|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Nereye sürükleniyoruz?..
1) Süleyman Nazif "Fırak-ı Irak" isimli eserini rahmetli annesine hitaben şöyle bitirir: "Ah Anne!.. Keşke ben yalnız senin öksüzün olsaydım. Ve yalnız senin öksüzün olarak kırk sene evvel ölseydim de böyle yetim-i vatan ve yetim-i terk kalmasaydım." 2) 19 Şubat 1919'da müttefik orduları İşgalci Generali F. D'Es Perey'in İstanbul'a girişi ve işgali üzerine bu günü "kara bir gün" başlıklı yazısında: "İşgalci Generalin dün şehrimize gelmesi münasebetiyle bir kısım (sözde) vatandaşlarımız tarafından icra olunan nümayiş Türk'ün ve İslam'ın kalbinde ve tarihinde kıyamete kadar kalacak bir yara açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü keder ve düşkünlüğümüz yerine neşe ve saadet gelse yine bu acıyı duyacak ve bu üzüntüyü çocuklarımıza ve torunlarımıza nesilden nesile ağlayacak bir miras olarak terk edeceğiz." (Hayat ve eserleri, İstanbul Sayfa 44). İşgalci general bu yazının yayıncısının kurşuna dizilmesi için emir verdi. Yabancı dil istilası... Ne hazindir ki askeri güçle ülkemizi işgal edemeyenler, kültürel, ekonomik, psikolojik savaş ve medya yoluyla zımnen işgal etmiş sayılır. Antalya ve İstanbul başta olmak üzere turistik otellerin tamamına yakınının ismi Türkçe değil. İstanbul'daki ve büyük şehirlerdeki alış-veriş merkezlerindeki mağazaların yüzde 90'ını yabancı isimler taşımaktadır. Türkçe kelimeler ise adeta kendi vatanında garip olmanın ötesinde bir nevi parya gibidir. Necip Fazıl'ın dediği gibi (Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya). Asırlarca İslamiyet'e hizmetle şereflenen ve Müslümanların muhafızlığını yaparak kanını, canını ve dünyevi her türlü varlığını Rıza-i İlahi için feda eden bu şerefli milletin bazı torunları 100 dolara Hıristiyan olmaktadır. Bir araştırma neticesi... 4) Samsun 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölüm Başkanı Doç. Dr. Mustafa Köylü'nün araştırmasına göre: "Son yıllarda dinler arası diyalog adı altında sürdürülen çalışmaların bir amacının da misyonerlik faaliyetlerini yürütmek olduğunu.... Hıristiyanlık dünyasının misyonerlik faaliyetlerinden vazgeçmediğini, bu kapsamda entelektüel, sosyal ve ekonomik sömürgeciliğin bugün büyük boyutlarda cereyan ettiğini... 1990'lı yıllarda 51 milyon 410 bin Kitab-ı Mukaddes 76 milyon yeni ahit dağıtılmıştır. Son 4 yılda ise 70 milyon Kitab-ı Mukaddes ve 110 milyon 'Yeni Ahit' dağıtıldı... Son yıllarda faaliyet gösteren 517 bin misyoner'in 296 bini Protestandır. 1990'lı yıllarda misyoner faaliyeti için 157 milyar dolar harcanmıştır. Son yıllarda ise Hıristiyanlığı yaymak için 220 milyar dolar harcandı... Yıllık plan 45 milyar dolardır..." Ve bu paranın çoğu Türkiye başta olmak üzere İslam ülkelerinde harcanmaktadır. Bu gaflet uykusundan ne zaman uyanacağız?
