|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Sual: Asr suresinde, (Asra yemin olsun, insan muhakkak zarardadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler, bir de hakkı ve sabrı tavsiye edenler zararda değildir) deniyor. Buradaki hak ve sabırdan kasıt nedir? CEVAP: Önce şunu bildirelim. İmam-ı Şafii hazretleri buyuruyor ki: Kur'anda başka hiçbir sure nazil olmasaydı, kısa olan şu Asr suresi bile, insanların dünya ve ahiret saadetlerini temine yeterdi. Çünkü bu sure Kur'an-ı kerimin bütün ilimlerini içine alıyor. Ebu Huzeyfe hazretleri, (Eshab-ı kiram birbirleriyle karşılaşınca Asr suresini okumadan ve selam vermeden ayrılmazlardı) buyuruyor. (Taberani, Beyheki) Bu surede, insanların mutlaka hüsrana [zarara] uğrayacakları bildiriliyor; sonra da, iman edenler, salih amel işleyenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler istisna ediliyor. Yani, önce imanın önemi bildiriliyor. Doğru imana sahip olmayan kurtulamaz. Doğru iman, ehl-i sünnet itikadıdır. Sonra da, salih amel işleyenler buyuruluyor. Salih amel, ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği şekilde ibadet etmektir. Dört hak mezhepten birine uymaktır. Hak; dinimizin bildirdiği hakikatler, yani İslamiyet'in tamamıdır. Sabır; ibadet etmekte ve günahtan kaçınmakta sebat sahibi olmaktır. Yani, Allahü teâlânın emirlerini yapmakta ve yasaklarından kaçmakta sabırlı olmaktır. Hakkı ve sabrı tavsiye; emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunmak, bunları yaparken gelecek sıkıntılara, fakirliğe, hastalığa ve her çeşit musibete sabretmektir. Evlilikte yaş farkı Sual: İslam Ahlakı'nda, (Genç kızları, koca kimselere vermemeli. Fesada sebep olur) deniyor. Kızların kendilerinden yaşça büyük olan erkeklerle evlendirilmemesi mi kast ediliyor? CEVAP: Hayır. Bu ifade, genç kızlar ihtiyar erkeklerle evlendirilmemeli, mesela 15-20 yaşındaki genç bir kızla, 60-70 yaşındaki ihtiyar evlendirilirse, fitneye sebep olur demektir. Yoksa, erkeğin kızdan büyük olmasının mahzuru olmaz, hatta iyi olur. Erkeğin olgun ve oturaklı olması tercih edilir. Orta namaz Sual: Kur'anda, (Namazları ve orta namazını kılın) deniyor. Namazları kılın denince bütün namazlar anlaşılmaz mı? Niye orta namaz denmiştir? CEVAP: Orta namaz, ikindi namazıdır. Genelde bu vakitte insanlar gâfil olurlar. Bundan dolayı, geciktirip de, mekruh vakte bırakılmamasına dikkat edilmesi için ikaz ediliyor. Baldız ve yenge Sual: Sadece baldızım ve yengemle beraber cemaatle namaz kılabilir miyim? CEVAP: Baldız ve yenge, dinen yabancı kadındır. Yabancı kadınla halvet haramdır. Yani bir odada yalnız kalınamaz. Onun için onlarla beraber namaz kılmak da caiz olmaz. Ancak cami gibi, mescit gibi herkese açık yerlerde kapısını kilitlemeden, cemaatle namaz kılmak caiz olur. Çünkü böyle yerlerde halvet olmaz.
Sual: Herkese Lazım Olan İman kitabında, (Müctehid olmayan bir Müslüman, bir sahih hadis öğrenip, mezhep imamının buna uymayan hükmünü yapmak kendine ağır [güç] gelirse, bu Müslümanın, dört mezhep arasında, bu hadise uygun ictihad etmiş olan müctehidi arayıp bulması ve bu işini onun mezhebine göre yapması lazımdır) deniyor. Biz hadislere göre amel edebilir miyiz? CEVAP: Bu ifade, hadis-i şerifle amel etmeyi değil, ihtiyaç halinde başka mezhebi taklit etmeyi bildiriyor. Mesela, aç kalıp midyeden başka yiyecek bir şey bulamayan kimse, (Denizden çıkan her hayvan yenir) hadis-i şerifine göre, ictihad eden mezheplerden birini taklit ederek, deniz haşeratını yemesi caiz olur anlamındadır. Yoksa sahih hadis var diye, kendi mezhebine aykırı hareket edemez. Çünkü Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki: Dört mezhepten birinde olanlar için delil, senet, bulunduğu mezhebin hükmüdür. Çünkü, onlar, Nasstan yani âyet ve hadisten hüküm çıkaramaz. Bunun için, bir mezhebin bir hükmü, Nassa uymuyor gibi görünse de, yine o mezhebe uymak gerekir. Çünkü Nass, ictihad isteyebilir, tevili gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bunu da ancak müctehid anlar. (Berika) Niyet kalble olur Sual: Niyet sadece kalble mi olur? Dil ile de söylemenin mahzuru olur mu? CEVAP: İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Niyet kalble olur. Ağızla niyet etmek bid'attir. Buna, bid'at-i hasene diyenler olmuşsa da, bu bid'at, yalnız sünneti yok etmekle kalmıyor; farzı da yok ediyor. Çünkü, çok kimse, yalnız ağızla niyet ederek, kalble niyet etmiyor. Böylece, namazın farzlarından biri olan kalble niyet yapılmıyor. Niyetsiz namaz kabul olmaz. Hiçbir bid'atte güzellik görmüyorum. İbni Abidin hazretleri de buyuruyor ki: Namaza başlarken niyet etmek farzdır. Niyet yalnız kalble olur. Yalnız ağızla söylemek bid'attir. Kalble niyet edenin, şüpheden, vesveseden kurtulmak için, söz ile de niyet etmesi caiz olur. Ağız ile de niyet etmeye sünnet, müstehab veya bid'at diyen âlimler olmuştur. Sünnet veya bid'at denilen bir şeyi yapmamak gerekir. (Berika, Hadika, İbni Abidin) Ağızla niyet etmek, Şafii'de sünnettir. Beyin ölümü gerçekleşen hasta Sual: Bir kimseye karaciğer, böbrek veya başka organ nakli yapabilmek, yani bir başka hastayı kurtarabilmek için, beyin ölümü gerçekleşmiş bir hastanın, makineye bağlı fişini çekip kalbini durdurmak caiz midir? CEVAP: Böyle bir zaruret varsa, beyin ölümü gerçekleşmiş hastanın fişini çekmek caiz olur; ama sebepsiz yere veya daha fazla acı çekmesin diye, beyin ölümü gerçekleşmiş hastanın fişini çekmek caiz olmaz. "Helal olsun" demek Sual: Hakkını helal et diyene, "helal olsun" demekle, hakkımız helal edilmiş olmaz mı? CEVAP: Helal olsun demek de olur, mutlaka helal ettim demek gerekmez. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Sual: Evliya menkıbelerini okuduktan sonra, bende bir tasavvuf sevgisi başladı. Ben de bu yolda bir sofi olmak istiyorum. Ne yapmam gerekir? CEVAP: Tasavvuf, İslamiyet'ten ayrı bir yol değildir. İslamiyet'e tam uyan sofi olur. İslamiyet'e uyabilmek için de, ehl-i sünnet itikadını, fıkıh bilgilerini iyi öğrenmek lazımdır. Bu zamanda, gerçek tasavvuf ehli bulmak zordur; ama sahteleri çoktur. Sahtelerine aldanmayıp, hakiki olanların kitaplarını okuyarak, onlardan istifade etmeye çalışmalı. Tasavvufta ince ve nazik edepler vardır. Herkes, bu edebe riayet edemez. Onun için de gerçek derviş azdır. Büyük zatlar buyuruyor ki: Tasavvuf, sıkıntı çekmektir, rahatlıkta, tasavvuf olmaz. Yani, âşıkın maşuku aramaya çalışması, maşuktan başkasıyla rahat etmemesi gerekir. Maşuk, sevilen demektir, yani Allahü teâlâdır. Derviş, Allahü teâlânın sevgisiyle ve Onun sevgisine kavuşmak arzusuyla yanar. Bilmediği, anlayamadığı bir aşk ile şaşkın haldedir. Uykuları kaçar, gözyaşları dinmez. Geçmişteki günahlarından utanarak başını kaldıramaz. Her işinde Allah'tan korkar, titrer. Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabreder ve affeder, her geçimsizlikte, sıkıntıda kusuru kendinde görür. Her nefeste Allah'ı düşünür, gafletle yaşamaz. Kimseyle tartışmaz. Tartışmanın, dostların dostluğunu azaltacağını, düşmanların da düşmanlığını artıracağını bilir. Bir kalbi incitmekten korkar, kalbleri Allahü teâlânın evi bilir. Derviş olmak isteyen, canını, malını, mülkünü düşünmemeli; her işte Allahü teâlânın rızasını aramalıdır. Dervişe ne iş verilirse, kibirlenmeden, arlanmadan yapar. Tuvalet temizle deseler, ömür boyu temizler. Onda âr, yani utanma olmaz. Yunus Emre bu konuda diyor ki: Ben dervişim diyene, Bu yolda âr hiç olmaz. Derviş olanın gönlü, Çok geniştir, dar olmaz. Derviş gönülsüz olur, Sövene dilsiz olur, Dövene elsiz olur, Kimseden bizar olmaz. Derviş ise bir kişi, Bulunmaz onun eşi, Herkesle dostluk işi, Arada ağyar olmaz. Dervişin yok kimsesi, Yoksulluk sermayesi, Miskinlikten gayrisi, Ona asla yâr olmaz. Er elini almışsa, Ona gönül vermişse, İkrar ile gelmişse, Gayri hiç inkâr olmaz. Yunus gördün sen eri, Bırak başka her piri, Bozma girdiğin yeri, Bunda tarumar olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Sual: Kocam, içkili iken namaz kılıyor. Namazı kabul olur mu? Oruç da tutuyor. İçkiyle orucunu açtığı da oluyor. Namazı da, orucu da boşa mı gidiyor? CEVAP: Günah ayrı, ibadet ayrıdır. Yani günah işleyen kimsenin de, ibadetleri sahih olur. Namaz borcundan, oruç borcundan kurtulur. Ahirette niçin namaz kılmadın, oruç tutmadın diye sorguya çekilmez. Niye içki içtin diye sorguya çekilir. İçki içenin kıldığı namazlar sahih olur, fakat kabul olmaz. Kabul olmaz demek, sahih olmaz demek değildir. Sahih ve ihlâslı olan her ibadetin sevabı olur. Namaz borcundan kurtulur; fakat namazdan hâsıl olan büyük sevabların hepsine kavuşamaz demektir. Açık gezen kadının namazı da böyledir. Namaz borcundan kurtulur, namaz kılmakla hâsıl olacak büyük sevabların hepsine kavuşamaz, yani sevabı az olur. Bu sadece içki içen, açık gezen için değil, her çeşit günahı işleyen için de böyledir. Yalan söyleyen, gıybet eden, laf taşıyan kimsenin de namazlarının sevabları azalır. Sahih olmakla kabul olmak ayrı şeydir Sual: Sahih olmakla kabul olmak, aynı mıdır? CEVAP: Sahih olan bir ibadet, kabul olmayabilir. Mesela çaldığı ceketle namaz kılan kimsenin namazı sahihtir, namaz borcundan kurtulur. Fakat sevabı noksan olur. Diğer bütün günahlar da böyledir. Mesela, oruç tutan kimse akşam orucunu içkiyle açsa, orucu yine sahihtir, ama oruçtan hâsıl olan büyük sevabların hepsine kavuşamaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Haram elbise giyinenin ibadetleri kabul olmaz.) [Bezzar] (Haram cilbab [gömlek] ile kılınan namaz kabul olmaz.) [Bezzar] (Bir lokma haram yiyenin kırk günlük güzel ameli kabul olmaz.) [Deylemi] (Şarap içenin kırk gün namazı kabul olmaz.) [Hakim, İ. Neccar] (Bir bid'at çıkaranın namazı, orucu, haccı, umresi, cihadı, tevbesi, farzı, nafilesi ve hiçbir iyiliği kabul olmaz.) [İbni Mace] (Zekât vermeyenin namazı kabul olmaz.) [Taberani] (Farz namaz borcu olanın, nafile namazı kabul olmaz.) [Dürret-ül fahire] (Aile haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa] Buradaki kabul olmaz ifadeleri, sahih olmaz, boşa gider anlamında değildir. Günahlar bu sevabları azaltır, günahın çokluğuna göre, hepsini de yok edebilir. Aklın ermediği şeyler Sual: (İslamiyet'te aklın ermediği şeyler çoktur; ama akla uymayan bir şey yoktur) deniyor. Bir şeye akıl ermezken, nasıl akla uygun olur? CEVAP: Ahiret bilgileri ve Allahü teâlânın beğenip beğenmediği şeyler ve Ona ibadet şekilleri, eğer aklın çerçevesi içinde olsalardı ve akıl ile doğru olarak, bilinebilselerdi, binlerce Peygamberin gönderilmesine gerek kalmazdı. Demek ki insan, doğruyu bulmak için, Peygamberlerin yol göstermesine muhtaçtır. Ahiret bilgileri ve Allahü teâlânın beğendiği şeyler, akıl ile bilinemez; ama Peygamberler bildirince, bunların selim akla aykırı olmadığı görülür. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Sual: Japonya, Kore, Amerika gibi ülkelerde, cuma namazı kılmanın şartları yoksa, cuma namazına gitmek yine şart mıdır? İmam fasık ise yine gitmek gerekir mi? CEVAP: Mazeretsiz üç cumaya gitmemek, münafıklık alametidir. Bir ülkede cuma kılmanın şartları yoksa, yine de cuma günü, cemaate gitmek lazımdır. Sâlih imamın bulunduğu camiye cuma kılmak için mazeretsiz gitmemek, münafıklık alametidir, bir çeşit bölücülük olur. Eskiden cumaları vali kıldırırdı. Vali fasık da olsa, birlik ve beraberliğin bozulmaması için cumaya gitmek gerekirdi. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (İmam salih veya facir olsa da, büyük günah işlese de arkasında namaz kılın.) [Ebu Davud] (Ebussuud Efendi hazretleri, bu hadis-i şerifin cuma kıldıran valiler için olduğunu bildirmektedir.) (Büyük günah işleyen imamın arkasında namaz kılın) hadis-i şerifi, fitne çıkmaması için ve emir olan zata itaat içindir. Yoksa büyük günah işleyen, yani içki içen, zina eden, kumar oynayan fasık imamın arkasında namaz kılmak Hanefi'de tahrimen mekruh, Maliki'de sahih değildir. (Halebî) Fasık olan imamların arkasında namaz kılmamalı, başka camiye gitmeli. (Tahtavi, Hindiyye) Fasık, âlim olsa da, imam yapılması tahrimen mekruh olur; çünkü İslamiyet'e uymakta gevşek davranır. Böyle kimseye fasıklığından dolayı, kıymet vermemek vacibdir. İmam yapmak ise, ona saygı göstermek olur. İmam olmasına mani olunamazsa, her namazı başka camide kılmalı. (Merak-ıl-felah) İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Fasık imam arkasında namaz kılınmaz. Cuma namazında fasık imama da uyulur. Ancak bir şehirde birkaç camide cuma namazı kılınıyorsa, cuma namazını da, fasık imam arkasında kılmak mekruh olur. Feth-ul-kadir'de de böyle yazılıdır. (Redd-ül-muhtar) Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Vera sahibi [salih] imamla kılınan iki rekât namaz, fasıkla kılınan bin rekâttan daha faziletlidir.) [Ebu Nuaym] Evde kılınan namaz Sual: Kadınların camide mi, yoksa evde mi kıldıkları namaz daha sevabdır? CEVAP: Kadınların evde kıldıkları namaz daha sevabdır. İki hadis-i şerif meali: (Kadınların en hayırlı namazı, evlerinin en dip köşesinde kıldıkları namazdır.) [Taberani] (Kadınların, evinin en mahrem yerinde kıldığı namaz, salonda kıldığı namazdan efdaldir. Salonda kıldığı namaz ise, camide kıldığından efdaldir.) [Ebu Davud, İ. Ahmed] Seferilikte mesafe Sual: Seferilikte üç günlük yol esastır. Bu da 104 km civarındadır. Bu yol, çok engebeli olsa, bu yüzden, 4-5 günde gidilebiliyorsa; fakat yol 104 km'nin altında ise seferi olur mu? CEVAP: Hayır seferi olmaz; çünkü mesafe esastır. Tersine uçakla bir saatte gidilerek, zaman kısalsa da, yine mesafe esas alınır. Hangi araçla ve kaç günde gidilirse gidilsin, 104 km'den az mesafeye giden seferi olamaz. 104 kilometreden uzağa bir saniyede bile gidilse seferi olunur. İdrar kaçırmak Sual: Prostat hastasıyım. İdrar kaçırıyorum. Bu halde iken namaz kılabilir miyim? CEVAP: Evet, özürlü olarak kılınır. Maliki mezhebi taklit edilirse, elde olmadan idrar kaçırmak abdesti bozmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kul hakkı Cennete girmeye manidir
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Bir kimse Peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa, fakat üzerinde bir kuruş kul hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete giremez. Kul hakkı çok mühimdir. Allahü teâlâ her türlü günahı affedebilir; ama kul hakkıyla gelmeyin buyuruyor. Kul hakkıyla gidenin, işi adalete bırakılır. Adaletin ne şekilde hüküm vereceği belli olmaz. Allah korusun, çok kimse ümitle gider de, hâli perişan olur. Size haksızlık eden, zulmeden, malınızı mülkünüzü gasp eden aslında size iyilik etmiştir. Eyvah onların haline! Sen mazlum, onlar zalim. Alan düşünsün! Ahirette zalim ağlayacak, mazlum gülecek. Zalim verecek, mazlum alacak. Günahı çok olan, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını dağıtsın. Kendisine himmet gelen kimse, yerinde duramaz. Fakirlere verilen sadaka, namazdaki kusurları giderir. Cenab-ı Hak, Ramazan orucunun karşılığı ile iftiraya uğrayan kullarının ecirlerini hesapsız vereceğini vaat ediyor. Merhametlilerin en merhametlisi olan Allahü teâlânın kereminin sonsuzluğuna bakın ki; mümin kullarının hesaplarını sevab günah tartısıyla ölçmenin yanında; kulun lehine olarak iki kapıyı ardına kadar açık bırakıyor. Hâlbuki sevablarla günahların yazılışlarında bile kulun lehinde hareket edilir. Bunları tespitle görevli melekler, kulun hayırlı bir iş murat edip de, yapamaması halinde bile, sevab yazarken; kötü bir düşünceyi ise, ancak fiile döktükten sonra kayda geçirirler. Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri anlatır: Bir defa cihanın süsü ve kâinatın efendisi olan Peygamber efendimizi rüyada görmekle şereflendim. Yan yana uzanmış yatıyorduk. O kadar yakındık ki, mübarek nefesi yüzüme geliyordu. Bu esnada susadım. İmam-ı Rabbani hazretlerinin oğulları, orada idiler. Resulullah, onlardan su getirmesini emretti. (Yâ Resulallah, onlar benim pîrimin oğullarıdır) diye arz ettim. (Onlar söz dinler) buyurdu. Onlardan biri, kalkıp su getirdi. Kana kana içtim. Sonra, (Yâ Resulallah, İmam-ı Rabbani müceddid-i elf-i sani hakkında ne buyurursunuz?) diye arz ettim. (Ümmetimde onun bir benzeri yoktur) buyurdu. (Yâ Resulallah! Mektubat'ı, mübarek nazarlarınızdan geçti mi?) dedim. (Eğer ondan hatırladığın bir yer varsa oku) buyurdu. Ben de, Allahü teâlâ için, (O, verâ-ül-verâ sonra yine verâ-ül-verâ'dır, yani Allahü teâlâ ötelerin ötesidir. Akıl neyi düşünür ve neyi tasavvur ederse O değildir) yazdığını söyledim. Resulullah efendimiz bunu çok beğendi, (Tekrar oku!) buyurunca, tekrar okudum. Bu ifadeleri çok güzel buldu. Bu hâl epey bir müddet devam etti. Sabah olunca, büyüklerden bir zat erkenden gelip bana, (Ben bu gece rüyamda sizin bir rüya gördüğünüzü gördüm. O rüyayı bana anlatır mısınız?) dedi. Ben de, anlattım. Çok beğenip, hayret etti. Ben gördüğüm bu rüyada, Resulullah efendimizin mübarek nefesinin ve sohbetinin bereketiyle, kendimi tamamen nur ve huzur içinde buldum. Uyanık iken ele geçen şeylerden daha çok bereketli olan bu rüyanın bereketiyle, günlerce acıkmadım ve susamadım. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Zayıfım, kilo almak istiyorum. İştah açan, vücuda kuvvet veren gıdalar hangileridir? CEVAP: Bazıları şunlardır: Kavun, karpuz: Baş ağrısını giderir, gözlere kuvvet verir, iştah açar. Greyfurt: Kansere karşı koruyucudur, C vitamini deposudur, iştah açar. Çörekotu: Vücuda kuvvet ve dinçlik verir, iştah açar. Defne: İdrar ve âdet söktürür, iştah açar. Havuç: Görmeyi kuvvetlendirir, kansızlığı giderir, yüz kırışıklıklarını giderir. Tere: İştah açar, hazmı kolaylaştırır. İncir: Enerji verir, kilo almaya çok faydalıdır. Karanfil: Mikropları öldürür. Ağrıları dindirir. Hazmı kolaylaştırır. İştah açar. Kırmızıbiber: C vitamini çoktur. Bağışıklık sistemini güçlendirir. İştah açar, sindirimi kolaylaştırır, sinir hastalıklarını yatıştırır, kolesterolü önler. Nohut: Vücudu kuvvetlendirir. Kuru fasulye ve pirinç de, faydalıdır. Soğan, sarımsak: İştah açar. Tarçın: Ruhi sıkıntıları giderir. Kalbi kuvvetlendirir. İştah açar, hazmı kolaylaştırır. Yoğurt: Sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Zencefil, tuz ve baharatlar: İştah açar. Zeytinyağı: En fazla kalori zeytinyağındadır. Hurma: Kansızlığa iyi gelir. Unlu, şekerli ve yağlı gıdalar tercih edilmelidir. Çikolatalı puding: Kilo almaya yarar. Kuru yemişler: Kalori çoktur. "Kâfir olayım" demek Sual: İnandırmak için (Kâfir olayım veya şerefsizim ki, Ali Beyin arabası yok) deniyor. Bu yemin olur mu? CEVAP: Bu hususta iki kavil var: 1- (Ali Beyin arabası yoktur, varsa kâfir olayım) dense, Ali Beyin arabası olsa da, olmasa da, öyle diyen kimse, kâfir olur. Niyetine bakılmaz, yani niyeti geçersizdir. 2- Küfre sebep olan şeyleri, yemin niyetiyle söylerse, kâfir olmaz, yemin etmiş olur. Ama böyle yemin, Müslümanların yemini değildir. Şerefsizim veya şerefsiz olayım demek de çok çirkindir. Müslüman kendine veya başka Müslümana böyle dememelidir. Şerefsiz demek; ahlaksız, namussuz ve haysiyetsiz demektir. Hâlbuki Müslüman, Allah indinde muhterem, aziz, mübarek, kıymetli insan demektir. Kâfiri gıybet etmek Sual: Kâfiri gıybet etmek de haram mıdır? CEVAP: Zimmî kâfiri gıybet etmek haramdır, harbî kâfiri gıybet etmek caizdir. Şimdi dünyada zimmî kâfir yoktur. Bir ihtiyaç olmadıkça, kâfir de olsa gıybet etmemeli, kendini gıybet etmeye alıştırmamalıdır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Camide konuşmak, şakalaşıp, gülüşmek caiz midir? CEVAP: İhtiyaç olmadıkça konuşmamalı ve gülmemelidir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Camide gülmek, kabirde karanlığa maruz kalmaya sebeptir.) [Deylemi] (Ahir zamanda, camide dünya kelamı konuşanlarla beraber olmayın! Allahü teâlânın böyle kimselerle işi yoktur.) [İbni Hibban] (Hayvanların otu yediği gibi, camide konuşmak da sevabları yer, yok eder.) [İ. Gazali] (Mescitte dünya kelamı söyleyenin ağzından kötü bir koku çıkar. Melekler, "Ya Rabbi, bu koku bizi rahatsız ediyor" derler. Hak teâlâ da buyurur ki: "İzzim celalim hakkı için, onlara büyük bela veririm.") [Ey Oğul İlmihali] Camiye girince, önce iki rekât tehıyyat-ül-mescid namazı kıldıktan, başka ibadet yaptıktan veya itikâfa niyet ettikten sonra, yavaşça konuşmak caizdir. Farz ile sünnet ve sünnet ile farz arasında da konuşmak, sünnetin sevabını yok eder. Kabir ziyaretinde Sual: Evliya kabrini ziyaret edenler arasında, laubali hareket edenler, orada gülenler, konuşanlar oluyor. Bunlar uygun mu? Geçen gün bir İslam âliminin kabrine gittim. 3-5 kişi oturmuş, güle oynaya sohbet ediyorlardı. Orada sohbet edilmesi uygun mudur? CEVAP: Zaruretsiz konuşmamalı. Oradaki zatın bizi gördüğünü bilmeli. Sağlığında yanındaymışız gibi edebi muhafaza etmeli. Orası sohbet edilecek yer değildir. Edeple dua edip çıkılmalı. Normal kabirlerde bile gülmek uygun değildir. Kabirde gülmek, hadis-i şerifle yasaklanmıştır. Klozeti kullanmak Sual: Klozeti kullanmam rahat oluyor. Normal tuvalet yerine klozeti kullanmak uygun mudur? CEVAP: Rahat taharet alınabiliyorsa, üstümüze necaset sıçratılmıyorsa mahzuru olmaz. Ancak, alaturka denilen normal tuvaleti kullanmak, tıbbi yönden de çok faydalıdır. Necaset kolay temizlenir, üste pislik sıçrama durumu daha azdır. Necaset tam boşaldığı için, idrar kesesi ve bağırsaklar rahat eder, necaset geçtiği yollarda kalmaz, dışarı çıkar. İdrar yolları, kalın bağırsak gibi organlardaki hastalıkların Müslümanlarda neden çok az olduğunu araştıran yabancı tıp adamları, sebebinin klozet kullanmadıklarından dolayı olduğunu tespit etmişlerdir. Özellikle prostat, idrar yolları hastalıkları, erkekler için çok sıkıntı verici, aile saadetini etkileyen hastalıklardır. Ayakta da idrar yapmamalı ve sağlığa en uygun olan yolu seçmeli. "Kirli sakal" Sual: Sünnete uygun sakal bıraksam, fitneye sebep olur. Kirli sakal bıraksam o da bid'at oluyor. Ama ben kirli sakalı çok seviyorum, bana da yakışıyor. Sünnet niyetiyle değil de âdet olduğu için kirli sakal bırakmamın sakıncası olur mu? CEVAP: Âdet olduğu için de olsa, "top sakal", "keçisakalı" ve "kirli sakal" tabir edilen sakal biçimleri mekruhtur. Hele sünnet diye bırakılırsa, bid'at ve haram olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Hicri Yılbaşı ne demektir, bu gecenin önemi nedir? CEVAP: Peygamber efendimiz, miladi 571'de 20 Nisan'a rastlayan, Rebiul-evvel ayının on ikinci Pazartesi sabahı, Mekke'de doğdu. 622'de Mekke'den Medine'ye hicret etti. 20 Eylül Pazartesi günü, Medine'nin Kuba köyüne geldi. Bu tarih, Müslümanların Şemsi Yılbaşı oldu. O yılın Muharrem ayının birinci günü de, Hicri [kameri] Yılbaşı oldu. Muharrem ayının birinci gecesi, yani bu gece, Müslümanların yılbaşı gecesidir. Yılbaşı gecemiz mübarek olsun! Bu geceyi ihya etmeli ve saygı göstermeli. Saygı göstermek, günah işlememekle olur. Zilhiccenin son günü ve Muharremin birinci günü oruç tutan, o yılın tamamını oruçlu geçirmiş gibi sevaba kavuşur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur.) [Müslim] İslamiyet'ten önce Araplar, Muharrem'de harp etmek isteyince, o yıl Muharrem ayının ismini, sonraki aya koyarlar, sonraki ayın ismini, Muharrem ayına takarlardı. Böylece haram ay, Muharrem'den bir sonraki ay olurdu. (Bir ayın haramlığını başka aya geciktirmek, ancak kâfirliği arttırır. Kâfirler, böylece sapıtıyorlar. Onlar, Allah'ın haram kıldığı ayların sayılarını denk getirmek için, haram ayı bir yıl helal edip, başka yıl onu yine haram ederler. Böylece, Allah'ın haram kıldığını helal kılmaya çalışırlar) mealindeki, Tevbe suresinin 37. âyet-i kerimesi, ayların yerlerini değiştirmeyi yasak etti. Kur'an-ı kerimde bildirilen ve dinde kullanılan Arabî ayların bir yılı, bir güneş yılından on gün kısadır. Bir yıl sonraki hicri kameri aylar, hicri şemsi ve miladi aylara göre, on gün önce gelmektedir. Bunun için Müslümanların mübarek günleri veya geceleri, şemsi yıllara göre, her yıl on gün önce olur; çünkü mübarek günler, güneş aylarına göre değil, kameri aylara göre yapılır. Dinimiz böyle emretmektedir. İslamiyet'te, güneş yılının ayları içinde sayılı bir mübarek gün yoktur. Doğum günü ve mübarek geceler, hicri yıl ile kutlanır. Bütün ibadetlerde ve dini faaliyetlerde kameri aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri kameri aylara göre tespit edilir. Haccı Allahü teâlânın bildirdiği Zilhicce ayında yapmayıp da, miladi bir ayda, mesela Ocak'ta yapmak, orucu Ramazanda değil de, Şubat'ta tutmak, dini değiştirmek olur. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bu gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Bu geceleri de başka günlere almak, dini değiştirmek olur. Allahü teâlâ, (Bu gecelerde yapılan dua ve tevbeleri kabul ederim) buyuruyor. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Kur'an-ı kerimde kıymet verilen dört ay, Muharrem, Zilkade, Zilhicce ve Recebdir.) [Tevbe 36] İki hadis-i şerif meali de şöyledir: (Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cumadır.) [Deylemi] (Nafile oruç tutacaksan, Muharrem ayında tut. Çünkü o, Allahü teâlânın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, O günde Allahü teâlâ geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün, tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Büyü yapmak küfür müdür? CEVAP: İmam-ı Rabbani hazretleri, (Büyü, küfre en yakın olan haramdır. Büyük günahtır) buyuruyor. İmam-ı Nevevi hazretleri de, (Büyü yaparken, küfre sebep olan kelime ve iş olursa, küfürdür. Böyle bir kelime ve iş olmazsa, büyük günahtır) buyuruyor. Büyü yapmak haramdır. (Büyücü, büyü ile istediğini elbette yapar, büyü muhakkak tesir eder) diye inanmak küfür olur. Allahü teâlâ takdir etmişse, büyü tesir eder, demelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Falcıya, büyücüye inanan Kur'ana inanmamış olur.) [Taberani] (İnsanı helâke sürükleyen şu yedi şeyden sakının: 1- Allah'a şirk koşmak, 2- Sihir yani büyü yapmak, 3- Katillik, 4- Faiz yemek, 5- Yetim malı yemek, 6- Cihadda savaştan kaçmak, 7- Evli ve namuslu bir kadına, zina etti diye iftira etmek.) [Buhari, Müslim] (Büyü yapan, yaptıran ve bunlara inanan, bizden değildir.) [Bezzar] Bir uzvun dörtte biri açılırsa Sual: Namaz kılarken, erkeklerin kolları, dirsekten bilek arasına kadar olan kısmın yarısı açık olsa, namaz mekruh olur mu? CEVAP: Bir uzvun dörtte biri, tamamı hükmündedir. Kol gibi avret olmayan bir uzvun dörtte biri açık olunca namaz mekruh olur. Kadınların kolları da avret olduğu için, bir kolunun dörtte biri açık olursa namazları bozulmuş olur. Abdestte de, başı mesh etmek farzdır. Dörtte biri mesh edilince bu farz yerine gelmiş oluyor. Tamamını mesh etmek ise, sünnet-i müekkededir. Maliki'de yatsı vakti Sual: Maliki'de yatsı namazının son vakti ne zamandır? CEVAP: Maliki'de yatsı namazını şer'i gecenin sonuna [imsak vaktine] kadar kılmak sahih ise de, üçte birinden sonra kılmak günahtır. (S. Ebediyye) Demek ki, zaruretsiz yatsıyı gecenin üçte birinden sonraya bırakmak günahtır. Bir zaruret varsa günah olmaz, imsak vaktine kadar kılınabilir. Gece, akşam ile imsak vakti arasındaki zamandır. Namazda gülmek Sual: Namazda gülmek abdesti bozar mı? CEVAP: Namazda, kendi işitecek kadar gülmek sadece namazı bozar, abdesti bozmaz. Gülümsemek namazı da, abdesti de bozmaz. Kahkahayla gülmek ise, namazı da abdesti de bozar. Şafii mezhebinde ise, kahkahayla gülmek, sadece namazı bozar, abdesti bozmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Guslettikten sonra, menisi gelen erkeğin, tekrar gusletmesi gerekir mi? CEVAP: Dört mezhebe göre de bildirelim: Hanefi'de ve Hanbeli'de; şehvetle yerinden ayrılan meni, herhangi bir sebeple şehvetsiz de çıksa, yine gusletmek gerekir. Bunun için gusletmeden önce, idrar yaparak, meni kalmışsa, çıkarmak gerekir. Şehvetle yerinden ayrılıp, şehvet kesildikten sonra dışarıya atılan meniden dolayı, İmam-ı a'zam ile İmam-ı Muhammed'e göre, gusletmek gerekir. Fetva da böyledir. İmam-ı Ebu Yusuf'a göre gusül gerekmez. Bir zaruret veya bir ihtiyaç halinde, İmam-ı Ebu Yusuf'un kavli ile amel etmek caiz olur. Mesela, misafirlikte veya soğukta gusletmesi zor olan kimse, rüyada ihtilam olurken uyanıp, hemen tenasül uzvunu tutarak meninin çıkmasını önlese, şehveti geçtikten sonra, meni dışarı çıksa gusül gerekmez. Şafii'de; idrar edilmiş olsa bile, meni gelince tekrar gusletmek gerekir. Çünkü Şafii'de, meni şehvetsiz de çıksa yine gusül gerekir. Maliki'de; idrar etmese bile, gusülden sonra meni gelirse, tekrar gusletmek gerekmez. Çünkü meni şehvetsiz çıkınca, Maliki'de gusül gerekmez. Fakat Maliki'yi taklit eden Hanefi cünüp olunca, kendi mezhebinden çıkmamış olduğu için, gusletmeden önce idrar yolunda kalan meniyi çıkarması gerekir. Elin içiyle dokunmak Sual: Maliki'de, erkeğin elinin neresi nereye değerse abdesti bozar? CEVAP: Kendi ön edep yerine, elinin içiyle veya parmak uçlarıyla çıplak olarak dokunan erkeğin abdesti bozulur. Elinin içi denilince parmak araları anlaşılmaz. Avuç içiyle veya parmakların aralarıyla değil, parmakların iç kısmıyla dokununca bozulur. Elin dışı veya parmak aralarıyla dokunmak bozmaz. Emaneti izinsiz kullanmak Sual: Ev sahibinin, kiracıdan aldığı depozitoyu kullanmasında mahzur var mıdır? CEVAP: Depozito, emanet demektir. Emaneti de izinsiz kullanmak caiz olmaz. Bunun gibi, filancaya götürmek üzere emanet bir kilo elma alan kimsenin, verenin rızası olmadıkça, onları yiyip de, daha kalitelisinden alarak, başka elmaları götürmesi caiz olmaz. Emanete hıyanet etmiş olur. Artığı yiyip içmek Sual: Karşı cinsin artığını yiyip içmek caiz midir? CEVAP: S. Ebediyye'de, (Kadının artığını, yabancı erkeğin içmesi ve erkeğin artığını yabancı kadının içmesi, lezzet alacağı için mekruhtur) deniyor. Mesela, bir bardakla su içip yarısını bırakır, diğer yarısını aynı ortamdaki karşı cinsten biri içerse, lezzet alabileceği için mekruh olur. Bir elmayı ısırıp yiyen kimse, yarısını da o ortamda bulunan karşı cinsten birine verirse, lezzet alma ihtimali olduğu için mekruh olur. Hiç lezzet almasa da yine mekruh olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Tasavvuf ehli müctehid idi
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Tasavvuf büyüklerinin bir mezhebe bağlanmadıkları, mutlak müctehid oldukları söyleniyor. Böyle bir şey var mıdır? CEVAP: Tasavvuf büyüklerinin hiçbiri, dört mezhepten ayrılmamıştır. Dört mezhepten ayrılmak, İslamiyet'ten ayrılmak olur. Tasavvuf büyüklerinin hepsi kemâle gelmeden önce bir fıkıh âliminin mezhebinde idi. Mesela Cüneydi Bağdadi, Süfyan-ı Sevri'nin mezhebinde idi. Abdülkadir-i Geylani, Hanbeli; Ebu Bekri Şibli, Maliki; İmam-ı Rabbani, Hanefi ve Harisi Muhasibi Şafii idi. Zamanla mutlak müctehid olanlar oldu. Mutlak müctehid olanlar, dört mezhebin kurucuları gibi müstakil müctehid değillerdir. Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyastan hüküm çıkaran müctehide müstakil müctehid denir. Müstakil olmayıp, mutlak müctehid olan âlimler, hüküm çıkarmakta, mezhebinin imamını taklit etmezler. Bunlara, müctehid-i müntesib denir, imamının yolunda oldukları için onun mezhebinde olduğu söylenir. Bunlar, mutlak müctehiddir. (El-İntibah) Tasavvuf büyüklerinin çoğu müctehid idi. Gazali, Sevri ve İbrahim bin Edhem böyle idi. (Berika) İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbani gibi büyük âlimler, mutlak müctehid idi. Mutlak müctehid, mezhep kurucusu gibi müstakil müctehid değildir. Ancak, mezhep imamlarından farklı ictihadları vardır. Tasavvuf ehlinin mezhebi yoktur demek, mezheplerin hepsini bilir, hepsini gözetir, evla olanı, ihtiyatlı olanı yapar demektir. Bilmeden günah işlemek Sual: Bir günahı bilerek işlemek mi, yoksa bilmeden işlemek mi daha günahtır? CEVAP: Öğrenmesi farz olan bir şeyi, bilmemek özür olmaz, günah olur. Bir hadis-i şerif meali: (Aynı günahı işleyen âlime bir, cahile iki günah yazılır. Âlim, yalnız günahın cezasını; cahil ise, hem günahın, hem de o meseleyi öğrenmemenin cezasını çeker.) [Deylemi] Bir de şu durum var. Cahil bir günahı gafletle işler. Âlim ise kasten işleyebilir. Kasten işlemek daha büyük günahtır. Mesela cahil, kendi bahçesine uzanan komşunun meyvesini yese, buna başkasının meyvesini yemek günahı ile birlikte bu meseleyi öğrenmemek günahı yazılır. Fakat âlim bunu yaparsa, kasten haram işlemiş olur. Bunun cezası, cahilin iki günahından daha ağır olur. Bilerek, kasten günah işlemek, günaha önem vermemek anlamı da taşıyabilir. İki hadis-i şerif meali: (Zebaniler, günahkâr hafızlara, puta tapanlardan daha önce azap yapar. Çünkü bilerek yapılan günah, bilmeyerek yapılandan daha kötüdür.) [Taberani] (İlmiyle amel etmeyen âlim, kıyamette en şiddetli azaba maruz kalır.) [Beyheki] Demek ki, hem bize lazım olan bilgileri öğrenmemiz, hem de bunlarla amel etmemiz gerekir. Eshabın hepsi evliya idi Sual: Eshabın hepsi evliya ve müctehid mi idi? CEVAP: Evet, Eshab-ı kiramın hepsi derin birer müctehid idi. Tasavvuf marifetlerinde de birer derya idiler. Yani hepsi büyük evliya idi. Bu bilgilerinin hepsini, Resulullahın mübarek cemalini görmekle ve kalblere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle, az zamanda edindiler. Bu, Peygamber efendimizin mucizelerindendir. Yabancı ülkeye gönderdiği elçiye, bir teveccüh etmekle, o sahabi, o ülkenin lisanını hemen öğrenirdi. Allahü teâlâ, Eshab-ı kiram için, (Seçilmiş ümmet) tabirini kullandı. Hepsinden razı olduğunu bildirdi. Hepsini Cennete koyacağına söz verdi. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Her kap içindekini sızdırır
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: İnanmak, basit bir olay değildir. Hele, inandıktan sonra imanını devam ettirmek ve imanlı olduğu için uğradığı belalara sabredebilmek çok zordur. Bu, niçin böyledir? Tarih boyunca, insanların çoğu inanmamış; bunlar inanmamakla kalmamış, her türlü imkân ve vasıtalarla inananlara zulmetmeyi kendilerine görev bilmişlerdir. İmam-ı Gazali hazretleri bütün insanları dört gruba ayırıyor: Birincisi, parayı ilah edinenler. Bunların para ve menfaat için yapmayacakları kötülük yoktur. Para için ölür ve öldürürler. İkinci gruptakiler, zalimlerdir, zulmetmekten zevk alırlar. Can yakmak, onların gıdası ve şiarıdır. Üçüncü gruptakiler, bozgunculardır. İnsanların arasını açmak, aralarında laf taşımak, onların arasına fitne sokmak için ömür tüketirler. Dördüncü gruptakiler ise, bu üç gruptan olmayan; bu çirkin ve zemmedilen ahlâkları taşımayan temiz Müslümanlardır. İşte dünya, bütün insanlık tarihi boyunca, insanların büyük çoğunluğunu teşkil eden bu üç grup kötü ahlâklıyla, bir avuç iyinin kavgasına sahne olmaktadır. Bu durum, kıyamete kadar böyle devam edecektir. Allahü teâlânın âdet-i ilahisi budur, böyle yapmakla imanın ve inananların şerefini artırmıştır. İnananları hiç zulme uğratmasa, tam tersine Cennet misali bir hayatla yaşatsaydı, imanlarının nurları zahir olsaydı, o vakit bütün insanlar inanacaktı! Böyle bir iman, ind-i ilahide makbul değildir; zira bu insanlar gayba değil, gördüklerine ve kendi menfaatlerine iman etmiş oluyorlar. Menfaatlerini ilah ediniyorlar. Onun içindir ki, dünyada iyilerle kötüler karıştırılmış; bir arada yaşamaları ve her kap içindekini sızdırarak, bu mücadeleyi vermeleri murat edilmiştir. Bundan dolayıdır ki, Müslümanlık sıkıntı yoludur. En büyük sıkıntıyı, Peygamberler ve Allahü teâlânın sevgili kulları çekmiştir. Mümine iki şey verilmiştir ki; bu yüzden her hâl ve şartta, hiçbir şeye şikâyete hakları yoktur. Birincisi, ehl-i sünnet vel-cemaat itikadı, İkincisi, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu tanıması ve onu sevmesidir. Kim olduğunuza değil, kiminle olduğunuza bakılacaktır. Kişi sevdiğiyle beraberdir. Dünyada en zor iş karar vermektir. Evet denilecek yerde hayır denirse veya hayır denilecek yerde evet denirse, sonu felaket olur. (La ilâhe illallah Muhammedün Resulullah) kelimesinin söylenmesi çok kolay, ecri çok büyüktür. Asırlardır, insanların bir kısmı bu kelimeyi söyletmemek, bir kısmı da, söyleterek onları dünya ve ahiret saadetine kavuşturmak için öldüler. Söyletmek için ölenler Cennete, söyletmemek için ölenler Cehenneme gittiler. Kalb kırmayın, insanları incitmeyin! Değil müminin, kâfirin bile kalbini incitmeye hakkımız yok. Kalb Allahü teâlânın komşusudur, ev sahibine eziyet edince komşusu da incinir. Kimseyle tartışmayın. Münakaşa dostun dostluğunu giderir, düşmanın düşmanlığını artırır. Müminler dua ederler. Fasıklar ve münafıklar dedikodu ederler. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kur'an-ı kerimi okumak mı, yoksa dinlemek mi daha çok sevabdır? CEVAP: Kur'an-ı kerimi okumak sünnet, dinlemek ise farz-ı kifayedir. Sünnetin sevabı, farzın yanında denizde damla bile değildir. Din kitaplarında bildiriliyor ki: 1- Kur'an-ı kerimi dinlemek farz-ı kifayedir. İş gören, uyuyan ve camide namaz kılan veya vaaz veren yanında, yüksek sesle, Kur'an-ı kerim okumaya başlamak günahtır. (Redd-ül-muhtar) 2- Camiye girince tehıyyet-ül-mescid olarak, iki rekât namaz kılmak, sünnettir. Kur'an-ı kerim okunuyorsa, sünnet olan bu namaz kılınmaz. Çünkü Kur'an-ı kerimi dinlemek farzdır. Farz-ı kifaye için dahi, sünneti terk etmek evladır. (Eşbah şerhi) 3- Kitap okuyan veya iş yapan yanında Kur'an-ı kerim okumaya başlamak, onlar dinlemezse günah olur. Birinin okuyup, başkalarının sessizce dinlemeleri gerekir. İşi olanların dinlemeden işlerine gitmeleri günah olmaz. Kur'an-ı kerimi dinlemek, farz-ı kifayedir. (Halebî-yi kebir) Farz-ı kifaye, bir kişi onu yapınca, diğerlerinden bu mesuliyet kalkar demektir. Yani bir kişi okunan Kur'an-ı kerimi dinlerse, başkaları dinlemeyip işlerine gidebilir, onlara günah olmaz. Ama orada dururlarsa dinlemeleri gerekir. Kur'an-ı kerim okuyanı dinleyenler varsa, onların farz işlemelerine sebep olduğu için, Kur'an okuyan ayrıca sevaba kavuşur. Fatiha okumak Sual: S. Ebediyye'de, (Farzların 3. ve 4. rekâtlarında Fatiha okumak sünnettir. Vacib diyenler de olmuştur) deniyor. Yani üçüncü veya dördüncü rekâtlarda hiçbir şey okumadan, biraz bekleyip rükû'a eğilsek namaz sahih olur mu? CEVAP: Sünnet dendiğine göre sünneti terk etmek mekruh olur. Vacib diyen âlimlere göre ise, Fatiha okumadan kılınan namazın iadesi vacib olur. İftitah tekbiri Sual: Bir hadis-i şerifte, (Yedi kat yer ve yedi kat gök kâğıt olsa, deryalar mürekkep olsa, bütün ağaçlar kalem olsa, bütün melekler kâtip olsa ve kıyamete kadar yazsalar, yine imam ile alınan iftitah tekbirinin sevabını yazamazlar) buyuruluyor. İftitah tekbirine yetişmek için, imama en son ne zaman uymamız gerekir? CEVAP: İmam Fatiha'yı bitirmeden yetişen, İftitah tekbirine yetişmiş sayılır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İslamiyet'in emretmediği bir şeyi ibadet olarak, sevab kazanmak niyetiyle yapmak bid'at olduğuna göre, mevlid okumak bid'at değil midir? CEVAP: Hadis-i şerifte, (Beni övmek ibadettir) buyuruluyor. Resulullahı övmek, bid'at değil ibadettir. Mevlid kandilinde, Peygamber efendimizin doğum zamanlarında görülen halleri, mucizeleri okumak, dinlemek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da bir yere toplanıp, birbirlerine anlatırlardı. Mevlid okunurken bid'atler işlenmesi, mevlidi ibadet olmaktan çıkarmaz. Bugünkü şekliyle yapılan mevlid cemiyetlerinin çoğu bid'attir. Kadın erkek karışık oluyor, hatta teganni yapılıyor. Mevlide Kur'an-ı kerimden daha çok öncelik tanınabiliyor. Çalgı eşliğinde okuyanlar da var. Bunları ibadet olarak görmek yanlıştır. Bu yanlışlara bid'at denecek yerde, mevlidin aslına bid'at demek yanlış olur. Nitekim devir iskat işine de bid'at diyenler oluyor. Bugünkü yapılış şekli bid'at diye, devir iskat yapmak bid'attir demek uygun olmaz. Mevlide bid'at diyenler, (Bugünkü mevlidlere çok bid'at karıştırılıyor) deseler doğru olur; ama Vehhabiler işin aslını inkâr ediyorlar. Peygamber efendimizin övülmesine tahammül edemiyorlar. "Arap olayım" demek Sual: (Anladıysam Arap olayım) demek küfür olur mu? CEVAP: Bu sözü din düşmanları çıkarmıştır. Arap, güzel demektir; siyah, zenci demek değildir. Bugün Arap denilen kimseler Arap değil, çoğu fellah, kimileri de zencidir. Zengibar'dan, Habeşistan'dan gelenlere de, kasıtlı olarak Arap demişlerdir. Peygamber efendimiz Arap idi. Araplar beyaz, buğday benizli olur. Bilhassa Peygamberimizin sülalesi beyaz ve çok güzel idi. Günümüzde de bu mübarek soydan gelen seyyidler var, hiçbiri zenci değildir. Peygamberimizin vefatında, Eshab-ı kiramın hepsi, sonra da evlatları, İslamiyet'i dünyaya yaymak için, Arabistan'dan çıktı. Asya'nın ötelerine, Afrika'ya, Kıbrıs'a, İstanbul'a, her yere dağıldı. Allah'ın dinini, Onun kullarına tanıtmak için canlarını feda ettiler. Bu geniş topraklar, o mübarek şehitlerle doludur. Sultan II. Abdülhamid Han'ın amirallerinden Eyüp Sabri Paşa, Mirat-ül-haremeyn kitabında, Mekke şehrinde, iki Arap evinin kalmış olduğunu yazmaktadır. Bugün ise hiç yoktur. Bugün, kendilerine Arap denilen kimselerin yanlışlıkları ve sapıklıkları yüzünden Arap kelimesine hakaret etmek yanlış olur. Seyyidler Arap'tır. Genelde, İslamiyet'i kötülemek için Arap kötülenmektedir. İslamiyet'i kötülemek için, dinin emirlerine gericilik denmesi gibidir. Bu oyuna gelmemelidir. Dinimizde ırk üstünlüğü yoktur. Ama bazı milletler, diğerlerinden daha faziletli olabilir. Bunun için Peygamber efendimiz, (Müslüman Arab'ı sevmek imandandır) buyuruyor. (İ. Neccar) Ebu Cehil gibi dinsiz Arab'ı sevmemek de, imandandır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kadınların örgülü saçlarını abdestte ve gusülde çözmeleri gerekir mi? Maliki'yi veya Şafii'yi taklit edenlerin durumu farklı mıdır? CEVAP: Hanefi mezhebinde şöyledir: Abdestte; örgülerini çözmeden saçlarını mesh edebilir. Sarkan saçlar mesh edilmez. Gusülde; saçları örgülü kadının, yalnız saç diplerini ıslatması farzdır. Örgülü saçın dipleri ıslatılabilirse, örgüyü yıkamak gerekmez. Saç dipleri ıslanmazsa, örgüyü açmak gerektir. Örülmemiş saçların ise, her tarafını da yıkamak farzdır. (Redd-ül muhtar) Maliki mezhebinde şöyledir: Abdestte; örülü saç çözülmez. Sarkan saçlar da mesh edilir. Gusülde; saç dipleri ıslanmazsa, örgüyü açmak gerekir. Örülmemiş saçların her tarafını da yıkamak farzdır. Eğer sık örülü saçın diplerine su gitmezse, çözülüp her tarafını hilallemek farzdır. (El-mukaddemet-ül-izziyye) Şafii mezhebinde şöyledir: Abdestte; örgüyü çözmeden mesheder. Gusülde; örgülü saçı çözüp, arasını ıslatması farzdır. (İslam Ahlakı) Hanbeli mezhebinde şöyledir: Abdestte; örgüyü çözmek gerekmez. Gusülde; saç örgülerini çözmek, cünüplük için sünnet, hayız için farzdır. (Mezahib-i erbea) Zina ve nikâh Sual: Zina edenin nikâhına zararı olur mu? CEVAP: Nikâhına zararı olmaz. Fakat zina en büyük günahlardandır. Bir âyet-i kerime meali: (Zinaya yaklaşmayın! O; hayâsızlık, çirkin, aşağı bir iş, kötü bir yoldur.) [İsra 32] Buradaki yaklaşmayın demek, zinaya götürecek sebeplerden, hareket ve işlerden sakının, namahremleri düşünmeyin, onlarla konuşmayın, onların seslerini dinlemeyin, onlara bakmayın, onlarla tokalaşmayın demektir. Üç hadis-i şerif meali de şöyledir: (Allah indinde, zinadan büyük günah yoktur.) [R. Nasıhin] (Kötülükten korunmak için, nikâhlı yaşayın ve iffetli olun!) [İbni Asakir] (Başkasının karısını kızını ayartan bizden değildir.) [Hâkim, İ. Ahmed] Zina eden namussuzun yakınları da, namussuzluğa düşebilir. İki hadis-i şerif meali: (Siz iffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur.) [Hâkim, Taberani] (Zina eden, aynı şeye maruz kalır.) [İ. Neccar] (Yakınları da zinaya bulaşır.) "Bayramın mübarek olsun" Sual: Bayramlar, kandil geceleri, cuma günleri zaten mübarek değil mi, niye (Mübarek olsun) deniyor? CEVAP: Evet, mübarektir. Bayramın, kandilin veya cuman mübarek olsun demek, bu günler senin için hayırlara vesile olsun, yaptığın ibadetler makbul olsun, günahların affolsun anlamında çok güzel bir duadır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Hazret-i Osman'a niçin zinnureyn deniyor? CEVAP: İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Hazret-i Osman, vilayet ve nübüvvet yüklerini taşıdığı için, kendisine zinnureyn [iki nur sahibi] denir. [Resulullahın iki kızıyla evlenmek şerefine kavuştuğu için de, zinnureyn denir.] Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer nübüvvet, Hazret-i Ali vilayet yükünü taşımaktadır. (1/251) Bir bakımdan üstünlük Sual: Hazret-i Osman'ın iki nur sahibi olması, ilk iki halifeden üstün olduğunu göstermez mi? CEVAP: Hayır, üstün olduğunu göstermez. İmam-ı Rabbani hazretleri (Bir bakımdan üstünlük, her bakımdan üstünlük değildir) buyurmuştur. Birkaç örnek verelim: Hazret-i Ali'nin, Resulullaha akraba olmak şerefi, büyük bir üstünlüktür. Fakat bu şeref, (Fadl-i külli) yani her bakımdan üstün olmayı göstermez. Bunun gibi, Hazret-i Ali için, (Sen bendensin, ben de sendenim) gibi hadis-i şerifler, akrabalık şerefini göstermektedir. Çünkü Hazret-i Abbas için ve Ebu Leheb'in kızı Dürre için de böyle buyrulmuştur. Böyle sözler, (Fadl-ı cüz'i)yi, yani her bakımdan değil, bir bakımdan üstünlüğü gösterir. (Hamamda bir aslan gördüm) demek gibidir. Hamamda aslan gibi kuvvetli bir insan görmüş olduğunu bildirmektedir. Yoksa dişleri, pençesi ve yelesi aslanınkiler gibi demek değildir. (Kurret-ül ayneyn) Hazret-i Ali, her ne kadar, Hazret-i Ebu Bekir'den başka, herkesten önce Müslüman oldu ise de, o zaman, çocuk olduğu, malsız olduğu için, Resulullahın evinde ve hizmetinde olduğu için, onun önce iman etmesi, başkalarının iman etmesine, ibret almalarına ve kâfirlerin bozguna uğramasına sebep olmadı. Hâlbuki diğer üç halifenin imana gelmeleri, İslam'ı kuvvetlendirdi. İmam-ı Ali ve çocukları, Resulullahın en yakın akrabası ve Resulullahın mübarek kanından oldukları için, Sıddık-i ekberden ve Faruk-ı azamdan daha üstün denilebilir ise de, bu üstünlükleri, her bakımdan üstünlük demek değildir. Her bakımdan, o büyüklerin önünde olmalarını sağlamaz. Hızır aleyhisselamın, Musa aleyhisselama birkaç şey öğretmesine benzer. [Kan bakımından daha yakın olan, daha üstün olsaydı, Hazret-i Abbas, Hazret-i Ali'den daha üstün olurdu. Kan bakımından çok yakın olan Ebu Leheb'de ise, hiçbir şeref ve hiçbir üstünlük yoktur.] Kan bakımından yakın olduğu için, Hazret-i Fatıma, Hazret-i Hatice ile Hazret-i Aişe'den daha üstündür; fakat bir bakımdan üstünlük, her bakımdan üstün olmasını göstermez. Hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre, bu üçü ile birlikte, Hazret-i Meryem ve Hazret-i Asiye, dünya kadınlarının en üstünüdür. (Fatıma, Cennet hatunlarının üstünüdür. Hasan ve Hüseyin de, Cennet gençlerinin yüksekleridir) hadis-i şerifi, bir bakımdan üstünlüğü gösterir. (H.L.O.İman) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İman ile İslam, Mümin ile Müslüman aynı mıdır, ayrı mıdır? CEVAP: İman, sözlükte, bir kimseyi tam doğru sözlü bilmek, ona inanmak, korkusuz olmak demektir. İslam ise, teslim olmak ve kurtulmak demektir. İman, Amentü'de bildirilen altı esasa inanmak ve Allahü teâlâ tarafından bildirilen emir ve yasakların tamamını kabul etmek, beğenmek ve inandığını dil ile de söylemek demektir. Dinimizdeki hükümlerin tamamına İman ve İslam denir. Hepsi kısaltılarak, Amentü'de altı madde haline getirilmiştir. Amentü'de bildirilenlere inanana Mümin veya Müslüman denir. İman ve İslam birdir. İman sadece inanmak, İslam da uygulamak olsa idi, İslam'ın şartı beş değil dört olurdu. Birinci şart Kelime-i şehadet getirmek yani inanmak, ötekiler ise ameldir. Hepsine birden İslam'ın şartı deniyor. İman edip de diğer dört şartı da yapana, Müslüman deniyor. Amel edilecek, yani kalb ile ve beden ile yapılacak ve sakınılacak şeylere, İslamiyet denir. İman, kalb ile olur. İslam, kalb ve lisan ile birlikte olur. İman kalbe mahsustur. İslam ise, kalbin, lisanın ve bedenin umumuna şamildir. Kalbdeki iman ile kalbdeki İslam birbirlerinin aynıdır. İman muma benzer, dinin emir ve yasakları mum etrafındaki fener gibidir. Mumla birlikte fener de, İslamiyet'tir. İmansız, İslam olamaz. İslam olmayınca, iman da yoktur. İman eden, Allahü teâlânın emirlerine teslim olur, yani Müslüman olur. Kısacası, her mümin Müslümandır; her Müslüman, mümindir. İman ve amel bilgilerine İslamiyet denir. Mealden din öğrenmeye kalkan bazı din cahilleri, Hücurat suresinin 14. âyetini yanlış anladıkları için, iman ayrı, İslam ayrı diyorlar. Bu âyet-i kerimede; ganimet hevesiyle Müslüman görünen bazı Bedeviler, sadaka almak için, (Biz iman ettik) dedikleri zaman, onlara, (Hayır siz iman etmediniz, kalben tasdik etmediniz, kılıç korkusundan ve İslam nimetinden faydalanmak için Müslüman göründünüz. İman ettik demeyin, size teslim olduk, boyun eğdik deyin) buyurulduğu bildirilmektedir. Meallerde ise şöyle bildiriliyor: (Bedevîler inandık dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama İslâm olduk deyin.) Bu meal açıklanmazsa iman ile İslam'ın ayrı olduğu zannedilir. İslam olmak, kelime anlamı itibariyle, teslim olmak, boyun eğmek, anlaşmayı kabul etmek demektir. Sadece İslam kelimesinin anlamı bilinse, bu yanlışlığa düşülmez. Nabekâr Sual: Dedem bana nabekâr diye takılıyor. Bu ne demektir? CEVAP: Faydasız, işe yaramaz, serseri, haylaz, avare, işsiz güçsüz gibi anlamları vardır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Aşure Günü ve Gecesinin önemi nedir? CEVAP: Muharrem ayının onuncu günü, yani bugün Aşure Günüdür. Muharrem ayı, Kur'an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Allahü teâlâ, birçok duaları Aşure Günü kabul etmiştir. Hazret-i Âdem'in tevbesinin kabul olması, Hazret-i Nuh'un tufandan kurtulması, Hazret-i Yunus'un balığın karnından çıkması, Hazret-i İbrahim'in ateşte yanmaması, Hazret-i İdris'in canlı olarak göğe çıkarılması, Hazret-i Yakub'un oğlu Hazret-i Yusuf'a kavuşması, Hazret-i Yusuf'un kuyudan çıkması, Hazret-i Eyyüb'ün hastalıktan kurtulması, Hazret-i Musa'nın Kızıldeniz'i geçmesi, Hazret-i İsa'nın doğumu ve ölümden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması Aşure Günü oldu. Aşure Günü yapılması iyi olan işler: 1- Bugün oruç tutmak sünnettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Aşure Günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi] (Aşure Günü oruç tutan o yıl tutamadığı [nafile] oruçlarının sevabına kavuşur.) [Deylemi] (Aşure Günü orucunu, önceki veya sonraki günle birlikte tutarak Yahudilere muhalefet edin.) [İ. Ahmed] (Yalnız Aşure günü oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla tutmalı!) 2- Sıla-i rahim yapmalı. Yani akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini almalı. Hadis-i şerifte, (Sıla-i rahmi terk eden, Aşure günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa'nın sevabı kadar ecre kavuşur) buyuruldu. (Şir'a) 3- İlim öğrenmeli! Hadis-i şerifte, (Aşure günü, ilim öğrenilen veya zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer) buyuruldu. Bu gece ilim olarak, ehl-i sünnete uygun bir kitap, [mesela İslam Ahlakı veya Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye] okumalıdır. Ayrıca Kur'an-ı kerim okumalı, kazası olan kaza namazı kılmalı. (Şir'a) 4- Sadaka vermek sünnettir, ibadettir. Hadis-i şerifte, (Aşure günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud Dağı kadar sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir'a) Bugün, aşure pişirmeyi ibadet sanarak aşure pişirmek, günahtır. Aşurenin bugüne mahsus ibadet olmadığını bilerek, bugün aşure veya başka tatlı yapmak günah olmaz, sevab olur. Bu inceliği iyi anlamalı. 5- Çok selam vermeli. Hadis-i şerifte, (Aşure Günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir'a) 6- Çoluk çocuğunu sevindirmeli. Hadis-i şerifte, (Aşure Günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur) buyuruldu. (Beyheki) 7- Gusletmeli. Hadis-i şerifte, (Aşure Günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir) buyuruldu. (Şir'a) [Bu sevablar, itikadı düzgün olan, namaz kılan ve haramlardan kaçan mümin içindir.] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Zulmeti temizlemenin yolu...
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Âhir zamanda bütün dünyayı küfrün zulmeti kaplar. Herkes bu havayı teneffüs etmeye mecbur olur. Bu pisliği çıkarmanın, bundan kurtulmanın yolu, birkaç arkadaş bir araya gelince, dinden, imandan, Allahü teâlânın sevgili kullarından bahsetmektir. Böyle yapınca bu pislik çıkar, insan temizlenir, rahatlar. Peygamber efendimiz dört büyük halifeyle mahşerde beraberken, bir grup günahkâr Müslüman karşılarında bulunurlar. Hazret-i Ebu Bekir, (Yâ Rabbi bu günahkâr kulların içinde doğru sözlü olanlar varsa bunları affet) der ve doğru sözlü olan günahkârlar affolur. Sonra Hazret-i Ömer, (Yâ Rabbi bu günahkâr kulların içinde adaletli olanlar varsa bunları affet) der ve adaletli olan günahkârlar affolur. Sonra Hazret-i Osman, (Yâ Rabbi bu günahkâr kulların içinde hayâ sahibi olanlar varsa bunları affet) der ve hayâ sahibi olan günahkârlar affolur. Sonra Hazret-i Ali, (Yâ Rabbi bu günahkâr kulların içinde mert olanlar varsa bunları affet) der ve mert olan günahkârlar affolur. Sonra Peygamber efendimiz, (Yâ Rabbi fakir olan kullarını affet) der ve fakirler dâhil hepsi affolur. Rabia-i Adviyye hazretleri, çok çile çekti. Ama o çileden sonra da evliya oldu. İnsanlar çileyi, üzüntüyü sevmiyor. Hâlbuki ilaç orada! İlacı kimse sevmez. Ama ilaç acı da gelse, kurtulmak için şarttır. Allahü teâlânın en razı olduğu kul, kullarını üzmeyendir. Onlara yük olmayandır. İnsan faziletler sahibi olup, faziletler dilinden dökülüyorsa, hâli bu söylediklerine uymuyorsa, o tehlikelidir. Hem kendi için, hem başkası için! İnsanlar, örnek insan ararlar. Ona kendini benzetmek, onun gibi olmak, onu örnek kabul etmek, ona saygı duymak... Bu, insanın tabiatında vardır. Örnek insan, fedaidir. Feda etmiştir kendisini, insanlar için, dinimiz için... Her bakımdan kendisini feda etmiştir. Artık o, kendisi için yoktur. İnsanlara hizmet için vardır. İşte böyle mübarek insanlar, cünun [delilik] derecesinde kendilerini vakfettiler, hiçbir şey düşünmediler. Yalnız Allahü teâlâyı ve Onun dinini düşündüler. Onun kullarına bu nimeti ulaştırmayı düşündüler. Ancak bu şekilde, İslamiyet bize kadar sağlam olarak geldi. İslamiyet fedakârlık ister, vefakârlık ister, çile ister. Kelime-i tevhid bütündür. Herkes Allah diyor. Kâfirler de, zorda kalınca Allah diyor. Ama Muhammed (aleyhisselam) demiyor. O zaman da iman olmuyor! Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Başka bir mezhep hangi hallerde taklit edilir ve telfik nedir? CEVAP: Zaruret olmasa da, bir ihtiyaç olunca, başka bir mezhebi taklit caiz olur. Kendi mezhebine göre yapılamayan bir işi, başka bir mezhep taklit edilerek yapılırken, o mezhebin o konudaki şartlarını da yapabildiği kadarıyla yerine getirmek, yani farz ve müfsitlerine riayet etmek şarttır. Harac [güçlük] olmadan ve şartlarını gözetmeden taklit ederse, buna telfik denir ki, caiz değildir. (Tahtavi) Hanefiler için birkaç örnek: 1- İhtiyaç halinde her konuda taklit caiz olur. Hanefi mezhebinde olanların, harac [güçlük] olunca, mesela doktor ameliyatta, öğrenci imtihanda, güvenlik görevlisi nöbetteyse, kadın emzikli veya istihazalıysa, abdesti bozan özürlerde, hastalıkta yahut abdest ve teyemmüm için zorluk çekenlerin, âmânın, yer altında çalışırken, namaz vaktini anlamakta aciz olanın, canından, malından veya namusundan korkanın, maişetine zarar gelecek olanın, mukimken de, Hanbeli mezhebini taklit edip, iki namazı cem ederek kılmaları caiz olur. 2- Evli karı kocanın, bir kere süt emerek, sütkardeş oldukları meydana çıkınca, diğer 3 mezhepten birini taklit edip, evliliğe devam edebilirler. Diğer 3 mezhepte, 5 kere doya doya emmek gerekir. 3- Annesiyle, kızıyla, kayınvalidesiyle hürmet-i müsahere olunca, Şafii veya Maliki mezhebi taklit edilerek nikâhları yapılır ve evliliklerine devam ederler. 4- Seferde, ihtiyaç olunca, diğer üç mezhepten biri taklit edilerek iki namaz cem edilebilir. 5- Semavi özür halinde, mesela ishalini tutamayan, çıbanından veya yarasından kan akan, ağrıyla gözünden yaş gelen, burnu kanayan, kulağından irin akan, makatından solucan çıkan, idrarını tutamayan, basurundan kan, fistülünden, göbeğinden akıntı çıkan, elde olmadan gaz kaçıran, ağız dolusu kusan kimsenin, abdestinin bozulmaması için Maliki'yi taklit etmesi sahih olur. Şafiiler için birkaç örnek: 1- Hacda, karşı cinse dokununca abdestin bozulmaması için Hanefi'yi taklit caiz olur. 2- Sekiz veya üç sınıf bulunmayınca, Hanefi'yi taklit ederek zekât vermek sahihtir. 3- Bir genç, bir kızı kaçırsa, nikâh için kızın babasının veya velisinin izin vermesi şarttır. Bu mümkün olmayınca, nikâh yapabilmeleri için Hanefi'yi taklit etmeleri caiz olur. 4- Bir doktor, kadın hastaları muayene ederken abdestinin bozulmaması için, muayene esnasında Hanefi veya Maliki mezhebini taklit etmesi caizdir. 5- Kalabalık insanların bulunduğu çarşıda, pazarda, otobüslerde, karşı cinse dokununca abdestin bozulmaması için Hanefi veya Maliki taklit edilebilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Musa Carullah, (Fıkıh kitapları yazılırken, ibadetlerde azabı ve sevabı esas tutarak İslamiyet'i sosyal bir din olmaktan mahrum bırakmışlar. Şu çok günah diyecek yerde, ibadetlerin faydalarını, hikmetlerini anlatsalardı, sevab ve azap yerine akıl ve zekâyı koysalardı, İslamiyet sosyal bir din olmaktan mahrum olmazdı) diyor. Bu sözde doğruluk payı yok mu? CEVAP: Musa Carullah reformcudur, dini değiştirmek istiyor. Onun sözünün hiç önemi olmaz. İbadetlerin dünyevi faydalarını, hikmetlerini, Allahü teâlâ kasten bildirmedi. O zaman faydasını anlayıp emri yapınca, Allah'ın emri için değil, o ibadetin faydası için yapılmış olur. Bu da ibadet olmaz. İslamiyet'e uymaya, ibadet etmek denir. Müslümanlar, Allahü teâlâ emrettiği için, vazifeleri olduğu için ibadet eder. İslamiyet'in emirlerinde ve yasaklarında, kulların dünyaları ve ahiretleri için nice faydalar bulunmakla beraber, ibadet ederken Allahü teâlânın emri olduğunu, kulluk vazifesi olduğunu niyet etmek, düşünmek lazımdır. Böyle düşünmeden yapılan iş, ibadet olmaz. Din ile ilişiği olmayan basit bir iş olur. Mesela namaz kılan kimse, Allahü teâlânın emrini yerine getirmeyi ve kulluk vazifesini yapmayı niyet etmeyip, namazın bir jimnastik, beden terbiyesi olduğunu düşünerek kılarsa namazı sahih olmaz. İbadet yapmış olmaz. Spor yapmış olur. Oruç tutanın da, yalnız mideyi dinlendirmeyi, perhiz yapmayı düşünmesi, orucun sahih ve makbul olmamasına sebep olur. İbadetleri âdetten ayırmak için, dünya menfaatlerini yani ibadetlerin ne gibi bize dünya faydası getireceğini düşünmemek şarttır. Allah için ve ahiret menfaati için yapılan şeyler, ibadet olur. Dünya menfaati için yapılan şeyler, âdet sayılır. İbadet etmek, dünya menfaatleri üzerine kurulmaz. Üç âyet-i kerime meali: (Ahiret için çalışanların kazançlarını artırırız. Dünya menfaati için çalışanlara da, [sağlık, para, şöhret gibi] dünya nimetlerini veririz; fakat ahirette bunların eline bir şey geçmez.) [Şura 20] (Menfaatleri ve lezzetleri çabuk geçen, tükenen dünyayı isteyenlerden, dilediğimize, istediğimizi veririz. Ahiret menfaatleri için çalışan müminlerin mükâfatları boldur.) [İsra 18,19] (Yalnız dünya için yaşamak, eğlenmek isteyenlerin çalışmalarının karşılığını, hiçbir şey esirgemeden [sağlık, para, makam, şöhret gibi] bol bol veririz. Bunlara ahirette yalnız Cehennem ateşi vardır. Emekleri hep boşa gider. Yalnız dünya için yaptıkları işlerine, ahirette bir karşılık verilmez.) [Hud15, 16] Üç hadis-i şerif meali de şöyledir: (Her iyilik, niyetine göre değerlendirilir.) [Buhari] (Allah'tan başkası için, kim ne işlediyse, karşılığını git ondan iste denilecektir.) [İbni Mace] (Allahü teâlâ, ahiret için yapılan iyiliklere dünyada da mükâfat verir; fakat yalnız dünya için yapılan işlere, ahirette hiç mükâfat vermez.) [F. Bilgiler] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İbadetlerin hikmetleri -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Dinin emir ve yasaklarının ahiretteki faydalarıyla birlikte dünyadaki faydalarını, sosyal iyiliklerini de düşünmek yasak değildir. Hatta bu faydaları, zamanın yeni bilgileriyle açıklayarak anlatmak, din adamlarının vazifesidir. Fakat bu işin yeri, fıkıh kitapları değildir. Çünkü fıkıh ilmi, Müslümanlara dinî vazifelerini öğretir. Usul-i fıkıh da, bu vazifelerin dört ana kaynaktan nasıl çıkarıldığını gösterir. İslamiyet üzerine yürütülecek sosyal düşüncelerin ise Müslümanlardan ziyade, din düşmanlarına karşı bir savunma silahı ve yarış aracı olarak hazırlanması gerekir. İslamiyet'in emir ve yasaklarının, dünyada olan faydalarını ve iyiliklerini Müslümanların da bilmesi elbette faydalıdır. Ancak, Müslümanların yalnız bilmekle kalması lazım olup, ibadetleri dünya faydaları üzerine bina etmek derecesine gelmemelidir. Böyle olursa, ibadetler bozulur. İslamiyet'in istediği vazifelerde, dünya için ne kadar fayda bulunursa bulunsun, bunları yalnız Allahü teâlânın emri olduğu için ve ahirette, azaptan kurtulmak için yapmak lazımdır. Böyle niyet olunca, dünya faydalarının ayrıca düşünülmesi de, zarar vermez. Dinin emir ve yasaklarının dünyadaki faydaları, iyilikleri pek açık olmasına rağmen, Cennet ve Cehenneme inanan, dünya menfaatlerini hatırına bile getirmez. Ahiretteki sonsuz saadetler ve sonsuz felaketler karşısında dünyanın gelip geçici zevk ve acılarının zaten hiç değeri yoktur. İnsanların, sağlam ve rahat, neşeli yaşamaları ve ahirette sonsuz mutluluğa kavuşmaları için Allahü teâlâ, insanlara gerekli bütün nimetleri yarattı. Bunlardan nasıl yararlanacağımızı, nasıl kullanacağımızı, Peygamberleri aracılığıyla gönderdiği kitaplarında bildirdi. Bu bilgilere, din denir. İslamiyet'in koyduğu kurallar, sadece ahirette değil, dünyada da rahat içinde yaşamaya sebep olur. Bir ateist bile, İslam ahlakına uygun yaşarsa, dünyada rahat ve huzur içinde olur. Mesela, bir eczanede yüzlerce ilaç vardır. Her ilacın kutusunda tarifesi vardır. İlacı, tarifeye uygun kullanan, yararını, tarifeye uymayan zararını görür. Yeni bir makine, cihaz imal edilince, içine prospektüsü [tanıtım yazısı, tarifesi] konur. O cihazı yapan, aletin sağlıklı çalışabilmesi için nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilir. İnsanları yoktan yaratan da, onun sağlıklı çalışabilmesi için ne yapması gerektiğini elbette bilir. Kur'an-ı kerimde, (Yaratan hiç bilmez mi?) buyuruluyor. (Mülk 14) İşte, İslam ahlakına uygun yaşayan insan, inanmasa bile Allah'ın yarattığı nimetlerden fayda görür. Branşında uzman olan bilim adamı, incelediği zaman İslamiyet'in o hususta bildirdiği kuralın faydalarını bulur. Yabancı bir bilim adamı diyor ki: (Namazdaki hareketler beden için çok faydalı jimnastik hareketleridir. Gün gelecek, doktorlar bunu reçetelerine yazacaklardır.) İbadet, kul için dünyada ve ahirette fayda, haram da, zarar demektir. Buna rağmen emir ve yasakları fayda ve zarar üzerine bina etmeye çalışmak, Allah'a ve Resulüne yani dine inanmamak hastalığından ileri gelmektedir. Zaten imtihan buradadır. Kim Allah için yapacak, kim nefsi için? Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İtikatta ve amelde mezhep
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İtikatta ve amelde kaç hak mezhep vardır? CEVAP: İtikatta hak fırka tektir. O da, ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Bu fırka, amelde dört hak mezhebe ayrılmıştır. Bunlar, Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli'dir. Her mezhebin içinde müctehidler vardır. Mesela Hanefi'de, İmam-ı azam, İmam-ı Ebu Yusuf ve İmam-ı Muhammed gibi. Bunlar Hanefi mezhebinin usul ve kaidelerine aykırı olmadan, farklı ictihadlarda bulunduğu için, Hanefi'den farklı bir mezhep sayılmamıştır. Ehl-i sünnetin iki itikad imamı olan İmam-ı Matüridi ve İmam-ı Eş'ari de, Ehl-i sünnete aykırı olmayan farklı bazı ictihadlarda bulunmuşlardır. Farklı ictihadları, Ehl-i sünnet itikadını zedelemez. Mezhepsizler itikatta mezhebi üçe ayırıp bir de selefiye diye bir şey çıkarmışlardır. Bu selefiyenin, adından başka, selef-i salihin ile hiçbir ilgisi yoktur. Şahsi mülkiyet hakkı Sual: S. Ebediyye'de (Hükümet, millete hizmet için yapacağı bütün masrafları, beyt-ül-mâldan karşılar. Beyt-ül-mâlın gelirleri yoksa veya az olup ihtiyacı karşılayamıyorsa, hükümet yapacağı hizmetlerin karşılığını milletten vergi olarak ister. Milletin bu vergi borçlarını devlete tam vaktinde ödemesi gerekir) deniyor. Mısırlı bir yazar da, (Devlet şahsi mülkiyete el koyabilir. Fazlasını alıp fakirlere taksim edebilir) diyor. İkisi aynı şey değil midir? CEVAP: İkisi farklı şeylerdir. Devletin, yapacağı hizmetler için, milletten vergi alması ayrı, zenginlerin malına el koyup, fakirlere dağıtması ayrı şeylerdir. Mısırlı sosyalist, şahsi mülkiyet hakkını kabul etmiyor, herkes eşit olsun, hiç zengin kalmasın diyor, yani sosyalizmi savunuyor. Hikmet ne demektir? Sual: Hikmet kâfirlerde de bulunsa almalı deniyor. Müslümanlarda olmayan hikmet olur mu hiç? CEVAP: Hikmet, burada fen ve sanat anlamındadır. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Fen ve sanat, müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın!) [İbni Asakir, Askeri] (İlim, Çin'de de olsa alın!) [Beyheki] Demek ki, dünyanın en uzak yerinde, hatta kâfirlerde bile olsa, fen ilmini öğrenmek gerekiyor. Kâfire "hacı" demek Sual: Bir Yahudi'ye veya Hristiyan'a hacı demek caiz midir? Bir de, Müslümanlığı kötülemeyen bir Hristiyan'a, İsevi Müslüman denir mi? CEVAP: Hacı, İslam'ın hac şartını eda eden Müslümana denir, gayrimüslime hacı denmez. Müslümana kâfir demek küfür olduğu gibi, gayrimüslime de Müslüman demek küfür olur. Bir insan ya Müslümandır veya kâfirdir. Hem kâfir, hem Müslüman olmaz. Müslüman Hristiyan veya Hristiyan Müslüman olmaz. Hristiyanlar için de, İsevi demek yanlıştır. Şimdi İsevi ve Musevi yoktur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Dedem, (İlaçlar bana zarar veriyor) diyerek ilaç kullanmıyor, ölürse ilaç kullanmadığı için günaha girer mi? CEVAP: Yemeyip, içmeyip, açlıktan, susuzluktan ölen, günaha girer. Hâlbuki etkisinin kesin olduğu bilinmediği için, ilaç almayıp ölen, günaha girmez. Etkisi kesin olan ilaç, gıda gibidir. Faydası kesin olan şeyleri kullanmamak günahtır. Ölüm hastası Sual: Ölmek üzere olan hastayı yatağına nasıl yatırmak gerekir? Ölünce yıkanırken nasıl yatırılır? CEVAP: Ölüm hastası, sağ yanı üzere yatırılıp, yüzü kıbleye çevrilir. Böyle yatırmak sünnettir. Ayakları kıbleye doğru, sırt üstü yatırmak da caizdir; fakat başının altına bir şey koymalı. Böylece yüzü kıbleye karşı olur. Bunlar güç olursa, kolayına gelecek şekilde yatırmak da caiz olur. Cenaze, sırtüstü veya kolay olan şekilde yatırılır. Kıbleye karşı yatırmak sünnettir. Sevab bağışlamak Sual: Bir kimse, bize dua etse, hakkını ve sevablarını bağışlasa, daha sonra da mürted olarak ölse, onun bize bağışladığı sevabları bizden geri alınır mı? CEVAP: Hayır, geri alınmaz. Nafile ibadetlerin tehiri Sual: Gece okuduğum bazı duaları okuyamadığım, teheccüt namazını kılamadığım geceler oluyor. Duaları ertesi günü okusam ve teheccüt namazını da kuşluk vakti kılsam, aynı sevabı alabilir miyim? CEVAP: Tembellik, ihmallik ve başka bir mazeretle vaktinde yapılmayan bu nafile ibadetleri ertesi sabah, öğleye kadar yapan aynı sevaba kavuşur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Bir kimse, her gece okuduğu dua ve zikirleri ihmal edip okumadan yatarsa, ertesi günü öğleye kadar okursa, vaktinde okumuş gibi aynı ecir ve sevaba kavuşur.) [Müslim] Erkek doktora gitmek Sual: Bayan doktor varken, kadınların diş, göz, kulak burun boğaz, nisaiye gibi bölümlerde erkek doktora muayene olmaları caiz olur mu? Bir de, nisaiye uzmanı Hristiyan kadın doktor varken, salih bir erkek doktora muayene olmak caiz midir? CEVAP: S. Ebediyye'de (Kadınları, kadın doktora göstermeli. Kadın doktor bulunmazsa ve hastalık tehlikeli veya çok ağrılıysa, nisaiye [kadın hastalıkları] uzmanı olan erkeğe de göstermelidir) deniyor. Nisaiyede, erkek doktoru değil, gayrimüslim de olsa, kadın doktoru tercih etmelidir. Diğer hastalıklarda da, mecbur kalmadıkça erkek doktora gitmemelidir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Birçok muteber kitap var. Bunların hepsini okumak gerekir mi? CEVAP: Çok kitap okumak yerine, doğru olan kitapları çok okumak gerekir. Tercüme kitapların hemen hepsinde yanlışlıklar, şahsi düşünceler bulunmaktadır. Özellikle o dildeki deyimlerin Türkçe'deki karşılıkları bilinmediği için kelime kelime aynen tercüme ediliyor ve büyük yanlışlıklara sebep oluyor. Mesela, İbni Teymiye çok âlim idi. Fakat ilim ehlince, (Allahü teâlânın, sapıtmasına ilmini sebep kıldığı kimse) diye anıldı. Demek ki, sadece ilim yetmiyor. Bir rehberi olmadan ilim öğrenmek, doğru yolu buldurmuyor. Bir başka husus da, 14 asırdır gelen binlerce İslam âliminin on binlerce kitabı var. O zamanların şartlarına ve insanların hallerine göre yazılmıştı. O kitaplarda binlerce kavil var. Hangisine göre amel edecek? Ama müftabih olan kavilleri bildiren kitabı okumak yeter. İlim ehli bir zat, (Şimdiye kadar binden fazla kitap okudum. Keşke bunun yerine Tam İlmihal'i bin kere okusaydım) demişti. Bu kıymetli kitapta bir Müslüman için lazım olan her bilgi mevcuttur. Emr-i maruf farzdır Sual: İmam-ı Rabbani, (Emr-i maruf ve nehy-i münker Peygamber efendimizin sünnetinden, belki İslamiyet'in vaciblerinden ve farzlarındandır) diyor. Emr-i maruf sünnet mi, vacib mi, farz mı? CEVAP: Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker farzdır. Farz-ı ayn değil, farz-ı kifayedir. Yani, herkese farz değil, gücü yetene farzdır. Her gücü yetene de farz değildir. Bir yerde, bu işi yapanlar varsa, diğerlerine farz olmaz. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (İçinizde, hayra çağıran, marufu emreden ve münkeri nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerdir.) [Âl-i İmran 104] Maruf, dinimizin emrettiği, münker ise, yasakladığı yani Allahü teâlânın razı olmadığı işlerdir. Belki kelimesi, her zaman ihtimal anlamında değildir. Bazen, elbette öyle demektir, kesinlik ifade eder. Vacib de, yalnız kullanıldığı zaman genelde farz anlamındadır. Ama mesela, namazın farzları ve vacibleri var denince burada vacib, herkesin bildiği vacibdir. Yukarıda vaciblerinden ve farzlarından deniyor. Bu, şartlarından ve farzlarından demek oluyor. Birbirini kuvvetlendirmek için söylenmiştir. Sünnet de, tek başına kullanılınca İslamiyet anlamına gelir. Mesela, (Sünnetimi terk edene şefaat etmem) demek, Müslüman olmayana şefaat etmem demektir. Yoksa büyük günah işleyenlere de şefaat vardır. Yukarıda emr-i maruf farzı için, Peygamber efendimizin sünnetinden demek, peygamber efendimizin yaptığı farzlardan biridir demektir. Kelimenin tek manasıyla hareket edilirse, yanlış neticeye varılır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Allahü teâlâ seni biliyor mu?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Veysel Karani hazretlerine, uzak yoldan bir kimse gelip nasihat ister. O da, (Allahü teâlâyı bilir misin?) der. Elbette bilirim diye cevap verir. (Başka bir şeyi bilmene gerek yok) der. Yolcu, uzaktan geldiğini söyleyip, yine nasihat ister, o da (Allahü teâlâ seni biliyor mu?) der. Elbette biliyor diye cevap verir. Veysel Karani hazretleri de, (Başkasının bilmesine gerek yok o zaman) der ve gider. Ruhun dışında, insan ve hayvanın arasındaki fark, Allah sevgisidir. Ehl-i sünnet itikadını öğrenip, İslam âlimlerini, Evliya-yı kiramı ve bunların kitaplarını tanıdıktan sonra, ihtiyaçtan fazla dünyalıklarla uğraşmak, zenginin, çöplükte uğraşması gibidir Göz başkalarını görür; ama kendini göremez. İnsan büyüklerin kitaplarını okursa, kendini görür ve tanır. O zaman aynanın karşısına geçer ve kendi haline tükürür. Tevbe üç şekilde olur; dil ile, kalb ile ve hâl ile (azalar ile). Kusursuz insan olmaz; onun için, kusurunu bilmek tevbedir. İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri, yazdığı o kadar kitabın özetini de parmağındaki yüzüğe yazmış: (Kendi aklına uyan pişman olur.) Hazret-i Ömer'in yüzüğünde, (Vaiz olarak ölüm sana yetişir) yazılı idi. Hazret-i Ali de yüzüğüne, (El mülki lillah-Mülk Allah'ındır) yazdırdı. Beden, mal bizim değil, emanettir. Onu hayırlı yerlerde kullanmalı. Allahü teâlâ her şeyin şifasını yaratmıştır. Kalb hastalığının şifası da zikrullahtır. Nefsin tezkiyesi ve iman için kelime-i tevhid yani (La ilahe illallah Muhammedün resulullah) demek, kalbin temizlenip, günahların affı için, tevbe istiğfar etmek, (Estağfirullah) demek gerekir. Müminin kelamı, taamı ve siması şifadır. Müminin yüzüne muhabbetle bakmak, kalbe şifa verir. Mümin, Allahü teâlânın veli kuludur. Onun sevdiği kuludur. Ona muhabbetle bakmak, ona muhabbetle dua etmek, ona muhabbetle yardım etmek, Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazandırır. Hepimiz bu dünyada bir gaye için yaratıldık. O da Allahü teâlânın rızasını kazanmak. Onun rızasını kazanmak da, onun kullarına iyilik etmekten geçer. Onun kullarına vermekten geçer. Onun kullarının duasını almaktan geçer. Onun kullarını razı eden, Cenab-ı Hakk'ı razı etmiş olur. Allahü teâlânın razı olması için, önce kulların razı olması gerekir. Mesela anne baba, hoca, arkadaş... Yani kimin hakkı varsa, öncelikle onların razı olması lazımdır. Büyüklere zerre kadar benzemek, bütün dünya nimetlerinden, lezzetlerinden daha kıymetlidir. Hediye vermek de sünnettir, almak da sünnettir. Kendi otururken, karşısındakileri ayakta bekleteni Allahü teâlâ sevmez. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Farz, sünnet ve kaza namazı
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Tam İlmihal'de, (Farz namaz ile sünnet namaz birbirinden başka oldukları için, farzı kılarken, sünnete de niyet etmek caiz olmuyor. Yani sünnet sahih olmuyor. Kaza namazı ile sünnet namaz birbirlerinden başka olmadıkları için, kaza kılarken sünnete de niyet etmek sahih oluyor) deniyor. Kaza namazı ile sünnet namaz ne bakımdan aynıdır, farz kılarken niye sünnete de niyet edilmez? CEVAP: Resulullah efendimiz, farzlardan önce veya sonra, bazılarında hem önce hem sonra, nafile namaz kılmıştır. Farzın yanında bir namaz daha kıldığı için, bize de sünnet olmuştur. Yani sünnet olan, farzdan başka ayrıca namaz kılmaktır. Hem farza hem sünnete birlikte niyet edilemez. İkisi farklı namazlardır. Ayrı ayrı kılınır. Nafile namazları için de, kaza namazları için de, belli bir vakit yoktur. Bundan dolayı, nafile olsun kaza olsun, bir vakitte, farz namazdan başka herhangi bir namaz kılınınca, sünnet de yerine gelmiş olur. Ağlamak abdesti ve namazı bozar mı? Sual: Ağlamak abdesti ve namazı bozar mı? CEVAP: Ağlamak abdesti bozmaz. Ancak gözdeki bir ağrı, hastalık sebebiyle gelen gözyaşı abdesti bozar. Ağrı veya üzüntü sebebiyle sesli ağlamak, namazı bozar; fakat sessiz gözyaşıyla ağlamak veya Cenneti, Cehennemi hatırlayarak sesli ağlamak namazı bozmaz. Sünnet için mekruh işlemek Sual: Cemaatle namaz kılmanın yalnız kılmaktan 27 derece daha sevab olduğunu düşünerek, sünneti kılarken cemaate yetişemeyeceğimizi anlarsak, sünnet namazlardaki sünnetleri mesela, Sübhaneke'yi, salli barikleri okumasak, tekbirleri üç yerine bir kere söylesek mahzuru olur mu? CEVAP: Evet, sünnetleri terk etmek mekruh olur. Sünnet sevabı kazanmak için, mekruh işlemek caiz olmaz. Bir işi yaparken sünnet ile mekruh çatışınca, mekruh işlememek için sünnet terk edilir. Cemaatle kılmak sünneti için, Sübhaneke'yi, salli barikleri terk etmek mekruh olur. Bunun gibi cemaate yetişmek için koşmak da mekruhtur. Cemaati kaçırsak bile, koşarak camiye gitmemelidir. Cami içinde de koşmamalıdır. Zammı sureyi unutan Sual: Zammı sureyi okumadığını rükûda veya rükûdan kalkınca hatırlayan ne yapar? CEVAP: Rükûda hatırlayan hemen kalkar, zammı sureyi okuyup tekrar rükûya gider. Secde-i sehv yapması gerekmez. Rükûdan kalkınca veya daha sonra hatırlarsa geri dönmez. Sonunda secde-i sehv yapar. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Deli, ahirette nereye gider? Doğuştan deliyse veya sonradan delirmişse ne olur? CEVAP: Allahü teâlâ, iman ve ibadette kullarından gücü yetmediği şeyleri istememiştir. Bunun için, Müslüman iken deli olan, uykuda iken ölen kimse, bu halinde imanlı olduğunu tasdik etmiyorsa da, Müslümanlığı devam etmektedir. Kâfir iken deliren de, küfrünü ilan etmiyorsa da, önceki küfür hâli devam etmektedir. Doğuştan deli olan Müslüman evladı Cennete gider. Kâfir çocukları için yedi kavil vardır. O kavillerden biri, onlar da Cennete gidecektir. Bir başka kavle göre de, hesaptan sonra toprak olacaktır. Ambalajlı mal Sual: Bazı ürünler, poşet veya paket içinde 1 lira diye satılıyor. Bir lira verip almakta mahzur var mıdır? Yoksa ambalajlı olduğu için, bu alışveriş fasit mi oluyor? CEVAP: Hayır, fasit olmuyor. Poşetiyle, ambalajıyla bir liraya alınıyor. Bunun hiç mahzuru olmaz. Komşunun sarkan meyveleri Sual: Komşunun bahçesindeki ağacın, bizim bahçeye sarkan dallarındaki meyvelerden ve yere düşenlerden yemek caiz olur mu? CEVAP: Caiz olmaz. Ağaçtan herkesin geçtiği sokağa düşmüşse, ceviz gibi çürümeyenleri, sahibinin izin verdiği biliniyorsa, yemek caiz olur. Kiraz gibi çürüyecek meyve ise, sahibinin yasak ettiği bilinmedikçe alıp yenilebilir. Alıp, evine götürmek caiz değildir. Küvette Kur'an okumak Sual: Kaplıcanın su dolu küvetinde, dizle göbek arası örtülü iken, tesbih çekmek ve ezberden Kur'an okumak caiz midir? CEVAP: Erkeğin, o şekilde tesbih çekmesi caiz, Kur'an-ı kerim okuması tenzihen mekruh, kadının o vaziyette Kur'an okuması tahrimen mekruh olur. Cami resmine hakaret Sual: Tam İlmihal'de (Secde edilmeyen yerlerinde canlı resmi bulunan seccade üzerinde namaz kılmak mekruh değildir. Çünkü yere sermek hakarettir) deniyor. Buna göre, Kâbe veya cami resmi olan seccadede namaz kılmak caiz olur mu? CEVAP: Bir resmi yere sermek, ona hakaret olur. Kâbe ve cami resmi olan seccadeyi yere sermek bunlara hakaret olduğu için, üzerlerinde namaz kılmak caiz olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Evimde gümüş şekerlik, gümüş ibrik, gümüş tabak gibi 12 kiloyu bulan gümüş kap var. 12 kg gümüş için ne kadar zekât vermek gerekir? CEVAP: İşlenmemiş 12 kilo gümüş için, 300 gram gümüş veya bu değerde altın verilir. İşlenmişse, sanat ve işçilik değeriyle kaç liraysa, o değer üzerinden verilir. Mesela, 12 kg gümüşün, bugün kilosu 500 liradan 6 bin lira ediyorsa, işlenmiş olarak 10 bin liraysa, 6 bin üzerinden değil, 10 bin üzerinden zekâtı verilir. Gümüşün değeri Sual: Altınımız ve paramız yok. Sadece yarım kilo gümüş eşyamız var. Ama piyasa değeri çok pahalı olup, nisabın üzerine çıkıyor. Zekâtını vermemiz gerekir mi? CEVAP: Gümüşün nisabı 672 gramdır. Değeri çok olsa da, ağırlık olarak nisabı bulmadığı için zekâtı verilmez; çünkü gümüş ve altının zekâtı ağırlık olarak ölçülür. Satılıp parası elde olsa idi, nisabı geçtiği için zekât vermek gerekirdi. Hoparlörle namaz Sual: Hoparlörle namaz kıldıran imama uymak caiz mi? CEVAP: Eğer hoparlörden çıkan sese değil de, imama uyulursa mahzuru olmaz. Yani imamı görüyorsa veya göreni görüyorsa yine mahzuru olmaz. İmamı görmüyor, göreni de görmüyorsa, o zaman hoparlörün sesiyle namaz kılınmaz. Bazı kimseler camiden evine hoparlör bağlatmış, evinden imama uyuyor. Bunların namazı hiç sahih olmaz. İkinci bir husus da, imam bid'at ehliyse, zaten ona uymak uygun olmaz. Farz, sünnet ve kaza namazı [28 Ocak tarihli yazımızdaki ilk suali ve cevabını, açıklamalı olarak tekrar yayınlıyoruz.] Sual: Tam İlmihal'de, (Farz namaz ile sünnet namaz birbirinden başka oldukları için, farzı kılarken, sünnete de niyet etmek caiz olmuyor. Yani sünnet sahih olmuyor. Kaza namazı ile sünnet namaz birbirlerinden başka olmadıkları için, kaza kılarken sünnete de niyet etmek sahih oluyor) deniyor. Kaza namazı ile sünnet namaz ne bakımdan aynıdır, vaktin farzını kılarken niye vaktin sünnetine de niyet edilmez? CEVAP: Resulullah efendimiz, farzlardan önce veya sonra, bazılarında hem önce hem sonra, nafile namaz kılmıştır. Farzın yanında bir namaz daha kıldığı için, bize de sünnet olmuştur. Yani sünnet olan, farzdan başka ayrıca namaz kılmaktır. Hem vaktin farzına, hem vaktin sünnetine birlikte niyet edilemez. İkisi farklı namazlardır. Ayrı ayrı kılınır. Nafile namazları için de, kaza namazları için de, belli bir vakit yoktur. Bundan dolayı, nafile olsun kaza olsun, bir vakitte farz namazdan başka, herhangi bir namaz kılınınca, mesela sünnetleri kılarken, kazaya da niyet edilirse, sünnet de yerine gelmiş olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Dini tabirleri yerinde kullanmak
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bazı kimseler Hazret-i Ali için, Ali aleyhisselam diyorlar. Böyle söylemek uygun mudur? CEVAP: Aleyhisselam, ona selam olsun demektir; ama bu tabir Peygamberler için söylenir. Sahabi, âlim ve veli için söylenmez. Söylenirse kavram karışıklığına sebep olur. Hazret-i Ali'ye peygamber diyenler de, Ali aleyhisselam diyorlar. Bunun için Peygamber olmayana aleyhisselam dememelidir. Asırlardır, din kitaplarında böyle bildirilmiştir. Yeni bir şey çıkarmak da uygun olmaz. Hazret-i Ali, Eshab-ı kiramdandır. Bir erkek sahabi için, radıyallahü anh denir. Bir âlim için, rahmetullahi aleyh denir. Bir veli için, kuddise sirruh denir. Ölmüş bir mümin için de, merhum veya rahmetli denir. Gayrimüslim ölü için bu ifadeleri kullanmak caiz olmaz. Toprağı bol olsun denebilir. Bu deyimleri değiştirmek yanlış olur. Cinsel sapıklıklar Sual: Ateistler, (Müslüman ülkelerde cinsel ilişkiler [zina] günah sayılarak, cinsel duygular baskı altında tutulduğu için, homoseksüellik gibi sapıklıklar ortaya çıkıyor) diyorlar. Gayrimeşru ilişkiler günah olmasaydı acaba bu kadar yaygınlaşma olmaz mıydı? CEVAP: Tam tersine daha da çok olurdu. Allah'tan korkmayanlar bile, toplumdan çekindiği için gayrimeşru ilişkilerden ister istemez uzak kalıyorlar. Batı ülkelerinde cinsel özgürlük vardır. Hiçbir baskı da yoktur. Hatta bazılarında eşcinsel evliliklere dahi kanunla izin veriliyor. Buna rağmen Avrupa, özellikle İngiltere cinsi sapıklarla doludur. Ateistlerin maksadı, cinsel sapıklıklardan rahatsız olduklarını ifade etmek değildir. İslamiyet'e olan düşmanlıklarından dolayı, böyle iddialar ortaya atıyorlar. Hayızlı iken kabir ziyareti Sual: Kadınların, hayızlı iken kabir veya türbe ziyaret etmelerinde bir mahzur var mıdır? CEVAP: Kabir ziyaretini abdestli yapmak müstehab ise de, hayızlı iken ziyaret etmek de caizdir. Büyük zatların, hele kendi hocasının kabrini hayızlı iken ziyaret etmek, edebe aykırı olur. Ziyarete giderken abdestli olmalı, hatta guslederek gitmek çok iyi olur. Kadınlar her gün kabir ziyareti mi yapıyor da, hayızlı iken kabir ziyaretine ihtiyaç duyulsun. Ama bir ihtiyaç olunca, hayızlı iken de ziyaret edilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
31.01.2008
Allah sevgisi ve Allah korkusu
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Allah sevgisiyle Allah korkusu nasıl olmalıdır? CEVAP: Allah sevgisi, diğer sevgilerden farklı olduğu gibi, Allah korkusu da diğer korkulardan, mesela düşman korkusundan çok farklıdır. Allahü teâlâ bizi yoktan var etmiş, bize sayılamayacak kadar çok nimet vermiştir. Bunların en kıymetlisi olarak da bize hidâyet vermiştir. Dostlarına büyük nimetler verdiği gibi, düşmanlarından da intikam alır ve hiç kimseden de çekinmez. Bu yüzden, Allahü teâlâyı hem sevmek, hem de Ondan korkmak gerekir. Bir hadis-i şerif meali: (Eğer kul, Allahü teâlânın ne kadar affedici olduğunu bilseydi, haram işlemekten çekinmezdi. Azabının da ne kadar şiddetli olduğunu bilseydi, hep ibadet eder, hiç günah işlemezdi.) [Nesefi] Allahü teâlânın istediği gibi Allah'tan korkmaya, takva denir. Takva, Allah'a iman edip, Onu sevmek, Ona kulluk etmek, yani Onun emir ve yasaklarına riâyet etmektir. Düşmandan korkmak, takva olmaz. Düşmana iman edilmez. Düşmanın Cennete ve Cehenneme koyma yetkisi de yoktur. Düşmanın, sadece zarar vermesinden korkulur. Şu halde, iki korku arasında çok fark vardır. Bir âyet-i kerime meali: (Eğer iman etmişseniz, onlardan [düşmanlardan] değil, benden korkun.) [Âl-i İmran 175] Hiçbir ibadet, Allah korkusundan daha tesirli değildir. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Allah korkusu, her hikmetin başıdır.) [Taberani] Allah'tan korkmak, bir zalimden korkmak gibi değildir. Bu korku, saygı ve sevgiyle karışık olan bir korkudur. Âşıkların, mâşuklarına [sevdiklerine] karşı yazdıkları şiirlerde, böyle korku içinde olduklarını bildiren şiirleri az değildir. Mâşukunu [sevgilisini] kendinden pek yüksek bilen bir âşık, kendini o sevgiye layık görmeyerek, hislerini böyle korkuyla anlatmaktadır. Kişi, bilmediği şeyi, gereği gibi sevemez ve ondan gereği gibi korkmaz. Mesela bir bebek parayı, kıymetini bilmediği için yırtabilir. Yılanı da, oyuncak zannedip eline alabilir. Allah'ı iyi tanıyan da, hem Onu çok sever, hem de Ondan çok korkar. Allah'ı en iyi tanıyan Resulullah efendimiz olduğuna göre, en çok korkan da elbette Odur. Bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki: (İçinizde, Allah'tan en çok korkan benim.) [Buhari] Resulullahtan sonra Allah'tan en çok korkan, Onun vârisleri olan Ehl-i sünnet âlimleridir. Bir âyet-i kerime meali: (Allah'tan, kulları içinde, ancak âlimler [gereği gibi] korkar.) [Fatır 28] Allah korkusu ve Allah sevgisi, insanları saadete kavuşturan iki kanat gibidir. Allahü teâlâdan korkan mümin, onu çok sever. Bir âyet-i kerime meali: (İman edenlerin Allah sevgisi çok sağlamdır.) [Bekara 165] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Hazret-i İbrahim, ateşe atılırken, (Hasbiyallahü ve ni'mel vekil) demiş. Bu ne demektir? CEVAP: (Allah bana yetişir. O, güvenilip dayanılan ne güzel vekil) demektir. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir: (Sana hile yapmak isterlerse, Allah sana kâfidir.) [Enfal 62] ([Ey resulüm, senden] yüz çevirirlerse, de ki: "Hasbiyallahü lâ ilahe illa hüve aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabb-ül arşil azîm"=Allah bana kâfidir, Ondan başka ilah yoktur, ben sadece Ona güvenir, Ona dayanırım. O büyük Arş'ın sahibidir.) [Tevbe 129] (Tevekkül edene Allah kâfidir.) [Talak 3] (Allah kuluna kâfi değil mi?) [Zümer 36] (De ki: Hasbiyallahü aleyhi yetevekkel-ül-mütevekkilün=Bana Allah yeter, güvenip dayanacaklar, ancak Ona güvenip dayanırlar.) [Zümer 38] (Allah'a dayan; vekil olarak Allah sana yeter.) [Nisa 81] (Allahü teâlâ, tevekkül edenleri elbette sever.) [Al-i İmran 159] (Müminlere, "Düşmanlarınız, size karşı asker topladı; onlardan sakının" denildiğinde bu, onların imanlarını artırdı ve "Hasbünallahü ve ni'mel vekil" dediler.) [Al-i İmran 173] Bu konudaki birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir: (Hasbiyallahü ve ni'mel vekil sözü, her korku için bir emniyettir.) [Deylemi] (Sabah akşam 7 kere, "Hasbiyallahü lâ ilahe illahü, aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabb-ül arşil azîm" okuyan, dünya ve ahiret sıkıntısından kurtulur.) [İbni Sünni] (Sıkıntılı iken "Hasbünallahü ve ni'mel-vekîl" deyin!) [İbni Mürdeveyh] (Tedbir al, buna rağmen bir işe gücün yetmezse, "Hasbiyallahü ve ni'mel vekîl" de!) [Buhari] (Hasbiyallah, "Allah bana yeter"; hasbünallah ise, "Allah bize yeter, bize kâfidir" demektir.) (Her namazdan sonra, [dua ederken] şu on cümleyi söyleyenin duaları kabul olur: 1- Dinim için Allah bana kâfidir. 2- Dünyam için Allah bana kâfidir. 3- [İki cihan] endişelerim için Allah bana kâfidir. 4- Haset eden için Allah bana kâfidir. 5- Bana haksızlık eden için Allah bana kâfidir. 6- Kötülük etmek isteyen için Allah bana kâfidir. 7- Ölüm anında Allah bana kâfidir. 8- Kabirde Allah bana kâfidir. 9- Mizanda Allah bana kâfidir. 10- Sıratta Allah bana kâfidir. Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah bana kâfidir. Ona tevekkül eder, Ona yalvarırım.) [Nevadir-il Usul, Hâkim-i Tirmizi] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
.Nefsin kadar zararlı olamaz!
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Bir iş yapacağın zaman mutlaka ehline danış. Sakın kendi başına yapma. Kendi başına yaparsan nefsine sormuş olursun, nefs ise kâfirdir. Sorduğun din kardeşin, ne kadar yanlış cevap verirse versin, nefsin kadar yanlış karar veremez, nefsin kadar zararlı olamaz. Nimet ne kadar çok olursa, düşmanı da o kadar çok olur, dolayısıyla Müslümanın düşmanı çoktur. Çünkü elimizdeki nimet çok büyük. Şeytan, içimizde, damarlarımızda dolaşıyor. Kâfir nefs, bir an yalnız bırakmıyor. İşte bu düşmanlar, işe tenkitle başlar. Önce arayı açmaya çalışır, arayı bir açarlarsa araya mesafe koyarlar, bu mesafeyi kapatamazsınız. Sakın bir Müslümanı tenkit etmeyiniz, çünkü başlangıç noktası burasıdır. Her şey yazılmış, anlatılmış. Kitaplarda hepsi var. Hastaya teşhis konmuşsa, bu hasta reçeteyi ve ilaçları almış demektir. Kullanmıyorsa bu ilaçların ona faydası olmaz. İçmek şarttır, ondan sonra şifayı Allahü teâlâdan beklemeli. İşte kitaplarda da her şey yazılıdır. Okunmazsa, uygulanmazsa yarın ahirette kime ne bahane bulunabilir? Ruhun tedavisi için, Allah adamı gereklidir. Vücudun tedavisi için de, doktora gitmek lazımdır. Evde, rastgele kitaplar değil, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyüklerin kitapları, nakli esas alan kitaplar bulunmalı. O kitaplarda, yüzlerce Allah adamının sözleri var. Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimde çok yerde, namazla zekâtı beraber buyuruyor. Zekât mutlaka verilecektir. Verilmezse, ya hırsız alır götürür, ya da bir şekilde elinden çıkar gider. İnsan isyan eder, ama mal isyan etmez. Cami duvarını kirleten, camiye bir şey yapamaz. Ne etmişse kendine eder. Cüzdanlar cepten çıktığı zaman, aşk, muhabbet zirveye çıkar. Cüzdanlar cebe girdiği zaman aşk, muhabbet gizlenir, kenara çekilir. Büyükler bir defa söyler, o söz kıyamete kadar değişmez. İmam-ı Gazali hazretleri, dünya ve ahiret adamını tarif ediyor, buyuruyor ki: Bir memlekette çok meşhur bir saat tamircisi olsa, bu bir başka memlekete gitse, ben çok meşhur bir saat tamircisiyim demez, dese bile kim inanır? Orada kim tanır, tanımayınca da geri memleketine döner. Yine bir memlekette çok meşhur bir saat tamircisi olsa, başka bir memlekete gitse, süslü elbiseler giyip yanına beş on kişi alsa, halk sorar, bu kim? Filan yerdeki çok meşhur saat tamircisiymiş dense, herkes bunu tanır. İşte bu dünya adamıdır, öteki de ahiret adamıdır. Ahiret adamı kendini unutturmaya, dünya adamı kendini tanıtmaya uğraşır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Tepsi, şekerlik ve ibrik gibi gümüş eşyalarının toplamı, 1 kg tutan kimse, bunların zekâtını nasıl verir? CEVAP: S. Ebediyye'de deniyor ki: (200 dirhem ağırlığında olan bir gümüş ibrik, sanat, işçilik bakımından 300 dirhem kıymetinde olsa, bunun zekâtı 5 dirhem gümüş verilir. 5 dirhem gümüş kıymetinde altın verilemez. 7.5 dirhem gümüş kıymetinde, altın vermek lazımdır.) Gümüşün nisabı 200 dirhemdir. Bu da 672 gram eder. Eğer gümüş olarak verilecekse, 1 kg gümüş için, 25 gram gümüş verilir. Gümüş verilmeyecekse, 25 gram gümüşün değeri verilmez, 1 kg gümüşün değeri ne kadar tutuyorsa, bunun kırkta biri kadar altın verilir. Mesela bugün, 1 kg gümüş, 600 lira ediyorsa, kırkta biri 15 lira eder; ama zekât olarak, 15 liralık altın verilmez. Bir gümüş eşya; işçilik, sanat ve antika değeriyle birlikte, 6 bin lira ediyorsa, bunun kırkta biri olan 150 lira değerinde altın vermek gerekir. Gümüş olarak verilse idi, 25 gram gümüş vermek gerekirdi. Bu da 15 lira ederdi. Demek ki, gümüş olarak verilince 15 lira eden 25 gram gümüş veriliyor, değeri altın olarak verilince 150 liralık altın vermek gerekiyor. Bir de şu husus var. Bir kimsenin sadece 500 gram gümüşü olsa zekât vermez. Eğer, başka parası veya altını da varsa, hepsi birlikte nisaba katılır. Mesela, 3.000 lira ile 500 gram da gümüşü varsa, gümüşün değeri, hurda gümüş olarak 300 lira olsa da, işçilik ve sanat değeri yönünden 5.000 lira ediyorsa, bu kimsenin 3.000+5.000=8.000 liranın zekâtını vermesi gerekir. "Allah razı olsun" demek Sual: Din kitaplarında, (Haramdan kazanılan bir mal sadaka olarak verilse, bunu bilerek alan, Allah kabul etsin derse kâfir olur; fakat Allah razı olsun denirse küfür olmaz) deniyor. Niye biri küfür de, öteki değil? CEVAP: Haram maldan sevab beklenmez. Yani dinimizde haram malın sevabı olmayacağı bildirilirken, Allah kabul etsin diyerek, dinin emri kabul edilmemiş oluyor. Allah razı olsun demek ise, bu halinden, haram işlediğinden dolayı Allah razı olsun demek değildir. O manada söylenirse, elbette o da küfür olur. Allah seni razı olacağı hale getirsin anlamında bir duadır. Gerektiğinde kâfire böyle dua edilebilir. Yani onun hidâyeti için dua ediliyor. Bu caiz olur. Fakat kâfire, Allah sana rahmet etsin diye dua etmek caiz olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Dinde kolaylık var, zorluk yok dendiği halde, Peygamberimiz, (Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, nefret ettirmeyin) dediği halde, aşağıda birçok zorluklar bildirilmiştir. Bu dinden soğutma ve bir çelişki değil mi? CEVAP: Kolaylık var, zorluk yok demek, (Dinimizin verdiği ruhsatlardan, kolaylıklardan faydalanın) demektir. Yoksa, (Herkes hoşuna giden şeyleri yapsın, hoşlanmadığı şeyleri yapmasın, size güç gelen ibadetleri yapmayın, onları istediğiniz gibi değiştirin) demek değildir. O zaman ortada din kalmaz. Dinde ufak bir değişiklik yapmak dinsizlik olur. Şimdi bahsettiğiniz örnekleri inceleyelim: 1- Meste mesh edilir diye tırnaklardaki ojeye mesh etmek kolaylıktır. İnce naylon çoraplara mesh de kolaylıktır. Ama bunların hiçbirisi caiz değildir. 2- Hanefi'de gusülde ağzın içini yıkamak farzdır. Kolaylık olsun diye ağzın içini yıkamamak kolaylıktır. Ancak gusül sahih olmaz. 3- Abdest almayıp teyemmüm etmek kolaylıktır. Ancak su varken veya su bulma imkânı varken teyemmüm caiz olmaz. 4- Beş vakit namazın hepsini sabahleyin kılmak veya gündüz hiç kılmayıp gece yatarken kılmak, hatta hiç kılmamak daha kolaydır. Ama bu kolaylıklar din değil, dinsizlik olur. 5- Oruçları hep kısa günde tutmak kolay olur. Bir ay Ramazan orucu çok diye, üç gün oruç tutmak da kolaydır. Bir gün oruç tutmak ise daha kolaydır. En kolayı da, hiç oruç tutmamaktır. Ama bunlar dini yıkmak olur. 6- Hacca gitmek zordur. Kâbe Allahın evi olduğu gibi, cami de Allahın evidir diyerek herhangi bir caminin etrafında dönmek daha kolaydır. Ama böyle yapmak dinsizlik olur. 7- Zekâtı kırkta bir değil de, yüzde bir veya binde bir vermek daha kolaydır. En kolayı da hiç vermemektir. Bunlar din değil, dinsizlik olur. 8- Her gün Kur'an okumak zor olur. Kur'an okumak yerine, teybe alıp bunu dinlemek, mezarlığa götürüp teybi açarak ölülere teypten okunan Kur'anı dinletmek kolaylıktır. Ama bunların hiçbiri caiz değildir. 9- Yabancı şehirlere gidince kıbleyi bulmak zordur. Herhangi bir istikamete doğru kılmak kolaydır. Araştırma yapmadan rastgele durmak kolaylık ise de, dine aykırıdır. 10- Her camide cemaatle namaz kılmak zordur. Herkes evine bir kablo çekerek evinden imama uyması kolaylıktır. Hatta Türkiye'de bir yerde namaz kılınıp, radyoyla her evden dinleyerek imama uymak, daha kolaydır. Ama bu kolaylıklar dini kökten yıkmak olur. Şu halde ölçü, keyfimize göre kolaylık değil, dinin emrine uyarak, dinin izin verdiği ölçüde kolaylıklardan faydalanmaktır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
05.02.2008Darasını almak gerekir mi?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Tuz, hurma kiloyla alınmaz, ölçekle alınması gerekir diyorlar. Bir de, baklava alırken, bana bir kilo baklava ver diyoruz. O da kartonuyla tartıp veriyor. Diyelim, baklavanın kilosu 10 liraysa, 10 lirayı veriyoruz. Yahut 20 lira veriyoruz o bize 10 lira veriyor. Poşetle, kese kâğıdıyla da tartılan gıdalar oluyor. Bazıları, (Böyle alışveriş fasit olur, darasını ayrıca alması gerekir) diyor. Böyle bir şey var mı? Yaptığımız alışveriş sahih olmuyor mu? CEVAP: Böyle alışverişler sahihtir, fasit değildir. Hatta biz bir kilo ver dedik, o da 950 gram verse, yine sahih olur. Çünkü 900 gram veya 1100 gram gıdayla poşeti veya kartonu, 10 liraya almış oluyoruz. Bu, "götürü alışveriş"e giriyor. Bunun hiçbir sakıncası yoktur. Bu iddialar, fıkıh kitaplarını yanlış anlamanın neticesidir. Tuzu, hurmayı da aynı şekilde almanın hiç mahzuru olmaz. Yani bir kilo hurma ver deriz, bu ne kadar deriz, fiyatı neyse onu alır. Bunun hiç mahzuru olmaz. Bir kilo hurmayı "götürü usulü"yle almış oluyoruz. Bir kilo hurma ver desek de, tart desek de fark etmez. Satıcı bir kilodan az veya çok tartsa da, yine fark etmez. Çünkü biz o miktarı satın alıyoruz. Buna ne kadar vereceğiz demeye de, bunu sattın mı demeye de gerek yok. Satıcı şu kadar vereceksin derse veya verdiğimiz paradan belli bir miktar alsa, biz de razı olsak, hiç konuşmasak da alışveriş sahih olmuştur. İhtiyarlık nimeti Sual: Yaşlanan Müslümanlara ahirette sual sorulmayacağı söyleniyor. Böyle bir şey var mıdır? CEVAP: Evet, Allahü teâlânın, yaşlı olan salih Müslümanlara ikramı çoktur. 40 yaşına geleni, bazı hastalıklardan emin kılar. 50 yaşına gelenin hesabını hafifletir. 60 yaşına ulaşanı keremiyle rızıklandırır. Hesabı hafif geçer ve şehit olarak ölür. [Eğer bu yaşa kadar hâlâ namaz kılmaz ve günahlar içinde yüzerse, bir mazereti kalmamış demektir. Çok yaşaması onun lehine değil, aleyhine olur.] 70 yaşına geleni, kendisi sever ve meleklerine de sevdirir. Hesabı çok hafif görülür. 80 yaşına gelenin iyiliklerine sevab verir, kötülüklerini affeder, sorguya çekilmeden Cennetine koyar, Cehennemi ona haram eder. 90 yaşına varınca, bütün günahlarını affeder ve kendisini aile halkına şefaatçi kılar. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İleride iyi birisi olur ümidiyle, açıktan günah işleyen biriyle evlenmek uygun mudur? CEVAP: Hayır, evlenmek uygun değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Kızını fasıkla evlendirenin duası ve ibadetleri kabul olmaz), (Fasık erkekle evlenmeye razı olanın, kabrinden kalkarken, alnında, "Allah'ın rahmetinden ümidini kesmiş" yazısı bulunur), (Şefaatime kavuşmak isteyen, kızını fasıkla evlendirmesin!) [Şir'a şerhi] (Fasık, açıktan günah işleyene denir. Mesela namaz kılmayan, tesettüre riayet etmeyen fasıktır. Fasıkla, hele inancı bozuk birisiyle evlenmek hiç doğru değildir.) Bir hadis-i şerif meali: (Bir kızın küfvünü [dengini] bulunca, hemen evlendirin!) [Tirmizi] Kadın, kız küfvüyle, yani dengiyle evlenmelidir. Küfüv, erkeğin soyda, malda, din işlerinde ve şerefte kadına uygun olması demektir; zengin olmak, maaşı çok olmak demek değildir. Küfüv olmak, erkeğin salih olması, namaz kılması, içki içmemesi, yani İslamiyet'e uyması ve nafaka kazanacak kadar iş sahibi olması demektir. Erkeğin, yalnız zengin veya yalnız tahsilli olmasını isteyenler kızlarını felakete sürüklemiş, Cehenneme atmış olurlar. Evlenmek isteyen, büyüklerle istişare etmeli, birkaç defa istihare etmeli, Hak teâlâya sığınmalı, nefsin ve kötü kimselerin araya katılmasından korunmak için, yalvarmalı. Evlenmeyenin, gözünü haramlardan koruması zor olabilir. Bir hadis-i şerif meali: (Ahiret hususunda size yardımcı olacak, saliha bir eşe sahip olmaya çalışın!) [Tirmizi] Hazret-i Ömer, (İmandan sonra, iyi bir hanımdan daha büyük nimet yoktur) buyurdu. Kötü kadınlar arasına düşerek, nefsine aldanıp haram işlemekten korkan gencin, afif, temiz Müslüman bir kız bulup evlenmesi farz olur. Böyle sıkışık durumda olmayan genç, ilim ve ahlâk edinmek için çalışıp kadınlara ait hayız ve nifas bilgilerini öğrendikten sonra evlenmelidir. Çoluk çocuğuna helalden nafaka kazanmaktan aciz olanın evlenmesi doğru olmaz. Güzel ahlâka sahip olan, helal nafaka kazanabilen, eşini üzmeyecek olan, evlenmesi ibadetine mani olmayan kimse, evlenirse mahzuru olmaz. İslamiyet'e uyan, dinin emrettiği şekilde giyinen bir kızla evlenmeli. İffet sahibi, dinini kayıran bir kız aramalı! İlla da (Malı çok, güzel bir kız olsun) dememeli, mal için, güzellik için iffeti elden kaçırmamalı! Bir hadis-i şerif meali: (Kadın, ya malı için veya güzelliği için yahut da dini için alınır. Siz dini olanını alın! Malı için alan malına kavuşamaz. Yalnız güzelliği için alan, güzelliğinden mahrum kalır.) [Müslim] Nikâhtan önce kızı görmek sünnettir. (Görmeden olan evliliğin sonu, üzüntü ve pişmanlıktır) hadis-i şerifi, nikâhtan önce kızı görmenin önemini bildirmektedir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Niye faydalı olan bid'atlere itiraz edilir ki? CEVAP: Faydalı bid'at olmaz. Hâşâ o zaman, Allahü teâlâ dini eksik göndermiş olur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Okul, kitap gibi dinin izin verdiği faydalı şeylere bid'at dememeli, Sünnet-i hasene, yani iyi iş demeli. Bid'atler, faydalı görünseler de, hepsinden kaçınmak gerekir. Hiçbir bid'atte fayda yoktur. Bugün kalbler karardığından, bazı bid'atler güzel görünse de, kıyamette hepsinin zararlı olduğu anlaşılacaktır. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Din adına uydurulan her şey bid'attir, her bid'at sapıklıktır; her sapıklık da Cehenneme götürür.) [Buhari, Müslim, İbni Mace, Nesai] Kur'an-ı kerimde mealen, (Bazı şeyleri faydalı sanıp seversiniz, hâlbuki o şeyler sizin için zararlıdır) buyuruldu. (Bekara 216) Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram ve şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, namazı nasıl kılmışlar, ibadetleri nasıl yapmışlarsa, aynen öyle yapmak gerekir. Eklemek ve çıkarmak, dini değiştirmek olur. İbadetlere bid'at sokmakla daha güzel ibadet edilmiş olmaz. (İbadetleri bizim gibi yapmayanlar, bizden değildir) hadis-i şerifini düşünerek, ibadetlere ilave ve çıkarma yaparak dini değiştirmekten çok sakınmalıdır! Öğleyle ikindiyi cem etmek Sual: Bazen zaruret olunca öğleyi kılamıyorum, ikindi vakti girince ikindiyle birleştiriyorum. İkindiyle birleştirebilmek için nasıl niyet etmem gerekiyor? CEVAP: İkindiyle öğleyi birleştirebilmek için önce, öğleyi vaktinde kılamazsam, asrı evvelde kılarım, asrı evvelde de kılamazsam, asrı sanide ikindiyle cem ederim diye düşünmek gerekir. Sonra da öğleyi meşru bir sebeple öğle vaktinde kılamayınca, İmam-ı a'zam hazretlerinin kavline uyarak asrı evvelde kılmaya çalışmalı, asrı evvelde de kılma imkânı yoksa, o zaman asrı sanide, Hanbeli mezhebi taklit edilerek ikindiyle cem ederek kılınır. Bugünkü öğle namazını cem ederek ikindi namazıyla kılıyorum diye niyet edilir. Akşamı vaktinde kılamayan da, yatsıyla cem edebilmesi için böyle niyet eder. İkindide olduğu gibi yatsıda da iki vakit vardır. Buna İşa-i evvel ve İşa-i sani denir. [İşa, yatsı demektir.] İşa-i sani, işa-i evvelden, Eylülden Mart ayına kadar 10-12 dakika sonradır. Nisanda 12-14, Mayısta 14-18, Haziranda 18-19, Temmuzda 15-19, Ağustosta ise 12-15 dakika sonradır. Hem İmam-ı a'zam hazretlerinin, hem de İmameyn'in kavline uyabilmek için ikindiyi asr-ı sanide, yatsıyı da işa-i sani'de kılmak iyi olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Biri 5, diğeri 8 yaşında iki çocuğum var. Bazen bunlar gidip fırından ekmek alıyorlar. Bunların alışverişi sahih midir? CEVAP: Baliğ olmayan akıllı çocuğun alışverişi, velisinin izin vermesiyle ancak sahih olur. Eğer çocuk akıllı olmamışsa, velisinin izni olsa da, alışveriş etmesi sahih olmaz. (S. Ebediyye) 7 yaşından büyük çocuğa akıllı çocuk denir. Demek ki, 8 yaşındaki çocuğunuz sizin izin vermenizle alışveriş yapabilir. 5 yaşındaki yapamaz. Ancak, diyelim 5 yaşındaki çocuğunuz fırından ekmek alıp getirmişse, siz de razı olmuşsanız o zaman sahih olur. Sual: Bir hayvanın besmeleyle kesilip kesilmediğini bir çocuğa veya içki içen birisine sorsak, o da besmeleyle kesildi dese, o hayvan yenir mi? CEVAP: Evet, yenir. Alışverişte bir fasıkın hatta kâfirin sözü de kabul edilir. Akıllı olan çocuk da, erkek gibidir. Bunlardan biri, bu eti kitaplı kâfir kesti derse, yenmesi helal olur. (Dürr-ül muhtar) Sual: İnançsız bir dayım var. Yanımda da 8 yaşında bir oğlum ve 10 yaşında da bir kızım var. Oğlumla beraber veya oğlum, kızım ve dayımla birlikte İstanbul'dan Trabzon'a gidebilir miyiz? Yahut kızımı dayımla gönderebilir miyim? CEVAP: Kendiniz oğlunuzla veya dayınızla gidemediğiniz gibi, kızınız da dayınızla gidemez. Müslüman bir kadın, dinsiz veya emin olmayan mahremiyle ve baliğ olmamış çocuk, mahremiyle sefere çıkamaz. Baliğa olmamış, gösterişli kız da, kadın gibidir. Yani mahremsiz sefere çıkamaz. (Hadika) Bazı hikmetler Uzun bir hadis-i şerifin bir bölümü şöyledir: (En sağlam kulp, kelime-i şehadettir. En değerli söz, Allah'ı zikretmektir. En iyi ilim, faydalanılan ilimdir. En iyi zenginlik, gönül zenginliğidir. En iyi azık, takvadır. En iyi iş, farz olan amelleri yapmaktır. En şerefli ölüm şehid olarak ölmektir. En kötü şey, bid'attir. En kötü mazeret, ölüm anındaki mazerettir. En kötü pişmanlık, kıyametteki pişmanlıktır. En kötü kazanç, faizden gelendir. En büyük hata, yalan söylemektir. Kötü şiirler, şeytanın nağmeleridir. Gençlik, bir çeşit deliliktir. Başkalarından ibret almak, saadettir. Allahü teâlâ, affedeni affeder. Öfkesine hâkim olanın mükâfatını verir. Musibete sabredene kaybettiklerini verir. Sabredenin sevabını kat kat fazla verir. Başkasını alaya alanı rezil eder. Her iş neticesiyle değerlendirilir. Gelmesi kesin olan şey [ölüm] yakındır.) [Beyheki, İbni Asakir] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
En kıymetli ve en kötü iki şey
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: En kıymetli iki şey vardır. Bu iki şeyden daha kıymetlisi yoktur. Bunlardan birincisi, Allahü teâlâya iman, diğeri de Onun kullarına faydalı olmak, insanları sevindirmektir. En kötü, yani ondan daha aşağısı olmayan iki şey vardır: Birincisi, Allahü teâlâya şirk koşmak, diğeri de Onun kullarının kalbini kırmaktır. Kâbe'yi yıkmak ne kadar kötü bir şeydir. Bir müminin kalbini kırmak ise, yetmiş kere Kâbe'yi yıkmak gibi günahtır. Kalb kırmanın ne kadar kötü olduğunu buradan anlamalıdır. Mümin müminin kardeşidir. Kim bir mümin kardeşine yardım ederse, Cenab-ı Hak da ona yardım eder. Kim bir mümin kardeşinin ayıbını örterse, Cenab-ı Hak da ahirette onun ayıbını örter. Kim bir mümin kardeşini sevindirirse, Allahü teâlâ da ahirette onu sevindirir. Kim bir müminin hacetini giderirse, Allahü teâlâ da onun ihtiyacını giderir. Büyüklerin yolunun esası, vefalı olmaktır. Herkesin iyi tarafını görüp sevmektir. Birbirimizi sevmemiz, nefsimizi sevmememize bağlıdır. Nefsini seven, arkadaşını, büyükleri ve Allahü teâlâyı sevemez. Çünkü bir kalbde iki sevgi bulunmaz. Müslümanın gözünün nuru, gönlünün süruru namazdır. Dertlerine şifa, sıkıntılarına ferahlık namazdır. Hayatın gayesi, namazdır. Allahü teâlânın huzuruna çıkma vakti [randevu], namazdır. Namaz kılmayan, bu randevuyu bırakıp, kimlerin randevusuna gidiyor! Elhamdülillah, Allahü teâlâya hamd olsun demektir. Namaz kılan günde 40 defa hamd ediyor, zira namazda Fatiha'yı okuyor. Allahü teâlâ namaz kılanı, onca kusuruna, günahına rağmen huzuruna kabul ediyor. Artık o, huzura kabul edilenlerden oluyor. Çok kimseler var ki, onları huzuruna kabul etmiyor. Namaz kılan, ayrıca bunun için çok şükretmelidir. Namaz kılmayan da, bunun için çok düşünmelidir. Sahabe-i kiramdan bir zat, Resulullah efendimize gelerek, (Kazancım bol olmasına rağmen geçim sıkıntısı çekiyorum) diye arz eder. Peygamber efendimiz, (Evinizde namaz kılmayan var mı?) diye sorar. O zat, (Hayır, evde hepimiz namazımızı kılıyoruz. Namaz kılmayan yok) cevabını alınca, Peygamber efendimiz, (Komşularınızda hatta mahallenizde namaz kılmayan var mı?) diye sorar. O zat, (Komşularımızda ve mahallemizde namaz kılmayan yok) der. Peygamber efendimiz, (Bir araştırın, mahallenizden namaz kılmayan birisi geçmiş mi?) buyurunca o kimse, (Araştırdık, mahallemizden namaz kılmayan hiç kimse geçmemiş) der. Peygamber efendimiz, (Bu bereketsizlik namaz kılmamaktandır) buyurunca o zat tekrar araştırır ve (Ya Resulallah, namaz kılmayan birinin cenazesi geçerken, tabutu bizim evin duvarını çizmiş) der, bunun üzerine Peygamber efendimiz, (İşte evinizdeki bereketsizlik bundandır. O duvarı hemen yıkın, yeniden yapın!) buyurur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Niye bazı iyi kimseler dünyada çok sıkıntı çekmiştir? CEVAP: İslam âlimleri buyuruyor ki: Dünya, zevk, lezzet yeri değildir. Esas zevk yeri ahirettir. Dünya ile ahiret, birbirinin tersidir. Birini sevindirmek, ötekinin gücenmesine sebep olur. Yani, birinde zevk aramak, ötekinde elem çekmeye sebep olur. O halde, dünyada nimetler, lezzetler içinde yüzenler, bu nimetlerin şükrünü yapmazlarsa, ahirette çok acı çekerler. Bunun gibi, dünyada tehlikelerden sakındığı, çalıştığı halde, çok acı çeken mümin, ahirette çok lezzete kavuşur. Dünyanın ömrü, ahiretin uzunluğu yanında, deniz yanında bir damla kadar bile değildir; hatta sonu olan, sonsuzla mukayese edilemez. Bunun için dostlarına merhamet ederek, sonsuz nimetlere kavuşmaları için, dünyada birkaç gün sıkıntı çektiriyor. Bu sıkıntıları nimet bilmelidir. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Allahü teâlâ buyurdu ki: "Kimin bedenine, evladına veya malına bir musibet gelir, o da güzelce sabrederse, kıyamette ona hesap sormaya hayâ ederim.) [Hâkim] (Allahü teâlâ, bir kulunu severse [daha büyük nimetlere kavuşması için] bardaktan boşanırcasına, üstüne musibet, bela yağdırır.) [İ. Süyuti] Eğer bu kul, gelen belaya sabrederse mükâfatı hesap edilemeyecek kadar çok olur. İki âyet-i kerime meali şöyledir: (Sabredenlerin mükâfatını, yaptıklarının daha güzeliyle vereceğiz.) [Nahl 96] (Andolsun, sizi biraz korku, biraz açlık, mal, can ve mahsulün eksilmesiyle imtihan edeceğiz. Ey Habibim, sabredenlere [lütfumu, ihsanımı] müjdele!) [Bekara 155] Sıkıntının lezzeti Sual: Sıkıntılardan zevk alan olur mu? CEVAP: İslam âlimleri buyuruyor ki: Belalar, sıkıntılar, cahil için sıkıntı ise de, evliyaya, sevdiklerinden gelen her şey tatlı gelir. Nimetlerden lezzet aldıkları gibi, belalardan da lezzet duyarlar. Hatta bela, sadece sevgilinin arzusu olup, kendi istekleri karışmadığı için daha tatlı gelir. Nimetlerde bu lezzet bulunamaz; çünkü nimetlerde, nefislerinin istekleri de vardır. Bela gelince, nefisleri ağlamakta, inlemektedir. Bu büyükler, belayı nimetten daha çok sever. Bela bunlara, nimetten daha tatlı gelir. Bunların dünyadan aldıkları lezzet, belalardan, musibetlerden gelmektedir. Dünyada dert ve bela olmasaydı, bunların gözünde, dünyanın hiç değeri olmazdı. Dünyanın acı olayları olmasaydı, onu boş, abes görürlerdi. Belaya sabrettikleri için de, büyük nimetlere kavuşacaklardır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İhtilafta rahmet olur mu?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Ümmetimin ihtilafı rahmettir) hadisi sahih olamaz; sahih olursa, o zaman ittifak, birlik, gazab-ı ilahiye sebep olmaz mı? CEVAP: Bu hadis-i şerifi İmam-ı Beyheki, İmam-ı Münavi, İmam-ı ibni Nasr ve İmam-ı Deylemi gibi, sözleri dinde senet olan hadis imamları bildirmişlerdir. Allahü teâlâ, Müslümanların imanda, doğru itikatta birleşmelerini emrediyor. Bu hadis-i şerifte bildirilen ihtilaf, cahillerin, sapıkların değil, sözleri dinde senet olan salih âlimlerin ictihadlarındaki ayrılık demektir. Yani, (Ümmetimin ihtilafı rahmettir) demek, (Müctehidlerin farklı ictihadları rahmettir) demektir. İmandaki ayrılık gazaba sebep olduğu gibi, ictihadlardaki ayrılıklar da Müslümanlar için birer rahmettir. Müctehid ictihadında hata ederse de, sevab alır. Sevab verilen şey, gazab-ı ilahiye sebep olmaz, rahmete sebep olur. Bir hadis-i şerif meali: (Müctehid, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse, iki sevab alır.) [Buhari] Başka bir okuyucu da, şöyle diyor: (Ümmetimin ihtilafı rahmettir) hadisini (Mezhepler rahmettir) diye söylemek uygun olur mu? CEVAP: Oradaki ümmet, müctehid âlimlerdir. İhtilaftan kasdın da, farklı ictihad olduğunu yukarıda bildirdik. Yani o hadis-i şerif, (Müctehidlerin farklı ictihadları rahmet) anlamındadır. Bir müctehidin ictihad ederek elde ettiği bilgilerin hepsine, o müctehidin mezhebi denir. İctihad rahmet olunca, onun ictihadların toplamı olan mezhebi de rahmettir. O halde, (Mezhepler rahmettir) demek, gayet uygundur. Sapık olanların yani doğru itikattan ayrılanların, ictihadları da, mezhepleri de bozuktur. Kitap, sünnet ve icma Sual: Din kitaplarında bir hüküm bildirilirken, (Kitap, sünnet ve icma-ı ümmetle sabittir) deniyor. Kitap ve sünnet, başlı başına bir delil değil mi, ne diye üçü birden söyleniyor? CEVAP: Elbette, Kur'an-ı kerim ve hadis-i şerifler başlı başına delildir. Ancak farklı teviller yapılmışsa, o âyet-i kerimeyi Resulullah efendimiz nasıl uygulamıştır, müctehidler ona bakar. Mesela namazın beş vakit olduğu kesindir. Ama üç vakit diyenler var. O zaman Resulullah efendimizin uygulamasına bakılır. İcma hangi yönde, ona bakılır. Kur'an-ı kerimde namaz yerine kullanılan salât kelimesi için bazı sapıklar, (Salât, dua demektir. İslamiyet'te, şimdi yapıldığı şekilde bir ibadet yoktur. Allah'ı anan, dua eden, namaz kılmış sayılır) diyorlar. Salât'ın bunların dedikleri gibi olmadığı, günde beş vakit kılınan namaz olduğu sünnetle açıklanmış ve icmayla da uygulandığı gösterilmiştir. Demek ki, Kur'an-ı kerimde bildirilen bir hüküm, Sünnetle ve İcma ile de uygulanarak, farz olduğu inkâr edilemez hale geliyor. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Maliki'yi taklit daha kolaydır
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Diş dolgusu olanın Şafii'yi mi yoksa Maliki'yi mi taklit etmesi daha uygun olur? CEVAP: Maliki mezhebini taklit etmesi daha uygun olur; çünkü daha kolaydır. Şafii'de çok az necaset namaza manidir ve hanımının veya yabancı kadının cildine, şehvetsiz de olsa dokununca, abdest bozulur. Bunlara her zaman riayet etmek zor olur. Maliki'de ise, necaseti temizlemek sünnettir, namaza mani değildir. Bir de, hanımının veya yabancı kadının cildine şehvetsiz dokunsa abdest bozulmaz. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Hanefi mezhebinde olanın, Maliki mezhebini taklit etmesi evladır; çünkü İmam-ı Malik, İmam-ı a'zamın talebesi gibidir. Âlimlerimiz, zaruret olunca, Maliki'ye göre fetva verdi. Bir mesele Hanefi'de bildirilmemişse, Maliki taklit olunur. Ruhsatlardan faydalanmak Sual: Bir özrü sebebiyle, Şafii mezhebini taklit etmekte iken, daha kolay diye Maliki'yi taklit etmek telfîk yani haram olur diyenler var. Niye haram oluyor ki? CEVAP: Şafii mezhebini taklit etmekte iken, daha kolay diye, Şafii mezhebini taklit etmeyi bırakıp, Maliki mezhebini taklit etmeye başlamak bir ruhsattır, çok iyi olur. O kimselerin, bu ruhsata haram demeleri, ilmî değildir, indîdir ve tamamen taassuba dayanmaktadır; çünkü ruhsata karşı çıkmak günahtır. Üç hadis-i şerif meali: (Allahü teâlâ, emrettiği şeyleri yapmanızı sevdiği gibi, ruhsat, izin verdiği şeyleri yapmanızı da sever.) [Beyheki] (Allahü teâlânın size verdiği kolaylık ve ruhsatlardan faydalanın!) [Buhari] (Ruhsatlardan faydalanmayan, Arafat Dağı kadar günah işlemiş olur.) [Taberani] Telfik; kendi mezhebinde caiz değilken, bir ihtiyaç, bir harac [güçlük] olmadan ve şartlarına riayet etmeden, başka mezhepte caiz olan hükümlerle amel etmek demektir. Telfik haramdır, söz birliğiyle batıldır. Demek ki telfik, bir ihtiyaç yok iken, başka bir mezhebin, o konudaki şartlarını gözetmeden, o mezhepteki kolay hükümlerle amel etmesi demektir. Şafii mezhebini taklit ederken, Maliki'yi taklide başlayan, Maliki'nin bildirdiği bütün şartlara uymakta ve bir ihtiyaç için o mezhebi taklit etmektedir. Bunun telfikle zerre kadar ilgisi yoktur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Hazret-i İsa niçin gelecek?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kıyamete yakın Hazret-i İsa gökten niye inecek? CEVAP: 124 binden fazla Peygamberin en büyükleri Muhammed aleyhisselama tâbi olmayı istemiştir. Hakiki İncil'de Muhammed aleyhisselamın üstünlüklerini gören Hazret-i İsa, onun ümmetinden olmak için çok yalvardı, dua etti ve duası kabul edildi. Allahü teâlâ, Onu diri olarak, göğe yükseltti. Kıyamete yakın, Muhammed aleyhisselamın ümmeti olmak için yeryüzüne inecek, onun dinine uyacak ve onu yayacak, bozuk olan Hıristiyanlığı ve Yahudiliği kaldıracaktır. (H.L.O. İman) Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ruhum yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem'in oğlu İsa, adil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak [Hıristiyanlığı kaldıracak], domuzu öldürecek [domuz eti yemeyi yasaklayacak], İslam'dan başka bir dini kabul etmeyecektir.) [Buhari] Kitab-ül-vefa fi-fedail-il-Mustafa kitabında da şöyle yazıyor: Bir gün Ka'bül-Ahbar, bir Yahudi âliminin ağladığını gördü. (Niçin ağlıyorsun?) diye sordu. Yahudi âlim söylemedi. Ka'b, (İstersen seni ağlatan şeyleri sana söyleyeyim) dedi. Yahudi âliminin, (söyle) demesi üzerine, şöyle dedi: (Musa aleyhisselam Tevrat'tan okuyarak; "Yâ Rabbi! Ben bir ümmet gördüm ki, onlar ümmetlerin hayırlısıdır. İman etmeleri için insanlara emr-i maruf ve nehy-i münker yaparlar. İlk ve son kitaba inanırlar. Deccal ile savaşırlar. Bunları bana ümmet eyle" dedi. Allahü teâlâ, "Yâ Musa, Onlar Ahmed'in ümmetidir" buyurdu.) Bunları dinleyen Yahudi âlimi, (Doğru söyledin yâ Ka'b) diyerek, onu tasdik etti. Ka'b dedi ki: (Musa aleyhisselam, "Yâ Rabbi, o ümmet, çok hamd eder. Bir iş yapmak isteyince inşallah derler. Onları bana ümmet eyle" dedi. Allahü teâlâ, "Yâ Musa, Onlar Ahmed'in ümmetidir" buyurdu.) Yahudi âlimi, (Doğru söyledin ya Ka'b) dedi. Yine Ka'b şöyle devam etti: (Musa aleyhisselam Tevrat'a bakıp, "Yâ Rabbi, ben bir ümmet görüyorum ki, onlar yükseğe çıksa tekbir getirirler, alçak yere inseler hamd ederler. Onlar için yeryüzünün toprağı temiz kılındı. O toprakla necasetten ve hadesten, cünüplükten, suyla temizlendikleri gibi temizlenirler. Yeryüzü onların mescitleridir. Yani, nerede dilerlerse, orada ibadet ederler. Onları bana ümmet eyle" dedi. Allahü teâlâ, "Yâ Musa, Onlar Ahmed'in ümmetidir" buyurdu.) Yahudi âlimi, (Doğru söylüyorsun ey Ka'b) dedi. Yine şöyle anlattı: (Musa aleyhisselam, Tevrat'ta görerek, "Yâ Rabbi, bir ümmet ki, onların Mushafları kalblerindedir. Namaz kılarken melekler gibi saf tutarlar. Mescitlerinde bal arısı gibi sesleri işitilir. Onlardan pek azı Cehenneme gider. Onları bana ümmet eyle" diye arz edince, Allahü teâlâ, "Yâ Musa, Onlar Ahmed'in ümmetidir" buyurdu.) Yahudi âlimi, (Doğru söyledin yâ Ka'b) dedi. Musa aleyhisselam, Muhammed aleyhisselamın ümmetine verilen hayırları görünce, Onun ümmetinden olmak istedi. Allahü teâlâ onu teselli etti. (Şevahid-ün-nübüvve) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Müslüman Allah'ın sevgili kulu olduğuna göre, niye Allah sevdiği kuluna dert bela veriyor? CEVAP: Bu sualin birkaç cevabı vardır, birisi şöyledir: Bu dünya, imtihan yeridir. Burada hak ile batıl, haklı ile haksız karışıktır. Sıkıntılar belalar, Müslümanlara değil de, yalnız gayrimüslimlere verilseydi, hak ile batıl ayrılır, belli olurdu. İmtihanın anlamı kalmazdı. Hâlbuki gayba iman etmek gerekir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Dünyanın ve ahiretin bütün saadetleri, görmeden inanmaya bağlıdır. Dostlarını mihnet ve bela içinde göstererek, düşmanlarının gözünden sakladı. Allahü teâlâ her şeye kadirdir. Dostlarına hem dünyada, hem de ahirette rahatlık verebilir; fakat âdeti böyle değildir. Kudretini, hikmeti ve âdeti altına gizlemeyi sever. İşlerini, yaratmasını, sebepler altında gizlemiştir. O halde, dünya ahiretin aksi olduğundan, dostların, ahiret nimetlerine kavuşmak için, dünyada sıkıntı çekmeleri gerekir. Müslümanlar dünyada birkaç gün dert, bela çekmeselerdi, Cennetin lezzetlerinin kıymetini anlayamaz ve ebedi nimetlerin kıymetini bilemezlerdi. Acıkmayan, yemeğin lezzetini anlayamaz. Acı çekmeyen, rahatlığın kıymetini bilemez. Dünyada bunlara elem vermek, sanki daimi nimetleri artırmak içindir. Yabancılara sıkıntı şeklinde gösterilenler, dostlar için nimettir. (2/99) Sıkıntılar, günahların affına sebep olur Sual: Bir insana gelen çok bela, onun çok günahkâr olduğunu mu gösterir? CEVAP: Dertlerin, belaların gelmesine sebep olan şeylerden birisi de, günah işlemektir. Bela gelince üzülmemek gerekir; çünkü belalar, sıkıntılar, günahların affedilmesine sebep olur. Dostlara gelen dertlerin, belaların ve musibetlerin çok olması, günahların çok affedildiğini veya derecesinin çok yükseltildiğini gösterir. Günahların çok olduğunu göstermez. Dostlarına çok bela vererek, günahlarını affeder, temizler; günahı olmayanların da, makamlarını yükseltir. Böylece bunlar, ahiret sıkıntılarından korunur, Cennet nimetlerine kavuşur. Allahü teâlâ, sevdiklerinin günahlarını affetmek için, onlara dert, bela gönderiyor. Tövbe, istiğfar edince de, günahlar affolur. O halde, dert ve beladan kurtulmak için, çok istiğfar okumalıdır. Dostların günahını, düşmanların günahları gibi sanmamalı. (İyilerin, iyilik olarak bildikleri şeyleri, dostlar, günah bilirler) buyuruldu. Bunlardan günah ve kusur sadır olsa da, başkalarının günahları gibi değildir. Yanılmak ve unutmak gibidir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kur'an Allah kelamı olduğu için değişmedi de, İncil ve diğer kitaplar niye değişti? CEVAP: Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimi koruyacağına söz verdi. Diğer kitaplar için böyle bir sözü yoktur. Peygamber efendimizi düşmanları öldüremedi; fakat Hazret-i Zekeriya ile Hazret-i Yahya'yı ve daha başka peygamberleri düşmanları öldürdü. Yahudiler bin kadar peygamberi şehid etti. Bunlar da Allah'ın peygamberi idi. Niye bunları muhafaza etmedi denemez. Allahü teâlâ, işlerinde layüseldir. Yani kimseye hesap vermez, sorguya çekilemez. Kur'an-ı kerimin muhafaza edilmesinin, diğer kitaplar gibi bozulmamasının sebeplerinden biri de, Resulullah efendimiz son peygamber, İslamiyet de son din olduğu içindir. Korumazsa ortada hak din kalmayacaktır. İslamiyet'in hükümleri kıyamete kadar geçerlidir. Eski kitaplar korunmadığı gibi, onlardaki bazı hükümler de değiştirildi. Birkaç örnek verelim: 1- Eski kavimlerde uğursuzluk vardı. Müslümanlıkta bu kaldırıldı. Bir hadis-i şerif meali: (Müslümanlıkta uğursuzluk [bir şeyi kötüye yorumlamak] yoktur.) [Hadika] (Allah diğer dinlerde uğursuzluğu koyduğu halde, niye İslamiyet'ten kaldırdı) denemez. 2- Diğer ümmetler, kalblerinden geçen düşüncelerden de sorumlu idi. Bir günahı yapmaya karar verene, o günahı işlemese de, günah yazılırdı. İslamiyet'te böyle değildir. Hadis-i şerifte, (Kalbe gelen kötü şey, söylenmedikçe ve buna uygun hareket edilmedikçe affedilir) buyuruldu. (Berika) (Diğer ümmetlerde kalbe gelenler günah da, İslamiyet'te niye günah değil) denemez. 3- Daha önceki dinlerde insan resmi ve heykeli yapmak günah değildi. Bunun için, İdris aleyhisselam semaya çıkarıldıktan sonra, sevenleri onun resimlerini, heykellerini yapıp, yükseklere koydular. Karşılarında eğildiler, secde ettiler. İslamiyet, heykel yapmayı yasak etti. (Niye İslamiyet yasakladı?) denebilir mi? 4- Hazret-i Âdem'in çocukları, biri oğlan biri kızı olmak üzere hep ikiz olurdu. İkizler evlenemezdi. Ötekilerle evlenebiliyordu. Daha sonra kız kardeşle evlenmek yasak edildi. (Sonrakilere niye yasak edildi?) demeye hiç kimsenin hakkı yoktur. 5- Diğer dinler, belli bir bölgeye, belli bir kavme gönderilmişken, İslamiyet bütün dünyaya gönderildi. Diğer dinleri yürürlükten kaldırdı. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (İslam'dan başka din arayan bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85] Hâşâ, hiç kimse, niçin İslamiyet'ten başka dini kabul etmiyorsun diye, Allahü teâlâya bir şey soramaz. Kıyamete kadar başka din göndermeyecektir. Böyle cihanşümul [evrensel] bir dinin kitabı, elbette değişmez. İşte bunun gibi sebeplerle, Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimi muhafaza etti. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: En hassas olacağımız nokta, ölümle sonrası içindir. Çünkü orada üçüncü bir yer yok. Ya Cennet ya Cehennem... Ortası yok! (Peki) demenin tasavvuftaki tarifi, teneşir tahtasındaki ölü gibi olmaktır. Çevrilince döner, bırakılınca durur. Hiçbir itiraz ve müdahalesi yoktur. Tam teslim olmuştur. Yeryüzünde, tam manasıyla, gerçek anlamda peki diyen, Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık'tır. Miraca inanmayan Mekkeli müşrikler, O akıllı adamdır diye gidip, kapısını çalarak, (Senin efendin, bir gecede Kudüs'e gidip geldiğini söylüyor) dedikleri zaman, (O söylediyse doğrudur) diyerek, kapıyı kapatıyor. Hiç aklına, ilme danışmıyor, bir an tereddüt etmeden peki diyor. İşte gerçek (Peki) budur. Bu teslimiyetiyle sıddıklık makamına yükselmiştir. Onun için, peki derken gerçek anlamını düşünmelidir. Peki kelimesinin değeri, söyleyenin ihlâsı kadardır. Büyükler, siparişle konuşmaz. Oradakilerin neye ihtiyacı varsa, Allahü teâlâ ona onu söyletir. Kendisi de bilemez ve farkına varamaz. Sadece kimin ne kısmeti varsa, Allahü teâlâ onu söyletir. Herkes rızkını böylece alır. Büyüklerin kalbini kıran, mahvolmuştur. Hocasının kalbini kırmanın felaketi o kadar büyüktür ki, yedi kat göklerden düşse, bu kadar kötü olamaz. Ahir zamanın cihadı, fitne çıkarmamaktır. Hanım, köle değil, sultandır Nikâhtan sonra bir hak teşekkül eder, bu hukuka riayet edemeyeceklerin evlenmemesi lazımdır. Din kitaplarımızda, kadın hakkı geniş olarak yazılı. Onları herkesin okuması, evlenecek gençlerin çok dikkat etmesi gerekir. Hanım evde köle, hizmetçi değil, sultandır. Hanımını üzenin, mahşerde davacısı Peygamber efendimizdir. Bir gün Eshab-ı kiramdan biri geldi, (Ya Resulallah en efdal ibadet nedir?) diye sordu. (Güzel ahlaklı olmaktır) buyurdu. Gelen şahıs aynı mecliste aralıklarla dört beş sefer aynı suali sordu. Peygamber efendimiz her seferinde aynı cevabı verdi, sonuncusunda ilaveten buyurdu ki: (Güzel ahlaklı olmak, kızmamaktır.) Bir mümine bir bardak su verenin, kul hakkı hariç bütün günahları affolur. Bir kimse evliya olsa, bozuk biriyle arkadaşlık yaparsa, kendisi de bozulur. İslamiyet, iyi arkadaş seçmek dinidir. Hatta iyi iş, iyi eş seçme dinidir. Kişi, ahirette sevdiğiyle beraber olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kolaların sırrı açıklanmış!
