ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026
Sakınılması gereken bidat ehli hocalardan bazıları
Ehl-i Sünnet İtikadından Ayrıldıkları Noktalar
Cemaleddin Afgani:
Cemaleddin Afgani
Aslen şiadır, İran’lıdır. İngiliz casusu olduğu ve mason olduğu tespit edilince Sultan II. Abdulhamid tarafından İstanbul’da göz hapsine alındı. İstanbul'dan çıkmasına izin verilmedi. Bir gün İngiliz Elçiliğine doğru, alış veriş yapıyormuş gibi yaparak yavaş yavaş yaklaştı. Az bir mesafe kaldığında hızla elçiliğe doğru koşmaya başladı. Sultan Hamid'in peşine taktığı hafiyeler üzerine kapanarak onu engellediler. Son yapılan araştırmalarda Yahudi hahamı kıyafetinde fotoğrafı bulunmuştur. Masonluğun Allah'ı inkar eden koluna üyeydi. Bir çok sapkın fikri yaymış ve Abduh başta olmak üzere bir çok sapık talebe yetiştirmiştir. Modernisttir. Ülkemizdeki Türk milliyetçilerinin reislerini/kurucularını tesir altında bırakmıştır. Araplara Arap milliyetçiliği fikrini, Türklere Türk milliyetçiliği fikrini aşılamıştır. Tamamen Masonik ve Yahudi menfaatleri doğrultusunda çalışmıştır. İstanbul'a geldiğinde kendini Afganistan'lı bir sünni alim olarak tanışmışsa da devrin şeyhülislamının dikkati ile yakayı ele vermiştir. Cemaleddin, bir konferansında "Peygamberlik de sanatlardan bir sanattır." (Yani Allah vergisi değildir, evliyalık gibi çabalama ile, mücadele ile ulaşılacak bir makamdır.) manasından konuşunca Şeyhülislam derhal müdahale etmiş ve asıl kimliği meydana çıkmıştır. Sultan Abdülhamit'i tahttan indirmek isteyen, kendisi gibi İngiliz ajanı Blunt ile işbirliği yapmıştır. İran'ın Hemedan şehrindeki akrabalarına ulaşılmış ve hayatındaki her şey gibi Afganlı olduğu iddiası da çürütülmüştür. Ömründe bir kez bile Afganistan'a gitmemiştir. İran üzerinde, o tarihlerde Ruslar ile İngilizler arasındaki petrol mücadelesinde İngiliz menfaatlerini kollamış ve Ruslara yakın duran şaha karşı mücadele etmiştir. İslami kimlik kullanarak, İranlıları farkında bile olmadan ingiliz menfaatlerine uygun hareket ettirmiştir.
***
Muhammed Abduh: Muhammed Abduh, 1849'da Mısır'da doğdu. 1905'te yine burada öldü. 1899'da ingilizlerin desteği ile Mısır müftüsü oldu. Müftülüğü hiçbir zaman Osmanlı Devleti'nin tasdikinden geçmemiştir.
Muhammed Abduh
Cemaleddin Afgani’nin talebesidir. Mason olduğu belgelenmiştir. Salih amel işleyenin kafir de olsa cennete gireceğini idda etmiştir. Bu yonüyle diyalogçuların fikir babası sayılabilir. Bütün dinleri bir kabul eder. Eski alimlere hakaret eder. Faize helal der, Kuran’ı mahluk kabul eder. Kadınların açılmasını destekledi. Tıpkı hocası Afgani gibi masonluğu yaydı. Peygamberlerin mucizelerini inkar eder. Cinlerin varlığını inkar eder. Kuran’da bulunan her şeyi doğru kabul etmez. Kadir Gecesi gibi mubarek geceleri inkar etmiştir. Modernisttir. Kendisi gibi İngiliz ajanı ve Mason olan hocası Cemaleddin Afgani'ye yazdığı el yazısı mektubu bulunmuş ve bu mektupta "Üstadım! Beni burada bir görsen! Şeyhler, dervişler gibiyim. Dinin başını dinin kılıcı ile kesiyorum." diye yazdığı görülmüştür.
• Cemâleddin Efgânî'nin tesiriyle dinde reformcu bir görüş benimsedi. İbn-i Teymiye'nin Ehl-i Sünnet'e aykırı fikirlerine sıkı bir bağlılığı yardı.
• Avrupalı müsteşriklerin ve felsefî fikir ve yorumlarla yazılmış kitapların tesirinde kaldı.
• islâm âlimlerinin nakli (kitap ve sünneti) esas alan, aklı naklin hizmetine veren yolundan ayrılarak dînî meselelerde kendi düşüncelerine göre konuşmaya ve hüküm vermeye başladı.
• Yazdığı yazıların Arap milliyetçiliği fikirlerinin uyandırılmasında büyük tesiri oldu. Bu şekilde Mısır ile bazı Arap ülkelerinin Osmanlı Devleti'nden ayrılmasında -kısmen de olsa- rol oynamıştır.
• Hocası Efgânî gibi mason olup masonluğun İslam alemine alim yetiştiren Ezher Medresesi'ne girmesini temin etti.
• Mezheb imamlarını taklit etmeyi bırakıp serbest bir akılla hareket edilmesini istedi ve mezhepsizliği körükledi.
• Âyet-i kerîmelere, batılılaşmaya uyacak şekilde kendi aklına göre mânâ vererek Ehl-i Sünnet âlimlerine muhâlefet etti.
• Zilzâl Sûresi'nin 7. âyetindeki "Zerre ağırlığında hayır yapan, karşılığına kavuşur." meâlindeki âyet-i kerîmeyi tefsir ederken; "Müslüman olsun, kâfir olsun, sâlih (iyi) amel işleyen herkes Cennet'e girecektir." diyerek Ehl-i Sünnet âlimlerinden ayrıldı.
• Nisâ Sûresl'nin 157 ve 158. âyetleri ile ölmeden, ruh ve beden olarak göğe çıkarıldığı net bir şekilde bildirilen Hz, İsâ'nın öldüğünü ve rûhunun göğe çıkarıldığını iddiâ etti.
• Reformcu fikirleri, Selefîlik adıyla talebeleri ve sevenleri tarafından günümüze kadar devâm ettirilmiştir. Bugün, mezhepleri birleştirmek ve mezhep sâhibi âlimler gibi dinde kendilerini yetkili görmek, Abduh ve hayranlarının en bâriz husûsiyetlerindendir.
***
Reşid Rıza:
Reşid Rıza
Mason Abduh’un talebesidir. Dinde reform fikrini yaydı. Kitaplarında Ehl-i Sünnet’e saldırdı. Vahhabiliğe övgüler düzmüştür. Mucizeyi inkar eder. İsa (a.s.) ‘ın göğe kaldırılmadığını öldüğünü idda etmektedir. Cinlerin varlığını inkar eder. 4 hak mezhebi kabul etmez. İcma-i Ümmet’i inkar eder. Modernisttir.
