|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Mehmed Tahiroğlu
Yazarımızın Diğer Yazıları (11 adet yazısı vardır.)
Online Eserler (pdf) |
|
Fihi ma-fih |
|
Menâkıb-ı Çihâr |
|
Şevahid-ün nübüvve |
|
Pendname |
|
Sadrettin Konyevi |
|
Eşrefoğlu Rumi |
|
Hüsnü Aşk |
|
Dürr-ül Mearif |
|
Makamatı Mazhariyye |
|
Memde ve Meâd |
|
İmâm-ı Gazâli |
|
Mirat-ül Irfan |
|
Fethür Rabbani
Kitaplar'ı indridğinizde içerik görüntülenemezse, sağ tıklayıp özelliklerden engellemeyi kadırın, program sayfamızdan Sumatra PDF'yi kurmanızda tavsiye edilir.
- AN AMERICAN'S 23 QUESTIONS ON ISLAM WITH A MOSLEM'S ANSWERS TO THEM-Bir Amerikalının Müslümanlık Hakkındaki 23 Sualine CEVAPLAR Amerika'nın Utah eyaletinin Salt Lake City şehrinde avukat Rulon S. Howelles'in İslam Dini ve Hristiyanlığın esasını teşkil eden meseleler üzerinde Müslümanların düşüncelerini öğrenmek ve bir kitap hazırlamak maksadı ile İslam memleketlerine tevcih ettiği suallere, Maarif Vekaletinin 22 Kasım 1955 gün ve 022/14536 sayılı yazısı üzerine Diyanet işleri Reisliği Müşavere ve Dini Eserler İnceleme Heyetince hazırlanan cevaplar.
- BİR PIRILTI BİNBİR IŞIK 54k Necip Fazıl Kısakürek'in yazdığı bu küçük kitap içinde bir hazine barındırıyor. Sahabeden ibretli hikayelerle başlayan kitap İmam-ı Rabbânî hazretlerinden "itikat, şeriat, kalp nefis, tevhid" gibi sıralı başlıklarla iyi bir "Müslüman" olabilmenin sırrını veriyor. Bir saatinizi bile almayacak kesinlikle okunması gereken bir eser
- Biyografi 2m2 Kategorize edilmeksizin yüzlerce ünlünün biyografisi. istediğiniz bölümü fare ile seçip ctrl+c ile kopyalaya bilirsiniz.
- Büyük Dini Hikayeler 660k Kur'ân-ı Kerîm'den, Peygamberimizden, Nasreddin hoca merhumdan, Revnakul Mecalis'den hikayeler ve muhtelif hikayeler bölümlerini içeriyor. Öğrenciler, vaaizler ve boş zamanlarını değerlendirmek isteyenler için eşsiz bir kitap.
- Büyük İslam İlmihali 1m1 (Ömer Nasuhi BİLMEN tarafından yazılan bu ilmihal en çok tavsiye edilen Fıkıh kitabıdır. Her Müslüman dînî görevlerini yerine getirebilmek için ibadet itikat bilgilerini öğrenmelidir. Kitap İtikat, İbadet, Kerahet, İstihsan, İslâm Ahlâkı ve Siyer-i Nebi gibi bölümlere ayrılmış. Ayrıca Mızraklı İlmihal 200k kitabı da ilmihal olarak tavsiye edebileceğimiz, vaaz şeklinde anlatıp günlük yaşamda dikkat edilmesi gereken edeplere yer veriyor. Osmanlıda İmamlara ezberlettirildiği, memurlara okutturulduğu rivayet ediliyor.)
- Çin İşkencesi 480k (Bu kitap bir roman değil, roman üstü! Hikâye değil! Hatıra, yada hayal mahsulü hiç değil!... Taş gibi, ateş gibi yaşanmış bir hayat... Bir hakikatin ta kendisi!... Emine şenlikoğlu bu eseriyle bütün "Sanat Teorileri"ni çok gerilerde bırakmış... Çağlayanlar kadar akıcı, bir yumak ateş kadar yakıcı bir üslûpla yazmış... Sunilik, zorlama, özenti, desinler hevesi, beğenilmek endişesi hiç yok... Dolu dolu bir iman... Dupduru bir ihlâs... Sımsıcak bir samimiyet... Sadece yazarının değil her bakımdan dünyanın en iyi romanı.)
-
Elif.Ba(Kuran.Okuma.Dersi) 10m (Kuran-ı Kerîm öğrenmek için sesli ve uygulamalı olarak yapılmıs en iyi ElifBa programı teknik olarak da başarılı, ingilizce ve Türkçe destekliyor. Windows7'de sağ tıklayıp Yönetici olarak çalıştırmanız gerekiyor. Açılan sayfada Download Now'a tıklayın, sonraki sayfada biraz bekleyin yada "click here"'e tıklayın. Harflerin ögrenimini kolaylaştırmak için ElifBaTest
1m2 programından yararlanın, karışık olarak harfleri soruyor, elinizdeki fırça ile doğru harfi seçiyorsunuz.
- Erdoğan Operasyonu Küresel Sermayenin İktidar Savaşı. Mahir Kaynak ve Ömer Lütfi Mete.
- Evlilik ve Cinsellik Asım Uysal
- Esma-i Hüsna 28k (Allah'ın cc. Esmaü-l Hüsna denilen en güzel 99 ismi anlamları ve açıklamalar)
- Hac Rehberi 424k (Hac ve umre rehberi, resimli ve grafikli)
- Hâlidiyye 190k ( Risâle-i Hâlidiyye tercümesi ve Âdâb-ı Zikir risâlesi Hazırlayan: Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A)
- Huzur Sokağı Şule Yülsel Şenler Roman
- İÇKİKumar Fal vs 190k Maide90-91. ayetlerin tefsiri ile içki, kumar, fal ve sigara türevi uyuşturucuların dinimizdeki hükmü açıklanıyor, dahil ettiğimiz küçük bir kitapta yazar Allah'ın yardımı ile sigarayı nasıl bıraktığını anlatıyor, bu tecrübeyi kumar içki gibi diğer kötü alışkanlıklar içinde örnek almak mümkün. RUHU-L FURKAN Tefsirinden alınmıştır. Tefsir önce ayete kelime kelime mana veriyor sonra sırası ile mealini, tefsirini, ilgili hadisleri ve diğer önemli tefsirlerden de alıntı yapıyor.
- İdarecilere Tavsiyeler 325k (Yöneticilere yardımcı olarak yazılmış ama bir aile reisinin ailesinin başında idareci olduğunu hatta annenin çocuklarının idarecisi olduğunu düğünürsek her insanın okuması gereken bir kitap olduğunu söyleyebiliriz)
- İngiliz Casusunun İtirafları 250k ( işte size küçük bir casusluk hikayesi. İngiliz casusu Hemper'in Osmanlı dönemi casusluğu, İngiliz vahşeti ve İslam düşmanlığı)
- İslam Tarihi - ASIM Köksal 3m6 08/08/2007 İslam tarihi için eşsiz bir kaynak.
- İslam'da Sihir Cin 242k (Büyü ve Cin nedir? Büyü ve Cinden oluşan hastalıklar, tıbbi yönü, tedavi usulleri. Çok iyi bir araştırma ve tecrübe ile anlatılıyor. Her insanın bilmesi gereken bilgiler içeriyor.)
- Kıssadan Hisseler 143k (Zevkle okuyacağınız ibretli hikayelerle dolu bir kitap. Çoğu tanınmış din büyüklerinin isim ve şahıslarına bağlı hikâye ve menkıbeler yer alıyor ve bunlar kronolojik bir sıra izliyor)
- القرآن الكريم
- コーランのホリー
- Quran English
- Kuran Türkçe
- Coran Français
- Koran Deutsche
- Corán Español
- Koran Nederlands
- Kuran Russian
- Kur'ân-ı Kerîm Tefsiri Elmalı 7m7 (Merhum Elmalı'lı Muhammed Hamdi Yazyr'ın Kuran-ı Kerim tefsiri)
- Mektubat-ı Rabbani 2m5 (Resûlullahın vefâtından sonra, islâm düşmanları dîne, îmâna insafsızca saldırmışlardı. Allahü teâlâ, Hindistânda, İMÂM-I RABBÂNÎ AHMED-İ FÂRÛKÎ SERHENDÎ müceddid- elfi-s sênî hazretlerini yaratarak, o korkunç akıntıyı, bunun çalışmaları ile durdurmuştu. Bu yüce imâmın mektupları, kitapları, insanları gafletten uyandırdı. Dünyâya ışık saldı. Kendisi 1034 [m. 1624] senesinde Hindistân'da vefât etti. Çeşitli memleketlere göndermiş olduğu mektuplardan 533 mektûbu, üç cilt hâlinde toplanarak MEKTÛBÂT-I RABBÂNÎkitâbı meydâna gelmiştir. Hakikat kitabevi "Müjdeci Mektuplar" olarak yayınladı. Büyük âlim, seyyid Abdülhakîm Efendi; Allah'ın kitâbından ve Resûlullahın hadîslerinden sonra, İslâm kitaplarının en üstünü, en fâidelisi, İmâm-ı Rabbânînin Mektûbât kitâbıdır. buyurmuştur)
- Nurdan Bağ 90k Rabıta ve tarikat hakkında bilinmesi gerekenleri anlatan güzel bir kitap.