31.01.2004
Dinlerarası diyalog tuzağı
Türkiye'de bir kısım ilahiyatçı ve dine saygılı tanınan yüksek tirajlı gazetelerin bazı yazarları dinlerarası diyalog ve hoşgörü tuzağına düşmektedir. Hatta 1998'den beri dinler arası diyaloğun mahiyetini bilmeyen bazı bürokrat ve politikacılar gafletle de olsa misyonerlerin faaliyetlerine, Hıristiyanlığın Türkiye'de yayılması ve güçlenmesine hizmet ettikleri inkârı mümkün olmayan bir gerçektir. 30 yılık yazarlık hayatımdaki iddialarım hep belgelere dayalıdır. Katolik Kilisesi (Vatikan)'nin Papa'nın imzası ile neşredilen dini bilgiler kitabı "Cathecism"de "Dinlerarası diyalog"u şöyle tarif eder: "Misyonerlik görevi (şimdiki) İncil'i daha henüz kabul etmemiş (yani Hıristiyan olmamış olanlarla) saygıya dayalı bir diyaloğu öngörür." Burada "henüz İncil'le tanışmamış ve kabul etmemiş olanları" "Cathecisme"nin 359. maddesinde şöyle tarif etmektedir: "Aziz Paul der ki: İnsan soyu iki kaynaklıdır. Bir tanesi Âdem, bir tanesi Mesih'tir. Ama Mesih, Âdem'i yaratırken kendi suretini de ona vermiştir." İslâmiyete göre bu sözler küfürdür. Hazreti İsa asla yaratan değildir. Allahü teâlâ ilk insan Hazreti Âdem ile Hazreti İsa'yı yaratmıştır. Tekrar ediyorum, sadece "ol" emri ile âlemleri yoktan yaratan Allahü teâlâ Hazreti Âdem ve Hazreti İsa'yı yoktan yaratmıştır. Her ikisi de Allahü teâlânın kulu ve peygamberidir. Değiştirilmeyen gerçek İncil'i 'yani Hazreti İsa (Aleyhisselam)a ineni' Müslümanlar kabul eder. Papa ve dinlerarası diyalog Şu andaki Papa 2. J. Paul'e göre: "Diyalog bir ve üç olan tanrının kendi hayatına dayanır... Böylece diyalog Kilisenin kurtarıcı misyonunun bir parçasıdır; gerçekten bu bir 'kurtuluş diyaloğu'dur. Çünkü böyle hakiki bir diyalog bir Hıristiyan için inandığını pratiğe dökmektir. Saygı göstermek ve dinlemek suretiyle başkalarına İncil'in mesajını öğretmektir." Ve yine Papa'ya göre: "Biz her ne kadar Hıristiyan olmayan dinlerin manevi ve ahlaki değerlerini tanıyor, saygı gösteriyor, onlarla diyaloğa hazırlanıyor ve din hürriyetini savunmak, insanlık kardeşliğini tesis etmek, kültür, sosyal refah ve sivil iradeyi temin gibi hususlarda diyaloğa girmek istiyorsak da dürüstlük bizi gerçek karakterimizi açıkça ilan etmeye mecbur etmektedir. Yegane gerçek din vardır. O da Hıristiyanlıktır." (Papa'nın bu sözleri gerçek dışıdır. Asla samimi değildir.) Kaynak: 1- Cathecism sayfa 227 madde: 856, 2- John Paul 2. Redemptoris Missio, libreria Editrice Vaticana Roma 1991 sayfa: 55 Konu misyonerlikle ilişkili mi? Vatikan'ın dinlerarası diyalog sekreteryasının ilk başkanı Kardinal Marella'nın ilgililere yolladığı mektupta: "Faaliyetlerimizle, kilisenin misyoner faaliyetlerini yürüten S. Cogregation de propaganda Fide teşkilatının misyonerlik faaliyetlerinin kanunen mümkün olmadığı yerlerde ve ülkelerde dinlerarası diyaloğa yardımcı olmaya ve boşluğu doldurmaya çalışarak, misyonerlere yardımcı olunacaktır." Hıristiyanlar (katolik-Protestan-Ortodoks) ve çeşitli tarikatlar birbiriyle diyalog kurmazken; Türkiye'de dinlerarası diyalog ile ne yapılmak isteniyor? Biz Müslümanların vazifesi diyalog değildir. Tebliğdir. ..... Not: Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyen: 1- Mehmet Oruç'un "Dinlerarası Diyalog Tuzağı" Arı Sanat Yayınevi Çatalçeşme Sok. No: 19/1 D/3 Cağaloğlu-İstanbul Tel: 0212 520 41 51 2- Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı kitaplarından istifade edebilirler. İcmal Yayınları Mahmutbey Cad. No: 5 Şirinevler-İstanbul Tel: 0212 552 67 87
