ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026
(Tam İlmihâl-Se’âdet-i Ebediyye) kitâbı, üç kısımdan meydâna gelmişdir:
I. kısımda; İslâm dînine nasıl inanılacağı, ehl-i sünnet i’tikâdı, İslâm dinine iftirâ edenlere cevâblar, Kur'ân-ı kerîm ve tefsîrler, kur'ân-ı kerîmdeki ilmlerin sınıflandırılması, Nemâzın ehemmiyyeti, farzları, abdest, gusl, nemâz ile ilgili bütün husûslar, kaza nemâzları, Cum’a ve bayram nemâzları, Zekât, Ramezân Orucu, Sadaka-i Fıtr, Yemîn ve Yemîn Keffâreti, Adak, Kurban Kesmek, Hac, Mübârek Geceler, Hicrî ve Mîlâdî Senelerin birbirine çevrilmeleri, Selâmlaşmak, Muhammed aleyhisselâmın hayâtı, Mübârek ahlâkı, anne, baba ve dedelerinin mü’min oluşu, Sübhâne Rabbîke âyeti hakkında bilgiler... yer almakdadır.
II. kısımda; Îmân, Akl, Kaza-Kader, Tefsîr ve Hadîs kitâbları, Hadîs âlimleri, Allahü teâlânın ismleri, Mezheb, Fıkh, İmâm-ı A’zam hazretleri, Vehhâbîlere Ehl-i Sünnetin cevâbı, Evliyâ rûhlarından faydalanma, Bozuk dinler, hurûfîlik, Sosyalizm ve Sosyâl adâlet, İslâmiyyetde nikâh, Talâk, Süt kardeşlik, Nafaka, Komşu hakkı, Halâl ve Harâmlar, İsrâf ve Fâiz, Fen Bilgileri, Tevekkül, Müzik ve Tegannî, Cin hakkında bilgi, Bir Müslimân babanın kızına nasîhatları, Mu’cîze, kerâmet, firâset, istidrâc ... gibi konular yer almakdadır.
III. kısımda, İslâmiyyetde kesb ve ticâret, Bey’ ve Şirâ’, Alış-verişde muhayyerlik, Bâtıl, Fâsid ve Mekrûh Satışlar, Ticârette adâlet ve ihtikâr, dinini kayırmak, ihsân, Banka ve Fâiz, Şirketler, Cezâlar, Ölüm ve Ölüme Hâzırlık, Meyyite Hizmetler, Ferâiz, Meyyit için İskât ... gibi konular yer almakdadır.
Ayrıca konular arasında, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin ve oğlu Muhammed Ma’sûm hazretlerinin (MEKTÛBÂT) kitâblarından çeşitli mektûblar vardır.
Son bölümde (1020) zâtın hâl tercemesi yer almakdadır. Fihrist bölümünde zâtlar, kitâblar, mevzû'lar fihristleri vardır.
Bine yakın eserden uzun bir zemânda hâzırlanan bu nâdîde eserde; insanı se’âdete kavuşduracak bütün husûslar yer almakdadır.
971 [m.1563] de doğan ve 1034 [m.1624] de vefât eden, ikinci bin yılın müceddîdi, İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendi hazretleri, Kur’ân-ı kerîm ve Hadîs-i Şerîflerden sonra, en kıymetli üçüncü kitâb olan (MEKTÛBÂT) kitâbını yazmışdır. İnsanoğlunun rûhî hastalıklarının tedâvî yollarını göstermiş, islâm dînine nasıl inanılacağı, ibâdetlerin ehemmiyyeti, Evliyâlık, Resûlullahın güzel ahlâkı, islâmiyyet, tarîkat ve hakîkatin ayrı ayrı şeyler olmadıklarını îzâh etmişdir. Üç cild ve aslı fârisî olan mektûbât kitâbında (536) mektûb vardır.
İslâm dîni ve Ehl-i Sünnet i’tikâdı hakkında öz bilgiler verilen kitâbda, islâmî ilimlerin ve fıkh âlimlerinin sınıflandırılması, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin hayâtı anlatılmaktadır. Üç kısımdan meydâna gelen Fâideli Bilgiler kitâbında dinde reform yapmak isteyenlere, İslâm dinini bozan zararlı cereyân ve fikirlere ve cebriyye, mu’tezîle, vehhâbîlik gibi sapık fırkalara cevâb verilmektedir.