***
Muhammed Esed:
Muhammed Esed
Önce Yahudi idi, daha sonra Müslüman oldu. İlmen yetkin olmadığı halde tefsir yazmıştır. Yazdığı bu tefsir yanlışlarla doludur. Tefsirinde sık sık tahrif edilmiş İncil ve Tevrat’a atıfta bulunmuştur. Kuran’daki kelimelere kafasına göre mana uydurmuştur. Yahudi ve Hıristiyanların da müslüman/cennetlik olduklarını iddia etmiştir. Zekat farzını inkar etmiştir. Mason Muhammed Abduh'u öve öve göklere çıkartmıştır. Kafasına göre bir iman eden tanımı ortaya koymuştur. Modernisttir. İyi yetiştirilmiş bir Yahudi ajanıdır.
***
Said Nursi
Said Nursi (Said Okur)
Cennet mekan Sultan II. Abdülhamit Han tarafından tımarhaneye atıldı ve Onun düşmanları arasında saf aldı, Efgani , Abduh ve Ali Suavi gibi mason ve Osmanlı düşmanlarına "seleflerim" dedi, Allah'tan geldiğini iddia ettiği ilhamlarla risalei nur denen kitapları yazdı!, Kuran'ı Levhi Mahfuza bakarak yazdırdığını söyledi, Kuran'da kendisinin ve risalei nurların müjdelendiğini ve bunun 33 ayette geçtiğini söyledi. Hiç bir icazeti , hocası ve yetkisi olmadan , sadece 3 aylık medrese eğitimi ile Kuran tefsir etti ve kendisine uyanlara önderlik yaptı, Kitaplarında hırıstiyanlarında şehit olduğunu yazdı, Kuran ile incilin birleşmesini istedi , İslam tarihinden ilkez "Müslüman İsevi" denen saçma bir kavram çıkardı, kendi zamanında yaşayan bütün alimlerin haklı olarak sert tavrına maruz kaldı, günümüzde hala Said nursiyi yüceltme ve sevdirme çalışmaları son hızla devam etmektedir.
***
İhsan Eliaçık:
İhsan Eliaçık
İslam’ı Sosyalizmle karıştırarak tahrif etme yoluna gitmiştir. Zekatın 40 ta 1 değil daha fazla olduğunu iddia etmiştir. Mal-zenginlik noktalarında aşırı görüşlere sahiptir. İslam’ın batıdaki kafirlere “itici” gelen birçok yanını kendince ya yok saymış ya da yumuşatmaya kalkışmıştır. Bir çok İslamî esası inkar etmiştir. Sahabeye hakaret etmiştir. Hz. Osman’a (r.a.) -haşa- bozuldu demiştir. Modernisttir.
***
Mustafa Karataş:
Mustafa Karataş
Hz. İsa’nın (a.s.) kıyamete yakın ineceğini kabul etmez.
***
Y. Nuri Öztürk:
Yaşar Nuri Öztürk
Hac’cın zamana bağlı olduğunu kabul etmez. Kader ve alınyazısı konularında itikadi sapmalar göstermiştir. “Aklı öndedir” lafzını benimsediği için bir çok İslamî esasa tahrif etme yoluna gitmiştir. Kamuoyunca da bilinen bir çok sapkın görüşü vardır. Modernisttir. Gayr-i ahlaki bir halde yakalanmış ve rezil olmuştur.
***
Bayraktar Bayraklı:
Bayraktar Bayraklı
Peygamber Efendimiz’e (sav) saygısı yoktur. Mezhepleri kabul etmez, geçmiş büyük alimlere kötü konuşur. Mezhep imamlarını bölücülükle suçlar. Kadının mirasta erkeğin yarısını aldığı hükmünü inkar eder. Ölen kimse için Kuran okumak şirktir, demiştir. kadının başı açık ve erkeklerle birlikte namaz kılabileceğini savunur. Kadın erkek tokalaşması caizdir, der. Hz. İsa’nın (a.s.) inişini inkar eder. Seferiliği inkar eder. Kabir azabını inkar eder. Namazları cem etmeyi bütün hayata yaymıştır. Kadının seyahate çıkması için mahrem şartını inkar eder. Tarikati, tasavvufu şirk sayar. Modernisttir.
***
İsmail Nacar:
İsmail Nacar
Peygamber efendimiz’in (sav) faziletlerini inkar eder. Peygamberlerin cesedinin çürüdüğünü idda eder. Modernisttir.
***
Nurettin Yıldız:
Nurettin Yıldız
Peygamberlerin ya da velilerin (yüzü suyu) hürmetine Allah’tan bir şey istemenin caiz olmadığını idda eder. Hatta buna şirk diyen alimler (!) olduğunu idda eder. İbn-i Teymiye gibi sapıkların babası olan bir kişiye; “şeyhülislam ve müctehid” diye hürmet eder. İbn-i Teymiye hayranıdır. İbn-i Teymiye’yi müceddid kabul eder. İbn-i Teymiye’yi, İkinci Bin Yılın Müceddidi İmam Rabbani Hazretleri (k.s.) ile bir tutar. Seyyid Kutup gibi bazı sapık alimleri (!) övmesine karşın bazı Ehl-i Sünnet alimlerini ise sapıklıkla itham eder. Tasavvufa ve tarikatlara kötü bakar. Konuştuğu zaman ayet hadisten ziyade nefsine göre konuşur. Bir dönem Mustafa İslamoğlu’nun kanalı olan Hilal Tv’de program yapmıştır.
***
Hayri Kırbaşoğlu:
Hayri Kırbaşoğlu
Hz. İsa’nın (a.s.) ineceğini inkar eder. Hadislere şüpheyle yaklaşır.
***
Emine Şenlikoğlu:
Emine Şenlikoğlu
Mustafa İslamoğlu’nun fikren talebesidir. Şia sempatizanıdır. Cemaate bağlılığı saçmalık olarak görür. Aklını önde tutanlardandır. Yeterli İslami tahsile sahip değildir.
