|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
DOĞRU OLAN, 1982 VE EVVELİ NAMAZ VAKİTLERİNİN AÇIKLAMASI (1)
Namaz vakitleri ve kıble tayini
|
Sual: Namaz vakitleriyle ve kıble tayini ile ilgili bütün konuları, doğru olarak nereden öğrenebilir ve bu konuyla ilgili suallerimizi nereye sorabiliriz?
CEVAP
www.turktakvim.com ve www.namazvakti.com sitelerinde geniş bilgi vardır. Sualleri de onlara sormak gerekir. bilgi@namazvakti.commail adresine veya (0 212) 454 23 87 numaralı faksa sorulabilir.
Namaz vakitleri için yeni masaüstü aracı
Takvimlerde, Sabah, Güneş, Öğle, İkindi, Akşam, Yatsı, Kıble Saati Vakti şeklinde yayımlanan 7 vakte ilaveten, diğer 11 adet vakitle birlikte, aşağıdaki toplam 18 vaktin tamamı veya seçilecek olanlar,Bilgisayar Masaüstü Aracı’nda görüntülenebiliyor:
İmsâk
Sabâh
Güneş
İşrak
Dahve-i kübrâ
Kerâhet
Öğle
İkindi
Asr-ı sânî
İsfirâr-ı şems
Akşam
İştibâk-i nücûm
Yatsı
İşâ-i sânî
Gece Yarısı
Teheccüd
Seher
Kıble Sâati Vakti
Masaüstü Aracı sadece Windows Vista ve Windows 7 ile çalışmakta, Windows XP ile çalışmamaktadır.
Masaüstü aracını indirmek ve kurulumu hakkında bilgi için:
www.turktakvim.com/60/Namaz-Vakitleri-Windows-Gadget
Yukarıdaki vakitlerin açıklamaları için buraya tıklayın.
.
Yatsı namazının vakti
|
Sual: Günde beş vakit namaz yok diyenler çıktığı gibi şimdi de, (Bugün yatsı ezanının okunduğu vakitte yatsı vakti bitmiş oluyor. Dört mezhebe göre de böyle iken, sonradan mezhepçiler yatsı vaktinin sabaha kadar devam ettiğini bildirdiler. Kitaba uyularak bu yanlışlık düzeltilmelidir) deniyor. Müslümanlar, 1400 yıldan beri yanlış mı namaz kılıyor?
CEVAP
Sanki din yeni ortaya çıktı. Peygamber efendimiz ve asırlardır gelen âlimler yatsıyı yanlış vakitte kıldı demek, yalan ve bir iftiradır. Bu konudaki âyetlere, hadislere ve İslam âlimlerinin bildirdiklerine bakalım:
İsra suresinin, (Güneşin kayması anından, gecenin kararmasına kadar ve sabah vakti namaz kıl) mealindeki 78. âyet-i kerimesinin aslında geçen, Dülûk-üş şems öğle ve ikindi, Gasak-ıl leyl akşam ve yatsı namazı, Fecr de sabah namazıdır . (Beydavi)
Kaf suresinin, (Güneşin doğuşundan ve batışından önce ve gece Rabbini tesbih et) mealindeki 39. ve 40. âyet-i kerimesindeki, güneşin doğuşundan önceki sabah namazı, güneşin batışından önceki öğle ve ikindi namazı, geceki de akşam ve yatsı namazıdır. (Beydavi)
Hud suresinin (Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde namaz kıl) mealindeki 114. âyet-i kerimesindeki gündüzün iki tarafındaki namazlar sabah, öğle, ikindi; gecenin yakın saatlerindeki namazlar da akşam ve yatsı namazlarıdır. (Medârik)
Bu âyet-i kerimeleri açıklayan hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:
Mukaddimet-üs-salat, Tefsir-i Mazheri, Mizan-ı kübra, Halebi-yi kebir ve Tergib-üs-salat kitaplarındaki hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cebrail aleyhisselam Kâbe kapısı yanında iki gün bana imam oldu. İkimiz, fecr doğarken sabah namazını, güneş tepeden ayrılırken öğleyi, her şeyin gölgesi kendi boyu uzayınca ikindiyi, güneş batarken [battıktan sonra] akşamı ve ondan sonra şafak kararınca yatsıyı kıldık. İkinci günü de, sabah namazını, hava aydınlanınca, öğleyi, her şeyin gölgesi kendi boyunun iki katı uzayınca, ikindiyi bundan hemen sonra, akşamı oruç bozulduğu zaman, yatsıyı gecenin üçte biri olunca kıldık. Sonra “Ya Resulallah senin ve geçmiş Peygamberlerin namaz vakitleri budur. Ümmetin, beş vakit namazın her birini, bu kıldığımız iki vaktin arasında kılsınlar” dedi.) [Tirmizî, Ebu Davud]
(Yatsıyı hava iyice kararınca kılın!) [Ebu Davud, Beyheki]
Hazret-i Büreyde anlatır: Bir kimse, namaz vakitlerini sorunca, Resulullah, (Bizimle iki gün namaz kıl!) buyurdu. İlk gün, güneş batınca, akşamı kıldı, ufuktaki aydınlık kaybolunca yatsıyı kıldı. İkinci gün, akşamı ufuktaki beyazlık kaybolmadan az önce kıldı. Yatsıyı gecenin üçte biri geçtikten sonra kıldı. Sonra, o kimseye, ( Namazların vakti böyledir) buyurdu. (Müslim, Tirmizî, Nesai)
(Namazın bir ilk bir de son vakti vardır. Akşam vaktinin evveli, güneşin battığı andır. Vaktin sonu da ufuktaki aydınlığın kaybolduğu andır. Yatsının vaktinin evveli, ufkun kaybolduğu andır. Vaktin sonu da gecenin yarısıdır.) [Müslim, Tirmizî]
İbni Abbas hazretleri anlatıyor: "Resulullah yatsıyı tehir ettiği gün, (Ümmetime meşakkat vermemiş olsam yatsıyı bu vakitte kılmalarını emrederdim) buyurdu.” (Buharî, Müslim, Nesai )
Muteber din kitaplarında da deniyor ki:
Hanefi’de yatsı namazının vakti, akşam şafakın kayıp olmasından sabaha [imsak vaktine] kadardır. (Halebî, Dürr-ül muhtar, Redd-ül muhtar, Dürer ve gurer, Hindiyye, Kâfi, Mecmua-i Zühdiyye)
Yatsının vakti, şafak aydınlığının kaybolmasından başlayıp, gecenin sonu demek olan, fecrin tuluuna kadar uzayan zamandır. (Nimet-i İslam)
Yatsı, şafak kaybolup karanlık başlayınca başlar. Son vakti ise, sabah vaktinin başlamasından öncedir. Yani fecr-i sâdıkın başladığı âna kadardır. (Riyad-ün nasihin)
Kudûrî'de yatsı namazını gecenin üçte birinden önce kılmalıdır denildi. Hulâsa'da yatsıyı, gecenin üçte birine kadar geciktirmek müstehab, gece yarısına kadar geciktirmek mubah, gece yarısından sonraya geciktirmek mekruhtur. (Şir’a şerhi)
Yatsı namazını gecenin üçte birine kadar geciktirmek müstehabdır. (Hidâye)’de bildiriliyor ki: yatsı namazını gece yarısına kadar geciktirmek mubahtır. (Tergib-üs-salat)
Yatsı namazının vakti, İmameyn’e göre, işâ-i evvelden, yani batıdaki zâhirî ufuk hattı üzerinde, kırmızılık kaybolduktan sonra başlar. Diğer üç mezhepte de böyledir. (S. Ebediyye)
Namaz vakitleri konusunda geniş bilgi şu sitelerde mevcuttur:
http://www.turktakvim.com ve www.namazvakti.com
.