- Osmanlı Padişahları 850k (Osmanlı devletinin kuruluşundan yıkılışına kadar bütün padişahlar ve dönemleri)
- REŞAHAT 650k (Ayn-el hayat Can damlaları Sâfi Mevlânâ Ali Bin Hüseyn özleştiren: merhum üstad N.FÂZIL KISAKÜREK. Allah dostlarının hayatı ve Tarikatın özü)
- Sahabelerin Hayatı 550k (Dört büyük halife ve Peygamberimize "Anam babam sana feda olsun yâ Rasûlallâh" diyerek tâbii olan Sahabe-i Kirâmın hayatı şüphesiz bütün Müslümanlara en güzel örnek, tabi henüz Siyer-i Nebî kitabından peygamberimizin hayatını okumadıysanız buna başlamanız anlamsız)
- Sahîhi Buhârî İmam-ı Buhari hazretlerinin derlediği ehli sünnet tarafından en güvenilir haids kitabı kabul edilen Hadis kitabı.
- Siyer-i Nebî 190k (İslâmiyet'i anlamak için peygamberimizi tanımak gerekir. Çünkü din güzel ahlaktır, güzel ahlakın en iyi örneği de Hazreti Muhammed sallallâhu aleyhi vesellem dir. Bu eşsiz insanın hayatını anlatan kısa ve öz bir kitap. Daha geniş içerikli bir siyer isterseniz; Sevgili Peygamberim 725k indirin. Bu kitabın seslendirmesi de mp3 bölümümüzde mevcut. Kur'ân-ı Kerîm de ismi geçen 28 Peygamberi anlatan Siyer-i Enbiyâ 310k da indirebilirsiniz)
- Selam Sözlük 6m5 (Ansiklopedik Osmanlyca(Türkçe&Dini) Rüya Tabiri. İngilizce/Türkçe, Türkçe/İngilizce, Çocuk isimleri, Bilgisayar terimleri, şifalı bitkiler, Kur'ân fihristi, English & French & German & Spanish & Italian sözlüklerini içeriyor. Windows help formatında eBook olarak her harf bir sayfa şeklinde hazırlanmıştır. Sayfanın ortasına tıkladıktan sonra ctrl+f ile aradığınız kelimeyi bulabilirsiniz. Kur/zip/reklam yok! Açıp kullanıyorsunuz. )
- Şeytanca Protokoller 266k (Bu kitap, Yahudinin Selman (Salomon) Rüşdi'ye yazdırmış olduğu "ŞEYTANCA AYETLER" kitabına karşı hazırlanmış yazılı protesto niteliğindedir. Muhtelif milletler arasında doğmuş, muhtelif araştırmalara girişmiş olan hepsi. Alman veya Fransız, İtalyan veya Polonya'lı, yazar şair veya matematikçi, filozof veya antropolojist müşterek bir vasıf taşırlar. müşterek bir gayeleri vardır. O da kabul edilmiş hakikatlerden şüphe ettirmek, yüksekte olanı alçaltmak, temiz görüneni kirletmek, sağlam görünenleri sarsmak, hürmet edileni ayaklar altına almaktır. )
- Tarihten alacağımız dersler vardır 118k ( Türk ve İslam tarihinden ibretli olaylar.)
- Yemek Tarifi 234k 20 kategoride yemek, tatlı, pasta, salata... tariflerinin yanında yemek yapma ve sağlık bilgileri de içeriyor.
- Zulmün Tarihi 5m (Vicdan Sahibi İnsanlara Bir Çağrı... Geçen yüzyılda Çeçenistan'da, Türkistan'da, Bosna'da, Filistin'de... Yapılan ve hala devam eden Katliamlar, işkenceler...
SADAKAT.NET
BEYİTLER
*Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr / Öyle mest oldum ki gayrin merhabasını bilmedim (Ahmet Paşa)
*Hani ol gül gülerek geldiği demler şimdi / Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz(Mahir)
*Dene altunu mihenk taşında / Dahi insanı bir iş başında
*Bir gül dedi bülbül güle, Gül gülmedi gitti / Gül bülbüle, bülbül güle, Yar olmadı gitti
*Bakmamıştır, dönüp hayatıma / Ağlayanlar, bugün, vefatıma (A.Nihat Asya)
*Kimsesiz kimse yok, herkesin var bir kimsesi / Kimsesiz kaldım yetiş, kimsesizler kimsesi
*Canı canan dilemiş vermemek olmaz ey dîl / Ne nîza eyleyelim ol ne senindir ne benim (Fuzuli)
*Düşenin dostu olmaz demişler düşte görürsün, / Sen o zaman dostları, düşte görürsün
*Varlığından şu güzel ülkeyi kurtarsak da / Adımından kalan izler, lekedir toprakta. (A.Nihat Asya)
*Nerde gölgen, Ey Osman'ın o büyük / Çınarından kalan zavallı kütük. (A.Nihat Asya)
*"Suyu yokmuş... bu haliyle ay toprağı neye yarar?" / Diyenlere cevap: "Teyemmüm etmeye yarar" (A.Nihat Asya)
*Gün olur... bin giden, on erle döner / Fakat zaferle döner! (A.Nihat Asya)
*Millet, vatan ve din ona-ömrünce- verdi güç / Ay gökyüzünde birdi, Onun bayrağında üç.(A.Nihat Asya)
*Padişahı âlem olmak bir kuru kavga imiş / Bir veliye bende olmak cümleden âlâ imiş. (Yavuz Sultan Selim)
*Yazı yazmak istersen, al eline kalemi durma yaz / Yazı yazmak istemezsen, al eline kazmayı durma kaz.
*Yazı yazan hem güldür hem çiçek / Yazı yazmayan hem öküzdür hem eşek
*Kelamın fizza ise sükut eyle olsun zeheb / Kemal ehli kemâlâtı böyle buldu hep.
*Gökten nazire indi sihamı kazasına / Nef'î diliyle uğradı Hakkın belasına
*Tok olan cümle âlemi tok sanır / Aç olan âlemde ekmek yok sanır.
*Çağrıldığın yere erinme / Çağrılmadığın yerde görünme
*Kendi kendine ettiğin âdem / Bir yere gelse idemez âlem.(Adlî)
*Adam, adamdır eğer olmaz ise bir pulu / Eşek yine eşektir, atlastan olsa çulu.(La edri)
*Yine ben bir öğüt aldım pirimden / İyilik ettiğinde sakın kendini.(Köroğlu)
*Beklemek güzel şey, gelecekse beklenen / Özlemek güzel şey, özlüyorsa özlenen.
*Al kaşağıyı gir ahıra / Yarası olan at gocunsun
*Cümleler doğrudur sen doğru isen / Doğruluk bulunmaz sen eğri isen.(Yunus Emre)
*Sirkati şiir edene kati zeban lazımdır / Böyledir şer'i belagatte fetavayı sühan. (Sünbülzade Vehbi)
*Güden çoban sürüyü döndürünce ters yöne / Geçmez mi sürüdeki topal koyun en öne.(La edri)
*Allah'a sığın şahsi halîmin gazabından / Zira yumuşak huylu atın çiftesi pek olur.(Ziya Paşa)
*Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür, rütbe-i aklı eserinde.(Ziya Paşa)
*Milyonla çalan mesned-i izzette şerefaz / Birkaç kuruşu mürtekibin cây'i kürektir.(Ziya Paşa)
*Söz bilirsen söyle senden ibret alsınlar / Söz bilmezsen sükût eyle seni insan sansınlar.
*Muradını anlarız ol gamzenin izanımız vardır / Belî söz bilmeyiz ama biraz irfanımız vardır.(Nedim)
*Gülü vermen için gülü vermem mi gerek / Haydi gülüm gülüver de, gülü vereyim. (Havace-R.G.)
*Pek tabi olmaya gelmez terbiyesiz derler / Pek samimi olmaya gelmez saygısız derler.(C.Şehabeddin)
*Gafletlere, zilletlere, zulmetlere lanet / Sen doğ bize, sen doğ bize ey fecri hakikat. (Tevfik Fikret)
*Bir mevsimi baharına geldik ki alemin / Bülbül hamuş, havz teki, gülistan harab.(İzzet Molla)
*Pür ateşim açtırma benim ağzıma zinhar / Zalim söyletme derunumda neler var.
*Bir saçı Leyla'ya mecnun'dur deyu / Yazmışlar defteru divane beni.(Dertli)
*Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek / Bize heyecan verir bir parça kırık çini.(F.N.Çamlıbel)
*Bazen gönül dalar suların musikisine / Bazen Yesari hatlarının en nefisine.(Yahya Kemal)
*Mende Mecnundan fuzun âşıklık istidadı var / Aşıkı sadık menem, Mecnun'un ancak adı var. (Fuzuli)
*Bir kadehle sâki gamdan azad eyledi / Şad olsun önlü onun gönlümü şad eyledi.(Hoca Dehhani)
*Ger derse Fuzuli ki güzellerde vefa var / Aldanma ki şair sözü elbette yalandur.(Fuzuli)
*Sen Ahmedü Mahmudu Muhammedsin efendim / Hak dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim. (Şeyh Galib)
*Mâh-ı muharrem oldı meserret haramdır / Matem bugün şeriate bir ihtiramdır. (Fuzuli)
*Öyle zaif kıl tenimi firkatinde kim / Vaslına mümkün ola yetürmek saba beni. (Fuzuli)
*Ben akıldan isterim delalet / Aklım bana gösterir dalalet. (Fuzuli)
*Zülfüne kalsa perişan eylemezdi dilleri / Anı da tahrik eden bâd-ı sabadır. (Fuzuli)
*Aşk icre azab olduğun andan bilirim ki / Her kimse ki âşıktır, işi ahu figandır. (Fuzuli)
*Ne yanar kimse bana âteşi dilden özge / Ne açar kapım bad-ı sabâdan gayrı.(Fuzuli)
*Mecnun ile bir mektebi-i aşk icre okuduk / Ben Mushafı hatmettim, o Leyli'de kaldı. (Fuzuli)
*Ya rab bana cism-u can gerekmez / Canan yok ise can gerekmez.(Fuzuli)
*Ey Fuzuli yar eğer cevr etse ondan incinme / Yar cevri, aşıka her dem muhabbet tazeler. (Fuzuli)
*Gözlerime bak, orada görürsün hep vefayı / Hem yârimin bana ettiği her cevrü cefayı.(Havace-R.G.)