***
Mustafa İslamoğlu:
Mustafa İslamoğlu
Gerçek kimliğini gizleyen bir Şiidir. Kadere imanı inkar eder. Hz. Peygamber’in faziletini inkar eder. Sahabeye hakaret eder. Kendisini İmam-ı Azam’dan üstün görür. Sahabeyi ve Tabiini Yahudilere meyletmekle suçlar. Kabir azabını inkar eder. Hayızlı kadının namaz kılabileceğini, camiye girebileceğini savunur. Afgani’ye hürmet eder. Hz. Peygamber’in bir çok mucizesini inkar eder. Geçmiş büyük alimlere hakaret eder. İlmen yetkin olmamasına rağmen yazdığı tefsir Muhammed Esed’in tefsirinin kötü bir kopyasıdır. Ters ilişkiye/livataya cevaz verir ve bunu da Ehl-i Beyt’e nisbet ederek Ehl-i Beyt’e de hakaret ve iftira eder. Zaten daha İlahiyat Fakültesi'nde talebe iken, yazın, kendisine okutsun diye emanet edilen erkek çocuğunun ırzına geçmeye teşebbüs etmiş, bunu başaramamış, çocuğun vücudundaki yaralar ailesi tarfaından görülünce iş meydana çıkmıştır. Aile şikayetçi olmuş, Develi mahkemesi ırza tasaddi suçunu sabit görmüş ve Mustafa İslamoğlu bu suçtan hüküm giymiştir. Kuran’daki olağanüstü olayları inkar eder. Maide 33′ü ve Yecüc ve Mecüc’ü tahrif yoluyla inkar eder. Modernisttir. Şii İran'ın büyük maddi desteğindedir. Mısır'da el Ezher Medresesi'nde tahsile gittiği halde buradan İran'a geçi yapmış ve eğitimini bu şia merkezinde tamamlayıp İran ve şiilerle olan bu günkü bağlantılarını bu şekilde sağlamıştır. Şiilerde, Şii olmayanların arasında onlardan gözükmek ve Şiiliğini gizlemek farzdır. Buna takıyye denir.
***
Abdülaziz Bayındır:
Abdülaziz Bayındır
Hz. Peygamber’in faziletlerini ve Allah dostlarını inkar eder. Rabıtayı ve (yüzü suyu) hürmetine istemeyi şirk sayar. Tasavvufu ve tarikatları inkar eder. Şefaati inkar eder. Sünneti yok sayar. Mustafa İslamoğlu’nun kanalında program yapmaktadır.
***
Alparslan Kuytul:
Alparslan Kuytul
Oy kullamayı günah hatta şirk olarak görür. İbn-i Temiye ve İbn-i Kayyım gibi sapıklıkta meşhur kimseleri örnek şahsiyet olarak göstermektedir. Tasavvuf ve tarikatlara şirk gözüyle bakar. Ayet ve hadislerden ziyade nefsiyle konuşur. İlmi ciddiyetten uzaktır.
***
Bursalı Ahmet Yasin:
Bursalı Ahmet Yasin
Sözde Şeyh Nazım Kıbrısi’nin sözde halifesidir. Kendi gibi sahtekar şeyhinin yolundan gider ve Nazım gibi o da Adnan Oktar’ı muteber biri gibi tanıtır ve onun görüşlerine katıldığını beyan eder. Nazım Kıbrısi de, Adnan Oktar da aynı güç odakları tarafından koordine edilir. Hedefleri çok büyüktür. Mehdilik, Nakşibendilik ve Osmanlıcılık iddiaları ile İslam aleminde çok büyük bir sapkın akım kurarak Mossad ve İsrail menfaatine hareket etmek gayretindedirler. Grupça Masonların sıkı kontrolündedirler. Ahmet Yasin aynı zamanda sıkı bir büyücüdür. Bir çok kimseyi sihir ve büyü ile tesir altına alır.
***
Süleyman Ateş:
Süleyman Ateş
Diyanet işleri eski başkanlarındandır. Yahudi ve Hristiyanların cennete gireceğini idda eder. Cennete girmek için “La ilahe illallah” yeterli “Muhammedur Resulullah” a gerek yok demiştir. Şefaati ve (yüzü suyu) hürmetine istemeyi ve tarikatları şirk olarak görür. Darwinisttir. Maymundan gelindiğine inanır. Ağzından "Adem ile Havva'dan geldik." sözü çıkmaz. 1970 yıllarda basına sızan bir belge ile gerçekte Ermeni olduğu ve haince Müslümanların arasına sızdığı ispat edilmiştir. Gizli Yahudi ve gizli Ermenilerin kontrolünde olan Türkiye basınında kendisine büyük hürmet edilir. Sık sık haber konusu yapılır.
***
Hayrettin Karaman:
Hayrettin Karaman
Enflasyon kadar faizin helal olduğunu savunmuştur. İslam’da recm yoktur, demiştir. Muhammedur Resulullah demeyenlerin de cennete girebileceğini savunmuştur. Abduh ve Reşid rıza gibileri örnek alim diye lanse etmiştir. Diyalogçuların akıl hocasıdır. Daha bir çok sapkın düşünceye sahiptir. Bu hale geleceğini daha Yüksek İslam Enstitüsü talebesi iken belli etmiştir. Enstitü'nün başkanı olan değerli alim Ahmet Davudoğlu merhum, kendisine, "Evladım! Bu okullarda size öğretilen ilmi bir şey zan etmeyin. Bu ilimler Osmanlı'nın kasabında manavında vardı. Bunları okumakla alim olduğunuz zannına kapılmayın." diye ikaz etmişse de dinlememiştir. *** Adnan Oktar:
Mehdi olduğunu ima yoluyla iddia eder. Yahudi ve Hristiyanları Allah dostu olarak görür. Hoca falan değildir. En zaruri İslami ilimleri bile bilmez. Arapçası bile yoktur. 46 raporlu, özürlü, şizofren, paranoid ve megalomandır.
Devletimizin sivil ve askeri olmak üzere tam yedi hastanesi ayrı ayrı raporlar vererek akıl sağlığının yerinde olmadığını belirtmişlerdir.
Masonlarla içli dışlıdır, masonların ve Sabetayist hainlerin kontrolündedir. Kullanılan bir piyondan başka bir şey değildir. Ekip, cezai ehliyeti olmayan bu kişiyi kullanıp markalaştırmaktadır. Zaten anneden ve babadan da saf kan bir Yahudidir. Grup olarak, Türkiye'deki bir çok kripto Yahudi'de olduğu gibi bunlar da Mossad'ın korumasındadırlar. Ekip olarak geçmişleri akıl almaz pisliklerle doludur. Şantaj, tehdit, cinayet, mikro kameralar ile seks tuzakları, video montaj ve fotomontajlar ile karalama-şantaj dahil her akla gelmeyecek kadar kirli bir geçmişleri vardır. Cumhuriyet tarihinin en büyük polisiye operasyonu bu en büyük şantaj çetesine yapılmıştır ve devrin içişleri bakanı "Adnan Oktar APO kadar tehlikelidir." demek durumunda kalmıştır. İstanbul Emniyet müdür ise "Bunlar pislik, çeteci, şantajcı bunlar" demiştir.
Hedefleri Büyük İsrail'in kurulmasına, dünya üzerinde tam bir Yahudi hakimiyeti kurulmasına hizmet etmek ve bu süreci hızlandırmaktır. Bunu için sadece Türkiye'de değil bütün İslam aleminde tesirli olan devasa bir sapkın akım oluşturmak istiyorlar. Masonik bağlantılarını, Mossad desteğini ve para gücünü kullanarak Türk yargı sistemini binek beygirleri haline getirmişlerdir. Onbinlerce kişiyi haksız sebeplerle, gerçekleri söyleyip yazdıkları için dava etmişlerdir. Biz de bunlardan sadece birisiyiz. Dava açarlarken bile adi aşağılık tavırlarla açmaktalar ve iftiralar atmakta hiç bir sakınca görmemekteler.