Oruç ve namaz
|
Sual: Oruçta imsak vakti girince yiyip içmeyi bırakıyoruz, fakat sabah namazına ise, imsak vaktinden mevsimlere göre, 15-20 dakika kadar sonra başlamamızın sebebi nedir?
CEVAP
Oruçta ve yatsı namazının vaktinin sonu için, ihtiyat olarak, birinci fecre itibar olunur. Sabah namazında ise itibar, ikinci fecredir. Şerh-i Vikâye’de de böyledir. (Hindiyye)
Sabah namazının vakti, dört mezhepte de, şer’i gecenin sonunda yani imsak vaktinde başlar. (S. Ebediyye)
Yani oruca en geç Türkiye Takvimi’ndeki imsak vaktinde başlamalı.
.
Namazı vaktinde kılmak
|
Sual: S. Ebediyye’de, (Vaktin içinde olduğunu bilerek, vaktin farzı diyerek başladığı namazı kılarken, vakit çıksa ve çıktığını bilmese, sahih olmaz. Bu günün farzı deseydi, sahih olup kaza olurdu) deniyor. Kitabın namaz vakitleri kısmında ise, (Vakit çıkmadan, Hanefi’de iftitah tekbiri alınca, Mâlikî’de ve Şâfiî'de ise, bir rekât kılınca, namazı vaktinde kılmış olur) deniyor. İftitah tekbiri alınca namaz sahih olduğuna göre, vakit çıkınca niye namaz sahih olmuyor? Bugünün farzı ile vaktin farzı demek arasında ne fark vardır?
CEVAP
Vaktin farzı denince, sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vaktinde, hangi vakit farz kılınıyorsa kılınan o farz kast ediliyor, bugünün farzı denince de, gün içinde kılınması gereken farz anlaşılıyor. Mesela öğlenin farzını, öğle vaktinde kılmak gerekir. Öğle vaktinden çıkınca, ifa edilmesi gereken günün farzı oluyor. Günün farzı, ikindi vakti girince kılınırsa kaza edilmiş olur. Vaktin farzı demekle günün farzı demek bu bakımdan önemlidir. Günün farzı denirse, vakti içinde kılınırsa eda olur, vakit çıkmışsa kaza olur.
Birinci ifadede, vaktin çıktığını bilmediği için namaz sahih olmuyor. Çünkü namazın şartlarından biri de, eda olması için, vaktinde kıldığını bilmektir. İkincisinde ise, vaktin çıktığını biliyor. Yani Allahü ekberdedikten sonra vaktin çıkacağını biliyor. Bilince, vakit çıkmadan iftitah tekbiri aldığı için namazı sahih oluyor.
Vaktin çıkmasına çok az kaldığını bilerek, (Bugünün öğle namazını eda etmeye) diye niyet eden kimse, vakit çıkmışsa, öğleyi kaza etmiş olur. Eğer öğle vakti çıkmadığı hâlde, çıktı sanarak, (Bugünkü öğleyi kaza etmeye) diye niyet ederek kılsa, vakit çıkmadığı anlaşılınca, öğleyi eda etmiş olur. Her ikisinde de aynı namaza niyet etmiş, yalnız vaktin çıkmasında yanılmıştır.
Fakat geçmiş öğle namazını kaza etmeye diye niyet ederek kıldığı namaz, o günün öğle namazının yerine geçmez. Çünkü bugünün namazına diye niyet etmemiştir. Böylece, eda niyeti ile kılınan öğle namazı geçmişte kılınmamış bir öğle namazının yerine geçmez.
Bunun gibi, bir kimse, hazır olan imam için Ali hocaya uymaya niyet etse, imam başka biriyse, mesela Veli hocaysa, Veli hocayla kıldığı namaz sahih olmaz. Onun için hocanın ismini söylemeyip uydum hazır olan imama demelidir.
Bir kimse, yıllarca, öğleyi vaktinden önce kılmış olsa ve hepsine (Üzerime farz olan öğleyi kılmaya) diye niyet etse, o günkü öğleyi düşünmese, her gün bir evvelki öğleyi kaza etmiş olur. Yalnız son öğleyi ayrıca kaza etmesi lazım olur. (Bugünkü öğle namazına) diye niyet etse, eda dese de, demese de, her gün o günkü öğleyi eda etmiş olup, vaktinden önce oldukları için, hiçbiri öğlenin farzı olmaz, nafile olur. Hepsini kaza etmesi lazım olur. Görülüyor ki, namazların vakitlerini bilmek gerektiği gibi, vaktin içinde kılmış olduğunu da bilmek gerekir.
Vakit çıkarsa
Sual: Öğle namazını cemaatle kılarken ikindi ezanı okunsa, yani ikindi vakti girse, öğleyi kılmamış olanlar, gelip bu cemaate uyarak o günkü öğleyi kılsalar, kıldıkları namaz kaza mı, yoksa eda mı olur?
CEVAP
Vakit çıkmadan cemaate uyanlarınki eda, vakit çıktıktan sonra uyanlarınki kaza olur. Çünkü Tam İlmihal’de deniyor ki:
(Bugünkü öğle namazını eda etmeye) diye niyet eden, vakti çıkmışsa öğleyi kaza etmiş olur. Öğle vakti çıktı zannederek, (Bugünkü öğleyi kaza etmeye) diye niyet ederek kılarsa, vakit çıkmadığı anlaşılınca, öğleyi eda etmiş olur. (S. Ebediyye)
Sonradan gelenler, İmam-ı a'zamın kavline uyarlarsa, öğleyi asr-ı evvelde eda etmiş olurlar. O zaman da, ikindiyi asr-ı sanide kılmak gerekir.
Vakit çıkmadan önce
Sual: Bir namaz, vakti çıkmadan ne kadar önce kılınırsa, o namaz vaktinde kılınmış olur?
CEVAP
Sabah namazında, güneş doğmadan önce selam vermiş olmak gerekir. Diğer vakitlerde ise, vakit çıkmadan, Hanefî ve Hanbelî'de iftitah tekbiri alınca, Malikî ve Şafiî'de ise, bir rekât kılınca, namazı vaktinde kılmış olur. Hanefî'de namazın hepsi vakit içinde tamam olmazsa, küçük günah olur. (Redd-ül-muhtar, Tahtavi, M. Erbaa)
Sabah namazı kılarken, güneş doğmaya başlarsa, bu namaz sahih olmaz. İkindiyi kılarken güneş batarsa, bu namaz sahih olur.
Kerahat vakti
Sual: İslam Ahlakı kitabında, öğleye 20 dakika kala, akşama ise, ortalama 40 dakika kala kerahat vaktinin başladığı bildiriliyor. Ama takvimde biraz farklılık gösteriyor. Hangisine uymak uygun olur?
CEVAP
İslam Ahlakı kitabında ortalama deniyor. Hem bu ifadede, İstanbul için olduğu bildiriliyor. Türkiye Takvimi’ne uymalıdır. Çünkü bu takvimde, her şehrin namaz vakitleri de, mekruh vakitler de, net olarak hesap edilmiştir.
Asr-ı sani
Sual: Öğle namazı, bir mazeretle vaktinde kılınamazsa, asr-ı sanide mi kılınıyor?
CEVAP
Hayır, asr-ı evvelde kılınır. Asr-ı sani, ikinci ikindi demektir. Bir mazeretle öğle namazı, öğle vaktinde kılınamazsa, asr-ı evvelde kılınır. Öğle, o vakte geciktirilerek kılınmışsa, o günkü ikindi de asr-ı sanide kılınır.
İkindiyi kılarken güneş batsa
Sual: Bir kimse ikindinin farzının iki rekâtını kıldıktan sonra güneş batsa, yani ikindi namazının vakti çıksa, üçüncü rekâtta seferî veya mukim ona uysa caiz olur mu?
