|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Afganî’nin içyüzü
14 Eylül 2009 01:01
.
Gençliğimde Cemalüddin Afganî'yi beğenirdim. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeyken, Ankara'daki Afganistan elçiliğine mektup yazmış, Afganî hakkında kitap istemiştim. Onlar da, eksik olmasınlar Afganistan'dan birkaç kitap getirtmişler, bendenize hediye etmişlerdi.
Sonra Afganî hakkında malumatım çoğaldı, bende tereddütler başladı. Bir müddet sonra da onu terk ettim. Artık yıllardan beri Afganî'ye karşıyım.
Onun bütün ansiklopedilerde yer alan ünlü bir şahsiyet olduğunu biliyorum ama kesinlikle onu bir İslâm önderi, bir uyanış lideri olarak kabul etmiyorum.
Taqiyye yaparak Şiîliğini gizleyip kendisini Sünnî olarak göstermesini doğru bulmuyorum.Sünnîler Müslüman değil mi? Din kardeşi değil mi? Onları kandırmak elbette doğru olmaz.
İran'ın Esedabad şehrine mensup olduğu halde yine taqiyye yaparak kendisini Afgan gibi göstermiştir. Bu da bir aldatma değil midir? Müslüman, Müslümanları aldatır mı?
Kaynaklar onun Mısır'da, "Kainat'ın Yüce Mimarına" inanan İngiliz mason locasına girdiğini ve sonra buradan atıldığını bildiriyor. Sebep: Hiç inancı olmaması imiş!..
İslâm dünyasının bugünkü kaosunda, kargaşa ve anarşisinde Afganî'nin büyük miktarda tuzu biberi vardır.Klasik geleneksel Ehl-i Sünnet Müslümanlığına karşı, ictihadın yaygın hale gelmesini, herkesi ictihad yapması tezini ortaya atmıştır.
Afganî, Sultan Abdülaziz zamanında İstanbul'a gelmiş, Darülfünun'da (Üniversitenin eski adı) bir konferans vermişti. Peygamberliği, çalışarak elde edilebilecek bir sanat olarak gösterdiği için de Osmanlı ulemâsının haklı ve yakıcı yıldırımlarını üzerine çekmişti. Osmanlı Devlet-i Aliyyesinin Şeyhülislâm'ı Hasan Fehmi efendi onu tekfir etmişti. Dersiam vekili Halil Fevzi efendi ise Afganî'ye karşı "es-Süyûfü'l-Kavati" isminde bir reddiye yazarak yanlış fikir, görüş ve iddialarını çürütmüştü. Bu konferans, Darülfünun'un kapatılma sebeplerinden biri olmuştur.
Afganî'nin İslâm düşmanı Ernest Renan'a reddiye yazdığı söylenir durur. Reddiye yazmamıştır, adeta onu doğrulamşıtır.
Kahire'de kaldığı yıllarda bir Müslüman mahallesinde oturmamış, Yahudi mahallesinde oturmuştur.
Uyanık ve şefkatli padişah İkinci Sultan Abdülhamid Hân hazretleri Afganî'nin menfi bir şahsiyet olduğunu anlamış ve kendisine Teşvikiye'de bir konak vermiş, orada ev hapsinde (ama altın kafes içinde) yaşatarak mazarratına, fitne ve fesadına sed çekmiştir.
Bugün elimizde, Afganî'yi mahkum etmeye yetecek miktarda kitap, ilmî makale, belge, sağlam bilgi bulunmaktadır. Bunların sentezinin yapılması, ortaya ciddî, âdil, tutarlı bir dosya konması gerekmektedir. Afganî hakkında kesin gerçekler şunlardır:
1. Sünnî değildir, Şiî kökenlidir.Şiîliği de sosyolojik Şiîliktir.
2. Afgan değildir, İranlıdır.
3. Ateist olduğuna dair iddialar, karineler, büyük şüpheler vardır.
4. Ehl-i Sünneti ve Cemaati temellerinden dinamitleyen fikirler, tezler, görüşler ortaya atmıştır.
5. Yeterli ilmi, ehliyeti, icazeti olmayanların ictihad yapmalarını, ictihadın yaygın hale gelmesini teşvik etmiştir.
6. İslâm dünyasında terörizmi, siyasî cinayetleri teşvik etmiştir. Nasirüddin Şah'ı Afganî'nin bir hayranı ve müridi katl etmiştir.
7. İngiliz ajanı Blunt ile işbirliği yaparak meşrû Halife Sultan Abdülhamid'i tahtından indirme planları yapmıştır.
Bütün Ehl-i Sünnet ulemâsı, fukahası ona karşıdır.
Büyük fakih, büyük alim Yusuf İsmail en-Nebhanî onu yermiştir.
Keşif ve keramet sahibi mürşid-i kâmiller onun bozuk ve zararlı taraflarını Müslümanlara bildirmişlerdir.
Afganî'nin içyüzü hakkında derli toplu bilgi edinmek isteyenler... "Ehl-i Sünneti Müdafaa ve Bid'atleri Tenkit,C. 1" adlı kitaptaki makaleyi okumalıdır. (Bedir Yayınevi, 466 sayfa. 5 TL. Telefon: 0212/519 36 18)
Afganî'nin menfi bir şahsiyet olduğuna dair Ehl-i Sünnet camiasında tevâtür derecesinde bir ittifak bulunmaktadır.
Ülkemizde bazı reformcu, kendilerine göre müctehid, yeni bir İslâm türetmeye çalışan; biraz mutezile, biraz Şiî yenilikçiler Afganî'yi göklere çıkartmakta, onu büyük mürşid ve rehber ilan etmektedir. Ona yöneltilen tenkitler için "Afganî'yi tenkit edenler onun taharet bezi olamazlar" denildiğini hatırlıyoruz.
Bendeniz sövülsün sayılsın demiyorum. İlmin, sağduyunun, Ehl-i Sünnet İslâmlığının, sahih vesikaların, doğru bilgilerin ışığında Afganî'nin içyüzü açıklansın diyorum.
Afganî efsanesi yıkılmalıdır.
Bu yıkım işi yapılırken haksızlık, adaletsizlik yapılmamalıdır.
Afganî, İslâm dünyasına bir ıslahçı, bir kurtuluş önderi, bir inkılâpçı olarak takdim edilmemelidir.
Bu konuda Müslüman fikir ve kalem erbabı, taharet bezi edebiyatıyla değil, çok ciddî, daha çok sâkin, çok seviyeli ve ilmî seviyede tartışmalıdır.
Onun, Allah'a inanan masonlar tarafından locadan atılması bile aslında yeterli bir delildir.
Gariptir ki, Mısırlı Masonların locadan kaydını sildikleri Afganî için Türk Masonları övgü dolu bir makale yayınlamışlardır.
Bir insanı mahkûm etmek için dosyasını bütünüyle ele almak gerekir. İşte bu yapılmıyor. Afganî hayranları, Afganî taraftarları bir tür avukatlık yapıyor, aleyhindeki iddiaları meskutün anh geçiyor.
Lütfen Afganî'yi âdil bir şekilde ele alalım, inceleyelim...O zaman gerçekler gün gibi ortaya çıkacaktır.
Ehliyetleri olmadığı halde bâtıl ictihadlar yapanlar onu çok seviyor, çok destekliyormuş. Bu çok tabiîdir.
Sünnîlerin bu zatı sevmeleri, desteklemeleri mümkün değildir. Yeterli bilgisi ve sezgisi olanlar ne demek istediğimi iyi anlar.
Afganî, Ehl-i Sünnet Müslümanlarına imam, önder, rehber, kılavuz olacak temiz bir şahsiyet değildir.
Bid'atçiler ve Masonlar onu çok seviyor ve tutuyormuş.Bu bizi bağlamaz.
Yağmurlar seller
Eylül yağmurları İstanbul civarında akıl almaz facialara sebep oldu. Şehirleri seller bastı, otomobiller kibrit kutusu gibi denize sürüklendi, insanlar boğuldu, aileler söndü, helikopterle damlardan adam kurtarıldı...Zararın ziyanın, bozulan yolların, telef olan hayvanın haddi hesabı yok.
Eskiden böyle şeyler olmazdı, şimdi niçin oluyor?
Dağları, vadileri, dere yataklarını, tepeleri, yamaçları, bağları bahçeleri her yeri binayla doldurdular. Eskiden yağmur sularının büyük kısmını toprak çekerdi.
İstanbul ve civarını daha da büyütmek istiyorlar. Şehrin nüfusunu (varoşlarıyla birlikte) kırk milyona çıkartmak istiyorlar. Önümüzdeki yıllarda daha büyük, daha korkunç seller, afetler görülecektir.
Farkında mısınız, rantçılar ormanları, makilik alanları cayır cayır yakıyor. Yanık yerler hele bir orman olma vasfını kaybetsinler...Oralara da villalar, siteler, beton yapılar, asfalt yollar, neler neler yapılacaktır. Bu işte çok para, çok rant var. Rant kuduzları.
Allah böyle yapmak isteyenlere fırsat vermesin, İstanbul 40 milyona ulaşırsa Türkiye batar.
Umurlarında mı...
İstanbul'daki seller, ölenler, korkunç zarar ziyanlar, denize sürüklenen motorlu vasıtalar; Zonguldak'tan minibüs ile yağmaya gelenler, daha bin türlü âfet, felâket, rezalet sadece "görülmemiş şiddetli ve bol yağmurlarla" açıklanamaz.
Sen dere yataklarını beton binalarla doldurursan elbette böyle felâketlerin meydana gelmesi kaçınılmaz olur.
Oy almak için zırt pırt imar affı çıkartmanın neticesi budur.
Anadolu'dan köylü ve taşralı seçmen ithal etmenin sonu budur.
82 milyonluk Almanya'nın başkenti Berlin'in metropol ve varoş nüfusu sadece 5 milyon. İstanbul'un metropol nüfusu 10, varoşlarıyla 20 milyon. Elbette bu şehirde sel de olur, bin çeşit olumsuzluk ve felâket de olur.