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Alkollü gazoz furyasından sonra, şimdi de kolaların sırrının açıklandığı ve Cochineal diye bir böcekten, kimyasal filtreleme yoluyla elde edilen, karmin isimli maddeden, boya maddesi olarak, her marka kolanın içine konduğu ve bu durumda kola içmenin haram olduğu söyleniyor. Kola içmek haram mıdır? CEVAP: Hayır, kola içmekte hiç mahzur yoktur. İslam âlimleri buyuruyor ki: Resulullah efendimiz, bir Yahudi'nin ekmeğini ve tereyağlı yemeğini temiz mi diye sormadan, araştırmadan yedi. Bu domuz yağı mı, koyun yağı mı, ekmeğin hamuru suyla mı, yoksa şarapla mı yoğruldu diye sorup araştırmadı. Müşrik kadının su kabından abdest aldı. Bunlar, yenilen gıdaların içinde ne var diye araştırmanın gerekmediğine birer delildir. (Berika) Kâfirler, gıdalara necaset de, zehir de katabilirler. Nitekim Yahudi yemeğe zehir katmıştır. Peygamber efendimiz de, araştırmadan o yemeği yemiştir; çünkü necis olduğu bilinmeyen şeyleri yememek takva değil, vesvese olur. Dinimiz de, vesveseden kaçmayı emreder. (Hadika) Gıdalarda ihtiyat Sual: Her gün bir iddia ortaya atılıyor. Bazı firmaların gelirleri Yahudilere gidiyor, bunların ürünlerini kullanmak haram olur dendiği gibi, kolalarda fare ölüsü kullanılıyor da denmişti. Daha sonra, böcekten elde edilen maddenin kullanıldığı söylendi. Şimdi de, ekmeklerde domuz yağından elde edilen bir madde olduğu söyleniyor. Bunları yiyip içmek gerçekten haram mıdır? CEVAP: Dinimizde, gayrimüslimlerle alışveriş yapmak yasak değildir. Peygamber efendimiz de yapmıştır. Kâfirler, Müslümanlardan elde ettiği kârla, Müslümanların zararına olan işler yapabilir. İslamiyete aykırı karikatürler yapabilirler, hatta Müslümanları öldürebilirler. Bunlara bakarak, onların ürünlerini kullanmaya haram denmez. Bugün neredeyse yediğimiz veya kullandığımız her ürünün, gayrimüslim şirketleriyle ilgisi vardır. Ham maddesi veya bir parçası onlardandır yahut orada üretilmiştir. Bunlara itibar edilirse, neredeyse her şeye haram denmiş olur. Böyle şayialara itibar etmemelidir. İslam âlimleri, Müslümanları sıkıntıya sokmayı da fitneye dâhil etmişlerdir. Yani Müslümanları şüpheye, sıkıntıya sokmak, huzursuz etmek de, fitne olur. Dinimiz, gıdaların temiz mi, necis mi olduğunu araştırmak gerekmediğini bildirmektedir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Kâfirlerin yiyecek ve içeceklerinden sakınmak ihtiyat değildir; bu halden kurtulmak ihtiyattır. (3/22) Temizlikte fazla titiz davranmak bile yasaklanmıştır. % 99 bile olsa, % 100 kesin bilmeden, yiyeceklerimizde necaset var demek, çok yanlıştır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Bir zaman gelecek, insanlar temizlikte fazla titiz hareket edecek, [vesveseye düşerek] dinde haddi aşacaklardır.) [Ebu Davud] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Türkçe Kur'an yazılamaz mı?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İnciller bütün dillere çevrilirken, niçin Kur'an Arapça öğretilir ve ibadetlerde Arapça okunur? Her Türk'ün okuyabileceği, Türkçe bir Kur'an yazmak günah mıdır? CEVAP: Kur'an-ı kerimi, dili Arapça olanlar bile tam anlayamaz. Hatta âlimlerin en büyükleri olan Eshab-ı kiram bile, âyetlerin manalarını Resulullaha sorarlardı. Bir hadis-i şerif meali: (Kur'an, Allah'ın metin ipidir. Manalarının hepsi anlaşılmaz.) [İbni Mace] Yusuf suresinin, (Biz Kur'anı Arapça olarak indirdik, umulur ki, siz onu anlarsınız) mealindeki 2. âyet-i kerimesi, tefsirlerde özet olarak şöyle açıklanıyor: Biz Kur'anı herhangi bir dil ile değil, en geniş, en açık, en âhenkli olan Arap diliyle indirdik. Eğer iyi düşünürseniz, bu Kitabın ulviyetini, kendisinin bir şaheser, hükümlerinin, etkili sözlerinin, bütün insanlığa hitap ettiğini görürsünüz. Bugüne kadar birçok edebiyatçının, şairin sözünü dinlediniz. Hiçbirisine benzemediğini, insan sözü olmadığını, ilahi bir kelam olduğunu düşünürseniz, anlarsınız. Demek ki âyetteki anlamak, bunun ilahi kelam olduğunu anlamaktır. Yoksa ahkâmını anlamak değildir. Eğer öyle olsaydı, (Ey Resulüm, Kur'anı insanlara açıklaman için indirdik) mealindeki âyet-i kerimeye zıt olurdu. (Nahl 44) Bugüne kadar gelen bütün edebiyatçılar, Kur'an-ı kerimin nazmına ve manasına, aciz ve hayran kaldılar. Bir âyetin benzerini söyleyemediler. İcazı ve belagati, insan sözüne benzemiyor. Bir kelime çıkarılsa veya eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozuluyor. Nazmı, Arap şairlerinin şiirlerine benzemiyor. Çok veciz olup, bitmez tükenmez manalarının bulunduğu, bütün manaları bildirilse bile, yazmak için kâğıt ve mürekkep bulunamayacağı bizzat Kur'anda bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali: (De ki, Rabbimin [ilmini, hikmetini bildiren] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.) [Kehf 109 - Beydavi] Kur'an-ı kerim çok vecizdir. Kur'anın diğer kitaplardan önemli bir farkı da, onun bir edebiyat mucizesi olmasıdır. Şiirde ve edebiyatta zirveye çıkan Mekkeli müşrikler, bu yüzden Kur'ana, bir nazım dediler. Bu vasıftaki Kur'anın edebi kıymeti kaybolmadan, hiçbir dile tercümesi mümkün değildir. Bunun için, bizzat Kur'an meydan okuyor: (De ki: Bu Kur'anın bir benzerini ortaya koymak üzere, insanlar ve cinler toplanıp birbirine destek de olsalar, yemin olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.) [İsra 88] Müşrikler mucize isteyince de, buyuruldu ki: (Kur'an gibi [eşsiz] bir kitabı sana indirmemiz, [mucize olarak] yetmez mi?) [Ankebut 51] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Âl-i İmran suresinin 67. âyetinde, (İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan'dı; o, Allah'ı bir tanıyan doğru bir Müslümandı; müşriklerden de değildi) deniyor. Bütün peygamberler Müslüman olduğuna göre, Hazret-i Musa ve Hazret-i İsa'nın dini de İslam mıydı? CEVAP: Bütün Peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere iman etmelerini istemişlerdir. Fakat dinleri, yani kalble, bedenle yapılması ve sakınılması lazım olan şeyleri başka başka olduğundan, İslamlıkları, Müslümanlıkları da ayrıdır. (S. Ebediyye) Eski dinlerde, dinin adı, gönderilen peygamberin adıyla söylenirdi. Mesela, Hazret-i Musa'nın dinine Musevilik, Hazret-i İsa'nın dinine İsevilik denirdi. Her peygamber, bir bölgeye, bir kavme gelirdi. O bölgenin, o kavmin peygamberi olurdu. İslamiyet ise, cihanşümul [evrensel] olarak geldi. Bir bölgeye, bir ırka değil, bütün insanlığa, bütün dünyaya geldi. İslam kelimesinin anlamı Allah'a teslim olmak, boyun eğmek demektir. Müslüman da, kelime anlamı itibariyle, Allahü teâlâya kayıtsız şartsız teslim olan kimse demektir. Bundan dolayı bütün hak dinler, asılları itibarıyla İslam'dır ve Hazret-i Âdem'den kıyamete kadar gelip geçmiş bütün müminler de Müslüman'dır. Hak din İslam'dır Sual: Musa peygambere inanana Musevi, İsa peygambere inanana İsevi deniyor da, niçin Muhammed peygambere inanana Muhammedi denmiyor da, Müslüman deniyor? CEVAP: Diğer dinler, belli bir kavme, belli bir bölgeye gönderilmiştir ve belli bir zaman yürürlükte kalmıştır. İslamiyet ise, cihanşümul [evrensel] bir din olup, bütün insanlığa gönderildiği ve hükümleri de kıyamete kadar geçerli olduğu için, gönderilen peygamberin ismiyle bildirilmemiştir. Muhammed aleyhisselamın getirdiği dine İslamiyet dendi. Önceki dinlerin hiç biri bozulmamış olsaydı bile, nesh edildiği, yani yürürlükten kaldırıldığı için, artık o dinlerin hiçbirisiyle amel etmek caiz olmaz. İki âyet-i kerime meali: (Allah indinde hak din yalnız İslam'dır.) [Al-i İmran 19] (Kim İslam'dan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85] Usul ve füru Sual: Usul ve füru nedir? Farzlar ve haramlar için, füruat denir mi? CEVAP: Hanefi mezhebinin âlimleri, itikatta İmam-ı Mâtüridi'ye tabi olmuşlardır; çünkü İmam-ı Mâtüridi, usul ve füruda, İmam-ı a'zamın mezhebindedir. Usul, itikat demektir. Füru, ahkâm-ı islamiyye demektir. (Milel ve Nihal) Açıkça bildirilen farzlara ve haramlara inanmak, mesela içkinin, kumarın, domuz etinin haram olduğuna, beş vakit namazın, orucun, zekâtın, tesettürün farz olduğuna inanmak da usuldendir, füruat değildir. Bunların farz veya haram olduklarını inkâr etmek, küfür olur. İmam-ı Şafii hazretleri, (Usul bilgileri; kitap, sünnet ve icma-i ümmettir. Bunlara inanmak şarttır) buyurdu. (Mizan-ül-kübra) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kâfirler Cehenneme girmeyecek mi?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Milletine hizmet eden ateistler ve diğer kâfirler Cehenneme girmeyecek mi? CEVAP: Müslüman olmayanların yani bütün kâfirlerin Cehenneme gireceğini Allahü teâlâ bildiriyor. Bunu günlük işlerdeki örneklerle açıklayalım: Mesela, Türkistanlı bir Türk profesör Türkiye'ye gelse, Türk vatandaşlığına kabul edilmediği sürece, ilim adamı olsun, Edison gibi bilim adamı olsun, Türk vatandaşına tanınan haklardan faydalanamaz. Mesela oy kullanamaz, milletvekili olamaz; çünkü T.C. vatandaşı değildir. Vatandaş olmayan, bu haklara sahip olamaz. Allahü teâlâ da Cennete girmek için, Müslüman olma şartını koymuştur. Hacca veya başka ülkelere giderken pasaport istenir, pasaportu olmayan o ülkeye sokulmaz. İman pasaportu yani Müslüman olmayan da, ister Nobel ödülü alsın, ister elektrik ampulünü bulsun, ister her yere yol, çeşme, cami yaptırsın, onun hiçbir iyiliğine sevab verilmez ve Cennete giremez. Cennetin sahibi Allahü teâlâ, Cennete girmek için, faydalı iş yapmayı değil, iman şartını koymuştur. Müslüman değilse, iyi işleri faydasızdır. Ama Müslüman çok günahkâr olsa, hatta günah işlerken, zulmen öldürülse şehid olur. (Fetava-i Hayriyye, Redd-ül Muhtar) Kâfirin hiçbir iyiliğine sevab verilmez. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Ahirette Cehennemden kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselama uyanlara mahsustur. Dünyada yapılan bütün iyilikler ve keşifler, Onun yolunda bulunmak şartıyla ahirette işe yarar. Ona uymayanın yaptığı her iyilik dünyada kalır, ahiretinin yıkılmasına sebep olur. (1/184) İyi işlere, ibadetlere sevab verilebilmesi için, düzgün iman sahibi olmak gerekir. Bid'at ehli bile, Müslüman olduğu halde, ibadetlerine sevab alamaz. Nerede kaldı ki, gayrimüslimler, iyiliklerine sevab alıp da Cennete girsin. Bir profesör, insanlığa faydalı çok eserler yapsa; fakat çeşitli insanları suçsuz yere öldürse, hırsızlık etse, yaptığı iyiliklere bakılmadan, bulunduğu devletin kanunlarına göre cezası neyse verilir. Hak teâlâ da, imansızlıktan, yani küfürden başka günahları, dilerse affedeceğini; fakat gayrimüslim olmayı asla affetmeyeceğini bildirmektedir. Müslüman olmayan herkes gayrimüslimdir; gayrimüslimin de yaptığı hiçbir iyiliğin, Allah katında kıymeti yoktur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allah, şirki [her çeşit kâfirliği] affetmez.) [Nisa 48] (Kâfir olarak ölenlerin işleri, dünyada da, ahirette de boşa gider.) [Bekara 217] (Kâfirlere ahirette yalnız Cehennem vardır. Emekleri boşa gider.) [Hud 16] Üç hadis-i şerif meali de şöyledir: (Cennete ancak Müslüman girer.) [Buhari] (İmanı olmayan Cennete girmez.) [Tirmizi] (Bana inanmayan Yahudi ve Hıristiyan, mutlaka Cehenneme girecektir.) [Hâkim] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Türban sonradan meydana çıkmadı mı? Sahabe türban mı taktı? Kur'anın emri olmadığına göre, türban bir töre, bir gelenek değil mi? CEVAP: Saçların örtülmesi Kur'an-ı kerimde açıkça bildirilmektedir. Türban kelimesi Fransızcadan dilimize girmiştir. Başörtüsü demektir. Bu türban kelimesini de, yine türbana karşı olanlar çıkarmışlardır. Biz başörtüsüne değil, türbana karşıyız diyerek, güya maksatlarını gizlemeye çalışmışlardır. Biz giydiğimiz başörtüsüne yemeni, tülbent, çember gibi başka bir isim versek, bunlar yine karşı çıkacaklardır. Onlar, türbana, eşarba değil, Allah'ın (Başınızı örtün) emrine karşı çıkıyorlar. Türban kelimesi üzerinde durmaları aldatmacadan başka şey değildir. Kur'an-ı kerimde, (Hımar) kelimesi geçmektedir. Hımarın Türkçesi, başörtüsüdür. Fransızcası da, (Echarpe) yani eşarptır. Fransızlar eşarba, (Turban) yani türban da diyorlar. Türkler, Fransızca'dan gelen eşarp kelimesini kullandığı gibi, Farsçadan gelen tülbent kelimesini de kullanıyorlar. Yine Arapça'dan gelen yemeni kelimesini de kullanılmaktadır. Bunlar, edebiyatımıza da geçmiştir. Halkımıza mal olmuştur. Bir mani: Başında al yemeni Öldürme zalim beni Eller ne derse desin Alacağım ben seni Başörtüsüne çember de denmektedir. Çember de manilerde yer almıştır: Çemberimde gül oya Gülmedim doya doya Dertlere karıyorum Günleri saya saya Halkımız, başörtüsüne yazma da diyor: Oyalı yazma başında Oyaları kaşında Yeter beklettiklerin Çeşmelerin başında Yaşmak kelimesi de Anadolu'da hâlâ kullanılmaktadır; hatta bazı Türk siyaset adamları, halkın gözüne girmek için Bosna'da beyaz yaşmak dağıtmışlardır. Bir mani daha: Ay doğar anasından Bulutun arasından Kız saçın görünüyor Yaşmağın arasından Çok yerde başörtüsü için bürgü de denmektedir. Her bölgede bir şey söyleyebilirler. Bazı yörelerde kaşbastı da deniyormuş. Başörtünün adı önemli değildir. Önemli olan saçların ve boyun bölgesinin örtülmesidir. Tesettür ayeti gelmeden önce, cahil Araplar açık saçık giyinirlerdi; hatta Kâbe-yi şerifi bile çırılçıplak tavaf ederlerdi. Tesettür ayet-i kerimesi indikten sonra, yeni bir medeniyet başlamış, bütün Müslüman hanımlar örtünmüşlerdi. Tesettür ayetinden önceki durumu anlatıp, sahabe hanımları açık gezerdi demek, kasıtlı değilse, çok cahilce bir sözdür. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Mümin kadınlara söyle: [Yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [saç ve gerdan gibi ziynet takılan yerleri] göstermesinler, hımarlarını [başörtülerini] yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] Peygamber efendimiz, Kur'an-ı kerimi açıklayarak buyuruyor ki: (Kadının [yüz ve iki elinden başka] bütün bedeni avrettir.) [Mecmaul-enhür, El-mugni] Hazret-i Âişe validemiz de buyuruyor ki: (İlk muhacir kadınlara Allah rahmet etsin! Tesettür âyeti inince, hemen peştamallarını yırtıp başlarını örttüler.) [Buhari, Nesai] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kadınların örtünmesi, açık gezen kadınlar için baskıya sebep olmaz mı? Örtünen kadınların iyi Müslüman bilinmesine, açık saçık gezenlere kötü gözle bakılmasına sebep olmaz mı? CEVAP: Bunlara evet denirse, o zaman bunun tersi de düşünülebilir. Açık gezenler, kapalı gezenlere baskı yapmış olmaz mı? Açık gezenlerin modern, kültürlü, bilgili olmasına, kapalı kadınlara gerici, yobaz, cahil gözü ile bakılmasına sebep olmaz mı da denebilir. Müslüman kadınlar böyle bir şey düşünmediğine göre, açık saçık gezenler niye baskıya maruz kaldıklarını düşünsün ki? Açılma özgürlüğüne evet demek, kapanma hürriyetine hayır demek, hangi demokrasi ile bağdaşır? Bir toplumda her çeşit insan bulunur, sağcısı da, solcusu da olur. (Solcu yaşasın, sağcı ölsün) demek, faşist bir baskı olmaz mı? Müslüman, içki içeni veya başka günah işleyeni görünce, kendi günahını hatırlar. Kendi günahları affedilmezse, başına neler gelecek, ne azaplar çekecek diye düşünür. Başkalarını ayıplamanın, kötülemenin, gıybet etmenin haram olduğunu bilir. Onların günahlarından daha büyük günah işlemekten elbette çekinir. Onun için Müslüman'dan korkmamak lazımdır. Kimseye baskı yapmaz, kendi kusurları ile uğraşır. Müslüman, Allahü teâlânın, iyilik edenleri, insanlara hizmet edenleri, tatlı dilli, güler yüzlü olanları, iyi işler yapanlara yardım edenleri sevdiğini bilir ve öyle olmaya çalışır. Günah işleyenlere kötü gözle bakmaz. Müslüman diliyle, eliyle kimseyi incitmez. Başkasını incitmek günahtır ve fitne çıkmasına sebep olur. Müslüman ideal insandır Müslüman, günah işlemekten sakındığı gibi, kanunlara karşı gelmekten, suç işlemekten de sakınır. Herkesin sevgisini, saygısını kazanan şerefli bir insan olmak için çalışır. Kimseye zararı dokunmadığı için, her rejim, her ülke için, Müslüman ideal insandır. "İslamcıyım" diyerek toplumda fitne çıkarmaya çalışan bazı kimselere bakıp da, Müslümanlığın zararlı olduğunu sanmak, çok yanlış olur. Bazı doktorların hatasını tıbba bulmak yanlış olduğu gibi, bazı Müslümanların hatalarını da, Müslümanlığa bulmak asla doğru olmaz. Müslüman kimseye zarar vermez. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (İnsanların en iyisi, insanlara iyilik edendir. İnsanların en kötüsü, insanlara zarar veren, onları incitendir.) [R. Nasıhin] (En kötü insan, zararından kurtulmak için yanına yaklaşılmayan kişidir.) [Buhari] (Hep iyilik eden, kötülük yapmaktan uzak duran kimseye müjdeler olsun!) [Buhari] (Huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak davranan ve kimseye kötülük etmeyen iyi bir insandır.) [Berika] (İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır.) [Kudai] (Halkın efendisi onlara hizmet edendir.) [Ebu Nuaym] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İkisi emanet, birisi onun
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: İnsanda yaratılan şu üç şeyden ikisi emanettir, birisi onundur: Birincisi: Ruhtur. İnsan anne karnında, 120 günlük iken ruh cesede gelir ve anne karnında hareket başlar. Sonra ölünce, ruh bedenden çıkar ve geldiği yere gider. Bunlara onun hiçbir müdahalesi yoktur. Demek ki, bu ruh onun değil. İkincisi: Bedendir. Doğar, yaşar, büyür ve ölür. Ölünce toprak altındaki böcekler, bakteriler tarafından yenilir. Beden de ortadan kaybolur. Buna da onun bir müdahalesi olamaz, demek ki bu beden de onun değil. Bu da Cenab-ı Hakkın ondaki bir emanetidir. Üçüncüsü: İnsanın bu dünyada yaptığı iyi ve kötü işlerdir. Onlar yok olmazlar; onunla beraber mizanın başına gelirler. Demek ki, sadece dünyada yaptıkları onundur. İnsandaki kabiliyet önemli, ancak nerede ve niçin kullandığı önemli! Bu kabiliyet ona nimet vesilesi mi yoksa azap vesilesi mi olacak, ona göre düşünüp hareket etmeli. Hattaboğlu Ömer de Müslüman olmadan önce çok kabiliyetli idi. Müslüman oldu, Hazret-i Ömer oldu. Hizmetleri malum. Peygamberlerden sonra, insanların üstünlükte ikincisi oldu. Ebu Cehil de öyle kabiliyetli idi, Müslüman olsaydı Hazret-i Ömer gibi biri olurdu. Ancak o kabiliyetini şer işte kullandı, Cehennemin dibini boyladı. Hayat, sahrada esen bir yel gibi gelip geçer. Bu kısacık hayatta, zalimin zulmü de bir yel gibi gelip geçer. Fakat mazlumun âhı geçmez, onlar kalır. Kıyamete kadar da kalacak. O yüzden, bu dünyadayken helalleşmeli, ben senden hakkımı öbür dünyada alırım dememeli. Orada hesaplar bir ters döner, şaşırırsınız! Hanımınıza çok iyi davranmalısınız, çünkü onun hakkı çok geçer. Onunla devamlı helalleşmek gerekir. Dine uygun yaşamak ve dine hizmet etmek için dünyalık istemeli. Dünyalık, başka bir şey için istenmez. Bir kimse, kerimlerin kapısını ihlâsla, ısrarla çalarsa kapı açılır. Allah Resulünde fani olmak, onu çok sevmek lazım olduğu gibi Onun vârislerinde de fani olmak lazım. Vârislerine yapılan şey Resulullaha gider. Bu yüzden dikkat etmek ve korkmak lazım! Cenab-ı Hak, beş vakit namazın her bir vakti kılındığında, bir önceki vakitten itibaren işlenen küçük günahları siler. Her cuma, bir önceki cumadan itibaren işlenen günahlara kefaret olur ve her ramazan da bir önceki ramazandan itibaren işlenen günahları yok eder. Çünkü Allahü teâlâ, affetmeyi çok seviyor. Büyük zatların kelamı şifadır... Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Peygamberimiz, (Sünnetimi terk edene şefaatim haramdır) buyurduğuna göre, sünnetler yerine kaza kılmak haram olmuyor mu? CEVAP: Hayır, kaza kılınca, sünnete de uyulmuş olur. Bunu birkaç yönden açıklayalım: 1- Sünnetler yerine kaza kılan, sünneti terk etmiş olmaz. Çünkü Peygamber efendimiz, farzın yanında nafile namaz da kılardı. Kıldıkları bize sünnet olmuştur. Beş vakit namazın sünnetlerini kılmaktan maksat, o vakit içinde, farzdan başka bir namaz daha kılmaktır. Farzın yanında kaza kılınca yine sünnet kılınmış oluyor. Sadece farz kılıp yanında hiçbir şey kılmayan, ancak o zaman sünneti terk etmiş olur. (Nevadir-i Fıkhiye) 2- Kaza borcu olanın sünnet ve nafile kılması, ahmaklıktır. Dört mezhepte de kaza kılması gerekir. Din kitaplarında diyor ki: Kaza namazı borcu var iken, nafile kılmak ahmaklıktır. (Bey ve Şira risalesi) Hazret-i Ali'nin rivayet ettiği hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Farz namaz borcu olanın nafile kılması, doğurmak üzere olan hamileye benzer. Doğumu yaklaşmışken, çocuğu düşürür. Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez. Bu kimse de böyle olup, farz namazlarını ödemedikçe, nafile namazları kabul olmaz.) [Zahire-i Fıkh, Fütuh-ul-gayb m.48] (Bu hadis-i şerifi açıklayan Hanefi âlimlerinden Abdulhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki: Bu hadis-i şerif gösteriyor ki, farz borcu olanın, sünnetleri de kabul olmaz. Çünkü sünnetler de nafiledir.) Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri buyurdu ki: (Farz namaz borcu olanın nafilesi kabul olmaz) hadis-i şerifi gösteriyor ki, farz borcu varken nafile ile meşgul olmak ahmaklıktır. Kaza borcu olanın nafile kılması, alacaklıya, borçlunun hediye götürmesine benzer ki, elbette kabul olmaz. Mümin bir tüccara benzer, farzlar sermayesi, nafileler ise kazancıdır. Sermaye kurtarılmadan kâr olmaz. (Fütuh-ul-gayb m.48) Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer'e yaptığı vasiyette buyurdu ki: Üzerinde farz borcu olanın nafile ibadetlerini, Allahü teala kabul etmez. (Kitab-ül Harac) 3- (Sünnetimi terk edene şefaat etmem) hadis-i şerifindeki sünnet, namazın sünnetleri değildir, diğer sünnetler de değildir. İslamiyet demektir. Burada sünnet, yol demektir. Benim sünnetim demek, benim yolum demektir. Şeyh-ul-islam İbni Kemal Paşazade hazretleri, (Şerh-ı hadis-i erbain) kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken buyuruyor ki: Bu hadis-i şerifteki sünnet, İslamiyet demektir; çünkü mümin, büyük günah işlese de şefaatten mahrum kalmaz. Nitekim hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ümmetimden, büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Ebu Davud] Gerek namazın sünnetlerini ve gerekse diğer sünnetleri terk etmek, büyük günah değildir. Büyük günahlara şefaat edilince, sünneti terk edene elbette şefaat edilir. (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
[Dünkü yazımızda, sünnet olan işleri yapmayanlara da şefaat edileceği, sadece İslamiyet'i terk edenlere yani Müslüman olmayanlara şefaat edilmeyeceği vesikalarla bildirilmişti.] (Sünnet yerine kaza kılma, şefaatten mahrum kalırsın) diyenlerin, aşağıdaki sünnetlerin çoğunu yapmadıkları görülür: 1- İki kişi de olsa, farz namazı cemaatle kılmak. 2- Namazları sarık veya takke ile kılmak. 3- Abdestte, eli ve ayakları üç defa yıkamak. 4- Abdest alırken başı kaplama mesh yapmak. [Maliki ve Hanbeli'de farzdır]. 5- Misvak kullanmak. 6- Kuşluk, Evvabin, Teheccüt Tehıyyet-ül-mescid, Sübha namazı kılmak. 7- İstişare ve istihare yapmak. 8- Aksırınca Elhamdülillah demek. 9- Ödünç verirken iki şahit bulundurmak veya senet yazmak. [Vacib diyen âlimler de vardır.] 10- Sünnete uygun selam vermek. 11- Cuma günü gusletmek. 12- Duada elleri sünnete uygun açmak. 13- Faydalı işe başlarken, Besmele çekmek. 14- Yatağa abdestli girmek. 15- Biri ölünce veya kötü bir haber duyunca, (İnna lillah ve inna ileyhi raciun) demek sünnettir. Genelde terk edilen diğer sünnetlerden bazıları da şunlardır: 1- Sakalı bir tutam yapmak. 2- Bıyıkları kaşlar kadar uzatmak. 3- Yemeğe tuz ile başlamak, tuz ile bitirmek. 4- Sofrada sirke bulundurmak. 5- Gece ibadet edenler için Kaylule yapmak. [Öğleden önce biraz uyumak]. 6- Yaptığı işlerde teke riayet etmek. [1, 3, 5, 7 gibi]. 7- Müslümanın evine sağ ayakla girip sol ayakla çıkmak. [Camiye de böyle girip çıkılır. Mubah olan yerlere sağ ayakla girilip sağ ayakla çıkılır. Tuvalete, sol ile girilip sağ ile çıkılır.] 8- Kesilen tırnaklarla saçları ve çekilen dişleri gömmek. 9- Cuma günleri ziynetli elbise giymek. 10- Yemeklerden önce ve sonra elleri yıkamak. [Yemekten önce yıkanan elleri, kurulamamak da sünnettir.] Bu sünnetlere uymak elbette büyük nimet ve saadettir ama bunlardan bir kısmını yapmayan Müslümana, (Sen şefaatten mahrum kalırsın) demek çok yanlış olur; çünkü Peygamber efendimiz, büyük günah işleyenlere bile şefaat edecektir. (Ebu Davud) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Çarşamba uğursuz değildir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bazı günlerde uğursuzluk var deniyor. Mesela Eyüp aleyhisselama bela geldiği gün çarşamba olduğu için, o gün kan alınmasının, hasta ziyaret etmenin ve tırnak kesmenin yasak olduğu söyleniyor. Çarşamba günü uğursuz mudur? CEVAP: Bir şeyin, bir günün veya bir yerin uğursuz sanılması, Yahudilikte vardır. Hıristiyanlıkta da, uğursuzluklar vardır. Mesela Hıristiyanlar, 13 rakamının uğursuzluk getirdiğine inanırlar. Dinimizde uğursuz gün olmadığı gibi, uğursuzluk diye bir şey yoktur. İmam-ı Gazali hazretleri, (Uğursuzluğa inanmak şeytandandır) buyuruyor. Hazret-i İkrime buyurdu ki: Resulullah, gördüğü şeyleri hayra yorar, hiçbir şeyi uğursuz saymazdı. (İ. Ahmed) İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki: Günlerin uğursuzluğu, âlemlere rahmet olan Muhammed aleyhisselamın gelmesiyle bitmiştir. Uğursuz günler, eski ümmetlerde vardı. Hiçbir gün, başka günlerden üstün değildir. Cuma, ramazan ve diğer mübarek günler ise, İslamiyet üstün tuttuğu için üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Müslümanlıkta uğursuzluk yoktur.) [Mektubat-ı Rabbani 3/41] Dinimizde uğursuz gün yok ama uğurlu sayılan mübarek gün ve geceler vardır. Bunlar mübarek diye, ötekilere uğursuz demek yanlış olur. Çarşamba ve cumartesi hacamat yaptırmak mekruhtur. Bir rivayette, cuma günü de hacamat mekruhtur. Mekruh olması, bu günlerin uğursuz gün olduğunu göstermez. Cumartesi günü oruç tutmak mekruh, bir rivayette de, cuma günü de oruç tutmanın mekruh olduğu bildirilmiştir. Cuma ve cumartesi günü oruç tutmak, mekruh olduğu için, bugünlere uğursuz denmez. Bayram günleri de oruç tutmak haram olduğu için, uğursuz denmez. Allahü teâlâ uğursuz gün ve uğursuz ay yaratmamıştır. Yarattığı hiçbir şey de lüzumsuz değildir. İbni Abidin hazretleri, kendi zamanında pazartesi, çarşamba ve cumartesi günleri hasta ziyareti yapılmaması şeklinde bir âdet olduğunu, bu âdete uymanın mahzuru olmadığını bildiriyor. Bu ifade, bu günleri hasta ziyaret etmenin uğursuz olduğunu göstermez. Halkın âdet ettiği şeylerin aksini yaparak, tepkiye sebep olmamalı deniyor. Bu her zaman böyledir. Mesela saksağan, kumru, bülbül gibi kuşların eti helaldir. Ancak bunların etlerini yiyenlerin bir belaya tutulacakları bazı bölgelerde halk arasında söylenti haline geldiği için; yenmemeleri iyi görülmüştür. Bunun gibi Şanlıurfa'daki balıklı gölün balıklarını yiyen ölür deniyor. Böyle şeyleri yememek iyi olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (İnsan, şu üç şeyden kurtulamaz: Uğursuzluk, su-i zan ve haset. Su-i zan edince, buna uygun hareket etmeyin. Uğursuz sandığınız şeyi, Allaha tevekkül ederek yapın. Haset ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyin!) [Beyheki] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Peygamber için niye kâinatın efendisi deniyor? Kâinatın efendisi ve tek hâkimi, onu yaratan Allah değil midir? Peygamber de olsa, bir insanı bu kadar yüceltmek uygun mu? CEVAP: Kâinatın efendisi demek, yaratılmışların en üstünü demektir. Peygamber efendimizi öven, yücelten bizzat Allahü teâlâdır. Üç âyet-i kerime meali şöyledir: (Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107] (Senin için bitmeyen, sonsuz mükâfat vardır. Elbette sen en büyük ahlâk üzeresin.) [Kalem 2-4] (Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmez.) [Sebe 28] Hiçbir Müslüman, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimizin övülmesinden rahatsız olmaz. Rahatsız olmak Müslüman olmamanın alametidir. Resule uymak gerekmez mi? Sual: Bazı kimseler, (Biz sadece Allah'a uyarız, Resulüne uymak zorunda değiliz) diyorlar. Bu doğru bir hareket midir? CEVAP: Resulüne uymayan, Allahü teâlâya uymuş sayılmaz. Yalnız Kur'an diyenler, kesinlikle samimi değildir. Çünkü Kur'anda Resulüne uyulması emredilen çok âyet-i kerime vardır Birkaçının meali şöyledir: (Allah'a ve Resulüne itaat edin!) [Al-i İmran 32] (Resulüme uyun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158] (Resule itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] (Allah'a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36] (Allah ile Resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi arasında bir yol tutmak isteyen kâfirdir.) [Nisa 150, 151] Sahihayn diye meşhur ve din-i İslam'ın iki temel hadis kitabı olan Buhari ve Müslim'deki bir hadis-i şerif de şöyledir: (Bana uyan, Allah'a uymuş, bana asi olan da, Allah'a asi olmuş olur.) [Buhari, Müslim] Görüldüğü gibi, yalnız Kur'an diyerek Resule uymayanların sahtekâr olduklarını, Allah ve Resulü bildirmektedir. Sana âşık olmuşam Sual: Mevlid kitabında, (Habibim sana âşık olmuşam) ifadesini, bazı kimseler uygun bulmuyor, hatta, Hıristiyanları seven bazı kimseler, o kısmı değiştirip okuyorlar. Bunun dinen mahzuru var mıdır? CEVAP: Sevginin kuvvetli olmasına aşk denir. Aşk denilince illa şehevî aşk anlaşılmamalıdır. Kitap okuma aşkı olur, parayı sevme aşkı olur. Allah aşkı olur, hocayı sevme aşkı olur, dine hizmet etme aşkı olur. Ana babaya yardım etme aşkı olur. Olur da olur... Mevlidde bildirilen aşk, Allahü teâlânın habibini [sevgilisi olan Muhammed aleyhisselamı] sevdiğini bildiriyor. Elbette Allahü teâlâ habibini her şeyden, herkesten çok seviyor. Allah için niye seviyor ki denmez. Yani mevliddeki ifade çok yerindedir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bekara suresinin fazileti
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bekara suresini okumanın fazileti nedir? CEVAP: Bekara suresini okumak çok faziletlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Her şeyin zirvesi vardır. Kur'anın zirvesi ise Bekara suresidir. Gece okunursa, üç gece, gündüz okunursa, üç gün o eve şeytan gelemez.) [Ebu Ya'la, Taberani] (Bekara suresinin her âyetiyle seksen melek inmiştir.) [İ. Ahmed] (Kur'an surelerinin efdali Bekara suresi, Bekara suresinin âyetlerinin en büyüğü de Âyetel-kürsi'dir. Şeytan, Bekara suresi okunduğunu duyduğu evden çıkar gider.) [Ramuz] (Kelamların seyyidi Kur'andır, Kur'anın seyyidi de Bekara suresidir, Bekara'nın seyyidi de Âyet-el-kürsi'dir.) [Deylemi] (Cinnilerin azılılarına Bekara suresindeki [163 ve 164.] âyetlerden daha şiddetli gelen bir şey yoktur.) [Deylemi] (Evinizi kabre çevirmeyin, namaz kılın. Şeytan, Bekara suresi okunan evden kaçar.) [Müslim] (Kur'anı okuyun. Çünkü Kur'ân Kıyamette okuyanlarına şefaat etmek için gelir. İki nurlu sûre olan Bekara ve Âl-i İmran'ı okuyun. Çünkü bu iki sure, Kıyamette iki parça bulut, iki gölgelik veya saf bağlamış iki grup kuş gibi, okuyanlarını ve hükümleriyle amel edenleri savunmak için gelir. Bekara Suresini okumaya devam etmek bereket, terk etmek ise hasrettir. Tembel olan, bunu devamlı okumaya güç yetiremez.) [Müslim] (Bekara Suresini okuyan kimseye, Cennette bir taç giydirilir.) [Beyheki] Allah lafzındaki elifi çekmek Sual: Allah lafzını, (Aaallah) diye okumak manayı değiştireceği için uygun olmuyor. Fakat niye Yunus suresi 59. âyetindeki Allah lafzının başındaki elifi çekmek gerekiyor? CEVAP: Allah derken veya Allahü ekber derken baştaki elif uzatılmaz. Uzatılırsa soru anlamına gelir. (Aaallahü ekber), Allah büyük mü anlamına gelir. Yunus suresinde soru soruluyor. Aaallahü ezine leküm deniyor. Allah size izin mi verdi demektir. Bu cümleyi kurabilmek için Allah lafzının başındaki elifi çekmek gerekiyor. Çekilmezse, Allah izin verdi demek olur. Âyet-i kerimenin tamamını yazarsak, mesele daha iyi anlaşılır: (Allah'ın sizin için indirdiği rızkların bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız. De ki: "Size Allah mı izin verdi [de bunları haram helal yapıyorsunuz], yoksa [kendiniz uydurup] Allah'a iftira mı ediyorsunuz?) [Yunus 59] Eğer Allah lafzının başındaki elif çekilmezse, soru cümlesi olmaz. O zaman, haram helal kılmaya Allah'ın izin verdiği anlaşılır ki, çok yanlış olur. Âyet-i kerime yazılı tabak Sual: İçinde âyet yazılı olan tabağı kullanmak ve abdestsiz olarak tutmak caiz midir? CEVAP: Abdestsiz olarak dışından tutulabilir; fakat abdestsiz âyet-i kerimeye el sürülemez. Bu tabakla bir şey yemek de uygun olmaz, süs olarak kullanılabilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
29.02.2008
.Âmenerresülü'nün fazîleti
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Yatsı namazından sonra okunan Âmenerresülü'nün fazileti nedir? CEVAP: Âmenerresülü'nün fazileti çoktur. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Gece Bekara suresinin son iki ayetini [Âmenerresülü'yü] okuyana, bu iki âyet, her şey için kâfidir.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İ. Mâce] (Gece Âmenerresülü'yü okuyana, bu âyetler her şey için yeterlidir. Bu iki âyeti yatsıdan sonra okuyana, geceyi ibâdetle geçirmiş sevabı verilir.) [Şir'a] (Bana Arş'ın altındaki hazineden, benden önce hiçbir peygambere verilmeyen Bekara sûresinin son âyetleri [Âmenerresülü] verildi.) [İ. Ahmed] (Bir rahmet, Kur'an ve duâ olan Bekara sûresinin son iki ayetini öğrenin, çoluk çocuğunuza da öğretin.) [Hâkim] (Vefat eden Müslümanı fazla bekletmeyin, kabrine götürmekte acele edin. Kabrinde onun başucunda Fatiha, ayak ucunda ise Bekara suresinin sonunu okuyun.) [Taberani] İslam büyükleri de buyuruyor ki: Akıllı insan, Âmenerresülü'yü okumadan yatmaz. (Ömer bin Hattab) Bekara suresinin sonundan üç âyeti okumadan yatana akıllı denmez. (Ali bin Ebu Talib) Resulullah efendimize Mirac'da verilen üç özel şey: 1- Beş vakit namaz. 2- Âmenerresülü, 3- Şirk üzere ölmeyenlerin günahlarına şefaat etme yetkisi. (Abdullah ibni Mes'ûd) Âmenerresülü'yü okumak, geceyi ihyâ ve kötülüklerden korunmaya kâfidir. (İmâm-ı Nevevî) Cenazeyi defnettikten sonra, etrafında oturup veya çömelip, sessizce Bekara sûresinin başını ve sonunu okumak, ölü için duâ ve istiğfâr etmek müstehabdır. (İbni Âbidîn) Âmenerresülü'yü okumak, gece ibadet, vird ve zikir yerine geçer. Sevab ve fazilet olarak yeter. O gece gelebilecek âfetlerden, şeytanın, insanların ve cinlerin şerrinden korur. (Bedreddin Aynî) Bir şeyin gölgesi Sual: Dünyada gördüğümüz güzel manzaralar, güzel yiyecekler ve içecekler, diğer güzellikler Cennette de olacak mı? CEVAP: Bu dünyadaki güzelliklerin hepsi, bir gölgeden, görüntüden ibarettir. Bunlar Cennet nimetleri yanında, bir şeyin gölgesi gibidir. Bir elma düşünün, bir de gölgesini veya resmini düşünün. Gölgesi veya resmi, elma yerine geçer mi? İşte dünya meyveleri, dünya nimetleri de, birer gölge gibidir. Müminler için bunlar, Cennetteki asıllarının müjdecisidir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kendi eliyle ateşini götürmemeli
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Namazları doğru kılmalı. Günahlardan vazgeçmeli. Günahın kelime anlamı ateştir, Cehennem ateşi... Kendi eliyle ateşini götürmemeli. Bize dinimizi imanımızı öğreten, ehl-i sünnet itikadı üzere yetiştiren ana babamızın rızasını, duasını mutlaka alalım. Böyle ana babanın rızasını almadan hiçbir şeye kavuşmayacağımızı bilelim. Cenab-ı Hak hiçbir şeyi abes yaratmamıştır. Her şeyin bir hikmeti vardır. Her mahlûkun bir yaratılış hikmeti vardır. İnsanlar çeşitli vasıtalara binip gidiyorlar. Müslüman ne kadar bahtiyardır ki, mescitten geçen, camiden geçen vasıtaya biniyor. Tabii ki vasıta, menziline giderken, hepsini birden götürür. Sen ehilsin, sen na-ehilsin, sen asisin, sen evliyasın, sen fasıksın demezler, mademki vasıtanın içindeler, hep beraber Cennete doğru giderler. Yeter ki, iman doğru olsun. İş, o doğru vasıtayı bulup, o vasıtaya binebilmek! Kul hakkından çok korkmalı. Müflis, üzerinde kul hakkıyla ahirete gidip, amelleri bir bir hak sahiplerine verilen ve bir de üstüne, onların günahlarını alandır, yani iflas edendir. Bir mürşid-i kâmili gördükten veya kitaplarını okuduktan sonra, aynaya bakıp da kendisinden, nefsinden, kötülük ve bozukluklarından tiksinmeyen, kendini beğenen, bedbahtın tekidir. Allahü teâlânın nimetleri, ihsanları saymakla bitmez. Allahü teâlâ, bunların hepsini bütün insanlara vermiş. İnsanlar bunların şükrünü yapmazsa, nankörlük yapmış olur. İnsan bu nimetlere küfran ederse, sonsuz Cehennemde kalmak hakkıdır. Bu hakkı, kendisi talep etmiştir. Akıl başka, zekâ başkadır. Bir insan çok zeki olabilir, ancak Kelime-i şehadeti söylemiyorsa ona akıllı denemez; çünkü akıllı, ahirette işe yarayacak iş yapana denir. İmanı anlamaktan maksat, imanı içine, iliklerine sindirmektir. Tahkir edilecek şeye hürmet etmek, hürmet edilecek şeyi ise tahkir etmek, insanı imandan çıkarır. Büyük emanet!.. Ehl-i sünnet itikadı, asırlardan beri emin ellerden emin ellere geldi. Bu, büyük bir emanettir, miras falan değildir. Büyükler bu emanetin büyüklüğünü bildikleri ve gördükleri için, sıhhatleri pahasına, insanlara bu emaneti ulaştırmak için, gece gündüz çalıştılar; çünkü emanet çok büyük! Büyük emanetin büyük hesabı vardır. Allah göstermesin, bırakın bir insanı, bir kediyi ateşe atsalar, karşısında nasıl durup da eğlenebilir, nasıl gülebilir insan? İşte büyüklerin ıstırabı bu, onlar için dünya artık yoktur. Onların bir düşüncesi vardır; bir Allah'ın kulu daha, yanmaktan nasıl kurtulur? Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İslamiyet'ten haberi olmayanlar
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İslamiyet'ten haberi olmayan, kendi aklı ile Allah'ın varlığını bulsa, Cennete girmez mi? CEVAP: Hayır girmez. Buhara âlimleri, İmam-ı Eşari'nin bildirdiği gibi, (Peygamber gönderilmeden, tebliğ yapılmadan önce teklif yapılmaz) dediler. Tercih edilen kavil de budur. Bu âlimler, (Yerleri, gökleri ve kendini gören, aklı başında bir kimsenin Allahü teâlânın varlığını anlamaması özür olmaz) sözünden maksat, (Peygamberlerin sözlerini işittikten sonra, anlamaması özür olmaz demektir) dediler. (Redd-ül-muhtar) Dağda, ormanda, mağarada veya çölde yaşayıp da, dinden haberi olmayanlar, imanlı olmadıkları için Cennete girmezler. Allah'ı, Cenneti, Cehennemi duymadığı ve inkâr etmediği için, Cehenneme de girmezler. Dirildikten sonra, hesaba çekilip, zulümleri ve kabahatleri kadar mahşer yerinde azap çekerler. Herkesin hakkı verildikten sonra, bütün hayvanlar gibi, bunlar da yok edilir, bir yerde sonsuz kalmazlar. (Mektubat-ı Rabbanî, Feraid-ül fevaid, Tac) Dağda, çölde yaşayıp da Peygamberleri işitmemiş olana Şahik-ul-cebel denir. Bunlar mazurdur. Peygamber gelmemiş hükmündedir. Bunların, peygamberlere inanmaları, emredilmedi. Bunlar için İsra suresinin 15. âyetinde, (Peygamber göndermeden önce, azap yapmayız) buyuruldu. (İsbat-ün-nübüvve) İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Akıl ile Allahü teâlânın varlığını, birliğini bilmek gerektiğini söyleyen âlimler olmuştur. Allahü teâlâ, aklı, hakkı bâtıldan ayırmak için yaratmışsa da, hak yol bildirilmedikçe akıl, bunu yalnız başına bulamaz. Peygamberleri duymamış kimse, ahirette kabahati kadar mahşer yerinde azap görür, herkesin hakkı verildikten sonra, bütün hayvanlar gibi yok edilir. (1/259) SEN YARGILAYAMAZSIN Sual: (İçki içmek günahtır) veya (İslamiyet'e inanmayan Cehenneme gider) dediğimiz zaman, (Sen kimseyi yargılayamazsın, onun kalbi belki temizdir, sen kalbe bak. Herkesi ancak Tanrı yargılar) diyorlar. Biz öyle söylemekle, onları yargılamış mı oluyoruz? CEVAP: Hayır. Dinin emrini, Allahü teâlânın emrini bildiriyorsunuz. Kimlerin Cehenneme gideceğini, içki içmenin günah olduğunu Allahü teâlâ bildiriyor. Ayıplanmamak ve kusurlarını örtmek için, din cahilleri her zaman buna benzer şeyler söylerler. Kalbin temiz olmasının ölçüsünü dinimiz bildirmiştir. Şarapla, günahla kirlenen kalb temiz olmaz. Sözümüzü kabul etmeyeceklerle tartışmaktan kaçınmalıdır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İlim öğrenmenin zararı olmaz!
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
İslam büyüklerinin güzel ahlâklarından biri de, kendilerinden ilim ve marifet öğrenenlerin ihlâslı olmalarını arzu etmeleriydi. Öğrendiklerini sadece Allah rızası için öğrenmelerini isterlerdi. Birtakım alâmet ve emârelerle ihlâssız olduğunu anladıkları bir talebeyi, okutmaya yine devam ederlerdi. Fakat, onun niyetini düzeltmesi için Allah'a duâ ve niyazda bulunurlardı. Bu suretle hem kendileri sevab kazanır, hem de hakkında duacı oldukları öğrenci. Dine hizmet olsun diye, ona ilim öğretmeyi bırakmazlardı. Çünkü ilmin iki şey için öğrenildiğini yani, onunla amel etmek ve de dine hizmet için olduğunu bilirlerdi. İlim tahsil eden kişi bunların her ikisini de tahakkuk ettirirse sevabı tam olur. Yalnız birini tahakkuk ettirirse noksan olur. Fakat her iki halde de ecir ve sevab kazanır. Aliyyül-Havvâs buyurdu ki: "Hiçbir ilim sahibi yoktur ki onunla amel etmemiş olsun. İsterse onun ameli sadece kendisi için olsun. İlim sahibi bir günah işlediği zaman muhakkak nâdim ve tövbekâr olur. Eğer o, bunun bir günah olduğunu bilmemiş olsaydı, nâdim ve tövbekâr olmayacaktı; belki günahı ile iftihar edecekti. Demek ki hidayet bulması ilmi sebebiyle olmuştur. Bu itibarla o, bilgisiyle amel etmiş olur. Her ne kadar o, 'İlmi ile âmil' teriminin kullanışı bakımından 'İlmi ile âmil' sayılmasa da. Öyleyse ilim, herhalde faydalıdır. Ve her asırda, her insanın bilgisi, amelini artırmasına vesile olacaktır." Tabii ki, ilmi ile âmil olmanın fazileti, üstünlüğü başkadır. Bunun için emr-i maruf ve nehy-i münker yapan, tavsiye ettiği iyi şeyleri kendi yapmalı, kötü olarak bildirdiği şeyleri kendisi işlememelidir! İşlerse sözü tesirli olmaz. O halde emr-i maruf yapan, ilmi ile âmil olmalıdır. Hadis-i şerifte, "İsrâ gecesinde, (Miraca çıktığım gece) ateşten makaslarla, dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim olduklarını sordum. Onlar da, "İyiliği emreder, kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık" diye cevap verdiler" buyuruldu. Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Sayısız iyilikleri, cami yaptırmak gibi ibadetleri ve insanlığa büyük hizmetleri olan çok cömert bir kâfir, zulüm ve işkence görüp, mazlum olarak öldürülse, Cennete gitmez mi? CEVAP: Cennete girmenin şartlarının ne olduğunu, Allahü teâlâ açıkça bildirdi. Cennete gitmenin şartı imanlı, yani Müslüman olmaktır. İmanlı olmayan, yani kâfir olan Cennete giremez. Kâfirlerin gideceği ve sonsuz kalacağı yer Cehennemdir. Sayısız âyet-i kerimeden birkaçının meali şöyledir: (Kâfirlerin cami yapmaları ve diğer bütün [iyi] işleri boşa gidecek, Cehennemde sonsuz kalacaklar.) [Tevbe 17] (İmansızın ameli boşa gider.) [Maide 5] (Ehl-i kitap [Yahudi ve Hıristiyan] olsun, müşrik olsun, bütün kâfirler Cehennem ateşindedir, orada ebedi kalırlar.) [Beyyine 6] Üç hadis-i şerif meali de şöyle: (Cennete ancak Müslüman girer.) [Buhari] (İmanı olmayan Cennete girmez.) [Tirmizi] (Bana inanmayan Yahudi ve Hıristiyan, mutlaka Cehenneme girer.) [Hâkim] Şu halde, bir kâfir haksız olarak, işkenceyle, zulümle öldürülse, bütün dünyaya hizmet etse, Cennete giremez. Bazıları da, (Çok temiz olan, yalan dolan bilmeyen, hırsızlık etmeyen, yol köprü, çeşme gibi insanlığa hizmet eden kâfirler de var. Bunlar da mı Cennete girmeyecek?) diyorlar. Cennete girmenin çaresini, yolunu, Cennetin, Cehennemin ve kâinatın sahibi olan Allahü teâlâ bildirdi. Bizim istememizle kimse Cennete veya Cehenneme girmez. Zengin fakir, zenci beyaz, köylü şehirli, kadın erkek, temiz kirli, tembel çalışkan, cimri cömert, cahil bilgin, zalim mazlum benzeri hiçbir ayrım yapılmaz. Sadece imanlı ve imansız ayrımı yapılır. Yani Müslüman olan Cennete girer, ebedi nimetlere kavuşur. İmansız olan da, Cehenneme gider, ebedi azaba maruz kalır. KİLİSE ALLAH'IN EVİ DEĞİL Sual: Cami de, kilise ve havra da Allah'ın evidir denebilir mi? CEVAP: Kiliseler ve havralar Allah'ın değil, şeytanın evidir. Allahü teâlâya, Onun istediği gibi ibadet edilen yere, Allah'ın evi denir. Mesela Kâbe'ye Beytullah, yani Allah'ın evi denir. Hadis-i şerifte, (Camiler, Allah'ın evidir) buyuruldu. (Hâkim) Kilisede namaz kılınmaz ve Kur'an-ı kerim okunmaz; çünkü kilisede şeytanlar toplanır. Kilise putlardan temizlenirse, namaz kılmak mekruh olmaz. (Redd-ül Muhtar) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Seferi olmak için, niyet şart mı? CEVAP: Evet, niyet şarttır. Mesela bir kimse, Pendik'ten 50-60 km uzaktaki İzmit'e gitmek üzere otobüse binse, otobüste uyuyup kalsa, Düzce'ye gelince uyansa, Düzce Pendik arası, seferilik mesafesinde olduğu halde, Düzce'ye niyet ederek gelmediği için seferi olamaz. Bir kimse de, Pendik'ten Düzce'ye gitmek üzere otobüse binse; fakat ben sefere niyet etmiyorum dese de, seferi uzaklığa gitmeye karar verdiği için seferi olur. Bu kararı niyet sayılır. Yani gideceği yer seferilik mesafesinden fazla ise, niyet etmese de seferi olur; seferilik mesafesinden az ise, seferiliğe niyet etse de seferi olmaz. Demek ki, seferiliğin gerçekleşmesi için, hem seferi uzaklık şart, hem de niyet şarttır. SEFERİLİKTE NİYET Sual: Bir kimse, 80 km uzaktaki A şehrine gitse, sonra bir işi çıkıp A şehrine 85 km uzaktaki B şehrine gidip tekrar A şehrine dönse, B şehrinde seferi olur mu? CEVAP: Seferi olmaz. Eğer A şehrine giderken, B şehrine de uğrayacağını biliyorsa, o zaman hem A şehrinde, hem de B şehrinde seferi olur. SEFERİLİK Sual: Bir kimse, sefer uzaklığındaki A şehrine toplam 30 gün kalmak üzere gitse, gittiğinde orada 10 gün kaldıktan sonra, 10 km uzaktaki B şehrine gidip, orada 10 gün kaldıktan sonra, 10 km uzaktaki D şehrine gitse, orada da 10 gün kaldıktan sonra tekrar A şehrine gelse, 30 gün hep seferi mi olur? CEVAP: Hayır, seferi olmaz, mukim olur. Mukim olduktan sonra, seferi uzaklığa gidilmedikçe hep mukim olunur. Eğer çıkarken, B ve D şehrinde 10'ar gün kalacağını bilseydi, 30 gün hep seferi olurdu. Aynı durumda, Maliki'yi taklit eden ise, hep mukim olurdu. SEFERİLİKTE MESAFE Sual: İstanbul'dan İzmit'e giden seferi olur mu? CEVAP: Seferi olmak için, Hanefi'de 104 km uzaklığa gitmek üzere yola çıkmak gerekir. İstanbul'un neresinden yola çıkıldığına göre ve gidilen yola göre değişir. Mesela: İzmit-Bostancı köprüsü: E-5'ten 90 km, E-6'dan 102 km. İzmit-Boğaz köprüsü: 103 km. İzmit-Fatih köprüsü: 122 km. İzmit-Yenibosna: E-5'ten 145 km, E-6'dan 160 km. Demek ki, bir kimse, Boğaz köprülerinin Avrupa yakasındaki herhangi bir yerinden İzmit'e giderse seferi oluyor.
Allahü teâlânın sıfatları
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Allah'ın zati ve sübuti sıfatları arasındaki fark nedir? CEVAP: Zati sıfatları, Allahü teâlânın zatına mahsus olan sıfatlardır. Bu sıfatlar, mahlûkların hiçbirinde yoktur. Bunların mahlûklara, hiçbir şekilde bağlantıları da yoktur. Bu altı sıfattan Vücud, kendiliğinden var olmak; Kıdem, varlığının öncesi, başlangıcı olmaması; Beka, varlığının sonsuz olması, hiç yok olmamak; Vahdaniyet, hiçbir bakımdan ortağı, benzeri olmaması; Muhalefet-ün lil-havadis, hiçbir şeyinde, hiçbir mahlûka, hiçbir bakımdan benzememek; Kıyam bi-nefsihi de, varlığının kendinden olması, var olması için hiçbir şeye muhtaç olmaması demektir. Sübuti sıfatları ise, mahlûklarla bağlantılı olan sıfatlardır. Bunlardan, yaratmak sıfatı hariç, diğerlerinden kullarına da sınırlı olarak ihsan etmiştir. Bu sıfatlarında da, hiç değişiklik olmaz. Bunlar da, zati sıfatlar gibi kadim yani ezelidirler. Mahlûklar sonradan yaratıldığı için, mahlûklara olan bağlantıları ise hâdistir, yani ezeli değildir. Sübuti sıfatlar şunlardır: Hayat [diri olmak], İlim [bilici olmak], Semi [işitmek], Basar [görmek], Kudret [güçlü olmak], İrade [dilemek], Kelam [söylemek], Tekvin [yaratmak]. Onun diri olması, bilmesi, işitmesi, görmesi, kudreti, dilemesi ve söylemesi kullarınkine hiç benzemez, bunların sadece isimleri benzer. Onun zatını ve sıfatlarının hakikatini anlamak, mümkün değildir. Hiçbir mahlûk, asla yaratıcısını anlayamaz, kavrayamaz. Peygamber efendimiz, (Allahü teâlânın yarattıklarını düşününüz, Onun zatını düşünmeyiniz. Çünkü siz Onun kadrini takdir edemez, Onu anlamaya güç yetiremezsiniz) buyuruyor. Bir başka hadis-i şerifte de buyuruldu ki, (Allahü teâlâ, hatıra gelen her şeyden uzaktır.) [C. Veremedi] AYNI DA, GAYRI DA DEĞİLDİR Sual: (Sıfatları, Allah'ın aynı da, gayrı da değildir) ne demektir? CEVAP: Allahü teâlânın sıfatları, kendisi gibi ezeli ve ebedidir, yani zatından ayrılmazlar. Eğer sıfatlar, Allahü teâlânın gayrıdır, yani kendisinden ayrıdır, başkadır denirse; sonradan oldukları söylenmiş yani ezeli oldukları inkâr edilmiş olur. Allahü teâlânın aynıdır, yani kendisidir denirse de, sıfatların varlığı inkâr edilmiş olur. *** NOT: Peygamber efendimizin, diğer Peygamberlerin ve Eshab-ı kiramdan 133'ünün hayatları, www.dinimizislam.com adresinde Rehber İnsanların Hayatları bölümüne konmuştur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İlmihal bilgilerine zıt çıkışlarıyla tanınan ilahiyatçı bir hoca, yellenmenin abdesti bozmayacağını köşesinde yazdı. Bu konuda hadis yok mu? Mezheplerin kavli nedir? CEVAP: Dört mezhepte de yellenmek abdesti bozar. (Mezahib-i Erbea) Bu konuda hadis-i şerifler de vardır. Birkaçı şöyledir: (Namaz kılarken yellenen namazdan çıkıp abdest alsın, namazı da iade etsin.) [Tirmizi, Nesai, Ebu Davud, İ.Ahmed, Beyheki, Taberani] (Yellenenin abdesti bozulur.) [Ebu Davud, İ. Ahmed] (Şeytan namaz kılanın makadına hafifçe dokunur. O kimse bunu yel zanneder. Böyle durumda, koku veya ses duymadıkça namazınızı bozmayın.) [İ. Ahmed] (Abdesti olmayanın namazı kabul olmaz. Makattan sesli veya sessiz yel çıkınca hades vaki olur, yani abdest bozulmuş olur.) [Buhari] (Makatında bir kıpırtı hisseden, ses ve koku duymadıkça, mescitten çıkmasın [namazına devam etsin].) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai] AKILLA ALLAH'I BULMAK Sual: Peygamberi hiç işitmemiş bir kimse, akılla Allah'ın varlığını bulursa Cennete girer mi? CEVAP Din kitaplarında özetle deniyor ki: Akılla, Allah'ın varlığını birliğini anlayıp iman eden kimse, Peygamberleri işitmemişse Cennete gider. Peygamberi işitmeyen kimse, Allahü teâlânın var ve bir olduğunu düşünmeyip iman etmezse, Cennete girmez. Peygamberi inkâr etmediği için, Cehenneme de girmez. Hesaptan sonra hayvanlar gibi toprak olur. Cehennemde sonsuz yanmak, Peygamberi işitip de, inkâr etmenin cezasıdır. (Allahü teâlânın varlığını düşünmeyip iman etmeyen, Cehenneme girecektir) diyen âlimler varsa da, bu, Peygamberi işittikten sonra düşünmeyen demektir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Biz, bir resul göndermeden [iman esaslarını, helal ve haramları bildirip duyurmadan] önce azap etmeyiz.) [İsra 15] İZİNSİZ HACCA GİTMEK Sual: Kadın, kocasının izni olmadan, hacca gidemez mi? CEVAP: Kadın, kocasının izni olmadan nafile hacca gidemez; fakat kocası, hanımının mahremiyle, farz olan hacca gitmesine mani olamaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Namaz kılmayan bazı kimseler, (Namaz, salât yani duadır. Tanrı'yı içten anıp selamlamaktır. Bunun da bir şekli, belli bir saati, zaman dilimi, yeri, kuralı yoktur. İnsan, istediği vakit, istediği dilde, istediği şekilde, istediği yerde dua edebilir. Şimdi kılınan beş vakit namaz, gerçeklere aykırıdır) diyorlar. Peygamber efendimiz, beş vakit namaz kılmadı mı, namaz kılınmasını emretmedi mi? CEVAP: Bu tür iddialar, Peygamber efendimize inanmayanların, dinimizi yıkmak isteyenlerin, çeşitli maskeler altında asıl kimliklerini gizleyerek gündeme getirdikleri iddialardır. Hiçbir ilmi değeri yoktur. Peygamber efendimiz, namaz farz olduktan sonra, beş vakit namaz kılıp, farz olduğunu bildirdi. Eshab-ı kiram ve ondan sonra gelenler hep beş vakit namaz kılmışlardır. Resulullah, hâşâ Kur'an-ı kerimi anlayamadı mı? Salât kelimesini anlayamadı mı? Hâşâ, beş vakit namaz kılması yanlış olsaydı, Allahü teâlâ vahiy gönderip düzeltmez miydi? Cebrail aleyhisselam, gelip, beş vakit namazın vakitlerini, kılınış şeklini ve diğer bütün hususları bizzat tatbiki olarak öğretti. Peygamber efendimiz de, (Namazı benim kıldığım gibi kılın) buyurdu. (Buhari) Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Namaz, müminlere belli vakitlerde farz kılındı.) [Nisa 103] Demek ki, namaz kılmanın belli vakitleri vardır. Asr-ı saadetten bugüne kadar, camiler, mescitler namaz kılmak için yapılmıştır. Diğer namazlar evde de kılınabilir; ama cuma namazının, camide cemaatle kılınması gerekir. Beş vakit namazın da, geçerli bir mazeret olmadıkça, camide cemaatle kılınması emredilmiştir. Camilerin, mescitlerin, namaz kılınması için yapılmasını, Allahü teâlâ emretmiştir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namaz kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder.) [Tevbe 1] Kur'an-ı kerimde geçen salât kelimesi, namaz değil de dua demek olsaydı, belli zamanı ve yeri olmasaydı, Allahü teâlâ mescit yapılmasını Kur'an-ı kerimde bildirir miydi? Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Bir büyük zata talebesi sorar: - Efendim, Allahü teâlâ bir âyet-i kerimede mealen, (Ey iman edenler, iman edin) buyuruyor. Bunların hem iman ettiklerini bildiriyor, hem de iman edin buyuruyor. Burada (İman edin) ne demektir? Cevaben buyuruyor ki: - Beni tanıyın demektir. - Efendim, herkes Allah diyor, tanıyor. Peki, tanıyın ne demektir? - Habibimin getirdiklerine inanın, emir ve yasaklara uyun demektir. Tanımak, sevmek ve itaat etmek demektir. Allahü teâlâyı tanıyan onu sever. Onu seven de, emir ve yasaklara uyar yani farzları yapar, haramlardan kaçınır. Allahü teâlâ, ibadet yapılarak sevilir, tanınır. Mezhep imamlarına, ehl-i sünnet âlimlerine, imam-ı Rabbani hazretleri gibi büyüklere tâbi olanlarla olmayanların farkı şudur: Tâbi olmadan hizmet etmeye kalkışanlar, akşam olunca çalışırlar. Yani karanlıkta ne yaptıklarını görmeden yaparlar. Yıkarlar, kırarlar, dökerler. Tâbi olanlar ise, sabahleyin ışığın altında çalışırlar. Ne yaptıklarını görerek yaparlar, yıkmazlar, kırmazlar, dökmezler. Bize dinimizi imanımızı öğreten, ehl-i sünnet üzere yetiştiren annemizin, babamızın çok duasını alalım. Onların hakkı ödenmez. Onlarla münakaşa etmeyelim. Münakaşa edersek ipler kopar. Peygamber efendimize birisi geldi, dua istedi, (Annenden iste) buyurdu. Annem öldü deyince, (Babandan iste) buyurdu. Babam da öldü deyince, (Teyzenden iste) buyurdu. İşte, onların hakkı bu kadar önemli! Asıl bayram, son nefeste imanla ve şehit olarak çene kapatmaktır. Son nefeste Allah demektir. Son nefeste Allah demek için, onu çok söylemek lazım. Kim neyi çok söylerse, son nefeste de onu söylemesi kolay olur. Müslümanın siması, kelamı, taamı hep şifadır. Yani yüzü de, sözü de, ikramı da hep şifadır. Allahü teâlâ bir kulunu korursa, kimse ona bir şey yapamaz. Yapmaya çalışan da, kendine yapar. İlim cahilliği götürür; fakat ahmaklığı götürmez. Geleceğiniz bakımından iki büyük tehlike var: Biri israf, diğeri kibir. İnsan, gece gündüz tam bin sene tesbih çekse, bunun hepsi, yarım sayfa, dinini imanını doğru öğreneceği kitabı okumak yerine geçmez; çünkü tesbih çekmek nafile ibadettir. Nafile, farzın yanında denizde damla değildir. Akşam, yatmadan yarım saat kitap okuyup bütün gece yatsa, daha kârlı olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bir gençle yapılan diyalog
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Genç: Hocamız, sigaraya haram dediği için, hiçbir delil olmasa da biz sigaraya haram deriz. Üstelik sigaranın haram olduğuna dair delilimiz de çoktur. CEVAP: Kendiniz haram deseniz de, bunu bütün Müslümanlara şamil edemezsiniz. Delilsiz konuşmanın vebali büyüktür. Çok delil nedir? Genç: Sigara israf ve zararlı olduğu için haramdır. (İsraf haramdır) ve (Kendinizi tehlikeye atmayın) âyetleri bunun delilidir. Akıl ve mantık ilmi de, bunun haram olduğunu gösteriyor. Mesela İsaguci mantığından örnek vereyim: Zarar yönünden bakalım: Dava: Sigara haramdır. Süğra: Her vücuda zarar veren haramdır. Kübra: Sigara zararlıdır Netice: O halde sigara haramdır. İsraf yönünden bakalım: Dava: Sigara haramdır. Süğra: İsraf haramdır. Kübra: Sigara içmek israftır. Netice: O halde sigara içmek haramdır. CEVAP: Bu kıyası hangi İslam âlimi yaptı ki? Âyetlere böyle mana vermek, mantıkla açıklamak, hangi mezhepte vardır? Herkes haddini bilmelidir. Yanlış kıyas yaparak, mubaha haram diyerek küfre düşmekten çok korkmalıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: Kur'an-ı kerimin tefsiri, Resulullahtan işitildiği gibi yapılabilir. (Kur'an-ı kerimi, kendi görüşüne, anlayışına göre tefsir eden kâfir olur) hadis-i şerifi, bunu bildirmektedir. (1/234) Başka bir hadis-i şerifte de, (Kur'an-ı kerimi, kendi görüşüyle açıklayan, doğru olsa dahi, mutlaka hata etmiştir) buyuruluyor. (Nesai) Kur'an-ı kerimi kendi kafasına göre tefsir edip sigaraya israf ve haram diyen kimse, iki hadis-i şerife göre hata etmiştir. Her iki kıyasta, dava da, kübra da yanlıştır. (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bir gençle yapılan diyalog -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Aynı bozuk mantıkla şu kıyaslar yapılabilir: Dava: Sigara mubahtır. Süğra: Mubah haram değildir. Kübra: Sigara mubahtır. Netice: O halde sigara haram değil, mubahtır. Burada dava yanlıştır. Sigara mubah diye dava olmaz. Dava, sigara haram mı, değil mi diye olur. İsraf yönünden bakalım: Dava: Çikolata haramdır. Süğra: İsraf haramdır. Kübra: Çikolata israftır. Netice: O halde çikolata haramdır. Yukarıda davalar yanlış olduğu gibi; (Kübra) denilen önermeler de yanlış olduğu için, (Netice) yanlış oldu. Şimdi sigara yerine çikolata koyalım, neticeye bakalım: Dava: Sigara haramdır=Çikolata haramdır Süğra: İsraf haramdır=İsraf haramdır. Kübra: Sigara israftır=Çikolata israftır. Netice: Sigara haramdır=Çikolata haramdır. Kübra yanlış olduğu için, netice yanlış çıktı. Sigara veya çikolatanın israf ve haram olduğunu kim söyledi? Burada mantık ilminin suçu yok. Suç mantık ilmini kullanamayandadır. Bir kıyas daha: Dava: Memeli hayvanlar uçar mı? Süğra: Yarasa memeli hayvandır. Kübra: Memeli hayvanlar uçmaz. Netice: O halde yarasa uçmaz. Burada Kübra yanlış olduğu için, netice yanlış çıktı. O halde Kübraların doğru olması şarttır. Kübra denilen önermeye, sigara israftır diye yanlış koyunca netice yanlış olur. Genç: Sigara israf olduğu gibi, zararlı olduğu için de haramdır. CEVAP: Bu kendi kıyasınızdır. Hiçbir âlimin böyle kıyası yoktur. İslamiyet, böyle indî kıyasları reddeder. Kıyası ancak müctehid yapar. Bu iş size, bize düşmez. Bir insan, çok iyi otomobil kullansa; fakat ehliyeti yoksa kaza yapmasa bile cezalanır. Sizin kıyasınız, tamamen indîdir. Buna rağmen doğru olsa bile, müctehid olmadığınız için, İslam âlimlerinden nakil yapmanız gerekir. (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bir gençle yapılan diyalog -3-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
İslamiyet mücerret [yalnız] akıl dini değil, selim akla uygun nakil dinidir. Akıl Şiilikte hüccettir. Kıyasınız tamamen akla, mantığa dayanıyor. İlmî hiçbir kıymeti yoktur. İlmî kıymetinin olması için, naklen bildirmek gerekir. Mesela (İbni Abidin, Mevlana Halid-i Bağdadi sigaraya haram dedi) demek gerekir. Böyle diyen hiçbir âlim olmadığına göre sözünüzün hiç değeri olmaz. Bir de, mubahlarda delil aranmaz, haramlarda aranır. Mesela çayın, kahvenin, mubahlığı için delil aranmaz. Biz yine, delil gösterelim. S. Ebediyye'de deniyor ki: (Şeyhul İslam Ebülbeka, Ahmed bin Ali Hariri, İsmail Meraşi, kadı Abdürrahim, Ganim bin Muhammed Bağdadi, Şeyhul İslam Behai, Muhammed Tarsusi, Muhammed Kehvaki, Mısır âlimlerinden Yusuf Decvi ve Muhammed bin Abdülbaki Zerkani, allâme Abdülgani Nablusi, Abdurrahman bin Muhammed İmadi, allâme Ali Echüri, Mahmud-i Samini, Osman Bedreddin, Seyyid Abdülhakim Efendi ve büyük âlim, veliyyi kâmil Mevlana Halidi Bağdadi'nin buyurdukları gibi, zarar ve alışkanlık yapmayacak kadar az içilen tütüne, haram ve mekruh demekten sakınmalı, kesesine ve sıhhatine zarar vermeyecek kadar az içenleri günahkâr bilmemelidir.) Bu âlimlerin hocanız kadar ilimleri yok mu idi? Hocanız kadar takva ehli değil miydi? Genç: Bugün çok kimse, sigaranın zararlı ve israf olduğu için haram olduğunu söylüyor. Çoğunluğun yanılması mümkün müdür? CEVAP: Çoğunluğun içinde İslam âlimi yoksa kıymeti olmaz. İnsanların çoğuna uyan zarardadır; çünkü Kur'an-ı kerimde mealen, (Yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar) buyuruluyor. (Enam 116) Genç: Sigara israfın tarifine uyduğu için, sigaraya haram diyoruz. CEVAP: Sigaranın israfın tarifine uyduğunu nasıl biliyorsunuz ki? Sigara israf olduğu için haram diyen bir tek İslam âlimi var mı? İslam âlimi israfı bilemezse başka kim bilir ki? Dini bize onlar bildirdi. Siz diyorsunuz ki: İsraf haramdır. Sigara israftır. Öyleyse sigara haramdır. Bu ayetle sabittir. Bu mantığı hiçbir İslam âlimi bilemedi de, onun için mi sigaraya haram değil dediler? Siz israf âyetinden, sigaranın israf olduğunu söylediniz. O âyet yeni mi indi? İslam âlimleri niye bilmiyordu? Genç: Haramın azına helal denmez. Mesela şarabın azı helal olamaz. Sigara da böyledir. CEVAP: Maazallah. Sigara şarapla mukayese edilemez. Şarabın damlası haramdır; ama ömründe bir tek sigara içene haram işledin demek koyu cehaletin veya taassubun bir alametidir. (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bir gençle yapılan diyalog -4-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Genç: Sigara tedrici olarak ölüme götürdüğünden açıkça intihardır. CEVAP: Hangi İslam âlimi böyle benzetmeler yaptı ki? Şarapla mukayese etmek, intihar demek hangi din kitabında yazıyor ki? İndî görüşlerin dinde yeri olur mu hiç? Genç: Sigaranın zararlarını inkâr mı ediyorsunuz? CEVAP: Sigaranın zararı inkâr edilir mi hiç? Bunu sormak bile gereksiz. S. Ebediyye'de sigaranın zararları yeteri kadar bildiriliyor. Kahvedeki kafein, çaydaki tein çok alınırsa insanı öldürür; ama az kahve veya çay içmeye, şaraptan kötü denmez. Genç: Her zehrin faydası da olur; ama faydasız olarak yaratılan tek bitki tütündür. CEVAP: Nikotinin öldürücü zararları yanında, güldürücü faydaları da vardır. Bugün fen, nikotinin hafızayı kuvvetlendirdiğini keşfetmiştir. Hafızanın yeniden kazanılması için başarılı araştırmalardan biri de Harvard Üniversitesi'nde yapıldı. Nikotinin beyni nasıl etkilediğini araştıran bilim adamları, nikotinin hafıza merkezindeki beyin hücrelerini uyardığını keşfetti. Bu beyin hücreleri aynı zamanda hafıza kaybını da engelleyen proteini üreten beyin hücreleriydi. Nikotinin uyardığı hücreleri ayıran bilim adamları, aynı uyarılmayla hafıza kaybını önlediğini keşfetti. (Newsweek) Yaprağından hazırlanan infüzyonlar, vücut parazitlerine karşı kullanılır. Nikotinin sülfat tuzları tarımda böcek öldürücü olarak kullanılır. Ayrıca tütün yaprağı fermente edilerek kokulandırılıp, enfiye adı verilen keyif verici ve aksırtıcı bir ürün elde edilir. Tütün tohumları yağ bakımından da zengindir. Tütün yağı boya ve sabun sanayiinde kullanılır. (Wikipedia) Allahü teâlâ faydasız hiçbir şey yaratmamıştır. Ayrıca, sigaranın zararları eski âlimlerce bilinmiyordu da, hocanız, nereden bildi de haram dedi? Genç: Hocamız, sadece fetvaya değil, takvaya uyar, ince eler sık dokurdu. Tasavvuf ehli, şüpheli şeylere, haram muamelesi yapar. Onun için hocamız, sigaraya haram demiştir. CEVAP: Eğer sigaraya bu sebepten haram denirse cahillik olur. Şüphelilerden kaçmak ayrı, şüpheliye haram demek ayrıdır. Hazret-i Ömer, (Harama ve şüpheliye düşerim korkusuyla yetmiş helalden el çektim) buyuruyor. Helalden el çekmek ayrı, helale haram demek ayrıdır. El çekmede takva olur; helale haram demek ise küfür olur. Her tasavvuf ehli, el çektiği şeylere, mekruh veya haram derse, ortada din mi kalır? (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bir gençle yapılan diyalog -5-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sigaraya mubah diyen tasavvuf ehli âlimler, hocanız kadar takva ehli değil miydi? Onlar şüpheli şeylerden mekruhlardan israftan kaçmazlar mıydı? Niye sigaraya haram demediler? Demek ki, hocanızın sigaraya haram demesi, tarikatçı ve takva ehli olduğu için değil, (Sigara israftır, israf haramdır, o halde sigara haramdır) fasit mantığıyla hareket ettiği içindir. Genç: Sigaranın zararı 20 yıldır biliniyor. Onun için eski âlimler sigaraya haram dememiştir. CEVAP: Peki, Bursalı İsmail Hakkı efendi, 300 yıl önce tütünün zararını nasıl bildi de haram dedi? Genç: O, tasavvuf ehli büyük bir evliya olduğu için haram demiştir. CEVAP: Sigaranın zararı, diğer âlimlerce ve diğer mutasavvıflarca bilinmediği halde, bu âlim nasıl olmuş da bilmiş ki? Bütün ulema ve evliya zatlar zararını niye bilememiş de haram değil demişler? İşin doğrusu S. Ebediyye kitabında şöyle bildiriliyor: (İsmail Hakkı hazretleri, önce tütünün haram olduğunu yazmıştı; çünkü Sultan Murad, tütünü yasak etmişti. İçenler cezalandırılıyordu. Bu âlim, tütünü değil, tütün içmek suç olduğu için, suç işlemeye haram demişti. Hükümet, tütün yasağını kaldırdıktan sonra, yazdığı kitabında, tütünün haram olmadığını bildirmiştir. Mütercim fakir, Bursa'da Orhan Kütüphanesinde tütüne mubah dediğini bildiren bu kitabını gördüm.) Genç: Namaz kılmasa da, sigara içmeyen kıymetlidir, içen ise, namaz kılsa da kıymetsizdir. CEVAP: Böyle söylemek Allah saklasın namazı önemsememek anlamına gelir. Taassup, sizi böyle tehlikeli sözlere sürüklüyor. Sarı Lütfi denilen Tokatlı Molla Lütfi, (Namazı doğru kılmıyoruz. Kıldığımız namazlar, yatıp kalkmaktan ibarettir) demiş ve bu sözü namazı önemsiz görmek kabul edilerek, 1495'te idam edilmişti. Sizin sözünüz ise Molla Lütfi'ninkinden çok daha kötüdür. Bu kör taassubu bırakmak gerekir. Genç: Sigaraya mubah diyen âlimlerden hangisi kimyager, hangisi tabip, hangisi eczacı veya araştırmacıdır? İçlerinde bir tek fen adamı var mıdır? CEVAP: Elbette vardır. S. Ebediyye'nin yazarı, icazetli, yetkili bir din adamı olduğu gibi aynı zamanda, Arapça, Farsça yanında, Fransızca ve Almanca da bilen, yüksek kimya mühendisi, eczacı, araştırmacı ve öğretmen olan bir fen adamıydı. Çeşitli araştırmalar yaparak, (Fenil-siyan-nitrometan) cisminin sentezini yapmış ve formülünü bulmuştur. Binlerce kitaptan araştırarak hazırladığı S. Ebediyye'deki bilgiler ve kaynakları da, yetkili bir din ve fen adamı olduğunun canlı ispatıdır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ahirete yatırım için, hangi cins hayır hasenata ağırlık vermeli? CEVAP: İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Farz ibadetin yanında nafile ibadetlerin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında, damla kadar bile değildir. Melun şeytan, müminleri aldatarak, farzları küçük gösteriyor. Nafilelere yol gösteriyor. Zekât yerine nafile sadakaları güzel gösteriyor. Hâlbuki zekât niyetiyle fakire bir altın vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevaptır; çünkü zekât vermek, farzı yapmaktır. Zekât niyeti olmadan verilenler ise, nafile ibadettir. (1/29) Farzın önemi, hiçbir sünnetle, nafile ibadetle asla mukayese kabul etmez; çünkü Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl oruç tutsa, o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi] Dikkat edin, farz orucu kaza ediyor, oruç borcundan kurtuluyor ama farzı zamanında yapma sevabına kavuşamıyor. Hatta ömür boyu nafile oruç tutsa da, bir farzı zamanında yapma sevabına kavuşamıyor. Farzın ne kadar önemli olduğunu bu hadis-i şerif açıkça bildiriyor. O halde nafile değil de, farz olan bir ibadeti tercih etmek gerekir. Mesela, dinin doğru olarak öğrenilmesine vesile olmak, önemli bir farzı yerine getirmek olur. Bunun en kolay yolu da, sevdiklerimize, yakınlarımıza, www.hakikatkitabevi.com adresindeki, nakli esas alan, doğru kitaplardan hediye etmektir. MARİFETULLAH Sual: Marifetullah ne demektir? CEVAP: Marifetullah, Allahü teâlânın zatını ve sıfatlarını tanımak demektir. Zatını tanımak, anlaşılamayacağını anlamaktır. Sıfatlarını tanımak ise, mahlûkların sıfatlarına benzemediklerini anlamaktır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Onun benzeri olan hiçbir şey yoktur, O hiçbir şeye benzemez.) [Şura 11] EZEL VE EBED "BİR AN"DIR Sual: Ramazan-ı şerif ayında bir oruçluya iftar veren Cehennemden azad oluyormuş. Herkes Cennete veya Cehenneme, kıyamet koptuktan sonra gitmeyecek mi? CEVAP: Evet, Cennete veya Cehenneme kıyamet koptuktan sonra girilecektir; fakat zaman mahlûktur. Yani sonradan yaratılmıştır. Geçmiş ve gelecek, önce ve sonra, bizim için yani mahlûklar için vardır. Allahü teâlâ indinde, ezel ve ebed "bir an"dır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Resulullah, Mirac gecesinde zaman ve mekân dairesinden çıktı. 'Ezel'i ve 'ebed'i, "bir an" olarak buldu. Başlangıcı ve sonu bir noktada birleşmiş gördü. Cennete gidecekleri Cennette gördü. (1/283) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Bir insan bir mümine çatık kaşla baksa bile kul hakkı olur. Gıybet etse, kalbini kırsa falan değil, çatık kaşla baksa. O yüzden Müslüman olarak birbirimizi sevmek mecburiyetindeyiz. Hepimiz büyük nimet içerisindeyiz. Hepimiz seçilmişiz. Allahü teâlâ, malı, rütbeyi isteyene verir, fakat imanı, ehl-i sünnet itikadını istediğine verir. İman nimetinin şükrünü eda edebilmek için, birbirimizi sevmemiz şarttır. Ehl-i sünnet âlimleri, (Allahü teâlâya şükretmek için birbirinizi sevin) buyuruyorlar. Eğer birbirimizi çok seversek, çok faydaları var. Birincisi, Allahü teâlâya şükretmiş oluyoruz; çünkü Allahü teâlâ verdiği nimetinin şükrünü istiyor. Onun şükrü de müminlerin birbirini sevmesidir. İkinci faydası, dünyada kim kimi severse, ahirette beraber olacaktır. Üçüncüsü, birbirini Allah için sevenler, ahirette herkesin gıpta ettiği büyük nimetlere kavuşacak, cenab-ı Hakkın razı olduğu, sevdiği yerde buluşacaklardır. İmanı muhafaza edip, imanla ölmek için, görmemeli, işitmemeli, dili tutmalıdır. Ehl-i sünnet itikadını öğrenip, kendi hata ve kusurlarımızı düzeltmeye, eksiklerimizi tamamlamaya çalışmalıdır. Dünya hayatında bir yolcuyuz. Bavulumuzu ahirette açacağız. Ona ne doldurduğumuza dikkat etmeliyiz. Lüzumlu ve kıymetli şeyleri, gittiğimiz yerde geçerli şeyleri seçmeliyiz. Onun bunun eşyasını da, kendi bavulumuza koymayalım. Dünyada insanlar karışıktır. Müslümanlarla kâfirler karışıktır. Allahü teâlâ Müslümanlara, imanlarının karşılığı olarak, bu dünyada hemen nimetler vermiyor. Öyle olsaydı, kâfirler, demek ki Müslüman olmak iyi bir şey deyip hemen iman ederlerdi; fakat gördüklerine iman etmiş olurlardı. Hâlbuki iman, gayba olmalıdır. Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerine iman etmek lazımdır. İman çok mühim ve hassastır, ya vardır, ya da yoktur, ortası olmaz. Bir kimse Peygamber efendimizin getirdiği her şeye inansa, bir mevzuda, acaba öyle mi böyle mi dese, tereddüt etse veya bir meseleyi beğenmese, Allah korusun küfre girer. Büyüklerin yolunun esası edeptir. Yaptıklarımız çok iyi şeyler, faydalı ve iyi işler olabilir; fakat bunlar edeple birleşmeyince bir işe yaramaz. Kim Allah içinse, Allahü teâlâ da onun içindir. Bundan uzaklaşan sıkıntıya düşer. İstiğfar edin, mutlaka Onu affedici bulursunuz. Dua, kazayı ve belayı def eder. Sıkıntıyı kendine anlatan, yani şükretmeyip, sabretmeyip oflayıp puflayıp duran, Allahü teâlâyı nefsine şikâyet etmiş olur. Başkasına anlatan, bu sefer anlattığına şikâyet etmiş olur. Makbul insan üzüntülü, sıkıntılı olur. Bu üzüntüler, sıkıntılar onu makbul eder. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İman etmenin, örtünmenin, namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetlerin Allah'a ne faydası var da emretti? İçki, kumar, faiz, zina, yalan, hırsızlık gibi günahların, Allah'a ne zararı var da yasakladı? CEVAP: Kendisine fayda ve zararı olduğu için değil, bize fayda ve zararı olduğu için emir ve yasaklar koydu. Emir ve yasaklar koymakla kullarını şereflendirdi. (Mektubat-ı Rabbani) Hadis-i kudside buyuruluyor ki: (Öncekileriniz, sonrakileriniz; küçükleriniz, büyükleriniz; dirileriniz, ölüleriniz; insan ve cinleriniz; en mütteki, itaatli birer kulum olsanız, büyüklüğüm artmaz. Aksine hepiniz, bana karşı duran, Peygamberlerimi aşağılayan birer düşmanım olsanız, ilahlığımdan bir şey eksilmez. Allahü teâlâ, sizden ganidir, Ona hiçbiriniz lazım değildir. Siz ise, var olmanız ve varlıkta kalabilmeniz için her şeyinizle, hep Ona muhtaçsınız.) [Müslim] Birkaç âyet-i kerime meali: (Salih amelin, ibadetin faydası, bunu yapanadır.) [Fussilet 46] (Kim, [ibadet edip günahlardan] temizlenirse, faydası kendinedir.) [Fatır 18] (Herkes, kendisi için cihad eder, faydası kendinedir.) [Ankebut 6] (Rabbiniz size idrak kabiliyeti verdi. Hakkı görenin faydası kendine, kör olanın zararı kendinedir.) [Enam 104] (Burada kör olmak, İslamiyet'in bildirdiği gerçekleri görmeyip kâfir olmak demektir.) (Zerre kadar iyilik ve kötülük eden karşılığını görecektir.) [Zilzal 7, 8] (Kimse kimsenin günahının cezasını çekmez.) [İsra 15] (Allah'ın benim ibadetime ihtiyacı yoktur, benim işlediğim günahlar da Ona zarar vermez) diyen kimse, ilaç kullanmayan hastaya benzer. Doktor ona, perhiz ve ilaç tavsiye ediyor, zehirli gıdayı yasak ediyor. Hasta ise, (Perhiz yapmazsam, zehirli gıdayı yersem veya ilaç kullanmazsam, doktora hiç zararı olmaz) diyerek, perhiz yapmasa, zehirli gıdayı yese veya ilaç kullanmasa, bunların doktora zararı olmaz; ama kendine zararı olur. Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan kurtulması için bunları tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine uyarsa şifa bulabilir, uymazsa ölüp gidebilir. İşte, (Allah'ın benim ibadetime ihtiyacı yoktur, benim işlediğim günahlar ona zarar vermez) diyerek, iman etmeyen, ibadetlerden kaçan, günahlara dalan kimse de, Cehenneme gider. İmanlı ölen günahkârlar, er geç Cennete girer. Ancak ibadet etmeyen, günaha devam edenlerin, imanlı ölmeleri çok zordur. İbadetler imanı muhafaza eder. Günahlar imanın sönmesine yol açabilir. Bunun için, günahlardan sakınmalı ve ibadetleri bırakmamalıdır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Resulullahı övmek ibadettir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Mevlid okumaya bazıları bid'at diyor doğru mu? CEVAP: Mezhepsizler, Resulullah efendimizi öven ve ondan şefaat isteyen Müslümanlara müşrik damgasını basıyorlar. Bunu açıkça söyleyemedikleri için, mevlide bid'at diyorlar. Resulullahı övmek bid'at olmaz. Bu övgüden ancak Allah'ı sevmeyen rahatsız olur; çünkü Allahü teâlâ Onu övmektedir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Biz seni, âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107] (Biz seni, bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.) [Sebe 28] (Senin için bitmeyen, sonsuz ecir vardır. Elbette sen en büyük ahlak üzeresin.) [Kalem 3-4] (Rabbin sana [çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın!) [Duha 5] (Allah ve melekleri, Resule salât ediyor, iman edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56] Erkek kadın karışık olmadan, çalgı, müzikli ilahi ve başka haram karıştırmadan, Allah rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Ni'met-ül kübrâ, Hadika, M.Nasihat) MEVLİD OKUMAK SEVABDIR Sual: (İmam-ı Şarani, mevlid cemiyetlerine büyük bid'at, İbni Abidin de, ölünün arkasından 7, 40 ve 52. geceler tertip etmek bid'attir diyor. Bu gecelerde mevlit okutmak ölüye işkence olur) deniyor. Mevlid okumak niye bid'at oluyor ki? CEVAP: Ne İmam-ı Şarani hazretlerinin kitaplarında, ne de İbni Abidin hazretlerinin kitaplarında böyle bir ifadeye rastlamadık. Böyle ifadeler olsa bile, bunlar Mevlidi şerifin bid'at olduğunu göstermez. O geceleri tayin ederek, ölü için Kur'an okumak da günahtır. Dinimizde 7., 40. ve 52. gece diye bir şey yoktur. Bayram günleri oruç tutmak da günahtır. Suç oruçta değil, orucu, oruç tutulması haram olan bir günde tutmaktır. Kabahat mevlidde veya Kur'an okumakta değil, bunları yanlış yerde okumaktadır. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Minarede yakılmak için yağ adamak batıldır. Seyyid Abdülkadir'e yağ adarlar da, minarenin doğu tarafına yakılır. Bundan daha çirkini de, minarelerde mevlid okutmayı nezrederler. Hâlbuki bu mevlide çalgı katıyorlar, şarkı ve oyun gibi şeyler karıştırıyorlar. (Redd-ül muhtar) O günkü mevlidlerde de, bugünkü bazı mevlidlerde olduğu gibi teganni ve uygunsuz şeyler varmış. Onun için bu iki büyük âlime isnat edilen yazılarda, mevlid kötülenmiyor, haram işlenen mevlid cemiyetleri kötüleniyor. Bugün bile mevlidlere bid'at karıştırılıyor. Kadın erkek beraber oturup dinliyorlar. Böyle mevlid okumak uygun değil demek, Mevlidin kendisi kötü anlamına gelmez. Mevlid, Resulullah efendimizi övmektir ve ibadettir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Mevlid, Müslümanların bayramıdır
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Mevlid ne demektir? CEVAP: Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid Gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Resulullahın doğum günü, bütün Müslümanların bayramıdır. Resulullah dünyaya gelince, amcası Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe, (Kardeşin Abdullah'ın oğlu oldu) diyerek kendisine müjde getirince, sevinmişti. (Ona süt vermek şartıyla, seni azat ettim) demişti. Bunun için, Ebu Leheb'in, her mevlid gecesinde azabı biraz hafifler. Mevlid gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminler pek çok sevab kazanır. Ebu Leheb gibi azgın bir kâfirin azabı hafifleyince, O yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mümin, Onun doğduğu gece sevinir, malını uygun yerlere verip, Peygamberine olan sevgisini gösterirse, Allahü teâlâ da onu Cennete koyar. (M. Nasihat) Peygamber efendimizin doğum zamanlarında görülen halleri, mucizeleri okumak, dinlemek çok sevabdır. Resulullah efendimiz, mevlid gecelerinde Eshab-ı kirama ziyafet verir, dünyayı teşrifindeki ve çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebu Bekir de, halife iken, Eshab-ı kiramı toplar, Resulullah efendimizin doğumundaki olağanüstü halleri konuşurlardı. Bugün veya ertesi gün oruç tutmak iyi olur, sevab olur. Peygamber efendimiz de, dünyaya gelmesine şükretmek için oruç tutardı. (H. S. Vesikaları) İslam âlimleri Mevlid Gecesine çok önem vermişlerdir. Hazret-i Mevlana, (Mevlid okunan yerden belalar gider) buyurmuştur. Mevlid Gecesi, Kadir Gecesinden sonra en kıymetli gecedir; hatta Mevlid Gecesi, Kadir Gecesinden de kıymetlidir diyen âlimler de vardır. El-mukni, el-miyar ve Tenvir-ül-kulub kitaplarında, (Mevlid Gecesi Kadir Gecesinden kıymetlidir) diyor. (Ed-dürer-ül-mesun) (Allah, bir kimseye söz ve yazı sanatı ihsan ederse, Resulullahı övsün, düşmanlarını kötülesin) hadis-i şerifine uyularak, asırlardır mevlid kitapları yazılmış ve okunmuştur. Resulullahı öven çeşitli mevlid kasideleri vardır. Meşhur olan ve Türkiye'de her zaman okunan Mevlid Kasidesini Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır. Bu kasidenin asr-ı saadetten sonra yazılması, bid'at olmasını gerektirmez; çünkü Resulullahı övmek ibadettir. Her zaman Onu övücü kasideler, yazılar yazılabilir. Onları da okumak bid'at değil, sevab olur. Mevlid-i şerif okumak, Resulullahın dünyaya gelişini, miracını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlamak, Onu övmek demektir. Üç hadis-i şerif meali: (Beni ana baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.) [Buhari] (Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Peygamberleri anmak ibadettir.) [Deylemi] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İnsan başıboş yaratılmamıştır
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir arkadaş, (Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için Allah'a inanıyorum, ama dinlere, peygamberlere, kitaplara, ahirete inanmıyorum) diyor. Böyle düşünen Allah'a inanmış sayılır mı? CEVAP: O, kesinlikle Allah'a inanmıyor. Nasreddin Hocanın, (Doğduğuna inanıyorsun da, öldüğüne niye inanmıyorsun) dediği gibi, (Ben öğrenciyim; ama öğretmene, derse, imtihana inanmam) denir mi? Öğrenci ise, öğretmene, derse inanması gerekir. Samimi olarak Allahü tealaya inanıyorsa, elbette onun emir ve yasaklarına da inanması gerekir. İstisnalar hariç, bütün fen adamları, bu kâinatın kendiliğinden var olmadığını, bir yaratıcısının bulunduğunu ittifakla bildirmişlerdir. Fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanlar, bir karıncayı, bir kuşu, bir arpa tanesini yaratamaz. Akıllı ve bilgili bir kimse, kâinata bakınca, çok intizamlı yaratıldığını görür. Bunun kendiliğinden olmadığını anlar. Bir insan bir alet, bir makine yapınca bunun nasıl ve nerelerde kullanılacağına dair bir prospektüsünü [tarifesini] de yanına koyar. Her şeyin yaratıcısı olan cenab-ı Allah da, insan denilen bu muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmamıştır. Bir âyet-i kerime meali: (Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) [Müminun 115] İnsan denilen makinenin de, bir kullanma tarifesi vardır. Bu da Allahü tealanın, peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği kitaplardır. Kur'an-ı kerim çok veciz olduğu için, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile açıklamıştır. (Allaha inanıyorum) diyenin, onun gönderdiği kitaplara, peygamberlere de inanması gerekir. Ortada bir eser varsa, bu eseri elbette meydana getiren biri vardır. Bu eserin nasıl kullanılacağını elbette bildirmiştir. Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini ebedi tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur'an-ı kerimin çok yerinde, (Düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilmektedir. Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: (Aklı olmayanın dini de yoktur.) [Tirmizi] (Akıllı, Allah'a ve Peygamberine inanan ve ibadetlerini yapandır.) [İ. Muhber] (Aklı olan iman eder.) [Beyheki] Şu halde ben Allah'a inanıyorum diyen akıllı kimsenin, kitaplara ve peygamberlere de iman etmesi ve ibadetlerini yapması, haramlardan kaçması gerekir. İmanın altı şartından birine bile inanmayan iman sahibi olamaz. Ben sadece Allah'a inanıyorum demesi kendini aldatmaktan başka şey değildir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İsra suresinin 88. âyetinde, (De ki, insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak, bu Kur'anın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, yemin olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar) deniyor. Amerika'da, Gerçek Furkan adında bir kitap yayınlandığına göre, Kur'andaki ifadenin yanlışlığı meydana çıkmadı mı? CEVAP: Herhangi bir kitap yazılabilir; ama benzeri yapılamaz. Benzeri demek, (Onun yerini tutabilecek, aynı vasıflara haiz bir eser) demektir. Bir örnek verelim: Yumurta ikizleri olan ikiz kardeş, birbirinin benzeridir. Birini diğerinden ayırmak zor olur. İkiz kardeşe benzeyen bir robot yapılsa, bu, insan gibi iş yapsa, yürüse, konuşsa, gülüp ağlasa, canı ve diğer özellikleri olmadığı için, ikiz kardeşe benzerliği olmaz. Gözü olsa da, insan gibi göremez; kulağı olsa da, insan gibi işitemez. Yapma olduğu her bakımdan sırıtır; hatta böyle bir robot, sıradan bir insana bile benzemez. Buna rağmen, sırf kuru inadından dolayı, biz tam insanın benzerini yaptık demek, ilme ve akla zıt olur. Bu iddiasına, kendi bile inanmaz. Bunun gibi, Arapça cümleleri kafiyeli ve vezinli olarak yazmakla da, Kur'an-ı kerimin benzeri yapılmış olmaz. Benzeri sayılabilmesi için, aynı icaz ve belagatın bulunması lazımdır. Ancak bu özelliklere sahip bir kitaba, benzeri denebilir. Bugüne kadar, böyle benzeri bir kitap yazılmamıştır, yazılması da mümkün değildir. İslam âlimleri de buyuruyor ki: Kur'an-ı kerim, Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğüdür ve insan sözüne benzemez. 1400 yıldan beri, dünyanın her tarafında bütün İslam düşmanları el ele vererek, mallar, servetler dökerek uğraştıkları halde, Kur'an-ı kerimin bir âyeti gibi söyleyemediler. Şimdi de, bütün güçleri ile çalıştıkları halde söyleyemiyorlar. Hele o zaman Araplarda, şiir, edebiyat, fesahat ve belagat, her şeyden ileri gidip, en güvendikleri başarıları olduğu halde, Kur'an-ı kerim karşısında, bir şey söyleyemediler. Kur'an-ı kerime böyle galebe çalamayınca, çokları insafa gelip Müslüman oldu. SİGARAYI SAVUNMAK! Sual: Bütün dünya sigaraya savaş ilan ederken, sigara nasıl savunulabilir? CEVAP: Sigarayı kimse savunmaz. Normal insan, sigaranın zararlarını inkâr edemez. Biz, sigara zararsızdır demiyoruz. Bizim endişemiz, mubaha haram denme korkusudur. Harama helal demek gibi, bu da tehlikelidir. Bütün fıkıh kitaplarında, (Zarar vermeyen miktarı mubahtır) deniyor. Salih bir doktor bir kimseye, bir tanesi de sana zarar verir derse, ona haram olur; ama bu umuma şamil edilemez. Demek ki ölçü, zarar verip vermemesidir. Bir tek sigara içen bir kimseye, haram işledin demek, çok veballi bir iştir. Şahsen, sigaradan nefret ederim. Ömrümde hiç sigara içmedim; fakat kendimiz sevmiyoruz diye, mubaha haram demekten Allahü teâlâya sığınırız! Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İmanın şartları ve tesettür
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (İmanın şartları arasında kadınların örtünmesi yok, ayrıca büyük günahlar arasında da bildirilmiyor. Teferruat değil mi bu, niye bu kadar bunun üzerinde durulur ki?) deniyor. Nasıl bir cevap verilebilir? CEVAP: Örtünmenin üzerine bu kadar duranlar, örtünenler değil, dinin bu emrine karşı çıkanlardır. İmanın şartları arasında örtünmek de, bütün farzlar ve haramlar da mevcuttur. İmanın bir şartını kabul etmeyen, mümin olamaz. İmanın altı şartı: 1- Allah'a, 2- Meleklere, 3- Kitaplara, 4- Peygamberlere, 5- Ahiret gününe, 6- Kadere inanmaktır. Şimdi bunların açılımına bakalım: 1- Allah'a iman: Sadece Allah vardır demekle, iman olmaz. Onun bildirdiği farzlara ve haramlara da inanmak şarttır. Bunların birisine bile inanmayan, Allah'a inanmamış olur. Mesela kumar, içki helaldir diyen Allah'a inanmamış olur. Tesettür de Allah'ın emirleri arasındadır. Tesettüre inanıp da, riayet etmeyen günah işlemiş olur; ama inanmayan Allah'a inanmamış olur. Allah'a inanmayan da Müslüman olamaz. 2- Meleklere iman: Melekler var demekle, meleklere iman olmaz. Melekleri Hıristiyanlar gibi kız bilmek, meleklerin günah işlediğini sanmak, meleklere doğru iman olmaz. 3- Kitaplara iman: Allah kitaplar gönderdi demekle, kitaplara iman edilmiş olmaz. O kitaplarda bildirilen haramlara, farzlara inanmak şarttır. Birine bile inanmayan, Müslüman olamaz. Kur'an-ı kerimde, tesettür bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Mümin kadınlara söyle: [Yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [saç ve gerdan gibi ziynet takılan yerleri] göstermesinler, hımarlarını [başörtülerini] yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] Bunu inkâr eden nasıl Müslüman olabilir? 4- Peygamberlere iman: Peygamberler vardır demekle iman olmaz. Peygamberlerin bildirdiklerinin hepsinin doğru olduğuna inanmak şarttır. Peygamber efendimiz tesettürü, birçok hadis-i şerifle bildirmiştir. Bir tanesinin meali şöyledir: (Bir kız, namaz kılacak yaşa gelince, yüz ve elleri hariç, vücudunu erkeklere gösteremez.) [Ebu Davud] Peygamberin sözünü kabul etmeyen, nasıl Müslüman olur ki? 5- Ahiret gününe iman: Bir kimse ahiret vardır demekle, ahirete inanmış sayılmaz. Müslümanların Cennete, kâfirlerin Cehenneme gideceğine de inanmak şarttır. Buna inanmayan da Müslüman olamaz. 6- Kadere iman: Sadece kader Allah'tandır demekle kadere inanılmış olmaz. Kaderimi ben kendim çizerim, ülkeyi kaderine terk ettirmeyiz diyen, kaderin ne olduğunu bilmiyor demektir. Demek ki, tesettür iman esasları arasındadır, teferruat değildir. Tesettürün farz olduğunu inkâr eden imanını kaybeder. Tesettüre inanıp da riayet etmeyen yine Müslümandır; fakat günahkâr olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Üç şeyde yanılan iflah olmaz
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Eş, iş, arkadaş... Bu üçünde yanılan iflah olmaz. Ben onu düzeltirim der; ama düzeltemez. Kendisi onun gibi bozulur. Bir sepet sağlam incirin içine, bir tane çürük incir koysanız hepsini bozar. Bir sepet sağlam incir o bir çürüğü sağlam yapamaz. Dünyada aziz olmak isteyen, diline sahip olsun. Kötü insanlarla arkadaşlık yapan, iyi kimselere suizan eder. İnsanların bilgilisi, insanların bilgisinden yararlanıp kendi bilgisini artırandır. Dört yerde dört şeyi korumak, iki şeyi unutmamak, iki şeyi de unutmak gerekir. Korunacak şeyler: Namazda gönül, halk içinde dil, yemekte boğaz, el evinde göz. Unutulmayacak şeyler: Allah'ın büyüklüğü ve ölüm. Unutulması gerekenler: Birine ettiğin iyilik ve sana yapılan kötülüktür. Cemaatte rahmet vardır. Bir cemaatte bir kişi, Allahü teâlânın sevgili kuluysa, duası makbul ise, onun hürmetine Allahü teâlâ hepsini affeder. İmanın temeli, hubb-i fillah ve buğd-i fillahtır yani sevmesi de, sevmemesi de, Allah için olmaktır. Müslüman, Allahü teâlânın seçtiği sevdiği insandır. Onun seçtiğini ben seçmiyorum, Onun sevdiğini ben sevmiyorum denir mi, hiç böyle şey olur mu? Kur'an-ı kerimin asıl tefsiri fıkıhtır. Ne yapılacak, nasıl yapılacak, nasıl korunacak, bunlar fıkıh ilmiyle mümkün olur. Dini bilmeden imanı korumak zordur. Hadis-i şerifte, (En hayırlınız, Kur'anı öğrenen ve öğretendir) buyuruluyor. Bunun bir manası da, Kur'an-ı kerim İslamiyet demektir. İslamiyet'i öğrenen ve öğreten en hayırlınızdır demektir. Burada öğreten kelimesi önemli, yani doğru öğrendiğini doğru öğreten demektir. Kafasından konuşan değil! Nasıl ki, bedenin rızkı varsa, ruhun da rızkı vardır. Nasıl ki, bedenin rızkı verilmezse hastalanır, sonunda ölürse, ruhun rızkı da verilmezse hastalanır ve zamanla ölür. Ölmesi, Allah korusun, kâfir olması demektir. Namaz ve diğer ibadetler ruhun rızkıdır. Büyüklerin sözleri, kitapları da ruhun rızkıdır. İki şeyden kaçınmalıdır: Çok yemekten ve çok konuşmaktan. Sabır, Allahü teâlâyı kullara şikâyet etmemektir. Gömleğin ilk düğmesi yanlış bağlanınca, diğerleri de yanlış gider. Neticeyi değiştiremezsiniz; ama başlangıcı değiştirmeniz mümkündür. Tedbir almamak kibirdendir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Mahmasani isimli yabancı bir yazar, Türkçe'ye çevrilen bir kitabında, Buhari'deki Acve hurması ile ilgili bir hadis için, (Buhari'deki bu hadis, ilme ve realiteye aykırıdır. İhmal, uydurma ve iftira yolu ile sünnete katılan binlerce benzerinden bu bir örnektir) diyor. Mezhepler üstü hareket eden zatlar, (Hadis uydurmak veya uydurma bir hadisi kitabına almak, ihmallik, gafillik, cahillik veya hainlikten ileri gelir) diyorlar. Şevkani, Sehavi, Aliyyülkari, Acluni, Kardavi, Elbani, Ebu Gudde gibi zatlar, kütüb-i sittedeki veya diğer hadis, tefsir ve fıkıh kitaplarında, birçok uydurma hadis tespit etmişlerdir. Bu hadisleri kitaplarına alan kimseler, muhaddis, müfessir yani İslam âlimi olduğuna göre ve (Hadis uyduran Cehennemdeki yerine hazırlansın) hadisini kitaplarına geçirdikleri halde, nasıl olur da, ihmallik, gaflet, cehalet veya ihanet sergileyebilirler? CEVAP: Evet, hadis uydurmak veya uydurma bir hadisi kitabına almak, ihmallik, gafillik, cahillik veya hainlikten ileri gelir. Bu çok doğru bir tespittir. Fakat, uydurma bir söze, hadis demek ne kadar yanlış ve tehlikeli ise, hadis kitaplarındaki veya İslam âlimlerinin kitaplarındaki hadis-i şerifleri de inkâr etmek, o kadar yanlış ve tehlikelidir. Kıyamet alametlerini bildiren, her biri bir mucize olan hadis-i şeriflerden üçü şöyledir: (Kur'andan başka, delil kabul etmem diyenler çıkacak.) [Ebu Davud] (Hadisi bırak, Kur'ana bak diyerek beni yalanlayanlar çıkacak.) [Ebu Ya'la] (Sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacak.) [İ.Asakir] Bazı kimseler, (Şevkani, Sehavi, Aliyyülkari, Acluni, Kardavi, Elbani gibi kimseler, gafil, cahil veya hain olmadıkları için, kitaplarına uydurma hadis almamışlardır. Bu hadis tenkitçilerinin kitabında bir tek uydurma hadis bulamazsınız) diyorlar. Peki hadis tenkitçileri dediğiniz kimseler, bu hadis-i şerifleri nereden aldılar? Hangi ravi ile konuşup yazdılar? Elbette Buhari, Müslim gibi hadis imamlarının kitaplarından aldılar. Buhari'de, Kütüb-i sittede, diğer hadis, tefsir ve fıkıh kitaplarında uydurma hadis var denirse, bu büyük zatlar, ihmallik, gafillik, cahillik veya hainlikle suçlanmış olur. O mübarek zatlara bunlar nasıl yakıştırılabilir? Şevkani, Sehavi, Aliyyülkari, Acluni, Kardavi, Elbani gibi kimseler, uydurma hadisi kitaplarına almazsa, bunlardan çok daha büyük âlimler, nasıl kitaplarına uydurma hadis alabilirler? (Hadis uyduran, Cehennemdeki yerine hazırlansın) hadis-i şerifini kitaplarına geçirdikleri halde, nasıl olur da, bu cinayeti işleyebilirler? (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Uydurma hadis meselesi -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Muhaddislerin, müfessirlerin ve diğer İslam âlimlerinin, Şevkani, Kardavi, Elbani ve benzerleri kadar Allah korkuları yok muydu? Cahil, gafil veya hain mi idiler? İslam âlimi cahil olursa, kim âlim olur ki? Gafillik de öyledir. Onlar gafil ise biz nasıl müteyakkız [uyanık] oluruz? Bu büyük zatlar, nasıl töhmet altında bulundurulabilir? Sıradan bir Müslüman bile, Allah'tan korkar, uydurma bir söze hadis diyemez. Peki Resulullahın vekilleri olan, (Ümmetimin âlimleri, benî İsrail peygamberleri gibidir) diye övülen kimseler, nasıl olur da, böyle bir cinayet işleyebilirler? Nasıl olur da, böyle âlimler için, Allahü teâlâ, (Bilmiyorsanız âlimlere sorun) buyurur? Âlim, sadece mezhepsiz Şevkani, Kardavi ve Elbani gibi kimseler midir? Kütüb-i sitte sahipleri, âlim değil midir? Diğer muhaddisler, müfessirler ve fukaha âlim değil midir? Onlara bu büyük suç, nasıl isnat edilebilir? Hadis kitaplarında uydurma hadis olmadığı gibi, İslam âlimlerinin tefsir, fıkıh ve tasavvuf kitaplarında da uydurma hadis yoktur. Müfessir, fakih, mutasavvıf demek, hâşâ hadis ilminde cahil demek değildir! Sadece aralarında iş bölümü yapmışlardır. Mezhepsizler, mevdu hadisleri tanımak için bazı yollar belirlemişler, kendi akıllarına uymayan ve o kriterlere uyduramadıkları hadis-i şeriflere uydurma diyorlar. Bunlara verdikleri örnekler de, bid'at ehlinin uydurduğu, Ehl-i sünnet kaynaklarında bulunmayan, hadis âlimlerinin kitaplarına almadıkları sözler veya manasını anlayamadıkları sahih hadis-i şeriflerdir. Şimdi biri çıkıyor, (Bu hadisin ravilerinden biri fasık veya yalancıdır, onun için hadis uydurmadır) diyor. İslam âlimleri, bunu bilmiyorlar mıydı? O ravinin fâsık olduğunu bilmiyorlar denirse, onların bilmediğini, kendileri nereden öğrenmişler? Kendilerinden birkaç asır önce yaşamış bu âlimler, ravileri tanımıyorsa, ondan sonra gelenler, o ravileri nasıl tanıyor? Hadisler yeni mi çıktı? Raviler yeni mi çıktı? Naklettiği hadislerin ravileri arasında fâsıklar ve yalancılar olduğunu bilemiyordu diyerek cahillikle suçluyorlar. Hadis-i şerifte, mucize olarak bildirildiği gibi, sonra gelenler yani kendisini âlim zanneden cahiller, önceki âlimleri suçluyorlar. Biz, İmam-ı Gazali hazretlerinin kitabından bir hadis-i şerif alıyoruz. Mezhepsizler, (Bunun Kur'ana uygun olup olmadığına bak) diyorlar. İmam-ı Gazali hazretleri, bir hadisin Kur'an-ı kerime aykırı olduğunu bilemiyorsa, hâşâ o kadar cahil ise, biz nasıl bilelim? Yahut O, (Bu hadis Kur'an-ı kerime uygundur) diyorsa, biz nasıl o hadisin zıt olabileceğini düşünelim? Bir kimse, bir söz uydurup hadis dese veya sonradan uydurduğunu itiraf etse, yani bu söz hadis olma şartlarını taşımıyorsa, İslam âlimleri, zaten bunu kitaplarına almazlar. (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Uydurma hadis meselesi -3-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Bir hadis-i şerifin lafzında, manasında, bozukluk olup olmadığını, Kur'an ve sünnete, akla aykırı olup olmadığını anlamak, bizim değil, muhaddislerin, hadis ilminde müctehid olanların işidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Hadisimi Kur'anla karşılaştırın. Kur'ana uyarsa o söz benim, uymazsa benim değildir.) [Taberani] Sapık veya cahil birisi bir söz uydurur, buna hadis der. Ehli olan hadis âlimi de, hadis ilminin şartlarının yanı sıra onu Kur'ana arz eder. Bu işi cahiller yapamaz elbette. Bu, hadis âlimlerinin, müctehitlerin, ehl-i sünnet âlimlerinin işidir. Şimdi bir hadisin uydurma olup olmadığını anlamak için, Şevkani, Kardavi, Elbani gibi mezhepsizlerin kitaplarına değil, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında bulunup bulunmamasına bakılır. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında varsa o hadis sahihtir. Şevkani, Sehavi, Acluni gibi kimselerin, fıkıh, tefsir ve hadis kitaplarındaki hadislere mevdu [uydurma] demesiyle, o hadisler uydurma olmaz. Hafız Iraki de, İhya'daki hadisleri incelemiş, bazılarına kaynak bulamamış, (Kaynağını bulamadım) demiş, mezhepsizler de, hemen yaygara kopararak (Bak kaynağı yok, bu uydurma hadis) diyorlar. İmam-ı Gazali hazretleri, uydurma olsa, kitabına alır mı hiç? Muhaddisler, bir sözün hadis olması için, birçok şartlar koymuşlardır. Bu şartlara uymayanları kitaplarına almazlar. Ayrıca, her muhaddisin koyduğu şartlar, farklı olabilir. Bu bir ictihad meselesidir. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki: Usûl-i hadis ilminde müctehid olan bir âlim, bir hadisin mevdu olduğunu ispat edince, bu ilmin bütün âlimlerinin de, mevdu demesi lazım gelmez. Çünkü, mevdu diyen müctehid, bir hadisin sahih olması için, lüzum gördüğü şartları taşımayan bir hadis için, benim mezhebimin usulünün kaidelerine göre mevdudur der. Yoksa, (Peygamber efendimizin sözü değildir) demek istemez. Yani, hadis-i şerif denilen bu sözün hadis olması, bence anlaşılmamıştır demektir. Bu âlime göre, hadis olmaması, hakikatte hadis olmadığını göstermez. Hadis usulü ilminin başka bir müctehidi de, hadisin doğru olması için aradığı şartları bu sözde bulunca, hadistir, mevdu değildir diyebilir. O halde, Şevkani'nin, (Bazı tefsirlerin hadisleri mevdudur) demesi ile mevdu olmaz. Mesela Şevkani'yi, hadis usulü ilminde müctehid tanısak bile, onun kaidelerince, hadis olduğu meydana çıkmamış olur ise de, mevdu hadis olduğunu hangi cesaretle söyleyebilir. Din büyüklerine karşı, böyle sözlerde bulunmanın çirkinliği meydandadır. Dört mezhep arasında ayrılık bulunması, sözlerinin yanlış olacağını göstermediği gibi, hadisler için de, böyledir. Böyle şeyler, ictihad işi olduğundan, bir müctehidin mevdu demesi ile, hakikatte mevdu olması lazım gelmez. (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Uydurma hadis meselesi -4-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Demek ki, ictihad ictihadla nakzedilemediği gibi, hadis-i şerif de başka hadis-i şerif ile nakzedilemez. Bir müctehid, İmam-ı Şafii'nin veya İmam-ı a'zamın ictihadı yanlıştır, zayıftır gibi bir şey söylemez. Söylese de, geçerli olmaz. Hadisler için de, durum aynıdır. Mesela imam-ı Nesai, Taberani'deki bir hadise uydurma diyemediği gibi, imam-ı Taberani de, Nesai'deki bir hadise mevdu demez. Mevdu dese de, ona göre mevdu olur. Mevdu halk arasında uydurma anlamında kullanılıyorsa da, hadis ilminde müctehid olan bir âlimin, bir hadise mevdu demesi, onun ictihadına göre, hadis olma şartlarını taşımıyor demektir. Diğer bir muhaddise göre de, mevdu olması gerekmez. Mezhepsizler, bir hadise uydurma deyince, onların sözleri delil oluyor da, mezhep imamlarının, İmam-ı Gazali hazretlerinin, İmam-ı Rabbani hazretlerinin, Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin sözü, neden delil olmuyor? Mezhepsizlerin anladığı din oluyor da, bu büyüklerin anladığı neden din olmuyor? Mezhep imamlarımızdan, hadis âlimlerinden ve diğer İslam âlimlerinden öğrendiğimiz bilgilerle, onları sorgu suale nasıl çekeriz? Din cahilleri, (Bir hadise, bir âlim uydurma demişse, o hadise bin âlim sahih dese de, o hadis artık, damgayı yemiştir, onunla amel etmeyi içime sindiremem) diyorlar. Bunlara soruyoruz: Siz namaz kılıyorsanız, imam arkasında Fatiha okuyor musunuz? Şafiilerin okuması farzdır, Hanefilerin de, okumaması vacibdir, okurlarsa tahrimen mekruh işlemiş olurlar. Mezhepsizler okuyoruz derlerse, Hanefi âlimlerine muhalefet etmiş olurlar, okumuyoruz diyorlarsa, o zaman Şafii âlimlerine muhalefet olur. Böyle namazı içlerine nasıl sindirebiliyorlar ki? Yahut bir kâfir, bir casus Müslüman görünüp, (Kur'anı değiştirdiler, çok âyeti çıkardılar veya eklediler) dese, şimdi bunlar, bu haine inanıp, Kur'an-ı kerimi de, içlerine sindiremeyecekler mi? Ona da mı, damgayı yemiş diyecekler? Acaba bunlar, casuslarının, yabancıların, misyonerlerin kurduğu sapık fırkaları içlerine nasıl sindiriyorlar? BÜTÜN GÜNAHLARI AFFOLUR Sual: Hadis-i şeriflerde, bazı duaları okuyanın ve bazı ibadetleri yapanın bütün günahlarının affedileceği bildirilmiş. Bunlara büyük günahlar da, dâhil midir? CEVAP: Genelde, bütün günahlardan kasıt, küçük günahlardır. Büyük günahların affedilmesi için ayrıca tövbe etmek, kul hakkı varsa, hak sahipleri ile helalleşmek gerekir. Namaz, oruç gibi, farz ibadetler terk edilmiş ise, hem tövbe istiğfar etmek, hem de, bunları kaza etmek gerekir. Kadir gecesini ihya edenin, ramazan orucunu tutanın, haccı kabul olanın, günahları affedilirse de, namaz, oruç ve kul borçları ödenmiş olmaz. Bunları kaza ederek, borçtan kurtulması gerekir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Nafile namaz nedir? Beş vakit namazın sünnetleri de nafile namaz mıdır? CEVAP: Nafile namaz, farz ve vacibden başka namazlar demektir. Beş vakit namazın sünnetleri ve diğer vacib olmayan namazlar, nafiledir. Müekked olan ve olmayan, bütün sünnetler nafiledir. Önce birkaç hadis-i şerif bildirelim: (Öğlenin farzından önce 4, sonra 2, akşam ve yatsının farzından sonra 2, sabahın farzından önce 2 rekât olmak üzere günde 12 rekât nafile kılan Cennete girer.) [Nesai] (Öğlenin farzından önce ve sonra 4 rekât nafile kılmaya devam edene Cehennem haram olur.) [Tirmizi] Âişe validemiz, (Resulullah, sabah namazının iki rekât nafilesi hariç, diğerlerini devamlı kılmazdı) buyurdu. (Buhari) Bütün fıkıh kitapları, sünnetlerin de nafile olduğunu bildirmektedir. Birkaç örnek verelim: 1- Nafile, farz ve vacib olmayan ibadetlerdir. Bütün sünnetlere nafile denir. (Tahtavi) 2- Nafileler, revatib ve regaib olarak ikiye ayrılır. Revatib, müekked ve gayrı müekked olarak farzlardan önce veya sonra kılınan sünnetlerdir. Regaib ise, Duha, Evvabin ve Teheccüd gibi diğer nafilelerdir. Sünnetlere nafile denmesi, nafile tabirinin daha şümullü olmasındandır. Her sünnet nafiledir, ama her nafile sünnet değildir. (Nimet-i İslam) 3- Nafileleri ve Revatib sünnetleri, yalnız namaz kılmaya veya sünnetten başka bir namaza niyet ederek kılınca, sahih olur. (Eşbah) Görülüyor ki, namaz vakti içinde, o vaktin farzından başka kılınan her namaz, mesela kaza namazı, o vaktin sünneti de olur. Sünnet yerine, kazaya da niyet edince sünnet terk edilmiş olmuyor. 4- Yalnız namaza niyet edilerek kılınan sünnet sahih olur; çünkü beş vakit namazın sünneti demek, Resulullahın kıldığı namaz demektir. Bu namazlara sünnet ismi sonradan verilmiştir. Resulullah, beş vakit namazın sünnetlerini kılarken, yalnız (Allah rızası için namaz kılmaya) derdi. (Sünnet kılmaya) diye niyet etmezdi. Her vakit içinde böyle kılınan her namaz, sünnet ismi verilen namaz olur. (Redd-ül muhtar, Uyun-ül besair, Halebî) 5- (Tecnis) kitabında bildirildiği gibi, beş vakit namazın sünnetleri nafile namazdır. Nafile niyeti ile de kılınır. (Redd-ül-muhtar) [Devamı var] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Sünnetler de nafiledir -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Beş vakit namazın sünnetlerinin de nafile olduğu, bütün fıkıh kitaplarında bildirilmiştir. Bunlara örnek vermeye, bugün de devam ediyoruz: 6- Beş vakit namazın sünnetleri ve teravih namazı, nafile namazdır. Bunları kılarken, yalnız namaza diye niyet yetişir. (Dürr-ül-muhtar, Dürer) 7- Beş vakit namazın sünnetleri ve diğer vacib olmayan namazlar, nafiledir. Müekked olan ve olmayan, bütün sünnetler nafiledir. (Dürr-ül-muhtâr, Redd-ül-muhtar, Halebî) 8- Her sünnet nafiledir; fakat her nafile sünnet değildir. (Redd-ül-muhtar, Nimet-i İslam) 9- Beş vakit namazın sünnetlerini özürsüz oturarak kılmak caizdir. Çünkü bu sünnetler, nafile namazdırlar. (Cevhere, Hidaye) 10- Nafile namaz denince, sünnetler de anlaşılır. Kadı İmam-ı Ebu Zeyd, (Nafile kılmak, farzdaki kusurları tamamlamak için emrolundu. Bir kimse, farzı kusursuz kılabilirse, sünnetleri kılmadığı için buna bir şey denemez) buyurdu. (Dürer) 11- Farz borcu olanın nafile namazları kabul olmaz. Sünnetler de nafiledir. (N. Fıkhıyye) 12- Sünnetler yerine kaza kılınca, sünnet sevabı da hâsıl olur. (Mektubat-ı Masumiyye 2/63) 13- Diğer 3 mezhepte de aynen Hanefi'deki gibi sünnetler nafiledir. (Mezahib-i erbea) 14- Nafilenin kıymeti, farzın yanında hiç gibidir. Okyanus yanında, bir damla kadar bile değildir. Sünnet de, farzın yanında, okyanus yanındaki bir damla gibidir. (Mek. Rabbani 1/260) 15- Regaib ve revatib namazlar sevabda ve üstünlükte farza ulaşamaz. Hiçbir nafile ile farz borcu ödenmez. Avamın iddia ettiği gibi farzı bırakıp nafileyle uğraşmanın, mesela, Evvabinin farz kazaların yerine geçeceğini iddia etmenin dinde yeri yoktur. (Ruh-ul-beyân 3/127) 16- Hazret-i Ali'nin rivayet ettiği hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Farz namaz borcu olanın nafile kılması, hamileye benzer. Doğumu yaklaşmışken, çocuğu düşürür. Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez. Bu kimse de böyle olup, farz namazlarını ödemedikçe, nafile namazları kabul olmaz.) [Zahire-i Fıkh, Fütuh-ul-gayb m.48] Bu hadisi açıklayan Hanefi âlimlerinden Abdulhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki: (Bu hadis-i şerif, farz borcu olanın, sünnetlerinin kabul olmayacağını gösteriyor; çünkü sünnetler de nafiledir.) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Elbette, müminin en büyük bayramı, günahlarının affolunduğu, son nefeste imanla öldüğü, hesapta mizanda sevablarının çok, günahlarının yok olduğu, sırat köprüsünden geçtiği gündür. Hakiki bayram, Cennette Peygamber efendimizi görmek ve ondan sonra rüyet-i ilahiyeye mazhar olmaktır. Kaç tane bayram var! Müslüman olmak bir bayram. Ehl-i sünnet olmak bir bayram. Büyükleri tanımak bir bayram. Hayırlı işte istihdam edilmek bir bayram. Dostlarla beraber olmak bir bayram. Müslümanların yüzüne bakmak bir bayram. Cenab-ı Hak bir mümini, bir müminin yüzüne muhabbetle bakarsa affeder. Bir Müslüman bir Müslümanı sevindirirse Allahü teâlâ ona nafile hac ve umre sevabı veriyor. Yani Allahü teâlâ kullarına çok kazansınlar, çok kâr etsinler, çok kârlı çıksınlar diye, ufak bahaneler yaratıyor. Allah'ın dergâhında ehil ve nâehil beraberdir. Bir tanesi Cenab-ı Hak tarafından kabul edilse, Cenab-ı Hak o kulların içerisinden, bir tanesini sevse, onunla beraber olanların hepsi Cennete girer. Çünkü orada tasnif yok. Sen cahilsin, çık dışarı denmez. Allahü teâlânın varlığına, birliğine, Peygamber efendimizin Onun Resulü ve kulu olduğuna görür gibi inanmak lazımdır. Zaten Kelime-i şehadette bu bildiriliyor, görmüş gibi şehadet ederim deniliyor. Bu iman elde edildi mi, diğer tarafların hepsi kolay hallolur. İmanın elde edilmesi için, elhamdülillah imkân var. Peki, onun güçlendirilmesi, onun kuvvetlendirilmesi, onun sağlamlaştırılması nasıl olur? Onun da kolayı var: Peygamber efendimiz, (Dinül mer-i dinül ahihi) buyuruyor. Yani, insanın dini arkadaşının dini gibidir. İmanını güçlendirmek isteyen, imanı güçlü olanlarla beraber olmalı. Çok ibadet yapmak isteyen, en güzel ibadet yapanla, en güzel şekilde ve ihlâsla çalışanla beraber olmalı. Bu sefer o da, onun gibi olur. Gerek imanın güçlenmesi, gerek ihlâsın artması, gerek ibadetlerin artması veyahut felaketlerin artması, günahların artması, küfre varması hep insanın vereceği kararına bağlıdır. Tercih meselesidir. Ne olmak istiyorsa, o taraftaki insanları bulacak, onlarla arkadaşlık kuracak. İyi olmak istiyorsa iyilerle beraber, kötü olmak istiyorsa kötülerle beraber olacak. Gayet tabii bir şey bu! Dünya ve ahiret saadeti için, iyilerle beraber olmayı tercih etmeli. Allahü teâlâ, insanlara iki tane bardak ihsan etti! Bu iki bardaktan biri som altın, diğeri çömlek! Altın olan, yere düşse de kırılmaz. Diğeri elden bir düşse paramparça olur. Birinin üzerinde ahiret, diğerinde dünya yazıyor. Ahiret yazana dünyalık da girse, ahiretlik oluyor. Dünya yazana ahiretlik de girse, dünyalık oluyor. Bu bardaklara koyduklarına dikkat etmeli. Hangi bardağı tercih ettiğine dikkat etmeli. Ahiret bardağı kabirde, sıratta, her yerde geçiyor. Cennetten gelmiş, sahibini de Cennete götürüyor. Bir gün birini, bir gün öbürünü öne alıp durmamalı. Ahiret bardağını sıkıca tutup bırakmamalı... Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Mübarek geceler uydurma değildir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Mübarek gün ve gecelerin aslı yoktur, bunlar sonradan çıkmıştır deniyor, bu doğru mu? CEVAP: Hayır, kesinlikle doğru değildir. Hepsini Peygamber efendimiz bildirmiştir. Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. (S. Ebediyye) İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Ahiret yolcusunun, ibadetle ihya edilmesi kuvvetle müstehab olan mübarek geceleri boş geçirmesi uygun değildir; çünkü bunlar hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri ihmal eden tüccar, bir kâr sağlayamadığı gibi, mübarek geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da maksada ulaşamaz. (İhya) MEVLİD GECESİ Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiulevvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimiz nübüvvetten sonra, her yıl, bu geceye önem verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Bugün de, Müslümanların bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür. (Mevâhib-i ledünniyye) İslamiyet'te doğum gününü kutlamak, Allahü teâlâya şükretmek vardır. Peygamber efendimiz, pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (H. S. Vesikaları) Mevlidi, erkek kadın karışık olmadan, çalgı ve başka haram karıştırmadan, Allah rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Nimet-ül-kübra, Hadika, M. Nasihat) Bu gece, O doğduğu için sevinenler affedilir. Bu gecede, Resulullah doğduğu zaman görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da, bir yere toplanıp anlatırlardı. (S. Ebediyye) Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir; hatta Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli olduğunu bildiren âlimler de vardır. El-mukni, El-miyar ve Tenvir-ül-kulub kitaplarında Mevlid gecesinin Kadir gecesinden kıymetli olduğu bildiriliyor. (Ed-dürer-ül-mesun) Birkaç hadis-i şerif meali: (Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.) [Buhari] (Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de onu çok anar.) (Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.) [Deylemi] (Mevlid okumak da, Resulullahı hatırlamaktır. Muteber kitaplarda, Peygamberimizin de önem verdiği açıkça yazılı olan bu mübarek gecede, Peygamber efendimizi anmaya, nasıl uydurma denebilir?) [Devamı var] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
31.03.2008
Mübarek geceler uydurma değildir -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
BERAT GECESİ Şaban ayının 15. gecesidir. Tefsirlerde Kur'an-ı kerimin, Levh-il-mahfuza bu gece indirildiği bildirilmektedir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki: (Apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu [Kur'anı] mübarek bir gecede indirdik. Elbette biz insanları uyarmaktayız.) [Duhan 2, 3] Her yıl Berat gecesinde, o yılda olacak şeyler, ameller, ömürler, ölüm sebepleri, yükselmeler, alçalmalar, yani her şey Levh-i mahfuzda yazılır. Resulullah efendimiz, bu gece çok ibadet ve dua ederdi. Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman da buyurdu ki: (Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini isterim.) [Nesai] Birkaç hadis-i şerif meali daha: (Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: "Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim" Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace] (Allahü teâlâ, Şaban'ın 15. gecesinde müşrik ve müşahin hariç herkesi affeder.) [İbni Mace] (Müşahin, bid'at ehli demektir.) (Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Ramazan ve Kurban Bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani] (Allahü teâlâ, Şaban'ın yarısının [Berat] gecesinde, dünya semasına tecelli eder. Benîkelb kabilesinin koyunlarının kıllarından daha çok kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi] (Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç herkesi affeder.) [İbni Mace] Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, Allahü teâlâ seni günah işlemekten muhafaza buyurduğu halde, neden Berat gecesinde çok ibadet ettin?) diye sual etti. Peygamber efendimiz, cevaben buyurdu ki: (Şükredici kul olmayayım mı? Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip olunur. Bu gece herkesin amelleri Allahü teâlâya arz olunur.) [Gunye] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
01.04.2008Mübarek geceler uydurma değildir -3-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
KADİR GECESİ Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan, en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Allahü teâlâ, Kadir gecesini ümmetime hediye etti, ondan önce kimseye vermedi.) [Deylemi] (İnanarak ve sevabını Allahü teâlâdan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhari, Müslim] (Kadir gecesini Ramazanın son on gününde arayın.) [Müslim] (Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.) [Müslim] AŞURE GÜNÜ Muharrem ayının onuncu günü Aşure günüdür. Muharrem ayı, Kur'an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Hadis-i şerifte buyurulu ki: (Aşure günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi Dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiçbir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, benî İsrail için, Aşure günü yardı. Yine Aşure günü Allahü teâlâ Âdem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün doğdu.) [Taberani] Peygamber efendimiz bir gün öğleye doğru buyurdu ki: (Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud] Birkaç hadis-i şerif meali daha: (Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani] (Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir'a] (Aşure günü, ilim öğrenilen veya zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer.) [Şir'a] (Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur.) [Şir'a] (Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur.) [Beyheki] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
02.04.2008Mübarek geceler uydurma değildir -4-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
MİRAC GECESİ Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir. Mirac gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirmelidir. İki hadis-i şerif meali: (Bu gece, iyi amel eden için yüz yıllık mükâfat vardır.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni] (Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni] TERVİYE VE AREFE GÜNÜ Arefe günü, Kurban Bayramından önceki gündür. Terviye, Arefe gününden bir önceki güne denir. Birkaç hadis-i şerif meali: (Terviye günü oruç tutan ve günahtan sakınan Müslüman Cennete girer.) [Ramuz] (Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.) [Müslim] (Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebuşşeyh] (Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani] (Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik] (Arefe ne güzel gündür. O gün rahmet kapıları açılır.) [Deylemi] (Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür). [Deylemi] MUHARREM AYI VE HİCRİ YILBAŞI Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların kameri yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile beraber Kur'an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biridir. (Tevbe 36) Müslümanlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde müsafeha ederek, mektuplaşarak tebrikleşir. Birbirlerini ziyaret eder, hediye verirler. Yılbaşını mecmua ve gazetelerle kutlarlar. Yeni senenin, birbirlerine ve bütün Müslümanlara hayırlı ve bereketli olması için dua ederler. Büyükleri, akrabayı, âlimleri evinde ziyaret edip dualarını alırlar. O gün, bayram gibi temiz giyinirler. Fakirlere sadaka verirler. (S. Ebediyye) Muharrem ayı ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma'dır.) [Deylemi] (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Nesai] (Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut; çünkü o, Allah'ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, O günde Allah geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
03.04.2008Mübarek geceler uydurma değildir -5-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
REGAİB GECESİ Receb-i şerifin ilk cuma gecesine Regaib gecesi denir. Her cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir. Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek çok sevabdır. Perşembeyle birlikte, cuma günü de oruç tutmakta mahzur yoktur. (Gunye) İki hadis-i şerif meali: (Receb'in ilk cuma gecesini [Regaib gecesini] ihya edene, kabir azabı yapılmaz. Duaları kabul edilir.) [S. Ebediyye] (Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı gecesi.) [İ. Asakir] CUMA GÜNÜ VE GECESİ Cuma, müminlerin bayramıdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Cumadan faziletli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir.) [Deylemi] (Allahü teâlânın indinde günlerin seyyidi Cuma'dır, Kurban ve Ramazan Bayramı gününden de kıymetlidir. Cuma gününün beş hasletinden biri; Allah, Âdem'i Cuma günü yarattı. Dünyaya o gün indirildi, o gün vefat etti.) [Buhari, İ. Ahmed] (Musa aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi! Bana cumartesi gününü verdin, Muhammed aleyhisselamın ümmetine hangi günü vereceksin? Onlara cuma gününü vereceğim, buyuruldu. İlahi! Cuma gününün kıymeti ve sevabı ne kadardır diye sordu. Ey Musa! Cuma günü yapılan bir ibadete, cumartesi günü yapılan yüz bin ibadet sevabı vardır, buyuruldu. Bunun üzerine Musa aleyhisselam, ya Rabbi! Beni Muhammed aleyhisselamın ümmetinden eyle diye dua eyledi.) [Ey Oğul İlmihali] (Cumartesi günü Musa aleyhisselamın ümmetine, Pazar günü İsa aleyhisselamın ümmetine verildiği gibi, Cuma günü de, Müslümanlara verildi. Bugün Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.) [R. Nasıhin] NETİCE: Görüldüğü gibi, bütün mübarek gün ve geceler, hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Bu gün ve gecelere uydurma diyenlerin, bu sözlerinin uydurma olduğu meydandadır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
04.04.2008Sevgi ve düşmanlık
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kimi, İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani gibi Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını severek okurken, kimi de, bunlara hakaret ediyor. Herkes niye aynı faydayı sağlayamıyor? CEVAP: Baklava, iyi bir gıdadır; ama şeker hastasına zararlıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları da bid'at ehline kötü görünür. Onların hâli, maymunun aynaya bakıp da, çirkinliğini görünce, aynayı kırmasına benzer. Yahut güneşten aynı enerjiyi alan elmanın kızarıp tatlılaşması, biberin ise, kızarıp acılaşması gibi bir şeydir. Bunlar güneşten oluyorsa da, acılaşıp tatlılaşmaları kendilerindendir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlânın feyzleri, nimetleri, ihsanları yani iyilikleri, her an insanların iyisine, kötüsüne, herkese gelmektedir. Herkese mal, evlat, rızık, hidayet, irşat, selamet ve daha her iyiliği fark gözetmeden göndermektedir; fakat insanların bir kısmı kabul ediyor, bir kısmı kabul etmiyor. Mesela güneş de, hem çamaşır yıkayana, hem de çamaşırlara aynı şekilde parlarken, çamaşırcının yüzünü yakıp karartır, çamaşırları ise beyazlatır. (1/164) İNTERNET SİTELERİMİZ www.dinimizislam.com adresinde, her dini konuda bilgi vardır. Peygamberlerin ve İslam âlimlerinin hayatları, hikmetli sözler, menkıbeler, şiirler, ilahiler, Osmanlı tarihi ve idarecilik bilgileri gibi bölümler de, sitemizde mevcuttur. Aradığı sorunun cevabını bulamayanlara da, cevap verilmektedir. Dinimiz İslam mail grubuna üye olanlara, kısa soru cevaplar gönderilmekte, ayrıca sitedeki güncellenen yazılardan, üyelerimiz haberdar edilmektedir. Üye olmak isteyenler, bize bildirebilir. Abdullatif.uyan@tg.com.tr ve www.huzurpinari.com mail gruplarından da üyelerine, muteber kitaplardan yazı ve menkıbeler gönderiliyor. Adreslerinden bilgi alınabilir. Dinimiz İslam e-kart sayfasında, şu anda 45 kategori altında 1900'den fazla kart bulunuyor, buradan herkes tanıdıklarına istediği kartları gönderebiliyor. www.dinimizislam.com sitesinin toplam ziyaret sayısı 22 milyonu geçmiş olup, her gün ortalama 40 bin defadan fazla, ziyaret edilmektedir. Bu ziyaretçilerin % 75'i arama motorlarıyla sitemize ulaşmaktadır. İslam kelimesi veya herhangi dini bir konu Google'da arandığında, arama sonuçlarında sitemiz, birinci veya ilk sıralarda çıkmaktadır. (Ziyaretçi sayıları, Google Analytics'ten alınmıştır.) www.mehmetalidemirbas.com sitesindeki yazılar seslendirilmektedir, bitenler dinlenebilir. www.osman-unlu.com sitesinde, Osman Ünlü hocanın yazdığı yazılar ve bütün programlarının ses kayıtları, www.cocukpinari.com sitesinde çocuklar için eğlenceli bilgiler, www.ailevekadin.com ve www.evlilikrehberi.net sitelerinde de, evlilik ve aile bilgileri mevcuttur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
05.04.2008Ahiret sultanı olmaya bakmalı
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Dünya sultanı değil, ahiret sultanı olmaya bakmalı. Ahirette dünya sultanlığı işe yaramayacak. O kadar salih, iyi bir sultan olmasına rağmen, dünya sultanı olduğu için, Yıldırım Han'ın türbesine giden yok; fakat ahiret sultanı olduğu için, herkes damadı Emir Sultan'ın türbesine gidiyor. Dünyalık olan şeylerin Allah indinde sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfirlere bir yudum su vermezdi. Kâfirlere, dünyalığı çok veriyor, onlar da buna aldanarak felakete sürükleniyorlar. Müminin Allah indinde kıymeti, topladığı dünyalık kadar azalır. Dünya sevgisi arttıkça, ahirete olan zararı da artar. Ahiret sevgisi arttıkça, dünyanın ona zararı azalır. Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir. Birine yaklaşan, diğerinden uzaklaşır. Dünyalık peşinde koşmak, su üzerinde yürümeye benzer. Bunun ayaklarının ıslanmaması mümkün değildir. İslamiyet'e uymaya mani olan şeylere dünya denir. Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu dünyada zahid ve ahirette ragıb yapar. Ayıplarını ona bildirir. Dünyada zâhid olanı, Allah sever. İnsanlarda bulunanlarda zahid olanı, insanlar sever. Dünyalık arayanın buna kavuşması güçtür. Ahireti arayanın buna kavuşması kolaydır. Dünyalığa düşkün olmak, hataların başıdır. Yani her türlü hataya, günaha sebep olur. Dünya peşinde koşan kimse, şüpheli şeylere, sonra mekruhlara, sonra haramlara, hatta küfre dalar. Geçmiş ümmetlerin, Peygamberlerine inanmamalarına sebep, dünyaya düşkün olmalarıydı. Dünya muhabbeti, sarhoş eden şaraba benzer. Bundan içen, ancak ölüm zamanında ayılır. Musa aleyhisselam, Tûr Dağına giderken, birinin çok ağladığını gördü. Ya Rabbi! Kulun, senin korkundan ağlıyor dedi. (Kan ağlasa dahi, onu affetmem; çünkü o, dünyaya düşkündür) buyurdu. Hadis-i şerifte, (Dünyayı helalden kazanana, ahirette hesabı vardır. Haramdan kazanana, azabı vardır) buyuruldu. Kâbe-i şerif ilk görüldüğünde edilen dua red olunmaz. Kâbe-i şerif ilk görüldüğünde yapıldığı gibi, bir mümin bir müminle karşılaştığında, yüzüne bakıp hiçbir şey düşünmeden dua ederse duası kabul olur. En güzel dua, selamün aleyküm demektir. Selama da, fazlasıyla cevap vermek iyi olur. Mesela, (ve aleyküm selam ve rahmetullah) demelidir. Selamın manası, sana dünya ve ahiret selameti diliyorum demektir. Zaten, bütün mesele de bu değil mi? Fakat selam verirken, düşünmeden rastgele vermemelidir. Şuurlu olarak manasını ve sünnet olduğunu düşünerek selam vermelidir! Yüz bin şeytan, kötü bir din adamının yaptığını yapamaz. Şeytanı otururken görmüşler, neden böyle boş oturup duruyorsun, insanları aldatmaya çalışmıyorsun demişler. O da, benim işimi kötü din adamları yapıyor, bana iş kalmıyor demiş... Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
06.04.2008Doğru yolda olmanın şartları
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Çeşitli cemaatler, birbirlerinden farklı şeyler söylüyorlar, birinin helal dediğine diğeri haram diyor, birinin sünnet dediğine diğeri bid'at diyor. Hangi cemaat daha uygundur? CEVAP: Hadis-i şeriflerde, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadında olmak ve salihleri sevip onlarla beraber olmaya çalışmak emrediliyor. Doğru yolda olmanın şartları vardır. Birkaçı şöyledir: 1-Tek hak din İslamiyet'tir. Bir âyet-i kerime meali: (Allah indinde hak din ancak İslam'dır.) [Al-i İmran 19] Bir hadis-i şerif meali: (Cennete sadece Müslüman olan girer.) [Buhari, Müslim] 2- Hubb-i fillah ve buğd-i fillah üzere olmalı. Üç hadis-i şerif meali: (İnsan, dünyada kimi seviyorsa, ahirette onun yanında olacaktır.) [Buhari] (İmanın temeli, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.) [Ebu Davud] (Cebrail aleyhisselam gibi ibadet etseniz, müminleri, Allah için sevmedikçe ve kâfirleri Allah için kötü bilmedikçe, hiçbir ibadetiniz, hayrat ve hasenatınız kabul olmaz!) [Ey Oğul İlmihali] 3- Ehl-i sünnet vel cemaate uygun itikad etmeli. Bir hadis-i şerif meali: (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır. Bunlardan 72'si Cehenneme gider, yalnız bir fırka kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın gittiği yolda gidenlerdir.) [Tirmizi, İbni Mace] İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: İtikad edilecek [inanılacak] şeylerde, bir sarsıntı olursa, kıyamette Cehennemden kurtulmak hiç mümkün olmaz. İtikad doğru olup da amelde [ibadetleri yapmakta, haramlardan kaçmakta] gevşeklik olursa, tevbeyle ve belki tevbesiz de affedilebilir. Cehenneme girse de, sonunda yine kurtulur. İşin aslı, temeli, itikadı düzeltmektir. (1/193) 4- Sünnetlere uyup, bid'atlerden uzak durmalı. Yine İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Bazıları, yapacakları değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannediyorlar. Ortaya bid'atler çıkarıyorlar. Bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki, din noksan değildir. Bir âyet-i kerime meali: (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslamiyet'i vermekle razı oldum.) [Maide 3] Dini noksan sanıp, tamamlamaya çalışmak, bu âyete inanmamak olur. (1/260) [Devamı var] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
07.04.2008Doğru yolda olmanın şartları -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Doğru yolda olmanın şartlarını bildirmeye, bugün de devam ediyoruz: 5- Dört hak mezhepten birisinde bulunmalı. Bugün her Müslümanın, dört mezhepten birinde bulunması şarttır. Dört mezhepten birinde bulunmayan Ehl-i sünnetten ayrılır. (Tahtavi) Edille-i şeriyyenin dört olması, müctehidler içindir. Mukallidler, yani dört mezhepten birinde olanlar için delil, senet, bulunduğu mezhebin hükmüdür. (Berika) 6- Dinde nakli esas almalı. İslam âlimleri buyuruyor ki: Fıkıh kitaplarına uymayan bilgiler yanlıştır. Bunlara bağlanmak caiz değildir. İslam bilgilerini öğrenmeden, bilmeden, âyet-i kerime veya hadis-i şerif okuyup da, bunlara kendi kafasına, kendi görüşüne göre mana verenlere, İslam âlimi denmez. Ne kadar yaldızlı, parlak söyleseler ve yazsalar da, hiç kıymeti yoktur. Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına ve bunların yazdığı fıkıh kitaplarına uymayan sözleri ve yazıları, Allahü teâlâ beğenmez. İlham ve şahsi görüş, kesinlikle delil olmaz. Dinde nakil esastır. Hazret-i Ali buyuruyor ki: (Din, akıl ve görüş ile olsaydı, mestin üstünü değil, altını meshederdim.) [Ebu Davud] NETİCE: Şahıslar, kitaplar, cemaatler, gruplar için, bizim iyi veya kötü dememiz ölçü olmaz. Yani biz iyi deyince iyi olmazlar, biz kötü deyince de kötü olmazlar. Şahıs ismi, kitap ismi, grup ismi önemli değil. Binlerce âlim ve kitap var. Elimizde ölçü olursa rahat ederiz. Ölçüyü İmam-ı Rabbani hazretleri şöyle bildiriyor: Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anlaşılır. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana kıymetsizdir, yanlıştır. Her sapık, Kur'an ve sünnete uyduğunu sanır, sapıklığının doğru olduğunu iddia eder. Yarım aklı, kısa görüşüyle, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır. Doğru yoldan kayar, felakete gider. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayan yanlıştır. (1/286) Yine Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, İslamiyet'i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Allah sözünden dönmez. Bunun için, (Ya Rabbi, sana inanıyorum, seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek istiyorum. Bunu bana nasip et ve beni yanlış yollara gitmekten koru! Kimler doğru yolda ise, senin rızan kimlerleyse, bana onları sevmeyi, onlarla beraber olmayı nasip eyle!) diye dua etmeli, istihare yapmalı! Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
08.04.2008Din adına dinsizlikler!
