|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Ayasofya nasıl müze oldu?
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 5 ŞUBAT 2016
1 Şubat 1935 günü Ayasofya camii, Ayasofya müzesi olarak kapılarını yeniden açtı. 921 yıl kilise, 482 yıl camii olan Ayasofya 81 yıldır da müze. Peki Ayasofya nasıl müze oldu? Karar nasıl alındı? Uluslararası ilişkiler bu kararın alınmasında etkili oldu mu?
Türkçe ezan görücüye çıkıyor
3 Şubat 1932’de Ayasofya camii tarihi bir gün yaşamıştır. Kadir gecesinde 40 bin kişi, 40 ünlü hafızın okuğudu türkçe ezan, türkçe kuran okunuyordu ve radyo bu tarihi anı canlı veriyordu, türkçe ezan o gün görücüye çıkmıştı. Atatürk’ün talimatı ile gerçekleşen Ayasofya’da ki kadir gecesi ertesi günü gazetelerin manşetlerindeydi. 4 yıl sonra başka bir şubat günü Ayasofya’nın müzeye çevrilecek derseniz o gün kimse inanmazdı.
Bizans enstitüsü Ayasofya’yı araştırmak için izin aldı ve süreç başladı
Dünya ekonomisi 1929 krizine doğru gidiyordu. Thomas Viytemor’un Amerikalı zenginlerden İstanbul’daki bizans eserlerini kurtarmak için para toplayarak Bizans Enstütüsünü kurması büyük bir mucizeyi. Daha büyük mucize ise Bizans Enstitüsünün 2 yıl sonra Ayasofya’da üzeri sıva ile kapatılmış bizans mozaiklerini ortaya çıkarmak için Ankara’dan almayı başardığı izin olacaktı.
Thomas Viytemor’a Ayasofya Camii altında kalan mozaikleri çıkarması için veren 7 Haziran 1931 tarihli bakanlar kurulu kararının altında Mustafa Kemal ve Başvekil İsmet İnönünün imzaları var.
Bizans Enstitüsü izni nasıl aldı
Bizans Enstitüsü’nün izni nasıl aldığının cevabı ise Bizans Enstitüsünün tüm arşivinin yer aldığı Washington’daki kütüphanede bulunmaktadır.1950 tarihinde Ensitü’nün başkanı tarafından ABD Dışişleri Bakanlığına yazılan bir yazıda 1931 yılında Ayasofya izninin dönemin ABD Ankara büyükelçisi sayesinde alındığı anlatılıyor. O dönemin ABD büyük elçisi ise Thomas Viytemor.
Türkiye’deki gazeteler Ayasofya iznini 2 ay sonra New York Times’ten öğrendi
Ankara’nın Ayasofya’da ki mozaiklerin ortaya çıkarmasına izin vermesi batıda büyük ses getirmişti. Türkiye’deki gazeteler haberi izin verilmesinden 2 ay sonra New York Times’in haberinden öğrendi.
Gazetelerin o günkü birinci sayfalarında New York’tan İstanbul’a uçan 2 amerikan havacının ve ABD aşçısının Atatürk tarafından kabulü, Atatürk’ün ABD başkanına gönderdiği samimi mektubun haberleri vardı.
Gazetelerde Amerika’lılar şeklini bozmandan tamir edecekler haberi çıkmıştı. Haber de Amerika’lıların hiç bir zarar vermeden kazı yapacaklarına dair yazılar sıralanıyordu.
Ayasofya’daki çalışmalara aylar sonra başlayabildiler. Birinci yıl camiinin dışındaki koridordaki mozaikler çıkarıldı. Camii hala ibadete açıktı. Ramazan ayında görkemli bir kadir gecesine ev sahipliği yapmıştı. Sıra esas meseleye gelmişti. Peki camiinin içerisindeki mozaikler nasıl ortaya çıkacaktı. Tam bu sırada Thomas Viytemor Ankara’dan bir davet aldı. Thomas Viytemor Atatürk tarafından birinci tarih kongresine davet edilmişti.
Gazeteler gerçeği çok geç anladı
Her gün gazetelerde Viytemor’un sahtekar olduğu ve Ayasofya Camii’nde haç mozaiklerinin çıkarıldığı Ayasofya’nın tamire ihtiyacı olmadığı haberleri yayılıyordu. Dedikodular artınca eski müzeler müdürü olan milletvekili Halil Ethem Bey destek için gazeteciler ile birlikte Ayasofya’ya gitti. Viytemor’u yanına aldı.Gazetecilere İslam’da resmin haram olmasının sonradan uydurma olduğunu, devrin cumhuriyet devri olduğun hatırlattı.
Ayasofya’nın müze olması için ilk adım
Eğitim Bakanı Abidin Özmen aldığı bir emri başbakanlığa bidiren bir yazı yazdı. Aldığım büyük şifayi emir üzerine Ayasofya camii’nin müze haline konması için icap eden tahkikata başlanması hakkında verilen emrin bir suretini arz eylerim efendim yazmıştı. Hemen bir komisyon oluşturuldu. Yapılacaklar lisetesi 2 gün sonra hazırdı.
Ve Ayasofya müze oluyor
Ayasofya’nın müze olacağı haberi bomba gibi düşmüştü. Yunus Nadir’in Cumhuriyet Gazetesinde kararı birinci sayfadan sert bir biçimde eleştiriyordu. O günki gazetelere göre sadece Ayasofya müze olmayacaktı, Sultanahmet için kütüphaneye çevirme kararı verilmişti.
25 Kasım 1935 günü altında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Başbakan İsmet İnönü’nün imzaları olduğu Bakanlar Kurulu kararı ile Ayasofya müzeye çevrildi.
Kararname şöyle başlıyordu. “Eşsiz bir mimarlık sanat abidesi olan İstanbul’daki Ayasofya Camii tarihi vazifesi itibari ile müzeye çevrilmesi bütün herkesi sevindireceği ve insanlığa yeni bir ilim müessesi kazandıracağı cihetle müzeye çevrilmesi…”
10 Aralık 1935 günü Ayasofya’nın dış parmaklarına bir levha asıldı. Müze temir ve tasnif sonuna kadar kapalıdır. Hazırlıklar için kapatılan Ayasofya Camii müze olarak 2 ay sonra açıldı. 1 Şubat 1935 günü ilk gün Ayasofya Müzesini 463 yerli, 370 yabancı ziyaretçi gezdi.
Allah, Muhammed yazılı levhalar kaldırıldı
Bir kaç gün sonra müzeye haber vermeden gelen çok önemli bir ziyaretçi ise herkesi telaşlandırmıştı. Dahiliye müdürü Bekir Şükrü Egeli şöyle yazdı: “Bir gün gişede otururken ansızın mahiyetiyle Atatürk geldi. Binanın her tarafını gezdiler. Mihrabın önüne doğru gelirken Allah, Muhammed levhalarını göstererek bunlar binanın o kısmındaki mimari güzelliklerini örtüyor. Onları kaldırınız emri verildi. Mihrap tarafını tedkik buyurken mihrabın ön tarafında konulan kordonun da kaldırılmasını, halılara basmakla birşey olmayacağını söylediler. Halılar üzerinde yürüyerek mihraba kadar gittiler.”