CEVAP
Mukimin uyması caiz olur. İmam selam verince, mukim olan kimse, kalkıp iki rekât daha kılar. Başka bir mukimin de, ikindi namazı kazaya kalsa, ikindiyi kılan bu imama kaza niyetiyle uysa yine sahih olur. (İbni Âbidin)
Mukim ikindi namazının iki rekâtını kılınca güneş batsa ve bu sırada seferî bir kimse gelip ona uysa, seferînin, o mukime uyması sahih olmaz. (Hindiyye)
Çünkü seferî olanın ikindinin namazını iki rekât kaza etmesi farzdır. Seferî olana ikindinin son iki rekâtı nâfile olur, farz kılan nâfile kılana uyamadığı için namazı sahih olmaz. Şâfiî mezhebinde ise caiz olur.
Güneş batarsa
Sual: Bir kimse, akşam namazını kıldıktan sonra, dünyanın dönmesinden daha hızlı giden bir uçakla, doğudan batıya gitse, indiği şehirde henüz güneş batmamış olsa, güneş batınca yeniden akşamı kılması lazım olur mu?
CEVAP
Bu hususta iki ayrı kavil vardır:
1- Vakit namazın şartı olduğu için, güneş battıktan sonra tekrar görünürse, akşamı tekrar kılması gerekir. (Dürr-ül muhtar)
2- Akşam namazını kıldığı için tekrar kılması gerekmez. Evliya zatlar, kerametle az zamanda uzak yerlere gidebilir. Bu konuda Şâfiî ve Hanefî mezheplerinde, fıkıh meseleleri de yapılmıştır. İbni Hacer-i Hiytemi’nin fetvalarında, (Velî bir zat, akşam namazını kıldıktan sonra, batıya doğru gitse, gittiği yerde güneş batmamış olsa, burada güneş batınca, akşam namazını tekrar kılması lazım olmadığını söyleyenler çoktur) deniyor. (Kıyamet ve Âhiret)
Gerçekten böyle bir uçak yapılırsa, ihtiyaten kılmak iyi olur. Bazı kimseler, özellikle ateistler, kasten, Müslümanları zor durumda bırakmak için, cevap veremezler diye, böyle şeyler soruyorlar. Hâlbuki dinimizde İslam âlimlerinin cevap veremediği mesele yoktur.
Öğle ve akşam namazı
Sual: Mâlikî’yi taklit eden, İmam-ı a’zam hazretlerinin kavline uyarak, öğleyi asr-ı evvelde, akşamı da işa-i evvelde kılabilir mi?
CEVAP
İhtiyaç varsa kılabilir. Mâlikî'yi taklit etmeyen de, ihtiyaç olmadan kılamaz. Asr-ı sani, İmam-ı a’zam hazretlerine göre, ikindi namazının giriş vaktidir. İşa-i sani de, İmam-ı a’zam hazretlerine göre, yatsı namazının giriş vaktidir. Fakat bu iki vakitte fetva, İmameyn’in [İmam-ı Muhammed ile İmam-ı Ebu Yusuf’un] kavline, yani asr-ı evvele ve işa-i evvele göredir. Her Müslümanın ibadet ederken, kendi mezhebindeki tercih edilen fetvaya uyması, yani öğleyi ve akşamı, Türkiye Takvimi’ndeki ikindi ve yatsı vaktinden önce kılması gerekir.
Sabahı geciktirmemeli
Sual: Bazı arkadaşlar, birbirine mail gönderip, (Sabah namazını Güneş doğmasına yirmi dakika kala kılmak efdaldir) diyorlar. Hâlbuki S. Ebediyye’de, (Sabah namazını her mevsimde ortalık aydınlanınca kılmak müstehabdır. Bu geciktirmeler, hep cemaatle kılanlar içindir. Evinde yalnız kılan, her namazı vakti girer girmez kılmalıdır) deniyor. Sabahı neden geç kıldırıyorlar?
CEVAP
Belki sabah namazını cemaatle kılanları kast etmiş olabilirler. Yalnız kılan, her namazı erken vaktinde kılmalıdır.
Sabah namazının vakti
Sual: Sabah namazı, niye imsak vaktinden 15-20 dakika sonra kılınıyor?
CEVAP
Sabah namazının vakti, dört mezhepte de, şer’î gecenin sonunda yani imsak vaktinde başlar. Oruç da bu vakitte başlar. İmsak vaktinin, beyazlık, ufuk üzerinde yayıldığı vakit başladığını bildiren zayıf kaviller de bulunduğu için, sabah namazını takvimde yazılı imsak vaktinden 15 dakika sonra kılmak ihtiyatlı olur. (S. Ebediyye)
Sabah namazının ve orucun ilk vakti, fecr-i sâdık vaktiyle başlar. (İslam Ahlakı)
Görüldüğü gibi, Türkiye Takvimi’nde yazılı olan imsak vaktinde, sabah namazı vakti de, oruç da başlamış oluyor. Yani imsak vakti girince sabah namazı kılınabilir. Zayıf da olsa, diğer kavle de uymuş olmak için, bir mazeretimiz yoksa, sabah namazını imsak vaktinden 15-20 dakika sonra kılmak daha ihtiyatlı olur. Ama bir mazeretimiz olursa, imsak vakti girer girmez kılmanın da mahzuru olmaz.
Namaz kılması mekruh vakitler
|
Sual: S. Ebediyye’de, (Sabah namazının farzından sonra, güneş doğuncaya kadar nafile kılmak, tahrimen mekruhtur. Sabah namazının sünnetini farzdan önce kılmamışsa, bunu da farzdan sonra kılması mekruhtur, fakat kaza kılmak mekruh olmaz) deniyor. Farzı kaza etmek mekruh olmadığına göre, vacib olan vitrin kazası, sabahın farzından sonra kılınabilir mi? Mesela, vitir unutulup sabahın vakti girmişse, önce vitir kaza edilemez mi?
CEVAP
Tertip sahibi olanın, önce vitri kaza etmesi lazımdır. Kaza etmezse sabah namazı sahih olmaz. Sabah namazına başlamadan veya namaz arasında iken, vitri kılmadığını hatırlayan kimsenin, sabah namazı sahih olmaz. Güneş doğmasına, yalnız vitri kaza edecek kadar zaman kalmışsa, ancak bu hâlde sabah sahih olur. Demek ki, bir namaz vaktinin sonunda, kazayı da kılacak kadar zaman kalmazsa, kazayı önce kılmak lüzumu affolur. Vakit daraldı sanarak, vakit namazının farzını kılan, sonra daha zaman olduğunu anlasa, kazayı ve sonra vaktin farzını tekrar kılar. Vaktin namazına başlarken veya namaz içindeyken, kazası olduğunu unutursa, namazdan sonra hatırlasa da, kıldığı namazı sahih olur. Çünkü unutmak özürdür. (S. Ebediyye)
Namazda gülmek
Sual: Güneş batarken kaza namazına başlayıp kahkahayla gülenin abdesti bozulmuş olur mu?
CEVAP
Farz namazı kaza ederken mekruh vakitte kahkahayla gülenin abdesti bozulmaz. Fakat mekruh vakitte nafile namaz kılarken kahkahayla gülenin abdesti bozulmuş olur. (Hindiyye)
Gülmese de mekruh vakitte kaza veya nâfile kılınmamalı. O günkü ikindi namazının farzı hariç, mekruh vakitte başlanan farzlar sahih olmaz. Nafile namazlar ise, tahrimen mekruh olur. Mekruh vakitte başlanan nafileleri bozmalı, başka zamanlarda kaza etmelidir. (S. Ebediyye)
Sabah namazının son vakti
Sual: Sabah namazının son vaktinin, güneş doğana kadar olduğunu biliyoruz. Ama babaannem güneşin doğup doğmadığına bakmadan, ne zaman uyanırsa, o zaman sabah namazını kılar. Babaannem gibi böyle yanlış kılan kimseler de vardır. Geçen, Afrika’dan gelen, Mâlikî mezhebinde olduğunu söyleyen bir gençle görüştüm. (Bizde herkes, güneş doğsa bile uyanınca kılar) dedi. Ona, (Demek siz de babaannem gibi sabah namazının son vaktini bilmiyorsunuz) dedim. Dört mezhepte de, sabah namazının son vakti güneş doğana kadar değil midir?