Hak sözün vesîkaları kitabı Şî’îlik, Ehl-i Beyt, Eshâb-ı kirâm ve Ehl-i Sünnet hakkında bilgiler vermekde, Ehl-i beyt ile Eshâb-ı kirâmın birbirlerini çok sevdiklerini açıklamakda ve şî’îlerin kitablarını ve iftirâlarını gâyet ilmî olarak cevâblamakdadır. Komünistlik ve din düşmanlığı hakkında bilgiler de veren kitâbda İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin (Eyyühel-Veled) tercemesi ve İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hâl tercemesi de bulunmaktadır.
İslâm dîninin bilinmesi gereken îmân esaslarını ve îmânın altı şartını kaynak kitaplardan aktararak detaylı bir şekilde açıklayan bu kitâb, aynı zamanda diğer dînler hakkında bilgiler de verip İslâmiyyet ile karşılaşdırmakda ve Müslümân olan meşhur yabancıların görüşlerine ve hayat hikâyelerine de yer vermektedir.
İslâm dîninin güzel ahlâkına ulaşmak için kurtulmak gereken 40 kötü ahlak ve bunlardan kurtulma çarelerinin anlatıldığı bu kitâbda aynı zamanda (Mızraklı İlmihâl) diye bilinen Muhammed bin Kutbüddîn İznîki hazretlerinin kitâbı esas alınarak yazılan Îmân ve ibâdet bilgilerini içeren Cennet Yolu İlmihâli bulunmaktadır.
Eshâb-ı Kirâm kitâbının başında, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın Eshâbının üstünlüğünü, Eshâb-ı kirâm arasındaki hadîseler, Eshâb-ı kirâma dil uzatanların haksız ve câhil oldukları anlatılmakda, ayrıca; (İctihâd) ın ne olduğu açıklanmakdadır.
Kıyâmet ve Âhıret kitâbında insanın ölümü, rûhun bedenden ayrılması, kabr hayâtı, kabr süâlleri, kıyâmet günü insanların hesâba çekilmesi, Cennet ve Cehenneme nasıl gidileceği büyük islâm âlimi, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kitâblarından terceme edilerek geniş olarak açıklanmakda ve vehhâbîliğe cevap vererek evliyâlığın ne olduğu, kıyâmet günü herkesin sevdiğinin yanında olacağı konuları açıklanmakdadır.
Îsâ aleyhisselâma gönderilen ve hak kitâb olan İncîlin tahrîf edilmesi ile ortaya çıkan dört kitâb [Matta İncîli, Markos İncîli, Luka İncîli, Yuhannâ İncîli] hakkında bilgi vermekde, aralarındaki ihtilâfları açıklamakdadır. Kur’ân-ı kerîm ile İncîl karşılaştırılmakda, İncîlin tahrîf edildiği, hükümlerinin yürürlükden kalkdığı, Kur’ân-ı kerîmin bütün semâvî kitâbların hükümlerini yürürlükden kaldırdığı îzâh edilmekdedir. Îsevîlikdeki teslîs (üç tanrı) inancının yanlış olduğu, Allahü teâlânın bir olduğu, ilim ve kudret sıfâtları ilmî olarak açıklanmakdadır. Îsâ aleyhisselâmın insan ve Peygamber olduğu, ona tapılmıyacağı îzâh edilmekdedir. Yehûdîlik, Tevrât ve Talmud hakkında da bilgi verilmekdedir.
1700’lü yıllarda İstanbul’a gelen ve orada çeşidli islâmi ilimleri ve lîsanları öğrenen İngiliz casusu Hempher’in, İslâm dünyâsını ve müslimânları parçalamak için yaptığı casusluk faaliyetlerini ve vehhâbîliği nasıl kurduğunu anlattığı hatıratının tercümesini içeren bu kitâb 3 bölümden oluşmaktadır.
İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i Elf-i sânî Ahmed Fârûkî Serhendi hazretlerinin üç cild (MEKTÛBÂT) kitâbından ve oğulları Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî hazretlerinin de üç cild (MEKTÛBÂT) kitâbından, çıkarılan kıymetli cümleler, Elif-ba sırasına göre tanzîm edilmiş, Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerine okunmuşdur. Dikkat ile dinledikden sonra, bunun adı (Kıymetsiz Yazılar) olsun demişdir. Okuyanın hayreti üzere, anlamadın mı, (Bunun kıymetine karşılık olabilecek birşey bulunabilir mi?) buyurmuşdur. Son sayfasında şu cümleler yer almakdadır:
(Fırsat ganîmetdir. Ömrün temâmını fâidesiz işlerle telef ve sarf etmemek lâzımdır. Belki temâm ömrü, Hak celle ve a’lânın rızâsına muvâfık ve mutâbık şeylere sarf etmek lâzımdır....)
Küçük bir ilmihal niteliğinde olan bu kitâbda her müslümanın bilmesi zaruri olan Ehl-i sünnet i'tikâdı, namaz, abdest, gusl, teyemmüm, oruç, hac ve zekât bilgileri anlatılmaktadır. Namâz kitâbının sonunda, namâzın içinde ve dışında okunacak duâlar arabî olarak yer almaktadır. Namâz ve Namâzla ilgili bilgileri detaylıca içeren dokuz kısımdan oluşmaktadır.
Şevâhid-ün Nübüvve (Peygamberlik Müjdeleri) kitâbı, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, “ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE” adlı kitâbının tercümesidir. Muhammed aleyhisselamın peygamberliğine delîl olan alâmetler ve mu’cizelerinin beyânı hakkındadır. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:
Dört halîfenin ve Eshâb-ı Kirâmın bütününün büyüklüklerini, kıymetlerini menkıbeler ile çok uzun ve çok güzel anlatan bu kitâb, türkçe olup, ilk defa 1325 senesinde basılmıştır. Kitabevimiz yeniden 1998'de basdırmıştır. Bu kitâbı Seyyid Eyyûb hazretleri yazmıştır. On iki bâb dan oluşmakdadır.
(Dürr-ül me’ârif) kitâbı, îmân, ilm, ahlâk ve tesavvuf bilgilerinden bahsetmekdedir. İsmin ma’nâsı (ma’rifetler-yüksek bilgiler incisi)dir. Yazarı Şâh Râuf Ahmed müceddidî olup, Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin yetiştirdiği büyük evliyâdandır. Üstâdının altı aylık sohbetleri esnâsında dile aldığı konuları yazmışdır.
Birincisi (El-münkızü mined-dalâl) olup, büyük islâm âlimi İmâm-ı Gazâlî yazmışdır. Yunan felsefecilerine cevâb vermekde, İslâm bilgilerini övmekdedir.
İkincisi, (İlcâm-ul-avâm) kitâbı olup, yine İmâm-ı Gazâlî hazretleri yazmışdır. Mezhebsizlerin yanlış yolda olduklarını bildirmekde ve kendilerine cevâb vermekdedir. [İmâmları, Ebû Mansûr Mâtürîdi ve Ebûl-Hasen Eş’arî olan Ehl-i sünnet vel cemâ’at mezhebinden, selefîlik diye bir ehl-i sünnet mezhebi yokdur.]
Âlimlerin asırlardan beri kütüphaneleri süsleyen pekçok eserlerinden, din ve fen ilimlerine dair bilgilerden bahseden ansiklopedik bir eserdir. Bu eseri Seyyid Abdülzâde Muhammed Tâhir ve Serkiz Urpilyan yazmıştır.
İNDİR (PDF)
Dünya ve ahirette mahcup olmamak için,
İsyan etmemelidir emrine Rabbimizin.
Zira buyuruldu ki: (Haram, ateş gibidir.
Ve günah işleyenler, ateşte yanabilir.
Dünyada haramları, gülerek işleyenler,
Mahşerde, ağlayarak Cehenneme girerler.)
.Rızkın onda dokuzu, ticarettedir, ama,
Yaparken düşmemeli bir günah ve harama.
Bütün ibadetlerin, onda dokuzu ise,
Helalden yemektir ki, bu lazım asıl bize.
Gömleğin bir düğmesi haramdan olsa şayet,
Kabul olmaz, onunla yapılan bir ibadet.
Haram ve günahlardan kaçmaya, takva denir.
Takva, ibadetlerin en faziletlisidir.