*Gazel bildürür şairin kudreti / Gazel arturur nazımın şöhretin
*Gittin amma ki kodun hasret ile canı bile / İstemem sensiz olan sohbeti yaran bile. (Neşati)
*Câm-ı cem nûş eyle ey Cem bu firengistandır / Her kulun başına yazılan gelür devrandur.(Şehzade Cem)
*Vech-i Yeldanın kıymetini sarhoş ne bilsin / Sen onu aşık olmuş biçare mecnuna sor.(Havace-R.G.)
*Gör zahidi kim sahibi irşad olayım der / Dün mektebe vardı bugün üstad olayım der.(Ruhi)
*Çin ellerinin çok gözü ahuların övme / Ey hâce bu rum elleridir, bunda neler var.(Ruhi)
*Kimdir bizi men eyleyecek dârı cinandan / Mevrusu pederdir gireriz hane bizimdir. (Nabi)
*Onlar bana vurgun / Ben ona meftun.(Havace-R.G.)
*Göz gördü gönül seni sevdi ey yüzü mâhım / Kurbanın olam var mı benim bunda günahım.(Nahifi)
*Haddeden geçmiş nezaket yâl-u bal olmuş sana / Mey süzülmüş şişeden ruhsarı al olmuş sana.(Nedim)
*Dikkatler ile seyrederiz yari serapa / Görmez mi idik biz de eğer olsa vefası.(Baki)
*Avazeyi bu âlemde Davud gibi sal / Baki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş.(Baki)
*Ey Necati, yürü sabreyle elinden ne gelir / Hublar, cevr-u cefayı kime öğretmediler.(Necati)
*Nabi ile ol afetin ahvalini naklet / Efsane-i Mecnun ile Leyla'dan usandık.(Nabi)
*Ne dünyadan safa bulduk, ne ehlinden recamız var / Ne dergâhı Huda'dan maada bir ilticamız var.(Nefi)
*Varalım bir iki gün zikredelim Mevla'yı / Bize ısmarladılar mı bu yalan dünyayı.(II.Murat)
*Güzel sevmekte zahid müşkilin var ise bizden sor / Bizim ol fende çok tahkikimiz, itkanımız vardır. (Nedim)
*Çok insan anlayamaz eski musikimizden / Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.(Yahya Kemal)
*Güzellerde olsaydı biraz vefa / Olur muydu güzellikleri heba. (Havace-R.G.)
*Şeb-i Yeldayı muvakkitle, müneccim ne bilsin? / Mübtelayı gam'a sor kim geceler kaç saat çeker.
*Geçme namert köprüsünden ko aparsın su seni / Yatma tilki gölgesinde ko yesin aslan seni.
*Miyanı gütüguda bedmeniş iham eder kubbun / Şecaat arz ederken merdi kıpti sirkatin söyler.(Koca Ragıp Paşa)
*Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm / Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm.
*Sakın terki edepten kuy-i mahbubi Hüdadır bu / Nazargahı ilahidir, makamı Mustafa'dır bu.(Nabi)
*Cihanda âdem olan bî gam olmaz / Anınçün bî gam olan âdem olamaz.(Necati)
*Âdem odur ki adını alemde andıra / Alemde ad kalır âdem gelir gider.(Âdem Dede)
*Sanma âlemde gerektir âdemi, insna olur / Kimisi insan olursa kimisi şeytan olur.
*Âdeme âdem gerektir âdem etsin âdemi / Âdem âdem olmayınca netsin âdem âdemi. (Ziya Paşa)
*Ağlamak göründü gönül, ağlayalım seninle / İnlemek göründü gönül inleyelim seninle.(Aziz Mahmud Hüdayi)
*Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak / Padişah girmez saraya, hane mamur olmadan
*Bir ah ettim derinden / Yer oynadı yerinden.
*Cüzi akıl, söz ve işlerimizde bize delil olur / Ama Allah bahsinde değeri sıfır olur.(Mevlana)
*Subh dem dönse n'ola mihr-i cemale lale / Oldu mazhar-ı aded-i ismi celale "Lale". (Ref'i Kâlâyi)
*Efendi ne isterse etmek gerek / Kuluz biz düşer mi sual etmek.(İzzet Molla)
*Harâbât ehlini hor görme zahid / Hazineye malik ne viraneler var...(Ragıp Paşa)
*Arif isen bir gül yeter kokmağa / Cahil isen gir bahçeye, yıkmağa.(La edri)
*Sanma ey hace ki senden zer-u sim isterler / "Yevme La yenfeu'da" kalbi selim isterler.
*Ekmeyen biçmedi bu mezrada elhasıl / Kime lazım ekmek, ona lazım ekmek.(Akbıyık Sultan)
*Hırlaşır bir lâşeye üşüşmüş nice yüz bin kılab / Biz de pay almak için geldik bu kavga üstüne. (Hüdai)
*Masivadan el çekip mahlukattan ümit kes / Virdin olsun her nefes "Allah bes, baki heves"(La edri)
*Başında aklı olan ücrete amel etmez / Huriyle aldanmaz, göz ile kaştan geçer. (Yunus Emre)
*Gül gülse daim, ağlasa bülbül aceb değil / Zira kimine ağla demişler, kimine gül. (Baki)
*Varak-ı mihr-i vefâyı kim okur kim dinler.(Kâmi)
*Günlerdir almadım senden ne bir mektup, ne bir haber/Kaldır nikabını, göster cemalini ey vefasız dilber.(R.G.)
*İlim bir hucce-i bî sahildir / Anda alim geçinen cahildir. (Nabi)
*Tütünsüz uykusuz kaldım / Terk etmedi sevdan beni. (Ahmet Arif)
*Bizler mi vakti hoşça geçirmekteyiz bu gün / Şüphem budur: Vakit mi geçirmektedir bizi? (Yahya Kemal)
*Ey kimsesizler, el veriniz kimsesizlere / Onlardır ancak el verecek kimse sizlere. (Yahya Kemal)
*Uğrarız sadmesine her gelenin / Bu da bir çiftesi hergelenin
*Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi / Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi
*Güzellerde vefa olmaz demek yanlış ey Baki / Olur vallahi billahi hemen yalvarı (parayı) görsünler.(Baki)
*Muıni zalimin dünyada erbabı denaettir / Köpektir zevk alan sayyad-ı bî insafa hizmetten.(Namık Kemal)
*Bir katre mâ düşünce gülün kalbi pakine / İsmim çıkar heman varak-ı tâb-nakine. (Ke-ma-l)
*Bende yok sabru sükûn, sende vefadan zerre / İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kerre.(Nâ-bi)
*Sefinenin başı girerse limana / O memduhun ismi çıkar meydana. (Sü-leyman)
*Erbabı teşaur çoğalıp şair azaldı / Yok öyle değil şairin ancak adı kaldı. (Muallim Naci)
*Hoş olur gecede mey sohbeti mehtab olıcak / Nursun meclise gel kim demişiz sana mâh sana.(Necati)
*Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu / Birinciliği beyaza verdiler. (Özdemir Asaf)
*Yahya'yı yar ağlatırsa gam değil / Müşkil budur ki düşmanı nadanı güldürür. (Şeyhülislam Yahya)
*Aşk cellâdından ne çıkar, mademki yar vardır / Yoktan da davardan da ötede bir vardır.(Sezai Karakoç)
*Kula bela gelmez Hak yazmadıkça / Hak bela yazmaz kul azmadıkça.
*Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi / Gitgide zulüm etmeye elde ahali kalmıyor.(Şair Eşref)
*Bizler savaş ölüleriyiz / Bundan böyle karşı-karşıya değiliz / Bildiririz.
*Kim istemez mutlu olmayı / Ama mutsuzluğa da var mısın. (Cemal Süreyya)
*Bir demet reyhan verseler bülbüle / Koklamaz onu yine gider dikenli bir güle.
*Gülün güzelliğini bülbülden öte kim bilir?/ Benim âb-ı hayatım senin bitmez sevgindir.
*Aşk odu evvel düşer maşuka, ondan aşığa / Şem'i gör kim yanmadan yandırmadı pervaneyi.
*Pişkinin halini anlayamaz ham / Kısa kesmek gerek sözü vesselam.