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Gerçek Furkan isimli kitaptan sonra, Sahih Bilgi isimli bir kitap çıktı. Bu kitapta deniyor ki: (Yazdırılan kitap evrensel bir anayasadır. İçindeki bilgiler direkt Rab kanalından yansıtılır. Kitabın içine birtakım çelişkiler, düşünce gücünüzü artırmak için özellikle konulmuştur. Din ötesi alacağınız mesajlar, sizlerin tekâmül anahtarlarınızdır. Cennet, Cehennem, Şeytan gibi mekân ve kavramlar gerçekte mevcut değildir. Bu kitap tüm kutsal kitapları içerir. Tanrı'nın en muteber kulu, din tefriki yapmayandır.) Bu kitap neyin nesidir? CEVAP: Böyle kitapların hepsi, hangi isim altında olursa olsun, Dinimiz İslam'a, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama, Kitabımız Kur'an-ı kerime inanmayanların, dinimizi yıkmak, Müslümanları dinden, imandan çıkarmak için hazırladıkları birer tuzaktır. Gün geçmiyor ki, bir fitne ortaya çıkmasın! Benzerleri gibi, bu kitap da bir kıyamet alametidir. Bir hadis-i şerif meali: (Allah'ın elçisiyim diyen yalancılar çıkmadıkça, kıyamet kopmaz.) [Buhari] Bahsedilen kitap, güya vahiy ürünü, kutsal bir kitapmış. Yazdırılan sözüne göre, güya yazan da peygambermiş, uydurulan bu din ise evrenselmiş! İslam âlimleri buyuruyor ki: Din, Allahü teâlâ tarafından gösterilen yol demektir. Din ismi altında insanların uydurduğu eğri yollara din denmez, dinsizlik ve kâfirlik denir. Kur'an-ı kerim son kitaptır, Peygamber efendimizden başka peygamber ve İslamiyet'ten başka din gelmeyecektir. Bir âyet-i kerime meali: (O, Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur.) [Ahzab 40] Bir hadis-i şerif meali: (Nübüvvet ve risalet sona ermiştir. Benden sonra nebi de, resul de yoktur.) [Tirmizi] Zerre kadar ilmi olan, Cennet, Cehennem, Şeytan için yok diyemez. Böyle büyük bir yanlışı, papazların yazdığı İnciller ve hahamların bozduğu Tevrat bile kabul etmez. Din adına dinsizlik, ancak bu kadar olur! Kur'an-ı kerimde Cennetin, Cehennemin varlığını bildiren sayısız âyet-i kerime vardır. Birkaçının meali şöyledir: (İnsanların bir takımı Cennete, bir takımı da çılgın alevli Cehenneme girer.) [Şura 7] (Cehennemliklerle Cennetlikler bir değildir. Kurtuluşa erenler Cennetliktir.) [Haşr 20] (İyiler Cennette, kötüler Cehennemdedir.) [İnfitar 13,14] (Âyetlerimizi yalanlayan kâfirler, Cehennemliktir; orada ebedi kalırlar.) [Bekara 39] (İman edip iyi iş yapanlar, Cennetliktir; orada ebedi kalırlar.) [Bekara 82] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
09.04.2008Din adına dinsizlikler -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
The True Furqan [Gerçek Kur'an] ismiyle yayınlanan kitapta da, Kur'an-ı kerimden alınan bazı âyetler ile tahrif edilmiş yani papazların yazdığı İncillerden ve hahamların bozduğu Tevrat'tan alınan yazılar vardı ve bunun da kutsal bir kitap olduğu söyleniyordu. Allahü teâlânın kıyamete kadar geçerli olan son kitabı Kur'an-ı kerim ve son peygamberi Muhammed aleyhisselamdır. Başka peygamber gelmeyeceği ve başka kitap gönderilmeyeceği gibi, Kur'an-ı kerimin benzeri başka bir kitabın yazılması da mümkün değildir. Bir âyet-i kerime meali: (De ki, insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak, bu Kur'anın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, yemin olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.) [İsra 88] Allahü teâlâ tarafından indirilen bir kitapta, çelişki olmaz. Bir âyet-i kerime meali: (Eğer Kur'an, Allah'tan başkasından gelmiş olsaydı, içinde pek çok tutarsızlık [tenakuz, çelişki] bulunurdu. Bunu düşünemiyor musunuz?) [Nisa 82] (Din ötesi alacağınız mesajlar, sizlerin tekâmül anahtarlarınızdır) deniyor. Bu söz, ateistlerin (Dini hükümler gelişmeye, ilerlemeye mani olur) safsatasının farklı bir ifadesidir. İki hadis-i şerif meali: (İki günü aynı olan, [her gün ilerlemeyen, yeni bir şey öğrenmeyen] ziyan etti.) [Beyheki] (İki günü eşit olan aldanmış; bugünü dününden kötü olan ise lanetlenmiştir.) [Beyheki] (Tanrı'nın en muteber kulu, din tefriki yapmayandır) sözü ile de, dinler arasında ayırım yapmayın, kimseye karışmayın, putlara tapsalar da, diğer dinler de haktır denilmek isteniyor. Tek hak dinin İslamiyet olduğu inkâr ediliyor. Üç âyet-i kerime meali şöyledir: (Allah indinde hak din ancak İslam'dır.) [Al-i İmran 19] (Sizin için din olarak İslam'ı beğendim.) [Maide 3] (İslam'dan başka din arayanın bulacağı din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85] Üç hadis-i şerif meali de şöyledir: (Cennete ancak Müslüman olan girer.) [Buhari, Müslim] (Beni duyup da iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan mutlaka Cehenneme girecektir.) [Hâkim] (Ancak rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a, resul olarak Muhammed aleyhisselama inanıp razı olan, beğenen kimse Cenneti hak eder.) [Müslim, Nesai] Müslümanlar bu oyunlara gelmemeli, dinlerini imanlarını kaptırmamak için çok uyanık olmalı, ecdadımızın asırlardır yaptığı gibi, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına dört elle sarılmalıdır! Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
10.04.2008Kutlu doğum haftası
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kutlu doğumu, miladi yıla göre kutlamak caiz midir? CEVAP: Dinimizde mübarek geceler, hicri yıl ile kutlanır. Bütün ibadetlerde ve dini faaliyetlerde kameri aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri kameri aylara göre tespit edilir. Haccı Allahü teâlânın bildirdiği Zilhicce ayında yapmayıp da, miladi bir ayda, mesela hep ocakta yapmak, orucu, ramazanda değil de, hep şubatta tutmak, dini değiştirmek olur. Bütün mübarek geceler de, kameri aylara göre tespit edilir. Kadir Gecesini ramazanda değil de, şubat ayında aramak, Berat Gecesini şaban ayında değil de, temmuz ayında kutlamak, Aşure Gecesini muharrem ayında değil de, eylül ayında kutlamak dini bozmak olur. Her Müslüman bilir ki, İslamiyet'te güneş yılının ayları içinde sayılı bir mübarek gün yoktur. Kutlu doğum, 12 Rebiul-evvelde olmuştur. Miladi her sene, başka tarihe denk gelir. Bunu 20 Nisana almak caiz olmaz. Dinimize aykırı bir husus için, (Niyetimiz iyi) demek veya (Herkes kutlu doğumdan bahsederken, susmak uygun olmaz) demek de, geçerli bir mazeret değildir. Haram bir iş, iyi niyetle de yapılsa haramlıktan çıkmaz. İçki içen de, zina eden de veya her türlü haramı işleyen de, iyi niyetle yapıyorum diyebilir. Böyle iyi niyet insanı kurtarmaz. (Cehennem iyi niyetlilerle doludur) buyurulmuştur. Bir kimse, iyi niyetle işlediği harama alışır, sonra bunu dinin emri zanneder. Hazret-i Ömer, (Dininizi doğru öğrenip, buna uygun yaşayın. Yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz) buyuruyor. DOĞUM GÜNÜ KUTLAMAK Sual: İnsan olarak doğduğumuz için, şükretmek niyetiyle doğum günümüzü kutlamak caiz midir? CEVAP: Evet, İslamiyet'te doğum gününü kutlamak vardır. Bu, Allahü teâlâya şükretmek demektir. Peygamber efendimiz, pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Hak Sözün Vesikaları) DOĞUM GÜNÜ KUTLARKEN Sual: (Doğum günü ve mübarek geceler, hicri sene ile kutlanır) deniyor. Biz mübarek geceleri, hicri seneye göre kutluyorsak da, doğum günlerini miladi yıla göre kutluyoruz. Bunun mahzuru var mıdır? CEVAP: Doğum günü kutlamak, ibadet değil, âdettir. Ayrıca, herkes miladi yıla göre kutlarken, hicri seneye göre kutlamak, fitneye de sebep olabileceği için miladi yıla göre kutlamakta mahzur yoktur. Mübarek gecelerin durumu farklıdır, bunlar ibadet olduğu için hicri yıla göre kutlanır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
11.04.2008Mektuptaki selamı almak
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir kuruluşa veya bir şahsa gelen mektubu, maili, sesli okuyup, selam alındıktan sonra, bir başkası da, o mektubu, mesajı veya o maili okuyunca, onun da, selamı alması farz olur mu? CEVAP: Hayır, selamı bir kere almak farzdır. Kim alırsa alsın, birisi alınca artık o selamı almak farz olmaz. Alınırsa da mahzuru olmaz. SELAMI SESSİZ OKUMAK Sual: Mektuptaki, maildeki selamı sessiz, gözle okuyunca (ve aleyküm selam) demek farz mı? CEVAP: Sessiz okuyunca selamı almak farz olmaz; sesli okuyunca farz olur. MÜSTEHABI TERK ETMEK Sual: Namazın bir müstehabı terk edilince mekruh olur mu? CEVAP: Müstehab terk edilince, namaz mekruh olmaz, yani namazın sevabı azalmaz; fakat müstehabın sevabından mahrum kalınmış olur. MÜSTEHAB SEVABI Sual: Müstehaba da riayet etmek, sevab olur mu? CEVAP: İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Müstehabları hafif görmemeli. Bunlar, Allahü teâlânın sevdiği şeylerdir. Eğer, bütün dünyayı vermekle, beğendiği bir işin yapılabileceği bilinmiş olsa ve dünyayı verip o iş yapılabilse, çok kâr edilmiş olur ve birkaç saksı parçası verip kıymetli bir elması ele geçirmek gibi veya çakıl parçası verip, ölmüş bir sevdiğimizi diriltmek gibidir. (1/266) NAMAZIN İADESİ Sual: Mekruh olarak kılınan namazın iadesi vacib midir? CEVAP: Namazın vaciblerinden birini terk etmek, tahrimen mekruh olur. Namaz sahih olursa da, vacib terk edildiği için günah olur. Bu namazı iade etmek, yani tekrar kılmak vacibdir. Namazın müekked sünnetlerinden birini terk etmek de, tahrimen mekruhtur. Böyle mekruh kılınan namazı iade etmekse, vacib değil sünnettir. MALİKİ'DE NİYET Sual: Maliki'de abdeste ne zaman niyet edilir? CEVAP: Maliki'de abdeste başlarken, yani elleri yıkarken niyet edilir. Ağzı, burnu veya yüzü yıkarken de niyet edilebilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
12.04.2008İki şey varsa korkmayın
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Her kitap okunmaz. Bir kitap doğru bile olsa, yazan Allah için yazmamışsa, okuyan zarar görür; çünkü yazanın habis ruhu, zulmeti etki yapar. Yazan ihlâsla bile yazsa, basanlar para için basmışsa, yine feyzi, bereketi olmaz. Büyüklerin kitaplarını okuyanlar ise, büyüklerin ruhaniyetinden, feyzinden istifade eder. Sadece ilim yetmez, ihlâs da lazımdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: İki şey varsa korkmayın: 1- Bu dinin sahibine uymak, 2- Allahü teâlânın sevgili kullarını tanımak. Peygamberlerden sonra insanların en üstünü olan Hazret-i Ebu Bekir'den bir kimse dua istiyor. Ellerini açıp şöyle dua ediyor: Ya Rabbi bir günahkâr kul, bir günahkâr kulundan dua istiyor. İkisinin de günahlarını af eyle. Kalbi çok hasta olan kimse, eşine dostuna dini nasihat yapamaz. Din kitabı okuyamaz. Bir Müslüman arkadaşının yanına gidip, sohbet edemez; ama kalbinde biraz kırıntı varsa kitap okur. Ölüme hazır olan, hep güler; çünkü o vuslatı bekliyor. Rabbine kavuşmayı bekliyor. Müslüman, gülmesin de ne yapsın! İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsak, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmamalı. Ticaret erbabının dükkânlarında uzun müddet oturmamalı. Hiçbir günahı küçümsememeli, çok çalışmalı. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalbleri şeytanın konağı olur. Dünya gamından, nefsin sıkıştırmasından kurtulmak için, kabirleri sık sık ziyaret etmelidir. Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşa etmemeli; çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emanettir. Emanete hıyanet ise, çirkin bir harekettir. Haram giren, haram çıkan ağızla yapılan duayı, Allahü teâlâ kabul etmez. Duanın kabul olması için, ağza da, mideye de dikkat etmek lazım. Vesile ile dua etmek lazım. Küfre, bid'ate ve günahlara karşı emr-i maruf yapılırsa, Allahü teâlâ o beldenin hak ettiği azabı tehir eder. Emr-i maruf yapılmazsa azabı ilahi gelir. Bir yumruk gibi olmalı. El açık olursa parmaklar zarar görür. İnsanların dünyada işlediği suçlardan dolayı, Allahü teâlâ iki şekilde cezalandırır. Ya cezayı ahirete bırakır, kâfirlerinki böyledir. Yahut dünyada sıkıntı verir. Ahirete bir şey kalmaz. Bunun için sıkıntı Müslüman için bir nimettir. Bunun ahiretteki karşılığını bilseler, sıkıntı gelsin diye dua ederler... Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
13.04.2008Kalıtsal hastalıklar
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bazı hastalıklar kalıtsaldır. Neden günahsız bir çocuk, babasının cezasını çekiyor? CEVAP: İrsî [kalıtsal] olan hastalıkların bulaşacağı, yüzde yüz kesin değildir. Bir babanın üç çocuğu olur, birine geçer, ötekine geçmeyebilir. Adamın birisi, komşusunun devesinden kendi devesine hastalık geçti diye şikâyette bulunur. Peygamber efendimiz, (Komşunun devesine hastalık kimden bulaştı?) diye sorar. Yani, hastalık muhakkak bulaşacak diye bir şey yoktur, komşu deveden geçebileceği gibi, kendiliğinden veya başka sebeple de hasta olmuş olabilir. Mutlaka, çocuğa hastalık babasından geçiyor denirse, peki babaya bu hastalık nereden geldi? Ona da babasından, ona da onun babasından denirse, bu Hazret-i Âdem'e kadar gider. Bu da ilmi olmaz. Herkes Hazret-i Âdem'den geldiğine göre, hastalığı olmayan veya farklı hastalıkları olanlar da vardır. İkinci ve en önemli husus da, Peygamber efendimiz, (Her hastalığın bir ilacı mutlaka vardır. Allahü teâlâ devasız dert yaratmadı) buyuruyor; ama tıp bunun devasını bulamadıysa, suçu babamıza veya başkalarına yüklemeye hakkımız olamaz. Allahü teâlânın, bildirdiği kurallara uyan, kolay kolay hasta olmaz. Hasta olursa, onun da çaresini yaratmıştır. Ana babanın günahını da, çocuğu çekmez. Bir âyet-i kerime meali: (Kimse kimsenin günahının cezasını çekmez.) [İsra 15] Her şeyi sebeplerle yaratmak Allahü teâlânın âdetidir. Hastalık, kimine bir başkasından, kimine de kalıtım yoluyla geçer. Kimi kendi ihmalinden dolayı hasta olur, kimi anadan sakat olarak doğar, bir başkası da deprem veya trafik kazası sonucu sakat kalabilir. Bunların hepsi birer sebeptir. Böyle olmasında birçok hikmetler vardır. Birkaçı şöyledir: 1- Birinin hastalıklı doğması, belki onun hakkında daha iyidir. Bir âyet-i kerime meali: (Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216] Kudsi hadiste buyuruldu ki: (Kiminin imanı ancak zenginlikle salah bulur [doğru, iyi yolda olur] Eğer o fakir olsaydı, küfre girerdi. Kimi de, ancak fakirlikle salah bulur, eğer zengin olsaydı, küfre düşerdi. Kiminin imanı da, ancak sıhhatte olmasıyla tamam olur. Eğer hastalansa, küfre girerdi. Kiminin imanı hastalıkla olgunlaşır. Eğer sıhhatte olsaydı küfre sürüklenirdi.) [Hatib] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
14.04.2008Kalıtsal hastalıklar -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
2- Bela ve sıkıntılar, günahların affına sebep olur. Bir hadis-i şerif meali: (Allah yolundaki mümine isabet eden her yorgunluk, hastalık, sıkıntı, üzüntü, keder, hatta ayağına batan diken bile, günahlarına kefaret olur.) [Buhari] 3- Günahlarımızın cezasını bu dünyada çekmek, büyük nimettir. Dünya azapları, ahiret azapları yanında hiç kalır. Bir hadis-i şerif meali: (Allahü teâlâ, bir kuluna hayır murat edince, günahlarının cezasını dünyada verir. Şer murat edince, günahlarının cezasını kıyamete bırakır.) [Tirmizi] (Şer murat etmesine de, kul sebep olur.) 4- Dünyada çekilen sıkıntılar, ahirette büyük ve sonsuz nimetler verilmesine sebep olur. Hazret-i Ömer buyurdu ki: (Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim: Birincisi, belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgilinin gönderdiği her şey tatlı olur. İkincisi, Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için şükrederim. Üçüncüsü, Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez. Belaya karşılık, ahirette nimetler ihsan eder. Dünya belaları az, ahiretin nimetleri sonsuz olduğu için, gelen belalara sevinirim.) Sonsuz Cennet nimetleri yanında, bu dünyada birkaç yıllık sıkıntının hiç lafı olmaz. Bin yıl da olsa, sonsuz yanında, denizde damla değildir. İmam-ı Gazali hazretleri, (Bütün dünya, gökyüzü dâhil, buğday tanesi dolu olsa, bir serçeye deseler ki, her yıl bir tane yiyeceksin, o buğdaylar biter, sonsuzun yanında hesabı bile olmaz) buyuruyor. 5- Bu dünya imtihan yeridir. Allahü teâlâ, çeşitli nimetler vererek kullarını imtihan ettiği gibi, bela ve musibetlerle de imtihan eder. Bir âyet-i kerime meali: (And olsun, sizi biraz korku, biraz açlık, mal, can ve mahsulün eksilmesiyle imtihan edeceğiz. Ey Habibim, sabredenlere [ihsanımı] müjdele!) [Bekara 155] 6- Bu dünyada sıkıntı çekmeyen, Cennet nimetlerinin kıymetini bilemez. Dünyada, birkaç gün dert, bela çekilmeseydi, Cennetin lezzetlerinin kıymeti anlaşılmazdı. 7- Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız. Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz. Kulluk böyle olur. Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Hadis-i kudside buyuruluyor ki: (Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!) [Mektubat-ı Rabbani 3/59]2- Bela ve sıkıntılar, günahların affına sebep olur. Bir hadis-i şerif meali: (Allah yolundaki mümine isabet eden her yorgunluk, hastalık, sıkıntı, üzüntü, keder, hatta ayağına batan diken bile, günahlarına kefaret olur.) [Buhari] 3- Günahlarımızın cezasını bu dünyada çekmek, büyük nimettir. Dünya azapları, ahiret azapları yanında hiç kalır. Bir hadis-i şerif meali: (Allahü teâlâ, bir kuluna hayır murat edince, günahlarının cezasını dünyada verir. Şer murat edince, günahlarının cezasını kıyamete bırakır.) [Tirmizi] (Şer murat etmesine de, kul sebep olur.) 4- Dünyada çekilen sıkıntılar, ahirette büyük ve sonsuz nimetler verilmesine sebep olur. Hazret-i Ömer buyurdu ki: (Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim: Birincisi, belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgilinin gönderdiği her şey tatlı olur. İkincisi, Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için şükrederim. Üçüncüsü, Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez. Belaya karşılık, ahirette nimetler ihsan eder. Dünya belaları az, ahiretin nimetleri sonsuz olduğu için, gelen belalara sevinirim.) Sonsuz Cennet nimetleri yanında, bu dünyada birkaç yıllık sıkıntının hiç lafı olmaz. Bin yıl da olsa, sonsuz yanında, denizde damla değildir. İmam-ı Gazali hazretleri, (Bütün dünya, gökyüzü dâhil, buğday tanesi dolu olsa, bir serçeye deseler ki, her yıl bir tane yiyeceksin, o buğdaylar biter, sonsuzun yanında hesabı bile olmaz) buyuruyor. 5- Bu dünya imtihan yeridir. Allahü teâlâ, çeşitli nimetler vererek kullarını imtihan ettiği gibi, bela ve musibetlerle de imtihan eder. Bir âyet-i kerime meali: (And olsun, sizi biraz korku, biraz açlık, mal, can ve mahsulün eksilmesiyle imtihan edeceğiz. Ey Habibim, sabredenlere [ihsanımı] müjdele!) [Bekara 155] 6- Bu dünyada sıkıntı çekmeyen, Cennet nimetlerinin kıymetini bilemez. Dünyada, birkaç gün dert, bela çekilmeseydi, Cennetin lezzetlerinin kıymeti anlaşılmazdı. 7- Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız. Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz. Kulluk böyle olur. Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Hadis-i kudside buyuruluyor ki: (Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!) [Mektubat-ı Rabbani 3/59] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
15.04.2008İmtihan için geldik
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bazıları, (Bizler bu dünyaya imtihan edilmek için gönderilmişiz. Bu imtihanı bozacak derecede açık deliller gelemez. Mesela güneş batıdan doğmaz. Bunu, İslamiyet'in batıdan yayılacağı diye tevil gerekir. Dabbet-ül-arz ise, hadislerde bildirildiği gibi insanların alnına mühür vuran bir hayvan değildir, bunu da AIDS hastalığının virüsü olarak tevil gerekir. Mehdi'nin geldiğini herkes bilemez. Davul zurna ile gelecek değil. İsa'nın ve Mehdi'nin gelmesi gibi, kıyamet alametleriyle ilgili bütün hadislerin senetleri sahih olsa da, Kur'anın ruhuna aykırıdır. Bütün hadisleri, Kur'anın ruhuna uydurarak tevil etmek gerekir) diyorlar. Hem hadislerin senetleri sahih olsa da itibar edilmez derken, bir yandan da onları tevil etmek gerekir deniyor. Bu bir çelişki değil mi? CEVAP: (Senedi sahih olsa da itibar edilmez) demek, bu sözü Allah Resulü söylemiştir; ama yanlış söylemiştir demektir. Senedi sahih olan meşhur hadis-i şeriflere inanmamak, küfre kadar götürür. İkincisi, hadis âlimleri hadislerin hâşâ Kur'ana aykırı olduğunu, imtihan için gönderildiğimizi bilememişler de, şimdiki türediler mi biliyor? Dini yıkmak için, âyetleri ve hadisleri yalan yanlış tevil etmeye çalışıyorlar. Hadis-i şeriflerle bildirilen kıyamet alametleri niye imtihanı bozsun ki? Bir harikulade olay olunca veya bir keramet görülünce yahut mucizeler meydana çıkınca imtihan bozulur mu? Din kitaplarında bildiriliyor ki, Peygamber efendimizin bin kadar mucizesi görülmüştür. Buna rağmen Ebu Cehiller, Ebu Lehebler ve birçok müşrik iman etmemiştir. Demek ki, mucize ve keramet gibi olaylar imtihanı bozmuyor. Üstelik bunlar olunca iman edin denmiyor ki, aksine imtihan müddetinin bittiğini, bundan sonra imanın kabul edilmeyeceği bildiriliyor. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış olana, [o günkü] imanı fayda vermez.) [Enam 158] Bir hadis-i şerifte, âyet-i kerimede bildirilen alametlerden üçü şöyle açıklanmaktadır: (Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır kazanmamış olana, imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Tirmizi] (Şu alametler çıkmadan kıyamet kopmaz: Güneş batıdan doğar, üç yer batar, İsa iner, Duman, Dabbet-ül-arz, Deccal, Yecüc Mecüc ve Aden'den bir ateş çıkar.) [Müslim] (Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman ederse de, fayda vermez.) [Buhari, Müslim] (Devamı var.) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
16.04.2008İmtihan için geldik -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Kıyamet alametlerinden, güneşin batıdan doğmasını, Avrupa'nın Müslüman olması diye tevil etmeli diyorlar. Avrupa Müslüman olunca, iman fayda vermez mi? Peygamber efendimiz, o hadis-i şerifi Arabistan'da söylemiştir. Arabistan'a göre, Batı, Avrupa değildir, Afrika'dır. Afrika Müslüman olacak dense, biraz daha az yanlış olur. Türkiye'ye göre Avrupa Batı'dadır. Asya'ya göre de Türkiye Batı'dadır. Her ülkenin batısında başka bir ülke vardır. Batı'nın Müslüman olması demek, bütün dünyanın Müslüman olması demektir. Batıda olmayan tek ülke yoktur. Çünkü dünya yuvarlaktır. Bu tevilin ne kadar mantıksız ve saçma olduğu meydandadır. Hadis-i şerifte, (Güneş Batı'dan doğunca tevbe kapısı kapanır, iman edenin imanı fayda vermez) buyuruluyor. Şimdi, saçma tevile göre, Afrika, Avrupa veya bütün dünya Müslüman olunca, tevbe kapısı niye kapansın ki? Tevbe kapısı kapalı, iman edene imanı fayda vermiyor, bunlar nasıl Müslüman olacak? Öyle ya, ötekine tevil bulan buna da bir kulp takabilir. Peygamber efendimizin hadisleri, bulmaca bilmece gibi değildir. Müteşabih olanlar hariç, hepsi anlatıldığı gibidir, (Ben elma dersem, sen muz anla, ben koca karı dersem sen kız anla) cinsinden değildir. Hâşâ Resulullah efendimiz, bilmece gibi mi söz söylüyor? Bunun gibi, (Salât, duadır, namaz diye bir şey yok) diyenler çıkmıştır. Tevil ederek dini yıkmaya çalışıyorlar. AIDS hastalığının da, Kur'an-ı kerimde bildirilen hayvan olduğunu söylemek yanlıştır. Hazret-i Mehdi davul zurna ile gelmeyecek; ama gökten bir melek bunu haber verecek ve bütün dünya duyacaktır. İki hadis-i şerif meali: (Mehdi'nin başı hizasında bir bulut olacak, buluttan bir melek, "Bu Mehdidir, sözünü dinleyin" diyecektir.) [Ebu Nuaym] (Ehl-i beytimden bir zat yeryüzüne hâkim olmadıkça kıyamet kopmaz. Onun alnı açıktır, kemer burunludur. Yeryüzü zulümle doluyken, o, dünyayı adaletle doldurur. İdaresi 7 yıl sürer.) [Müslim] (Mehdi olduğu söylenenlerin, hangisi dünyayı adaletle doldurdu?) İmam-ı a'zam hazretleri buyuruyor ki: Yecüc ve Mecüc'ün ortaya çıkması, güneşin batıdan doğması, hazret-i İsa'nın gökten inmesi, Deccal'ın ve diğer kıyamet alametlerinin hepsi aynen hadis-i şerifte bildirildiği gibi, [tevilsiz olarak] zamanı gelince gerçekleşeceğine inanırız. (Fıkhı ekber) Kıyamet alametlerini tevil etmek, İmam-ı a'zamın sözüne aykırıdır. Hiçbir İslam âlimi kıyamet alametlerini tevil etmemiştir. Buna rağmen tevil etmeye çalışmak, biz bunlara inanmıyoruz; ama bunu da açıkça diyemiyoruz, demenin başka şekli mi? Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
17.04.2008İman ve nikâh tazelemek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Dinimizde iman ve nikâh tazelemek diye bir şey var mı? İman ve nikâh, ya var ya yok. Varsa, tazelenmesine ne gerek var? Bir de, bir kelimeyle Müslüman hemen kâfir mi olur? CEVAP: Bir kâfir, bir kelime-i tevhid söylemekle mümin olduğu gibi, bir mümin de bir söz söylemekle kâfir olur. Bu, Müslüman olmanın ve Müslümanlıktan çıkmanın ana kaidesidir. Müslüman olmak için, yalnız Kelime-i şehadet söylemek kâfi değildir. Küfre sebep olan o şeyden de tevbe etmek gerekir. Yani İslâmiyet'ten hangi kapıdan çıkmışsa, o kapıdan girmesi lâzımdır. İnsan küfre düşerek mürted olunca, nikâhı fesholup gider ki, bu talâk [boşamak] demek değildir. Bunun için, üçten fazla imanı ve nikâhı tazelemek, hüllesiz caiz olur. (Birgivî şerhi) Küfre düşmek de, küfürden kurtulmak da çok kolaydır. Küfrün sebebi bilinmese de, her gün bir kere, (Ya Rabbi, bilerek veya bilmeyerek küfre sebep olan bir söz söyledim veya bir iş yaptım ise, pişman oldum. Beni affet) diyerek tevbe eden, Cehenneme gitmekten kurtulur. Küfre düşürücü söz söyleyenin imanı gidince nikâhı da gider. İman gidince tecdid-i iman, nikâh gidince de tecdid-i nikâh gerekir. Küfre sebep olan sözü hata ederek, yanılarak veya tevilli olarak söyleyenin, imanı ve nikâhı bozulmaz. Yalnız tevbe ve istiğfar etmesi, imanını tazelemesi ihtiyatlı olur. Nikâhını tazelemek gerekmez. (Berika, Hadika, Mecmâul-enhür) (La ilahe illallah diyerek imanınızı yenileyin) hadis-i şerifine uyarak, imanını tazelemek iyi olur. İman gidince nikâh da gideceği için, küfür söz söylendiği bilinmese de nikâhı da tazelemek iyi olur. Nikâh tazelemek demek, yeniden nikâh kıymak demektir; fakat hoca nezaretinde yapmak gerekmez. Karı kocanın, iki şahit yanında nikâhı tazelemeleri gerekir. Erkek, hanımından vekâlet almalıdır. Kadının vekâlet için kocasına, (Nikâhımızı tazelemek üzere seni vekil ettim) demesi yetişir. Erkek, iki erkek şahit yanında, (Öteden beri, nikâhlım olan hanımımı, onun tarafından vekâleten ve tarafımdan asaleten kendime nikâh ettim) derse nikâh tazelenmiş olur. Yahut bazı camilerde, (Allahümme innî ürîdü en üceddidel îmâne vennikâha tecdîden bi-kavli lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) okunup tevbe, tecdid-i iman ve nikâh yapılıyor. Hanımından vekâlet alan erkekler, birbirlerine şahit oldukları için, nikâhları tazelenmiş olur. (İbni Abidin, S. Ebediyye) Nikâh tazelemenin, talak [boşama] hükümleriyle alakası yoktur. Talakta üç hak olduğu halde, nikâh tazelemede sayı sınırı yoktur, defalarca yapılabilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
18.04.2008Görmeden inanmak
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Görerek mi, yoksa görmeden inanmak mı daha önemli? CEVAP: Elbette, görmeden inanmak daha önemlidir. Bekara suresinin başında iyiler övülürken, (Onlar gayba inanırlar) buyuruluyor. Bazı büyükler bunu ilginç olaylarla anlatmaya çalışmışlardır. Behlül Dânâ hazretleri bir gün kumlarla, çer çöple ev-köşk yapıyormuş, gören oyun oynuyor zannedermiş. Harun Reşid yanından geçerken soruyor: - Ya Behlül ne yapıyorsun? - Cennette evler-köşkler yapıyor satıyorum. - Peki, kaça satıyorsun? - Bir altına. Harun Reşid, bizim kardeşe yine bir şeyler oluyor, diyerek gitmiş. Ertesi günü Harun Reşid'in hanımı da görmüş, o da sormuş: - Behlül ne yapıyorsun? - Cennet için ev yapıp satıyorum. - Peki, kaça satıyorsun? - Bir altına. - Peki, al bir altını. Akşam Harun Reşid rüyasında Cennette bir köşk görmüş, güzel mi güzel, çok beğenmiş, demiş ki bu köşk kimin? (Hanımınızın) demişler. Ertesi gün gördüğü rüyanın tesiriyle Behlül Dânâ hazretlerini aramış. Bakmış aynı yerinde yine kumlardan, çer çöpten evler-köşkler yapıyor. Harun Reşid soruyor: - Ne yapıyorsun? - Cennette ev-köşk yapıyorum. - Peki, kaç para? - Bin altın. - Dün bir altın diyordun bugün bin altına çıkarmışsın. Bunun sebebi ne? - Hanımınız dün görmeden bir altına aldı; ama sen gördükten sonra istiyorsun. Onun için bin altın bile az! HERKESTEN DUA İSTEMELİ Sual: Herkesten dua istemek uygun mudur? CEVAP: Her Müslümandan dua istemek çok iyidir. Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini, büyük bir zat yapan bol dua almaktır. Bir gün alışveriş yaparken alışveriş yaptığı kişiden dua almadan köye döndü. Sonra tekrar o kişinin yanına gitti. Eskiden de köy öyle yakın bir yer değildi, ulaşım da ayrıca bir dertti. Köye geldiğinde adamı buldu. Adam, hayrola bir şey mi oldu, neden geri döndün dedi. Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri, benim bir âdetim vardır, her iş yaptığım kişiden dua alırım, eve gidince senden dua almadığımı hatırladım, dua almak için geldim deyince adam ellerini açarak, Ya Rabbi aç bunun kalb gözünü diyerek dua etti. İşte bu zatı, Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri yapan dua budur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
19.04.2008Dünya ve ahiret saadetinin anahtarı
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: 6 cilt Mektubat'ın yani Mektubat-ı Rabbani ve Mektubat-ı Masumiyyenin özeti bir cümledir: (Bu yolun büyüklerini tanımak ve sevmek dünya ve ahiret saadetinin anahtarıdır.) Bir büyük zat bir talebesine, âmirlik vazifesi verirken, (Beynime mi girmek istersin, kalbime mi girmek istersin?) diye sorar. Efendim, farkı ne diye sorunca, kalbime girersen ahirete kadar benimlesin. Beynime girersen yarın unutabilirim buyurur. Talebe bu sefer, efendim kalbe girmenin şartı nedir diye sorar. Şartı ikidir: Kimseyi bana şikâyet etmeyeceksin ve kimse de seni bana şikâyet etmeyecek. Çünkü orada sen beni temsil ediyorsun, yolumuz almak değil vermek yoludur, yük olmak değil, yük almak yoludur. Sıkıntı vermek değil, sıkıntı çekmek yoludur. Hep sen sineye çek, kimseyi şikâyet etme. Öyle yaşa, öyle hareket et ki, kimse de seni şikâyet etmesin. Allahü teâlâ insanı kendisi meşhur yapar, insanlara tanıtırsa onu muhafaza eder; ama insanın kendisi meşhur olmak isterse afettir, felakettir. İmam-ı Rabbani, Abdülkadir-i Geylani gibi mürşid-i kâmiller, bu yolun büyükleri, kendilerine tâbi olanlardan gafil değildir. Büyüklerin talebeleri üç sınıftır: 1- Hane halkı gibi, 2- Akraba gibi, 3- Komşular gibi. Aynanın karşısına mum koysanız, aynada mum gözükür, o da ışık verir. O aynanın karşısına başka bir ayna koysanız, o ayna da ışık verir. Dilediğiniz kadar ayna koyun, mum yine orada ışık vermeye devam eder. Asıl mum [kaynak], Peygamber efendimizdir. Büyükler Onu yansıtırlar. İnsanlar zor zamanlarda, zor ile karşılaştıklarında müdara yapamazlar, insanları idare edemezler. Böyle zamanlarda herkes içindekini ve gerçek yüzünü dışa vurur. Yani, bencil bencilliğini, fedakâr fedakârlığını, hain hainliğini gösterir. Bu problemli zamanlar, birer imtihandır. Ve dünyada hiçbir imtihanda, girenlerin hepsi kazanmamıştır. Bazıları imtihandan başarılı çıkar, bazıları ise kalır. Hep gülmek iyi değil. Gün tevbe ve istiğfar zamanıdır. Yarına çıkacağımız belli değil. Mümin müminin kıymetini bilmezse, Allahü teâlânın kıymetini hiç bilmez. Müslüman, dinini, malını, namusunu, şerefini korumak için zengin olmak zorundadır. İsraf zaten haram, israftan kaçınmak zorundadır. Tasarruf etmek zorundadır. Peygamber efendimiz, "Ey Eshabım, fakirlik sizin için saadettir, ahir zamanda, ümmetim için zenginlik saadet olacaktır" buyurdu. Başka bir hadis-i şerifte de, "Ahir zamanda iki sarısı olmayan, kullanılmış, horlanmış mendil gibi atılacaktır" buyuruldu. İki sarı, altın ve gümüştür. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
20.04.2008Hazret-i İsa niçin gelecek?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İsa, kıyamete yakın tekrar gelecek demek, (Peygamberimiz görevini yapamadı, İsa tamamlayacaktır) anlamına gelmez mi? CEVAP: Böyle bir iddia çok çirkindir. Her peygamber görevini yapmıştır. Musa aleyhisselam, dinini yayarken, kardeşi Harun aleyhisselamın yardımcı olmasını istemişti. Allahü teâlâ da, ona yardımcı olarak, kardeşi Harun aleyhisselamı peygamber olarak göndermişti. Eshab-ı kiram, dinimizin yayılmasına hizmet ettiği gibi, kıyamete kadar gelecek bütün âlimler de, dinimize hizmet etmeye devam edecektir. Bu hizmet, dinimizin emridir. Hâşâ bu, Peygamber efendimizin, görevini yapamadığını göstermez. Her Müslümanın elinden geldiği kadar bunun için çalışması, birinci vazifesidir. Bu hizmete Hazret-i Mehdi ve Eshab-ı Kehf de katılacaktır. Hazret-i İsa da, Allahü teâlâdan Peygamber efendimize ümmet olmayı istemiş ve isteği kabul edilmiştir. Kıyamete yakın, peygamberlik vazifesiyle değil, bu ümmetin bir ferdi olarak gelecek ve İslamiyet'in yayılması için çalışacak. Hıristiyanlık dâhil, diğer bütün bâtıl dinleri kaldıracaktır. Bir âyet-i kerime meali: (Elbette o [İsa aleyhisselamın Kıyamete yakın gökten inmesi], Kıyametin yaklaştığını gösteren bilgidir. Sakın bunda şüphe etmeyin! Bana tâbi olun; tek doğru yol budur.) [Zuhruf 61, Beydavi] Resulullah efendimiz bu âyet-i kerimeyi açıklayarak buyuruyor ki: (Allah'a yemin ederim ki, Meryem'in oğlu İsa, âdil bir hakem olarak gökten inecek, haçı kıracak [Hıristiyanlığı kaldıracak], domuzu öldürecek [domuz etini yasaklayacak], İslam'dan başka şeyi yasaklayacaktır.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İ. Ebi Şeybe] (İsa, âdil bir hakem olarak indiği zaman, kin, nefret ve haset kalkacaktır.) [Müslim] (Nasıl helak olur bu ümmet ki, başında ben, sonunda Meryem oğlu İsa ve ortasında da ehl-i beytimden Mehdi vardır.) [Hâkim, İ. Asakir] (İsa, Mehdi'nin arkasında namaz kılacaktır.) [İbni Hacer-i Mekki] (Benim dinim üzere İsa gelir, Deccal'ı öldürür, sonra kıyamet kopar.) [İ. Ahmed] (İsa, inince İslamiyet ile hükmedecektir. O zaman Allahü teâlâ, Müslümanlardan başka herkesi helak edecektir. Sonra yeryüzünde sükûn, emniyet meydana gelecektir. O kadar ki, aslan deveyle, kaplan inekle ve kurt kuzuyla serbestçe dolaşacak, çocuklar yılanlarla oynayacaktır. İsa, ölünce, cenazesini Müslümanlar kaldıracaktır.) [Ebu Davud] Hazret-i İsa da, (Deccal'ın çıkması Kıyamet alametidir. Gökten inince onu öldüreceğim) buyurdu. (Müslim, İ. Mace, Ebu Davud, İ. Ahmed, Taberani, İ. Süyuti, İ. Münavi, İ. Nevevi, K. Ummal) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
21.04.2008Kazası olmayanın kaza kılması
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kaza namazı olmayanın, sünnetleri kılarken kazaya da niyet etmesi caiz midir? CEVAP: Beş vakit namazın sünnetlerini kılmaktan maksat, farzdan başka namaz kılmaktır. Peygamber efendimiz, farzlardan önce veya sonra bir namaz kılardı, o kıldığı için bize sünnet olmuştur. Bu hususta din kitaplarındaki ifadeler şöyledir: 1- Farzların yanında sünnetleri kılarken, farzdan başka herhangi bir namaz kılmakla, sünnet de yerine gelmiş olur, sünnet diye ayrıca niyet etmek gerekmez. Gece kalkıp iki rekât teheccüd namazı kılan kimse, sonra baksa ki, sabah namazının vakti girmiş, artık sünnet kılamaz, kıldığı iki rekat nafile, sünnet yerine geçer. (Eşbah) 2- Farzın yanında, adak namazı kılmakla da, sünnet yerine gelmiş olur. Dürr-ül-muhtar'ın, (Nafile kılmak isteyen, önce namaz kılmayı adamalı, sonra nafile yerine, bu adak namazı kılmalı. Sünnet namazları nezrettikten sonra kılan, bu sünnetleri kılmış olur) ifadesini, İbni Âbidin hazretleri şöyle açıklıyor: Nezredilen namazı kılmak vacib olduğu için, vacib sevabı hâsıl olur. Sünnet yerine nezredilen namaz kılınınca, sünnet de kılınmış olur. (Redd-ül-muhtar) 3- Farzların yanında sünnetleri kılarken, kaza, adak namazı veya herhangi bir nafile namaz kılmakla da, sünnet yerine gelmiş olur. Çünkü sünnetleri kılmaktan maksat, o vakit içinde farzdan başka bir namaz daha kılmaktır. (Nevâdir-i fıkhiyye) Muhammed Masum hazretleri de buyuruyor ki: Kaza namazı kılanın, kazaları bittikten sonra kıldığı kaza namazları, nafile olur. Bunlarla, nafilelerin sevabları hâsıl olur; çünkü belli vakitlerde kılınan [beş vaktin sünnetleri, kuşluk, evvabin, teheccüd gibi] nafilelere belli niyet şart değildir. Kaza namazları, o vaktin nafileleri olur. (2/63) Görüldüğü gibi, kaza namazı kılmakla, sünnet yerine gelmiş oluyor. Kaza borcu olmayanın da, sünnetleri kılarken kazaya da niyet ederek kılmasında, hiç mahzur yoktur. Sual: Kazası olmayanın, kıldığı kaza namazları nafile oluyor. Akşam namazını kaza edince, kazamız yoksa nafile olur. Üç rekâtlık nafile olmayacağı için, akşam namazının sünnetini kılarken, kazaya da niyet etmeden kılmak gerekmez mi? CEVAP: Yukarıda da açıklandığı gibi, farzın yanında, kaza, adak veya herhangi bir nafile kılınınca, vaktin sünneti de kılınmış oluyor. Peygamber efendimizin akşam namazından sonra altı rekât namaz kıldığı da olmuştur. Öğlenin son sünnetini dört rekât olarak da kılmıştır. Yatsının farzından sonra çok namaz kıldığı da olmuştur. Burada rekât sayısı önemli değildir. Yani kazası olmayan, akşam namazının sünnetini veya yatsı namazının son sünnetini kılarken, kazaya da niyet ederek, üç rekât kaza kılarsa, sünnet de kılınmış oluyor, yani sünnet sevabına da kavuşuyor. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
22.04.2008Sünnet, fitne ve müdara
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Fitneci biri, (Fitne zamanında sünnetimi terk edebilirsiniz diye bir hadis yoktur; aksine fitne zamanında sünnete sarılana yüz şehit sevabı var diye hadis var. Sünnete uymak hiç fitne olur mu? Asıl, sünneti terk etmek fitnedir. Mesela sarıkla, çarşafla, şalvarla gezmek gerekir) diyor. Sünnete uymak mı, yoksa uymamak mı fitne olur? CEVAP: Sünnet ikiye ayrılır: 1- Sünnet-i hüda: İslam dininin şiarıdır, başka dinlerde yoktur. (Redd-ül-muhtar) 2- Sünnet-i zevaid: Peygamber efendimizin, ibadet olarak değil de, âdet olarak devamlı yaptığı şeylere denir. Zevaid sünnetleri terk etmek mekruh değildir. Peygamber efendimizin giyiniş şekli, sarık sarması, iyi şeyleri yapmaya sağdan başlaması gibi şeyleri, sünnet-i zevaiddir. (Redd-ül Muhtar) Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Farza bağlı olan ve olmayan sünnet vardır. Farzdaki sünnetin aslı Allah'ın kitabındadır. Bu sünneti, [sünnet-i hüda'yı] almak hidayet, terki ise dalalettir. Diğer sünneti [sünnet-i zaide'yi] almak fazilet, terki ise günah değildir.) [Taberani] Terki günah olmayan sünnet-i zevaidler, sarık sarmak ve erkeklerin entari giymesidir. Çarşaf ve şalvar sünnet-i zevaid de değildir, bid'attir; fakat âdette bid'at olduğu için giymek caizdir. II. Abdülhamid Han, çarşafın yurdumuza girmesini yasaklamışsa da, moda olarak girmiş, mani olunamamıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Peygamber efendimizin böyle âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak bid'at değildir. Bunları yapıp yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır; hatta bir ülkenin âdeti zamanla değişir. (2/55) Deveye binmek, erkeklerin entari giymesi sünnet-i zevaiddir. Ünlü fitneci, deveye değil otomobile bindiğine ve entari de giymediğine göre, fitne mi çıkarmış oluyor? Evet ise, niye fitne çıkarıyor ki? Peygamber efendimiz, âdete bağlı olarak, uzun entari giymiş, şalvar ve pantolon giymemiştir. Şalvar ve pantolon giymek âdette bid'attir. Âdette bid'at olan şeyi yapmak, günah değildir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, kadınların çarşaf ve erkeklerin pantolon ve şalvar giymeleri günah olmaz. Peygamber efendimiz, bazen Rum, bazen Arap elbisesi giyerdi. Tirmizi'nin bildirdiği hadis-i şerife göre, kolları dar, Rum cübbesi giyerdi. (Mevâhib-i ledünniyye) [Devamı var] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
23.04.2008Sünnet, fitne ve müdara -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Bugün Arap denilen insanların çoğu entari giymektedir. Türkiye'de ise âdet olmadığı için erkekler entari giymiyorlar. Sünnet-i zaide olduğu için, entari giymemek günah ve mekruh değildir. Sarıkla gezmek de âdet idi. O zaman, kâfirler de sarıklı idi. Hadis-i şerifte, (Sarık Arapların tacıdır) buyuruldu. (Beyheki) Erkeklerin entari giymesi gibi memleketin âdeti olmayan elbiseler giymekte ısrar etmek, dinimizin örtünme emriyle alay edilmesine, hatta bunların yasaklanmasına sebep olur ve bunun vebali de büyüktür. Fitneci, müdarayı bilmemektedir. Müdara, dini veya dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi geçinmek, İslamiyet'in dışına çıkmadan, güler yüz göstermek, gönlünü almaktır. Bazı toplumlarda, dinimize zarar gelmemesi için müdara gerekir. Müdara, inancını ve bazı konulardaki görüşünü saklamak demektir. Sırrını açıklayan kimse, çok defa söylediğine pişman olur. İnsan, söylemediği sözüne hâkimdir, söylediğinin ise mahkûmudur. Onun için, (Zehebini, zihâbını ve mezhebini gizli tut!) denmiştir. Burada, zeheb=para; zihâb=inanç; mezhep=gidilen yol demektir. Bu, birkaç çeşittir: 1- Kâfirler arasında kalıp, malından, canından korkanın, onlara kalben değil de, dilden sevgi göstermesi caizdir. Nitekim müşrikler, Hazret-i Ammar'a, babası Hazret-i Yasir ve annesi Sümeyye Hatuna işkence edip, (Lat ve Uzza putu, Muhammed'in dininden iyidir de) diye zorlarlar, demeyince de işkenceyi artırırlardı. Nihayet, ana babası şiddetli işkence ile şehit edildiler. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üzerine onların istediği küfür sözleri diliyle söyledi. (Ammar, dinini bırakıp kâfir oldu) dediler. Resulullah efendimizin onun hakkında bildirdiği hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir: (Ammar kâfir olmadı, o baştan ayağa imanla doludur. O, iki durumda karşılaştığında en doğru olanını tercih eder.) [İbni Mace, Ebu Nuaym] (Allahü teâlâ imanı Ammar'ın tepeden tırnağa bütün vücuduna sindirtmiştir. İman, onun et ve kanına karışmıştır. Hak neredeyse, o orada yer alır.) [İbni Asakir] Hazret-i Ammar serbest bırakılınca, Resulullah, mübarek eliyle gözünün yaşını silip teselli etti. Bu olay üzerine, Nahl suresinin, (Allah'a küfredenlere şiddetli azap vardır. Ancak kalbine iman yerleşmiş olduğu halde [küfre] zorlanıp, sadece diliyle söyleyenler müstesnadır) mealindeki 106. âyeti indi. Resulullah, Hazret-i Ammar'a, (Müşrikler eziyet ederse, yine böyle söyle) buyurdu. (İ.Mace) Demek ki, küfür olan bir sözü, böyle durumda dille söylemek caizdir. Böyle durumlarda küfür söz bile caiz olunca, yalan veya başka haramlar elbette caiz olur. (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
24.04.2008Sünnet, fitne ve müdara -3-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
"Ümmetimin arasında, fitne yayıldığı zaman sünnetime sarılana, yüz şehit sevabı vardır" hadis-i şerifindeki sünnet, İslamiyet demektir. Benim sünnetim demek, benim yolum, yani İslamiyet demektir. İmam-ı Nâsırüddin Seyyid Ebül-Kâsım Semerkandi hazretleri buyuruyor ki: Bu hadis-i şerif, ümmetim arasında fesat çıktığı zaman, Ehl-i sünnet ve cemaat itikadında olup, beş vakit namazı cemaatle kılana yüz şehit sevabı verilir demektir. (Rıyad-un-nasıhin) Bidatlere ve kendi aklına uyulup İslamiyet'in dışına çıkıldığı zaman, sünnete yani İslamiyet'e uyana, yüz şehit sevabı verilir; zira fitne zamanında İslamiyet'e uymak, kâfirlerle savaşmak gibi güç olur. (Hadika) Bu hadis-i şerif, Selef-i salihin zamanındaki iman ve ahkâm-ı İslamiye'ye uyana yüz şehit sevabı verileceğini bildirmektedir. (S. Ebediyye) (Sünnetimi terk edene şefaat etmem) hadis-i şerifindeki sünnet de, İslamiyet demektir. Namazın sünnetleri veya sarık, entari, sakal sünneti değildir. Şeyh-ul-islam İbni Kemal Paşa, (Şerh-ı hadis-i erbain) kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken buyuruyor ki: Bu hadis-i şerifteki sünnet, İslamiyet demektir; çünkü büyük günah işleyen mümin şefaate kavuşur. Demek ki, fitne zamanında, zevaid sünnet olan sarık sarıp, cübbe giyene değil, itikadını düzeltip haramlardan kaçarak farzları yapana yüz şehit sevabı verileceği, bu vesikalardan da anlaşılmaktadır. 2- Küfrün galip olduğu yerde, gerçeği söylememek caizdir. Şafii'de, zalim Müslümanlar arasında da caizdir. Müslümanlar garip ve zayıf olduğu müddetçe, her yerde caizdir. (Mektubat-ı Masumiyye 3/55) Müslümanın böyle durumlarda, namaz kıldığını, oruç tuttuğunu gizlemesi gerekir; çünkü işinden, aşından olacağı gibi, din aleyhine kanunların çıkmasına, fitneye de sebep olur. Bu vebalden kurtulması için ibadetlerini gizlemesi gerekir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Bir zaman gelir ki, şimdi aranızda münafıkların küfürlerini gizlediği [ibadet yapar göründüğü] gibi, o zaman da müminler gizlenir. [İbadetleri gizli yapar.]) [İbni Sünni] 3- Malını korumak için de, yalan söylemek caizdir; çünkü bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Malını ve canını korurken öldürülen, şehit olur.) [Buhari, Müslim] 4- Müdara ibadet değil, zor durumdan zarardan korunma ruhsatıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, farzları emrettiği gibi, müdara etmeyi de emretti.) [Hâkim] (Müdara edenler, şehit olarak ölür.) [Deylemi] (Şerefinizi parayla, dininizi de dilinizle [müdara ederek] koruyun!) [İ. Asakir] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
25.04.2008Sünnet, fitne ve müdara -4-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
5- Teke riayet etmek, sağdan başlamak sünnettir. İngiltere'de yaşayan bir Müslüman, ben sünnete uyacağım diye, yolun solundan gitme zorunluluğu varken, sünnet diye otomobiliyle yolun sağından giderse, trafik kazasına sebep olur, insanların ölümüne veya yaralanmasına sebep olarak günaha girer. Kaza yapmasa bile, suç işlediği için cezalanır. Cezalanması fitnedir. Fitne, Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak demektir. (Hadika, Tarikat-ı Muhammediyye, Berika) Bu tarife göre, bir Müslüman zevaid sünnet olan sarığı giyip cezalansa yahut Müslümanların aleyhine kanun çıkmasına sebep olsa, zarara soktuğu için fitne olur. Yahut askerlikte, illa ben sakal bırakacağım diye diretse, sonra da emre uymadığı için cezalansa, fitne olur. Sünnete uymak, böyle fitne olur. Fitneyi bilememek de, kıyamet alametidir. Kur'an-ı kerimde, fitnenin adam öldürmekten kötü olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Sabah evinden mümin çıkan, akşam evine kâfir olarak döner. Akşam mümin iken, gece imanları gider, kâfir olarak sabaha çıkarlar. Böyle zamanlarda kenarda kalan ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan yürüyenden, yürüyen de koşandan hayırlı olduğu için, evinizde oturun, fitneye karışmayın! Oklarınızı kırın, silâhlarınızı, kılıçlarınızı bırakın! Herkesi tatlı dille, güler yüzle karşılayın! Evinizden çıkmayın.) [Ebu Davud] (Fitne zamanı, saldırganlar evinize girince, [Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] "Beni öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam" diyen Âdem aleyhisselamın oğlu Habil gibi ol!) [Ebu Davud, Tirmizi] (Allahü teâlâ da, Resulü de, kâfir olan Kabil'e (Ben sana el uzatmam) dediği için, Habil'i övüyor.) (Fitneden sakının! Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir.) [İ. Mace] (Ahir zamanda, âlim [geçinen]ler fitne unsuru olur, camiler ve hafızlar çoğalır; ama içlerinde [hakiki] âlim hiç bulunmaz.) [Ebu Nuaym] (Maalesef, fitneciler de kendilerini âlim sanıyorlar) Bir Müslüman sünnet-i zevaid işleyerek fitneye sebep olursa haram işlemiş olur; hatta farzı işlemek bile fitneye sebep olacaksa, farzı tehir veya terk etmek gerektiği din kitaplarında yazılıdır. Fitneden uzak durmak gerekirken, Habil gibi olmak emredilirken, yangına körükle gitmek, Kabil'e özenircesine fitne çıkarmak, fitneci lakabını almak yani kâzib şöhrete kavuşmak, ne kadar yanlıştır! Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
26.04.2008 Gideceğiniz nehri iyi seçin
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Dünya, ahiretin ufacık bir misalidir. Burada mescitlere, camilere gidenler, orada hakikisine gidecekler. Burada kötü yerlere gidenler, orada kötü yerlere gidecekler. Bu, dünyadan ahirete akan iki nehir gibidir. Bir tanesi Cennete gidiyor, bir tanesi Cehenneme gidiyor. Herkes, bu nehrin birinde mutlaka gider. Ama yavaş gider, ama çabuk gider! Fakat kendisinin bulunduğu nehir onu bir yere götürür. İnsanın kendisi gidemez tabii; ama bir yere de gitmesi lazım. Bu yüzden, gideceğimiz nehri iyi seçmeli. Mühim olan sonsuz beraber olmaktır. Bu dünyada ne kadar uzun yaşarsan yaşa, yine ayrılık var; ama ahirette sonsuz beraberlik var. Büyükleri seven, orada onlarla beraber olacaktır. Dünya iş yeridir. Ahiret ücret yeridir. Bu dünyada, ölmeden olmak yoktur. Zahmetsiz, çalışmadan bir şeye kavuşacağını zanneden ahmaktır. Hazret-i Ali buyurdu ki: "Dünya nimetlerini inceledim, en iyisinin sağlık, en büyük sıkıntının da borçlu olmak olduğunu anladım." Büyüklerden, evliyalardan yardım her zaman değil, her çare bitip tükendiğinde istenir. Abdullah ibni Mübarek hazretleri, 4000 hadis-i şeriften 4 düstur seçmiş: 1- Devamlı bir günah işleyen bir kadına güvenme yani dikkatli ol, 2- Mala aldanma, 3- Karnını tok tutma, 4- Amel edeceğin kadar ilim öğren yani lüzumsuz bilgi peşinde koşma. Büyüklerin kitaplarını okumak çok önemlidir, bir saat kitap okumak, onlarla yarım saat sohbet etmek gibidir. Hayırlı insan hayra vesile olur. Bir insanın hayırlı mı olduğu, şerli mi olduğu, icraatından belli olur. Ne zaman bir Müslüman kardeşimizi görsek, belki de benim kurtuluşum bu kardeşimin duasındadır, diye ondan dua istemeli. Evladına haram işletmek, haram işlemesine sebep olmak, kendi eliyle onu ateşe atmak demektir. Kurda kuşa bile faydalı olmalı; hiç kızmamalı. Peygamber efendimiz İslamiyet'i ilk yaymaya başladığı zaman hiç kimse Müslüman değildi. Sonra yavaş yavaş Hazret-i Ebu Bekir meydana geldi. Hazret-i Ömer meydana geldi. Herkes Allah'ın kuludur. Herkesin iyiliğe ihtiyacı var. Herkesin güzel söze ihtiyacı var. Herkesin nasihate ihtiyacı var... Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Emr-i maruf, cihad demek midir? Cihadsa şartları nelerdir? CEVAP: Evet, cihaddır. İslam Ahlakı kitabında deniyor ki: Bu cihad ikiye ayrılır: 1- Kâfirlere İslamiyet'i tanıtmak, onları küfür felaketinden kurtarmak, 2- Müslümanlara dinlerini, ilmihallerini öğretmek, onların haram işlemelerine mani olmak. Bunların her ikisi de, üç türlü yapılır: Birincisi: Bedenle yapılır. Bunu yalnız devlet yapar. Devletin izni olmadan şahısların saldırması caiz değildir, eşkıyalık olur. İkincisi: Her türlü yayın organlarıyla İslamiyet'i yaymak, duyurmaktır. Bu cihadı, ancak İslam âlimleri yapar veya bunların kitaplarını yaymak suretiyle yapılır. Asrımızda İslamiyet'e karşı olanlar, misyonerler, masonlar, komünistler ve mezhepsizler, her türlü yayınlarla İslamiyet'e saldırıyorlar. Yalanlarla, iftiralarla insanları aldatarak, İslam dinini yok etmeye çalışıyorlar. Bunlar, milyonlar sarf ederek, basın yoluyla, kitaplar, dergiler çıkarıyor, internet siteleri kuruyor, radyo ve televizyonlarla bozuk inanışlarını yayıyorlar. İslamiyet'i dünyaya yanlış olarak tanıttıkları gibi, bir yandan da Ehl-i sünnet olan hakiki Müslümanları aldatarak İslamiyet'i içeriden yıkmaya çalışıyorlar. Müslüman olmak isteyen yabancılar, bu propagandalar karşısında ne yapacaklarını şaşırıp, ya Müslüman olmaktan vazgeçiyor yahut yanlış, bozuk bir yola girerek, Müslüman olduklarını sanıyorlar. İslam'ın iç ve dış düşmanlarının yıkıcı, aldatıcı propagandalarına karşı Ehl-i sünnet âlimlerinin yolu olan hakiki Müslümanlığı, yani Muhammed aleyhisselamın ve Eshab-ı kiramın yolunu, medya yoluyla bütün dünyaya yaymak, günümüzün en kıymetli cihadıdır. Üçüncüsü: Dua yoluyla yapılan cihaddır. Bütün Müslümanların bu cihadı yapmaları farz-ı ayndır. Bunu yapmamak, büyük günah olur. Bu cihad, cihadın birinci ve ikinci kısımlarını yapanlara dua etmekle olur. Bu üç türlü cihadı, Allahü teâlânın yardımına güvenerek ve dinine uyarak yapanlara, Allahü teâlâ muhakkak yardım eder. Bunun için çalışmadan, birbirimizi sevmeden, oturduğumuz yerde yapılan duaları Allahü teâlâ kabul etmez. Duanın kabul olması için, önce sebeplerine yapışmak gerekir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını yayan vakıflara, kuruluşlara yardım etmek, malla cihad olur. Bedenle ve parayla cihad edenlere, Allahü teâlâ Cenneti söz vermiştir. (Müftiy-yi mücahid) İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki: İslamiyet'in emirlerini bildirip yaymak için, keramet sahibi olmak gerekmez. Herkesin bilgisi ve gücü nispetinde çalışması şarttır. İmkânım yoktu diyerek bahane ileri sürmek, kıyamette insanı azaptan kurtarmaz. (Mektubat-ı Rabbani) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bazıları, (Hazret-i İsa gelince, hakiki Hıristiyanlıkla hükmedecek, İslamiyet'le omuz omuza gelecektir) diyor. Böyle söylemek küfür değil midir? Böyle söylemekle, hem bu konudaki hadis-i şerifler inkâr edilmiş oluyor, hem de Hazret-i İsa, ilga edilen [yürürlükten kaldırılan] bir dini tavsiye etmiş oluyor ki, bu da Hazret-i İsa'ya iftira olmuyor mu? Hazret-i İsa ilk geldiğinde, ne diye kendisinden önce olan Museviliği yaymadı? Çünkü o ilga edilmişti. Peygamberimiz, neden hakiki İseviliği değil de İslamiyeti yaydı? Çünkü İsevilik ilga edilmişti. İslamiyet'ten başka hak din olmayacağına göre, bunların Hıristiyanlık propagandası yapması, İslamiyet'le omuz omuza gelecek demesi küfür olmuyor mu? CEVAP: Üç hadis-i şerif meali şöyledir: (İsa, âdil bir hakem olarak gökten inecek, haçı kıracak [Hıristiyanlığı kaldıracak], domuzu öldürecek [domuz etini yasaklayacak], İslam'dan başka şeyi yasaklayacaktır.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Ebi Şeybe] (İsa benim dinim üzere gelir, Deccal'ı öldürür, sonra kıyamet kopar.) [İ. Ahmed] (İsa inince, İslamiyet'le hükmedecektir. O zaman Allahü teâlâ, Müslümanlardan başka herkesi helak edecektir.) [Ebu Davud] Bu hadis-i şerifleri Müslüman bir kimse inkâr edemez. İslamiyet'ten başka hak din de arayamaz; çünkü Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Allah indinde hak din, ancak İslâm'dır.) [Al-i İmran 19] (Sizin için din olarak İslâm'ı beğendim.) [Maide 3] (İslâm'dan başka din arayanın bulacağı din, asla kabul edilmeyecektir.) [Al-i İmran 85] Bu âyet-i kerimeleri ve yukarıdaki hadis-i şerifleri hiçbir Müslüman inkâr edemez. KABUK VE ÖZ Sual: Kur'anın bir zahir, bir de batın manası vardır demek; dinin emir ve yasakları kabuk, tasavvuf ise özdür demek doğru olur mu? CEVAP: Bâtıni denen kimseler, (Kur'anın zahir ve batın manası vardır. Batın [iç, öz] manası gerekir, cevizin kabuğu değil, içi, özü işe yarar. Emir ve yasaklara uymak gerekmez) derler. Böyle söylemek dine aykırıdır. Tasavvuf ehli, İslamiyet'i cevize benzetir. (Kabuk olmadan öz olmaz, yani dinimizin emir ve yasaklarına uymadan hakikate, marifete kavuşulamaz. Meyveden, cevizden maksat da içidir) derler. Bunların benzetmesi dine uygundur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Sünnetleri özürsüz terk etmek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Sünnet kılarken kazaya da niyet edince, sünnet de kılınmış oluyor. Hiç sünnet kılmamak günah olmaz mı? CEVAP: Bu hususta din kitaplarımızda bildiriliyor ki: 1- İbni Hümam buyuruyor ki: Sünnetleri kılmamak, sevablarına ve yüksek derecelere kavuşmamaya sebep olur. (Cevhere, Dürr-ül-münteka, Redd-ül muhtar, Tahtavi) 2- Müekked ve gayri müekked sünnetleri terk etmek günah olmaz. Bunları terk eden, yalnız sevablarına ve yüksek derecelere kavuşamaz ve azarlanır. (Halebî-yi sagir) 3- Sabahın sünneti çok faziletli olmasına rağmen, kılmayan için, bir ceza bildirilmedi. (Tahavi) 4- Sünnetleri özürsüz terk eden, günaha girmezse de, sorguya çekilip, azarlanır. (S. Ebediyye) Birkaç hadis-i şerif meali: (En faziletli cihad farzları ifadır.) [İ.Ahmed] (Herkes nafileyle meşgul iken, farzları yapmaya çalışın!) [Miftah-ün-necat] (Allah'a farzla yaklaşıldığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşılamaz.) [Beyheki] (Kaza namaz borcu olanın nafile namazı kabul olmaz.) [Dürret-ül fahire] Saçları dağınık biri gelip, sordu: Ya Resulallah, İslam nedir? Resulullah efendimiz, (Günde beş vakit namaz kılmaktır) buyurdu. Tekrar sordu: Beşten fazla değil mi? (Hayır, nafile kılmak isteyen kılabilir. Bir de yılda bir ay ramazan orucu vardır.) Bundan başka, oruç yok mu? (Nafile olarak tutmak isteyen tutabilir. Bir de zengin için malının zekâtı vardır.) Bundan fazlası var mıdır? (İsteyen nafile sadaka verebilir.) Vallahi bundan ne fazla, ne de noksan yaparım. (Bunları yapan mümin, kurtuluşa erer) buyurdu. (Buhari, Müslim) [Bazı âlimler, bu hadis-i şerife istinaden, nafileler yapılmasa da, sünnetler kılınmasa da, günah olmayacağını bildirmişlerdir.] Hazret-i Ebu Bekir buyurdu ki: Farz borcu olanın, nafile ibadeti kabul olmaz. (Kitab-ül Harac) İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: Nafilenin farz yanındaki değeri, okyanus yanında bir damla değildir. (1/260) Nafile ibadet, bir farzı terk etmeye sebep olursa ibadet olmaz, zararlı olur. (1/123) Abdülkadir-i Geylani hazretleri buyurdu ki: (Farz namaz borcu olanın nafilesi kabul olmaz) hadis-i şerifi gösteriyor ki, farz borcu varken nafileyle meşgul olmak ahmaklıktır. Kaza borcu olanın nafile kılması, borçlunun alacaklıya hediye götürmesine benzer ki, kabul olmaz. Mümin, bir tüccara benzer. Farzlar sermayesi, nafileler kazancıdır. Sermaye kurtarılmadan kâr olmaz. (Fütuh-ul-gayb m.48) Farzı geciktirmek de büyük günahtır. Sünnet veya nafile kılarak farzı geciktirmemeli. Sünnetleri kılarken kazaya da niyet ederek, kaza borcunu da ödemeye çalışmalıdır. (Nevadir-i fıkhıyye) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
30.04.2008
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Yatsı ve sabah namazının vakti girmeyen, kutuplara yakın yerlerde, bu namazlar nasıl kılınır? CEVAP: Hanefi'de vakit, namazın hem şartı hem de sebebi olduğu için, sebep bulunmayınca yani vakit girmeyince, o namaz farz olmaz. Vakti girmediği için de kılınmaz. Kaza etmek de gerekmez; fakat bazı âlimlere göre, bu iki namazı kılmak farzdır. İhtiyata riayet etmek çok iyi olur. Bu bakımdan bu iki namaz, (Vaktine yetişip de kılamadığım son yatsı ve son sabah namazının farzını kılmaya) diye niyet edilerek kılınmalıdır. Bu iki namazı, vakitlerinin başladığı en son günün vakitlerinde kılmak iyi olur. Yani, bu iki namaz vaktinin başlamadığı zamanlarda, daha önce vakitlerinin girmiş olduğu en son günün vakitlerini esas alarak kılınır. Bir ihtiyaç varsa, Hanbeli mezhebi taklit edilerek, akşamla yatsı, akşam vaktinde cem edilebilir. Sabah namazı, başka namazla cem edilmez. YATSI VAKTİ GEÇ GİRERSE Sual: Kuzey Avrupa ülkelerinde, genelde akşamla yatsı arası çok uzun olduğu için, yatsıyı kılamayıp kazaya bıraktığımız zamanlar da oluyor. Bu sebepten, Hanbeli'yi taklit ederek, akşamla yatsıyı cem edip, akşam vaktinde kılabilir miyiz? CEVAP: Evet, kazaya bırakmamak için caiz olur. VİTİR CEM EDİLMEZ Sual: Yolculukta veya mukimken, bir ihtiyaçtan dolayı akşam vaktinde, akşamla yatsı cem edilince, vitri de cem etmek caiz midir? Bir de, İslam Ahlakı kitabında, (Malikiyi taklit edenin, harac olunca, vitir namazını terk etmesi caiz olur) deniyor. Harac, zaruret demek midir? CEVAP: Harac, zaruret demek değildir. Bir sıkıntı, bir güçlük olması demektir. Bir harac olmadan, iki namaz cem edilemez. Zorluk varsa, seferde, diğer üç mezhepten birini taklit ederek, akşamla yatsı cem edilebildiği gibi, mukimken de, Hanbeli taklit edilerek cem edilebilir. Fakat vitir cem edilmez, imsak vaktine kadar kılınır. Eğer bu vakte kadar da kılma imkânı olmazsa, bir özürle kazaya kaldığı için günah olmaz. İmameyn'e göre ve diğer üç mezhepte, vitir sünnettir. Harac olduğu zaman, diğer üç mezhepten biri taklit edilirse, vitri kazaya bırakmak, hatta terk etmek de caiz olur. Yolculukta veya mukimken harac olunca, İmameyn'in kavline de uyularak, vitir kazaya bırakılabilir veya terk edilebilir. Ancak bunlar, harac olmadan yapılmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir ateist, (Kur'anda Peygambere, "Mekke halkını Müslümanlığa davet et" deniyor. Ben Mekkeli olmadığıma göre, Müslümanlık beni bağlamaz) diyor. İslamiyet evrensel bir din değil mi? Sadece Mekke halkına mı geldi? CEVAP: İslamiyet evrensel olup kıyamete kadar geçerli tek dindir. Bu konuda birçok âyet-i kerime ve hadis-i şerif vardır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Her Peygamber, yalnız kendi kavmine geldi, bense bütün insanlara gönderildim.) [Buhari] Birkaç âyet-i kerime meali de şöyledir: (De ki: Ey insanlar, ben, Allah'ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.) [Araf 158] (Yukarıdaki hadis-i şerif gibi, bu âyet-i kerime de, Peygamber efendimizin bütün insanlara geldiğini açıkça göstermiyor mu?) (Biz seni ancak bütün insanlara [müminlere, Cenneti] müjdeleyici ve [kâfirlere, azabı haber verici] uyarıcı [bir resul] olarak gönderdik; ama insanların çoğu [bu gerçeği] bilmez.) [Sebe 23] (Âlemlere [bütün insanlara ve cinlere ilahi azapla] korkutucu [uyarıcı] olarak Furkanı [Kur'anı] kuluna [Resulüne] indiren [Allah'ın şânı] ne yücedir.) [Furkan 1] (Biz seni âlemlere [insan, cin ve diğer mahlûkata] rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107] (İslam'dan başka din arayan, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Âl-i İmran 85] Ateistin konu edindiği iki âyet-i kerime, şu mealdedir: (Bu Kur'an, kendinden önce [gönderilen ilahi] kitapları tasdik eden, şehirlerin anası [merkezi olan Mekke] halkını ve çevresindekileri [dünyadaki insanları] uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler, bu Kitaba da, inanıp namazlarını devamlı kılarlar.) [Enam 92] (Mekke şehri, İslam dünyasının merkezidir. Onun çevresi, bütün dünyadır. Dünyadaki Müslümanlar, her yıl bir sefer Mekke'de bulunan Kâbe'de toplanırlar.) (Şehirlerin anası [olan Mekke] halkını ve çevresindekileri [dünyadaki insanları] uyarman ve varlığında hiç şüphe olmayan kıyamet gününün dehşetinden onları korkutman için sana, Arapça bir Kur'an indirdik. İnsanların bir kısmı [müminler] Cennete, bir kısmı da [kâfirler] Cehenneme gidecektir.) [Şura 7] Demek sadece Mekkelilerin değil, insanların bir kısmı, inanmadıkları için Cehenneme, bir kısmı da inandıkları için Cennete gidecektir. Cenneti değil de, Cehennemi tercih etmek, ne kadar ahmakça bir iş olur! Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (İman edenin, neyi yok; imandan mahrum olanın neyi var ki?) sözü, ne demektir? CEVAP: Hüküm, neticeye göre verilir. Ebedi kâr ve zarara bakılır. Ebedi nimetlere kavuşmanın veya ebedi azaplara düşmenin sebebi, insanda bir hazinenin varlığına veya yokluğuna bağlıdır. Bu hazine imandır, Müslüman olmaktır. Bu hazineye malik olanın her şeyi var demektir. Bu hazineden mahrum kalanın da, hiçbir şeyi yok demektir. Mesela dünyanın en fakir insanı, salih bir Müslüman olsun. Bu çok fakir Müslümana, (Dünyanın bütün servetini, her şeyin tapusunu sana vereceğiz, dünyanın lideri de sen olacaksın; ama imanını bırak) deseler, o çok fakir olan Müslüman bunu asla kabul etmez. Demek ki, iman sahibi dünyadaki bütün servetin satın alamayacağı bir hazineye ve erişilemeyecek bir makama sahiptir. Netice olarak, Allahü teâlâya iman eden kimse o haliyle de ölürse, ebedi Cennetliktir. Başka hiçbir şeyi olmasa da, ne önemi var? İmandan mahrum olanın akıbetiyse, ebedi Cehennemdir. Bütün dünya onun olsa da, neye faydası olur? Onun için, bir iş yaparken, bu işten Allahü teâlâ razı mı, değil mi, ona bakmak gerekir. O razıysa, başka hiç kimse razı olmasa da önemi yoktur. O razı değilse, herkes razı olsa da, beğense de hiç kıymeti olmaz. O halde, her işte ölçümüz Allahü teâlânın rızası olmalıdır! DİLENCİNİN SELAMI Sual: Dilencinin selamı alınır mı? CEVAP: Verilen selamı almak farzdır; fakat dilencinin, dilenirken verdiği selamı almak farz değildir. Alınmasa da günah olmaz; çünkü dilenmek için selam veriyor. Selamı dilenmeye alet ediyor. Bir dilenci, dilenmeden gezerken selam verirse, selamını almak gerektiği halde, dilenirken verdiği selamı almak gerekmez. Selam alıp verirken, fakir zengin ayrımı gözetilmez; ancak zengine, zengin olduğu için selam vermek caiz olmaz. (Hindiyye) FON MÜZİĞİ Sual: Bazı belgesel programlarında, dinî filmlerde ve dinî şiirlerde, fon müziği kullanılabiliyor. Bunları izlemek, dinlemek günah olmaz mı? CEVAP: Faydalı belgesel veya uygun dinî film izlerken, uygun olan dinî şiir dinlerken, fon müziği elde olmadan kulağa gelebiliyor. Elde olmadan kulağa gelen şeyler, duyan için günah olmaz; fakat piyasada, fon müziği olmaktan çıkıp, müzik sesinin ön planda olduğu programlar da mevcuttur. Böyle yayınları izlemek, müzik dinlemek olup, günah olur. Bir başka husus da, bunlar dinlemek içindir; zaruretsiz fon müziği çalmak caiz olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Emire itaat etmeli, karışmamalı, iki üç başlılık olmaz. Çatal kazık yere batmaz. Ne kadar çok çatal olursa, batması o kadar zor olur. Müslümanlar bir vücut gibidir. Bu vücudun da bir başı var. İki başlı olsa olmaz. Zaten iki başlı bir yaratık görünce, herkes korkar bir tarafa kaçar. Büyüklerin talebeleri çok kabiliyetlidir. Eğer büyükleri tanımasalardı, başka yerlerde de başarılı olurlar ve helak olurlardı; çünkü kabiliyetli insanlar, bozuk yolda da hızlı yol alırlar. Fazilet yani üstünlük, görmekte, konuşmakta değil, inanmaktadır. İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyüklerin yolunda olanlar, doğru öğrenirler, doğru anlarlar, doğru yaparlar, doğru öğretirler. Öğrenmekle anlamak farklı şeylerdir. 72 dalalet fırkasının başındakilerin hepsi öğrenmişti, hepsi de âlimdi. Fakat yanlış anlamışlardı. İlmi, dini, kendi kendine kitaptan öğrenenler çok yanılır, yanlışı, doğrusundan çok olur. Takdire razı olmalı, haddimizi bilmeli, çok konuşmamalı ki, rahat edelim. Allahü teâlânın rızası yolunda ilim kâfi değildir, ilmiyle amil olanlar kurtulacaklardır. İlmiyle amil olmak da kâfi değildir, sadece ihlâsla yapanlar kurtulacaklardır. Tekrar tekrar hep aynı şeyler anlatılıyor. Bilinmediği için değil. Kitaplarda yazıldığı şekilde yapılmadığı için. İnsanın 3 babası vardır. Dünyaya getiren baba, kızını veren baba, dinini öğreten baba. Bunların üçüne de aynı saygıyı göstermeli. Almanın olur; ama vermenin pişmanlığı olmaz. Niye verdim demezsiniz. Allah için verilince o iş bitmiş olur, o kıymetini bilmese bile, bizi ilgilendirmez. Ahir zamanda küfre düşmek çok kolay olur. Onun için her sabah ve akşam muhakkak iman duasını, tecdid-i iman ve nikâh duasını okumalı. Sabah ve akşam okunan iman duası: (Allahümme innî eûzü bike min en üşrike bike şey-en ve ene a'lemü ve estağfirü-ke li-mâ lâ-a'lemü inneke ente allâmül-guyûb.) Tecdid-i iman ve nikâh duası: (Allahümme innî ürîdü en üceddidel-îmâne ven-nikâha tecdîden bikavli la ilahe illallah Muhammedün Resulullah.) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir arkadaşa, (Niye kiliseye gidiyorsun?) dedim. (Ben Müslüman Hıristiyanlarla görüşüyorum. Ehl-i kitabın yani Yahudi ve Hıristiyanların içinde hak yolda olanların da bulunduğunu Kur'an haber veriyor) dedi. İşte o âyet: (Ehl-i Kitabın hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet vardır ki, gecenin saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar.) [Al-i İmran 113] "Müslüman kitap ehli" veya "Müslüman Hıristiyanlar" diye bir şey var mı? CEVAP: Elbette, öyle bir şey olamaz. Bir insan, Müslümandır veya gayrimüslimdir. Müslüman Yahudiler veya Müslüman Hıristiyanlar, Müslüman Protestanlar olmaz. Tersi de olmaz. Yani Protestan Müslümanlar, Hıristiyan Müslümanlar da olmaz. Başka bir ifadeyle iki zıt şey bir arada olmaz, imanla küfür zıttır, bir arada olmaz. (Müslüman Hıristiyan) tabiri dinimize zıttır; çünkü İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: İslam'la küfür birbirinin zıttı, tersidir. Birinin bulunduğu yerde, öteki bulunamaz, gider. Bu iki zıt şey bir arada bulunamaz. Birisine kıymet vermek, ötekini aşağılamak olur. (1/163) Allahü teâlâ, birçok âyette, hatta bu âyetten üç âyet önce, ehli kitabın kâfir olduğunu bildiriyor. Bu âyette de onların doğruluk üzere bulunduklarını bildirir mi hiç? Hâşâ, böyle çelişkili olur mu? O arkadaş, ne diye 110, 111, 112. âyeti almıyor da sadece 113. âyeti alıyor? Âyetin dördü birlikte alınınca mesele ortaya çıkıyor. Kurtubi, Beydavi ve diğer tefsirlerde bildirilen olay şudur: Orada bahsedilen ehl-i kitaptan kasıt Hıristiyanlar değil, Yahudilerdir. Hak yolda olup namaz kılanlar da, Yahudilerden Müslüman olanlarıdır; yoksa Hıristiyan veya Yahudi secdeye kapanıp namaz kılar mı? Kılsa da, iman etmedikçe faydası olmaz. Âyet-i kerimenin sebeb-i nüzulünde buyuruyorlar ki: Yahudi hahamları, Müslüman olan Yahudiler için, (Bizim ırkımızdan olduğu halde, Muhammed'e iman edenlerde hayır yoktur, eğer hayır olsaydı ecdatları olan benî İsrail'in dinini bırakıp da Müslüman olmazlardı) dediler. Bunun üzerine bu âyetler indi. O âyetlerin mealleri: (Siz [Müslümanlar], insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i kitap da [Yahudiler de] inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. İçlerinde iman edenler, [Müslümanlığı kabul edenler] varsa da, çoğu yoldan çıkmıştır. Onlar [Yahudiler] size, incitmekten başka zarar veremezler. Sizinle savaşacak olsalar, arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.) [Al-i İmran 110, 111] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Küfürle iman birleşmez -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Diğer âyet-i kerimelerde mealen buyuruluyor ki: (Onlar [Yahudiler], nerede bulunurlarsa bulunsunlar [öldürülmek, esir edilmek, malları elinden alınmak, cizye vermek, her yerde, Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında hakir olmak gibi] üzerlerine zillet [damgası] vurulmuştur [kurtulamazlar]. Meğer ki Allah'ın ipine [dinine] ve [inanan] insanların ahdine [sığınmış] olsunlar. Onlar döne dolaşa, Allah'ın hışmına uğradılar. Üzerlerine de bir miskinlik vuruldu. Bunun sebebi, onlar Allah'ın âyetlerini inkâr etmişler, Peygamberleri haksız yere öldürmüşler, isyan etmişler ve aşırı gitmişlerdi. Ehl-i kitabın [Yahudilerin] hepsi bir değildir, onlardan [Müslüman olanlar] dimdik ayakta [iman edip İslam'ın emirlerini yerine getiren] bir ümmet [hak yolda olan bir topluluk] vardır ki, geceleyin secde ederler [namaz kılıp, namazda] Allah'ın âyetlerini okurlar.) [Al-i İmran 112, 113] Beydavi tefsirinde diyor ki: Ehl-i kitaptan olup da, iman eden Müslümanlar, diğer Müslümanlar gibi gece vaktinde Kur'an-ı kerimi yatsı namazlarında okurlardı. Resulullah efendimiz, bir gün yatsı namazına, her günkünün aksine geç geldi, cemaatin beklediğini görünce yukarıdaki âyetleri okuyarak buyurdu ki: (Bu vakitte, siz Müslümanlardan başka Allah'ı zikreden [namaz kılan] hiçbir din ehli yoktur.) Müslüman olmayanların içinde, hak yolda olan olur mu hiç? Yani Cennetlik Yahudi, Cennetlik Hıristiyan olmaz. Allah indinde hak din yalnız İslam'dır. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir: (Allah indinde hak din ancak İslam'dır.) [Al-i İmran 19] (Sizin için din olarak İslam'ı beğendim.) [Maide 3] (İslam'dan başka din arayan, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85] Bu konudaki birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir: (Cennete sadece Müslüman olan girer.) [Buhari, Müslim] (Beni duyup da iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan elbette Cehenneme girecektir.) [Müslim] Çünkü gayrimüslimler, imansızdır. Peygamber efendimiz imanı şöyle tarif etmiştir: (İman; Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe [yani Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana], kadere, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna, ölüme, öldükten sonra dirilmeye inanmak ve Muhammed aleyhisselamın, Allahın kulu ve Resulü olduğuna şehadet getirmektir.) [Buhari, Müslim, Nesai] Amentü'deki altı esastan birini inkâr eden kâfir olur. Sadece Allah'a inandım demek kâfi değildir. Hıristiyan ve Yahudiler, bizim peygamberimiz dâhil bütün Peygamberlere inanmadıkça kâfirlikten kurtulamazlar. Yahudiler, Hazret-i İsa'ya, Hıristiyanlar da, Muhammed aleyhisselama inanmadıkları için kâfir oldular. Amentü'de bildirilen altı husustan birini, mesela kaderi inkâr eden, kâfir olur, bütün iyi amelleri yok olur. (Redd-ül-muhtar) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Mısırlı sosyalist felsefe profesörü gibi, (Bir Müslüman, Peygambere nasıl bir araba alması gerektiğini sorarsa, ona pahalı, lüks, şatafatlı bir araba almaması gerektiğini, bunların insana değer kazandırmayacağını söyler) demek caiz midir? CEVAP: Söylenilen tamamen doğru olsa da, Peygamber efendimiz adına böyle söylemek asla caiz olmaz. Üstelik bu söz yanlıştır. Zenginliği kötülemek caiz değildir. Allahü teâlâ, (Verdiğim nimetleri kullananları severim) buyuruyor. Nimeti gizlemeyi sevmez. Şükür için, nimetini gösteren zenginleri sever. Zengin olduğu için, kendini beğeneni, kendini başkalarından üstün göreni sevmez. Ulema ve Resulullah, malın değer kazandırdığını bildiriyor. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Nimeti göstermek için, iyi ve kıymetli giyinmek müstehabdır. Öğünmek için, gösteriş için giyinmek mekruhtur. (Redd-ül-muhtar) Lüks yaşamak değil, kendini üstün göstermek için lükse kaçmak haramdır. İkisi çok farklı şeylerdir. Müslüman bir zengin, dinine hizmet için lüks araba almışsa, (Sen bunu gösteriş için aldın) demek, ona suizan olur. Genelde her devirde, (Ye kürküm ye) sözü geçerlidir. İnsanların çoğu görünüşe değer verdiği için, dine hizmet gayesiyle, nimeti göstermek müstehab olur. Bu konuda, önce hadis-i şeriflere, sonra da İslam âlimlerinin açıklamalarına bakalım! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allah'ın verdiği nimetin alameti, senin üzerinde görünsün; çünkü Allah, verdiği nimetin eserini, kulunun üzerinde görmek ister.) [Beyheki, Hâkim] (Şerefinizi mallarınızla, dininizi de dilinizle [müdarayla] koruyun!) [İ. Asakir] (Ahir zamanda insanların paraya ihtiyacı daha çok olur; çünkü insan, o zaman din ve dünyasını ancak parayla korur.) [Taberani] (Ahir zamanda, müminler için zenginlik saadettir.) [İ. Rafii] (İnsana, malı şeref kazandırır.) [İ. Ahmed] (Mal, salih kimse için ne güzeldir.) [Taberani] İmam-ı a'zam hazretleri, talebelerine, güzel giyinmelerini emrederdi. Kendisi de, her derse başka yeni elbise giyerek gelirdi. Bir cüppesi 400 altın kıymetindeydi. İmam-ı Muhammed, kıymetli kıyafetler giyerdi. Resulullah efendimiz de, bin dirhem gümüş kıymetinde Yemen kumaşından cübbe giyerdi. (Dürr-ül-muhtar, Tahtavi) Süfyan-ı Sevri hazretleri, (Bu zamanda mal, insanın silâhıdır. Yani insan, canını, sağlığını, dinini ve şerefini mallarıyla korur) buyuruyor. (T. Muhammediye) İslam'ın vakarını, şerefini korumak için şık giyinmek sevabdır. (S. Ebediyye) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Küçük çocuklara, dinimizi nasıl sevdirebilir, nasıl terbiye edebiliriz? CEVAP: Bunu yap, şunu yapma demek yerine, örnek olmak gerekir. Lisan-ı hâl, lisan-ı kalden entaktır. Yani insanın hâl ve hareketi, sözünden daha etkili olur. Kendimiz, hal ve hareketlerimizle güzel örnek olursak, yarı yarıya bu işi başarmış sayılırız. Daha sonra, Peygamber efendimizin, Eshab-ı kiramın, din büyüklerinin, evliyânın sevgisini aşılamalıdır. Bu sevgi verilirse, onların ismini söyleyerek Allahü teâlâyı anlatmak, dinimizin emir ve yasaklarına alıştırmak kolay olur. İnsan, sevdiğine benzemek ister, sevdiğinin sözlerine uyar. Büyükler, talebelerine, önce namazdan, oruçtan, haramlardan bahsetmezlerdi. Mesela, İmam-ı Rabbani hazretlerini, kendi hocalarını anlatırlar, bu büyükleri sevdirirlerdi. Ondan sonra, bunlar; karada, denizde, havada yani her yerde namazı, dinimizin emir ve yasaklarını düşünürlerdi. Büyüklerin sevgisi, her derde ilaç gibidir. Onların sevgisi ve bereketiyle dinimize uymak çok kolay olur. İYİ İNSAN Sual: İyi huylu veya işinde başarılı olan, kâfir ve fâsık bir kimse için, iyi insan demek caiz midir? CEVAP: İyi insan, sâlih insan demektir. Müslüman olmayan, itikadı bozuk olan veya çekinmeden açıkça günah işleyen fâsık, sâlih olamaz. Kâfir veya fâsık, iyi huyluysa veya işini iyi yapıyorsa, o huyu söylenebilir veya işi için iyi denebilir. Mesela, (Çok cömerttir, yardımseverdir, işinin ehlidir. İyi bir avukattır, iyi bir doktordur) denebilir. Bu, işini iyi yapıyor demektir. Kötü kimseye, iyi insan denmez. EHL-İ KİTAP VE MÜŞRİKLİK Sual: Hıristiyanlar, eskiden beri üç ilaha inandıkları halde, niye önceden kitaplı kâfirdi de, şimdi müşrik oluyor? Eski Hıristiyanların kestikleri yeniyor da, şimdikilerin kestikleri niçin yenmiyor? CEVAP: Eskiden resimlere, heykellere secde ediyorlardı. Ellerindeki bozuk İncillere, Tanrı'nın İsa'ya gönderdiği kitaptır diyorlardı. İsa, Tanrı'nın elçisidir, onu çok seviyor, her istediğini yaratıyor. Babanın oğlunu çok sevdiği gibi, Tanrı'ya baba, İsa'ya oğul diyorlardı. Kendilerine şefaat etmesi için, İsa'ya yalvarıyorlardı. Bunlar ehl-i kitap yani kitaplı kâfirse de, müşrik değildi. Şimdiyse çoğu, (İsa'da ilahlık sıfatları var. Babası gibi, her dilediğini yaratır. Ebedi, ezeli olarak diridir) diyorlar. Bunun için, böyle bilenler müşrik olmaktadır. Böyle inanmaya, şirk denir. Böyle ibadet edilen resimler, heykeller, haçlar, put olur. Bu inançtaki Hıristiyanların kestiği hayvanlar yenmez. Ancak, kitap ehli Hıristiyan'ın mı, yoksa müşrik olanların mı kestiği bilinmeyince ve araştırmak da gerekmediği için, Hıristiyan ülkelerinde kesilen hayvanların etlerini yemek caiz olur.