Haram ve günahlardan kaçmadıkça bir mümin,
Göremez faydasını hiçbir ibadetinin.
Yani ibadetleri, indallah kabul olmaz.
Borcunu ödese de, hiç sevap kazanamaz.
Temeli, takvadır ki bütün iyiliklerin,
Önce, takva sahibi olmalıdır her mümin.
Bu dünyada, rahata ve huzura kavuşmak,
Takvaya sarılmakla müyesser olur ancak.
Ebediyen Cennete girmek de ahirette,
Yine bu takva ile mümkün olur elbette.
Nefesler sayılıdır, tükenir bir gün elbet.
Allah’ın huzuruna çıkacağız akıbet
.
.Dünya ve ahirette saadete kavuşmak,
Günah ve haramlardan kaçmakla olur ancak.
Öyleyse her müslüman, kılı kırk yarmalıdır.
Dinin emirlerine, harfiyen uymalıdır.
Hatta bu hal, giderek bir müminin kalbinde,
Olmalıdır meleke ve tabiat halinde.
Kim bunu başarırsa, müttaki, salih kuldur.
Bunlar, Hak teâlânın rızasına kavuşur.)
.
.Önce, islamiyet’i iyi öğrenmelidir.
Hep faydalı şeylerle iştigal etmelidir.
Ahlak bozan şeylerden, kaçmalıdır şiddetle.
Ve her türlü günahı terk etmeli elbette.
Haramın zararları, Cehennem azapları,
Sık sık hatırlanırsa, insan yapmaz bunları.
Mal ve mevki peşinde koşanlar çok olmuştur.
Velakin muradına kavuşan olmamıştır.
Nitekim mal ve mevki, sanki Deryaya benzer.
Ve lakin boğulmuştur bu suda çok kimseler.
Bu deryanın gemisi, sırf Allah korkusudur.
Bu takva gemisine binen ancak kurtulur.)
.
.Dünya ve ahirette saadete kavuşmak,
Günah olan işlerden kaçmakla olur ancak.
Zira kim, hiç önem ve ehemmiyet vermeden,
Günahları işlerse, imanı gider elden
.
Ölenleri görüp de, hiç ibret almıyoruz.
Pişman olup, gafletten yine uyanmıyoruz.
İstiğfar etmiyoruz bir kusur ve günaha.
Günahlar yığılarak, artıyor her gün daha.
Bu nasıl imandır ve nasıl müslümanlıktır?
Müslümanlık, sadece isimde olmak mıdır?
Uzun yıllar beraber yaşadığı insanlar,
Şimdi, mezarlarında çürüyüp toz oldular.
Hepsi, yerin altında çekilirken hesaba,
Belki de, bir çokları duçar olur azaba.
Hepsi, günahlarına pişmanlık duyuyorlar.
(Keşke işlemeseydik bir günahı) diyorlar.
Bu feci hallerini düşünelim onların.
Zira aynı akıbet, gelecek bize yarın.
Öyleyse şu geçici, birkaç günlük hayatta,
Günahlardan sakınıp, bulunalım taatta.)
Bir gün de buyurdu ki: (Ahireti kazanmak,
Günah işlememekle müyesser olur ancak.
Her sıkıntıya sebep, günahlara girmektir.
Çaresi, pişman olup, istiğfar eylemektir
.Ahireti kazanmak isterse insan eğer,
Vermemeli dünyaya fazla kıymet ve değer.
Dünya demek, Allah’ın sevmediği şeylerdir.
Yani yasak ettiği günah, çirkin işlerdir.
Dünyayı terk etmekle, kazanılır ahiret.
Lakin iki şekilde ele geçer bu devlet.
Birincisi şudur ki, haramlarla beraber,
Bütün mubahları da kullanmaz ve terk eder.
İkinci derecesi, yalnız günah ve haram,
Şeyleri terk etmeye gösterir sırf ihtimam.)
Bir gün de buyurdu ki: (İlim, amel içindir.
Yoksa, zordur mahşerde hesabı o kişinin.
Kuru ilim, insanın, yaramaz bir işine.
Sürükler sahibini Cehennem ateşine.
Kul günah işleyince, duymuyorsa ızdırap,
Aklına gelmiyorsa ölüm, mizan ve hesap,
Öncelerden namaza hazırlık yapmıyorsa,
Kalp kırıp, gıybet edip, iftira atıyorsa,
Ve hele kul hakkından korkmuyorsa bir kişi,
Allame olsa bile, haraptır yarın işi.