Sabetayist olan bu ekip, ayet ve hadisleri tevil/yorum yoluyla tahrif ederler/bozarlar. Arapça bile bilmezler. Harun Yahya adı ile yayınlanan kitapları elli kişilik Sabetayist ve Kripto Yahudi bir ekip hazırlamıştır. Ortada 50 kişilik bir çalışma olmasına rağmen bu kitaplar ancak ABD ve Avrupa'da yayınlanan telif eserlerin tercüme edilerek intihal edilmesi, aşırılması sureti ile yayınlanabilmiştir. Ekibi ilmi yönden bakıldığında vasatın da çok çok altında, çok başarısız, taban bir ekiptir. Eski Sabetayist hainleri mumla aratacak kadar kaabiliyetsizdirler. Son iki üç sene içinde iyice renk verip deşifre oldular.
*** Ahmet Şahin:
Ahmet Şahin
Ehl-i Kitapla (Yahudi ve Hıristiyanlarla) amentüde (inanç esaslarında) ittifakımız var, demiştir. Diyalogçudur. Zaman Gazetesi yazarıdır.
***
Humeyni:
Ayetullah Humeyni
Şiadır. Bir çok sahabeye hakaret eder, iftiralar atarlar, kafir derler. bir çok sapkın görüşleri vardır.
Son dönemlerin sözü muteber ehli sünnet büyükleri, Humeyni'nin bu itikadı ile Müslüman bilinemeyeceğini söylemişlerdir. Şahı devirmekte kullanılan ilimsiz, vasıfsız bir ajan olduğunda şüphe yoktur.
***
A. Rıza Demircan:
Ali Rıza Demircan
Cariyeliği inkar eder. Kabre sanduka yapmayı şirk sayar. Mezhebler beni bağlamaz, demiştir. Kutlu Doğum Haftasının İslam’da yeri yoktur, demiştir. Hurileri cinsel bir partner olduğunu inkar etmiş, onlar sadece hizmetçidir, demiştir.
Ses tonu, yüz mimikleri, titremeleri, nefesleri ve özellikle de el kol hareketleri ve özellikle de asabiyeti ile değerlendirildiğinde gayet bozuk bir psikolojiyi sergilediği derhal görülebilmektedir.
***
İskender Evrenesoğlu:
İskender Evrenesoğlu
Kendisinin devrin imamı ve müslümanların halifesi olduğunu idda etmiş bununla da kalmamış, Mehdi ve Resul (peygamber) olduğunu idda etmiştir.
***
Zekeriya Beyaz:
Zekeriya Beyaz
İnsan mı, insan suretinde bir hayvan mı, yoksa daha da aşağı mı olduğu konusunda halk arasında büyük tartışmalara sebep olup huzur bozmuş biridir.
Kabir azabını inkar etmiştir. Tavuktan kurban olur, demiştir. Daha bir çok sapık görüşü vardır. İlmi ciddiyetten yoksundur. Modernisttir. Ahlaksızdır. Kaldığı otelde fatura edilen hizmetler arasında, gayri ahlaki kanal izleme bedeli de olduğu medyaya yansımıştır.
***
Ali Şeriati:
Ali Şeriati
Aslen İranlı bir şiidir. Ancak sapkın görüşleri nedeniyle şiiler tarafından bile kabul görmemiştir. Allah’ı (c.c.) iki yüzlü bir puta benzetmiştir. Meyhanede demlenirken, İran şahının adamları tarafından tepelenmiştir.
***
Seyyid Kutup:
Seyyid Kutup
Mezhepsizdir. İlmi yetkinliği olmamasına rağmen yazdığı tefsir hatalarla doludur. Sahabeye hakaret etmiştir. Tasavvuf ve tarikatlara şirk gözüyle bakar. Sosyalist kökenli olduğu için İslam’ı yanlış yorumlamıştır. Hz. Osman'a "Hırsız" diyebilmek adiliğini/cüretini göstermiştir. Manası açık ayetleri bile yanlış tefsir etmiştir. Buna rağmen kendini dört mezhep imamlarından bile üstün görmüştür.
Seyit Kutup sonradan müslüman olanlardandır. İslam’ı tanıma aşamasındaki bazı sapkın görüşlerinden daha sonra vazgeçtiği ancak bunları düzeltmeye ömrünün yetmediği de söylenir. Sonuçta kitapları bir çok sapkın görüşlerle dolu olduğu için okunmaz, görüşlerine itibar edilmez. Eğer şehitse Allah’la onun arasındadır, Allah mubarek etsin. Kitaplarından daha çok aksiyoner yönü onu ünlü yapmıştır.
***
Mevdudi:
Mevdudi
Şiidir. Sahabeye hakaret eder. Medeni haklar bakımından kafirlerle müslümanları bir tutmuştur. İbni Teymiye’den nakiller yapar ve onu över. Peygamberlerin günah işleyebileceğini idda eder. Ancak İslam dünyasında daha çok siyasi ve aksiyoner yönü bilindiği için itibar görmüştür. Alim değil siyasi parti lideridir.
"İslamı Anlamak" isimli kitabında imanın şartlarını beşe indirmiş ve kadere iman şartını saymamıştır.
Mevdudî "Kur'ân'da Dört terim" adlı kitabında, üçüncü hicrî yüzyıldan sonra Müslümanların Kitabullah'ın dört ana terimi olan "Rab, İlah, Din, İbadet" konusunda doğru yoldan çıktıklarını iddia etmiştir. Onun bu haksız ve ağır iddiasına karşı çağımızın büyük Ehl-i Sünnet alimi Hindistanlı Ebu'l-Hasen en-Nedvî "İslâm'ın Siyasî Yorumu" adını taşıyan bir reddiye kaleme almış, Mevdudî'yi çürütmüştür.
Mezhepsizleri Tanıma Yolları
Ehl-i sünnet itikadı ve diğer doğru bilgiler bilinirse, bunun zıddını savunanların sapık oldukları anlaşılır. Piyasadaki sapıkların Ehl-i sünnete aykırı görüşlerinden bazıları şunlardır:
1- Amentü’deki altı esastan birini inkâr etmek, mesela hayır Allah’tan, şer şeytandandır demek veya kaderi inkâr etmek,
2- Amel, imandan cüzdür demek, [Mesela namaz kılmayana kâfir demek.]
3- İman artıp eksilir demek, [İman nuru, kuvveti artıp eksilir demeli.]