*Nesimi'ye sordular kim yârin ile hoş musun?/ Hoş olam ya olmayayım ol yar benim kime ne? (Nesimi)
*Bed asla necabet mi verir hiç üniforma / Zerdüz palan ursan eşek yine eşektir. (Ziya Paşa)
*Ayıttı ol Peri bir gün düşüne girurem bir şeb / Sevincimden nice yıllar geçiptir görmedim uyku.(Zati)
*Eksik olamaz gamımız bunca ki bizden ham alıp / Her gelen gamlı gider şad gelip yanımıza. (Fuzuli)
*Merhem koyup onarma sinemde kanlı dağı / Söndürme özelinle yandırdığın cerağı.(Fuzuli)
*Eylesen tutiyi talimi edayı kelimat / Sözü insan olur ama özü insan olmaz. (Fuzuli)
*Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr /Öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim.(Ahmet Pş)
*Kabiliyet dâd-ı Hak'tır her kula olmaz nasip / Sad hezâr terbiye etsen bî-edep olmaz edîp.(Lâ edri)
*Nâdir bulunur tıynet-i kâmilde kusûr / Kem-mâyeden eyler ne ki eylerse zuhûr. (Ragıp Paşa)
*Zalimlere mehl olmasa matlub-ı ilahi / Bir demde yıkar alemi mazlumların ahı.(Sırrı Paşa)
*Bahşeyleyip günahımı mesrûr eder misin / Ya Rab harâp kalbimi ma'mûr eder misin.(Enderunlu Vâsıf)
*Mücerribân-ı umûrun kelâmı gerçek imiş / Yalan dedikleri dünyayı böyle bilmez idim. (Yenişehirli Avni)
*Leb zikirde amma ki gönül fikr-i cihanda / Kaldı arada sübha-i mercan mütereddid. (Nâbî)
*Kahve narhın arttıran kahve gibi çeksin azab / Hem yanıp hem rû-siyah hem hurd ola gark-ı âb
*Senden, bilirim yok bana faide ey gül / Gül yağını eller sürünsün çatlasa bülbül
*Meşveretsiz kim ki bir iş işleye / Şol nedamet parmağın çok dişleye.(Zarifî )
*Arif isen bir gül yeter kokmağa / Cahil isen gir bahçeye yıkmağa.
*Nedenlü cehd edersen bir murâde / Nasib olmaz mukadderden ziyâde.
*Çünki yok ev sahibinden fâide / Rabbenâ enzil aleynâ mâide
*Ne kendi eyledi rahat,ne halka verdi huzur / Yıkıldı gitti cihandan,dayansın ehl-i kubur.
*Kişiye her işi âlâ görünür / Kuzguna yavrusu Ankâ görünür.
*Çeşmi insaf kadar kamile mizan olmaz / Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz. (Nevadir-ul Âsar)
*Sûretin sîretine şahittir / Başka şahit aramak zâiddir.(İbn-ül Emin Mahmud Kemal)
*Erbab-ı fazlü marifet olmazdı muteber / Herkes cihanda olsa eğer sahib-i hüner.(Sâmih)
*Koyamam kargayı bülbül yerine / Çiçek açmış dikeni gül yerine.(Şinâsi)
*Postu sırtında gezer hayvanın / İlmi sadırında olur insanın.(Vehbî Sümbülzade)
*Derd-i dili açma sakın herkese / Derde deva derdi çekenden gelir.Ali Fakri (Şeyh)
*Gelince vakt-i hacet geçmedim hatırlarından hiç / Anın çün ben de şimdi hatır-ı ahbabdan geçtim.(Yenişehirli Avni)
*Yâri bil, ağyârı bil aklın başında var iken / Fevt-i fursat eyleme fursat yedinde var iken. (Dertli)
*Gözlerim ebna-yı ademden o rütbe yıldı kim / İstemem ben fatiha tek çalmasınlar taşımı. (Şair Eşref )
*Başımla gönlümü edemedim eş / Biri yüz yaşında biri yirmi beş.Celal Sahir (Erozan)
*Basma cahilin izine / Gitme şeytanın sözüne. (Ruhsati)
*Dü İbrahim amed bedârı cihan / Yeki putşiken, yeki putnişan.(Figani)
*Bahşeyleyip günahımı mesrur edermisin / Ya Rab harab kalbimi mamur edermisin? (Enderunlu Vasıf)
*Dil gitti gerçi yerine kondu hezar gam / Biri gider bini gelir oldu belaların (Şeyhülislam Yahya)
*Gelince vakti hacet geçmedim hatırlarından hiç / Onunçün ben de şimdi hatırı ahbabdan geçtim(Yenişehirli Avni)
*Zalimlere mehl olmasa matlubi İlahi / Bir demde yıkar alemi mazlumların ahı (Sırrı Paşa)
*Nadir bulunur tıyneti kamilde kusur / Kem mayeden eyler ne ki eylerse zuhur(Ragıb Paşa)
*Neye halk etdi deme Hazreti Mevlâ nâyı / Halka bildirmek için Hazreti Mevlanayı (La edri)
*Kabiliyet dâd-ı Hak'tır her kula nasib olmaz / Sad hezar terbiye etsen bi edeb olmaz edib(La edri)
*Kişiye her iş a'la görünür / Kuzguna yavrusu anka görünür(Şinasi)
*Eski eş'arda dürbin ile mâna görülür / Yeni eş'arda mâna diye külfet yoktur.(Şair Eşref)
*Sana senden gelir bir işte dâd´ lâzımsa / Zaferden ümidin kes gayriden imdad lâzımsa.
*Yüksel ki yerin bu yer değildir / Dünyaya gelmek hüner değildir.
*Bize gayret yaraşır, merhamet Allah'ındır / Hükmü ati ne fakirin, ne de şeyhin şahındır(Namık Kemal)
*Dün öldü, bugün ise, sanki can çekişmede / Yarın henüz doğmadı, doğmayacak belki de. (Bisr-i Hafi)
*Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakki kötektir. (Ziya Paşa)
*İvme ey dil, sabr kıl ivmek melalet gösteri/ Görelim ayine-i devran ne suret gösterir (Aşki)
*Kemal ehli üzre tasaddurla cahil/ Acayip garayip; garayip acayip ” (Ruhi)
*Göz yum cihana aç gözünü dem gelir geçer/ Sen göz yumup açınca bu alem gelir geçer (Abdulhak Molla)
*Ta geçmeyince medrese-i kıyl ü kalden/ Anlamaz ıstılahı kitab-ı mahabbetin ”(Nabi)
*Hep nefs çıkar karsıma ölüp ölüp dirilsem/ İnsandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem…”(N.F. Kısakürek)
*Ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle/ Derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var (Fuzuli)
*Gidersen toğru yola yok bahane,/ Ki yarar toğruluk iki cihane.(Güvahi)
Nâr-ı dilden zâhir etsem bir şerer âlem yanar/ Dursa bir dem sine-i sûzânım gam yanar”(Hayalî)
*Ne beyân-ı hâle cür’et, ne figâna tâkatım var/ Ne recâyı vasla gayret, ne firâka kudretim var.(Enderunlu Vasıf)
*Hâlini bilmez perîşânın perîşan olmayan(Ahmet Paşa)
*Sunar bir câm-ı memlû bin tehî peymâneden sonra/Felek dilşad eder ehl-i dili amma neden sonra(Mezaki-i Mevlevi)
*Âdet budur en sonra gelir bezme ekâbir(Nev’i)
*Söyleyenler hikmetin bilmez bilenler söylemez(Şeyhülislâm Yahya)
*Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir(Nef’i)
*Görmemek yeğdir görüp divâne olmaktan seni.(Bursalı Cenanî)
*Elbette olur ev yıkanın hânesi vîran(Ziya Paşa)
*Cümlenin maksûdu bir amma rivâyet muhtelif(Muhıbbi)
*Sitem hep âşinâlardan gelür bîgâneden gelmez(Nabî)
*Yâ Rab bu aferin ne tükenmez hazinedir.(Nabî)
*Hâtırından çıkmasın dünyâya uryan geldiğin(Nabî)
*Olmayınca hasta kadrin bilmez âdem sıhhatin.(Fitnat)
*Sağ gözü eylemesün sol göze Allah muhtaç(Sünbülzade Vehbi)
*Meseldir gülşeni âlemde bir gülle bahar olmaz.(İzzet Molla)
*Tâlii yâr olanın yârı bakar yâresine(İzzet Molla)
*Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur/Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehl-i kubur(Lâ)
*Tiz-i reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır/Erişir menzil –i maksûduna aheste giden(Edirne’li Hatemi)
*Böyle gicenin hayr umulur mu seherinden(Lâ)
*Ne arasan bulunur derde devâdan gayrı.(Abdülhak Molla)
*Gün doğmadan meşime-i şebten neler doğar.(Rahmi)
*Su uyur düşman uyur hasta-i hicrân uyumaz.(Şeyh Galip)
*Kimse kâm almış değil ya kam-ı âlem kimdedir.(İzzet molla)
*Sözü insan olur amma özü insan olmaz.(Fuzuli)
*Rehber tasavvur eylediğin rehzen olmasın.(Nevres-i Kadim)
*Çeşmini gördüm unuttum derdi de dermânı da(Şeyh Galip)
*Görsem tahammül eyleyemem bâri görmesem(Vasıf)
*Şecâat arziderken merd-i kıbti sirkatin söyler.(Ragıp Paşa)
*Yedim sûg-i Halep'te bir pilav, ismin sual ettim /Arap kuskus deyince, bezli mechud eyledim kustum.Sururi)..
.xxxxxxxxxxxxx
1. Abdülhamit ve Hücre Kasidesi
Prof. Dr. Sadi Çöğenli
ve Yrd. Doç. Dr. Selami BAKIRCI
Osmanlı padişahların yirmi yedincisi olan Sultan I. Abdülhamid, 20 Mart 1725 (Hicrî 1137) yılında dünyaya geldi. Babası Sultan III. Ahmed, annesi ise Şermî Sultan'dır. Küçük yaştan itibaren zamanın ileri gelen alimlerinden ilim tahsili yaptı. Akıllı, zeki, ileri görüşlü, kültürlü ve gayretli bir şehzade olan Abdülhamid, ağabeyi Sultan üçüncü Mustafa'nın 21 Ocak 1774'de vefatı üzerine 49 yaşında tahta oturmuştur.