CEVAP
Evet, Mizan-ül kübra, El-fıkh-ü alel-mezahib-il-erbea, Redd-ül-muhtar, Hindiyye ve diğer bütün fıkıh kitaplarında böyle bildirilmektedir. Güneş doğana kadar kılınmazsa artık kazaya kalmış olur. Mekruh vakit çıktıktan sonra kaza edilir.
Öğle kerahat vakti
Sual: Öğle namazına kaç dakika kalana kadar kaza veya nâfile namaz kılınır?
CEVAP
Öğleye yaklaşık 20 dakika kalana kadar kaza ve nâfile namaz kılınır. Bu süre, mevsimlere ve şehirlere göre değişir. www.turktakvim.comsitesinde her şehir için mevcuttur. Tam İlmihal’de deniyor ki:
Güneşin zevalde olması, semadaki şer’i zeval mahalli olan dairenin içinde bulunmasıdır. Yani hakiki zeval vaktinden temkin zamanı evvel ve sonra olan iki vakit arasındaki zamandır. Bu zaman, öğle namazı vaktinden İstanbul için, 20 dakika evvel başlamaktadır . (S. Ebediyye)
Mekruh vakitte
Sual: İkindi namazını kerahat vaktine geciktirmek tahrimen mekruhtur. Böyle tahrimen mekruh olarak kılınan namazın kazası lazım mıdır?
CEVAP
İkindi namazını kerahat vaktinde kılmak değil, o vakte bırakmak günahtır. Kerahat vakti de olsa kılmak farzdır. Kerahat vaktinde de kılınsa, namaz kılınmış olur, kazası gerekmez.
.
Namazlarda niyet
|
Sual: Namazda niyeti kalble mi yapmalı yoksa dille mi?
CEVAP
Namaza başlarken niyetin nasıl olması gerektiği hakkında kitaplardaki bilgiler kısaca şöyledir:
Niyetin yeri kalbdir. Dille de söylenmesi iyidir. Dille söylenmezse bir şey gerekmez. (El Kâfi, Fetava-i Hindiyye)
Peygamber efendimizin namaza başlarken dille niyet ettiği bildirilmemiştir. Sahabe ve Tabiin’den de böyle bir şey bildirilmemiştir.Hılye’de dört mezhep imamından da, dille niyet edilebilir diye bir şey bildirilmemiştir. Niyeti dille yapmanın bid’at olduğunu bildiren âlimler vardır. Fetih sahibi bunu nakletmiştir. Hılye’de de, (Belki en uygunu, kalbi toparlamak için dille söylemek bid’at-i hasene olur) demiştir.(Redd-ül-muhtar)
Hanefi’de namaza dille niyet bid’attir, ancak vesveseden kurtulmak için caiz görülmüştür. (Mezahib-i erbea)
İmam-ı a’zam hazretlerinin fetvalarını bildiren El-ihtiyar kitabında, (Niyet, o namazın hangi namaz olduğunu kalben bilmektir. Bu işte dille söylemeye itibar edilmez) buyuruluyor.
Dürer ve gurer’de, (Hidaye’de bildirildiğine göre: Niyet, kalb ile hangi namazı kıldığını bilmektir. Dille söylemeye itibar edilmez. Kalbin hazır olması için dille de söylenmesi müstehabdır, iyi olur) buyuruluyor.
Halebi’de (Niyet kalbledir, dille de söylenmesi müstehabdır. Kalben niyet edip de, dille söylenmese mahzuru olmaz) buyuruluyor.
İslam âlimlerinin göz bebeği olan İmam-ı Rabbani hazretleri, Kâbil müftüsüne yazdığı bir mektubunda buyuruyor ki:
Âlimler, namaza başlarken, kalble niyet etmekle beraber, ağızla da söylemek müstehab olur demiştir. Halbuki, Resulullah efendimizin, Eshab-ı kiramın ve Tâbiin-i izâmın sözle niyet ettikleri, zayıf bir haberle dahi bildirilmemiştir. Ağızla niyet etmek bid’attir. Buna bid’at-i hasene diyorlar. Hâlbuki bu bid’at, yalnız sünneti yok etmekle kalmıyor, farzı da yok ediyor. Çünkü çok kimse, yalnız ağızla niyet ederek kalble niyet etmiyor. Resulullahın sünnetine bir şey katmamalı ve Onun Eshab-ı kiramına uymalıdır. (1/186)
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Niyet, yalnız kalble olur. Yalnız sözle niyet etmek bid’attir. Kalble niyet edenin, şüpheden, vesveseden kurtulmak için, sözle de niyet etmesi caizdir.
Niyet, kalble olur. Yalnız söylemekle niyet edilmiş olmaz. Kalble birlikte olmak şartıyla söyleyerek niyet etmek caiz olur da denildi. Kalble niyet, sözle niyete benzemezse, kalbdeki niyete bakılır. İbadetlerde niyetin sözle yapılacağını bildiren hiçbir hadis-i şerif ve haber mevcut değildir. Dört mezhebin imamları da bildirmemiştir. (İslam Ahlakı)
İbadetlere başlarken, yalnız ağızla söylemeye niyet denmez. Kalble niyet edilmezse, dört mezhepte de namaz sahih olmaz. Resulullahın ve Eshab-ı kiramın ve Tâbiinin ve hatta dört imamın ağızla niyet ettikleri işitilmemiştir. Hanefi’de, abdest alırken yüzü yıkarken, kalble niyet etmek sünnettir. [Ağızla da niyet etmek, sünnettir, müstehabdır ve bid’attir denildiği İbni Âbidin’de yazılıdır. Sünnettir veya bid’attir denilen bir şeyi yapmamak lazım olduğu, Berika, Hadika ve İbni Âbidin’de bildirilmektedir. Bunun için ağızla niyet etmemelidir.] (S. Ebediyye)
Sözün özü şudur ki, niyetin yeri kalbdir. Kalble niyet edenin, şüpheden kurtulmak için, sözle de niyet etmesi caizdir.
Mezhep taklidinde niyet
Sual: Maliki mezhebini taklit eden kişi namaza başlarken kalble mi niyet etmeli, yoksa dille de söylemeli mi?
CEVAP
Dört mezhepte de niyet kalble olur. Kalble niyet etmeyi beceremeyenin, dille de söylemesi caizdir.
Ne zaman niyet edilir?
Sual: Namaza başlarken niyet, eller kulaklara kaldırılırken mi yapılır?
CEVAP
O zaman da yapılır, eller kulaklara kadar kaldırılıp Allahü ekber demeden önce de yapılır.
Namazda iki niyet
Sual: Öğle, ikindi ve yatsı namazının ilk sünnetlerini ve akşamın farzını kılarken, abdestten sonra kılınan sübha namazına veyatehıyyat-ül-mescid namazına da niyet edilebilir mi?
CEVAP
Evet, niyet edilmesi iyi olur. Hattâ bir yolculuğa çıkılacaksa veya yolculuktan yeni dönülmüşse, tehıyyat-ül-menzil namazına da niyet edilebilir. Mesela (Bugünkü akşam namazının farzına, tehıyyet-ül-mescide, tehiyyat-ül menzile ve sübha namazı kılmaya) diye niyet edilir.
Vakit, kıble ve niyet
Sual: Namaza niyet ederken, kıble yönünü ve vaktin girdiğini düşünmeli midir?
CEVAP
Kıbleye döndüğümüzü biliyorsak mesele yok. Yani seccadeyi başka tarafa sermiş olsalar, böyle serilmeyecekti diyebiliyorsak kıbleye dönmüş sayılırız. Vaktin girdiğini de bilmek gerekir.