4- Kur’an-ı kerime mahlûk demek,
5- Allah Arş’ta demek. İstiva kelimesine yanlış mana verip Allah Arş’a oturdu demek,
6- Kabir sualine, kabir azabına, şefaate, sırata, hesaba veya mizana inanmamak,
7- Allah gaybı, enbiya veya evliyasına bildirmez demek,
8- Evliyanın kerametini inkâr etmek,
9- Eshab-ı kiramın hepsi cennetlik iken, herhangi birini kötülemek, (Ben Muaviye’yi sevmem demek)
10- İki kayınpederi [Hazret-i Ebu Bekir’le, hazret-i Ömer’i] diğer sahabelerden üstün bilmemek. İki damadı [Hazret-i Osman’la hazret-i Ali’yi] sevmemek,
11- Miracın, ruh ve bedenle birlikte olduğunu inkâr etmek.
12- Peygamberlerin günah işlediğini söylemek.
13-Bugün için, dört hak mezhepten birinde olmamak. (Bütün mezhepleri tahkik ederim, doğru olanı alırım) veya (Mezhebe girmemeyi caiz görürüm) demek, yani mezhepsizliği de caiz görmek.
Dört hak mezhep tabirini kullanmamak.
14- Dindeki dört delili kabul etmeyip, (Yalnız Kur’an, yalnız Kitap ve sünnet) demek.
15- “Resulullah’tan sonra, rasul gelmez; ama nebi gelir “demek.
16- Öldürülenin, intihar edenin eceliyle öldüğünü inkâr etmek.
17- "Peygamberin üstünlüğü, çalışmakla elde edilmiştir" demek.
18- Deccal, Dabbet-ül-arz, Hazret-i Mehdi’nin geleceğine, Hazret-i İsa’nın gökten ineceğine ve diğer kıyamet alametlerinden birine bile inanmamak.
19- “Ahirette de Allahü teâlâ görülmez "demek.
20- “Kâfirler Cehennemde sonsuz kalmaz, Cehennem ebedi değildir ” demek.
21- “Günahkâr müminler Cehenneme girmez, Cehenneme giren hiç çıkmaz” demek.
22- Mest üzerine meshi caiz görmemek.
23- Sultana [devlete] isyanı caiz görmek.
24- Allahü Teala'nın düşman olduklarına düşmanlık yapıp dost olduklarına dostluk yapmamak.
(mesela mezhepsizleri savunmak )
Sapıkların ehl-i sünnet’e aykırı diğer görüşleri:
1- Yahudiler de, Hıristiyanlar da cennete girecek demek.
2- “ La ilahe illalah ” diyen cennete girer ,” Muhammedün resulullah “ demeye
gerek yok demek.
3- “ Deccal bir akımdır, İsa ve Mehdi de manevi şahıs yani ruh olarak gelecek” demek.
4- Hazret-i İsa, gelince hakiki Hıristiyanlığı yayacak demek. (İsa aleyhisselam şeriat-i Muhammedi ile hükmedecek)
5- Hazret-i Mehdi’nin vasıfları uymadığı halde, birilerine Mehdi demek.
6- İbni Teymiyye’yi, mason Abduh’u, diğer mezhepsizleri ve bid'at ehlini savunmak.
7- Enbiya ve evliyanın kabirlerine gidip onların hürmetine dua etmek, onlardan
yardım istemek caiz değildir demek.
8- Vehhabi olsun, Mutezile olsun, yani bid’at ehli de olsa, herkesi severim demek.
9- Ruh ölür, ruhlar ve ölüler işitmez demek.
10- Naylon çoraba meshi caiz görmek.
11- İslam halifelerini, Osmanlı sultanlarını kötülemek.
12- Kaza namazı kılmak gerekmez demek.
13- İhtiyaç veya zaruret halinde dört hak mezhepten birini taklit etmeyi kabul
etmemek veya her mezhepten kolay gelen hükümle amel etmek.
14- Mezhebe bağlanmak için, mezhep taassubu tabirini kullanmak
15- Zuhr-i âhir diye bir namaz yoktur demek
16- İslami görüş, İslam düşüncesi, İslam felsefesi, İslamcı gibi tabirler kullanmak.
17- İslâm âlimlerini kötülemek maksadıyla, kitaplarında uydurma hadis olduğunu
söylemek.
18-Telkini, devir ve iskatı inkâr etmek.
19- "İncil ve Tevrat tahrif edilmemiştir." demek
20- "Kadınlar evde yalnız namaz kılarken başının örtmesi gerekmez" demek
21- "Kur'an-ı Kerim okumak için abdestli olmaya gerek yoktur." demek
( M.İslamoğlu)
22- "Hayızlı kadın isterse oruç tutabilir." demek (M.İslamoğlu)
23- Kur'an-ı Kerim ayetlerinin Tarihsel olduğunu iddia etmek,hükümlerinin geldiği
devire ait olduğunu söylemek.
24- Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudileri ilgilendiren ayetlerin sert olduğunu
söyleyip " o ayetlerin o günkü Yahudi ve Hıristiyanlar için gelmiştir, zamanımızdaki ehl-i kitabı bağlamaz." demek. (Halbuki muhkem bütün ayetler kıyamete kadar geçerlidir.)
Kaynak: http://akademim.blogspot.com.
.
Allah rızası için zina yaptırtan bir psikosapık: Adnan Oktar (Nam-ı diğer Harun Yahya)
Adnan Hocacılar'ın sevişme kuralları
Adnan Hoca tarikatında cinsel yaşam doğa ve toplum kurallarına baş kaldırıyor. Ortak kullanılan kadınlarla sadece anal ve oral seks yapılıyor, evlenmek ise yasak!
HAKKINDA 18 yıl hapis istenen Adnan Hoca'nın artık ortalığa dökülen tarikat sırları insanları şaşkınlık içinde bırakıyor. Kendisini neredeyse peygamber ilan edecek noktaya geldiği anlaşılan Adnan Hoca'nın özellikle kadın erkek ilişkilerine getirdiği yorumlar tüm doğa ve toplum kurallarını zorluyor. Örneğin müridlerine "dini inancı kuvvetli olmayan" kadınlarla birlikte olun fetvası veren Hoca, "Kardeşinizi unutmayın. Birlikte olduğunuz kadının diğer kardeşlerle de cinsel ilişki kurmasını sağlayın!" uyarısında da bulunuyor.
Önerilen cinsel ilişki biçimi ise oral ve anal seks. Ayrıca cinsel ilişki sırasında şahit bulundurmak da şart. Bunun gerekçesini "müridlerin normal seks yapmasına engel olmak" diye açıklayan Adnan Oktar, "Şeytan bir kişiyi kandırır ama iki kişiyi kandıramaz. Onun için mutlaka şahit bulundurun" öğüdünü veriyor. Adnan Hoca, ifadesinde normal ilişkiye giren Kemal Gül isimli bir müridi ile 2 yıl görüşmediğini belirterek, bu konuda ne kadar "prensipli" olduğunu gösteriyor.