19. yüzyıldan kalma Kazasker Mustafa İzzet Efendinin yazdığı; Allah, Muhammed, 4 halife, Hasan ve Hüseyin adlarının yazılı olduğu 8 metre çapındaydı ve onları kapıdan çıkarmak mümkün olmamıştı. Hatta kapıdan çıkartılmaya çalışılırken bazıları zarar görmüştü. Levhalar 1949 yılında yeniden yerlerine asılana kadar yerde tahta bir iskelenin üzerinde öylece kaldılar.
Müze olarak açıldıktan 8 gün sonra Balkan Paktı imzalandı
Ayasofya’nın müze olarak açılmasından 8 gün sonra Atina’da Türkiye, Yunanistan, Yugostavya ve Romanya arasında Balkan Paktı imzaladı. Ayasofya müze olduktan sonra Thomas Viytemor çalışmalarına devam etti ve daha sonra Kahire’deki mozaikleri de ortaya çıkardı.
1923 yılında Kadıköy’de doğan dünyanın yaşayan en önemli Bizantologlarından Prof. Dr. Semavi Eyici, Ayasofyayı değerlendirdi.
Ayasofya ilk olarak kilise olarak yapılmış. Kilise olarak hizmet etmiş daha sonra müslümanlara hizmet etmiş. Artık kararı bizim vermemiz gerekir. Fatih Sultan Mehmed’in vakfiyesi var, İstabul’u fetihten sonra en büyük kiliseyi benim vakfım olarak camiiye çevirdim diyor. Bundan sonra kim vakıfnamenin dışına çıkarsa ahirette zayi olsun diye bedduasını da yapıyor.
2. Mahmud’un Fes Devrimi Hakkında Bilinmeyenler
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 21 OCAK 2016
Fes, Fas’ın Fes şehrinde ortaya çıkmış tepeye doğru daralan silindir şeklinde olup üzerinden sarkan bir püskül ile bütünleşmiş, kırmızı çuhadan yapılmış bir başlıktır.
17. yüzyıldan itibaren Osmanlı’da fes kullanılmaya başlanmıştır
Osmanlı Devleti fesin kullanımı ilk defa 16. yüzyılda Cezayirli gemicilerden görmüştür. 17. yüzyılda ise Osmanlı halkı fes kullanmaya başlamıştır. Evliye Çelebi seyahatnamesinde İstanbul’da bir kısım askerin Cezayirli elbisesi ve fes giyindiklerini belirtmektedir.
3. Selimden sonra yenilikleri devam ettirmeye çalışan 2. Mahmut 1826’da yeniçeri ocağını kaldırdıktan sonra yerine kurduğu Asakiri Mahmudiye Muhammediye ordusunun başına Şubara’yı yerleştirdi. Şubarı güneş ve yağmurdan bozuluğu yeni bir başlık düşünüldü. Serasker Koca Hüsrev Paşa’nın Tunus’tan dönüşünde kara püsküllü kırmızı fesi tanıtması ile başlık arayışı yeni bir evreye girdi.
Fes dayanıklı olduğu için tercih edilmiştir
1828’de sadrazam Selim Mehmet Paşa’nın başkanlığında paşalar, Şeyhülislamlar ve devletin ileri gelenleri toplanarak kenarlı başlıklar ile namaz kılınamayacağını İslam dininden olan fesin Mısır ve Mağrip’te erlere giydirildiğini, şubaranın renk, şekil ve kalite bakımından dayanıksız olduğundan hazineye zarar verdiğini, fesin daha dayanıklı olduğu, Tunus ve Cezayir’den ustaların getirilip İstanbul’da yaptırılması halinde daha ucuza mal edileceğini öne sürmeleri üzerine fesin giyileceği belirlendi.
Fes 3 Mart 1829’da resmen kullanılmaya başlandı
Sadrazam başkanlığında komisyonun önce yalnız ordu için kararlaştırdığı fes giyimi 3 Mart 1829 hazırlanan kıyafet nizamnamesinin yürürlüğe konmasıyla sivil memurlara yayıldı. Böylece fes kısa zamanda pek çok Osmanlı’nın belirlediği bir giyim haline geldi. Fes bütün asker ve sivil memurlar için zorunlu kılındı, başlığın biçimi rengi ve boyutları da ayarlandı. Böylelikle 2. Mahmut memurların ve askerlerin zorunlu kıldığı fes Osmanlıların hayatına girmiş oldu.
Fesin kullanılması ile birlikte Tunus Beylerbeyinden 50 bin fes sipariş edildi. Fes imali başlı başına bir konu olduğu için fes nazırlığı kurulup başına İzmirli Katipzade Mustafa Efendi getirildi. Fese karşı talep açığını kapatmak için sanayi inkılabını gerçekleşmiş olan avrupa, Tunus ve Mısır’dan fes sipariş edildi. Yıllık sipariş edilen fes adeti 500 bini buluyordu.
Feshaneler kurularak yerli fes yapımına başlandı ve çeşitli illerde imalathaneler kuruldu. Osmanlı Devletin’de müslüman olan halk başına dilediğini koymakta serbest bırakıldı. Daha çok memurların benimsemesi fesin memur ile halk arasında ayrıma yol açtı. Hristiyanlar arasında ise fese doğru bir istek görülmeye başlandı. Fes Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan hristiyan ve yahudilerce sadakat simgesi taşıyordu. İlmiye sınıfı ise sarık giymeye devam etti.
.
Genç Osman’ın Katledilişi
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 5 KASIM 2015
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil Genç Osman olayını ve yeniçeriler ihanet etti mi sorusunu cevapladı.
Yeniçeriler zaman zaman ihanete sebep oldular. Zaman zaman sebep edildiler. Çeşitli olaylar var, bazen kenarda kaldılar. Mesela yeniçerilerin en dikkate değer isyanlarından birisi Genç Osman isyanıdır. Genç Osman isyanında yeniçeriler bu isyanda önemli bir figürdür. Potin savaşında iki taraf birbirine giriyor ardından Genç Osman (14 yaşında) çevresinin de etkisiyle yanlış yapıyor.
Yeniçeriyi lav etmek istediler
Hocası Ömer Efendi başta olmak üzere yakınındakiler bu yeniçeriden adam olmaz bunlar nankör adamlar diyerek yeniçeriyi silmesini istiyorlar. Bize mısır askeri, şam halep askeri lazım buradan asker yazalım diyorlar ve bununla ilgili bu askerleri yazabilmek için padişahı hacca gönderiyorlar.
Zaman zaman ordunun bir takım isyanları olabilir. Menderes zamanında darbe oldu, Demirel zamanında darbe oldu. Bu darbeyi yapan bütün ordu mudur? değildir. Biz bütün Türk orduğunu darbeci göremeyiz. O gün için orduyu yönlendirenler darbeyi hazırlar ve darbeye götürür. Bu insanları tenkit ederim, bütün bir Türk ordusunu darbeci diye niteleyemem. Aynı şeyi yeniçeri içinde söylemek geçerlidir. Siz bütün orduyu lav edip ben felan yerden ordu getireceğim derseniz yanlış yaparsınız. Her hadiseyi tarihi içerisinde de değerlendirmek lazım. Genç Osman gençti ve bu yanlışa sürüklendi.