Üçüncü Boğaz Köprüsü yapılırsa felâketler katmerleşecektir.
Bu bölge bu nüfusu kaldırmaz.
İstanbul'u ve Türkiye'yi kurtarmak için rant çılgınlığını ve kuduzluğunu durdurmak gerek.
Geçenlerde medya haber verdi. Denizi doldurarak Dubai'de olduğu gibi Neronvârî siteler, alış veriş merkezleri, eğlence yerleri inşa edilecekmiş.Bu korkunç bir çılgınlıktır, beyinsizliktir.
Bütün kabahat Ayamama deresindeymiş...yok canım!..
Hiçbir şahsı ve ekibi hedef almadan söylüyorum: Bütün suç, vebal, kabahat, sorumluluk idarecilerdedir.
İstanbul'un nüfusunu âqil, müdebbir, ileriyi gören idareciler bu kadar büyütmemiştir.
İstanbul'un ideal nüfusu beş milyonu geçmemeliydi.
Bu sayıyı geçirmemek mümkün müydü? Elbette mümkündü.
Taşradan seçmen ithal etmeyeceksin.
Rantçılık yapmayacaksın, yaptırmayacaksın.
Göçü durdurmak, frenlemek için her tedbiri alacaksın.
Bunlar yapılsaydı bu kent böyle azmanlaşmazdı.
Üçüncü köprü konusunda korkunç, dehşetli, akıllara durgunluk veren rant hesapları, arazi spekülasyonları yapıldığına dair rivayetler var. Bunlar doğru mudur?
Uluslararası temizlik ve saydamlık raporunda, notu 10 üzerinden 4 olan tertemiz Türkiye'de hiç böyle çirkin rant hesapları yapılır mı?
Şeytan Üçgeni Üç Farmason
08 Ocak 2012 08:37
.
Müslümanlar Farmason Afganî'nin, Farmason Abduh'un, Farmason Reşid Rıza'nın metodlarını benimseyecekler, izlerinden gidecekler, zihniyet ve ahlayışlarını kabul edecekler ve kurtulacaklar... Ne boş, ne kof bir hayaldir bu.
Müslümanları kurtaracak yol, metod, reçete; Selef-i Sâlihînin yolundan gitmek, İslam'ı onların anladığı gibi anlamak ve hayata uygulamak ve yaşamaktır.
Selef-i Sâlihîn Kur'an, Sünnet ve icmâ yolunda yürümüştür.
Onlar akıllara durgunluk verecek derecede kısa bir zamanda büyük fütuhat yapmış, doğuda İran Sasanî devletini yıkmış, Ortaasya'yı almış, Çin sınırlarına kadar dayanmıştır. Batı'da yıldırım hızıyla Atlas Okyanusu sahillerine varmış, İspanya'yı feth etmiştir.
Pek kısa bir zamanda ilimde, irfanda, idarecilikte, adalette, güvenlikte, mimarlıkta, şehircilikte, savaş tekniklerinde harikalar meydana getiren zihniyet, Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) zihniyetidir, Mason Afganî'nin değil.
Osmanlı imparatorluğu eski dünyanın büyük bir kısmında bir İslam Barışı nizamı kurmuştu. Bu barışı, bu nizamı, İslam'ın bu uygulamasını Farmason zihniyetiyle ve reçetesiyle değil, Ehl-i Sünnet
İslamlığı ile gerçekleştirmiştir.
İslam bir aktivizm değildir.
İslam bir ideoloji değildir.
İslam dini ve İslam devleti diye iki ayrı kavram yoktur.
İslam kelimesinin içinde din de vardır, devlet de, hukuk da...
Afganî dürüst bir kimse olsaydı taqiyye ve kitman yaparak Müslümanları aldatmazdı.
Niçin İranlı olduğu halde kendisini Afgan göstermiştir?
Niçin Şiî olduğu halde kendisini Sünnî göstermiştir?
Niçin, İslam'a zıt Mason teşkilatına üye olmuştur?
Niçin İngiliz casusu ve maceraperesti Blunt ile işbirliği yaparak Halife-i Müslimîn Sultan Abdülhamid'i devirmeye çalışmıştır?
Niçin Kahire'de ikamet ettiği yıllarda, Müslümanlar arasında değil de, Yahudi mahallesinde oturmuştur?
Sultan Abdülhamid'in sağ kolu Rüfâî şeyhi Ebu'l-Huda es-Sayyadî hazretleri niçin ona muhalifti?
Müslümanların emîri, Osmanlıların hakanı Sultan Abdülhamid-i Sânî hazretleri niçin onu Teşvikiye'de bir konağa haps ettirmişti?
Vefatından sonra İstanbul'daki kabrini niçin bir Amerikalı yaptırtmıştı?
Türkiye Masonlarının büyük bir kolu, Mimar Sinan adlı dergilerinde niçin birader Afganîyi göklere çıkartan uzun bir yazı yayınlamıştı?
Bugün İslam dünyasında görülen bütün bozukluklarda, fitne ve fesatlarda, başarısızlıklarda Afganî'nin ve iki muakkibinin (takipçisinin) tuzu biberi vardır.
Afganî ve takipçileri Ehl-i Sünneti Müslümanlarına imam olamaz, örnek olamaz, rehber ve kılavuz olamaz.
Şiâ'nın da, böyle bir Farmasonu imam kabul edeceğini sanmam.
Ehl-i Sünnetin eimmesi, uleması, fukahası, muktedası mı kalmadı ki, birtakım kimseler ille de Afganî, ille de Abduh, ille de Reşid Rıza, ille de bunların çağdaş replikarını önder ve imam diye önümüze sürüp duruyor?
Niçin Selahaddin Eyyubî'yi, Şeyh Şâmil'i örnek ve model göstermiyorlar?
Niçin Şeyhülislam Mustafa Sabri'yi, Düzceli Zahid el-Kevserî'yi, Yusuf en-Nebhanî'yi, Zeynî ed-Dahlan'ı örnek almıyorlar? Bunlar Mason olmadığı için mi?
Bundan bir asır önce Afganînin içyüzü bilinmiyordu, birkaç muhterem onu beğenmiş olabilir. Bu beğenmeler bugün biz Ehl-i Sünnet Müslümanlarını bağlamaz.
Ehl-i Sünneti seven, Ehl-i Sünnete bağlı olan Afganîye karşı olmalıdır.
Sultan Abdülhamid'i seven Afganîye karşı olmalıdır.
Hilafet-i islamiyeye bağlı olan Afganîye karşı olmalıdır.
Reformculuğa, dinde değişime, dinde yeniliğe karşı olan Afganîye de karşı olmalıdır.
Masonluğa karşı olan, Afganî'ye karşı olmalıdır.
Afganî maceraperest, aktivist, taqiyye ve kitman yaparak Müslümanları aldatan, İngilizlerle işbirliği yapmış karışık, karanlık, bulaşık bir kimsedir.
O, Sevad-ı Âzam, Cadde-i Kübrâ, Cumhur-i Ulema, Ehl-i Sünnet ve Cemaat dışıdır.
Ondan ve iki takipçisinden köy olmaz kasaba olmaz, imam ve önder olmaz, kurtarıcı olmaz.
Afganîcilik yapanlar Halife-i İslamiyan ve Padişah-ı Osmaniyan Sultan İkinci Abdülhamid Han hazretlerinin ruhaniyetinden utansınlar.
Öncelikle de Allah'tan korksunlar.
Cemalettin Efgani
|
Sual: Abduhcuların pek methettiği Cemalettin Efgani kimdir?
CEVAP
1838 senesinde Afganistan’da doğup, 1897 de İstanbul'da vefat etti. Din bilgisi azdı. Zındıkların kitaplarını okuyarak dinden çıkmıştır. Bir aralık Ruslar tarafından satın alınarak, ana vatanı olan Afganistan’a karşı casusluk yaptı. Dinine ve vatanına hıyanet etmekten çekinmedi. İngiliz masonları ile de işbirliği yaparak zengin oldu ise de, Osmanlı Şeyh-ül-İslamı Hasan Fehmi efendi, onun cahilliğini ve zındıklığını ortaya koydu. 1944 de, kemikleri, İstanbul’dan, Kabil’e nakil edildi.
Mason idi. Mısırlı Edib İshak, Ed-dürer kitabında, bunun Kahire mason locası reisi olduğunu yazmaktadır. Bütün masonlar gibi, çeşitli kılıklara girerek, İslamiyet'i içerden yıkmaya çalışmıştır.
Dr. Muhammed Reşad, dört yüzün üstünde önemli kaynaktan hazırladığı Efgani Etrafında Makaleler isimli kitabında özetle diyor ki:
Çok önemli bir kaynak olan Sicilli Osmanide Efgani’nin İranlı bir Şii olduğu belirtilmektedir. Manastırlı Naibi efendi ve o devrin Şeyh-ül-İslamı, büyük âlim Hasan Fehmi efendi tarafından kâfir olduğuna fetva verildi. Afganistan hakkında Ruslara casusluk da yapan, dinine ve vatanına hıyanet etmekten çekinmeyen Efgani, mason olmadan önce de, hiç bir zaman masonluğu kötülememiştir. Hatta dehrilere [dinsizlere] yazdığı reddiyede masonluktan hiç bahsetmemesi manidârdır. Gittiği her yerde, sicilli masonlar tarafından himaye görmüş, İngiliz masonları ile de işbirliği yapmıştır. Birden fazla mason locasına kayıtlı olan Efgani, Mısır’daki İskoç locasından kovulmuşsa da, kendisi bizzat mason locası kurmuş, çömezleri bu locaya girmiştir.Edward Brown, Efgani’nin özel mason eldiveni ile bir resmini neşretmiştir.