Osmanlı Devleti'nin en sıkıntılı devresinde tahta çıkan Birinci Abdülhamid, Rusların Kırım halkına yaptığı zulümler nedeniyle oldukça zorlu zamanlar geçirmiştir. Dönemindeki en önemli olaylardan biri de Kırım'daki Özi ve Hotin kalelerinin Rusların eline geçmesidir. 1784'de Rusya'nın bu ülkelerde yaptığı mezalimle ilgili raporu dinlerken üzüntüsünden felç geçirmiş ve bu hastalık nedeniyle vefat etmiştir (7 Nisan 1789). Naşı Eminönü Bahçekapı'daki türbesindedir. (Ahmet Cevdet, Târîh-i Cevdet, I-XII, 1303 İstanbul, IV, 196-197; Kamil Paşa, Târîh-i Siyâsiye-i Devlet-i 'Aliyye-i Osmâniye, I-III, 1327, İstanbul, II, 248; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, I-VI, Ankara, 1988 (Türk Tarih Kurumu Yayını), IV, 546; Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, I-VI, Ankara, 1972, IV, 67; Aktepe, Münir, "Abdülhamid", TDV İA, I, İstanbul, 1988, 213-216)
Sultan Birinci Abdülhamid, gerek tebaasının gerekse diğer memleketlerdeki Müslümanların huzur ve refahı için olağan üstü gayret gösteren ve elinden gelen her türlü çabayı sarfeden biri olarak tanınır.
Rusların Kırım halkına yaptığı zulüm, Hotin ve Özi'nin düşmesi münasebetiyle bizzat kaleme aldığı hatt-ı hümâyûnda dile getirdiği şu sözleri bunu en güzel bir şekilde göstermektedir: "Özi'nin düştüğü takriri alimallah beni yeniden kederlendirdi; bu kadar Müslüman erkek, kadın, küçük ve büyüğün kâfir elinde kalması beni mahzun eyledi. Yâ Rab! Senden niyaz-ı âcizânem, adı geçen kaleyi, düşman elinden kurtarıp tekrar Müslümanların eline geçtiğini bana göstermendir". (Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV, 543)
Dini vecibelerini yerine getirmekte oldukça hassas olduğu bilinen Sultan Birinci Abdülhamid, Peygamber Efendimiz ve Ehl-i Beyt'ini çok severdi. Bunun için Mekke ve Medine'ye hizmette özel bir itinâ göstermiştir.
Pek çok imar faaliyetlerinde bulunan Sultan, annesi Rabia Sultan adına Beylerbeyi'nde bir cami, muvakkithane (vakit tayinine yarayan aletlerin bulunduğu yerler hakkında kullanılan bir tabirdir), hamam ve sıbyan mektebi, Medine-i Münevvere'de medrese, Emirgân'da cami, Eminönün'de büyük bir imaret, çeşme, sebil, medrese, türbe ve bir kütüphane yaptırmıştır. (Ahmed Cevdet, Târîh-i Cevdet, IV, 196-197)
Osmanlı Sultanları, "Hâdimu'l-Haremeyni'ş-Şerîfeyn" unvanını kullanmaya başladıktan sonra gerek Ka'be'ye gerekse Ravza-i Mutahhara'ya her bakımdan önem vererek ilgi göstermiş ve buralara olan teveccühlerini değişik şekillerde yansıtmaya çalışmışlardır. (Mustafa Nâima, Nâima Târîhi, I-VI, 1283, Matba'a-i âmire, İstanbul, II, 82) Kâ'be'nin imarı ve örtüsü, sürre, vakıf vs. şeklinde olan bu hediyeler yanında bu yerleri şiirlerde övme ve buralara olan özlemi dile getirme de onlara karşı olan ilginin önemli bir sonucudur. Bu çerçevede Osmanlı Sultanlarından, Sultan Birinci Abdülhamid Ravza-i Mutahhara için Arapça bir kaside yazmıştır.
Kaynakların verdiği bilgilerden, I.Sultan Abdülhamid ilim tahsili yaptığı gibi aynı zamanda edebiyatla da yakından ilgilendiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla H. 1191'de kaleme aldığı Arapça kasideyi Ravza-i Mutahhara'nın, Hz. Peygamber'in nurlandırdığı odanın (Hücrenin) duvarlarına yazılmasını sağlamıştır. Bundan dolayı bu kaside "el-Kasîdetu'l-Hucriyye - Hücre Kasidesi" olarak anılmıştır. Uzun Süre Mekke ve Medine'de kalmış ve "Mir'âtu'l-Haremeyn" adıyla Mekke ve Medine'nin o zamanki tarihini konu alan bir eser yazmış olan Eyüp Sabrî'nin verdiği bilgilere göre, bu kaside Hücre-i Saadet'in kıble duvarına sağ taraftan başlayarak nakşedilmiştir. (Eyüp Sabri Paşa, Mir'ât-ı Medine, c. I. s. 585) Aynı kasidenin bir yazma nüshası da Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud No: 3989'da bulunmaktadır. "Efendim! Ey Allah'ın Elçisi! Tutuver elimden" diyerek başlayan bu kaside, çevirisinde de görüleceği üzere Hz. Peygamber'e olan aşkı, O'na olan sevgi ve özlemi içermektedir.
Arap aruz ölçülerinden Basît Bahri ile inşad edilen kasidenin, edebi bakımdan insicamlı, akıcı ve kolay anlaşılır olması Sultan Birinci Abdülhamid'in Arapça'da ne kadar güçlü ve aruz ölçülerine uygun bir şekilde Arapça şiir söyleyecek kadar yetenekli olduğunu göstermektedir. Şiirin içeriği kadar bu yönü de önem arzetmektedir.
Bu kaside Mescid-i Nebevî'nin duvarlarında hala mevcuttur. Ancak, yaptırdığımız araştırma sonucu edindiğimiz bilgilere göre kasidenin bazı kısımları levhaların arkasında kaldığından görülmemekte, bazı yerleri de sıvama, kırılma vs. değişik şekillerde tahribata uğramıştır. Bu da bize, gerek nazmedeni ve gerekse içeriği bakımından bir şaheser olan bu kasidenin zaman içerisinde tamamen yok olacağı endişesini uyandırmaktadır.
KASİDENİN ÇEVİRİSİ
1. Efendim! Ey Allahın Resûlü! Tutuver elimden! Senden başka hiçbir şeyim yok. Hiçbir kimseye de sığınamam.
2. Sen, bütün kâinatta hidayetin nurusun. Sen cömertliğin sırrısın. Ey en hayırlı güvencem!
3. Gerçekten Sen, bütün yaratıkların yardımcısısın. İnsanları hidayet sahibi Allah'a ulaştıran Sen'sin.
4. Doğurulmamış ve doğurmamış, Bir ve Tek olan (Allah)'ın Makam-ı mahmûdunda tek başına duran Ey Zât!
5. Ey iki parmağından nehirler fışkıran ve imdada koşarak orduyu suya kandıran Zât!
6. Bana, korkutan bir sıkıntı isabet ettiğinde derim ki: "Ey Efendilerin Efendisi, ey güvencem,
7. Günahlarımdan dolayı Rahmân (olan Allah)'a benim için şefaatçi ol! Hayal bile edemediğim şeylerle bile bana ihsanda bulun!".
8. (Allahım!) bana daima hoşnutluk nazarıyla bak! Sonsuza dek kusurlarımı lütfunla ört.
9. Beni büreyen affınla bana ihsanda bulun! Çünkü ben, ey Mevlâm, Sen'den başkasını rab bilmedim.
10. Göklere seyahatle Vahid u Ehad'in sırrına erenlerin en şereflisi, en seçgini ile Sana yöneldim.
11. Ne yücedir O'nu yaratan cemal sahibi Allah! Bütün yaratılmışlar içerisinde O'nun gibisini bulamadım.
12. O, mahlukatın en hayırlısı; Peygamberlerin en yücesi, insanların en iyisi ve onlara hidayet yolunu gösterendir.
13. Sadece O'nu vesile yaparak Rabbime sığındım umulur ki Allah beni bağışlar. Budur benim inancım, budur benim itikadım.
14. O'nu övmek ömür boyu benim işim olsun. O'nu sevmek Arş'ın sahibi katında benim güvencemdir.
15. En güzel salât u selâmlar ebediyen O'na olsun, sınırsız ve sayısız selamlarla birlikte,
16. Ve şeref sahibi, cömertlik denizi, sehavet erbabı bütün âl ve ashâbına olsun.
ŞİİR İKLİMİNDE: AVNÎ (Fatih Sultan Mehmed)
Mehmet Emin Dikbaz
Eskilerin deyimiyle devlet, 'kılıç ve kalem' üzerinde durmaktadır. Yani, 'asker kılıcının şecâatı ve memur kaleminin dirayetiyle hayatiyetini sürdürür. Devletin dirlik ve bekası için, bu iki sınıfın dirâyetli, liyâkatli, vazifeperver insanlar olması gerekir. Böylece istikrârlı gelişmesini sürdüren devlet, "Dostlara dost isek de düşmanlara ezâyız" hakikatini temsil eder.