Şeyhülistan Genç Osman’a hacca gitmemesini tavsiye etti
Genç Osman’a hacca gitmemesini şeyhülislam aynı zamanda kayınpederi Esad Efendi hacca gitme dedi, padişahlara hac gerekme dedi. İstanbul’un en büyük evliyalarından Aziz Mahmud Hüdayi sakın hacca gitme bu işten vazgeç dedi, çok uyardılar ama padişah dinlemedi ve otağını kurdurttu. Yani isyanı kendi eli ile yönlendirmiş oldu. Burada Genç Osman’ın hatalarını da görmek lazım.
Kara Davut Paşa’nın hainliği
Ardından yeniçeri isyanı başladı ve onu bu işe sevk edenlerin kellelerini istediler. Yeni bir sadrazam tayin ettiler Kara Davut Paşa, Kara Davut Paşa kesinlikle haindir. Yeniçeri Genç Osman’ın öldürülmesini istemiyor sadece bize bunlara sebep olanları ver diyorlar. Fakat Kara Davut Mustafa’yı isteriz diyor, Mustafa’yı padişah kıldırıyor ve kendisini de sadrazam kıldıttırıyor ve Genç Osman’ı orta camiye getirttiriyor.
Orada Genç Osman’a hakaret ediliyor. Öldürmek istiyorlar.Hangi padişah, hangi kul, kim padişaha bu hainliği yaptı diye bağırıyor. Yeniçeriler öldürülmesine mani oluyor fakat Kara Davut müthiş bir kindar bir adam kendisinin öldürüleceğini biliyor. Mustafa’nın akli dengesinin yerinde olmadığını biliyor.
Genç Osman’ın ölümü
Kara Davut Genç Osman’ı gece Yedikule’ye gönderttiriyor, ardından da cellatlara öldürttürüyor. Başında ise cebeci başı var. Genç Osman’ı orada şehit ediyorlar. Aşağılayıcı kelimeler, baldırını sıkmalar var. Fakat cinsel taciz olayı yoktur. Bizzat görgü şahitleri bunları anlatıyorlar. Ertesi gün Kara Davut Paşa sokağa çıkamaz hale geliyor. Kara Davut Paşa Yedikule’de aynı şekilde öldürülüyor.
.
Titanik faciasının sırları
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 17 AĞUSTOS 2015
Yolcuların acil durumlarda filikaların nasıl kullanacağı hakkında planlanan bir talim vardır ve kazanın bir gün öncesine planlanmıştır. Fakat bilinmeyen bir sebepten ötürü talim iptal edildi.
Hatırlarsanız gemi batmaya başladığında müzisyenlerin hala çalmaya devam ettiği bir sahne vardı. Bu sahne kesinlikle gerçektir. Gemi tamamen batana kadar müzisyenler çalmaya devam etmişlerdir.
Hershey’s çikolatalarının sahibi Wilson’un bu gemiye bileti vardı fakat iş toplantıları yüzünden bu yolculuğa katılamadı.
Kazada ölmediği için korkak ilan edilende var. Japon bir adam diğer yolcular gibi Titanik gemisinde ölmediği için korkak ilan edilmiş.
Titanik’in 4 bacası aslında yok. Sadece şov amaçlı yapılmış bacalardı. Bu bacalardan bir tanesinin işlevi yoktu sadece gösteriş amaçlı yapılmıştı.
Titanik filminin yapımına harcanan bütçe geminin gerçek maliyetinden fazladır.
M.ö. 900’lü yıllada yolculuğuna başlayan buz dağı Titanik’i batırmıştır.
Kaza anından Titanik’in yanında bir gemi daha vardır, iletişimde yaşanan bir sorun nedeni ile olay yerine geç vardı. Ve ilk anda kurtulanlara yardım edemedi.
Gemi şef aşçılarından birisi çok fazla alkol aldığı için hayatta kaldı. O kadar çok içmiş ki 2 saatten fazla soğuk suda kalan adamın iç organları donmadı.
Titanik buzdağı tarafından batırılan tek okyanus gemisidir. Aslında gemide herkese yetecek kadar filika vardı ama tam kapasite ile doldurulmadan salındı.
Eğer 30 saniye önce buzdağını fark eden olsaydı bu facia yaşanmazdı.
Tarihe Geçmiş En Başarılı 10 Komutan
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 13 AĞUSTOS 2015
Selahaddin Eyyubi: Eyyubi Devleti Hükümdarı 1137 – 1193 Milliyeti Arap – Türk (tartışmalı)
Kudüs’ü alarak ve Hıttin muharebesini kazanarak 88 yıl süren Hıristiyan egemenliğine son vermiştir. 3. Haçlı Seferlerini etkisiz hale getirerek İslam dünyasını Haçlı ordularının tehlikesinden korumuştur. İslam dünyasında saygı gören Eyybi, Hıristiyan dünyasında da adaleti ve cömertliği ile büyük saygınlık kazanmıştır.
Bizim görevimiz; düşmanlarımızla Allah’ın adı yüce olsun diye sonuna kadar savaşmaktır.
Napolyon Bonapart: 1769 – 1821 Fransız
Geliştirdiği askeri savaş teknikleri ile devrim Fransa’sının askeri dehası. Kendisinin geliştirdiği sıradışı hücum ve komuta stratejileri ile 200 yıldan bu yana sadece askeri dehasıyla değil, yönteim ve idari olarakta merak konusu olmuştur. Napolyonun seferleri tüm batı dünyasına askeri eğitimde model olmuştur. Dünyanın daha önce görmediği savaş teknikleri Napolondan sonra da komutanlar tarafından takit edilmiştir.
Düşünmek için zaman ayırın, ama hareket vakti geldiğinde düşünmeyi bırakıp harekete geçin.
Jül Sezar: Roma Cumhuriyeti Diktatörü M.Ö. 100 M.Ö 44
Sezar, tarihçiler tarafından en önemli 7 askeri taktisyen ve strateji olarak en iyiler arasındadır. Sezar, gerek Galya savaşları sırasında Gergovia savaşında, gerekse Roma iç savaşında mükemmel stratejileri ile adından çokça söz ettirmiştir.Ordusu bir günde 64 km. yol alabiliyordu. Askerlerine sert kayayı deldirerek alacağı şehrin suyunu kendi ordusuna tahsis etmiş ve susuz kalan şehir kısa bir süre sonra teslim olmuştur.
Geldim, gördüm, yendim
Hannibal Barca: Kartaca Komutanı M.Ö 247 – M.Ö. 183 Karacalı
Askeri strateji konusunda çok bilgili dünyaca ünlü bir komutandır. Roma’nın en büyük düşmanı olarak 2. Pön savaşındaki başarısı ile tanınmıştır. Filleri içeren ordusuyla Alpler’den kuzey İtalya’ya girmiş ve Romalıları birkaç önemli savaşta yenerek, Roma’nın askeri gücünü tamamen ortada kaldırmıştır. Savaş tarihçisi Theodore Ayrault Dodge, ona “askeri stratejinin babası” ünvanını vermiştir. Barca’nın bazı savaş stratejileri Kurtuluş Savaşında Yunanlılara karşı kullanılmıştır.
Ya bir yol bulacağız, ya da bir yol yapacağız.
