullah (asm) müşriklerle karşılaştı ve savaştı. Resulullah geri çekildi diğer taraf da geri çekildi. Resulullah’ın ashabı içerisinde bir kişi vardı ki tek başına düşmanın peşine düşmüş kılıcıyla vuruyordu. Denildi ki bugün bizden hiç kimse onun yaptığını yapamadı. Resulullah buyurdu ki, “Ama o cehennemliktir.” Birisi dedi ki, "Ben hep onu takip edeceğim." Sonra onunla çıktı. O nerede durduysa o da orada durdu. Hızlanınca da onunla birlikte hızlandı. Adam ağır bir yara aldı. Bir an önce ölmek isteyerek kılıcını yere koydu, ucunu da göğsünün ortasına getirdi. Sonra bütün gücüyle kılıç üzerine yüklendi ve intihar etti. Adam çıkıp Resulullah’a geldi. Dedi ki, “Senin gerçekten Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik ederim.” Bunun üzerine Resulullah “Neyin var / ne oldu?” dedi. Adam sözüne şöyle devam etti: “Bir müddet önce cehennemlik olduğunu söylediğin bir adam vardı. Herkes bunu şaşkınlıkla karşılamıştı. Ben de bu işi çözerim demiştim. Adamın peşine düştüm. O ağır bir yara aldı. Bir an önce ölmek istedi. Kılıcının kabzasını yere, ucunu da göğsünün ortasına koydu. Sonra kılıcının üzerine bütün gücüyle yüklendi ve intihar etti.”
Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu:
Sahabenin savaşta cesurca savaştığını gördüğü ve kendilerince ölürse cennetlik hükmünü verdikleri bir hususta Allah Resulü aldığı vahiyle onun cehennemlik olduğunu haber vermiş ve adamın intihar etmesiyle Hz. Peygamber (asm) Efendimizin sözünün doğruluğu ortaya çıkmıştır ki bu onun peygamberliğe dair mucizelerindendir.(11)
Bu adamın cehennemlik olmasının sebepleri hakkında;
- Yaptığı fiili helal sayarak kendini öldürmesi,
- İslâm’ı tam olarak özümsemediğinden münafık olarak vefat ettiği,
- Allah’ın isminin yücelmesi için değil de kendi kabilesinin şerefi için savaştığı, yaralandığı zaman acı anında ahiret hakkında tereddüde düştüğü ve şüphe içinde öldüğü,
- Yarası ölümcül olmadığı halde kendini öldürmekte aceleci davrandığı
görüşleri zikredilmiştir.(12)
Resulullah (asm), hadisin son kısmında, “Bir kişi insanların gözünde cennete girmeye vesile olacak ameller işler de bunları ihlas ve samimiyetle yapmadığı için cehenneme girer, aynı şekilde insanların gözünde cehenneme girmeye sebep teşkil edecek ameller işleyen kimse de sonradan hidâyet bularak tövbe ve istiğfarla cennete girebilir.” buyurmaktadır.
Bu söz insanların işledikleri amellere güvenmemesi gerektiğine dair bir uyarı mahiyetindedir.(13)
2. Parmaklarını Keserek İntihar Eden Kimse
İlgili rivayet şöyledir:
Hz. Peygamber (asm) Medine'ye hicret edince Tufeyl b. Amr da kavminden bir zatla onun yanına hicret etmişti.
Medine’de kalmaktan sıkıldılar ve arkadaşı orada hastalandı. Sabırsızlık ederek oklarını aldı ve onunla parmak eklemlerini kesti. Derken ellerinden kan fışkırdı ve neticede öldü.
Sonraki zamanda Tufeyl b. Amr kılık kıyafeti güzel ama elleri sarılı şekilde o kimseyi rüyasında gördü ve ona “Rabbin sana ne yaptı?” diye sordu. O da “Peygamber’in yanına hicret ettiğim için beni affetti.” dedi. Tufeyl: “Neden seni ellerini sarılmış olarak görüyorum?” deyince: “Bana, senin bozduğun bir uzvunu biz düzeltemeyiz, dediler." cevabım verdi.