Müslümanlıkla Hıristiyanlığın mukayesesi
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Hıristiyanlık Müslümanlıkla mukayese edilirse, birinin diğerinden üstün yönü nelerdir? CEVAP: Hıristiyanlık o kadar çok değişti ki, dinin hiçbir hükmü kalmadı. Bozdular ve ortadan kaldırdılar. Hiç bozulmayıp orijinali bile olsaydı, Allahü teâlâ tarafından yürürlükten kaldırılmıştı, dolayısıyla İslamiyet'le Hıristiyanlık hiçbir yönden mukayese kabul etmez. Birkaçını bildirelim: 1- Hıristiyanlıkla en küçük bir dernek idare edilemez. 2- İslamiyet baştan başa bir kurallar sistemidir. 1960 yılına kadar, İsrail bile, Mecelle'yi tatbik etmiştir. Her olayın hükmü bildirilmiştir. Hırsızlık edenin, içki içenin, zina edenin, gasbın, adam öldürmenin, insanları yaralamanın cezaları, hatıra ne geliyorsa hepsinin cezası bildirilmiştir. Hıristiyanlıkta bunların hiçbirisi yoktur. 3- Her şey, inceden inceye detayına kadar bildirilmiştir. Nikâh ve boşanma şekilleri, alışveriş bilgileri, kâr oranları, müşteriyi kandırmanın cezası, işçi ve işveren hakları, ana baba evlat hakkı, karı koca ve arkadaş hakkı, komşu hakkı, gayrimüslimlerin hatta hayvanların hakları hep bildirilmiştir. 4- Dinin, imanın şartları bildirilmiştir. Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, namazı neler bozar, orucu neler bozar, hac nasıl yapılır, zekât nasıl ve kimlere verilir. Hepsi detaylı olarak bildirilmiştir. 5- Hıristiyanlığın sadece adı kalmıştır, hiçbir kaidesi yoktur. Hıristiyanlığı bozuk bir din olarak kabul etmek bile yanlıştır. Yanlış da olsa, ortada hiçbir kural kalmamıştır. Papazlar tarafından yazılan İncillerde yani Hıristiyanlık konseyinin yüzlerce İncil arasından seçtiği dört İncil'de, birbirini tutmayan yanlış, çelişki bir tarafa, böyle şeylerden hiç bahsedilmez. Baba tanrı böyle dedi, oğul tanrı şuraya gitti, tanrı kuzusunu kurban etti, şaraplı ekmek yedi, falanca falancayı öldürdü, falanca zina etti, hepsi böyle şeylerdir, üstelik bunlar da birbirini tutmaz. Bütün kaideleri bile olsa, yürürlükten kaldırılmıştır. Gayrimüslimlerden, İslamiyet'i inceleyip Müslüman olanlar şöyle diyorlar: 1- İslam'da tek ilah vardır. Hıristiyanlıktaki üç tanrı inancı, ilim sahiplerince saçma görülmüştür. 2- İslam, yalnız ahiret saadetini değil, dünyada da mutluluğun yollarını bildiren bir hayat nizamıdır. 3- İslam'da, her çocuk günahsız doğar. Hıristiyanlıktaysa, günahkâr doğar. 4- Müslümanların geri kalmalarının sebebi, dinlerinin icaplarına uymamalarındandır. Hıristiyanların maddi refaha kavuşmalarıysa, dinlerinden uzak kalmalarındandır. Müslümanlıkta, cahil olan dinden çıkar, Hıristiyanlıktaysa, âlim olan Hıristiyanlığı bırakır. 5- İslam, din, ırk farkı gözetmeksizin mutlak adaleti emreder. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Yunus Emre bir şiirinde diyor ki: Hararet nardadır, sacda değildir, Keramet hırkada, taçta değildir, Her neyi ararsan kendinde ara, Kudüs'te, Mekke'de, hacda değildir. Bu sözler, hacca gitmek yerine kalbi temizlemenin yeterli olduğunu göstermiyor mu? CEVAP: Kesinlikle göstermez. Taç giymeyin, Mekke'ye, hacca gitmeyin, ibadet etmeyin denmiyor. İnsan, hacca ibadet maksadıyla gidebileceği gibi, riya için de gidebilir. Hacıların paralarını çalmak için gidebilir. Ticaret için de gidebilir. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Allahü teâlâ, sizin şeklinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalblerinize ve amellerinize [o işi ne niyetle yaptığınıza] bakar.) [Müslim] Yani Allahü teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, hayrat ve hasenatına, malına, rütbesine değil, bunları ne niyetle yaptığına bakarak, sevab verir veya azap eder. Hacca gitme niyeti hırsızlıksa, Allahü teâlâ kalblerdeki niyeti bildiği için, o kişiye sevab vermez, azap eder. Yani ibadetinize değil, ibadeti ne niyetle yaptığınıza, Mekke'ye, hacca ne niyetle gittiğine bakar. Niyetine göre de, karşılığını verir. Evliyanın hırkası, tacı olur; ama bunlar kerameti göstermez. Görünüş değil, niyet önemlidir. (Hararet nardadır, sacda değil) deniyor. Sacı kızdıran ateştir. Onun için, (Cehennemde ateş yoktur, herkes ateşini oraya, yaptığı kötü amelleriyle kendi götürür) denmiştir. Cehennem, imanı doğru olan mümini yakamaz. Bazı felsefecilerin, (Hacca gitmek, ibadet etmek gerekmez, sevgi ve kalb temizliği yeter) demeleri yanlıştır. Şiirde, bir ibadet yapılırken niyetin önemi, vurgulanıyor. Yine Yunus, (Bir kez gönül yıktınsa, kıldığın namaz değil) diyor. Namaz kılmayın demiyor. (Kalb kırmadan namaz kılın. Kalb kırınca, kıldığınız namazın sevabı yok olur) demek istiyor. Bütün günahlar da böyledir. ZAMM-I SURE OLARAK BESMELE Sual: Namazda zamm-ı sure olarak, Besmele okumak yeter mi? CEVAP: Sadece Besmele okumak, mekruh olur. (Fetava-i Hindiyye) TAŞIYICI ANNELİK Sual: Taşıyıcı annelik yapmak, yani başkasına ait embriyoyu taşımak caiz olur mu? CEVAP: Hayır, caiz olmaz. Sadece, nikâhlı kocasından olanı taşıması caizdir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: (Ameller niyete göredir) hadis-i şerifi çok önemlidir. Allahü teâlâ, bu kulum bunu niye yapıyor diye kalbe bakar, niyete bakar. İnsanlar zahirlerini mamur etmekle meşgul, hâlbuki Allahü teâlânın baktığı yerleri yani kalbleri berbat. Allah için yapılanlar, hatalı kusurlu olsa da, Allahü teâlâ kabul ediyor, (O benim için yapıyordu, benim yolumda, benim rızam için yapıyordu) diyerek kabul ediyor. Yapılanlar Allah için olmazsa, hiçbir işe yaramaz, atılır. (Kimin için yaptınsa git ondan al) denir. Yapılanlar Allah için yapılmazsa, ne kadar ihtişamlı olursa olsun, içi boş çekirdeğe benzer. Herkes ahirette, (Niçin yaptın?) sorusuna cevap verecektir. Eğer (Allah için) diye cevap verilirse tamam, yoksa felaket! Hatamız yok mu, elbette var. Ancak niyet düzgün olursa yani Allah için olursa, kurtulmak mümkün olur. Bir gün mübarek bir zata bir talebesi, (Efendim, namazlarımız ibadetlerimiz hep kusurlu, ahirette n'olacak bizim halimiz?) diye sorar. O mübarek zat, kendisinden bir bardak su ister. O da hemen kalkıp getirir. Kendisine 2-3 metre kala, orada dur buyurarak durdurur. Talebe, elinde bir bardak suyla bekler. Yavrum der, şimdi sen bu suyu getirirken ayağın takılsa, düşüp dökseydin, bardak da kırılsaydı, ben sana bir şey der miydim? Hayır efendim, demezdiniz. İşte aynı bunun gibi evladım, ibadetlerimiz hatalı, kusurlu; ama biz emre itaat ediyoruz. Yapın buyuruyor Rabbimiz, biz de yapmaya çalışıyoruz; ama yaparken eksiğimiz, hatamız oluyor. Ona itaat edip yapmaya çalıştığımız için, Onun yolunda olduğumuz için, Allahü teâlâ bizi affedecek, buyurur. Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiramdan bazı büyüklerle birlikte sohbet ederlerken, yanlarına bir adam geliyor, başlıyor Peygamber efendimize kötü sözler söylemeye, (Senin kadar kötü, senin kadar çirkin birini daha görmedim) diyor, benzeri hakaretler yapıyor. Eshab-ı kiram Peygamber efendimize bakıyorlar, bir işaret etse yetecek. Peygamber efendimiz, adamın her söylediğine doğru söylüyorsun, buyuruyor. Sonra bu adam gidiyor, yanlarına Hazret-i Ebu Bekir geliyor. (Ya Resulallah ömrümde senin kadar güzel birini şimdiye kadar hiç görmedim. Senin kadar iyi birine hiç rastlamadım) gibi güzel sözler söylüyor. Ona da Peygamber efendimiz, doğru söylüyorsun ya Eba Bekir, buyuruyor. Eshab-ı kiram şaşırıyorlar, Peygamberler, şaka da olsa hiç yalan söylemezler. Peygamber efendimize, (Ya Resulallah, o adama da doğru söylüyorsun buyurdunuz, Ebu Bekir'e de. Bunun hikmeti nedir?) diyorlar. Peygamber efendimiz, (Ben bir aynayım, bana bakan kendini görür. O adam bana baktı, kendini gördü, kendi özelliklerini söyledi. Ebu Bekir de baktı, kendini gördü ve kendi özelliklerini söyledi) buyuruyor. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Mesnevi'de, (Dinle neyden...) deniyor. Buradaki "ney"den maksat çalgı mıdır, yoksa bir benzetme mi yapılmıştır? CEVAP: Ney çalgıdır; fakat buradaki ney, çalgı değildir. Ney dâhil, hiçbir çalgıyı dinlemek caiz olmaz. Mevlana Cami hazretleri buyuruyor ki: Mesnevinin birinci beytinde, (Dinle neyden, nasıl anlatıyor, ayrılıklardan şikâyet ediyor) deniyor. Burada neyden maksat, İslam dininde yetişen kâmil, yüksek insan demektir. Bunlar, kendilerini ve her şeyi unutmuştur. Zihinleri her an, Allahü teâlânın rızasını aramaktadır. Ney, Farsça'da yok demektir. Bunlar da, kendi varlıklarından yok olmuştur. Ney denilen çalgı, içi boş bir çubuk olup, bundan çıkan her ses, onu çalan kimseden hâsıl olmaktadır. O büyükler de, kendi varlıklarından boşalıp kendilerinden, Allahü teâlânın ahlakı, sıfatları ve kemalatı zahir olmaktadır. Neyin üçüncü manası, kamış, kalem demektir ki, bundan da insan-ı kâmil kastedilmektedir. Kalemin hareketi ve yazması kendinden olmadığı gibi, kâmil insanın hareketleri ve sözleri de, hep Allahü teâlânın ilhamıyladır. (Mesnevi şerhi) AYAKTA BEKLETMEK Sual: Suyu getiren kimse ayakta iken, içmekte bir mahzur var mı? CEVAP: Ayakta bekletmemeli, o oturunca içmelidir. TIRNAKLARI GÖMMEK Sual: Kesilen tırnakları ne yapmalıdır? CEVAP: Toprağa gömmek sünnettir. Basılmayan bir yere, kabir üzerine veya denize de atılabilir. Biriktirilip herhangi bir yere gömülebilir. CENAZEYİ DUYURMAK Sual: Cenaze olduğunu bildirmek için gazeteye ilan vermek ve belediyeden anons ettirmek caiz midir? CEVAP: Caizdir; fakat cenaze olduğunu bildirmek için, minarelerde salât okunması bid'at olur. BAYILANIN NAMAZI Sual: Trafik kazası geçiren kimse üç gün komada kalsa, kendine gelince namazlarını kaza etmesi gerekir mi? CEVAP: Gerekmez. Deliren veya bayılan kimse, 24 saatte ayılmazsa, iyi olunca namazlarını kaza etmez. Yani hastalık, bayılmak gibi elinde olmayan bir sebeple, beş vakitten fazla namazını kılamazsa, hiçbirini kaza etmez. Beşten az olursa kaza eder. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kaza namazı ve nafile, her zaman kılınabilir mi? CEVAP: Mekruh vakitler hariç, her zaman kaza namazı kılınır. Namaz kılması tahrimen mekruh olan üç vakit şunlardır: 1- Güneş doğduktan işrak vaktine kadar. Bu süre 50 dakika kadardır. 2- Öğle namazına 20 dakika kalınca başlar, öğle vaktine kadar devam eder. 3- Akşam ezanına 40 dakika kalınca başlar, akşam ezanına kadar devam eder. Bu vakitte, kaza kılınmaz; ama o günkü ikindi namazının farzı kılınır. Akşama bir dakika kalsa da, yine farzı kılınır. Geçerli bir mazeret olmadan, ikindiyi bu vakte bırakmak günah olur. Bu üç vaktin haricinde, her zaman kaza namazı kılınır. Nafile namazlarsa, yukarıda bildirilen üç mekruh vakitte kılınamadığı gibi, ikindi namazı kılındıktan ve imsak vakti girdikten sonra da kılınmaz. İmsak vaktinden güneş doğana kadar, sadece sabahın sünneti kılınabilir. Başka nafile kılınmaz. VAKTİN GİRDİĞİNİ BİLMEK Sual: Namaz vaktinin girdiğinden emin olmayan, vakit girmiş diyerek namazı kılsa, sonradan vakit girmediğini veya girdiğini anlasa, namazı sahih olur mu? CEVAP: İki durumda da, namazı sahih olmaz. Sahih olması için, vaktinde kılmak lazım olduğu gibi, vaktinde kıldığını bilmek, şüphe etmemek de farzdır. Vaktin girdiğini çok zannedince kılmalıdır. Çok zannetmek, iyi bilmek, emin olmak demektir. Bir namaz, vakti gelmeden önce kılınırsa, sahih olmaz. Kasten vakit girmeden önce kılınırsa, büyük günah olur. Tevbe etmesi ve tekrar kılması gerekir. EVDEN ÇIKARKEN NİYET Sual: Cemaatle namaz kılmak niyetiyle evden çıkan, yeni bir niyet etmeden imama uyabilir mi? CEVAP: Uyabilir; fakat yolda namazı bozacak bir şey yapmamak gerekir. Yürümek ve abdest almak zarar vermez. (S. Ebediyye) ÇOCUK DOĞUNCA Sual: Çocuk doğunca neler yapmak gerekir? CEVAP: Yedinci günü isim koymak ve başını kazıyıp, saçının ağırlığı kadar, altın veya gümüş sadaka vermek ve akika hayvanı kesmek, müstehabdır. (S. Ebediyye) TENİN BİRBİRİNE DEĞMESİ Sual: Namazda, bacakların çıplak olarak, birbirine değmemesi için, eteğin altına mutlaka iç çamaşırı giymek gerekir mi? CEVAP: Hayır, gerekmez. Değmesinin mahzuru olmaz.
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bekara suresinin, (Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" dedi. Melekler, "Biz, seni hamdle tesbih ederken, orada fesat çıkaracak, kan dökecek insanı mı halife yapacaksın?" diye sordular. Allah da onlara, "Elbette ben, sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi) mealindeki 30. âyet-i kerimesi, insandan önce de, kan döken, fesat çıkaran canlıların olduğunu, meleklerin de, bunu bildikleri için bu şekilde sorduklarını göstermiyor mu? CEVAP: Âdem aleyhisselamdan önce, melek, cin ve hayvan vardı; ama insan yoktu. Tefsirlerdeki bilgiler şöyledir: Ahmed bin Yahya hazretleri buyuruyor ki: Melekler, halife ifadesini işitince, Âdemoğulları arasında fesat çıkaracak kimselerin de, bulunacağını anlamışlardır; çünkü halife kelimesinden kastedilen anlam, kötülüğü ıslah etmek ve fesadı terk etmektir. Melekler, daha önce cinlerin fesat çıkarmalarını ve kan dökmelerini görmüşlerdi. Yeryüzünde Hazret-i Âdem'in yaratılışından önce cinler vardı. Onlar orada fesat çıkarmış ve kan dökmüşlerdi. Allah, onlara meleklerden bir ordu göndermişti. İşte melekler, (Orada fesat çıkaracak, kan dökecek kimse mi yaratacaksın?) sorusunu, sadece durumu anlamak için sormuşlardı. Yani, acaba bu halife [insan], bundan önce gördüğümüz cin gibi mi olacak, yoksa başka biri mi olacak demek istemişlerdi. İbni Zeyd hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ meleklere, insanlar arasında yeryüzünde fesat çıkartacak, kan dökecek kimselerin bulunacağını bildirmişti. İşte bundan dolayı melekler de, böyle demişlerdir. Bu sözleriyle onlar, Allah'ın yerküresinde halife tayin ettiği ve böylelikle kendisine nimet verdiği kimsenin buna rağmen isyan etmesini hayretle karşıladıklarından dolayı böyle sual sordular. Katade hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ meleklere, yeryüzünde birtakım kimseler yaratırsam, bunlar fesat çıkartıp kan dökecekler diye bildirmişti. Allahü teâlâ, (Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım) diye buyurunca melekler, acaba bu, Allah'ın kendilerine yaratacağını bildirdiği insan mı, yoksa başkası mı, olduğunu öğrenmek üzere, bu soruyu sormuşlardı. (Cami-ul-ahkâm) SADAKALLAHÜLAZİM DEMEK Sual: Zamm-ı sureden sonra yanılarak sadakallahülazim demek, secde-i sehvi gerektirir mi? CEVAP: Hayır, gerektirmez. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bulduğumuz şey, bizim olur mu? CEVAP: Bulunan şeylerle, sokağa atılan şeylerin hükmü farklıdır. Bulunan şeyler, genel olarak kıymetli şeylerdir. Sahibi onu atmamış, kaybetmiştir. Bulunan ve sahibi bilinmeyen mala lukata denir. Orada kalınca, mala zarar gelecekse, helak olacaksa alması farz olur. Varsa, iki şahit yanında, (Arayan olursa bana gönderin) der. Kalabalık bir yerde, malın cinsini söyleyerek sahibini arar. Sahibi çıkıncaya veya durmakla bozuluncaya kadar saklarken helak olursa, ödemez. Sahibi çıkmayacağını veya bozulacağını anlarsa, artık sahibini aramaz. Bulan zenginse, bu malı bir fakire sadaka olarak verir. Sahibi sonradan çıkarsa, bunları kendi öder veya alan fakire ödettirir. ECELİ GELEN ÖLÜR Sual: Bir kimse, başka birini öldürdüğünde, öldürmeseydi o hâlâ hayatta olurdu veya başka bir sebeple ölürdü diye düşünmek doğru olur mu? CEVAP: İkisi de yanlıştır. Katilin, kendi arzusuyla, o kimseyi ne maksatla ve nasıl öldüreceğini Allahü teâlâ ezeli ilmiyle bildiği için, kaderini o şekilde yaratmıştır. Bu, değişikliğe uğramaz. Bir de, Allah öyle yazdığı için öldürdü demek de yanlış olur. Allahü teâlâ, bildiği için, olacak şeyi kaderine yazmıştır. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Kader, Allahü teâlânın ezeli ilmiyle bilmesidir. Zorla yaptırması demek değildir) buyuruyor. ELDEN ELE VERMEK Sual: Bıçağı ve makası elden ele vermek, uğursuzluğa sebep olur mu? CEVAP: Elden ele vermenin bir mahzuru olmaz. Dinimizde uğursuzluk yoktur. Bıçak, alanın elini kesmesin diye, yere veya masaya konabilir. Başka bir hikmeti yoktur. ALKOLLE YIKANAN TÜTÜNLER Sual: İthal tütünler alkolle yıkanıyormuş. Böyle sigarayı içmek caiz midir? CEVAP: Kesin bilinmedikçe, zanla hareket edilmez, yani alkollü denmez. Eğer alkolle yıkandığı kesin biliniyorsa, o zaman içmek caiz olmaz. KAPALI RESİM BULUNDURMAK Sual: Bir menkıbede anlatılıyor. Rahmet melekleri, evliya bir zata, (Halının altında resimler varken, biz vefat edenin yanına girmeyiz) demişler. Resimleri, kapalı olarak saklamak da caiz değil midir? CEVAP: Menkıbelerden hüküm çıkarmak, yanlışlığa sebep olur. Resimleri, kapalı yerde, örtülü olarak bulundurmak caizdir. Namazı da mekruh etmez. (Hadika) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kitaplarda, (Üzerinde kul hakkı olanın veya günah işleyenlerin ibadetleri, sahih olsa da, kabul olmaz) deniyor. Kul hakkı olmayan veya günah işlemeyen insan yok gibidir. Birisine sert bakılsa, kul hakkı geçer. Kabul olmuyorsa, ne diye ibadet ederek boşa kürek çekiyoruz? CEVAP: Haram işleyenin veya kul hakkı olanın ibadeti kabul olmaz demek, o ibadet için bildirilen büyük sevablara kavuşamaz yani hepsini muhafaza edemez; çünkü günahlar bu sevabları azaltır demektir. Yoksa hiç sevab alamaz demek değildir. Her ibadetten sevab alınır; ama işlenen haramlar, sevabları alıp götürür. Diyelim ki, oruç tutana 70 birim sevab veriliyorsa, içki içene de 70 birim günah yazılıyorsa, oruç tutan 70 sevab kazanırken, içki içince 70 günah yüklenir ve sevabsız kalır. Eğer oruç tutmasaydık, içki günahı artı olarak kalacaktı. Orucun, içki günahının affına sebep olması yetmez mi? Başka günahlar da, işlemişse sevabları eksilere iner. Onun için, günahlardan ne kadar çok kaçılırsa, sevabımız da o kadar çoğalır. GECİKME CEZASI Sual: Bir malı vadeli satarken, gecikme cezası da koymak caiz olur mu? CEVAP: Caiz olmaz, faiz olur; fakat borcun satış zamanındaki altın üzerinden değeri belirlenip de, (Vadesinde ödenmezse, alacağımızı altın üzerinden isteriz) denirse, o miktarı istemek caiz olur. HABERİ OLMADAN BOŞAMAK Sual: Bir kimse, hanımının bulunmadığı bir ortamda, hanımı boşadım dese, daha sonra oradaki birisi, bunu hanıma söylese, hanım boş olur mu? CEVAP: Evet, hanım duyunca dinen boş olur. GÜNAHA GİRMEMEK İÇİN Sual: Radyo dinlemenin, TV seyretmek veya sinemaya gitmenin bir mahzuru var mı? CEVAP: Radyo, sinema ve TV; kitap, gazete, dergi gibi birer yayın vasıtasıdır. Bunlar, tabanca gibi, bir alettir. Tabancayı, suçsuz bir kimseye karşı kullanmak günahtır. Savaşta düşmana karşı kullanmaksa, günah olmaz. Şu halde, tabanca kullanmak, hep günahtır demek veya her zaman sevabdır demek doğru değildir. Radyo, TV ve filmler; iyi insanlar tarafından hazırlanır, Allahü teâlânın razı olduğu şeyleri bildirir, İslamiyet'in faydalarını, ahlak, ticaret, sanat, fabrikaların çalışması, tarihî olayları, askerlik gibi din ve dünya bilgileri verirse, bunları seyretmek ve dinlemek günah olmaz. Faydalı kitap ve dergi okumak gibi, her Müslüman'a lazım olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Allahü teâlâ tevbe edince bütün günahları affediyor da, kul hakkını niye affetmiyor? CEVAP: Kul hakkı olmayan günahlarda, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet edilmemiş olur. Şartlarına uygun tevbe edilince, muhakkak affedilir. Kul hakkı olan günahlardaysa, hem Allahü teâlânın emrine isyan vardır, hem de o kimsenin hakkı geçmiş olur. Tevbe edilirse, Allahü teâlâ yine günahı yani kendi hakkını affeder; fakat kul hakkı için, maddi bir haksa sahibine geri vermek, diğer haklar içinse hak sahibiyle helalleşmek gerekir. Üç hadis-i şerif meali şöyledir: (Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helalleşsin; çünkü ahirette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar kendi sevaplarından alınır, sevabları olmazsa hak sahibinin günahları buna yüklenir.) [Buhari] (Müflis şu kimsedir ki, kıyamette amel defterinde, pek çok namaz, oruç ve zekât sevabı bulunur; fakat bazılarına çeşitli yönden zararı dokunmuştur. Sevabları, bu hak sahiplerine verilir. Hakları ödenmeden önce, sevabları biterse, hak sahiplerinin günahları bunun üzerine yükletilip, Cehenneme atılır.) [Müslim] (Kibri, hıyaneti ve kul borcu olmayan mümin, Cennete girer.) [Nesai] Kul hakkının önemi böyle büyüktür; ama Allahü teâlâ isterse, kul haklarını da affedebilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Denizde şehid olanların, bütün günahları, hatta kul hakları da affolur.) [İbni Mace] Peki, karada ölen şehitlerin veya salihlerin kul haklarını affetmez mi? Elbette affedebilir. Allahü teâlâ, hak sahibine, (Bu şehitte, bu gazide, bu salih kimsede, ne kadar alacağın var?) diye sorar. Alacak sahibinin, o alacak kadar günahını affeder, günahı yoksa o kadar sevab verebilir; ama bu dereceye yükselmek de zordur. Onun için, kul hakkıyla ölmemeye gayret etmelidir! NAMAZDA YÜRÜMEK Sual: Son safta yer olmadığı ve en arkada tek başına durmak da mekruh olduğu için, ön saftan birine hafifçe dokunarak çağırsak, o da yanımıza gelse, namazı bozulmuş olur mu? CEVAP: Sizin emrinize uyarak, hemen geri giderse namazı bozulur; fakat yalnız kalmasın diye, kendi iradesiyle geriye giderse namazı bozulmuş olmaz. CEBE HAŞERAT KOYMAK Sual: Yenmeyen midye, istiridye, karides gibi haşerat cebimizde iken, namaz kılmak caiz midir? CEVAP: Necis olmadıkları için, namaza mani olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Cennet davetiyesinin imzası
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Besmeleyle yenen lokmalar vücuda şifadır, besmelesiz yenen lokmalarsa, vücutta maraz yapar. Lokmaları, Besmele söyleyerek yiyen kimsenin vücuduna şeytan giremez, besmelesiz yenen lokmalarla beraber, şeytan da vücuda girer. Büyük zatlar, her lokmada Besmele çekerlerdi. Besmele 19 harftir, Cehennemde azap yapan melek sayısı 19'dur. Cehennemde azap yapan 19 azap meleğinden kurtulmak isteyen, çok Besmele okusun. Besmelenin her bir harfi, bir azap meleğini uzaklaştırır. Besmeleyi çok söyleyen, Sırat köprüsünü yıldırım gibi geçer. Allahü teâlâ mümini Cennetine koyacak ve mümine davetiye verilecek, Cennet davetiyesinin altında imza olarak Besmele yazılı olacak. Namaz kılarken, her rekâtta Elhamdülillahi rabbil âlemin diyoruz, ya Rabbi bana namaz kılmayı ihsan ettiğin, nasip ettiğin ve beni huzuruna kabul ettiğin için sana hamd ederim demektir. İnsan nefsine ne söylese azdır. Onun kötülüğünü anlatmak mümkün değildir. Her isteği kendi aleyhinedir. Gıdası da haramlardır. Bu ahmak mahlûka uyup da, insanları incitmeyelim. Kalb, Allahü tealâya çok yakındır, Allahü teâlânın komşusudur. Onu rahatsız eden, Allahü teâlâyı rahatsız eder. Her kalb, yaratılışta İslamiyet'e elverişlidir. Onu sonra düşmanlar bozmuş, hasta etmiştir. Dâhili düşman nefs, harici düşman şeytan ve kötü insandır. Hasta kalbe, doğruları kabul ettiremezsiniz. Tek ilacı; bu üç düşmandan korunmaktır. Bunu insanın kendisi yapamaz. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları severek çok okunursa, o büyüklerin hatırına, hürmetine şifa gelir, hastalıklardan korunmuş olur. Ölümden kaçmanın faydası olmaz; zira ondan kurtuluş yoktur. Nereye gidersek gidelim, gittiğimiz yerde ölmeyecek miyiz, elbette orada da öleceğiz. Kaçmayı bırakıp da, hazırlık yapalım! İlim çok kıymetlidir, ancak malla desteklenirse daha güzel olur; çünkü ilim malla yayılır. Âlimin mürekkebi kıyamette şehidin kanıyla tartılacak, âlimin mürekkebi ağır gelecektir. Yani hangi mürekkeple kitap yazılmış, basılmış, dağıtılmış ve okunmuşsa, bu mürekkep ağır gelecektir. En makbul sadaka ilim öğretmektir, ondan sonra ilim öğrenmesine vesile olmaktır. İtikadı ehl-i sünnet olanlar, Cehenneme girmez. Allahü teâlâ, kulum benden ne isterse ona o kapıları açarım, ona o yolu açarım buyuruyor. Kalbimizdeki istikametin çok önemi var. Nereye yöneldik, neye niyet ettik, ona bakalım... Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Elini veren kolunu alamaz
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bazen nefsimize uyarak, sünnetleri terk etsek, mekruh işlesek, zararı ne olur? CEVAP: Bir ihtiyaç veya zaruret olmadıkça, sünnetler terk edilmez, mekruh işlenmez. Zaruret varsa, (Zaruretler yasak olan şeyleri mubah kılar) hükmüne göre sünnet terk edilebilir, mekruh işlenebilir. Yani, başka hiçbir çare yoksa haram olan bir şeyi zaruret miktarı işlemek ve farzı, zaruret ortadan kalkana kadar terk veya tehir etmek caiz olur. Fakat geçerli bir mazeret yokken, sırf nefsimize ağır geliyor diyerek, sünnetleri terk edip, mekruh işlememelidir. Nefse mağlup olmayıp, bilakis üstüne gitmelidir. Küçük tavizler, sonra daha büyük felaketlere sebep olabilir. Elini veren, kolunu alamaz. Abdullah ibni Mübarek hazretleri buyuruyor ki: Müstehabları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapamaz. Sünnetleri yapmakta gevşeklik de, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da, marifete yani Allahü teâlânın rızasına kavuşamaz. (F. Bilgiler) Mekruh işlemek de böyledir. Genelde, mekruh tek başına söylenince, tahrimen mekruh anlaşılır. Buysa, harama çok yakındır. Nasıl farzı terk etmek haramsa, vacibi terk etmek de tahrimen mekruh olur. Bir ihtiyaç olmadıkça, tenzihi de olsa, mekruhtan sakınmaya çalışmalı. Mekruh, kerih olan yani çirkin, beğenilmeyen şey demektir. Mekruh işlemeye alışan kimseye, zamanla haram işlemek de normal gelmeye başlar. (Alışmış, kudurmuştan beterdir) denmiştir. Ayrıca, küçük günaha devam etmek, büyük günah olur. Büyük günaha devam etmekse, insanı küfre kadar götürür. Birkaç hadis-i şerif meali: (Günahların küçük görüneninden sakının! Bunlar toplanınca sahibini helak eder. Bu şuna benzer ki, bir kavim bir vadiye iner, çerçöp, odun, ne bulurlarsa toplayıp getirirler. Böylece koca bir yığın olur. Bunu yakıp ateşinde yemek pişirirler. İşte, küçük görünen günahlardan hesaba çekilen de, helak olur.) [Taberani] (Uçurumun kenarında dolaşan, her an uçuruma yuvarlanabilir.) [Buhari] (Mümin, günahını dağ gibi görüp, üstüne düşeceğinden korkar. Münafık da, burnunun üstüne konan ve hemen uçacak sinek gibi görür.) [Buhari] KUNUTU YETİŞTİREMEYEN Sual: Ramazan ayında, bir kimse, imamla beraber vitir kılarken, henüz kunutu bitirmeden, imam rükûa varmış olsa, o kimse ne yapar? CEVAP: Kunut okumayı bırakıp imama tabi olur. Onunla rükûa eğilir. (F. Hindiyye) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Duanın kabul olması için, evliyayı vesile etmek gerekir mi? CEVAP: Duanın kabulü için, Ehl-i sünnet itikadında olmak, haram işlemekten, özellikle haram yemekten, içmekten sakınmak, farzları yapmak, Allahü teâlâdan istediği şeyin sebebini öğrenip, bunu aramak gerekir. Ağızdan girene ve çıkana dikkat etmeli yani haram yememeli, haram söz söylememeli, söz taşımamalı, gıybet etmemeli, fuhuş sözleri ağza almamalıdır. Herkesin, bu şartların hepsini yerine getirmesiyse zor olur. Evliyayı vesile edince, Allahü teâlâ duamızı onlara duyurur ve onlar da bizim için dua ederler. Allahü teâlâ da, onların duasını kabul eder. Ebu Hasan-ı Harkani hazretleri, sefere çıkan talebelerine, (Sıkışınca benden yardım isteyin) buyurur. Yolda talebelerini eşkıya yakalar. Onlar, kurtulmaları için Allahü teâlâya dua ederler; fakat kurtulamazlar. Bir talebe, (Ya Ebel Hasan, imdat!) der. O talebeyi eşkıya göremez. Diğerlerinin nesi varsa alırlar. Seferden dönünce hocalarına, (Biz Allah'tan yardım istediğimiz halde soyulduk; fakat şu arkadaşımız, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?) derler. O da, (Allahü teâlâ, günahkâr kimselerin duasını kabul etmez. Arkadaşınız benden yardım isteyince, Allahü teâlâ onun duasını bana duyurdu. Ben de, "Ya Rabbi bu talebemi kurtar" dedim. Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, dua ettim. Kurtaran Rabbimizdi) diye cevap verir. (Tezkiret-ül-evliya) İki hadis-i şerif meali de şöyledir: (Ya Rabbi, senden isteyip de verdiğin zatların hatırı için istiyorum.) [İ. Mace] (Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, "Ey Allah'ın kulları bana yardım edin!" desin; çünkü Allahü teâlânın, sizin göremediğiniz kulları vardır.) [Taberani] KÜFRE RIZA Sual: Küfre rıza, küfür olur deniyor. Bu ne demektir? CEVAP: Küfre rıza, bir Müslüman'ın, kâfir olmasını veya kâfir olarak ölmesini istemek yahut kâfirin küfrünü beğenmek demektir. Bunları istemek küfür olur. Kâfirin, küfür üzere kalmasını istemek küfre rıza değildir. (Fetavel-haremeyn) "RUHUMUZDAN ÜFLEDİK" Sual: Kur'anda, (Meryem'e ruhumuzdan üfledik) ifadeleri geçiyor. Ruhumuzdan üfledik ne demektir? CEVAP: Ruhumuzdan demek, yarattığımız ruhtan demektir. (H. L. O. İman) Allahü teâlânın emriyle, Ruh-ül-kuds [Cebrail aleyhisselam], Hazret-i Meryem'e üflemiş ve Meryem validemiz, o anda İsa aleyhisselama hamile kalmıştır. (Tefsir-i Kurtubi)
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Yolculuk rahat olsa da, seferi olanın, dört rekâtlı farzları iki rekât mı kılması gerekir? CEVAP: Yolculuk genelde sıkıntılı olduğu için, dinimiz dört rekât olan farzların iki rekat kılınmasını bildirmiştir. Hiçbir sıkıntı olmasa da, iki rekât kılınır. Şimdi yolculuklar rahattır, seferiliğe ihtiyaç yoktur denmez. Tersine, mukimken hiç rahat olmasak, çok zor şartlarda bile, dört rekatlık farzları iki rekat olarak kılamayız. Seferde insan garip olur, yardımcı bulması zor olur. Yollarda, eşkıyaya rastlaması da, mümkündür. Onun için tek başına yolculuk yapmak mekruhtur. Kadınlarınsa, yanlarında mahrem erkekleri bulunmadan, sefere çıkması caiz değildir. Yol çok emin olsa da, hiç eşkıya tehlikesi bulunmasa da, uçakla kısa zamanda gitme imkânı olsa da, yine kadınların mahremsiz 104 kilometreden uzağa gitmeleri caiz değildir. Şimdi yolculuklar emindir, bir kadın istediği yere gidebilir demek yanlış olur. Dinî hükümler zamanla değişmez. Ancak âdete ait olanlar, zamanla değişebilir. ÜÇ ÇEŞİT EL Sual: Arapça'da beyaz el, siyah el, yeşil el deniyormuş. Bunlar ne demektir? CEVAP: Bu tabirler bizde kullanılmadığı için bilmek gerekmez. Böyle deyimleri bilmek; ancak tercüme yapacaklara lazım olur. Şu adam beyaz ellidir veya eli beyazdır demek; karşılıksız iyilik ve ihsan eder demektir. Şu adam yeşil ellidir veya eli yeşildir demek; yapılan iyiliğe mükâfat verir demektir. Şu adam siyah ellidir veya eli karadır demek; yaptığı iyiliği başa kakar, minnet ettirir demektir. Bunları Türkçe'ye çevirirken beyaz el, kara el diye tercüme edilirse yanlış olur. HAYZ BİTİNCE Sual: Hayz bitince, gusletmeden önce cima caiz midir? CEVAP: Hanefi'de caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir. CÜNÜBÜN ADET GÖRMESİ Sual: Cünüp kadın, hayz olursa yıkanması gerekir mi? CEVAP: Yıkanması şart değildir. Cünüpken tırnak ve saç kesmesi mekruh, hayzlıyken mekruh değildir. Bunun için, yıkanması iyidir. "PAPAZ OLMAK" Sual: Biriyle tartışınca veya kavga edince, papaz olduk deniyor. Böyle söylemek küfür mü? CEVAP: Kavga ettik, birbirimizi kırdık anlamında söylemek küfür değilse de, uygun olmaz; çünkü şakadan bile, ben papazım demek caiz değildir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Allah'a kavuşturan yollar
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kitaplarda, Nakşi veya Kadiri yoluyla Allah'a kavuşanların olduğu yazılı. Allah'a kavuşturan yol çok mudur? CEVAP: Necmeddin-i Kübra hazretleri, (İnsanları Allahü teâlâya kavuşturan yollar, insan sayısı kadar çoktur) buyurdu. Bu söz, talipleri yetiştirmek yolunu bildiriyor; yoksa itikatlarında hiçbir ayrılık yoktur. Bütün evliyanın itikatları, imanları birdir. Hepsi, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadındadır. Sanat sahiplerinin çeşitli iş kollarına ayrılmaları da, öyle rahmettir; fakat itikatta ayrılmak, parçalanmak, böyle değildir. Resulullah efendimiz, (Cemaat rahmettir. Ayrılık azaptır) buyurdu. (M. Nasihat) Her şeyden, her mahlûktan Allahü teâlâya giden bir yol vardır; çünkü her mahlûkun kendisi ve sıfatları Onun kudretinin eseridir. Bu eserlerin sahibini bulan zeki bir kimse, o yolu ve o manevi bağı görür, anlar. Allahü teâlânın rızasına, marifetine götüren yollar, mahlûkların nefesleri kadardır, sözü de doğrudur. Bu yolların hepsinden vasıl olmak, ahkâm-ı İslamiye'yi yapmaya bağlıdır. Bütün yolların başlangıcı İslamiyet'tir. Yani İslamiyet, bir ağacın gövdesine benzer. Bütün tasavvuf yolları, bu ağacın dalları, damarları, filizleri, yaprakları ve çiçekleri gibidir. (Mektubat-ı Masumiyye) Bu büyüklerin kitaplarını okumak, sohbetin yarısıdır. Yani büyük bir zatın kitabını severek okuyan kimse, sohbetinde bulunmuş gibi ondan faydalanır. SAFER AYI VE UĞURSUZLUK Sual: Safer ayının uğursuz olduğu, bu ayda bela ve musibetlerin geldiği doğru mudur? Başka hangi ay ve hangi gün uğursuzdur? CEVAP: Safer ayıyla diğer ay ve günlerin uğursuz olduğu doğru değildir. Dinimizde, uğursuz gün veya ay yoktur. Mektubat-ı Rabbani'de bildiriliyor ki: Günlerin uğursuzluğu, âlemlere rahmet olan Muhammed aleyhisselâmın gelmesiyle bitmiştir. Uğursuz günler, eski ümmetlerde vardı. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Günler, Allah'ın günleridir, kullar da, Allah'ın kullarıdır.) [1/256] Yani Allahü teâlâ, kulları da, günleri de, ayları da uğursuz olarak yaratmadı. Kul, dinimizin emrine uymayıp uğursuz şeyler yaparsa, uğursuz kimse olur. Bazı günlerde kötü şeyler yaparsa, o günler ona uğursuz gelmiş olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kur'anda ana rahmindeki çocuğun cinsiyetinin ve yağmurun ne zaman yağacağının yani gaybın bilinemeyeceği açıklanıyor. Hâlbuki Günümüzdeki teknoloji sayesinde ultrasonla çocuğun cinsiyeti tespit edilebiliyor. Meteoroloji sayesinde hava durumu tahmin ediliyor. Bunu açıklamak mümkün müdür? CEVAP: O âyet-i kerimenin meali şöyledir: (Kıyametin ne zaman kopacağını ancak Allah bilir. [Nereye, ne zaman ve ne miktarda] yağmur yağdıracağını ve rahimlerde olanı da O bilir. Hiç kimse, yarın [hayır ve şerden] ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.) [Lokman 34] Mensur, rüyasında ölüm meleğini görüp, ne kadar yaşayacağını sorar. O da, beş parmağını gösterir. Tabircilerden kimi beş yıl, kimi beş ay, kimi beş gün yaşayacaksın derler. İmam-ı a'zam Ebu Hanife hazretleri, (Ölüm meleği, "Ben bunu bilmem, bu, Lokman suresindeki bilinmeyen beş gaybdan biridir" demek istemiştir) buyurur. (Medarik) Gayb nedir? Bu bilinince, bu sualin cevabı gayet kolay anlaşılır. His organlarıyla, teknik bilgiyle, yani tecrübe ve hesapla anlaşılamayan şeylere gayb denir. Mesela Cennetin, Cehennemin ve meleklerin varlığı böyledir. Bir çocuğun büyüyünce, iyi mi, kötü mü, âlim mi, zalim mi olacağı gibi şeyler akılla, teknikle bilinmez. Bugün ultrasonla veya başka yolla çocuğun cinsiyeti bilindiğine göre, bu gayb değildir. Bilinen bir şeydir. (Ana rahmindekini ancak Allah bilir) ifadesi, sadece cinsiyetle ilgili değildir, (Çocuğun sağ salim doğup doğmayacağını, said mi şaki mi, yani Cennetlik mi Cehennemlik mi olacağını, ne işler yapacağı gibi hususları ancak Allah bilir) demektir. Bugün bile, cinsiyeti, belli bir aylıktan sonra ancak biliniyor. Üç aylıktan küçük çocuğun cinsiyeti bilinemiyor. Uzuvları teşekkül ettikten sonra bilinmesi normaldir. Bu aletle görünüyor, gayb değildir. Yahut anne karnı ameliyatla açılıp bakıldığında, çocuk erkek mi, dişi mi diye görünce, gayb bilinmiş olmaz. Karnını yarmayıp da, bir aletle veya ultrasonla bilinirse, bu da gaybı bilmek olmaz. Aletlerle yağmurun gelişini görüp, yarın yağmur yağacak diye tahminde bulunmak da, gaybı bilmek değildir. Sokakta, eve doğru gelen adamı pencereden görüp, (Birisi geliyor) demek, gaybı bilmek olmaz. Görmeden bilmek, gaybı bilmek olur. Allahü teala dilediklerine, mucize ve kerametle gaybı bildirebilir. Bunların bilmesi de, (Ancak Allah bilir) ayet-i kerimesine zıt olmaz. (Ancak Allah bilir) demek, (O bildirmedikçe kimse bilemez) demektir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Evlenirken kız ve oğlan tarafı, neyi düşünmelidir? CEVAP: Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki: (İki aile de, karşı tarafın hatırına, evladım elimden gitti diye bir düşünce getirmeyecek şekilde davranmalıdır.) Hangi taraf, evladım elden gitti diye düşünürse, gençlerin yuvasını da, karşı aileyi de, sıkıntıya sokar. Bu düşüncenin kuvvetine göre, sıkıntının şiddeti artar. Bu geçimsizlikleri, elden çıkan evladını kurtarmak için yapar, hatta yuvayı da yıkar. Güya evladını kurtardığı için zerre kadar üzülmez, savaş kazanmış kumandan edasına bürünür; ama yuva yıkılmıştır. Her iki taraf, çocuklarının aile düzenine karışmamalıdır. Her iki taraf da, kendilerinin bir zamanlar yaptığı gibi çocuklarının da, artık yeni bir aile olduklarını kabul etmeleri, onları salih bir komşu, salih bir arkadaş gibi görmeleri, evladım evladım diye yanıp tutuşmadan, gerçeği kabul etmeleri gerekir. İnsanın salih arkadaşı, eşiyle mutluysa, onun ailesiyle iyi geçiniyorsa, nasıl memnun oluyorsa, evladının da, eşiyle ve onun ailesiyle iyi geçinmesine, böyle çok sevinmelidir. Evladım elimden gitti diye düşünmemelidir. Bilmeli ki, onlar da artık yeni bir ailedir, onların da kendi hayalleri, kendi prensipleri, kendi zevkleri vardır. Nasihati gerektirecek durumlarda, tatlılıkla nasihat etmeli, maddi yardımı gerektirecek durumlarda yardım etmelidir. Evladım diye yanan, evladını da yakar, yuvasını da yıkar; ama bunun sıkıntısını hem dünyada, hem de ahirette fazlasıyla çeker. Herkes nefsine hâkim olmalı, hayatın gerçeklerini kabul etmelidir! HAZRET-İ HAVVA Sual: Bazı Hıristiyanlar, Hazret-i Âdem'in, Hazret-i Havva'dan önce başka bir eşi daha olduğunu söylüyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? CEVAP: Bu, evrimci Hıristiyanların uydurmasıdır. Tahrif edilmiş olan İncillerde bile, böyle uydurma şey yazılı değildir. Bazı evrimciler de, hiçbir vesikaya dayanmadan, maymun veya ayıdan türediklerini söylüyorlar. Hâlbuki Allahü teâlâ, bütün insanları Hazret-i Âdem'le eşi Hazret-i Havva'dan meydana getirdi. Kur'an-ı kerimde, bu husus açıkça bildirildi. Üç âyet-i kerime meali: (Sizi bir tek candan yaratan, ondan da eşini var eden, ikisinden de, birçok erkek ve kadın yaratan Rabbinizden korkun.) [Nisa 1] (Sizi bir tek candan [Âdem'den], ondan da eşini [Havva'yı] yaratan Allah'tır.) [Araf 189] (Ey insanlar, sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık.) [Hucurat 13] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Şikâyet etmeyin, sabredin
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Büyüklerin yolu sıkıntılıdır. Fakirlik olur, hastalık olur, zillet olur. İnsanlardan hakaret, hatta zulüm olur. Bu bir sünnettir, büyüklerin yoludur. Bu yoldan geçmişlerdir. Bir gün, Eshab-ı kiramdan bazıları üzüntülerini bildirmek için Peygamber efendimize geldiler. Kâfirlerin kendilerine işkencelerini artırdığını arz ettiler. Peygamberimiz de, (Şikâyetçi olmayın. Sizden öncekilere de işkence ediliyordu, onlar şikâyetçi olmadılar. Siz de şikâyet etmeyin, sabredin) buyurdu. Önceki Peygamberlerin ümmetlerinin, günah işleyeni az idi; çünkü günah işleyenler helak ediliyordu. Peygamber efendimiz hürmetine, bu ümmet helak edilmiyor, günahkârları çok. Günahlardan kurtulmak için bu ümmete iki nimet verildi: 1- Kelime-i tevhid nimetidir. 99 rahmetin anahtarı kelime-i tevhiddir. Bütün dünya terazinin bir tarafına konsa, kelime-i tevhid diğer tarafına konsa, kelime-i tevhid ağır gelir. Kelime-i tevhidin yanında dünyanın ağırlığı, okyanusta bir damla gibi kalır. Allahü teâlânın gadabını söndüren, kelime-i tevhiddir. 2- Diğer nimet, Peygamber efendimizin şefaatidir. Dört şeyi küçük olsa da küçük görmemeli: 1- Hastalık, 2- Yangın, 3- Düşman, 4- Zarar. Dünyaya mal biriktirmek, sahiplenmek için gelmedik. Biz yolcuyuz. Dünya da bir vasıtadır, ahirete giden vasıtanın adıdır. Kaldığı otelin odasına sahip çıkana, bindiği vasıtanın koltuğuna sahip çıkana gülerler. Dünyaya sahip çıkan da, aynı durumdadır. İnsan, kendisi için başkasına kızarsa, bu nefisten kaynaklanır, bunun faydası değil zararı olur. Başkası için kızarsa, din gayretinden olur. Bu sözlerin faydası olur. Bir kimse beyninden söylüyorsa sıkıntı verir, kalbinden söylüyorsa, sevse de hoş, dövse de hoş... Nefis için olursa öfke, karşısındakine yardım için olursa, buna gayret denir. Gayretten korkmamalıdır. Bir cemiyette, herkes üzerine düşen vazifeyi yapmalıdır. Bir vücudun işe yaraması, organların sıhhatli çalışmasına bağlıdır. Saatin dişlilerinden birinde arıza varsa saat çalışmaz, doğru göstermez. Baş olmak, ahirette pişmanlıktır. İdarede olanlar, önde olanlar, ahirette elleri bağlı olarak milletin önünde hesaba çekileceklerdir. Akla uymak hiç doğru değildir, insanı yanıltır. Hep danışmak lazım! Büyükler, işin önemini anlatabilmek için, danışacak birini bulamazsan, bir ağaca sarık sar, ona danış ve kalbine geleni yap buyurmuşlar. Kaza ve kader değişmez, ancak kabul olan dua, bela gelirken önler, onun için dua almaya bakmalıdır! Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Damat veya gelin seçilirken, adayın mı; yoksa ailesinin mi özelliklerine bakmalı? CEVAP: İkisine de bakmalıdır. Mesela itikadı düzgün olmalı, namaz kılmalı, dinimize uygun giyinmeli. Kötü huylardan uzak olmalı. Bundan sonra en önemli husus, ailenin özellikleri gelir. Günümüzde, bu çok önemli hâle geldi. Günümüzde, gençlerin yuvalarını şimdi ailelerin kaprisleri yıkmaktadır. Nişan, düğün aşamasındaki, ev kurmadaki lüzumsuz, kötü âdetleriyse ayrı bir konudur. (Asıl azmaz, bal kokmaz) diye bir atasözümüz var. İyi bir aileden gelen kimse, ne kadar tahrik edilirse edilsin, ailesinden aldığı terbiyeyi bozmaz demektir. Yani asil aileden, kolay kolay problem çıkmaz. Çıkan problemleri de, adil ve ağırbaşlılıkla çözerler. Yıkıcı değil, yapıcı olurlar. Yaşlılarımızdan duyardık; ama manasını tam anlayamazdık. (Kız soydan alınıp, soya verilmeli) derlerdi. Şimdi aile büyüklerinin yaptıklarını, yeni evlenen gençlere hayatı zehir ettiklerini görünce, bu atasözlerinin kıymetini daha iyi anlamaya başladık. Bu hususta atasözlerinden bazıları şöyledir: - Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al. - Asıl zadeyle evlenmek zorsa da, geçinmesi kolaydır. - At alırsan taydan, kız alırsan soydan al. - Atı yazın al, deveyi güzün, kızı da gezin [araştırarak] al. - Bezi Musul'dan, kızı asıldan al. - Alma soysuzun kızını, sürer gider anasının izini. Bir arkadaş şunu anlattı: Sonradan görme bir komşumuz var. Çok kibirli birisi, hanımı da aynı... Oğlu, saliha bir kızla evlendi. Kaynana olan bu hanım, eve gelir, mobilyaların konuş şeklini, evin tanzimini beğenmez. Her seferinde değişiklik yapar. Evin yerleşme düzenine dahi, itiraz eder. Gelin sonra beğendiği gibi yapınca, (Bizim sözümüz niye dinlenmiyor) diyerek gelini her seferinde paylar. Tabii onlar gidince, evde gençler birbirine girerler. Neticede birkaç ay sonra genç çift ayrıldılar. Dikkat edilirse, sadece ev tanzimine karışmaktan ileri gelen olay neticesi yuva yıkıldı. Bu olay da, gösteriyor ki, sadece damada ve geline değil, ana babasına, yani soyuna da bakmak gerekiyor. ÂYAT-I HIRZI TAŞIMAK Sual: Âyat-ı hırz, flash bellek denen disklere yüklense ve bu diski üstümüzde taşısak, muska taşımış gibi faydasını görür müyüz? Yani diskteki yazı, muska hükmünde olur mu? CEVAP: Hayır. Bu cihazların hafızasındaki bilgiler, 0-1 şeklinde kodlarla ifade edildiği, yazı halinde olmadığı için, muska hükmünde olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Allah, herhangi bir yardıma ihtiyacı olmadığı halde, melekleri niye yarattı? Kendisi bir ol demekle yaratabileceği şeyleri, niye meleklere yaptırıyor? CEVAP: Evet, Allahü teâlânın hiç kimsenin yardımına ihtiyacı olmadığı gibi, her şeyi yoktan bir ol demekle yaratabilir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Allah bir şeyi yaratmak isteyince, ol der, o da hemen oluverir.) [Bekara 117] Ancak, âdet-i ilahi şöyledir ki, Allahü teâlâ, her şeyi bir sebeple yaratır. Mesela Cebrail aleyhisselamı Peygamberlere vahiy göndermekle, Azrail aleyhisselamı insanların ruhunu almakla görevlendirmiştir. Dilerse, Cebrail aleyhisselam olmadan da, Peygamberlerine vahiy gönderebilirdi, nitekim onların mübarek kalbine ilham ederek gönderdiği de, vaki olmuştur. Azrail aleyhisselam olmadan da, canımızı alabilir. Bulutsuz da yağmur yağdırır. Çocuğun olması için, ana babayı sebep yaratmıştır. Her ne kadar, âdeti sebeplerle yaratmaksa da, dilerse sebepsiz de yaratır. Nitekim Hazret-i İsa'yı babasız, Hazret-i Âdem'i de, hem anasız, hem de babasız yaratmıştır. Hastaya verilen ilaca etki kuvvetini de, Allahü teâlâ yaratır. İlaçsız da şifa verirdi. Ancak ilaç kullanılması âdetidir. Nitekim Musa aleyhisselam hastalanmıştı. Bu hastalığa iyi gelen ilacı söylediler. (İlaç istemem, Allahü teâlâ şifasını verir) dedi. Hastalık uzadı ve ağırlaştı. Tekrar, (Bu hastalığın ilacı meşhurdur ve tecrübe edilmiştir, az zamanda iyi olursunuz) dediler. (Hayır, ilaç istemem) dedi ve hastalık arttı. O zaman vahiy gelip, (İlaç kullanmazsan, şifa ihsan etmem) buyurulunca, ilacı alıp iyi oldu; ama sebebini merak etti. Bunun üzerine vahiy gelip, Allahü teâlâ, (Sen tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek istiyorsun. İlaçlara, faydalı tesirleri kim verdi? Elbette ben yaratıyorum) buyurdu. Allahü teâlâ, ekmeği doyurmaya sebep yaptığı gibi, ilaçları da, hastalıkları gidermeye sebep yapmıştır. Bütün sebepleri yaratan, bunlara tesir kuvveti veren, Allahü teâlâdır. Musa aleyhisselam, şöyle bir sual sordu: - Ya Rabbi, hastalığı yapan kimdir, hastalığı iyi eden kimdir? Cenab-ı Hak buyurdu ki: - Her ikisini de yapan benim. - O halde, doktora ne lüzum var? - Doktorlar, şifa için yarattığım sebepleri bilir ve kullarıma verir. Ben de onlara, bu yoldan rızk ve sevab veririm. (Kimya-i saadet) Şu halde, melekler niye yaratıldı demek, Allah ilaçlara niye faydalı tesir kuvveti verdi demeye benziyor. Onun için atalarımız, (Hikmetinden sual olunmaz) demişlerdir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Misyoner: İsa, babasız doğdu. Tanrının biricik oğlu ve kuzusu idi. Bu yüzden ona tapıyoruz. Tanrı, Tevrat'tan sonra, İsa Mesih vasfına büründü. Baba tanrıdan, oğul tanrı oldu. Sonra da, İsa Mesih oldu yani şimdi, İsa Mesih'ten başka tanrı yoktur. CEVAP: Babasız olmak, tanrı olmayı mı gerektirir? Âdem aleyhisselam da, Havva validemiz de hem anasız, hem babasız dünyaya gelmiştir. Onlara niye tanrı demiyorsunuz? Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki: (Allah indinde, İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra da "ol" dedi ve oluverdi.) [Al-i İmran 59] Misyoner: Tanrı, İsa'yı niye babasız yarattı? CEVAP: Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamı ve Havva validemizi anasız babasız yarattığı gibi, İsa aleyhisselamı da öyle dilemiş, öyle yaratmış, hikmetini açıkça bildirmemiştir. Belki de, her şeye gücü yettiğini, kudretinin sonsuzluğunu göstermek için böyle yarattı. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Meryem oğlunu ve annesini de [kudretimize] bir alamet kıldık.) [Müminun 50] (Irzını iffetle koruyan Meryem ve oğlunu, herkes için bir ibret kıldık.) [Enbiya 91] İnsanları imtihan etmek için olabilir. Bir yetimi, ahir zaman Peygamberi yapmıştır. Yetim olduğu için de, inanmayan olmuştur. Bu bir imtihandı. Hazret-i İsa da, babasız doğunca iftira edip inanmayanlar, imtihanı kaybettiler. Babasız olduğu için, siz de, (Çocuk babasız olmaz, babası tanrıdır) diyorsunuz, yani siz de bu imtihanı kaybettiniz. Babasız doğmak, kişiyi insanlıktan çıkarıp ilah yapsaydı, hem anasız hem de babasız yaratılan Âdem aleyhisselamla Havva validemizi de, ilah bilip bunlara daha çok tapmanız gerekmez miydi? Misyoner: Biz Kur'ana inanmayız ama Kur'anda diyor ki: (Ve "Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden [onları lânetledik.] Hâlbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat [öldürdükleri] onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir [sağlam] bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilâkis Allah onu [İsa'yı] kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.) [Nisa 157-158] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bir misyonerle diyalog -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Misyoner: Yani siz, İsa ölmedi, öldürülmedi diyorsunuz. CEVAP: Evet, Allahü teâlâ öyle bildiriyor. Buna itirazınız mı var yoksa? Misyoner: Elbette var. Tanrı, kuzusu İsa'yı çarmıhta öldürttü, kurban etti. Onun kanı bizlerin günahlarını bağışladı; çünkü kutsal kitapta, kan dökülmeden bağışlama olmaz diye yazılıdır. İsa Mesih bütün günahkâr insanlar için kurban oldu. CEVAP: Sizin tanrınız ne gaddar öyle? Suçsuz insanı niye öldürür ki? Hem de suçsuz biricik oğlunu? Bu kadar zalimlik olmaz. Misyoner: Başkalarının günahlarının affı için öldürdü. CEVAP: Papazlarınız bir sözle günahlarınızı affediyor da, tanrınız bunu yapamıyor mu? Papazlarınız kadar gücü kuvveti yetkisi yok mu? Bütün günahkârları affettim dese tanrınıza karşı çıkacak biri mi vardı? Neden kendi oğlunu öldürmek zorunda kaldı? Bir şeyi yapmak zorunda kalan nasıl tanrı olur ki? Misyoner: Tanrının bir planı vardı ve bunun olması gerekliydi; çünkü kutsal kitapta kan dökülmeden bağışlama olmaz diye yazılıdır. Musa zamanında İsrail halkı günahları için kurban keserler ve günahları bağışlanırdı; ama İsa'da böyle olmadı; çünkü o tanrının kuzusu idi. (Yuhanna incili 1/29) İsa Mesih bütün günahkâr insanlar için ve son kurban oldu. Onun kanı bizlerin günahlarını bağışladı ve artık başka bir kurbana ihtiyaç yok. CEVAP: Artık o zaman bütün dünya günahsızdır. Ne diye Müslümanları gayrimüslim yapmaya çalışıyorsunuz ki? Eğer Müslümanlar günahkârsa, hâşâ bir oğul daha doğursun ve onu kurban etsin Müslümanlar da günahtan kurtulsun. Bir de kutsal kitapta öyle yazıyor diyorsunuz? Hangi kutsal kitapta? Yüzlerce kutsal denilen İnciller arasından seçilen dört kitapta mı? Misyoner: Bunu siz anlamazsınız. CEVAP: Siz anlıyor musunuz ki? Hem madem dünya günahsızdır, sizin çocuklar niye günahkâr olarak dünyaya geliyor? Yeni doğan çocuk ne günahı işledi? Niye vaftiz yapılıyor? Niye papazlarınız günah çıkartıyor? Hıristiyanların tanrıları insanların günahlarını bilmiyorlar mı da, günah itiraf etme mecburiyeti getiriyorlar? Bu itiraf mecburiyeti İncillerin hangisinde yazıyor? Madem günahkâr doğuyor, gider papaza, (Papaz efendi benim ve çocuğumun günahını çıkar) denir, o da şaraplı suyla vaftiz edince günahsız olur! Ne diye Hazret-i İsa'yı öldürüyorlar? Kur'an-ı kerimde (Kimse kimsenin günahını çekmez) buyuruluyor. (Enam 164) [Devamı var] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bir misyonerle diyalog -3-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Misyoner: Eğer Kur'ana göre, İsa'nın suretinde başka birisi çarmıha gerilip İsa göklere alındıysa oldukça tartışmalı bir durum ortaya çıkar. İsa'nın yerine çarmıha gerilen kişinin tanrı tarafından İsa'nın benzerliğine dönüştürülmesi, İsa inanırlarını yanıltmak adına garip bir durum değil midir? Zira bu görüntüyle, güya Allah, çarmıha gerilen bir İsa figürü sunmakla o dönemin İsa'nın takipçilerine yanlış bir Hıristiyan inancı başlatmış sayılmaz mı? Öyle ki, İsa'yı izleyenler onun çarmıha gerilip bütün insanlar adına günah sunusu olarak çarmıhta öldüğünü görerek iman etmişlerdir. CEVAP: Bunları siz uyduruyorsunuz. Daha doğrusu Yahudiler uydurdu, siz de saf saf inandınız. Ölünün neyine iman ediliyor ki? Suçsuz bir oğlunu, başkalarının suçu için öldürmek, bir tanrı için, yüz karalığı ve âcizlik değil mi? Misyoner: Ve aynı inanç bu haliyle günümüze dek taşınarak bizleri de etkilemiş, imanlısı yapmıştır. İsa'nın çarmıha gerilmediğinin 600 yıl sonrasında Muhammed'le açıklanması gecikmiş bir haber olması açısından ne derece güvenilir? CEVAP: Yahya aleyhisselam, İsa aleyhisselamla aynı senede doğmuştur. Hazret-i İsa'ya İncil inince, Hazret-i Yahya da Ona tâbi olup İncil'in hükümlerini bildirmiştir. Hazret-i İsa'dan sonra da Peygamberler geldi. Bunlardan üçünün hayatı, Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi'nin 5. cildinde bildiriliyor. Bunlar, Şemun, Circis ve Halid bin Sinan'dır. (Aleyhimüsselam) Bu peygamberlerden hiç birisi, İsa öldürüldü dememiştir. Misyoner: Söylendiği gibiyse, Muhammed dönemine kadar böyle bir yanlış İsa inancının sorumlusu size göre kimdir? CEVAP: Yanlış İsa inancı, Bolüs'ün [Pavlos'un] uydurup sizi kandırdığı inançtır. Hazret-i İsa, doğru inancı yani önceki kitapların ve Kur'anın bildirdiği doğru inancı bildirdi. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Meryem oğlu İsa, "Ben Allah'ın resulüyüm. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı, benden sonra gelecek Ahmed isimli Peygamberi müjdeleyici olarak geldim" dedi.) [Saf 6] (İsa'ya, Allah diyenler kâfir oldu. Hâlbuki Mesih, "Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin!" dedi. "Allah üçün üçüncüsü" diyenler de kâfirdir.) [Maide 72, 73] (Allah, "Ey İsa, insanlara, 'Beni ve anamı Allah'tan başka iki ilah bilin' diye sen mi söyledin?" dedi. O da, 'Hâşâ, seni tenzih ederim. Bu söz bana yakışmaz' dedi.) [Maide 116] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Yapılan bir ibadet sahih olmadığı halde, sonradan sahih olduğu veya sahih hale getirilebildiği durumlar olur mu? CEVAP: Evet, bazı durumlarda olur. Birkaç örnek verelim: 1- Yaptığı bir ibadetin, kendi mezhebine göre sahih olmadığını anlayan bir kimse, dört mezhepten birine göre şartlarını yerine getirdiğini anlarsa, ibadeti yaptıktan sonra da olsa, o mezhebi taklit ederse, yani bu ibadetimi şu mezhebe göre yaptım derse, geriye dönük olarak ibadeti sahih olur. Tekrar yapması gerekmez. Bu, Müslümanlar için bir rahmettir. 2- Başkasının hayvanını çalan veya gasp eden kimse, bunu kurban edemez; fakat gasbettikten sonra da olsa, kıymetini öderse, yine geriye dönük olarak, kurban etmesi caiz olur. 3- Şarta bağlı bir adak adarken, o adağı yerine getirecek imkânı yoksa adak sahih olmaz; fakat şart yerine geldikten sonra imkânı olursa, geriye dönük olarak adak sahih olup, adağını yerine getirir. CÜNÜPKEN DİŞ DOLDURTMAK Sual: Cünüpken diş dolgusu yaptırmakla, abdestli olarak diş dolgusu veya kaplama yaptırmak arasında fark var mıdır? CEVAP: Hayır, ikisi arasında gusül yönüyle fark yoktur. Hanefi'de, gusülde ağzın içini yıkamak farz olduğu için, gusül sahih olmaz. Maliki Mezhebinde ağzın içini yıkamak farz olmadığı için, diş dolgusu olan, Maliki mezhebini taklit ederse guslü sahih olur. VATAN-I ASLÎ Sual: Bir kimse, İstanbul'da otururken, Ankara'da temelli kalmaya niyet etse; fakat İstanbul'da oturmaya devam etse, niyet ettiği için Ankara vatan-ı aslîsi olur mu? CEVAP: Sadece niyetle olmaz. Yerleşmek de şarttır. Seferî olmakta da sadece niyet geçerli değildir. Hem niyet, hem de bizzat gitmek şarttır. Vatan-ı ikamet için de aynıdır. Hem gitmek, hem de gittiği yerde 15 günden fazla kalmaya niyet etmek gerekir. Vatan-ı aslî için de, hem yerleşmek, hem de temelli kalmaya niyet etmek gerekir. ŞAFİİ'DE TERTİP Sual: Şafii'de, abdest alırken tertip farzdır. Cünüp bir Şafii, gusle niyet ederek denize girip çıksa, bu haliyle namaz kılabilir mi? CEVAP: Kılabilir; çünkü gusülde vücut tek organ sayılır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
31.05.2008
.Eden kendine eder
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Eden kendine eder. Hata kusur görmemeli, olmuşu da affetmeli. Hazret-i Muaviye'ye dediler ki: Efendim siz valilikte çok kaldınız, hiçbir halife sizi değiştirmedi bunun hikmeti nedir? Buyurdu ki: Resulullah efendimizin bir hadis-i şerifine sarıldım, çok rahat ettim, herkes benden memnun kaldı. Cenab-ı Peygamberden işittim, buyurdu ki: (Ya Muaviye, iyilik edene iyilik et, kötülük edeni affet.) Peygamber efendimiz yine buyuruyor ki: (Bir odada bir iplik haramdan olsa, bu odada kılınan namaz kabul olmaz.) Bir dank, yani bir kuruş, üzerinde kul hakkı olan Cennete giremez. İnsanın giydiği elbisenin tamamı helal olsa, bir düğmesi, bir ipliği haram olsa, bu elbiseyle kılınan namaz kabul olmaz, yani namaz borcu ödenmiş olursa da, sevab verilmez. Ahirette sırat köprüsünde her Müslümana yedi sual sorulacaktır: Birincisi imandan, İkincisi namazdan, Üçüncüsü oruçtan, Dördüncüsü hacdan, Beşincisi zekâttan, Altıncısı gusül abdestinden sorulacaktır. Yedincisi kul hakkıdır. Orada bu sualden Peygamberler bile korkmuştur. İşte, kul hakkının da hesabı verildikten sonra karşı tarafa geçiliyor, Cennete girebiliyor. Kul haklarından bir tanesi, gıybet ve dedikodudur. Kalbi kırılacak bir lafı, bir kimsenin arkasından konuşmak gıybettir. Gıybet, zinadan bile günahtır, kul hakkına girer, kalb kırmaya girer. O halde kesinlikle, hiçbir Müslümanın, gıybetini yapmamalı. Onun hesabını Cenab-ı Hak görecektir. Gıybetin yol açtığı en büyük günahlardan biri de, kalb kırmaktır. Küfürden sonra en büyük günah, kalb kırmaktır. Kâbe'yi yıkmaktan daha büyük günahtır. Kalbi kırılan bir müminden, onun bedduasından çok korkmalıdır. Kalb, nazargâh-ı ilahidir. Cenab-ı Hak insan vücudunda, en yakın, kendine komşu olarak kalbi yaratmıştır. Eğer kalb incitilirse, yanındaki de incitilir. O halde Müslüman olsun, kâfir olsun, hiç kimsenin kalbini kırmamalı. Aksine, iyilik yapmalıdır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Vahiy kâtipleri arasında Reccal isminde biri var mı, varsa sonradan mürted mi oldu? CEVAP: Eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğu ve Allahü teâlânın hepsinden razı olduğu, Kur'an-ı kerimde açıkça bildirilmiştir. (Tevbe 100, Hadid 10) Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Onlardan razı olması da, sonsuzdur. Eshab-ı kiramdan hiçbiri mürted olamaz; çünkü Allahü teâlânın razı olması da, ebediyen değişmez. Reccal, münafıktı. Peygamber efendimiz de bunu bildirmiş, yerinin Cehennem olduğunu haber vermiştir. Münafıklardan birkaçının imansızlıklarının sonradan ortaya çıkması, Eshab-ı kiramın sonradan mürted olması demek değildir. Mesela Salebe, zekât vermeyince, münafık olduğu meydana çıkmıştı. Eshab-ı kiramdan Rafi bin Hudeyc hazretleri buyuruyor ki: Bir gün, Reccal'le birkaç kişi beraber otururken, Resulullah yanımıza gelip, (Şu topluluktan birinin yeri Cehennemdir) buyurdu. Bunun üzerine ben, oradakilerin kim olduğuna dikkat ettim. Ebu Erva, Tufeyl bin Amr ve Reccal bin Anfüve vardı. Hepsine dikkatle baktım. Hayretler içinde kaldım ve kendi kendime, (Acaba bu şaki kim ki?) demekten kendimi alamadım. Resulullah efendimizin vefatından sonra, Hanife oğullarına döndüm. Orada Reccal'in ne yaptığını sordum. Resulullahın aleyhine ve peygamber olduğunu söyleyen yalancı Müseyleme'nin lehine şahitlikte bulunduğunu, o yalancıya inandığını söylediler. Yine kendi kendime dedim ki: (Elbette, Resulullahın sözü haktır!) [Taberani] BEDEN BİLGİSİ VE DİN BİLGİSİ Sual: Tam İlmihal'de, beden bilgisinin, din bilgisinden önce geldiği bildiriliyor. Buna göre, tıp bilgilerini, din bilgilerinden önce mi öğrenmek gerekir? CEVAP: Dinin emirleri, bedenin sağlam olmasıyla yapılabilir. Beden sağlam olmazsa cihad yapılamaz, oruç tutulamaz, düşmana karşı vatan savunulamaz. Hastalanmamak için, gerekli tedbirleri almak ve hastalanınca da tedaviye başvurmak gerekir. Temizliğe ve yeme içme adabına riayet eden, kolay kolay hastalanmaz. Tam İlmihal'de, dinimizin tıp ilmine verdiği önem anlatılıyor; yoksa lüzumlu olan din bilgilerini bırakıp da, tıp kitapları okumak gerekmez. Her okuyan da, anlayamaz. Kitap okumakla, tıp, beden bilgisi öğrenilmez. Tıp ilmini öğrenmek farz-ı kifayedir. Yani herkese farz değildir. O mesleği yapacaklara farzdır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Yılan, akrep, kene veya başka zehirli hayvan sokmaları için, ilaç tedavisinden başka, okunacak dua da var mıdır? Böyle hayvan sokmasından ölen şehit olur mu? CEVAP: Evet, akrep ve yılan gibi zehirli hayvan sokmasından ölen şehittir. (Redd-ül-muhtar) Bu konuda okunacak duaların birkaçı şöyledir: 1- Bir kimseye, Fatiha, Âyet-el-kürsi ve 4 Kul [Kâfirun, İhlâs, Felak ve Nas sureleri] yedişer kere okunursa, büyü, nazar, zehirli hayvan sokması ve bütün dertler için iyi gelir. Tuza okunup, suda eritip içirmek ve ısırılan yere sürmek de olur. (Fevaid-i Osmaniyye) 2- Euzü Besmele ve Kul euzü surelerini okuyup, sonra (Euzü bi-kelimâtillâhittâmmâti min şerri külli şeytânın ve hâmmatin ve min şerri külli aynin lâmmetin) okumalı, okurken manalarını düşünmeli. Duanın manası: Şeytanların, haşeratın ve kem gözlerin şerrinden Allah'ın kusursuz kelamlarına [âyetlerine] sığınırım. Bu dua her sabah ve akşam üç defa okunup kendi üzerine veya hastanın üzerine üflenirse, göz değmesinden ve şeytanların ve hayvanların zararından korur. (Mevahib) 3- Sabah akşam, bu duayı okuyan, sihirden, büyüden, nazardan, zalimlerin şerrinden ve her çeşit beladan emin olur. Dua şudur: (Bismillahillezî lâ-yedurru ma' asmihî şey'ün fil-erdı velâ fissemâi ve hüves-semî'ul'alîm) [İbni Mace] 4- Âyat-ı hırzı okumak ve üstünde taşımak da her çeşit beladan korur. (İslam Ahlakı) SÜNNETLE FARZ ARASINDA Sual: Sünnetle farz arasında dua da okumak caiz değildir. (Allahümme entesselam ve minkesselam tebarekte ya zel-celali vel-ikram) demek de buna dâhil midir? CEVAP: Hayır, dâhil değildir. Farz olsun, nafile olsun, her namazdan sonra, (Esselamü aleyküm ve rahmetullah) diye selam verdikten sonra, (Allahümme entesselam ve minkesselam tebarekte ya zel-celali vel-ikram) denir. (Redd-ül-muhtar) GEÇMİŞİNE SÖVMEK Sual: (Domuz oğlu domuz, eşek oğlu eşek demek veya bir kimsenin geçmiş sülalesine sövmek, Hazret-i Âdem'e kadar gideceği için, küfür olur) diyorlar. Böyle sövmek küfür müdür? CEVAP: Hazret-i Âdem'e kadar gitmez, yani böyle söylemek küfür olmaz; fakat böyle çirkin şekilde sövmek, asla caiz değildir. KASKO YAPTIRMAK Sual: Sigorta yaptırmak caiz olduğu gibi, otomobil için kasko sigortası yaptırmak da caiz midir? CEVAP: Evet, caizdir. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir arkadaş, Nehc-ül-belaga şerhinden bir kaynak gösterip, Ebu Hüreyre'ye güvenilmeyeceğini söyledi. Ebu Hüreyre, Sahabi değil mi? CEVAP: Nehc-ül-belaga kitabını Bir Yahudi dönmesi olan Ali Mürteda'nın kardeşi, Radi isminde bir Şii'nin yazmış olduğunu, İslam âlimleri ittifakla bildirdiler. Zaten Şiiler bile, bunu inkâr etmiyorlar. Zahiri ilimlerdeki ve tasavvuf bilgilerindeki yüksek derecesiyle tanınmış olan büyük veli, seyyid Abdullah-i Dehlevi hazretleri, Mektubat kitabında, Nehc-ül-belaga kitabının muteber olmadığını bildirmektedir. (m.61) Nehc-ül-belaga kitabını Şiiler ve Mutezile olanlar şerh etmiştir. Mesela şerh edenlerden biri İbni Ebilhadid Mutezilidir. Bu kitabı, mason Abduh da şerh etmiştir; fakat hiçbir Ehl-i sünnet âlimi muteber kabul etmemiştir. Nasıl ki, Ehl-i sünnetin nakilleri, Şii, Mutezile gibi bid'at fırkalarınca muteber sayılmazsa, onların nakilleri de, elbette Ehl-i sünnete göre muteber sayılmaz. O kitaptaki yazıların, Ehl-i sünnete göre hiçbir ilmî değeri yoktur. Hazret-i Ebu Hüreyre (radıyallahü anh), Eshab-ı kiramın büyüklerindendir. Eshab-ı kiramın, derece olarak büyüğünün de, küçüğünün de Cennetlik olduğu, hadis-i şeriflerle ve âyet-i kerimelerle bildirilmiştir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Mekke'nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber, Allah hepsine de, en güzel olanı [Cenneti] söz verdi.) [Hadid 10] Allahü teâlâ, (Ve küllen vaadallahü hüsna) yani (Hepsi için Hüsnayı [Cenneti] söz verdim) buyuruyor. Hepsi Cennetlik olan insanlar için, nasıl muteber değildir denebilir ki? Bu, âyet-i kerimeyi inkâr olmaz mı? Böyle açık bir âyet-i kerime varken, tarih kitaplarına nasıl güvenilir ki? Ehli bilir ki, hadis ravilerinde, adalet şartı aranır; ama ravi Eshab-ı kiram ise, onda böyle bir şart aranmaz; çünkü hepsinin âdil olduğunda icma hâsıl olmuştur. Eshab-ı kiramdan herhangi birine adil değil diyen, icmaya karşı gelmiş olur. İcma'ya karşı gelmek de, küfürdür. (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hazret-i Ebu Hüreyre, Müslüman olduktan sonra, annesinin de Müslüman olmasını çok istiyor, bunun için çok uğraşıyordu; fakat bir türlü Müslüman olmuyordu. Bunu şöyle anlatır: Resulullaha, annemin hidayete kavuşması için dua buyurun dedim. Resulullah, (Allah'ım, Ebu Hüreyre'nin annesine hidayet ver) diye dua buyurdu. Eve varınca annem, ya Eba Hüreyre, ben Müslüman oldum dedi ve kelime-i şehadeti söyledi. Ben sevincimden ağlayarak annemin Müslüman olduğunu müjdeledim. Dedim ki, ya Resulallah, annemi ve beni müminlerin sevmesi için, bizim de, müminleri sevmemiz için dua edin. Resulullah, (Allah'ım, şu kulunu ve annesini mümin kullarına, müminleri de onlara sevdir) buyurarak dua etti. Artık beni bilen ve gören her mümin sevdi. [Bu hadis-i şerif de gösteriyor ki, Ebu Hüreyre hazretlerini ancak mümin sever, ona ancak İbni Sebeci buğzeder.] Hazret-i Ebu Hüreyre, Eshab-ı kiramın en fakiri olduğu için, Eshab-ı Suffa arasına katıldı. Eshab-ı Suffa, Mescid-i Nebi'de kalır, hep ilimle meşgul olurdu. Hazret-i Ebu Hüreyre, Peygamber efendimizin hep huzurunda bulunduğu için, pek çok hadis-i şerif işitip rivayet etmiştir. Eshab-ı kiram arasında Abdullah bin Ömer'den sonra, en çok hadis bilen budur. Resulullahın söz ve hâllerini en iyi bilenin kim olduğu Âişe validemize sorulduğunda, buyurdu ki: (Resulullahın hâl ve sözlerini en iyi bilen, Ebu Hüreyre'dir. Yemin ederim ki, Ebu Hüreyre, bütün vaktini Resulullahın huzurunda geçirmiştir.) Hazret-i Ebu Hüreyre, yıllarca, gece gündüz Resulullahın huzurundan ayrılmamış, bütün işini gücünü bırakmış, hep Peygamber efendimizin buyurduklarını dinleyip, ezberlemiştir. Hatta günlerce aç kaldığı halde, dini öğrenme gayretiyle buna katlanmıştır. Bu sahabinin rivayet ettiği hadis-i şeriflere, istisnasız bütün hadis kitapları yer vermiştir. Hep abdestli bulunur, Resulullahın, (Abdestli olan organa Cehennem ateşi dokunmaz) buyurduğunu bildirirdi. Bu büyük hadis âlimi, asla kötülenemez. Dini hükümleri bildiren üç bin hadis-i şerif vardır. Yani dinimizin üç bin hükmü, sünnetle belli olmuştur. Bu üç bin hükmün yarısını haber veren Hazret-i Ebu Hüreyre'dir. Onu kötülemek, dinin yarısını kötülemek olur. Savaşta ve barışta, Resulullah efendimizin yanından ayrılmazdı. Hafızası çok kuvvetli olduğundan, çok hadis-i şerif ezberlemişti. Eshab-ı kiram ve Tabiin'den 800'den fazla kimsenin, kendisinden hadis öğrendiği, Buhari'de yazılıdır. (Bilerek bana yalan isnat eden, Cehennemdeki yerine hazırlansın) hadisinin ravisidir. Hadis rivayet etmek istediğinde, bu hadisi zikrederdi. Sahabiler onun hadis rivayetindeki üstünlüğünü kabul edip, ondan hadis naklettiler. (Hâkim Nişaburi III, 513) [Devamı var] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Ebu Hüreyre, sahabe ve muhaddislerce, son derece güvenilir, yüce bir zattır. (Buhari) O, benden daha hayırlı ve naklettiğini daha iyi bilendir. (Abdullah ibni Ömer) O, bizim işitmediğimiz birçok hadisi işitmiştir. (Hazret-i Talha) [Hâkim Nişaburi, III, 511] İmam-ı Şafii gibi büyük âlimler, (Ebu Hüreyre, kendi dönemindeki hadis ravileri içinde, hafızası en sağlam olanıdır) buyurdu. (İbni Hacer, el-İsabe fi Temyiz-is-Sahabe, IV, 205) Çok hadis rivayet etmesinin sebeplerinden bazıları: 1- Peygamber efendimizle gece gündüz beraber olmuştur. (Çok hadis rivayet etmemin sebebi, başka kimseler kendi işleriyle meşgulken, ben Resulullahın meclislerindeydim) demiştir. (Buhari, Müslim) 2- İlme çok tutkundu. Resulullah efendimiz, (İçinizden hanginiz elbisesini çıkarıp yere yayar? Bazı şeyler söyleyeceğim. Sonra elbisesini toplayıp, katlasın, sözlerimi hiç unutmaz) buyurunca, paltosunu çıkarıp yaydı. Resulullah dua etti. Kendisi, (Paltomu giydikten sonra, işittiğim hiçbir şeyi unutmadım) dedi. (Buhari) Muhaddis Hâkim Nişaburi, şunu haber vermektedir: Bir zat, Zeyd bin Sabit'e bir mesele sordu. O da Ebu Hüreyre'ye gitmesini söyledi ve dedi ki: Bir gün ben, Ebu Hüreyre ve bir arkadaşla mescidde oturuyorduk. O sırada Resulullah geldi, yanımıza oturup, (Hepiniz Allah'tan bir dilekte bulunsun) buyurdu. Ben ve arkadaşım, Ebu Hüreyre'den önce dua ettik, Resulullah da, bizim duamıza âmin dedi. Sıra Ebu Hüreyre'ye gelince, (Ya Rabbi, senden iki arkadaşımın isteğiyle unutulmayan bir ilim dilerim) dedi. Resulullah efendimiz, bu duaya da âmin dedi. Biz de, (Ya Resulallah, biz de, Allah'tan, unutulmayan bir ilim isteriz) dedik. Bize, (Devsli genç [Ebu Hüreyre] sizden önce davrandı) buyurdu. (Müstedrek III, 508; Nesai III, 440) Kendisi anlatır: (Ya Resulallah, kıyamette senin şefaatine nail olacak en mesut kişi kim?) diye sordum. Bana buyurdu ki: (Ya Eba Hüreyre, senin hadislerime olan sevginin çokluğunu bildiğim için, böyle bir soruyu, senden önce hiç kimsenin sormayacağını tahmin etmiştim. Kıyamette şefaatime nail olacak en mesut kişi, La ilahe illallah diyen Müslümandır.) [Buhari] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
3- Hazret-i Ebu Hüreyre'nin çok hadis rivayet etme sebeplerinden birisi de, Resulullah efendimizden naklettiği hadisleri halka öğretmeyi, ilmi gizlemenin günahından kurtulmak için, bunu kendine vazife kabul ediyordu. (Buhari) Sahabe içinde hadisi en iyi bilen, hadis alma ve rivayet etmede diğerlerinden daha üstün bir duruma gelmişti. İbni Ömer, onun cenaze namazında, (Resulullahın hadisini muhafaza eden) diyerek onu övmüştür. Ayrıca, (Ebu Hüreyre, Resulullahın sohbetine en fazla devam eden ve onun hadislerini en iyi ezberleyen zattır) derdi. (Tirmizi) Yine kendisi anlatır: Bekara 159, Al-i İmran 187. âyetleri olmasa idi, hiç hadis rivayet etmezdim. (Buhari) Bu iki âyet-i kerimenin mealleri şöyledir: (İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lanet eder, hem de bütün lanet ediciler lanet eder.) [Bekara 159] (Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlarsa, bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alışveriş ne kadar kötü!) [Al-i İmran 187] Üç hadis-i şerif meali: (İlmini gizleyen, hazineyi gömüp, kimseye yardım etmeyene benzer.) [Taberani] (İlmini gizleyene, denizdeki balıklardan, gökteki kuşlara kadar her şey lanet eder.) [Darimi] (İlmini gizleyen kimseye, kıyamette ateşten gem vurulur.) [İbni Mace, Taberani] İşte bu sebeplerden dolayı, Hazret-i Ebu Hüreyre, ilmini gizlemeyip yaymıştır. > İFTİTAH TEKBİRİNİ AYAKTA ALMAK Sual: İmama rükûda yetişmek için, acele tekbir alıp, rükûa gidince tekbiri bitiren, o rekâta yetişmiş olur mu? CEVAP: İftitah tekbirini ayakta almak şarttır. Eğilirken alınırsa imama uyulmuş olmaz. O namaz sahih olmaz. İftitah tekbirini ayakta alıp, sonra imamla rükûda bir an beraber kalınca, hem namaz sahih olmuş olur, hem de o rekâta yetişmiş olunur. Rekâta yetişeceğim diye eğilirken tekbir alınmamalı. Rekâta yetişemese de, imama uyması sahih olmalı. İmama uymak sahih olmazsa, namaz da sahih olmaz. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Öyle yaşayalım, öyle konuşalım ki, bizim yüzümüzden kimse Cehenneme gitmesin. Sorulan dini suallere verilen cevaplara dikkat etmeli, cevap vermek kolay değildir. Cevap verenler de ahirette hesaba çekileceklerdir. Cevap verirken, muteber kitaplardan nakli esas almak şarttır. Mümin, mümine Allah için sevgiyle baksa, Cenab-ı Hak bütün günahlarını affeder. Rabbine güvenen kula, Allahü teâlâ yardım eder. Paraya, mala mülke, şuna buna güveneni, güvendiğiyle baş başa bırakır. Allah için olan işte sevgi vardır. Dünya için olan işte sevgi yoktur. Dünyanın tabiatında sevgi yoktur. Allahü teâlâ dünyayı yarattığından beri, bir defa olsun rahmet nazarıyla bakmamıştır. Dünya, nefs ve şeytanın azmasına yardımcı olmaktadır. İnsanın dünyalığı arttıkça nefsi azar, gurur, kibir artar, kontrolden çıkar. Ahireti bırakıp, hep dünyalığı artırmak için gece gündüz çalışmak, ızdırabı, sıkıntıyı, sevgisizliği artırmak, ahmaklık alametidir. Bir kalbde iki sevgi olamaz. Bir kalbde dünya sevgisi varsa, o insanda Allah sevgisi olamaz. Olamayınca da her yerde, ailesinde, işinde sevgisizdir. Bazıları çok sevilir, bazılarından kaçmaya bakılır. Araştırılırsa, muhakkak onun dibinde başka sevgi olduğu görülür. Allah sevgisi olan kalbde ihlâs olur. İhlâs olan kalbde Allah sevgisi olur. İhlâsla dünya zıttır. Dünya, nefsin ve şeytanın tuzağıdır. Varlıkta imtihan, darlıktan daha zordur; çünkü darlıkta hep Allah deniyor, varlıkta akla gelince söyleniyor. Bu çok tehlikelidir. Ehl-i sünnet itikadında olmak, büyükleri yani Evliya zatları tanımak büyük nimettir. Tanıdıktan sonra ayrılmak da, büyük felakettir. Ayrılanlarla beraber olmak da, büyük felakettir. Ayrılanlarla beraber olmak, engerek yılanıyla beraber olmaktan daha tehlikelidir. İman, Allahü teâlânın bizzat ihsanıdır; çünkü bir kimseye bir şeyler anlatılır; ama imanı Allah'tan başkası veremez. Allahü teâlâ bir kuluna iman vermişse, ihsanlardan en büyüğünü vermiş demektir. Artık o kulun kalkıp bir kuruşun hesabını yapması, mümin kardeşinin gıybetini, dedikodusunu yapması çok çirkindir. Fasık bile olsa, ehl-i sünnet itikadında olan bir müminin kalbindeki nuru dünyaya çıkarsalar, imanının nuru güneşin ziyasını kapatır. Mümin o kadar kıymetlidir. Birbirimizi sevelim. Kendimizi bir şey zannetmeyelim. Hiçbir Müslümanı hakir görmeyelim. Çok sarhoşlar imanlı gitmiştir. Nice âlim veya şeyh geçinenler de imansız gitmiştir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Birine rastladım, tesadüfen Ali'yle karşılaştım demek şirktir; çünkü günlük işleri de yaratan Allah'tır. Öldüren Allah olduğu gibi, karşılaştıran da Allah'tır. Tesadüfen karşılaştım denince, Allah'ın yaratması inkâr edilmiş olur) deniyor. Buna göre, Ali'ye rastladım demek, kaderi inkâr mıdır, şirk midir? CEVAP: Akılla din olmaz. Dinimizde, İslam âlimlerinin sözleri geçerlidir. Ali'ye rastladım veya tesadüfen karşılaştım demenin şirkle hiçbir ilgisi yoktur. Aksini bildiren hiçbir İslam âlimi yoktur. Bu, bid'at fırkalarından cebriye ve selefiyecilerin bâtıl görüşüdür. Mesela, (Falanca anarşist, falancayı öldürmüş) denildiği zaman, selefiler ve cebriyeciler, (Tevbe et müşrik oldun) diyorlar. Sebebi sorulunca, şu mealdeki âyet-i kerimeleri söylüyorlar: (Dirilten ve öldüren, yalnız Odur.) [Yunus 56] (Allah, öleceklerin ölümleri gelince, ölmeyeceklerin de, uykuları esnasında canlarını alır. Ölmelerini dilediği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Elbette düşünenler için, bunda alınacak ibretler vardır.) [Zümer 42] Kur'an-ı kerimde çelişki olmadığına göre, aşağıdaki âyet-i kerimelere ne diyecekler? (Öldürmek için vekil yapılmış olan melek, sizi öldürüyor.) [Secde 11] (Melekler, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak, canlarını alırken durumları nasıl olacak?) [Muhammed 27] (Davud, Calut'u öldürdü.) [Bekara 251] Görüldüğü gibi, canları alan, öldüren Allah olduğu halde, Ali, Veli'yi öldürdü deniyor. Bunu bizzat Allahü teâlâ söylüyor. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamın oğlunun [Kabil'in], kardeşini [Habil'i] öldürdüğünü de bildiriyor. (Maide 30) (Sizi de işlerinizi de yaratan Allah'tır) mealindeki âyet-i kerimeye göre, (Anarşist, suçsuz bir çocuğu öldürdü) diye söyleten de Allah'tır. Eğer öyle söylemek şirkse, hâşâ şirki de, Allah işletmiş olur. Bunun da, ne kadar saçma olduğu meydandadır. Bilmeden, Müslüman'a müşrik damgasını basmamalıdır. Resulullah efendimiz, Bedir Savaşında, yerden bir avuç toprak, kum alıp müşrik askerlerinin üzerine doğru attı. Kum tanelerinin her biri, düşman askerlerinin gözüne bir bela ve hezimet şimşeği gibi geldi. Müşrikler derhal perişan oldu. Bu mucize hakkında inen âyet-i kerime meali şöyledir: (Savaşta öldürülenleri siz değil, Allah öldürdü. Attığın zaman da, sen değil, Allah attı.) (Enfal 17) [Devamı var] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Rastlamak, tesadüf etmek -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Mücahitler, müşrikleri öldürüyor. Allah, ben öldürdüm diyor, Resulullah, toprak atıyor, ok atıyor. Sen atmadın, ben attım buyuruyor. Bu âyet-i kerimeyi, yanlış anlayarak, insanın yaptığı şeyleri, insan yapmıyor demek yanlıştır. Böyle olsaydı, ağaç meyve verdi, yemek beni doyurdu, ilaç ağrıyı durdurdu, taş camı kırdı gibi sözler, yanlış ve günah olurdu. Hâlbuki böyle sözleri selefiler ve cebriyeciler de söylemektedir. Bu sözler, (Bu şey, bu işin yapılmasına sebep oldu, vasıta oldu) demektir. Mesela, taş camı kırmaya sebep oldu demektir. Allahü teâlâ, çok şeyleri yaratmasına, insanları ve diğer mahlûkları sebep kılmıştır. Onun âdeti böyledir. Tesadüfen buluşmak, rastlamak ifadesi de, bunun gibidir. Tesadüf=rast gelmek, birisiyle karşılaşmak demektir. Yani insanın planlamadığı, beklemediği, ummadığı bir şeyle karşılaşması demektir. Ayrıca, tesadüf etmek, rastlamak, karşılaşmak yeni bir kelime de değildir. Asırlardır İslam âlimlerince kullanılmaktadır. Hiçbir İslam âliminin kitabında, rastlamak, tesadüfen karşılaşmak, kaderi inkâr olur diye bir ifade yoktur. Bu, selefiyecilerin, önüne gelene şirk damgası basmasından ileri gelen yanlış bir düşüncedir. Hadis-i şeriflerde de, tesadüf, rastlamak ve karşılaşmak tabirleri geçer. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Din kardeşine rastladığınız zaman, ona selâm verin.) [İ. Mâce] (Bir din kardeşine rastlayan, "Esselâmü aleyküm..." desin.) [İ.Sünnî] (Ramazandan bir gün önce oruç tutmayın. Ancak bir kimsenin oruç tutmayı âdet edindiği gün, o güne tesadüf ederse, o oruç tutsun.) [Buhari, Müslim] (Resulullah, Eshabından birine rastlayınca önce selam verir, sonra müsafeha ederdi.) [Taberani] (Üveys'e [Veysel Karani'ye] rastlarsanız, sizin için istiğfar etmesini isteyin.) [Müslim] (Resulullah, kabir başında ağlayan bir kadına rastlayınca, ona sabret dedi.) [Buhari, Müslim] (Kendinize, çoluk çocuğunuza veya malınıza beddua etmeyin. Duaların kabul olduğu saate rastlar da, Allah tarafından kabul olunur.) [Ebu Davud, İ. Kurtubi] (Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, bir Müslümanın duası o vakte tesadüf ederse, o duayı Allahü teâlâ kabul eder.) [Tirmizi] Elfe=bulmak demektir. Yusuf suresinin 25. âyet-i kerimesinde, (Yusuf aleyhisselamla Züleyha, kapıya çıkınca, Züleyha'nın efendisini buldular) ifadesi, Kurtubi'de ve diğer tefsirlerde, rastladılar, tesadüf ettiler diye geçiyor. Vehhabi mealinde bile, rastladılar deniyor. Diğer meallerde de böyledir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Namaz kılarken küfür işlemek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: S. Ebediyye kitabında, (Rükû tesbihindeki azim kelimesi, Zı ile söylenince Rabbim büyük demektir. Eğer ince Ze ile söylenirse, Rabbim benim düşmanım demek olur) deniyor. Böyle bilmeden, namazda yanlış okuyan, küfre düşmüş, kâfir olmuş mu oluyor? CEVAP: Hayır. Bu kasten yapılmıyor. Allahü teâlânın rızası için namaz kılana, kâfir denir mi hiç? Üstünde, su ve erzak yüklü devesini çölde kaybeden bir kimse, açlıktan ve susuzluktan öleceğini anlayınca, bir ağacın dibinde uyuyakalır. Uyanınca, devesinin geldiğini görür. Sevinç ve şaşkınlık içinde, dili sürçerek, (Ya Rabbi, sen benim kulumsun, ben de senin rabbinim, sana hamdolsun ki devem geldi) der. Peygamber efendimiz bunu, gülümseyerek anlatır. Böyle hatalar küfür olmaz. Bir âlim şöyle anlatır: (Bana, su getiren bir talebemin, ayağı kayıp düşse, bardak da kırılsa, ben ona kızar mıyım, yoksa acır mıyım? Hizmet edilirken, yapılan hatalar hoş görülür. İşte bunun gibi, Allahü teâlâya ibadet ederken, yapılan hatalar da affedilir.) Demek ki, ibadette, bilmeden yapılan yanlış küfür olmuyor. Bir hadis-i şerif meali: (Kur'an için vekil edilen bir melek, Arap olmadığı için, doğru okuyamayan kimsenin hatasını düzeltir ve doğru olarak bildirir.) [Şirazi] ÇOK KAZANMAK İÇİN ÇOK ÇALIŞMAK Sual: (Çok kazanmak için, çok çalışmak gerekir) ne demektir? CEVAP: Aynen yazıldığı gibidir. Kendinin ve çoluk çocuğunun nafakasını kazanacak ve borçlarını ödeyecek kadar çalışıp kazanmak farzdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Çalışıp kazanmak farzdır.) [Taberani] Gösteriş için, övünmek için kazanmak, tahrimen mekruhtur. Çalışmak, rızkı artırmaz. Çalışmak, takdir edilen rızka kavuşturmaya vesiledir. Rızkı veren Allahü teâlâdır. Çalışmak sebebe yapışmaktır. Sebeplere yapışmak sünnettir. (El-İhtiyar) Çok sevab kazanmak için, çok mala ihtiyaç vardır. Çok mal kazanmak için de çok çalışmak gerekir. İslamiyet'e uygun yapılan her kazanç, ahireti kazanmak için olur, dünyaya sarılmak olmaz. HAMURU ÇİĞNEMEK Sual: Ekmek hamurunu kıvama getirmek için, hamurun üzerine bez koyarak üzerine çıkıp çiğneniyor. Böyle çiğnemek caiz midir? CEVAP: Evet, caizdir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Peygamber efendimiz zamanında, ipe takılı 99'luk tesbihler olmadığına göre, tesbih çekmek bid'at değil midir? Hele şimdi, mekanik ve elektronik tesbihler çıktı. Bunlar zaten bid'at değil mi? CEVAP: İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Namazdan sonra, tesbih çekmek, icmayla da sabit olmuş, müekked bir sünnettir. Tesbihleri, parmakla saymak ve tesbih kullanmak caizdir. Resulullah efendimiz, bir kadının, tesbihleri çekirdeklerle saydığını gördüğü halde yasaklamamıştır. Tesbihleri taşla, çekirdekle ve tesbih denen aletle çekmek caizdir. (Redd-ül-muhtar) Tesbih çekmek, ibadettir. Sayı saymak ibadet değil, âdettir. Bir kimse, ne kadar zekât vereceğini elektronik hesap makinesiyle yapsa, bid'at işlemiş olmaz. Zekât vermek ayrı, zekâtın miktarını hesaplamak ayrıdır. Bunun gibi, tesbih çekmek ayrı, tesbihin miktarını bilmek ayrı şeydir. Deveye binmek zevaid [âdete bağlı] sünnettir, ibadet değildir. Otomobile, uçağa binmek âdettir, sünnete aykırı değildir. Bunun gibi, çakıl taşıyla, nohutla, boncuklarla, mekanik veya elektronik aletlerle, tesbih çekmek bid'at değildir. Ancak tesbihi ve tesbih çekilen sayaçları, insanların içinde kullanmak, dikkati çeker. Fitneye sebep olabilir, gösterişe kaçabilir. Bu bakımdan bunları, dikkat çekmeyecek şekilde kullanmalıdır. EZANLA İKAMET ARASINDA DUA Sual: Ezanla ikamet arasında edilen dua, makbul oluyor. Ezanla ikamet arasında, sünnet de kılınıyor. Sünnetle farz, farzla sünnet arasında, konuşmak gibi, dua etmek de sünnetin sevabını yok ettiğine göre, ezanla ikamet arasında ne zaman dua edeceğiz? CEVAP: Ezanla ikamet arasında, sünnet kılıyoruz. Sünnet kılarken Fatiha ve başka dualar okuyoruz. Bu dualar, ezanla ikamet arasında yapılmış oluyor. Yani ezanla ikamet arasında yapılması gereken duadan mahrum kalmıyoruz. Bir de, akşam namazında, ezandan sonra ve kametten önce, sünnet olmadığı için, dua edilebilir. Diğer dört vakitteyse, sünnetten sonra, ikamet okunduğu için, sünnetle farz arasında dua edilmez. ALIŞVERİŞ Sual: Ezan okunurken ve cuma vaktinde alışveriş yapmak mekruh mudur? CEVAP: Evet, mekruhtur. Alış verişin kendisi helaldir. Yani alınan mal mekruh değil, helaldir; fakat cuma vakti ve ezan okunurken alışveriş yapan, mekruh işlemiş olur. (Dürer) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Cuma günü, ezandan önce, cenaze olduğunu bildirmek için, minareden selâ okumak, caiz midir? CEVAP: Melik Nasır bin Mensur, hicri 700 yılında, Cuma ezanından önce, minarelerde salât-ü selam okuttu. (Mirat-ül-haremeyn) Bu tarihten sonra gelen âlimler, buna bir şey demedikleri için, Cuma günü salât okumaya bid'at denmez. Cenaze olduğunu bildirmek için salât okumaksa, bid'attir. (S. Ebediyye) CENAZE NAMAZINDA Sual: Maliki'yi taklit ediyorum. Cenaze namazına durunca, Hanefi'ye göre bozmayan, Maliki'ye göre abdesti bozan bir hal oldu. Namaza devam etmek caiz olur mu? CEVAP: Cenaze namazını sonradan kılma imkânı olmadığı için, Hanefi mezhebine uyarak namaza devam edilir. Beş vakit namazdan biri olsaydı, sonra kılma imkânı olduğu için, o abdestle kılınamazdı. KUMAR VE ABDEST Sual: Kumar oynamakla abdest bozulur mu? CEVAP: Kumar oynamak büyük günahsa da, kumar oynamakla abdest bozulmaz; fakat tekrar abdest almak müstehabdır. (Ebussuud Efendi Fetvaları) RÜKÛDAN DOĞRULURKEN Sual: Rükûdan doğrulurken, (Semiallahü limen hamideh) yerine yanılıp (Allahü ekber) dense, secde-i sehv gerekir mi? CEVAP: Hayır, secde-i sehv gerekmez. NAMAZDA SALEVAT GETİRMEK Sual: Namaz kılarken, Peygamber efendimizin ismi geçince salevat okunur mu, bunun gibi Allahü teâlânın ismi geçince celle celalüh denir mi? CEVAP: Namazda bunlar söylenmez, söylenirse namaz bozulur. (S. Ebediyye) ŞAFİİ'Yİ TAKLİT Sual: Diş dolgusu sebebiyle Maliki mezhebini taklit ediyorum, abdestte başın tamamını mesh edince, rahatsızlığımdan dolayı hastalığım artıyor, ağrıya da sebep oluyor, bunun bir çaresi yok mu? CEVAP: Şafii mezhebi taklit edilirse, Maliki'de olduğu gibi, başın tamamını mesh etmek gerekmez. Bir parmakla dokunmak mesh için yeterlidir; fakat Hanefi'den çıkılmadığı için, dörtte birini mesh etmelidir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Vefat eden velinin tasarrufu
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Vefatlarından sonra da, tasarrufu devam eden evliya var mıdır? CEVAP: Her velinin tasarrufu görülebilir. Ebu Abdullah el-Kureşi hazretleri buyuruyor ki: (Vefatlarından sonra kabirde, kerametleri ve tasarrufları devam eden evliyadan, dördünü gördüm. Bunlar, Maruf-i Kerhi, Abdülkadir-i Geylani, Ukayl-i Münbeci ve Hayat bin Kays el-Harrani hazretleridir.) Bazı velilerin bazı özellikleri ön plana çıkar, mesela filan zat, çok cömertti denir. Bu, diğerleri cömert değil anlamına gelmez. Bu da onun gibidir. Öldükten sonra kerametleri, tasarrufu çok görüldüğü ve çok meşhur olduğu için, bu dördü söylenmiştir. Yoksa bu söz, diğer evliyanın vefatından sonra tasarruf ve keramet sahibi olmadıklarını göstermez. Din kitaplarında buyuruluyor ki: Veli, dünyadayken, kınındaki kılıç gibidir. Ölünce, kınından çıkan kılıç gibi olup, tasarrufu, tesiri kuvvetlenir. (Berika) İnsan ölürken ruhunun ölmediğini âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Velilerin ruhları, diriyken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebede olur. Allahü teâlâya manevi olarak yakındır. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruhlarsa, insanın ölmesiyle ölmez. Kerameti yapan, yaratan, Allahü teâlâdır. Her şey, Onun kudretiyle olmaktadır. Her insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında, diriyken de, ölüyken de hiçtir. Bunun için, Allahü teâlânın dostlarından biri vasıtasıyla, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diri olanlar vasıtasıyla çok şey yaratıp verdiğini, herkes her zaman görmektedir. İnsan diriyken de, ölüyken de bir şey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep olmaktadır. (Mişkat) KANI TEMİZLEMEK Sual: Su olmadığı için, elime bulaşan kanı, birkaç defa emip tükürdüm. Temiz oldu mu? CEVAP: Evet, emip tükürmekle temiz olur. (El-İhtiyar) İLACIN GERİ ÇIKMASI Sual: Deri altına, enjektörle verilen ilâç, dışarı çıkınca, abdest bozulur mu? CEVAP: Bozulmaz. İlâçla birlikte, kan da çıkarsa bozulur. ELDEKİ ZAMKI ÇIKARMAK Sual: Elime zamk bulaşmıştı. Unutup guslettim. Daha sonra, elimdeki zamkı gördüm. Sadece zamkı kazıyıp altını yıkadım. Yeniden gusle gerek var mıdır? CEVAP: Sadece zamkı çıktığı kadar temizleyip, altını yıkamak kâfidir. Gusle gerek yoktur. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İnsanların kalbini yapmaya çalışın
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Bir gün zamanın sultanı Mevlana Halid-i Bağdad-i hazretlerinden dua istiyor. Buyuruyor ki: (Elbette sultanlara, valilere, idarecilere dua ediyoruz; fakat tebaanız arasında zulüm görmüş biri varsa, benim duam kabul olmaz. Çünkü kâfir olsun, mümin olsun, mazlumun duası ve bedduası makbuldür ve bizim duamızın önüne geçer. Onun için siz insanların kalbini yapmaya çalışın.) Kul hakkı çok önemlidir. İnsan şehid olsa, Cennetin kapısına kadar gider. Kul hakkı ödenmedikçe Cennete giremez. İhsan-ı ilahi, Allahü teâlâ şehitlerin kul haklarını helalleştirecektir. Muhyiddin-i Arabî hazretlerini rüyada görmüşler. Etrafı çok kalabalık, derecesi çok yüksek, büyük nimetlerin içindeymiş. Demişler, efendim siz nasıl bu kadar büyük nimetlere kavuştunuz? Buyurmuş ki: (Dünyada beni gıybet edenler, bana iftira yapan düşmanlar çok fazla. Onların bu yaptıkları sayesinde burada derecem durmadan yükseliyor.) Az tamah çok zarar getirir. İslamiyet'in yayılmasına mani olmayan, sevilir. Başı çürük olanın, sonu da çürüktür. İlim emanettir, mülk değil! İki şey, göz kan ağlasa, geri gelmez: Gençlik ve sohbet-i salihin yani salihlerle beraber olmak. En makbul amel, en gizli olanıdır. Kalbimizin ilacı, (La ilahe illallah Muhammedün resulullah) demek, bedenimizin ilacı istiğfardır. Yalancıyla arkadaşlık etmemelidir. Dostlarımızı uzaklaştırır, düşmanlarımızı dost gösterir. İki rekât namaz, bir dua, az bir sadaka, kaza kaderi değiştirerek belayı önler. Allahü teâlâ, ne yaptığınızı görüyorum, biliyorum diyor. Onun gördüğü bilindiği halde ikiyüzlü olmaya lüzum yok. İhlâs, içini de, dışını da temizlemek demektir. Evliyanın ruhaniyetlerinden istifade için, inanmak şart, görmek şart değil. Onları görmek bazen tehlikeli olur. Allah korusun, kendini bir şey zanneder, mahvolur. Ne zaman insanlar, her günahı sıkılmadan işleyip, Allah affeder derse, bu, o zamanın ve o insanların çok bozuk olduğuna alamettir. Ölmeden evvel ölelim. Bu nasıl olur? Öyle bir şekilde inanacağız ki ölmüşüz, fakat acımışlar birkaç dakika müsaade etmişler bize. Böyle düşünüp, ona göre yaşayacağız. Ahir zamanda, fitne fesat çok olur. Dili tutup, bir şeye karışmamalı. Herkesin arasında olursunuz; ama ha var ha yok. Var mı yok mu belli değil. Böyle olmalıdır... > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir evliyanın kabrini ziyaret ederken nelere dikkat etmelidir? CEVAP: Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri buyuruyor ki: Büyük bir zatın kabrini ziyaret eden kimse, ona rabıta ederse, yani dünya işlerini hiç düşünmeyip, kalbine hiçbir şey getirmeyip, o zatın ruhunu, his organlarıyla anlaşılamayan bir nur farz ederek, bunu kalbinde bulundurursa, o ruhtan, kendi kalbine bir şeyler akmaya başlar. Çünkü evliyanın ruhları, feyzlerin kaynağıdır. Kaynağı kalbine koyan, bunun feyzine, nimetine, bilinmeyen ihsanlarına elbette kavuşur. Ruhu kuvvetlenir, olgunlaşır. Kabir yanına gelince, önce selam verilir. Kabrin sağ yanına yani kıble tarafına, ayak ucuna yakın durur. Tanıdığı gibi, şeklini, suretini hatırına getirir. Euzü ve besmeleyle bir Fatiha ve 11 İhlâs okur. Sevabını, Resulullah efendimizin, bütün Peygamberlerin, Eshab-ı kiramın ve Evliya-i izamın ruhlarına ve bu zatın ruhuna hediye eder. Onun ruhunu, gönlünde bulundurur. Kalbinde bir şey hâsıl oluncaya kadar durur. Gelen kimse almasını bilirse, o zat da, vermeye ehil, olgun bir veliyse ve şartları gözeterek beklerse, elbette bir şey ele geçer. Bu şartlar, o zatın kendisini tanıdığına, selamını işitip cevap verdiğine, ruhunun, kâmil, olgun olduğuna, ruhunun bir zamana ve yere bağlı olmadığına, nerede hatırlarsa, oradaymış gibi feyz vereceğine, Allahü teâlânın, feyzini, ruhun gıdasını, onun ruhuyla gönderdiğine inanmaktır. Üzüm isteyen, bağa gidip asmadan koparır. Erik ağacına gitmez. Su isteyen, kaynağa, pınara, çeşmeye gider. Ağaca, sobaya gitmez. Buğday isteyen, tarlasını sürer, eker, biçer. Çocuk isteyen, evlenir. İlaç isteyen bir hasta, doktora ve eczaneye gider. Bakkala, avukata gitmez. Kalbin gıdasını, ruhun temizliğini isteyen de, evliyanın kalbine, ruhuna başvurur. Allahü teâlâ, bu nimetlerini, Evliyanın kalbinden göndermektedir. Her şeyi yaratan, gönderen, yalnız Allahü teâlâdır; fakat her şeyi belli bir sebeple göndermek, Onun âdetidir. Onun nimetine kavuşmak isteyenin, Onun âdetine uyması, sebebi arayıp, bulup, öğrenip, Onun sebebine yapışması lazımdır. Sebepleri aramamak ve öğrenmek istememek, Allahü teâlânın âdetini bozmak olur. Bir kabirden feyz almak için, o zata karşı, diriymiş gibi, edep ve saygı göstermek gerekir. (R. Şerife) VÂRİSİ OLMAYANIN VASİYETİ Sual: Hiç vârisim yok. Malımın kaçta kaçını vasiyet edebilirim? CEVAP: Vârisi olmayan, malının hepsini de vasiyet edebilir. Vârisi olansa, üçte birinden fazlasını vasiyet edemez. Vasiyet etse de, üçte birinden fazlası yerine getirilmez. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kur'anda, (Zina etmeyin) denmeyip de, niye, (Zinaya yaklaşmayın) deniyor? CEVAP: Evet, Kur'an-ı kerimde, (Zinaya yaklaşmayın) buyuruluyor. (İsra 32) Yine, Kur'an-ı kerimde, (Ana ve babanı dövme) denmez; ama (Ana babana öf deme) buyurulur. (İsra 23) Bu âyet-i kerimede "öf deme" ifadesinden maksat, onlara üzücü bir şey söyleme demektir. (Beydavi) Burada, en hafifi söylenerek, bundan bile sakınılması, böylece daha kötü olan işe yaklaşılmaması emredilmektedir. (Zinaya yaklaşmayın) ifadesi de, zinaya götürecek sebeplerden, hallerden, hareketlerden ve işlerden sakının demektir. Yani erkekler için, yabancı kadınları düşünmeyin, onlara gülümsemeyin, onlara selam vermeyin, ihtiyaç olmadıkça onlarla konuşmayın, hal hatır sormayın, yüzlerine karşı dua etmeyin, onlara mektup, mesaj yazmayın, mailleşmeyin, chat yapmayın, onların seslerini dinlemeyin, onlara bakmayın, onlarla tokalaşmayın, yalnız bir odada kalmayın, dans etmeyin vesaire demektir. Kadınlar için de, dikkati çekici elbise giyinmeyin, kocanızdan başkasına makyaj yapmayın, ziynetlerinizi göstermeyin, koku sürünerek sokağa çıkmayın, onların görebileceği yerlerde durmayın, onlarla selamlaşmayın, tebrikleşmeyin, yüzlerine karşı dua etmeyin, tokalaşmayın vesaire demektir. İLAÇ KULLANMAMAK Sual: Bir kadın, günah olur diye, erkek doktora gitmese, hastalıktan ölse, günaha girmiş olur mu? CEVAP: Bu hususta kitaplarımızdaki bilgiler şöyledir: İlaç kullanmayıp ölen, günaha girmez; çünkü ilacın faydası kesin değildir. (Redd-ül-muhtar) Yemeyip, içmeyip, açlıktan, susuzluktan ölen, günaha girer. Halbuki ilaç almayıp ölen, günaha girmez; fakat faydası kesin olan ilaçları kullanmak farzdır. (S. Ebediyye) Etkisi kesin olan sebeplere yapışmak lazımdır; bu sebeplere yapışmayıp zarar görmek günah olur. (Hadika) Kadın doktor bulunmazsa, hastalık tehlikeli veya çok ağrılıysa, (Zaruretler haramları mubah kılar) hükmüne uyularak erkek jinekoloğa da gidilebilir. İZİNSİZ ÇOCUK ALDIRMAK Sual: Kadın, kocasından izinsiz, çocuk aldırabilir mi? CEVAP: Aldıramaz.
Allah'tan başka ilah yoktur
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir felsefeci, (İlah diye bir şey yoktur. La ilahe illallah, "İlah yoktur, Allah vardır" demektir) diyor. Böyle söylemek uygun mu? CEVAP: Uygun değildir; çünkü Allahü teâlâ, ilahtır. İlah, her şeyi yoktan var eden ve her an varlıkta durduran demektir. (Ş. Nübüvve) La ilahe illallah demek, ilah yok demek değil, Allah'tan başka ilah yoktur demektir. La ilahe=ilah yoktur, illallah=ancak Allah vardır diye cümle bölünürse, yukarıdaki gibi yanlış anlaşılır. Kelime kelime değil, cümle olarak ele almak gerekir. İlah elbette vardır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Yahudiler Allah'ı bırakıp hahamlarını, Hıristiyanlar da rahiplerini ve Meryem oğlu İsa'yı Rab edindiler. Hâlbuki onlara ancak, tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu. Ondan başka ilah yoktur.) [Tevbe 31] (Allah'la birlikte, bir ilah daha tanıma.) [İsra 22] (De ki: Bana, ilahınızın sadece Allah olduğu vahyedildi.) [Enbiya 108] Bu âyet-i kerimelerde de, Allahü teâlânın tek ilah olduğu bildirilmektedir. Ayrıca, her namazda okuduğumuz Sübhaneke'nin sonunda, (ve la ilahe gayrüke) deniyor. Buradaki gayrüke, "senden gayrı" demektir. (La ilahe gayrüke) ifadesiyse, (Senden başka ilah yoktur) demektir. Yani, ilah sadece sensin demektir. İlah yok demek, yaratıcı yoktur, Allah yoktur demek olur. TAPMAK NE DEMEK? Sual: Tapmak, tapınmak ne demektir? Allah'a tapmak ifadesi yanlış mıdır? CEVAP: Yanlış değildir. Tapmak, tapınmak; ibadet etmek demektir. Tapmak ifadesi, Allah'a da, putlara da, ibadet etmek anlamında da kullanılır. Mesela, (Kimi puta tapar, kimi Allah'a) dendiği gibi, (Kimi Allah'a ibadet eder kimi de puta) denebilir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: İster elimizle yapmış olalım, ister aklımız ve hayalimizle meydana getirelim, yaptığımız şeylerin hepsi, yaratıktır, yani Allahü teâlânın mahlûklarıdır. Hiçbirinin tapınmak için değerleri yoktur. Tapılmaya hakkı olan, yalnız Allahü teâlâdır. (2/9) Üçüncü cild, 44. mektuptaki beyitse şöyledir: Allah'a kulluk ederim, taptığım dergâh bir, Bir lahza ayrılmadım tevhidden, Allah bir! Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kitaplarda, (Bir harama, hatta bir mekruha önem vermeyip işlemek veya bir sünneti önem vermeyip, terk etmek küfür olur) deniyor. Biz gıybet ediyoruz, falanca senin hakkında böyle söyledi diye laf taşıyoruz. Harama bakıyoruz, çalgı dinliyoruz. Yalan söylüyoruz. Açık geziyoruz. Sünnet-i gayri müekkede diye, ikindinin ve yatsının sünnetini kılmadığımız zamanlar oluyor. Hatta diğer sünnetleri de, kılmadığımız zamanlar oluyor. Cemaat sünnetini, terk ettiğimiz oluyor. Cuma günü gusletmeyerek, sünneti terk etmiş oluyoruz. Bunları bilerek yapıyoruz. Bunlar günaha, mekruha veya sünnete önem vermemek mi oluyor? Küfre giriyor muyuz? CEVAP: Günaha önem vermemek, zerre kadar da olsa, üzülmemek demektir. Bu çok ince bir meseledir. Haram olduğunu bilip, nefse uyarak, haram işlemek küfür olmaz. Tembellikle veya başka bir özürle, bir sünneti terk etmek küfür olmaz. Bir kimse, işlediği haramın haram; mekruhun mekruh olduğunu biliyorsa, yapılmaması gerektiğine inanıyorsa, yapmasam iyi olur diyorsa, yani yaptığına üzülüyorsa, nefsine, kötü arkadaşa uyarak yapıyorsa, harama veya mekruha önem vermemiş sayılmaz, yani ona kâfir denmez. Günahı, gayet tabii olarak görüyor, işlerken zerre kadar üzülmüyorsa, (Günah işliyorum; ama kalbim temiz, sen kalbe bak, günahın bana zararı olmaz) diyorsa, yani günah işlemek doğal geliyor ve işlediği için hiç üzülmüyorsa, o zaman günaha önem vermemiş olur, küfre girer. Açık gezen bir kadın, kapanmanın Allah'ın emri olduğunu biliyor, inanıyor ve beğeniyorsa; fakat çevrenin baskısı, ayıplanma korkusu, rızık meselesi gibi herhangi bir sebeple kapanamıyorsa, buna kâfir denmez. Kapanmayı Allah'ın emri kabul etmiyorsa veya kabul edip beğenmiyorsa, açık gezdiği için hiç üzülmüyorsa, küfür olur. ÇIPLAK YIKANMAK Sual: Erkeklerin yalnızken çıplak veya şortla yıkanması günah mıdır? CEVAP: Bu konuda üç kavil vardır: 1- Mekruhtur. 2- Küçük yerde caizdir. 3- Caizdir. (Redd-ül muhtar) İhtiyatlı olmalı, peştamal gibi bir şeyle göbekten dizlere kadar örtmelidir. Peştamal bulunmazsa, şort varsa, Hanbeli mezhebi taklit edilirse, mekruh olmaz. Şort da yoksa, küçük yerde gusletmeye çalışmalıdır. Küçük yer de bulunmazsa, caiz olan kaville amel edilebilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Peşin ucuz, veresiye pahalı
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Tam İlmihal'de (Veresiye pahalı, peşin ucuz demek, yani mesela peşin 10 liraya, veresiye 15 liraya vermek şeklinde iki şartlı satışın fasit olduğu, Mevkufat, Cevhere ve Tuhfet-ül-fukaha'da yazılıdır; çünkü semen meçhuldür) deniyor. Buna göre, peşin 10 liraya satılan malı, veresiye 15 liraya satmak fasit midir? CEVAP: Hayır, hiçbir mahzuru yoktur. Satıcı yalan söylemeden, fahiş fiyatla da satabilir; çünkü herkes malını, dilediği fiyatla satabilir. İslamiyet'te kâr haddi [kâr limiti] diye bir şey yoktur. Bu inceliği bilmeyenler, veresiye pahalı satılamaz zannediyorlar. İfadenin son cümlesinde, (Çünkü semen meçhuldür) deniyor. Semen, satışta belirlenen fiyatı demektir. Satıcı, peşin olursa 10 lira, taksitle 15 lira derse, müşteri de, bu iki fiyattan birisini, yani ya peşin 10 liraya veya veresiye 15 liraya olan satış fiyatını kabul ederse, alışveriş sahih olarak gerçekleşmiş olur. Peşin veya veresiye belirtilmeden, müşteri, zamanı ve fiyatı belirlemeden, kabul ettim derse, bu satış fasit olur. Çünkü, semen ve zaman belli değil. 10 liraya mı aldı, yoksa 15 liraya mı? Müşteri hangisini kabul ettiğini söylememiştir. Zaman ve fiyat belirlenmediği için satış fasittir. Müşteri, peşin 10 liraya aldım derse yahut veresiye 15 liraya aldım derse, satış sahihtir. Dinimizde kâr koymada, sınır yoktur. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Enes bin Malik bildirdi ki: Medine'de, pahalılık oldu. (Ya Resulallah, fiyatlar yükseliyor. Bir kâr haddi koyun) denildiğinde, (Fiyatları koyan Allahü teâlâdır. Rızkı genişleten, daraltan, gönderen yalnız Odur. Ben, Allahü teâlâdan bereket isterim) buyurdu. (Tirmizi, İbni Hibban) Fiyatlar, fahiş olarak [mal oluş fiyatının iki misline] artıp, millete zarar ve zulüm hâline gelince, hükümetin, tüccarlara danışarak, uygun bir narh, kâr haddi koyması caiz olur. (Redd-ül-muhtar) HAZRET-İ İSA HANGİ VASIFLA GELECEK? Sual: Hazret-i İsa, kıyamete yakın peygamberlik vazifesiyle gelmeyeceğine göre, peygamberlikten azledilmiş mi olacak? CEVAP: Hayır. Peygamberler peygamberlikten azledilmiş olmaz. İsa aleyhisselam, peygamberlik vazifesiyle değil, bu ümmetin bir ferdi olarak gelecek ve İslamiyet'e hizmet edecektir. YATAKTA DUA Sual: Kış günü soğuk olunca, namazı kılıp tesbih ve duaları yatakta okumak caiz mi? CEVAP: Evet, caizdir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Allah'ın mucizesi demek caiz midir? CEVAP: Caizse de, Allah'ın kudreti demelidir. Her kelimeyi yerli yerinde kullanmalıdır. Mucize sadece peygamberlere mahsustur. Sihir, istidrac, keramet, mucize gibi harikaların hepsini yaratan Allahü teâlâdır. Peygamber, Allah'ın kudretiyle birçok harikaların meydana gelmesine sebep olur. Peygamberlerin elinde meydana gelen mucizelerin yaratıcısı da Allahü teâlâdır. Nitekim Allahü teâlâ, peygamberlerine verdiği mucizeleri bildirdikten sonra, (Bunları yapan biziz) buyuruyor. (Enbiya 79) Allahü teâlâ, sevdiği insanlara, iyilik etmek ve azılı düşmanlarını da aldatmak için, bunlara, âdetini bozarak, sebepsiz harika şeyler yaratıyor. 1- Peygamberlerden, meydana gelen harikalara, (Mucize) denir. 2- Evliyadan meydana gelen harikalara, (Keramet) denir. 3- Evliya olmayan müminlerden meydana gelen harikalara, (Firaset) denir 4- Fasıklardan, günahı çok olanlardan, zuhur edenlere, (İstidraç) denir. Allahü teâlânın aldatarak, nimet şeklinde gösterdiği musibettir. Bu, onun Cehenneme gitmesine sebep olur. 5- Kâfirlerden zuhur edenlereyse, (Sihir) yani büyü denir. FEYİZ ALMAK Sual: Hayattaki evliyadan mı, yoksa vefat etmiş olandan mı, daha çok feyiz alınır? CEVAP: İslam âlimleri buyuruyor ki: Büyük âlim vefat edince, feyiz vermesi kesilmez; hatta artar. Fakat kalb hastalıklarına şifa olan bakışları ve sözleri devam etmediği için, bir insanın meyyitle olan bağlılığı, diriyle olan gibi olamaz. Bunun için, vefat etmiş olan evliyadan feyiz almak az olur. Fena ve bekaya yükselen dirilerin, meyyitle irtibatları, diriyken olduğu kadar değilse de, çok olur ve bunlar meyyitten çok feyiz alırlar. Fakat diriyken daha fazla alırlar. Çünkü diriler, yanındakilerin İslamiyet'e uymasını sağlarlar. Bütün halleri ve sözleriyle kalblerine tesir ederek, muhabbetin artmasına, böylece daha çok feyiz almalarına sebep olurlar. (İrşad-üt-talibin) Vefat etmiş olan velinin tasarrufu, feyiz vermesi, daha fazla olduğu halde, ondan feyiz almak daha zordur. Kabirdeki veliden feyiz almak da böyledir. Hayatta olan evliyanın yanında edebe riayet etmek daha kolaydır. Fakat kabirde olunca, buna riayet etmek zor olur. Hayattaymış gibi edepli olursa, yine çok feyiz alır. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Dünyanın kokusu olsaydı...
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Bir şeyi tanımak için, ilmin ve görmenin dışında, tatmak, koklamak ya da dokunmak lazım. Eğer dünyanın kokusu olsaydı, koklayan âşıkları ancak ölüm zamanında ayılırdı. Ramazan-ı şerifte bir sayfa Kur'an-ı kerim okuyana, 100 nafile hac sevabı vardır. Son nefeste, "Allah" yerine "kurtar doktor" demek, iflas ettiğine alamettir. İnsan ya aklına, ya nefsine, ya şeytana ya da İmam-ı Rabbani hazretleri gibi bir büyüğe teslim olur. Büyüklere teslim olup, kurtulmalı. Teslim olundu mu, akla uymak olmaz. Ya gemiye binmemeli, ya da binince kaptana teslim olmalı! Bu dünyada aldanan olalım, aldatan değil. Ben haklıyım demeyelim, ben haksızım diyelim. Ben haklıyım diye ahirete bırakırsak, haksız çıkabiliriz. Bu dünyada herkesle helalleşelim. Sen haklısın diyerek rahat edelim. Sakın işimizi ahirete bırakmayalım. Bir kimse Peygamberlerin ibadetini yapsa, helalleşmek veya ödemek suretiyle kul hakkından kurtulmadıkça, Cennete giremez. Dinli dinsiz herkese, hep iyilik edelim. Hiç iyilik edemezsek, güler yüzlü, tatlı sözlü olalım. Tatlı dil, güler yüz; hem bizi koruyan, hem de düşmanımıza dahi zarar vermeyen, aksine onu ferahlandıran çok güzel bir huydur. Bir yerde olan, hakiki bir âlime uyan, her yere kavuşur. Her yerde olan, hepsinden faydalanayım diyense dağılır, kaybolur gider. Şu üç özellik büyükler tarafından çok beğenilir: 1- Namazı aksatmamak, 2- Anne duası almak, 3- Merhametli ve cömert olmak. Merhamet cömertlikten, cömertlik de doğuştan gelir. Bir kimsenin gelip bir arkadaşını şikâyet etmesi, büyüklerin en sevmediği şeylerden birisidir. Peygamber efendimiz Miracda ümmetim dediği için, küfre düşmemiş olan bid'at ehli de Cehenneme girip daha sonra Cennete girecekler. Bu dünya ahiretin tarlasıdır. Bir şey ekmeli ki, öbür tarafta biçilebilsin. Eğer bu tarlaya verilen tohum ekilmezse, tohum yenir veya zayi edilirse, ahirette bir şey elde edilemez, bir şey biçilemez, bir şey toplanamaz. Bu dünya tarladır. Tohum nedir? Allahü teâlânın verdiği ilim, mal, kuvvet, sıhhat, iman, ihlâstır. Boşa harcamayıp bunları bu tarlaya eken, ahirette bire bin, yüz bin, beş yüz bin, artık ne kadar lütuf verilirse, o oranda biçecektir... Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Açıkta canlı resmi, cünüp, içki, çalgı aleti, tv ve köpek bulunan odaya rahmet melekleri girmiyor. Peki, rahmet melekleri girmezse, bir zararımız olur mu? CEVAP: Bunları zaten evde bulundurmak caiz değildir. Ayrıca, melek girmeyen yere, şeytan girer. Melekler masum oldukları için, duaları kabul olur. Rahmet melekleri girmezse, onların edecekleri dualardan mahrum kalmış oluruz. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Sirke yiyen kimselere, iki melek, yemek bitinceye kadar dua eder.) [İbni Asakir] (Melekler, insanlara iyilik öğreten kimselere dua ederler.) [Tirmizi] (Din kardeşinin bir işini yapana binlerce melek dua eder.) [İbni Mace] (Yatağa abdestli yatan kimse için, o gece bir melek sabaha kadar, "Ya Rabbi, bunu affet" diye dua eder.) [Hâkim] (Misafir, sofradayken, melekler ev sahibine dua eder.) [Taberani] (Melekler, sahura kalkan kimselere dua eder.) [İmam-ı Ahmed] Rahmet meleklerinin yapacağı bu dualardan mahrum kalmamak için de, meleklerin girmesine mani olan şeylerden uzak durmaya çalışılmalı; çünkü melekler masumdur ve duaları kabul olur. BETERİN BETERİ VAR Sual: Bir mihnete katlanmak için beterin beterini görmek şart mıdır? CEVAP: Şart değilse de, çok lüzumlu bir şeydir. Suda yaşayan balık suyun kıymetini bilmez, sudan çıkarılınca suya kavuşmak için çırpınıp durur. İnsanlar da böyledir. Mevcut nimetlerin şükrünü hakkıyla bilemez, beterin beterini yaşamadıkça pek anlamaz. Padişah bir kölesiyle gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin mihnetini tatmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar, ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı. Herkes aciz bir vaziyetteyken gemide bulunan yaşlı bir adam padişahın huzuruna çıktı, müsaade buyurursanız ben onu sustururum dedi. Padişah da lütfetmiş olursunuz dedi. Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle dümene sıkıca sarıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı. Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü. (Bu işteki hikmet nedir?) diye sordu. Yaşlı adam cevap verdi: (Köle önce suya batmanın, boğulma tehlikesi geçirmenin acısını tatmamıştı. Gemideki selametin kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet de böyledir, bir felaket görmeyen kimse, huzurun kıymetini bilemez.) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İşe giderken, nasıl niyet etmek gerekir? CEVAP: İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Her sabah şöyle niyet etmelidir: (Kendimin ve ailemin rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak, Allahü teâlâya rahat ve temiz ibadet edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için işime gidiyorum.) O gün, Müslümanlara iyilik, yardım ve nasihat, emr-i maruf, nehy-i münker yapmayı kalbinden geçirmelidir. Namazda kusur edenlere, günah işleyenlere, emr-i maruf yapmalıdır. Böyle niyet eden bir kimse, işini yaptığı müddetçe, hep sevab kazanır. Onun her işi, ibadet olur. (K. Saadet) Sözümüzü kabul etmeyecekse, tartışmaya sebep olacaksa kimseye karışmamalı. Emr-i maruf için uygun kimselere doğru bir din kitabı, mesela bir İslam Ahlakı hediye etmelidir. Bir öğrenci de, (Faydalı bir meslek sahibi olmak yani Müslümanlara ve dinimize hizmet etmek için okuyorum) diye niyet ederse, okulunu bitirene kadar, devamlı sevab kazanır. Namazını terk etmedikçe, derslerine çalışması da, ibadet olur. Bir kimse, her işinde niyetini düzeltirse, görünüşte dünyalık olan işleri bile ahiret işi olur, sevab kazanır; fakat niyeti bozuk olursa, mesela gösteriş olsun diye ibadet ederse, ahiret için olan işleri de dünyalık olur, sevab kazanmak yerine günaha girer. DELİLLE İSPAT ETMEK Sual: Öğrendiklerimizi, bir kimseye anlatacak olsak, o da, kabul etmezse, ispat için delillerini teker teker göstermek gerekmez mi? CEVAP: Delille bir kimseyi ikna etmek imkânsız gibidir. Tartışmak da kesinlikle caiz değildir. Tartışma dostluğu giderir, düşmanlığı arttırır. Dinimizin bildirdiği güzel ahlakla süslenmeli, hâl ve hareketlerimizle örnek olmaya çalışmalıyız. (Lisan-i hâl, lisan-ı kalden entaktır) sözü meşhurdur. Yani insanın hâl ve hareketi, sözünden daha tesirli olur. Müslümanların güzel hâllerine bakıp, doğru yolu bulanlar olmuştur. Bir kişiyi hidayete kavuşturmak, hiç kimsenin elinde değildir. Hidayeti veren yalnız Allahü teâlâdır. İnsanlarsa, sadece hidayete sebep olurlar. Kendi sözümüz yerine, büyüklerin sözünü tercih etmeliyiz. Yani İslam âlimlerinin yazdığı kitapları tavsiye etmeliyiz. Faydalanacağını tahmin ettiğimiz kimselere, uygun bir kitap, mesela İslam Ahlakı veya Herkese Lazım Olan İman kitabını hediye etmek, bu sebebe yapışmak olur ve çok sevab olur. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Tam İlmihal'de, Tahtavi'den naklen, (Çok faziletli olan sabah namazının sünnetini bile kılmayan için, hiç cezadan bahsedilmezken, sabah farzını cemaatle kılmayanın Cehenneme gideceği bildirildi) deniyor. Burada cemaatin önemi mi, yoksa sabah namazını cemaatle kılmanın önemi mi anlatılmak isteniyor? CEVAP: Burada, hem cemaatin, hem de sabahı cemaatle kılmanın önemi bildiriliyor. O cümlenin devamında cemaatin önemi vurgulanıyor. Cemaatle kılmak vacibdir diyen âlimler çoktur. (Vacibi, özürsüz bir kere bile, terk etmek günah olur) diyen âlimler vardır. Terk etmeyi âdet ederse, söz birliğiyle günah olur. Sünneti terkse, günah olmaz. (Redd-ül-muhtar) Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Cemaati terk edip evde namaz kılan, sünneti terk etmiş ve sapıtmış olur.) [Müslim] (Ezanı duyup da cemaate gitmemek, asilik ve bedbahtlıktır.) [Taberani] (Geceleri ibadet eden, gündüzleri oruç tutan, cemaate gelmezse Cehenneme gider.) [Tirmizi] (Sabahı cemaatle kılmak, yatsıdan iki misli daha faziletlidir.) [İbni Huzeyme] (Emekleyerek de olsa, yatsı ve sabahı cemaatle kılmaya gidin!) [Taberani] (Sabah namazını cemaatle kılan, Allahü teâlânın himayesindedir.) [İbni Mace] (Hastalar, çocuklar ve kadınlar olmasaydı, sabah namazı için, mazeretsiz cemaate gelmeyenlerin evlerini yakardım.) [İ. Ahmed, İbni Mace] (Bu hadis-i şerif, sabah namazı için camiye gelmenin önemini bildiriyor. Ev yakmak tabiri bir deyimdir, işin önemini gösterir. Yoksa evin yakılması gerektiğini göstermez.) Bir mazereti olmayan, beş vakti cemaatle kılmaya çalışmalı. Evde de cemaatle kılınabilir. YAKUPLU'DA NAMAZ VAKİTLERİ Sual: İstanbul'un Yakuplu beldesinde oturuyorum. Namaz vakitleri, İstanbul'a göre fark ediyor mu? CEVAP: Evet, namaz vaktine göre bir iki dakika kadar fark ediyor. www.namazvakti.com sitesinden Yakuplu diye arayarak öğrenmek mümkündür. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
"Hakikat marifet andan içeru..."