Niyette kalbe itibar edilir
Sual: Öğle namazını kılarken, ikindi namazına diye niyet edilse namaz sahih olur mu?
CEVAP
Hangi namazı kıldığını bilmek ve ona göre niyet etmek farzdır. Öğle namazını kılarken ikindi namazına niyet edilirse namaz sahih olmaz. Niyet kalble olur. Bir kimse, öğleyi kılmaya başlarken, kalble öğlenin farzını kıldığını bilse, fakat dille ikindi dese kalbe itibar edilir, dile itibar edilmez. Böyle niyetle kılınan namaz sahih olur.
Niyet etmenin önemi
Sual: Deniyor ki:
“Gün, imsak vaktinden sonra başlar. Onun için imsak vaktinden önce oruca niyet ederken, yarınki oruca diye niyet edilir. İmsak vakti geçince niyet ederken bugünkü oruca diye niyet edilir. Bu bakımdan bir kimse imsak vaktinden önce, önümüzdeki günü kastederek bugünkü oruca diye niyet etse, niyeti sahih olmaz. Hatta imsak vaktinden sonra oruca diye niyet etse hangi günü kast ettiğini bildirmediği için orucu yine sahih olmaz. Bunun gibi, bir kimse öğle namazını kılarken, bugünkü öğle demezse, sadece öğle namazına diye niyet etse hangi günkü öğleyi kıldığını bildirmediği için namazı sahih olmaz.”
Bu denilenler doğru mu? Bir kimse, imsak vaktinden önce veya sonra oruca diye niyet etse bugünkü veya yarınki demese orucu sahih olmaz mı? Öğleyi veya başka vakti kılarken bugünkü diye belirtmezse niyeti sahih olmaz mı?
CEVAP
Günün tarifi doğru, diğerleri hep yanlıştır. Fıkıh kitaplarında açıklanıyor. Oruca demekle, niyet sahih olmuş olur. Çünkü o orucun ramazan orucu olduğunu biliyor, hangi gün tutacağını da biliyor. Onun için, yanlışlıkla bugün diyeceğine yarın dese veya gece niyet ederken, yarın demesi gerekirken bugün dese yine orucu sahih olur.
Hiçbir namazda, bugünkü demek şart değildir. Çünkü bugünkü namazı kıldığını bilmektedir. Bugünkü demese de niyeti sahihtir.
Bir kimse, öğle vakti, öğle namazına niyet ederken, diliyle, bugünkü ikindi namazına diye niyet etse, kalbiyle de öğle olduğunu bilse, öğleyi kılmaya niyet etse, öğle için niyet etmiş sayılır, dille söylediğine itibar edilmez. Tersine, öğleyi kılmaya başlarken, ikindi zannetse; fakat diliyle de bugünkü öğleye diye niyet etse, namazı sahih olmaz. Kalben yaptığı geçerlidir.
Bunun gibi namaz kılarken kıbleye dönmek, kıblenin Kâbe olduğunu bilmek şarttır. Ancak namaza niyet ederken bunları söylemek şart değildir. Yani döndüm kıbleye, kıblem Kâbe demek şart değildir. Çünkü Müslüman kıblesinin Kâbe olduğunu bilir. Seccadesi Kıbleye doğru değilse düzeltir. Hiç araştırmadan durursa Kıbleye isabet etse bile namazı sahih olmaz. Kıbleye döndüğünü söylemesi gerekmez. Demek ki bugünkü oruca, bugünkü öğleyi kılmaya, döndüm kıbleye demek şart değildir. (Redd-ül-muhtar, Dürer ve gurer)
Ağızla niyet
Sual: Tam İlmihal’de, namazda niyet bahsinde, (Resulullahın, Eshab-ı kiramın, Tabiinin, hatta dört imamın ağızla niyet ettikleri işitilmemiştir) dendiği halde, Şafii’de ve Hanbeli’de, ağızla niyet etmenin sünnet olduğu da bildiriliyor. İmam-ı Şafii ve İmam-ı Ahmed bin Hanbel de ağızla niyet etmediğine göre, bu iki mezhepte, ağızla niyet etmek nasıl sünnet oluyor?
CEVAP
Bu, o iki mezhepte müctehid olan âlimlerin tercih edilen kavlidir. Herkes mezhebinin tercih edilen kavline uymalıdır.
Birkaç niyetle namaz
Sual: Bir namazı kılarken, iki veya daha fazla niyet edilebilen durumlar hangileridir?
CEVAP
Caiz olan ve olmayan niyetler vardır.
Caiz olmayan niyetler şunlardır: Bir kimse, vaktin farzını kılarken, vaktin sünnetine de niyet edemez. Ederse, sadece farz kılınmış olur, sünnet kılınmış olmaz. Vaktin sünnetini veya farzını kılarken, adak namaza da niyet edilmez.
Caiz olan niyetler şunlardır: Vaktin sünneti kılınırken, kazaya kalmış bir farza niyet edilebilir. Camiye girilince vaktin sünnetiyle, Tehıyyet-ül-mescid namazına da niyet edilebilir. Yeni abdest almışsa, Sübhanamazına da niyet edilebilir. Bu namazlar kuşluk vaktinde kılınıyorsa,Kuşluk namazına da niyet edilebilir. Sefere çıkılıyorsa Tehıyyet-ül-menzil namazına da niyet edilebilir. Bunların hepsine birden aynı anda niyet edilir. Bunların hiçbirine niyet edilmese de, yine bu namazların sevabına kavuşur, fakat niyet edilince, ayrıca niyet sevabı da hâsıl olur. (İslam Ahlâkı)
Namazda çok niyet
Sual: İslam Fıkhı Ansiklopedisi’nde, bir namaz kılarken birçok nafileye niyet edilebileceği yazılıymış. Böyle bir şey mümkün müdür?
CEVAP
Evet, o ansiklopedinin, (Nâfile namazda birden çok maksat) başlığı altında deniyor ki:
Kuşluk vaktinde, abdest alan biri, iki rekât abdeste şükür namazına, aynı anda kuşluk namazına niyet etse, ikisini birden kılmış olur mu? Fıkıh kitaplarındaki ifadelere göre, niyet edilmiş olması hâlinde, bir nâfile namaz, birden çok nâfile namaz yerine geçebilir. Nur-ül-izahşerhinde, mescidi selâmlama namazı (tehıyyat-ül-mescid) kılacağı bir farz namazla, hattâ Zeylanî ve Kasânî’nin bildirdiğine göre, herhangi bir namazla yerine getirilmiş olur. (58 Tahtavi 320; Molla Hüsrev, Dürer I/116 (Şernblâlî hâşiyesi); Nemenkânî I/146) Tahtâvî Miskât şerhinden naklen, (Abdest aldıktan sonra, bir farz kılmış olsa, bununla abdest şükrü namazı da, yerine getirilmiş olur) der. (59 Tahtavî 321; M. Zihni Efendi 404) Nâfilenin yerine geçecek namazın farz olması da şart değildir. (Dürer hâşiyesi) I/79; Âbidin N/18-19 İbni Nüceym de niyet bahsini işlerken, (İki nafileye birden niyet edilirse, ikisi birden ödenmiş olur) der. (60 b) (İslam Fıkhı Ansiklopedisi)
Namazda niyet
Sual: Namaz kılarken edilen niyet geçerli olur mu? Mesela oruç tutmaya veya seferi yahut mukim olmaya niyet edilse, geçerli olur mu?
CEVAP
Evet, geçerli olur. Niyet zaten kalble olur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
.
|
|
Bugün 33 ziyaretçi (50 klik) kişi burdaydı!
İbadet Vakitlerinin Hesaplanması
Abdurrahman Özkan
Eşref-i mahluk olarak yarattığı insanın dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşması için onu ibadetle mükellef tutan yüce Rabbimiz, bu ibadetleri belli vakitlere bağlı kılmakla, hayatımızın bütününü disiplin altına almayı hedeflemektedir.