Tufeyl bu rüyayı Resulullah’a anlatınca Allah Resulü “Allah'ım onun ellerini affet.” diye dua etti.(14)
Bu hadisten çıkan hükme göre kendini öldüren veya büyük günah işleyen kimse tövbe etmese bile kâfir olmaz ve Allah’ın affıyla, irade ve tercihiyle cehenneme hiç girmeyebilir, girerse de orada ebedi olarak kalmaz eninde sonunda cennete girer.(15)
Allah dilerse günahı nedeniyle azap eder, dilerse de doğrudan affeder. Bu adam azap gördü mü görmedi mi yahut azap gördü ise “Rabbim beni hicret sayesinde bağışladı.” sözüne ne denilecek? Azap görmedi ise ellerinin hali ne olacak diye sorulacak olsa şu şekilde cevap verilir:
Bu adam kendisini öldürdüğü için azap görmedi çünkü intiharın cezası cehennem ateşidir. Hicreti sayesinde bu günahı ve diğer günahları affedildi ve ellerinin sarılı olması şeklinde küçük bir cezaya maruz kaldı.
Peki, Allah Resul’ünün duası kabul edildi mi denilse zahir olan onun duasının makbul olmasıdır. Bu sayede onun elleri de sağlıklı haline kavuştu.(16)
3. Hz. Peygamber İntihar Eden Kimsenin Cenaze Namazını Kılmadı.
Bu hadiste dikkatleri çeken en önemli nokta Hz. Peygamber (asm) Efendimizin bu adamın cenaze namazını kılmamış olmasıdır.
Ebu Davud bu hadis-i şerifi “İmam / yönetici kendini öldüren kimsenin namazını kılmaz.” bab başlığı altında zikretmiştir.
Cabir b. Semure (ra) dedi ki: Bir adam hastalanmıştı. Bir süre sonra onun hakkında feryad-ü figan yükselmeye başladı. Bunun üzerine komşusu, Resulullah’a gelip: (Ey Allah'ın Resulü) “O adam öldü.” dedi. Hz. Peygamber de: “Ne biliyorsun?” dedi. O kimse: “Ben onu (ölmüş hâlde) gördüm.” dedi.
Resulullah “O kimse ölmedi.” dedi. Adam gitti.
Derken hastanın evinden tekrar onun için feryad-ü figanlar yükseldi. Bunun üzerine (hastanın komşusu tekrar) Resulullah’a geldi ve “Ey Allah’ın Resulü o kimse gerçekten öldü.” dedi. Hz. Peygamber de: “O ölmedi.” buyurdu. Adam tekrar döndü gitti.
Fakat evden yine o kimse için ağlanıp sızlandığı işitilmeye başlandı. O sırada hastanın karısı dışarı çıkıp o adama “Resulullah’a git ve (komşunun intihar ettiğini) kendisine haber ver.” dedi. Adam da “Ey Allah'ım, sen ona lanet et!” dedi. Sonra da komşusunun evine gitti ve o kimseyi yanındaki mızrak demiri ile kendisini öldürmüş halde gördü. Hemen Hz. Peygamber’e (asm) gelerek onun öldüğünü bildirdi.
Allah Resulü yine “Ne biliyorsun?” diye sorunca “Onu yanındaki mızrak demiriyle kendini öldürmüş halde gördüm.” cevabını verdi. Allah Resulü tekrar “Sen onu bu halde gördün mü?” diye sordu. Adam da: “Evet” cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Öyleyse ben onun namazını kılmam!” buyurdu.(17)
Allah Resulü kendini öldüren adamın cenaze namazını bu fiile tepki olarak kılmadı, ancak sahabenin kılmasına izin verdi. Bu olaya binaen imam / yöneticinin de intihar eden kimsenin cenaze namazı kıldırmasını uygun görmeyen görüşler bulunmakla birlikte(18) Ehl-i sünnet fıkıh âlimleri intihar eden kimsenin büyük günah işlemiş olacağı ancak dinden çıkmış sayılmayacağı görüşünde ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla cumhur ulema arasında kendini öldüren kimsenin cenazesinin diğer cenazeler gibi yıkanacağı, kefenleneceği, cenaze namazının kılınacağı ve Müslüman mezarlığına defnedileceği hususunda görüş birliği mevcuttur.(19)
Kaynaklar:
1) Buhari, Cihad, 77.
Müslim, Îman, 178.
2) Müslim, İman, 49.