Hz. Fâtih, 'Sâhibü's-Seyf ve'l-Kalem' devlet büyüğümüzdür. Kendisine Fâtih' ismini kazandıran devlet adamlığı yanında, bir divan dolduracak kadar şiir yazmayı ihmal etmeyen içli, hassas bir rûha da sahiptir.
Yazarımız, Efendimiz (sas)'in medh ü senâsına mazhar bu Yüce Ruh'un, fetihlerindeki ideali ortaya koyan bir şiirinin tahlilini konu edinmektedir.
İmtisâl-i "câhidû-fi'llah" olupdur niyyetüm
Dîn-i İslâm'ın mücerred gayretidür gayretüm
Fazl-ı Hakk u himmet-ı cünd-i ricâullâh ile
Ehl-i küfri ser-te-ser kahr eylemekdür niyyetüm
Enbiyâ vü evliyâya istinâdum var benüm
Lütf-i Hak'dandur hemân ümmîd-i feth ü nusratum
Nefs ü mâl ile n'ola kılsam cihânda ictihâd
Hamdü-lillâh var gazâya sad hezârân rağbetlim
İy Muhammed mu'cizât-ı Ahmed-i Muhtâr ile
Umaram galib ola a'dâ-yı dîne devletüm
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
Açıklaması:
1- Niyetim "Allah uğrunda hakkıyle savaşınız" âyetine bağlı kalmaktır. Gayret gösterişim İslâm dîninin gerektirdiği gayretlerdir.
2- Allah'ın lütfu ve yardımları kutlu olan din büyükleri askerlerinin yardımları ile, niyetim kâfirleri baştan başa bozguna uğratmaktır.
3- Ben, peygamberlere ve din ulularına güveniyorum. Fetih ve zafer ümidim Allah'ın lütfu ile mümkün olacaktır.
4- Nefsim ve malım ile dünyada Allah için gayret etsem ne olur? Allah'a şükürler olsun ki gaziliğe yüz binlerce rağbetim var.
5- Ey (Fâtih) Mehmed! Hazret-i Muhammed (sav)'in mu'cizeleri ile devletinin din düşmanlarını yeneceğini umuyorum.
İkinci Mehmed 1432 yılı 29 Mart Cumartesi günü Edirne'de dünyaya gelmiştir. İkinci Murad'in şehzadesi İkinci Mehmed'in annesi, Hümâ Hâtun'dur. Batılı kaynakların belirttiği şekilde onun annesi Sırp veya İtalyan değil Bursa mahkeme sicillerinden anlaşıldığı üzere Türk'tür. 1
Küçük yaştan itibaren çok iyi bir eğitim gören Fatih, edebiyata olan ilgisi kadar din felsefesine, coğrafyaya, astronomiye de ilgi göstermiştir. Kendisine ders veren hocalar içinde Hocazâde, Molla Gürânî, Molla İlyas, Sirâceddîn Halebî, Molla Hayreddin'i sayabiliriz.2
Buna bağlı olarak da Fatih kitaba ve kütüphaneye düşkündü. Kütüphanesinde Öklit hendesesine, tıp, tarih, coğrafya, hukuk, komzoğrafya ve filolojiye ait Bizans yazmaları vardı. Farsça ve Arapça eserleri okuyup anladığı için tercüme ettirmek lüzumunu hissetmemişti.3
Fatih devrindeki güzel sanatların başında şiir gelir. Saray muhitinden münevver kitlelerin arasına yayılan şiirde tabiatıyla İran şiirinin açık tesiri vardır. Avnî'nin (Fatih Sultan'ın şiirdeki mahlasıdır) şiirlerinde başta Sadî, Nizamî ve Hâfız'ın tesirleri açık olarak kendini gösterir. Bunun yanında 15. asrın ünlü simalarından Şeyhî, Ahmed Paşa, Melîhî gibi şairlerin de Avnî'nin şiirlerinde açık tesiri görünür. 4
Bir "divan"a sahip olan Fatih şiirlerinde devamlı "Avnî" mahlasını kullanmıştır. Fatih'in bu mahlası seçmesindeki gayeyi,
Her ne denlü cürmüne hadd ü nihayet yoğ ise
Avniyâ kat' eyleme sen avn-i Rahman'dan ümîd
beytine bağlı olarak Abdülkadir Karahan şöyle açıklamıştır:
"O bu mahlası ile de hem Allah (cc)'dan daimâ yardım müzâheret beklemiş hem de muhteşem kudretli bir insan olmak azîm ve irâdesini şahsiyetinde olduğu gibi, şiirlerinde de temessül ettirmek istemiştir."
Milletleri ayakta tutan, zaman içinde dinamik bir şekilde hayâtiyetlerinin devam etmesini sağlayan, mefkûreleridir. Ve milletler ancak beraber çarpan bir yürekle, aynı çizgi üzerindeki adımlarıyla mefkûrelerine ulaşabilmişler ve onu yaşatabilmiş ferdir.
Burdan da önemli olan bir husus da milletleri hedefine ulaştıracak, onların sahip oldukları temel dinamikleri, âb-ı hayatlarıdır.
Cengiz'in, Haccac'ın, İskender'in, Timur'un, Hitler'in idealleri bütün diğer milletleri kendi yönetimleri altına alarak cihan imparatorlukları kurmak, bu dünya hayatını daha mes'ud bir şekilde kendi hırslarını ve duygularını bu şekilde tatmin etmekti. Ve bu uğurda dünya menfaatleri için makyavelist bir çizgide sayısız insanı öldürmekten çekinmemişlerdi. Bunun en açık ifadesi şu olabilir: Kendi nefislerini tatmin için başkalarına zulmetmek. Ama şu da bir gerçektir ki onlar da milletlerini yüceltmek, kendi milletlerini diğer 'Milletlerden üstün bir konuma getirmek için mücadele etmişlerdi. Yani onların temel dinamiklerini milletlerinin duygu, düşünce ve arzuları oluşturuyordu.
Türkler İslâmiyet'in nurdan halkasına katıldıktan sonra hayata bakış tarzları ve ölçüleri değişmişti. Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlılar İslâmiyet pınarından doyasıya içmişlerdi ve gönül dünyalarında artık ötelere ait bir pencere açılmıştı. Bu büyük millet bu dünyanın yanı sıra ukba hayatını da gönül dünyasına yerleştirmiş, hayatını dünya-ukba çizgisine uygun bir hâle getirmişti ve idealleri Allah'ın rızasına nâil olmaktı.
Avnî de bu şerefli milletin mümtaz fertlerinden biridir. Bu fert ifadesini kullanıyoruz, zira Avnî, sultan bir şairdi, ama yaşayışı herhangi bir Müslümanınkinden farklı değildi, hatta sultanlığın getirdiği mes'uliyet, ibadette bir adım daha önde olmayı gerektiyordu.
İmtisâl-i câhidü-fi'llâh olupdur niyyetüm
Dîn-i İslâm'ın mücerred gayretidür gayretüm
mısraları Avnî'nin, hayatını İslâm uğruna adadığının açık bir ifadesidir. Bu mısralar bize ayrıca şu gerçeği de ispatlıyor: Osmanlı sultanlarının tek mefkûresi vardı. İ'lâ-yı Kelimetullah'ı yeryüzüne yaymak. Kılıçlar Allah rızası için kınlarından çıkıyor, Allah rızası için inkârcıları ve âsileri yola getiriyordu. Fethedilen topraklardaki masum insanların kılına bile dokunulmuyor; ırz, mal, can tamamiyle emniyet altına almıyordu. Amaç, para, pul, makam, intikam değil oradaki insanların îmânlarını kazanmak, âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah (cc)'ı onlara anlatmak, tanıtmak uhrevî güzellikleri ve saadetleri onlarla paylaşmaktı.
Avnî de Allah (cc) için cihad ederek bütün gayretlerini İslâm uğruna sarfediyordu. Ve bu yolda o yalnız değildi. Tebası da onunla aynı duygu ve düşünceleri paylaşıyordu. Yürekler bir çarpıyor, gözler aynı ufukta birleşiyor, bakışlar aynı noktada düğümleniyordu. Manevî sultanların senâları, dualarıyla; çelik yürekli, çelik bilekli neferlerin cesaret ve kahramanlıklarıyla galibiyetler peşi sıra geliyor pür imanlı Osmanlı ordusu küfre galebe çalıyordu.
Enbiyâ vü evliyâya istinâdum var benim
Lütf-i Hak'dandur hemân ümmîd-i feth ü nusratum
Şam'dan Anadolu'ya gelip Hacı Bayram ile tanışan bir veli vardır. O, gönlü aşk ile dolu olan müridine "Korkma fethedeceksin' diye iman veren Akşemseddin idi. Akşemseddin. Avnî'nin manâ ufkunu aydınlatan bir kutup yıldızıydı. Bunun yanında Molla Hüsrev, Molla Gürânî gibi saygın din büyükleri de onun meclislerinin vazgeçilmez ilim adamlarıydı. Bundan dolayı aldığı meşveret kararlarında yanılmıyor yaptığı hiçbir hamle boşa çıkmıyordu. Çünkü o gemisini sağlam bir limana demirlemiş, sırtını emin bir yere dayamıştı. Sebepler dairesinde herşeyi yerine getiren Avnî artık zafer ümitlerini Allah (cc)'dan beklemekteydi. Ve yanlış adım atmayan sultana Rabbisi de lütuflarını yağdırmış "Konstantiniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel asker" 5 medh ü senâsına mazhar kılmıştı.