İslâm dininde namaz, oruç, zekât ve hac gibi temel ibadetler belirli zaman aralıklarına tabi kılınmıştır. Örneğin dinin direği sayılan namaz ibadeti, her gün beş ayrı vakitte eda edilmektedir. "Vaktin girmesi" ile farz olan namaz, eğer, onun kılınmasına mutlak manâda mani olmuş bir özre binaen kılınamazsa, "vaktin çıkması" ile kazaya kalmaktadır. Vakte bağlı bu namazların başlangıç ve bitiş vakitlerinin haricinde bir de "kerahet vakitleri" denilen, namaz kılmanın tahrimen mekruh veya haram olduğu vakitler de mevcuttur. Keza oruca başlama (imsak) ve iftar da, bu günlük vakitlere göre gerçekleştirilmektedir. Ayrıca zekât, hac ve oruç gibi ibadetler ise, yılda belli zaman dilimlerinde periyodik olarak tekrarlanmaktadır. Bazı dinî önemi haiz gün ve geceler de aynı şekilde yıllık takvime bağlanmıştır.
Bütün bu ibadet vakitlerinin insanlar tarafından kolaylıkla belirlenebilmesi için günlük, aylık ve yıllık zaman dilimleri, güneşin ve ayın hareketlerine bağlı kılınmıştır. Bu sebeple de Müslümanlar, her zaman astronomi ile yakından ilgilenmişler ve ibadet vakitlerinin hesaplanmasına yönelik çalışmalarda bulunmuşlardır.
Namaz vakitleri ile ilgili dayanaklar, ilgili Kur'ân ayetleri ve hadislerdir.1
Namaz Vakitlerinin Tesbiti
Müslümanların günlük ibadetlerinde kullandıkları vakitler, güneşin gökyüzündeki konumuna tabi kılınmıştır. Beş vakit namaza, orucun başlangıcı/bitirilişine ait hükümler ve keza mekruh vakitler, hep güneş referans alınarak tayin edilmektedir. Bu vakitlerin tanımı ve hesaplanış metotları fıkhi ölçüler içinde şu şekildedir.
Öğle (Zeval) Vakti
Güneşin batıya meyletmesidir.
Öğle namazı vakti, güneşin tam tepeye çıkmasıyla değil, batıya yönelmesi ile başlamaktadır. Günün ilk yarısında doğu tarafında bulunan güneş, günün ikinci yarısında batı tarafına geçer. Günün ortasında ise üzerinde bulunduğumuz meridyen, güneşin tam karşısına gelir (zenith) ve güneş, ekvator kuşağı hariç, kuzey yarımkürede tam güneyi ve güney yarımkürede tam kuzeyi gösterir. Güneşin tam tepede olduğu zeval vaktinde namaz kılmak yasaklandığından, öğle vaktinin girmesi, yani güneşin batıya meyletmiş olması için en azından güneşin meridyeni terk etme süresi kadar beklenmelidir.
Gün ortası olan zeval vakti, 0º boylam için (Greenwich) standart olarak 12:00 kabul edilmiştir. Hâlbuki bu vakit, ortalama zeval vaktidir. Gerçek zeval vakti ise, mevsimlere bağlı olarak yıl içinde +15 dakika sapma gösterir. Belli bir güne ait gerçek zeval vaktini bulmak için, grafikte o güne ait süre saat 12:00'a eklenir. Meselâ, yılın 72'nci günü Greenwich'teki zeval vakti 12:10'dur.
Diğer boylamlardaki zeval vakti ise şu formülle hesaplanır:
Zeval vakti (GMT = Greenwich Mean Time) = Greenwich Zeval Vakti-Boylam/15
Bu formülde vakitler saat cinsindendir. Boylam, derece cinsinden ve Greenwich'in doğusu için pozitiftir. Tüm dünyada referans olarak kullanılan Greenwich saati (GMT = Greenwich Mean Time) yerel saate, o bölgenin saat dilimi eklenerek çevrilebilir. Meselâ, Türkiye +2:00 saat dilimini kullandığından, 18:00 GMT'nin Türkiye saati karşılığı 20:00 olacaktır. Yaz saati uygulanması durumunda ise vakte bir saat daha eklenmelidir.
Peki aynı boylamdaki zeval vakti yıl içinde niçin değişir? Çünkü bizim 24 saat olarak kabul ettiğimiz süre, bir günün ortalama süresidir. Gerçekte ise bir gün, 24 saatten biraz daha fazla veya eksiktir. Aradaki fark ise, en fazla yarım dakika olmaktadır. Buna göre de zeval vakti, her gün bir miktar ileri veya geri oynamaktadır. Bu farkın sebebine gelince: Bir gün, güneşten dünyaya bakıldığında, dünyanın kendi etrafında bir tur dönme süresidir ve astronomik dilde tropik gün (tropical day) adıyla anılır. Bu dönüş, iki ayrı hareketin bileşenidir: 1. Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi. 2. Dünyanın güneş etrafında dönmesi. Tropik gün, bu iki farklı hareketin toplanması sonucu ortaya çıkmaktadır.
Dünyanın kendi etrafında dönme süresi, uzak bir yıldızdan dünyaya bakılarak ölçülebilir ve bu süre yıldız günü (sidereal day) olarak adlandırılır ki, 23 saat, 56 dakika, 4 saniyedir. Dünya, gerek kendi ekseni ve gerekse güneş etrafında aynı yönde (saat istikametinin aksi yönde) döndüğü için bir tropik gün, bir yıldız gününden daha uzundur. Aradaki fark da, dünyanın güneş etrafında kat ettiği açıyla (yörünge açısı) doğru orantılıdır. Dünyanın yörüngesi, diğer tüm gezegenlerinki gibi eliptiktir, yani elips şeklindedir. Bu sebeple de yörünge hızı, güneşe olan uzaklığına göre değişmektedir (Kepler'in 3. yasası: Buna göre, açısal hızın karesi, merkezden uzaklığın küpüyle doğru orantılıdır.). İşte bu hız değişimi, bir günde katedilen yörüngenin açısını ve dolayısıyla tropik günün uzunluğunu değiştirmektedir.
İkindi (Asr) Vakti
Bir cismin gölgesinin, ikindi gölgesi uzunluğuna ulaşmasıdır.
Cisimlerin gölgesi, zeval anına kadar kısalırken, zeval anından sonra tekrar uzamaya başlar. Dolayısıyla zeval anındaki gölge (fey-i zeval), cismin o günkü en kısa gölgesidir.
İkindi gölgesi ise; Şafiî, Malikî, Hanbelî mezhepleri ile, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, bir cismin zeval gölgesi uzunluğuna cismin kendi uzunluğunun eklenmesi ile bulunur. Yani 1m.lik bir sopanın gölgesi zeval vaktinde 0.5 m. ise, sopanın gölgesi 0.5 m.+1 m.=1.5 m. olduğunda ikindi vakti girmiş olur. Bu vakte, Asr-ı Evvel denir.
İmam Ebû Hanife'ye göre ise ikindi gölgesi, bir cismin zeval gölgesi uzunluğuna cismin kendi uzunluğunun iki katının eklenmesi ile bulunur. Misalimizde sopanın zeval vaktindeki gölgesi 0.5 m.+2 m.=2.5 m. olduğunda İmam Ebû Hanife'ye göre ikindi vakti girmiş olur. Bu vakte ise Asr-ı Sani adı verilir.
İkindi vaktine ait bu ihtilâf sebebiyle en temkinli davranış, öğle namazını Asr-ı Evvel'den önce, ikindi namazını ise Asr-ı Sani'den sonra kılmaktır. Ancak zorda kalındığında ikindi Asr-ı Sani'den önce kılınabileceği gibi, geçerli bir mazeret sebebiyle Asr-ı Evvel'e kadar kılınamamış öğle namazı da kaza edilmeyerek, (Asr-ı Sani'ye kadar) kılınabilir.