Halid Bin Velid: İslam Orduları Başkumandanı. 592 – 642 Arap
Seyfullah (Allah’ın kılıcı) olarak da bilinen Arap komutanı. Müslüman olana kadar Kureyşliler ile beraber savaşmıştır. Sonrasında ise İslam devletinin emrinde savaşmıştır. Kureyşlilierin Uhud savaşında yenilmelerinde önemli bir rol oynamıştır. Bizans ve Sasanilere karşı önemli zaferler elde etmiştir. Bunların en önemlisi ise Bizansı yenilgiye uğrattığı Yermük savaşıdır. Halif Bin Velid katıldığı yüzü aşkın savaşta yenilgiye uğramamıştır. Savaş kaybetmeyen nadir komutanlardandır.
Sizin, hayatı ve şarabı sevdiğiniz kadar, ölümü seven bir orduyla size geldim.
Fatih Sultan Mehmet: Osmanlı Padişahı. 1432 – 1481 Türk
“Çağ açan hükümdar” olarak bilinmektedir. İstanbul’un fethedilmesiye 1000 yıllık Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu son bulmuştur. İstanbul’u fethederken gemileri karadan yürütmesi askeri stratejilerinin en dikkat çekenidir. Büyük bir savaşçı ve eşsiz bir komutandır. Savaş meydanlarında geride durmaz sürekli en ön safta savaşırdı. Askerleri moralini bozarsa öne atılır ve insiyatifi ele alırdı.
Biz toprakları değil, gönülleri fethetmeye geldik.
Timur: Büyük Timur İmparatoru. 1336 – 1405 Türkleşmiş Moğol (Tartışmalı)
Tarihin en güçlü komutanlarından biri olan Timur, sıfırdan kurduğu ordusu ile o dönemin güçlü Osmanlı, Altın Orda, Memlük gibi güçlü devletleri yenmiştir. Bizzat yöntetipte kaybettiği savaş yoktur. Arab Şah’a göre Timur, kurnazlıkla ateş ve suyu bir araya getirmiş hak ve batılı yan yana koymuş, hilekarlık konusunda Sasan ve Ebu Zeyd’i geride bırakmış, hikmet ve tartışmada İbn Sina’yı yenilgiye uğratmış, mantıkta ise Yunanlıları susturmuştur.
Ülkeler kılıçla alınır ancak adaletle korunur.
Büyük iskender: Makedonya Kralı M.Ö. 356 – M.Ö. 323 Makedon
Çok erken yaşta 20 yaşında Makedonya Kralı olmuşturş 12 yıl boyunca hiçbir yenilgi almadan büyük Krallıkları tarih sayfalarından silmiştir. Zekası, bilgisi ve yeteneği ile İ.Ö. 333’te İssus Savaşında Pers Kralı Darius’u yenmeyi başarmıştır. Bunu izleyen 10 yıl içerisinde Mısır, Hindistan ve Persleri yönetimine katarak bütün toprakları ele geçirdi. O zamana kadar bilinen bütün dünyanın büyük bir kısmını fethetmiştir. Tüm dünyayı Yunanlıların kültür ve dillerini öğreten bir yer haline getirmeyi planlıyordu.
Denemeyi bilene imkansız yoktur.
Cengiz Han: Moğol İmparatoru. 1162 – 1227 Moğol
Birçok insan onu milyonları katletmiş bir barbar ve şeytanın yeryüzüne inmiş hali olarak nitelendirmiştir. Ancak Cengiz Han’ın kişiliği bundan çok daha gizemli ve ilgi çekicidir. Gençken babaı öldürülüp kendi kabilesinden kovulan Cengiz Han, birbirleriyle savaş halindeki moğol kabilelerini birleştirerek güçlü bir ulus meydana getirmiştir. Ve yine moğol kabilelerini disiplinli ve zalim birer savaş makinesine dönüştürmüştür. Harp sanatında devrim yaratan taktikleri ve dahiyane silahlarıyla bu ordu avrupayı bile fethetmiştir. Dünya tarihinin bitişik sınırlı en büyük imparatorluğunu kuran Cengizhan en başarılı ordu lideri olarak tarihe geçmeyi başarmıştır.
Ben tanrının cezasıyım. Eğer bir günah işlememiş olsaydınız Tanrı sizi cezalandırmam için beni yollamazdı.
Çin’deki Gizemli Yeraltı Ordusu
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 6 HAZİRAN 2015
Terrakotta askerleri olarakta bilinen toprak heykeller, 1974 yılında Çin’in Qin Shi kenti yakınlarında bir gurup çiftçi tarafından tesadüfen keşfedildi. MÖ 211 yılında yaptırılan ve inşası 30 yıl süren ordunun ilk Çin İmparatoru Huang’ın mezarını koruduğuna inanılıyor.
Qin Shi Huang aynı zamanda Çin seddinin yapımını başlatan hükümdar. 8 bin kişilik olduğu tahmin edilen dev yeraltı ordusundan henüz yaklaşık iki bini yeryüzüne çıkartılabilmiş. Bunun neden ise heykellerin üzerindeki boyanın kimyası henüz çözülemediği için. Açığa çıktıktan bir süre sonra orjinal renklerini kaybederek toprak rengine dönmeleri.
Yerin altında savaşa hazır 8 bin ordu
Boyları 183 – 195 cm arasında değişen askerlerin her birinin yüz ifadesi farklıdır. Kıyafetlerden ten rengine kadar her şey bire bir taklit edilmiş. Ordu dönemin savaş nizamına uygun bir şekilde ellerinde silahları ve yanlarında atları ile savaşa hazır bir şekilde gömülmüş.
Yapımında 7 bin kişinin çalıştığı söylenilen mezarın imparator tarafından neden yaptırıldığı henüz bilinmiyor. Bir inanışa göre imparator bazı bilgilerin bilinmemesi için o dönemde çalışan askerleri ya yaktırarak ya da kendisi ile beraber gömülmek üzere öldürtmüştür.
.
Çözüm Sürecinin 35 Yılı
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 22 MART 2015
Türkiye’nin en ağır sorunu
Türkiye tarihinin en ağır sorunlarından biri olan ve 20. yüzyıldan 21. yüzyıla taşınan, soruçları ile binlerce hayata mal olan kürt sorunu uzun yıllar sonra başka bir aşamaya geldi. Bazı politikalarla sorunun üzeri örtülmeye çalışıldı. Hükümetin demokratik açılımı ve Öcalan’ın 21 mart 2013 silahları bırakın çağrısı sorunu yeni bir paradigmaya dönüştürdü.
Türkiye tarihinin en büyük sorunlarından birisi, kimilerine göre kürt sorunu, kimilerine göre etnik bir sorun, kimilerine göre terör sorunu. İsmini ne koyarsak koyalım Türkiye tarihinin son 35 yılına damgasına vurmuş durumda. Sadece siyasi değil ekonomik ve sosyal bir sorun. Giderek karmaşıklaşan bir mesele aslında. Şu anda önemli bir noktaya gelindi peki bu noktaya nasıl gelindi?
Türkiye Cumhuriyeti öncesinde ve sonrasında var olan bir sorun şu an farklı bir aşamada. Olan bitene son kürt isyanı diyende vardı. Hep meseleye kürt sorunu ve 1980 lerden sonra ortaya çıkan Pkk neticesinde bakıldı, tartışmaların çoğunlu meselenin güvenliği olarak algılandı.
Bu sorun kimlik siyaset sorunudur fakat silahla iç içe geçmiş bir kimlik sorundur. Kürt meselesi Pkk meselesi değildir sadece diyende var ama kürt meselesi Pkk meselesinin de bir parçasıdır.