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Yunus Emre'nin, (Şeriat, tarikat yoldur varana. Hakikat, marifet andan içeru) sözünü ileri süren felsefeci tarikatçılar, (Biz batın bilgilerini biliyoruz. Birçok haramlar bize helaldir. Siz kitaptan öğreniyorsunuz. Bizse, Peygambere sorup anlıyoruz. Hatta Allah'tan sorup öğreniyoruz. Şeyhimizin himmeti bizi marifetullaha kavuşturuyor. Kitaptan, üstaddan bir şey öğrenmeye ihtiyacımız yoktur. Din bilgilerine kavuşmak için, fıkıh bilmeye ihtiyaç yoktur. Bizim yolumuz sevgi yoludur. Eğer bu yol bozuk olsaydı, nurlar, Peygamberler, ruhlar, bize görünmezlerdi. Biz yanılırsak, haram işlersek, rüyada bize bildirilir, doğruları öğretilir. Fukahanın kötü gördükleri şeyler, bize rüyada kötülenmedi, iyi bildiğimiz için yapıyoruz. Bunun için şeriat yani dinin emir ve yasakları önemli değil, önemli olan marifete kavuşmaktır) diyorlar. Dinin emir ve yasaklarına uymak önemli değil mi? CEVAP: Cahiller, tasavvuf ehli zatların sözlerini anlamadıkları için, böyle yanlış yorumluyorlar. Yunus Emre, bu sözüyle, (Dinin emri bir yoldur, bu yolda yürüyen, hedefine varır, rıza-i ilahiye kavuşur, Cennete gider. Bir de, hakikat var, marifet var, bunlar daha kıymetlidir, daha kıymetliye kavuşmak için, önce emir ve yasaklara uymak gerekir) demek istiyor. Marifet, marifetullah nedir, bunu bilirsek mesele kalmaz. Marifet sahibi olmak, marifetullaha kavuşmak evliya olmak demektir. Tasavvufun gayesi, insanı marifetullaha kavuşturmaktır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Marifetullah, Allahü teâlânın zatını ve sıfatlarını tanımak demektir. Zatını tanımak, anlaşılamayacağını anlamaktır. Sıfatlarını tanımak, mahlûkların sıfatlarına benzemediklerini anlamaktır. Marifetullahın meydana gelmesi mâsivanın tamamına muhabbetten kalbin kesilmesine, kurtulmasına bağlıdır. Bir kalbde, iki zıt şeyin sevgisi bir arada olmaz. (3/36) Devamlı üstünlük, Allahü teâlânın marifetinden dolayıdır. Hazret-i Ebu Bekir, marifetullah cihetiyle hepsinden üstündür. Eğer başka bir sahabi, marifetullahta Ebu Bekr-i Sıddık'tan daha üstün olsa idi, üstünlük onun hakkı olurdu. Bir hadis-i şerif meali: (Ebu Bekr'in, sizden üstün olması, namaz ve orucunun çokluğuyla değildir. Onun kalbinde dolu olan şeyledir.) [Şevahid-ün-nübüvve] SUYA ABDEST BOZMAMALI Sual: Hiçbir suya abdest bozmamalı deniyor, klozet içindeki sular da, buna dâhil midir? CEVAP: Hayır, klozetteki su, buna dâhil değildir. Orası zaten abdest bozma yeridir. Abdest bozulması uygun olmayan sular; insan veya hayvanların içtiği yahut insanların kullandığı sulardır. Bunlar da, ırmak, çay, göl, gölet, havuz ve su birikintileridir Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Dua ederken, hamd ve salevat gerekir mi? CEVAP: Peygamber efendimize salevat getirmek duanın kabulüne vesiledir. Hamd duanın başı, salevat getirmekse kanatları gibidir. Duaya hamd ve Resulullah efendimize, Onun âline ve eshabına salevatla başlamalı, yani (Elhamdülillahi rabbil âlemîn, essalâtü vesselâmü alâ resûlinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn) demeli, sonunda da yine salevat okumalı, (Allahümme salli alâ seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammed) demelidir. Resulullah efendimize okunan dua, yani salevat kabul olacağı için, kabul olmuş iki dua arasında edilen dualar da, kabul olur. Sual: Salevat olarak ne okumalıdır? CEVAP: Salevatın kısası, (Allahümme salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed) demektir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: Bir gün dört büyük melek geldi. Cebrail aleyhisselam dedi ki: (Ya Resulallah, sana her gün on salevat getirenin elinden tutar, sıratı kuş gibi geçiririm.) Mikail aleyhisselam dedi ki: (Ben de, ona, Kevser havuzundan kana kana içiririm.) İsrafil aleyhisselam dedi ki: (Ben de, onun affı için başımı secdeye koyarım. Allahü teâlâ onu affetmedikçe başımı secdeden kaldırmam.) Azrail aleyhisselam da dedi ki: (Ben de, onun ruhunu, Peygamberler gibi kabzederim.) Peygamber efendimiz, (Bu ne büyük lütuf ve ne büyük bir ihsandır ya Rabbi) buyurdu. Birkaç hadis-i şerif meali daha şöyledir: (Şefaatime en layık olan, bana en çok salevat okuyandır.) [Tirmizi] (Sabah akşam on salevat getiren, kıyamette şefaatime kavuşur.) [Taberani] (Abdestten sonra, on defa salevat getirenin gamı gider, duası kabul olur.) [Ey Oğul İlmihali] (Kıyamette bana en yakın olan, en çok salevat getirendir.) [Tirmizi] (Her gün yüz defa salevat getiren, münafıklıktan ve Cehennem ateşinden uzaklaşır ve kıyamette şehitlerle beraber olur.) [Taberani] (Bir kimse, bana salevat getirdiği sürece, melekler de, onun için istiğfar eder. Artık isteyen az, isteyen çok salevat getirsin.) [İ. Ahmed] (Cebrail gelip, şu müjdeyi verdi: Ya Resulallah! Rabbin, "Sana bir defa salevat okuyana, ben on salât okurum. On defa rahmette bulunur, on günahını affeder, on derece yükseltirim. Sana bir defa selam veren herkesin selamına da, ben on defa selamla karşılık veririm. Bu sana ikram olarak yetmez mi, razı olmaz mısın?" dedi. Ben de, razı olurum dedim.) [Nesai] > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İki mezhebi birden taklit
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Mukimken, iki namazı cem etmek gerektiği zaman, Maliki mezhebini taklit eden kimse, Hanbeli'ye göre, nasıl niyet eder? CEVAP: Her iki mezhebe uyduğuna niyet eder. Mesela, öğleyle ikindiyi, öğle vaktinde cem ederken, öğleyi kılarken (Öğleyi, ikindiyle öğle vaktinde cem etmeye, Hanbeli ve Maliki mezhebine uymaya) diye niyet edilir. İkindiyi kılarken de, (İkindiyi, öğleyle, öğle vaktinde cem etmeye, Hanbeli ve Maliki mezhebine uymaya) diye niyet edilir. İkindi vaktinde öğleyi kılarken, (Öğleyi, ikindiyle ikindi vaktinde cem etmeye, Hanbeli ve Maliki mezhebine uymaya) diye niyet edilir. İkindiyi, ikindi vaktinde kılarken de, (İkindiyi, öğleyle ikindi vaktinde cem etmeye, Hanbeli ve Maliki mezhebine uymaya) diye niyet edilir. Akşamla yatsı cem edilirken de, aynı şekilde akşam ve yatsı denilerek niyet edilir. HANBELİ'Yİ TAKLİT Sual: Mukimken, bir ihtiyaç sebebiyle iki namazı cem etmek, sadece Hanbeli mezhebinde vardır. Hanbeli'de dolgu dişi olanın guslü sahih olmuyor. Bu durumda, Maliki'yi, diş dolgusu sebebiyle taklit eden, Hanbeli mezhebine göre iki namazı cem edebilir mi? CEVAP: Başka çare olmadığı için, Hanbeli'yi de taklit etmekte mahzur yoktur, yani telfik olmaz. MİSVAK YOKSA Sual: Abdest alırken, misvak yoksa ne yapmak gerekir? CEVAP: Dişleri, yemekten sonra ve abdest alırken temizlemek sünnettir. Bu sünneti, misvakla yapmak ayrıca müstehabdır. Misvak bulunmazsa, fırçayla, fırça da bulunmazsa parmaklarla temizlemelidir. Sağ elin başparmağı, sağ yandaki dişler üzerine; ikinci küçük parmağı, yani işaret parmağı da, sol dişler üzerine üç defa sürerek temizlenir. (Halebi) HAYZLININ KUR'AN ÖĞRETMESİ Sual: Hayzlı kadın, Kur'an öğretirken, âyete dokunabilir mi ve okuyabilir mi? CEVAP: Hayzlı kadın, âyet-i kerimelere eliyle dokunamaz ve okuyamaz. Sadece öğrenciye doğru okuması için, âyet-i kerimelerdeki, yanlış okunan kelimeleri, öyle değil, şöyle diyerek, bir kelime okuyabilir. Mesela; zâlike, ülâike, müflihun gibi. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Dünyada en faydalı ilaç, maddi ve manevi bakımdan eşi bulunmayan tek ilaç, Kur'an-ı kerimdir. Bilinen bilinmeyen, görünen görünmeyen, maddi manevi her hastalığın, her derdin devası, şifası Kur'an-ı kerimdir. Kur'an-ı kerimin her bir harfi, yüz bin derde, yüz bin şifadır. Müslümana niye bela geliyor? Bunun çeşitli cevabı var. İkisi şöyle: 1- Günahkâr Müslümanların günahlarına karşılık olarak bela verir. Bir Müslümana ne kadar çok bela geliyorsa, ne kadar çok sıkıntı geliyorsa, bu demektir ki, ahirette ona dokunulmayacak, ona hesap sorulmayacak. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Ümmetimin cezası dünyada verilir.) 2- Enbiyaya, evliyaya da çok bela gelir. Bunlara niye gelir? Allahü teâlâ bunlara bir derece, bir makam vereceği zaman bela verir. Mesela, Yusuf aleyhisselam kuyuya atılmasaydı, o yüksek dereceye ulaşamazdı. Onun için Allahü teâlânın gönderdiklerine razı olmak lazım. Çok insanın Allah demesi, Allahü teâlâ için değildir. Onlar kafasındaki şeye Allah diyor. Hayallerindeki tanrı adına ahkâm kesiyorlar. Allah'ın değil, kendi isteklerinin peşindeler. Allahü teâlâ, Habibini tanımadan kendisine yapılan ameli de, imanı da kabul etmez. Allahü teâlâ, Habibimi geçerek, arada o olmadan bana gelmeyin, onsuz olan hiçbir şeyi kabul etmem buyuruyor. Allahü teâlâ kendisine kavuşturacak her kapıyı kapatmış, tek kapıyı açık bırakmıştır. Bu tek kapı, Peygamber efendimizin mübarek kalbidir. Peygamberler dâhil herkes bu kapıdan geçmedikçe Allahü teâlânın rızasına kavuşamaz. Evliyanın zahiri [dış görünüşü] cahilin zehiridir. Cahil, bâtından haberi olmadığı için zahire bakar. Evliyaya, akılla, gözle kulakla giden helak olur. Müşrikler de böyle yapmışlardı. Ebu Cehil, Muhammed aleyhisselama Abdullah'ın yetimi gözüyle baktı. Ebu Bekr-i Sıddîk, âlemlerin Rabbinin Habibi gözüyle baktı. Ona her şeyini feda etti, her sözüne, (O söylüyorsa doğrudur) diyerek tam inandı, sıddîk oldu. Peygamberlerden sonra insanların en üstünü oldu. Onun için birisi Ebu Cehil oldu, diğeri Ebu Bekr-i Sıddîk oldu. Bu, nasip meselesidir. Mıknatıs molozu çekmez, içinde cevher olanı çeker. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları, mıknatıs gibidir. Kalbinde cevher olanı çeker. Kalbinde saman çöpü olanı çekmez. Büyükleri de, molozlar sevmez. İçinde cevher olanlar sever. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Evvabin namazı nedir, nasıl kılınır? CEVAP: Akşam namazından sonra kılınan nafile namaza, (Evvabin namazı) denir, bu namazı kılmak müstehabdır. Altı rekât olarak kılınır. Hepsi bir selamla veya iki rekâtta birer selamla kılınabilir. Her iki şekilde de, ilk iki rekâtları, akşam namazının sünneti yerine sayılır. Bu namazı, sünnetten sonra, ayrıca kılmak da olur. İki hadis-i şerif meali: (Akşam namazından sonra, altı rekât kılanın günahları, denizköpüğü kadar da olsa, affolur.) [Taberani] (Akşam namazından sonra, arada kötü bir şey konuşmadan, altı rekât nafile namaz kılmak, on senelik ibadete denk olur.) [Tirmizi] Evvabin namazı kılarken, kazaya niyet edilirse, hem bu büyük sevablara kavuşulmuş, hem de kaza borcu ödenmiş olur. Kaza borcu olan, kazaya niyet etmeden, nafile olan evvabin namazını kılarsa, bu sevablara kavuşamaz; çünkü Hazret-i Ali'nin naklettiği bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Farz namaz borcu olan kimsenin, nafile namaz kılması, doğurmak üzere olan hamile kadına benzer. Doğumu yaklaşmışken, çocuğu düşürür. Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez. Kaza borcu olan kimse de, böyle olup, farz namazlarını ödemedikçe, Allahü teâlâ, onun nafile namazlarını kabul etmez.) [Fütuh-ul-gayb m.48] MALİKİ'DE SECDE-İ SEHV Sual: Maliki'de, namazdan çıkmak için, selam vermek farz olduğuna göre, secde-i sehv yapmak gerekince, selam vermeden mi, secde-i sehv yapmak gerekiyor? CEVAP: Secde-i sehv yaparken, selamdaki niyetimiz namazdan çıkmak olmadığı için, bir veya iki tarafa selam vererek, secde-i sehv yapmanın mahzuru olmaz. CÜNÜPKEN GİYİLEN ELBİSE Sual: Cünüp veya hayzlıyken giyilen elbiseyle, namaz kılmakta bir mahzur var mıdır? CEVAP: Hayır, hiçbir mahzur yoktur. İPEK ELBİSEYLE NAMAZ Sual: İpek elbiseyle namaz kılmak caiz midir? CEVAP: Erkekler için, ipek elbiseyle namaz kılmak tahrimen mekruhtur; ancak başka elbise yoksa ipek elbiseyle namaz kılmak lazım olur. (Redd-ül-muhtar) > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
30.06.2008
.Halı üstünde namaz
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Halı üzerinde namaz kılmak, mekruh mudur? CEVAP: Hayır. Secdenin toprak üzerine yapılması evlâdır. Ancak, soğuktan ve sıcaktan korunmak yahut elbiseyi tozdan korumak maksadıyla, herhangi bir sergi serilmesinde mahzur yoktur. Sırf toprağa secde etmemek için, sergi sermek mekruh olur. İslâm âlimlerinin çoğuna göre, halı, pösteki gibi bir şey üzerine secde etmekte mahzur yoktur. İmam-ı Malik hazretlerine göre, halı, pösteki gibi yer cinsinden olmayan bir şey üzerine secde edilmesi mekruhtur. İmam-ı a'zam ve diğer imamlara göre mekruh değildir. Hanefi olup, Maliki'yi taklit eden için de, mekruh olmaz. Keten, kenevir ve pamuk gibi yer cinsinden olan sergiler üzerinde, namaz kılmakta mahzur yoktur. HAŞERENİN KAN EMMESİ Sual: Sülük, tahtakurusu, sivrisinek gibi haşereler kan emse, abdest bozulur mu? CEVAP: Sülüğün emdiği kan, etrafa yayılırsa abdesti bozar. Diğerleri bozmaz. YOLDA RASTLANAN SU Sual: Yolda rastlanan ve temiz olduğu zannedilen suyla abdest alınır mı? CEVAP: Evet, bu suyla abdest alınır. Su az olup, içine necaset karıştığı iyi bilinmedikçe bununla da, abdest alınır. Yani, temiz kabul edilir. İbadetler, fazla zan edilmekle, temiz ve doğru olur; fakat itikat çok zanla doğru olamaz. İyi bilinmekle doğru olur. SOĞAN DOĞRARKEN Sual: Soğan doğrarken gözden çıkan yaş, abdesti bozar mı? CEVAP: Hayır, bozmaz. GAZ VE BENZİN Sual: Abdest suyunun içine, gazyağı veya benzin damlasa, suyun üç vasfından, renk, koku ve tadından biri değiştiğine göre, bu suyla abdest almak caiz midir? CEVAP: Caizdir. Gazyağı ve benzin necis değildir. Necaset karışıp da üç vasıftan birisi değişirse, bu suyla abdest alınmaz. (Cevhere) SU BULAMAMAK Sual: Sabah uyandığımda, suların gece yarısı kesilmiş olduğunu görsem, dışarısı da karanlık ve soğuksa, teyemmüm edebilir miyim? CEVAP: Hayır. Önceden böyle durumlar için tedbir alınmalıdır. Şehirde su bulamamak, özür olmaz. Komşudan da olsa, bir kova su alınabilir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: 4 Temmuzda başlayacak olan üç ayların fazileti nedir? CEVAP: Üç ayın faziletini, ayrı ayrı bildirelim: RECEB AYI: Dört kıymetli aydan biridir. Bir âyet-i kerime meali: (Allah'ın, gökleri ve yeri yarattığı günden beri, ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü, haram [hürmetli] olan aylardır) [Tevbe 36] Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Haram aylar, Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir.) [İbni Cerir] (Cennette öyle köşkler vardır ki, ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi] (Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye] (Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Recebin hepsini tutmuş gibi sevab verilir.) [Miftah-ül-cenne] (Allahü teâlâ Receb ayında hasenatı kat kat eder. Bu ayda bir gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün tutana Cennetin 8 kapısı açılır. 10 gün tutana, Allahü teâlâ istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, "Geçmiş günahların af oldu" der. Receb ayında Allahü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi. O da, Receb ayını oruçlu geçirip oradakilere oruç tutmalarını emretti.) [Taberani] (Recebde, takva üzere bir gün oruç tutana, oruç tutulan günler dile gelip, "Ya Rabbi onu mağfiret et" derler.) [Ebu Muhammed] ŞABAN AYI: Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçluyken arz edilmesini isterim.) [Nesai] (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) [Tirmizi] (Şaban ayında üç gün oruç tutana, Hak teâlâ, Cennette bir yer hazırlar.) [Ey oğul ilmihali] Âişe validemiz buyuruyor ki: (Resulullahın, hiçbir ayda, Şaban ayından daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Bazen Şaban ayının tamamını oruçla geçirirdi.) [Buhari] RAMAZAN AYI: Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir Gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai] > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Regaib kandili ne zamandır, önemi nedir? CEVAP: Bu gece, Regaib gecesidir. Recebin ilk cuma gecesine Regaib gecesi denir. Her cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bugün oruç tutup, gecesini de ihya etmek çok sevabdır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Receb ayında Allah'a çok istiğfar edin; çünkü Allahü teâlânın, receb ayının her vaktinde Cehennemden azat ettiği kulları vardır. Ayrıca Cennette öyle köşkler vardır ki, ancak receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi] (Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, şaban ayının 15. gecesi, cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı gecesi.) [İ. Asakir] Receb ayında edilen dua kabul edilir, hatalar affedilir. Günah işleyenin cezası da kat kat olur. Hazret-i Hüseyin anlatır: Kâbe'yi tavaf ederken yanık sesle dua eden birini babam çağırdı. Güzel yüzlü temiz bir gençti. Ancak sağ tarafı felç olmuş, hareketsizdi. Ona dedim ki: - Sen kimsin, vaziyetin ne böyle? - Menâzil bin Lâhık... Ben çalgı çalmakla, şarkı söylemekle her yere ün salmış, Arabistan'ın artisti denilen ünlü bir kimseydim. Recep ve şaban aylarında bile bu günahlara devam ederdim. Salih olan babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana, (Allahü teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikâyet ediyorlar) dedi. Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalble, (Bu aylarda oruç tutar, geceleri ibadet ederim. Beytullaha gidip şerrinden korunmak için Allahü teâlâdan yardım dilerim) dedi. Bir hafta oruç tutup Kâbe'ye giderek, (Ey Rabbim, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları reddetmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et) diye dua etti. Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu. - Baban bu hâline ne dedi? - Babamdan af ve özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deveyle Beytullaha gelirken, devenin ürkmesiyle babam düşüp öldü. Şimdi çaresiz kaldım. Hazret-i Hüseyin dedi ki: Babam gence dua etti. Receb ayında yaptığı dua bereketiyle Allahü teâlâ ona şifa ihsan etti. (Gunye) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Huşuyla namaz kılmak için, ne yapmalıdır? CEVAP: Namazda manasını biliyorsak, okuduğumuzu düşünmek iyi olur. Kendini Rabbinin huzurunda düşünmek ve o huzurda nasıl olması gerekiyorsa, öyle bulunmak çok iyidir. Kendinin son namazı olduğunu, son amelinin bu olduğunu yahut kendini sırat üzerinde düşünüp kendini toparlamak, kibriya, azamet ve celâli huzurunda, kendini kartal pençesindeki serçe veya efendisinden kaçmış, yakalanıp tekrar efendisinin huzuruna götürülmüş köle gibi bilmek yahut her an nimetler içinde bulunduğu, her an kendisine muhtaç olduğu hakiki nimet sahibinin huzurunda nasıl durulursa, öyle durmak, hiç olmazsa general karşısına çıkan bir er gibi bulunmak, namazda kalbi toparlamaya yardım eder. Dünyaya önem vermemek, işlerini mesele ve düşünce vesilesi yapmamak, geldiği gibi gider, ne olduysa öyle olur gibi, dünya hakkında hoşgörülü olup, namazda hep Rabbiyle olmak mühimdir gibi düşünceye sahip olmak faydalı olur. TAKUNYAYI YIKAMAK GEREKMEZ Sual: Takunyadaki abdest suyu, müstamel [kullanılmış] su hükmünde midir? Yani bir başkası, takunyayı yıkamadan onunla abdest alabilir mi? CEVAP: Takunyadaki abdest suyu, müstamel değildir. Yıkamak gerekmez. HAYZ MI, AKINTI MI? Sual: Hayzı kesilince, bunun hayz mı, yoksa sarı akıntı mı olduğunu bilemeyen, hayz sanarak namaz kılmasa veya hayz olduğu halde akıntı sanarak, namaz kılsa, günah olur mu? CEVAP: Kasıtlı olmadığı için, günah olmaz. HAMİLEDEN GELEN KAN Sual: Hamileden gelen kan, hayz mıdır? CEVAP: Hanefi mezhebinde istihaza, yani özürdür. Namazını kılar, orucunu tutar. Maliki'deyse, hamileden gelen kanla, doğumdan önce gelen kan, hayzdır. Maliki'yi taklit eden kadın, bu kanlı günlerde, orucunu tutar; fakat namaz kılmaz. Namazını daha sonra kaza eder. SİGARANIN BIRAKTIĞI TABAKA Sual: Sigaranın, dişlerde bıraktığı katran, gusle mâni midir? CEVAP: Sigaranın, diş diplerinde meydana getirdiği katran, sıvı yağlara dâhildir. Gusle mâni değildir. Yıkanınca boyası kalırsa, kına gibidir, yine gusle mâni değildir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İhtiyaç halinde, diğer üç mezhepten birisini taklit etmek caiz midir? CEVAP: Elbette caizdir, hatta bazen gerekebilir. Fıkıh kitaplarında bildiriliyor ki: Kendi mezhebine göre yapılamayan veya güçlükle yapılan bir işin, başka bir mezhepte yapılması kolaysa, o mezhebin şartlarına uyarak, bu işi o mezhebe göre yapmak caizdir. (Redd-ül-muhtar, Mizan, Hadika, Berika) Abdest ve gusülde, başka mezhebi taklit etmek için, o mezhebin şartlarına da, mümkün olduğu kadar uymak lazımdır. O konudaki şartlarına sebepsiz uymazsa, taklit caiz olmaz. Kendi mezhebine uymayan işi yaptıktan sonra bile, taklit yapmak caiz olur. İmam-ı Ebu Yusuf'a, Cumayı kıldıktan sonra, guslettiği kuyuda fare ölüsü görüldüğünü bildirdiler, yani abdest aldığı suyun necis olduğunu söylediler. O da, (Şafii kardeşlerimize göre, guslümüz sahihtir) buyurdu. (Hadika) [Müctehid, müctehidi taklit edemez; ama İmam-ı Ebu Yusuf, o an için, öyle ictihad etmiştir.] Zaruret olsa da, olmasa da, harac [zorluk, sıkıntı] olduğu zaman, diğer üç mezhepten biri taklit edilir. (Redd-ül-muhtar) Bir Hanefi'nin kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi, yapabilmesi için Şafii'yi taklitte bir beis yoktur. (Bahr-ür-raık, Nehrül-faik) Şafii âlimleri, kendi mezheplerinde yapılması güç şeylerin Hanefi'ye göre yapılmasına fetva vermişlerdir. (Mektubat-ı Rabbani) Zaruret olmasa da, bir ibadeti yapmakta güçlük olunca, bunu yapmak için, başka mezhebi taklit caizdir. (Mizan, F. Hayriye, F. Hadisiye, Mafüvat) Tâbi olduğu mezhebe uyarak, bir işi yaparken, harac hâsıl olursa, bu iş, diğer üç mezhepten, harac bulunmayan birini taklit ederek yapılır. (İbni Emir Hac) İkinci mezhebe göre de özrü olanın, üçüncü mezhebi taklidi caizdir. (İ. Hümam) İhtiyaç halinde, bir işi, bir mezhebe, başka işi, başka mezhebe göre yapmak caizdir. Ancak, o işi, o mezhebin o konudaki bütün şartlarına uyarak yapmak gerekir. (Redd-ül-muhtar) Başka bir mezhebi taklit etmek, mezhepten çıkmak veya mezhep değiştirmek demek değildir. İhtiyaç halinde, o mezhebin o konudaki şartlarına uyularak amel edilir. (S. Ebediyye) > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Arayan belasını da, Mevlasını da bulur) sözündeki aramak nedir? CEVAP: Aramak, ihlâsla istemek, buna kavuşmak için azimle çalışmak demektir. Bir şeyi iyi yapmak, onu çok ve devamlı yapmakla mümkündür. İnsan zamanla, o işin ustası olur. Allah yolunda azimle çalışan da, Allahü teâlânın rızasına kavuşur. İnsan sevdiğini çok anar. Çok anınca ikisi arasında bilmediğimiz bir şekilde muhabbet hâsıl olur. Onun için neyi aradığımıza, neyi çok andığımıza dikkat etmelidir. Delikanlının biri, ilk görüşte bir kıza âşık olmuş, kızın haberi yok. Kızın evini öğrenir, gider babasına, kızıyla evlenmek istediğini söyler. Bunu ne kız tanır, ne annesi tanır ne de babası. Dolayısıyla adam kovar bunu. Delikanlı da o bölgede olan evliya bir zata gider, durumu anlatır: - Ben o kıza ilk görüşte âşık oldum, gittim istedim, beni kovdular. Ne olur bu işe bir çare bulun, beni o kızla evlendirin. - Dediklerimi yaparsan, bu çok kolay... - Efendim ne isterseniz yaparım, yeter ki o kızla evleneyim. - Kızın adı ne? - Leyla. Bunun üzerine, o mübarek zat, genci bir odaya kapatır. Ona der ki: - Burada, Leyla, Leyla diye bağır. Namaz, abdest, yemek haricinde bu odadan çıkma ve devamlı Leyla, Leyla diye bağır; sevgi ve talebinde samimiysen merak etme, Leyla'ya kavuşursun. Âşık genç, inanamaz; ama başka çare olmadığı için bağırmaya devam eder. Üçüncü gün, genç bir kız dergâha gelir. Hoca efendiyle görüşmek istediğini söyler ve der ki: - Efendim, üç gün önce bize bir genç geldi, beni çok sevmiş, evlenmek istiyordu. Bunu hiç tanımıyorduk, ben de dâhil olmak üzere ailece onu kovduk gitti. Sonra ne olduysa yavaş yavaş o gence kalbim meyletmeye başladı, derken ben de ona âşık oldum. Ben de şimdi onunla evlenmek istiyorum; ama kimdir, nerdedir, hiç tanımıyoruz. Onu bulmanız için, yardım etmeniz için geldim. Bunun üzerine mübarek zat, gencin bulunduğu odanın kapısını açar, (Al sana Leyla!) der. Delikanlı, bakar ki, gerçekten Leyla gelmiş. Demek ki, başka şey isteseydim ona da kavuşacaktım diyerek, Leyla'dan vazgeçip, hocanın talebesi, Allahü teâlânın da sevgili kulu olur. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kur'an-ı kerimde, kâfirlerin Cehennemde, müminlerin Cennette ebedi kalacağı bildiriliyor. Böyle olunca, Allahü teâlâdan başka şeyler için de ebedilik sıfatı kullanılmış olmaz mı? CEVAP: Bunların var olmaları, varlıkta durmaları, kendilerinden olmadığı gibi, ebedi olmaları da, kendilerinden değildir. Bunları ebedi yapan Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, "Ol!" derse var olur, "Yok ol!" derse yok olur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Mahlûkların yok olacaklarına inanmak, yoktan var edildiklerine inanmak gibi imanın şartıdır. (Arş, Kürsi, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem ve Ruh denilen mahlûklar yok olmayacak, sonsuz var olacaklardır) ifadesi, bunlar yok olamaz demek değildir. Allahü teâlâ, var etmiş olduğu şeylerden, dilediklerini tekrar yok edecek, dilediklerini de, yalnız kendi bileceği fayda ve sebeplerden dolayı, hiç yok etmeyecek, bunlar ebedi, yani sonsuz var olacaklardır demektir. Allahü teâlâ, dilediğini yapar ve istediğini emreder. Demek ki, âlem yani her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve kudretiyle vardır. Var olmaları için ve varlıkta kalmaları için, Allahü teâlâya muhtaçtır; çünkü baki olmak demek, varlığın her an devam etmesi demektir. Başka bir şey olmak demek değildir. Hem var olmak, hem de varlıkta kalabilmek, Allahü teâlânın iradesi, dilemesiyle olur. (3/57) VÜCUDA GETİRMEK Sual: İnsanlar için, vücuda getirmek ifadesini kullanmak caiz midir? CEVAP: İnsanlar için, yoktan var etmek, yaratmak anlamında kullanmak caiz olmaz. Yalnız Allahü teâlâ için kullanılır. Mesela, bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Allahü teâlâ, insanları yarattı. Beni insanların en iyi kısmından vücuda getirdi.) [Tirmizi] Meydana getirmek, yapmak, oluşturmak anlamında kullanılabilir. İNGİLİZCE'DE YARATMAK KELİMESİ Sual: İngilizce'de yaratmak anlamındaki create kelimesini, insanlar için kullanmak caiz midir? CEVAP: Yaratmak, yoktan var etmek demektir. Türkçe'de bu kelime, insanlar için, başka manada da olsa, kullanılmamalıdır. Bu kelimenin, diğer dillerdeki karşılıkları, mesela, İngilizce'de create kelimesi de, oluşturmak, meydana getirmek, yapmak gibi anlamlarda da, kullanılıyor. İngilizce olarak, bu manada kullanmak, ihtiyaçtan dolayı caiz olur. Mesela, bilgisayarda, (dosya oluşturmak) ifadesi için, (create a file) denebilir. Bir program yazarken, create yazılmazsa, o program çalışmıyorsa, create diye yazmanın mahzuru olmaz. Böyle durumlarda kullanılabilir. Marka, şirket, program ve buna benzer başka bir şeyin isminde creative geçerse, yine bunları söylemek caiz olur. İnsanlar için, yoktan var etmek anlamında kullanılmamalıdır. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kamet okumakla ilgili hadis yok mudur? CEVAP: Elbette vardır. Birkaçı şöyledir: (Namaz için kamet getirildiğinde, sema kapıları açılır ve dualar kabul olunur.) [Taberani] (Şeytan, ezanı duyunca hızlıca kaçar. Sonra tekrar gelir, vesvese verir. Kamette kaçar ve tekrar gelir. Gene vesvese verir.) [Müslim] (12 yıl ezan okuyana Cennet vacib olur. Ezan okuması sebebiyle, her gün kendisine 50 hayır ve kameti sebebiyle de 30 hayır yazılır.) [Hâkim] (Kamet getirildiği zaman, namaza koşarak gelmeyin, yürüyerek gelin ve sükûnete riayet edin, yetiştiğinizi [cemaatle] kılın, yetişemediğinizi tamamlayın.) [Tirmizi] (Müezzin ezan okuduğu zaman şeytan mescidden süratle çıkar, müezzin susunca, geri döner. Kamet okununca, şeytan hızlıca yine mescidden çıkar, susunca tekrar dönüp namazdaki Müslümanla nefsi arasına girer. Böylece o şahıs namazını fazla mı, yoksa noksan mı kıldım diye şaşırır. Böyle yanılmalarda, namazın sonunda sehv secdesi yapın.) [Beyheki] (Ezanla kamet arasındaki duâ kabul edilir.) [Ebu Davud, Tirmizi] (Ey Bilâl, ezanı ağır ve yavaş oku; kamette de acele et.) [Tirmizi] (Kamet okununca, farzdan başka namaz yoktur.) [Müslim] (Farzı cemaatle kılmak için kamet okununca, sünnete başlanmaz.) (Kamet okunurken, farzdan başka namaz yoktur.) "Ya Resulallah, sabahın iki rekât sünneti de mi yok" denince, (Evet, sabahın iki rekâtı da yoktur) buyurdu. [İbni Adiy] (Girişte veya direk arkasında kılma imkânı da yoksa, o zaman sabah namazının sünnetini de kılmayıp cemaate uyar, namazdan sonra da, artık sabah namazının sünneti kılınmaz.) (Sıkışıkken namaz için kamet getirilmiş olsa bile, önce helâya gidin.) [Ebu Davud] (Namaz için kamet okunurken, benim kalktığımı görmedikçe, kalkmayın.) [Müslim] BİLGİSAYARDAN KUR'AN OKUMAK Sual: Bilgisayardan Kur'an-ı kerim okurken, abdestli olmak gerekir mi? CEVAP: Âyetlere hiç dokunulmadıkça, nereden olursa olsun, Kur'an-ı kerim okurken abdestli olmak gerekmez; fakat abdestli okumak iyi olur. KUR'AN OKURKEN KALDIĞIMIZ SAYFA Sual: Kur'an okurken, kaldığımız sayfaya takvim yaprağı koyabilir miyiz? CEVAP: Yazısız, sade kâğıt koymalıdır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kur'anda, (Hac bilinen aylardadır) buyuruluyor. Bilinen aylar hangileridir ve hac bu aylarda olmuyor da, niye 5 güne sıkıştırılıyor? CEVAP: "Hac vakti" ile "hac ayları" farklıdır. Hac ibadeti, hac vaktinde yapılır. Hac vakti, Arefe ve Kurban Bayram günleridir. Hac ayları ise, Şevval ve Zilkade aylarıyla Zilhiccenin ilk on günüdür. Tavaf, vakfe gibi ibadetler, Şevval ve Zilkade aylarında değil, sadece, Arefe ve Kurban Bayramı günleri yapılır. Hac ayları, hacla ilgili diğer fiillerin yapılması gereken aylardır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Hac için, hac aylarında ihrama girmek sünnettir.) [Buhari] Fıkıh kitaplarında da deniyor ki: Hac fiilleri, hac aylarının dışında yapılmaz. Hac için, bu aylardan önce ihrama girmek tahrimen mekruhtur. (Dürr-ül muhtar) İhramı, hac aylarından önce giymek de caizse de, mekruhtur. (S. Ebediyye) Haccın vaciblerinden birisi de, hac ayları içinde olmak şartıyla, Safa ile Merve tepeleri arasında, say etmek yani yedi kere usulüyle yürümektir. (S. Ebediyye) CENAZE İŞLERİ Sual: Cenaze işlerini ücretle yapmak caiz midir? CEVAP: Ölüyü yıkamak, kefenlemek, cenaze namazı kılmak ve gömmek farz-ı kifayedir. Bu farzları, ücretsiz olarak Allah rızası için yapmak lazımdır. Cenazeyi parasız yıkamak çok sevabdır. Ücret istemek de caizdir. Ancak, parasız yıkayan yoksa para istemek caiz olmaz. Cenaze taşımak, kabir kazmak ücreti de böyledir. KEFEN PARASI Sual: Ölünün kefen parasını, başka birisi kendi parasından verse uygun olur mu? CEVAP: Kefenin, ölünün kendi helal malından olması ve önceden yıkanmış olarak hazır bulundurulması iyidir. Kefen, ölünün malından alınır. Borcundan, vasiyetinden ve mirasından önce, kefen parası ayrılır. Kadın zengin olsa da, kefenini kocası verir. KEFENİN PARÇALARI Sual: Ölünün kefeni kaç parça olmalıdır? CEVAP: Erkeğin kefeninin üç parça, kadının kefeninin, beş parça olması sünnettir. Daha fazla olması bid'attır. Kefenin yeni, temiz, kıymetli ve beyaz pamuklu [patiska] olması sünnettir. Erkeğe, ipek kefen haramdır. Tabutunu da, ipekle örtmek haramdır. Kadınlara ipek caizdir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kur'anda, İblise değil, meleklere secde emri verildiği bildiriliyor. Şeytana, böyle bir emir verilmediği halde, neden şeytan cezalandırılıp lanetlendi? CEVAP: Hâşâ, Allahü teâlânın yanlış, lüzumsuz bir şey yapması, haber vermeden, suçsuz bir mahlûkunu cezalandırması yani zulmetmesi, elbette mümkün değildir! İblis, meleklerle beraberdi, onların hocasıydı. Allahü teâlâ, içinde İblis'in de bulunduğu melekler topluluğuna emir verdi. O toplulukta, İblis olmasaydı, verilen emirden sorumlu olmazdı. Âyet-i kerimelerde, (Fakat İblis secde etmedi) buyurulduğuna göre, İblis de secde emri verilenlerdendi. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Meleklere, "Âdem'e secde edin" demiştik. İblis hariç, hepsi secde etmişti. O, cinlerdendi. Rabbinin emrinin dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da, İblis'i ve onun avanelerini mi, dost ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar, sizin düşmanınızdır. [Şeytanın yolundan gidenleri dost edinerek, Cenneti verip, Cehennemi almak] zalimler için, ne kötü bir değiş tokuştur.) [Kehf 50] Şeytanın, secdeyle emrolunduğunu bildiren, iki hadis-i şerif meali şöyledir: (Âdemoğlu, secde âyetini okuyup da, secde edince, şeytan ağlayarak uzaklaşır. Sonra şöyle der: "Yazık bana, Âdemoğlu, secdeyle emrolundu ve secde ettiği için, Cennete kavuştu. Ben de, secdeyle emrolundum; ama isyan ettiğim için Cehenneme müstahak oldum.") [Müslim] (Kibirden sakının. Kibir, şeytanı secde etmemeye sevk etti.) [İ. Asakir] OYUNLA VAKİT GEÇİRMEK Sual: Futbol veya başka oyunları, spor gayesiyle oynamak günah mıdır? CEVAP: Avret yeri açık olursa veya namaza mani olursa, her oyun haram olur. Oyunla vakit geçirmek, tavla, 14 taş ve benzeri oyunlar tahrimen mekruhtur. Bunlar, parayla, malla yapılırsa kumar olur, haram olur. (Redd-ül-muhtar) Demek ki, ne çeşit oyun olursa olsun, çayına bile olsa, parayla oynanınca haram, parasız oynanırsa tahrimen mekruhtur. Başka faydalı işler, mesela spor olarak, yürümek, koşmak, denizde yüzmek, evde çeşitli jimnastik aletleriyle spor yapmak tercih edilebilir. Çeşitli oyunlara bağlanıp, kitap okumaktan mahrum kalanlar, hatta yemek yemeyi bile unutanlar oluyor. Okuldaki derslerine bile çalışamıyorlar. SUDA BOĞULAN KİMSE Sual: Denizde veya gölde boğularak ölen kimsenin cenazesini yıkamak gerekir mi? CEVAP: Evet, üç kere yıkanır veya yıkamak niyetiyle suda üç kere hareket ettirilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir kimsenin öldüğü nasıl anlaşılır? Ölünce, ne yapmak gerekir? CEVAP: Sertleşme, soğuma ve kokma, ölüm alametidir. Soluğun kesilmesi, ağzına tutulan aynanın buğulanmamasıyla; kalbin durduğu, nabızla anlaşılır. Ölüm anlaşılınca, gözlerini kapamak ve çenesini bağlamak sünnettir. Çenesi, geniş bezle başı üstüne bağlanır. Gözlerini kaparken, (Bismillah ve alâ milleti Resulullah. Allahümme yessir aleyhi emrehü ve sehhel aleyhi mâ ba'dehu ve üs'ıd'hü bilikâike, Vec'al mâ harece'yhi hayran mimmâ harece anh) duasını okumak sünnettir. Manası, (Allah'ın adıyla ve Resulullahın dini üzere, yâ Rabbi bunun işini kolaylaştır! Sonunu âsan eyle! Sana kavuşmakla kendisini bahtiyar kıl! Varacağı yeri, çıktığı yerden daha hayırlı eyle) demektir. Soğumadan önce, el parmaklarını, dirseklerini, dizlerini açıp kapayıp, kollarını ve bacaklarını düz bırakmak sünnettir. Böylece, yıkaması ve kefene sarması kolay olur. Soğumadan önce, elbisesi çıkarılıp, geniş, hafif bir çarşafla örtülür. Çarşafın bir ucu başının altına, diğer ucu ayakları altına sokulur. Karnı üzerine, çarşafın üstüne veya altına, bir bıçak, demir gibi bir ağırlık konup, şişmesi önlenir. ÖLÜRKEN TEVBE Sual: Öleceğini anlayan hasta, (Bütün günahlarıma tevbe ettim) dese, tevbesi kabul olur mu? CEVAP: Ölüm alametleri başladığı, hayattan ümit kesildiği zaman bile, Müslümanın tevbesi kabul olur; fakat kâfirin imana gelmesi kabul olmaz. ÖLÜRKEN Sual: Ölmek üzereyken, (Cennet, Cehennem yok) gibi, küfre sebep olan bir şey söyleyen kimse, kâfir olarak mı ölmüş olur? CEVAP: Ölüm halindeyken, küfre sebep olan şey söyleyen Müslüman, mümin kabul edilir; çünkü o anda aklı başında değildir. Müslümana hüsnü zan edilip, ölüm sarhoşluğuyla söylediği kabul edilir. ZEMZEMLE YIKANAN KEFEN Sual: Kefeni zemzemle yıkamak uygun olur mu? CEVAP: Zemzemle yıkanmış kefen, Hanefi'de caiz, Şafii'de haramdır. Hanefi'de, kuruyunca zemzemin hepsi gider. Şafii'deyse, eseri kalıp, meyyitin kanıyla ve iriniyle kirletmeye sebep olur. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Cenaze, nasıl yıkanır? CEVAP: Teneşir etrafında, önce buhur otu yakılıp üç veya beş defa dolaştırılır. Cenaze, örtülü olarak, tütsülenmiş teneşir üzerine, sırtüstü veya kolay olan şekilde yatırılır. Göbekle diz arası örtülü olarak yıkanır; çünkü kadının kadınlar için avret yeri, erkeğin erkekler için olan avret yeri gibidir. Teneşire, kıbleye karşı yatırmak sünnettir. Teneşir, göbeğe kadar yüksek ve az eğik olmalıdır. Su, pek sıcak olmamalı, tuzlu olmalıdır. Serin ve tuzlu su, çürümeyi geciktirir. Ölü, çocuk da olsa, önce abdest aldırılır; fakat ağzına, burnuna su verilmeyip, bezle temizlenir. Önce yüzü yıkanır. Sonra, kolları yıkanıp, başı, kulakları ve ensesi mesh edilir ve ayakları yıkanır. Kâfurlu suyla, bu yoksa yalnız su dökerek, başı ve sakalı, sabunla yıkanır. Sonra sol yanına çevrilip, sağ yanına su dökülür. Su, teneşir tahtasına değen yerlerine kadar akıtılmalı, sonra, sağ yanına yatırılıp, sol tarafına, omuzdan ayağa kadar su dökülür. Sonra oturtulup, karnı hafifçe bastırılır. Bir şey çıkarsa yıkanır, yani su döküp giderilir. Sonra sol yanına yatırıp, sağ yanı tekrar yıkanır, yani omuzdan ayağa kadar su dökülür. Böylece sünnete uygun, yani üç kere yıkanmış olur. İki yanı yıkanırken de, üç defa su dökülür. Hasta, cünüp olarak vefat etmiş olsa da, bir defa yıkanır. Yıkandıktan sonra, abdesti bozan şeyler çıkarsa, tekrar yıkanmaz ve abdest aldırılmaz. Yalnız çıkan şeyler, su dökerek giderilir. Ölüyü yıkarken, niyet etmek sünnettir. Niyetsiz temiz olursa da, farz sakıt olmaz. Yıkama yerine, yıkayıcılardan başkası girmez. Velisi girebilir. Zaruret yoksa kokmaması için morga koymak yerine çabuk gömmeli, yolcu gelecek diye bekletmemelidir. Canlıya eziyet veren şey, ölüye de verir. Bunun için, çok soğuk ve çok sıcak suyla yıkanmaz. Zemzemle yıkamak caiz değildir. Saçları dökülürse, kefeni içine konur; çünkü insanın her parçası muhteremdir, gömülür. Yıkandıktan sonra, teneşir üzerinde bezle kurulanır. Ölünün saçlarını taramak, saç, sakal, bıyık ve tırnaklarını kesmek, Hanefi'de caiz değildir. Ağız, burun ve kulak deliğine, gözlere pamuk koymak caizdir. Su bulunmadığı zaman, teyemmüm yaptırılıp, namazı kılınır. Sonra su bulunursa, yıkanır; fakat namazı tekrar kılınmaz. Ölü yıkayacak kimsenin, önce gusletmesi müstehabdır. Cünübün ve özürlü kadının yıkaması mekruhtur. Cenaze yıkanmış su, müstamel su olur. Necis olur. Bunun için, yıkayanların üstüne sıçramaması, peştamal sarınmaları gerekir. Cenaze, yıkandıktan sonra temiz olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Kur'an-ı kerimi okurken, Peygamber efendimizin ismi geçince, hemen o mübarek ismi sevgiyle, saygıyla öpmeli. Çok nimete kavuşulur. Musa aleyhisselam zamanında hiç kimsenin sevmediği, günahkâr bir kimse vardı. Bu öldü. Bu da adam mı diye çöplüğe attılar. Allahü teâlâ Musa aleyhisselama emretti, benim, falanca çöplükte bir evliya kulum var, onu oradan çıkar, temizle, namazını kıl ve defnet. Musa aleyhisselam adamı çöplükten çıkardı, güzelce yıkadı, kefenledi, namazını kıldı, bu arada ahali şaşırdı, Allah'ın Resulü bunların çöpe attığı adamı temizliyor, kefenliyor, namazını kılıyor. Definden sonra Musa aleyhisselam adamın evine geldi; - Ey hatun, bu adam ne yaptı, hangi hayırlı ameli yaptı? Kadın dedi ki: - Ya Resulallah, bunu hiç kimse sevmezdi, herkes kendinden kaçardı, iyi bir ameli de yoktu. - İyi düşün, bunun hayırlı bir ameli, iyi bir işi var. Kadın yine; - Hiç bir iyiliği yoktu, hep günah işlerdi dedi. Üçüncü defa sordu: - Bunun mutlaka bir şeyi var ki, Allahü teâlâ bana bunu defnetmemi söyledi. Kadın dedi ki: - Bir gün Tevrat okuyordu, okurken Muhammed (aleyhisselam) diye bir isim geçti. Bu ne güzel isim dedi, tekrar okudu, yine bu ne güzel isim dedi. Sonra, ya Rabbi, ismi böyle güzel olanın kim bilir kendisi ne kadar güzeldir, ben ona âşık oldum dedi ve ismini öptü. Musa aleyhisselam da, tamam, anlaşıldı buyurdu. Böyle bir Peygambere ümmet olmak, en büyük nimettir. Bir kimse inanarak Muhammed aleyhisselamı bir defa görse, gözleri görmüyorsa bir kere sesini işitse, bütün ilimler [fen ve din bilgileri ve bütün yükseklikler] ona verilir. Bu, boyaya batırılan kumaşın boyayı emmesi gibidir. Bütün üstünlükler ve ilimler, böyle ona geçer. Bu yüzden Eshab-ı kiramın hepsi müctehiddi, onların derecesine hiç kimse ulaşamaz, bu üstünlük onlara mahsustur. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kendine güvenmek uygun mudur?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kişisel gelişimle ilgili yazılarda, kitaplarda, (Kendinize güvenin) deniyor. Kendine güvenmek, uygun mu? CEVAP: Müslüman, nefsine [kendine] değil, Allahü teâlâya güvenmelidir. Yani her konuda, elinden geldiği kadar çalışmalı, sebeplere yapışmalı; fakat sebeplerin tesirini Allahü teâlâdan beklemelidir. Tevekkül de, bu demektir. Bir hadis-i şerif meali: (Allahü teâlâ, yalnız Rabbine güvenenin her dilediğini verir ve bütün insanları buna yardımcı yapar.) [F. Bilgiler] Ebu Muhammed Abdullah Raşi, buyuruyor ki: Allahü teâlâ ile insan arasında olan en büyük perde, kendine veya kendisi gibi aciz olan bir kula güvenmesidir. (Mektubat-ı Masumiyye) İslamiyet, tevekkülü emreder, tembelliği men eder. Bir hadis-i şerif meali: (Deveni bağla ve sonra Allahü teâlâya tevekkül et!) [İbni Asakir] Bu hadis-i şerif, hem tevekkül etmek, hem de çalışmak lazım olduğunu açıkça bildiriyor. Tevekkül, Allah'tan yardım bekleyerek, güçlükleri yenmek demektir. Bir âyet-i kerime meali: (Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!) [Âl-i İmran 159] Bu âyet-i kerime, tevekkülle beraber, yalnız çalışmak değil, çalışmanın üstünde olan, azmin de gerekli olduğunu gösteriyor. Demek ki, her Müslüman çalışacak, azmedecek, sonra da, Allahü teâlâya güvenecektir. Tevekküle inanmayanlar, tevekkülden alınan kuvvet ve cesaretin yerini boş bırakmamak için, "kendine güvenmek" ifadesiyle, bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyorlar. Bu da gösteriyor ki, tevekkül edilecek, güvenilecek bir yer lazımdır. O da, sadece Allahü teâlâdır. Bir âyet-i kerime meali: (De ki: Allah dilemedikçe, kendime hiçbir fayda ve zarar getirmeye, kâdir değilim.) [Araf 188] Bu âyet-i kerime ve daha nice benzerleri varken, tevekkülü kaldırarak, kendine güvenmek diye bir şey aramak yanlıştır. Kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Bundan başka egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar. Tevekkülde, başkasının yardımına güvenmeyip, yalnız Allah'a sığınarak çalışmak inancı bulunduğundan, kendine güvenmekten beklenilen kuvvetten kat kat fazla kuvvet hâsıl olmaktadır. Kendine güvenen, kimsesizdir. Tevekkül eden Müslümanın, kendi çalışmasından başka, Allah'ı vardır. Bu tükenmez kaynaktan kuvvet almaktadır. Tevekkül eden Müslüman, hem bütün kuvvetiyle çalışmakta; hem de, kazancını kendinden bilmek gibi egoistliğe düşmemektedir. (F. Bilgiler) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İblis, meleklerin hocasıydı
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İblis, lanetlenmeden önce meleklerin hocası mıydı? CEVAP: Evet, meleklerin hocası ve reisiydi. İslam âlimleri buyuruyor ki: Allahü teâlânın emriyle, bütün melekler Âdem aleyhisselama doğru secde etti. Meleklerin hocası olan İblis, emri dinlemedi, secde etmedi. İmam-ı Salebi hazretlerinin, İbni Abbas hazretlerinden rivayet ettiğine göre; İblis, meleklerle beraberdi. Ateşten yaratılan cinler taifesindendi. Meleklerse, nurdan yaratıldı. İblis'in önceki adı Azazil'di. Cennetin bekçilerindendi. Dünya seması meleklerinin reisiydi. Dünya semasının ve yerin sultanıydı. Meleklerden ilimde üstündü. Gökle yeryüzü arasını idare ediyordu, bunun için kendini büyük gördü. Bu hâli onu Allah'a isyana sürükledi. Allahü teâlâ da onu, rahmetinden uzaklaştırdı. (Cami'ul Ahkâm) İbni Abbas hazretleri buyuruyor ki: (İblis, Cennet bekçilerindendi, dünya semasının işlerini idare ediyordu.) [Beyheki] Said bin Müseyyib buyuruyor ki: (İblis, Meleklerin reisi, hocasıydı.) [İbni Cerir, İ. Süyuti] MELEKLER GÜNAH İŞLEMEZ Sual: Bir tefsirde, Hârut ve Mârut isimli iki meleğin, günah işlediği yazılı. Başka bir kitaptaysa, meleklerin günah işlemediği yazılı. Hangisi doğrudur? CEVAP: Kur'an-ı kerimde iki melek denmesi, cinlerin, meleklerin içinde olmasından dolayıydı. Hârut ile Mârût cin taifesindendi. Melekler günah işlemez. (Tefsir-i Şeyhzâde, T. Kurtubi) İCTİHAD KAPISI KAPALI MI? Sual: İctihad kapısının kapandığı ve dört mezhepten başka bir mezhep kurulamayacağı söyleniyor. İctihad kapısı niye kapanıyor ki? CEVAP: Hicri 4. asırdan sonra, mutlak müctehid yetişmediği için, ictihad yapılmamış ve ictihad kapısı kendiliğinden kapanmıştır. Dört mezhepten başka bir mezhebe ihtiyaç da kalmadığı gibi, hicri dördüncü asırdan sonra müctehide de ihtiyaç kalmadı; çünkü Allahü teâlâ ve Onun Resulü Muhammed aleyhisselam, kıyamete kadar hayat şekillerinde ve fende yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsini kapsayan hükümleri bildirdiler. Müctehitler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladılar. Sonra gelen âlimler de, bu hükümlerin yeni olaylara nasıl uygulanacağını, tefsir ve fıkıh kitaplarında bildirirler. Kıyamete yakın, İsa aleyhisselam gökten inince ve Hazret-i Mehdi çıkınca, ictihad yapacaklardır. (S. Ebediyye) > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Namaz borcu ve kul hakkı olan
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Tam İlmihal'de, (Tevbenin kabul olması için, namaz borcu ve kul hakkı olmamak lazımdır. Bir namaz borcu olan, bunu kaza etmedikçe, tevbesi kabul olmaz) deniyor. Mesela içkiye tevbe eden kimse, namaz borcu veya kul hakkını ödemedikçe, tevbesi kabul olmaz mı? CEVAP: Tevbesi kabul olmaz demek, mesela namaz borcu olan bir kimse, (Yâ Rabbi, kılmadığım namazlar için tevbe ettim, bunları affet) derse, kaza etmedikçe affedilmez, yani bu tevbesi kabul olmaz demektir. Bunun gibi, üzerinde kul hakkı olan bir kimse, (Yâ Rabbi, kul haklarımı affet) derse, hak sahiplerinin hakkını ödemedikçe, helalleşmedikçe, kul hakları affedilmez, yani bu tevbesi kabul olmaz. Burada affedilmez, demek (Hiç affa uğramaz, doğruca Cehenneme gider) demek de değildir. Ahirette de, helalleşme olacaktır. Hak sahibi, ahirette hakkını helal ederse, mesele kalmaz. Helal etmezse, hakkı kadar sevablar alınıp, hak sahibine verilir. Böylece, kul borcu olanın, sevabları azalmış olur. Sevabları yoksa hak sahibinin günahlarını yüklenmek zorunda kalır. Namaz borcu olan da, affa veya şefaate kavuşarak Cennete gider. Affa veya şefaate kavuşmazsa, kabirde, mahşerde çektiği sıkıntılar günahlarına kefaret olur. VAKİT ÇIKINCA KILINAN NAMAZ Sual: Vaktinin çıktığını bilmeden, mesela, (Öğle namazını kılmaya) diye niyet edilse, kıldığı namaz sahih olur mu? CEVAP: Eğer, (Bugünkü öğle namazına) diye niyet ettiyse, o günkü öğle namazını kaza etmiş olur. Öğlenin vakti içinde olduğunu bilerek, (vaktin farzı) diyerek, başladığı namazı kılarken, vakit çıksa ve çıktığını bilmese, kıldığı namaz sahih olmaz. Vaktin çıktığını bilse, namazı sahih olur. Niyet ederken, (Bugünkü öğle namazının farzı) deseydi, vakit çıksa da, namaz sahih olup, kaza etmiş olurdu. Vakti girmeden kılınan farz, nafile olur. Vakti çıktıktan sonra kılınmışsa, kaza olur. Bunun gibi, öğle vakti çıktı sanarak, (Bugünkü öğleyi kaza etmeye) diye niyet edince, sonra vakit çıkmadığı anlaşılmışsa, öğleyi eda etmiş olur. KADINA İMAM OLMAK Sual: İmamın, kadınlara imam olmaya da niyet etmesi gerekiyormuş. Uzun zamandır, hanımımla beraber, cemaatle namaz kılıyoruz; fakat kadınlara da imam olmak için niyet gerektiğini bilmiyordum. Şimdi hanımın namazları sahih olmadı mı? CEVAP: Sahih oldu. Hanımın size uyduğunu bildiğinize göre, kadınlara da imam olmaya niyet etmiş sayılırsınız. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Resulullahın ve evliyanın kabirlerini ziyaret ederken kabrin neresinde durmalı? Kıbleye mi, kabre mi dönmeli, oturmalı mı, ayakta mı durmalı? CEVAP: Bu konuda din kitaplarımızdaki bilgiler şöyledir: İmam-ı a'zam hazretleri buyuruyor ki: Abdullah ibni Ömer hazretlerinin bildirdiğine göre, Kabr-i saadeti ziyaret eden, Kıbleye arkasını, yüzünü kabre döner. Sonra, (Esselamü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh) der. Kabr-i şerife dönmek ve kıbleyi arkaya almak sünnettir. (Müsned) Ziyarette, namazda olduğu gibi, sağ el sol elin üstüne konur. (R. Ebu Bekr Muhammed Kirmani) Resulullah, mübarek kabrinde diridir. Ziyaret edenleri tanır. Hayattayken yanına gelen, mübarek yüzüne karşı dururdu. Kıble, arkasında kalırdı. Kabr-i şerifini ziyaret ederken de, elbet böyle olacaktır. Bir kimse, Mescid-i haramda kıbleye karşı duran hocasının veya babasının yanına gelip bir şey söylese, elbet buna karşı durarak söyler. Kâbe, arkasında kalır. Resulullahın mübarek yüzüne karşı durmak, babaya, hocaya karşı durmaktan elbet daha gereklidir. Dört mezhebin âlimleri, ziyaret ederken Kabr-i şerife dönmek gerektiğini söz birliğiyle bildirdiler. (İmam-ı Sübki-Şifa-üs-sikam) Mescid-i şerife girdiğinde, kıbleyi arkaya almalı, yüzünü Hücre-i saadete karşı dönmelidir. Edep ve saygıyla selam verip, salevat-ı şerife okumalıdır. (İmam-ı Malik) Ziyaret eden, Resulullahın mübarek başı bulunan köşeyi sol tarafına ve kıbleyi sağ tarafına alıp, köşeden iki metre kadar uzakta durmalıdır. Sonra kıble duvarını yavaş yavaş arkaya almalı, tam Kabr-i saadete dönünce, selam vermelidir. (İbni Cemaa-Menasik) Kabir ziyaretinde, kabre karşı durularak kıble arkada bırakılır. Her kabir ziyaretinde böyle yapılır. (Merakıl-felah) Kabir ziyaret ederken, kıbleyi arkada bırakıp, ölünün yüzüne karşı oturup selam vermek müstehabdır. Kabre el, yüz sürülmez, öpülmez. (İhya) Kıbleyi arkada bırakıp, ayak tarafında ayakta durmak efdaldir. (Redd-ül-muhtar) Resulullah, Baki Kabristanını ziyaret eder, mezar yanında ayakta dua ederdi. (M. Nasihat) Ayakta ziyaret etmek, oturarak ziyaretten efdaldir. (İbni Hacer-i Mekki) Kabrin ayakucunda durmak iyidir. Baş tarafında durmak da caizdir. (S. Ebediyye) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ufak olaylardan çok etkileniyorum. Çabuk kızıyor, annemi, babamı ve çevremi üzüyorum. Yanlışlarına tahammül edemiyor, hemen eleştiriyorum. Sonra da pişman oluyorum. Bu kötü huyumu frenleyebilmek için ne yapmam gerekir? CEVAP: İslam âlimleri, öfkenin, sinirlenmenin, kibirden, kendini beğenmekten ileri geldiğini bildiriyor. Tenkit etmek [eleştirmek], genelde, (Ben bunu biliyorum, sen bilmiyorsun, seni uyarıyorum, bu yanlış yoldan dön) demektir. Bu, hiç kimseye söylenmez, hele ana baba gibi büyüklere asla söylenmez. Bilgi, kibirlinin kibrini, tevazu ehlinin tevazuunu artırır. Bilgisiyle kibirlenmek, büyük felakettir. Hadis-i şerifte, (İlim sahibinin felaketi, kendini büyük görmesidir) buyuruldu. O halde, aklı olan kimse, ben daha iyi biliyorum diyerek kendisini felakete atmaz. Kibir kötü huydur, haramdır. Allahü teâlâyı unutmanın alametidir. Çok kimse, bu kötü hastalığa yakalanmıştır. Kibirli olan, salih insan olamaz. Kibir, her iyiliğe engeldir. Kibirli değilim diyen kibirlidir. Yanına başkasının oturmasını istememek, hastalarla birlikte oturmamak, evine lazım olan eşyaları alıp evine getirmemek ve eski elbisesini tekrar giymekten hoşlanmamak, iş başında iş elbisesi giymek istememek kibirdendir. Fakirlerin davetine gitmek istemeyip zenginlerinkini tercih etmek, akrabasının ve çocuklarının ihtiyaçlarını temin etmemek, doğru sözü, haklı tenkitleri kabul etmeyip münakaşa etmek, kusurunu, kabahatini bildirenlere teşekkür etmemek, içeri girince, oradakilerin ayağa kalkmalarının hoşuna gitmesi gibi şeyler de kibir alametidir. Başkasının tenkidinden hoşlanmıyor, onun benden ne farkı var, o da bir insan diyorsa, hakkı onun ağzından duymak zor geliyorsa, bunun da kibirden olduğunu anlamalıdır. Kibir, insanı Allahü teâlânın bütün emirlerine muhalefete sevk eder; çünkü kibirli insan, başka birinden hak ve hakikati duysa da onu kabul etmek istemez, hemen karşı çıkar. Dini konularda bile münazara edilse, inkâra kalkışır. Hatta hakkı, karşıdaki kişinin ağzından duysa, doğru olduğunu bile bile, onu çeşitli yollardan çürütmeye çalışır. Kötülükler, her zaman öfkeden doğar. Bir insanda kibir varsa, bunun alameti öfkesidir. Kibirden, öfke doğar. Bir kimse asık suratlı ve öfkeliyse, iyiye alamet değildir. Öfke, insanın aklını örter. O zaman şeytanın avucuna düşer. Şeytan da onu istediği yere sürükler. Öfkelenmek, insanın dinini imanını götürebilir, bundan çok korkmalıdır! Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir hadiste, (Müftüler, fetva verseler de sen, yine kalbine danış) deniyor. Buna göre, bir şeyin helal olup olmadığını anlamak için, aklımıza, kalbimize mi bakmak gerekir? CEVAP: Dinimizde dört delil vardır. Kalbe danışmak delil değildir. Eğer dindeki dört delil esas alınmazsa, herkesin aklına ve kalbine göre sayısız din meydana çıkar. Ölçüyü iyi bilmek gerekir. Dinimizde, herkesin aklı ve kalbi ölçü olsaydı, Kur'an-ı kerime, Peygambere ve âlimlere ihtiyaç kalmazdı. Dinimizde akıl da, kalb de, bir şeyin haram olmasında kesin ölçü olamaz. Mesela bazı kimseler, (Ben Ankara'dan, oğlumun bulunduğu İstanbul'a, uçakla kısa bir zamanda geldim. Bir gün kalıp gideceğim. Ben günlerce yol gitmedim ki, hem gittiğim yer, kendi evim sayılır, kendi evimden daha çok rahat ediyorum. Niye İstanbul'da seferî olacakmışım ki? Üstelik Peygamberimiz, (Aklı olmayanın dini yoktur, müftüler fetva verseler de sen kalbine danış) demiyor mu? Öyleyse ben de, aklıma ve kalbime danıştım, Ankara'dan İstanbul'a gelmekle seferi olmam) diyor. Halbuki, bir kimse, Ankara'dan bir saatte İstanbul'a gelse, seferi olur da, Pendik'ten Fatih'e iki saatte gelse, yine seferi olmaz. Bir kimse, bir memura verilen hediyeyi müftüye sorsa, o da, (Bir çıkarı olmadan, iş bittikten sonra, kendi rızasıyla vermişse, bu hediye helaldir) diye fetva verse, ama o kimse, (Ben, bunu memur işimi yapsın diye, rüşvet olarak veriyorum, kalbim bunu hoş görmüyor) diyorsa, burada kalbin rolü vardır. Müftü, anlatılışa yani görünüşe göre o hediyedir diye fetva verse de, şüpheli şeylere bulaşmamalıdır. KOMŞUNUN SARKAN MEYVELERİ Sual: Komşunun bahçesindeki ağacın, bizim bahçeye sarkan dallarındaki meyvelerden ve yere düşenlerden yemek caiz olur mu? CEVAP: Caiz olmaz. Ağaçtan, herkesin geçtiği sokağa düşmüşse, ceviz gibi çürümeyenleri, sahibinin izin verdiği biliniyorsa yemek caiz olur. Kiraz gibi çürüyecek meyveyse, sahibinin yasak ettiği bilinmedikçe, alıp yenilebilir. Alıp, evine götürmek caiz değildir. VATY VE CİMA Sual: Din kitaplarında vaty ve cima kelimeleri geçiyor. Bunlar aynı şeyler midir? CEVAP: Vaty, cinsel ilişkinin genel adıdır. Nikâhlı olan ilişkiye cima, nikâhsız olana da, zina denir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Allahü teâlâ, tövbe istiğfar edeni muhakkak affeder. Kim istiğfar ederse, muhakkak kabul olur. Nasr suresinde mealen, (Rabbine istiğfar et, o muhakkak tövbeleri çok kabul edendir) buyuruyor. Hud suresinde de mealen, (İstiğfar okuyun, imdadınıza yetişirim) buyuruyor. Tövbe edelim. Allahü teâlâ, tövbe edenin tövbesini kabul eder. Peygamber efendimize birisi gelip dedi ki, ben bir günah işledim, tövbe ettim, Allahü teâlâ tövbemi kabul etti mi? Peygamberimiz, etti buyurdu. Adamcağız, peki tekrar günah işledim, tekrar tövbe ettim yine kabul etti mi dedi. Peygamberimiz tekrar, etti buyurdu. O zat tekrar sorunca, Peygamber efendimiz; (Boşuna nefesini tüketme, kıyamete kadar da bu sürse, sen tövbe ettikçe Allahü teâlâ seni affeder) buyurdu Her namazdan sonra on bir İhlâs okumayı ihmal etmemeli. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Üç şey kendisinde bulunan kimse, Cennete dilediği kapıdan girecektir: Kul hakkını ödeyen, her namazdan sonra on bir defa İhlâs suresini okuyan, katilini affederek ölen.) İman varsa, her şey var demektir; iman yoksa hiçbir şey yoktur. İman hayattır, candır. Beden topraktan var oldu, tekrar toprak olacaktır. Bedene can veren imandır. Büyük zatlar, imansız bedeni seyyar kabre benzetmişlerdir. Ehl-i sünnet itikadını yaymak kimlere nasip olmuşsa, çok şükretsinler, hâllerini bozmasınlar. Allahü teâlâ elimizden alır, başka diyarlara, başka kullarına verir diye çok korksunlar. Bu bir rahmet bulutudur. Gezer, kim ve neresi layıksa oraya rahmetini bırakır. İtaatsiz hizmet olursa, fitne olur. Hizmetin itaate uygun olmasının bereketi vardır. Edepli insanın ömrü artar. Müminin neşesi yüzündedir. Asık suratlı olmak ona yakışmaz. Müslüman, almak için değil vermek için uğraşır; çünkü Müslüman için dünya, alma değil, verme yeridir. Almak ahirettedir. Namaz, Müslümanın sermayesidir. Bunun hesabı verildi mi, gerisi kolay olur. Sadaka verip, çok iyilik yapmalı. Sadaka ömrü uzatır, kazayı, belayı, hastalığı savar. İnsanlar üç kısımdır: 1- Gıda gibi olanlar, her zaman gerekir. 2- İlaç gibi olanlar, bazen gerekir. 3- Hastalık gibi olanlar. Bunlar gerekmezse de, gelip musallat olur. Bunlardan kurtulmak için, müdara etmek gerekir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Zariyat suresi, 50. âyetinde, (Allah'a koşun [küfrü bırakıp iman edin]. Sizi, Ondan [Allah'ın azabından] korkutup uyarıyorum) deniyor. Burada, Peygamber efendimize hitaben, (De ki) ifadesi olması gerekmez miydi? CEVAP: Kur'an-ı kerim Peygamber efendimize indi. Yani muhatabı Resulullah efendimizdir. "De ki" denmese de, ona inince, otomatikman, "böyle söyle" anlamı çıkar. İmam-ı Kurtubi hazretleri buyurdu ki: Bu âyet-i kerimede, Allahü teâlâ, Resulullaha insanlara böyle demesini emretti. (Camiu li-Ahkâm) Mealden din öğrenmeye kalkan, Kur'an-ı kerimde hata var zanneder. Bunun için İslam âlimleri buyuruyor ki: Kur'an-ı kerimin hakiki manasını anlamak, öğrenmek isteyen, din âlimlerinin, kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarından hazırladığı bir ilmihal okumalıdır. Böyle bir ilmihal, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmış demektir. Kur'an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur. KADININ CENAZESİ Sual: İhtiyaç halinde, kadının cenazesini, erkek yıkayabilir mi? CEVAP: Hayır, yıkayamaz. Yıkayacak kadın bulunamazsa, cenaze baştan ayağa örtülü olarak, akrabası, eline bez sararak, elini örtü altına sokup, teyemmüm yaptırır; çünkü ölünün avreti, dirinin avreti gibidir. Bakması haram olan yere, dokunmak da, haramdır. Bir çocuğa da, öğretilip, yıkatılabilir. YIKAMADAN ÖNCE Sual: Cenazeyi yıkamadan önce, yanında Kur'an-ı kerim okunabilir mi? CEVAP: Üzeri örtülüyse ve yatağına bitişik değilse, yanında, sessiz olarak okunabilir. CENAZEYİ GECE DEFNETMEK Sual: Cenazeyi, gece gömmek caiz midir? CEVAP: Gündüz defnetmek müstehabsa da, gerektiğinde gece de gömmek caizdir. (S. Ebediyye) ÖLEN HANIMINA BAKMAK Sual: Kadın ölünce, kocası hanımının yüzüne de mi bakamaz? CEVAP: Yüzüne bakabilir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kalbimize gelen düşüncelerin, melekten mi yoksa şeytandan mı olduğu nasıl anlaşılır? CEVAP: Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki: Kalbe gelen düşüncenin, kimden geldiğini anlamak için, İslamiyet'e uygun olup olmadığına bakılır. Kalbe gelen düşünce nefse acı gelirse, bunun hayır olduğu; tatlı gelir, hemen yapmak isterse, şer olduğu anlaşılır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Melekten gelen ilham, İslamiyet'e uygun olur. Şeytandan gelen vesvese, İslamiyet'ten ayrılmaya sebep olur.) [Tirmizi] Allahü teâlâ, herkesin kalbine bir melek vazifelendirmiştir. İnsanın kalbine bu melekten gelen iyi düşüncelere ilham; şeytandan gelen kötü düşüncelere, vesvese; nefsten gelen kötü düşüncelere de, heva denir. İlham ve vesvese devamlı olmaz. Nefsin hevası, devamlıdır ve gittikçe artar. Vesvese, dua ederek, zikrederek azalır ve yok olur. Bir hadis-i şerifte, (Şeytan, kalbe vesvese verir. Allah'ın ismi zikredilince, söylenince kaçar. Söylenmezse vesveselerine devam eder.) buyuruluyor. (Ebu Ya'la) Vesveseden kurtulmak için çalışmalıdır. Nefse uyan kimse, vesveselere esir olur. Nefsine uymayanınsa, ilhama uyması kolay olur. (Berika) VEDA HUTBESİ VE VEHHABİLER Sual: Veda hutbesinde, (Şeytan, artık bu beldenizde, ebediyen, kendisine tapılmasından ümit kesti) deniyor. Burada, mübarek beldelerde, kâfirler hâkimiyet kurmaz mı denmek isteniyor? CEVAP: Bu hadis-i şerifin şerhlerinde, Mekke ve civarında, artık puta tapma şeklinde küfre dönülmeyeceği, yani orada, eskiden tapılan putlara, geri dönüş olmayacağı, şeklinde açıklanmıştır. O hadis-i şerifin tamamı şöyledir: (Şeytan, artık bu beldenizde, ebediyen, kendisine tapılmasından ümit kesti; ama sizin önemsiz gördüğünüz şeylerde, ona uyulacak, bu da onu memnun edecektir.) [Müslim] Burada, (Şeytana itaat edenler olacak, bu da onu memnun edecek) deniyor. Bir de, (önemsiz şeylerde) denmiyor, (sizin önemsiz gördüğünüz şeylerde) deniyor. Bu da, şeytana itaat edilecek hususların önemli olduğunu gösterir. Yani şeytana itaat edenler, onun hilesine düşüp, kendilerini Müslüman zannedecekler, ibadet yapacaklar; ama itikatlarının bozukluğu yüzünden helak olacaklardır. Vehhabiler, Vehhabi olmayan Müslümanlara, müşrik yani kâfir diyerek, şeytanı memnun etmeye devam edeceklerdir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kabir ziyareti için uzağa gitmek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Evliya kabrini ziyaret için, uzak bir yere gitmek caiz midir? CEVAP: Bu hususta, din kitaplarımızdaki bilgiler şöyledir: Resulullah, Uhud şehitlerini ziyaret için, Medine'den Uhud'a gelmiştir. Bundan dolayı, Kabr-i saadeti ziyaret için Medine'ye gitmek de, elbette ibadet olur. (M. Nasihat) Uzak kabirleri ziyaret, mendubdur. Seyyid Ahmed-i Bedevi gibi evliya zatlar, bunun için ziyaret edilmektedir. İmam-ı Gazali hazretleri, (Evliyanın Allahü teâlâya yakınlıkları aynı değildir. Ziyaret eden, her birinden farklı faydalara kavuşur) buyurdu. (Redd-ül Muhtar) Uzak olan kabirleri de ziyaret etmek için gitmek caizdir. Hele salihleri, velileri ziyaret için uzak yere gitmek sünnettir. (Mezahib-i Erbea) Diriyken ziyaret edilen âlimleri, vefatından sonra ziyaret etmek için, uzak memleketlere gitmek caizdir. (Hazanet-ür-rivayat, Hindiyye, Hazanet-ül-müftîn) (Büyük zatların kabrini ziyaret için uzak ülkelere gitmemek, başka bir işi için gidilince, ziyaret etmek iyi olur) da, denildi. (Cennet Yolu İlmihali) HAYZLI HÂLDE KABİR ZİYARETİ Sual: Hayzlı kadın kabir ziyareti yapabilir mi? CEVAP: Hayızlı veya cünübün, kabir ziyaret etmesinde bir sakınca yoktur. (Hindiye) Hayzlıyken, kabrin başında, dua niyetiyle, Fatiha okunup, ölüye bağışlanabilir. Ancak, her duayı abdestli okumak daha iyidir. EŞARBI MANTO İÇİNE KOYMAK Sual: Bir âyette, (Başörtülerini yakalarına örtsünler) denildiğine göre, eşarbı mantonun içine koymanın, bu âyete aykırı olduğu söyleniyor. Baş örtüsünün mutlaka göğsü ve omuzları kapatacak şekilde olması şart mı? Mantonun içine konsa mahzuru olur mu? CEVAP: Şart olan saçları örtmektir. O âyet-i kerimenin meali şöyledir: ([Kadınlar, yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [saç, kulak, boyun, gerdan gibi ziynet takılan yerlerini] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] Demek ki, başı örtmekten maksat, saçları, kulakları ve gerdanı örtmektir. Önemli olan, bu örtünmenin şekli değil, örtülmüş olmasıdır. Örtü, dikkati çekecek renk ve şekillerden de uzak olmalıdır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Doğru olan, sadece Ehl-i sünnet vel cemaat fırkası mıdır? CEVAP: Evet, sadece Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ümmetim, 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan 72'si, Cehenneme gidecek, yalnız bir fırka kurtulacaktır. Cehennemden kurtulacak olan tek fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir.) [Tirmizi, İbni Mace] Ehl-i sünnet vel cemaat, sünnet ve cemaat ehli demektir. Eshab-ı kiram, Peygamber efendimizin "cemaati"dir. "Sünnet" de, Peygamber efendimizin yolu demektir. Demek ki, (Ben, sadece Kur'ana ve sünnete yapışırım) demek yetmiyor. Eshab-ı kiramı sevmek ve onların yolunda olmak da şarttır. Peygamber efendimiz, (Sadece benim yolumdan gidenler Cennetliktir) demedi. (Benim ve Eshabımın yolunda gidenler) buyurdu. Bu çok önemli bir inceliktir. Eshab-ı kiramın tamamını sevmek, sadece Ehl-i sünnet fırkasına nasip olmuştur. Şu halde, doğru yolda olmanın ölçüsü, Resulullahın ve Eshabının yolunda olmaktır. Her grup, ben Ehl-i sünnetim diyebilir. Bunu öğrenmenin yolu da vardır. Allahü teâlâ, İslamiyet'i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Allah sözünden dönmez. İki âyet-i kerime meali: (Doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz.) [Ankebut 69] (Allah, kendisine yöneleni doğru yola iletir.) [Şûra 13] O halde, Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, (Biz kesin doğru yoldayız) desek de yine, (Ya Rabbi, kimler doğru yoldaysa, senin rızan kimlerleyse, bana onları sevmeyi, onlarla beraber olmayı nasip eyle) diye dua etmelidir. Eğer doğru yoldaysak, duanın bir zararı olmaz. Yanlış yoldaysak, ihlâsla yaptığımız dua sebebiyle doğruya kavuşmuş oluruz. Herkes, samimiyetle böyle dua etmelidir. Hâşâ, (Allahü teâlâ, beni yanlış yola sokar) sanmamalıdır. ANA BABANIN MEZHEBİ Sual: Herkesin mutlaka anne ve babasının mezhebinde mi olması gerekir? CEVAP: Hayır. Herkese, anasından, babasından işittiğini, gördüğünü öğrenmek kolay geleceği için, Müslümanlar, genelde anasının, babasının mezhebinde olmaktadır. Yoksa mutlaka anne veya babasının mezhebinde olacak diye bir şart yoktur. Mezheplerin dördü de haktır. Herkes, yaşadığı yerde hangi mezhebin kitapları yaygınsa, hangi mezhepte sorup öğreneceği kimseler varsa, o mezhebi seçmelidir. Kendi mezhebinde kaynak kitap veya soracak kimse bulamayan, dört mezhepten herhangi birine geçmelidir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Salih bir Müslümana, dinen fakir olup olmadığını sordum, hesapladı. Nisaba ulaşmadığını, fakir olduğunu söyledi. Ben de zekâtımı ona verdim. Aradan bir müddet geçtikten sonra, o kimse, ben yanlış hesaplamışım, dinen zenginmişim, verdiğin parayı da harcadım. Sen zekâtını bir fakire ver dedi. Zekâtımı tekrar bir fakire vermem gerekir mi? CEVAP: Fakir mi, zengin mi diye gerekli araştırmayı yaptığınız için tekrar vermek gerekmez. Zekât verilebileceğini, soruşturup anlayarak, zekâtını verdikten sonra, bunun zengin olduğu anlaşılsa, zararı olmaz; yani zekât kabul olur. Fıkıh kitaplarında deniyor ki: Zekât verilecek olan kimse, fakir olduğunu, zekât alabileceğini söylemişse, bu kimsenin, zekât almaya hakkı olup olmadığını araştırmak gerekmez. Buna zekât verince, soruşturarak, araştırarak vermiş sayılır. (Nehr-ül-faik) İZİN VERİLEN TALEBE Sual: Eskiden, İslamiyet'i yaymak için izin verilen talebenin, evliya olması gerekir miydi? CEVAP: Hayır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Sevdiklerimizden birine, talebeyi yetiştirmek için, izin vermekten maksat, imanın gevşediği, çok kimselerin yoldan çıktığı, din bilgilerinin unutulduğu bu fırtınalı zamanda, Müslüman evlatlarına Allah yolunu göstermesi, kendisinin de talebesiyle uğraşırken, onlarla birlikte ilerlemesi içindir. Bu inceliği iyi anlamalı ve ömürde geri kalan birkaç günlük fırsatta çalışarak, talebeyle birlikte nimete kavuşmalı. Yoksa bu izni büyüklük ve olgunluk alameti sanıp, maksattan mahrum kalmamalıdır. (1/217) KREDİ KARTIYLA ALIŞVERİŞ Sual: Her türlü alışverişte, kredi kartı kullanmak caiz midir? CEVAP: Kredi kartı kullanmak caizdir. Kredi kartıyla, bir malı taksitle daha pahalı almak da, caizdir. Zaruretsiz kredi kartından nakit çekip faiz ödemek caiz değildir. Bir de, zaruret olmadıkça, kredi kartı borcunu geciktirip, cezalı ödemek caiz olmaz. Bunun gibi elektrik, su faturalarını da geciktirip ceza vermek caiz değildir. Para bulamamış veya unutarak geciktirmişse günah olmaz. "ŞEYTAN DOLDURUR!" Sual: Boş silahı temizlerken "şeytan doldurur" deniyor. Şeytan boş silahı doldurur mu? CEVAP: Hayır. Bu söz, (Silahı boş zannettiğimiz halde, boş olmayabilir, şeytan unutturabilir veya başkası doldurmuş olabilir. Dikkatli olmalı) anlamında söyleniyor.
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Bir iş, ne kadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur. Peygamber efendimiz, en çok sıkıntıyı ben çektim buyuruyor. O halde, hak olan dini de, kıyamete kadar sürecektir. Âdem aleyhisselam, kupkuru bir dünyaya geldi, yüzyıllarca sıkıntı çekti. Sonra Peygamber efendimizin yüzü suyu hürmetine dua etti. (Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ) duasını devamlı okurdu. Sonra, iki evladından biri, diğerini öldürdü. Bir baba için ne zordur! Nuh aleyhisselam 950 yıl uğraştı. İnanmadılar, dövdüler, çok eziyet ettiler. Her seferinde öldü diye bırakırlardı. Cebrail aleyhisselam gelir, yaralarını sarardı. Tekrar tebliğe başlardı. Sonra Allahü teâlâ Ona gemi verdi. İbrahim aleyhisselamı ateşe attılar. Oğlunu kesme emri verildi ki, bu Allahü teâlânın halili ve peygamberiydi. Musa aleyhisselam da çok çekti, doğduğu sene Firavun bütün erkek çocukları öldürdü. Senelerce çobanlık yaptı. Dönerlerken, hanımı hamile, zifiri karanlık, çaresiz... Bir ışık gördü, ışığa gitti. Orada Allahü teâlâ Onunla konuştu. Bu mirac değildi, mirac yalnız Peygamber efendimize verildi. Eyyüb aleyhisselamın kurtlanmadık yeri kalmamıştı. Yakup aleyhisselam ağlamaktan gözlerini kaybetti. Yusuf aleyhisselam kuyuya atıldı. Bunlar kolay mı? Zekeriya aleyhisselam, ağacın içinde ağaçla birlikte testereyle kesildi. İsa aleyhisselam, 30 kadar kişiyi ikna edecek diye neler çekti! Öldürmeye çalıştılar. Bunların hepsi peygamberdi. Neden bu kadar sıkıntı çektiler? Lâ ilâhe illallah dedikleri için... Peygamber efendimiz, (Benim çektiğimi, hiçbir Peygamber çekmedi) buyuruyor. Hazret-i Ebu Bekir de, neler çekti, kaç kere dövdüler! Hazret-i Ebu Bekir, herkesten önce iman etti, malını ve canını feda etti. Herkesin yaptığı bütün ibadetlerin sevabları, katlanarak Hazret-i Ebu Bekir'e, sonra da bir daha katlanarak, Peygamber efendimize verilmektedir. Hem kâinat Resulullahın hatırına yaratılmış, hem de, herkesin sevabları da, Ona verilmektedir. Hazret-i Ömer, namaz kılarken şehit edildi. Hazret-i Osman, Kur'an-ı kerim okurken şehit edildi. Hazret-i Ali'nin çektikleri, hele Hazret-i Hüseyin'in başına gelenler... Peygamber efendimizin vârisleri de, çok çektiler. Ne için? La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah dedikleri için. Dolayısıyla iman, inanmak çok zor, inandırmak daha zordur. İman, Allahü teâlânın, kullarına ihsan ettiği, özel nimetidir. İmanı olanlar, sevinçten oynasa yeridir! Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Mirac imanın başladığı yerdir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Peygamber efendimiz, Ümmihani'ye miracı söyleyince, aman kimseye anlatma, kimse inanmaz ve inananlar da vazgeçer dedi. Peygamber efendimiz de, (O halde anlatacağım, inanmayacak olan sonra da vazgeçer. Çürük taşlar üzerine bina olmaz. Ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları kalsın) buyurdu. Akıl durdu, zaman durdu, her şey durdu, iman başladı. Peygamber efendimizin hiç yalan söylemediğini, müşrikler de biliyordu. (Cenneti, Cehennemi gidip gören mi var?) diyenler oluyor. Evet, var. Kim var? Hayatında hiç yalan söylememiş olan, Muhammed aleyhisselam var. Her mübarek gece kıymetlidir; fakat mirac gecesinin ayrı bir özelliği vardır. Istırap ve sevincin bir arada yaşandığı gecedir. Peygamber efendimiz, bir ay Taif'te İslamiyet'i anlattı, hiç kimse inanmadı, alay ettiler, çocuklara taşlattılar. Üzüntülü bir şekilde dönerken, bir bağ kenarında oturup biraz istirahat etti. Addas adındaki, bağın bekçisi üzüm getirdi. Peygamber efendimiz, Bismillahirrahmanirrahim deyince, Addas şaşırdı, bu sözü buralarda hiç duymadım dedi. Peygamber efendimiz, sen nerelisin diye sorunca Nineveliyim dedi. Kardeşim Yunus'un ülkesindensin, o da benim gibi peygamberdi buyurdu. Addas, Yunus'u buralarda kimse bilmez, bu güzel yüzün, bu güzel sözlerin sahibi asla yalancı olamaz dedi ve iman etti. Ben de sizinle gelmek istiyorum dedi. Peygamber efendimiz, şimdi sen burada kal, yakında ismimi her yerde işitirsin, o zaman bana gel buyurdu. Bir ay kimse inanmadı, yolda dönerken bir kişi iman etti. Gece, Ümmihani'nin evine geldi, amcan oğlu Muhammed'im buyurunca Ümmihani, haber verseydiniz yiyecek bir şeyler hazırlardım, yedirecek bir şeyim yok dedi. Peygamber efendimiz, yiyecek içecek gözümde yok, Rabbime ibadet edecek bir yer bana yeter buyurdu. Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselama, Habibim bu halde gene bana yalvarıyor, çok üzüldü, onu ben teselli edeceğim, git Habibimi bana getir buyurdu. Önce, Mescid-i Aksa'ya geldi, bütün peygamberlere imam oldu. Peygamber efendimiz gitti, Allahü teâlâyı bilinemeyen, anlaşılamayan şekilde, zamansız ve mekânsız olarak gördü. Yâ Rabbi, ümmetim için de bunu isterim dedi. İşte, beş vakit namaz, bize mirac olarak verildi. Miracda ne hikmetler vardır! Namaz kılmayan, miracdan mahrumdur. 1400 senedir devam eden, başka bir olay yoktur. İşte mirac, 1400 senedir devam ediyor. Mirac, aklın bittiği, imanın başladığı yerdir. Mirac namazdır. Allahü teâlâ, namaz gibi bir nimeti insanlara ihsan etti. Namaz, Allah sevgisini arttırır, duanın kabulüne de sebeptir. Namaz varsa, hayat vardır. Namaz yoksa, hayat yoktur. Beş vakit namaz kılmaktan mahrum olan, her şeyden mahrumdur! > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Mirac ne demektir, bu gecenin önemi nedir? CEVAP: Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. Resulullahın, Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere götürüldüğüne inanmayan sapık olur. (Bahr) Peygamber efendimiz miracını özetle şöyle anlatıyor: Verilen Burak'a binip Beyt-ül-Makdis'e geldim. Onu, önceki Peygamberlerin bağladığı halkaya bağladım, sonra mescide girip orada iki rekât namaz kıldım. Sonra çıktım. Hazret-i Cebrail bir kap şarap, bir kap da süt getirdi. Ben sütü seçtim. Cebrail, yaratılışa uygun olanı seçtin, dedi. Sonra bizi 1. semaya çıkardı. Gök kapısında, sen kimsin diye bir ses geldi. Ben Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dendi. Muhammed aleyhisselam dedi. O, Peygamber olarak gönderildi mi dendi. Cebrail, evet dedi. Gök kapısı açıldı. Hazret-i Âdem'le karşılaştım. Bana merhaba diyerek hayır dua etti. 2. semaya çıktık. Yine orada da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Burada iki teyze oğlu İsa ve Yahya ile karşılaştım. Onlar da bana merhaba diyerek dua ettiler. 3. semaya çıktık. Bu kapıda da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Orada Hazret-i Yusuf'u gördüm. O da dua etti. 4. semaya çıktık. Aynı sualler ve konuşmalar oldu. Kapı açıldı. Hazret-i İdris'i gördüm. O da dua etti. 5. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti. Kapı açıldı. Hazret-i Harun'u gördüm. O da dua etti. 6. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar oldu ve kapı açıldı. Hazret-i Musa'yı gördüm. Merhaba diyerek dua etti. 7. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti ve kapı açıldı. Arkasını Beyt-ül-mamura dayamış Hazret-i İbrahim'i gördüm. O da dua etti. Beyt-ül-Mamur'u gördüm. Sonra Hazret-i Cebrail beni Sidretü'l-Münteha'ya götürdü. Allah, günde elli vakit namaz farz kıldı. Hazret-i Musa'nın yanına geldim. Ona, elli vakit namaz farz kılındığını bildirdim. Rabbinden azaltmasını iste. Tecrübem var, ümmetin buna güç yetiremez dedi. Birkaç defa Rabbimle görüştüm. Nihayet Rabbim buyurdu ki: (Farz namaz beş vakittir, her vakte on sevab vardır; böylece elli vakit namaz olur.) [Müslim] Mirac gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirmelidir. Bu konudaki iki hadis-i şerif meali şöyledir: (Bu gece iyi amel eden için yüz yıllık mükâfat vardır.), (Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İş yerinde, namaz kılma imkânı olmayan kimse, namazı kazaya mı bırakmalı, yoksa öğle ve ikindiyi cem mi etmeli? CEVAP: Namazı kazaya bırakmak, büyük günahtır. Önce kendi mezhebimize göre vaktinde kılmak için, bütün imkânlar araştırılır; hatta tuvalette kılınır. Bu da mümkün olmazsa, Hanbeli mezhebinde, böyle durumlarda, mukimken de, öğleyle ikindiyi veya akşamla yatsıyı cem etmek caizdir. Öğleyle ikindi, öğle veya ikindi vaktinde cem edilerek yani birleştirilerek kılınabilir. Cem edilince, iki namazın farzı peş peşe kılınır. Arada sünnet veya kaza namazı kılınmaz. Öğle vaktinde kılınacaksa, öğlenin farzından sonra, (Niyet ettim Hanbeli mezhebine uyarak, ikindiyi takdim ederek, öğle vaktinde kılmaya) diye niyet ederek, ikindi namazının farzı kılınır. Öğleyi, öğle vaktinde kılma imkânı yoksa, (ikindi vakti, ikindiyle cem ederim) diye düşünmeli. İkindi vaktinde kılınırken, (Niyet ettim Hanbeli mezhebine uyarak, öğleyi tehir ederek, ikindi vaktinde kılmaya) diye niyet ederek, öğle namazı kılınır. Sonra, ikindi namazının farzı kılınır. SESSİZ OKUMAK Sual: Namazdan sonra ve başka zamanlarda yapılan duaları, çektiğimiz tesbihleri, kalbden mi yapmak uygundur, yoksa kendimiz işitecek kadar bir sesle mi okumalıdır? CEVAP: Duaları, kendimiz işitecek kadar okumak gerekir. Tesbih çekerken de, kendimiz işitecek kadar bir sesle okumalıdır. Dudakları kıpırdatmadan, tesbihleri sessiz çekmek, duaları sessiz yapmak uygun olmadığı gibi, yüksek sesle de, söylemek uygun değildir. Namazda, kendisi işitecek kadar okumazsa, namaz sahih olmaz. KURULANMADAN NAMAZA DURMAK Sual: Aceleyle abdest alıp, kurulanmadan namaza durmak caiz midir? CEVAP: Kurulamadan namaza durmak caizdir. Şafii'de, kurulanmamak daha iyidir. PİRİNÇ ÇUVALI ÜSTÜNDE NAMAZ Sual: Pirinç veya buğday çuvalları üzerine namaz kılmak mekruh mudur? CEVAP: Hayır; çünkü serttir. MERHEM ABDESTE MANİ Mİ? Sual: Yaraya, yağlı merhem sürüp, iyice ovulsa, ovulmuş hâli abdeste ve gusle mani midir? CEVAP: Hayır, gusle mani olmaz. Eğer yoğurt gibi durursa, altına su geçmez. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Yabancı dil öğrenmek iyi olur mu? CEVAP: Elbette, iyi olur. Öncelikli olarak Arapça ve İngilizce öğrenmelidir. Bir hadis-i şerif meali: (Bir kavmin dilini öğrenen, onların zararlarından korunmuş olur.) [F. Bilgiler] Eshab-ı kiramdan Zeyd bin Sabit hazretleri buyuruyor ki: (Resulullah bana Yahudi dilini öğrenmeyi emretti, ben de öğrendim. Yahudilere gönderilen mektupların çoğunu bana yazdırırdı. Onlardan gelen mektupları bana okuturdu.) [Tirmizi] Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri de buyuruyor ki: İslam dininin üstünlüklerini, rahat ve huzur kaynağı olduğunu ve medeniyete, fende ve ahlakta ilerlemeye ışık tuttuğunu dünyaya bildirmek için, kısacası, İslamiyet'e ve bütün insanlara hizmet etmek için, yabancı dil öğrenmek muhakkak lazımdır. EHL-İ KİTAPLA NİKÂH Sual: Müslüman erkekle Ehl-i kitabın nikâhlarının kıyılmasında bir fark var mı? CEVAP: Nikâhın kıyılmasında bir fark yoktur. Sadece, zimmî olan Hıristiyan veya Yahudi, yani ehl-i kitap kadınla nikâh kıyılırken, iki şahidin de zimmî olması caiz olur. Zimmî, İslam devleti idaresinde yaşayan, kitap ehli gayrimüslim demektir. ÖLÜNCE NİKÂH DEVAM EDER Mİ? Sual: Karı kocadan biri ölünce, yaşayan, ölenin cenazesine bakabilir mi? CEVAP: Kadın, ölen kocasına bakabilir; çünkü kocanın ölümünden sonra, nikâh, iddet bitinceye kadar [dört ay] devam eder. Hanefi mezhebinde kadın ölünce, kocası buna bakamaz; çünkü ölünce nikâh bozulur; fakat diğer üç mezhepte bakması caizdir. (Redd-ül-muhtar) HÜRMET-İ MUSAHERE Sual: Bir erkekle bir kadın arasında, hürmet-i musahere olunca, bunlar birbiriyle evlenemez mi? CEVAP: Evlenebilirler. Sadece o erkek, o kadının kızı veya annesiyle evlenemez. EVLİYANIN ELBİSESİNDEN Sual: Evliya bir zatın elbisesinden bir parça, kefen içine konulması iyi olur mu? CEVAP: Evet, çok iyi olur. Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: Salihlerin, velilerin elbisesinden kefen yapmak veya kefen içine, yüzüne, göğsüne koymak faydalıdır. (1/3) Âyet-i kerîmeleri, duaları, muhterem isimleri kefene yazmak veya kabre koymak caiz değildir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Zekâtın önemi nedir? CEVAP: Kur'an-ı kerimde çok yerde, namazla zekât beraber bildiriliyor. (Namazı kılın, zekâtı verin) buyuruluyor. Zekât vermeyen, kıtlıklara maruz kalır, temiz malını kirletmiş olur, o mal telef olur. Allahü teâlâ zekat vermeyene lanet eder. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allah'a ve Resulüne inanan, zekât versin!) [Taberani] (En faziletli ibadet namaz, sonra zekâttır.) [Taberani] (Hastayı sadakayla, malı zekâtla koruyun!) [Deylemi] (Zekât vermeyenin namazı kabul olmaz.) [Taberani] (Zekât vermemek haram olduğu için, böyle günahkârın kıldığı namaz sahih olup, borcu ödenirse de; namazdan hâsıl olacak sevaba kavuşamaz.) (Zenginlerin zekâtı, fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ fakirlerin rızkını başka yollardan verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir.) [El-Askeri] (Eli ayağı tutup da çalışabilenlerin zekât istemesi haramdır. İstemediği halde, kendisine zekât verilirse, alması günah olmaz. Zekât, nisaba malik olmayıp, çalışamayacak kadar hasta, sakat olanlara ve çalışıp da güç geçinenlere verilir. Allahü teâlâ böyle fakirleri de milletin içinde kırkta bir yaratmıştır.) Resulullah efendimiz, (Zekâtı verilmeyen mallar, ejderha olup sahibinin boynuna sarılır) buyurduktan sonra şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu: (Hak teâlânın ihsan ettiği malın zekâtını vermeyenler; iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki kendilerine kötülük etmiş oluyorlar, o mallar Cehennemde azap aleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp, baştan ayağa kadar onları sokacaktır.) [Al-i İmran 180] Bu acı azaplardan kurtulmak için malların zekâtını, tarla mahsullerinin, sebze ve meyvenin uşrunu vermek şarttır. Zekât kırkta bir, uşur onda bir verilir. Kur'an-ı kerimde, (Malı, parayı biriktirip zekâtını vermeyene çok acı azabı müjdele! Zekâtı verilmeyen mal, para, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahibinin alnına, böğrüne, sırtına mühür gibi basılacaktır) buyuruldu. (Tevbe 34, 35) Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalıdır. Borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek, mekruh olarak caizdir. 10 gr altın kadar borcu varsa, 100 gr altını alması mekruh olmaz. Altınla gümüş, ne niyetle saklanırsa saklansın ticaret eşyasıdır. Nisap miktarıysa zekâtı verilir. Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır; fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir. Zekâtı muhtaçlara vermelidir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
31.07.2008
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Zekât nisabı ve zekâtla ilgili konular hakkında bilgi verir misiniz? CEVAP: Zekât nisabı, 20 miskal, yani 96 gr altın veya bu değerde para veya ticaret eşyasıdır. Zekât nisabına malik olan kimseye, zengin denir. Zekâta tâbi malların veya paranın, sene içindeki azalıp çoğalmasına itibar edilmez. Nisaba malik olduktan bir yıl sonra elde kalan mal, nisabı buluyorsa, kırkta biri zekât olarak fakirlere verilir. Nisabdan aşağı ise verilmez. Zekât, kârdan değil, ticaret malının veya paranın tamamından verilir. Alacaklar nisap hesabına dâhil edilir. Alacaklar tahsil edildikten sonra zekâtları verilir. Daha almadan da verilebilir. Borçlar, mevcut para veya maldan çıkarılır. Geri kalanın zekâtı verilir. Ticaret için olmayan evler, arsalar, vasıtalar, demirbaş eşyalar zekât nisabına dâhil edilmez. Ticaret için alınıp ticaret için saklanan malların, altın, gümüş, her çeşit paranın zekâtı verilir. Evin, arabanın, zekâtı olmaz. Araba, ev ve arsa alıp satan, bunların zekâtını verir; çünkü bunlar ticaret malı olmuştur. Zekât verirken bilezik, yüzük gibi altınların işçilik ve sanat değerine değil, ağırlığına itibar edilir. Mesela Reşat altınıyla Aziz lira 7.2 gr olarak kabul edilir. Yani 12 ayardan fazla olan bütün altınlar, tartılır. Kırkta biri zekât olarak verilir. Bilezik, küpe, yüzük gibi çeşitli ayarlarda altını olan, bunların içinden en yüksek olanının ayarından vermesi evla, ortalamasından vermesi caiz, en düşüğünden vermesi ise, mekruhtur. Zekâta tabi mallar, altın liraların en düşüğünün alış fiyatına göre hesap edilir. Nisabın üstünde bileziği olan kadın, zekâtını kendi verir veya (Zekâtımı sen bir fakire ver) diye kocasını veya başka birini vekil ederse, vekil kendi parasıyla zekâtı verebilir. Borçlu ve fakire, hanımı zekât verebilir. Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir Müslümanın da zekât vermesi gerekir. Borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek mekruhtur. Zekât verirken, zekât demek gerekmez. Hediye denilse de caizdir. Zekât, ticareti yapılan maldan veya aynı değerde altın olarak verilir. Zekât, farz olduktan sonra verilir. Nisaba ulaşan, zengin olduğu tarihi, kameri aya göre bir yere yazar. Mesela, 3 Receb'de zengin olmuşsa, bir yıl sonra Receb'in 3'ü gelince yine nisap kadar parası ve ticaret malı varsa, zekâtını verir. Ramazan ayını beklemez. Günü gelmeden zekât vermekte de mahzur yoktur, çok iyi olur; hatta gelecek birkaç yılın zekâtını önceden vermek de caizdir. Ana babaya, dedeye, büyük anneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire zekât verilmez. Fakir olmak şartıyla geline, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa zekât verilir. Kardeş, hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya zekât vermek, daha çok sevab olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
01.08.2008Kurumlara zekât vermek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kur'an-ı kerimdeki fi-sebilillah kelimesine, Allah yolunda olan her kurum ve kuruluş dâhil diyerek, dernekten partiye kadar her kuruluşa zekât verileceği söyleniyor. Bu doğru mudur? CEVAP: Kur'an-ı kerimde zekât verileceği bildirilen 8 sınıftan birisi de fi-sebilillah yani Allah yolundakilerdir. Bu sınıfa girenler: 1- Fi-sebilillahtan murad, fakir askerlerdir. (Nur-ül-izah) 2- Fi-sebilillahtan murad, cihad ve hac yolundaki muhtaçlardır. (Redd-ül-muhtar) 3- İmam-ı Ebu Yusuf'a göre, savaşa gidemeyen fakirler, İmam-ı Muhammed'e göre de hac yolundaki fakirlerdir. (Dürer) 4- Gaza veya hac için çıkıp da nafakası tükenenlerdir. (Tahtavi) 5- Üç mezhebe göre, gazi ve askerlerdir. Hanbeli'ye göre hac yolundakiler de dâhildir. (Mizan) 6- Gaziler olduğunda, dört mezhepte ittifak vardır. (M. Erbea) 7- Zahid-ül Kevseri hazretleri, Makalat kitabında, (Hayır kurumlarına zekât verilmesi caiz değildir. Müctehid imamların hiçbirisi, hayır kurumlarına zekât verileceğini bildirmemiş ve bu konuda icma hâsıl olmuştur. Sonra gelen âlimlerin sözleri icmayı bozamaz) buyuruyor. [Demek ki, bugün hakiki bir âlim bile çıksa, kurumlara zekât verilmesine fetva verse, icmayı bozamayacağı için fetvası geçersiz olur. Zaten hakiki âlim de, icmayı bozucu fetva vermez.] Bedayi'de, fi-sebilillah kelimesiyle Allah yolunda çalışanlar bildirilmiştir. Mesela zengin de olsa, ilim talebesine zekât verilir. Dürr-ül-muhtar'da diyor ki: Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar yani işi, mesleği bu olanlar, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken buyuruyor ki: Hadis-i şerifte, (İlim öğrenmekte olanın 40 yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu. Durum böyleyken, çeşitli kurumlar, zekât fonu diye bankaya bir hesap numarası açıyorlar yahut makbuzla para topluyorlar. Yukarıdaki vesikalardan anlaşılacağı gibi, bu yolla verilen paralar zekât yerine geçmez. Ülkemizde, dine hizmet eden, ilim talebesi yetiştiren yurtlar, Kur'an kursları, vakıflar ve başka hayır kurumları vardır. Bu kurumların bir yetkilisi, bir fakirden vekalet alır. Fakir, kurumdaki yetkili şahsa vekalet verirken, (Benim adıma zekât almaya ve aldığın zekâtı dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) der. Yahut sadece (Seni umumi vekil ettim) demesi de kâfidir. Vekil de, aldığı zekâtı, talebelerin ihtiyaçlarına, kurumun başka ihtiyaçlarına sarf edebilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bazı kimseler, para paradır, kâğıt parayla niye zekât verilmez ki diyorlar. Dinimizin bu husustaki hükmü nedir? CEVAP: Günümüzde herkes, dinden bahsediyor, aklına göre konuşuyor. Niye böyle olmasın ki, bence bal gibi olur diyorlar. Allah ne emrediyor, Peygamberimiz ne buyuruyor, din kitaplarımız ne yazıyor demiyorlar. Akla göre ölçü olsa, akıl sayısı kadar din olur. Onun için dinde nakil esastır. Zekât olarak verilecek mallar yerine, bunların kıymetlerini de vermek caizdir. Kıymet denilince, altın ve gümüş anlaşılır. Başka mal, çek, senet veya paralar anlaşılmaz; çünkü eşyanın kıymeti altın ve gümüşle anlaşılır. (Keşfi rümuz-i gurer) Fülus [bakır] paraların kıymetleri nisabı bulunca zekât olarak, bu fülusun değerlerinin kırkta birini gümüş olarak vermek gerekir. (Miftah-üs-seade) Bakır paranın zekâtı, aynı cins bakır paradan verilmez, gümüş olarak verilmesi gerekir. İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri buyurdu ki: Toprak sahiplerinden uşur ve zekât olarak, altın ve gümüş yerine, başka geçer akçe [kâğıt para] almak haram olur. Her ne kadar bunlar, herkesin kabul ettiği damgalı paraysa da, altın değil, bakır paradır. (Redd-ül-muhtar) Zekât olarak altın ve gümüş yerine, bunların kıymeti kadar uruz [ticaret malı] vermek sahihtir. Elbise tüccarı, ya ticaretini yaptığı elbiseden veya değeri kadar altın, gümüş verir. (Tahtavi) Zekât olarak, erkek deve verilmez. Erkek develerin zekâtı bile dişi deve olarak verilir. Dişi devesi yoksa değeri kadar altın veya gümüş verilir. Başka mal verilmez. (Hindiyye) Niye dişi deve verilmesi gerektiğini bilemeyiz. Deveye binilir, eti yenir, yük taşır. Dişi devenin erkek deveden farkı var, süt verir, yavru doğurur; fakat dişi deve, erkek deve olmadan yavru doğuramaz. Buna rağmen dinimiz erkek deveyi zekât olarak vermeyi caiz görmüyor. Bir bakkal, dükkanında sattığı mallardan zekât verebilir, konfeksiyon malından zekât veremez. Bir konfeksiyoncu da, ceket pantolon gibi sattığı mallardan zekât verebilir, pirinç, yağ gibi bakkalın sattığı mallardan zekât veremez. Bir eczacı ancak, sattığı ilaçları zekât olarak verebilir. Yahut altın olarak verir. Konfeksiyon veya bakkal malzemeleri veremez. Halıcı veya mobilyacı ancak ticaretini yaptığı, sattığı malları zekât olarak verebilir. Halıcı mobilya, mobilyacı halı veremez. Bazıları, (Fakire ne versen alır, yeter ki ver, fakir razı olur) diyorlar. Evet, fakir razı olur; fakat fakirin rızası önemli değildir, önemli olan Allah'ın rızasıdır. Kumarda da, faizde de, zinada da tarafların rızası vardır; ama Allah'ın rızası yoktur. Önemli olan Allah'ın emridir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Ticaret malının zekâtı verilir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bakkallık yapıyorum, aynı zamanda zeytin bahçemiz de var. Zeytinlerin uşrunu dün verdim. Kalan zeytini satıp parasıyla bakkaliye malzemesi alıp satıyorum. Yarın zekât günümdür. Dükkândaki malların zekâtını yarın vereceğim. Uşrunu verdiğim zeytinlerden elde ettiğim paranın yine uşrunu veya zekâtını verecek miyim? Kitaplarda, uşru verilen mal satılıp paraya çevrilince veya ticaret malı olunca zekâtı verilir deniyor. Zeytinlerin uşrunu dün verdim. Şimdi, bir de yarın zekâtını vermek yanlış değil mi? Uşru verilen bir ürün, yıllarca elde kalsa zekâtı verilir mi? Bu ürünü satıp paraya çevirince para nisaba dâhil edilir mi? CEVAP: Ticaret bir iştir, yalnız niyetle olmaz. Başlamak da lazımdır. Ticareti terk etmekse, yalnız niyetle olur. Altın ve gümüş eşya ve kâğıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar. (Tam İlmihal) Siz o parayı ticarette kullanıyorsunuz, zekâtını da vermeniz gerekir. Zaten paraya çevrilince ticaret malı oluyor. Nisabı bulmuşsa zekâtını vermek gerekiyor. Uşru verilen mal, satılıp paraya dönünce zekât malı yani ticaret malı oluyor. Malın vasfı değişiyor. Vasfı değişmeseydi, yıllarca kalsa, zeytinin tekrar uşru verilmezdi. Ticaret malı olmadığı için zekâtı da olmazdı; ama şimdi vasfı değişti, zekâta tâbi oldu. Kâfire namaz, zekât, oruç gibi hiçbir ibadet farz değildir. Kâfir Müslüman olunca iş değişir, namaz, oruç farz olur. Çünkü kâfir değişti, Müslüman oldu. Bunun gibi, nisabı buluyorsa zekât vermek de farz olur. Tersi de olabilir. Müslüman, kâfir olursa, artık ona hiçbir ibadet farz olmaz; çünkü eski özelliğini kaybetti. Yabancı bir kız, yabancı erkeğe haramdır. Nikâh yapılınca helali olur; çünkü konumu değişti. Tersi de olur. Yani karı koca nikâhlıyken, boşandıkları an yabancı olurlar. Yine konumu değişmiş oldu. İmam Fatiha okuyunca cemaatin âmin demesi sünnettir. İmamın sesi mikrofona verilince sesin özelliği değişiyor, âmin diyenlerin namazı bozuluyor. Mikrofon, ses enerjisini elektrik enerjisine dönüştürüyor. Hoparlör de, elektrik enerjisini ses enerjisine dönüştürüyor. Mikrofona, mikrofondan hoparlöre verilen ses, tıpatıp sahibine benzese de farklı bir sestir. Meydana gelen yeni ses, konuşanın kendi sesi değildir. Elektrik tesiriyle hâsıl olan, mıknatıs kuvvetlerinin titrettiği demir levhanın, husule getirdiği başka bir sestir. İşte başka bir sese âmin diyen cemaatin namazı bozulmuş oluyor. Netice: Uşru verilen mal, kırk yıl kalsa, uşru da zekâtı da verilmez; ama ticaret malı olursa veya satılıp paraya çevrilirse zekât malı olur. Bir gün sonra da zekât günü gelse zekâtını vermek gerekir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Hayat sigortası yaptırdım. Her yıl belli miktar parayı yatırıyorum. 20 yıl sonra toplu olarak ödeme yapacaklar veya toplu ödeme istemezsem aylık olarak ödeyecekler (aylık maaş gibi). Burada biriken para toplu olarak alınınca, geçen 20 yılın zekâtı tek tek hesaplanarak mı verilecek, yoksa 20 yıl sonra ele geçen paranın o zamanki zekâtı mı verilecek? Eşim ve çocuklar için de hayat sigortası yaptırdım. Onların durumu nasıl? CEVAP: Sigorta paraları ve tasarruf bonoları zekât hesabına katılmaz. Senelerce sonra birikmiş olarak ele alınınca, yalnız alınan para, o senenin zekât nisabının hesabına katılır. Satış karşılığı alınan bonolar, böyle değildir. Bunlar, hisse ve tahvil senetleri, her sene zekât hesabına katılır. (S. Ebediyye) Eş ve çocuklarınızın durumu da aynı. Ancak, hanım ve çocuklar için yatırdığınız para onlarınsa, yani onların parasından vermişseniz veya onlara hediye etmişseniz zekâtlarını onlar verecek, sizinse siz vereceksiniz. Sigortanın onların adına olmasının önemi yok. NİSABIN SIFIRLANMASI Sual: Nisaba malik olunan tarihi kaydettik, mesela miktar 250 gr altın ve tarih 1 Ramazan 1425. Bir sene içerisinde bu nisap 50'ye düştü, sıfırladı, 500'e çıktı, 1 Ramazan 1426 olunca elimizdeki 100 gr altının zekâtını verecek miyiz? Elimizde 50 gr altın kalsa ne yaparız? CEVAP: Nisap sene içinde sıfırlanınca, ilk nisabı bulduğu gün yeniden tarih atılır. Bundan bir hicri yıl sonra nisaba malikse zekât verir. Sıfırladıktan sonra, bir daha zengin olana kadar tarih atılmaz. Sıfırlanmadan 50 gram varsa, sene sonu diğer paralarıyla birlikte nisaba malikse zekâtını verir, yani sene içindeki, sıfırlanma hariç, diğer dalgalanmalara itibar edilmez. NİSABIN HELAK OLMASI Sual: Nisabın helak olması ne demektir? CEVAP: Sıfırlanması demektir. Sıfır veya sıfırın altına düşerse helak olmuş olur. Sıfırlanma demekse, mevcut parası, altını vs. hiç olmamak veya borçlu duruma düşmek demektir. ZENGİNİN AİLESİNE ZEKÂT Sual: Bir kimse, zengin birisinin fakir çocuğuna veya fakir hanımına yahut zenginin fakir babasına zekât verebilir mi? CEVAP: Bir kimse, zekâtını zenginin küçük oğluna veremez; ama zenginin büyük çocuğuna, zenginin hanımına veya zenginin babasına, fakirseler verebilir. (S. Ebediyye) Burada büyük demek, akıl baliğ olmuş demektir. Küçükse, henüz akıl baliğ olmamış demektir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir hoca, zengin de olsa her çeşit öğrenciye zekât verilebileceğini söyledi. Zekât fakirin hakkı değil mi? Zengine nasıl verilir? Öğrenci olmanın ayrıcalığı nedir? CEVAP: Her çeşit öğrenciye zekât verilmez. Müslüman ve fakir olma şartı aranır. Fakir olmayan öğrencilerden biri istisnadır. O da, din ilmini öğrenen ve öğretenlerdir. Din kitaplarında şöyle bildiriliyor: Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar da, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. (Dürr-ül-muhtar) İbni Abidin hazretleri Dürr-ül-muhtarın bu ifadesini açıklarken buyuruyor ki: Cami-ul-fetava'da bildirilen hadisi şerifte, (İlim öğrenmekte olanın kırk yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte, şu zenginlerin de zekât alabileceği bildirilmiştir: Allah yolunda cihad eden, borçlu ve borcunu ödeyemeyen zengin, kendi memleketinde zengin olduğu halde, bulunduğu yerde parasız kalan ve çok alacağı varsa da, alamayıp muhtaç kalan Müslümanlar. (Ebu Davud) ARAŞTIRARAK ZEKÂT VERİNCE Sual: Bazı kimselere, (Zekât vereceğim, tanıdığınız fakir kimse var mı?) diye sordum. Onlar da, (Şurada bir fakir var, ona verebilirsin) dediler. Zekâtımı verdim. Daha sonra, zekât verdiğim kişinin Müslüman olmadığını öğrendim. Zekâtım sahih oldu mu? Yeniden mi vermem gerekir? CEVAP: Müslüman olmayana zekât vermek sahih değildir; ancak zekât verecek kimseyi soruşturup araştırarak zekâtını verdikten sonra, bunun zengin veya zekât verilmesi caiz olmayan biri olduğu anlaşılsa, zararı olmaz. Yani zekâtınız sahihtir. Rastgele değil, araştırarak verdiğiniz için yeniden vermek gerekmez. BORÇLUNUN HAYRI Sual: Zekâtını vermeyen ve imkânı varken borçlarını ödemeyen kimsenin yaptığı hayır hasenata sevab verilir mi? Duası kabul olur mu? CEVAP: Zekât vermemek ve borcunu ödememek haramdır. Din kitaplarında, (Haram işleyenin, haram yiyenin duası kabul olmaz) ve (Farz borcu olanın nafileleri kabul olmaz) buyuruluyor. Zekât vermeyen zengin, binlerce fakirin hakkını gasbetmiş olduğu için ve Allahü teâlânın emrini yapmadığı için, bunun bütün hayratı, hasenatı kabul olmuyor. İmkânı varken borcunu ödemeyen de, böyle haklar altında kalmaktadır. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Şevahid-ün Nübüvve kitabında deniyor ki: (Allahü teâlâ Salebe hakkında, (Onlardan kimi de, "Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, muhakkak zekâtını vereceğiz, gerçekten salihlerden olacağız" diyerek Allah'a kesin söz vermişti. Ne zaman ki Allah, kereminden isteklerini verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten yan çizip duruyorlardı) buyurdu. Salebe'nin kabilesi bunu işitince Salebe'ye, (Helak oldun. Allahü teâlâ senin hakkında âyet gönderdi) dediler. Salebe, Resulullaha gelip, (İşte malımın zekâtı, kabul eyle) dedi. Resulullah, (Allahü teâlâ senin zekâtını kabul etmekten beni men etti) ve (Sen kendi kendine ettin! Sana söyledim, sözümü dinlemedin) buyurdu ve onun zekâtını almadı. Resulullah vefat ettikten sonra Salebe, zekâtını Hazret-i Ebu Bekir'e getirdi. Hazret-i Ebu Bekir de, (Resulullahın kabul etmediğini ben nasıl kabul edebilirim) buyurdu. Hazret-i Ömer'in halifeliği zamanında zekâtını ona da getirdi. O da kabul etmedi; fakat Hazret-i Osman halifeliği sırasında kabul etti.) Burada iki sualim var: 1- Salebe sahabeden değil miydi? Normal bir Müslüman bile zekât verdiği halde, bir sahabi nasıl zekât vermez? Tevbe ettiği halde, zekâtı niye kabul edilmiyor? 2- Hazret-i Osman niye kabul etti? CEVAP: 1- Salebe münafıktı. Allahü teâlâ onun münafık olduğunu, tevbe de etmeyeceğini bildiği için zekâtını kabul etmedi. Halk arasında ayıplanmamak için, münafıklığı meydana çıkmaması için zekât vermek istedi. Allahü teâlâ da, Müslümanların bu oyuna gelmemesi için zekâtını kabul etmedi. Tevbe suresinin 76. âyetinin sonunda, (hüm mu'ridun) buyuruluyor. Tefsirlerde, (Onlar yan çizenlerdendi, sağa sola yalpalayanlardandı, döneklerdendi, sözünde durmayanlardandı, itiraz edenlerdendi) gibi manalar verilmiştir. Bundan sonraki iki âyetin meali: (Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyamete kadar kalblerinde sürüp gidecek bir münafıklığa çevirdi.) [Tevbe 77] (O münafıklar bilmez mi ki, Allah, onların gizlediklerini de bilir, fısıltılarını da.) [Tevbe 78] 2- Resulullahın kabul etmediğini Hazret-i Ebu Bekir de, bir örnek olsun diye kabul etmedi. Hazret-i Ömer ise, her bakımdan Hazret-i Ebu Bekir'e tâbi olduğu için o da, kabul etmedi. Böylece münafıkların zekâtlarının kabul edilmeyeceği kesinleşti. Hazret-i Osman'ın zekâtı alıp almaması, artık fark etmiyordu. Kâfirin verdiği şeyi almanın bir mahzuru olmadığı için, zekât olarak değil, bir bağış olarak kabul etti. Bu da kâfirlerin hediyelerini kabul etmenin caiz olduğunu göstermektedir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Uşru verilen mahsul birkaç yıl saklansa günah olur mu? Satılsa parasının zekâtı verilir mi? CEVAP: Uşru verilen mahsul, birkaç yıl saklansa da günah olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Zekâtı verilen mal kenz değildir.) [Ebu Davud, Taberani, Hâkim, Hatib, Münavi] Kenz; biriktirilmiş, istif edilmiş, stok edilen mal demektir. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Ticaret malının zekâtı verilir. Uşur vermesi gereken topraklardan hâsıl olan ve miras olarak ele geçen veya hediye gibi kabul edince mülk olan şeylerde, ticarete niyet edilse de, bunlar ticaret malı olmaz; çünkü ticaret niyeti, alışverişte olur. Mesela, uşrunu veren veya mirastan eline uruz [herhangi bir mal] geçen kimse, satmak niyetiyle saklasa, nisab miktarından fazla olsa ve bir yıldan fazla kalsa, zekâtlarını vermek gerekmez. (Redd-ül-muhtar) Bunları satınca veya kiraya verince, ele geçen mal ticaret malı olur. Zekât gününde nisaba dâhil edilir. Altın ve gümüş eşya ve kâğıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar. ZEKÂT VERİRKEN Sual: 70 lira zekât vermem gerekiyordu. Bir fakire 140 lira değerinde bir altın verdim. Sonra bu altını bana 70 liraya satar mısın dedim, sattı. Zekâtım sahih oldu mu? CEVAP: Altını fakire vermekle zekâtınız sahih oldu; ama 140 lira değerindeki altını ondan 70 liraya satın almak mekruh olur. Fakir, bana zekât verdi diye utancından ucuza satmıştır. Böyle yapmak yanlıştır. Durumu olduğu gibi fakire bildirip, mekruh işlemekten kurtulmak gerekirdi. Yani benim 70 lira zekât vermem gerekiyor. Ancak elimde 70 lira değerinde altın yok. 140 lira değerinde var. Size bu altının yarısını zekât olarak verdim demek gerekirdi. Sonra o altının yarısını bana 70 liraya satar mısın denirdi. Satarsa altının yarısı zaten sizindi, diğer yarısını da rayiç fiyattan almış olurdunuz. DİN İLMİ TALEBESİ Sual: Din ilmi öğrenen öğrenciye, zengin de olsa zekât verilir deniyor. Ben her gün dini kitap okuyup, dinimi öğrenmeye çalışıyorum. Zengin de olsam, zekât alabilir miyim? CEVAP: Dinini öğrenmek, her Müslümanın vazifesidir. Din ilmi tahsil eden öğrenci farklıdır. GAYRİMÜSLİME SADAKA Sual: Gayrimüslime, sadaka veya zekât verilebilir mi? CEVAP: Zimmi varken, zimmiye zekât hariç, fitre, kefaret, nezir [adak] ve sadaka verilirdi. Bugün dünyada zimmî yoktur. Yani, şimdi gayrimüslime, zekât da, sadaka da verilmez. [Zimmî, İslam devleti uyruğunda olan, gayrimüslim vatandaş demektir.] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bu sene hacca gidecek bir zengin, hac için ayırdığı paranın da zekâtını verecek midir? CEVAP: Herkesin zekât zamanı aynı değildir. Zekât zamanı, hac zamanından önce olan, mesela ramazanda olan kimse, vakti gelince, zekâtını verir. Kalan parayla hacca gider. Zekât zamanı, hac zamanından sonra olan, mesela Muharremde olan, önce hacca gider. Zekât zamanı gelince, hacdan artan paranın zekâtını verir. ÇOCUĞA VE FAKİRE ZEKÂT Sual: Çocuğa ve deliye zekât verilir mi? CEVAP: Babası zenginse, çocuğa zekât verilmez. Babası fakirse, fakir olan çocuğa zekât verilir. Deliye de, fakirse zekât verilir. Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veya velisi olan akrabasına veya vasisine verilir. Zenginin küçük oğluna, fakir olsa da zekât verilmez; ama büluğa ermiş oğlu fakirse verilir. (S. Ebediyye) ZEKÂTIN AFFOLMASI Sual: Zekât verme günü gelip de zekâtını vermeyen, daha sonra fakirleşip, elinde hiç parası kalmayan kimsenin zekât borcu affolur mu? CEVAP: Malı kendi telef ederse, zekât borcu affolmaz, para kendiliğinden telef olursa zekât affolur. Yani malı, kendi harcar veya telef ederse, zekât af olmaz. Mesela borsada parasını yok ederse veya araba, buzdolabı gibi şeyler alarak parasının hepsini harcarsa zekât af olmaz, zekâtını ödemesi gerekir. Malı çalınırsa, kaybolursa, yanıp yok olursa yahut ödünç veya âriyet verip geri alamazsa, o zaman zekât vermek gerekmez. FAKİR AKRABAYI TERCİH Sual: Akrabaya sadaka, zekât vermek çok sevab deniyor; ama benim akrabalarım fasıktır. O parayla, içki içerler. Bunlara vermeyip, salihleri mi tercih etmeliyim? CEVAP: Evet, salihleri tercih etmek gerekir. Salih akrabaları tercih etmekse, daha çok sevabdır. Hadis-i şerifte, (Fakir akrabası varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teâlâ kabul etmez) buyuruldu. Yani, zekât borcundan kurtulursa da, zekâttan hâsıl olan büyük sevaba kavuşamaz. KİRAYI BAĞIŞLAMAK Sual: Kirasını ödeyemeyen kiracıma, kirayı almadan bağışlasam, bu para zekât yerine geçer mi? CEVAP: Geçmez, sadaka olur. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Allahü teâlâ seni biliyor mu?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Veysel Karani hazretlerine, uzak yoldan bir kimse gelip nasihat ister. O da, (Allahü teâlâyı bilir misin?) der. Elbette bilirim diye cevap verir. (Başka bir şeyi bilmene gerek yok) der. Yolcu, uzaktan geldiğini söyleyip, yine nasihat ister, o da (Allahü teâlâ seni biliyor mu?) der. Elbette biliyor diye cevap verir. Veysel Karani hazretleri de, (Başkasının bilmesine gerek yok o zaman) der ve gider. Ruhun dışında, insan ve hayvanın arasındaki fark, Allah sevgisidir. Ehl-i sünnet itikadını öğrenip, İslam âlimlerini, Evliya-yı kiramı ve bunların kitaplarını tanıdıktan sonra, ihtiyaçtan fazla dünyalıklarla uğraşmak, zenginin çöplükte uğraşması gibidir Göz başkalarını görür; ama kendini göremez. İnsan büyüklerin kitaplarını okursa, kendini görür ve tanır. O zaman aynanın karşısına geçer ve kendi haline tükürür. Tevbe üç şekilde olur; dille, kalble ve halle (azalarla). Kusursuz insan olmaz; onun için, kusurunu bilmek tevbedir. İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri, yazdığı o kadar kitabın özetini de parmağındaki yüzüğe yazmış: (Kendi aklına uyan pişman olur.) Hazret-i Ömer'in yüzüğünde, (Vaiz olarak ölüm sana yetişir) yazılıdı. Hazret-i Ali de yüzüğüne, (El mülki lillah-Mülk Allah'ındır) yazdırdı. Beden, mal bizim değil, emanettir. Onu hayırlı yerlerde kullanmalıdır. Allahü teâlâ her şeyin şifasını yaratmıştır. Kalb hastalığının şifası da zikrullahtır. Nefsin tezkiyesi ve iman için kelime-i tevhid, yani (La ilahe illallah Muhammedün resulullah) demek; kalbin temizlenip, günahların affı için, tevbe istiğfar etmek, (Estağfirullah) demek gerekir. Müminin kelamı, taamı ve siması şifadır. Müminin yüzüne muhabbetle bakmak, kalbe şifa verir. Mümin, Allahü teâlânın veli kuludur. Onun sevdiği kuludur. Ona muhabbetle bakmak, ona muhabbetle dua etmek, ona muhabbetle yardım etmek, Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazandırır. Hepimiz bu dünyada bir gaye için yaratıldık. O da Allahü teâlânın rızasını kazanmak. Onun rızasını kazanmak da, onun kullarına iyilik etmekten geçer. Onun kullarına vermekten geçer. Onun kullarının duasını almaktan geçer. Onun kullarını razı eden, Cenab-ı Hakk'ı razı etmiş olur. Allahü teâlânın razı olması için, önce kulların razı olması gerekir. Mesela anne baba, hoca, arkadaş... Yani kimin hakkı varsa, öncelikle onların razı olması lazımdır. Büyük zatlara zerre kadar benzemek, bütün dünya nimetlerinden, lezzetlerinden daha kıymetlidir. Hediye vermek de sünnettir, almak da sünnettir. Kendi otururken, karşısındakileri ayakta bekleteni, Allahü teâlâ sevmez. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir kimse, (Şu iş söyle olursa, kellemi keseceğim veya oğlumu kurban edeceğim) diye adakta bulunsa, dört mezhebe göre ne yapması gerekir? CEVAP: İmam-ı a'zama, İmam-ı Malik'e ve İmam-ı Ahmed'e göre bir koyun kesmesi gerekir. İmam-ı Şafii'ye göre bir şey gerekmez. Hanefi'deyse, İmam-ı a'zamın kavli değil, diğer imamların kavli tercih edilmiştir. Tercih edilen kavle göre, yemin kefareti vermek gerekir; çünkü çocuğunu veya kendini öldürmek haramdır. Haram bir şeyi adamak yemin olur. S. Ebediyye kitabında, (Filanı öldürmek, Allah için nezrim olsun diyen öldürmez, yemin kefareti verir) deniyor. Bunun gibi, (Şu işim olursa, vallahi bir şişe şarap içeceğim) diyen de, işi olunca şarap içmez, yemin kefareti verir. DİN KİTABINA HÜRMET Sual: İçinde âyet-i kerime meali bulunan dini kitapların üstünde bir şeyler yazmak, üzerine elini kolunu koymak caiz midir? CEVAP: Uygun değildir. Dini yazılara hürmet etmelidir. CAN SIKINTISI Sual: Canım sıkılıyor demek caiz midir? CEVAP: Caizdir. Canı sıkılanın kelime-i temcid söylemesi iyi olur. Bir hadis-i şerif meali: ("Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm" okumak, 99 derde devadır. Bunların en hafifi sıkıntıdan kurtulmaktır.) [Ebu Nuaym] KARATE VE TEKVANDO Sual: Karate ve tekvando gibi sporlardan para kazanmak caiz midir? CEVAP: Namaza mani olmazsa, avret yeri de açık olmazsa, caizdir. BOŞAMAK NİYETİYLE Sual: Bir kimse, hanımını boşamak niyetiyle (Babanın evine git!) gibi kinayeli bir söz söylese, hanımı da, (Boşamak niyetiyle mi söyledin?) dese, o da, inkâr edip, (Hayır, gezmek için git demek istedim) dese hanımını boşamış olur mu? CEVAP: Evet, boşamış olur; çünkü burada niyet geçerlidir. TASAVVUF YOLU Sual: Tasavvuf yolunun esası nedir? CEVAP: Peygamber efendimize kadar hocaları, silsilesi belli, mürşid-i kâmil olan bir zatın büyüklüğüne inanmak, onu sevmek ve ona itaat etmektir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Cenaze namazı kılınırken, ayakkabıları çıkarmak gerekir mi? CEVAP: Altı necis olan ayakkabıyla veya necis yere basarak, cenaze namazı kılınamaz, bu ayakkabıyı çıkarıp, temiz olan üst tarafına basarak kılınırsa sahih olur. (S. Ebediyye) Böyle açıkça necaset görünmedikçe, ayakkabıyı çıkarmak gerekmez. EBU TURAB Sual: Hazret-i Ali'ye niye "Ebu Turab" deniyor? Turab nedir? CEVAP: Turab toprak demektir. Hazret-i Ali, mescidde kuru yerde yatarken Peygamber efendimiz, Hazret-i Ali'nin yüzünün toz toprak içinde olduğunu gördü. Bizzat mübarek elleriyle toprağı yüzünden silkip, (Kalk yâ Eba Turab) buyurdu. Hazret-i Ali, (Benim için Ebu Turab lakabı bu bakımdan çok kıymetlidir) buyururdu. Ebu Turab, "toprak babası" demek değildir. Toprağı seven, toprakla haşır neşir olan, tevazu ehli demektir. KAÇIN KUR'ASI Sual: Bir kimse için, (Kaçın kur'ası) demek caiz midir? CEVAP: Kur'a, çekiliş demektir. Eskiden askerde, devreler kur'ayla belirlenirdi. Eskiler, daha tecrübeli olduğu için, onu kandırmak zor anlamında, kaçın kur'ası denirdi. Yani böyle söylemekte mahzur yoktur. RÜKÛ VE SECDE FARZDIR Sual: Rükûda ve secdede ne kadar durmak farzdır? CEVAP: Rükû için belini eğmek, secde için başını yere koymak farzdır. Buralarda bir veya üç kere (Sübhanallah) diyecek kadar durmak vacibdir. İLERLEME ALAMETİ Sual: Ehl-i sünnet itikadını öğrenip, İslam âlimlerinin kitaplarını okumaya ve Silsile-i aliyye büyüklerini sevmeye başladığımda, bende bazı haller hâsıl oluyordu. Şimdi de, bunlara devam ettiğim halde, böyle haller hâsıl olmuyor. Bu neye alamettir? CEVAP: İyiye, ilerlemeye alamettir. MÜBAREK İSİMLERE HÜRMET Sual: (Koyun olmayan yerde, keçiye Abdurrahman Çelebi derler) demek caiz midir? CEVAP: Hayır, caiz değildir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Okunan Kur'an-ı kerimi kimlere bağışlamak uygun olur? CEVAP: Başta Peygamber efendimize, diğer peygamberlere, Ehl-i beyte, Eshab-ı kirama, Tâbiine, mezhep imamlarımıza, Silsile-i aliyyeye, meşâyıh-ı izâma ve bütün müminlere hediye etmek iyi olur. SEFERİLİKTE NİYET Sual: Seferilik mesafesinde bir yere giden kimse, seferi olmaya niyet etmese yine seferi olur mu? Yahut seferi olmamak için, yolun yarısında niyet etse, mukim mi olur? Mesela bir kadın, seferilik mesafesine mahremsiz gidemeyeceği için, yolun yarısında seferiliğe böyle niyet ederek, mahremsiz gidebilir mi? CEVAP: Seferi olmamak için, niyet etmiyorum demek geçersizdir. Amerika'ya gitmek için karar verip bileti almak ve uçağa binip gitmek, niyettir. Amerika'ya gitmeye karar verse, biletini de alsa, ben sefere niyet ettim dese; fakat gitmese seferi olmaz. Demek ki seferi olmak için hem niyet, hem de gitmek gerekiyor. DAMATTAN PARA ALMAK Sual: Düğünlerde, âdete uyarak, gelin arabasının önünü kesip, para alıyorlar. Gelinin akrabaları kapıyı kapatıp, para almadan açmıyorlar. Böyle alınan paralar helal olur mu? CEVAP: Rızalarıyla veriyorlarsa helal olur. Mecbur bırakılarak, gasbediliyorsa helal olmaz. UÇAKLA BATIYA GİDEN Sual: Ankara'da akşam namazını kılıp, uçakla İzmir'e gelen, henüz güneşin batmadığını görse, güneş batınca akşam namazını tekrar mı kılması gerekir? CEVAP: Evet, akşamı tekrar kılması gerekir; çünkü vakit namazın şartıdır. Vakit girince o vaktin namazını kılmak gerekir; ama bugünkü uçaklarla, akşamı Ankara'da kılıp, İzmir'de güneşin batmadığını görmek mümkün değildir. DENİZİN ALTINDA ATEŞ Sual: Bir hadiste, hac veya cihad dışında, deniz vasıtalarına binilmeyeceği; çünkü denizin altında ateş, ateşin altında da deniz olduğu söyleniyor. Bu iki iş dışında, mesela seyahat için gemiye binmek, caiz değil mi? CEVAP: Gemiye binmekte hiçbir mahzur yoktur. Müteşabih hadis-i şerifleri, âlimlerin açıklaması olmadan yazmak uygun olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İstemeden görmek ve işitmek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Sokakta açık bayanlar oluyor, bunlara istemeden bakmanın ve yine sokakta, istemeden gelen müzik seslerini dinlemenin hükmü nedir? CEVAP: Bakmakla görmek, işitmekle dinlemek farklıdır. Açık kadın, göze çarparsa günah olmaz. Gelen müzik sesi, sadece duyulursa; fakat isteyerek dinlenmiyorsa veya dolmuş, alışveriş merkezi gibi yerlerde, istenmeden dinlemek zorunda kalınmışsa günah olmaz. TERZİDE ARTAN KUMAŞ Sual: Bir terzide, müşteriden büyük küçük kumaş artıkları kalıyor. Bunları terzinin kullanması caiz olur mu? CEVAP: Evet, caizdir. Böyle şeyler âdete bağlıdır. Kumaş olarak işe yaramıyorsa kullanabilir. İşe yarıyorsa müşteriye verilir. İHLÂS NE DEMEKTİR? Sual: İslam Ahlakı kitabında, (İhlâs, ibadetleri, Allah emrettiği için yapmaktır) deniyor. Zaten herkes, Allah emrettiği için yapmıyor mu? CEVAP: O cümlenin devamında açıklanıyor. İhlâs, ibadetleri, sırf Allah rızası için, başka hiçbir menfaat düşünmeden, onun emri olduğu için yapmaktır. Başka bir menfaat düşünülünce ihlâsı zedeler. Mal, mevki, hürmet, şöhret kazanmak için yapılan ibadete riya karışmış olur. Böyle ibadete sevab verilmez. Günah olur, azap yapılır. Demek oluyor ki: 1- İbadetler, Allahü teâlâ emrettiği için yapılmalı, 2- Onun rızasından başka, maddi, manevi hiçbir menfaat gözetilmemeli, 3- Her ibadet severek, beğenerek yapılmalıdır. REKLÂM KÂĞITLARINI BASMAK Sual: Matbaamızda, içki ve kumar aletleri gibi, haram olan şeylerin reklâm kâğıtlarını basmak haram mıdır? CEVAP: Haram değilse de, haramın reklâmını yapmamaya, dolaylı da olsa, haram işlere sebep olmamaya çalışmalıdır. DİN NASİHATTİR Sual: Bir hadiste, (Din nasihattir) deniyor. Din, ilahi emir ve yasakların toplamı değil midir? CEVAP: Bu hadis-i şerif, dini tarif etmiyor, nasihatin önemini belirtiyor. Din, nasihatle, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmakla ayakta kalır, yani din, nasihatle devam eder demektir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Tevessül ne demektir? CEVAP: Resulullah veya evliya zatlarla, Allahü teâlâya tevessül etmek, yani bunların hürmeti için, dilekte bulunmak caizdir. Tevessül etmek, şefaatini istemek demektir. Ehl-i sünnet âlimleri, bunun caiz olduğunu bildirdi. Tevessül edenin duasının kabul olması, tevessül olunanın kerameti olur. Yani, öldükten sonra keramet göstermesi olur. (Hadika) İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Diriyken tevessül olunan, feyz alınan zata, öldükten sonra da tevessül edilerek, bundan feyz alınır. (Mişkat) İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Resulullah, muhacirlerin [hicret eden Eshab-ı kiramın] fakirleriyle tevessül edip, fetih ve yardım talep etti. (3/93) Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki: Peygamberler ve evliya zatlar öldükten sonra da, bunlar vasıtasıyla Allahü teâlâya yalvararak dua etmeye, tevessül ve istigase etmek denir; çünkü bunlar ölünce, mucizeleri ve kerametleri devam eder. (Berika) Şihabüddin-i Remli hazretleri buyuruyor ki: Enbiya ölünce mucizeleri, evliya ölünce de kerametleri kesilmez. Enbiyanın mezarda diri olduklarını, namaz kıldıklarını, haccettikleri, hadis-i şerifler açıkça bildirdi. Şehitlerin de diri oldukları, kâfirlerle savaşırken, yardım ettikleri bildirildi. (Şevâhid-ül-hak) Seyyid Davud bin Süleyman buyuruyor ki: Tevessül demek, bizim için dua etmelerini dilemektir; çünkü onlar, Allahü teâlânın dünyada da, ahirette de sevgili kullarıdır. Onların istediklerine kavuşacaklarını, her dilediklerinin verileceğini, Kur'ân-ı kerim bildirmektedir. (Minhat-ül-vehbiyye) Sebeplerden değil, yalnız Allahü teâlânın yaratacağına inanarak dileği yalnız Allah'tan beklemek dinimize uygun tevessül olur. (Kıyamet ve Ahiret) İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki: Resulullah ile her zaman tevessül etmek çok iyidir. Yaratılmadan önce ve yaratıldıktan sonra, dünyada da, ahirette de, Onunla tevessül olunur. Yaratılmadan önce Onunla tevessül olunacağını gösteren vesikalardan biri, Peygamberlerin ve ümmetlerindeki velilerin Onunla tevessül etmiş olduklarıdır. (Cevher-ül-munzam) Yusuf Nebhani hazretleri buyuruyor ki: Hazret-i Ömer zamanında kıtlık oldu. Bir sahabi, Resulullahın kabrine gelip, (ya Resulallah, ümmetin helâk olmak üzeredir, yağmur yağması için dua eyle!) dedi. Resulullah buna rüyada görünüp yağmur yağacağını haber verdi. Öyle de oldu. Burada, Eshab-ı kiramın, Resulullahın kabrine gelerek tevessül etmiş olduğu bildiriliyor. (Şevâhid-ül-hak) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Berat gecesi ne zamandır, önemi nedir? CEVAP: Berat gecesi, Şaban ayının 15. gecesidir. Yani 14 Şaban'ın bittiği günün gecesi ki, bu yıl Cumartesiyi Pazara bağlayan gece yani bu gecedir. Berat gecesinin günü, 17 Ağustos'tur. Oruç tutmak isteyen Pazar günü yani yarın tutmalıdır. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir: (Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de, amelimin oruçluyken arz edilmesini isterim.) [Nesai] (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) [Tirmizi] (Şaban ayında üç gün oruç tutana, Hak teâlâ, Cennette bir yer hazırlar.) [Ey Oğul İlmihali] (Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez. Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban bayramı gecesi.) [İ. Asakir] (Şaban ayının 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: "Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim." Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace] (Cebrail aleyhisselam gelip, "Kalk namaz kıl ve dua et! Bu gece Şaban ayının 15. gecesidir" dedi. Bu geceyi ihya edenleri Allahü teâlâ affeder. Yalnız, müşrik, büyücü, falcı, cimri, kinci, müşahin, içkici, faizci ve zaniyi affetmez.) [Taberani] (Müşahin, bid'at ehli demektir.) İçki içmek, cimrilik, kin gütmek gibi günahları işleyen kâfir olmaz. İmanı düzgünse, günahlarının cezasını çektikten sonra Cennete girer. Sevabları günahlarından daha çok gelirse Cehenneme girmeden de Cennete gider. Âişe validemiz buyuruyor ki: (Resulullahın hiçbir ayda, Şaban ayından daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Bazen Şaban ayının tamamını oruçla geçirirdi.) [Buhari] Bu geceyi ganimet bilmeli, tevbe ve istiğfar etmeli, kaza namazları kılmalı, Kur'an-ı kerim ve ilmihal okumalı, Bilhassa ilim öğrenmelidir. En kıymetli ilim, doğru yazılan ilmihal bilgileridir. Peygamber efendimiz Berat gecesinde, (Allahümmerzuknâ kalben takıyyen mineşşirki beriyyen lâ kâfiren ve şakiyyen) duasını çok okurdu. Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, Allahü teâlâ seni günah işlemekten muhafaza buyurduğu halde, neden Berat gecesinde çok ibadet ettin?) diye sordu. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Şükredici kul olmayayım mı? Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip olunur. Bu gece herkesin amelleri Allahü teâlâya arz olunur.) [Gunye] > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kalb katılaştığı zaman...