Güneş, doğduktan sonra yükselmeye başlar ve gün ortasında (zeval vaktinde) en yüksek dikey açıya (zeval dikey açısı) ulaşır. Bu tepe anından sonra da batı tarafına geçerek alçalmaya devam eder. Güneşin yerden yüksekliğini belirten bu açı, öğle vakti haricindeki tüm vakitlerin hesabında kullanılır.
Bir cisme ait gölgenin uzunluğu, güneşin dikey açısına bağlıdır. Dolayısıyla zeval gölgesinin boyu da Zeval Dikey Açısına bağlıdır. Zeval Dikey Açısı ise şu formülle hesaplanır: Zeval Dikey Açısı = 90º-IEnlem-Eğim açısıI
Bu formülde enlem, derece cinsinden olup, kuzey yarımküre için pozitif, güney yarımküre için negatif alınacaktır. Eğim Açısı ise, dünya ekseninin eğikliğinden kaynaklanmaktadır ve dünya yörüngesine dik düzlem ile dünya ekseni arasındaki açıdır. Bu açı 21 Mart ve 23 Eylülde yaklaşık olarak 0º, 21 Haziranda +23.5º, 21 Aralıkta ise-23.5º dir.
İkindi vaktine ait Güneş Dikey Açısı ise şöyle hesaplanır:
Asr-ı Evvel anındaki dikey açı=cot-1 (cot(Zeval Dikey Açısı)+1)
Asr-ı Sani anındaki dikey açı=cot-1 (cot(Zeval Dikey Açısı)+2)
Akşam (Mağrib) Vakti
Güneşin tamamen batması, yani güneşin üst ucunun, ufkun altına inmesidir. Akşam namazının vakti güneşin batmasından başlayıp şafağın kaybolmasına kadar devam eden zamandır.
Güneş yarıçapının gökyüzünde oluşturduğu yay açısı, 16º (arc-minute)'dır. Ayrıca, atmosferin ışığı kırma özelliğinden dolayı, ufkun 34º aşağısındaki bir cisim ufuk çizgisinde görünür. Dolayısıyla fıkıhtaki hükmün yerine gelmesi için güneş merkezinin, ufuk hizasının 16º+34'=50º altında olması gerekir. Ancak ne var ki nem, sıcaklık gibi meteorolojik faktörler, 34º'lik kırılma açısına etki edebilirler. Ayrıca ufuk hizasına deniz seviyesinden daha yüksek bir yerden bakılması, bakış açısını değiştireceğinden, güneşin tepesinin görülmesi mümkün olabilir. Bu sebeple, akşam vaktinin girmesi, -50º dikey açının oluştuğu andan birkaç dakika sonraya sarkabilir.
Akşam namazının vakti, güneşin batmasıyla başlar, şafağın kaybolmasına kadar devam eder. Şafak bazan İmam Âzam a göre güneş battıktan sonra ufuktaki kızıllıktan/kızartıdan sonra meydana gelen beyazlıktır.
İmam Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve diğer üç mezhebin imamlarına göre ise şafak, ufukta meydana gelen kızıllıktır. Ebû Hanife nin bu görüşte olduğu rivayeti de vardır. Bu kızıllık gidince akşam namazının vakti dar olduğundan bu namazı ilk vaktinde yani vakit girdikten sonra kılmak müstehaptır. Bu ise takriben -6 derece dikey açıya (ufkun altında) karşılık gelir. Namazı ufuktaki kızıllığın kaybolmasına kadar geciktirmek uygun değildir.
Yatsı (İşa) Vakti
Günbatımı kızıllığının kaybolmasıdır.
Günbatımı kızıllığı oluşması, tamamen atmosfere ve onun ışığı kırma özelliğine dayanır. Eğer atmosfer olmasaydı, güneş battığı anda etraf kapkaranlık olacak ve yatsı vakti bulunmayacaktı (Yatsı gibi, işrak, imsak ve isfirar vakitlerinin kaynağı da atmosferdir.) Atmosferin ışığı kırma şiddeti, nem, ısı gibi meteorolojik faktörlere bağlı olduğundan, yatsı vaktinin tayini diğer vakitler gibi çok kesin değildir. Ülkemizde yatsı vaktinin hesaplanmasında esas alınan dikey açı -17 derecedir (ufkun altında). En ihtiyatlı davranış, akşam namazını -15º dikey açıdan önce ve yatsı namazını -18º dikey açıdan sonra kılmaktır.
Kutuplara yakın bölgelerde (49º ve daha yukarı enlemler), yaz aylarında güneşin ufuktan tamamen kaybolmamasından dolayı gece boyunca kızıllık devam eder. Bu durumda, yatsı vaktinin astronomik olarak hesaplanması mümkün değildir. Böyle yerlerde yatsı namazı en yakın yerleşim bölgelerine göre eda edilir
.
Vakit (çoğulu evkât) kelimesi sözlükte “zamanın belirli bir parçası” anlamına gelir. Kur’ân-ı kerîmde vakit ve bu kökten gelen kelimeler (mîkat, mevâkıt, mevkut gibi) on üç âyette yer almaktadır. Aynı şekilde hadis-i şeriflerde de kullanılır.
Namaz, oruç, zekât ve hac gibi İslam’ın farz kıldığı temel ibadetler muayyen vakitlere bağlanarak emredilmiştir.
“Namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” “Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun.”, “Hac (ayları), bilinen aylardır.” vb. âyet-i kerimeler, mezkûr ibadetlerin belirli vakitlere bağlandığını genel olarak ifade etmiş̧ ancak bu vakitlerin ne zaman girdiği ne zaman çıktığı ya da namazda olduğu gibi efdal ya da mekruh olan vakitler ile alakalı teferruat Sevgili Peygamber Efendimizin beyanına ve uygulamasına bırakılmıştır…
Peygamber Efendimizin vefatının üzerinden henüz yarım asır geçmeden Müslümanlar Afrika içlerine, İspanya’ya, Konstantiniyye’ye ve Orta Asya’nın kuzeyine doğru ilerlemişlerdi. Ulaşılan yeni bölgelerin iklimi, coğrafi şartları, gündüz ve gece vakitleri, İslam’ın geldiği Hicaz bölgesinden oldukça farklı idi.
Bu durum Müslüman ülkelerde ibadetler için şer’i vakitlerin tayini meselesini en mühim husus hâline getirmiştir. Müslümanları, Güneş ve Ay’ın hareketlerine dair tetkikler yapmaya sevk etmiştir. Zira namaz vakitlerini hesaplamak, ilmî olmaktan öte, dinî bir meseledir. Bildirilmiş olan vakitleri hesap ile sağlama almak önemlidir. Ayrıca hesap ile bulunan bu vakitlerin din âlimleri tarafından tasdik edilmesi şarttır. Bu hususu büyük âlim Taşköprülüzade “Mevdû’at-ul-ulûm” adlı eserinde şöyle izah etmiştir:
“Namaz vakitlerini hesap etmek farz-ı kifâyedir. Müslümanların namaz vakitlerinin başını ve sonunu güneşin hareketinden veya âlimlerin tasdik ettiği takvimlerden almaları farzdır. İbadetlerin vakitlerini tayin etmek astronomiden yardım almayı icap ettirirken, tayin edilen vakitlerin tasdiki âyet-i kerime, hadis-i şerif ve müctehitlerin içtihatlarının dairesinde olur. Bu daire de fıkıh âlimleri tarafından çizilir.”
İşte, ibadetlerde vaktin önemine bağlı olarak İslâm tarihinde güneş, ay ve yıldızlar vasıtasıyla zamanın, özellikle imsak ve namaz vakitlerinin belirlenmesini konu alan ilm-i mîkat çok gelişmiştir.
Zira namaz ve oruç gibi ibadetlerin kabulü için vakitlerin doğru bir şekilde tayini elzemdir. Bu durum temkin müddetini ortaya çıkarmıştır.