Efgani, hem Türkçü, hem İslamcı görünmeyi başarmıştır. Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp, A. Agayef hep Efgani’den destek görmüştür. Mesela M. Emin Yurdakul’un, "Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur" şiirini Efgani çok beğenmişti. O zamanki İslamcıSebilürreşad dergisi, ırkçılığı tenkit eden makaleler neşrederken, ırkçılar da, Efgani’nin ırkçılığı öven makalesini tercüme edip yayınlayınca İslamcıların sesleri, solukları kesilmişti. Efgani, makalesinde diyordu ki: “Irkçılık dışında saadet yoktur. İnsanları birbirine bağlıyan iki bağ vardır: Biri dil, biri de din birliğidir. Dil birliği, ırk ve milliyet birliği demektir. şüphesiz, bu birliğin dünyadaki beka ve sebatı dinden daha devamlıdır.”
Efgani, Mısırda da Arap ırkçısıdır. (Arap ırkının sınırını belirleyecek ölçü din ve mezhep değil, Araplık ölçüsüdür) demiştir.
İstanbul yüksek İslam enstitüsü eski müdürü ve öğretim üyesi Ahmet Davudoğlu hoca da diyor ki:
1355 numara ile Şarkın Yıldızı Locasına kayıtlı bir mason olan, İslam’a duyduğu güvensizliği açığa vurmaktan çekinmeyen ve Peygamberlik sanatlardan bir sanattır diyen Efgani, bir ilim adamı değil, siyasetle uğraşan bir nankördür. Fesatçılığı sezilince ulema tarafından İstanbul’dan kovulmuş, Mısır’a kaçmıştır. (Din Tahripçileri)
Prof. M. Kaya Bilgegil, Ziya Paşa isimli kitabında, (Efgani, her mason gibi İslamiyet’i içerden yıkmaya çalışmıştır) diyor.
Bir konferansın ardından
İlim Yayma Cemiyetinde Efgani Efsanesi üzerine bir konferans verildi. Konuşmacı, Dr. M. Reşad, medya önüne çıkmayı sevmeyen, mütevazı genç bir araştırmacı idi. Resim çekip konuşmasını gazetede neşredemedik. Efgani Etrafında Makaleler adıyla bir kitap da neşretmişti.
Konferansı da bu kitabının açıklaması mahiyetinde idi. Bu kitap, 400’ün üzerinde kaynak taranarak hazırlanmış, ciddi bir eserdir. Aşağıdaki konuşmaların kaynağı için kitaba bakılabilir. Dr. Muhammed Reşad özetle dedi ki:
Abduh, Efgani’ye diyor ki:
"Azametli mevlâm, siz nefsimizde olanların cümlesini bilirsiniz. Bizi en güzel bir şekilde yarattın ve resminiz ki yeri, kıble-i salâtımızdır."
Reşid Rıza da Efgani’yi övmekte, Abduh’tan aşağı kalmaz:
"İrfan ağacı, iyilikler ve lütuf Cennetinin efendisi, her alınan nefeste ecri bulunan büyük İmam, Kendisinde en mükemmel bir biçimde güzellik sırrı tecelli eden.." diyor.
Renan; (İslamiyet ilme ve felsefeye daima eza etmiş ve nihayet onları boğmuştur. İnsan zekası için İslamiyet çok zararlı olmuştur) diyor.Efgani, bunca hezeyan karşısında bir misli hezeyan da kendi ilave edip şunları yazdı:
"İlmin tekamülünde İslam’ın bir mani teşkil ettiği doğru ise de, bu maninin bir gün ortadan kalkmayacağını söylemek mümkün müdür? Ben Renana karşı Müslümanlığı değil, cehalette yaşamaya mecbur kalacak yüz milyonlarca insanı savunuyorum. Müslümanlığın, ilmi ve ilmi tekamülü yok etmek istediği bir gerçektir." (10 Ekim 1996, Türkiye)
Mason Efgani
Sual: Bir mason Efgani yandaşı, (Mücahit Efgani’yi eleştirenler, düşmanlarıdır. Bir de bu mücahidi, bizim gibi dostlarından dinlemek gerekir. Geçmiş değerlerimizden olan bu yiğit mücahid, II. Abdülhamid’e, “Uyuyan Müslümanları uyandırman şartıyla sana biat ederim” demiştir, ama “İslam birliği” ismini verdiği planını kabul ettirememiştir. Mücahid Efgani’nin Masonluğa girdiği doğrudur, ama daha sonra “Ben masonları adam sandım” demiştir. Efgani, Abduh gibi müstesna âlimler yetiştiren bir mücahiddir) dediği halde, Efgani’den geçmiş değerimiz diye bahsedip de, neden gerçek geçmiş değerimiz olan mezhep imamlarımız ve diğer Ehl-i Sünnet âlimleri hakkında övücü tek kelime etmiyor?
CEVAP
Dinde reformcuları ve masonları övmenin bu kadarı görülmüş değildir. Efgani, nasıl bir yiğit mücahid ki, masonların adam olduğunu sanarak masonluğa giriyor? Müslüman olup da, masonluğun sadece Müslümanlığa değil, bütün dinlere düşman olduğunu bilmeyen insan olur mu hiç? Bu, büyük bir gaflet değil midir? Bir kimse, komünistleri adam sandım diyerek komünist olur mu? Siyonistleri adam sandım diyerek, Siyonist olunur mu hiç? Bunları hangi Müslüman yapar?
Ayrıca Efgani, masonluğa girip de çıkmıyor. Güvenilir bir mason olduğu için masonluğun başına geçiriliyor. Masonlar güvenmediği adamı hiç başkan yaparlar mı? Ondan çok memnun olmuşlar ki, yerine çömezi Abduh’u da başkan yapıyorlar.
Aslında (Masonları adam sandım) dediği de, gerçek değildir. Mezhepsiz yandaşının uçurduğu balonlardan biridir. Masonluğu bıraktığına dair, uydurma da olsa bir belge yoktur. Yani Efganici mezhepsizlerin, (Efgani masonluğu bırakmıştır) demeleri tamamen yalandır. Masonluğa girip çıkan kimseyi hemen mason locasına başkan yaparlar mı? Başkan olması için yıllarca masonlukta kalması lazım.
Zamanın İstanbul Üniversitesi rektörü Sadrazam Reşit Paşatarafından Paris’te yetiştirilmiş olan ve aşırı derecede İttihat ve Terakki taraftarı olan mason Hasan Tahsin tarafından, hain Efgani’ye konferanslar verdirildi, fakat dine aykırı sözleri yüzünden, o zamanın Şeyhülislamı olan, büyük âlim Hasan Fehmi efendihazretleri tarafından kâfir olduğuna fetva verildi. Hasan Fehmi efendi hazretleri, zamanın derin âlimlerindendi. Osmanlı devletinin 110. şeyhülislamı idi.
Mısırlı Edip İshak, Ed-Dürer kitabında, Efgani’nin Kahire mason locası başkanı olduğunu yazmaktadır. 1960’da Fransa’da basılan,Les franco-maçons kitabının 127. sayfasında da, (Mısır’da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar, Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler) deniyor. Kitabın bu sayfasında, İslam ülkelerinden, hoca görünümlü, sarıklı birinin mason locası başkanlık elbisesiyle büyük bir resmi de vardır.
Görüldüğü gibi Efgani, sıradan bir mason olmayıp, masonların övgü ve takdirlerini kazanmış bir mason locası başkanıydı. Dr. Muhammed Reşat da, dört yüzün üstünde önemli kaynaktan hazırladığı kitabında diyor ki:
İngiliz belgelerine göre, bir tanrıya inanmayı şart koşan İskoç Mason Locası’na üyeyken, buradan ateistlik ithamıyla kovulmuş, o da ateistliğin makbul sayıldığı Fransız Grand Orient Locası’na başkan olmuştur. (Dr. M. Reşad, Efgani Etrafında Makaleler)
Cennetmekân Abdülhamid han, keskin görüşüyle, Efgani’nin hain maksatlarının farkına varıp, kirli emellerine fırsat vermediği için, Efgani’nin yandaşları Ulu Hakana diş biliyorlar.
Cennetmekân Ulu Hakan, hatıratında diyor ki:
(Hilafetin elimde olması İngilizleri hep tedirgin etti. Blund adlı bir İngiliz ile Efgani adlı bir maskaranın el birliğiyle İngiliz hariciyesinde hazırladıkları bir plan elime geçti. Efgani’yi yakından tanırdım. Tehlikeli bir adamdı. Bana bir ara, Mehdilik iddiasıyla bütün Orta Asya Müslümanlarını ayaklandırmayı teklif etmişti. Derhal reddettim. Bu sefer Blund ile işbirliği yaptı. Kendisini İstanbul’a çağırttım. Bir daha İstanbul’dan çıkmasına izin vermedim.)
Efgani’nin çömezi Abduh da, hocasının yolundan ayrılmamış, o da mason locası başkanı olarak, reformlara devam etmiştir. Efgani, masonluğun yanlış olduğunu anlayıp buradan ayrılsaydı, çok sevdiği öğrencisi Abduh’u da masonluğa sokar mıydı, hattâ yıllarca olgunlaştırıp loca başkanlığına kadar yükseltir miydi? Bu sadık talebesi Abduh, İslamiyet ve Hıristiyanlık kitabında, (Bütün dinler birdir. Dış görünüşleri değişiktir) demekte, İslam birliği adı altında, Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların, birbirlerini desteklemelerini istemektedir. Yani “İslam birliği” çığlıkları atan Efgani, Abduh ve bugünkü çömezlerinin asıl maksadı, Müslümanların birliği değil, bâtıl dinleri hak gibi göstermektir. Abduh, Londra’da, bir papaza yazdığı mektupta da, bâtıl olan Yahudilik ve Hıristiyanlığı büyük bir hak din gibi göstererek, (İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi iki büyük dinin el ele vererek kucaklaşmasını beklerim. O zaman, Tevrat, İncil ve Kur’an birbirlerini destekleyen kitaplar olarak her yerde okunur ve her milletçe saygı görür) demiştir.