Pkk ile ilk temas
Öcalan’la ilk temas 1993’te gerçekleşiyor, teması sağlayan isim Celal Talabani. Öcalan’ın kendiside bu arayışların içerisinde yer aldı. Turgut Özal bu işe el atmak ihtiyacı duydu, kürt gerçeğinden yola çıkarak bir anlayış değişikliği Özal tarafından atıldı. Bugünlere atılacak görüşmelerin ilkidir aynı zamanda. Celal Talabani o sıralarda Şam’da olan Öcalan ile temas kurarak müzakerelere gidilebileceğini Öcalan’a anlatmak için çaba sarf etti. 20 mart 1993′ Pkk ilk kez tek taraflı ateşkes ilan etti ama girişimler bir şekilde kesintiye uğradı ve fazla uzun sürmedi. Özal o zamanlar federasyonu da tartışabiliriz demişti. Özal öldükten sonra Bingöl karayolunda 33 askerin öldürülmesi ile birlikte o süreç heba edildi. İlk ateşkes ve çözüm cevapsız kalacaktı.
Devlet Pkk’nın nabzını yoklamaya devam ediyor
Tartışmaların yapıldığı en büyük yer Tbmm idi. Gemişte en büyük eleştiri sivil siyasetin bu konuda gerektiği gibi tartışmadığı gerçeği idi. Devlet böyle bir işe hazır değildi ve o sıralar sendeledi. O dönemde mecliste bulunan kürt kökenli milletvekilleri değim yerinde ise yaka paça dışarı atıldı. Leyla Zana’nın kürtçe konuşmak istemesi onun cezaevi günlerinin başlangıcıydı.
Parlemontoda söylenenler temaslar bugün ile kıyaslanmayacak derecede naif kalıyor aslında.
Uzun yıllar devlet ile Pkk temasa geçmek istedi, bunlar bir nabız yoklaması mıydı, Pkk’nın ne düşündüğünün bilinmek istenmesi miydi. Çiller, Yılmaz ve Erbakan 2000’li yıllara kadar çözüm arayışı sürdü ama ateşkesten ileri gitmedi, ateşin üzerine kül atıldı. Refah Yol olarak adlandırılan koalisyon döneminde Erbakan ile Pkk görüşmek istedi, nasıl silah bırakılınabilir sorusuna cevap arandı. Peki silah bırakılacak bunun karşılığında ne verilecekti. 1997 yılının şubat ayında asker dolaylı olarak Pkk ile görüşme sağlayacaktı, yeninden nabız yoklamaları başlayacaktı.
Öcalan yakalandı
Yıllar içerisinde bir çok iniş çıkışlar yaşandı. 1990 yıllar Türkiye için çok sancılı yıllardı. Faili meçhul cinayetler çoğaldı ve ölü sayısı artıyordu. Bir anlamda barışa ya da görüşmelere kimse şans tanımıyordu. Şu an 1990’larla kıyaslanmayacak bir haldeyiz, o günlerde sabah evden çıkan akşam eve geleceğini bilmiyordu, bu olaylar bir kesime özgü değil bütün toplumu kapsayan bir durumdu.
Öcalan Şam’dan ayrıldı ve 1990 şubat ayında yakalandı, bu tarihten sonra görüşmeler daga farklı nitelik kazandı. Örgütün lideri yakalanmıştı peki sorun bundan sonra başka bir yere evrilecek miydi? Pkk dağılacak mıydı? mesele başka bir yere evrilmişti artık. 2004 yılı sonlarında Öcalan ile konuşulmasının gerekli olduğu savunuldu. 1999 yılında Öcalan Pkk’ya Türkiye’yi terk edin mesajı verdi ve o yıllarda Türkiye’de olağanüstü hal kaldırıldı.
Ak Parti görüşmelere resmen başladı
Yıl 2005 Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır konuşması. O konuşmalar çözüm sürecinin milaldı olmuştur. Ak Parti bu zemin üzerinden yol almaya çalıştı. 2005 yılı itibariyle görüşmelerde Mit ön plana çıkacaktı. Pkk’yı dağdan indirme girişimi olarak adlandırılan yıllar başlamış oldu.
31 Ağustos 2009’da Beşir Atalay’ın açıklmasıya, kürt kanalı, köy isimlerinin bazısının değişmesi gibi sorunun yavaş yavaş çözmeye başladılar ve umuda yolculuk dediler bu yolculuğa. Oslo süreci başladı ve Devlet Pkk çözüm girişimlerine başladı. Bu süreçten sonra çatışmalar sona erdi ve çatışmalar sona erdi. Pkk bu süre içerisinde alan hakimiyeti adı altında polis ve askerle çatışsada o zamandan sonra silahla bir yere varılamayacağı yavaş yavaş anlaşılır oldu.
Çözüm süreci artık geri dönülemez bir yolda
Artık ateşkes değil silahların bırakılması konuşulmaya başlamıştı ve bu çözümün toplumsal desteği oluşmaya başladı. Pkk yıllardır sürdürdüğü silahlı mücadeleyi bırakaak ve sivil siyasetin yolu açılacaktı.
Peki bu süreçte sadece iç dinamikler mi rol oynamıştı, Ortadoğudaki gelişmeler Işid’in varlığı Türkiye’yi kaygılandırdı ve görüşmelerin her iki taraf içinde daha iyi olacağı düşüncesine yoğunlaştı.
30 yıllık bir süreçte bir kaç ayda sonuç almak imkansız bu temelde sürecin tarihsel bir adımı vardır ve bu sürecin tarafları olayın şeffaflığına da işaret ediyor, iki tarafta çözüme ulaşmak için çok çaba sarf etmiştir.
35 yılın ardından en fazla kararlılığın gösterdiği yıllardayız ve bu yoldan geri gidilemeyeceğinin herkes farkında.
.
İsrail’in dünü ve bugünü
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 19 MART 2015
Araştırmacı Yazar Yılmaz Dikbaş, İsrail tarihi hakkında bilgi verdi.
Filistin, 1 dünya savaşına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir eyaletiydi. Osmanlı, Almanlar ile 1. dünya savaşına girip kaybedince Osmanlı’nın elinden bir sürü topraklar çıktı bu çıkan toprakların birisi de Filistindir. Filistin 1918’den sonra Osmanlı’nın değildir artı. Yenen güçler Osmanlı’dan alınan toprakları paylaştılar, Filistin’e de ingilizler geldi.
İngilzler Filistin’i egemenlik altına aldıktan sonra dünyadaki yahudilerin oraya göçmesini sağladı. Filistin’de yahudilerin o topraklara gelmesi 1. dünya savaşı sonrası İngiliz yönetiminin gelmesi ile oldu. Filistin o zamana kadar Osmanlı’nın eyaleti idi. Osmanlı yönetiminde olduğu için ayrıca bir ordusu yoktu. Dünyanın her tarafından gelen Yahudilere Güney Afrika, Fransa diğer ülkeler parasal olarak yahudi siyonistlere yardım ettiler. Şunu da ayırmak lazım bütün siyonistler yahudidir ama bütün yahudiler siyonist değildir.