12.06.2004
Dinlerarası diyaloğun görünmeyen yüzü
Dinlerarası diyalog, Müslümanları Hıristiyan yapmakla görevli "misyoner faaliyetleri"ne müsait zemini hazırlamaya yönelik bir tuzaktır. İslamiyet, Türk milletinin milli yapısına uygun olduğu için, Türkler kitleler halinde bu dini kabul ederek, İslamiyetle şereflenmişlerdir. Ve Türk milleti münhasıran Osmanlı Devleti İslamiyete hizmet ve Müslümanların muhafızlığını yaparak son derece yüksek şeref ve nimetlere kavuşmuştur. Bir mübarek zatın ifadesine göre: Osmanlının İslamiyete hizmeti Eshab-ı kiramdan sonra, makamı Tabiinden sonra gelir. İslamiyet Türk milletinin milli varlığının muhafazasında "zırh" olmuştur. İslamiyetle şereflenmemiş Türk kavimleri, Türklüğünü kaybetmiştir. Hatta Türkün en azılı düşmanı olmuşlardır. (Macarlar, Bulgarlar ve diğerleri) Sanal irtica yaygarası ya da laiklik tehlikede vehmi ile İslamiyete saldıranlar, Türk Devletinin temellerini sarstıklarının ve Türk milletinin bölünmesini isteyenlere hangi sebeble olursa olsun yardım ettiklerini acaba ne zaman görecekler. Kalbleri İslam sevgisinden ve dimağları İslam bilgilerinden mahrum olan genç nesillerin çığ gibi Hıristiyan olduğunu (yalnız Türkiye değil bütün Türk ve İslâm Dünyasında) neden göremiyorlar? Türk milletinin 5 bin yıllık milli ve en az bin yıllık İslâm kültürünü bir anda nasıl red edebiliriz. Mazisi ile irtibatı kesilen ve başka kültürler içinde eriyen hiç bir millet ayakta kalmak gücünü bulamamıştır. Ve tarihten silinmiştir. Ne hale geldik Dinin sahibi Allahü teâlâ'dır. Yaratılanların en efdali, üstünü, şereflisi olan Sevgili ve Şerefli Peygamber Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) İslamiyeti yaşamış ve tebliğ etmiştir. "Ilımlı İslam" (light İslam) Batının ve kilisenin kendi emperyalist emellerine göre ortaya attığı ve İslâm etiketi altında İslamiyetle ilgisi olmayan bir nevi sanal ve gizli Hıristiyanlıktır. Batı siyasi, ekonomik ve kültürel olarak Müslümanları asırlardır sömürdüğü yetmiyormuş gibi; şimdi nasıl inanacağımıza da onlar karar veriyor. Bu noktaya nasıl gelindi Misyonerler savaşsız misyoner faaliyetleriyle Anadolu'yu işgal ederek, Hıristiyan ülkesi yapmak ve Türkleri Hıristiyanlaştırmak için 1830 yılından bu yana çalışmışlardır. Osmanlı devrinde âliminden, yayladaki çobana kadar İslami bilgilerde ve inançta farklılık yok idi. İslamiyeti yaşamayan bile İslamiyetle, inancı ile gurur duyuyordu. Misyonerler yıkıcı olamadılar. Çok az kişiyi Hıristiyan yaptılar. İkinci Dünya Savaşından sonra Hıristiyanlık hızlı bir çöküşe geçti ve İslamiyette Batı ülkelerinde ve bütün dünyada çığ gibi artmaya başladı. İslam Dünyasının halen bir kurtarıcı olarak gördüğü Türkiye hedef seçildi ve dalgalar halinde Hıristiyanlık faaliyeti arttı. Birinci dalga 1948 yılında Marshall Yardımı ile başladı. İkinci dalga Barış Gönüllüleri adı altında Türk milletinin ahlakını yıkmak ve Türk milletinin milli ve manevi yapısını istihbarat olarak barış gönüllüleri tespit ettiler. Üçüncü dalga 1980'den sonra Türkiye'de kiliseler mantar gibi arttı. Dördüncü dalga ise 1999 depremi ile yardım maskesi altında Hıristiyan yapılan Türklerle kurtarılmış bölgeler kurdular. Beşinci dalga ise Dinlerarası diyalog ile misyoner faaliyetleri ve kilise açma hızlandı.