Mason Abduh’un açtığı bu kötü çığır bugün de son hızla devam ediyor, ektiği kötü tohumlar dal budak salıyor. Dört İncil’i ve Tevrat’ı okuyorlar. Yahudiler ve Hıristiyanlar da Cennete gidecek diye, bas bas bağırıyorlar.
|
|
MÜNEKKİDHANE |
|
C.“EFGÂNΔNİN MASONLUĞA İLK İNTİSÂBINA DÂİR |
Cemâlu'd-Dîn “Efgânî”nin masonluğu umûmiyyetle 1280’lerde (1870’ler), ikinci Mısır iqâmeti esnâsında başlatılır.[1] Oysa eldeki ba’zı kaynaklar, kesin bir delîl ortaya koyamamakla birlikde, masonluğa intisâbının Mısır’dan evvel İstanbul’daki ilk iqâmeti sırasında gerçekleşdiği ihtimâlini akla getiriyor. Bu kaynaklardan ilki, şeyxin yakın dostu, solcu ve müfrîd bir din adamı düşmanı (anti-cleric) olan Ernest Vauquelin’dir. Vauquelin,
“Cemâlu'd-Dîn İstanbul’a gitdi ve kendileriyle irtibâta gecdiği “Genç Türkiye” [Jeune Turquie] mensûbları vâsıtasıyla masonluğa intisâb etdi.”
diyor.[2] Müellif, “Efgânî”nin Mısır’a gitmeden evvelki, yani ilk İstanbul yıllarındaki (1286-1287 / 1869-1871) masonik irtibâtlarından bahsetdiğine göre “ ‘Genç Türkiye’ mensûbları” ile Yeni Osmanlıları kastediyor olmalı.[3] Bu irtibâ-tın mâhiyetine, tam olarak nerede ve ne zaman gerçekleşdiğine dâir herhangi bir tafsilât verilmiyor. Fakat “Efgânî”nin bu yıllarda temâs kurduğu, himâyelerini gördüğü ricâlin umûmiyyetle garbperest ve mason oldukları hatırlanırsa[4] masonik bir irtibâtın da –hattâ intisâbın– mümkün ve muhtemel olduğunu düşünülebilir. Nitekim Auriant nâm (müsteâr isim olmalı) bir Fransız müdeqqîqden, “Efgânî”nin Yeni Osmanlılar’dan Mustafa Fâzıl ve Nâmık Kemâl ile mahfil arkadaşı olduğu nakledilmektedir.[5] Eğer bu doğruysa mevzû-i bahs mahfil Fransa Maşrıq-ı ‘Azamı’na bağlı I Proodos (teraqqî) olmalı. Zîra Mustafa Fâzıl Paşa ve Nâmık Kemâl bu mahfildendiler.[6] Fakat mezkûr mahfilin ve Fransız obediyansına bağlı diğer mahfillerin matrikül defterlerinde –bugüne kadar bunları tedqîq edenlerin çalışmalarından anlaşıldığı kadarıyla– “Efgânî”nin adı geçmiyor.[7] Auriant’ın bu iddiâsının mesnedini bilmediğimiz için bu husûsda kesin bir şey söylemek şimdilik mümkün görünmüyor.
Acabâ “Efgânî” İtalyan maşrıqına bağlı bir mahfile girmiş olabilir mi? Târix olarak böyle bir ihtimâle mâni yok. Zîrâ İstanbul’daki ilk İtalyan mahfili 10 Zilhicce 1279’da (28 Mayıs 1863) açıldı.[8] İtalyan Maşrıq-ı A’zam’ına âit arşiv evrâqı üzerinde çalışan Angelo Iacovella onun adını kitâbının hiçbir yerinde zikretmez.[9] “İtalyan ve İngiliz kaynaklarında bulunabilecekleri şahsen, tamamen denecek oranda taradı”ğını iddiâ eden Orhan Koloğlu da “Efgânî”nin İstanbul’da vuqû’ bulmuş herhangi bir masonik intisâbından bahsetmiyor.[10]
“Efgânî”nin 1309-1314 (1892-1897) yıllarındaki ikinci ve son İstanbul iqâmetinde Jön Türklerle ve dolayısıyla İttihadcılarla irtibâtda olduğu ve onların da şeyxe sâhib çıktıkları, hürmet etdikleri ma’lûmdur.[11] Kezâ Jön Türk ve İttihadcı taqımının masonlarla olan irtibâtı da...[12] Devrin devlet erkânı da bu irtibâtların pekâlâ farkındadır. Meselâ Sadr-ı A’zam Xalîl Rıf’at Paşa’nın[13] II. Abdu’l-Hamîd Xân’a arz etdiği 22 Nisan 312 (21 Zilqa’de 1313=4 Mayıs 1896) târixli arîzada Efgânî’nin “mason cemiyeti ve Ermeni komiteleri ve Jön Türk takımı ile münâsebet ve muhabere-i hafiyyesi” olduğu ifâde ediliyor.[14]
Hâsılı Efgânî’nin İstanbul’daki ilk iqâmeti sırasında masonluğa girmiş olması muhtemel ve fakat eldeki kaynaklara nazaran –şimdilik– kat‘î değil-dir. İkinci iqâmetinde ise, en azından yukarıda bahsetdiğimiz Mısır devrindeki masonik irtibâtları ve faâliyetleri sebe-biyle, müseccel bir masondur ve âhir ömrüne kadar da masonlukla ve mason-larla irtibâtlı olmuşdur. Kendisiyle İstan-bul’daki son yıllarında birlikde olmuş ve hâtıralarını kaleme almış olan Muham-med Maxzûmî Paşa’nın ondan naqletdiği masonlukla ilgili fikirlerinde herhangi bir nedâmet veyâ tevbe alâmetine rastlan-maması[15] bu irtibâtı sebebiyledir.
[1] Bkz. Albert Kudsi-Zadeh, “Afghānī and Freemasonry in Egypt”, Journal of the American Oriental Society, 92/1, 1391-1392 (Ocak-Mart 1972), 27-28.s..
[2] Ernest Vauquelin, “Souvenirs de la Revolution d’Egypte”, L’Intransigeant, 28 Ramazân-ı şerîf 1299’dan (13 Ağustos 1882, Pazar) naqleden: Homa Pakdaman, Djamal-ed-din Assad Abadi dit Afghani, G.-P. Maisonneuve et Larose, Paris, 1389 (1969), 346.s., maqâlenin tamâmı mezkûr kitâbın 344-348. sâhifelerinde iktibâs edilmişdir.
[3] “Yeni Osmanlılar”, “Genç Türkiye”, “Genç/Jön Türk” gibi ta’birlerin ma‘nâları ve târixleri için bkz. Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, trc. Mümtaz’er Türköne v.d., İletişim nşr., İstanbul, 1416 (1996), 30-31, 50-51.s.; Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform, 1856-1876, 1.c., trc. Osman Akınhay, Papirüs nşr., İstanbul, 1417 (1997), 198-200.s.; Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 4. tab’, haz. Ahmet Kuyaş, YKY nşr., İstanbul, 1423 (2003), 275-283.s..
[4] Bkz., Nikki R. Keddie, Sayyid Jamāl ad-Dīn “al-Afghānī”: A Political Biography, University of California Press, Los Angeles, 1392 (1972), 59-62.s.; Niyazi Berkes, 238-241.s..
[5] Auriant, “Un émir afghan, adversaire de l’Angleterre en Orient. Djamal ed Din, ténebreux agitateur”, Mercure de France, 288[/971], 9 Şevval 1357’den (1 Aralık 1938) naqleden M. Kaya Bilgegil, “Cemâleddîn Afgânî ve Türkiye”, Kubbealtı Akademi Mecmûası, 6. sene, 3. ‘aded, 1397 (Temmuz 1977), 57.s.. Roderic H. Davison ise Auriant’ın bu mahfil arkadaşlığından bir ihtimâl olarak bahsetdiğini naklediyor: “Auriant, ayrıca Cemaleddin’in İstanbul’da, Mustafa Fazıl ile Namık Kemal’in katıldıklarının aynısı olması muhtemel bir Mason locasına kabul edildiğini de söyler.” (Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform, 1856-1876, 2.c., 77-78.s./2. hâşiye).
[6] Paul Dumont, “Freemasonry in Turkey: A By-Product of Western Penetration”, European Review, 13/3, 1426 (July 2005), 484.s.. Paul Dumont, Mustafa Fâzıl Paşa’nın 1284’de (1868) l’Union d’Orient mahfiline de kaydolduğunu, fakat bir sene kadar sonra mahfili terk etdiğini kaydediyor, bkz. Paul Dumont, Osmanlıcılık, Ulusçu Akımlar ve Masonluk: Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat’tan Mütareke’ye Fransız Obediyansına Bağlı Mason Locaları, trc. Ali Berktay, YKY nşr., İstanbul, 1420 (2000), 23, 25.s.. V. Murad da I Proodos mahfilinde tekrîs edilmişdi, bkz. Paul Dumont, a.g.e., 176-187.s.; kezâ Edhem Eldem, “Geç Osmanlı Döneminde Masonluk ve Siyaset Üzerine İzlenimler”, Toplumsal Tarih, 6/33, 1416 (Eylül 1996), 16-28.s..
[7] Bkz. Paul Dumont, Osmanlıcılık, Ulusçu Akımlar ve Masonluk, 15-50, 160-163, 196-197.s..
[8] Angelo Iacovella, Gönye ve Hilal: İttihad-Terakki ve Masonluk, trc. Tülin Altınova, Tarih Vakfı Yurt Yayınları nşr., İstanbul, 1418 (1998), 9.s.
[9] Bkz. Angelo Iacovella, Gönye ve Hilal.
[10] Bkz., Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar, 3. tab’, Eylül nşr., İstanbul 1422 (2002); aynı mü., Abdülhamit ve Masonlar, 3. tab’, Eylül nşr., İstanbul, 1421 (2001).