Dünyaya dağılmış yahudileri Filistin’de toplama kararı verildi. İngilizlerin yönetiminde siyonistler Filistin’e gelince 3 tane çete kurdurlar. Bu çeteler İngilizleri’de öldürdüler. Bu çetelere ilk kez terörist diyen İngilizlerdir. Bunlardan biriside bugün İsrail’in başında olan Şimon Peres’tir. Bugün başbakan olan Netanyahu’da şahsen terör örgütüne katılmış bir teröristir. Albert Einsteinkendisi kadar deneyimli 27 seçkin yahudi ile birlikte mektup yazdı ve bunların hepsine terörist dedi. İsrail’de terör ile başbakan olanlar yapılan konuşmalarda size terörist diyorlar dediklerinden ilgili kişiler hoşlanmışlardır.
Terörizmin dini ve toprakları yoktur, yanlıştır dini de vardır toprakları da vardır, işte örneği siyonizm. Terörle hiç bir yere varılmaz diyorlar bu yanlıştır. Terörle bir yere varan siyonist İsrail devletinin kurulmasıdır, tamamiyle terör ile kurulmuştur.
Siyonistlerin harekete geçerken en büyük kozları Tevrat olmuştur. Tevrata bakıyorlar diyorlar ki Tanrı, Nil Nehrinden Fırat Nehrine kadar olan bölgeyi bize vermiştir diyorlar. Siyonistler Tevrat’ı bir tapu seneti kullanmıştır. Siyonist devletini kuranların hiçbirisi dindar değildir. Ne Theodor Herzl‘in kendisidir ne de sonradan gelenler, bunların hepsi belgelidir ama dini çok iyi kullanmıştır.
Theodor Herzl
Yalnız Yahudi dini değil, asıl dini kullananlar devleti yönetenler emperyalistler olmuştur. İsrail yöneticilerinin hiç biri Filistin’de doğmamıştır. İsrail devletini kuranların bir ikisi hariç hiçbiri ibraniceyi bilmiyorlardır. Dindar değiller, Filistin’de doğmadılar, dillerini bilmiyorlar. Hep Amerika, Fransa destekledikleri için terör ile kurulmuşlardır.
Yahudiler tarih boyunca Avrupa’da ötelenmediği ülke yoktur. İngiltere’de 300 yıl adalardan dışarı atılmıştır, Rusya, Fransa, İspanya gibi devletler zulüm yapmıştır. Fakat yahudilere zulüm etmeyen müslüman devletlerdir. Yahudiler siyasete giremiyor, sanayiye giremiyor, mal mülk sahibi olamıyorlar. Yahudilere hiç bir şey yaptırmıyorlar ve yakalarına yıldız takmak zorunda bırakıyorlar. Bunlardan sanata yatkın olanlar sanata, matematiğe, fiziğe yakın oluyorlar ve oralarda kendilerini gösteriyorlar. Yahudiler kadar aşağılanan bir kavim yoktur.
Para kazanamsını parayı kullanmasını en iyi bilen bir kavim. 1. Dünya savaşına giren bazı devletlere borç para veriyorlar. Kapitalizm için önemli bir etken olmaya başlıyorlar. Theodor Herzl’in kitabına baktığımızda Filistin’de hiç kimse yok gibi söylüyor biz oraya gideceğiz uygarlığı getireceğiz gibi tamamen beyin yıkamaktı için yazılmış bir kitabı var. Kitabını yazdığı zamanda Filistin’de 700 bin kişi var ama Theodor Herzl’e bakarsan o an orada kimse yok. Theodor Herzl diyor ki Filistin’i işgal edeceğiz , teröristlerin başı bu kişidir. Bunlar sıradan terörist değildir, okumuş bir kaç dil bilen kişilerdir.
Mescid-i Aksa’ya şöyle böyle yaptı diyoruz, bunlar ayrıntı oradaki katliam bunların umurunda bile değiller. İngiltere’de ingiliz parlemontosunda bir kez kınandılar bunun dışında uluslararası kamuoyunda gündeme gelmemişlerdir.
.
Abdulhamit Han’a neden düşman oldular
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 11 ŞUBAT 2015
Araştırmacı yazar Mustafa Armağan, Abdulhamit’i neden düşürmek istediklerini ve neden düşman oldukları hakkında bilgi verdi.
Düşman olmalarının iki boyutu var birisi siyasi olarak yaptıkları. Ermeni meselesinde yaptıkları, Doğu Anadolu’da özerk bölge oluşturmak isteyenlerin amaçlarına ulaşamamaları. İkincisi ise Filistin’de bir Yahudi devleti kurma çabalarını engellemek istemesi. Üçüncüsü ise İngiltereyi petrol olan bölgelere sokmaması. Neticede 1. dünya savaşından sonra İngiltere amacına ulaştı ama Abdulhamit Osmanlı Devletinin paylaşımını pahalıya getirdi,postu kolay deldirmedi. Dördüncüsü Almanlar’a yanaştı ama nasıl yanaştı? sermaye ihtiyacı olan Osmanlı’nın Almanlardan sermaye alması, Osmanlı’ya İngiltere gelecekse Almanya gelsin politikası, bir denge politikası.
İki defa kral view Abdulhamit’in misafiri olarak geliyor. Osmanlı Alman ittifakı yapmak istiyorlar. Abdulhamit kabul etmiyor, eğer ittifak yaparsak diğer devletleri karşıma alırım, eğer ittifak yaparsak senin güdümüne girmek zorunda kalırız diyor. Eskiden ben, İngilizlerin Abdulhamit’i düşürmeye çalıştığını bilirdim ama son araştırmalarımdan sonra Almanya’nın bunda daha çok söz sahibi olduğunu gördüm. Almanlar Abdulhamit’i aşıp Osmanlı’da söz sahibi olamıyorlar. Burada İngilizlerin rolünü hafifletmek için söylemiyorum.
Daha sonra Abdulhamit’e iftira atıyorlar, ülkeyi karıştırdığını ve Kuran’ı Kerim’i yaktığını iddia ediyorlar. Abdulhamit kendimi savunmak istiyorum mahkeme kurun diyor ama mahkeme kuramıyorlar. Hemen Abdulhamit’in ağzını kapatmak için Selanik’e gönderiyorlar ve orada köşkte tutuyorlar. Abdulhamit kendini savunmaya kalksa mutlaka herkesi ikna ederdi çünkü her şeyin iç yüzünü biliyordu.
Yakın tarihe yakından bir bakış
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 27 OCAK 2015
Medyada “Sır Kutusu” olarak anılan Emniyet İstihbarat Dairesinin eski Başkanı Sabri Uzun katıldığı bir TV programında Türkiye’de meydana gelen son olaylara ışık tuttu. “İn” kitabı ile gündeme gelen Uzun kitabını anlattı.
Kitabın zamanlaması
Sanki birisi bana sipariş vermite onaların siparişi üzerine yazmış gibi lanse ediliyor. Beni tanıyanlar bilir hiç kimse bana sipariş veremez. 2007 yılından bu tarafa devam eden davalarda, Ergenekon, Balyın, Oda TV, Devrimci karargah, Sauna çetesi, Atabeyler Çetesi, Erzincan’da İlhan Cianer’e yapılan komplolo ve Şike Davası gibi davalar bir bütünün parçası. Tüm bu olaylar olurken henüz davalar sonuçlanmamıştı ve bu davaların çoğunda beni tanık olarak gösterdiler ben eğer geçen yıllarda yazsaydım bu kitabı tanık olarak söyleyeceğim şeyleri yazmış olacaktım. argılanan insanlar benli tanık gösterdiler, onlara tanıklık yapmadan önce kitap yazmam mümkün değil.