3) Müslim, Cenaiz, 107; Ebu Davud, Cenaiz, 51.
4) Buhârî, Havâlât 6; Müslim, Ferâiz 14; Tirmizî, Cenâiz 67.
5) Muvatta, Cihâd 23.
6) Buhârî, Cihâd, 77, Meğâzî, 38, Rikâk, 33; Müslim, Îman, 179.
7) Buhârî, Meğâzî, 38, Kader, 5.
9) Nevevî, Minhac, 2/123; Aynî, Umdetü’l-kârî, 23/152; Zebîdî, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih, Tercüme ve şerh. Ahmed Naim ve Kamil Miras, DİB Yayınları, İstanbul 2019, c. 7, s. 481-482; Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercümesi ve Şerhi, Rıhle Kitap, İstanbul 2017, 1/436-437.
10) Buhârî, Cihâd, 77, Meğâzî, 38, Rikâk, 33; Müslim, Îman, 179.
11) İbn Battâl, Şerhu sahihi’l-Buhârî, 5/92; Aynî, age, 14/180-181.
12) Ibn Mülekkın Ebû Hafs Sirâcüddîn Ömer b. Alî b. Ahmed el-Ensârî el-Mısrî (v. 804), et- Tevdîh li şerhi’l-câmi‘ı’s-sahîh, Dâru’n-nevâdir, Dımeşk 2008, c. 17, s. 610-611; Musa Şâhîn Lâşîn, Fethu’l-mün’im şerhi sahih-i Müslim, Dâru’ş-şurûk, Kahire 2002, c. 1, s. 369-370.
13) Nevevî, age, 2/126-127; İbn Battâl, 10/306-307.
14) Müslim, Îmân, 116.
15) Kâdî Iyâz, İkmal, 1/403; Nevevî, age, 2/131-132.
16) Musa Şâhîn Lâşîn, Fethu’l-mün’im, 1/382.
17) Ebû Dâvûd, Cenâiz, 51 (Şuayb Arnavûd bu hadis için “İsnadı Hasen” hükmünde bulunmuştur.) Kütüb-i Sitte içindeki diğer rivâyetlerin hepsi Câbir b. Semure’den aktarılmaktadır ve bu hadîs-i şerifin muhtasarı konumundadırlar. bk. Müslim, Cenâiz, 107; Tirmizî, Cenâiz, 69 (Ahmet Muhammed Şakir bu hadis için “Hasen” hükmünde bulunmuştur.); Nesâi, Cenâiz, 68 (Elbânî bu hadis için “Sahih” hükmünde bulunmuştur.); İbn Mâce Cenâiz, 31. (Şuayb Arnavûd bu hadis için “Hasen” hükmünde bulunmuştur.)
18) Ebü’l-Alâ Muhammed Abdurrahmân b. Abdirrahîm el-Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-ehvezî, Dâru’l-kütübi’lilmiyye, Beyrut 1404, 4/152.
19) İbn Battâl, age, 3/349-350; Kâdî Iyâz, age, 3/454-455; Nevevî, age, 7/47-48; Aynî, age, 8/191; Şihâbüddîn Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Hüseyn b. Ali b. Reslân (v. 844), Şerhu Süneni Ebî Dâvûd, Dâru’l-felâh, Mısır 2016, 15/579; Aynî, age, 13/457; Ahmed Naim, age, 4/240; Ahmed Davudoğlu, age, 1/432; Detaylı bilgi ve değerlendirme için bk. Veysel Uzun, İntiharla İlgili Hadisler Bağlamında Günümüz İntihar Olaylarının İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Aksaray 2022.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
.İntihar edenin cenaze namazı kılınır mı?
İslâm âlimleri, hadisteki ebedî azap kaydının, intiharı helal sayarak kendi canına kıyanlar için söz konusu olduğunu veya uzun süreli azap anlamında mecazî bir ifade olduğunu belirtmişlerdir (Aynî,‘Umde, 21/292).