[11] Bkz. M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, Üçdal nşr., İstanbul, trz., 151, 153, 155.s.; aynı mü., The Young Turks in Opposition, Oxford University Press, New York, Oxford, 1415 (1995), 57.s.; Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri 1895-1908, 5. tab’, İletişim nşr., İstanbul, 1416 (1996), 65-66.s..
[12] Bu husûsdaki neşriyât pek çokdur. Belli-başlıları şunlardır: Paul Dumont, Osmanlıcılık, Ulusçu Akımlar ve Masonluk, 63-86, 97-121.s.; Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar; aynı mü., Abdülhamit ve Masonlar; M. Şükrü Hanio[ğ]l[u], “Notes on the Young Turks and the Freemasons, 1875-1908”, Middle Eastern Studies, 25/2, 1409 (Nisan 1989), 186-197.s.; aynı mü., “Jews in the Young Turk Movement to the 1908 Revolution”, The Jews of the Ottoman Empire içinde, haz. Avigdor Levy, The Darwin Press, Inc., Princeton, New Jersey, 1414 (1994), 519-526.s.; aynı mü., Young Turks in Opposition, 33-41.s.; Angelo Iacovella, Gönye ve Hilal; Thierry Zarcone, İslam’da Sır ve Gizli Cemiyetler: Türkiye, İran ve Orta Asya, 19.-20. Yüzyıllar, Masonluk, Carboneria ve Sufi Tarikatlar, trc. Ali Berktay, Alkım nşr., İstanbul, 1425 (2005), 19-21, 38-39, 77-85.s.; Elie Kedourie, “Young Turks, Freemasons and Jews”, Arabic Political Memoirs and Other Studies içinde, Frank Cass, London, 1394 (1974), 243-262.s., Türkçesi: “Jön Türkler, Farmasonlar ve Yahudiler”, trc. Zeynep Avcı Karabey, Birikim, 45. ‘aded, 1398 (Kasım 1978), 54-68.s., Mete Tunçay’ın bu son maqâleyle ilgili kayd-ı ihtirâzîsi için bkz. Mete Tunçay “ ‘Jön Türkler, Farmasonlar ve Yahudiler’ Üstüne”, Birikim, 45. ‘aded, 1398 (Kasım 1978), 52-53.s.). Ayrıca bkz. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt 3, İttihat ve Terakki: Bir Çağın, Bir Kuşağın, Bir Partinin Tarihi, İletişim nşr., İstanbul, 1420 (2000), 37-39, 393-395.s..
[13] Sadâreti 1313-1319 (1895-1901) târixlerine müsâdifdir.
[14] BB[OA], YEE, 3/110/31/1709’dan nakleden Fahri Ç. Derin, “Cemâleddin Efgâni Hakkında İki Vesika”, Tarih ve Toplum, 14/84, 1411 (Aralık 1990), 55.(375.)s., kezâ M. Şükrü Hanioğlu, Young Turks in Opposition, 57.s..
[15] Bkz. Muhammed Mahzumî Paşa, Cemaleddin Afganî’nin Hatıraları, trc. Adem Yerinde, Klasik nşr., İstanbul, 1427 (2006), 18-23.s..
|
|
Masonluğun Üç Sarıklı Şövalyesi Afganî, Abduh, Reşid Rıza
17 Ekim 2011 08:42
.
Şu üç ismi hiçbir uyanık ve şuurlu Ehl-i Sünnet Müslümanı hatırından çıkartmamalıdır: Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh, Reşid Rıza.
Bunların müşterek özelliği üçünün de sarıklı Farmason olmasıdır.
Bunların üçü de İslam'da reform, yenilik, değişim taraftarıdır.
Afganî, asıl kimliğini gizleyerek Müslümanları aldatmıştır.
O, aslen İran'ın Esedabad şehrine mensup olduğu halde kendisini Afgan göstermiştir.
O, aslen Şiî olduğu halde kendisini Sünnî göstermiştir.
Böylece "Bizi aldatan bizden değildir" hadîsinin tehdidi altına girmiştir.
Bunların üçü de Osmanlı Hilafetinin yıkılmasında, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak rol oynamıştır.
Bunların üçü de Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığına büyük zarar vermiştir.
Masonluk nedir?.. Evrensel, gizli ve özel bir kardeşlik hareketi perdesi altında dünyayı ve insanlığı hakimiyeti altına almak isteyen bir tür dindir. Masonlar iki ana gruba ayrılır: Allah'a inanan Masonlar. Allah'a inanmayan, kimi agnostik, kimi ateist Masonlar.
İki Mason grubu da İslam'a, Kur'ana, Şeriata, Hilafete karşıdır.
Masonlar kendi aralarına Hıristiyanları ve Müslümanları alırlar ama Masonluğu diğer dinlerden üstün kabul ederler.
Afganî, Abduh, Reşid Rıza Masonluğun İslam dünyasında üç büyük ajanı, üç şövalyesi olmuştur.
Afganî ve Abduh'un Masonlukları dışında Bahailikle de alakaları olduğuna dair iddialar ve belgeler vardır.
Hindistan arşivlerindeki şu belge hayli dikkat çekicidir:
(C:S:B) Report of D. E. McCracken, dated 14 August 1897, in file foreign: Secret E, Sept. 1898, no. 100. pp. 13-14; national archives of the governement of India, New Delhi.
Abduh Abdul Baha ile şahsen görüşmüş ve onun hakkında sitayişkar cümleler yazmıştır.
(Colm Juan R. I., "Rashid Rida on the Bahai Faith: A Utilitarian Theory of the Spread of Religions", Arab Studies Quarterly 5, 3 (Summer 1983): 278)
Bugünkü İslam dünyasındaki modernist, reformist, bazısı aşırı, bazısı ılımlı akım ve hareketlerde bu üçlünün büyük tesirleri ve tuzu biberi vardır.
Ehl-i Sünnet uleması, fukahası ve mürşidleri Masonluğa karşı olmuş, onu bir küfür ve fesat hareketi olarak görmüştür.
Hiçbir İslam aliminin, fakihinin, mürşidinin Bahailiğe en ufak bir sempatisi olmamış, görülmemiştir.
(Türkiye'de Bahaî cemaati vardır. Hattâ son birkaç yıl içinde onlardarn birinin bir üniversiteye rektör tayin edildiğini duymuştum.)
Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'nin yıkılmasında Masonlar büyük rol oynamıştır.
Hilafetin yıkılmasında Masonlar büyük rol oynamıştır.
Şeriatın kaldırılmasında Masonların büyük rolü vardır.
İslam medreselerinin kapatılmasında Masonların rolü büyüktür.
Bugün Türkiye'de bazı reformcu ve aykırı ilahiyatçılar Afganî'nin, Abduh'un, Reşid Rıza'nın hayranıdır ve onların izinden gitmektedir.
Alim, fakih, arif bir Müslümanın bu üç Masonun peşinden gitmesi, onları sevmesi, onların metot ve doktrinini benimsemesi dinen caiz olur mu?
Âqil ve bilge Müslümanların bu konuyu tartışmaları gerekir.
Kur'an tek hak, muteber, geçerli dinin İslam olduğunu, Allah'ın İslam'dan başka din kabul etmeyeceğini çok açık, çok seçik, çok vâzıh, çok sarih şekilde bildirmektedir.
Bir insan nasıl, hem Müslüman, hem Hıristiyan olamazsa; hem Mason, hem Müslüman olabilir mi?
Birtakım reformcu, yenilikçi, değişimci, yeni İslamcı ilahiyatçıların, Afganî, Abduh ve Reşid Rıza sevgilerini Ümmet'e açıklamaları ve savunabilirlerse kendilerini savunmaları onlar için bir vicdan vazifesidir.
Sünnî Müslümanlar bu üç ismi, bu sacayağını, Masonluk dininin bu üç şövalyesini bir an bile hatırlarından çıkartmamalıdır.
Onlar Osmanlı Hilafetini yıkarak, Müslümanlık alemini perişanlığa, esarete, zillete sürüklemiştir.
İslam alemi onların ektikleri zehirli tohumların ekinleriyle kaplanmıştır.
Onlar, bilerek veya bilmeyerek emperyalizme, sömürgeciliğe, global Kapitalizme ve Liberalizme hizmet etmiştir.
Ehl-i Sünnet Müslümanları böyle şâibeli, bulaşık, karışık, bulanık adamların peşinden gitmez.
Bizim yakın tarihteki imamlarımız Şeyhülislam Mustafa Sabri, Muhammed Zâhid el-Kevserî, Yusuf İsmail en-Nebhanî, Halid-i Bağdadî, Şeyh/İmam Şâmil, Ahmed Zeyni Dahlan, Bediüzzaman, Abdülhakim Arvasî, Muhammed Zâfir el-Medenî, Ebu'l-Hüda es-Sayyadî ve benzeri ehl-i Sünnet uleması, mürşidleri ve mücahidleridir.
Peygamberimizin zuhurundan, risaletini ilanından, tebligatından itibaren önceki dinler ve şeriatlar nesh olunmuş, yürürlüktan kaldırılmıştır.
İslam, tek hak din oluşunda hiçbir ortaklık kabul etmez.
Masonluk, kendini dinlerin üzerinde gören bir doktrin olarak Kur'ana, Sünnete, Şeriata göre merduttur.
Afganî, Abduh, Reşid Rıza merduttur.
Onlan Müslümanlara önder olmaz, baş olmaz, örnek olmaz.
Onların yolundan gidilmez.
Onların eteklerini tutarak Mevla bulunmaz.
Gerçek, icazetli, muhlis, muttaki Ehl-i Sünnet ulemasının, fukahasının, mürşidlerinin peşinden gidenler Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) hidayet yolunda olur ve Mevlasını bulur.