Kardeşini Hatırla
Adnan Hoca'nın fetvasına göre, birlikte olunacak hafif kadınlar yani "motorlar", zengin kesimden seçilmeli. Çünkü Hoca'nın görüşüyle, bu kesimin kadınları rahat, paralı ve bakımlı oluyor. Fetva doğrultusunda, bir "motorla" ilişkiye giren kardeşler, mutlaka "diğer kardeşini de düşünmeli" Yani, birlikte olduğu kadının başka kardeşlerle de birlikte olmasını sağlamalı. Adnan Hoca, ilk başlarda bu durumu yadırgayan müridlerini şöyle ikna etmiş: "O kadınlar zaten hafif kadınlar. Siz onlarla birlikte olmazsanız, başkaları birlikte olur. Ayrıca kadın ne kadar çok kişiyle ilişki kurarsa, ona o kadar az bağlanırsınız."
Evlenmek De Yasak
Adnan Oktar'ın bu çoğulcu seks anlayışını dikte etmesinin bir başka nedeni de müridlerin tarikata bağlılığını devam ettirmek. Hoca, bir kadına bağlanan ve evlenen müridin tarikattan kopacağını düşünüyor. Bu düşünce, Adnan Hoca'nın, tarikatın seks konusunda sert olduğu dönemlerde bacılarla evlenen imamlarını boşatmasına yol açmış. Adnan Hoca'nın sağ kolu Fırat Develioğlu, bu durumu şöyle açıklıyor: "Tarikatın ilk zamanlarında bacılarla evlenebiliyorduk. Ama, yeni seks anlayışı gelince, imam nikahımızı kaldırdık. Eşimle davetlere birlikte gidiyorduk ama ayrı evlerde kalıyorduk."
"Allah rızası için seks yapıyordum"
ADNAN Hoca Tarikatı'nda "motorlar" olarak bilinen gruba dahil olan Beyza Bayraktar yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Ömer Kartal'la tanıştıktan sonra tarikat evlerine gidip gelmeye başladım. Bir gün, Burak isimli bir kişinin Kozyatağı'ndaki evine gittik. Ömer'le cinsel ilişkiye girmek istedim. Ancak benimle iç çamaşırlarımı çıkarmadan sevişti. İkinci kez, başka bir evde buluştuk. Evde Nuri diye birisi daha vardı. Bu kez sevişirken çırılçıplak kalmıştık. Benimle anal yoldan birlikte olmaya başladı. Tam o sırada, Nuri de içeriye girdi. Aynı anda benimle oral seks yapmaya başladı. Defalarca şahitler önünde oral seks yaptım. Kardeşlerle ilişkiye girerek ihtiyaçlarını karşılamak 'ecir', yani Allah rızası içindi."
“Adnan Hoca'nın fıtığını gördüm”
Manken Ebru Şimşek tarikatın kucağına düşmekten son anda kurtulan bir şantaj kurbanı. Şimşek'in dava dosyasında yer alan ifadesi şöyle: "Mesleğe ilk adım attığım günlerdi. İlk önce genç Adnan Hoca müridleriyle tanıştım. Bir gün beni Adnan Hoca ile tanışmaya götürdüler. Adnan Hoca benimle cinsel ilişkiye girmek için soyunmaya başladı. O an fıtığını görüp iğrendim ve hemen kaçtım. Tarikatla da ilişkimi kestim. Bunun üzerine beni zorla bir eve götürdüler. Tehdit ederek seks pazarlığı yapıyormuşum gibi görüntülerimi çektiler. Sonra da şantaj yaptılar. Ardından basına dağıttılar. Bu şantajlar sadece bana yapılmadı. Birçok genç kıza, sanatçıya, ünlü insanlara da yapıldı. Ama su yüzüne çıkan benim şantaj kasedim oldu."
Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
Cum'a/9
İstedim ki bir adama emredeyim. Cemaate namaz kıldırsın, ben de gidip cumaya gelmeyenlerin evlerini başlarına yıkayım.
Müslim
Cuma namazı her müslümana hak ve vacibdir.
Ebu Dâvud
Birtakım kimseler Cuma namazını terketmekten ya vazgeçerler yahut da Allah onların kalplerini mühürler, sonra da onlar gafillerden olurlar.
Müslim
***
Said Nursinin çeşit çeşit Cuma Namazı Kılmama bahaneleri;
(...) Bana itiraz edenler, gizli ayıplarımı bilmiyorlar. Yalnız zahiri bazı hatalarımı bahane edip ve yanlış olarak Risale-i Nuru benim malım zannedip Risale-i Nurun nurlarına perde çekmek, intişarına rekabet etmek için derler: "Said Cum'a cemaatine gelmiyor, sakal bırakmıyor" gibi tenkidleri var.
Elcevap: Ben, çok kusurları kabul ile beraber derim: Bu iki mes'elede büyük mâzeretlerim var.
Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cum'anın bir şartı; kırk adam imam arkasında Fâtiha okumaktır. Daha başka şartlar da var. Onun için burada bana cum'a farz değil. Ben, mezheb-i Âzamîyi takliden, bâzan sünnet olarak kılıyordum. (...)[1]
Sâniyen: (...) herkesin arkasında mezhebimce iktida edip namaz kılamıyorum ve okumakta yetişemiyorum ve daha Fâtihanın yarısını okumadan, imam rükûa gidiyor. Bizde Fâtiha okumak farzdır.[2]
(...) Hem camiye, cumaya gitmeye beni men'eden merdumgirizlik[3] hastalığı (...)[4]
(...) hem yirmibeş senedir ben münzevi yaşadığım için, kalabalık yerlerde huzur bulamıyorum (...)[5]
***
Said Nursi;“Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cum'anın bir şartı; kırk adam imam arkasında Fâtiha okumaktır.”
Nurcuların Savunması;
"Şafii mezhebine göre, cumanın sahih olmasının şartlarından biri de, mükellef, hür, erkek, mukim (sürekli cumanın kılındığı yerde oturan) -imam dahil- kırk kişiden meydana gelen -hutbenin başından namazın bitimine kadar orada bulunan- bir cemaatin olmasıdır. Şayet hutbe esnasında bazıları dışarı çıksa ve bundan ötürü kırk sayısı eksik olsa, o adamlar geri geldiği zaman hutbenin o kısmının yeniden okunması gerekir. (bk. İmam Nevevî, el-Minhac/es-Sirascu’l-Vehhac, s. 86)"
Cevap;
Said Nursinin her Cuma Namazı kırk kişiyi bulamaması mantıklı bir iddia değildir, bahanelerinin çokluğundan da anlaşıldığı gibi bunun için çaba göstermediğide meydandadır.
***
Cuma Namazında İmama Uyan 40 kişinin Fatiha Okuma Meselesi
Said Nursi;
“Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cum'anın bir şartı; kırk adam imam arkasında Fâtiha okumaktır.”
Nurcuların Savunması;
"-Şafii mezhebine göre, bütün namazlarda imamın arakasındaki cemaatin bütün fertlerinin de Fatihayı okuması farzdır. En sahih olan görüş budur ve alimlerin büyük çoğunlu bu görüşü benimsemiştir.(bk. Nevevî, el-Mecmu, 3/365).