Yüce Allah’ın emanet olarak lütfettiği hayatı O’nun razı olmadığı bir tarzda sonlandırma anlamına gelen intihar eyleminin salim akılla gerçekleştirilemeyeceği açıktır. Ancak kişinin cinnet hâlinde iken canına kıymış olacağı varsayılarak bağışlanması için Allah’a dua edilir. Nitekim âlimler, “Her ‘lâ ilahe illallah’ diyenin cenaze namazını kılınız.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, 12/447[13622]) hadisinin genel anlamından hareketle, kelime-i şehâdet getiren herkesin cenaze namazının kılınacağını söylemişlerdir (İbn Kudâme, el-Muğnî, 3/508; Nevevî, el-Mecmû’, 5/211; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-müctehid, 1/239).
.
İntihar Eden Kimsenin Cenaze Namazı Kılınır mı?
İntihar, İslâm'ın haram kıldığı büyük günahlardan birisidir. Bir Müslümanın kendi kendisini öldürmesi, başka birisini öldürmesinden daha büyük bir cinayet ve günahtır. Bu sebeble âlimler, "İntihar edenin cenaze namazı kılınır mı, kılınmaz mı?" şeklinde ihtilâfa bile düşmüşlerdir. Bu ihtilâf, başkasını öldüren katil hakkında yoktur. Katilin cenaze namazı kılınır. Kalbinde imanın zerresi olan bir kimse, böyle büyük bir günaha ve kötü akıbete razı olmaz, kendini öldürmeye teşebbüs etmez. İntiharın büyük günah olduğunu pek çok hadis-i şeriflerinde haber vermiştir. Bir hadis-i şerif'te şöyle buyurulur:
Demek oluyor ki mümin tesirinde kaldığı dünyevî bir hâdisenin tazyikine tahammül edemeyip böyle büyük bir günahı işlemeye teşebbüs etmemelidir. Zira müminin nazarında dünyanın en büyük ve en kötü hâdisesi bile, âhiret meselesi yanında büyük sayılmaz, korkutucu olmaz. Dünya nasıl olsa fânidir, gelip geçicidir. Bugün dayanılmaz zannederek intihara insanı zorlayan hâdiseler, bir müddet sonra aslında hiç o derece üzülmeye değmediği ortaya çıkabilir, zamanla unutulur, yerine yeni meseleler zuhur eder. Sabrın, musibetin geldiği ilk anda gösterilmesinin hikmeti de buradadır. İmanlı insanlar böyle fâni ve muvakkat şeyleri, geçmeyecek elem ve keder sanarak onların altında ezilmezler. Bu da geçer yahu, diyerek sabır gösterirler, sabrın sevabını kazanmaya çalışırlar. Böylece o musibetli hâli haklarında rahmete çevirirler.
İntihar edenin cenaze namazı kılınır. Çünkü ortada imandan çıkmak gibi bir durum yoktur. Sadece iman zâfiyetinden, hâdiselerin tazyikine dayanamama durumu vardır. Bu sebeple intihar edenin cenaze namazı kılınır. Ancak o müntehir, âhirette intihar cezasını çektikten sonra, cennete girmeye hak kazanacaktır.
İntiharın büyük günah oluşunun sebeblerinden biri de insanın kendini öldürmeye selâhiyetli olmamasıdır. İnsan vücûdu, Allah'ın binasıdır. O binayı kim yaptı ise, o yıkacaktır. İnsanın kendi vücuduna ve nefsine sâhip olması söz konusu değildir...
.
İntihar etmek isteyene tavsiyeniz nedir?
Soran : Anonim
- İntihar etmek isteyen veya ölümü isteyen birine ne tavsiye edersiniz?
Değerli kardeşimiz,
- İntiharı düşünen kişinin öncelikle en kısa zamanda bir ruh sağlığı uzmanına, yani psikiyatra gitmesine yardımcı olmak gerekir. Çünkü intihara meyilli kişiler, büyük oranda ağır bir depresyon altında oldukları için sağlıklı düşünmezler. Bunun için önce sağlıklı karar verecek bir ruh hâline sahip olması gerekir. Bunun da yolu tedavi olmaktan geçiyor.
Ağır depresyon altında olan ve intiharı düşünen kişilerle ilgilenmek çok büyük bir hassasiyet ister. Yapılan en küçük bir yanlışlık, baskı, ikna onları intihara daha da yakınlaştırır. Bundan dolayı alanında uzman bir kişinin birebir ilgilenmesi en sağlıklı olanıdır.