Afganî'nin, Abduh'un, Reşid Rıza'nın yolundan gidenler, silsilenin sonunda Masonların Hiram Ustasını bulur. Hiram Usta'nın yolu necat yolu değildir. Hiram Usta'nın eteğine tutunarak ebedî saadet bulunmaz, Cennete girilmez.
Fa'tebirû yâ ülü'l-ebsar...
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Nasirüddin Albanî
14 Haziran 2009 01:15
.
MUHAMMED Nasirüddin Albanî 1914'te Arnavutluğun İşkodra şehrinde doğdu, 1999'da sürgünde ve ev hapsinde bulunduğu Amman'da vefat etti. Dr. G. F. Haddad onun için "Zamanımızın süper bid'atçisi" demektedir. İslâm dünyasında ve ülkemizde onu göklere çıkartan, müceddid-i zaman olarak vasıflandıran, İmam (din önderi) olarak kabul eden Vehhabî ve Selefî meşrepli kimseler de vardır.
Türkiye'de Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığına başkaldıran reformcular, mezhepsizler, telfik-i mezahib taraftarları, kendilerini müceddid olarak tanıtanlar, Fazlurrahmancılar hep Albanî'nin tesirinde kalmışlardır.
Albanî, Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam Efendimizin Medine'deki Yeşil Kubbesinin (türbesinin) yıkılmasını ve mezarının açılarak naaşının başka bir yere nakl edilmesini isteyecek kadar ileri giden, zıvanadan çıkan bir kimsedir.
Onun saçma ve acayip fetvalarından biri de, Filistinlilerin vatanlarından hicret etmelerine dairdir. Gûya Filistin darülharb olmuş, binaenaleyh Müslümanların orada oturmaları caiz değilmiş. Tam Siyonistlerin istediği şey!
Albanî'yi, İstanbul'da medrese tahsili görmüş babasının reddetmiş olduğuna dair hayli rivayet vardır.
Geçmiş asırlarda yaşamış ve çağımızda hizmet vermiş ulemanın nicesine en ağır hakaretleri yapmış Albanî'nin bu aşırılıklarına ve edeb dışı hareketlerine cevap olarak Şeyh Hasan Ali el-Saqqaf "Qamusu Şetâim el-Albanî ve elfazihi el-Münkere elleti Yatluquha 'ala ulemai'l-umme" (Albanî'nin Ümmet uleması için sarf ettiği hakaretlerin ve yersiz sözlerin lügati) adıyla bir red ve cerh kitabı yazmıştır.
Resulullah efendimizin, Cuma namazından önce dört, sonra yine dört rekat namaz kıldıkları bize sahih ve sağlam rivayetlerle ulaşmış olmasına rağmen Albanî bunu inkar etmiştir. (Bizdeki bid'atçi Albanîciler de cumadan önce ve sonra namaz kılınmasını istemiyor...)
Albanî'nin bid'atlerinden biri de, dört mezhebin fıkhına aykırı olarak, kadınların altın ziynet eşyası kullanamayacaklarına dair bozuk içtihadıdır.
Bid'atlerinin, yanlışlarının, bozuk ictihad ve fetvalarının hangisini sayayım?
1. Üç mescid dışında itikafa girilemezmiş...
2. Hayız gören kadınlar cünüp olarak Kur'ân'a el sürebilirmiş.
3. Resulullah'ın Medine'de Mescid-i Nebevî içindeki türbesi bid'atmiş.
4. Allah'a mekan izafe ediyor. Ona göre Allah "el-mekan el-'ademi"de imiş.
5. Tamamü'l-minne adlı kitabında oruçlunun istimna yapmasının orucunu bozmadığını iddia ediyor.
6. Sahiheynin yani Sahih-i Buharî ile Sahih-i Müslim'in "ayıklanmış" edisyonlarını hazırlamıştır. Daha nice temel ve ana din kitabına dil ve el uzatmıştır.
7. Albanî tevessül, istigase ve teşeffu konusunda Mutezile mezhebine iltizam etmiş ve Ehl-i Sünneti şirkle suçlamıştır (Tevessül adlı kitapçığında).
8. Vehhabîlere uyarak Eş'arîleri, Maturidîleri ve Sufileri Ehl-i Sünnet dışı olarak göstermiştir. Onun bu iddiasının ne kadar çürük ve bâtıl olduğu Resulullah efendimizin "Kostantiniyye elbette feth olunacaktır. Onu feth edecek kumandan ne iyi bir kumandandır, onu feth edecek ordu ne iyi bir ordudur" (Bu hadîs sahih senedle el-Hakim, ez-Zehebî, es-Süyutî ve el-Heysemî tarafından nakl edilmiştir) hadîsinden anlaşılır. Çünkü Kostantiniyye Fatihi Sultan Mehmed hazretleri itikaden Mâturidî idi, tarikat mensubu idi, zamanının kamil mürşidlerinden Akşemseddin hazretlerinin müridi idi, yani sûfî idi. Albanî bid'atçisinin iddiası doğru olsaydı, Peygamber İstanbul Fatihini övmezdi. (Fatih öylesine bir sûfî ve derviş idi ki, İstanbul'u feth ettikten sonra Padişahlığı bırakıp tam bir derviş olmak için Şeyhine çok rica etmişse de, Akşemseddin hazretleri izin vermemiştir.)
Vehhabîlerin büyük müftülerinden Bin Baz, Albanî'nin hayranlarından idi ve onu çok övücü sözler söylemiştir.
Zamanımızın büyük, güçlü, hamiyetli, gayretli Ehl-i Sünnet ulema ve fukahası Albanî'ye karşı ilmî reddiye kitapları yazmıştır. Bunların bazısı dört cilttir. Aşağıda bu kitapların bir kısmının listesini veriyorum. Bunların on takımının Kahire'den veya Şam'dan getirtilip ülkemizin on büyük kütüphanesine konulmasında büyük yarar vardır. Ta ki ehl-i insaf ve ehl-i vicdan olan Müslümanlar, bazı kimselerin göklere çıkarttığı bu bid'atçiyi ve kafa karıştırıcıyı tanısınlar.
KİTAP LİSTESİ
1. Mevlâna Habîbu'r-Rahmân el-A'zami, El-Elbânî: Şuzuzuhu ve Ahta'uhu (dört cilt).
2. Muhammed Saîd Ramazân el-Bûtî, 1. el-Lâmezhebiyye Ahtaru Bid'atin Tuhaddidu'ş-Şerî'ati'l-İslâmiyye. 2. Es-Selefiyye Merhaletun Zamâniyyetun Mubâreketun Lâmezhebun İslâmiyyun.
3. Abdullah b. Muhammed b. Sıddîq el-Gumari, 1. İrğâmu'l-Mübtedi'i'l-Ğabî bi Cevâzi't-Tevessüli bi'n-Nebîyyi fi'r-Reddi 'ale'l-Elbânî'l-Vabi, 2. El-Qavlu'l-Muqnî' fi'r-Reddi 'ale'l-Elbânî el-Mübtedi'i, 3. Itqanu's-Sun'a fî Tahqîqi Ma'na el-Bid'a.
4. Abdu'l-Azîz b. Muhammed b. Sıddîq el-Gumari, Beyânu Nakzi'n-Nâkizi'l-Mu'tedi.
5. Abdu'l-Fettah Ebu Gudde, er-Reddu 'alâ Ebâtili ve İftira'ati'n-Nâsiri'l-Elbânî ve Sahibihi Sabiqan Zuhayr eş-Şaviş ve Mu'azirihima.
6. Muhammed Avvâme, Edebu'l-İhtilâf.
7. Mahmûd Sa'îd Memduh, 1. Vusûlu't-Tahani bi İsbâti Sunniyyati's-Subha ve'r-Reddi 'ale'l-Elbânî, 2. Tenbihu'l-Muslimi ila Ta'addi'l-Elbânî 'ala Sahîhi Müslim.
8. İsmâ'îl b. Muhammed el-Ensâr, 1. Ta'aqqubât 'ala "Silsileti'l-Ahâdîsi'd-Da'îfeti ve'l-Mevdû'ati" li'l-Elbânî, 2. Tashîhu Salâti't-Terâvihi 'İşrîna Rek'aten ve'r-Reddu 'ale'l-Elbânî fî Tad'ifihi, 3. İbâhâtu't-Tahalli bi'z-Zehebi'l-Muhallaqi li'n-Nisâ' ve'r-Reddu 'ale'l-Elbânî fî Tahrîmihi.
9. Bedre'd-Dîn Hasan Diab, Envaru'l-Mesâbihi 'ale'z-Zulûmât el-Elbânî fi's-Salâti'l-Terâvih.
10. 'Îsâ b. Abdullah b. Mani' el-Himyerî, 1. el-I'lâmu bi İstihbabi Ziyâreti Qabri Hayri'l-Enâmi sallallâhu 'aleyhi ve sellem, 2. el-Bid'atu'l-Hasene Aslun min Usûli't-Teşrî'i.
11. Şeyh Muhammed b. Ahmed el-Hazrecî, "el-Elbânî: Tatarrufatuh" (makale).
12. Firas Muhammed Velid Veys, neşre hazırladığı İbnu'l-Mulaqqîn'in Sunniyyatu'l-Cumu'atu'l-Qabliyye adlı eserinde ...
13. Semir İslambulî, el-Ahad, el-İcmâ', en-Nesh.
14. Es'ad Selim Tayyim, Beyanu Evhâmi'l-Elbânî fî Tahqiqihi li Kitâb Fazlu's-Salâti 'ale'n-Nebî sallallâhu 'aleyhi ve sellem.