30.07.2004
Dinlerarası diyalog yalanı
Samuel Huntington'un "Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması" ve "Medeniyetler Çatışması" olarak bilinen eserleri bir itiraf niteliğindedir. Bu eserlerde; 21. asırda yeni dünya düzeninin kurulması için rakip olarak görülen İslamiyetin saf dışı edilmesini, bütün dünyada Hıristiyan dininin ve Hıristiyan Batı kültürünün tek hakim olması için Hıristiyan Batı kültürünün İslam Dünyasına yayılmasını ve adeta tek yön (mecburi istikamet) olması gerektiği anlatılır. Eserin 308. sayfasında İslamiyet ve (Marksizm- Leninizm ve liberal demokrasi) ile mücadelenin kısa süreli yüzeysel olduğunu; İslamiyet ile Hıristiyanlık arasındaki mücadelenin ise derinden derine 1400 yıldır uzun ömürlü çatışma olduğunu ifade eder. Aynı eserin 322. sayfasında ise aynen şu itiraf yer alır: "Hıristiyan Batı için temel mesele, İslamcı köktendincilik, radikal İslam, siyasal İslam değildir. Bunlar sadece kılıftır. Asıl mesele bizzat İslamiyettir. Başka bir ifadeyle, Müslüman halk kültürünün üstünlüğüne inanmıştır. Ve gücünün azlığını kendine dert edinmiştir. İslamiyet ve bunu yaşayanlar farklı bir kültüre sahiptirler. Müslümanlar kendi kültürünün üstünlüğüne ve onun cihanşümul (evrensel) olduğuna inanmıştır. Ve gücünün azalmış olmasına rağmen, İslam kültürünü dünyaya yayma görevine inanmıştır. Gerçek Müslüman kendi değerlerini Batı'nın değerlerinden çok üstün görür ve Batı'nın değerlerine itibar etmez. İşte bunlar İslam ile Hıristiyan Batı arasındaki çatışmayı körükleyen temel sebeblerdir..." En çok satılan kitaplar Dinlerarası diyalog ve hoşgörü sadece yalandan ibarettir. Müslümanları kandırmak için tuzaktır. Tim Lahaye ve Jerry B. Jenkins'in yazdığı "Glorious Appearing" (Muhteşem Beliriş) ABD'de en çok satılan kitaplar arasındadır. U.S.A Today'ın en çok satanlar listesinde ilk sırada ve New York Times'in listesinde ise 2. sıradadır. Bu kitabın 2 milyon adedi satılmış sayılır. Büyük rağbet gören kitaptan birkaç satır aynen şöyledir: "İsa, sağ elini kaldırarak yerin ortasında Hıristiyan olmayan herkesi içine alabilecek kadar geniş bir yarık açtı. Çığlık atarak ve uluyarak hepsi o çukurun içine düştü. Çığlıklar bir anda sessizliğe dönüştü ve yarık kapandı... İsa'nın öldürdüğü Hıristiyan olmayanların iç organları etrafa yayılmıştı..." Kitaba tepkiler... New York Times yazarı Nicholas Kristof, "İsa ve Cihad" adlı makalesinde 2 milyon satan kitaba sert bir tenkit yazısı yazdı. Bu makalenin bazı satırları şöyledir: "Muhteşem Beliriş Hıristiyan dindarlığın son noktasında etnik temizliği ve katliamı anlatıyor. Eğer bir Müslüman bu kitabın Arapça versiyonunu yazsaydı ve Müslüman olmayanların katledilişini anlatsaydı Hıristiyan dünyası ayağa kalkar tepki gösterirdi. Çünkü sürekli İslamın hoşgörüsüz olduğunu söylüyoruz... Militan İslamı durdurmak için Militan Hıristiyanlık ortaya çıkıyor... Ama biz Ebu Garip'te işkenceler yaptık. 11 Eylül'den sonra Müslümanları gözaltına alıp kötü muamele yaptık. Bunların hepsi kendimizi karşı tarafın yerine koyamamaktan kaynaklanıyor. İsa'nın bir gün gelip bu insanların dillerini kopartacağı, iç organlarını dışarı çıkaracağı mesajlarını vermek, bahs ettiğimiz bu empatiyi yakalamakta hiç yardımcı olmayacaktır. En çok satan kitabımız, dinimize inanmayanların katledilmesini savunuyorsa, utanmalıyız." Not: Eserde ve makalede Hazreti İsa (Aleyhisselam)dan İsa olarak bahsetmektedir. O şekilde yazdıkları için aynen aldık. Ancak Hazreti İsa (Aleyhisselam) Allahü teâlâ'nın kulu ve peygamberidir. Bunun için ismi hürmetle söylenmeli ve yazılmalıdır.