- İntihara meyilli kişiler, ağırlıklı olarak daha hassas ruhlara sahip olanlar, kırılgan ve hayat mücadelesinden daha az dayanıklı olan kişilerdir. Çünkü onların çektiği sıkıntılar ve acılardan belki on kat daha fazlasını çekmesine karşılık, pes etmeyip mücadeleye devam eden milyonlarca insan var. Dolayısıyla, kişiyi intihara götüren şey, yaşanan acılar kadar, kişinin kendisine olan bakışı ve o acılara, sorunlara verdiği anlamla ilgilidir.
- Bu çerçevede intiharı düşünen kişilere verebileceğimiz en güzel şeylerden birisi de umut, cesaret ve motivasyondur. Sorunlarına / acılarına karşı tümüyle olan olumsuz bakış açısını değiştirmektir. Bu konuda kişinin yaşına, cinsiyetine ve intihar nedenine göre farklı telkinlerde bulunulabilir:
- Burada büyük acılar yaşamakla beraber hayatta kalma mücadelesi veren güçlü kişiler örnek gösterilerek, acıların aşılabilmesinin mümkün olduğu fikri verilebilir. Dünya hayatının düz bir çizgi hâlinde akmadığı, tüm sıkıntıların aşılabileceği, ölüm dışında her şeyin bir çaresinin bulunabileceği, herkesin zaman zaman ciddi sıkıntılar yaşadıktan sonra yeniden mutlu olduğu vb söylenebilir.
- Acıların insanı mükemmelleştirdiğini, olgunlaştırdığını, deneyim kazandırdığını; yılmayıp olayların üstesinden gelen kişilerin çelik gibi bir iradeye sahip olduğu hatırlatılabilir. Ayrıca kişinin çektiği acılar nispetinde ahirette mükâfat kazanacağı söylenebilir.
- Eğer intihar düşüncesi, ağır bir günah ve hatanın sonucunda kişinin kendisini kirlenmiş veya suçlu hissetmesinden kaynaklanıyorsa, bu konuda onu rahatlatacak telkinlerde bulunabilir. Peygamberler dışından herkesin günah işleyebileceği, önemli olan onlardan ders alıp tekrar etmemek olduğu; kaldı ki günah işleyerek ebedi kirlenmediğini, ciddi bir tövbe ile belki eski hâlinden daha temiz ve bağışlanmış olabileceği, vb söylenebilir.
- Yaşadığı sorunları, bir yakını yaşasaydı ona neler önerebileceği sorularak, sorunlara bakış açısının değişmesi sağlanabilir. Gerçekten "yaşadığı sorunları bu kadar çekilmez yapan, sorunun kendisi midir, yoksa kişinin o soruna yüklediği olumsuz anlamlar mıdır?" sorusu sorulabilir.
- İntiharı düşünen kişi, çoğunlukla intiharın önemli olumsuz sonuçlarını unutur. Bu çerçevede onların dikkati, ailesine, çocuklarına, arkadaş ve akrabalarına yönlendirilebilir. Çünkü intihar eden kişi, belki dünya hayatındaki acılarına son verebilmekte, ancak intihar eylemi ile yakınlarını büyük bir sıkıntı ve azap içinde bırakmaktadır. Anne-babası, kardeşi, evli ise eşi ve çocuklarına yaşatacağı azap ve bu azabın ahiretteki karşılığı da hatırlatılabilir. Ailesine karşı sorumlulukları ve bağı güçlendikçe intihar meyli azalacaktır.
- Bunun yanında, yapılan araştırmalarda Allah’a ve ahiret gününe inancı güçlü olanların, dünyaya niçin gönderildiğinin bilincinde olanların intiharı daha az düşündüğü ispatlanmıştır. Bu çerçevede kişilere, dünyaya geliş amaçları, dünyanın mahiyeti, Allah’ın Rahim, Gaffar olduğu, ahiretin var olduğu hatırlatılabilir.
Ayrıca yine bu çerçevede inanan birisine, intiharın acılardan kurtuluş olmadığını, tam tersine daha büyük acılara maruz kalmak olduğu hatırlatabilir:
Bilindiği gibi ebede ve sonsuzluğa gidecek olan insana, bu fâni dünyada ortalama elli-altmış yıllık bir ömür verilmiştir. Bu, aslında insanın sonsuz sene huzur içinde yaşaması için ona verilen bir fırsat ve kısa bir imtihan hayatıdır. İnsan, bu hayattan sonra gideceği yerde de sonsuz sene huzurlu yaşaması için bazen hafif bazen de ağır imtihanlara maruz kalmaktadır. Ancak imtihan şartları ağır da olsa insan buna uygun bir şekilde donatılarak gönderilmiştir. Ayrıca hiçbir kimse kaldıramayacağı bir imtihana tabi tutulmamaktadır.