15. Hasan Ali es-Saqqaf, 1. Tanâquzâtu'l-Elbânî el-Vâdihati fî ma Vaqa'a fî Tashîhi'l-Ahadîsi ve Tad'îfiha min Ahta'in ve Galtatin (iki cilt), 2. İhticâcu'l-Ha'ibi bi 'İbârâti men İdde'a el-İcmâ'a fe Hüve Kâzibun, 3. al-Qavlu'z-Zabtu fî Siyami Yevmi's-Sebt, 4. el-Lejifu'd-Du'af li'l-Mutala'ib bi Ahkami'l-İ'tikaf, 5. Sahih Sifat Salat en-Nebi Sallallahu aleyhi ve sellem, 6. İ'lamu'l-Ha'id bi Tahrimi'l-Qur'ani 'ale'l-Cunubi ve'l-Ha'idi, 7. Talqihu'l-Fuhumi'l-'Aliyeti, 8. Sahihu Şerhi'l-'Aqideti't-Tahaviyye.
Kusurlu Mal Albânî
20 Temmuz 2011 08:17
.
Sayın dostumuz, Uyarı ve eleştiri nâmenizi aldım, teşekkür ederim.
Nâsirüddin el-Albânî için "Zamanımızın en büyük muhaddisi, hattâ muhaddislerin imamı, hâtemü'l-muhaddisîn, hadîs konusunda en büyük otorite..." gibi övgülerde bulunuyorsunuz ve dört mezhebe uymayan inanç, fikir ve görüşlerinizi bu merdut (reddedilmiş) zata dayandırıyorsunuz.
Muhterem beyefendi!..
İslam fıkhında bir kural vardır:
Bir tâcir, kusuru olan bir malı satarken, o kusuru müşteriye söylemezse kazancı haram olur, günaha girmiş olur, müşterisini aldatmış olur.
İslam istikameti (doğruluğu, dürüstlüğü) esas kabul etmiştir.
İlmî görüşlerin açıklanması da, mecâzî mânada bir tür satışa benzetilebilir. Binaenaleyh bazı bilgilerin ve bilginlerin kusurları varsa onların muhatabı mutlaka insaflı ve adaletli bir şekilde beyan edilmesi gerekir.
Siz Albânî için:
*Zamanımızın en büyük muhaddisi,
*Muhaddislerin imamı,
*Hâtemü'l-muhaddisîn,
*Hadîs konusunda en büyük otorite...
Gibi övgülerde bulunurken, "malınızın" kusurları hakkında tek kelime sarf etmiyorsunuz.
Böylece "müşterilerinizi" (okuyucularınızı) aldatmış oluyorsunuz.
Siz taqiyye ve kitman yapmayı farz kabul eden, "taqiyye bizim dinimizdir, taqiyyeyi terk eden namazı terk etmiş gibi olur, taqiyyesi olmayanın dini de yoktur..." diyen mezhebe mensup olsaydınız, bir şey demeyecektim. Lakin siz Ehl-i Sünnet din kültürü dairesi içinde bulunan bir kimsesiniz ve Albânî konusunda taqiyye yapmanız, yâni Ehl-i Sünnet ulemasının ve muhaddislerinin ona yöneltmiş oldukları (Bazısı birkaç cilt) tenkitlerden hiç bahs etmemeniz doğrusu son derece esef vericidir.
Albânî Vehhabîlerin, kendilerine Selefî diyen bazı gulüvve sapmışların, dinde reformcuların, Ehl-i Sünnet muarızlarının imamıdır ama kesinlikle Ehl-i Sünnetin imamı değildir.
Albânî kimdir, özellikleri nelerdir? Madde madde sıralıyorum:
1. Günümüz Vehhabî ve Selefîleri içinde en önde gelen bid'atçi ve reformcudur.
2. Otodidakttir. Hocalardan ilim öğrenmemiş, icazet almamıştır. Bir insan kendi kendine kitap okuyarak uçak mühendisi, kalp ameliyatı yapan operatör doktor, ağır ceza hakimi olabilir mi? Olamaz. İşte Albanî'nin muhaddisliği de böyle kendinden menkul bir muhaddisliktir.
3. Asıl mesleği saatçiliktir.
4. Büyük Ehl-i Sünnet alimlerine, imamlarına ağır ve galiz şekilde saldırarak meşhur olmuştur.
5. Tasavvuf ve tarikat evliyasına ve ehline aşırı saygısızdır, onlara karşı düşmanca ve son derece agresif bir üslupla saldırmıştır.
6. O kadar aşırıdır ki, Suudî Arabistan'dan hudut harici edilmiş, Amman'da ev hapsinde 1999'da ölmüştür.
7. Bazı kitap tüccarlarının ve eğitimsiz bir kısım Müslümanın tercih ettiği bir yazardır.
6. İmamdır ama Ehl-i Sünnetin imamlarından değil, Vehhabî ve Selefîlerin imamıdır.
7. Ulemanın icmâına aykırı bozuk ictihadlarından biri kadınların altın süs eşyası takmalarının haram olduğu iddiasıdır.
8. Diğer bir bozuk ictihadı: Ticaretten kazanılan paranın zekâta tâbi olmadığı iddiasıdır.
9. Kendi kafasına (re'y ve hevasına göre) cumartesi günleri oruç tutmayı kesin olarak yasaklamaktadır.
10. Üç mescid dışındaki diğer mescidlerde itikaf yapmayı yasaklamaktadır.
11. Müslümanların selef imamlarını (mesela dört mezheb imamını) taklid edeceklerine kendisini taklid etmelerini istemektedir.
12. Kasden terk edilen namazların kazâ edilmesini yasaklamaktadır.
13. Hayızlı kadının ve cünübün Kur'an-ı Kerimi okumasının, tutmasının ve taşımasının caiz olduğunu iddia etmektedir.
14. Resulullah'ın (Salat ve selam olsun ona) kabrinin Mescid-i Nebevî içinde bulunmasının Medîne'deki bid'atlerden biri olduğunu tekrar tekrar iddia etmektedir.
15. Peygamberimizin kabrini ziyaret etmek ve ondan şefaat istemek maksadıyla seyahat edenin yanılmış bir bid'atçi olduğunu iddia etmektedir.
16. Zikrullah yapmak için elinde tesbih bulundurmayı bid'atçilik olarak vasıflandırmaktadır.
17. Allahü Teala için Arş'ın üzerinde el-mekân el-ademî diye bir yer olduğunu iddia etmektedir.
18. Tamâmü'l-minne adlı kitabında istimnânın (mastürbasyonun) orucu bozmadığını iddia etmektedir.
19. Sahih-i Müslim ve Sahih-i Buharî'nin "düzeltilmiş" baskılarını yayınlamış, ve bunlara "muhtasar" (kısaltılmış) ismini vererek hileli bir yol izlemiştir.
20. Albanî et-Tevessül adlı kitabında Mu'tezile mezhebini takliden, tevessül ve teşeffuyu haram olarak kabul etmekte ve bunun şirke denk olduğunu söylemektedir.
21. Ehl-i Sünnet tasavvufçuların İslam dışı olduklarını, şirke ve küfre düştüklerini iddia etmektedir.
22. Ehl-i Sünnetin itikatta iki imamı olan İmamı Eş'arî'ye ve İmamı Mâturidî'ye son derece muhaliftir, onları bid'atçi kabul etmektedir.
23. En az beş kitabında Medîne-i Münevvere Mescid-i Nebevî'deki Kubbe-i Hadra'nın (Peygamberimizin türbesinin) yıkılmasını, kabrinin mescid dışına çıkarılmasını istemektedir.
24. Bayram günlerinde akrabaları, komşuları ve arkadaşları ziyaret etmenin bid'at olduğunu söylemektedir.
25. Dârü'l-harb olduğu gerekçesiyle Müslümanların Filistin'i terk etmeleri ve Siyonist Yahudilere bırakmaları gerektiği yönünde fetva vermiştir. (Feteva, s. 18)
26. Teravih namazının 11 rekattan fazla kılınmasını yasaklamaktadır.
27. Cuma namazından önce dört rekat sünnet namazı kılmanın bid'at olduğunu iddia etmektedir.
28. Ehl-i sünnet alimlerine cahiller, bid'atçiler, hattâ bazen eşkıya diyerek hakaret etmektedir. Bu konuda Ehl-i Sünnet âlimi Şeyh Hasan Ali el-Sakkaf tarafından derlenmiş "Albânî'nin Ümmet'in âlimlerine karşı sarf ettiği hakaretlerin ve tiksindirici ifadelerin sözlüğü" adlı bir kitabı bulunmaktadır.
29. Peygamber Efendimizi öven "Kaside-i Bürde"yi okuyan Müslümanlara ahmak diyerek hakaret etmektedir.
Gelelim Ehl-i Sünnet ulema ve fukahasının bu bid'atçi zata karşı yazdıkları reddiyelere:
1. Hindistanlı muhaddis Habiburrahman el-Azami'nin dört ciltlik "el-Albanî Şuzuzuhü ve ahtauh"u.
2. Suriyeli âlim Muhammed Said Ramazan el-Bûtî'nin iki reddiye kitabı vardır. (a) Mezhebsizlik Şeriatı tehdit eden en tehlikeli bid'attir. (b) Selefin yolu mübarek ve tarihî bir çığırdı, İslamî bir mezheb değildi.
3. Faslı muhaddis Abdullah ibn Muhammed ibn Sıddîk el-Gummarî'nin Albanî'ye dört reddiyesi vardır.
4. Suriyeli hadîs alimi Abdulfettah Ebû Gudde'nin Albanî'ye ve arkadaşı zuheyr eş-Şeviş'e reddiyesi.
5. Mısırlı hadîs alimi Muhammed Avvame'nin "Âdabü'l-İhtilaf" adlı kitabı.
6. Mısırlı hadîs âlimi Mahmud Said Memduh'un iki reddiyesi.
7. Arabistanlı hadîs alimi İsmail ibn Muhammed el-Ensar'ın üç reddiyesi.
8. Suriyeli âlim Bedreddin Hasan Diab'ın reddiyesi.
9. Dubai Diyanet reisi İsa ibn Abdullah ibn Mani' el-Himyerî'nin iki konudaki reddiyesi.
10. Birleşik Arab Emirlikleri Diyanet İşleri Başkanı Şeyh Muhammed ibn Ahmad el-Hazrecî'nin "Albanî'nin aşırılıkları" başlıklı makalesi.