Nelerin yapılacağı önceden belliydi
2011 yılında Savcı Muammer Akkaş’a Hrant Dink’in dosyası verildi. Ben Hrant Dink’in öldürüldüğü zamanlar İstihbarat Dairesi başkanıydım. 2014’e kadar bana hiç bir şey sorulmadı. 3 sene savcının elinde evrak bekletildi.
11 Haziran 2011 günü bana haber geldi, Oda TV iddianamesinde senin adın sanık, tanık, müşteki hiç bir ad hakkında geçmeyecek dediler. İddianame açıklandığında benim gerçekten adım yoktu. Savcılıkta iddianame yazılırken bana haber geldi. Yani bu ne demek, nelerin yapılacağı önceden belli.
Oda TV baskını olmadan önce Soner Yalçın’ın bilgisayarına bu dataların yüklenişi 5 Şubat 2011. 5 Şubat 2011’de benim kardeşim öldü. Bu yüklemeyi yapan insanlar İstanbul’da yüklemeyi yaptılar. Bu hayatın akışına aykırı bir şey cenazesi olan kişi mailleri bilgisayara nasıl yüklensin.
Ergenekon davası Tuncay Güney’in ifadesine dayanır
2001′ Tuncay Güney’in ifadesine dayandırılarak bana getirilen Ergenekon şemasının başında Çetin Doğan var.Çetin Doğan o sıralar Ege Ordu Komutanı, alttakilerin tamamı General bir tane dahi Albay yok. Dedim ki bu neye dayanıyor, Tuncay Güney’in ifadesine dayanıyor dediler. Baktım ifadede şemada olan bir kişinin ismi yok, bu dosyayı araştırın bana getirin dedim. Daha sonra ses seda yok. Başkaları tarafından bu şema çizildi diye düşünüyorum. Daha sonra kendi araştırmamda Tuncay Güney hakkında bazı özel hayatı ile ilgili bilgiere ulaştım. Tuncay Güney’e şantaj olduğu belli. Zaten Ergenekon davası Tuncay Güney’in ifadesine dayanır, esas delil o.
Başbakanın odasındaki böcek nasıl bulunur
10 Nisan 2013 günü TBMM’ye böcek komisyonuna beni çağırdılar. Böcek koyacak adam bu görevi yapan kamu görevlilerinden kormuyor ki. Bana 8 gün süre verin bunları ortaya çıkartayım dedim. Ergenekon, Balyoz, Oda TV davalarıda aynı örgütün kumpası dedim. O zaman üzeri örtülmeye çalışılan olayları şimdi çözmeye çalışıyorlar. Bana sen bunu nasıl aydınlatırsın diye soruyorlar, çok kolay. Kamu görevi için temin edinen kadın var, o kadı ya 50 liraya ya da 100 liraya temin edilmiştir. Alsın gözaltına o kadını, sorsunlar kim telefon açtı, kim parasını verdi o kadına sorsunlar, bunun arkası gelir. Nerde temizlik yapıldı, o kadın bunları söyler, o kadın bunların hepsinden erkektir. Bu çok zor bir şey değil ama insanlar gölgesinden korkarsa, TBMM bu işi yapan adamlara arkanızdayım derse bu iş olur, bu iş böyle çözülür.
.
Tarih boyunca dünyayı yönetmiş 7 millet
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 26 OCAK 2015
Listede 8 devlet 7 millet var. Türkler dünya tarihi boyunca 2 kere devlet kurmuşlardır ve dünyayı 2 kez yönetmişlerdir.
8
Büyük İskender İmparatorluğu
MÖ 336- MÖ 323 yılları arasında Makedonya Kralı ve tarihteki en büyük imparatoru. Tarihteki en büyük imparatordan biri olarak kabul ediliyor. İskender’in o dönemde bilinen dünyanın yaklaşık yüzde 90’ını fethettiği belirtiliyor. İskender, ünlü Pers İmparatorluğu’nu da tarihe gömen komutan olarak tanınıyor.
7
Roma İmparatorluğu
MÖ 27 MS 395 yılları arasında hüküm sürmüştür. MS 395 te ikiye ayrılmıştır, Doğu Roma ve Batı Roma. Roma İmparatorluğu en geniş olduğu dönemde yaklaşık. 5.900.00 km2 büyüklüğündeydi. Tarihin en eski düzenli askeri birlikleri Roma’da kurulmuştur.
6
Pers İmparatorluğu
Bir dönemler 200 yış kadar Anadolu’yada hükmeden bir medeniyet olmuştur. Persler tarihte önem arz etmiş devletlerden bir tanesidir. Dinleri Ateşperestlik olan Zerdüştlük dinidir. İlk posta teşkilatını kuran Persler’dir.
5
Emeviler (Araplar)
661 den sonra Müslüman Arap İslam Devleti’ne egemen olan hanedandır. Emeviler, 750’de Abbasiler tarafından yıkılıncaya kadar hüküm sürmüşlerdir. Emeviler döneminde İslam kültür ve uygarlığının temelleri atıldı.
4
Büyük Selçuklular (Türkler)
1040-1157 yılları arasında hüküm süren Büyük Selçuklulardır, en güçlü oldukları dönemde Harezm, Horasan İran, Irak, Suriye, Arap Yarımadasına ve Anadolu’nun büyük bir kısmına egemen olmuş bir Türk devletidir.
3
Cengiz Han İmparatorluğu Moğollar
1206-1294 yılları arasında Asya’da kurulmuş eski bir imparatorluk. Dünyanın yüzde 22’sine yayılmış 34 milyon km2 fazla bir alanı kapsayan, ve tarihin bitişik sınırlara sahip olmuş en büyük imparatorluktur.
2
Osmanlı İmparatorluğu
1299-1922 yılları arasında varlığını sürdürmüş Türk ve İslam devleti. Doğu Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika’ya kadar topraklarını genişletmiş ve 16. yüzyılda dünyanın en güçlü imparatorluğu haline gelmiştir.
1
Britanya İmparatorluğu
16. ve 17. yüzyıllarda Birleşik Krallık tarafından deniz aşırı sömürgeler ve ticaret merkezleri olarak başlamıştır. 1922’de 458 milyonkişi, yani dünya nüfusunun dörtte biri Britanya İmparatorluğunun egemenliğinde idi. Ve toprakları 33.000.000 km2 kapsadı. Bilindiği üzere “Britanya İmparatorluğu’nda güneşin batmadığı” söylenmiştir.
.
Tarihi değiştiren hatalar
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 23 OCAK 2015
İnsanlık tarihini değiştiren hatalar. Kimine göre hata kimine göre aptallık işte onlar.
Almanların Bolşeviklerle dansı
En büyük siyasi hatalardan bir tanesini Almanya yapmıştır. Çarlık Rusya’yı Sovyetler Birliğine çevirmiştir. Sonrada Sovyetler Birliğine savaş ilan etmiş ve yenilmiştir. Almanya 1. Dünya savaşında hem Rusya ile hem İtalya ile savaşırken o sırada sürgünde olan bir adam Lenin. İsviçre’de sığınmacı olan Lenin Rusya’ya Almanya’nın desteği ile meşhur mühürlü tren ile geçer. Ve ardından iktidar gelmek için yine Almanya’dan destek alır. Lenin Bolşeviklerle beraber Sovyet Sosyalist Birliğini kurar. Daha sonra Almanya’yı dize getiren Hitler yönetimi devralıyor ve Almanya bundan çok pişman oluyor.