Bunu şuurunda olan insanlar, sonsuz sene yaşayacakları mutlu bir hayatı düşünerek sabır ve tevekkülle sıkıntılara göğüs gererler. Bu, tıpkı 30-40 sene rahat bir memur veya iş hayatı yaşamak için 20 sene ağır eğitim hayatına katlanan öğrenciler gibi.
Zaman zaman sıkıntılara katlanamayıp okulu bırakmayı, eğitim hayatını yarıda kesmeyi düşünen öğrenciler gibi, dünya hayatında yaşanılan ağır sıkıntılardan dolayı bazen insanların aklına, ölerek acılardan kurtulma düşüncesi gelebilir. Nitekim bazı İslam âlim ve düşünürleri bile maruz bırakıldıkları işkencelerden dolayı, intihar ederek kurtulmayı bir an bile olsa akıllarından geçirmişlerdir. Ancak daha sonra, sınırlı bir dünya hayatındaki acılardan kaçarak, ahirette ebedi acılara maruz kalacaklarını, sonsuz sene azap çekeceklerini düşününce sabır ederek intihar eyleminden vazgeçmişlerdir.
Görüldüğü gibi intihar etmek, kişinin acılarını sonlandırmıyor, öldükten sonra büyük günah olan intiharı işlediği için, acılarını yeniden ve daha dehşetli bir şekilde başlatıyor. Bunun yanında yakın çevresine de büyük acılar yaşatmış oluyor.
Yani intihar acılardan kurtuluş değil, daha büyük acılara maruz kalmak ve çevreye büyük acılar vermek demektir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- İntihar etmek istiyorum, bıktım hayattan?
- Ben yaşamak istemiyorum, Allah neden beni yaşamaya mecbur kılıp ...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
.
İntihar düşünceleri, şeytanın zehirli bir oku mu?
Soran : Anonim
Değerli kardeşimiz,
"İntihar" yani kişinin hayatına son vermesi büyük günahlardandır. Çünkü o can kişiye ait değildir, Allah’ın insanoğluna verdiği bir emanettir. Dolayısıyla insanın emanete sahip çıkması gerekir.
İntihar, aynı zamanda imtihan için dünyaya gönderilen insanın, musibet ve benzeri sıkıntılar karşısından sorumluluklarından kaçması anlamına da gelir.
Oysaki Allah hiç kimseyi kaldıramayacağı bir yükle imtihan etmez.
Kişi bu yükten kaçıyorsa, bunu en çok isteyen elbette ki şeytandır. Şeytan bir kez bu konuda vesvese verdiğinde, intihar düşüncesi kişide saplantı hâline gelebilir.
İşte "Şeytanın zehirli oku" metaforunu, bu çerçevede kötülüklerin ve yanlış düşüncelerin insanın kalbine saplanmasını tasvir eden bir ifade olarak anlamak gerekir.
Nitekim intiharların %75 ile 80’inin ağır depresyon durumları sonucu ortaya çıktığı bilinmektedir.
Yine bilindiği gibi depresyonun temel özelliği de karamsarlık duygusudur. Bu duygu kişide hakim olursa artık mantık da bozulur ve sağlıklı düşünemez.
Bazı durumlarda kişiye egemen olan kızgınlık, düşmanlık ve öç alma duyguları zehirli bir ok gibi kişinin kalbine saplanıp kalır.
Bundan dolayıdır ki intihar düşüncesi kişinin ruhunu ve zihnini karanlığa sürükleyen, uhrevi imtihandan kaçmaya yönelik bir vesvese olarak da değerlendirilebilir.
Eğer bu düşünce varsa onunla mücadele etmek için, ibadet, dua ve sabır gibi manevi araçlara sığınmak ve Allah’tan yardım istemek gerekir. İnşirah suresinin “Allah kalbime inşirah, ferahlık ver.” duasının sık sık okunması faydalıdır.