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Şu beş şey, katılaşan kalbe ilaç olur: 1- Salihlerle beraber olmak. 2- Kur'an-ı kerim okumak. 3- Helalden az yemekle yetinmek; çünkü helal yemek, kalbi aydınlatır. 4- Kâfirler ve günahkârlar için hazırlanan acı azabı düşünmek. 5- Kendisini Allahü teâlâya kulluk vazifesini yapmakta aciz ve noksan görmek; bununla beraber, Allahü teâlânın lütuf ve ihsanını düşünmektir. Bu, tefekkür olup bundan hayâ meydana gelir. Şu üç şeyi düşünmek de, tefekkür olur: 1- Allahü teâlânın, senin içini dışını bildiğini, her an seni gördüğünü düşünmek. 2- Dünya hayatını, dünya hayatının meşguliyetlerinin çokluğunu, dünya hayatının çok çabuk geçtiğini, ahiretin ve nimetlerinin devamlı olduğunu hatırdan çıkarmamak. İşte tefekkür, dünyaya düşkün olmayıp, ahirete rağbet etmek gibi meyveler verir. 3- Ölümü düşünmek ve fırsatı kaçırdıktan sonra pişmanlığın fayda vermeyeceğini bilmek. Böyle tefekkürün meyvesi; uzun emel sahibi olmamak, amellerini düzeltmek, ahirete hazırlık yapmaktır. Dille yalan söylememeli, gözle harama bakmamalı, kalble Müslüman kardeşimize haset etmemeli, kin tutmamalı ve iyi şeyler arzu etmelidir. Böyle yapmayan, sonunda bedbaht olur. İyilik edene kötülük edilir mi hiç? Bu, bizi yaratan ve sonsuz ihsanlarda bulunan Allahü teâlâya, nankörlük etmek olur. İyilik edene kötülük eden, kötülük edene nasıl iyilik edebilir ki? Tamahkâr, açgözlü insan, tamah zincirine bağlanmış ölüye benzer. Kalbdeki tamah, kalbi mühürler, mühürlü kalb de ölüdür. Mümin tamahkâr olmaz; nefsinin şehvet ve arzularına uymaz. En faydalı korku, günah işlemeye engel olan, elden kaçırdığı fırsatlar için çok üzülmeye sebep olan ve geriye kalan ömür için de, devamlı olarak düşündüren korkudur. En faydalı ümit de, amel etmeyi kolaylaştırandır. Ümit üçe ayrılır: 1- İyi amel yapıp kabul edilmesini bekleyenin ümidi. 2- Kötü iş yaptıktan sonra tevbe ederek affedilmesini bekleyenin ümidi. 3- Devamlı günah işleyip de, kendisini Allahü teâlânın affedeceğini zannedenin ümidi. Bu ümit, makbul değildir. Amelde ihlâs, amelin kendisinden daha zordur. Kul kendisiyle Allahü teâlâ arasındaki hususlarda, tam olarak sıdk, doğruluk üzere bulununca, Allahü teâlâ onu gayb hazinelerine vâkıf kılar. Allahü teâlâ kalbleri kendini anmak için yarattığı halde, insanlar onları şehvet, istek ve arzuyla doldurmuştur. Kalblerden şehvetin izini silecek şey, yalnız Allahü teâlânın korku ve sevgisidir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Artık, işimiz Allah'a kaldı) demek küfür müdür? CEVAP: Bütün işler, hayır ve şer, Allah tarafındandır. (Önce işleri biz yapıyorduk, şimdi yapamadıklarımız ona kaldı) anlamında söylenirse, küfür olur. Hakikatte, her işi yapan Odur. İnsanlar ve diğer sebepler, sadece vesiledir. İki âyet-i kerime meali şöyledir: (Her şeyin yaratıcısı Allah'tır.) [Zümer 62] (Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah'tır.) [Saffat 96] KUR'AN OKURKEN Sual: Al-i İmran 144, Ahzab 40, Muhammed 2 ve Fetih 29 olmak üzere, bu dört surede Peygamber efendimizin ism-i şerifleri geçiyor. Kur'an-ı kerim okuyan kimsenin, bu âyetleri okurken, Peygamber efendimize salevat getirmesi gerekir mi? CEVAP: Okurken getirmesi gerekmez. Okuması bitince söylemesi, iyi olur. (Redd-ül-muhtar) CAMİNİN BAHÇESİ Sual: Hayızlı olan kadın, caminin bahçesine de giremez mi? CEVAP: Bahçesine girebilir. Bahçesi, cami hükmünde değildir. ORUÇLUYA HATIRLATMAK Sual: Unutup yiyip içene, oruçlu olduğunu hatırlatmak gerekir mi? CEVAP: Eğer oruç yiyen kuvvetliyse söylemek gerekir, söylememek mekruh olur. Zayıfsa, söylememek gerekir. Allahü teâlâ ona unutturup, oruç yedirmiş olabilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Oruçlu bir kimse unutarak yiyip içerse, bu, Allahü teâlânın ona gönderdiği bir rızıktır, bu orucu kaza etmek gerekmez.) [Dare Kutni] TEŞBİHTE HATA OLMASIN Sual: (Teşbihte hata olmaz) atasözünü dine aykırı örneklerde de söylemek uygun mudur? CEVAP: Dine aykırı olursa caiz olmaz. Bu söz genelde, (Teşbihte hata olmasın) şeklinde söylenir. Bu şekilde olunca, benzetme yaparken, hata etmekten korkmayı ifade eder. Benzetmek uygun değilse de, daha iyi anlaşılması için söylüyorum demektir. Yine de, teşbih diye uygunsuz bir şey söylemek, uygun olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İmam-ı Rabbani hazretleri, (Küfür ehli ebedi cehennemde kalacaktır; fakat küfür bulaşığı olan kimse, Cehennemde cezasını çektikten sonra Cennete gidecektir) buyuruyor. Küfürle, küfür bulaşığı arasındaki fark nedir? CEVAP: Amentüdeki altı esasın birine inanmamak, küfrün kendisidir. Mesela bütün peygamberlere inanıp, son peygamber Muhammed aleyhisselama inanmamak küfürdür. Hıristiyanlığa hak din demek, papazlar da Cennete gidecek demek, üç din birleşmeli demek gibi şeylerin hepsi küfürdür. Bu inanışa sahip olan kimse, ebedi cehennemliktir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: 72 bid'at fırkasından olanların hepsi, itikadları bozuk olduğu için, Cehenneme girecekler ve itikadlarının bozukluğu kadar yanacaklardır. Bunların hepsi Cehenneme girecektir; fakat hiçbiri Cehennemde sonsuz kalmayacaktır. Cehennem ateşinde sonsuz azapta kalmak, imanı olmayanlar içindir. Bu 72 bid'at fırkasında olanlar, ehl-i kıble olduğu için kâfir olmuyorsa da, dinde inanması zaruri lazım olan şeylere inanmayanları ve (Ahkâm-ı islamiyye)den her Müslümanın işittiği, bildiği şeyleri tevilini bilmeden reddedenleri kâfir olur. (3/38) Bir kimse de, Ehl-i sünnettir, itikadında noksanlık yoktur; fakat Hıristiyanların Noel'ini kutlamıştır, zünnar kuşanmıştır, haç işaretli kolye takmıştır, benzeri bir küfür iş yapmıştır yahut haram olduğuna inandığı halde, bir günahı önem vermeden işlemiştir. Bu küfürlere küfür bulaşığı, küfür pisliği de denmektedir. Bu küfürleri işleyenler de Cehenneme gider; fakat ebedi kalmaz. 72 bid'at fırkasının küfür pislikleri de böyledir. Yine İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Kelime-i tevhidi söyleyip, bunun manasını kabul eden Müslüman, Muhammed aleyhisselam Allahü teâlânın Peygamberidir, her sözü doğrudur, ona uygun olmayanlar yanlıştır, kötüdür diye inanırsa ve bu imanla giderse, küfür pisliklerinin cezasını çektikten sonra Cennete gider. Kâfirlere mahsus olan ve küfür alameti olan âdetlerini yapar ve dini bayramlarına katılır, kâfirlerin mukaddes bildikleri günlerinde ve gecelerinde, onların yaptıklarını yaparsa veya bir günahı hafif görerek, önem vermeyerek işlerse, muhakkak Cehenneme girer; ama kalbinde zerre kadar imanı olduğu için, Cehennemde sonsuz kalmaz. Küfür pislikleri temizleninceye kadar azap çekip, sonunda Cehennemden çıkar. (1/266) > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Şeytanın çeşitleri var mıdır, zararları nelerdir? CEVAP: Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylere, şeytan denir. Şeytan üç çeşittir: İblis, nefs ve kötü arkadaş. 1- İblis ve avaneleri: Bu şeytanlar, cin sınıfından ve İblis'in soyundandır. İblis çok âlim idi. Âdem aleyhisselama karşı secde etmesi emredilince, kibirlenip secde etmedi. Daha önce meleklerin hocasıyken, sonra ebedi olarak lanetlendi ve şeytanların reisi oldu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Öfke şeytandandır. Şeytan ateşten yaratıldı. Ateş suyla söner. Öfkelenen abdest alsın!) [Nesai] (Öfkelenen otursun, otururken öfkelenen de yatsın.) [Ebu-ş-şeyh] (Aksırmak Rahmandan, esnemek şeytandandır.) [Tirmizi] (Kuvvetli aksırmak da şeytandandır.) [İbni Sünni] (Namazda esnemek şeytandandır.) [Buhari] (Acele şeytandan, teenni Rahmandandır.) [Tirmizi] (Teenni, temkinli, ihtiyatlı olmaktır.) (Teenni eden isabet eder, acele eden hata eder.) [Beyheki] (Şu beş şey hariç, acele şeytandandır. Kızını evlendirmek, borcunu ödemek, cenaze işlerini çabuk yapmak, misafiri doyurmak, günaha hemen tevbe etmek.) [İ. Ahlakı] (Feryat etmeden ağlayın; çünkü göz ve kalbden gelen şey Allah'tandır, elden ve dilden gelen şey şeytandandır.) [Buhari] (Ağlamak merhamettendir. Bağırıp çağırmak şeytandandır.) [İbni Sa'd] (Gece merkep anırırsa ve köpek havlarsa şeytandan Allah'a sığının; çünkü hayvanlar sizin görmediklerinizi görürler.) [İ. Sünni] (Vesvese şeytandandır. Necaset temizlerken, vesveseden sakının!) [Tirmizi] (Namazda hayz görmek ve uyuklamak şeytandandır.) [İ. Mace] (Namazda esnemek, kusmak ve burun kanaması şeytandandır.) [Tirmizi] (Bu ve benzerlerinin istisnası vardır. Mesela Ramazan ayında esnemek şeytandan değildir, sinirseldir. Kusmak, burun kanaması, uyuklamak gibi şeylerin şeytandan olmayanları da vardır.) (Cumada uyuklamak şeytandandır. Uyuklayınca yerinizi değiştirin.) [İ. Ebi Şeybe] (Güzel rüya Allah'tan, kötü rüya şeytandandır. Kötü rüya gören, kimseye anlatmasın, sol tarafına tükürsün [tü, tü diyerek tükürür gibi yapsın] ve şeytandan Allahü teâlâya sığınsın. Böyle yapınca, o rüyanın zararı olmaz. Güzel rüya gören de, sevdiklerine anlatsın.) [Buhari] (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Fakirlikten korkmak, uğursuzluğa inanmak da, şeytandandır. Bir âyet-i kerime meali: (Şeytan fakirlikle korkutup, size cimriliği emreder.) [Bekara 268] Şeytan musallat olup da, günaha teşvik edince, hemen Allah'ı zikretmeli yani kelime-i tevhid okuyarak, estağfirullah diyerek Allahü teâlâyı anmalıdır. Bir âyet-i kerime meali: (Rahman olan Allah'ı zikretmekten gafil olana, yanından ayrılmayan bir şeytan musallat ederiz.) [Zuhruf 36] Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Şeytan, zikredilince kaçar, zikredilmezse vesveseye devam eder.) [Ebu Ya'la] Celaleddin-i Suyuti hazretleri buyuruyor ki: Şeytanın vesvesesinden, sıkıntıdan kurtulmak için, her gün bu duayı okumalıdır: (Yâ Allah-ür-rakîb-ül-hafîz-ür-rahîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-halîm-ül'azîm-ür-raûf-ül-kerîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-kayyüm-ül-kâimü alâ külli nefsin bimâ kesebet, hul beynî ve beyne adüvvî!) [Kitab-ür-rahme fit-tıbb-i vel-hikme] 2- İnsanın nefsi: İçimizde bulunur, hep kötülük isteyen bir kuvvettir. Bu, şeytana göre daha zararlıdır; çünkü içtedir. İçteki yara gibi tedavisi zordur. Şeytan, bir konuda bir kere vesvese verip gider. Nefis çok inatçıdır, aldatıncaya kadar uğraşır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (Şeytandan gelen hastalıklar, küçük bir ilaçla kolayca giderilebilir. Nefsimiz, her zaman yanımızda bulunan, azılı can düşmanıdır. Dışarıdaki düşmanımız, bu iç düşmanın yardımıyla bize saldırır. Onun yardımıyla bizi yaralar. Nefsin her isteği, Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir. Her işi, sahibi olan ve bütün iyiliklerin sahibi bulunan Allahü teâlâya karşı gelmektir. Hep, kendi can düşmanı olan şeytana uyar.) 3- Kötü arkadaş: Üç düşmanın en tehlikelisi budur. Dünyada rezil eder, ahirette Cehenneme götürür. Kitap, gazete, dergi, radyo, TV, internet siteleri de, birer arkadaştır. Bunlar kötü olursa, felaket olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Kişinin dini arkadaşının dini gibidir. Kiminle dostluk ettiğine dikkat et!) [Hâkim] Allahü teâlâ, Davud aleyhisselama da şöyle vahyetti: (Beni sevmeyenlerle arkadaşlık etme! Bunlar senin düşmanındır. Kalbini karartır ve seni benden uzaklaştırır.) [İ. Gazali] Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Yazarın birisi, (Mukabele okumak ve dinlemek uygun değildir. Kur'anı okuyanın ve dinleyenin anlaması şarttır. Papağan gibi okumak, fayda yerine zarar verir) diyor. Her milletten Müslüman olanlar var. Kur'anı herkesin anlaması mümkün olmadığına göre, Arapça bilmeyenlerin Kur'an okuması günah mıdır? CEVAP: Kur'an-ı kerimi, lisanı Arapça olanlar bile anlayamaz; hatta evliyanın ve ulemanın en büyükleri olan Eshab-ı kiram bile, âyetlerin manalarını Resulullaha sual ederdi. Bir hadis-i şerif meali: (Kur'an-ı kerim Allahü teâlânın metin [sağlam] ipidir. Manalarının hepsi anlaşılmaz. Çok okumak ve dinlemekle eskimez.) [İbni Mace] Kur'an-ı kerimin, çok veciz olup, bitmez tükenmez manalarının bulunduğu, bütün manaları bildirilse bile, yazmak için kâğıt ve mürekkep bulunamayacağı bizzat Kur'an-ı kerimde bildirilmektedir: (De ki, Rabbimin [ilmini, hikmetini bildiren, hayrete düşüren] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.) [Kehf 10] Demek ki, her Arapça bilen, Kur'an-ı kerimi anlayamaz. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: İmam-ı Ahmed bin Hanbel, Cenab-ı Hakkın, (Anlayarak da anlamayarak da Kur'an-ı kerim okuyan, benim rızama kavuşur) buyurduğunu bildirmektedir. (İhya) İslam âlimlerinin en büyüklerinden, Hanbeli mezhebinin reisi İmam-ı Ahmed hazretleri böyle buyururken, hâlâ herkesin Kur'an-ı kerimi anlayarak okuması gerektiğini söylemek ne büyük gaflettir! BERAT GECESİNDE Sual: Berat gecesinde kaderimiz tekrar mı yazılıyor? CEVAP: Hayır. Kader, ezelde Levh-i mahfuzda yazılmıştır. Sonradan bir şey yazılmaz. Yani, Levh-i mahfuzda olacak değişiklikler ve ömürlerin artması ve kısalması da, ezelde yazılmıştır. Allahü teâlânın ezeldeki ilmi nasılsa, Levh-i mahfuzdaki değişiklikler, ona uygun olur. (Tefsir-i Hazin) Allahü teâlâ, ezelde, hiçbir şey yaratmadan önce, her şeyi takdir etti, diledi. Bunlardan, bir yıl içinde olacak her şeyi, Berat gecesinde meleklere bildirir. (S. Ebediyye) ZEKÂTI FAZLA VERMEK Sual: Bir kimse, zekâtını yanlış hesaplayıp, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın verse, fakire verdikten sonra tekrar hesaplasa, bir altın vereceğini anlasa, ikinci yıl vereceği zekâta bu bir altını mahsup edebilir mi? CEVAP: Evet, edebilir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Ramazan ayı çok şereflidir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ramazan ayı yaklaşmaktadır. Bu ayın önemi nedir? CEVAP: Bu konuda İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Mübarek Ramazan ayı çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevab, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevab verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz. Bu ayda, emri altında bulunanların işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir. Açıktan oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur. Namaz kılmayanın da, oruç tutması ve haramlardan kaçınması gerekir. Bunların orucu kabul olur ve imanları olduğu anlaşılır. Ramazanda oruç tutmak hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Ramazan orucu farz, teravih namazı ise sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.) [Nesai] (Ramazan orucunu farz bilip, sevab bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.) [Buhari] (Ramazan orucunu tutup ölen mümin, Cennete girer.) [Deylemi] (Ramazan bereket ayıdır. Allah bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.) [Taberani] (Oruçlunun susması tesbih, uykusu ibadet, duası makbul, ameli de çok sevabdır.) [Deylemi] (Oruçlu çirkin konuşmasın! Birisi sataşırsa, "Ben oruçluyum" desin!) [Buhari] Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevabdır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. (Tirmizi) Dinî bir mazeret varsa, oruç tutmamak günah olmaz. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Kendi için bir hizmetçi istemediği müddetçe kul, kuldur. Kendisi için bir hizmetçi istedi mi, yüksek derecesinden düşmüş ve kulluğun edeplerini terk edip sınırlarını aşmış olur; çünkü başkasının kendisine hizmet etmesini isteyecek kadar, nefsini büyük görmüştür. Sahip olduğumuz zamanların en üstünü, nefsimizin istek ve arzularından kurtulduğumuz ve halk için kötü düşünmediğimiz vakittir. İşlediğimiz faziletli amele güvenerek, azap olunmaktan korkmazsak helak oluruz. Kim, Allahü teâlânın rızası için nefsini ayıplarsa, Allahü teâlâ onu gazabından korur. Kötü ve yanlış sözleri çok dinlemek, taatın, ibadetin tadını kalbden siler. Yarın bize zarar verecek şeyler için, keder ve gam içinde bulunalım. Ahiret saadetini harap eden şeyler için üzülelim. Yarın bize fayda vermeyecek şey için sevinmeyelim! En faydalı korku, insanı günahlardan ve kötülüklerden alıkoyanıdır. İnsana, boşuna geçen ömrü için üzülmek yaraşır. Kalan ömrünü de iyi kıymetlendirmesi lazımdır. Kişinin malayaniyi (boş ve faydasız şeyleri) terk etmesi, onun Müslümanlığının güzelliğindendir. İyi insanların güzel âdetlerinden birisi, Allahü teâlâyı gece gündüz anmalarıdır. Onu anmak, zikir, kalb ve dille olur. Ancak kalbin zikri daha üstündür. Kalblerimizi, Allahü teâlâyı anmakla diriltelim. Onun korkusuyla dolduralım. Onun sevgisiyle nurlandıralım. Ona kavuşma arzusuyla sevinçlendirelim ve bilelim ki; Ona olan sevgimiz derecesinde yükselir, niyetlerimizin doğruluğuyla, nefsimizi kahreder, şehvetleri yenip amellerimizi temiz kılabiliriz. Sözlerin büyüğü, büyüklerin sözüdür. O büyüklerin sözünde, Rabbani tesir vardır. Gücümüzün yettiği ve elimizden geldiği kadar, dünyalık bir şey sebebiyle kızmamaya gayret etmelidir. İnsanlar edebe, ilimden çok daha fazla muhtaçtır. Devamlı utanmaktan ve sıkılmaktan bahseden, fakat Allahü teâlâdan sıkılmayan kimseye, ne kadar şaşılır! İhtiyacı olmayan bir şeye muhtaç gözüken, muhtaç olduğu bir şeyi kaybeder. Allahü teâlâ çeşitli ibadetleri bildirdi. Sabrı, sıdkı, namazı, orucu ve seher vakitleri istiğfar, tevbe etmeyi buyurdu. İstiğfarı en sonra söyledi. Böylece kula, bütün ibadetlerini, iyiliklerini kusurlu görüp, hepsine af ve mağfiret dilemesi lazım oldu. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Avrupa'daki bazı Müslümanlar, yatsı ve sabahın vakti girmeyen yerlerde, cemaatle nafile namaz kılıyorlar. Bu doğru mudur? CEVAP: Doğru değildir. Ramazanda kılınan teravih hariç, nafile namazlar cemaatle kılınmaz. Kur'an-ı kerimde, beş vakit namazın vakitleri çeşitli âyet-i kerimelerde bildirildiği halde, (Beş vakit namaz) tabiri geçmez. Bunun hikmetlerinden birisi de, kutuplara yakın yerlerde beş vakit namazın hepsinin vaktinin girmemesidir. Şafii âlimlerinin çoğuna göre, yatsı ve sabah namazının vakti girmeyen yerlerde bu namazlar, vakitleri giren en yakın bölgeye kıyas edilerek kılınır. Hanefi âlimlerinin çoğuna göre de, vakit girmediği için bu iki namaz farz olmaz. Nitekim ayakları olmayan kimse için, abdestin farzı dört değil, üçtür. Biri sakıt olmuştur. Bulunmayan ayaklar yerine, vücudun başka yerini yıkamak gerekmez. Zengin, İslam'ın beş şartını da yapmakla mükellefken, fakire zekât vermek ve şartları yoksa hacca gitmek de farz değildir. Şu halde ifa bakımından, İslam'ın şartı zengine göre beşken, fakire göre üçtür. Fakire de, (Sen İslam'ın beş şartını yapmaya mecbursun) denilemez; çünkü onda zenginlik şartı yoktur. Hayzı 10 gün devam eden bir kadın, her ay 10 gün namaz kılmaz; çünkü namaz kılmak için o kadında, hadesten taharet şartı mevcut değildir. Hayzdan kurtulunca kaza da etmez. Kısa gecelerde şafak kaybolmadan fecrin tulu ettiği ülkelerde, yatsı ve vitrin vakitleri girmediği için bu namazları kılmak gerekmez. (Nimet-i İslam) Vakit girmedikçe, namaz farz olmaz. Sadrüddin Bürhan-ül eimme, (Vakti girmediği için yatsı namazı size farz olmaz) diye fetva vermiştir. (Halebi) Hanefi'de vakit, namazın hem şartı, hem de sebebi olduğu için, sebep bulunmayınca yani vakit girmeyince, o namaz farz olmaz. Vakit girmeden de kılınmaz. Kaza etmek de gerekmez; fakat bazı âlimlere göre, bu iki namazı kılmak farzdır. İhtiyata riayet etmek çok iyi olur. Bu bakımdan bu iki namaz, (Vaktine yetişip de kılmadığım son yatsı veya sabah namazının farzını kılmaya) diye niyet edilerek kılınmalıdır. Bu iki namazı, vakitlerinin başladığı en son günün vakitlerinde kılmak iyi olur. Seferi olanın, dört mezhepte de oruç tutması farz değildir. Kutuplara ve Ay'a giden Müslüman, seferiyse oruç tutmaz. Geriye dönünce kaza eder. Ramazan ayı gelince, oruç tutmak farz olur. Bu bakımdan gündüzleri 24 saatten daha uzun yerlerde, mesela altı ay gündüz olan yerlerde, oruca saatle başlanır ve saatle bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal teşekkül eden, yani gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki Müslümanların zamanına uyularak oruç tutulur. (Dürer) > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Oruç tutamayacak kadar yaşlı veya iyi olmasından ümit kesilen hasta, orucunu nasıl tutar? Tutamazsa kime ne kadar para verir? CEVAP: Çok yaşlanıp, ölünceye kadar ramazan orucunu veya kaza oruçlarını tutamayacak ihtiyar ve iyi olmasından ümit kesilen hasta oruç tutmaz; ama yine herkesin gözü önünde yiyip içmemeli, gizli yiyip içmeli. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Oruç tutamayacak kadar yaşlı veya iyi olmasından ümit kesilen hasta, fidye verir.) [Nesai] Yaşlı olup oruç tutamayan kimse, zenginse, her günün orucu için fidye verir. Fakir olan fidye vermez, dua eder. Fidye olarak, her gün için bir fıtra miktarı un verilir. Bir fıtra miktarı un, 1750 gramdır. 1750 gram un ise, en fazla 2 YTL eder. 30 gün oruç için 53 kg un vermek kâfidir. Yahut bu kadar unun kıymeti kadar [mesela 50 YTL tutarında] altın, tutulamayan 30 gün orucun fidyesi olarak, bir veya birkaç fakire, ramazanın başında veya sonunda verilebilir. Fakir, aldığı fidyeyi kendisi kullandığı gibi, başka birine de verebilir. Fidye verdikten sonra, oruç tutabilecek hale gelen hasta, tutamadığı oruçlarını kaza eder. (Nehr-ül-fâık) Bu yıl için bir çeyrek altın fidye olarak kâfi gelir. İki çeyrek, yani yarım altın verilirse daha iyi olur. Hastalık, yaşlılık gibi bir özürden dolayı ramazan orucunu tutamayan zenginin, bu durumu ölünceye kadar devam etse, fakirlere yemek verilmesini vasiyet eder. Velisi de, onun tutamadığı her oruç için, fakire bir fıtra veya değeri kadar altın verir. HASTALARIN ORUÇ TUTMASI Sual: Rahatsızlığım var, oruç tutmasam günah olur mu? CEVAP: Orucun, birçok hastalığa faydalı olduğu, tıp uzmanları tarafından açıklanmıştır. Hadis-i şerifte, (Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur) buyuruldu. (Beyheki) Zekât veren, malını kirden temizleyip, tehlikelerden koruduğu gibi, oruç tutan da vücudunu hastalıklardan korur. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sağlığa kavuşmak için oruç tutun!) [Taberani] Midesinden veya başka bir yerinden rahatsızlığı olan bazı kimseler, hastayız diyerek oruç tutmuyorlar. Oruç tutmanın kendisine zararı olup olmayacağını bilemeyen hasta, salih ve uzman bir doktora sorar. Böyle bir doktor, (Oruç tutmak sana zarar verir) derse, orucunu kazaya bırakır. Salih olmayan doktorun sözüyle hareket edilmez. İlaç kullanan hastalar da, doktorun tavsiyesine uygun olarak ilaçların dozunu sahur ve iftara göre ayarlayarak oruçlarını tutabilirler. Oruç tutmaya mani olan hastalık çok azdır. Bu bakımdan salih bir doktora sormadan, orucu kazaya bırakmamalı! > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İmsakiyelerin farklı olması
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Takvimler ve Ramazan imsakiyeleri neden farklıdır, niye hepsi aynı değil? CEVAP: Bugün ülkemizde, iki çeşit takvim ve imsakiye yayınlanmaktadır. Bir kısmı, yüz elli senedir kullanılmakta olup, doğruluğunda en ufak bir şüphe, tereddüt hâsıl olmamış namaz vakitleri cetvelini aynen muhafaza eden takvimler; bir kısmı da, 1983'ten sonra, imsak vaktini uzatan takvimlerdir. 1983 yılından önce bütün takvimler aynıydı; fakat 1983'ten itibaren, Diyanet İşleri temkin vakitlerini kaldırdığından, böyle farklı iki durum ortaya çıkmıştır. 1983 tarihinden önceki takvimlerin yanlış olmadığını herkes kabul etmektedir. Bu hususta bir ihtilaf yoktur. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 30 Mart 1988 tarih ve 234-497 sayılı müftülüklere gönderdiği tamimde şöyle denilmektedir: (1983 öncesi takvimle yeni uygulama arasında sadece temkin farkı bulunmaktadır. Buna göre 1983 öncesindeki uygulama yanlış değildir.) Türkiye Takvimi ile diğer bazı takvimler, doğruluğunda ittifak olan 1983 öncesine göre hazırlanmaktadır. Diyanet'in tamiminde bildirdiği gibi, 1983 yılından önceki uygulamaya göre hazırlanan takvimlerle bu takvimlere dayanılarak hazırlanan Ramazan imsakiyeleri yanlış değil, sadece temkinlidir. Yani Türkiye Takvimi'nin yanlış olmadığını Diyanet de bildirmiştir; çünkü ecdadımız takvimin başlangıcından beri, bu vakitleri esas almış, Diyanet de daha önce uzun yıllar, Türkiye Takvimi'ndeki vakitleri uygulamıştır. Temkin nedir, âlimler, bu temkini niçin koymuştur? Kısaca bunu da izah edelim: Bir namaz vakti hesaplanırken, hesabı yapılan şehrin arazisinin yükseklik ve alçaklık, doğu-batı, kuzey-güney, genişlik gibi durumlarının göz önüne alınması gereklidir. Ayrıca vakte tesir edecek atmosfer şartlarının da en anormal hali düşünülerek, bütün bu şartların hepsini karşılayarak, vakti emniyet altında tutacak zamana, vaktin temkini denir. Bu vakit, ibadet vaktinin emniyeti bakımından zaruri olarak konulması şart olan bir zamandır. Türkiye Takvimi, ehil kimseler tarafından, çok hassas bir şekilde hazırlanmıştır. Bu hususta takvimimizde her ay, (Mühim Tenbih) başlığı altında ikaz yapılmaktadır. Mevcut takvimler içinde, Türkiye Takvimi ve bu takvim esas alınarak hazırlanan Ramazan imsakiyeleri temkinli olup, en uygun olanıdır. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Hilal görülünce ramazan başlar
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ramazanın başlamasında hesaba, takvime göre mi hareket edilir, yoksa hilalin doğmasına, görülmesine mi itibar edilir? CEVAP: Hesaba, takvime göre hareket edilmez. Hilalin görüleceği gün değil, doğacağı gün doğru olarak hesapla tespit edilir; fakat dinimiz, oruca başlamayı ve bayram etmeyi, hilalin doğmasına değil, görülmesine bağlamıştır. Hadis-i şerifte, (Hilali görünce oruç tutun, tekrar görünce orucu bırakın) buyuruldu. Hilal, ya hesapla bulunan günde veya bir gün sonra görülür, hesapla bildirilen günden önce asla doğmaz; çünkü Allahü teâlânın koyduğu nizamda eksiklik, yanlışlık yoktur. Güneşin ve ayın hangi saatte doğup, batacaklarını çok önceden hesapla bilmek mümkündür. Yeni ayın hilali hesapla bulunan zamanda doğar, fakat havanın bulutlu olması gibi sebeplerle bazen doğduğu gün görülmeyebilir. Ramazan ayını tespit için, hilali aramak ve görmek gerekir. Görülünce 29 da olabilir. Eğer görülemezse, şaban ayını 30'a tamamlamak gerekir. Hilali görmekle ramazanın başlaması, hesapla bulunandan bir gün sonra olabilir; fakat bir gün önce olamaz, çünkü hilalin hesapla bulunan günden önce doğması mümkün değildir. Ramazanın her zaman 30 gün çektiğini sananlar da var. Hâlbuki kameri aylar bazen 29, bazen 30 gün çeker. Hep 30 çekse, hicri yıl 360 gün olur. Her yıl, 10-11 gün erken gelmesinin sebebi, kameri ayların bazen 29 çekmesinden dolayıdır. TEKNOLOJİ ASRINDAYIZ Sual: Teknoloji asrındayız. Güneşin ne zaman doğup ne zaman batacağı bilindiği gibi, hilalin de, ne zaman görüleceği saniyesi saniyesine tespit edilemiyor mu? Niye her yıl bu kargaşa oluyor? CEVAP: Allahü teâlânın koyduğu nizamda eksiklik, yanlışlık olmaz. Güneş'in ve Ay'ın hangi saatte doğup, batacaklarını çok önceden hesapla bilmek mümkündür. Hesapla bildirilen vakitten bir dakika bir saniye önce doğup batmaz. Yeni ayın hilali hesapla bulunan zamanda doğar; fakat havanın bulutlu olması gibi sebeplerle bazen doğduğu gün görülmeyebilir. Ramazan ayını tespit için hilali, yani gökte yeni ayı aramak ve Ay'ı görmek, eğer görülemezse, şaban ayını 30'a tamamlamak gerekir. Kargaşanın sebebi, hilal görülmediği halde, "Medine'de görülmüş" diyerek, bir gün önce oruca başlanmasıdır. Neden hiçbir zaman hesaptan sonra gördük demiyorlar da, hep hesaptan önce gördük diyorlar? Hâlbuki "hava bulutluydu, biz göremedik" deseler, söyleyecek bir şey kalmaz. Vaktinden önce hilal görüldü demeleri çok yanlıştır, apaçık bir yalandır! Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Utarit hilal zannedilmiş!
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Körfez ülkelerinde, niye her yıl ramazan ayına bir gün önce başlanıyor? Bugün teknik ilerlediğine göre, ramazan hilalinin görüleceği gün önceden tespit edilemiyor mu? CEVAP: Allahü teâlânın koyduğu nizamda eksiklikler, yanlışlıklar olmaz. Güneş'in ve Ay'ın hangi saat ve dakikada doğup, batacaklarını çok önceden hesapla bilmek mümkündür. Hesapla bildirilen vakitten bir dakika, bir saniye önce doğup batmaz. Yeni ayın hilali hesapla bulunan zamanda doğar, saniye şaşmaz. Bu kargaşanın sebebi, hilal görülmediği halde, falanca ülkede görülmüş diyerek, bir gün önce oruca başlanmasıdır. Hiçbir zaman hesaptan sonra değil de, hep hesaptan önce görüldüğünü söylemek, tekniğe çok zıt olduğu gibi, dine de zıttır. Hâlbuki hava bulutlu idi biz göremedik deseler ve bir gün sonra bayram yapsalar kimse bir şey diyemez. Vaktinden önce hilal görüldüğünü söylemek çok yanlıştır. Bir öğretim üyesi, ramazana erken başlanmasının bilgisizlikten kaynaklandığını, Utarit yıldızının hilal sanıldığını bildirmektedir. 16 Ekim 2006 tarihli gazetelerde çıkan habere göre, Birleşik Arap Emirliklerinden El-Ayn Üniversitesi öğretim üyesi Muhammed Şevket, şunları söyledi: "Suudların ilanına göre oruç tutan ülkeler, 23 Eylül Cumartesi günü oruca başladı. Oysa Cuma günü hilalin görülmesi, Ay'ın o gün Güneş'ten önce batması, imkânsızdı. O gün Mekke'de Ay, Güneş'in batmasından iki dakika önce battı. Ay'ın vaktinden önce görülmesi imkânsızdır." BİD'AT EHLİNE İNANILMAZ Sual: Suudilerin hilali gördük demelerine inanmakta mahzur olur mu? CEVAP: Birincisi, hesaptan önce görülemeyeceği için, onlara inanmak ilmi, tekniği yani gerçekleri inkâr olur. İkincisi, Vehhabiler Ehl-i sünnet olmadıkları için sözlerine itibar etmek caiz olmaz. Vehhabilerin Bâtınilik yolunda oldukları, Nimet-i İslam kitabının nikâh bahsinde yazılıdır. Bunun için, ramazan, bayram ve hac zamanının gelmesini anlamakta ve bütün din işlerinde, Vehhabilerin, mezhepsizlerin sözlerine uymak caiz değildir. ŞABAN'IN SON GÜNÜ ORUÇ Sual: Şaban ayının son günü oruç tutmak, uygun mudur? CEVAP: Şaban ayının son gününe yevm-i şek denir; bu, şüpheli gün demektir. Bu günde oruç tutmanın, mekruh, caiz ve caiz olmayan durumları vardır. Bugün tutulan oruç, üç türlü olur: 1- (Ramazansa Ramazan orucuna; değilse niyet etmiyorum) diye tutulan oruç, hiç caiz değildir. 2- Ramazan orucuna veya (Ramazansa Ramazan orucuna, Ramazan değilse nafileye) diye niyet ederek tutulan oruçtur. Bu niyetle oruç tutmak mekruhtur. 3- Nafile oruca veya kaza orucuna niyet ederek oruç tutmaksa caizdir, mekruh değildir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Oruç tutmamayı mubah kılan özürler nelerdir? CEVAP: Oruç tutmamayı mubah kılan özürler şunlardır: 1- Hastalık: Hasta olan veya oruç tutunca hastalığı artan kimse, oruç tutmaz veya tutuyorsa bozabilir. Hastaya bakan da, hasta hükmündedir. Hastaya bakmak için sıkıntıya girerse, oruç tutmayabilir. 2- Sefer: 104 km uzağa giden kimse, 15 günden az kaldığı yerde seferi olur. Yolculukta sıkıntı olur, iş aksar veya kazaya sebep olacak bir durum olursa, orucu kazaya bırakmak caiz olur. Hadis-i şerifte, (Seferde, sıkıntı içinde oruç tutmak iyilik sayılmaz) buyuruldu. (Buhari) 3- Gebe ve emzikli olmak: Kendine veya çocuğuna bir zarar gelecekse, gebe ve emzikli kadın oruç tutmaz. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, gebeyle emzikli kadına, oruç tutmaması için ruhsat verdi, orucunu tehir etti) buyuruluyor. (Ebu Davud, Tirmizi, Nesai) Emzikli kadın, kendi çocuğunu veya başkasının çocuğunu emzirse de hüküm aynıdır. 4- Açlık ve susuzluk: Kendisinde şiddetli açlık ve susuzluk meydana gelen kimse, ölüm tehlikesi varsa veya aklı gidecekse yahut hastalanıp bir zarara uğrayacaksa, orucunu bozabilir. 5- İhtiyarlık: Çok yaşlı kimse, oruç tutamayacak haldeyse oruç tutmaz, iyileşme ihtimali de yoksa, tutamadığı günler için fidye verir. 30 günün fidyesi 53 kg undur. 6- İkrah: Oruç tutan, (Orucunu bozmazsan seni öldürürüm veya bir uzvunu keserim) diye tehdit edilmişse, dediğini yapmaya gücü yetiyor ve blöf yapmıyorsa, oruçlunun orucunu bozması mubah olur. Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevabdır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. (Tirmizi) Dini bir mazeret varsa oruç tutmamak günah olmaz. ORUÇLU OLDUĞUNU SÖYLEMEK Sual: Nafile oruç tutarken, sorana oruçlu olduğumuzu söyleyince riya olur, orucun sevabı gider deniyor. Böyle bir şey var mı? CEVAP: Hayır, riya olmaz ve orucun sevabı gitmez. Nafile ibadetleri gizli yapmak iyi olur. Mecbur kalmadıkça açıklamamalı. Sadakayı gizli vermeli, nafile namazları da gizli kılmaya çalışmalı; ama gösterilmesinde fayda varsa, başkalarını teşvik edecekse, o zaman açıktan yapmak daha iyi olur. Riya kalbde olur. Yani insanlara gösteriş için ibadeti yapmak demektir. Allah rızası için yapınca, insanlar görse de mahzuru olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kalbin hasta olduğuna alamet
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Kalbin, Allahü teâlâdan ve Onun dostlarından başkasına meyletmesi, o kalbin hasta olduğuna işarettir. Kendisinden ilim öğrendiği zatta ayıp ve kusur arayan, onun ilminden, feyz ve bereketinden faydalanamaz. Tasavvuf, güzel ahlaktır. Bu da üç kısımdır: 1- Hakla beraber olmak, yani Allahü teâlânın emirlerine uymak ve bu hususta gösterişten uzak durmaktır. 2- Halkla beraber olmak. Bu da büyüklere karşı saygı ve edep, küçüklere karşı şefkat, emsallere ise insaflı ve adil davranmakla olur. 3- Nefse sahip olmak. Bu ise, nefsin boş isteklerine, heva ve hevese, şeytana uymamakla olur. Bu üç hususu nefsinde doğru bir şekilde tatbik eden güzel huylu olur. Tasavvuf tamamen ciddiyettir. Şaka cinsinden olan herhangi bir şey, ona karıştırılmaz. Çalışıp da tevekkül etmek, bir yere çekilip ibadet etmekten hayırlıdır. Tevekkül sahibi, her şeyden yüz çevirip Allahü teâlâya dönen kimsedir. Sebeplere yapışmalı; fakat bu durum, o sebeplerin ve her şeyin yaratıcısı olan Allahü teâlâya itimat ve tevekkül etmeye mani olmamalıdır. Farzlardan birini eda etmeyen, sünneti yapmama tehlikesine düşebilir. Sünneti terk edenin de, bid'ate, hurafeye düşmesi muhakkaktır. Eğer bir kul, ömrü boyunca, bir an riya ve nifaksız kalırsa, o bir anın bereketini ömrünün sonuna kadar duyar. Arif, gafletten uzak olup, hiçbir zaman kendini beğenmez, ucba kapılıp kibirlenmez. İnsanın nefsi, haksızlık yapmaya, haddi aşmaya âşıktır. Yani hep kendini bedbaht edecek şeyleri yapmak ister. Her istediği de kendi zararınadır. Ölüme hazır olmalıdır, çünkü ölümden kurtulmanın çaresi yoktur. Ölmeden de, sonsuz nimetlere kavuşmaya imkân yoktur. Kul, Allahü teâlânın sevgisini, onun sevdiklerini sevmek ve onun sevmediklerine düşman olmakla kazanır. Onun sevmedikleri şeyler, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran her şeydir. Bütün işlerin neticesinin sıhhatli ve faydalı olabilmesi için iki şart vardır: Sabır ve ihlâs. İrade, nefsin arzularına muhalefet edip, onu Allahü teâlânın emirlerine yöneltmek ve kendisi için Allahü teâlânın takdir ettiğine razı olmaktır. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
31.08.2008
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Orucun farzları ve oruca niyetin vakti nedir? CEVAP: Orucun farzı üçtür: 1- Niyet etmek. 2- Niyeti, ilk ve son vakitleri arasında yapmak. 3- İmsak vaktinden güneş batana kadar orucu bozan her şeyden sakınmaktır. Ramazanda ve nafile oruçlarda niyetin ilk vakti, güneş battıktan sonra başlar. Son vaktiyse, ertesi günü öğleye bir saat kalıncaya kadardır. Kaza ve kefaret oruçlarındaysa, akşamdan imsak vaktine kadardır. Ramazanda oruca niyet ederken, akşamdan imsak vaktine kadar (Yarın oruç tutmaya), imsak vaktinden sonraysa (Bugün oruç tutmaya) denir. Yanılıp yanlış söylense de, oruç tutulacak gün bilindiği için mahzuru olmaz. Ramazanda bir aylık oruca toptan niyet edilmez, her gün ayrı ayrı niyet etmek farzdır. Gece yatarken yemeği yiyip veya yemek yemeden niyet edilse, sonra gece uyanınca, sahura kalkınca yemek yemekte mahzur yoktur. Akşam yemeği yerken niyet etmek iyi olur. Niyetten sonra da, imsak vaktine kadar yiyip içmekte mahzur yoktur. Ramazanda, (Yarın dişim ağrımazsa oruç tutarım, ağrırsa tutmam) diye akşamdan niyet edilse, böyle şüpheli niyetle oruç tutmak sahih olmaz. Öğleye bir saat kalıncaya kadar niyet edilir. Sahura kalkmak niyettir, oruç tutmak niyetiyle yatmak da niyettir, sahura kalkılmasa da oruca niyet edilmiş olur. İmsak, gecenin bitimi, yiyip içmenin yasak olan vaktin başlamasıdır. Türkiye Takvimi'nde yazılı olan imsak vaktinde, yiyip içmeyi kesmelidir! Bundan 15 dakika kadar sonra sabah namazı kılınabilir! Yanlış takvimlere göre hareket edip de, yiyip içmeye ezan okununcaya kadar devam edenin, suçu yanlış takvime bulması, kendini mesuliyetten kurtaramaz! İFTARI GECİKTİRMEK CAİZ Mİ? Sual: Bir iş sebebiyle iftarı ne kadar geciktirmek caiz olur? CEVAP: Akşam vaktinin girdiği kesin olarak biliniyorsa, önce hurma, su gibi bir şeyle oruç açılır sonra namaz kılınır. Yemeği tezce yiyip sonra namaz kılmak da caizdir. Ancak iftar sofrasında çeşitli yemekler olduğu için, akşam namazı gecikebilir. Namaz mekruh vakte kalabilir. Bu bakımdan önce namazı kılmak ve sonra yavaş yavaş yemeği yemek daha uygun olur. Vaktin girdiği kesin belli değilse, önce namazı kılmak gerekir. Daha sonra vaktin girmediği anlaşılırsa, namazı iade etmek mümkündür; fakat vakit girmeden oruç açılırsa, oruç bozulmuş olur. Telafisi de mümkün olmaz. Vaktin girdiği kesin biliniyorsa, önce orucu açıp, namaz kıldıktan sonra yemeği yemelidir. Hadis-i şerifte, (İftarda acele edin) buyuruldu. Acelenin son vaktinin, muteber kitaplarda, yıldızlar görününceye kadar olduğu bildiriliyor. Bu da takriben akşam vakti girdikten yarım saat sonradır. Hadis-i şerifte, (Yıldızlar görünmeden iftar eden, sünnetimle amel etmiş olur) buyuruldu. (İbni Hibban) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
01.09.2008Orucu bozan şeyler
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ramazan orucunu bozan şeyler nelerdir? CEVAP: Ramazan orucunu bozup, yalnız kaza gerektiren şeyler şunlardır: 1- Boğaza kar ve yağmur kaçması, 2- Astım spreyi kullanmak, 3- Zorla bozdurulmak, 4- Burna sıvı ilâç koymak, 5- Burna kolonya çekmek, [Koklamak bozmaz.] 6- Mukimken başladığı orucu, seferde bozmak, 7- Ud ağacını, amberle tütsülenip dumanını çekmek, 8- Başkasının içtiği sigara dumanını isteyerek çekmek, 9- Kulağın içine ilâç damlatmak, kulağı ilaçlı suyla yıkamak, 10- Derideki yaraya konan ilâcın sindirim yoluna girmesi, 11- Vücuda ilaç şırınga etmek, 12- İsteyerek, zorlayarak ağız dolusu kusmak, 13- Dişi kanayanın ağzındaki kanı yutması veya tükürükle eşit miktarda karışık kanı yutması, 14- İmsak vakti bittiğini bilmeden yiyip içmek, 15- Güneş battı zannederek orucunu bozmak, 16- Dişlerin arasında kalan nohut kadar şeyi yutmak, 17- Burna çekilen suyun ağızdan çıkması, 18- Abdest alırken boğaza su kaçması, 19- Kâğıt, taş, pamuk, ot, pişmemiş pirinç gibi ilaç ve gıda olmayan şeyi yutmak, 20- Makattan fitil kullanmak, 21- Oruçlu olduğunu unutup yediğinde, orucu bozuldu sanarak, bilerek yemeye devam etmek, 22- İmsak vaktinden sonra niyet edenin, gün içinde orucunu bozması, 23- Denize girince veya guslederken vücudun içine su girmesi, [Hanbeli'de bozmaz.] 24- Dil altına konan ilacı emmek, 25- Makata konan pamuğun veya başka şeyin hepsinin içeri girmesi, 26- Basur memesinin, taharetlendikten sonra, ıslak olarak içeriye girmesi, 27- Mastürbasyon yapmak, 28- Vücuda giren ultrason veya endoskopi cihazında ilaç, merhem olması, 29- Lavman yaptırmak, [Maliki'de bozmaz.] 30- Özel olarak su buharı teneffüs etmek, 31- Yaş parmağı, ön veya arka tarafa sokmak, [Hanbeli'de bozmaz.] 32- Burundan genze giden kanı yutmak, 33- Açlığa veya susuzluğa dayanamayarak orucu bozmak. 34- Oruçluyken taharette mübalağa edip içeriye suyun kaçması. 35- Bayılanı ayıltmak için veya uyuyanın ağzına su akıtmak. 36- Seferde iken kasten orucunu bozana kefaret gerekmez, sadece kaza gerekir. Çünkü seferde oruç tutmak farz değildir. 37- Kasten orucunu bozan, sonradan oruç tutmamayı mubah kılacak bir hâl başına gelse, mesela kadının hayzı başlasa yahut oruç tutamayacak kadar hastalansa yalnız kaza gerekir. Fakat orucunu bozup sefere çıksa, kefaret gerekir. Çünkü sefere çıkmak semavi bir özür değildir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
02.09.2008Orucu bozmayan şeyler
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Orucu bozmayan şeyler nelerdir? CEVAP: Bazıları şunlardır: 1- Oruçlu olduğunu unutarak yiyip içmek, 2- Ağzına gelen kusuntunun geri gitmesi, 3- Açık olan yaraya, çatlak dudağa veya eldeki yarığa merhem, krem, tentürdiyot, kolonya veya oksijenli su sürmek.4- Oksijen tüpüyle suni hava vermek, 5- Orucu bozmaya niyet edip de bozmamak, 6- İstemeyerek ağız dolusu kusmak, 7- Boğaza toz, duman vs. kaçması, 8- İsteyerek, zorlayarak biraz kusmak, 9- Göze ilaç damlatmak, ıslak lens takmak, 10- Gıybet etmek, 11- Rüyada ihtilâm olmak, 12- Diş çukuruna ilâç koymak, 13- Çiçek, kolonya veya parfüm koklamak, deodorant kullanmak, 14- Morfinsiz, iğnesiz diş çektirmek, 15- Yutmadan yemeğin tadına bakmak, 16- Başkasının içtiği sigara dumanı veya yerdeki tozun, sakındığı hâlde ağza, burna girmesi, 17- Diş çektirince gelen tükürükten az kanı yutmak, 18- Ağzını yıkadıktan sonra, kalan yaşlığı tükürükle yutmak, 19- Dişleri arasında kalan nohuttan küçük olan şeyi yutmak, 20- Hacamat olmak, kan aldırmak, 21- Kulağına su kaçması, 22- Uyanıkken, sadece bakarak cünüp olmak, 23- Misvak kullanmak, macunsuz diş fırçalamak, 24- Gusletmek, banyo yapmak, 25- İdrar yoluna pamuk koymak, [Şafii'de bozar.] 26- Sağlam deriye ilaç, krem, her çeşit yakı, sigara bandı, tokluk bandı koymak, 27- Yaraya imsak vaktinden önce konan sıvı ilacın, imsak vaktinden sonra emilmesi, 28- Yaradan çıkan kan, irin ve benzerlerinin tekrar içeri girmesi, 29- Arı sokması, 30- Dudaktaki yaşlığı yutmak, 31- Banyoda oluşan su buharını teneffüs etmek, 32- Kuru parmağı, ön veya arka tarafa sokmak, [Şafii'de bozar.] 33- Ele iğne batıp, kırığının içinde kalması, 34- Evi haşere için ilaçlayan, ister istemez ilacı teneffüs etse, orucu bozulmuş olmaz; çünkü sakınmak zordur, 35- Kulağa sabunlu su kaçırması, 36- Kulağa pamuklu çubuk sokmak, [Şafii'de bozar.] 37- Kulağa damlatılan yağın burundan çıkması, [Ağızdan çıkarsa bozar.] 38- Kanayan yere, kanın durması için kan taşı sürmek, 39- Ağza gelen yemeği, balgamı, kusmuğu veya baştan burna gelen akıntıyı yutmak, 40- Ağza su alıp çalkalamak veya ağzı yıkadıktan sonra ağızda kalan yaşlığı tükürükle yutmak, 41- Hanımını öpenin orucu bozulmaz. Öperken şehvetlenip cünüp olursa bozulur. KEFARET GEREKTİRENLER Sual: Orucu bozup kefaret gerektirenler nelerdir? CEVAP: Şunlardır: 1- Oruçlu olduğunu bilerek yiyip içmek, 2- Cinsel ilişkiye girmek, 3- Ramazanın bir gününde, kaza gereken bir şey yaparak orucunu bozan, bu ramazanın başka gününde de bu şeyi, nasıl olsa kefaret gerektirmiyor diyerek, kasıtla yine yapmak, 4- Sigara içmek, 5- Gıybet, sürme çekmek ve kan aldırmak gibi, orucu bozmadığı iyi bilinen şeyden sonra, oruç bozuldu sanarak, yiyip içmek. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
03.09.2008Oruçluya mekruh olanlar
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Oruçluya mekruh olan ve olmayan şeyler nelerdir? CEVAP: Mekruh olanlar şunlardır: 1- Dişleri diş macunuyla fırçalamak. 2- Ramazan günü, iğne olmak, kendi isteğiyle ağız dolusu kusmak gibi bir sebeple oruç bozulursa, yolcu şehrine gelirse, kadının hayzı kesilirse, akşama kadar oruçlu gibi, sakınmaları gerekir; yiyip içmeleri mekruh olur. 3- İlaçla gargara mekruhtur. Eğer namazda okumaya mani olursa, ilaçla gargara etmek mekruh olmaz. Çünkü özür vardır. 4- Cünüp olma ihtimali varken, hanımını öpmek mekruh olur. Orucu bozacak derece çok öperse haram işlemiş olur. Çünkü orucu mazeretsiz bozmak haramdır. Oruçluya mekruh olmayanlar: 1- Gece ihtilam olup, sahura kalkınca, imsak vaktine az kalmışsa, önce ağız yıkanarak yemek yense, imsak çıktıktan sonra gusledilse, yani oruca cünüpken başlansa sahih olur. Daha sonra gusletmek caizdir. 2- Bozulursa kefaret olmasın diye, ramazan orucuna imsak vaktinden sonra niyet etmek caizdir. 3- Ramazanda yatsıdan sonra hanımıyla beraber olunsa daha sonra geç vakitte uyuyup biraz sonra guslederiz dense, uyandıklarında da güneş doğmuş olsa, oruçlarına zarar gelmez. Fakat namaz kılmak için ilk fırsatta yıkanmak gerekir. 4- Orucun aksamaması için hayzı ilaçla geciktirmek caizdir. 5- Oruçluyken hayzı başlayan kadın, oruçlu gibi durmaz, yiyip içebilir. İFTAR DUALARI Sual: Ramazan-ı Şerifte iftar açarken okunacak dualar hangileridir? CEVAP: Güneşin battığı iyi anlaşılınca, E'uzü ve Besmele çekilip, (Allahümme yâ vâsi'al-magfireh igfirli ve li-vâlideyye ve li-üstâziyye ve lil-müminine vel müminât yevme yekumülhisâb) denir. Manası şöyledir: (Ey mağfireti çok geniş olan Allahım! Kıyamet günü hesaba çekilirken, beni, ana babamı, hocamı, erkek ve kadın, bütün müminleri affet!) demektir. Bir iki lokma iftarlık yiyip, (Zehebezzama' vebtelletil-uruk ve sebetel-ecr inşâallahü teâlâ) denir ve yemeğe başlanır. Bu iftar duasının manası ise şöyledir: (Açlık bitti. Damarlarımızın suya kavuşma vakti geldi. İnşallah sevab hâsıl oldu.) Ramazanda şöyle de dua edilir: (Ya Rabbi, Ramazan-ı şerifin şefaatine nail eyle! Ramazan-ı şerifte af ve mağfiret eylediğin ve Cehennemden azat eylediğin kulların arasına bizleri de dâhil eyle!) Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
04.09.2008Oruç tutmayı ganimet bilmeli!
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Derslerimi daha iyi anlamak için bazı günler oruç tutmasam, bayramdan sonra kaza etsem sakıncası var mı? CEVAP: Oruç tutmak, derslere engel olmaz. Bilakis destek olur. Mide çok doyarsa insanın kafası o kadar çalışmaz. Aç olanın zekâsı keskin, anlayışı kuvvetli olur. Bu, sadece işin tıbbi yönüdür. Allahü teâlânın rahmeti ihsanıysa ayrıdır. Onu akıl almaz! Ders için oruç tutmamak haram olur. Ramazan günü oruç tutmak büyük nimettir. Bu nimetten mahrum kalmamalı, oruç tutmayı ganimet bilmelidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl oruç tutsa, o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi] Başka zaman ömür boyu oruç tutulsa ramazanda tutulan bir orucun sevabına kavuşulmaz. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Allah rızası için bir gün oruç tutan kimseyi Allahü teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle Cehennem ateşinden 70 yıl uzak tutar.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, İbni Mace] BEYAZ İPLİK, SİYAH İPLİK Sual: Babam oruç tutarken, takvime göre değil, Kur'ana göre hareket ediyor. Siyah iplikle beyaz iplik birbirinden ayrılıncaya kadar yiyip içiyor. Ortalık ağardığı için şüpheleniyorum. Doğru mu? CEVAP: Bekara suresindeki, (Beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyip için) mealindeki 187. âyetindeki iplikler, gündüzün beyazlığıyla gecenin siyahlığıdır. Âyet-i kerimenin anlamı, (Gündüzün aydınlığıyla gecenin karanlığı, iplik gibi birbirinden ayrılıncaya kadar yiyip için) demektir. Bu âyet-i kerimeyi duyan bir zat, (Ya Resulallah, ben gündüzün geceden ayrıldığını öğrenmek için yastığımın altına bir beyaz iplikle bir siyah iplik koydum. Fakat gecenin bitişini yine de tespit edemedim) dedi. Bunun üzerine, Peygamber efendimiz, (O iplikler, gündüzün aydınlığıyla gecenin karanlığıdır) buyurdu. Eğer Peygamber efendimiz açıklamasa idi, beyaz ipliğin aydınlık, siyah ipliğin karanlık olduğunu nereden bilecektik? Kur'an-ı kerimden anladığımıza uyarak, bilhassa bulutlu havalarda, daha ortalık karanlık diye, güneş doğana kadar yiyip içerdik. AÇIKTAN ORUÇ YEMEK Sual: Hastanede hasta olarak yatıyorum. Oruç tutacak durumum yok. Hastanede gizli yiyip içme imkânım da yok, açıktan oruç yemek günah olur mu? CEVAP: Hasta olduğunuz belli, yani insanlar bunu biliyor ve görüyor, gizleme imkânı da yoksa açıktan yiyip içmek caiz olur. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
05.09.2008Özürsüz oruç yememeli
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Devamlı şehirler arasında şoförlük yapanın, oruç tutmaması günah olur mu? CEVAP: İşi aksatacak zorluk yoksa Ramazan-ı şerifte oruç tutmak çok sevabdır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ramazanda mazeretsiz bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi] Şu halde bir özür olmadan oruç yememeli. Dini bir özrü olanın, orucunu kazaya bırakması caiz olur. Yolculukta sıkıntı olur, iş aksar veya kazaya sebep olacak bir durum olursa, kazaya bırakmak caiz olur. Hadis-i şerifte, (Yolculukta [sıkıntı içinde] oruç tutmak takva değildir) buyuruldu. (Buhari) [Burada takva, daha çok sevab kazanmak manasındadır.] SEFERİ İKEN ORUÇ Sual: İmsak vaktinden sonra sefere çıktığımız için mecburen oruca niyet ediyoruz. Yani o gün seferde de olsak oruç tutmamız lazım. Ancak, mesela sabah 11'de ABD'ye gitmek üzere uçağa biniyoruz. Devamlı Batı'ya gittiğimiz için gün, New York'a giderken 7 saat, Los Angeles' a giderken de 10 saat uzuyor. Bu durumda ne yapmak lazım? CEVAP: Oruç tutabilirse sevab kazanır, açlık ve susuzluğa dayanamayıp bozarsa günah olmaz. Seferdeyken, orucu özürsüz bozana da kefaret gerekmez. Sual: Yolculukta oruç tutmamaya izin var diye oruca niyetlenmedim. Saat 11'de uçağa bineceğim için sabah kahvaltımı yapıp yola çıktım. Seferde oruç tutmamak caiz değil mi? CEVAP: İmsak vaktinden önce sefere çıksaydınız, oruca niyet etmeyip sefere çıkınca yiyip içebilirdiniz. Hâlbuki kahvaltı yaptığınız zaman, mukimsiniz ve niyet etmiyorsunuz, yiyip içiyorsunuz, bu yüzden günah oluyor. Niyet edip oruçlu yola çıkacaktınız ve o gün o orucu bozmayacaktınız, yani o gün orucu tutmanız gerekirdi. Niyet etmeden yiyip içtiğiniz için sadece kaza gerekir. Sual: Oruçluyken seyahat ediyoruz. Doğudan batıya gidince mesela Erzurum'dan İstanbul'a gelince, akşam bir saatten fazla geç oluyor. Tersine İstanbul'dan Erzurum'a gidince, bir saatten fazla erken oluyor. Orucu niyetlendiğimiz şehre göre mi, yoksa bulunduğumuz şehre göre mi açacağız? CEVAP: Oruç açılan yerin zamanı esas alınır. Güneş batmadan oruç açılmaz. Saate göre hareket edilmez, güneşin batması esas alınır. Dünyanın hangi şehri olursa olsun, oruçta ve namazda, vardığı şehrin vaktine göre hareket eder. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
06.09.2008İnsanların en kötüsü
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: İnsanların en kötüsü, din kisvesi altında dünya menfaati sağlayandır. Kalbinde Allah korkusu çok az olan, dünya sevgisi bulunan, haramlardan sakınmayan, âlim olduğunu söylerse şaşılır. İlmiyle amel etmeyene âlim denmez. Kul, muhabbet makamına, Allahü teâlânın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmakla kavuşur. Amellerin en üstünü; doğru amel işlemek, sünnet üzere hizmete devam etmektir. Kalbin Allahü teâlâdan başkasına meyletmesi, Allahü teâlânın azabını çabuklaştırır. Yaptığı amellerin, kendisini Cehennem azabından kurtarıp, Allahü teâlânın rızasına kavuşturacağını zanneden kimse, büyük hata etmiştir. Allahü teâlânın fadlı ve ihsanıyla kurtulabileceğini düşünen kimseyi, Allahü teâlâ rıza makamlarının en sonuna ulaştırır. TEVHİDİN ESASI Tevhidin esası üç şeydir: 1- Allahü teâlâyı Rab olarak tanımak, 2- Onu bir olarak ikrar etmek, 3- Ona hiçbir şeyi ortak koşmamak. İtikadı doğru olup da, Allahü teâlânın, rızka kefil olduğuna itimat eden ve emrettiği ibadetleri ihlâsla ve doğru olarak yapan, evliya olur. Allahü teâlânın yardımıyla nefsinin arzularına uymayan kimse, havada uçandan ve su üzerinde yürüyenden daha üstündür. Gününü Allahü teâlâyı hatırlayarak, yani dine uyarak geçiren kimse, bütün gün zikretmişlerden sayılır. EDEP NEDİR? Çok ilimden ziyade, az da olsa, edebe muhtaç olduğunu bilmek, pek kıymetlidir. Edep, insanın nefsini bilmesi, tanımasıdır. Âlimleri hafife alanın ahireti, âmirleri hafife alanın dünyası, dostlarını hafife alanın mürüvveti yıkılır. Müstehabları yapmakta gevşek davranmak, sünnetleri yapmakta gevşekliğe sebep olur. Sünnetleri yapmakta gevşek davranmak, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da marifete, Allahü teâlânın rızasına kavuşamaz. Farzları terk edenin de, küfre düşmesinden korkulur. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
07.09.2008Fitre vermenin önemi
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kimlerin fıtra vermesi gerekir? CEVAP: İhtiyacı olan eşyadan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan Müslümanın fıtra vermesi vacib olur. Nisaba malik değilse fıtra vermesi vacib olmaz; fakat vermesi iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ramazan orucu, gökle yer arasında durur. Sadaka-i fıtr verilince yükselir.) [Ebu Hafs] (Sadaka-i fıtr, oruçlunun, uygunsuz sözlerinden hâsıl olan günahları temizler.) [Beyheki] (Sadaka-i fıtr, zenginlerinize bir tezkiyedir. Fakirleriniz de verirse, Allahü teâlâ onlara daha çoğunu verir.) [Ebu Davud] (Tezkiye, temize çıkarma, temizleme demektir.) Diğer üç mezhepte, bir günlük yiyeceği olanın fıtra vermesi farzdır. Hadis-i şerifte, (Sadaka-i fıtrı, küçük büyük, zengin fakir herkesin vermesi gerekir) buyuruldu. (Ebu Davud) Dinen zengin olmayan herkes, fıtra, zekât alabilir. İhtiyacı olan eşya ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan Müslümanın, fıtra vermesi vacib olur. Fıtra, zekât alması, haram olur. Fıtra nisabına katılacak malın ticaret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da gerekmez Sadaka-i fıtr, Ramazan-ı şerifte verilir. Ramazandan önce ve bayramdan sonra da vermek caizse de bayram namazından önce verilmiş olması daha çok sevabdır. Şafii'de ramazandan önce verilmez. Bayramdan sonraya da bırakılmaz. Hastalık gibi herhangi bir özürden dolayı oruç tutamayan kimsenin de, zenginse fıtra vermesi gerekir. Ana babaya, dedeye, büyük anneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire fitre verilmez. Fakir olmak şartıyla geline, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa fitre verilir. Hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya fitre vermek daha çok sevab olur. İmameyn'e göre, borçlu ve fakir kimseye, hanımı fitre verebilir. (Mevkufat) Sadaka-i fıtrın miktarı her yıl değişmez. Fıtra miktarları ve YTL olarak bugünkü değerleri yaklaşık olarak aşağıda bildirilmiştir. Ya bu ürünlerin kendisini veya tutarları kadar altın vermek gerekir. Fıtranın cinsi Miktarı (gr) Değeri (YTL)Buğday 1750 1,20 Un 1750 2,30 Un (iyi) 3500 3,30 Arpa 3500 2,- Kuru üzüm 3500 15,- K. üzüm (iyi) 3500 35,- Hurma 3500 10,- Hurma (iyi) 3500 70,- > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
08.09.2008Başkasının fitresini vermek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir kimse, yanında kalan ana babasının ve âkil bâliğ olan oğlunun fitresini, onlardan habersiz verse, caiz olur mu? CEVAP: Sonradan bildirmek şartıyla caiz olur. DELİNİN FİTRESİ Sual: Delinin, fitre vermesi gerekir mi? CEVAP: Evet, malı varsa, fitresi kendi malından verilir. Velisi vermezse, deli iyileşirse, eski fitrelerini de kendisi verir. İyileşmezse, zaten sorumlu olmaz. (Dürr-ül-muhtar) YOLCU FİTRE VERİR Mİ? Sual: Seferi yani yolcu olan kimse, nisaba malikse, fitre vermesi gerekir mi? CEVAP: Gerekir. HASTA OLANIN FİDYE VERMESİ Sual: Bir kimse, rahatsızlığından dolayı ramazan ayında oruç tutamasa, iyileşince kaza edecek olsa, yine de, ramazan ayında tutamadığı oruçların fidyesini vermesi gerekir mi? CEVAP: Hayır, kaza edecek gücü olan, fidye vermez. Fidye verse bile, iyileşince kaza etmesi gerekir. ALDIĞI FİDYEYİ BAŞKASINI VERMEK Sual: Bir fakir, aldığı oruç fitrelerini başka fakire verebilir mi? CEVAP: Evet, verebilir. İFTAR YEMEĞİ PARASI VERMEK Sual: Birisine iftar yemeği parası vermek, iftar vermek gibi sevab mıdır? CEVAP: Evet. ŞEYTANİ RÜYA Sual: Ramazanda şeytani rüya görülür mü? CEVAP: Görülmez. Nefsanî rüya görülür. ORUÇLUYKEN ÖLMEK Sual: Abdestliyken ölen şehit oluyor. Oruçluyken ölene de bir ecir var mıdır? CEVAP: Evet, ecri büyüktür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Oruçluyken ölen Cennete girer.) [Bezzar] ..... Not: Dünkü yazımızdaki fitre tablosunda, iyi un miktarı, 1750 gram yerine sehven 3500 gram yazılmıştır. Düzeltir, özür dileriz. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
09.09.2008Oruçta mezhep taklidi
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Üç sorum var: 1- Hanefi'yim, abdest alırken dikkat etmeme rağmen boğazıma su kaçabiliyor. Orucum bozuluyor. Şafii'de bozulmuyormuş. Şafii mezhebini taklit etsem orucum bozulmuş olmaz mı? 2- Şafii olan bir erkek arkadaşım var. İdrar yoluna pamuk konunca orucun bozulduğunu bilmiyormuş. 6 gün pamuk koymuş. Acaba Hanefi mezhebini taklit ederek oruçlarını kurtaramaz mı? 3- Annemin dişi hep kanıyor, ağzı kan içinde kalıyor, uyurken de ağzına kan gitmiş olabilir. Kan yutmak orucu bozduğuna göre, sabah imsak vaktinden sonra uyuyor, annem nasıl oruç tutacak? CEVAP: Dinimizde dört hak mezhep vardır. Bunlar hâşâ sözde değil, fiiliyatta da haktır. Bir mezhepte yapılması zor olan bir şeyi, diğer mezheplerden birini taklit ederek yapmak bütün İslam âlimlerine göre caiz, hatta lazım olur. Şimdi suallere kısaca cevap verelim: 1- Bir mezhep ihtiyaç halinde taklit edilince, o hususta o mezhebin mümkün olan bütün şartlarına uymak gerekir. Şafii mezhebini oruçta taklit eden, Şafii'nin orucun farzlarına ve orucu bozanlarına da dikkat etmesi gerekir. Bu takdirde taklidi sahih olur. Şafii mezhebi taklit edilirse, abdest alırken dikkat etmesine rağmen elde olmadan boğaza su kaçarsa, orucu bozulmuş olmaz. 2- Şafii'de, idrar yoluna pamuk koymanın orucunu bozduğunu bilmeyen bir Şafii, o halde oruçlarını tutsa, sonradan orucu bozduğunu öğrense, (Bu oruçlarımı Hanefi mezhebine uygun olarak tuttum) diye niyet ederse, oruçları sahih olur. Oruçları Hanefi mezhebinin bütün şartlarına uygun olmasa bile, başka çare olmadığı için, yani zaruret olduğu için, Hanefi mezhebine uygun tutmuş sayılır. Bunun gibi, diş dolgusunun Hanefi mezhebinde gusle mani olduğunu bilmeden yıllarca namaz kılsa, sonra durumu öğrense, (Bu namazlarımı Maliki mezhebine göre kıldım) dese, namazları sahih olur. Kıldığı namazlar Maliki mezhebinin bütün şartlarına uygun olmasa bile, başka çare olmadığı için, yani zaruret olduğu için, namazlarını Maliki mezhebine uygun kılmış sayılır. 3- Her mezhepte elde olmadan yapılan şeylerin orucu bozması farklıdır. Mesela Şafii'de abdest alırken boğaza su kaçması orucu bozmaz. Hanefi'de ağzından veya burnundan boğazına toz, duman, sinek kaçsa, başkalarının içtiği sigaranın dumanı gelerek, ağzına, burnuna girmesinden sakınmak mümkün olmasa orucu bozmaz. Hanbeli mezhebinde, istemeden kan yutmak gibi elde olmayan hususlar orucu bozmaz. Bu durumda olan kimse, Hanbeli mezhebini taklit ederse oruçları sahih olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
10.09.2008Niyetsiz oruç olmaz
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Gece vardiyasında çalışıyorum. Ramazan orucuna niyet etmeyi unutup yattım. Uyandığımda öğle ezanları okunuyordu. Artık niyet edilmez dediler. Ben de belki bir çaresi vardır diye akşama kadar bir şey yiyip içmedim. Oruçlu gibi durdum. Bu orucu kaza etmem gerekir mi? CEVAP: Evet, kaza etmek gerekir; çünkü niyet farzdır. Niyetsiz oruç sahih olmaz. Ancak böyle istisnai durumlarda, ibadeti kurtarmak için, zayıf da olsa başka kavil veya diğer hak mezheplerde bir çaresi varsa, o taklit edilerek ibadet kurtarılır. Bu hususta zayıf da olsa bir kavil vardır. Hanefi imamlarından İmam-ı Züfer'e göre, orucunuz sahihtir. Bu imama göre, niyet unutulmuşsa veya herhangi bir sebeple niyet edilmemişse, o gün orucu bozan bir şey de yapılmadıysa oruç tutulmuş olur. Böyle zaruri durumlarda İmam-ı Züfer'in kavliyle amel etmek caiz olur. BİR AYLIK ORUCA NİYET Sual: Ramazanın başında, ramazanın sonuna kadar oruç tutacağıma niyet ettim. Ondan sonra niyet etmeden oruçlarımı tuttum. Sonradan her gün için ayrı niyet edilmesi gerektiğini öğrendim. Bu oruçlarımı kaza etmem mi gerekir? CEVAP: Her gün ayrı ayrı niyet etmek gerekir; fakat illa dille söylemek gerekmez. Mesela, sahura kalkmak niyettir. Yarın oruç tutacağım diye düşünmek niyettir. Sahura kalkıp oruç tutmak niyetiyle yatan kimse, sahura kalkamasa bile, ertesi gün oruç tutmaya niyet ederek yattığı için yine oruç için niyet etmiş olur. Buna benzer niyet olabilecek hiçbir şey yoksa Maliki mezhebi taklit edilir. Maliki mezhebinde, ramazanın başında bir kere niyet etmek yetişir. (O oruçları, Maliki mezhebine göre tuttum) denirse, kaza etmek gerekmez. NİYETİ UNUTAN ŞAFİİ Sual: Şafii mezhebindeyim. Akşam niyet etmeden yattım. Uyanınca güneşin doğduğunu gördüm. Şafii'de imsak vaktinden önce niyet etmek şarttır. Bu durumda Hanefi'yi taklit edip oruca devam edebilir miyim? CEVAP: Elbette taklit etmek gerekir. Sadece o gün Hanefi'ye uygun oruç tutulur. Bugünkü orucumu Hanefi mezhebine uyarak tutuyorum denir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Düğün yemeklerine veya iftarlara davet ediliyoruz. Bazı davetlerde, zenginler, müdürler ve rütbeli kimseler bulunuyor. Hiç gariban kimse bulunmuyor. Kimi külfete giriyor, çok pahalı şeyler hazırlıyor, kimi de çok cimri davranıyor. Bir de, oruç tutmayanlar da davet ediyor. Böyle davetlere gitmek uygun oluyor mu? CEVAP: Haram ve mekruh işlenmeyen davetlere gitmek sünnettir. Bir hadis-i şerif meali: (Davet edilen yere gitmemek günahtır. Davetsiz yere gitmek hırsızlık olur.) [Beyheki] Yemeğe davet ederken, Allahü teâlânın rızası gözetilmelidir. Başka maksatlar gözetilmemeli. Yemeğe giden de, sünnet olduğuna, mümin kardeşini sevindirmeye niyet ederek gitmeli. (Allah rızası için niyet etmeden yemeğe davet edene bir günah yazılır. Niyet etmeden gidene, iki günah yazılır) buyurulmuştur. Mekruh işleniyorsa, mekruhtan kurtulmak için davete gidilmez. Fakirlerin davetine gitmeyip de zenginlerinkine gitmek kibirdendir. Külfete girenin davetine gitmek gerekmez. Cimrinin davetine de gitmemelidir! Davet umuma şamil olmamalı, yani iyi kötü herkes geliyorsa o davete gitmemeli. Bidat sahibinin, fasıkın ve kötü kimselerin ve öğünmek için çok para harcamış olanın davetine gidilmez. (İhya) Sadece zenginlerin ve müdürlerin bulunduğu davete gidilmemeli. Bir hadis-i şerif meali: (En kötü yemek, zenginlerin çağırılıp, fakirlerin çağırılmadığı ziyafetteki yemektir.) [Buhari] EZAN OKUNURKEN Sual: Ezan okunurken hemen orucumuzu açmakta mahzur var mıdır? CEVAP: Vaktin girmesi şarttır, ezan erken veya geç okunabilir. Vakit girmişse, ezan okunmasa bile orucu açmak caizdir. Vakit girmemişse, ezan okunsa da orucu açmak caiz olmaz. İmsak vakti yiyip içmek de böyledir. Yani ezana değil vaktin girmesine itibar edilir. İmsak vakti çıkmışsa, daha ezan okunmasa bile, imsak vakti girince artık yiyip içmeyi kesmek gerekir. Namaz kılmak da böyledir. Ezana değil vakte itibar edilir. GÜNAH İŞLEYENİN ORUCU Sual: İster istemez günah işliyoruz. Bazıları, (Oruç tutarken günah işlenmez. Günah işleyen kimse oruç tutmamalı, orucu boşa gider) diyorlar. Böyle bir şey var mıdır? CEVAP: Böyle bir şey yoktur. Oruç tutarken elbette her türlü günahtan, kötü düşüncelerden sakınmak gerekir. İşlenen günahlar orucun sevabını azaltır; fakat bu, günah işleyen oruç tutmasın demek değildir. Böyle söylemek dinsizlik olur. Günah işleyenin de oruç tutması gerekir. Bunların orucu kabul olur ve imanları olduğu anlaşılır. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
12.09.2008Oruç tutmak için kolaylıklar
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Oruç tutmak için aşağıdaki kolaylıklardan istifade etmek caiz midir? 1- Susayınca, harareti azaltmak amacıyla ağza su almak, serinlemek için başa soğuk su dökmek, soğuk suyla yıkanmak. 2- Sigara ihtiyacı hissedince, sigara yakısı vurmak. 3- Ağrılı, romatizmalı yerlere, sprey veya merhem sürmek. Kalb krizlerinde göğse konularak emilen ilaç, yakı kullanmak. 4- Açlık hissedince, akupunktur iğnelerini batırmak veya açlık bandı kullanmak. Bunlar hem açlık hissini gideriyor, hem de kilo vermeye yardımcı oluyor. 5- Ramazanı aksatmamak, tam tutmak amacıyla hayzı geciktirmek için ilaç kullanmak. CEVAP: Bunların hepsi caizdir. Ancak, birinci maddedeki husus, İmam-ı a'zam hazretlerine göre tenzihen mekruhtur; çünkü böyle bir hareket, ibadetten bıkkınlığı gösterebilir. İmam-ı Ebu Yusuf hazretlerine göreyse, bunun mahzuru olmaz; çünkü böyle yapmakla ibadete yardım edilerek sıkıntı nispeten giderilmiş olur. İmam-ı Ebu Yusuf'un kavline uyularak, yukarıdakilerin hepsi yapılabilir. TERAVİHİ YALNIZ KILMAK Sual: Yatsıyı cemaatle kılan, teravihi yalnız, vitri de cemaatle kılabilir mi? CEVAP: Kılabilir; hatta teravihi kılmasa da, farzı kılmış olduğu imama uyarak vitri kılabilir. İmamla birlikte yatsının farzı kılınsa, sonra imam gitse, cemaatten biri imam olup teravihi ve vitri kıldırsa sahih olur. Birkaç kişi camiye girince, yatsının farzının kılınmış olduğunu görseler, biri imam olup yatsının farzını kıldırsa ve teravih kıldıran imama uysalar, vitri de bu imamla kılsalar sahih olur. Bir özrü sebebiyle camiye gidemeyen, teravihi evde yalnız başına kılabilir. Hanımı, anası ve kızıyla da cemaat yapıp kılabilir; fakat imam düzgün birisiyse ve sünnete de uygun kıldırıyorsa, erkekler camiye gitmelidir. MİDESİ ALINANIN ORUCU Sual: Midesi tamamen alınan kimse, oruç tutabilir mi? CEVAP: Doktorlar, oruç tutmasının sakıncası olmadığını söylüyorlar. ORUÇ BORCU OLAN Sual: (Oruç veya namaz borcu olan kız, borçlarını ödemeden evlenemez) deniyor. Bu doğru mu? CEVAP: Hayır, doğru değildir. Evlenince kocasından izinsiz nafile oruç tutmak uygun olmadığı için, belki oruç borcuyla kocasının evine gitmemeli denmiş olabilir. Namaz borcu bitmeden de evlenebilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
13.09.2008Nefsini bilen Rabbini bilir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: (Nefsini bilen Rabbini bilir) hadis-i şerifinin sırrına eren, nefsini, sokakta gördüğü köpekten aşağı bilir. Nefsinin ayıplarını, kusurlarını görmeyen kimse, doğru yoldan ayrılır. İstikamet yani doğruluk üzere olmalıdır; çünkü en büyük keramet, istikamet üzere olmaktır. Nice küçük amel, niyetle büyük amel olur, nice büyük amel de, niyetle küçülür. İlmin öncesi niyet, sonra anlamak, sonra yapmak, sonra muhafaza, sonra da yaymaktır. Kim ilmi ararsa öğrenir. İlmi öğrenen, günah işlemekten korkar. Günahtan korkan ondan kaçar. Kaçan da kıyamette hesaptan kurtulur. Din kardeşinin bir ihtiyacını görmek, bir sene nafile ibadet etmekten daha önemlidir. İlimde cimrilik yapan kişiye, Allahü teâlâ üç beladan birini verir: 1- Ölür, ilmi gider. 2- Unutarak ilmi gider. 3- Kendine ilmi unutturacak kimseyle dostluk kurar, öylece ilmi gider. İnsandaki en üstün haslet, kâmil akıldır. Eğer o yoksa, güzel edebdir. O da yoksa, kendisiyle istişare edilecek şefkatli bir kardeştir. O da yoksa, devamlı sükûttur. O da bulunmazsa, ölmektir. Bir âlimin sakınması gereken en önemli husus, Allahü teâlânın haram kıldığı şeylerden uzak durması ve dünyaya gönül bağlamamasıdır. Dünya sevgisi ve günahların istila ettikleri kalbden, hayır beklenmez. Bir kimse, Allahü teâlâya isyan ederken, Onu sevdiğini açıklar. Buysa, kıyasta acayiptir. Eğer sevgisi doğru olsaydı Ona itaat ederdi; çünkü seven sevdiğine itaat eder. Güzel ahlakın, bir kelimeyle özü, kızmamaktır. Ölümden sonrası için ölmeden önce hazırlık yapmalıdır. Kişi için en güzel süs; sükût, doğruluk ve vakardır. Allahü teâlâdan korkanlarla beraber olmalı. Bid'at sahipleriyle oturmaktan sakınmalıdır. Çoluk çocuklu bir kimse, onların ihtiyacı için çalışsa, geceleri kalkıp, üzeri açık olarak gördüğü evladının üzerini bir şeyle örtse veya benzeri bir yardımda bulunsa, gaza ve cihaddan daha üstündür. Kişinin kendi beğendiği şeyi başkası için de beğenmesi güzel olur. Kendine layık gördüğünü başkasına da layık görmeli, kendine layık görmediğini başkasına da layık görmemeli. Kendisine faydası olmayanın, başkasına faydası olmaz. Ölüleri, iyi veya kötü halde görmek, cenâb-ı Hakkın bazı kullarına ihsan ettiği bir keşif ve keramettir. Dirilere müjde vermek, onlara doğru yolu göstermek veya ölüler için hayırlı bir iş yapılmasına, borçlarının ödenmesine yaraması içindir. Ölüleri görmek, daha çok rüyada olmaktadır. Uyanıkken görenler de vardır. Evliya ve hâl sahipleri için, bu bir keramettir... > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
14.09.2008 Teravih namazı kılmak
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Teravih kaç rekâttır ve cemaatle kılmak sünnet midir, nasıl kılınır? CEVAP: Peygamber efendimiz, 3-4 gün teravihi cemaatle kıldırdı, daha sonra evden çıkmadı. Sebebi sorulunca, (Teravih namazının size farz olacağından korktuğum için, evden çıkmadım) buyurdu. (Buhari) Teravihin 20 rekât oluşu ve cemaatle kılınması hadis-i şerifle bildirilmiştir. Sünnet olduğu icma ile sabittir. Peygamber efendimiz teravihi, 8, 12 ve 20 rekât olarak da kılmıştır. İbni Abbas hazretleri bildiriyor ki, Resulullah yatsıdan sonra, vitirden önce, 20 rekât namaz kıldıktan sonra, (Ramazanda 20 rekât teravih namazı kılanın, 20 bin günahı affolur) buyurdu. (İbni Ebi Şeybe) Teravihin 20 rekât olduğuna inanmayanın bid'at ehli olduğu, (Nur-ül-izah) şerhinde de yazılıdır İmam-ı a'zam hazretleri, (Teravih namazı sünnet-i müekkededir. Hazret-i Ömer, teravihin 20 rekât olarak cemaatle kılınmasını kendiliğinden ortaya çıkarmadı. O, elindeki sağlam esasa, yani Resulullahın sünnetine dayanarak emretti) buyuruyor. (El-İhtiyar) Resulullah teravihi hiç kılmasa bile, hulefa-i raşidinin kılması, sünnet olması için kâfidir. Hadis-i şerifte, (Sünnetime ve hulefa-i raşidinin sünnetine sımsıkı sarılın) buyuruldu. (Buhari) Teravihin cemaatle kılınması, (sünnet-i kifaye)dir. Yani bir mahallede cemaatle kılınınca, diğerleri evde kılsa da, sünnet ifa edilmiş olur. Erkeklerin camide cemaatle namaz kılmalarının, evde kıldıkları namazdan 27 derece daha fazla sevab olduğu, kadınlarınsa evde namaz kılmalarının, camide namaz kılmalarından daha çok sevab olduğu hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Kadınlar, zaruretsiz camiye gidemez; çünkü Redd-ül-muhtar'da buyuruluyor ki: (Genç ve yaşlı kadınların 5 vakit namaz için, Cuma, teravih ve bayram namazları için, vaaz dinlemek için camiye gitmeleri caiz değildir. Eskiden, yalnız çok yaşlı kadınların, akşam ve yatsı namazına gitmesine izin verilmişse de, şimdi bunların da gitmesi caiz değildir.) Teravih namazı iki veya dört rekâtta bir selam vererek kılınır; fakat iki rekâtta bir selam vermek daha iyidir. Teravih namazını on rekâtta bir selam vererek iki selamla bitirmek, caiz fakat mekruhtur. Şafii'deyse hiç sahih olmaz. Teravih, vitirden önce kılınır. Vitirden sonra da kılmak caizdir. Kılınamayan teravih namazının kazası gerekmez Bazı imamlar tadil-i erkâna riayet etmeyerek teravihi hızlı kıldırıyor. Hâlbuki Hanefi'de tadil-i erkân vacibdir. Vaciblerinden biri kasten terk edilerek kılınan namazı tekrar kılmak vacibdir. Unutularak vacib terk edilirse, secde-i sehv gerekir. Tadil-i erkân, Şafii'deyse farzdır. Farz terk edilince namaz sahih olmaz. Teravih de olsa, sahih olmayacak kadar hızlı kılmak caiz olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İftar vermenin sevabı nedir? CEVAP İftar vermek, çok sevabdır. Yolda giderken bir oruçluya bir hurma veya bir zeytin verilse de, iftar verme sevabına kavuşulur. Peygamber efendimiz, (Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir) buyurunca, Eshab-ı kiramdan bazıları, bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler. Onlara cevaben buyurdu ki: (Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevab verilir.) [Beyheki] Yine bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ramazanda bir misafire oruç açtırana, Sırat köprüsünü geçmek kolaylaşır) [V. Necat] Yemek yedirmek çok sevabdır. Hele oruçluya yedirmek, daha çok sevabdır. Oruç tutanın sevabı kadar sevab alır, oruçlunun sevabından eksilme olmaz. Yemek yedirmeyi nimet bilmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Amellerin en faziletlisi, bir müminin aybını örtmek, karnını doyurmak ve bir ihtiyacını karşılamak suretiyle onu sevindirmektir.) [Taberani] (Allah, yemek yediren cömertle meleklerine övünür.) [İ. Gazali] (Misafir, sofrada bulunduğu müddetçe, melekler, ev sahibine dua eder.) [Taberani] (Cennette öyle güzel köşkler vardır ki, bunlar, tatlı konuşan, yemek yediren ve herkes uyurken namaz kılanlar içindir.) [Tirmizi] (Arkadaşına sevdiği yemeği verenin günahları affolur.) [Bezzar] DOSTLARLA YEMEK Dost ve arkadaşlara yemek yedirmek, sadaka vermekten efdaldir. Hazret-i Ali buyurdu ki: (Dostlara yedirdiğim bir ekmek, fakirlere verdiğim beş ekmekten daha kıymetlidir. Dostlarla yenilen yemek, köle azat etmekten daha makbuldür.) (O beni yemeğe çağırmıyor. Onu niye çağırayım) dememeli! Yemeğe çağırırken de, yemeğe giderken de yalnız Allah rızasını düşünmelidir! Yemekte günah işlenen davetlere, zaruretsiz gidilmez. Fakirlerin davetine gitmeyip de, zenginlerinkine gitmek kibirdendir. Kendinden aşağı olanları ziyaret etmek de tevazu alametidir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Seher vaktinin önemi nedir ve nasıl hesaplanır? CEVAP: Seher vakti gecenin son altıda biridir. Yani güneşin batışından imsak vaktine kadar olan zamanın son altıda biridir. Mesela, akşam 17.30'da, imsak da 5.30'da oluyorsa, gecenin tamamı 12 saat demektir. Bunun altıda biri 2 saat eder. 5.30'dan çıkarılınca 3.30 kalır. Saat 3.30'dan saat 5.30'a kadar seher vakti demektir. Yaz ve kış günlerinde, bu vakit azalıp çoğalır. Teheccüd namazını ve vitri, seher vaktinde kılmak iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Gecenin sonunda uyanamayacağından korkan, gecenin evvelinde vitri eda etsin. Sonra yatsın. Gece sonunda uyanacağını ümit eden, vitri o zaman kılsın. Çünkü gecenin sonundaki kalkmakta rahmet melekleri hazır olur.) [Müslim] (Gece seher vaktinde ve namazlardan sonra yapılan dua kabul olur.) [Tirmizi] (Seher vakti Allahü teâlâ buyurur ki: İstiğfar eden yok mu, onu mağfiret edeyim. İsteyen yok mu, istediğini vereyim, duasını kabul edeyim.) [Müslim] Seher vakti, dua ve istiğfarların kabul olduğu zamandır. Ramazan ayında sahur için kalkınca seher vaktinde kalkılmış olur. Bu vakitte dua etmeyi ganimet bilmelidir! Allahü teâlâ iyileri överken, (Onlar, seher vaktinde istiğfar eder) buyuruyor. (Zariyat 18) Al-i İmran suresinin 17. âyetinde, sabredenler, sadıklar, namaz kılanlar, zekât verenler ve seher vakitlerinde istiğfar edenler övülmektedir. Hepsinden sonra, istiğfar edenlerin bildirilmesi, insanın her ibadetini kusurlu görüp, daima istiğfar etmesi içindir. Sahura kalkmadan oruç tutmak günah değildir. Ancak sahura kalkmak çok sevabdır. Bir yudum su içmek için de olsa, sahura kalkmak iyi olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Sahura kalkın, sahurda bereket vardır.) [Buhari] (Sahurda yemek yiyerek, oruç tutmanıza yardımcı olun!) [Beyheki] (Sahur yemeğine kalkmak, Allah'ın size bağışladığı berekettir, bunu kaçırmayın!) [Nesai] (Yedikleri helal olmak şartıyla, hesaba çekilmeyecek üç kişi; oruçlu, sahur yemeği yiyen ve Allah yolunda nöbet tutandır.) [Nesai] (Bir lokma olsa da sahur yemeği yiyin; çünkü onda bereket vardır.) [Deylemi] (Müminin sahurunun hurmayla olması ne güzeldir.) [Ebu Davud] (Allahü teâlâ, sahura kalkanlara rahmet eder.) [Taberani] (Sahur yemeği mübarektir. Sahurun tamamı berekettir. Bir yudum su için de olsa, sahura kalkın! Allahü teâlâ ve melekleri, sahura kalkanlara salât ve selam ederler.) [İ. Ahmed] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İtikâf nedir? Kadınlar evde itikâfa nasıl girer? CEVAP: Ramazan ayının son on gününde, gece gündüz bir camide kapanıp ibadet etmeye, itikâf denir. Ramazan-ı şerifte itikâf, sünnet-i müekkededir. Ancak itikâf, sünnet-i kifaye olduğu için bir mahallede birkaç kişi itikâfa girerse, diğerlerinden bu sünnet sakıt olur. Bu bakımdan imkânı olanlar itikâfa girmelidir! İtikâf eden, camide yiyip içer, yatar. Abdest için dışarı çıkabilir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (İtikâfta olan, günahlardan uzaklaşır, her iyiliği işlemiş gibi sevaba kavuşur.) [İbni Mace] (Bir devenin iki sağımı kadar itikâf eden, bir köle azat etmiş gibi sevab kazanır.) [Tenvir] (Ramazanda on gün itikâf eden, 2 defa [nafile] hac yapmış gibi sevab kazanır.) [Beyheki] (Allah rızası için bir gün itikâf, insanı Cehennemden çok uzaklaştırır.) [Taberani, Hakim] Sünnet iki türlüdür: Sünnet-i hüda ve sünnet-i zevaid. Camide itikâf etmek, ezan okumak, ikamet getirmek ve cemaatle namaz kılmak sünnet-i hüdadır. Bunlar, İslam dininin şiarıdır. Bu ümmete mahsustur. (Hadikat-ün-nediyye) Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Mirac gecesi, beşinci göğe geldiğimde, Osman'ın suretini gördüm. Bu mertebeye neyle eriştin dedim. Mescidde itikâf etmekle dedi.) [Menakıb-ı Cihar Yâri Güzin] İtikâf; oruç, namaz gibi adak olunur; çünkü başlı başına bir ibadettir. Hastam iyi olursa, itikâfa gireceğim denmez. Hastam iyi olursa, Allah rızası için, şu kadar gün itikâfa gireceğim demek adak olur. (S. Ebediyye) İtikâf gibi başlı başına ibadet olan bir şeyi nezredenin, bunu yerine getirmesi gerekir. (Dürer) Kadınlar camide itikâf yapmaz. Evdeyse şarta bağlıdır. Eğer mescid olarak kullandığı bir oda varsa, o odada itikâfa girebilir. Yemek yapmak, temizlik gibi ev işlerinin hiç biri yapılmaz. Sadece ibadetle uğraşılır. Abdest gibi zaruri işleri yapmanın mahzuru olmaz. Ramazanın son on gününde olanı sünnet-i kifayedir. Az itikâf da yapılabilir. Bir gün veya birkaç saat gibi... İtikâfa girenin oruçlu olması şarttır. Sadece Şafii mezhebinde oruçlu olma şartı yoktur. Diğer üç mezhepte oruçlu olmak şarttır. İmkânı olan kadınların evde itikâfa girmesi, unutulmuş bu sünneti ihya etmesi ve sünneti ihya etme sevabına kavuşmaları çok iyi olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Oruç tutmak vücuda zarar verir mi? CEVAP: Hayır; çünkü Allahü teâlâ, zararlı olan bir şeyi emretmez. Tıp uzmanları diyor ki: Oruçlu kimselerde adrenalin ve kortizon hormonları kana daha kolaylıkla karışmaktadır. Bu hormonlar, tesirlerini kanserli hücreler üzerinde de göstermektedir. Böylece, bu hormonlar kansere karşı bir çeşit kalkan rolünü oynamakta, yani kanser hücrelerinin çoğalmasını önlemektedir. Oruç tutan bünye adeta bakıma girer, iç organları saran yağlar erir, vücudun zindeliği artar, direnme gücü kazanır. Mide, böbrek, şeker, kalb ve karaciğer hastalıklarına karşı mukavemeti artar. Karaciğer, oruçluyken 3-5 saat istirahat eder, gıda depolama işine bir müddet ara vermiş olur. Bu arada, korunma sistemini güçlendirici globülinleri hazırlar. Midedeki kaslar ve salgı ifraz eden hücreler, oruç müddetince birkaç saat dinlenir. Kan hacmi de azaldığı için tansiyon düşerek kalb rahatlar. Gıda artıkları iyi yakılmayınca, damarları yıpratır. Yakılmayan yağlar, damarları daraltır, damar sertliği denilen rahatsızlığa sebep olur. Akşama doğru vücutta gıda hemen hiç kalmaz. Yani bütün gıdalar yakılmış olur. Bu bakımdan, bazı hastalıklara oruç tutmak iyi gelmektedir. Oruçluyken vücudun diğer organlarında da dinlenme olur. Az yemek ve oruç tutmak vücudun sıhhati için önemlidir. Zekât, malın kiridir. Zekât veren, malını kirden koruduğu gibi, oruç tutan da vücudun zekâtını ödemiş, hastalıklardan onu korumuş olur. Peygamber efendimiz, (Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtıysa oruçtur) buyurmuştur. (İbni Mace) Orucun faydaları çoktur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Oruç eti eritir ve Cehennem ateşinden uzaklaştırır. Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hatırına gelmeyen nimetler ancak oruç tutana nasip olur.) [Taberani] Orucun sevabı diğer ibadetlere göre daha fazladır. Hadis-i kudside, (Her iyiliğe, on mislinden 700 misline kadar sevab verilir; fakat oruç bana mahsustur, onun mükâfatını ben veririm. Çünkü kulum, benim için şehvetini ve yeme içmesini bırakmıştır) buyuruldu. (Buhari) Her iyiliğin sevabını Allahü teâlâ verdiği halde, orucun sevabı için, (Ben veririm) buyurmasının hikmeti vardır. Yeryüzünün tamamı Allahü teâlânın mülkü olduğu halde, Kâbe'ye (Beytullah) yani (Allah'ın evi) denmesi, ona şeref vermek içindir. (Oruç bana mahsustur) demekle de ona özel bir şeref vermiştir. Oruç tutana verilecek sevabın muayyen bir ölçüsü yoktur. Oruçlunun durumuna göre, çok sevab verilecektir. Başkaları oruç yerken oruç tutmak daha sevabdır. Hadis-i şerifte, (Oruçlunun yanında oruçsuzlar yiyince, melekler oruçluya dua eder) buyuruldu. (Tirmizi) > Tel: 0 212 - 454 38 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bazıları, (Namaz kılmayan, içki içen, açık gezen veya başka bir günah işleyen bir kimse, boşuna oruç tutmamalı) diyorlar. Bu söz doğru mudur? CEVAP: Hayır, dine aykırıdır. Birkaç günah işleyenin, diğer günahları da yapması gerekmez. Hem oruç tutup hem de günah işleyen kimse, oruç tutmakla hâsıl olan büyük sevaba kavuşamaz; fakat ahirette, niçin oruç tutmadın diye hesaba çekilmez. Oruç borcunu ödemiş olur; hatta orucun bereketiyle diğer günahlardan da kaçma imkânı olur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (Bütün günahlara tevbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu yapılamazsa, bazı günahlara tevbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle belki bütün günahlara tevbe etmek nasip olur. Bir şeyin bütünü ele geçmezse, hepsini de kaçırmamalı.) Namazın dinimizdeki yeri, oruca göre daha önemliyse de, bir kimseye namaz kılmadığı için, (oruç da tutma) denmez. Aksine, (Namaz kılamıyorsan, orucu bari terk etme) denir. Namaz kılmamakla büyük bir günaha giren kimse, oruç tutmazsa günah miktarı daha da çok artar. Birkaç günaha müptela olan kimse, birinden vazgeçmek isterse, ona, (Diğerlerini bırakmadığına göre bu günaha da devam et) denmez. Günah miktarı ne kadar azaltılırsa, o kadar iyi olur. Allah'tan korkup bir günahtan vazgeçmek iman alametidir. Hadis-i şerifte, (Ömründe bir defa Allah'ı anan veya Ondan korkan Müslüman, Cehennemden çıkar) buyuruldu. (Tirmizi) Günah işleyen, oruç tutuyor veya zekât veriyorsa, (Aman bunları bari bırakma) demelidir! Bu ibadetleri de yapmazsa, dinden tamamen uzaklaşabilir. Korkutmaktan çok, müjdeleyici olmak gerekir. Peygamber efendimiz, (Allah'ın rahmetinden ümit kestirip, dinden nefret ettirenlere lanet olsun! Kolaylaştırın, güçleştirmeyin) buyurdu. (Buhari) Günah işleyen, Müslümanlıktan çıkmaz. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Cebrail aleyhisselam, "Ümmetine müjde ver ki, müşrik olarak ölmeyen Cennete girer" dedi. Ben, "Zina ve hırsızlık eden de mi Cennete girer" diye üç defa sordum. "Evet, zina ve hırsızlık eden de Cennete girer" dedi. Daha sonra, "İçki içse de, yine sonunda Cennete girer" dedi.) [Buhari] (Eğer şefaate uğramamışsa veya günahı sevabından fazlaysa, cezasını çektikten sonra Cennete girer.) Bu, Ehl-i sünnet itikadıdır; günahları hafif görmek değildir. Bu inanış, insanı günaha sevk etmemeli! Her günah, kalbi karartır, insanı küfre sürükleyip Cehennemde ebedi kalmaya sebep olabilir. Her günahtan kaçınmalı, çünkü Allah'ın gazabı günahlar içinde saklıdır. Belam-ı Baura, çok ibadet eden büyük bir âlimken, bir günah yüzünden imansız öldü. Günah işleyen hemen tevbe etmelidir! > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Elden çıkmadıkça faydasızdır
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Para tuhaf şeydir, insanın elinden çıkmadıkça, ona bir faydası dokunmaz. Dünyalık ele geçirdiğinde, kalbinde bir genişlik duyan kimse, tehlikededir. Bir kimse, altınla toprağı eşit görmedikçe iyi bir kul olamaz. Kıyamet günü, insanlar üç şekilde hesaba çağrılacak: 1- (Niçin namaz kılmadın, niçin içki içtin, neden oruç tutmadın?) gibi, işlenen günahlar, isimleriyle beraber sıralanıp söylenirse, bu kimsenin hali çok kötüdür. En sonunda, bunu Cehenneme atın denilir. 2- (Ey kulum, sana bu kadar rızık verdim, hiç utanmadın mı?) diyerek işlediği günahları isim söylenmeden bildirilirse, bunun hali birincilere göre iyidir. Sonunda, bunu Cennete koyun denilir. 3- (Ey kulum, bana çok güzel ibadet ettin. Senden razı oldum. Sana istediğin her şeyi vereceğim) denirse, bu kimse yaşadı. İşte böyle olmak lazımdır. Ahirette Müslümana şefaat, ihsan, rahmet vardır. Allahü teâlâ sevdiği, Cennetine koyacağı kuluna ihsan eder. Şayet başkalarının o kimse üzerinde hakları varsa, (Hakkınızı mı istersiniz, yoksa Cenneti mi istersiniz?) denecek. Cenneti isteriz diyecekler ve hepsi Cennete gidecektir. Bir mümin, yüz bin hac yapsa, yüz bin altın sadaka dağıtsa, yüz bin fakir yedirse, eğer namaz kılmamışsa hiçbir kıymeti olmaz. Büyük zatlar, yatsı namazını kılmadan önce yatmayı, kıldıktan sonra da konuşmayı sevmezlerdi. Münafıklar, işi bozdukları zaman, fitne fesat çıkardıkları zaman, onları dinlemeyin, beraber olmayın ve onlara mani olun. Böylelikle hem onları kurtarmış olur, hem de kendinize ve hizmetlerinize zarar verilmesini önlemiş olursunuz. Emr-i marufta çok çile vardır, hakaret vardır. Allahü teâlânın dinini yayanlar, sabretmelidir. Eğer sabretmezlerse, Cenab-ı Hak etraflarını dağıtır; çünkü Allahü teâlâ, Peygamber efendimize hitaben; (Ey Habibim! Sen sabırlı olmasaydın, yumuşak olmasaydın, hak hukuk üzere olmasaydın, etrafında kimse kalmazdı) buyurmuştur. Dinimizin kötülediği dünya, haram ve mekruhlardır. Büyük zatları çok sevenler, onların yolunda olanlar, (İnsan nasıl dünyayı sever? İnsan nasıl parayı sever? İnsan nasıl Allahü teâlâdan başka şeye gönül bağlar?) diye çok taaccüp ederler, akılları bu işe ermez. Bir de diğer insanlara sorun. Bunları söylemek, bunlara inanmak bile çok zor. Onlar, otuz yıl riyazet ve mücahedeyle uğraşsalar, bu söylenilenlere kavuşamazlar; çünkü insanın gıdası dünyadır. Her şeyi dünyada görüyoruz. Bunun için dünyaya bağlanmak çok tabiidir. Dünyadan soğumak, çok zordur! Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ramazan ayının fazileti nedir? CEVAP: Peygamber efendimiz, Ramazan-ı şerifin fazileti hakkında buyuruyor ki: (Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai] (Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; Ramazan ayı, sonraki Ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani] (Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ. Mansur] (Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonuysa Cehennemden kurtuluştur.) [İ. Ebiddünya] SİTEMİZDEN HABERLER 1- www.dinimizislam.com sitemizde, Ramazan ayı, oruç, zekât, fitre ve diğer bütün dini konularda yeterli bilgi mevcuttur. Her gün yeni soru ve cevaplar da ilave ediliyor. Yeni eklenen soru ve cevaplar, mail grubumuzun üyelerine de gönderiliyor. Üye olmak isteyenler, bize bildirebilir. 2- Sitemizdeki yazılar, İngilizceye de tercüme ediliyor ve tercümesi bitenler siteye koyuluyor. Hepsi bittiğinde, ayrı bir site olarak da inşallah yayınlanacaktır. 3- Şafii mezhebi hakkında temel bilgiler kondu. 4- Yazılarda geçen duaların orijinal metinleri ilave edildi. Yazılardaki duaların üstüne tıklanarak, orijinallerine kolaylıkla ulaşılabiliyor. 5- Sitemizdeki yazıların tamamı pdf formatına çevrilerek, her ay son güncellenmiş şekli yayınlanıyor. Her zaman internete girme imkânı olmayanlar, bunu bilgisayarlarına indirip okuyabilirler. 6- Kur'an-ı kerimin tamamı, hem yazılı olarak, hem de, dinleyerek hatalarını düzeltmek isteyenler için, sesli olarak ilave edildi. Kur'an-ı kerim okumayı öğrenmek isteyenler için de, sesli elifba dersleri kondu. 7- Evliya-yı kiramın hayatlarını anlatan filmler ile Eshab-ı kiram, Tarih ve Çocuk serisi kasetleri ilave edildi. 8- Namazın önemini ve namazın nasıl kılınacağını anlatan, yaklaşık bir saatlik bir video kondu. 9- www.mehmetalidemirbas.com sitemize de, bütün konuların alfabetik listesi ilave edildi. 10- Yine bu sitedeki yazıların seslendirilmesine ve seslendirilen yazıların siteye konmasına devam ediliyor. Sitelerimizi ve mail grubumuzu, sevdiklerine, tanıdıklarına tavsiye eden okuyucularımız, yapılan hizmetlere ortak olmuş olurlar. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bu ümmete mahsus beş özellik
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ramazanda yalnız bu ümmete verilen nimetler nelerdir? CEVAP: Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Allahü teâlâ benim ümmetime Ramazan-ı şerifte beş şey ihsan eder ki, bunları hiçbir Peygamberin ümmetine vermemiştir: 1- Ramazanın birinci gecesinde oruca kalkana, Allahü teâlâ rahmetle nazar eder. Rahmetle nazar ettiği kul artık rahmete kavuşmuştur, hiçbir korku yoktur. 2- İftar zamanında, oruçlunun ağız kokusu, Allahü teâlâya, her kokudan daha güzel gelir. 3- Melekler, Ramazanın her gece ve gündüzünde, oruç tutanların affolması için dua eder. Melekler günahsız olduğu için duaları kabul olur. 4- Allahü teâlâ, oruç tutanlara mahsus olarak, Cennette bir köşk ihsan eder. 5- Ramazan-ı şerifin son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder.) [Beyheki] İki arkadaştan biri şehit düşmüş, diğeri birkaç sene sonra vefat etmişti. Birkaç sene sonra vefat eden, şehitten daha yüksek derecede olur. Hikmeti merak edilir, (Ya Rabbi, bu şehit, bu da normal vefat etti; ama birkaç yıl sonra?) diye sorulunca, (Onun üzerinden üç Ramazan geçti) cevabı verilir. Ramazan çok kıymetli bir aydır. Diğer faziletlerinin yanı sıra, o ayın içinde olan Kadir gecesi, bin aya bedeldir. Bir ömür boyu ibadet sevabı var. Hem de, günahsız olarak! Bu ayda oruç tutmayı Allahü teâlâ emretti, teravih kılmak sünnet oldu. Ramazan yanmak demektir. O ay oruç tutanların, tevbe edenlerin günahlarını yakıyor. Bu ayda her tarafta hayır, hasenat, bolluk bereket olur. Bu ay, sabır ayıdır. Kim sabrederse Allahü teâlâ Cennet nasip edecek. Eğer o ay yetkililer, işverenler, oruç tutanlara kolaylık gösterirse, onları azaptan korur. Bu ay, dargınlar barışmalı, herkes birbirini ziyaret etmeli. Bu ayda çok az bir iyilik yapan, başka aylarda farz yapmış gibi ecir alır. Bir farz yapan yetmiş farz sevabı alır, dolayısıyla bu ay bir fırsat ayıdır, her gecesi ve saniyesi çok kıymetlidir. Oruç, Allah'ın emridir, farzdır, ben bunun sevabına kavuşmak istiyorum denilirse sevab alınır, yoksa perhiz yapmak için, mide, karaciğer dinlensin diye, yani dünyevi bir maksatla oruç tutulursa, vaad edilen ecirlere, sevablara kavuşulamaz. Allahü teâlâ, bu ayda bir oruçluya iftar verenin ahiretini muhafaza ediyor. Bir de, oruçlu ne kadar sevab kazandıysa, o kadar da, iftar verene sevab veriyor. Eshab-ı kiram dediler ki, ya Resulallah, her birimiz, herkese iftar verecek kadar zengin değiliz, paramız pulumuz yok o kadar. Peygamber efendimiz buyurdu ki, bir bardak su verin, bir hurma verin, yarım bardak süt verin, bu sevaba yine kavuşun. Bu ayda, oruçluya su veren, kıyamette hiç susuzluk çekmeyecektir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bazıları, aç ve susuz durmanın ne faydası olur ki diyorlar. Oruç tutmaktan maksat nedir? CEVAP: Oruç, yalnız aç ve susuz kalmak değildir. İnanmayan bir kimseyi bir odaya hapsedip, aç, susuz bırakmakla oruç tutturulmuş olmaz. Orucun, sabır, şükür, nefis terbiyesi gibi, diğer ibadetlerle irtibatı vardır. Onun için hadis-i şerifte, (Her şeyin bir kapısı vardır. İbadetlerin kapısıysa oruçtur) buyuruldu. (İ. Mübarek) Sinir sistemimizin vücuttaki yeri çok mühimdir. Dil sinirleri felç olan, konuşamaz. Bacaktaki sinirler felç olursa, insan yürüyemez. Sinirimizin bozulması nispetinde, hayatımız, az veya çok tehlike içindedir. Siniri bozuk kimse, huzursuz olur, sabredemez. Cemiyetteki kavgaların, cinayetlerin çoğu sinirli olmaktan, sabredememekten ileri gelmektedir. (Oruç sabrın, sabır da imanın yarısıdır) hadis-i şerifi oruç tutanın sabırlı olduğunu bildirmektedir. (Ebu Nuaym) Böylece, orucun imandan da olduğu görülmektedir. İmanlı olan da, imanının kuvvetine göre, suç ve günah işlemez. Sinirine hâkim olur. Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtıysa açlıktır. Oruç tutarak aç kalanın arzuları kırıldığı için, sabretmesi kolay olur. Oruç tutan aç durur. Aç durmak iyidir. Aç duranın basireti açılır. Anlayış kabiliyeti artar. Hadis-i şeriflerde, (Aç duranın idraki artar, zekâsı açılır) ve (Tefekkür ibadetin yarısı, az yemekse tamamıdır) buyurulmuştur. (İ. Gazali) Her zaman tok olan, şefkatsiz ve merhametsiz olur. Tok, açın halini bilmez. Çok yiyen, sert ve katı kalbli olur. Hadis-i şerifte, (Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!) buyuruldu. (İ. Gazali) Açlık, günah işleme arzusunu kırar, kötülük etmeye mani olur. Hadis-i şerifte, (Açlık ve susuzluk yoluyla nefisle cihad etmek, Allah yolunda cihad gibidir) buyuruldu. (İ. Gazali) Çok yiyen, çok su içer. Çok su içen, çok uyur. Çok uyuyanın ömrü uykuyla geçtiği için, dünya ve ahiret kazancına mani olur. Demek ki açlık, sinirleri uyanık, zinde tutar. Fazla tokluk, ahmaklığa yol açar. Okuduğunu ezberlemesi ve hatırında tutması zor olur. Hadis-i şerifte, (Her gün bir defa yemek yenmesi itidaldir) buyuruldu. (Beyheki) Hastalıkların çoğu, çok yemekten ileri gelir. Hadis-i şerifte, (Çok yiyip içmek hastalıkların başıdır) buyuruldu. (Dare Kutni) Az yiyenin vücudu sıhhatli olur. Hadis-i şerifte, (Oruç tutan sağlıklı olur) buyuruldu. (Taberani) Çok yiyende acıma hissi azalır. Arzuları artar, harama dalar. Gayri meşru arzuları harekete geçiren yolları tıkamak gerekir. Açlık, şeytanın yolunu tıkar. Hadis-i şerifte, (Şeytan, damardaki kan gibi, vücutta dolaşır, açlıkla yolunu daraltın) buyuruldu. (İhya) Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ramazan ayının son Cuma namazından sonra, kefaret-i namaz denilen dört rekâtlık namaz kılınınca, bütün kaza borçlarının affedileceği doğru mu? Doğruysa, bu namaz nasıl kılınır? CEVAP: Kefaret-i namaz doğruysa da, bu namazı kılmakla, kaza borçları affedilmez. Sadece, namazları vaktinde kılmama günahı için yapılan tevbenin kabulüne vesile olur. Her rekâtında, bir Fatiha, bir Âyet-el kürsi ve 10 Kevser suresi okuyarak, dört rekât olarak kılınır. (Namaz kefareti için, dört rekât namaz kılmaya) diye niyet edilebilir. Kefaret-i namaz ve mübarek zamanlarda yapılan diğer ibadetler, kaza edilmiş olan farz namazların tehir etme günahlarının affı için yapılan tevbenin kabul olması içindir. Yoksa kılınmamış namazlar, kaza edilmedikçe, hiçbir suretle affolmazlar. Nitekim oruç kefareti de, oruç borcunu ödemiyor. Gün sayısınca orucun ayrıca kaza edilmesi de lazım oluyor. ŞEYTANLAR BAĞLANIR Sual: Ramazanda şeytanların azgınları mı bağlanır? CEVAP: Hayır, hepsi bağlanır. Ramazanda günah işleten, nefsimizdir. Bu ayda, şeytanlar bağlı olduğu için, vesvese veremezler. Ramazanda, esnemeler de şeytandan değildir. Asabi esnemeler, yorgunluk, uykusuzluk gibi hallerde meydana gelir. ŞEKER HASTASI VE EMZİKLİ KADIN Sual: Şeker hastası oruç tutabilir mi? Hamile ve emzikli kadın oruç tutmayabilir mi? CEVAP: Şeker hastalığı çeşitlidir. Salih bir doktor, oruç tutamaz demişse, tutmaz, fidye verir. Hamile veya emzikli kadın, zayıf olursa, oruç tutmayıp, iyi olunca kaza eder. Bir kimse, oruç tutunca sağlığına zarar verip vermeyeceğini bilmeyebilir; çünkü oruç tutabilirim der, oruç tutar ve hastalığı artabilir. Tersine ben oruç tutamam der, hâlbuki oruç tutması ona iyi gelebilir. Bunun için hasta olan kimsenin, oruç tutacaksa da, tutmayacaksa da, salih bir doktora sorup onun tavsiyesine göre hareket etmesi gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Hasta, çocuğuna zarar gelmesinden korkan hamile kadın, oruca gücü yetmeyen ihtiyar, oruç tutarsa öleceğinden korkan çok zayıf kimse oruç tutmaz.) [Deylemi] (Gebe ve emzikli kadın, kendisinin veya çocuğun sıhhatine zarar gelecekse, oruç tutmaz.) [Buhari, Ebu Davud] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kadir gecesinin önemi nedir? CEVAP: Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Kadir Gecesi, bu ümmete mahsus bir gecedir. Başka peygamberlere böyle bir gece verilmemiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, Kadir gecesini ümmetime hediye etti, ondan önce kimseye vermedi.) [Deylemi] Resulullaha, kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu, uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü teâlâ Ona, bin aydan hayırlı olan Kadir gecesini ihsan etti. Allahü teâlâ, (Kadir gecesi senin ve ümmetinindir) buyurup Habibinin kalbini ferahlandırdı. (İ. Malik) Resulullah efendimiz, (Benî İsrail peygamberlerinden 80 yıl Allahü teâlâya ibadet eden oldu) buyurunca, Eshab-ı kiram hayret ettiler. Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam gelip; (Ya Resulallah, senin ümmetin bu peygamberlerin, 80 yıllık ibadetine şaşarlar. Allah sana ondan iyisini gönderdi) diyerek, (Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır) mealindeki âyeti okudu. (Tefsir-i Mugni) İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Sevabını Allah'tan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhari] (Kadir gecesinde, bir kere Kadir suresini okumak, başka zamanda Kur'an-ı kerimi hatim etmekten daha sevabdır. Kadir gecesinde bir tesbih (Sübhanallah), bir tahmid (Elhamdülillah), bir tekbir (Allahü ekber) söylemek yedi yüz bin tesbih, tahmid ve tekbirden kıymetlidir. Bu gece koyun sağımı müddeti kadar [az bir zaman] namaz kılmak, ibadet etmek, bir ay bütün geceleri sabaha kadar ibadetle geçirmekten daha kıymetlidir.) [Tefsir-i Mugni] Kadir gecesi Ramazan ayı içindedir. Kadir gecesinin hangi gece olduğu, kesin olarak belli değildir. Âlimlerimiz, (Allahü teâlâ, rızasını taatte, gazabını günahlarda, orta namazı beş vakit namazda, evliyasını halk arasında, Kadir gecesini Ramazan ayı içinde gizlemiştir) buyuruyorlar. O halde Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için, hiçbir iyiliği küçük görmemeli! Gazabı günahlar içinde saklı olduğu için, hiçbir günahı küçük görmemeli! Orta namazı kaçırmamak için, beş vakit namazı vaktinde kılmalı! Evliya halk arasında gizli olduğu için, herkese iyi muamele etmeli. Resulullah, Kadir gecesinde, (Allahümme inneke afüvvün kerimun tühıbbül afve fa'fü anni) duasını okurdu. (Ya Rabbi, sen affedicisin, kerimsin, affı seversin, beni de affeyle) demektir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Yemek artığı ve pirinç tanesi
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İlmihallerde, diş arasında kalan, nohuttan küçük yemek artıklarını yutmanın orucu bozmayacağı bildiriliyor. Peki, nohuttan küçük bir pirinç tanesini, bir buğday tanesini yutmak orucu niye bozuyor? CEVAP: Diş arasında kalan yemek artığı dışarıdan alınmış olmuyor. Pirinç tanesi dışarıdan alınıyor. Oruçluyken, pişmiş bir pirinç tanesi, nohuttan küçük olduğu halde yenirse kefaret de gerekiyor. Pişmemiş pirinç yenirse kaza gerekiyor. Ama dinimizin emrine göre, diş arasında kalan pişmiş pirinç tanesi [pilav] yutulursa oruç bozulmuyor. Namaz esnasında yutarsa namaz da bozulmuyor. Ama dışarıdan bir pirinç tanesi alıp yutsa namazı bozuluyor. Demek ki, diş arasında kalanı yutmakla, dışarıdan alıp yutmak farklıdır. Kıt aklımızla dini hükümleri incelemek, mukayese etmek, hikmetini anlamaya çalışmak, bir hastalıktır. Bundan çok sakınmalı. Akılla mantıkla din olsaydı, Peygamberler gönderilmez, dini hükümler bildirilmezdi. ÇİĞ PİRİNÇ YEMEK Sual: Oruçluyken, pişmiş bir pirinç veya bir mercimek tanesi yenirse kefaret gerekiyor da, bunların pişmemişi yenince niye kaza gerekiyor? CEVAP: Bunun gibi, az tuz yemek kefaret gerektirirken, bir kaşık tuz yemek kefareti gerektirmez. Toprak yemek kefareti gerektirmezken, kilermeni denilen toprağı yemek kefaret gerektirir. Fındığı kabuğuyla yutmak kefaret gerektirmez; ama kabuğunu çıkarıp içini yutmak gerektirir. Pişmemiş pirinç gibi, bunlar da, ilaç ve gıda olarak yenmesi âdet olmadığı için kefaret gerektirmiyor. Demek ki ölçü, ilaç ve gıda olarak yenmesinin, âdet olup olmamasına bağlıdır. Kilermeni de topraktır; ama ilaç olarak yendiği için kefaret gerektiriyor. Aşeren hamile kadınlar veya bazı çocuklar, kil ve kireç gibi toprak yerler. Bunların da bu hususa dikkat etmeleri gerekir. ORUÇ TUTAMAYAN NAMAZ KILAR Sual: Bir mazeretle oruç tutamayan kimse, mukabele okuyamaz teravihe gidemez mi? CEVAP: Oruç, namaz ve mukabele birbirine bağlı ibadetler değil. Bir mazeretle oruç tutamayan Kur'an-ı kerim de okur, mukabele de dinler, namazını, teravihini de kılar. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Mümin, insanlara karşı merhametlidir. Onlara karşı yüzünden güler yüz ve sevinç eksik olmaz; fakat kendinden nefret eder, bunun için hep mahzundur. Peygamber efendimiz; (Müminin sevinci yüzündedir; hâlbuki kalbi mahzundur) buyurmaktadır. Müminin tefekkürü, düşünmesi, ağlaması çok; fakat gülmesi azdır. Tebessümüyle kalbindeki hüznü gizler. Dışarıda geçimini temin etmekle uğraşır; ama kalbi Rabbini anmakla meşguldür. Çoluk çocuğuyla uğraşır; ama kalbi Rabbiyledir. Allah adamlarından, Allah dostlarından istifade etmenin tek yolu vardır. O da kendini acındırmaktır. O büyükler, ancak acıdıklarına verirler, isteyene değil. Herkeste kusur arayanın dostu olmaz. Kusuru kendinde arayanın dostu çoğalır. Herkes bir sefere giderken, kendisine yolda ve gittiği yerde lazım olan eşyalarını alır, gerisini almaz. Hepimiz ahiret yolcusuyuz. O halde bu dünyada, yolda ve gittiğimiz yerde lazım olanları tedarik etmek zorundayız. Bunun dışında, yola ve gittiğimiz yere faydası olmayan işlerle iştigal etmek, ahmaklıktır. Peki, ev var, araba var, bunları ne yapacağız? Bunlar ahiret niyetiyle olursa, hepsi sefere aittir. Nefs için olursa, on para etmez. Yüce dinimizde, ehemmi mühime tercih kaidesi vardır. Yani daha önemli olan, önemli olana tercih edilir. Bu da, ihlâs ve kabiliyet işidir. Fıkıh ilmiyle yani ilmihal bilgileriyle meşgul olmalıdır. Sıkıntısı olan kurtulur. Kalbin şifası fıkıhtır. Kur'an-ı kerimin tefsiri, fıkıhtır. Bunlar ahiret nimetidir. Bunlar arttıkça, dünya ve dünya lezzetleri küçülür. Eğer dünya artarsa, o zaman maneviyat küçülür. İnsanlara rehberlik eden, yol gösteren kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik edemez. Kusurları örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sözlü ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip kötülüklerden men edici olması, misafirperver ve geceleri insanlar uyurken ibadet edici olması, âlim ve cesur olması gerekir. Yakınında güler yüzlü ve tatlı sözlü komşuları olan bir evin, kıymet ve fiyatı fazla olur. Altın, para sevgisi, dünyaya düşkünlerin gıdasıdır. Onunla helâke doğru sürüklenirler. İslamiyet'te çeşitli kazanç yolları vardır: Ticaret, sanat, ziraat, hizmet gibi... Bunları yapamazsa, o zaman dilencilik yapması caizdir. Bunu da yapamazsa, yazmış olduğu din kitabından cüz'i kâr alması caizdir. Ölmeyecek kadar bir para... Böyle olmaksızın, sırf para için bu işi yapıyorsa, ahirete dünyayı tercih etmiş sayılır. Allah lafzında, ona mahsus bir nur, bir tesir, bir hassa vardır. Hindu dahi söylerse faydalanır, tesir eder, kalbi yumuşar, bir dokunsan hemen iman eder. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Hilali gözetlemekle ilgili 20 yıllık birikimim olduğu için iyi bilirim. Suudiler, hilalin görülmesini esas alıp, hesapla hareket ediyorlar. Türkiye ise hesaba dayanıyor; ama rüyetle hareket ediyor. Her ikisi de yanlıştır. Cumartesi günü kavuşum olacağına göre, Ramazan Pazar günü başlar) deniyor. Doğru mu? CEVAP: 70 yaşındayım. Benim de 40 yıllık birikimim var. Buna rağmen, (Bu konuyu en iyi ben bilirim) demem yanlış olur. Bir konuda çok çalışmak, yaşlı olmak, muhakkak doğruyu bilmek anlamına gelmez. Vehhabiler, kavuşumu esas alıp Pazar günü oruca başladılar. Diyanetinki doğru mudur? Hesap olarak doğru ise de, önceden ilan etmeleri yanlış olur. Şöyle derlerse doğru olur: (Hesaba göre, kavuşum şu gün şu saat olacak, ertesi günü hilal şu ülkenin şu şehrinden veya şu şehirlerden görünecektir. Dinimize göre hilalin doğması değil, görünmesi şarttır. Eğer dünyanın herhangi bir yerinden hilal görülmezse, Ramazan o gün değil, bir sonraki gün başlar.) Genelde dünyanın herhangi bir yerinden görülebildiği için hesaplar doğru çıkmaktadır. 70 yıllık birikimi olan merhum hocamız, bu konuda aşağıdaki hususları bildiriyor: "(Merakıl-felah)daki hadis-i şerifte, (Ayı görünce oruç tutunuz! Tekrar görünce, orucu bırakınız!) buyuruldu. Bu emre göre, Ramazan ayı, hilalin [yeni ayın] görülmesiyle başlar. Hilali görmeden önce yapılan hesapla, takvimle başlamanın caiz olmadığını, (İbni Abidin), (Eşiat-ül-lemeat) ve (Nimet-i islam) sahipleri bildirmişlerdir. Takıyyuddin Muhammed ibni Dakik diyor ki: (İctima-ı neyyireyn)den 1-2 gün geçmeden, hilal hiç görülemez. Şaban'ın 29. günü, güneş battıktan sonra hilali aramak gerekir, görülmezse Şaban ayını 30'a tamamlamak lazımdır. Bulutlu havada hilali bir âdil Müslümanın gördüm demesiyle, açık havadaysa çok kimsenin söylemesiyle, kadı Ramazan olduğunu ilan eder. Kadı bulunmayan yerlerde, bir âdil Müslümanın hilali gördüm demesiyle Ramazan, iki âdil kişinin gördüm demeleriyle bayram olur. Ramazana ve bayrama takvimle, hesapla başlamanın caiz olmadığı, (Hindiyye)de de yazılıdır. Hilali görmekle Ramazanın başlaması, hesapla anlaşılandan bir gün sonra olabilir. Bu hesaplar, kameri ayın başladığı vakti bulmak için değildir. Hilalin görülebileceği geceyi anlamak içindir. İmam-ı Sübki de böyle buyurdu. İmamın sözünü tersine çevirenlere aldanmamalı. (Tahtavi ve Şernblali) İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: (Ramazanın birinci gününü anlamakta takvimlere güvenilmemeli; çünkü oruç, gökte yeni ayı görmekle farz olur. Peygamber efendimiz, (Hilali görünce oruca başlayınız!) buyurdu. Hâlbuki hilalin doğması, görmekle değil, hesapladır ve hesap sahih olup, hilal, hesabın bildirdiği gecede doğar. Fakat o gece görülmeyip, bir gece sonra görülebilir ve oruca, hilalin doğduğu gece değil, görüldüğü gece başlanır. Çünkü İslamiyet böyle emretmiştir." (S. Ebediyye) Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bayramda ne yapmak gerekir? CEVAP: Bayramda erken kalkmak, gusletmek, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek, fıtr yani Ramazan Bayramında, bayram namazından önce tatlı yemek, hurma yemek, hurmayı 1, 3, 5 gibi tek adet yemek, teke riayet etmek, yüzük takmak, karşılaştığı müminlere güler yüzle selam vermek, fakirlere çok sadaka vermek, İslamiyet'e doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, akrabayı, din kardeşlerini ziyaret etmek, onlara hediye götürmek sünnettir. Ramazan gittiği için değil, günahlarımızın affolduğu, büyük sevab ve nimete kavuştuğumuz için bayram yapıyoruz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bayram sabahı Müslümanlar, namaz için camilerde toplanınca, Allahü teâlâ, meleklere, "İşini yapıp ikmal edenin karşılığı nedir?" diye sorar. Melekler de, "Ücretini almaktır" derler. Allahü teâlâ da, "Siz şahit olun ki, Ramazandaki oruçların ve namazların karşılığı olarak, kullarıma kendi rızamı ve mağfiretimi verdim. Ey kullarım, bugün benden isteyin, izzet ve celâlim hakkı için istediklerinizi veririm" buyurur.) [Beyheki] Peygamber efendimiz, (Ramazanın son günü Allahü teâlâ, oruç tutanları affeder) buyurunca, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, o gün Kadir gecesi mi?) diye sual etti. Peygamber efendimiz, (Bilmez misiniz ki, iş yapana, işi bitirince ücreti verilir) buyurdu. (Beyheki) Bu mükâfatları bilen bir Müslüman nasıl sevinmez ve bayram etmez ki? Bayram günleri sevinmek, neşelenmek gerekir. Hazret-i Ebu Bekir, kızı Âişe validemizin evine gidince, iki cariyenin def çalıp oynadığını gördü. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hazret-i Ebu Bekir, Resulullahın evinde böyle şey yapılmasının uygun olmayacağını bildirerek, onların susmalarını söyledi. Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir'e, (Onlara mani olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram, sevinç günleridir) buyurdu. (Buhari) Hazret-i Ali, (Bugün, orucu kabul edilmiş, çalışmasının mükâfatını görmüş ve günahları affedilmiş olanların bayramıdır) buyurdu. Hadis-i şerifte de, (Allahü teâlâ, Ramazanda dört sınıf insan hariç, herkesin günahlarını affeder. Bunlar, içki içmeye devam eden, ana babasına âsi olan, sıla-i rahmi terk eden, mümin olmaktan ümidini kesendir) buyuruldu. (Gunye) Eğer bunlar tevbe ederse, Allahü teâlâ günahlarını affeder. Ramazandaki sevablar bilinseydi, her günün Ramazan olması istenirdi. Hadis-i şerifte, (Ramazandaki özel sevablar bilinmiş olsaydı, bütün yılın Ramazan olması istenirdi) buyuruldu. (Ebu Nasr) Ne mutlu günahlardan sakınarak oruç tutanlara! Bunlar, asıl bayramı ahirette yapacaklardır. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