Kırk kişilik cemaatte bir tek kişi ümmî ise / Fatihayı okuyacak durumda değilse, Cuma namazı sahih olmaz.( bk. a.g.y)"
Cevap; (Lütfen resimleri inceleyiniz)
Resimleri büyültmek için üzerlerine tıklayınız
Resimdeki kitap Şafi mezhebine mensup Müslüman kardeşlerimizin yararlandığı en tanınmış kitaplardan biri olan “Büyük Şafi Fıkhı” dır, Şafi mezhebinde imama uyanın Fatiha'yı okuma zorunluluğu vardır fakat Cuma namazında bu kırk kişilik cemaatın içinde Fatiha'yı bilmeyenler yada yetiştiremeyecek durumda olanların bulunması yukarıdaki resimlerdede gördüğünüz gibi Cuma namazının farz olmasına sahih olmasına engel değildir, Fatiha bilmeyen ve yetiştiremeyecek durumda olanların durumu aşağıda açıklanacaktır, Fatiha’yı bilmiyor diye ümmi Müslümanları Cuma namazından mahrum etmek çok büyük bir vebaldir!
Gördüğünüz gibi ümmiliğin yada Fatiha okumaktan aciz olmanın Cuma namazını kılmamak için bir mazeret olamayacağı açıkça anlaşılmaktadır.
Şafi bir imam Cuma namazını eda edecek kırk tane şafi müslümanı bulamadığı takdirde , şafi hanefi bir imama uyarak rahatlıkla Cuma namazının farzını eda edebilir, hal böyle iken;
- Said Nursiye bağlı yüzlerce müslümanın hepsi şafi mezhebine'mi mensuptu?
- Cemaatinde bir tane hanefi mezhebinde namaz kıldıracak adam yokmuydu?
Farklı Mezhepler Bulunması Durumunda İmama Uyma konusu;
Bu hususta en efdal olan, herkesin kendi mezhebine mensup imamın arkasında namaz kılmasıdır.Fakat Şâfiî bir kimsenin Hanefî olan imama, Hanefî bir kimsenin de Şâfiî olan imama uyması caizdir. Bu meselede mühim olan husus, imam olan zatın, namazın şart ve rükünlerine riayet etmesidir.Çünkü değişik mezhepten de olsa, namazı cemaatle kılmak tek başına kılmaktan daha faziletlidir.Sahabîler ve Tâbiinden pek çokları müçtehid derecesinde büyük âlimlerdi Farklı ictihadlara sahip olmakla beraber birbirlerinin arkasında namaz kılmışlardırBu hususta ciddî bir farklılık olmamıştır
İbni Âbidin, 1/378-79
***
Said Nursi; Sâniyen (...) herkesin arkasında mezhebimce iktida edip namaz kılamıyorum ve okumakta yetişemiyorum ve daha Fâtihanın yarısını okumadan, imam rükûa gidiyor. Bizde Fâtiha okumak farzdır.[2]
Müceddid ve zamanın harikası ilan edilen, kalbine gelen ilhamlarla iradesi dışı kitap yazdığını söyleyen, onlarca kitabı bir gecede ezberlediğini söyleyen, Kuran'da ve bazı kitaplarda kendisinin ve risalei nurun müjdelendiğini iddia eden said nursinin, cemaat namazında imam Suphaneke-Fatiha ardından zammı süre okumasına kadar bir Fatiha süresini "yetiştiremiyorum" diye bahane edip Cuma namazı kılmaması çok büyük çelişkileri gözler önüne sermektedir.
***
Said Nursi;
(...) Hem camiye, cumaya gitmeye beni men'eden merdumgirizlik[3] hastalığı (...)[4]
(...) hem yirmibeş senedir ben münzevi yaşadığım için, kalabalık yerlerde huzur bulamıyorum (...)[5]
Nurcuların Savunması;
"Şafii mezhebine göre hastalık, camiye, cumaya gitmemek için başlıca bir mazerettir. (el-Minhac/Es-Siracu’l-Vahhac, 83-84)"
Cevap;
İbn-i Teymiyye'ci Nurettin Yıldız, Vehhabi kafası ile hareket edip Şefaati inkar ediyor
Nurettin Yıldız, İmam Hatip lisesinin ardından İlahiyat Fakültesine gitmiş, burada iki sene eğitim aldıktan sonra Mekke Üniversitesi'ne geçiş yapmış ve burada Usul-i Fıkıh bölümünü bitirmiş olmasına rağmen ülkesine dönmeyip uzun yıllar Mekke'de kalmış ve 1990 yılına kadar ülkesine dönmemiş bir isim.
Bilindiği gibi İngilizler Suudi ailesine bir devlet kurarak (Suudi Arabistan), buraları ve üzücü ki Mekke ve Medine ahalisini bile ekseriyetle Vehhabileştirdiler. Zaten Vehhabiliği de İngilizler kurdular. İngiltere 1945 yılına kadar dünyanın süper gücü olan bir devletti. Osmanlı'yı tamamen yıkıp hilafeti de tamamen kaldırana kadar akıl almaz istihbarat oyunları gerçekleştirdi. Vehhabi’lik bunlardan sadece biri...
Vehhabilerin en belirgin alametleri;
* Şefaati inkâr etmeleri
* Kabir ziyaretlerini yasaklamaları
* Olur, olmaz her şeye şirk demeleri, sürekli mü'minleri tekfir etmeleri
* Hak tarikatları da inkâr etmeleri, tasavvufu kökten inkâr etmeleri
* İbni Teymiye denilen, önceleri genç yaşında büyük Hanbelî âlimi olan ama maalesef sonradan sapıtan ve İslam devleti tarafından kendisine verilen zindan cezaları içinde vefat eden, hâşâ Allah'a cisim, mekân isnat eden, şefaati ve birçok İslami rüknü inkâr eden, bazı sahabeleri tekfir edip kâfir diyen nasipsizi büyük âlim bilmeleri. Hatta İbni Teymiye’den büyük kimseyi tanımamalarıdır.
* İbni Teymiye’nin yolunu usulünü Necd bölgesinden başlamak üzere bütün Arabistan'a yayan ve yine İngiliz İstihbaratının oynattığı Muhammed bin Abdülvehhab'ı da çok büyük bilmeleri ve onun hakkında söz söyletmemeleri, en ufak bir eleştiriye bile çok sert karşılık vermeleri.
Nurettin Yıldız,
* Peygamberlerin ya da velilerin (yüzü suyu) hürmetine Allah’tan bir şey istemenin caiz olmadığını iddia eder. Hatta buna şirk diyen âlimler (!) olduğunu iddia eder.
* İbni Teymiye gibi sapıkların babası olan bir kişiye; “şeyhülislam ve müctehid” diye hürmet eder. İbni Teymiye hayranıdır, İbni Teymiye’yi Müceddid kabul eder.