Destek almak için güvenilir bir dost, aile bireyi veya manevi bir liderle konuşmak faydalı olabilir.
Ayrıca, psikolojik desteğin önemini de göz ardı etmemek gerekir. Zira bu tür düşünceler bazen biyolojik veya çevresel faktörlerden kaynaklanabilir ve profesyonel yardım gerektirebilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
.
İntihar Etmek Hakkında Hadisler
İslam’da intihar etmenin hükmü nedir? İntihar eden kimsenin cenaze namazı kılınır mı? İntihar etmek hakkında hadisler.
Sözlükte “boğazını keserek öldürmek, boğazlamak” anlamına gelen nahr kökünden türeyen intihâr “kendini öldürmek” demektir. Kelime Kur’ân-ı Kerîm’de yer almamakta, birkaç hadiste ise terim anlamıyla geçmektedir. (Müsned, II, 310; IV, 135; Buhârî, “Ḳader”, 5, “Meġāzî”, 38)
İNTİHAR ETMEK HAKKINDA HADİSLER
Kisinin kendi canına kastetmesi şiddetle yasaklanmıs ve intihar etmek büyük günahlardan sayılmıstır. Buna verilecek ceza da çok ağır ifadelerle ortaya konulmustur. Zîrâ intihar, Allâh’ın takdîrine isyan demektir. Bu fânî dünyâda imtihan içinde olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız. Bu imtihanda muvaffak olmanın bedeli ise cennettir.
"İntihar, dönüşü olmayan tek yoldur; işlendikten sonra tevbe etmesi mümkün olmayan tek günahtır.”
Kim intihar ederse Cehennemliktir
Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
“Kim kendisini dağdan atarak intihar ederse, o Cehennemde devamlı ve ebedî olarak sonsuza kadar kendini dağdan atar. Kim zehir içerek intihar ederse, zehirini eline alır ve Cehennem ateşinin içinde ebedî olarak onu içer. Kim de kendisini bir demir ile öldürürse, demirini eline alır ve Cehennem ateşinin içinde ebedî olarak o demiri karnına saplar.” (Buhârî, Tıbb, 56; Müslim, Îmân, 175; Tirmizi, Tıbb, 7/2044-2045; Nesâî, Cenâiz, 68; Ebû Dâvûd, Tıbb, 11/3872)
O Cehennemliktir
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
Resûlullah ile birlikte Hayber Gazvesi’nde idik. Müslüman olduğunu iddiâ eden bir kimse için, Efendimiz:
“–O, Cehennem ehlindendir!” buyurdu.
Savaş başlayınca o kimse kahramanca savaştı ve yaralandı. Ashaptan bazı-ları:
“–Ey Allah’ın Resûlü, az evvel cehennem ehlinden olduğunu bildirdiğiniz kimse korkusuzca savaştı ve öldürüldü!” dediler.
Resûlullah yine:
“–Cehenneme (gitmiştir)” buyurdu.
Bu cevap üzerine Müslümanlardan bazıları nerdeyse şüpheye düşecekti. Tam o esnâda Efendimiz’e:
“–O kimse henüz ölmemiş, ancak ağır şekilde yaralanmış!” diye haber geldi.
Gece olunca adam yarasının acısına dayanamadı. Kılıcının keskin tarafını alıp üzerine yüklendi ve intihar etti. Durum kendisine haber verildiğinde Allah Resûlü:
“–Allahu ekber! Şehâdet ederim ki ben Allah’ın kulu ve Resûlüyüm!” buyurdu.
Daha sonra Hz. Bilâl’e insanlar içinde şöyle ilan etmesini emretti:
“Cennete sadece Müslüman olan kimseler girecektir. Şurası muhakkak ki, Allah bu dîni fâcir bir kimse ile de kuvvetlendirir.” (Buhârî, Cihâd, 182; Meğâzî, 38; Kader, 5; Müslim, Îmân, 178)
Ölümü İstemeyin!
Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başına bir musibet geldi diye hiç biriniz ölümü temenni etmesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zorunda kalırsa: ‘Allahım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür’ desin.” (Buhârî, Merdâ 19; Daavât 30; Müslim, Zikir 10, 13.)