30.09.2008
Şevval ayında [bu ayda] oruç
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Şevval ayında oruç tutmak sevab mıdır? CEVAP: Her zaman oruç tutmak sevabdır. Hadis-i şerifte, (Oruç, Cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır) buyuruldu. (Buhari) Şevval ayında tutulan orucun çok sevabı vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ramazandan sonra Şevval ayında da 6 gün oruç tutan, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur.) [Taberani] (Ramazan orucuyla Şevvalde de 6 gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş sayılır.) [İbni Mace] (Ramazan ayı orucu on aya, Ramazandan sonra tutulan 6 gün oruç da iki aya mukabil olur ki, böylece bir yıl oruç tutma sevabına kavuşulur.) [İbni Huzeyme] Bazı âlimler, bu 6 gün orucun vakit geçirmeden, bayramdan sonra hemen tutulmasının iyi olacağını bildirmişlerdir. Aralıklı tutmak da caizdir. Bu ayda ve başka zaman tutulan nafile veya kaza oruçlarını pazartesi ve perşembe günleri tutmak daha iyidir. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Ameller, pazartesi ve perşembe günleri arz olunur. Ben de amelimin oruçlu iken arz olunmasını isterim.) [Tirmizi] (Pazartesi ve perşembe, günahların affedildiği gün olduğu için oruç tutuyorum.) [Müslim] BÜTÜN YIL ORUÇ TUTMUŞ OLMAK Sual: En az bire on sevab verildiği için, bir ay Ramazanda oruç tutan 300 gün, Şevvalde de altı gün oruç tutan 60 gün oruç tutmuş gibi olacağı, yani bütün yılı oruç tutmuş sayılacağı kitaplarda yazıyor. Farz olan Ramazan orucuyla nafile olan Şevval orucu aynı kefeye konabilir mi? CEVAP: Her ay üç gün oruç tutanın da, bütün sene oruç tutmuş gibi sayılacağı da kitaplarda bildiriliyor. Burada farz olan Ramazan orucuyla, nafile oruç kıyas edilmiyor. Bütün sene oruç tutmuş olduğu değil, hükmen oruçlu gibi sayılacağı bildiriliyor. Yoksa ömür boyu nafile oruç tutulsa, Ramazan-ı şerifte tutulan bir gün orucun sevabına kavuşamaz. Mazeretsiz Ramazan-ı şerifte bir gün oruç tutmayan, ömür boyu nafile oruç tutsa, Ramazandaki bir günün sevabına kavuşamaz. Hatta Ramazandaki farz orucunu kaza ettikten sonra, yine her gün oruç tutsa, Ramazan-ı şerifte tutulan bir gün orucun sevabına kavuşamaz. Kaza edince, yalnız borçtan kurtulur. Ramazanda tutmuş gibi sevab kazanamaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl oruç tutsa, o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ramazan ayından sonra, yanılma ihtimalinden dolayı, niye bir gün değil de, iki gün kaza orucu tutmak gerekiyor? CEVAP: Oruç tutulan ayın ilk ve son günleri, Ramazana tesadüf ettiği kesin değilse, yani hilal görülerek değil de takvime göre tutulmuşsa, o günler şüpheli olur. Bu bakımdan, hilali görerek Ramazan ayı tespit edilmeyip, takvimlere göre başlatıldığı yerlerde, Ramazanın başlaması şüpheli olmaktadır. Ramazan olduğu şüpheli olan günlerde tutulan oruç, sahih olmadığı için, iki gün kaza tutmak gerektiği, Bahr, Hindiyye, Kadıhan gibi muteber eserlerde yazılıdır. YARATIK YARATICI OLAMAZ Sual: (Allah'ı kim yarattı) diyenler oluyor. Yaratıcı yaratık olur mu hiç? CEVAP: Elbette yaratan yaratılmış olmaz; çünkü yaratıcı, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan, var olmak ve varlıkta durmak için kimseye muhtaç olmayan demektir. Onu kim yarattı diye sorulursa, bunun sonu gelmez, sonsuza kadar gider. Bu da mümkün olmaz. Hâşâ, Allah'ı birisi yarattı denirse, Allah yaratıcı değil, yaratık yani yaratılmış olur. Yaratık yani yaratılmış olansa, yaratıcı olmaz. Bunun için, varlığı kendiliğinden olan ve varlığının başlangıcı olmayan tek bir yaratıcı bulunması gerekir, o da Allahü teâlâdır. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Şeytan, "seni kim yarattı" diye vesvese verince, "Allah yarattı" denirse, bu sefer, "Onu kim yarattı" diye vesvese verir. Kendisine böyle vesvese gelen kimse, "Ben Allah ve Resulüne iman ettim" desin.) [Buhari] (Allah'ın yarattığı şeyleri tefekkür edin, ama zâtını tefekkür etmeyin.) [Ebu-ş-şeyh] KADINLARIN AYAKLARI AVRET Mİ? Sual: Dine uygun giyinen bir kadın, ayakları çıplak olarak sokağa çıkabilir mi? CEVAP: Çıkmamalıdır; çünkü kitaplarda deniyor ki: Kadınların ayakları avrettir ve avret değildir diyen âlimler olmuştur. Nur suresindeki, (Kadınlar ayaklarını yere vurarak yürümesinler ki, ayaklarındaki örtülü ziynetlerin sesleri işitilmesin) mealindeki âyet-i kerime ayakların avret olduğunu göstermektedir. (Halebi-yi kebir) HAMİLE, LOHUSA VE ŞEHİTLİK Sual: Müslüman bir kadın, hamileyken veya doğum yaparken yahut lohusayken ölürse şehid olur mu? CEVAP: Evet, şehid olarak ölür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Hamileyken, doğumda veya lohusayken ölen kadın şehiddir.) [Ebu Davud] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Tam İlmihal'de, (Oruç kefareti için, peş peşe 60 gün oruç tutmak gerekir) deniyor. Peş peşe iki kameri ay oruç tutulsa, ayın birisi 29 çekse, toplam 59 gün tutulsa, kefaret yerini bulmaz mı? CEVAP: Bu devirde hilali gözetleyen dini bir kurum yoktur. Gözetlenmeden takvime bakarak iki hicri ay oruç tutulursa, iki ayın toplamı 59 gün olursa, kefaret sahih olmaz. İmam-ı a'zam hazretleri, (60 gün oruç tutmak gerekir) buyuruyor. Günümüzde hilali gözetleme işi, sağlıklı bir şekilde yapılmadığı için, 60 gün peş peşe oruç tutmak gerekir. İhtiyatlı olan da budur. (Mebsut, Redd-ül-muhtar) ORUÇ KEFARETİ VARDIR Sual: Oruç kefareti hakkında hadis var mıdır? CEVAP: Oruç kefareti hakkındaki hadis-i şerif şu mealdedir: Hazret-i Ebu Hüreyre anlatır: Bir kimse gelip, şöyle dedi: - Helak oldum, ya Resulallah! - Seni helak eden nedir? - Ramazanda ailemle beraber oldum, orucum bozuldu. - Bir köle azat etmen gerekir. - Kölem yok. - Kölen yoksa aralıksız iki ay oruç tutman gerekir. - İki ay oruç da tutamam. - 60 fakire birer fıtra vermen gerekir. - Bunu da bulamam. Bu arada Resulullaha bir sepet kuru hurma getirmişlerdi. Adama buyurdu ki: - Al şunları fakirlere sadaka olarak dağıt! - Kime vereyim ya Resulallah? Vallahi bu şehirde bizden daha fakiri yoktur. İzin verirseniz bunları aileme götüreyim. Resulullah mübarek dişleri görünecek kadar güldü. Sonra buyurdu ki: - Götür onlara yedir. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbni Mace) Kütüb-i sittedeki bu sahih hadis-i şerifi ilmen inkâr etmek mümkün değildir. ÖNCE KEFARET Sual: Kefareti olan bir kimse önce kefareti tutup sonra kazasını mı tutmalıdır? CEVAP: Evet. Kefaretten önce kazası yapılmaz. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Irkçılığın dinimizdeki yeri
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Irkçılık nedir, ırkçılığın dinimizdeki yeri nedir? CEVAP: İslamiyet, hangi ırk, dil ve ülkeden olursa olsun, bütün Müslümanların birbirinin kardeşi olduğunu bildirir. Allah indinde herkes, insan olarak, bir tarağın dişleri gibi birbirine eşittir. Namaz kılarken, en büyük rütbeli bir Müslümanla en küçük rütbeli, en zenginle en fakir, bir beyazla bir zenci Müslüman yan yana durur ve Allahü teâlâya birlikte secde ederler. Dinimizde ırk ve millet üstünlüğü yoktur. Müslüman zenci bir hizmetçi, kâfir bir beyaz kraldan üstündür. Kâfir kral ebedi Cehennemde, Müslüman zenci hizmetçiyse ebedi Cennette kalacaktır. İnsanın siyah olması imanın şerefini azaltmaz. Resulullahın çok sevdiği Bilal-i Habeşi hazretleriyle Üsame bin Zeyd hazretleri siyahtı. Hazret-i Bilal'a müezzinlik görevini vermişti, Hazret-i Üsame'yi de, daha 18 yaşındayken, birlik komutanı yapmıştı. Bazıları, (Asiler Medine'ye gelip halifeyi öldürebilirler. Çok genç olan Üsame'yi değiştirseniz nasıl olur?) dediklerinde Hazret-i Ebu Bekir, (Resulullahın beğendiği komutanı değiştiremem) dedi. Ebu Leheb ve Ebu Cehil kâfirleri beyazdı. Allah indinde ve Müslümanların gözünde çok aşağıydılar. Allahü teâlâ insanın rengine değil, imanına ve takvasına kıymet vermektedir. Hiç kimse ana babasını seçemediği için, ırkını, milliyetini de seçemez. Ancak, ceddinin dine hizmetlerinden dolayı ırkını sevmesi suç olmaz. Mesela, Osmanlı Türklerini sevmek kınanmaz. Hatta hizmetlerinden dolayı her zaman dua etmek gerekir. Yahudi kendini asil bilir. Hıristiyan, zenciyi aşağı görür. İslam dini, ırk, renk, milliyet, siyasi inanç, lisan ve tahsil seviyesi ayırt etmeksizin, her insanın şeref ve itibarına hürmet eder. Kendi ırkını dinimizin üstünde tutmak veya kendi milletinden olan gayrimüslimi başka milletten olan Müslüman'dan üstün tutmak, ırkçılık olur. Kur'an-ı kerim ve hadis-i şerifler, ırkçılığı, ırk üstünlüğünü kesin olarak reddetmektedir. Bir âyet-i kerime meali: (Ey insanlar, sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olanınızdır.) [Hucurat 13] Üç hadis-i şerif meali de şöyledir: (Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.) [İbni Neccar] (Müslümanlar kardeştir. Takva hali hariç, kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur.) [Taberani] (Allahü teâlâ, cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselamın evlatlarısınız. Âdem ise topraktan yaratıldı.) [Tirmizi] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Hazret-i Ebu Bekir'in üç vasfı
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Hazret-i Ebu Bekir hangi vasfıyla Peygamberlerden sonra bütün insanların en üstünü oldu? Bir gün Peygamber efendimiz, (Ya Cebrail Ömer'in faziletlerinden anlat) buyurdu. O da dedi ki: (Nuh aleyhisselamın peygamberlik süresi kadar yani 950 yıl Ömer'in faziletlerinden bahsetsem bitiremem; fakat onun bütün iyilikleri, Ebu Bekrin bir iyiliği etmez.) Bir kimsenin yaptığı iyiliğin sevabı öğretene iki misliyle, ona öğretene de, onun iki misliyle verilir. Sevabların katlanması, geometrik dizi gibi artar. Nihayet bütün ümmetin, bütün iyiliklerinin sevabları en sonunda Ebu Bekr-i Sıddık radıyallahü anh'ta toplanır. Ondan da katlayarak Muhammed aleyhisselama gider. Hazret-i Ebu Bekir'i bu üstün dereceye getiren üç vasfı şunlardır: 1- Allah yolunda malının hepsini verdi. Kendi çok zengindi, sonunda üstünde sadece gömlek kaldı, hepsini verdi. Peygamber efendimiz (Hiç kimsenin malı, Ebu Bekir'inki gibi faydalı olmadı) buyurdu. 2- Canını feda etti. Bir gün müşrikler Peygamber efendimize saldırdılar. O da kurtarmak için araya girdi. Öyle bir dövdüler ki, kemikleri kırıldı, öldü diye bıraktılar. Sonra da cesedini bir çuvala koyup evine götürdüler. Üç gün kendine gelemedi. Üçüncü günün sonunda gözlerine açtı, annesi hemen yavrum diye koştu. Ağzına bir yudum su vermek istedi. O zaman, (Muhammed aleyhisselam nerede, onun durumu nasıl, ben onun iyilik haberini almadıkça ağzıma hiçbir şey sürmem) dedi. 3- Trilyonda, katrilyonda bir, kalbinde küçücük bir (Acaba?) yoktu. Tam iman, tam tasdik! Mesela Mirac olayı... Müşrikler bu iş bitti diye sevinerek geldiklerinde, senin efendin bir anda Kudüs'e, oradan göklere gitmiş dediler. (O söylüyorsa doğrudur, inandım) diyerek müşrikleri şaşkına çevirdi ve Müslümanların imanlarında sebat etmelerine vesile oldu. Peygamberlerden sonra insanların en üstünü olmak şerefine kavuştu. NEYİ BEKLİYORSUNUZ? Ölen bir Müslüman, dünyaya gelse ne yapacağını hiç düşündük mü? Mübarek bir zat, bir Müslümana ait kabrin önünde durup, talebelerine sorar: - Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce neyle uğraşır, ne yapar? Talebenin birisi der ki: - Elbette sürekli namaz kılar. Diğer bir talebe de der ki: - Devamlı oruç tutar. Bir diğeri de der ki: - Cihat eder, emri maruf yapar. Her talebe faydalı bütün işleri sayar. O zat buyurur ki: - Bu mezarda yatan kişinin dünyaya tekrar gelip gelemeyeceği şüphelidir; ama sizin oraya gideceğiniz kesindir; yani siz de onun gibi öleceksiniz. O halde neden şimdi bu söylediklerinizi yapmıyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz? Onun kaybettiği fırsatı, siz bir ganimet bilmelisiniz, yarına bırakmadan bu faydalı işlerle uğraşmalısınız. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir ilahiyatçı, (Son devir İslam âlimlerinden Abduh ve talebesi Reşit Rıza'nın, "Son peygamberden sonra yaşayan ve Müslüman olmayanlardan, Allah'a, ahiret gününe iman eden ve salih amel işleyen kimseler de kurtuluşa erecekler" sözü savunulabilir) diyor. İmanın şartı altı değil mi? Sadece Allah var, ahiret var demekle iman olur mu? Bir de, salih amel deniyor. Amel imandan parça mı da, böyle söyleniyor? CEVAP: Sicilli mason Abduh'la çömezi mezhepsiz Reşit Rıza, İslam âlimi değil, birer İslam düşmanıdır. Kahire mason locası reisi olan Cemaleddin Efgani'nin İslam'ı içeriden yıkma propagandalarına aldanan mason Abduh hakkında önce kısaca bilgi verelim: Beyrut mason locası başkanı, (Mısır'da Efgani'den sonra mason locası başkanı olan imam Abduh, masonluk ruhunu yayarak çok hizmet etti) diyor. (Daire-tül-mearif-ül-masoniyye s. 197) Efgani'den sonra, Abduh da, masonluğa çok yardım etti. (Les franco-maçons s. 127) (Salih amel işleyen kâfir de olsa, Cennete girer) diyor. Hayranı Seyyit Kutup bile, (Üstad Abduh, düşünüşünü nakzeden âyetleri hatırlamıyor) diyerek tenkit ediyor. [Nisa 124. âyetinin tefsirinde] Fil suresindeki kuşlara sivrisinek, attıkları taşlara da mikrop diyor. Elmalılı Hamdi, tefsirinde buna gerekli cevabı vermiştir. (s. 84, 87) (İslamiyet ve nasraniyet) kitabında, (Bütün dinler birdir. Dış görünüşleri değişiktir) diyor. Londra'daki papaza yazdığı mektupta, (İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi iki büyük dinin el ele vererek kucaklaşmasını beklerim) diyor. (F. Bilgiler) [Hıristiyanlığa büyük din diyor.] Mehmet Sofuoğlu, (Abduh faize helal der, Kur'anı mahlûk kabul eder) diyor. (Tefsir kitabı s.41) Yüksek İslam enstitüsü eski müdürü Ahmed Davudoğlu, Din Tahripçileri kitabında diyor ki: 1- Şeyh-ül-islam Mustafa Sabri efendinin (Mevkıful akl) kitabında dediği gibi, Abduh, Efgani vasıtasıyla Ezhere masonluğu sokup kadınların açılmasını destekledi. (s. 81) 2- Ezher Mecellesinde, (Mısır'da ilk mason locasını kuran Abduh'tur) diyor. (s. 81) 3- Şeytan, cin gibi şeyleri kabul etmez. Mucizeler, ona göre İslam için birer kara lekedir. Mesela Hazret-i Musa'nın denizi yarma mucizesine, med-cezir olayı der. (s. 82, 83) 4- Kur'anda bulunan her şeye doğru demek gerekmediğini söyler. (s. 82) 5- Teselsülün batıllığına inanmaz. (s. 82) [Sırf bu bile, Abduh'un küfrünü gösteren bir delildir.] Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki: (Abduh, İslam âlimlerinin büyüklüğünü anlayamamış, İslam düşmanlarına satılmış, sonunda mason olarak İslamiyet'i içeriden yıkan azılı mülhidlerden olmuştur.) [Yarın: Reşid Rıza kimdir?] > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Mason Abduh taraftarı -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Mezhepsiz Reşit Rıza, hocası mason Abduh'un dinde reformcu fikirlerini yaymak için Mısır'da El-Menar dergisini çıkardı. (Eldavetü vel-irşad) medresesinde hocalık yaptı. El-Muhaverat kitabında, Ehl-i sünnet mezhebine ve fıkıh kitaplarına saldırdı. Mezhepsizler kitabında Dr. Hasib Es-Samirai [Ali Nar tercümesinde] diyor ki: Reşit Rıza ne aldıysa, M. Abduh'tan aldı. O da bütün sermayesini, şarkın filozofu denilen Efgani'den devşirdi. Yani bu iki zatın, özü ve fikrî hüviyeti üstadlarına bağlıdır. (s. 45) Reşit Rıza, Efgani'nin fikir mirasçısı ve çömezi Abduh'la beraber olmuştur. (s. 80) El-Menar dergisinde Vehhabiler hakkında çeşitli makaleler yayımlayan Reşid Rıza, Vehhabi hareketini yerinde ve lüzumlu görmüştür. [Prof. Yusuf Ziya Yörükan, "Vahhabilik", A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 6] Eserleri incelendiğinde bozuk mutezile fırkasının fikirlerinin hâkim olduğu görülür. Yaymaya çalıştığı düşüncelerinden bir kısmı şunlardır: 1- Mucizeleri kendi düşüncesine göre tevil etmekte ve birçoğunu inkâr etmektedir. 2- Hazret-i Musa ve Hazret-i İsa'nın peygamberliklerine dil uzatmaktadır. İsa aleyhisselamın diri olarak göğe kaldırıldığı Kur'an-ı kerimde bildirildiği ve Ehl-i sünnet âlimleri bunu açıklayıp izah ettikleri halde o, (İsa aleyhisselam öldü) demektedir. 3- Cinlerin varlığını kabul etmeyip, onlara zararlı mikroplar der. (Tefsir-i Menar 3/s.95,96) Hâlbuki cinlerin varlığı, yaratıldığı Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmektedir. 4- Ehl-i sünnetin dört hak mezhebini kabul etmiyor, mezhepler birleştirilmeli diyor. Bu konuda yazdığı (Muhaverat) veya (Telfık-ı mezahib) kitabının propagandası, yandaşları tarafından yapılmaktadır. Bu kitabında, üstadı Abduh gibi dört mezhebi tenkit etmiş, mezhepleri şahsi tartışmalar şeklinde göstererek, (İslam birliğini bozmuşlardır) diyecek kadar ileri gitmiştir. Bin yıldan beri dört mezhepten birine uyan halis Müslümanlarla alay etmiştir. Muhaverat kitabında, dört mezhebe çatılmakta, İslam bilgilerinin dört kaynağından biri olan (icma-ı ümmet) inkâr edilmekte, herkes kitaptan, sünnetten kendi anladığına göre amel etmeli denilmektedir. Böylece, İslam bilgilerini ve İslam birliğini kökünden yıkmak istemektedir. Maalesef yandaşları bu kitabı Türkçe'ye tercüme ederek bozuk fikirlerini her tarafa yaymaya çalışıyorlar. [Yarın: Bir şiir] > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Mason Abduh taraftarı -3- Mezhepsiz Reşit Rıza
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Reşid Rıza'nın resmi, geçtiği an elime, Neler geçti içimden, neler geldi dilime. Sakalını kısaltmış, sünnete hiç uymamış, Kulakları tıkanmış, hak sözleri duymamış. Doğru yola girmedi, dolaştı hep kenarda, Ne zehirler kusmuştu, Mecelle-i Menarda. (Muhaverat) adıyla, düzdü sayısız yalan, Okuyan afyonlandı, sapıttı nice insan. Hocası Abduh gibi, ne naneler yemişti, İslamı kendisine uydurmak istemişti. Sayısız hurafeler soktu din-i İslama, Haince saldırmıştı mübarek dört imama. Büyük bir insan diye Firavun'u övmüştü, Hazret-i Musa için, (O bir kâhin) demişti. Lakin peygamber dedi, kral Hammurabi'ye, Reformu örnek oldu bugünkü Vehhabiye. Ölçü aldı kendine, mezhepsiz Şevkani'yi, Büyük bir üstad bildi, farmason Efgani'yi. Ne kadar sapık varsa, hepsine kucak açtı, Dört mezhebin üstüne, telfik zehiri saçtı. Dil uzattı selefe, büyük küçük bilmedi, Mezhebi bid'at saydı, taklide haram dedi. Şer'i delil dört iken, ikisini kaldırdı, İcma ile kıyasa, pek sinsice saldırdı. Mucizelerin hepsi, görünmüşken aşikâr, Kimini tevil etti, kimini ise inkâr. İnanmadı hadise, mütevatir habere, Şüphe gözüyle baktı, meşhur Şakk-ul kamere. Sözde din adamıydı, düşmanlık etti dine, İctihadlar yapmıştı, hiç bakmadan haddine. Âlimlere küfretti, gayet edepsiz idi, Ehl-i sünnet düşmanı, koyu mezhepsiz idi. Sakın aldanmayalım, Mısırlı bu fellaha! Küfre varan sözünden, sığınalım Allah'a! (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Mason Abduh taraftarı -4-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Bugün de, Reşit Rıza'nın, (Son peygamberden sonra yaşayan gayrimüslimlerden, Allah'a, ahiret gününe iman eden ve salih amel işleyenleri de kurtuluşa ereceklerdir) sözüne cevap veriyoruz: Amentü'de bildirilen imanın şartı altıdır. Bunlardan birini bile kabul etmeyen nasıl kurtuluşa erer ki? Peygamber efendimiz, Buhari ve Müslim gibi en sahih iki hadis kitabında, (Cennete sadece Müslüman olan girer) buyuruyor. Reşit Rıza, Müslüman olması şart değil diyerek, Resulullah efendimizi yalanlıyor. Peygamberlere inanma, melekleri inkâr et, kitapları kabul etme, imanın diğer şartlarını hiçe say ve kurtuluşa er! Bu kadar saçmalık olur mu? Reşit Rıza'nın amentüsünde, salih amel de geçiyor. Kime göre salih amel? Kur'an-ı kerimi iman esasları arasından çıkarınca, dört hak mezhepten birine uymayınca, neye göre salih amel işleyeceksin? Dört mezhepten birine uymadıkça dine uygun sahih namaz kılınamaz. Sonra, imanı olmayanın amelini, Allahü teâlâ kabul eder mi? Mezhepsiz Reşit Rıza'nın böyle saçma inançlarını gündeme getirip savunmak kadar büyük tehlike var mıdır? Amentü'deki altı esasa inanmayan, mümin olamaz. İslamiyet'ten başka hak din yoktur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allah indinde hak din ancak İslam'dır.) [Âl-i İmran 19] (Kim İslam'dan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Âl-i İmran 85] (Kimi, ona [Muhammed aleyhisselama] iman etti, kimi ondan yüz çevirdi. Bunlara da çılgın ateşli Cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr edip kâfir olanları elbet ateşe atacağız.) [Nisa 55, 56] (Yahudiler Üzeyr'e, Hıristiyanlar da İsa'ya Allah'ın oğlu dediler. Daha önce kâfir olmuş kişilerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin.) [Tevbe 30] (Ehl-i kitap, diğer kâfirleri taklit ettikleri için kötülenmektedir.) (Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar, [İslam düşmanlığında] birbirinin dostudur. Onları dost edinen de onlardan [kâfir] olur. Allahü teâlâ, [kâfirleri dost edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez.) [Maide 51] (Ehl-i kitap, kâfir olduğu için dost olmaz.) (Sen, onların dinine uymadıkça, Hıristiyanlar ve Yahudiler senden hoşnut olmaz. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın [bildirdiği İslamiyet] yoludur.) [Bekara 120] (Yani, Ehl-i kitap, doğru yolda, [Allah'ın yolunda] değildir. Ehl-i kitabın bozuk dinine girmedikçe, Resulullahtan hoşnut olmazlar.) Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Beni duyup da, bana inanmayan Yahudi ve Hıristiyanlar, elbet Cehenneme girecektir.) [Müslim] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir iş için iki veya daha çok niyet etmek uygun mudur? CEVAP: Ne kadar çok niyet etme imkânı varsa o kadar iyi olur. Din kitaplarında deniyor ki: Camide oturmak taattır. Caminin Allahü teâlânın evi olduğunu düşünerek giren, onu ziyarete de niyet ederse ayrı sevab alır. Namaz kılmayı beklemek için, camide itikâf edip ahireti düşünmek için, vaaz dinlemek için de niyet ederse, her niyeti için ayrı sevaba kavuşur. Bunun gibi, bu kimse, sünnet olduğu için koku sürünür, temiz giyinirse, camiye saygı için, Müslümanları incitmemek için, temiz ve sıhhatli olmak için, İslam'ın vakarını, şerefini korumak için niyet edince, her niyeti için ayrı sevab kazanır. Bunlar gibi, yeni abdest alıp sefere çıkarken, camiye kuşluk namazı kılmak için giren kimse, hem kuşluk namazına, hem sübha namazına, hem tehıyyet-ül mescide, hem tehıyyet-ül menzile, hem de kazaya Yani beş ayrı namaza niyet edebilir. Sünnetler de nafiledir. Camiye girince, iki rekât tehıyyat-ül-mescid kılmak sünnettir. Farz veya başka namaz kılmak bunun yerine geçer. Başka namaz kılarken tehıyyat-ül-mescid için de ayrıca niyet gerekmezse de, niyet edilirse iyi olur. (Redd-ül-muhtar s.710) Sünnet kılarken kazaya da niyet edince, kaza da kılınmış olur. (Necat-ül-müminin) Sünnet kılarken, kazaya da niyet edilir. (Ramiz-ül-mülk Trablus Fetva emini) Tatarhaniyye'de, (Sünnet kılarken kazaya da niyet edilir) deniyor. (Uyun-ül-besair) Resulullah, beş vakit namazın sünnetlerini kılarken, yalnız, (Allah rızası için namaza) der, sünnet demezdi. Farzdan başka namaz kılınca, sünnet de kılınmış olur. (Halebi-yi kebir) Öğlenin farzına dururken, hem vaktin farzına, hem de vaktin sünnetine niyet edilirse, iki imama göre, yalnız farz kılınmış olur. İmam-ı Muhammed'e göreyse, o namaz sahih olmaz; çünkü vaktin farzıyla vaktin sünneti ayrı cinsten iki namazdır. İki imama göre, sadece farzı kılınmış olur. Hâlbuki camiye girince kılınan bir namaz, tehıyyat-ül-mescid yerine de geçer. Farz kılarken tehıyyat-ül-mescide de niyet etmek caiz olur. Yalnız farza niyet edince de, iki namaz da kılınmış olur. (İ. Âbidin) Vaktin farzını kılarken, vaktin sünnetine de niyet edilirse, sünnet sahih olmaz; fakat sünnet kılarken kazaya da niyet sahih olur. (Eşbah) Çok kimse bunu karıştırıyor. Buradaki inceliği iyi anlamak gerekiyor. Öğlenin farzı ile öğlenin sünnetine birlikte niyet edilmez; fakat öğlenin sünneti ile geçmiş bir kazaya niyet edilebilir. Başka nafileye de niyet edilebilir. Bunu karıştırmamak lazımdır. (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Bir iş için birden çok niyet edilebileceğini vesikalarla bildirmeye bugün de devam ediyoruz: Sünnet, farzdan başka kılınan namaz olduğu için, sünnetin kazaya benzerliği tehıyyat-ül-mescid namazının farza benzerliği gibidir. Yani, sünnet kılarken vaktin farzına niyet edilmez; ama kaza namazına veya başka bir nafileye de niyet edilebilir. (İ. Ahlakı, Tahtavi) Nafile kılmak isteyen, önce namaz kılmayı adamalı, sonra, nafile yerine, bu adak namazı kılmalı. Sünnet namazları adadıktan sonra kılan, bu sünnetleri kılmış olur. (Dürr-ül Muhtar) Nezr edilen namazı kılmak vacib olduğu için, vacib sevabı hâsıl olur. Sünnet yerine, nezr edilen namaz kılınınca, sünnet de kılınmış olur. (Redd-ül-muhtar) Sünnetleri nezr edip de, nezir olarak kılmak daha iyidir. (Halebî, Merakıl felah) Öğle sünnetini kılmadan önce (4 rekât namaz kılmak nezrim olsun) dense, sonra nezir olarak kılınsa, hem vacib sevabı kazanır, hem de öğle namazının sünneti kılınmış olur. Kulun, kendine vacib ettiği namazı kılmasıyla, sünnet terk edilmiş olmayınca, sünneti kılarken, kazaya kalmış bir farza da niyet etmekle, sünnet terk edilmiş olmaz. Hem kaza, hem de sünnet kılınmış olur. (S. Ebediyye) BU AYDA ORUÇ TUTMAK Sual: Hilal gözetilmeden takvimlere göre ramazan ve bayram yapılan günlerde, Ramazandan sonra iki gün oruç tutmak gerekiyor. Bir de hayz halinde tutulmayan oruçlar oluyor. Bu ayda altı gün nafile oruç tutmak da çok sevabdır. Kaza namazları kılarken, nafile namazlara da niyet edildiği gibi, kaza oruçlarını tutarken, hem Şevval ayı orucuna, hem de kaza orucuna birlikte niyet edilebilir mi? CEVAP: Evet, öyle niyet edilir. Bu ayda kaza orucu tutarken, Şevval orucuna ayrıca niyet edilmese bile, yine Şevval ayında tutulması çok sevab olan nafile oruçlar da, tutulmuş olur. Peygamber efendimiz, Muharremin 9 ve 10. günleri nafile oruç tuttuğu için bize sünnet olmuştur. Yine Peygamber efendimizin, her Arabî ayın 13, 14 ve 15. günleri ve kurban bayramı arefesinde nafile oruç tuttuğu olurdu. Resulullah efendimiz, bu günlerde nafile oruç tuttuğu için, o günlerde bizim oruç tutmamız da müstehab olmuştur. Bu günlerde kaza orucu tutarken, sünnet veya müstehab denmese de, Peygamber efendimiz, o günlerde oruç tuttuğu için, sünnet veya müstehab da yerine gelmiş olur. Bildirilen günlerde nafile oruç tutarken kazaya da niyet etmeli, yani (İlk kazaya kalan Ramazan orucumu tutmaya) demelidir. Kaza orucumuz olmasa bile, böyle niyet etmenin hiç mahzuru olmaz. Kazamız yoksa zaten nafile olur. Mübarek günlerde, oruç tutarken her zaman kazaya niyet etmeliyiz. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: (İçki içmek büyük günahtır, içki içen namaz kılmamalı) deniyor. Bu yanlıştır. Namaz ayrı içki ayrıdır. Çok büyük günahlar işlense de, namazı asla ihmal etmemelidir. Âlimlerimiz, (Namazın bereketiyle, diğer günahların bırakılması kolay olur) buyuruyorlar. Salih bir zatın pazarcılık yapan komşusu, işten eve gelince çilingir sofrasını kurarak her gece gürültü yapar. Salih zat, komşusunun gürültüsünden rahatsız olduğu için, başka bir eve taşınır, birkaç gün sonra da bu komşunun vefat etmesi üzerine tekrar eski evine taşınır. Bir gün kapı çalınır, kapıyı açıp bakar ki boyu, gökyüzüne kadar uzanan bir adam. Ne istediğini sorunca, adam der ki: - Kazmayı al benimle gel! - Sen kimsin, beni nereye götüreceksin, bana ne yapacaksın? - Sus, kazmayı al benimle gel! Kazmayı alır beraber giderler, mezarlığa gelirler. Bir mezarı göstererek, burayı kaz der. Mübarek zat gösterilen mezarı kazar, dur der, bir tuğla çıkarmasını söyler ve bir tuğla çıkartır, tuğlayı çıkardığın delikten mezarın içine bak der, bakar ki, komşusu Cennette ve üstelik tahtta oturuyor, tahtı da var. Mübarek zat şaşırır, bu benim vefat eden komşum der. Bu nasıl olur? Peki, ben nerede hata yaptım? der. O zat da der ki: - Vefat eden komşun her günahı işlerdi; fakat namazını hiç bırakmazdı ve namazın arkasından da şöyle dua ederdi: Ya Rabbi biliyorum günahım çok; fakat Peygamber efendimizi, Ehl-i beytini, aralarındaki savaşlar ne sebeple olursa olsun, Eshab-ı Kiramı ve onların yolunda olanları seviyorum, onların hatırına günahlarımı affet, bana Cennetini ihsan et diye dua ederdi. Namazlarını ve bu duayı hiç bırakmazdı. Bu hasleti onun kurtulmasına sebep oldu... İbadetlerin hepsini kendinde toplayan ve insanı Allahü teâlâya en çok yaklaştıran şey namazdır. Namaz kılmak, huzur-u ilahiye çıkmak demektir. Namazda, Allahü teâlânın huzurunda olduğumuzu bilerek okumalıyız. Namazı, ne olduğunu bilerek kılmalıyız! Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Oruçluyken günah işlemek, gıybet etmek orucu bozar mı? CEVAP: Orucu bozmaz; fakat özellikle oruçluyken günahtan daha çok sakınmalıdır. Hadis-i şerifte, (Gıybet etmek, söz taşımak, yalan yere yemin etmek, namahreme şehvetle bakmak orucu bozar) buyuruldu. (Deylemi) İmam-ı a'zam hazretleri, bu hadis-i şerifi açıklıyor ve (Bu günahlar orucun sevabını bozar, sıhhatini bozmaz, oruç mekruh olur) buyuruyor. Yani bu günahları işleyen, oruç borcundan kurtulursa da, oruca mahsus olan büyük sevaba kavuşamaz. Hadis-i şerifte, (Nice oruç tutan vardır ki, açlık ve susuzluktan başka bir şey elde etmez) buyuruldu. (İbni Mace) Oruç, müminler için bir nimet ve emanettir. Emanete riayet etmek gerekir. Onun zayi olmaması için şartlarını gözetmek gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Harama bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Allah korkusuyla bunu terk edene, Allahü teâlâ öyle bir iman verir ki, imanın tadını kalbinde bulur.) [Hâkim] (Oruç ateşe kalkandır. Gıybetle parçalanmadıkça korur. Oruçlu, cahillik edip de kötü söz söylemesin! Kendisine sataşana, "ben oruçluyum" desin!) [Buhari] Gözü ve dili günahlardan koruduğumuz gibi, kulağımızı da korumamız gerekir. Konuşulması haram olan şeyi, dinlemek de haramdır. El, ayak ve diğer uzuvları da haramdan korumalıdır! Oruç tutup azalarıyla günah işleyen, ilaç yerine zehir içen hastaya benzer. Çünkü günah zehirdir, sevabları yok eder. Bir günah işledikten sonra pişman olmak, iyilik ve ibadet etmeye devam etmek gerekir. HARAMLARDAN KAÇMAK Sual: Haramlardan kaçmak mı, yoksa farzları yapmak mı daha kolaydır? CEVAP: Dinimizde günah işlememek, ibadet etmekten daha kıymetlidir. Bir haramdan kaçmak, milyonlarca nafile namaz kılmaktan evladır. Haram işleyerek farz, mekruh işleyerek sünnet yapılmaz. Günahtan kaçmak ibadet yapmaktan önce gelir. (U. Besair) Muhammed Masum-i Faruki hazretleri, (Teberri etmedikçe, tevelli olmaz. Yani uzaklaşmadıkça, dostluk olmaz. Farzları herkes yapabilir; ama haramlardan herkes kaçamaz. Ancak salihler kaçar. İyi olan da, kötü olan da, iyilik yapabilir. Kötülük yapmamaksa, ancak Allah adamlarının özelliğidir. Sıddıklar günah işlemez) buyuruyor. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Küçük bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir.) [R. Nasıhin] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Hazreti Ömer'in üstünlüğü
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Peygamber efendimiz, (Benden sonra peygamber gelseydi, Ömer peygamber olurdu) buyuruyor. Bu hadis, onun Hazret-i Ebu Bekir'den üstün olduğunu göstermez mi? CEVAP: Hayır, göstermez. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Dört halifenin üstünlük sıraları, halifelikleri sırası gibidir) buyuruyor. (2/67) Burada, Hazret-i Ömer'in kıymeti bildirilmektedir. Yani bu hadis-i şerif; Peygamber efendimizden sonra peygamberlik devam etseydi, başka peygamberler gelseydi, Hazret-i Ömer de bunlardan biri olurdu demektir. Hazret-i Ali için de, böyle övücü sözler bulunmaktadır. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Yâ Ali, Harun nasıl Musa'ya yakınsa, sen de bana öylesin. Yalnız benden sonra peygamberlik yoktur.) [Buhari] (Ali'nin yüzüne bakmak ibadettir.) [Hâkim] Burada da, Hazret-i Ali'nin kıymetinin büyüklüğü bildirilmektedir. Yoksa bu, Hazret-i Ebu Bekir'in ve diğer Eshab-ı kiramın yüzüne bakmak ibadet olmaz demek değildir. Salih birinin veya ana babanın yüzüne bakmak da, ibadettir. İki hadis-i şerif meali: (Âlimin yüzüne bakmak ibadettir.) [Ebu Davud] (Ana babanın yüzüne, sevgiyle bakmak ibadettir.) [Ebu Nuaym] MİNARE BİD'AT DEĞİLDİR Sual: Minare bid'at değil mi? CEVAP: Peygamber efendimiz, ezanın yüksek yere çıkılarak okunmasını emretmiştir. Yani, ezanı yüksek yerde okumak sünnettir. Sünnete muhalif olmayanlara, yani ilk asırda aslı bulunanlara, mesela Mevlid okumak, minare, türbe yapmak gibi olanlara sünnet-i hasene denir. (S. Ebediyye) Eshab-ı kiramdan Mesleme bin Mahled, Mısır'da vali iken, hicri 58 yılında, ilk minareyi yaptırmıştır. (Mirat-ül haremeyn) İNTİHAR, ONURSUZ BİR DAVRANIŞTIR Sual: Bazı ülkelerde, işinde başarılı olmayanlar, yolsuzluğa karıştığı anlaşılan bakanlar, yöneticiler intihar ediyorlar. Bunun için de, intihar için onurlu davranış diyorlar. Bu doğru mudur? CEVAP: Kesinlikle doğru değildir. Batının ilim ve teknikteki yenilikleri alınacağı yerde, her türlü ahlaksızlıkları taklit ediliyor. İntihar etmek de bunlardan biridir. İmanı olan, intiharı düşünmez. İntihar bir kurtuluş değil, sonsuz acı azapların başlangıcıdır. İntihar etmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır! > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Resulullahı rüyada görmek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bazıları, (Peygamberi rüyada gördüm, bana şöyle bildirdi) diyerek, dine aykırı şeyler söylüyorlar. Şeytan, Peygamberin kılığına giremeyeceğine göre, bu nasıl oluyor? CEVAP: Birincisi, Resulullahı gördüğü yalan olabilir. İkincisi, dine aykırı olduğuna göre, görülenin Resulullah olmadığı kesindir. Şeytan, başka şekle girip, ben Peygamberim diye yalan söyleyebilir. Peygamber efendimizi tanımayan da, o şekli Resulullah zanneder. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Resulullahın hakiki şeklini, rüyada tanıyabilmek çok güçtür. Bunun için, rüyalara nasıl güvenilebilir? Şeytan, Resulullahın yüksek şanına yakışacak bir şekilde, o Serverin ismiyle görünemez. Melun şeytan, düşmanlığını burada da gösterebilir. Araya karışarak, olmayan şeyi olmuş gibi gösterebilir. Rüya göreni şaşırtır. Kendi sözlerini ve işaretlerini, onun sözleri ve işaretleriymiş gibi gösterir. Resulullah vefat ettikten sonra, bir kimse uykuda, hisleri çalışmazken ve yalnızken, nasıl olur da, rüyanın şeytanın karışmasından korunduğunu ve onun değiştirmediğini anlayabilir? (1/273) Resulullahı uygun olmayan bir şekilde görmek, zaten o kişinin bid'at veya günah işlediğini gösterir. Bunun için, rüyada söylendi denilen, dine aykırı sözlere itibar edilmez. [Mesela, "Şeyh Ahmet Vasiyetnamesi" isimli yazıda, Resulullahı gördüm denmesi tamamen yalandır.] RESULULLAHIN KABRİNİN RESMİ Sual: Peygamberimizin kabri ve sandukası diye dağıtılan resimler, doğru mudur? CEVAP: Hayır, doğru değildir. Peygamber efendimizin kabri, muhafaza için kapatılmıştır, fotoğrafının çekilmesi mümkün bile değildir. Ancak dıştan, ziyaret edilen yerden fotoğrafı çekilebilmektedir. Resulullahın kabri, sandukası veya türbesinin içi diye gösterilen resimler uydurmadır. Hazret-i Mevlana'nın, Konya'daki kabrinin eski bir fotoğrafı veya başka resimler, Peygamber efendimizin kabrinin resmi diye, art niyetli veya cahil kimseler tarafından dağıtılmaktadır. FORUMLARA YAZI GÖNDERMEK Sual: İnternetteki forumlara veya yabancı mail gruplarına, dini yazı göndermek uygun olur mu? CEVAP: Forumlarda ve mail gruplarında her türlü insan, mesela bid'at ehli veya başka fanatik kimseler bulunabilir. Tartışmaya sebep olabilecek işlerden uzak durmalı, bunun yerine tanıdığımız kimselere, uygun dini site ve mail gruplarını tavsiye etmelidir. Sitemiz www.dinimizislam.com adresinde, her türlü dini bilgi mevcuttur. Sorulara verilen cevaplar, mail grubunun üyelerine de gönderilmektedir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Peygambere salât okunmaz, salevat getirilmez. Salât, Allah'a getirilir) diyenler oluyor. Bu doğru mudur? CEVAP: Salât, dua demektir. Salevat ise, salât kelimesinin çoğuludur, dualar demektir. İkisi de aynıdır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Allah ve melekleri, Resule salât ediyor. Ey iman edenler, siz de gönülden, teslimiyetle, ona salât edin, salevat getirin.) [Ahzab 56] (Allah'ın salât etmesi rahmet etmek, meleklerinki dua etmek, müminlerinkiyse Onun şefaatini talep etmektir.) Görüldüğü gibi, Resulullaha salât yani salevat getirilmesini, bizzat Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimde emretmektedir. Bunun için, Resulullah efendimize ömürde bir defa salevat getirmek farz, ismi geçtiği zaman, bir oturumda, bir yazıda bir defa salevat getirmek vacib, sonrakilerde müstehabdır. Üç hadis-i şerif meali şöyledir: (Bana bir salât getirene, Allah ve melekleri yetmiş salât getirir.) [İ. Ahmed] (Şefaatime en layık olan, bana en çok salât okuyandır.) [Tirmizi] (Bana çok salevat getirenin dertleri gider, günahları affolur.) [Tirmizi] Resulullahın ismi söylenince veya işitilince, aleyhisselam, aleyhissalâtü vesselâm veya sallallahü aleyhi ve sellem demekle de, ona salât getirilmiş olur. ADAĞIN BEDELİNİ VERMEK Sual: Horoz adayan kimsenin, horozu kesmesi şart mı? CEVAP: Hayır, kesmesi şart değildir. Horozu diri olarak bir fakire verebilir; çünkü horozdan kurban olmaz. Koyun kesmek adansaydı bedeli verilmez, herhangi bir zamanda kesmek gerekirdi. Eğer koyun kurban olarak adanırsa, isteği gerçekleşince, ilk kurban bayramının ilk üç gününde kesmek gerekir. Kesilemezse, bedeli altın olarak bir fakire verilir. YATAKTA KUR'AN OKUMAK Sual: Yatakta, Kur'an okurken, ayakları uzatmak caiz midir? CEVAP: Yorgan altında ve bacaklar bitişik, saygılı bir vaziyette, ezberden okumak caizdir. Ayakları toplayarak okumak, daha uygun olur. MUSHAF ARASINA ÇİÇEK KOYMAK Sual: Mushaf arasına, çiçek, gazete parçası koymak caiz midir? CEVAP: Mushaf arasına çiçek koymak caizdir, hürmetsizlik sayılmaz. Gazete parçası koymak hürmetsizlik olur. Latin harfleri, İslam harfleriyle karışmış olur.
Doğru gibi görünen yanlışlar
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Peygamber tanrı değil ya, o da insan) veya (Âlimler de peygamber değil ya, onlar da insan, mesela İmam-ı a'zam da hata eder) demek doğru mudur? CEVAP: Kötülemek maksadıyla söylenen böyle sözler, doğru da olsa yanlıştır. Bu konuda söylenenlerden bazı örnekler verelim: 1- (Peygamber, Allah'ın helal ettiğini haram edemez) deniyor. Sanki Peygamber efendimiz, böyle bir şey yapıyormuş intibaı [izlenimi] verilmeye çalışılıyor. 2- (Peygamber de, Allah'ın sözlerini değiştiremez) deniyor. Sanki böyle bir şey yapılıyormuş fikri verilmek isteniyor. 3- (Peygamber de insandır, ona tapılmaz) deniyor. Sanki tapan varmış gibi, Resulullah'ı ve onun yolunda olanları küçültmeye çalışıyorlar. 4- (Peygamber de insandır; tanrı değil ki, o da yanılabilir) deniyor. Evet, Peygamberimiz de insandır; fakat insanların ve Peygamberlerin en üstünüdür; seyyid-ül beşerdir [insanların efendisidir]. Dini hükümlerde yanılma olmaz; çünkü ictihadla söylediklerinde yanılma olursa, derhal vahiyle düzeltilir, yanlış üzere kalmaz. (Yanılabilir) denilerek, dini hükümlere gölge düşürmeye çalışılıyor. 5- (Peygamber de gaybı bilmez) deniyor. En çok istismar edilen de budur. Resulullahın gaybı bilmemesi, devamlı değildir. Bir gün Resulullahın devesi kayboldu. Münafıklar bunu fırsat bilip, (Hani göklerden, Cennetten, Cehennemden bahsediyordu. Kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor) dediler. Münafıkların bu sözü Resulullah'a ulaşınca, (Vallahi ben ancak Rabbimin bana bildirdiklerini bilirim. Başkasını bilmem. Şu anda Rabbim, bana devemin nerede olduğunu bildirdi. Devem, şu anda falanca yerdedir) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye) Tarif edilen yere gidip, deveyi bir ağaca bağlı olarak buldular. Kur'an-ı kerimde de gaybı ancak Allahü teâlânın bildiği; fakat dilediği Peygamberlere de bildirdiği beyan edilmektedir: (Allah size gaybı bildirmez; fakat resullerinden dilediğini seçip onlara gaybı bildirir. Onun için, Allah'a ve resullerine iman edin. Eğer iman edip [günahlardan] sakınırsanız size çok büyük bir mükâfat vardır.) [Âl-i İmran 179] (Allah gaybı herkese bildirmez; ancak dilediği [mucize olarak bildirdiği] resul bundan müstesnadır; çünkü her peygamberin önünden ve ardından gözcüler [melekler] salar.) [Cin 26, 27] Bu âyet-i kerimelere rağmen, (Peygamber gaybdan haber veremez) demeleri kasıtlıdır. Kur'an-ı kerime inanır gibi görünmeleri, batıl davaları içindir. (Devamı var) > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Doğru gibi görünen yanlışlar (2)
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
6- (Hadisler mucize değil; ama veciz sözlerdir) deniyor. Hadis-i şeriflerin lafızları, âyet-i kerimeler gibi mucize değildir; fakat Peygamber efendimizin dine ait sözleri vahiy mahsulüdür. Gelecekte olacak şeyleri bildirmiş, birçok mucize söz söylemiştir. Mesela, kıyametin büyük ve küçük alametlerini bildirmiş, küçük alametlerin çoğu meydana çıkmıştır. Bunlar mucizedir. Mezhepsizler daha ileri giderek, (Kur'an varken sünnete ihtiyaç yok!) diyorlar. Böylece hadis-i şerifleri inkâra kalkışıyorlar. Hâlbuki Kur'an-ı kerimin birçok yerinde, (Allah'a ve Resulüne tâbi olun, itaat edin!) buyuruluyor. Üç âyet-i kerime meali: (Allah'a ve Onun ümmi nebi olan Resulüne iman edin, Ona tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız.) [Araf 158] (De ki, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin! [İtaat etmeyip] yüz çevirenler [kâfir olanlar], bilsinler ki, Allah, kâfirleri sevmez.) [Âl-i İmran 32] (Allah ve Resulüne itaat edin.) [Enfal 1] Niçin, (Yalnız Allah'a itaat edin) denmiyor da, (Allaha ve resulüne itaat edin) buyuruluyor? Resulullahın bildirdiklerine uymak, haram ettiklerinden kaçmak, emrettiklerine tâbi olmak için böyle buyuruluyor. Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki: (Peygamberin haram kılması, Allah'ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi] Yalnız Allahü teâlâya değil, Resulüne de itaat edilmesi emrediliyor: (Resule itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] Demek ki, Resulullahın hadis-i şeriflerine uymak, Allah'a uymaktan başka değildir. 7- (Âlimler peygamber değil ki, onların da hatası olur) deniyor. Böylece âlimlerin sözlerinde hata vardır, onlara uymak gerekmez gibi bir intiba verilmeye çalışılıyor. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Âlim, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevab alır.) [Buhari] O halde, âlimin hatası da dinde senettir. Onun hata ettiği de, bizce bilinemeyeceği için, Resulullahın vârisleri olan âlimlerin hata ettiğini söylemek yanlış olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ulema, enbiyanın vârisidir.) [Tirmizi] Âlimlerin sözleri dinde senet ki, Kur'an-ı kerimde onlar övülüyor: (Verdiğimiz bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43] (Bilmiyorsanız âlimlere sorun.) [Nahl 43] (Allah'tan en çok korkan âlimlerdir.) [Fatır 28] Peygamberlerin vârislerine dil uzatmak, vârisin sahibi olan Peygambere dil uzatmak olur. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Şeytanın vesvesesi zayıftır
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Kur'an-ı kerimde, şeytanın aldatmasının çok zayıf olduğu bildiriliyor; hatta salih kullara hiç etki edemeyeceği de açıklanıyor. İsra suresinde mealen buyuruluyor ki: (Benim kullarıma senin hâkimiyetin yoktur, onlara musallat olamazsın.) İyiler de, kötüler de Allahü teâlânın kulu olduğu halde, salihler için (Benim kulum) buyuruyor. Demek ki, Rabbimizin (Benim kulum) dediği salih kimselere, şeytan musallat olamıyor. Paraya, kötü arzularına kul olanlara, musallat oluyor. Casiye suresinde, (Hevasını ilah edinenler) tabiri geçiyor. Yani, kötü arzularının kulu olanlar buyuruluyor. Kişi neye tapıyorsa onun kuludur. Cehennemde şeytanın yakasına yapışarak şöyle diyecekler: - Senin yüzünden geldik buraya ey melun! İblis, (Bir dakika, siz dünyada beni gördünüz mü? Sesimi duydunuz mu?) diye soracak. Görmedik ve duymadık diyecekler. (Peki, siz dünyada hiç dinden bahseden insan, hoca vs. görmediniz mi? Siz hiç din kitabı okumadınız mı? Siz hiç dinden bahseden, nasihat eden duymadınız mı?) diye soracak. (Gördük, okuduk ve duyduk) diyecekler. İblis diyecek ki: - Yani siz şimdi gördüğünüze ve duyduğunuza değil de, görmediğinize ve duymadığınıza tâbi olup buraya geldiniz ha! Siz gidin, kendinizi ayıplayın, sizi bu hâle düşüren arkadaşınızı bulun. Benimki sadece vesveseden ibaretti. Siz gerçeklere değil de, vesveseye itibar ettiniz. ALTINI SARRAF BİLİR Sözü dinde senet âlim, mantar gibi yerden bitmez. Kesin olarak, hocalarının Resulullaha dayanması lazım. Zira dinimiz nakil dinidir, kimse kendiliğinden bir şey diyemez. Hep hocasından anlatan bir talebeye sorarlar: - Hep büyükler diyorsunuz, büyükler şöyle iyidir, şöyle üstündür diyorsunuz. Allah aşkına onlar size ne öğretti? - Şunu öğretti: Sizin önünüzde 73 tane, birbirinin şekil, ağırlık, renk olarak aynısı olan altın kap olsa ve deseler ki bunlardan 72'si sahte; fakat bir tanesi gerçek ve siz bu gerçek olanı ilk denemenizde, hatasız olarak bulacaksınız. İşte büyükler bize, o ilk denemede, onca kap arasından doğru olanı bulmayı öğretti! - Herkes kendi altınını doğru biliyor, ne malum sizinkinin doğru olduğu? - Bu noktada, şu düstur işin içine girer. İslam, akıl değil, nakil dinidir. O doğru cevabı hocamıza hocası, ona da hocası, ona da onun hocası olmak üzere Resulullah efendimize kadar uzanan Silsile-i Zeheb (Altın silsile) ulaştırmaktadır. Bu noktada kimse, kendiliğinden bir şey diyemez. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Sözün geçerli olduğu yerler
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Mecellenin ikinci maddesindeki, (Bir işten maksat neyse, hüküm de ona göredir) ifadesine göre, dinimizde söz değil de, her zaman niyet mi geçerlidir? CEVAP: Mecelledeki o madde, (Ameller, niyetlere göredir) hadis-i şerifinin hüküm halindeki ifadesidir. Dinimizde, niyetin geçerli olup sözün geçerli olmadığı yerler olduğu gibi, sadece sözün geçerli olup niyetin geçerli olmadığı yerler de vardır. Mesela, nikâhta, talakta, adakta, köle azadında, yeminde, alışverişte, hediyede ve günah işlemekte, niyet değil söylenilen söz geçerlidir. Birkaç örnek verelim: 1- Şakadan veya rol gereği, iki şahit yanında evlenen, gerçekten evlenmiş olur. Niyeti geçersizdir. Yahut bir erkek, şakayla veya eşini korkutmak niyetiyle, (Seni boşadım) dese, hanımı boş olur. İki hadis-i şerif meali: (Şakadan da olsa nikâhlananın veya boşayanın, nikâhı da, boşaması da geçerli olur.) [Taberani] (Üç şeyin şakası da, ciddisi gibi sahihtir. Nikâh, talak, talaktan vazgeçmek.) [Tirmizi] 2- Adak yaparken hiç niyet etmese de, söz arasında dilinden çıksa da, adağı geçerlidir; çünkü adakta şakadan veya rastgele söylemek, ciddi söylemek gibidir. Hatta (Bir gün oruç tutmak nezrim olsun) diyeceği yerde, (Bir ay) diye ağzından çıksa bir ay oruç tutması gerekir. Söz geçerli, niyet geçersizdir. 3- Kâfir kız, (Benimle günah işlersen Müslüman olurum) dese, (Ameller niyete göredir) diye, iyi niyetle günah işlemek caiz olmaz. O işteki iyi niyeti geçersiz, günahı geçerlidir. 4- Alışverişten sonra alıcı veya satıcı, (Ben şaka yapmıştım, bu alışverişten vazgeçtim) dese, söze itibar edilmez. 5- Alacağını borçlusuna hediye eden, (Şakadan söylemiştim) dese de hediyesinden vazgeçemez. Niyeti geçersiz, sözü geçerlidir. Görüldüğü gibi, bazı durumlarda ağızdan çıkana bakılır, niyet geçersizdir. Mecellenin ikinci maddesi, burada bildirilen maddelere uygulanamaz. HATM-İ TEHLİL Sual: Hatm-i tehlilin, yani 70 bin kelime-i tevhidin, sadece ölülere mi faydası vardır? CEVAP: Hatm-i tehlilin, ölü diri herkese faydası vardır. (Mekatib-i şerife) Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Hediye edilen evi geri istemek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: 1- Bir kimse şaka niyetiyle, bu evi sana verdim derse, karşıdaki de kabul ettim derse, icab ve kabul gerçekleşip, ev onun olur mu 2- Hediyesinden vazgeçen, bu evi geri alamaz mı CEVAP: 1- Evet, onun olur. Hediyede niyete değil, söze bakılır. (Evi sana verdim) ifadesi icabdır. Misafirin de, (Kabul ettim) demesi kabuldür. S. Ebediyye kitabında deniyor ki: İcab, karşısındakinin anlayacağı bir lisanla, sattım, verdim, hediye ettim gibi, kabul de, aldım, aynen kabul ettim, razı oldum gibi mâzi, yani geçmiş zamanı bildirecek şekilde söylenmelidir. İcab ve kabulün ikisi de, o yerde âdet olan kelimelerle ve mâzi şeklinde olunca, niyet etmeleri lazım değildir. (Bey ve Şira bahsi) Görüldüğü gibi niyeti geçerli değildir. 2- Evet, hediyeden dönmek caizse de, çok çirkin olur; çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Hediyesinden vazgeçip, geri isteyen, kustuğunu yalayan köpeğe benzer.) [Buhari] Bu çirkinliği göze alan kimsenin, hediyesini geri istemesi caizdir. Ancak şu yedi şeyden biri varsa, hediyesini geri alamaz. (El-İhtiyar) 1- Verilen malda kıymetini artıran fazlalık meydana gelmiş olmak. [Mesela, hediye edilen bir kitabı, alan kimse ciltletmişse, hediyeyi veren artık bunu isteyemez.] 2- İkisinden birinin ölmesi. [Hediyeyi veren ölmüşse, vârisleri o hediyeyi geri alamaz veya hediyeyi alan ölmüşse, veren vârislerinden bunu isteyemez.] 3- Hediyenin karşılığı olduğu bildirilerek bir hediye vermek. [Mesela bir kalem vermek.] 4- Hediye edilen malın, alanın mülkünden çıkması. [Hediye edilen evi, o da başkasına hediye etmişse, artık hediye geri istenemez.] 5- İkisi arasında nikâh bulunmak. [Karı koca, birbirine verdiği hediyeyi geri isteyemez.] 6- Aralarında nikâhı ebedi haram eden akrabalık bulunmak. [Kaynataya, kaynanaya, geline, damada, ana baba ve çocuklara verilen hediye, bağışlanan ev, geri alınamaz.] 7- Hediyenin helak olması. [Alınan hediye kaybolmuşsa, yanmışsa veren hediyesini isteyemez.] Zengine verilen hediyeyi, kustuğunu yalamak gibi de olsa, geri istemek caizdir. Fakat fakire verilen hediyeyi yahut bağışlanan evi, geri almak caiz değildir; çünkü fakire verilen hediye sadaka olur. Sadakayı ise, geri almak caiz değildir. (Hidaye) Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım) kudsi hadisine, kim niye karşı çıkıyor? CEVAP: Resulullahın üstünlüğünü anlamayan veya ona düşman olan yahut hadis-i şeriflere rastgele uydurma diyenler, karşı çıkar. Âdem aleyhisselam, Arş'ta gördüğü nurun mahiyetini sual etti. Hak teâlâ buyurdu ki: (Bu nur, gökte Ahmed, yerde Muhammed denilen, zürriyetinden bir peygamberin nurudur. O olmasaydı, seni de, yer ve gökleri de yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye] Allahü teâlâ yine hadis-i kudsilerde buyuruyor ki: (Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismiyle her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.) [Hâkim] (Ey Resulüm, İbrahim'i halil [dost], seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiçbir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için, dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye] Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: (Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, ya Rabbi, Muhammed aleyhisselamın hürmetine beni affet diye dua etti. Allahü teâlâ ise, [ne cevap vereceğini bildiği halde, cevabını diğer insanların duyması için] "Ya Âdem, onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?" buyurdu. Âdem aleyhisselam da, "Arş'ta, la ilahe illallah, Muhammedün Resulullah yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına, ancak en çok sevdiğinin, en şerefli olanın ismini layık görürsün" dedi. Allahü teâlâ buyurdu ki: "Ya Âdem doğru söyledin. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin için seni affettim. Eğer Muhammed aleyhisselam olmasaydı, seni yaratmazdım.") [Taberani] (Allahü teâlâ, İbrahim'i halil edindiği gibi beni de halil edindi.) [M. Ledünniyye] (Demek ki Resulullah, hem habib, hem halildir.) (Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım) kudsi hadisi, Marifetname'nin ön sözünde, Yusuf-i Nebhani hazretlerinin Envar-ı Muhammediyye kitabının 13. sayfasında ve İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat'ının 122. mektubunda vardır. Mektubat'ın Farsça haşiyesinde, bu hadisin Deylemi'nin Firdevs'inde bulunduğu bildirilmektedir. Deylemi de, Buhari ve diğer muhaddisler gibi, meşhur ve muteber bir hadis âlimidir. Mektubat-ı Rabbani'nin 3. cildinde, (Sen olmasaydın Cenneti yaratmazdım) ve (O olmasaydı kâinatı yaratmaz, rububiyetimi izhar etmezdim) kudsi hadisleri de bildirilmektedir. Miracda Allahü teâlâ, Resulullaha, (Senden başka her şeyi, senin için yarattım) buyurunca, Resulullah da, (Ben de, senden başka her şeyi, senin için terk ettim) dedi. (Mirat-i kâinat) Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Her yıl şeytan taşlanırken, izdiham oluyor, insanlar ölüyor. Buna çare olarak şeytan gece taşlanamaz mı? Başka bir yol bulunamaz mı, bir tedbir alınamaz mı? CEVAP: Her türlü tedbir alınabilir. Ancak organize edecek bir güvenliğe ihtiyaç vardır. Sadece bir taraftan girilip, öte taraftan çıkılsa yine gerekli tedbir alınmış olur. Gelenlerle gidenler aynı yolu paylaşınca izdihama sebep oluyor. Tavafta da tedbir alınmıyor. Kadın erkek, hasta sağlam karışık oluyor. Hâlbuki belli saatlerde kadınlar, yine belli saatlerde erkekler ziyaret etse rahat olur. Mesela, İstanbul'da Hırka-i şerifte, kadınların saati ayrı erkeklerin saati ayrıdır. Çok rahat oluyor. Tavafta da böyle yapabilirler. Şeytana taş atarken yürüyen merdivenler gibi şeritler yapılabilir, metro, tren, tramvay yapılabilir. Bir taraftan girip öteki taraftan çıkarlar. Hiç izdiham olmaz. Çözüm istense çare çoktur. Gece de taş atmak caizdir. Dinimizin hükmü aşağıda bildirilmiştir: Mina'da, bayram günleri üç gün şeytan taşlanır. Bayramın birinci günü Mina'da, Cemre-i Akabe [Büyük Şeytan] denilen yerde iki buçuk metreden veya daha uzaktan Cemre [Büyük Şeytan] yerini gösteren duvarın dibine nohut kadar yedi taş atılır. Ertesi sabaha kadar caizse de, o gün öğleden önce atmak sünnettir. Bayramın ikinci günü, öğle namazından sonra üç ayrı yerde, yedişer taş atılır. Mescid-i Hıf'e yakın olandan başlanır. Önce küçük şeytan, sonra orta şeytan ve büyük şeytana yedi taş atılır, toplam 21 taş eder. Bayramın üçüncü günü de böyle yedişer taş atılır ki, hepsi 49 taş olur. [Aynen ikinci günkü gibi.] Bu taşlar, birinci gün öğleden önce atılır, ikinci ve üçüncü gün öğleden sonra atılır. Üçüncü günü güneş batmadan önce, Mina'dan ayrılınır. Dördüncü gün de Mina'da kalıp, sabahtan güneşin batışına kadar dilediği zaman 21 taş daha atmak müstehabdır. [Küçük, orta ve büyük şeytana yedişer taş atılır.] Dördüncü günü sabaha kadar Mina'da kalıp da taş atmadan ayrılırsa, ceza olarak koyun kesmek gerekir. (S. Ebediyye) "SULU" ZEMZEM! Sual: Zemzem azaldıkça, içine su ilave ederek, çoğaltmakta mahzur var mıdır? CEVAP: O zaman, sulu zemzem olur. Su çok konmuşsa, zemzemli su olur. Zemzem özelliği azalır. İçine su ilave etmeden içmelidir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Hacca gitmenin önemi nedir? CEVAP: Gücü yetenin, ömründe bir kere Kâbe'ye gidip, oraya mahsus ibadetleri yapması farzdır. Daha sonra yapılan haclar, nafile olur. Nüsük, ibadet demektir. Farz olan hacca gitmeye çalışmalı! Bir kere farz olan haccı yapmak, 20 kere Allah yolunda savaşmaktan daha sevabdır. Hadis-i şerifte, (Hac, suyun kirleri temizlediği gibi, günahları yok eder) buyuruldu. (Taberani) Kabul olan hac, namaz, oruç ve zekât borçlarının affına sebep olmaz. Bunları geciktirme günahlarının affına sebep olur. Kul borçları verilmedikçe veya helalleşilmedikçe ödenmiş olmaz. Kul ve Hak borçlarından başka günahlar affedilir. Haccın sahih olması için, vaktinde hac yapılması lazımdır. Kabul olması için de, haccın sahih olması, o kimsenin itikadının düzgün olması, bid'at ehli olmaması gibi şartları vardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bid'at işleyenin, orucu, haccı, cihadı kabul olmaz.) [Deylemi] Üç türlü hac vardır: 1- İfrad hac: Bu haccı yapana müfrid hacı denir. İhrama girerken, yalnız hac yapmaya niyet eden kimsedir. Mekke'de oturanlar, yalnız müfrid hacı olur. 2- Kıran hac: Bu haccı yapana karin hacı denir. Hac ile umreye birlikte niyet eden kimsedir. Önce umre için tavaf ve say edip, sonra ihramını çıkarmadan ve tıraş olmadan, hac günlerinde hac için, tekrar tavaf ve say yapar. 3- Temettü hac: Bu haccı yapana mütemetti hacı denir. Hac aylarında [yani Şevval, Zilkade ile, Zilhiccenin ilk on gününde] umre yapmak için ihrama girip ve umre için tavaf ve say yapıp ve tıraş olup, ihramdan çıkar. Memleketine gitmeyerek, o sene, terviye gününde veya daha önce, hac için ihrama girerek, müfrid hacı gibi hac yapar. Yalnız, tavaf-ı ziyaretten sonra da say yapar. Karin ve mütemetti hacıların şükür kurbanı kesmesi vacibdir. Temettü veya Kıran haccı yapanlardan, kurbanlık hayvan bulunmaması veya alınamaması sebebiyle, kurban kesme imkânı olmayanlar, üç gün hac esnasında, yedi gün hacdan sonra olmak üzere on gün oruç tutarlar. İlk üç günün, ihrama girdikten sonra hac ayları içinde ve kurban bayramının ilk gününden önce Mekke'de tutulmuş olması zorunludur. Kurban kesme imkânı elde edilebileceği ümidiyle, bu üç günlük orucun son vaktine kadar geciktirilmesi yani arefe günü tamamlanmak üzere 7, 8 ve 9 Zilhicce günlerinde tutulması efdaldir. Temettü haccında bu oruç henüz hac için ihrama girmeden umre ihramından sonra da tutulabilir.
Haccın şartları iki kısımdır
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Haccın şartları nelerdir? CEVAP: Haccın vücub ve eda şartları vardır. Vücub şartları şunlardır: 1- Müslüman olmak. 2- Kâfir ülkesinde olanın, haccın farz olduğunu işitmesi. 3- Akıl baliğ olmak. 4- Hür olmak. 5- Nafakadan fazla olarak, hacca götürüp getirecek ve evindekilere yetecek kadar parası olmak. 6- Hac vaktinin gelmiş olması. [Hac vakti, arefe ve bayram günleri olmak üzere, 5 gündür.] 7- Hacca gidemeyecek kadar, kör, hasta, ihtiyar ve sakat olmamak. Eda şartları da şunlardır: 1- Hapsedilmiş veya yasaklı olmamak. 2- Hac için gideceği yolda ve hac yerinde selamet ve emniyet olması. 3- Kadının, kocasının veya ebedi mahrem akrabasından fasık ve mürted olmayan akıl baliğ veya mürâhık bir erkekle beraber gitmesi lazımdır. Bunun yol parasını verecek kadar, kadının zengin olması da lazımdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kadın, yanında bir mahremi olmadan hacca gidemez!) [Bezzar] [Şafii'de, mahremsiz olarak, kadınlar farz olan hacca gidebilir. Kadının mahreminin hac yolunda ölmesi, Şafii'yi taklit etmesi için özür olur.] Erkeksiz kadın hacca gidemez. Giderse, haccı sahih olursa da, haramdır. Erkeğiyle gidince de, otelde, tavafta, say'da ve taş atarken, erkekler arasına karışması haccın sevabını giderdiği gibi, büyük günaha da girer. 4- Kadın, iddet halinde olmamak. [Vücub şartları bulunmakla beraber, eda şartları da kendisinde bulunanın, o yıl hacca gitmesi farz olur. O yıl, hac yolunda ölürse hac sâkıt olur. Vekil gönderilmesi için vasiyet etmesi gerekmez. O yıl gitmezse, günah olur. Sonraki yıllarda, hac yolunda veya evinde hasta, hapis veya sakat olursa, yerine başkasını, bedel [vekil] göndermesi veya bunun için vasiyet etmesi gerekir. Vekil gönderdikten sonra iyi olursa, kendinin gitmesi de lazım olur.] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Öyle iki ilaç var ki, bir tanesi ebedi Cehennemden kurtarır, bir tanesi de hesapsız Cennete götürür. 1- La ilahe illallah, Muhammedür resulullah: Bu kelime-i tevhidi söyleyen ve inanan Cehennemde ebedi kalmaz. 2- İstiğfar: İstiğfar her derde devadır. Fakirliğe de, vücuda da, borca da, geçimsizliğe de şifadır. Bir de, ölürken son nefeste imanla gitmeye ve de sorgusuz sualsiz Cennete gitmeye sebep olur. Allahü teâlâ, tevbe ve istiğfar etmek nasip eylesin! Ama tevbe nasıl olacak? Tevbenin esas iki ana unsuru var: 1- Yaptığının suç olduğunu kabul etmelidir. Suçunu kabul etmediği müddetçe, bin kere tevbe etsin faydası olmaz. Benim kabahatim var, ben hata işledim diyerek, bu suçu kabul etmeli, itiraf etmelidir. 2- Pişman olmalı, günahı terk etmelidir. Suçunu kabul etmiyor, pişman da olmuyor, ellerini açmış beni affet ya Rabbi diyor. Böyle tevbe olmaz. Ben haklıyım diyen herkes, ahirette pişman olur. Peygamber efendimiz, (Haklı olduğu halde, ben haksızım diyenin Cennete gireceğine, buna köşk verileceğine, ben kefilim) buyuruyor. Ya haksız olduğu halde, haklıyım demek, daha büyük felakettir. Şu iki kötü huy kimde varsa büyük felakettir: Biri inat, biri de kibirdir. Bu iki kötü huy yüzünden, Peygamber efendimizi gördüğü halde iman nasip olmayanlar oldu. Ben haklıyım demek ve kendini başkasından üstün görmek. Bunlar, hakiki mümin olmaya engeldir, son nefeste imansız gitmeye sebeptir. Bu iki kötü huy, hangi Müslümanda varsa akıbeti çok tehlikelidir. İnadından, kibrinden, ben haklıyım demesi ne kadar çirkindir. Ahirette kimin haklı, kimin haksız olduğu görülecektir. İnsanın kendi hakkında verdiği hüküm, hükümsüzdür. İnsan kendine nasıl hüküm verebilir, başkasının hüküm vermesi gerekir. İnsan kendini evliya ilan etse, gülerler buna. Bir zat evliya olmaya karar vermiş, olur ya, dağa çıkmış, yemiyor, içmiyor, zikrediyor, bir şeyler yapıyor. Yine samimiymiş ki, Allahü teâlâ acımış ona, indirin şu adamı, gitsin kendine bir rehber bulsun buyurmuş. Kendine tabi olan, hiçbir zaman Allah dostu olamaz. Onun için, hiç kimse kendi hakkında hiçbir şey söyleyemez, bir başkasının söylemesi gerekir. Rüyalara ve hayallere inanmamak lazım, dinimiz ne derse ona inanmak ve uymak lazımdır. İnsanların çektiği en büyük sıkıntı, kendi hakkında, kendisinin konuşmasıdır! Bu çok tehlikelidir, Allah korusun. Dini korumak, avuçta ateş tutmak gibi zordur. Bunun da tek bir yolu vardır. O da, yalnız olmamakla, kendi kendine konuşmamakla, kendine tabi olmamakladır. Çünkü kendi demek, nefsi demektir. Nefsi de Allah'ın düşmanıdır. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: İhram ve hükümleri nelerdir? CEVAP: İhram, iple bağlanmaz, düğümlenmez. Hac, umre veya herhangi bir şey için uzaktan gelenlerin, mikât denilen yerleri ihramsız geçerek, Mekke Haremi'ne girmeleri haramdır. Geçenin, geri mikâta gelip ihrama girmesi gerekir. İhrama girmezse, kurban kesmek gerekir. Mikât denilen yerlerle, Harem-i Mekke arasına Hil denir. Mikâttan geçerken, bir iş için Hil'de kalmaya niyet edenlerin ve Hil'de oturanların, hacdan başka niyetle, ihramsız Harem'e girmeleri caizdir. Mikât yerinden önce, hatta kendi memleketinde de giymek caiz ve daha iyidir. İhramlıya yasak olanlar: 1- Karadaki av hayvanlarını öldürmek. 2- Dikilmiş elbise giymek. 3- Bir yerini tıraş etmek. 4- Cima etmek. 5- Kavga ve münakaşa etmek. 6- Koku sürünmek. 7- Tırnak kesmek. 8- Mest, ayakkabı giymek ve başını örtmek [Erkek için]. 9- Eldiven, çorap giymek. 10- Kendiliğinden çıkan ot ve ağaçları koparmak. Bunları bilerek veya bilmeyerek, unutarak yapanlara, kurban, sadaka cezaları lazım olur. Ceza olarak kesilen kurban etinden sahibi yiyemez. İfrad hacda, bir kurban icap ettiren suçu, karin hacı işlerse, biri umre için, iki tane kesmesi lazımdır. İhramlıya yasak olmayanlar: 1- Pire, her türlü sinek, başkasının üzerinde bulunan bit, fare, yılan, akrep, kurt, çaylak gibi zararlı ve insana saldıran hayvanları öldürmek. 2- Başını kokusuz sabunla yıkamak. 3- Terlik gibi üstü açık ayakkabı giymek. 4- Diş çektirmek. 5- Renkli ihram giymek. 6- Gusletmek. 7- Başına dokundurmamak şartıyla, tavan, çadır, şemsiye altında gölgelenmek. 8- Başı âdet olmayan şeyle [tas, tepsi] örtmek, paket gibi şeyler koymak. 9- Beline kuşak, kemer, para kesesi, silah bağlamak. 10- Yüzük takmak. 11- İnsanların dikip yetiştirdiği sebze ve ağaçları koparmak. 12- Düşmanla dövüşmek. 13- Kadınların, deriye değmemek üzere yüzlerini örtmeleri ve dikilmiş elbise, mest, çorap giymeleri, örtü altına ziynet eşyası takmaları caizdir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Haccın vacibleri nelerdir? CEVAP: Haccın vacibleri şunlardır: 1- Tavaf-ı kudüm'den sonra Safâ ile Merve tepeleri arasında 7 kere say etmek. Tavafsız say, sahih olmaz. 2- Arafat'tan dönüşte, Müzdelife'de, vakfeye durmak. 3- Mina'da, 3 gün şeytan taşlamak. 4- İhram'dan çıkmadan önce, erkek, başın en az dörtte birini usturayla tıraş ettirmek veya en az 3 cm kırkmak. Berber veya ustura bulamamak özür sayılmaz. Saçsız olan veya başı yara olan da, usturayı, değmeden baştan geçirir. Kadın saçını tıraş etmez, makasla biraz keser. 5- Âfâki, yani mikât denilen yerlerden daha uzak memleketlerin hacıları, Mekke'den son ayrılacağı gün, tavaf-ı veda yapmak. Hayzlı kadına bu tavaf vacib değildir. 6- Arafat'ta, güneş battıktan sonra da, biraz kalmak. Güneş batmadan önce, Arafat meydanından dışarı çıkanın kurban kesmesi gerekir. 7- Tavaf-ı ziyarette, Kâbe etrafında dörtten sonra üç kere daha dönmek. 8- Tavafta abdestsiz ve cünüp olmamak. 9- Üzerindeki elbise temiz olmak. 10- Tavaf yaparken, Hatim denilen yerin dışından dolaşmak. 11- Tavafta, Kâbe-i muazzama, sol tarafta kalmak. 12- Tavaf-ı ziyareti, bayramın üçüncü gününün güneşi batıncaya kadar yapmak. 13- Tavaf ederken, avret yeri kapalı olmak. 14- Safâ tepesiyle Merve tepesi arasında say ederken, Safâ'dan başlamak. (Safâ tepesine çıkınca, Kâbe'ye dönüp, tekbir, tehlil ve salevat getirmek ve dua etmek. Sonra Merve'ye doğru yürümek. Safâ'dan Merve'ye dört, Merve'den Safâ'ya üç kere gidilir.) 15- Her tavaftan sonra, Mescid-i haram içinde iki rekât namaz kılmak. 16- Şeytan taşlamayı bayram günlerinde yapmak. 17- Tıraşı, bayramın birinci günü ve Harem hududu içinde yapmak. 18- Say'ı yürüyerek yapmak. 19- Kıran ve temettü hac yapan, şükür kurbanı kesmek. 20- Kurbanı, bayramın ilk günü kesmek. 21- Arafat'ta durmadan önce cima yapılırsa, haccı bozar. Cimadan başkalarını, ihramdan çıkıncaya, cimayı, tavaf-ı ziyareti yapana kadar terk etmek vacibdir. Vacibleri hastalık, ihtiyarlık veya kalabalık gibi bir özürle terk edene bir şey lazım olmaz, bir vekile yaptırmak da gerekmez. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Haccın sünnetleri nelerdir? CEVAP: Haccın sünnetleri şunlardır: 1- Âfâki olanların, hemen Mescid-i harama girerek tavaf-ı kudüm yapmaları. 2- Tavafa Hacer-ül-esved'den başlamak ve burada bitirmek. 3- İmamın üç yerde hutbe okuması. Zilhiccenin 7. günü Mekke'de; 9. günü, öğle namazı olunca, öğle ve ikindi namazlarından önce, Arafat'ta; 11. günü, Mina'da okunur. Arafat'ta, hutbe bitince öğle ve hemen sonra ikindi namazı, cemaatle kılınır. İmama yetişemeyen, ikindi namazını, ikindi vaktinde kılar. Namazdan sonra, Mescid-i Nemre'den, Mevkıf'e gelip, kıbleye karşı, ayakta veya oturarak vakfeye durulur. Cebel-i rahme kayaları üstüne çıkmak ve vakfe için niyet gerekmez. 4- Arafat'a gitmek için, Mekke'den, Terviye [Zilhicce'nin 8.] günü, sabah namazından sonra çıkmak. 5- Arefeden önceki ve bayramın 1., 2. ve 3. günlerinin geceleri, Mina'da yatmak. 6- Arafat'a gitmek için Mina'dan, güneş doğduktan sonra yola çıkmak. 7- Arefe gecesi Müzdelife'de yatmak. 8- Müzdelife'de vakfeye, fecir ağardıktan sonra durmak. 9- Arafat'ta, vakfeden önce gusletmek. 10- Mina'dan Mekke'ye son dönüşte, önce Ebtah denilen vadiye gelip, burada bir miktar durmak. 11- Hacca giderken, muhtaç olmayan ana babadan izin almak sünnettir. Ana baba muhtaçsa, izinsiz gitmek haramdır. Nafaka bırakmadıysa, hanımından izinsiz gitmesi de haram olur. Haccın sünnetlerini yapmayan kimseye ceza lazım gelmez. Mekruh olur. Sevabı azalır. HACCIN FARZLARI Sual: Haccın farzları kaçtır? CEVAP: Haccın farzları üçtür: 1- Haccı ihramlı yapmak. 2- Vakfeye durmak. [Arefe günü, Arafat'ın Vâdi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde, öğle ve ikindi namazlarından sonra vakfeye durulur.] 3- Kâbe-i muazzamayı tavaf-ı ziyaret etmektir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Mikâttan önce şunlar yapılır: 1- Tırnaklar kesilir. 2- Koltuk altı ve kasık temizlenir. 3- Gusledilir, olmazsa abdest alınır. 4- Erkek ihram giyer, baş açık ve ayaklar çıplak olur. Mikât sınırında: İhramın sünneti olarak iki rekât nafile namaz kılınır. Birinci rekâtta Kâfirun, ikinci rekâtta İhlâs suresini okumak iyidir. Sadece umre için niyet ve telbiye yapılır. İhramdan çıkana kadar ihramlıya yasak olan işlerden sakınılır. Tekbir, tehlil, salevat ve telbiye söyleyerek yola devam edilir. Mekke-i mükerremede: 1- Gusledip veya abdest alıp Harem-i şerife giderek, "umre tavafı" yapılır. 2- Tavaftan sonra, "tavaf namazı" kılınır. Birinci rekâtta Kâfirun, ikinci rekâtta İhlâs suresini okumak iyidir. 3- Zemzem içilir. 4- Safâ ile Merve arasında "umrenin say'ı" yapılır. Sonra saçın en az dörtte biri veya tamamı kesilir yahut kısaltılır. Böylece umre bitmiş, ihramdan çıkılmış olur. 5- İhramsız olarak Mekke'de kalınır. İstenildiği kadar nafile tavaf yapılabilir. Terviye günü [8 zilhicce]: Terviye günü hac için niyet ve telbiye yaparak yeniden ihrama girilir. Sabah namazı mümkün olursa Mekke'de kılınıp Mina'ya çıkılır. Arefe günü sabah namazını müteakip Arafat'a hareket edilir. Arefe günü [9 zilhicce]: 1- Her fırsatta telbiye, tesbih, tekbir, tehlil ve salevat okunur. Kendine, ana babaya ve bütün müminlere dua edilir. 2- Öğle ve ikindi namazları, öğle vaktinde cem edilerek kılınır. 3- Öğleden sonra vakfe yapılır. 4- Güneş batmadan Arafat'tan ayrılmamalıdır. Güneş battıktan sonra, akşam namazı kılınmadan Müzdelife'ye hareket edilir. 5- Akşam ve yatsı namazları Müzdelife'de yatsı vaktinde cem-i tehirle kılınır. Gece Müzdelife'de kalınır. Şeytan taşlamalarında kullanılacak taşlar toplanır. Bayramın birinci günü [10 Zilhicce]: 1- Sabah namazı kılınınca, Müzdelife'de Meş'aril harama gidilip, orada vakfe yapılır. 2- Ortalık ağarıp güneş doğmadan, Mina'ya hareket edilir. Mina'da [Çadıra yerleştikten sonra]: 1- Akabe cemresine 7 taş atılır. 2- Vacib olan şükür kurbanı kesilir. 3- Saçın en az dörtte biri veya tamamı kesilir yahut kısaltılır. Böylece, ihramdan çıkılmış olur. Bayramın 2, 3 ve 4. günleri: 1- Bayramın ilk günü yapılmamışsa, ziyaret tavafı yapılır. Daha önce yapılmamışsa, haccın say'ı yapılır. Bunlar üçüncü günü güneş batıncaya kadar yapılmalıdır. Yapılmamışsa, vacibi zamanında yapmadığı için ceza gerekir. 2- Küçük, Orta ve Akabe Cemrelerine her gün 7'şer taş atılır. Mina'dan dönünce: "Veda tavafı" yapılır. Beytullah'a karşı durup kana kana zemzem içilir. Baş ve yüz yıkanır. Sonra imkân bulunursa Kâbe-i şerifin yüksek eşiği öpülür. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Hacda ceza gerektiren şeyler
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Hacda ceza gerektiren şeyler nelerdir? CEVAP: Bunlar dörde ayrılır: 1- Bedene [deve veya sığır] gerektirenler. 2- Dem [koyun veya keçi] gerektirenler. 3- Sadaka gerektirenler. 4- Bedelini ödemeyi gerektirenler. Bedene kesmeyi gerektirenler: 1- Arafat vakfesinden sonra ve ziyaret tavafından önce cimada bulunmak. [Arafat'ta durmadan önce olursa, haccı bozar.] 2- Ziyaret tavafını cünüp olarak yapmak. Dem kesmeyi gerektirenler: 1- Kudüm ve veda tavafını cünüp yapmak. 2- Bir uzvun tamamına koku sürmek. 3- Saçına yağ sürmek, kına yakmak. 4- Dikişli elbiseyi tam bir gün giymek. 5- Başını bir şeyle örtmek. 6- Tıraş olmak. 7- Koltuk veya yüz kıllarını veyahut boyun kıllarını koparmak. 8- Tırnakları kesmek. 9- Haccın vaciblerinden birini terk etmek veya zamanında yapmamak. Bir fıtra sadaka gerektirenler: 1- Bir uzuvdan az bir yere koku sürmek. 2- Bir günden az elbise giyinmek. 3- Başın veya sakalın dörtte birinden daha azını tıraş etmek. 4- Bir tırnak kesmek. 5- Veda tavafını abdestsiz yapmak. 6- Veda tavafından bir şavtı terk etmek. 7- Cemrelerde eksik taş atmak. 8- Başkalarını tıraş etmek, tırnaklarını kesmek. Fıtra'dan az sadaka gerektirenler: Çekirge öldürmek. Bedel ödemeyi gerektirenler: Av hayvanını öldürmek. Ayrıca Harem'in, kesilmesi haram olan bitkilerini kesmek. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
31.10.2008
Hacdan sonra Medine'ye gitmelidir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Hacdan sonra Medine'ye gitmek gerekir mi? CEVAP: Medine-i münevvere şehri çok kıymetlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Medine, körüğün demirin pasını çıkarıp attığı gibi, kötüleri çıkarır.) [Buhari] (Medine'de ölebilen, orada ölsün. Ben, orada ölenlere şefaat ederim.) [Tirmizi] (Medine, kılıçla değil, Kur'an-ı kerimle fetholundu.) [İbni Neccar] (Haremeynden [Mekke ve Medine'den] birinde ölen, korkulardan emin olarak dirilir.) [Beyheki] (Medine, İslam'ın kubbesi, hicretin toprağı, helal ve haramın meskenidir.) [Taberani] İmam-ı Malik hazretleri, Medine içinde hayvana binmeyip, (Bir yerde ki, Resulullah yaya gezip mübarek ayağı dokunmuştur, ben orada hayvana binmekten hayâ ederim) buyururdu. Namazları Ravda-i mutahhara'da kılmaya gayret etmeli. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Mescid-i haram hariç, mescidimde kılınan bir namaz, başka mescidde kılınan bin namazdan daha sevabdır.) [Buhari] (Mescidimde kırk vakit namaz kılan için, Cehennemden kurtuluş beratı yazılır.) [Tirmizi] Kuba mescidi de önemlidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kuba mescidinde namaz kılmak umre yapmak gibidir.) [Tirmizi] Eshab-ı kiramın bulunduğu Baki kabristanını da ziyaret etmelidir. Peygamber efendimiz Baki'ye çıkar, (Esselamü aleyküm ey müminler topluluğunun yurdu) diye selam verirdi. (Müslim) Diğer kabirleri de ziyaret etmelidir. Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (İki kabristan, güneş ve ayın yer halkına ışık vermesi gibi, gök halkına ışık verir. Birisi Medine kabristanı, diğeri de Askalân kabristanıdır.) [İbni Neccar] Resulullahın kabr-i şerifini ziyaret etmek çok sevabdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacib olur.) [Beyheki] (Kabrimi ziyaret eden, Kıyamette komşum olur, ona şefaat ederim.) [Şir'a] (Hac edip kabrimi ziyaret eden, beni diriyken ziyaret etmiş gibi olur.) [Taberani] (Sırf beni ziyaret etmek için gelen, kıyamette şefaatimi hak etmiş olur.) [Müslim] (Hac edip de, beni ziyaret etmeyen, beni incitmiş olur.) [Darekutni] (Kabrimi ziyaret edene şefaatim helal oldu.) [Bezzar] (Kabrimin yanında, salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.) [İbni Ebi Şeybe] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
01.11.2008İşin aslı muhabbettir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Ehl-i sünnet âlimlerini, evliya zatları seven kazanır; çünkü işin aslı muhabbettir. Mahlûkatın yaratılmasına sebep olan, muhabbet sıfatıdır. Şimdiki insanlar, hayvani yani nefslerinin şehvani arzularına aşk diyorlar. Hâşâ! Aşk, muhabbet, sıfat-ı ilahidir, mübarektir, muhteremdir, mukaddestir. Cenâb-ı Hak kalbimize, bu aşkın birazını vermiş. Bir kısmını verip de, bir kısmını vermemek keremine yakışmaz. Azını veren, çoğunu da verir, inşallah. Evliya-yı kiramın ruhlarından, hayattayken feyz alındığı gibi, vefatlarından sonra da feyz alınır. Hatta vefatlarından sonra daha çok feyz verirler. Yeter ki, sevgi, muhabbet olsun, Ehl-i sünnet itikâdı olsun, haram işlememek olsun. Bir de namazlar kılınıyorsa, feyz kesilmez, artar. Evliya da, Allahü teâlânın sıfatlarıyla sıfatlanmıştır. Onlar da, dünyada dostla düşmanı ayırmazlar. Dostlara yaptıkları iyi muameleyi, dost olmayanlara da yaparlar. Sevmeyenler, dostlarla karışıp evliyanın huzuruna gelirler. Evliya onlara hiç kötü muamele yapmaz, dostlarına olduğu gibi, onlara da ikram ederler, tatlı konuşurlar. Onlar da, (Bu adam, benim düşman olduğumun farkında olmadığı için dostluk gösteriyor) der. Evliyanın dostla düşmanı ayırmaması, nimet vermek bakımındandır. Yoksa onlarla sohbet etmezler, onlara gitmezler, dükkânlarından alışveriş etmezler. Ancak, onlar gelirse, karşılaşırlarsa ayırt etmezler. Fakat dostlara giderler, hastasını ziyaret ederler, cenazesine giderler, diğerlerine gitmezler. Allahü teâlânın feyzi, her an, dinli dinsiz herkese gelir. Bu feyzi alıp alamamak, kişinin kabiliyetine bağlıdır. Mürşid-i kâmilin feyzi, taleple gelir. Feyz gelmesinin iki şartı vardır: 1- Sevmek: Sevmek edeble olur. Edeb, peki demek, söz dinlemektir. Mürşid-i kâmile karşı saygısızlık yapılırsa feyz kesilir. 2- İnanmak: İnanmak, o zatın büyüklüğünde zerre kadar dahi şüphe etmemek demektir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını severek okuyan, onların feyz ve bereketine kavuşur. Evliyanın ruhlarından istifade edebilmek için bazı şartlar vardır: 1- Tanımak, bilmek: Şeklini veya ismini bilmek değil, mürşid-i kâmil olduğunu bilmek ve kabul etmektir. 2- İnanmak: Her sözünün ve işinin İslamiyet'e uygun olduğuna inanmaktır. 3- Sevmek: İtaat etmekle, beğenerek onun yolunda gitmekle olur. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
02.11.2008Mekke'de mukim olunmaz mı?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Tam İlmihâl'de, (Mekke, Minâ ve Arafât gibi başka başka yerlerde toptan 15 gün kalmaya niyet eden de, mukim olmaz) deniyor. Bir kimse Mekke'de bir ay kalsa, mukim olmaz mı? CEVAP: Bir yerde 15 günden fazla kalan mukim olur. Mesela, bir kimse 13 gün Mekke'de kalmaya, sonra bir gün Arafat'ta veya Mina'da kalmaya, sonra 13 gün yine Mekke'de kalmaya niyet edip sonra Medine'ye gitmeye niyet etse, bir yerde 15 günden fazla kalmaya niyet etmediği için Mekke'de toplam 26 gün kalmasına rağmen seferi olur. Namazlarını kısaltarak kılar. Seferi olanın da bayram kurbanını kesmesi vacib olmaz; fakat şükür kurbanını kesmesi vacib olur; ama kişi, Ramazanda gidip Mekke'de 15 günden fazla kalmaya, mesela bir ay kalmaya niyet etmişse, artık Mekke'de mukimdir. Arafat'ta da, Mina'da da, Müzdelife'de de seferi olamaz, mukimdir. Namazlarını kısaltamaz ve bayram kurbanını da kesmesi vacib olur. Bütün fıkıh kitapları hep aynı şeyi yazmaktadır. Farklı bir kavil yoktur; fakat anlatılışları farklıdır. Birkaç örnek verelim: Misafir olan yolcu, Mekke ve Mina'da 15 gün ikamet etmeye niyet etse, namazları dört kılmaz; çünkü iki yerde kalmayı niyet etmek çok yerde kalmayı gerektirir. Bu ise, yolculuğun gerçekleşmesine manidir. Ancak, yolcu gece birinde kalmaya niyet ederse, oraya girmesiyle mukim olur; çünkü kişinin ikameti, gece kaldığı yere izafe olunur. (Hidaye) Mekke ve Mina'da 15 gün kalmaya niyet eden namazları dört kılmaz; çünkü iki yerde kalmaya niyet etmekle mukim olunmaz. Yolcunun ikametleri toplansa, 15 günü geçse de seferidir. Ancak, geceyi birinde ikamet etmeye niyet ederse, o zaman oraya girmesiyle mukim olur; çünkü kişinin ikameti, kaldığı, yattığı yere izafe olunur. Hac farzını yerine getirmek için, hac ayının 10 günü içinde Mekke'ye girse ve 15 gün ikamete niyet etse, mukim olmaz; çünkü Arafat'a çıkmak zorundadır. Bir yerde 15 günden çok kalmadıkça mukim olamaz. (Bahr-ür Raik) Yolcu bir yerde 15 gün kalmaya niyet ederse mukim olur; ama iki yerde 15 gün kalmaya niyet ederse, bu iki yerin her biri kendi başına bir şehirdir. Dolayısıyla, biri diğerine tâbi değildir. Mekke ve Mina'da toplam 20 gün kalmaya niyet eden, mukim olmaz. Ancak, bu iki yerden birinde 15 gün kalmaya niyet eden, mukim olur. (Tuhfet-ül Fukaha) Diğer üç mezhepte seferilik farklıdır. Giriş çıkış günleri hariç, bir yerde dört gün kalmaya niyet eden, mukim olur. Bir ihtiyaçtan dolayı, bu mezheplerden birisini taklit eden Hanefi de, taklit ettiği mezhebin şart ve müfsitlerine riayet eder. Yani dört gün kalınca mukim olur ve namazlarını kısaltamaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
03.11.2008Masonluk (Farmasonluk)
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Masonluk nedir? CEVAP: Daha çok Yahudilik temelleri üzerine dayalı, millî ve manevî değerleri bozmak gayesiyle kurulmuş, idealleri çok gizli; fakat örgütleri açık bir teşkilattır. Eski Mısır'dan alınmış bazı sembollerle birlikte, Yahudi tarih, din ve sembolleriyle çok yakın bir bağlantısı vardır. 1877 Mason Locaları Genel Toplantısında üyelerin yeminlerini kutsal kitaplar üzerine değil, namus üzerine yapmaları kararlaştırıldı. Masonların 1900'de bir toplantıda aldıkları kararla ilgili zabıtların 102. sayfasında, (Dindarlara ve mabetlere galip gelmek kâfi değildir, asıl maksadımız dinleri yok etmektir) yazılıdır. Bu yönleriyle komünistlere çok benzerler. Masonlar, komünist ülkelerde komünist olarak, kapitalist ülkelerde kapitalist olarak çalışırlar. Yani bulundukları yerin rengini alırlar. Masonlar, İslâmiyet'i mason localarının direktiflerine uygun olarak anlatan din kitapları, Kur'an-ı kerim tefsirleri, ilmihaller yazdırdıkları gibi, bu kimselere, "büyük İslâm âlimi, müctehid, müceddid" gibi isimleri yakıştırarak Müslümanları gerçek İslâmiyet'ten uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza gibi kimseler, bunun önemli misalini teşkil ederler. Les Franco-Maçons kitabında bunlar övülerek, 127. sayfasında, (Mısır'da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler) denilmektedir. Bu üç masonla çömezleri, mezhepleri yıkmak için çok önemli faaliyetler göstermişlerdir. Mezhepsiz Mevdudi de, İskoç masonuydu. Osmanlının son döneminde, İttihatçılar, Musa Kazım ve Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi gibi masonları Şeyhülislam yaparak, bunlar vasıtasıyla dinde reform yapmaya çalışmışlardır. Bunlara, diş dolgusu gusle mani değil dedirtmişler ve milleti cünüp gezdirmişlerdir. Masonluğun gizlilikle ilgili genel prensibi özetle şöyledir: (Masonluk kendini her yerde hissettirmeli; her yere hâkim olmaya çalışmalı; fakat hiçbir yerde görünmemelidir.) Dünyada en yaygın olan mason kulüpleri, Rotary ve Lions'tur. Zengin, devlet adamı, bilim adamı gibi şöhret ve itibar sahibi veya ileride mevki ve makam kazanabilecekleri tercih edip üye kaydederler. Kadın erkek eşitliğini savunmalarına rağmen, kendileri kesinlikle bir kadını, mason üye yapmamışlardır. Son zamanlarda, bu intibaı yıkmak için, telefon sekreterliği gibi görünen yerlere kadın almışlardır. Bu kadınlar, içeride olan gizli toplantılardan kesinlikle haberdar olamazlar. (Rehber Ansiklopedisi, F. Bilgiler) >> Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
04.11.2008Faideli Bilgiler kitabı
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Günümüzdeki mezhepsizlerden bahsettiği için, (Hakikat Kitabevi'nin yayınlarından Faideli Bilgiler kitabı Ahmet Cevdet Paşa'nın olamaz) deniyor. Doğru mudur? CEVAP: Bu kitabın içinde iki bölüm vardır: Birinci bölüm, Ahmet Cevdet Paşa'nın yazdığı Malumat-i Nafia (Faideli Bilgiler) risalesidir. Birinci bölüm Ahmet Cevdet Paşa'ya ait olduğu için, kitaba (Faideli Bilgiler) denilmiştir. Bu kitabın Ahmet Cevdet Paşa'ya ait olmayan ikinci bölümü, üç kısma ayrılmıştır: 1- Muhtelif Bilgiler: Bu kısımda, İslam dini hakkında kısa ve öz bilgiler, Ehl-i Sünnet itikadı, fıkıh âlimlerinin sınıflandırılması, İmam-ı a'zam hazretlerinin hayatı, Ehl-i sünnet dışı bir inanç sistemi olan Vehhabilik hakkında bilgi vardır. 2- Din Adamı Bölücü Olmaz: Bu kısımda, Mısır'da din adamı olarak ortaya çıkan Reşid Rıza'nın bölücü yazılarına cevap verilmektedir. Ayrıca dört mezhep imamı hakkında kısa bilgi verilmektedir. Din adamı nasıl olmalıdır ve "imanda ve amelde bid'at" konusu da geniş olarak izah edilmektedir. 3- Doğruya İnan, Bölücüye Aldanma: Bu kısımda, dinde reform yapmak isteyenlere cevap verilmekte, cebriye, mutezile ve Ehl-i sünnet fırkalarının kaza kader konusundaki inançları, iman yalnız inanmak mıdır, Kur'an-ı kerim tefsir ve mealleri, Allah sevgisi ve Allah korkusuyla, İslâm dininin kadına verdiği değer hakkında bilgi verilmektedir. ŞAFİİ'DE KURBAN KESMEK Sual: Şafiiler genelde kurban kesmiyorlar. Sebebi nedir? CEVAP: Belki bize farz değil diye kesmiyorlardır. Şafii'de kurban kesmek, Hanefi'deki gibi vacib değildir, sünnet-i müekkededir, yani kuvvetli sünnettir. Hanefi'de, farzdan sonra vacib gelir, Şafii'deyse sünnet gelir. Farzdan sonra gelen bir emri, gücü yeterken yapmamak doğru olmaz. Peygamber efendimiz, (Kurban kesmeyen mescidimize gelmesin) ve (Cimrilerin en kötüsü kurban kesmeyendir) buyuruyor. Bunu bütün Müslümanlar için söylüyor. Gücü yeten Şafiiler, bu sünneti ihmal etmemeli. Şafii'de, akika kesmek de sünnettir. Gücü yeten Şafii, bayramda akika da kesebilir. ÖNCE BORCUNU ÖDER Sual: Nisab miktarı borcu olanın, elinde, nisab miktarı parası olsa, kurban kesmesi gerekir mi? CEVAP: Borcu olan önce borcunu öder, kalanı nisab miktarını bulmuyorsa kurban kesmez. KURBAN BORCU Sual: Bir kadın, eski kurban borçlarının değerini altın olarak fakir kocasına verebilir mi? CEVAP: Bir kavle göre verebilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
05.11.2008Kurban için zenginlik ölçüsü
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir kimseye Kurban Bayramında kurban kesmesinin vacib olması için şartlar nelerdir? CEVAP: Maddeler halinde bildirelim: 1- Mukim, akıl baliğ ve Müslüman olması lazımdır. 2- İhtiyacı olan eşyadan ve verilmesi gereken borçlarından fazla olarak, zekât nisabına malik olması lazımdır. Taksitli borçlar, zekâtta dâhil edildiği halde, kurbanda nisaba dâhil edilmez. 3- Miras ve mehir malları, nisab hesabına katılır. 4- Kadınların incisi, pırlantası ve her çeşit ziynet eşyası, kurban nisabına katılır. Zekâta katılmaz. 5- İki veya daha çok evi olanın, kurban kesmesi gerekir. 6- Kurban nisabı hesabına katılacak malın, ticaret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da gerekmez. Taksitli olmayan borçlar, alacaklardan ve mevcut maldan çıkarılır. Kalan alacaklar, zekâtta olduğu gibi, kurban nisabına dâhil edilir. 7- İhtiyaç eşyaları kurban nisabına dâhil edilmez. İhtiyaç eşyası demek, kıymetleri ne kadar çok olursa olsun, bir ev, bir aylık yiyecek, her yıl için üç kat elbise, çamaşır, evde kullanılan eşya ve aletler, hizmetçiler, binecek vasıtası, meslek kitapları ve ödeyeceği borçlarıdır. Bunların mevcut olmaları şart değildir. Mevcut olanlar, zekât, fıtra ve kurban için nisab hesabına katılmazlar. 8- Ticaret için olmayan, ihtiyacından artan eşya, kiradaki evler, evdeki süs eşyası, yere serili olmayan halılar, kullanılmayan fazla ev eşyası, sanat ve ticaret aletleri, burada ihtiyaç eşyası sayılmaz, kurban nisabına katılır. Hepsinin değeri, 96 gram altını bulursa, kurban kesmek vacib olur. 9- Bilgisayar, telefon, tabanca, teyp, kaset, CD, DVD, saat, buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, temizlik robotu, kıymetli dini levha, avize gibi ev eşyaları, kullanıldıkları için kurban nisabına dâhil edilmez. Hiç kullanılmayıp kenarda duran eski, yeni ev eşyaları, kap kacak nisaba dahil edilir. Evde kullanılmayan eşyalar, nisabın üzerinde olursa, kurban kesmek vacib olur. Mesela çeyiz olarak alınan eşyalar kiminse, o kurban keser. Baba çeyiz olarak aldığı halde, kızına hediye etmemişse, çeyiz hâlâ babanın malıdır. Babanın kurban kesmesi gerekir. 10- Nisab değerinde Mushaf'ı, hadis, fıkıh ve diğer ilim kitapları bulunan kişi, bunları okuyorsa, nisaba dâhil etmez. Okumuyorsa veya okumayı bilmiyorsa, dâhil eder. 11- Her yıl, evdeki 3 kat elbise, ihtiyaç eşyasıdır. Fazlası, eski de olsa nisaba dâhil edilir. [Üç kat elbise demek, üç ceket, üç pantolon, bir palto, üç gömlek, üç atlet, üç don ve bir kazak demektir. Bundan fazla olanlar kurban nisabına katılır.] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
06.11.2008Kurban ve kurban kesmek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurban nedir ve kimler keser? CEVAP: Maddeler halinde bildirelim: 1- Kurban, davar [koyun, keçi], sığır [manda, inek, dana, öküz, boğa] veya deveyi, Kurban Bayramının ilk üç gününde, kurban niyetiyle kesmek demektir. Kurban, vacib vazifesini yerine getirerek, sevaba kavuşmak için kesilir. 2- Kurban kesmenin vacib olmasında, bayramın üçüncü günü esas alınır. Bayramın birinci ve ikinci günü, zengin fakir, mukim misafir, akıllı deli olmaya bakılmaz. Bayramın üçüncü günü nisaba malikse, diğer şartlar da varsa, kurban kesmek vacib olur. 3- Zengin olan, birinci ve ikinci günü keserse vacib sevabı alır. Namaz da böyledir. Namazın kılınması vaktin sonunda farz olursa da, vakti girince kılınırsa farz yerine gelmiş olur. 4- Kurbanın vakti, ilk üç gündür. Bu günlerin birinde kesilince, vacib yerine gelmiş olur. 5- Babanın, zengin çocuğu için, çocuğun malından kurban kesmesi gerekmez. Deli ve bunak da kesmez. 6- Büyük çocuk ve hanımdan izinsiz, onlar adına kurban kesilmez. 7- Mukim bir zengin, seferdeki bir vekile kurban kestirse, vacib sevabı alır. 8- Tarlasından aldığı mahsul veya tarlanın, evin, dükkânın [atölyenin, kamyonun] bir yıllık kirası çok olsa da, bir yıllık ev ihtiyacını veya aylık geliri ve aldığı maaş, ücret, aylık ihtiyacını ve kul borcunu karşılamayan kimse, İmam-ı Muhammed'e göre fakirdir. Fetva da böyledir. Şeyhayn'e göre zengin sayılır. Mülkü olan tarlanın ve bu demirbaş malların değeri, ihtiyacını karşılar ve nisabı da bulursa, bunun kirayı her alışta bir miktar ayırıp biriktirerek fıtra vermesi ve kurban keserek büyük sevaba kavuşması gerekir. Böyle bir kimse, fıtra vermez ve kurban kesmezse, İmam-ı Muhammed'e göre, günahtan kurtulur. Tarlasından hiç mahsul almayan, kiraya da veremeyen ve ihtiyacından fazla malı olup da, parası bulunmayan kimsenin, İmam-ı Muhammed'e uyarak, kurban kesmesi gerekmez; ama keserse, kurban sevabına kavuşur. 9- Aldığı kirayla güç geçinen, nisaba malikse, para biriktirip kurban kesmelidir. Etin hepsini kavurma yaparak veya dondurarak muhafaza edip, birkaç ay et parasından biriktirip, gelecek yılın kurban parası olarak saklamalı. Böylece, kurban sevabından mahrum kalmamalıdır. 10- Aile efradı çok olup güç geçinenin, kurbanın etini evinde bırakması müstehabdır. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
07.11.2008 Kurban keserken
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurban nasıl kesilir? CEVAP: Maddeler halinde bildirelim: 1- Kurbanın gözleri tülbentle bağlanır. Kıbleye dönük olarak sol yanı üzerine yatırılır. Boğa, tosun gibi büyükbaş hayvanların kolay kesilebilmesi için çengele asılması caizdir. Boğazı çukurun kenarına getirilir. İki ön ve bir arka ayakları, uçlarından bir araya bağlanır. Üç kere bayram tekbiri okunur. Sonra, (Bismillahi Allahü ekber) diyerek, deveden başka hayvanın, boğazının herhangi bir yerinden kesilir. (Bismillahi) derken, (h)yi belli etmek gerekir. Belli edince, Allahü teâlânın ismi olduğunu düşünmek lazım olmaz. (h)yi açıkça belli etmezse, Allahü teâlânın ismini söylediğini düşünmek gerekir. Bunu da düşünmezse, hayvan leş olur, yenmez. 2- Besmele çekilince, hemen kesmek şarttır. Besmele çektikten sonra bıçağı bilerse, Besmeleyi tekrar etmesi gerekir. Besmele çektikten sonra, hayvan yerinden kalkarsa, yatırdığı zaman tekrar Besmele çekmesi gerekir; fakat bir kelime söylemek, bir lokma yemek ve bir yudum su içmek gibi az bir ara vermenin zararı yoktur. 3- Bir hayvan için Besmele çekildikten sonra, onu bırakıp başka bir hayvan kesilecek olsa, Besmeleyi tekrar çekmek gerekir. 4- Arka arkaya birkaç hayvanı boğazlayacak kişinin, hepsi için ayrı ayrı Besmele çekmesi gerekir; fakat hayvanları, üst üste yatırıp kesecek olsa, bir Besmele kâfidir. Bir hayvanı iki kişi kesse, ikisinin de Besmele çekmesi gerekir. 5- Besmele unutulursa zararı olmaz. Kasten Besmelesiz kesmek haramdır. 6- Hayvanın boğazında yemek, nefes borusu ve iki yanda birer kan damarı vardır. Bu dört damardan üçü bir anda kesilmelidir. 7- Şafii'de, yemek borusuyla nefes borusu kesilirse kâfidir. Ancak gırtlak düğümü baş tarafında kalmalıdır. Gırtlak düğümünün tamamı vücut tarafında kalırsa, kesilen hayvan yenmez. 8- Kurban kesenin, kıbleye karşı dönmesi sünnettir. 9- Erkek ve kadın Müslümanın, sarhoşun, cünübün, delinin, bunağın, çocuğun ve sarhoşun Besmeleyle kestiği hayvan yenir. Dilsiz ve sünnetsizin hayvan kesmesi mekruhtur. 10- Solak bir kimsenin, sol eliyle kurban kesmesinde mahzur yoktur. 11- Bir ihtiyaç varsa, kurbanı bayıltıp kesmek caizdir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Peygamberimiz için kurban
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Peygamber efendimiz için kurban keserken nasıl niyet edilir? CEVAP: (Sevabı Peygamber efendimizin mübarek ruhuna olmak üzere, Allah rızası için kurban kesmeye niyet ettim) denir. Diğer ölülerimiz için de böyle niyet edilebilir. Mesela, ölmüş baba için hayvan keserken, (Sevabı babamın ruhuna olmak üzere, Allah rızası için kurban kesmeye niyet ettim) denebilir. Resulullah efendimiz için kurban kesmek, müstehabdır ve çok sevabdır. Peygamber efendimiz iki kurban keserdi. Biri kendisi için, biri de ümmeti içindi. Kestiği iki kurban için, (Biri kendim ve evlatlarım için, biri de kurban kesemeyen ümmetim için) buyururdu. Resulullah efendimiz, veda haccına giderken yüz kurbanlık deve götürdü. 63'ünü kendi kesti. Sonra bıçağı Hazret-i Ali'ye verdi. Geri kalanı o kesti. Böylece 63 yıl yaşayacağına işaret etmiş oldu. İKİ KİŞİ BİR KOYUNA ORTAK OLAMAZ Sual: (Peygamberimize nafile kurban keseceğiz) diye herkesten 5-10 lira toplayanlar oluyor. 50-100 kişinin bir koyunu kurban etmesi caiz midir? CEVAP: Hayır, caiz değildir. Nafile de olsa, bir koyunu ancak bir kişi kesebilir. Nafile kurban olarak da, bir koyunu iki ve daha çok kişi, sığırı ise sekiz veya daha çok kişi kesemez. Genelde böyle toplanılan paraların kiliselere yardım için verildiği işitiliyor. Kurban, koyun, keçi, sığır, deveden birini, kurban bayramının ilk üç gününde, kurban niyetiyle kesmek demektir. Bir sığır veya deve, yedi kişiye kadar ortak olarak da kesilebilir. Hiçbirinin hissesi yedide birden az olamaz. Sekiz kişinin yedi sığırı ve iki kişinin iki koyunu satın alıp ortak olarak kesmeleri caiz olmaz; çünkü her birinin her hayvanda hissesi vardır. Dinde böyle bid'atler çıkarmamalı. Müslüman dinin emrine uyar. Benim niyetim iyidir demek insanı kurtarmaz. (Cehennem iyi niyetlilerle doludur) buyruluyor. İyi niyetle dine aykırı iş yapan kimse, Cehenneme gider demektir. Mesela, gayrimüslim kadınları Müslüman etmek gibi iyi niyetle, onlarla zina eden veya düşmana karşı kuvvetlenmek gibi iyi niyetle şarap içen kimse, haram işlemiş olur, iyi niyeti onu asla kurtarmaz. (Ameller niyete göre iyi veya kötü olur) mealindeki hadis-i şerif mubahlar içindir, haramlar için değildir. Çok kimse, bu hadis-i şerifi yanlış anlayıp, (Niyet önemli, benim niyetim iyi) diyerek işledikleri bid'at ve haramları normal göstermeye çalışıyorlar. İyi niyetle, haram helal hale gelmez. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurban alırken nelere dikkat etmelidir? CEVAP: Şunlara dikkat etmelidir: 1- Kurban satın alınırken, (Bayram günü kesmesi vacib olan kurbanı almaya) diye niyet etmelidir. Bunu keserken, tekrar niyet etmesi şart değildir. Bu aldığı hayvanı kurban etmesi de şart değildir; fakat keseceğinin kıymeti bundan az olmamalıdır. Satın alırken, hiç niyet etmese de olur; fakat bunu keserken veya kesecek olanı vekil ederken niyet etmesi gerekir. 2- Bazı yerlerde kurbanlık hayvan alırken satıcı, (Hayvanı kesip et haline getirdikten sonra kilosunu şu fiyattan veriyorum. Sen hayvanı seç, bayramda gelirsin, eti kaç kilo gelirse, parasını verirsin) diyor. Canlı olarak tartıp satanlar da vardır. Bu şekilde kurbanlık almak sahih olmaz. Canlı olarak tartıp, (Bu hayvana şu kadar para vereceksin) denirse, sahih olur. 3- Üç ortak, farklı para verip, 980 liraya bir inek alsa, ortağın ikisi 420'şer lira, üçüncü ortak da 140 lira verse, üçüncüye düşen para, yedide birden az olmadığı için caiz olur. 4- Eşit para verip, 3 kişi 3 koyun alsa, kesmeden önce, (Şu senin, şu onun, şu da benim) diye paylaşmak caizdir. 5- Başkasının hayvanını ondan habersiz, onun için kurban etmek caizdir. Başkasının hayvanını, ondan izinsiz, kendi için kurban eden, sonra kıymetini öderse, caiz olur. Sahibi kıymetini kabul etmeyip, kesilmiş hayvanı alırsa, sahibi için kurban edilmiş olur. 6- İki kişinin kurbanı karışırsa, her birinin kendinin sanarak kestiği kendi kurbanı olur. Yedikten sonra helalleşirse yine sahih olur. 7- Emanet olarak bulunan hayvanı kurban etmek caiz değildir. 8- Allah rızası için niyet ettikten sonra, ayrıca çoluk çocuk çok et yesin diye semiz koyun almayı niyetine karıştırmamalı, semiz alırken sadece sevabını düşünmeli. 9- Herkes, beslediği kendi hayvanını kurban edebilir. Nisaba malik olan birisine bir koyun hediye edilse, o da bunu kurban olarak kesse, vacib kurban yerine gelir. Kurbanı parayla alma şartı yoktur. 10- Kurbanı veresiye veya kredi kartıyla almakta bir mahzur yoktur. 11- Kurban rayiçten çok pahalıysa, rayice uygunu bulunamazsa, kurban alıp kesmek gerekmez. 12- İki kurbanlıktan biri diğerini öldürmüşse, sahibine ödetilemez. 13- Kurban alan, niyetini değiştirip, akika veya adak olarak kesebilir. > Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr
Feyizlere kavuşma şartları
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Saadetlerin başı, İmam-ı Rabbani veya Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri gibi bir büyüğü veya bunların kitaplarını tanımaktır. Allahü teâlânın sevdiği kullarını sevince, onlardan feyiz alınır, istifade edilir. Onlardan feyiz alındığının alameti, dünyayı sevmemektir. Feyiz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın razı olduğu şeyleri yaptıran nurdur, bir kuvvettir. Allah adamlarının kalbindeki feyzler, nurlar, güneşin ziyası gibi, her yere yayılmaktadır. İslamiyet'e uyan ve bu zatları seven Müslümanların kalblerine akar. Onların, bu feyizleri aldıklarından haberleri olmayabilir; fakat kalblerinin temizlendiğini anlarlar. Karpuzun güneş karşısında olgunlaştığı gibi kemale gelirler. Eshab-ı kiram, Resulullah efendimizin sohbetinde böyle kemale geldiler. Müslümanın feyz almasına mani olan en zararlı şey, bid'at sahibi olmasıdır. Bütün feyizlerin kaynağı, Peygamber efendimizdir. Feyiz, bütün dünyaya bu kaynaktan yayılır. Bundan faydalanabilmek için de bazı şartlar vardır. Bu şartlara haiz olmayan, bundan faydalanamaz. Bu şartlar: 1- Müslüman olmak: Müslüman olmayan ne kadar iyiliksever, ne kadar iyi huylu olursa olsun, bundan istifade edemez. Ahirette de Cehennemden kurtulması, Cennete gitmesi mümkün değildir. 2- Bid'at sahibi olmamak: Bid'at sahibi olan kimse, Resulullah efendimizin sünnetinden, yolundan ayrıldığı için, Ondan gelen feyizlerden istifade edemez. 3- Dinin emir ve yasaklarına uymak: Dinin yasaklarına uymayan, emirlerini yerine getirmeyen, özellikle de namaz kılmayan, bu feyizden istifade edemez. 4- Edeb sahibi olmak: Edeb, haddini bilmek demektir. Allahü teâlâya, Resulullaha, Allah dostlarına ve din kardeşlerine karşı edepli olmayan, feyizden istifade edemez. 5- Allah dostlarının yanında bulunmak: Tam istifade için sohbet şarttır. Bu mümkün olmazsa, bunların kitaplarını okumaktır. Okumak, sohbetin yarısıdır. Mesela, yarım saat sohbetinde bulunup feyzinden istifade edebilmek için, o zatın bir saat kitabını okumak gerekir. Suyun kaynağı ve geçtiği yol, temiz olmalıdır. Bu ikisi varsa, kaynaktan istifade edilir. Böyle kaynaktan beslenen, hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden ayırır. En zor iş, hakkı bâtıldan ayırmaktır. Peygamber efendimizin de, biz ümmetine öğretmek için, bu hususta duası var: (Yâ Rabbi, doğruyu bize doğru olarak göster, ona uymayı nasip et ve yanlışların yanlış olduklarını göster, onlardan sakınmamızı nasip et) buyuruyor. Biz de böyle dua etmeliyiz! > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurbana ortak olacaklarda aranan şartlar nelerdir? CEVAP: Bazıları şöyledir: 1- Her ortağın Müslüman olması, kurban ve ibadete niyet etmesi ve her birinin hissesinin yedide birden az olmaması şarttır. Sırf eti için ortak olan varsa ve biliniyorsa, hiçbirinin kurbanı sahih olmaz. Ortakların bir kısmı ölmüş olsa yahut bunak olsa, zararı olmaz. 2- Ortaklardan biri, mutlak nezir için giremez. Yani belli bir hayvanı, mesela şu boynuzlu koçu keseceğim diye adayan, bunun yerine başkasını kesemez. Ortaklardan biri geçen sene kesmediği kurbanı niyet etse caiz olmaz. 3- Bir sığırı veya deveyi, yedi kişiye kadar Müslüman ve âkıl baliğ kimselerle ortak olarak da, satın alıp kesebilirler. Bunlara, adak veya akika kurbanı da ortak edilebilir. 4- Zenginin satın aldığı sığıra, sonradan ortak olmak caizse de mekruhtur. Bir kavle göre fakir, bir sığırı kurban etmek için satın alsa, sonra başkalarını ortak edemez. Onunki adak hükmüne girer. 5- Bir sığırı mesela bir ineği, en çok 7 kişi kesebilir. Bir sığıra 3, 5, 7 gibi tek ortak şartı yoktur. 2, 4, 6 gibi çift de olur; fakat her işte teke riayet iyidir, sünnet-i zevaiddir. Bir hadis-i şerif meali: (Allah tektir, teke riayet edeni sever. Ey Kur'an ehli, teke riayet edin!) [Tirmizi] 6- Eti tartarak, eşit olarak paylaşmak gerekir. Yağ, sakatat ve yenilen her şey paylaşılır. Tartmadan bölüşüp helalleşmek caiz olmaz, faiz olur. Yedi kişiden dördüne etle birlikte birer bacak, beşinciye etle birlikte derisi, altıncıya etle birlikte başı verilirse, tartmadan paylaşmak caiz olur. Yedinciye bir şey koymak gerekmez. 7- Kurbanın etini eşit olarak tarttıktan sonra, paylaşmak için kur'a çekmek iyidir. Bir malı ortaklar arasında taksim etmek için kur'a çekmek, caiz ve sünnettir. 8- Henüz taksim etmeden pişirip, ortaklar müşterek yeseler caizdir. 9- Yedi kişi, kurbanlık ineği birisine teslim edip, (Kesmeye, kestirmeye, etini dilediğin gibi sarf etmeye, seni umumi vekil ettik) deseler, umumi vekil olan bu kimse, bölüştürmeden etin tamamını herhangi bir kimseye verebilir veya ortaklar arasında göz kararıyla paylaştırabilir. 10- Mutfakları bir olan karı-koca veya baba-oğul da, kestikleri kurbanı, tartıp paylaşırlar. Paylaştıktan sonra, biri diğerine isterse etin tamamını hediye edebilir. Paylaşmadan hediye edemez. Yahut yukarıda bildirilen usullerle tartmadan paylaşmak caiz olur. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurban için vekâlet nasıl verilir? CEVAP: Maddeler halinde bildirelim: 1- Kurbanı başkasına kestirirken, (Allah rızası için bayram kurbanımı kesmeye seni vekil ettim) demek ve kalben de niyet etmek gerekir. Eğer kurbanı başkasına aldıracaksa, kurbanı alacak kimse de başkasına kestirecekse, (Bayram kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye ve kestirmeye seni umumi vekil ettim) der. 2- Bir kimse, kendisine kurban kesmesi vacib olmasa da, vekil vacib diye kesse, kurban yine sahih olur. Adak hayvanı, akika veya nafile kurban yanlışlıkla vacib diye kesilse mahzuru olmaz. 3- Bir kimsenin kendi hayvanını başkası adına kesmesinin caiz olması için, bu kimsenin, kendi hayvanını başkasına veya onun vekiline hediye etmesi, onların da teslim alması, sonra bunu vekil ederek geri verip kestirmeleri gerekir. 4- Başkasının hayvanını ondan habersiz, onun için kurban etmek caizdir. 5- Kurban kesmeye vekil olan, zekât hariç, sahibinden ayrıca izin almadıkça veya (İstediğini yap) diyerek umumi vekil edilmedikçe, başkasını kendine vekil yapamaz. Umumi vekilse başkasını, o da bir başkasını vekil yapabilir. 6- Bir kimse birine, kurban işimi hallet dese, ona para bile vermese vekâlet vermiş olur. O kişi de bir hayvan alıp kesebilir. 7- Vekâleten kurban kesene, kimi çok, kimi az para verebilir. Kimi de hiç para vermeden, (Bana da bir hisse verin) diyebilir. Vekil asıl gibidir. Vekil, vekâlet aldığı kimseler adına kurban keser veya kestirebilir. Daha sonra vekil, ondan para ister veya istemez. İki kurbana yetecek para veren için de, iki kurban alır veya ona iki hisse verir. Yahut iyisinden bir kurban alır. Çünkü umumi vekil, tam yetkilidir. 8- Birden çok kişiye vekâlet vermek sahihtir. Bir işe vekil olan iki kişiden biri, tek başına yetkili olamaz. Ancak emaneti vermede, borcu ödemede, kurban kesme gibi işlerde, birisi tek başına yetkili olabilir. Çünkü bu işlerde vekillerden birisinin, diğerinin görüşünü sormaya ihtiyacı yoktur. Bir kimse, kurbanını kesmek üzere dört kişiye vekâlet verse, bu vekillerden biri kesince, ötekilerin görüşünü almaya ihtiyaç yoktur. Kurban, dinimize uygun kesilmiş olur. 9- Kurbanda kanın akması yeter, etin dağıtılması şart değildir. 10- Derisi namaz kılan fakire verilir. Derisi ve eti satılırsa, parası fakire sadaka verilir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kurbanlık hayvanın vasıfları
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Hangi hayvanlardan kurban olur, vasıfları nelerdir? CEVAP: Maddeler halinde bildirelim: 1- Davar, sığır ve deveden kurban olur. Başka hayvanlardan kurban olmaz. Davar denince koyun, keçi; sığır denince inek, boğa, manda, dana, düve, tosun anlaşılır. 2- Dişi hayvan da, erkek hayvan da kurban edilebilir. Koyunun, erkeği ve beyazı siyahından çok olanı, keçinin dişisi daha sevabdır. Kıymetleri eşitse, koyun kesmek, sığır kesmekten daha sevabdır. 3- Yünü kırkılmış koyunu kurban etmek ve kurban için almak mekruhtur. 4- Davarın 1, sığırın 2, devenin 5 yaşını geçmesi gerekir. 6 ayı geçen kuzu, iriyse caiz olur. 5- Bir gözü görmeyen, topal olup yürüyemeyen, dişlerinin yarısı yok olan, gözünün, kulağının veya kuyruğunun çoğu olmayan, bir ayağı kesik veya ölmek üzere olan hasta hayvan kurban olmaz. 6- Eti yenen vahşi hayvandan, mesela geyikten kurban olmaz. Yabani öküzden, yabani koyundan da kurban olmaz. 7- Husyeleri küçük, gebe, kurt kuyruklu, tüyü dökülen hayvanı kurban etmek mekruhtur. 8- Burnu veya dili kesik yahut ekserisi yok olan hayvan kurban olmaz. 9- Davarda bir, sığırda iki meme kesik olsa kurban olmaz; ama yavrusunu emzirebiliyorsa olur. 10- İki kulağı kesik, biri kökten kesik, kuyruğu kesik; bir veya iki kulağı olmayan, kurban olmaz. 11- Diz kapakları gibi bir yeri kemik başına kadar kırılan hayvan kurban olmaz. Kurban olmaya mani olmayan kusurlar: 1- Boynuzu kırık veya boynuzsuz olan, kurban olur. 2- Kulakta ekserisi kesilip ayrılmasa, asılı kalsa kerahetle caizdir. Yarıdan azı kesik olsa, kurban olur. Kulağı enine veyahut uzununa yarık olsa, kurban olur. Kulağın yırtık olması tenzihen mekruhtur. Burnunun hükmü de kulak gibidir. Uyuz, burulmuş olan kurban caizdir. 3- Kulağı, kuyruğu küçük olarak doğan kurban olur. Kuyruğu kesik değilse merinos kurban olur. 4- Dişiye aşamayan, zekeri kesik olan kurban olur. Hünsa [çift cinsiyetli] olanı kurban etmemeli. 5- Yayılmasına mani olmayacak kadar deli olup, sürüsünden ayrılmayan hayvan kurban olur. Sürüsünden ayrılan ve otlamayacak kadar deli olan hayvan kurban olmaz. 6- Bir gözünde görmeye mani olmayan perde bulunan hayvanı kurban etmek caizdir. 7- Kurbanlık, kesilme yerine getirilirken, tepinir ve bir ayağı kırılır; sonra da kesilirse, caiz olur. 8- Kurbanlık hayvanın dişlerinin ekserisi varsa, mekruh olmakla beraber caizdir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kurbana parasız ortak olmak
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurbanlık ineğe yedi kişi ortak girse, ortaklardan birisinin parası olmasa, diğer ortaklardan birisi, ben senin yerine veririm dese, herkes kendi parasını verse, biri de kendi parasıyla birlikte param yok diyeninkini verse, kurban için para vermeden kurban sevabı alır mı, yani kurban sahih olur mu? CEVAP: Evet, sahih olur. Biri kurbanlık ineği 7 kişiye hediye etseydi, hiçbirisi para vermeden kesseydi, hepsinin de kurbanı sahih olurdu. Kurban için illa para vermek gerekmez. Başkasının hediye ettiği hayvan da kurban edilir. Vacib sevabı alınır ve kurban borcundan kurtulmuş olunur. KURBANA FARKLI ORTAK OLMAK Sual: Üç ortak, farklı para verseler kurbanları sahih olur mu? Mesela 2800 liraya bir inek alınsa, ortağın birisi 800 lira, biri de 1600 lira, üçüncü ortak da 400 lira verse, eti de verdikleri para oranında paylaşsalar caiz olur mu? CEVAP: En az veren üçüncü ortağın parası, yedide birden az olmadığı için caizdir. Eti paylaşırken, üçüncü ortak bir hisse alır, ikinci ortak dört hisse, birinci ortaksa iki hisse alır. Hepsi yedi hisse olur. Birisi yedide bir hisseden yani 400 liradan az para verseydi olmazdı. Her ortak kaç hisseye giriyorsa o kadar para verir. Etin paylaşılması da bu hisseye göre yapılır. EMEKLİ VE KURBAN Sual: Emekli kimse, üç ayda bir nisabın üstünde maaş alıyor. Maaşı alınca zengin oluyor. Ancak ay sonuna kadar parayı zor yetiriyor. Kurban kesmesi gerekir mi? CEVAP: Nisabın üstünde para alıp hemen harcamazsa, dinen zengin olur. Kurban bayramında, nisabı bulursa, kurban kesmesi gerekir, nisabı bulmazsa kurban kesmesi gerekmez. VEKİL VE KURBAN Sual: Hanımından vekâlet almadan, onun adına vacib kurban kesen bir kimse, daha sonra hanıma anlatsa, o da razı olsa, kurban sahih olur mu? CEVAP: Evet, sahih olur. İLK DEFA KURBAN KESEN Sual: İlk defa kurban kesecek kimsenin, mutlaka koyun kesmesi mi gerekir? CEVAP: Hayır, öyle bir şey yoktur. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Ayrılık olmayan gün!..