06.08.2004
Tuzaklar!..
Son yıllarda ortaya atılan "Ilımlı İslam" modeli aslında, İslam dininin çehresini değiştirme, içini boşaltma ve doğumundan mezarına kadara Hristiyan gibi yaşama projesidir. Hristiyanlarda hakim olan inanca göre, bir kişinin Hristiyan olması yeterlidir. Her türlü yüz kızartıcı suçu işleyebilir. Fuhuş, zulüm, esir ticareti, cinsi sapıklık ve her türlü çirkin işleri işlese de günah çıkarma ile temizlenir. Ahiret âleminde yeri cennet olduğuna inanır. Giderek artan yaklaşımlar sonucu Müslümanları da aynı duruma getirmek istiyorlar. Kaldı ki İslamiyette doğumdan kabre kadar bir Müslümanın yapacağı işler, hareket tarzı en ince teferruatına kadar fıkıh ve ilmihal kitaplarında yazılıdır. "Vatikan ve Malta Şövalyeleri" "Vatikan ve Malta Şövalyeleri" isimli kitapta şu emir yer alır: "Müslümanların Hristiyanlığa geçmesi için fazla ısrar etmeyin. Varsın oldukları yerde kalsınlar. Ama Müslümanlar gibi değil, biz Hristiyanlar gibi düşünsünler ve en önemlisi Hristiyan gibi yaşasınlar. Fakat kendilerini Müslüman sansınlar. Hayatlarında caminin içine asla girmesinler. Cansız olarak yani cenazeleri cami avlusunda musalla taşında kalabilir..." Dış güçler Müslümanların içinden elde ettikleri ajanlar ile şu fikirleri yaymışlardır: 1- Hristiyanlığın bozulmuş din ve İslamiyetin hak ve son din olduğu kesin olarak söylenmemelidir. 2- Müslüman ülkelerde Kur'an-ı kerim ve diğer İslam kaynaklarında yer alan kelimeler konuşma lisanından silinmelidir. 3- Hristiyan erkeklerin Müslüman kadınlarla evlenmesi teşvik edilmelidir. 4- İslamiyet yeniden yorumlanmalıdır. 5- Çağa ayak uydurulmalıdır. 6- Dinde reform yapılmalıdır. 7- Hangi dinden olursa olsun Allaha ve ahiret gününe inananın yeri cennet olduğu söylenmelidir. 8- Hristiyanların da şehit oldukları vurgulanmalıdır. 9- Kilisede de dua edilir ve namaz kılınır... İşte yukarıdaki fikirlerin yayılması için sadece 2005 yılında 24 İslam ülkesinde dağıtılmak üzere tahsis edilen 10 milyar dolardır. Diyalog, hoşgörü vs... Geçenlerde ölen Papa 2. Jean Paul 1991 ve 1999 yıllarında Vatikan'da yüzbinlerce Katoliğe şu mesajı vermiştir: "Dinlerarası diyalog, dinlerarası hoşgörü ve inanç turizmi, kilisenin bütün dünya insanlarını Hristiyan yapma kiliseye döndürme amaçlı misyonunun ve misyonerlerin serbest faaliyetinin bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesihi ve İncili bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. Birinci bin yılda Avrupa Hristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda (2001'den sonra) hedefimiz Asya'yı Hristiyanlaştırmak olmalıdır!.." Güler Kömürcü'nün 3.6.2005 tarihli Akşam gazetesindeki yazısının bir bölümü şöyledir: "US News World Report'in haberine göre, İslam dininde reform yapılması için dünya çapında olağanüstü gayret gösterilmektedir. Bütçesi 21 milyar doları aşan Uluslararası Kalkınma Ajansı bütçesinin yarıdan fazlasını İslam Dünyası için kullanmaktadır. Bu kuruluş 24 ülkede İslami radyo ve televizyon programlarına, dini okullara, İslami düşünce üretim kuruluşlarına (Ilımlı İslamı) teşvik eden faaliyetlere yardım yapmaktadır."