Kalbi titremiyorsa her günah işleyişte,
O kalp hasta olmuştur, nişanı budur işte.
Beynine doldurduğu bilgi de, bir vebaldir.
Bu, bir müslüman için gayet kötü bir haldir.)
.
Nefsinin haram olan arzularını, şayet,
Kim terk eder, yapmazsa, bulur sonsuz saadet.
Bir dünya lezzeti ki, değilse haram, yasak,
Ona izin vermiştir kullara cenab-ı Hak.
Onun için müslüman, ehl-i sünnet üzere,
Bir iman ve itikat edinmeli ilk kere.
Sonra, öğrenmelidir ne ise farz ve haram.
Farzları eda edip, günahtan kaçmalı tam.
Zira günahkârlara, Rabbimiz eder gazap.
Tövbesiz ölürlerse, görürler acı azap.)
.Bu gün, gaflet içinde yaşayan nice insan,
Kendi Yaradan’ına ediyor günah, isyan.
Nefsine tâbi olup, günahlara dalanlar,
Cennet nimetlerinden mahrumdur yarın onlar.
Bunlar, bilmiyorlar mı Allah’ın gördüğünü?
Ne cevap verecekler ölünce, mahşer günü?
O sorgu sual günü, elbette ki olacak.
Herkesin amelleri, önüne konulacak.
Dünyada haramlardan kaçınarak büsbütün,
Cennete girenlere, müjdeler olsun o gün.
.Haram ve günahlarla uğraşıyorsa şayet,
Bilsin ki sevmiyordur, budur buna işaret.
Bir mümin de, islama hizmet edemiyorsa,
Bilsin ki, günahları mani olur bilhassa.
Ağlayıp sızlasın ki: (Acaba ne günahım,
Var ki, nasip olmuyor bana bu, ey Allah’ım?)
Zira cenab-ı Allah buyurur ki Kur’anda:
(İstiğfar ederseniz, yetişirim imdada.)
.Gizli olan günaha, gizli tövbe etmeli.
Aşikâr olana da, aşikâr eylemeli.
Lakin her hal-ü kârda, bir günah ve seyyiat,
İşlenince, melekler günah yazmaz üç saat.
O, bu müddet zarfında tövbe ederse eğer,
Hiçbir günah yazmazlar o kimseye melekler.
Eğer tövbe etmezse, bir günah yazar melek.
Daha büyük günahtır tövbeyi geciktirmek.
Ta ölünceye kadar tövbe kabul edilir.
Kalp ile tövbe eden, elbette affedilir.
Takva hali, insanda huy ve ahlak olmalı.
Yani kendiliğinden, devamlı yapılmalı.
Hem sonra, haramlardan sakınmak tam ihlasla,
Emirleri yapmaktan, mühimdir daha fazla.
Zira iyi işleri, yapabilir her insan.
Fakat yalnız sıddıklar, yapmazlar günah, isyan.
Allahü teâlânın ihsanına da, ancak,
Zühd ve takva sahibi olanlar kavuşacak.
Takva demek, Allah’tan korkarak bir kimsenin,
Haram ve günahlardan kaçınmasıdır kesin.
Takva sahibi ile oturmak, ibadettir.
Onun ile konuşmak, rahmet ve berekettir.
Onun ile kılınan bir namaz iki rekat,
Gayriyle kılınandan, efdaldir, hem de kat kat.)
Bir genç öğüt istedi Hakkın bu velisinden.
Buyurdu ki: (Evladım, emin olma nefsinden.
Zira ondan başka bir düşman yok sana daha.
Hatta senden ziyade, o, düşmandır Allah’a.
Çünkü onun sevdiği, istediği ne ki var,
Dinin haram kıldığı şeylerdir hepsi onlar.
Yani bu alçak nefsi yola getirmek için,
Dine uymaktan başka, yolu yoktur kişinin.
Dinimizde olsa da birkaç şey yasak, haram,
Helaldir, faideli türlü şerbet ve taam.
Bir saatlik zamanı, namaza ayırmayıp,
Boş şeylerle uğraşmak, hem çok günah, hem ayıp.