Temkin müddeti, hakîkî ufka göre, astronomik formüllerle bulunan vakitleri, İslâm âlimlerinin eserlerinde namaz vakitleri için buyurdukları, sema küresindeki alâmetlerin olduğu, şer’î vakitlere getiren müddettir.
Dolayısıyla herhangi bir namazın, astronomik formüllerle, hakîkî ufka göre bulunan vaktinden (astronomik hesapla bulunan vaktinden), şer’î vaktini tespit etmek için “Temkin Müddeti” kullanılır.
Her namaz vakti için, ayrı ayrı temkinler yoktur. Her şehir için bütün namaz vakitlerinde kullanılan, vasatî bir “Temkin Müddeti” vardır. Güneşin doğuşu ve batışında kullanılması zaruri olduğu bildirilen temkin müddetinin, aynen imsak, yatsı ve diğer bütün namaz vakitlerinde de kullanılması zaruridir. Temkin miktarını bir ihtiyat zamanı zannederek, imsak vaktini 3-4 dakika geciktirenin orucu ve akşam vaktini 2-3 dakika öne alanın orucu ve akşam namazının fasit olacağı yani bozulacağı Dürr-i yektâ kitabında yazılıdır.
Vakitleri kim bozdu?
1982 senesine kadar, temkin zamanını ve güneşin namaz vakitlerine ait olan ufuktan yükseklik açılarını kimse değiştirmemiş, bütün âlimler, şeyhülislâmlar, müftüler ve bütün Müslümanlar, asırlar boyunca namazlarının hepsini, daima temkinli vakitlerinde kılmışlar ve oruçlarına temkinli vakitlerinde başlamışlardır. Şimdi de bütün Müslümanların, bu icma-i müsliminden ayrılmayarak, namazlarını şer’î vakitlerinde kılmaları ve oruçlarına bu şer’î vakitlerinde başlamaları lâzımdır.
Öte yandan 19. asrın son dönemlerinden itibaren İngilizlerin İslam ülkelerine attıkları fitne tohumları yeşermeye başlamıştı. İngiliz ajanı mason ve Vehhabi din adamlarının tesiri ile pek çok meselede olduğu gibi vakit konusunda son derece hatalı adımlar atılmaya başlanmıştır.
Nitekim bunlardan Musa Bigiyef, uzun günlerde, meşakkatli durumlarda oruç meselesini ele aldığı “Uzun Günlerde Oruç” adlı kitabında farklı bir görüş öne sürerek Güneş’in batmadığı bölgelerde ramazan orucunun farz olmadığını iddia etmişti. Hâlbuki İslam âlimleri bunlara cevaplarını vermişlerdi.
Nitekim Dürer’de, “gündüzleri 24 saatten daha uzun yerlerde, oruca saat ile başlanır ve saat ile bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal teşekkül eden, yani gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki Müslümanların zamanına uyularak oruç tutulur”, diye yazılıdır.
Musa Bigiyef gibi reformistler meseleye Müslümanları aldatacak bir isim de koymuşlardı. “Kolaylaştırma İlkesi!..” Böylece kendi nefislerine uygun olanı veya kolayına geleni yapmanın yolu hâline getirmişlerdi. Bir anlamda dini bozmanın ibadetlerini ifsat etmenin yolu olmuştu. Hâlbuki, “kolaylaştırınız zorlaştırmayınız” (Buhari, 3:72) hadis-i şerifi işine geleni değil, İslam âlimlerinin dinde bildirdikleri kolaylıkları yapmak manasına gelmektedir. Yoksa herkese göre bir kolaylık yolu olurdu.
Bu arada FETÖ projelerinde görüldüğü üzere reformist din adamlarına zaman zaman dinin temel meselelerinde Diyanet’i de kullanılarak farklı kararlar aldırılmıştır. Nitekim 1983 yılında zamanın darbeci iktidarının zihniyeti ve baskısıyla vakitler üzerinde ciddi bir oynama yapılmış ve Müslümanların ibadetleri sıkıntılı bir duruma düşürülmüştür. Asırlardır yapılagelen hesaplama ve uygulama bir kararla rafa kaldırılmış, imsak vakti yirmi dakika ileriye kaydırılmıştır.
Diyanet’e düşen görev!
Şurası muhakkak ki, 1983 senesinden önceki takvimlerde bildirilen imsak ve namaz vakitlerinin yanlış olmadığını herkes kabul etmektedir. Bu hususta hiçbir ihtilâf da yoktur. Nitekim, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 30 Mart 1988 tarih ve 234-497 sayılı bütün müftülüklere gönderdiği tamimde, “1983 öncesi takvim ile yeni uygulama arasında sadece temkin farkı bulunmaktadır. Buna göre 1983 öncesindeki uygulama yanlış değildir” şeklinde bildirilmiştir.
Buna karşılık günümüz uygulamasının yanlışlığı 1958 yılında yapılan tartışmalarda zamanın Diyanet’i tarafından net bir şekilde ortaya konulmuştu.
O sene dini bozmak için pek gayretli büyük bir gazetenin köşe yazarı Diyanet İşleri Başkanlığınca neşredilen namaz vakitlerinin yanlış olduğu iddiasını dile getirmişti.
Diyanet tarafından buna verilen cevap aslında meseleyi bugün için de tamamen açıklığa çıkarmaktaydı. Şöyle ki:
“Yazınızda, ‘gerek İngilizler, gerek Amerikalılar, gerek Fransızlar imsak vakti için güneşin -18 derece ufkun altında bulunduğu zaman olarak kabul etmişlerdir’ diyorsunuz. Acaba Hıristiyan olan bu üç milletin imsak vaktinde hangi ibadetleri var ki imsak vakti için böyle bir dereceyi esas olarak kabul etsinler. Böyle yapmış olsalar dahi, İslam astronomi mütehassısları tarafından imsak vakti İslami kaidelere göre takdir edilmişken, bu hususta yabancılara uymak mecburiyeti nereden çıkıyor? İmsak vakti doğu ufkunda beyazlığın bir nokta hâlinde görüldüğü zamandır. Bütün İslâm astronomi mütehassıslarımız bu ânın ufkun altında -19 dereceye tekabül ettiğini bildirmişlerdir. Demek ki Müslüman astronomların imsak vakti için kabul ettikleri derece -18 derece değil, -19’dur. Namaz vakitlerinin de bu dereceye göre hesaplanması lâzımdır ve takvimimizdeki hesaplar buna göredir…”
1958 yılında Diyanet heyetinin verdiği bu cevaba göre bütün mesele imsak vaktinde Güneş’in ufkun altındaki yükseklik derecesinden kaynaklanıyordu.
Dolayısıyla temkinsiz ve Güneş’in ufkun altındaki yükseklik açısı (-18) derece alınarak hesap edilen imsak vakitleri yanlış oluyordu.
Hâl böyle iken günümüzde Diyanet’in, 1983 yılında alınan dayatmalı karardan vazgeçerek Müslümanların oruç ve namazlarını tehlikeye düşüren uygulamalardan vazgeçmesi yerinde olur.
“Sonsuz dertten sakınmalı hatta olsa da bir güman” (şüphe) denildiği üzere orucu ve namazı birkaç dakika için ifsat etmeye gerek var mıdır?
Diyanet’in bu yanlış uygulamadan vazgeçeceği ümidini taşımaktayım.
Diğer taraftan, “gemisini kurtaran kaptan” fehvasınca da herkesin namaz ve imsak vakitleri hususunda titizlik göstermesi temennisiyle yaklaşmakta olan Ramazan-ı şerifin Müslümanlar ve İslam âlemi için hayırlara vesile olmasını diliyorum…
TEFEKKÜR
Şehr-i mahsus oldu çün şehr-i sıyam
Farzdır anda oruç tutmak tamam
|
|
|
|
Bugün 143 ziyaretçi (165 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|