Kim, Ne ile İntihar Ederse, Kıyamet Günü Onunla Azâp Olunur
Rıdvân bîatında bulunan sahâbîlerden Ebû Zeyd Sâbit İbni'd-Dahhâk el-Ensârî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim İslâm'dan başka bir din adına bilerek yalan yere yemin ederse, o kişi dediği gibi (yalancının biri)dir. Kim, ne ile intihar ederse, kıyamet günü onunla azâp olunur. Sahip olmadığı bir şeyi adayanın adağı geçersizdir. Mü'mine lânet etmek, onu öldürmek gibidir." (Buhârî, Cenâiz 84, Edeb 44, 73, Eymân 7; Müslim, Îmân 176, 177.)
Kendini Zehirleyen Kimsenin Azabı
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Zehir yut(up da canına kıy)an cehennem ateşi içinde ebedi kalarak o zehiri yutmaya çalışmakla meşgul olacaktır." (Buharî, Kitabu Tıb, Babu şürbüss-emmi, n. 7/180; Müslim, Kitabu İman, n. 109;)
İslam'da İntihar Meselesi
İntihar büyük günahlardandır. İntihar eden kendisini ne ile öldürürse onunla azâb edilmek suretiyle cezalandırılacaktır. Hadisin birinci fıkrası ile bu fıkrası arasında bir paralellik gözükmektedir. Birincisi, ettiği yeminle mânevî varlığı itibariyle intihar etmiş olurken, bu da maddî varlığını sona erdirmek suretiyle aynı işi yapmış olmaktadır.
İntihar Eden Kimsenin Cenâze Namazı Kılınır mı?
Can, Allah’ın kula verdiği bir emanettir. Başkasının canına kıymak nasıl günah ise, kişinin kendi canına kıyması da aynı şekilde büyük bir günahtır. Hz. Peygamber pek çok hadisinde intihar etmenin ne denli günah olduğunu ve intihar edenin karşılaşacağı cezayı haber vermiştir. O, bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Her kim kendini bir dağdan aşağı atıp intihar ederse, bu kimse cehennem ateşi içinde ebedî olarak kendisini yüksekten aşağıya bırakır olacaktır. Her kim zehir yudumlar da kendisini öldürürse, o kimse de zehri elinde, cehennem ateşi içinde ebedî o zehri içer olacaktır. Her kim de kendisini kesici ve delici bir aletle öldürürse, o da kullandığı aleti kendi karnına vurur ve yarar hâlde ebedî cehennem ateşinde kalacaktır.” (Buhârî, Tıp, 56) Hadiste, intihar eden kimsenin ahirette göreceği şiddetli ve kalıcı azabın kendi fiilinin sonucu olduğu etkileyici bir dille anlatılmaktadır.
İslam âlimleri, hadisteki ebedî azap kaydının, intiharı helal sayarak kendi canına kıyanlar için söz konusu olduğunu veya uzun süreli azap anlamında mecazî bir ifade olduğunu belirtmişlerdir. (Aynî, ‘Umde, XXI, 292)
Yüce Allah’ın emanet olarak lütfettiği hayatı O’nun razı olmadığı bir tarzda sonlandırma anlamına gelen intihar eyleminin salim akılla gerçekleştirilemeyeceği açıktır. Ancak kişinin cinnet hâlinde iken canına kıymış olacağı var sayılarak bağışlanması için Allah’a dua edilir. Nitekim âlimler, “Her ‘lâ ilahe illallah’ diyenin cenaze namazını kılınız.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, XII, 447) hadisinin genel anlamından hareketle, kelime-i şehadet getiren herkesin cenaze namazının kılınacağını söylemişlerdir. (İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 508; Nevevî, el-Mecmû’, V, 211; İbn Rüşd, Bidâye, I, 239)
.
İntihar etmek mi, kadının elinin tutmak mı daha korkunç?
Soran : Anonim
- Bir insan namahremin elini tutarsa tövbe edebilir, ama bu kişi intihar ederse tövbe edemez.
Değerli kardeşimiz,
Elbette intihar etmek, namahremin elini tutmaktan katbekat daha fazla günahtır. Kıyas bile kabul etmez.
Kuvvetli ihtimalle namahrem biriyle el sıkışmak mizanda 10 günah yükünü getirirse, intihar 90 günah yükünü getirir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
.