16.07.2005
Vatikan ve dinler arası diyalog
Dinlerarası diyaloğu anlatmadan önce Vatikan'ı bir parça tanıyalım. "İnanılması güç sırları, gizli geçitleri, şifreleri ve yeraltı yolları, irili ufaklı 200'den fazla binası ile tam anlamıyla dünyanın en esrarengiz devletidir. Minik bir devlet olmasının yanında büyük bir güçtür.
Vatikan'ın temel görüşü "Vatikan'da öğrenilen sırlar, öbür dünyada bile açıklanamaz"dır. Vatikan'da çok sayıda teşkilat ve bu teşkilatlar içinde Vatikan devletinin beyni olarak da "Curiax" vardır. Vatikan'ın mal varlığı sırdır. Uzmanlara göre dünyanın en zengin devletidir. 2000 yılında (günlük- haftalık- aylık) 200'den fazla gazete ve dergi 154 radyo istasyonu ve 49 televizyon kanalı vardır.
Vatikan'da iktidar kavgası hem içerde hem de dışarda devam etmektedir. Vatikan geçmişte "Engizisyon Mahkemeleri" ile milyonlarca insanı katletmiş ve 2 milyon kadını cadı diye yakmıştır. 2000 yılına kadar 263 papadan kaçının eceliyle kaçının da cinayete kurban gittiği meçhuldür.
Vatikan "Ateizmin" de kaynağı olmuştur. 400 yılın önde gelen ateistleri Roma kilisesi (Vatikan)dan çıkmıştır. Vatikan'ın tarihi sayısız cinayet, entrika ve skandallarla doludur. 1453 İstanbul'un fethine kadar Hıristiyan devletlerin egemenliği "papa"ya aitti. 1453'te bir genelge ile egemenlik hakkı imparatorlara bırakıldı.
Vatikan ile manastır arasında kavga yaşanmaktadır. Manastırlarda 1 milyonu aşkın rahibe vardır. Vatikan gizli örgütler ve mason locaları ile irtibatlıdır. Başta "Hoşgörü" (Tolerans) "Dinler arası diyalog" ve "İbrahimi Dinlerin Birliği" şeklinde formüle edilmiş olan planları uygulamaları istendi. Onlar da bu projeleri hızla gerçekleştirdiler. Ve bu tuzağa bir grup Türk de düştü.
Papanın elinde büyük bir koz, "Aforoz" etmek vardır. Yahudi asıllı Saul, sözde İsevi görünerek Hıristiyanlığı bozdu. Bu kişi Aziz Paul olarak anılır. Franko ve Hitlerin SS timleri ile ilgileri vardır.
Müslümanlara tuzak "Hoşgörü- Dinlerarası diyalog- İbrahimi Dinlerin Birliği" Vatikan'ın bu projesini hayata geçirebilmek için 1940'lardan başlayarak kurulmuş olan bazı örgütlerin çalışmalarına 1965'ten sonra hız verdiler.
Bu örgütler şunlardır: Focolare, Catecumenante ve Lüberty. Opus Dei örgütü "Vatikan'ın mafyası"dır. Polonyalı Kardinal Karol Wojytla'yı Papa olarak tahta oturttu. "2. Jean Paul olarak" Papa 2. Jean Paul 1991 yılında ilan ettiği "Redemptoris Missio" (Kurtarıcı misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle diyordu:"Dinlerarası diyalog kilisenin bütün insanları kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere yöneliktir."