* İbni Teymiye’yi, İkinci Bin Yılın Müceddid İmam Rabbani Hazretleri (k.s.) ile bir tutar.
* Seyit Kutup gibi bazı sapık kişileri övmesine karşın bazı Ehl-i Sünnet âlimlerini ise sapıklıkla itham eder.
* Tasavvufa ve tarikatlara kötü bakar.
* Konuştuğu zaman ayet hadisten ziyade nefsine göre konuşur.
* Bir dönem Mustafa İslamoğlu’nun kanalı olan Hilal Tv’de program yapmıştır.
Nurettin Yıldız, Senabil Vakfı kurucusu. Ayrıca, Senabil Vakfı mensuplarının kurdukları Sosyal Doku Vakfı ile de içli dışlı. www.fetvameclisi.com da guruba ait önemli sitelerden... Sitede ilk önce göze çarpan husus, Nurettin Yıldız'ın Vehhabiler ile Sünniler arasında ciddi sorunlara yol açan meselelerde net ifadeler kullanmamış olması. Yaklaşık 5 dakikalık bir video fetvada, kabir ziyaretinin caiz olup olmamasına dair net tek bir ifade yok. Dinleyenin istediği tarafa çekeceği yuvarlak, taktik cümleler. Samimi bir ilim adamına yakışmayacak, dinleyen sünni Müslümanları, kendisi hakkında, "bu adam ikiyüzlü mü?" zannına sevk edecek hiç hoş olmayan bir üslup...
Büyültmek için üzerine tıklayınız
Kazası olmayan Cuma namazının hikmetini anlayamayan ve bu namazın sevabından mahrum olan Said Nursi Allahın emri olan bu cemaatle kılınan namaza gitmemesinin sebebi olarak "merdumgirizlik" (kalabalıktan sıkılma) gibi nefsani bir sıkıntıyı yada şeytani bir vesveseyi bahane etmektedir, oysa dört mezhepte de akıllı ve buluğa ermişin Cuma namazına engel olan hastalık; abdestin ve namazın sıhhatine engelleyen mesela büyük ve küçük abdest tutamama, kör ve ayakları kesik olması gibi bedeni hastalıklar için geçerlidir, Said Nursi kötü bir çığır aşarak her kalabalıktan sıkılan Müslümanın Namaza gitmemesinin bir vebali olmayacağına dair bir kanı oluşturmaktadır. Nurcu'larında Said Nursi'nin icadı olan kalabalıklardan sıkılma ruhsatını(!) kullanıp kullanmadıkları akla gelmektedir.
Said Nursi; "Bu zaman ehl-i hakikat için, şahsiyet ve enaniyet zamanı değil. Zaman, cemaat zamanıdır.”(6)
“Zaman cemaat zamanıdır” diyen Evliya diye vasıflandırılan Said Nursi’nin Rahmete kavuşmaya vesile olan cemaatla kılınan namazlara kalabalıktan sıkılıyorum diye gitmemesi davasındaki büyük çelişkiyi ortaya çıkarmaktadır. Peygamber Efendimiz Ehli Sünnet itikadına bağlı olan Müslümanları bir araya getiren cemaat namazlarının önemi hakkında şöyle buyurmaktadır;
Cemaat Namazı ile ilgili Hadisler;
İnsanlar ezan okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur'a çekmek zorunda kalsalardı kur'a çekerlerdi. Şayet camide cemaate erken yetişmenin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, birbirleriyle yarışa girerlerdi. Eğer yatsı namazı ile sabah namazındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi.
[Buhari, Müslim,Tirmizi]
Şüphesiz namazdan en çok sevap kazanacak insanlar, uzak mesafelerden camiye yürüyerek gelenlerdir. Namazı imamla birlikte kılmak için bekleyen kimsenin sevabı, namazı tek başına kılıp sonra uyuyan kimseden daha büyüktür. [Buhari, Müslim, Ebû Dâvûd, İbni Mâce]
Beş vakit namazı cemaatle kılan, Sırat köprüsünü şimşek gibi geçer. [Taberani]
Bir kimse, kırk gün sabah namazının ilk tekbirine yetişirse, kendisine iki berat yazılır: Cehennemden kurtuluş beratı ile münafıklıktan eminlik beratı. [Ebuşşeyh]
İlk tekbire yetişecek şekilde, kırk gün cemaatle kılana Cennet vacip olur. [Ebu Ya’la]
Cemaatle namaz kılmak için bekleyen, hep namazda gibi sevap kazanır. [Buhari]
Evi mescide uzak olanın [her adımına sevap verileceği için] sevabı daha fazladır. [Buhari]
Peygamberin sünnetini [önem vermeyip] terk eden kâfir olur. [Ebu Davud]
Cemaatin bir kısmı dua eder, ötekiler de âmin derse, o dua kabul olur. [Hakim]
İmam, namazı tamamlayıp cemaate yüzünü döndürünceye kadar onunla bulunan, gece ibadet etmiş gibi sevaba kavuşurlar. [Tirmizi]
En kıymetli yer mescitlerdir. Cami ehlinin en efdali, ilk girip son çıkandır. Cemaate ilk gelen ilk müslüman olan gibi kıymetlidir. [İ. Râfi’i]
"...kalabalık yerlerde huzur bulamıyorum... " diyerek küçük bir Cami cemaat'ından uzak duran Said, acaba binlerce kişilik Mesicidi Haram ve Mescidi Nebevi gibi devasa kutsal Cami'lerde huzur bulabilecekmiydi?
***
Said Nursi'nin Cuma Namazı kılmayışının sebebi olarak Türkiyenin Darul Harp olması iddia edilirse ;
Nur'cular, Türkiyenin Darul İslam olduğuna inanıp Cuma namazının Türkiyede farz olduğunu söylemektedirler;
"Türkiye`nin "dâr-ı harp" mi, "dâr-ı Islam"mı olduğu konusunu ilgili madde de açıkladık. Türkiye İslam devletidir ve Cuma namazı kılmak şartlarını taşıyna her müslümana farzdır" (Nur Cemaatine ait bir siteden alıntıdır)
(Not:Dört mezhebe göre belirli bazı şartların teşekkül etmesi halinde, dar-ül harpte de cuma namazı kılınabilir. Bu şartlara gelince;
1 - Dar-ül harpte cuma namazı kılınabilmesi için Müslümanların serbestçe toplanıp bir araya gelebilecekleri bir yer olmalı.
2 - Toplandıkları bu yerde, Müslümanların aralarında seçmiş oldukları imamın hutbede o anda Müslümanları en çok ilgilendiren meseleleri açıkca anlatabilmesi ve bundan dolayı ne Müslümanlara ne de imama bir eziyet gelmemesi gerekir.
Bu iki şartın gerçekleşmesi halinde dar-ül harpte cuma namazı kılınabilir.