Nefs ü mâl ile n'ola kılsam cihânda içtihâd
Hamdü-lillâh var gazâya sad hezârân rağbetüm
Fatih bir iman adamıydı. Babasının ve dedelerinin birer gazi; hatta şehit olduklarını biliyor; Türk gücüyle İslâm imânının birleşmesinden doğan büyük kudrete kaderin verdiği vazifeyi birinci plânda tutuyordu. Trabzon Rum İmparatorluğu'nu ortadan kaldırmaya giderken; "Gayemiz kale fethi değildir. Bu zahmet din yolundadır. Zirâ bizim elimizde İslâm kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmezsek bize gazi demek yalan olur" diyen Fatih kendisini, haklı olarak, yeryüzüne İslâm'ın hak ve adâlet prensiplerini yaymaya memur addediyordu.6
İy Muhammed mu'cizât-ı Ahmed-i Muhtâr ile
Umaram galip ola a'dâ-yı dîne devletüm
Avnî son beyitte kendisine seslenerek yine kendisine moral telkinlerinde bulunuyor. Tabiî bu kuru bir telkin değildir. Daha doğrusu boş bir telkin değildir. O bu morali sonsuza kadar ışıl ışıl parlayacak olan nur pınarının nurefşân kaynağından alıyor. Mübârek ağzından yalan bir harf bile çıkmayan o en şerefli insanın mucizevî sözünü hiçbir tereddüde mahal vermeden Allah (cc)'ın izniyle gerçekleştiriyor. İşte bu, imanın ve teslimiyetin en güzel örneğini teşkil etmektedir.
Diğer Osmanlı sultanları gibi Avnî de İslâmiyet çizgisinin dışına çıkmamış bu davaya sadakâtle bağlanmıştı. Bu bağlılığını burada tahlil etmeye çalıştığımız şiirinde de görmek mümkündür. O herşeyini Allah adına harcamış Rabbisi de ona iltifatların en güzelini teveccüh buyurmuştur. Ve bu sünnetullahtır. Bu asil milletin bir ferdi, bu ulvî dînin bir müntesibi olarak bizler de bu dava uğrunda gösterdiğimiz gayretlerin semeresini inşaallah alacağız. Gayret bizden tevfık Allah (cc)'tandır.
KAYNAKLAR
1 Ahmet AYMUTLU say. 149-150. Fatih ve Şiirleri.
2 Ötüken-Söğüt, Büyük Türk Klasikleri, Cilt: 2, Avnî maddesi.
3 Aymutlu, a.g.e. s. 36.
4 A.g.e.,s. 39.
5 Müsned, VII, 8, nr. 18979 (Tahkik: Sıdkı M. Cemil el-Attar, D. el-Fikr, Taberânî, Ke-bir, II, 38, nr. 1216; Suyuti, Camiu's-Sagîr, II, 444, nr. 7227; Hâkim, IV, 422; (Hadisin ravisi, Bişr b. Suhaym el-Ganevî, el-Has'ami).
6 N. Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı, M.E.B. Yay. I, s. 442.
.
Yahya Kemal Gözüyle ITRÎ
Mehmet Emin Dikbaz
GİRİŞ
Beşir Ayvazoğlu, Yahya Kemâl'i 'eve dönen adam' olarak tanımlar. Bu tanım Yahya Kemâl'e lam oturmaktadır. Zira şairimiz. Jön Türk akımına uyarak Paris'e kaçmış, lakin bu kaçış, kendisi için hangi kayıplara sebep oldu bilinmez ama, bizim için hayırlı olduğunda şüphe yok. Bu vesileyle, şiirde olağanüstü güzellikte eserler veren, unutturulmak islenen divan edebiyatımızı ve tarihle aramızda köprü kuran bir şair kazandık. Onun sayesinde şiirimizin Ölümsüz güzelliklerini keşfettik. Ve yine onun ve öğrencisi Tanpınar vasıtasıyla Mehmet Kaplan gibi bir edebiyat tarihçisi ve münekkit! kazandık. Bu yazımızda, unutturulmak istenen dünkü mûsikimizin usta ve üstadlarından Itri yi şiirlerine konuk ederek ölümsüzleştiren Yahya Kemâl'i tekrar hatırlıyor ve onun Itrî hakkındaki kanaatlerini sunuyoruz.
Yahya Kemal Bey merhumu, şahsen tanımak ve kendisiyle ahbaplık etmek saadet ve bahtiyarlığına erenlerden biriyim. Yahya Kemal Bey'i tanımak, İstanbul'u tanımak, bütün tarihimizi bilmek gibi bir şey oluyor.
Yahya Kemal Bey, Nedim'den sonra, belki Nedim kadar ve belki de Nedim'den çok İstanbul'un şairi. İstanbul şairliği ile başlayan Yahya Kemal, sonraları bütün bir memleketin, hudutları ta Viyana kapılarında olan bir memleketin şairi ve bütün bir tarihimizin şairi olmuştur.
Kendisinden şiirleri kadar, Osmanlı tarihini dinlemek de bir ömre bedeldi. O, yeni baştan feveran eden bir yanardağ gibi Osmanlı tarihini anlatıyor. Osmanlı tarihinde geçmiş en küçük hâdise bile, onun dilinde bir destan, bir efsane, bir şehname oluyordu. (1)
Münevver Ayaşlı Yahya Kemal'i böyle anlatıyor. Yahya Kemal şiirde kendine has olan güçlü sesi nasıl yakalamıştır? Bu soruyu cevaplamak için şairin Paris'te geçirdiği yılları ve yaşadığı hâdiseleri tesbît etmek gereklidir.
O devirde; gençler arasında Fransa'ya gitme sevdası, Genç Türkler akımının Fransa'da hararetli bir şekilde gelişme göstermesi, Fransa'nın sanat ve edebiyat hayatında hareketli bir dönemi yaşaması, şairimizi etkilemiştir. İçinde bulunduğu bütün zorluklara rağmen şairimiz Fransa'ya gitmiştir.
Şiirimizin büyük bestekarı; Mallerme, Verlaine, Valery, Baudelaire, Heredia gibi çok tanınmış büyük Fransız şairlerinin sanat iklimine girmiş, Fransız şiirinin geçirdiği safhaları adım adım incelemiş, mîllî duygu, millî zevk, millî tarihe dayanmanın, sanat ve edebiyat için değişmeyen bir ölçü olarak kabul edildiğini görmüştür.
Köklü şiirimizin büyük bestekarı bununla da kalmamış, Albert Sorel gibi o devrin ünlü Fransız tarihçilerinden ders dinlemiş, tarihi olayları millet ve kültür kavranılan açısından değerlendirerek; Michelet, Futsel de Coulanges, Camille Julion adlı tarihçilerle, Maurice Barris gibi milliyetçi bir görüşe sahip olan Fransız edebiyatçılarını da tanımak ve kitaplarını okumak imkânlarını bulmuştur. Paris'te kaldığı uzun yıllar içinde girip çıktığı sanat mahfillerinde dinlediği ders ve konferanslarda, kahve ve tiyatrolarda tanımak imkânı bulduğu şair ve sanatkârların sohbetlerinde, Batı'yı bu tarafıyla da çok yakından görüp tanımış ve aynı metot ve anlayışla kendi sanal binasının duvarlarını yükseltmeğe yönelmiştir."(2)
Kendisini böyle geniş bir görüş ufkuyla yetiştiren şairimiz, hayran olduğu şerefli tarihimizi, imparatorluğun kalbi olan İstanbul'da aramaya başlamıştır. Bu sebeple şiirleri daima İstanbul'un hayal ufuklarında kanat çırpmıştır. Dikkat edilirse şiirlerinde, üzerinde ısrarla durduğu kelimeler "hayal, rüya, hür..." kelimeleridir. Bu kelimeler şairimizi, hasretle arzuladığı cedlerimizin iklimine götürmektedir.
Ruhunun nazik ve zarif beldelerinden eserek gelen şiiri; kimi zaman doru bir kısrak gibi şahlanmış, kimi zaman nadide bir kelebek gibi gönüllerde dolaşmış, kimi zaman o erişilmez hayal ikliminin sularında yelken açmış, kimi zaman da manevî duygularını en bakir cümlelerle ruhlara ince ince işlemiştir.
"Edebî şiir, dilin daima yaşayan kelimelerine dayanmak mecburiyetindedir. Her kelimenin manası ve tesiri başka olduğu gibi hayat kabiliyeti de ayrıdır. Kelimelerini zevkin hassas terazisinde tartmayanlar, yaşayan şiirinin sırrına eremezler. Türk şiiri tarihinde kelimelerin yaşama kabiliyetlerini, hakiki Türkçe'yi ilk defa idrak eden Yahya Kemal olmuştur."(3)
Mallarme: "Şiir fikirle değil, kelime ile yazılır" der. Şairimiz de bu görüşe katılmaktadır:
"Ben evvela şiirin mevzuunu kalbimde muhafaza ederim. Sonra onu kelimelere dökerim. Bu kelime istifindeki ritme, ahenge bakarım. Kelâm olunca şiir olur... Şiiri söylemek lâzımdır. Asıl şiir o zaman meydana gelir. Kelimelerin ianesi ile bazı mısralar yazılabilir. Fakat daha ileriye gidilemez.
Mevzu kalbime doğunca ona ifade ararım. Duyduğum mevzua sadık kalırım. Ona başka şeyler katmam..."
Ben Türkçe'de poezi pürü (saf şiir) aradım. Bunu ararken de şunlara dikkat ettim:
1.Türk milletinin kalbine sinmiş kelimelere baktım.