27.10.2014
27.10.2014
Dinlerarası diyalog
1964 yılında 2. Vatikan Konsili'nde kurulan "Hıristiyan olmayanlar sekreteryası"nın 1973 yılında sekreterlik görevine getirilen Pietro Rassona sekreteryanın yayın organı "Bölleten"ki bir yazısında aynen şunu belirtiyor: "Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktaki bu faaliyeti kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilisenin bütün faaliyetleri üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeble diyalog kilisenin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır... Diyaloğun şartları gereği ortaya çıktığını İseviliği ilk yayan havarilerin metodu olduğunu, Kilisenin bulunmadığı yerlerde tesis edilmesi için yapılan bir faaliyet olarak anlaşılan bir misyon ortak diyalog olmadan başarıya ulaşamaz..."
1984 yılından bu yana Hıristiyan olmayanlar sekreteryasının başkanlığını yapan kardinal Francis Arinz'e göre: "Papa 6. Paul'un vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinlerarası diyalog kilise misyonunun bir parçası olarak görülmektedir."
Dinlerarası diyaloğun Türkiye mimarı 8 Şubat 1998 yılında Vatikan'ı ziyaret etti. Bu ziyaretinde Papa 2. Jean Paul'e bir mektup sundu. 9 Şubat 1998'de görüştü. Bu kişi Papa'yı ziyaretinde sunduğu mektupta "Papa 6. Paul cenabları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan diyalog için Papalık Konseyi (PEID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz" yazmakta idi.
Papa 2. Paul 2000 yılı mesajında: "Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı ve Ortadoğu'yu (Türkiye başta olmak üzere) Hıristiyanlaştıralım. (Mehmet Oruç sayfa 18) Dinlerarası diyaloğun toplantılarında hilalin yanına "yıldız yerine haç konulmuştur"
Eski ve muteber tefsirlere göre: Kur'an-ı Kerim'de "Necm" ile murat edilen âlemlere rahmet olarak gönderilen, güzeller güzeli Sevgili ve Şerefli Peygamber Efendimiz; Hazreti Muhammed (Sallallahü aleyhi ve sellem)dir.
Yurt dışındaki dinlerarası diyalog toplantılarında Ezan-ı Şerifin "Eşhedü Enne Muhammeden Resulullah" bölümü okunmamaktadır. Jean Paul'den sonra gelen Papa 16. Banediktus Almanya'da Müslüman imamlarla yaptığı görüşmede İslamiyet ve yaratılanların en üstünü Sevgili ve Şerefli Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) ile ilgili sözleri son derece kırıcıdır.
Ayrıca Ermenistan Patriği ile yaptığı görüşmede Türkiye'yi suçlamıştır. Ve kendisinden önceki Papa kadar dinlerarası diyaloğu benimsememiştir. Yeni Şafak gazetesinde Hayrettin Karaman "Papaya rağmen diyalog" adlı yazısında bu durumu tenkit etmiştir. Bazıları ise "Hoşgörü ve diyalogdan dönüş intihar olur" demiştir.(27 Ocak 2005 Milliyet gazetesi)
Şimdilik bu kadar yazdım. İleride İnşallah başka yazı ile bu tuzağı sergileyeceğim. Dinlerarası diyalog Sevgili ve Şerefli Peygamber Efendimizi (Sallallahü aleyhi ve sellem) dışlamaktır. İslamiyette diyalog yoktur. Tebliğ vardır. Dinlerarası diyalog, hoşgörü ve İbrani dinler birliği Hıristiyan projesidir. İslamiyete karşı son postmodern tuzaktır. Savunanlar tövbe etsinler. Yoksa ... "İlmi Araştırmalar Daimi Konseyi" dinlerarası diyaloğu uzun bir tebliğ ile reddetmiştir. Tehlikelerini açıklamıştır.
20.11.2014
.
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 731 ziyaretçi (997 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|