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Emeli kısa olanın hâli şudur: O, yediği her yemeğin, son yemeği olacağını; kıldığı namazın son namaz olduğunu, topladığı dünyalıkların da ancak başkalarına yarayacağını bilir. Aksini düşünen uzun emellidir. İnsanın uzun emelli olması, ahiret işlerini ertelemeye sebep olur. Böylece, yaklaşmakta olan ölümü unutur. Beklemediği bir anda ölüm onu yakalar; fakat iş işten geçmiştir. Cehennemliklerin çoğunun çektiği ceza, bugünkü işi yarına bırakmalarındandır. Pişman olmamak için, ölümü hiç unutmamalı, bugünkü ahiret işini yarına bırakmamalı, gönlünü dünyaya bağlamamalı, bunların hepsinin geçici olduğunu düşünmelidir. (Kimi ve neyi seversen sev, sonunda ondan ayrılacaksın) hadis-i şerifini unutmamalı, hiç ayrılık olmayan gün için hazırlanmalıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin üç özelliği vardır: 1- Hocalarını çok severler ve kavuştukları maddi manevi her nimeti, hocalarının bereketi bilirler. 2- Vakitlerini tam kullanırlar, her şeyi vaktinde yaparlar. (Helekel-müsevvifun=Hayırlı işlerinizi hemen yapın, yarına bırakmayın) hadis-i şerifine çok riayet ederler. Onların lügatlerinde, "sonra yaparım" düşüncesi olmaz. 3- Vefalı olurlar. 50 yıl önce kendilerine çay veren bir hizmetçiyi de unutmayıp, hep dua ederler. Büyük zatların muvaffak olması şu 3 özellikleri sayesinde olmuştur: 1- Hiç kimse hakkında kötülük düşünemezler. Hücrelerinde kötülük düşüncesi yoktur. 2- Her durumda sabrederler. 3- Tatlı dil ve güler yüzlü olurlar. Güler yüz, tatlı dil, atom bombasından daha etkili olup, asrımızdaki en etkili silahtır. Dert bela gelmesi iki sebeptendir: Ya Allahü teâlâ gazap edip, verdiği çeşitli nimetleri elden alır veya bela, günahlara kefaret olur. Takdir-i ilahi bilinmez. Biz, bize düşeni yapalım, yani tevbe edelim. Tevbenin kabulünün 3 şartı var: 1- Günahını kabul etmek, 2- Üzülüp, pişman olmak, 3- Bir daha işlememeye karar vermek. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurban satın almak için, umumi vekil olan kimse, bir başkasına, o da bir başkasına umumi vekâlet verebilir mi? CEVAP: S. Ebediyye'de, İbni Abidin'den alarak deniyor ki: Vekil, sahibinin izniyle başkasını vekil yapabilir. Kurban satın almaya vekil olan başkasını, bu da başkasını vekil edip, sonuncu vekil satın alsa, sahibi izin verirse caiz olur. (Redd-ül-muhtar) Demek ki, umumi vekil edilince, zincirleme vekâlet verilebiliyor. Umumi vekil olmayınca, sonuncu vekilin, vekâlet verenden izin alması gerekiyor; ama umumi vekâlet verilince, otomatikman sonuncuya izin verilmiş oluyor. Bu incelik bilinmeyince, vekâlet sahih olmaz sanılıyor. Böyle yanlış düşünenlere itibar etmemelidir. SONRADAN ORTAK OLMAK Sual: Dört kişi ortak kurban almaya niyet edip bir dana aldık, sonradan birkaç kişi daha bu kurbana katılabilir mi? CEVAP: Dört kişi alırken yedi kişiye kadar ortak oluruz diye düşünülmüşse ortak olmak caizdir, düşünülmemişse mekruh olur. Mekruhtan kurtulmak için, onu bir başkasına satarsınız veya içinizden biri de satın alabilir. Sonra o kimse bunu alırken, yedi kişiye kadar ortak ederim diye alırsa yeniden ortak olabilirler. TARTMADAN KURBANI PAYLAŞMAK Sual: Kurban eti tartılmadan paylaşılıp, her biri diğerine, mendil, defter, kalem gibi bir şey verse, paylaşma sahih olur mu? CEVAP: Evet, sahih olur. Yahut yedi kişiden dördüne etle birlikte birer bacak, beşinciye etle birlikte derisi, altıncıya etle birlikte başı verilirse, tartmadan paylaşmak caiz olur. Yedinciye bir şey koymak gerekmez. ORTAKLARIN HİSSESİ Sual: Üç ortak, 350 lira vererek bir inek satın alıyorlar. Biri 50, ikincisi 100, diğeri de 200 lira verse, kurbanın eti nasıl paylaşılır? CEVAP: Herkes, verdiği para kadar hisse alır. Kurban yediye bölünür. 50 lira veren bir hisse, 100 lira veren iki hisse, 200 lira veren de dört hisse alır. Bu kurbanın eti 3.5 hisse de yapılabilir. Birinci ortak yarım, ikincisi bir, üçüncüsü de iki hisse alır. En düşük olanın hissesi yedide birden aşağı olmadığı için, böyle ortaklık sahih olur. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Çocuk için kurban kesmek
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Almanya'da 154 Euro kindergeld (çocuk parası) veriliyor. Burada bazı derneklerin dağıttıkları broşürlerde, çocuklar için kurban kesmek vacib deniyor. Çocuk için kurban parası topluyorlar. Çocuğun kurban kesmesinin vacib olduğu Dürer'de yazıyor diyorlar. Dedikleri doğru mu? CEVAP: Hayır, yanlıştır. Büluğa ermemiş çocuk için, zengin de olsa kurban kesmek gerekmez. Şeyhayn'e göre, babasının, zengin çocuğu için de, çocuğun malından kesmesi gerekirse de, fetva İmam-ı Muhammed'in kavlidir. Fetva verilen bu kavle göre, babanın, zengin çocuğu için, kendi malından da, çocuğun malından da kurban kesmesi gerekmez. (Dürer) TEŞRİK TEKBİRLERİ Sual: Teşrik tekbirleri getirilen günlere ne denir? CEVAP: Kurban Bayramının arefesinin sabah namazından, dördüncü günün ikindi namazına kadar, 23 farz namazın akabinde, teşrik tekbiri okunur. Bu tekbir getirilen günler, Arefe, bayram ve eyyam-ı teşrik denilen üç gündür, hepsi beş gün ediyor. İlk güne Arefe, ikinci güne bayram, Zilhicce'nin 11, 12 ve 13. günü olan diğer üç güne de, eyyam-ı teşrik deniyor. FASIKLA ORTAKLIK Sual: Yedi kişilik kurban ortaklarından biri fasıksa, kurban sahih olur mu? CEVAP: Evet, sahih olur; fakat fasık, et için kurbana ortak olabilir veya başka maksatla katılabilir. Bunun gibi sebeplerle, ihtiyaten fasıkla kurban kesmemelidir. EV, ARABA NİSABA KATILMAZ Sual: Oturduğu bir evi, bir binek otomobili, borsada hisse senetleri ve borçları da olan kişinin kurban kesmesi vacib olur mu? CEVAP: Bir ev ve araba, kurban nisabına dâhil edilmez. Borçlar mevcut paradan ve hisse senetlerinden çıkarılır, geriye nisab kadar para kalırsa kurban kesmek gerekir. ÖDÜNÇ ALIP KURBAN KESMEK Sual: Nisab miktarına malik bir kişinin, parası yoksa ödünç alarak kurban kesmesi gerekir mi? CEVAP: Gerekmez; ama ödünç alıp keserse, vacib sevabı alır. HAYVANI ŞİŞİRMEK Sual: Kurban hayvanını yüzmek için, şişirmek caiz midir? CEVAP: Caizdir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurban nisabına malik olanın, elinde parası yoksa ödünç alarak kurban kesmesi gerekir mi? CEVAP: İhtiyaçtan fazla eşyaları, tahsil edemediği alacakları veya bunlar gibi başka bir sebeple nisaba malik olan kimsenin, kurban kesecek parası yoksa ödünç alarak kesmesi gerekmez. Keserse, yine vacib sevabı alır. Fakat altını varsa, parası da vardır demektir. Kâğıt parası olmaması mazeret olmaz. Altınlarından bozdurarak kesmesi gerekir. Dövizi olanın da bozdurup kesmesi gerekir. İKİ HAYVAN ADAYAN Sual: Bir yaşını doldurmuş iki küçük kuzu adayan, ikisinin değerinde büyük bir koç kesebilir mi? CEVAP: Hayır, kesemez. İki hayvan kesmesi gerekir. KOYUN YERİNE KEÇİ Sual: Koyun adayan, bunun yerine keçi kesebilir mi? CEVAP: Evet. HAC VE ŞÜKÜR KURBANI Sual: Hacca giden kimse, vacib kurbanını Türkiye'de kestirebilir mi? CEVAP: Mekke'de 15 günden fazla kalmışsa, mukim olduğundan, kendine vacib olan bayram kurbanını kestirmek üzere telefonla Türkiye'deki bir yakınına vekâlet verip kestirebilir. Ancak Mekke'de genelde 15 günden aşağı kalınıyor, seferi olunuyor. Seferi olanın, bayram kurbanını kesmesi gerekmiyor. Kesilmesi gereken şükür kurbanını ise, Harem'de kesmesi gerekir, vekâletle Türkiye'de veya başka yerde kestiremez. KURBAN ETİ Sual: Kurbanda, etin dağıtılması şart mı? CEVAP: Kurbanda kanın akması yeter, etin dağıtılması şart değildir. Kan akıtılmakla vacib yerine gelmiş olur. Etin üçte birini evine, üçte birini komşulara, gerisini fakirlere vermek müstehabdır, iyidir. Hepsini fakirlere vermek veya evde bırakmak da caizdir. KURBAN DERİSİ Sual: Kurban derisi ne yapılır? CEVAP: Derisi namaz kılan fakire verilir. Ne yapıldığı bilinmeyen yerlere vermemelidir. Evde de kullanılabilir. Parayla satılmaz. Derisi, eti satılırsa, parası fakirlere sadaka olarak verilir. Yahut devamlı kullanılacak bir şey karşılığı da satılabilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bunağın kurban kesmesi
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Dinen zengin olan bir alzheimer hastasının bayramda kurban kesmesi gerekir mi? CEVAP: Fıkıh kitaplarında, (Bayramın üçüncü gününü baygın halde geçiren zengine kurban kesmek vacib olmaz) deniyor. Üçüncü günü ayık olmak önemlidir. Birinci günü ayık olsa ve kurban kesse, üçüncü günü baygın geçirse de, kestiği kurban vacib olur. Bunayanın da, üçüncü günü şuuru yerindeyse, (Bugün kurban bayramıdır, bana kurban kesin) diyorsa, kurban kesmek gerekir. Bayramın, kurbanın ne olduğunu anlamıyorsa, kurban kesmesi gerekmez. Kurban kesmek, zengin olan akıllı Müslümana vacibdir. ADAK KURBANI ÖNCEDEN KESİLSE Sual: Adak kurbanını bayramdan önce kesen, daha sonra kurban dediği için Kurban Bayramında kesileceğini öğrense, Kurban Bayramında tekrar kesmesi gerektiği için, şimdi kestiği hayvanın etinden yiyebilir mi? CEVAP: Evet, adak olmadığı için yiyebilir. Ancak, bayramda keseceği adak olduğu için, kendisi yiyemediği gibi, fakir olsalar da zekât verilmesi caiz olmayan anası, babası, dedesi, çocukları, torunları ve eşi yiyemez. Yabancı da olsa zenginlere veremez. KOÇ ADAMAK Sual: Koç adayan kimsenin, illa koç mu kesmesi gerekir? Başka hayvan kesemez mi? CEVAP: Koç kesmesi şart değildir. Koyun, keçi, inek de kesebilir; ama inek adayan, bir koç kesemez. Yedi koç kesebilir. ÇOK KİŞİNİN BİR KOÇU ADAMASI Sual: İki üç kişi, bir koçu adasa, sahih olur mu? CEVAP: Hayır, sahih olmaz. Kurban da olsa, adak da olsa, bir koçu ancak bir kişi kesebilir. ADAĞI GECİKTİRMEK Sual: Zengin, (Hastam iyi olursa, bir koç keseceğim) diye bir adakta bulunsa, hastası iyileşse; ama fakirleşip adağını kesemese, maddi durumu düzelene kadar adağını geciktirmesi caiz olur mu? CEVAP: Evet, caizdir. ADAK ETİNDEN YEMEK Sual: Adak hayvanının etini bir fakire verdikten sonra; fakir, bu etten zenginlere ve adak sahibine verebilir mi? CEVAP: Mal kendisinindir. İstediğine verebilir.
Akika, adak, kurban, sadaka
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Akika nedir? CEVAP: Akika, çocuk nimetine karşılık, Allahü teâlâya şükretmek için hayvan kesmektir. Akika, çocukları bela ve hastalıklardan korur. Erkek çocuk için iki, kız çocuk için bir akika hayvanı kesilir. Akika hayvanı, kurbanlık hayvan gibidir. Şefaat etmesi için diye, ölmüş çocuk, torun için de kesilebilir. Hatta yaşlı kimse, kendisi için de kesebilir. Peygamber efendimiz de, kendisi için akika kesmiştir. Adak, akika veya ölüler için kesilecek kurban da, ilim neşriyle meşgul bir vakfa kestirilebilir. Böylece ilim neşrine katkımız olduğu için farz sevabı alırız. İlim tahsili yapılan yerlere, dine uygun olarak zekât, fitre, adak, akika veya sadaka şeklinde yapılan yardımlar, insanı kazalardan, belalardan korur. Dünyada, sıhhat ve afiyet içinde bir ömür sürmeye sebep olur. Ayrıca farz olan ilim yayma sevabına kavuşulur. Malı olup da zekât, sadaka vermeyen, sıkıntı içinde yaşar. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Hastalarınızı sadakayla tedavi edin! Sadaka, her hastalığı defeder, bela sadakayı geçemez, onun için sadaka vermekte acele edin!) [Taberani, Beyheki] İhlâs Vakfı, öğrenci yurtlarında, binlerce üniversiteli fakir öğrenciyi ve bilhassa Türk dünyasından gelen muhtaç öğrencileri barındırmaktadır. Onların birçok ihtiyacı, hayırseverlerin yardımlarıyla sağlanmaktadır. İhlâs Vakfı senelerdir, hayırsever vatandaşlarımızın yaptıkları yardımları, en iyi şekilde değerlendirmektedir. Türk Dünyası'ndan ve yurt içinden gelen fakir öğrencilere her türlü yardımı yapmaktadır. Yurtlarda üç öğün yemek çıkmakta, İhlâs Vakfı öğrencilere sevgi ve şefkat kucağını açmaktadır. Bu öğrenci yurtlarının bir yıllık et ihtiyacı, hayırseverlerin verdikleri kurban vekâletleriyle karşılanmaktadır... İhlâs Vakfı, ülkemizin yüz akıdır. Eğitime ve devletimize verdiği hizmet ve destekle en iyi şekilde kamu hizmeti yapmaktadır. Dünya tarihinde vakıf medeniyetini kuran dedelerimizin torunu olarak, vakıfları, hayır kurumlarını ve ilim yuvalarını kurban vekâleti vererek veya başka şekilde desteklemek, bilgili, kültürlü öğrencilerin yetişmesine katkıda bulunmak, millî ve dinî bir vazifedir. İhlâs Vakfı'na kurban vekâleti veren, İhlâs Vakfı'nın hizmetlerine iştirak etmiş olur. Kurban vekâleti vermek isteyen, herhangi bir İhlâs Vakfı öğrenci yurduna veya Türkiye Gazetesi bürosuna telefon ederek, kurban vekâleti verebilir. Kurban bedelleri ve her türlü yardım için gerekli banka hesap numaraları, (0 212) 513 99 00 numaralı telefondan öğrenilebilir. www.ihlasvakfi.com adresinde de gerekli bilgiler mevcuttur. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kurbanla ilgili çeşitli meseleler
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurban kesmek kime vacibdir ve kurban ne zamana kadar kesilebilir? CEVAP: Mukim, âkil baliğ Müslümanın, ihtiyacından fazla nisab miktarı malı veya parası varsa, kurban kesmesi vacib olur. Bayramın birinci ve ikinci günü, zengin fakir, mukim misafir, akıllı deli, baygın ayık olmaya bakılmaz. Bayramın ilk günü dinen zengin olan, kurban keser ve vacib sevabı alır. Bayramın ilk günü komadayken 3. günü ayılana, ilk günü fakirken 3. günü zengin olana, ilk günü seferi iken, 3. günü mukim olana, ilk günü esirken 3. günü hür olana, diğer şartlar da varsa kurban kesmek vacib olur. Bir zengin, bayramın birinci ve ikinci günü kurban kesmeden ölse, kurban borcuyla ölmüş olmaz. Kesip ölürse, vacib sevabı alarak ölmüş olur. Kurban ne zamana kadar kesilebilir? 1- Kurban, bayramın üçüncü günü, güneş batıncaya kadar kesilebilir. Cuma kılınmayan mezra denilen küçük köylerde, fecirden sonra, bayram namazından önce de kesilebilir. Gece kurban kesmek caizse de mekruhtur. Şafii'de, bayramın 4. günü de kesilebilir. Birçok kimsenin vekili olan kimse, bir mazeretle bayramın 3. günü de kurbanları kesememişse, Şafii'yi taklit edip 4. günü de kesebilir. 2- Nafile, akika ve adak hayvanı, her zaman kesilebilir; fakat bayramda kesilmesi iyi olur. 3- Bayram Cumaya rastlasa da, yine kurban, bayram namazı kılındıktan sonra kesilir. 4- Kurban bayramının üçüncü günü fakir olacağını veya sefere çıkacağını bilene, ilk günü kurban kesmek vacib olmaz. Keserse vacib olarak eda etmiş olur. 5- Fakir, bayramın ilk günü bir koç alıp kestikten sonra 3. günü zengin olsa, iade gerekmez. Vacib yerine gelmiş olur. 3. günü zengin olacağını bilenin de ilk günü kurban kesmesi caizdir. Hayvan kesilirken mekruh olan şeyler: 1- Kurbanı kesilecek yere sürükleyerek çekmek, sebepsiz incitmek mekruhtur. 2- Bıçakları hayvanı yatırdıktan sonra bilemek ve birini ötekinin gözü önünde kesmek mekruhtur. 3- Soğumaya başlamadan yani çırpınması durmadan, ensesini de kesmek mekruhtur. 4- Hayvan tamamen ölüp çırpınması durmadan, omuriliğini keserek başını koparmak ve derisini yüzmeye başlamak mekruhtur. 5- Kamış, taş gibi keskin şeylerle kesmek, kör bıçakla kesmeye çalışmak mekruhtur. 6- Doğurması yakın olan gebe hayvanı kesmek mekruhtur. 7- Gasbedilmiş bıçakla kesmek mekruhtur. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
İyiler yatarsa, kötüler hâkim olur
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: İyi insanlar vazifelerini yapmadığı müddetçe, kötüler daima hâkim olur. Dolayısıyla kötülüğün gitmesi için, iyi insanların çok iyi çalışmaları lazım. Niyetimize ve amelimize bakmalıyız. (Bunu niçin yaptın?) sorusu ahirette sorulacaktır. Bu soruya hazırlanmalıdır. Bunun da cevabı iki şeydir; ya Allah için, ya nefis için! İslam âlimlerinin kitaplarını okurken, kendimiz okuyormuş şeklinde değil de, o büyükler anlatıyormuş gibi dinlersek istifade çok olur. Hayat hayaldir, hayalle oyalanmamalıdır. Müslümanların ilim öğrenmesi lazımdır. İnsan niçin yaratıldığını unutursa, hayvandan beter olur. Evliyanın sevgisi kalbe girerse, dünya muhabbeti o kalbden çıkar. İman nimetinin şükrünü ifa etmek için, hubb-i fillah ile şereflenmek lazım. Birbirimizin kalbini kırmaktan titreyelim. Kalbi hasta olmayan insanda bir alâmet vardır, o alâmet hubb-i fillah, buğd-i fillahdır. Kalbden kalbe yol vardır. İş, o yolu ele geçirmektir. O yolu ele geçiren kimse Allah dostlarıyla beraber olur. Gece de, gündüz de beraber olur. Neşeli zamanda da, sıkıntılı zamanda da, dünyada da, kabirde de, ahirette de beraber olur. Sevince beraberlik böyle olur! Şu beş şey, kişinin saadetindendir: 1- Eşinin anlayışlı ve itaatli olması, 2- Evladının uysal ve saygılı olması, 3- Arkadaşlarının temiz ve samimi olması, 4- Komşularının iyi olması, 5- Geçiminin kendi memleketinde olması. [Burada kendi memleketi demek, doğduğu yer demek değildir. İşinin iyi olduğu, salih arkadaşlarının çok olduğu, dinini rahatça yaşayabildiği yer demektir.] Şu altı haslet bulunan kadın, gerçekten iyi [saliha] vasfını kazanmıştır. 1- Beş vakit namaza riayetkâr olması, 2- Kocasına severek itaat etmesi, 3- Her işte Allah'ın rızasını gözetmesi, 4- İnsan çekiştirmekten ve kovuculuktan dilini tutması, 5- Dünya malına karşı zühd ve kanaat sahibi olması, 6- Musibetlere karşı sabır ve metanet göstermesi. Böyle iyi kadın dinin direği, aile yuvasının temeli, ibadetlere karşı da destek ve yardımcıdır. Bunun aksi olan kadın, iyi kadın olamaz, kendisi güldüğü halde kocasını perişan eder. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kurbanın eti hakkında
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurban eti hakkında yapılacak işler nelerdir? CEVAP: Maddeler halinde bildirelim: 1- Eti tartıp eşit olarak paylaşmak gerekir. Tartmadan bölüşüp helalleşmek caiz olmaz. Altı kişiden dördüne etle birlikte bir bacak, beşinciye etle birlikte derisi, altıncıya etle birlikte başı verilirse, tartmadan paylaşmak caiz olur. Yedinciye bir şey koymak gerekmez. 2- Kurbanın etini eşit olarak tarttıktan sonra, paylaşmak için kur'a çekmek iyidir. Bir malı, ortaklar arasında taksim etmek için, kur'a çekmek caiz ve sünnettir. 3- Taksim etmeden, etin bir kısmını pişirip, ortakların müşterek yemeleri caizdir. 4- Yedi kişi, kurbanlık ineği birisine teslim edip, (Kesmeye, kestirmeye, etini dilediğin gibi sarf etmeye, seni umumi vekil ettik) deseler, umumi vekil olan bu kimse, bölüştürmeden eti dağıtabilir. 5- Mutfakları bir olan baba oğlun, karı kocanın kestikleri kurbanı, tartıp paylaşmaları gerekir. 6- Müslüman bir kimsenin kesip, gayrimüslimin yüzdüğü kurbanın etini yemek caizdir. 7- Kurbanın ve her hayvanın şu yedi yeri yenmez: Akan kanı, zekeri, husyeleri [koç yumurtası denilen yerleri], bezleri [guddeleri], safra kesesi, dişi hayvanın önü ve idrar kesesi [mesanesi]. 8- Ölü mü, diri mi olduğu bilinmeyen hayvan, kesilince kan çıkar ve hareket ederse eti yenir. 9- Makam sahibine saygı için kesilen hayvan leş olur. Sırf ona saygı için hayvan kesmek caiz değildir. (Eğer falanca zat gelirse, Allah için bir hayvan keseceğim) derse, o zat gelince kesilir. O hayvan adak olduğu için, etinden kesen ve zenginler yiyemez. Fakirlere verir. Yolcuya, misafire, bir makam sahibine yedirmek için hayvan kesmek caizdir. 10- Kurban etini, kesen de yiyebilir. Fakir zengin herkese de verebilir. Etin üçte birini evine, üçte birini komşulara, gerisini fakirlere vermek müstehabdır. 11- Kurban etini, evinde 3 günden fazla bırakabilir. Kurban sahibi zengin değilse, çoluk çocuğunun et ihtiyacını karşılamak için hepsini evinde bırakabilir. 12- Hayvan kesildikten sonra eti telef olsa [mesela yansa, köpekler yese] vacib sakıt olur. Tekrar kesmek gerekmez. Kan akıtmakla vacib yerine gelmiştir. 13- Kurbanın hiçbir yeri satılmaz. Eğer bir kısmı satılırsa, satılan kadarının bedelini sadaka olarak vermek gerekir; fakat kurbanın etiyle yenecek bir şey alınıp yense, o miktarı sadaka etmek gerekmez. 14- Ortaklardan birisi kurban kesmeden ölse, hissesi mirasçılarına verilir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Seferi olanın kurban kesmesi
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Evli olup ailesiyle beraber gurbette bulunduğu şehirde, uzun yıllar bulunsa; fakat ömür boyu yerleşmeyi düşünmese, buradan doğup evlendiği yere bayramlarda 15 günden az süreyle gidip orada kurban kesse, kesilen kurbanlar vacib kurban olur mu? CEVAP: Bir günlüğüne de gitse, orada mukim olur, kestiği kurban vacib olur. MEMLEKETİNDE KURBAN KESMEK Sual: Birçok insan Kurban Bayramlarında memleketine gidip kurban kesiyor. Bunlar yaşadıkları şehre yerleşmeye niyet etmişse ve bayram vesilesiyle gittikleri memleketlerinde kurban kesseler, vacib olan kurban borcundan kurtulur mu? CEVAP: Sefere gidene kurban vacib olmuyor. Kesmesi iyi olur. Kesmese de günah olmaz. BAŞKA ŞEHİRDEKİNE KURBAN KESTİRMEK Sual: Vatan-ı aslimiz İstanbul. Hanımım nisab miktarı mala sahip olduğu için kurban kesmesi vacib. Bayramda Tekirdağ'a gidiyoruz. Tekirdağ'da birisine kurban için vekâlet verdik; fakat Tekirdağ'da seferi oluyoruz. Vacib sevabı almak için ne yapmak gerekir? CEVAP: Tekirdağ'da kurban kesilirken İstanbul'da bulunursanız, yani mukim olursanız kurban vacib olur. Telefonla öğrenirsiniz. Kestik derlerse buradan hareket edersiniz. VATAN-I ASLİDEN GEÇMEK Sual: Seferde olan zengin, Kurban Bayramının üçüncü günü vatan-ı aslisinin içinden transit geçse kurban kesmesi vacib olur mu? CEVAP: Şehir küçükse, içinden geçiyorsa vacib olur. Büyük şehirse, evleriyle çevre yolu arasında mezarlık, fabrika, kışla, ırmak, deniz, harman yeri, futbol sahası gibi yerler varsa, o zaman vatan-ı aslisine girmemiş olur, vacib olmaz. VATAN-I ASLİDE SEFERİ OLUNMAZ Sual: Vatan-ı aslim Van; ama bir yılı aşkın bir zamandır yurt dışındayım. Birkaç yıl daha kalırım. Kurban Bayramı için gideceğim Van'da on gün kalırsam seferi miyim, kurban kesmem vacib mi? CEVAP: Vatan-ı aslide bir saat bile kalan seferi olmaz. Kurban kesmek vacib olur. MUKİMKEN KURBAN KESMEK Sual: Bayramın üçüncü günü seferden memleketine gelen zengin, kurban keser mi? CEVAP: Kurban kesmeden sefere çıkan zenginin, seferdeyken kurban kesmiş olsa bile, üçüncü günü mukim olunca, tekrar kesmesi vacibdir. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir zengin, bayramın birinci, ikinci veya üçüncü günü kurban kesip sefere çıksa, vacibi yerine getirmiş olur mu? CEVAP: Evet, vacibi yerine getirmiş olur. ÜÇÜNCÜ GÜNÜ SEFERE ÇIKMAK Sual: Zengin, bayramın üçüncü günü, kurban kesmeden sefere çıkarsa, günaha girer mi? CEVAP: Üçüncü günü kesmeden çıkarsa, üzerine vacib olduktan sonra çıktığı için günaha girer. Birinci veya ikinci günü çıksaydı, kendisine vacib olmadan çıktığı için günah olmazdı. SEFERDE MUKİM OLUNCA Sual: Zengin, sefere çıkarken kurbanını kesmek için birini vekil etse, gittiği yerde mukim olsa, vekilin kestiği hayvan, vacib kurban olur mu? CEVAP: Evet, vacib kurban olur; çünkü zengin mukimdir ve vekâletle istediği şehirde kestirebilir. SEFERDE KURBAN KESMEK Sual: İstanbul'a temelli yerleştik. Bayramda memleketim olan Ankara'ya gidip orada kurban kesmemde mahzur var mıdır? CEVAP: Hiç mahzuru yoktur. İstanbul'a temelli yerleşmekle memleket, vatan-ı asli olmaktan çıkar. 15 günden az kalmak üzere memleketine gidince orada seferi olursunuz. Seferde, kurban kesmek gerekmez. Kesilirse sevab olur. ÇALIŞAN BAYAN VE ERKEK Sual: Çalışan bayan ve erkeğin kurban kestirmesi mecbur mu? CEVAP: Kurban nisabına malik olanın kurban kesmesi gerekir, çalışmakla alakası yoktur. Fakir bir kapıcının hanımının 100 gram bileziği varsa, borcu da yoksa bu kadının kurban kesmesi vacib olur. Aksine, arabası evi olan adamın parası nisabı bulmuyorsa kesmez. NAFİLE DE OLSA KESMELİ Sual: Bir zengin, kurban kesmek niyetiyle bir koyun satın aldıktan sonra, sefere çıksa ve bayramın üçüncü günü de seferde olsa, vekâlet verip o koyunu kestirmesi gerekir mi? CEVAP: Kestirmesi gerekmez, yani seferde olduğu için kurban kesmesi vacib olmaz; ama alınmış bir kurbanı kesmek, nafile de olsa çok sevabdır. Sırattan geçirir. Bu bakımdan zengin olan, sevabdan mahrum kalmamak için seferde de kurban kesmelidir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Dinen zengin olan keser
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir evde kadın kocası oğlu ve kızı var. 4 tane kurban kestirmek istiyorlar. Bu dört kişinin adına, evin erkeği nasıl vekâlet vermesi lazım? CEVAP: Hepsi zenginse hepsinin kurban kesmesi gerekir. Hepsi fakirse hiçbirisinin kesmesi gerekmez. Kimi fakir, kimi zenginse zengin olanlar keser. Fakirler de kesse zararı olmaz. Hepsi birisine vekâlet verebilir. O da yabancıya vekâlet verebilir. EVDE KAÇ ZENGİN VARSA Sual: Hali vakti yerinde olan bir aile, kaç kurban kesmesi lazım? CEVAP: Evde kaç zengin varsa, o kadar keserler. BORÇSUZ FAKİR Sual: Borçsuz fakir, kurban keserse nafile mi olur? CEVAP: Evet, nafile olur ve çok sevabdır. FATURALAR VE NİSAB Sual: Kurban bayramına tekabül eden; ama bayram tatili olduğu için bayramdan sonra hemen ödenmesi gereken elektrik, telefon, su vb. borçları kurban nisabına dâhil edilir mi? CEVAP: Hemen ödenmesi gereken borç olduğu için nisabdan düşülür; çünkü taksitli borç değildir. KESMEK İYİ OLUR Sual: Babam yıllardır kendisine vacib olmadığı halde, çocuklarım çalışıyor diyerek kendine kurban kesmiş. Annenize hiç kesmedim, bu sefer ona keselim diyor. İkisine de vacib değil. Uygun mu? CEVAP: Kendisine vacib değilse annenize kesebilir. Mahzuru olmaz, iyi olur. KESİP SEFERE ÇIKMAK Sual: Bayramın birinci veya ikinci günü kurbanını kesip sefere çıkan, vacib sevabı alır mı? Üçüncü günü seferden dönenin, tekrar kurban kesmesi gerekir mi? CEVAP: Bayramın birinci veya ikinci günü kurbanını kesip sefere çıkarsa, vacib sevabı alır. Üçüncü günü seferden dönene, artık tekrar kurban kesmek gerekmez. HİSSE SENETLERİ VE KURBAN Sual: Borsada hisse senetlerim ve kooperatife borcum var. Kurban kesmem gerekir mi? CEVAP: Bütün borçlarınızı, mevcut paranızdan ve hisse senetlerinin rayiç değerinden çıkarırsınız, geriye nisab miktarı paranız kalırsa, kurban kesmeniz gerekir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kurbanla ilgili sual ve cevaplar
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Aylığı az olan karı kocanın kurban kesmesi gerekir mi? CEVAP: Aylığın az veya çok olmasının hiç önemi yoktur. Bir kimse ayda 3000 lira alır, harcar, elinde para kalmaz, zekât vermez, kurban kesmez. 500 lira alan birinin elinde 96 gram altın değerinde para veya bileziği olur, borcu olmaz, zengin olduğu için hem zekât verir, hem de kurban keser. İkinci bir husus, kadın erkek dinen birbirinden ayrıdır, herkesin kazancı kendinedir. Diyelim ki, hanımın 100 gram altını varsa, borcu da yoksa dinen zengindir, zekât verir ve kurban keser. Bayram günü borçlar mevcut paradan çıkarılır, geriye elinde nisab kadar para kalan zengin demektir, kurban keser. BAYRAMDAN SONRA Sual: Şu anda nisab miktarı malı olmayan ancak Kurban Bayramından hemen sonra eline nisab miktarından çok fazla para geçecek kimsenin kurban kesmesi gerekir mi? CEVAP: Gerekmez. Vacib olması için, bayramın üçüncü günü eline geçmesi gerekir. PARA VERMEDEN KESTİRMEK Sual: İki bin lira alacağı olup, elinde parası olmayan kimse, alacağı olan şahsa, (Bir hayvan 500 lira, benim için bir tane kurban kes, 500 lirayı da hesabımdan düş!) dese caiz olur mu? CEVAP: Evet, caiz olur. Hatta hiç alacağı olmasa, nisaba malikse, birine, (benim için bir kurban kes!) dese, o şahıs da kesse, kestiren vacib sevabına kavuşur. ARSA VE KURBAN Sual: Kıymeti nisabın üstünde arsası olanın kurban kesmesi gerekir mi? CEVAP: Kurban kesmek gerekmez BORCU OLAN ZENGİN Sual: 96 gr altını olanın, borcu da varsa, vacib olan kurbanı kesmesi gerekir mi? CEVAP: Borcu olan, borcunu çıkardıktan sonra nisabı bulmazsa, kurban kesmesi gerekmez. ALACAK VE ZEKÂT Sual: Nisabı aşan alacağı olan kimsenin, başka parası yoksa kurban kesmesi vacib midir? CEVAP: Alacaklar zekâtta olduğu gibi nisaba dâhil edilir; ama elinde parası, altını olmayan kesmez. ZENGİN OLAN KESER Sual: Geliri iyi olan bayanın kurban kesmesi gerekir mi? Yoksa eşi keserse ona gerekmez mi? CEVAP: Nisaba malik olanın kesmesi gerekir. Karı koca zenginse, ikisinin de kesmesi gerekir. İkisi de fakirse ikisinin de kesmesi gerekmez. Yani zengin olan keser, fakir olanın kesmesi gerekmez. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Zilhicce ayının fazileti
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Zilhicce ayının fazileti nedir? CEVAP: Kurban bayramının bulunduğu aya Zilhicce denir. Zilhicce ayının ilk on gününde yapılan ibadetlerin kıymeti çoktur. Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir: (Zilhiccenin ilk günlerinde tutulan oruç, bir yıl oruç tutmaya, bir gecesini ihya etmek de Kadir Gecesini ihya etmeye bedeldir.) [İbni Mace] (Zilhiccenin ilk on gecesinde yapılan amel için, 700 misli sevab verilir.) [Beyheki] (Terviye günü oruç tutup, günah söz söylemeyen Müslüman Cennete girer.) [Ramuz] (Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutan, her günü için, yüz köle azat etmiş veya cihad edenlere yüz at vermiş veya Kâbe'ye kurban için yüz deve göndermiş gibi sevab alır.) [R. Nasıhin] (Allah indinde zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!) [Taberani] (Tesbih: Sübhanallah, Tahmid: Elhamdülillah, Tehlil: Lâ ilâhe illallah, Tekbir: Allahü ekber demektir.) Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, bu ayın ilk günleri yapılan ameller, Allah yolundaki cihaddan da mı daha kıymetlidir?) dediklerinde, (Evet, cihaddan da kıymetlidir. Ancak canını, malını esirgemeden harbe gidip şehid olanın cihadı daha kıymetlidir) buyurdu. (Buhari) Hazret-i Ebüdderda buyurdu ki: Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutmalı, çok sadaka vermeli ve çok dua ve istiğfar etmelidir! Çünkü Resulullah, (Bu on günün hayır ve bereketinden mahrum kalana yazıklar olsun) buyurdu. Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutanın, ömrü bereketli olur, malı çoğalır, çoluk çocuğu belalardan muhafaza olur, günahları affolur, iyiliklerine kat kat sevab verilir, ölürken kolay can verir, kabri aydınlanır. Cennette yüksek derecelere kavuşur. (Şir'a) Her hafta saç, sakal, tırnak kesmek sünnettir. İbni Âbidin hazretleri, (Zilhicce ayının ilk on günü, bu sünnetleri geciktirmemeli. (Kurban kesecek kimse, Zilhicce ayı girince, saçını ve tırnağını kesmesin) hadis-i şerifi, emir değildir. Bunları, kurban kesinceye kadar geciktirmek müstehabdır) buyurmaktadır. Kurban kesecek kimsenin, Zilhicce ayının ilk gününden, kurban kesinceye kadar, saçını, sakalını, bıyığını ve tırnağını kesmemesi müstehabdır; fakat vacib değildir. Bunları kesmesi günah olmaz ve kurban sevabı azalmaz. Bu on gün içinde, bir hasta ziyaret eden, Hak teâlânın dostları olan kulların hatırını sormuş ve ziyaret etmiş gibi olur. Bu on gün içinde Ehl-i sünnete uygun bir kitap okumak çok sevabdır. Din ilmini, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek kadın erkek herkese farzdır. Çocuklara öğretmek, birinci görevdir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kalb kırmaktan sakınmalıdır
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Müminin kurtulmasının en kestirme yolu, müminin duasını almaktır. Müminin duası, Allahü teâlânın rızasına kavuşmaya sebep olan en kestirme yoldur. Allah korusun, ya bedduası? İster kâfir olsun, ister mümin olsun, ister münafık olsun, ister fasık olsun, kim olursa olsun, kalb kırmamalıdır. Küfürden sonra en büyük günah, kalb kırmaktır. Kâbe'yi yıkmaktan daha büyük günahtır. İyilik etmek çok iyidir; ama farz değildir. Kötülük etmemekse farzdır. Hiç kimseye kötülük etmemelidir. İyilik eden iyilik bulur. Kötülük eden, o kötülükte boğulur. Mümin; elinden ve dilinden emin olunan kimsedir. Mümin kötülük edemez; çünkü bu, müminin tarifine sığmaz. Bir duanın kabul olma ihtimali çok zordur; çünkü birçok şartları vardır. Mesela: 1- Duaya, Euzü Besmeleyle, Allahü teâlâya hamd-ü sena ve Resulüne salât-ü selamla ve İsm-i a'zam olarak bildirilen duaları okuyarak başlamalı ve salevat-ı şerifeyle bitirmeli. 2- Farzları yapıp haramlardan, bid'atlerden sakınmalı, helal yiyip içmeli. 3- Acele etmeden, kabul olana kadar yalvararak dua etmeli. Gafletten uzak, şuurla dua etmeli. Hadis-i şerifte, (Gafletle edilen dua kabul olmaz) buyuruldu. 4- Cuma günü ve seher vakti gibi kıymetli vakitleri gözetmeli. 5- Hastalıkta, aile ve vatandan uzak, garip kalındığı zaman, yağmur yağarken, oruçluyken gibi, duanın kabul olacağı halleri gözetmeli. Mazlumun bedduasının kabul olması için hiçbir şart yoktur. Anında kabul olabilir. Onun için hiç kimseyle cedelleşmemeli, zalim duruma düşmemeli. Edilen beddua, öyle bir saate denk gelir, öyle bir perde açılır ki, o anda insanın yedi sülalesine tesir edebilir. Müminin yüzüne Allah rızası için bakanın, günahları affolur. Kimin ne olduğu belli olmaz. Büyüklerin, (Her geleni Hızır, her geceni Kadir bil) sözü meşhurdur. Buna uygun hareket etmeli, kimsenin kalbini kırmamalı, her müminin duasını almaya çalışmalıdır. Allahü teâlânın bize nasıl muamele etmesini istiyorsak, biz de onun kullarına öyle muamele edelim. Mal mülk, her zaman veya herkese hayır getirmez. Allah muhafaza etsin, çok nimet sahibinin malı, parası doktora, ilaca gider. Yani o malının hayrını göremez. Her zaman hayırlısını istemeli. Mal mülk sahibi olabilir insan; fakat Allah demeye vakit bulamazsa neye yarar? Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
30.11.2008
Zilhiccenin ilk on günü
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Zilhiccenin ilk on gününün faziletinden, oruç tutulmasının öneminden bahsediliyor; fakat onuncu günün faziletinden neden bahsedilmiyor? CEVAP: Onuncu günü bayramdır. Bayram günü oruç tutulmayacağı için oruçtan elbette bahsedilmez. Bayramın diğer faziletinden bahsediliyor. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ramazan ve Kurban bayramının gecelerini ihya edenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez.) [İ. Mace] (Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, tevbe reddolmaz. Ramazan Bayramının ve Kurban Bayramının birinci geceleri, Berat Gecesi ve Arefe Gecesi.) [İsfehani] (Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez. Regaib Gecesi, Berat Gecesi, Cuma Gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı Gecesi.) [İbni Asakir] ŞÜPHELİ ALACAKLAR Sual: Ne zaman verileceği bilinmeyen, 10 bin lira kadar alacağı olan, bu alacağını nisap hesabına katacak mı, zekâtını verecek mi, kurban kesecek mi? CEVAP: Senetli veya inkâr edilmeyen alacaklar, iflas edende ve fakirde de olsa, nisaba katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekâtı da verilir. Eğer kurban kesecek kadar parası varsa, kurban da keser. MALİKİ'Yİ TAKLİT EDEN Sual: Namazda Maliki'yi taklit eden bir zengin, 10 gün kaldığı yerde kurban kesmesi gerekir mi? CEVAP: Kurbanda taklit edilmiyor. 10 gün kalan Hanefi'de seferi olur, kurban kesmesi gerekmez. BAYRAM NAMAZINA GEÇ GELEN Sual: Bayram namazına geç yetişen ne yapar? CEVAP: Diğer namazlardaki gibi, imam selam verince, kalkıp kılamadığı rekâtları tamamlar. İkinci rekâtta yetiştiyse, imam selam verince kalkıp Sübhaneke okur. Sonra, üç defa tekbir getirerek ellerini kulaklara kaldırır, birinci ve ikincisinde iki yana bırakır. Üçüncüsünde, göbek altına bağlar. Fatiha ve zammı sure okur, rükû ve secdeleri yapıp oturur ve namazını tamamlar. İkinci rekâta da yetişemediyse, yukarıda bildirildiği gibi birinci rekâtı kılıp kalkar. Fatiha ve zammı sureden sonra, iki elini üç defa tekbir getirerek kaldırır. Üçüncüde yanlara bırakır. Dördüncü tekbirde elleri kulaklara kaldırmayıp, rükûa eğilir. Secdeleri yapıp oturur ve namazını tamamlar. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kurban etini taksim ederken
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bir evde, bütün aile fertleri için ortak kurban kesilse, kurban eti eve geldikten sonra, taksim edilmeden, herkes hissesini hediye etse, taksime gerek kalır mı? CEVAP: Böyle yapmak faiz olur, haram olur. Her parçanın yanına ayak, baş ve deri konursa tartmadan taksim yapılması caiz olur. Mesela 7 ortak varsa, dört kişinin hissesine birer ayak konur, birinin yanına baş konur, birininkine deri konur, biri de ötekilerden farklı olur yani boş olur. Eğer ortak dört kişi ise birer ayak koymak da yeterlidir, beş kişiyse birine de baş veya deri konur. ADAK KURBANA DÂHİL EDİLİR Sual: Biri adak, biri akika, biri vacib olan bayram kurbanı, biri nafile, biri ölü için, biri de Peygamber efendimiz için olmak üzere kurban kesmek istense, bir inek kesilebilir mi? CEVAP: Evet, kesilebilir. Yedi kişiye kadar ortak olmak caizdir. KASABA PARA VERMEK Sual: Kurbanı kesen kasaba ücret veriliyor. Bu parayı bir kişinin ödemesinde ve sonra herkesin payını ödemesinde, ya da bu parayı veren kişinin eksik ya da fazla, önce veya sonra kurban sahiplerinden almasında veya almamasında bir mahzur olur mu? CEVAP: Hepsi caizdir. Bir kişi ödeyip, diğerlerinden alabilir, isterse almayabilir. KURBANDA ORTAK SAYISI Sual: Kurbanlık ineğe en az ve en çok kaç kişi ortak girebilir? CEVAP: Bir ineğe yedi hisseye kadar girilir. Yani 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 kişi girebilir. 3 kişi girerse inek üç hisseye bölünür. 4 kişi girerse dörde bölünür. AKİKA DA KURBANA DÂHİL EDİLİR Sual: Alınan kurbanlık danaya, akika da dâhil edilebilir mi? CEVAP: Akika, vacib, adak hepsi katılır. Ancak ilk satın alırken, yedi kişiye kadar ortak olmak niyetiyle hayvan alınmalıdır. Sırf kendisi için alıp da, sonradan başkasını ortak etmek mekruh olur. DİLENCİYE ET VERMEK Sual: Ortak kurbanın başını veya ciğerini ortakların müştereken dilenciye vermeleri caiz midir? CEVAP: Evet, caizdir. SEFERİ OLAN VEKİL Sual: Seferi olan vekil, vekâleten kurban kesebilir mi? CEVAP: Kesebilir, vekilin seferi olmasının önemi yoktur. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kurban kesmek meşrudur
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Kurban kesmek hayvan katliamıdır, onlara ölüm acısı çektirilmektedir. Tanrı, kurbana ve kana bu kadar aç olamaz. Ben kurban kesenlerin dininden değilim) deniyor. Kurban kesmek âyet ve hadisle meşru kılınmış bir ibadet değil midir? CEVAP: Elbette âyet ve hadisle sabittir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Başladığınız hac ve umreyi Allah için tamamlayın. [Bir mazeretle] alıkonursanız, kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurban, yerine ulaşıncaya kadar, başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizde hasta olan veya başından rahatsız bulunan varsa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir. Güven içinde olursanız, hacca kadar umreden faydalanabilen kimseye kolayına gelen bir kurban kesmek, bulamayana, hac esnasında üç gün ve döndüğünüzde yedi gün ki, o tam on gündür, oruç tutmak gerekir.) [Bekara 196] (Allah'ın kendilerine rızk olarak verdiği dört ayaklı [kurbanlık] hayvanlar üzerine belirli günlerde [kurban bayramında] Allah'ın adını ansınlar. Bu kurbanlıklardan kendiniz de yiyin, yoksullara da verin.) [Hac 28] (Hepsini dağıtmak veya hepsini evde bırakmak da caizdir.) (Her ümmet için, Allah'ın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine Onun adını anarak kurban kesmeyi meşru kıldık.) [Hac 34] (Kurbanlık deve ve sığırları Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şükredesiniz diye onları böylece sizin buyruğunuza verdik.) [Hac 36] (Ey iman edenler, Allah'ın hac âdetlerine, haram aya, kurbanlık hediyelere, [onlardaki] gerdanlıklara, Rablerinden gerek fazlını ve gerek rızasını arayarak Beyt-i Haram'ı kastedip gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin!) [Maide 2] (Allah, hürmetli ev olan Kâbe'yi, hürmetli ayı, kurbanı, boynu tasmalı kurbanlıkları insanların faydası için ortaya koydu.) [Maide 97] (Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!) [Kevser 2] Kurban kesmek hâşâ katliam olsaydı, Allahü teâlâ kurbanın meşru olduğunu bildirir miydi? Peygamber efendimiz vefat edene kadar kurban kesmiştir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Kurban kesmek, atalarınızdan İbrahim'in sünnetidir.) [Hâkim] Her gün dünyanın her yerinde kasaplarda kesilen yüz binlerce hayvan görülmeyip, özellikle Kurban'a dil uzatılması, Allah'ın emrinin hayvan katliamı olarak gösterilmesi, art niyetin ürünüdür. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kurban, kurbanda kesilir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Adak denilince her zaman kesilebiliyor da, kurban denilince niye bayramdan başka günde kesilmiyor? Bu koyunu Şaban ayında keseceğim diyenin Şaban ayında mı kesmesi gerekir? CEVAP: Hayır, Şaban ayında kesmesi gerekmez; ama kurban denilirse Kurban Bayramında kesmesi gerekir. Çünkü İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Kurban, dinimizin bildirdiği özel bir vakitte kesilen hayvanın adıdır, onda vakti kaldırmak söz konusu olmaz. O hâlde (Şu hayvanı kurban edeceğim) diye adadığı takdirde, onu o vakitte, yani bayram günü kesmesi gerekir. Yoksa adağını yerine getirmiş olmaz; çünkü kurban kesim günleri geçtikten sonra, artık ona kurban denilemez. Kurban vakti çıktıktan sonra onu canlı olarak bir fakire tasadduk eder; ama bunun aksine, falan vakitte [mesela Şaban ayında] bir koyun kesilmesini adasa, vakti zikretmesi geçersizdir. İstediği ayda kesebilir. Bundan dolayı Hanefi âlimleri, adakta yer ve zamanın tayinini geçersiz saymışlardır. [Mesela Cuma günü Sultanahmet'teki bir fakire bir altın sadaka vereceğim dese, başka gün başka yerdeki fakire bir altın verebilir.] Ama kurban bunun aksinedir; çünkü vakit, kurbanın mefhumundan bir parçadır. O zaman kurbanda vakte itibar etmek gerekir.] Birisi bir hedy kurbanı adasa, durum farklı olur. Hedy, Harem-i şerifte kesilmek üzere gönderilen kurbanın ismidir. Kurban ise, bayram günlerinde kesilen hayvanın ismidir. Eğer hedy Harem-i şerifte kesilmezse hedy ismi; kurban, bayram günlerinde kesilmezse, kesilen o hayvanda kurban ismi bulunmamış olur; çünkü fakihler demiştir ki, bu kimsenin bu adaktan kurtulması için onu ancak haremde kesmesi ve tasadduk etmesi gerekir. Eğer bir kimse Mekke'nin fakirlerine verilmek üzere bir miktar para adamış olsa, o kimse Mekke fakirlerinden başkasına da onu tasadduk edebilir. Hedy, kurbanı Mekke'ye hediye edilen, orada kesilip tasadduk edilen hayvana denilir. O zaman yer, bunun mefhumunun bir parçası olmuş bulunur. Zamanın kurbanın bir parçası olması gibi... Mekke'de para sadaka vermeyi adamak bunun aksinedir; çünkü yer, para mefhumunun bir parçası değildir. İster Mekke'de tasadduk etsin, ister başka yerde. Hedy bunun aksinedir. Harem-i şerifte kesilmesi gerekir. Kurban denilince de hayvanı kurban kesmek gerekir. (Redd-ül-muhtar) Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kurban kesmenin fazileti
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kurban kesmenin önemi nedir? CEVAP: Kurban nisabına malik olan kimsenin zaruretsiz kurban kesmemesi günah olur. Kurban kesmesi vacibken, içindekilerin kurban kesmediği ev, inleyerek, sahibine beddua edip, (Kurban kesmediğin gibi, Cenab-ı Allah sana iyilik yapmayı nasip etmesin!) der. O ev, o yıl belalara düçar kalır. Kurban kesenin evi ise memnun olur, sahibine hayır dua eder. Bu bakımdan kurban kesmeyi bir nimet bilmelidir! Kurban kesen Müslüman, kendini Cehennemden azat etmiş olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Cimrilerin en kötüsü [vacib olduğu hâlde] kurban kesmeyendir.) [S. Ebediyye] (Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin!) [Hakim] (Kurbanın postunun her kılına ve her parçasına bir sevab vardır.) [Hakim] (Kurbanlarınız semiz olsun. Onlar Sıratta bineklerinizdir.) [Zâd-ül mukvin] (Kurbanın derisindeki her tüy sayısınca size sevab vardır. Kanının her damlası kadar mükâfat vardır. O sizin mizanınıza konacaktır. Müjdeler olsun!) [İbni Mace] (Kurbanlarınızı gönül hoşluğuyla kesin! Çünkü hiçbir Müslüman yoktur ki, kurbanını kıbleye döndürüp kessin de, bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi kıyamette kendi mizanına konan sevabı olmasın!) [Deylemi] (Sevab umarak kurban kesen, Cehennemden korunur.) [Taberani] (Kurban Bayramında yapılan amellerden Allahü teâlâ katında kurban kesmekten daha kıymetlisi yoktur. Daha kanı yere düşmeden Allahü teâlâ, onu muhafaza eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin!) [Tirmizi] (Kurbanların en hayırlısı boynuzlu koçtur.) [İbni Mace] (Ya Fatıma, kurbanının yere akacak ilk kan damlasıyla, geçmiş günahların affedilir.) [İ. Hibban] (Kesilen kurban, Kıyamette, etiyle, kanıyla 70 kat büyüyerek mizana konur.) [İsfehani] BİN İHLAS OKURKEN KONUŞMAK Sual: Arefe günü Besmeleyle bin İhlâs suresi okurken, ihtiyaç hâlinde, arada konuştuktan veya başka bir iş yaptıktan sonra devam etmenin bir mahzuru olur mu? CEVAP: Hayır, bir mahzuru olmaz. Peş peşe okumak şart değildir. Mesela, bir kısmı sabahtan, bir kısmı öğleden veya ikindiden sonra okunabilir. > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Arefe günü neler yapmak gerekir? CEVAP: Arefe günü yapılacak işlerden bazıları şunlardır: 1- Arefe günü sabah namazından, Kurban Bayramının dördüncü günü ikindi namazına kadar, erkek kadın herkes, cemaatle kılsın, yalnız kılsın, 23 vakit farz namazda selam verir vermez, (Allahümme entesselam...) demeden önce, bir kere, vacib olan teşrik tekbirini söylemeli yani, (Allahü ekber, Allahü ekber. Lâ ilâhe illallah. Vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd) demelidir. Camiden çıktıktan veya konuştuktan sonra, artık teşrik tekbirini okumak gerekmez. (Halebî) 2- Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutmak sevabdır; fakat Arefe günü oruç tutmak daha çok sevabdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Arefe günü oruç tutana, Âdem aleyhisselamdan, Sur'a üfürülünceye kadar yaşamış bütün insanların sayısının iki katı kadar sevab yazılır.) [R. Nasıhin] (Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nafile] oruca bedeldir.) [Taberani] (Arefe günü tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve Allah yolunda cihad için verilen iki bin ata bedeldir.) [T. Gâfilin] (Arefe günü [Besmele ile] bin İhlâs okuyanın, günahları affolup duası kabul olur.) [Ebu-ş-şeyh] (Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.) [Müslim] (Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani] (Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, rezil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik] (Allahü teâlâ, Arefe günü kullarına nazar eder. Zerre kadar imanı olanı affeder.) [Gunye] (Arefe gecesi ibadet eden, Cehennemden azat olur.) [S. Ebediyye] (İbadet olarak ilim öğrenmek, en faziletlisidir. İlmihal okumakla en uygun ilmi öğrenmiş oluruz.) (Duanın faziletlisi, Arefe günü yapılanıdır.) [Beyheki] (Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allah'ın kıymet verdiği bir gündür.) [Deylemi] (Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani] Kulağına sahip olmak, gıybet, çalgı gibi haram olan şeyleri dinlememektir. Eğer biz istemeden kulağımıza gelmişse, bize günah olmaz. Gözüne sahip olmak da, haram olan şeylere bakmamak ve mubah olarak baktığı şeylerden ibret almaktır. Diline sahip olmaksa, yalan söylememek, dedikodu etmemek, laf taşımamak, kötü söz söylememek, hatta boş şey konuşmamak, kimseyi diliyle incitmemek demektir. Bunlara riayet eden, Arefe gününü değerlendirmiş olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ramazan gibi, Kurban Bayramının hilali de, dünyanın bir yerinden görülünce, her yerde görülmüş sayılmıyor mu? CEVAP: İmam-ı Sübki, (Şabanın 30. gecesi hilali gördüğünü bildiren olsa, hesapla da, hilalin bir gece sonra doğacağı tespit edilse, burada hesaba inanılır; çünkü hesapla anlaşılan kesindir. Doğmadan bir gece önce görülmesi imkânsızdır) buyurdu. Şems-ül-eimme Halvani de buyurdu ki: (Ramazan ayının başlaması, hilalin görülmesiyle olur. Hilalin doğmasıyla başlamaz. Hesap hilalin doğduğu geceyi bildirdiği için, Ramazan ayının başlaması hesapla anlaşılamaz. İki adil Müslümanın, (hilali gördük) demeleriyle bir yerde Ramazan başlayınca, dünyanın her yerinde oruca başlamak gerekir. Hac, kurban ve namaz vakitleri böyle değildir. Bunlar vakitlerinin bir yerde malum olmasıyla, başka yerlerde de böyle olmaları lazım gelmez. (İslam Ahlakı) Hesaplar doğru yapılırsa, hilalin doğuşunu tespit etmek güç değildir; çünkü Allahü teâlânın nizamında zerre kadar yanlışlık olmaz. Hilal, hesabın bildirdiği saatte doğar, saniye şaşmaz. Hesaptan bir gün önce bayram etmek ilme aykırıdır, yanlıştır; çünkü hesaptan önce hilalin görülmesi imkânsızdır. Güneş'in doğuşu da aynen Ay'ın doğuşu gibidir. Güneş doğmadan ben güneşi gördüm demek elbette yanlıştır. Güneş ancak takvimlerde bildirilen saatte doğar. Daha önce doğması imkânsızdır; ama güneş doğduğu hâlde, hava bulanık olduğu için görülmeyebilir. Hilal hesapla bulunan gün ve saatte doğar; ancak o gün o saatte görülmeyebilir. Dinimiz hilalin doğmasını değil, görünmesini esas alır. Hilal görülmedikçe hesapla bulunan günde bayram yapılmaz. Ramazan hilali dünyanın herhangi bir yerinde görülünce, orucun başlaması ve Ramazan bayramı her yerde aynı gün olur. Bir hadis-i şerif meali: (Herkes oruca başlayınca siz de başlayın, herkes bayram edince, siz de bayram edin.) [Tirmizi, Ebu Davud] Kurban bayramı böyle değildir. Amerika'da Zilhicce hilali görülse, Türkiye'de görülmese, Türkiye'de de görüldü kabul edilmez. Kurban bayramının birinci günü de, Zilhicce ayının hilalini görmekle anlaşılır. Zilhicce ayının 9. Arefe günü, hesapla, takvimle anlaşılan gün veya bundan bir gün sonra olur. (S. Ebediyye) Kurban Bayramının hesapla tespit edildiği yerlerde, şer'an sabit olan bayramı bilmedikleri için, Müslümanların, bayram zannederek Arefe günü kestikleri kurbanlar sahih olur. İhtiyatlı hareket etmiş olmak için, her zaman kurbanları, hesapla bulunan bayramın ikinci günü kesmelidir.Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bayramda yapılacak işler
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bayramda neler yapmak gerekir? CEVAP: Bayramda erken kalkmak, gusletmek, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek sünnettir. Bayram günü yüzük takmak, karşılaştığı müminlere güler yüzle selam vermek, fakirlere çok sadaka vermek, İslamiyet'e doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, akrabayı, din kardeşlerini ziyaret etmek, onlara hediye götürmek sünnettir. Bayram gecelerini ihya eden, büyük saadete kavuşur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Bayram gecelerini ihya edenin kalbi, kalblerin öldüğü günde ölmez.) [Taberani] Dargın olanların, bayramı beklemeyip, hemen barışması gerekir. Allahü teâlâyı ve Peygamber efendimizi seven, insanların kusurlarına bakmaz, hoşgörülü olur. İyi insan [mümin], herkesle iyi geçinir. Başkalarına sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelecek eziyetlere de katlanır. Bir kusuru için kimseye darılmamak gerekir. Dargınlık olsa bile üç günden fazla sürmemelidir. Şayet bayrama kadar süren bir dargınlık olduysa, daha fazla gecikmeden barışmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allah'ın kulları kardeş olun! Bir Müslümanın diğer kardeşine darılarak üç günden çok uzaklaşması helal değildir.) [Buhari] (Müslümana üç günden fazla dargın duran, Cehenneme gider.) [Nesai] (Birbirine dargın iki kişiden, hangisi önce selam verirse, günahları affolur. Verilen selamı öteki almazsa, bu selamı melekler alır. Selam almayana da şeytan, sevinerek iltifatta bulunur.) [İ. Ebi Şeybe] (Müminin kardeşine üç günden çok dargın durması caiz değildir. Üç gün sonra, ona selam verip hatırını sormalıdır. Onun selamını alırsa, birlikte sevaba ortak olurlar. Selamını almazsa günaha girer. Selam veren de, küs durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.) [Ebu Davud] (Din kardeşiyle bir yıl dargın duran, onu öldürmüş gibi günaha girer.) [Beyheki] (Ameller, pazartesi ve perşembe günleri Hak teâlâya arz olunur. Hak teâlâ da, kendisine şirk koşmayan herkesi affeder. Ancak bu mağfiretten birbirine kin tutan iki kişi istifade edemez. Hak teâlâ "O iki kişi barışıncaya kadar amellerini bana getirmeyin" buyurur.) [İ. Malik] > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bayram günü oyun oynamak
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Bayram günü, sahabe çalgı çalıp oynuyorlarmış. Bize neden caiz değildir? CEVAP: Çalgı çalmak caiz olmaz. Peygamber efendimiz, Medine'ye geldiği zaman, Medinelilerin iki eğlence günü olduğunu bildirdiler. Cahiliyet zamanındaki eğlencelerden bahsettiler. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Allah, o iki günü onlardan daha hayırlı iki gün olan Kurban ve Ramazan Bayramının günleriyle değiştirdi.) [Buhari] Hazret-i Âişe anlatır: Bayram günü iki cariye, kahramanlık şiirlerini def çalarak terennüm ediyordu. Resulullah yatağına yatıp yüzünü çevirdi, sonra babam [Hazret-i Ebu Bekir] içeri girdi. (Bu ne hâl, Resulullahın huzurunda şeytanın düdüğü ve sesi ne arıyor?) diye beni azarlayınca, Resulullah (Bırak onları, her milletin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır) buyurdu. Babam başka şeyle meşgulken, cariyelere işaret ettim, dışarı çıktılar. (Buhari) Yine Âişe validemiz anlatır: Bayram günü Habeşîler oyun oynarken Resulullah beni çağırdı, ben de başımı onun omzuna koyup, hevesim gidene kadar seyrettim. (Buhari) Oyun oynayanlar, eğlenenler, cariyeler ve Habeşî kölelerdir. Def çalıp oynamak cariyelere verilmiş bir ruhsattır. Sesleri de avret değildir. Hür kadınların sesleriyse avrettir. Ancak düğünlerde, kadınlar arasında def çalabilirler. Cariyeler gibi erkekler arasında çalamazlar. Cariyelerin bu hareketlerini hür kadınlara da uygulamak, dinde reforma girer. Habeşî kölelerin oyunları ise, mızrak, kılıç ve kalkan oyunlarıydı. Bu hadis-i şeriflere dayanarak sahabe çalgı çalardı demek çok yanlış ve iftira olur. Bayramlarda çatılmasın kaşımız, Düşmanlıktan ağrımasın başımız, Küçük olsun, büyük olsun yaşımız, Allah için artık gülsün yüzümüz. Boynuzlu koçları kurban etmeli, Akrabayı ziyarete gitmeli, Dargınlıklar, kırgınlıklar bitmeli, Allah için artık gülsün yüzümüz. Küskünlük içinde geçmesin hayat, Öfkeni yen, kibrini kır, çöpe at, Bak barışmak için, ne güzel fırsat, Allah için artık gülsün yüzümüz. Hayırlı söz söylemeli dilimiz, Müsafeha etsin iki elimiz, Gülümseyip, açılmalı gülümüz, Allah için artık gülsün yüzümüz. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Her işte, orta yolda olmalı
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Aşırılıktan kaçının, orta yolda olun) deniyor. Orta yolun ölçüsü nedir? CEVAP: İyilik, tam orta yol demektir. Normalden ileri veya geri olmak yahut ortanın sağında, solunda olmak, iyilikten ayrılmak olur. Ortadan uzaklığı kadar, iyiliği azalır. Hak yol birdir. Sapık, bozuk yol ise, çoktur. Orta yol denince, iki şey anlaşılır: Birincisi, bir şeyin tam ortasıdır. İkincisi, izafi, takdiri orta olmaktır. Yani belli bir şeyin ortasıdır. O şeyin ortası olduğu için, her şeyin ortası olmak gerekmez. Ahlak bilgisinde kullanılan, bu ikinci ortadır. İyi huy, tam ortada olmak değil, ortalamada olmaktır. Kötü huy da, bu ortalamanın iki tarafına ayrılmaktır. İyi huyların hepsi vasati [ortalama] miktarlardır. Her birinin ifrat ve tefriti birer kötü huy olur. Hak olan, doğru olan, ikisinin ortasıdır. Bunun tam karşılığı olan Türkçe bir kelime yok. Orta kelimesi tam karşılamıyor. Arapça vasat deniyor, itidal deniyor. Fransızca normal deniyor. İfrat ve tefritin de, karşılığı olan Türkçe bir kelime yok. İkisine de, aşırılık denebilir. İfrat normalden fazla, tefrit de normalden az demektir. Biri, diğerinin zıttıdır. Mesela, çok uyumak ifrat, çok az uyumak tefrittir. Her işin uygun olanı, aşırılıklardan uzak, vasat [orta] olanıdır. İfrat işi yapana müfrit denir. İleri giden, haddini aşan demektir. Dünya ile ahiretini birlikte yürütebilen kişi, orta yolda gidenlerdendir. Dünya işlerinde de, orta yol üzere bulunmak, kişinin izzet ve şerefini arttırır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (İfrat ve tefritten uzak durun.) [Buhari] (Aşırı giden helak olur.) [Müslim] (Hayr-ül-ümûr evsâtuhâ=İşlerin en iyisi vasat olanıdır.) [Deylemi, Beyheki] (İfrat ve tefritten uzak dur, vasatı tercih et; çünkü işlerin en hayırlısı orta olanıdır.) [Beyheki] (Zenginlikte, fakirlikte orta yolu güzel tutmayan, kullukta da orta yolu güzel tutamaz.) [Bezzar] (Doğru yolda olun, orta yolu tutun!) [Buharî] (Her hususta orta yolu tutmak, peygamberliğin yirmi beşte bir parçasıdır.) [Tirmizi] (Orta yolu tutun, istikametten ayrılmayın!) [Müslim] İslamiyet, aşırılıklardan uzak vasat [orta] bir dindir. Bir âyet-i kerime meali: (Sizi vasat bir ümmet kıldık.) [Bekara 143] (Devamı var) >> Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Her işte, orta yolda olmalı -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
İfrat, tefrit ve vasata birkaç örnek verelim: 1- Cimrilik tefrit, israf ifrattır. Cömertlik ise vasattır. Bir âyet-i kerime meali: (Harcarken, israf ve cimrilik etmezler; ikisi arasında bir yol tutarlar.) [Furkan 67] 2- Tembellik tefrittir, acele ise ifrattır. Tembellik, şimdi yapılması gereken bir işi geciktirmek, daha sonraya bırakmak demektir. Bir hadis-i şerif meali: (Yarın yaparım diyenler, helak oldu.) [Berika] Acele edip düşünmeden o işi yapmak, ifrattır. Acele edende gevşeklik ve bezginlik hâsıl olur. Hayırlı bir işin olması için acele eden, gecikince bezginliğe, ümitsizliğe düşer. Dua eder, hemen duasının kabul olmasını ister. Duası gecikince, duayı bırakır, isteğinden mahrum kalır. Acele edenin ihlâsı, takvası bozulabilir. Şüpheli şeylere, hatta haramlara dalabilir. Bazı şeylerin istisnası olduğu gibi, acele etmenin de istisnası vardır. Bazı yerlerde acele etmek sünnettir. 3- İnsan bir şeye kızabilir. Bunun da, ifratı ve tefriti vardır. Öfkenin aşırı olmasına, saldırganlık denir. Saldırgan kimse, hiddetli olur, kendine ve başkasına zarar verir, bu hâl, küfre götürebilir. Hadis-i şerifte, (Aşırı öfke, imanı bozar) buyuruldu. (Beyheki) Öfkenin normal olanına şecaat [kahramanlık, yiğitlik], lüzumundan az olmasına da korkaklık denir. Şecaat orta yoldur. Şecaat hâlindeki öfke, iyidir. İmam-ı Şafii hazretleri, (Şecaat gereken yerde, korkan kimse, eşeğe benzer) buyurdu. İki âyet-i kerime meali: (Kâfirlere ve münafıklara sert davran!) [Tevbe 73] ([Eshab-ı kiram] kâfirlere karşı çetindir.) [Fetih 29] Düşmanlara karşı korkaklık, caiz değildir. Korkarak kaçmak, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Korkak kimse, karısına, kızına karşı gayretsizlik ve hamiyetsizlik gösterir, onları koruyamaz. Zillete ve zulme boyun eğer, hainlik yapanı görünce susar. 4- Çok yemek ifrattır, çok az yemek tefrittir. İhtiyaç kadar yemek vasattır. Bir hadis-i şerif meali: (Çok yiyip içmek, hastalıkların başıdır.) [Dâre Kutni] Dayanamayanın açlık çekmesi caiz değildir, tahrimen mekruhtur. Sebebiyse, buna dayanamayıp, bedenine ve aklına zarar verebilir; çünkü kendini tehlikeye düşürmek haramdır. Açlığın da, tokluğun da zararı bulunduğu için, yiyip içmekte, aşırılıktan kaçmak, orta yolu tutmak gerekir. (Devamı var) > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Her işte, orta yolda olmalı -3-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
[İfrat, tefrit ve vasata örnek vermeye devam ediyoruz.] 5- Havf, Allah'tan korkmak, reca da Allah'ın rahmetini ümit etmek demektir. Allah'ın rahmetinden ümit kesmek veya Allah'tan korkmayıp, kendini garanti Cennetlik bilmek ifrattır. Bir hadis-i şerif meali: (Her istediğini yapıp, rahmete kavuşacağını ümit eden ahmaktır.) [Tirmizi] Bir âyet-i kerime meali: (Rabbinin rahmetinden ancak sapıklar ümit keser.) [Hicr 56] Vasat yol ise, ikisi arasında olmaktır. Bir hadis-i şerif meali: (Havf ve reca [korkuyla ümit] arasındaki mümin, umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur.) [Tirmizi] 6- Kibirlenmek ifrat, aşırı tevazu [temelluk] tefrittir. Tevazu ise vasattır. Kendinden aşağı olanlara karşı tevazu göstermek iyi ise de, bunun ifrata kaçmaması, yani aşırı olmaması gerekir. Aşırı olan tevazua, temelluk denir. Temelluk, ancak üstada ve âlime karşı caizdir. Başkalarına karşı caiz değildir. Bir hadis-i şerif meali: (Temelluk, Müslüman ahlakından değildir.) [İ. Maverdi] 7- Hazret-i İsa'yı aşırı sevmek ifrat, sevmemek tefrittir. Hazret-i İsa'ya Tanrı ve Tanrı'nın oğlu diyen Hıristiyanlar ifrattadır, onu sevmeyip, anasına iftira eden Yahudiler ise, tefrittedir. Bir âyet-i kerime meali: (Yahudiler, hahamlarını; Hıristiyanlar da rahiplerini ve İsa'yı rab edindiler. Hâlbuki ancak tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu.) [Tevbe 31] (Yahudiler, Üzeyr'e, Hıristiyanlar da, İsa'ya Allah'ın oğlu dediler.) [Tevbe 30] Dinimizin bildirdiği gibi, İsa aleyhisselamı, Allah'ın kulu ve resulü bilmek ise, vasat yolda olmaktır. 8- Hazret-i Ali'ye de aynı aşırılığı gösterenler oldu. Hazret-i Ali'yi sevmeyen hariciler [Yezidiler] tefrit ehlidir. Hazret-i Ali'ye peygamber veya ilah diyen ibni Sebeciler, ifrattadır. Ehl-i sünnet ise, Hazret-i Ali'yi kendinin ve Resulullahın bildirdiği gibi sever, bu ise vasat yoldur. Hazret-i Ali anlatır: Resulullah buyurdu ki: (Yâ Ali, Sen İsa gibisin! Yahudiler, ona düşman oldular. Mübarek annesi Meryem'e iftira ettiler. Hıristiyanlar da, Onu aşırı yükselttiler. Ona yakışan dereceden daha yukarı çıkardılar.) [İ. Ahmed] Hazret-i Ali bu hadis-i şerifi bildirdikten sonra, (Benim yüzümden iki aşırı grup insan helak olur. Biri, beni aşırı severek, bende olmayan şeyleri bana takarlar. Ötekiler de, bana düşman olup, birçok iftira yaparlar) buyurdu. Bu hadis-i şerifte, hariciler Yahudilere, İbni Sebeciler de Hıristiyanlara benzetilmiştir. (Devamı var) Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Her işte, orta yolda olmalı -4-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
[İfrat, tefrit ve vasata örnek vermeye bugün de devam ediyoruz.] 9- Bir kimseyi aşırı sevip, bütün sırlarını ona vermek ifrattır. Arkadaşına sevgisini belirtmemek, her şeyini ondan gizlemek de tefrittir. Düşmanlıkta da, aşırı gitmek ifrattır. Dostlukta da ve düşmanlıkta da, aşırı gitmemelidir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Bir kimseyi günün birinde, aranızın açılabileceğini hesaba katarak sev. Buğzettiğine de günün birinde dost olabileceğini düşünerek buğzet!) [Tirmizi] 10- Kaderi inkâr etmek tefrit, suçu kadere yüklemek de ifrattır. Mutezile, (İnsan kendi kaderini kendi çizer) diyerek, Allah'ın takdirini inkâr eder. Cebriye de, (İnsan, kaderine mahkûmdur. Allah her işi zorla yaptırır) diyerek suçu kadere yükler. Vasat olanı ise Ehl-i sünnet itikadıdır. İmam-ı a'zam, hocası İmam-ı Cafer-i Sadık'a sordu: - Allahü teâlâ, insanların istekli işlerini, onların arzularına bırakmış mı? Cafer-i Sadık hazretleri cevap verdi: - Allahü teâlâ, yaratmak ve her istediğini yapmak büyüklüğünü kullara bırakmaktan münezzehtir. Ancak cebir de yoktur. Yaratmayı kullara bırakmak da yoktur. İkisi arası olagelmektedir. Yani hayır ve şer, Allahü teâlânın yaratması iledir. Sevab ve günah işlemek, kulların ameline, yani insanın irade-i cüziyesine bağlı kılınmıştır ki, buna kesb denir. Kesb, yani bir şeyi yapmayı istemek kuldan, yaratmak Allah'tandır. Allahü teâlâ, insanlara zorla günah işletmediği gibi, bunu tamamen onların arzusuna da bırakmaz. Bu işler, ikisi arası olagelir. 11- İbadet yapmakta da, ifrat ve tefrit olur. İbadet etmemek veya az ibadet etmek, tefrittir. Gece gündüz, gücünün yetmediği şekilde ibadet etmeye çalışmak, mesela geceleri hiç uyumadan namaz kılmak, gündüzleri hep oruç tutmak, hanımından uzak kalmak, et, süt, tatlı gibi şeyleri hiç yememek, tefrit olur. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Din kolaylıktır. Vasattan ayrılıp aşırı gideni din mağlup eder.) [Nesai] (Dinimizde ruhbanlık yoktur. Et yiyin, hanımlarınızla mübaşeret edin! [Nafile] oruç da tutun! Tutmadığınız günler de olsun! [Nafile] namaz da kılın! Uyuyun da. Ben bunlarla emrolundum.) [Taberani] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Herhangi bir yolla, kendimizi sevdirerek dinimizi sevdirmeliyiz ve hep yutkunmalıyız, yani onlardan gelen sıkıntılara katlanmalıyız. Demek ki iş yaptırmanın yolu üçtür: 1- Muhabbet, 2- Mükâfat, 3- Yutkunmak. Dua, parayla ölçülemeyecek derecede maddi ve manevi kazanç sağlar. Bir şeyi güzel yapmak çok yapmakla, meleke kazanmakla, tecrübe sahibi olmakla olur. Paranın gittiği yerden, geldiği yer anlaşılır. Helal para helal yerlere, haram para haram yerlere gider. Mahşer, elli bin sene sürer; ama Ehl-i sünnet mümin için, bu süre iki rekâtlık namaz kılacak kadar gelir. Hakiki müminin siması, büyük zatların bakışları şifadır. Kalbler hastadır, şifası dua ve dine uymaktır. Kalb kimi seviyorsa, ona meyleder. İman, altı esasa inanmak ve bunları beğenip kabul etmektir. İnsanlar dünyaya muhabbet etmekte üç sınıfa ayrılır: 1- Hayvan gibidir, benimki benim, seninki de benim der. 2- İnsandır, seninki senin, benimki benim der. 3- Müslümandır, takva ehlidir, seninki senin, benimki de senin der. En büyük şeref, mümin olmaktır. Mümin mert olmalıdır. Öyle olmalı ki, dünyada daha mertlik ölmemiş desinler. Müminler bir araya gelirse, oradan şeytanlar kaçar. Allahü teâlâ cevheri çöplüğe atmaz. Ehl-i sünnet âlimlerini, evliyayı tanımak, cevher olmak demektir. Büyük zatları seven kimse, kendinde cevher olduğunu bilmelidir. Şu iki şey verilmişse, başka ne verilmemiş ki: 1- Ehl-i sünnet itikadı, 2- Kendisine dinini öğreten büyük zatı tanımak. Büyük bir zatı tanımak, onun büyüklüğü hakkında hiç şüphe etmemek ve edepli olmak, yani onun söylediklerini yapmak demektir. Tanımak nasip meselesidir ve çok mühimdir. İnsanlara teşekkür etmeyen Allahü teâlâya hamd etmiş olmaz. Onun için, üzerinde hakkı olan hocasına, annesine, babasına, mümin kardeşlerine daima dua etmelidir. Bir şeyi, hayırlıysa olsun demeden ısrarla istemek, mutlaka olsun demek, insanı felakete sürükleyebilir. Hayırlıysa olsun demelidir. Servet ve şöhret, iki felakettir. Bundan, çok az kimse kurtulur. Dünya, ölüm meleği için küçük bir leğen gibidir. Oradan, eceli gelenlerin ruhlarını alır. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Müslüman bir erkekle kız evlenmeden önce, aralarındaki görüşmeler nasıl olmalı, neler konuşulmalı ve neler sorulmalı? Bunların yanında, başka bir kimsenin olması gerekir mi? CEVAP: Kızla erkeğin oturup pazarlığa girişmeleri doğru değildir. Yani sünnet olan o görüşme, pazarlık yeri ve zamanı değildir. Birbirine uygun olup olmadıkları, zaten aileler arasında konuşulur, sorulup araştırılır. Her bakımdan evlenmeleri uygun görülürse, kızla oğlanın görüşmesi ondan sonra olmalıdır. Namaz kılıyor mu, yeterli geliri var mı, hangi okulu bitirdi, mizacı, huyu nasıldır, ehliyeti var mı, oğlan annesiyle mi oturacak gibi öğrenilmesi istenen şeyler, daha önce aileler arasında konuşulup halledilir. Yani aileler, akrabalar araştırıp, evlenmeye mani halleri olmadıkları meydana çıktıktan sonra, gençlerin, fiziki olarak birbirini görmeleri sağlanır. Bu da kısa olabilir. Görüşme, halvete mani olacak şekilde olmalıdır. Mesela, odanın kapısı, hafif aralıklı olmalı veya kızın mahrem bir erkek akrabası bulunmalı yahut erkeğin mahrem bir kadın akrabası olmalı. Mesela annesi, bacısı, halası, teyzesi, ninesi olabilir. Kızın veya oğlanın babası da, içeride durabilir. Oğlanla kız birbirlerinin dengiyse, buna büyüklerin tavsiye ve tecrübeleri de eklenince, artık ince eleyip sık dokumak uygun olmaz. Eskiden, çocuklarını evlendirecek olanlar, büyük bir zata sorarlar, o da, uygun dedikten sonra evlendirirlermiş. Zamanla, sormadan iş yapıyor denilmesin diye sormalar başlamış. Uygun denmesine rağmen, (Kız istemiyor, oğlan beğenmiyor) diyerek o zatın sözüne uymuyorlarmış. Bu aileler, tekrar, (Başka bir talip var mı) diye sordurunca, o zat da, (Bizim bulduğumuzu beğenmiyorlar, kendileri at pazarından baksınlar) dermiş. Şu hâlde, kime danışıyorsak, söz dinleyeceksek danışmalıyız, dinlemeyeceksek hiç danışmamalıyız. VİTİR NAMAZINDA Sual: Vitri kılarken, son rekâtta zamm-ı sureyi okumayı unutup, kunut tekbiri alan kimse, kunut dualarını okurken hatırlarsa, ne yapması gerekir? CEVAP: Unutulan zamm-ı sureyi okur, sonra tekrar kunut tekbiri alıp kunut dualarını okur. Vacib olan zammı sureyi geciktirdiği için secde-i sehv de gerekir. ABDEST DUALARINI OKURKEN Sual: Kitaplarda abdest alırken; yüzü yıkarken şu dua, kolları yıkarken şu dua okunur deniyor. Bahsedilen dualar, hızlı veya yavaş okununca, o sıraya denk gelmezse, mahzuru olur mu? CEVAP: Mahzuru olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Hizbullah kime denir?
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kur'an-ı kerimde geçen Hizbullah, ne demektir? CEVAP: Hizbullah, Mücadele suresinde Eshab-ı kiram için kullanılmış çok önemli bir tabirdir. Maide suresindeyse, Allah'ı, Resulünü ve müminleri dost edinenler için kullanılmıştır. İkisi de aynı anlamdadır. (Allah dostu, Allah taraftarı, Allah'ın fırkası, Allah'ın dinine yardım edenler, Allah için çalışanlar) gibi anlamlara gelir. Mücadele suresindeki o âyet-i kerimenin meali şöyledir: (Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa, Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini, onları sevdiğini görmezsin. Onlar öyle zatlar ki, Allah kalblerine imanı [mermere kazınır gibi] yazmış ve onları kendinden bir ruhla, bir kuvvetle desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan Cennetlere sokacak, orada sonsuz kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da Ondan razıdır. İşte onlar Allah'ın hizbidir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir.) [Mücadele 22] Eshab-ı kiram, Müslüman olmayan en yakınlarını bile sevmemişler, onlara Allah için düşman olmuşlardır. Harbde, en yakınlarıyla savaşmışlardır. Mesela, Uhud Savaşında, Ebu Ubeyde bin Cerrah, babası Cerrah'ı, Musab bin Umeyr kardeşi Ubeyd bin Umeyr'i öldürdü. Ömer bin Hattab, dayısı As bin Hişâm bin Mugıyre'yi öldürdü. Ali bin Ebi Talib de, amca çocuklarını öldürdü. Resulullah izin verseydi, Ebu Bekir Sıddık da kendi oğlunu öldürecekti. Radıyallahü anhüm=Hepsinden Allahü teala razı olsun. (Hazin) Ne büyük saadet bu! Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramı Hizbullah olarak övüyor, üstelik onlardan razı olduğunu bildiriyor. Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Eshab-ı kiramdan razı olması da sonsuzdur. Artık bir daha sözünden dönmez, hep razıdır. Bir âyet-i kerime meali: (Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31] Yine hepsinin istisnasız Cennetlik olduğu da şöyle bildiriliyor: (Hepsine de, Cenneti söz verdim.) [Nisa 95, Hadid 10] Böyle övülen Cennetlik zatları tenkit etmek, ne kadar çok yanlış olur. Allah dostlarını dost bilmek, imanın esaslarındandır. Allah'ın dostları ve Cennetlik olan Eshab-ı kiramı sevmeyenlerin, imanlarının ne durumda olduğunu, bu âyet-i kerimeler açıkça göstermektedir. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Büyük cihaddan maksat, nefsle cihadsa, Eshab-ı kiramın nefsleri de itminana kavuştuğuna göre, nefsle cihad bizim gibi insanlar için midir? CEVAP: Evet, nefsle cihad, bizim gibi insanlar içindir. Aşağıda açıklandığı gibi, Eshab-ı kiram için ise, bedene karşı yapılan cihaddır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Küçük cihaddan döndük, nefsle olan büyük cihada başladık.) [Deylemi, Beyheki, Hatib-i Bağdadi, İ. Gazali, İ. Suyuti] İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Nefs mutmainne olunca, kıl kadar azgınlık, taşkınlık yapmaz. İslamiyet'e tam teslim olmuş, her kötülüğü yok olmuştur. Sahibi için kendini yok etmiştir. Böyle olan nefsin İslamiyet'e uymaması, imkânsızdır. Nefs Allahü teâlâdan, Allahü teâlâ da ondan razı olunca, artık taşkınlık, azgınlık yapamaz. Azgın olandan razı olunmaz. Allahü teâlânın razı olduğu nefs, razı olmayacak bir şey yapabilir mi? Hadis-i şerifte bildirilen büyük cihad, bedene, cesede karşı yapılan cihaddır; çünkü insanın bedeni, su, ateş, toprak ve hava gibi birbirine zıt, ters olan dört türlü maddeden yapılmıştır. Her çeşit madde, başka şeyler istemekte ve başka şeylerden kaçmaktadır. İnsanın şehvani istekleri, bedenden doğmaktadır. Gazap etmesi, istememesi de, bedenden ileri gelmektedir. İnsanda bu cihadın sonu olmaz. Nefsin itminana ermesi, bu cihadı ortadan kaldırmaz. Kalbin vilayet makamına kavuşmasıyla, bu cihad yok olmaz. İnsanda, bu cihadın bulunması, çeşitli faydalar sağlamaktadır. Böylece beden temizlenir. Ahirette yüksek derecelere kavuşur. Dünya hayatında, beden kalbe tâbidir. Ahirette, iş bunun tersinedir. Orada kalb bedene tâbi olur. İnsan ölünce ahiret hayatı başlar. Bu cihad biter. (2/50) MALİKİ'DE VİTİR Sual: Maliki mezhebinde, kaza borcu olanın sünnet kılması haramdır. Maliki'de vitir namazı, vacib değil sünnet olduğu için, Maliki'yi taklit eden Hanefi'nin, vitir yerine de kaza kılması gerekmez mi? CEVAP: Hayır. Hanefi'de vitir vacibdir. Maliki'yi taklit eden, vitir namazını da vacib niyetiyle kılar. Başka bir mezhebi taklit eden, kendi mezhebinden çıkmış sayılmaz. Kendi mezhebinin her şeyine, taklit ettiği mezhebinse, sadece farzlarına ve müfsidlerine yani ibadeti bozan hususlarına uyar. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Allah'a şükrün lüzumu
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Kendi isteğimizle yaratılmadığımıza göre, Allah'a şükretmemiz gerekir mi? CEVAP: Hiç yoktan yaratıldığımız için şükür gerektiği gibi, şu hususlardan dolayı da şükür gerekir: 1- Allahü teâlâ, bizi bir taş, bir bitki veya bir hayvan olarak değil de, insan olarak yarattığı için, 2- Müslüman bir ülkede doğduğumuz için, [Gayrimüslim bir ülkede dünyaya gelseydik, araştırıp iman etmemiz çok zor olurdu. Müslüman ülkede doğmamız, Allahü teâlânın bir ihsanıdır.] 3- Müslüman ülkede doğduğu hâlde, dinsiz olan birçok kişi gibi olmadığımız için, 4- Müslüman aileden dünyaya gelip, onlar bizi Müslüman olarak yetiştirdiği için, 5- Bozuk çevrenin etkisinde kalmadan, imanımızı muhafaza ettiğimiz için, 6- Musa aleyhisselam gibi büyük bir peygamber, bu ümmetten olmak için dua etmiştir. Bir peygamberin bile isteyip de kavuşamadığı nimete, biz kavuştuğumuz için, 7- Ülkemizde ve dünyada, insanların çoğu, namaz kılmaktan mahrumdur. Namaz kılmak, Allahü teâlânın kulunu kendisine muhatap seçmesi, huzuruna kabul etmesi demektir. Milyonlarca, milyarlarca insan arasından, bizi muhatap kabul ettiği, bize yap, yapma diye emirler verdiği ve her gün beş sefer, huzuruna kabul ettiği için, 8- Her ülkede bid'at ehli gruplar var. Bid'atler ibadet gibi işleniyor. Bid'at ehli olmadığımız için, 9- Cehennemden kurtulacağı bildirilen, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasında olduğumuz için, 10- İslam âlimlerini tanımayı, sevmeyi, kitaplarını okuyup dinimizi öğrenmeyi ve yaymayı bize nasip ettiği için de çok şükretmek gerekir. Ne kadar çok şükretsek, yine layıkıyla şükretmiş olamayız. Çünkü Allahü teâlânın nimetleri, ihsanları saymakla bitmez. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, bitiremezsiniz.) [Nahl 18] Bir beyit: Vücudun her zerresi, gelse de dile Şükrün binde birini, yapamaz bile. Bunca nimetlere şükrediyor muyuz? Nimet içinde yüzen, şükrü kolay hatırlayamaz. Bir âyet-i kerime meali de, şöyledir: (Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.) [Sebe 13] Şükretmemek nankörlüktür. Allahü teâlâ, (Şükrederseniz, nimetlerimi artırırım. Nankörlük ederseniz, azabım çok şiddetlidir) buyuruyor. (İbrahim 7) Şükretmek için İslam'a uymak gerekir. İslam'ın emir ve yasaklarına uyan şükretmiş olur. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Şart anlamındaki vacibler
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Vacib kelimesinin şart, farz anlamına kullanıldığı yerler nelerdir? CEVAP: Aşağıda, vacib diye geçen hükümler; farzdır, şarttır anlamında kullanılmıştır: 1- Allahü teâlânın, ihsan ettiği nimetlere şükretmek vacibdir. (Ahlak-ı alai) 2- Resulullahın peygamberliğini işitene iman etmek vacibdir. (Mevahib-i ledünniye) 3- Her asırda yaşayan her milletin, Resulullaha uyması vacibdir. (S. Ebediyye) 4- Semavi dinlerin âyet-i kerime veya hadis-i şerifle bildirilen ve nesh edilmeyen hükümleriyle amel etmek vacibdir. (Tefsir-i Mazheri) 5- Herkesin sanatının, mesleğinin ilmini öğrenmesi vacibdir. (Kimya-i Saadet) 6- Âyet ve hadislerle kesin olarak bildirildi ki, namaz kılmak vacibdir. (El-muvafakat) 7- Gıybetten sakınmak vacibdir. (Mekatib-i şerife m.85) 8- Hayzlı veya nifaslının, kan kesilince gusletmesi vacibdir. (Fetava-yı Hindiyye) 9- Düşman, İslam ülkesine saldırınca, herkesin savunması vacib olur. (El-ihtiyar) 10- Kabul edeceği umulan kimseye, emr-i maruf yapmak vacibdir. (Berika) 11- Emr-i marufu, yumuşak yapmak da vacibdir. (Berika) 12- Halife-i müsliminin seçip emrettiği ictihada göre amel etmek vacib olur. (Mecelle) 13- Avamın müctehidi taklit etmesi [bir mezhebe uyması], vacibdir. (Ez-Zehire lil Kurafi) 14- Bugün her Müslümanın, dört mezhepten birinde bulunması vacibdir. (Tahtavi) 15- Her müctehidin kendi ictihadına uyması vacibdir. (Mektubat-ı Masumiyye 2/36) 16- Nasslarda açıkça bildirilen emirlere uymak ve inanmak vacibdir. (Mektubat-ı Rabbani 2/36) 17- Rüşvet alanın, aldığı malı geri vermesi vacib olur. (Redd-ül Muhtar) 18- Müftünün müctehid olması vacibdir. Mutlak müctehid olmayan müftünün fetva vermesi haramdır. Bunun, sadece müctehidlerin fetvalarını nakletmesi caizdir. (Tuhfet-ül-arabi vel-acem) 19- Ana babaya hizmet etmek vacibdir. (Hadika) 20- Erkek olsun, kadın olsun, zi-rahmi mahrem akrabayı ziyaret vacibdir. (Berika) 21- Şafii'de, sünnet olmak vacibdir. (İslam Ahlakı) 22- Peygamberlerin mucize göstermeleri vacibdir. (Mektubat-ı Rabbani 3/86) 23- Bir mahallede salih kimse kalmayıp, fesat ve bid'at artınca, başka mahalleye göçüp yerleşmek veya böyle bir şehirden başka şehre hicret etmek vacib olur. (Kenz-i mahfi) 24- Hayvan keserken (Bismillah) veya (Allahü ekber) demek vacibdir. (İbni Âbidîn) 25- Hanbeli mezhebinde sözünde durmak vacib, durmamak haram olur. (İslam Ahlakı) 26- Eshab-ı kiramın hepsinin salih ve adil olduğuna inanmak, hiçbirine dil uzatmamak, düşmanlık etmemek, bütün Müslümanlara vacibdir. (Mirat-i kâinat) [Devamı var] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Şart anlamındaki vacibler -2-
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
27- Sultan zalim de olsa, İslamiyet'e uygun emirlerine itaat vacibdir. (Faideli Bilgiler) 28- Resulullahın Ehl-i beytine ve hanımlarına saygı göstermek vacibdir. (Kurret-ül ayneyn) 29- Kâfirlerin ibadet olarak yaptıkları, kâfirlik alameti olan şeyleri tahkir etmek vacibdir. (Birgivi) 30- Allah'ın düşmanı olduğu için, kâfirlere (Buğd-i fillah) vacibdir. (Mektubat-ı Masumiyye 3/55) 31- Müslümana ilk vacib olan şey, ahkâm-ı İslamiyeye uymaktır. (El-münire) 32- Üzerinde Allah hakkı veya kul hakkı bulunanın, iki şahit yanında vasiyet yazması vacibdir. Üzerinde hak yoksa, vasiyet yazmak müstehab olur. (Cila-ül-kulub) 33- Borçları ödeyip, ölüme hazırlanmak ve ölüm hastalığında vasiyet yazmak vacibdir. (S. Ahiret) 34- Eshab-ı kirama uymak vacibdir. (Faideli Bilgiler) [Bu, müctehidler içindir.] 35- Kız ve oğlan çocuk, yedi yaşına gelince, namazı emretmek velisine vacib olur. (Ey Oğul İlmihali) 36- Dar-ül-harbde imana gelenin, Dar-ül-islama hicret etmesi vacib olur. (Redd-ül-muhtar) 37- Çocuğun, babasına hizmet etmesi vacibdir. (Hadika) 38- Zengin babanın, fakir çocuğunu evlendirmesi vacibdir. (Uyun-ül-besair) Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: (Helal kazanmak için sıkıntı çekenlere, Cennet vacib olur.) [R. Nasıhin] (Allah'a şirk koşmadan ihlâsla ibadet edene, Cennet vacib olur.) [Hâkim] (Gurbetteyken ölen garip Müslümana, Cennet vacib olur) [E. Nuaym] (Yalan yeminle, haksız olarak, birisinin malını alana, Cehennem vacib olur.) [Bagavî] (Ölürken Kelime-i şehadeti söyleyene, Cennet vacib olur.) [Taberani] (Beş vakit namazı doğru kılana, Cennet vacib olur.) [Taberani] (Beş vakit namazı kırk gün cemaatle kılana, Cennet vacib olur.) [Ebu Ya'la] (Bir yetimi, kendini kurtarana kadar bakıp büyütene, Cennet vacib olur.) [Taberani] (Köle, kadın, çocuk ve hasta hariç, Cuma namazı her Müslümana vacibdir.) [Hâkim] (Gaza vacibdir. Cenaze namazı da vacibdir.) [Ebu Ya'la] (Ebu Bekir'i sevmek ve ona şükretmek vacibdir.) [Deylemi, Hatib, Münavi] (Fıkıh öğrenmek, her Müslümana vacibdir.) [Hâkim] (Aksırıp elhamdülillah diyen mümine, yerhamükellah demek vacib olur.) [Buhari] (Kabrimi ziyaret edene, şefaatim vacib olur.) [Bezzar, Dare Kutni, Taberani, Kadı İyad] (Bir mani yoksa emr-i maruf ve nehy-i münker vacibdir. Mani varsa susmak helaldir.) [Deylemi] (İhlâsla, "Rabbim Allah, dinim İslam ve peygamberim Muhammed aleyhisselam" diyene, Cennet vacib olur.) [Hâkim]Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: İnsandaki en büyük nimet, iman nimetidir. Bu nimet, elden kaçması en kolay nimettir. Bu imanın insanda hep kalması için şart, mümin kardeşlerini sevmektir. Kişi mümin kardeşlerini sevmezse, imanını yavaş yavaş kaybeder de haberi olmaz; çünkü hubb-i fillah ve buğd-i fillah imanın temelidir. Dünyada en kıymetli şey imandır. İman, müminle ateş arasında perdedir. İmanımızın kıymetini bilmemiz gerekir. Cüzzam çok bulaşıcı bir hastalıktır. Bir cüzzam hastasıyla bir odada yedi sene kalınsa, hastalığın bulaşmama ihtimali vardır; ama bir kötü kimseyle aynı binada kalınsa, hiç görüşülmese, rastlanmasa da ondan zarar gelmeme ihtimali yoktur. Onun için ev bir, anahtar bir olmalı. Bu mümkün değilse, iyi insanlarla aynı çatı altında oturmaya dikkat etmeli. İyiliğin yayılması zordur. Kötülüğün yayılması kolaydır. Çünkü iyilik nefse ağır, kötülükse nefse kolay gelir. Allahü teâlâ her şeyi sebeplerle yaratır. Böylece kudretini gizler. Mesela görmek için ışığa, konuşmak için havaya ihtiyaç vardır; ama ruhlar âlemi böyle değildir. Bir evliya ile irtibat kurup konuşmak için havaya, sese, dile vesaireye ihtiyaç yoktur. İnsan kalbiyle de konuşur. Bunun için de, yine üç şey lazımdır: 1- O zatın evliya olduğuna inanmak, 2- Onu sevmek, 3- İtaat etmek. Eshab-ı kiram, cömertlik, temizlik, edep ve tâbi olmakta İslam ahlâkının numunesiydiler. Onları görenler, bunlar melek mi derlerdi. Her gittikleri yerde, bu ahlâklarını görenler, seve seve Müslüman oldular. Zaten bunlar İslamiyet'i anlatıyorlardı. Herkesin ebedî saadete kavuşmasını istiyorlardı. Gittikleri yerlerde yalnızca, İslamiyet'in anlatılmasına izin verilmesini istiyorlardı. Kılıçla müdahale yoktu; ama anlatılmasına mani olurlarsa, o zaman kılıca ihtiyaç duyuluyordu. Bugünün işini yarına değil, biraz sonraya dahi bırakmamalıdır. Bir iş yapılacaksa, bunun hemen bitmesi lazım. Her işimizi kendimiz yapmalıyız, başkasından bir iş istersek, neticesini beklemeliyiz, yani takipçisi olmalıyız. Ahir zamanda zulmet çok olur. Bir kimse evden abdestli çıksa, hiç günah işlemeden evine dönse bile, o günkü zulmeti temizlemek için, beş bin kelime-i tevhid söylemesi icap eder. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: S. Ebediyye'de, (Müslümanları sevmek, kâfirleri sevmemek, imanın şartıdır) deniyor. İmanın altı şartı arasında, böyle bir şart var mı? CEVAP: İmanın şartlarından ilki, Allah'a imandır. İman etmek için, sadece Allah var demek yetmez, Allah'ı sevmek de şarttır. Bu sevginin şartı da, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir. İmanın altı şartında Allah'ı sevmek, onun sevdiklerini sevip, düşmanlarını sevmemek de var. Bir âyet-i kerime meali: (Allah'a ve kıyamet gününe iman edenler; babaları, kardeşleri ve akrabası olsa da, Allah'ın ve Resulünün düşmanlarını sevmez.) [Mücadele 22] Cenab-ı Hak, Hazret-i İsa'ya buyurdu ki: (Yer ve göklerdeki bütün mahlûkatın ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevip, düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, faydası olmaz.) [K. Saadet] Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir: (İmanın esası ve en kuvvetli alameti, hubb-i fillah, buğd-i fillahtır.) [Ebu Davud] (Allah'ın düşmanlarını düşman bilmeyen, hakiki iman etmiş olmaz. Müminleri Allah için seven ve kâfirleri düşman bilen, Allah'ın sevgisine kavuşur.) [İ. Ahmed] (Din, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.) [Ebu Nuaym, Hâkim] (Üç şey imanın lezzetini artırır: 1- Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmek, 2- Kendisini sevmeyen Müslümanı Allah rızası için sevmek, 3- Kâfirleri sevmemektir.) [Taberani] TAKVA SAHİBİ OLMAK Sual: (Papazlar bizden daha çok takva sahibi) diyenler oluyor. Papaz takva sahibi olur mu? CEVAP: Müslüman olup da, dinimizin bildirdiği haramlardan sakınmaya takva, sakınan Müslümana da takva sahibi denir. Müslüman olmayan, içki içmese, zina etmese, kumar oynamasa, gıybet etmese, her gün oruç tutsa da buna yine takva sahibi denmez. Gayrimüslimlere, emirleri yapmak ve yasaklardan sakınmak emredilmemiştir. Onlara, tek bir şey emredilmiştir. O da iman etmek, Müslüman olmaktır. Ancak Müslüman olduktan sonra, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına muhatap olabilir. Allahü teâlânın rahmeti, şefkati dünyada mümin kâfir herkese yetiştiği ve herkesin çalışmasına dünyada karşılığını verdiği hâlde, ahirette kâfirlere merhametin zerresi bile yoktur. Allahü teâlâ Cennete girmek için iyilik etmek, kötülükten sakınmak değil, iman etmek şartını koydu. Bir ayet-i kerime meali: (Kimi, ona [Muhammed aleyhisselama] iman etti, kimi de, ondan yüz çevirdi. Bunlara da çılgın ateşli Cehennem yetti.) [Nisa 55-56] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Köleliği yasaklayan âyet veya hadis var mı? CEVAP: Dinimizde kölelik yoktur. Kölelik İslamiyet'ten önce vardı. Yani köleliği İslamiyet getirmedi. Dinimiz, bu var olan köleliğe ait hükümleri bildirdi ve tedrici olarak kaldırılması için, gerekli hükümler koydu. Yunan ve Roma'da görülen köleliğin kaldırılmasını teşvik edici, mevcut kölelere de iyi davranılmasını bildiren, âyet-i kerime meallerinden bazıları şöyledir: (Yanlışlıkla bir adam öldürenin, bir köle azat etmesi gerekir.) [Nisa 92] (Yemin kefareti, on fakiri yedirmek, giydirmek veya bir köle azat etmektir.) [Maide 89] (Bir mal karşılığı kölelikten kurtulmak isteyenlere yardım edin.) [Nur 33] (Savaşta alınan esirlere iyilik edin veya fidye alarak bırakın.) [Muhammed 4] (Celaleyn tefsirinde deniyor ki: İyilik edin demek, esirleri karşılıksız olarak serbest bırakın demektir. Fidye'den maksat da, malla veya esirleri mübadele etmek suretiyle serbest bırakın demektir.) Savaşta alınan esirler, fidyeyle de serbest bırakılmazsa, canımızı ve malımızı almaya gelen bu düşmanlara, (İsterseniz köle olarak kalabilirsiniz) deniyordu. Kabul edenler de köle oluyordu. Cana kast eden böyle bir düşmanı öldürmeyip, kendi rızasıyla köle olarak kullanmak normal değil midir? Şimdi, savaş gibi köleliğin şekli de değişti. Ülkeleri işgal edilen, kültürleri bozulan, yer üstü ve yer altı kaynakları sömürülen milletler yok mu? Bugün dünyada ekmek parası için kölelik yapanlar az mı? Müslümanlar, normal insanı köle etmiyordu. Vatana, cana, mala ve namusa kasteden düşman, esir alınınca, o da razı olursa, köle kabul ediliyordu. Bununla beraber, dinimiz, köleyi azat etmek için çeşitli yollar koymuş ve köle azat etmeyi ibadet olarak bildirmiştir. Mesela, ramazan orucunu veya yeminini bozanın; bunun kefareti olarak, bir köle azat etmesi gerekir. Böylece köle azat edilince, kölelik kendiliğinden kalkmış olur. Dinimizin köleye verdiği hakkı, gayrimüslimler kendi halkına tanıyor mu? Zenci cariye olan Ümmi Eymen'in oğlu Üsame bin Zeyd, 18 yaşındayken, bir birliğin komutanıydı. Babası Zeyd bin Harise de, köleydi. Rum ordusuyla savaşırken, İslam ordusunun komutanıydı. Resulullah, Zeyd bin Harise'yi azat edince, ana babası bunu almaya geldiler. Onlarla gitmeye razı olmadı. (Ben yine Resulullaha hizmet edeceğim) dedi. Köle hakkıyla ilgili birkaç hadis-i şerif şöyledir: (Azat edilen kölenin her uzvu için, azat edenin o uzvu, Cehennemden kurtulur.) [Buhari] (Köleye yediğinizden yedirin, güç iş vermeyin ve onu hiç üzmeyin.) [Ebu Davud] (Kölesine kötü davranan Cennete giremez.) [Tirmizi] Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Kâbe'ye giren emniyettedir
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ateist diyor ki: Kur'anda, (Oraya yani Kâbe'ye giren emniyette olur) deniyor. Abdullah bin Zübeyr, Kâbe'nin içinde enkaz altında kalarak öldü. Bu apaçık bir çelişki değil mi? CEVAP: Abdullah bin Zübeyr, Kâbe içinde enkaz altında ölmedi. Haccac tarafından şehid edildi. Ölmüş olsa da fark etmez. (Oraya giren güvende olur) demek, (Oraya girene güven verin) demektir. Böyle âyet-i kerimeler çoktur. Mesela şu âyet-i kerimeye benzer: (Hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur.) [Bekara 197] Bu ise, (Hanımınıza yaklaşmayın, günah işlemeyin ve kavga etmeyin) demektir. (Benim evime giren güven altındadır) diyen bir kimse, bu sözüyle, sözü geçtiği kimselere; (Bundan vazgeçin, ona ilişmeyin. Ben ona eman verdim ve siz de dokunmayın) demek olduğu gibi, işte Allahü teâlânın, (Oraya giren emin olur) emri de böyledir. Peygamber efendimiz Mekke'yi fethederken buyurdu ki: (Ebu Süfyan'ın evine giren emin olur, öldürülmekten kurtulur.) [Müslim] Hazret-i Ebu Süfyan, Mekke'ye gidip müşrikleri İslam'a davet etti. İslam ordusunun, şehre girmek üzere olduğunu haber verdi. (Müslüman olanlar ve benim evimle Mescid-i harama sığınanlar hariç, herkes kılıçtan geçirilecektir) dedi. Bu iki yere sığınanlar kurtuldu. Ama diyelim, biri çıksa, Kâbe'ye gireni de, Ebu Süfyan hazretlerinin evine gireni de öldürse, Resulullahın sözünde çelişki mi olur? Bu söz, (Biz oraya gireni öldürmeyiz) demektir. Bu âyet-i kerimede de, (Oraya giren öldürülmez, emin olur) deniyor. Yani söz dinleyen Müslümanlar oraya gireni öldürmez demektir. Orada kendisi ölebilir veya zalimin birisi oraya sığınanı öldürebilir. Bunlar farklı şeylerdir. Âyet-i kerimelerde çelişki aramak güneşi balçıkla sıvamaya kalkmaya benzer.SÜNNET OLMAK Sual: Sünnet olmak hakkında hadis var mıdır? CEVAP: Evet, vardır. Bir hadis-i şerif şöyledir: (Fıtri sünnet beştir: Sünnet olmak, kasıkları temizlemek, tırnak kesmek, koltuk altını temizlemek ve bıyıkları kısaltmak.) [Buhari] SÜNNET OLMAK Sual: Çok günah işliyor, pişman oluyorum. Kendi kendime acaba ben imansız mıyım diyorum. İmanlı olduğumu gösteren net bir ölçü yok mu? CEVAP: Namaz kılmak, kişinin imanlı olduğunun kesin alametidir. Şu hadis-i şerif de, iman için bir ölçüdür: (İyilik edince sevinen, günah işleyince üzülen gerçek mümindir.) [Tirmizi, Hâkim] Daha sonra, işlediği günaha üzülmek de, iman alametidir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ateist diyor ki: Âyet-el kürsi'de, (Allah'ın kürsüsü) olduğu bildiriliyor. Bunun anlamı nedir? CEVAP: O âyetin meali şöyledir: (Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun izni olmadan kim şefaat edebilir? Onların [kulların] geçmişte ne işlediklerini ve gelecekte ne işleyeceklerini bilir. Kullar ise, Onun dilediği kadarından başka, ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü [saltanatı, kudreti] gökleri ve yeri kapladı. Gökleri ve yeri korumak, gözetmek, Ona hiç zorluk vermez. O, çok yüce ve çok büyüktür.) [Bekara 255] Âyetin devamında, (Gökleri, yeri koruyup gözetmek ona zorluk, ağırlık vermez) buyuruluyor. Demek ki kürsi, bu işi koruyup gözetme kudretidir. Yani onun saltanatı, gücü, kudreti demektir. HAZRET-İ NUH'UN GEMİSİ Sual: Ateist diyor ki: Nuh'un gemisine, 6 milyon hayvan türü, her türden de birer çift nasıl sığdı? CEVAP: Bu hayvan türleri içinde, bit, pire, sinek gibi küçük hayvanlar çoğunluktaydı. Büyük hayvanlar bildiğimiz hayvanlardır. Onların sayısı da yüzü geçmez. Gemi çok büyüktü, aylarca, hatta yıllarca imal edildi. 6 değil, 12 milyon hayvan türünü bile içine alacak kapasitedeydi. İBLİS MELEK Mİ, CİN Mİ? Sual: Ateist diyor ki: Kehf suresi 50. âyette, İblis için, hem melek, hem de cin deniyor. Bu nasıl mümkün oluyor? CEVAP: Öyle yazmıyor. O âyet-i kerimenin meali şöyledir: (Meleklere, Âdem'e secde edin demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi. Rabbinin emrinin dışına çıktı. ) [Kehf 50] Ateşten yaratılan İblis, nurdan yaratılan meleklere hocalık ediyordu. Melekler topluluğunda olduğu için, (Bu topluluğa, secde edin emri verdik, cin taifesinden olan İblis, secde etmedi) deniyor. ZALİMLER VE HİDAYET Sual: Ateist diyor ki: Maide suresi 51. âyetinde, (Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez) deniyor. Taif, zalimler topluluğuydu. Peygamberi taşlamışlardı; fakat Allah onlara hidayet verdi. Bu tezat değil mi? CEVAP: Zalimler topluluğuna, zulümleri devam ederken hidayet vermez; ama zulmü bırakınca zalim olmaktan kurtulur. Zulmü bıraktılar, tevbe ettiler, taşladığımıza pişman olduk dediler, af dilediler ve Müslüman olmakla şereflendiler. Bir ateist de, yıllarca Allah'a karşı takındığı tavrı bırakırsa, iman ederse, o da temiz bir Müslüman olur. >> Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ateist diyor ki: Ahzab suresi 50. âyette, Peygambere, kuzenleriyle evlenmenin helal kılındığı bildiriliyor. Hâlbuki bilim, akraba evliliğine karşı çıkıyor. Kur'anla bilim çatışıyor mu? CEVAP: Günümüzde de akraba evliliği yapılıyor; ama onlardan sakat doğanlara çok az rastlanıyor. Akraba olmadığı hâlde de, sakat doğanlar oluyor. O zaman, yabancıyla evlenmek, bilimle çatışıyor denmez. Dinimizde, kuzenle evlenmek tenzihen mekruhtur. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Kuzenlerle evlenince, çocukları zayıf, hastalıklı olabilir.) [İhya] Demek ki, Peygamber efendimiz de bunu tavsiye etmiyor. Allahü teâlâ ona helal kılmışsa, kim ne diyebilir ki? Hükmü koyan odur. Hazret-i Âdem zamanında farklı kız kardeşlerle evlenmeyi emretmişti. Yaratan emredince, yaratılan ne diyebilir ki? KADINLARI DÖVMEK Sual: Ateist diyor ki: Allah, Kur'anda, niye (kadınları dövün) diyor? CEVAP: Bir karıncayı hatta bir buğday tanesini yaratmaktan aciz insan, kâinatı yaratan yüce Rabbimizin emrini hangi hakla sorgulayabilir ki? Âyetin bir kısmını değil tamamını almak gerekir. Bu âyet-i kerimenin meali şöyledir: (Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir [aile reisidir]. Çünkü Allahü teâlâ, bazı kullarını, bazı hususlarda bazısından üstün yaratmıştır. Hem de erkekler, kendi mallarını, onlar için sarf ederler. Kadınların iyileri, Allahü teâlâya itaat eder ve kocalarının haklarını gözetirler. Kocaları hazır olmadıkları zaman, onların namuslarını ve mallarını, Allah'ın yardımıyla korurlar. Hıyanet etmesinden korktuğunuz kadınlara, karı koca haklarını öğretin ve tatlı sözlerle nasihat edin, onları yatağınızdan ayırın. Yine de, uslanmaz iseler, hafif dövün! Uslanırlarsa, onları üzecek şey yapmayın, kendilerini incitecek bahane aramayın.) [Nisa 34] Görülüyor ki, mala ve namusa hıyanet etmeyen kadınları dövmek değil, onları hiçbir suretle üzmek caiz değildir. Namusa ve mala hainlik edenlere, her kanun, ağır ceza vermektedir. İslamiyet, kadınlara çok kıymet verip, çok acıdığı için, hain olanlarını, kanun pençesine düşürmeden önce, hafif vurmakla ıslah edilmelerinin de, tecrübe olunmasını emretmektedir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir erkek, hanımını döverse, kıyamette onun davacısı ben olurum.) [R. Nasıhin] Dünya işlerindeki kusuru için, dövmek şöyle dursun, acı, sert bile söylenmez. (S. Ebediyye) > Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Allah'tan başka yaratıcı yoktur
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Ateist diyor ki: Araf suresinin 11. âyetinde, Allah, biz yarattık diyor. Birden çok ilah mı vardır? CEVAP: Bu âyet-i kerimenin meali şöyledir: (Sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, "Âdem'e secde edin" dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı.) [Araf 11] Buradaki ve diğer âyetlerdeki, yarattık, şekil verdik gibi ifadeler için, başka yaratıcılar da var sanmak yanlıştır. Büyüklüğünü, her şeye malik, hâkim olduğunu bildirmek için, ben yerine biz diyor. Mesela Resulullaha hitaben, (Biz sana Kevseri verdik) buyurdu. Verilen şey, verenin büyüklüğüne göre kıymet ve büyüklük kazanır. Verenin ve verilen şeyin kıymetinin büyüklüğünü bildirmek için, (Biz sana Kur'an-ı azimi verdik) buyuruyor. (Hicr 87) Türkçe'de bile, bir kişi, (Biz şöyle yaparız, adamın ağzını yırtarız) diyebiliyor. Bunun çoğulla alakası yoktur. ALLAH BEDDUA EDER Mİ? Sual: Ateist diyor ki: Neden Allah, Kur'anda, lanet olsun, Allah kahretsin gibi ifadeler kullanıyor? CEVAP: Kahretmek, Arapçada bir deyimdir. Birisini kötülemek, yani onun çok kötü birisi olduğunu bildirmek için, Allah kahretsin denir. Kur'an-ı kerim, o halkın lisanıyla indi. Başka türlü bildirilse anlaşılmaz. Halkın lisanıyla söylenirse anlaşılır. Kahretsin kelimesini, şimdi anlaşılan gibi, helak etsin manasında anlamak yanlış olur. Allahü teâlâ helak ederse, kim engel olabilir ki? Zaten o manada kahrettiklerini, (filan kavmi helak ettik, yerin dibine geçirdik) diye ayrıca defalarca bildirmektedir. Allahü teâlâ, birçok âyetinde, din düşmanlarına lanet etmiş, yani o kulların rahmetten uzak olduğunu bildirmiştir. Bazıları şöyledir: (Allah'ın lâneti, inkâr edenlerin üzerine olsun.) [Bekara 89] (Biz, kitapta açıkça belirttikten sonra, indirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler var ya, işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de bütün lanet ediciler lanet eder.) [Bekara 159] (Yahudiler, Allah'ın eli sıkı dedikleri için, lanet onlara.) [Maide 64] (Yahudiler Üzeyr'e, Hıristiyanlar da İsa'ya Allah'ın oğlu dediler. Daha önce kâfir olmuş kişilerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin.) [Tevbe 30] (Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!) [Araf 44] (Bozgunculara lanet olsun.) [Rad 25] (Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiştir.) [Ahzab 57] * * * ÖNEMLİ NOT: Zilhiccenin son günü ve Muharremin birinci günü [28 ve 29 Aralık tarihinde] oruç tutan, o yılın tamamında oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. (Ey Oğul İlmihali) Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
Bizi de beraberinde götürür
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Dünyada en zor şey, din kitabı yazmaktır; çünkü yazdığımız o kitapla, okuyan ya Cennete veya Cehenneme gidecek. Birincisi ne iyi, ikincisi ne kötüdür. Onun için bizim de çok dikkat etmemiz gerekir. Bizim yüzümüzden hiç kimse Cehenneme gitmemelidir. Yoksa bizi de beraberinde götürür. İbadetlerimiz bize fayda vermez. Âlim olan, bu korkudan dolayı kendinden hiçbir şey söylemez. Her şeyi büyük İslam âlimlerinin kitaplarından alır, yani nakleder. Böyle olunca da, kıymetli olur. Nakli esas alan kitapların, mesela Fetava-yı Hindiyye'nin, İbni Abidin'in çok kıymetli olmaları, bundan dolayıdır. Bir şey öğrenmek için çok kitap okuyan, eğer bir mürşid-i kâmile kavuşmamışsa, mutlaka sapıtır; çünkü hepsi farklı farklı rivayetleri almışlar. Onda öyle yazıyor, diğerinde böyle yazıyor. Bir de her kitap, kendi zamanına göre yazılmıştır. Bir mürşidi gören kimse, ne kadar çok kitap okursa okusun, sapıtmaz; çünkü mürşidi ona mayınlı yerleri göstermiştir. Onlara basmaz. Ona da mürşidi göstermiştir, mürşidine de mürşidi göstermiştir... Bu silsile, Peygamber efendimize kadar gider. Rastgele kitaplardan okuyarak öğrenilen bilgiler, doğru da olsa unutulabilir; ama büyüklerden işiterek öğrenilenler unutulmaz. Onun için Peygamber efendimiz, (İlim üstaddan öğrenilir) buyurdu. Emir, çalışmayıp oturursa, emri altındakiler yatar. Herkes başa bakar. Osmanlı padişahları ordunun başındayken, zaferden zafere koştular. Ne zaman ki saraydan idare etmeye başlanınca, olanlar oldu. Allahü teâlâ tembeli, boş duranı sevmez. Bir gün daha bitti. Bu demektir ki, bir gün daha ölüme yaklaştık. Bir talebe, bir din meselesi öğrenmek için derse giderken, her adımına sevab yazılır. Melekler kanatlarını onun yoluna sererler. Gökteki kuşlar, yerdeki hayvanlar, denizdeki balıklar onlar için dua ve istiğfar ederler. Bu, öğrenmek içindir. Ya öğretmek için olursa, onun kat kat sevabı olur. Büyüklerin hakiki talebesi, hocasını ilk tanıdığında nasılsa, sonunda da öyle olur. Edep ve tevazuundan hiçbir şey kaybetmez. Allah için hizmet, almak üzerine değil, vermek üzerine yapılır. Vermekte muhabbet, almakta düşmanlık vardır. Veren el, alan elden kıymetlidir. Herkese anlayacağı şekilde konuşmak, herkese güler yüzlü ve tatlı dilli davranmak gerekir. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Hicri yılbaşı ve önemi hakkında bilgi verir misiniz? CEVAP: Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselam, miladi 571'de 20 Nisana rastlayan, Rebiul-evvel ayının on ikinci Pazartesi sabahı, Mekke'de doğdu. 622'de Mekke'den Medine'ye hicret etti. 20 Eylül Pazartesi günü, Medine'nin Kuba köyüne geldi. Bu tarih Müslümanların Şemsi yılbaşı oldu. O yılın Muharrem ayının birinci günü de, Kameri yılbaşı oldu. Muharrem ayının birinci gecesi Müslümanların kameri yılbaşı gecesidir. Bu geceyi ihya etmeli ve saygı göstermeli. Saygı göstermek, günah işlememekle olur. Zilhiccenin son günü ve Muharremin birinci günü oruç tutan, o yılın tamamını oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. İslamiyet'ten önce Araplar, Muharrem ayında savaşmak isteyince, o yıl Muharrem ayının ismini, sonraki aya koyarlar, sonraki aya da, Muharrem derlerdi. Böylece haram ay, Muharremden bir sonraki ay olurdu. (Bir ayın haramlığını başka aya geciktirmek, ancak kâfirliği arttırır. Kâfirler, böylece sapıtıyorlar. Onlar, Allah'ın haram kıldığı ayların sayılarını denk getirmek için, haram ayı bir yıl helal edip, başka yıl onu yine haram ederler. Böylece, Allah'ın haram kıldığını helal kılmaya çalışırlar) mealindeki, Tevbe suresinin 37. âyet-i kerimesi, ayların yerlerini değiştirmeyi yasak etti. Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb'le beraber Kur'an-ı kerimde kıymet verilen 4 aydan biridir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma'dır.) [Deylemi] (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allahü teâlânın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai] (Nafile oruç tutacaksan, Muharrem ayında tut! Çünkü o, Allahü teâlânın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, O günde Allahü teâlâ geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün, tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi] Nafile ibadetlerin sevabına kavuşabilmek için, Ehl-i sünnet itikadında olmak, haramlardan kaçıp günahlara tevbe etmek, farzları kusursuz yapmaya çalışmak, o ameli ibadet olarak yapmaya niyet etmek şarttır. HİCRİ KAMERİ TAKVİM Sual: Hicri şemsi ile hicri kameri takvim ne demektir? Bunlar ne zaman başladı? CEVAP: Hicret esnasında, Medine şehrinin Kuba köyüne gelindiği 20 Eylül 622 günü, (Hicri şemsi) tarih başlangıcı oldu. (Hicri kameri) tarih de, o senenin Muharrem ayından başlar, yani hicri kameri yılbaşı 1 Muharrem'dir. Hicri kameri yılın başlangıcı da, 16 Temmuz 622 tarihindeydi. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: (Dünyadaki dinsizliği, şirki yok etmek için, Hıristiyanlarla el ele, omuz omuza vermek şarttır) deniyor, Noelleri kutlanıyor. Kitapsız kâfirleri, kitaplı kâfir yapmak için çalışmak, Hıristiyanlığa hizmet olmuyor mu? CEVAP: Bugün dünyada, şirksiz [müşrik olmayan] Hıristiyan yok gibidir. Müşrik olmayıp Ehl-i kitab olsalar da, yine hepsi kâfirdir. Bu kitaplı kâfirlere hizmet etmek, dinimize düşmanlık olur. Dinsiz Türkleri Hıristiyan [Ehl-i kitab] yapınca elimize ne geçecektir? Ehl-i kitabın kendisi Cehennemliktir. Bir âyet-i kerime meali: (Elbette, ehl-i kitap olsun, müşrik olsun, bütün kâfirler Cehennem ateşindedir. Orada ebedi kalırlar. Onlar yaratılmışların en kötüsü, en şerlileridir.) [Beyyine 6] Şu hâlde yaratılmışların en kötüsü olan Ehl-i kitabla omuz omuza verip, diğer şerli olan müşrikleri Ehl-i kitab yapmak ne büyük gaflettir! Dinsizin Müslüman olma ihtimali vardır; ama Hıristiyan olunca bu ihtimal çok zayıflar. Üstelik bugün omuz omuza verilmesi istenen Hıristiyanların, büyük ekseriyeti müşriktir. Hıristiyanlar, üç ilaha inanıp, (İsa'da ilahlık sıfatları var. Babası gibi, her dilediğini yaratır. Ebedi, ezeli olarak diridir) diyorlar. Bunun için, böyle bilenleri müşriktir. Böyle inanmaya şirk, böyle inanana da müşrik denir. Din kitaplarında bildiriliyor ki: Bir Müslüman, müşrik olan bir kızla evlenemez, müşriklerin kestikleri hayvan leş olur, yenmez. Müşrik bir kadınla evlenen Müslüman kâfir olur. (Eşbah, Hadika) Âyet-i kerimede bildirildiği gibi, insanların en kötüsü olan müşriklerle, Ehl-i kitabla iş birliği içinde olmak büyük gaflettir, hatta İslamiyet'e hıyanettir. Bu gafletten uyanmalıdır. Noel gibi gayr-i Müslimlerin bayramlarını kutlamanın küfür olduğu da din kitaplarında yazılıdır. İKİ FARZI BİR ARAYA GETİRMEK Sual: (Peygamberimiz, (İki farz namazı bir araya getirmek, büyük günahtır) buyurduğu için, vaktin farzını kılarken kaza da kılmak haramdır. İki farz bir araya getirilmiş oluyor) diyorlar. Böyle bir şey var mıdır? CEVAP: Hayır, yoktur. Hadis-i şerif yanlış anlaşıldığı için böyle söyleniyor. Hadis-i şerifte kaza kılmak haram denmiyor, iki farzı bir araya getirmek yani namazı kazaya bırakmak büyük günahtır deniyor. Mesela, ikindi namazını mazeretsiz akşama 5-10 dakika kalıncaya kadar geciktirmek haramdır; ama bir dakika kalsa bile, hemen kılınması farzdır. Bunun gibi, akşam namazını vaktinde kılmayıp, yatsı vakti girinceye kadar geciktirmek de haramdır. Yatsı vakti girince, akşamı da, yatsıyı da kılmak farzdır. Yani kılmayıp da, iki farzı bir araya getirmek haramsa da, kılınmaları yine farzdır. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
mehmetali.demirbas@tg.com.tr
Sual: Yılbaşı ve Noel'i kutlamak caiz midir? CEVAP: Yılbaşıyla Noel farklıdır. Noel, Hıristiyanların dini bayramıdır. Noel'i kutlamak kesinlikle caiz olmaz. Bir zaruret olursa, mesela devletlerarası protokolde, zaruret olduğu için kutlamak caiz olur. Bir ihtiyaç olunca, yeni yılın insanlık için, Müslümanlar için hayırlı olmasını dilemek veya (Yeni yılın kutlu olsun) diyene (seninki de kutlu olsun) demek caizdir; fakat bu geceye farklı muamele etmemeli, her gece ne yapılıyorsa onları yapmalı. Mesela bu gece, evi çamla süslememeli, hindi kesip yememelidir. Hele mübarek bir geceymiş gibi mevlid okutmak, sohbetler, toplantılar düzenlemek uygun olmaz. NOEL GECESİNİN ZAMANI Sual: Hıristiyanların dini bayramı olan Noel gecesi ne zamandır? CEVAP: İsa aleyhisselam, dünyada az kalıp göğe çıkarıldığından, kendisini de ancak 12 havari bilip, İseviler az ve asırlarca gizli yaşadıklarından, Noel gecesi doğru anlaşılamamıştır. 25 Aralık, 6 Ocak veya başka bir gündür. Kesin değildir. (Takvim-i Ebüzziya) Miladi yıl, en az 300 yıl noksandır; çünkü İsa aleyhisselam ile Muhammed aleyhisselam arasındaki zaman, bin yıldan az değildir. (Burhan-ı kat'i) İsa aleyhisselamla Muhammed aleyhisselam arasında, 963 yıl vardır. (Mevahib-i ledünniyye) Hicri yıl kesindir. Miladi yıl, doğru ve kesin değildir. Günü de, yılı da yanlıştır. (S. Ebediyye) NEVRUZ GÜNÜ ORUÇ Sual: Nevruz günü oruç tutmak mekruh olduğuna göre, her Pazartesi veya Perşembe günü oruç tutmayı âdet edinen, Nevruz günü bu günlere denk gelirse, yine oruç tutsa, mekruh olur mu? CEVAP: Hayır, mekruh olmaz. ÂHİR ZAMAN FİTNESİ Sual: Âhir zaman fitnesi nedir? CEVAP: Bid'atler, küfür, anarşi, karışıklıklar, âhir zaman fitnesidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Kıyamet yaklaştıkça, fitneler çoğalır!) [Ebu Davud] DÖVME YAPTIRMAKSual: Kalıcı dövme yaptıranın ne yapması gerekir? Abdeste veya gusle zararı olur mu? CEVAP: Dövme yaptırmanın caiz olmadığı, hadis-i şerifle bildirilmiştir. Yaptıranın tevbe etmesi ve bir daha yaptırmaması gerekir. Dövme, deri üstünde bir tabaka meydana getirmeyip, deri altından yapıldığı için gusle ve abdeste mani olmaz. Deri üstüne yapılmış olsa da, kolayca çıkarma imkânı yoksa, yine abdeste ve gusle mani olmaz. Tel: 0 212 - 454 38 20 www.dinimizislam.com - www.mehmetalidemirbas.com
|
Bugün 75 ziyaretçi (195 klik) kişi burdaydı!
|
|
|
|
|
Bugün 1055 ziyaretçi (1906 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|