Zengin olup, kırkta bir miktarda az bir zekat,
Vermemek, Hakka karşı, ne de büyük bir inat.
O kadar çok mubahı bırakıp da, bir anlık,
Harama el uzatmak, ne büyük insafsızlık.)
.Kardeşlerim, şudur ki akılsız, ahmak insan,
Kendi Yaradan’ına eder hep günah, isyan.
Buna rağmen görmeyip, kendi günahlarını,
Araştırır daima başkasının aybını.)
Allah adamlarından olan bu evliya zat,
Genç bir talebesine şöyle etti nasihat:
(Ey oğlum, nasihatim şudur ki sana şu an:
Allah korkusu ile yaşıyasın her zaman.
Çünkü her iyiliğin ve her hayrın kaynağı,
Allah korkusu ile yaşamaktır devamlı.
Onun emrine uyup, sakın ki haramlardan,
Sana, muvaffakıyet nasib etsin Yaradan.
Seni, nerede olsan, Allah görür elbette.
Öyleyse hiç bulunma günah bir harekette.
Kimin zerre miktarı kalbinde varsa iman,
Kurtulur ahirette Cehennem azabından.
O gün kâfirler ise, güruh güruh, peş peşe,
Yüz üstü sürüklenip, atılırlar ateşe.
Kan gelinceye kadar onlar iki gözünden,
Ağlayıp yaş dökerler küfürleri yüzünden.
(Vay halimize!) deyip, ederler feryat, figan.
Lakin bu feryatların faydası olmaz o an.
Kalplerin titrediği çok korkunç yerdir o yer.
Geçmez o gün katiyen özür ve behaneler.
Allah’ın huzurunda, o gün bütün ins ve cin,
Amel defterleriyle toplanır hesab için.
Kim Allah’tan korkmayıp, yapmışsa günah, isyan,
Öyle pişman olur ki, anlatamaz hiç lisan.
O gün cümle insanlar, korku, endişededir.
Anne kaçar evlattan, herkes can derdindedir.
Günah ağır basarsa, olur büyük pişmanlık.
Lakin olan olmuştur, çaresi yoktur artık.)
.
.Allahü teâlâyı unutturacak olan,
Ne gibi işler varsa, uzak dur hep onlardan.
Haramdan gözlerini eyle tam muhafaza.
Yoksa ateşle dolar yarın Allah mahfaza.
Haramdan bir lokmacık yer ise eğer bir kul,
Tam kırk gün müddet ile, duası olmaz kabul.
Allah’ın kudretini düşünseydi şu insan,
Yapamazdı elbette Ona günah ve isyan.
Onun için islamda en güzel şey takvadır.
Yani Allah’tan korkup haramdan sakınmaktır.)
Bir gün de buyurdu ki (Bu dünya, imtihandır.
Hatta her anımızda, birer imtihan vardır.
An be an ya kazanır, yahut da kaybederiz.
Acı olan şudur ki, bunlardan bihaberiz.
Oturmada kalkmada, yemekte uyumakta,
Kul imtihan geçirir doğrusunu bulmakta.
Mesela kim sokakta görse bir güzel kadın,
Bulur yine kendini, içinde imtihanın.
Zira nefis ve şeytan, vesvese verip ona,
Derler ki: (Acele et, bak şu güzel kadına.)
Lakin kalbi ve ruhu derler ki: (Bu iş günah!
Sakın ona bakma ki, nehyetti onu Allah.)
O, kalbinin sesine kulak verip o anda,
Bakmazsa, o an için kazanır imtihanda.
Nefsini tercih edip verirse kararını,
O günahı işler ve kaybeder imtihanı.
Bunun gibi, bir günde, binlerce imtihan var,
İnsan hür iradeyle bunlara verir karar.
Bir yanda nefis, şeytan ve bir yanda Rabbimiz,
Böyle imtihanlarla geçiyor her vaktimiz.)
Bir gün de buyurdu ki: (Hak teâlâ, kullarda,
İki korkuyu birden cem etmez bir arada.
Bu dünyada günahtan kim kaçarsa, korkarak,
Korkutmaz ahirette o kulu cenab-ı Hak.
Her kim de hiç korkmadan yaparsa günah, isyan,
Ahirette çok fazla korkutulur o insan.