11. Suriyeli âlim Semir İslambulî'nin el-ahad, el-icmâ, en-nesh adlı yazısı.
12. Ürdünlü âlim Es'ad Selim Tayyim'in, Albanî'nin yaptığı bazı hataları teşhir eden yazısı.
13. Ürdünlü âlim Hasan Ali Sakkaf'ın sekiz kitabı.
Evet muhterem beyefendi... Siz Albanî malınızı göklere çıkartıyorsunuz ama onun kusurlarından hiç mi hiç bahs etmiyorsunuz.
Ehl-i Sünnet ulemasının aleyhinde bunca ilmî tenkit ve düzeltme kitabı yazdığı böyle bir kişiye siz nasıl zamanımızın hadîs imamı diyebiliyorsunuz?
Bu yazımdaki bilgileri halk bilmez. Siz "malınızın" kusurunu söylememekle Müslümanları aldatmış olmuyor musunuz?
Beyefendi!.. Müslüman âdil ve insaflı olmaya mecburdur. Kur'an, Sünnet bizi âdil olmaya çağırıyor.
Siz "Albanî benim gözümde imamdır ama onun aleyhinde de bunca ilmî tenkit kitabı yazılmıştır" demek zorundasınız.
Albanî gibi bir bid'atçiyi ve saygısızı muhaddislerin imamı olarak göstermenin bir vebali olsa gerek.
Selam ve saygılarımla...
(İkinci yazı)
EHL-İ SÜNNET MÜSLÜMANLARINA:
Bugün Türkiye'deki reformcu, mezhepsiz, telfik-i mezahibçi, Fazlurrahmancı, BOP'çu, Kemalist, Sünnet düşmanı, dinde yenilik, dinde değişim taraftarı bid'atçilerin imamı bu Albanî denilen kişidir.
Albanî ilmen ve dinen çürütülürse onlar da çürütülmüş olacaktır.
Bu yazımdaki bilgileri Dr. Cibril Fuad Haddad'ın "Zamanımızın önde gelen Reformcusu Nasirüddin el-Albanî" adlı broşüründen özetlemiş bulunuyorum.
Arzu edenler adı geçen broşürü BEDİR Yayınevi'nden temin edebilir (Bedir Yayınevi, Cağaloğlu Yokuşu no. 6. İstanbul. Tel: 0212/519 36 18)
(Dr. Fuad Haddad Katoliklikten İslam'a dönmüş bir Lübnanlıdır. ABD Columbia üniversitesinde doktora yapmıştır. Çeşitli din alimlerinden okumuştur. Halen Brunei'de yaşamaktadır.)
****************
Takiyye ve Kitman Yapan İlahiyatçılar
07 Ağustos 2011 08:39
.
Çok üzücü bir durum var: Bazı ilahiyatçı kardeşlerimiz Ehl-i Sünnet mezhebini terk etmişler, Ehl-i Sünnet dışı bir fırkaya bağlanmışlar... Bu, benim gibi bir Sünnî için üzücü bir durumdur. Lakin işin daha üzücü bir tarafı var, bu kardeşlerimiz mezhep değiştirdiklerini gizliyorlar, takiyye ve kitman yapıyorlar. Müslüman kardeşlerini aldatıyorlar.
Bazı ilahiyatçılar ve onların peşinden gidenler Mutezile mezhebine girmişler. Demek ki, bu mezhebin hak olduğunu, Ehl-i Sünnetin bozuk olduğunu sanıyorlar. Bunu ilan etmeleri gerekmez mi?
Kimisi Fazlurrahman mezhebine girmiş. Kur'andaki, Sünnetteki nice kesin hüküm tarihseldir, bugün geçerli değildir diye inanıyorlar. Bunların da mezheplerindeki değişikliği mertçe ilan etmeleri, açıklamaları gerekir. Hem mezhep değiştiriyor, hem bunu halktan gizliyor. Böyle dürüstlük ve adalet olur mu?..
Halkımızın büyük kısmı dinî konularda iyi yetişmemiş, cahil kalmıştır. Onları aldatmak bilgili bir Müslümana yakışmaz.
Bazı ilahiyatçılar, Feminizm denilen sapık ve bozuk ideolojiyi din gibi benimsemişlerdir. Akıllarınca Feminizmi hak görüyorlar, Kur'andaki, Sünnetteki, Şeriattaki Feminizme uymayan kesin hükümleri bâtıl görüyorlar. Onlar bu inançlarını çok açık, çok seçik, merdâne bir şekilde Müslümanlara bildirmekle yükümlüdür. Aksi halde din kardeşlerini kandırmış olurlar. Peygamberimiz "Bizi kandıran bizden değildir" buyurmuştur.
Böyle ilahiyatçıların foyaları meydana çıkıyor ama 10 sene 20 sene geçtikten sonra... Bu arada büyük bir tahribat oluyor.
İsmini vermeyeceğim bir ilahiyatçı var. Bu zat Ehl-i Sünneti, geleneksel Müslümanlığı (o Ehl-i Sünnet Müslümanlarına ilmihal Müslümanı diyor...) reddediyor, Peygamber bir postacıydı, öldükten sonra işi bitmiştir, ben Kur'an Müslümanlığını çıkarttım, ey ahali beni dinleyin diyor... Bu gibi ilahiyatçılar çok açık, çok seçik, çok mert hareket etmiyorlar, eğrilip bükülüyor, kıvrılıyorlar ve Sünnî halkı şaşırtıyorlar.
Bir de Kemalist ilahiyatçılar var. Aman ne hezeyanlar!.. İslam dini ile Kemalizm ideolojisi uyuşur ve bağdaşır diyorlar. Bundan büyük hezeyan olur mu? Kemalizm, M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra malum ve mahut Selanikî egemen azınlık tarafından çıkartılmış bir ideolojidir. Temel inançları İslam'a, Kur'ana, Sünnete taban tabana zıttır. Aklı başında hiçbir insan hele bilgili ve firasetli bir Müslüman böyle saçma bir uyuşma ve bağdaşma tezini kabul etmez.
İslam'da temel inanç Allah'ın varlığı, birliği, kemal sıfatlarla sıfatlı, noksan sıfatlardan münezzeh oluşudur. Kemalizm de ise Allah'a inanıp inanmamak ihtiyarîdir, seçimliktir. Bir ateist, bir agnostik de Kemalist olabilir.
İslam Kur'anı, Sünneti ve İcma-i Ümmeti kaynak kabul eder. Kemalizm bunları reddeder, akılcılığı kabul eder.
İslam nakli, vahyi esas alır.
İslam bütün insanlığı kucaklar; ırk, renk, dil, etnik kimlik ayrıcalığı yapmaz. Kemalizm ise Moiz Kohen Tekin Alp tarafından çıkartılmış milliyetçiliği benimser.
İslam ile Kemalizmin uyuşup bağdaşacağını iddia etmek için insanın deli olması gerekir.
İlahiyatçılar içinde Ehl-i Sünnet mezhebine bağlı sâlih kimseler yok mudur? Olmaz olur mu? Kendilerine bu sütunlardan selam ve hürmetlerimi arz ediyor ve ellerinden öpüyorum.
Gelelim sadede,
Ey Mutezile mezhebini benimsemiş ilahiyatçılar!
Ey Fazlurrahmanın Tâtîliye ve Tarihsellik mezhebine girmiş ilahiyatçılar!
Ey mezhepsiz ilahiyatçılar!
Ey Telfik-i Mezahip taraftarı ilahiyatçılar!
Ey Vehhabî fırkasını hak yol kabul etmiş ilahiyatçılar!
Ey Kemalist ilahiyatçılar!
Ey Ehl-i Sünnetten çıkıp başka fırkalara girmiş ilahiyatçılar!
Sizlerden rica ediyoruz:
Lütfen, açık ve mert olunuz.
Takiyye ve kitman yapmayınız.
Müslüman kardeşlerinizi aldatmayınız.
Dini kimliğinizi mertçe açıklayınız, ilan ediniz.
Makyevelist ahlâkı bırakınız.
Hem Ehl-i Sünnet görünecek, hem de saman altından Fazlurrahmancılık veya Feminizm yapacak. Böyle bir şey Kur'an ahlâkına, Peygamber ahlâkına, İslam ahlâkına uymaz.
Kimsenin Müslümanları aldatmaya, kandırmaya hakkı yoktur.
Mademki, Mutezile mezhebinin hak olduğuna inandın, açıkça ilan edeceksin.
Mademki, Fazlurrahmanın mezhebini kabul ettin, onu da ilan edeceksin.
Sayın ilahiyatçılar, böyle yapmazsanız "Bizi aldatan bizden değildir" hadisi şerifinin tehdidi altına girersiniz.
Ehl-i Sünnet uleması, fukahası, ilahiyatçıları mezhep değiştiren, bu değişikliği gizleyen din kardeşlerine karşı takiyye ve kitman yapan ilahiyatçıları ifşa etmelidir, deşifre etmelidir, onların yanıldıkları tarafları halka ve gençliğe beyan etmelidir.
İranlı bir sosyolog "Allah gerçek bir Janus'tur" diyerek Cenab-ı Hakkı ikiyüzlü bir Roma putuna benzetiyor. İslam'da Allah'ı bir şeye benzetmek küfürdür. Hele bir Roma putuna!..
İşin en korkunç ve acıklı tarafı Diyanet Vakfı Kitabevlerinde bu İranlı sosyologun kitapları satılıyor.
Ulema, fukaha ve Sünnî ilahiyatçılar bu konuda ses çıkartmıyor.
Ne kadar üzücü, kahredici bir gaflet...
Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkâr!..
|
|
|
|
|
Bugün 70 ziyaretçi (185 klik) kişi burdaydı!
|
|
|
|
|
Bugün 391 ziyaretçi (501 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|