Kristof Kolomb’un yanlış hesabı
Ve bir adam dünyanın çevresini yanlış hesaplıyor. Kristof Kolomb’ın bu yanlış hesabı Avrupa’dan batıya giderek Hindistana varabileceği hissiyatını yaratıyor. Yanlış harita ile o zamanlar Hindistan’a gitmek imkansız. Gemiler okyanusu geçecek kadar güçlü değil. İspanyol Krallar Hindistan’ı isterken Kristof Kolomb orayı hemen alınacağını zannediyor. 3 küçük gemi ile Kristof Kolomb 70 gün boyunca bilinmedik sularda giderken yeni bir kıtaya ayak basıyor. Kristof Kolomb hala Hindistan’a geldik zannediyor, bilmiyor ki Amerika’ya ayak basmış. O zamanlar denizin bitip geminin aşağı düşebileceğini inanıyor. Kristof Kolomb hiç bir zaman yeni bir kıta bulduğunu bilmiyor, oranın Asya olduğunu zannediyor. Ne yazık ki kıtaya Kristof Kolomb adı verilmiyor. Amerika’nın olduğunu ilk söyleyen Amerıco Vespucı adı veriliyor. Kristof Kolomb’un bu hatası koca kıtaya isminin verilmesini engelliyor. Kristof Kolomb dünyanın bu kadar büyük olduğunu bilseydi o yola çıkmazdı ve Amerika keşfedilmezdi. Çünkü Kristof Kolomb’un hesabına göre sözde Hindistan’a gitmek bir ay sürecek bir yolculuktu.
Kediyi şeytan ilan etmek 75 milyon insanı öldürdü
Orta çağda kedilerin şeytan olduğuna inanan Papa vardı. Kedilerin şeytan görülmesi 75 milyonun ölmesine neden oldu. Papa 9. Gregory bir ferman yayınlaldı; Kediler şeytandır. Eğer bir insanın kedisi varsa derhal kedisiyle birlikte yakılmalıdır. O yüzden herkes gördüğü kedileri öldürdü. Bir kaç Aristokrat hariç Avrupa’da neredeyse hiç kedi kalmadı. Ama doğa kendi intikamını alacaktı. Kırım’dan yola çıkan gemi ambarında bir kaç fare ile İtalya’ya geldi. Farelerde veba vardı. Veba Avrupa’da hızla yayıldı çünkü o fareleri öldürecek hiç kedi kalmadı. Avrupa’da her 3 insan biri bu aptallık yüzünden öldü. Kedi düşmanlığının bedeli yollardan ölüm toplayacak duruma getirdi. Papa 9. Gregory hep bu aptallık ile anıldı.
Neron’a para lazım
Neron Roma yanınca onu yeniden inşa etmeye karar verdi. Neron’a para lazımdı, o zamanın en değerli parası Roma Dinarı. Neron bir şeyi keşfetti, neden bu dinarda çok gümüş var dedi. Sonra gümüşü paradan azalttı da azalttı. İşte devalüasyonu keşfeden adam Neron. devalüasyonu keşfetti ama sonu öyle iyi olmadı çünkü para giderek değer kaybetti. O zaman paralar içindeki altın ya da gümüş değerine göre değer kazanırdı. Sonunda öyle hale geldi ki dinarın değeri 2. Claudıus döneminde Yüzde 1’e kadar düştü. O yüzden Roma askerleri daha çok para talep ettiler. Daha çok para talep edince daha değersiz para basıldı. Daha değersiz para basılınca hayat pahalandı. Hayat pahalanınca askerler daha çok para istedi. Sonunda Roma’nın vasıfsız askerlerden başka kimseye verecek parası kalmadı ve Roma İmparatorluğu çöküş yolunda hızla ilerledi ve son geldi. İnsanlık bundan ders çıkarmadı bu gün çok ülke tarafından hala geçerli bir yöntem.
.
Dört halife dönemi
YAYINLAYAN SANAL ÜLKE · 27 ARALIK 2014
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) vefatından sonra İslam devletinin başına geçen ilk 4 halifenin yönetimde olduğu döneme İslam tarihinde “4 Halife Devri” denir. 632 ile 661 yılları arasını kapsayan bu dönemde sırasıyla Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali halife olarak görev yapmıştır. Halifeler seçimle iş başına gelmiştir.
Dört Halifeler Devri’nde (Hulefa-i Raşidin) gerçekleşen olayları kısaca ve maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz:
Hz. Ebu Bekir Dönemi:
* Hz. Muhammed’in ölümüyle ortaya çıkan yalancı peygamberler sorunu çözüldü.
* İslam’ı bırakan ve zekat vermeyen kabileler kontrol altına alındı.
* Kuran-ı Kerim tek bir ciltte toplanarak mushaf haline getirildi.
* Kuzey topraklarında (Suriye, Irak) oluşan fitneyi önlemek için Hire Seferi yapıldı.
* Arabistan yarım adası kontrol altına girdi ve İslam Birliği sağlandı.
Hz. Ömer Dönemi:
* İslamiyet Arap yarımadası dışına hızla yayılmaya başladı.
* İran, Suriye, Filistin, Kudüs, Irak, Mısır ve Libya fethedildi.
* Dönemim iki süper gücü Bizans ve Sasani‘lere kafa tutacak hale gelindi.
* Hz. Ömer’in adalet anlayışı İslam topraklarına hakim oldu.
* İlk düzenli ordu kuruldu ve devlet teşkilatı iyice benimsendi.
* Divan ve hazine kuruldu.
Hz.Osman Dönemi:
* Hz. Osman’ın soya dayanan yönetim anlayışı diğer soylara mensup büyükler tarafından hoş karşılanmadı ve teşkilatta ilk çatlaklar oluşmaya başladı.
* Tunus ve Kıbrıs, Rodos ve Grit adası feth edildi.
* Horasan ve Harzem bölgelerine ulaşıldı, böylece Arap – Türk ilişkileri başlamış oldu.
* Kuran-ı Kerim mushafları kopyalanarak çoğaltıldı ve valiliklere gönderildi.
* İlk ayaklanmalar bu dönemde ortaya çıktı.
Hz. Ali Dönemi:
* İslamda ilk büyük kargaşa bu dönemde meydana geldi.
* Siyasi mezheplerin oluşmasına yol açacak savaşlar meydana geldi.
* Cemel Vakası, Sıffin Savaşı ve Hakem Olayı‘nda müslümanlar birbirleriyle savaştı.
* Müslümanlar üçe ayrıldılar. Hz. Ali’nin taraftarları (Şiiler), Hz. Muaviye taraftarları (Sünniler) ve bu ikisini de tutmayanlar (Hariciler).
Hz. Ali’nin 661 yılında Hariciler tarafından şehit edilmesiyle dört halife dönemi sona ermiştir. Bundan sonra Hz. Ali taraftarları, oğlu Hz. Hasan‘ı Kufe’de halife seçseler de Hz. Muaviye‘nin baskıları sonucunda Muaviye halifeliği geçerli oldu.
.
.
Bugün 10 ziyaretçi (107 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
Bugün 863 ziyaretçi (1649 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|