Bu korku, muhabbetle birlikte olmalıdır.
Yani onun kökünde, muhabbet, sevgi vardır.
Talebe, hocasından çekinir, korkar fazla.
Ama çok sevmektedir hocasını ihlasla.
Şu birkaç günlük ömrü bilerek büyük fırsat,
Allah’a ibadetle geçirmeli her saat.
Allah’ın kullarına iyilik etmelidir.
Bunu, kurtuluş için vesile bilmelidir.
Bütün haramlardan da kaçınmak pek evladır,
Bu dinde en kıymetli, en üstün şey, takvadır.
.
.Derdi: (Bir müslüman ki, gelmiştir kırk yaşına.
Gitmiş gücü kuvveti ve ak düşmüş saçına,
Hatta hacca da gidip, Kâbe’yi etmiş tavaf.
Buna rağmen gafletten uyanmazsa, ne tuhaf.
O, hala oyun ile geçirirse ömrünü,
Ve hiç düşünmez ise ecel ve ölümünü,
Ne kadar şaşılacak bir haldedir o insan.
Eceli yaklaşmış da, o hala eder isyan.
Ey insanlar günahla ve dünya sevgisiyle,
Kararır, hastalanır kalpler ziyadesiyle.
Tedavi etmek için böyle hasta kalpleri,
Terk etmek lazım gelir günah olan işleri.)
Öyle sakınırdı ki bu zat haram işlerden,
Hatta pek çok mubahı terk ederdi bu yüzden.
Rabbinin rızasını düşünürdü her işte.
Derdi ki: (Ya ilahi, yakma bizi ateşte.)
Günahlarınız için, bir tövbe ederseniz,
İbadetlerinize bin tövbe eyleyiniz.
Havada uçtuğunu görseniz bir kimsenin,
Bu, onun kemalini gösterir zannetmeyin.
Öğrenmek isterseniz onun asıl halini,
Bakın ki, günahlardan tam çekmiş mi elini?)
Bir gün de buyurdu ki: (Ey gafil olan insan!
Hep günah işlemekle ömrünü ettin ziyan.
Daha ne güne kadar bu gaflet sürecek hep?
Ölüm hiç hatırına gelmez mi senin acep?
Haramdan mal yığmakla geçirdin bir ömrünü.
Hiç düşünmüyor musun peki sen ölümünü?
Elbette herkes gibi ölürsün sen de yarın.
Kabir suallerine hazır mı cevapların?
Eğer ki atılırsan Cehennemin içine,
Bir an dayanamazsın en hafif ateşine.)
Bir gün de buyurdu ki: (Kardeşlerim muhakkak,
Bizim her halimizi görüyor cenab-ı Hak.
Onun için edep ve haya edip Allah’tan,
Kaçalım titizlikle her günah ve haramdan.
Herhangi bir günahı işlemek isteyince,
Allah görüyor deyip, vazgeçiniz hemence.
İbadet ederken de, O görüyor diyerek,
En güzel bir şekilde yapın tam öğrenerek.
Ve bir işi yaparken, deyin ki içinizden:
Acaba razı mıdır Allah bu işimizden?
Bilin ki, sizi her an görüyor Hak teâlâ.
O beğenir mi? diye düşünün ilk evvela.
Allahü teâlâdan titreyerek her saat,
Günahta, nefsinize vermeyin aman, fırsat.)
.
ŞİİRLERLE MENKIBELER
Abdullah bin Mübarek (Rahmetullahi Aleyh)
Tebe-i tâbiînin büyüklerinden. İsmi Abdullah ibni Mübârek bin Vâdıh Hanzalî Temîmî; künyesi, Ebû Abdurrahmân'dır. Hadîs, fıkıh âlimi, mücâhid ve zâhid idi. Tâbiînin, Peygamberimizi sallallahü aleyhi ve sellem görenlerin sohbetinde yetişti. Din düşmanları ile muhârebelerde bulundu. Dünyâya ve dünyâlığa rağbet etmezdi. Emevî halîfelerinden Hişâm bin Abdülmelik devrinde 736 (H.118) yılında Merv'de doğdu. 797 (H.181) senesi bir gazâ dönüşü, Bağdâd yakınlarındaki Hît adlı yerde vefât etti. Türk asıllıdır.