2.Ritmde Türk milletinin sokakta, evde söylediği edayı aradım. Bu ne Acem, ne de tatlı su Frengi edasıdır.
Cenap ve Fikret'te Frenk edası vardır. Meselâ Fikret, Nesrin de: "Lâkin ben" der... Ve bu suretle halk edasını kaybedip Frenk edasına kaçar."(4)
"Bu dil ağzımda annemin sütüdür" diyen şairimiz bu mısraıyla dil anlayışını bize özetleyîvermiştir.
"Yahya Kemal, şiirin bir duygu meselesi olduğunu kavramış ve bunu eserleriyle göstermiş olan bir insandır. Eskiler, hatla Tanzimat'tan sonraki birçok Türk şairleri bile şiirin bir fikir meselesi olduğunu zannettiler. Namık Kemal, Ziya Paşa, Hamid, şiiri fikir ile doldurdular. Serveti Fünun'cular şiiri resim sandılar. Mehmet Akif ve Ziya Gökalp şiiri bir ideoloji yani yine fikir meselesi yaptılar. Şüphesiz şair de mütefekkir gibi büyük fikirlere yükselebilir. Fakat şair duygular ve hayaller vasıtasıyla fikre ulaşır.
İstenirse Yahya Kemal'in şiirlerinde de bir ideoloji bulunabilir. Fakat bu ideoloji diğer şairlerde olduğu gibi açık değil" -meyvanın içindeki gıdalı usare gibi- gizlidir."(5)
Mallarme; "Şiir fikirle değil,kelime ile yazılır" der.
Şairimiz de bu görüşe katılmaktadır:
"Ben evvela şiirin mevzuunu kalbimde muhafaza ederim. Sonra onu kelimelere dökerim.Bu kelime istif indeki ritme,ahenge bakarım. Kelâm olunca şiir olur...Şiiri söylemek lâzımdır. Asıl şiir o zaman meydana gelir. Kelimelerin ianesi ile bazı mısralar yazılabilir. Fakat daha ileriye gidilemez. Mevzu kalbime doğunca ona ifade ararım. Duyduğum mevzua sadık kalırım. Ona başka şeyler katmam..,"
Yahya Kemal tarihimiz kadar musikîmize de hayrandı.
"Yahya Kemal Bey merhum Tanburî Cemil Bey'i ve hana oğlu Mes'ud Cemil Bey'i çok severdi.
Mes'ud Cemil Bey'in Klâsik Türk Müziğî'nî idare eniği sualleri kaçırmamak için, Ankara Palas'a, o zamanlar Ankara Palas Müdürü olan Reşid Ben Ayad Bey'in odasına telaşlı ve acele acele koştuğunu kaç defa görmüşümdür." diyor Münevver Ayaşlı.
"Teorik taratma varıncaya kadar hakkında çok şey bildiği ve sevdiği mûsikî, Yahya Kemal'in duygu ve düşünce dünyasında geniş yer tutan unsurlardan birisidir. Çünkü ona göre, milleti millet yapan değerler arasında musikînin çok önemli bir yeri vardır. Musikî, milleti en iyi ifade eden sanat olup tıpkı din ve dil gibi birleştirici ve toplayıcıdır. Yahya Kemal, şiirlerinde bilhassa Klasik Türk Musikîsi'ne çok geniş yer ayırmıştır. Sadece Itrî ve Eski Musikî adlı şiirleri bile onun musikiye verdiği önemi anlamak için yeterlidir."(6)
"Itrî ile Beethoven'in deha derecelerinin aynı ayarda olduklarını söyleyen Yahya Kemal'e göre Itrî, Mozart ve Bach'tan daha üstün bîr sanatkârdır. Mûsikîmiz Itrî ile millîleşmiştir. Acem ve Rum sentezini lam gerçekleştiren ve mûsikîmizi millî birliğin önemli bir ifade vasıtası haline getiren Itrî olmuştur."(7)
"Itrî yaklaşık olarak 1640 yılında İstanbul'da doğmuştur. Ası! adı Mustafa'dır. 1711 ya da 1712 yılında ölmüştür."(8)
"Aynı zamanda ozan olan, divan yazdığı bilinen bestecimiz şiirlerinde Itrî takma adını kullanmıştır."(9)
Itrî belki ünlü bir şair değildir ama ele geçen şiirlerine, özellikle kimsenin dikkatini çekmemiş olan güfte seçme titizliğine bakarak onun güçlü bir dîvan ozanı olduğu rahatça anlaşılır. Ancak divanı elde mevcut değildir. Itrî şiirini tartma ve seçme yeteneğini ortaya koymuş olacak ki bine yakın eser bestelemiş, bu eserlerden 250'yi aşkını elimizde kalmıştır. (10)
"Dede'nin bestelerinin hepsini seviyorum. Itrî'nin de hepsini. Hattâ hepsinin içinde her mısraını seviyorum."(11) diyen Yahya Kemal mûsikî sevgisini mısralarına taşımış, âdeta şiirini mûsikileştirmiştir.
"Şiiri nesirden bambaşka bir kuruluşta, musikîden başka türlü bir mûsikî, içimizin ahengi olarak telakki eder. Bu iç ahenkteki nefes kabiliyetinin büyüklüğü, yani onun bir manzumenin bütünü boyunca aralıksız sürüp gidebilmesi kadar, onu her zaman için bir -ses gibi- doldurabilmesi ise ön planda gelen keyfiyettir."(12)
"Dahî bestecimiz, divan ozanı olarak Mevlana'ya bağlıdı. Engin bir musikî sevgisine kanatlarını açtığı için de Mevlevîliği kalesi olarak yol edinmiştir. Hele Mevlevi tekkesi de doğduğu yere çok yakın olunca ve kendisinin de güzel bir ses ve musikî bilgisi bulununca onun hu tekkeye girmemesi düşünülemez. Bu tekkede kendisine Itrî Dede diyerek Mevlevîlikte onu dedelik derecesinde gösterirler.
"Bu dil ağzımda annemin sütüdür"
diyen şairimiz bu mısraıyla dil anlayışını bize özetleyivermiştir.
"Yahya Kemal, şiirin bîr duygu meselesi olduğunu kavramış ve bunu eserleriyle göstermiş olan bîr insandır. Eskiler, hattâ Tanzimat'tan sonraki birçok Türk şairleri bile şiirin bir fikir meselesi olduğunu zannettiler. Namık Kemal, Ziya Paşa, Hamid, şiiri fikir ile doldurdular. Serveti Fünun'cular şiiri resim sandılar. Mehmet Akif ve Ziya Gökalp şiiri bir ideoloji yani yine fikir meselesi yaptılar. Şüphesiz şair de mütefekkir gibi büyük fikirlere yükselebilir. Fakat şair duygular ve hayaller vasıtasıyla fikre ulaşır."
"Şiir 'ritme' yani nazım sanatı olduğu için güfteden önce bestedir."(13) Bu sebeple Yahya Kemal şiirlerini, daha ahenkli olduğu için aruzla yazmıştır.
"Şairimiz şiirine onun adını vermiş, ona Büyük Itrî diyerek sevgisini ve teveccühünü daha ilk mısraında belirtmiştir. Eskilerin -bizim öz mûsikîmizin piri-dedikleri Büyük Itrî'ye sarimiz, dinî mûsikîmizin en güzel eserlerinden birisi olan -Tekbir.'- bestelediği için ayrı bir saygı ve hayranlık duyar. Çünkü o †tek bir- , bütün insanlarımızı asırlardır -tek bir ses- hâlinde bir araya toplamıştır."(14)
Gönülleri fetheden o şafak vaktinin cihangiri, nice bayram sabahlarının erken saatlerinde, gökte top sesleri gürlerken saltanatlı tekbirle halkı mana iklimlerine sevketmiştir. Şair bu bölümde Türk milletinin duygularının en yoğun olduğu ve manevî bakımdan nazların doruğa ulaştığı zamanı tablolaştırmıştır. Dînî bayramlar, Türk milletinin tek yumruk haline geldiği memleketin her köşesinde, hemen hemen aynı saatte milyonlarca ruhun hep birlikte, o mübarek tekbirle coştuğu zamanlardır. Itrî, bu mübarek tekbîri ulvî ruh hali içinde bestelemiştir. Böyle bir îmana sahip olan millet tabii ki küçük bir toprak parçasına sıkışıp kalmayacaktır. Ta Budin'den, Irak'a, Mısır'a kadar, yapılan fetihlerle uzak diyarlara ulaşılmış ve üç kıt'ada at oynatılmıştır.
Bu sınırlar dahilinde, huzur, güven ve kardeşlik içinde hür yaşayan diğer milletler gibi vatan üstünde hür e,sen rüzgar bu mutluluktan geleceğe ses götürmüştür. Yahya Kemal'e göre "Hürriyet İslâm'ın esası sayılır; İslâm hürriyet üzerine müesses bir dindir" Onun şuurlu bîr tarih anlayışına sahip olduğunu "Vatan üstünde hür esen rüzgâr" mısraıyla kolayca anlamaktayız.
Yahya Kemal Türk tarihini 1071 'de başlatır. Bu tarihten, toprak kaybettiğimiz ilk anlaşma olan Karlofça'ya kadar yedi yüz yıl geçmiştir. Bu süre içinde imparatorluk en parlak dönemini yaşamıştır. Ve himayesindeki diğer milletlere de yaşatmıştır. Bu hakimiyet emperyalist bir şekilde sağlanmamış ve birçok memleket kılıç kullanılmadan fethedilmiştir. Millet farkı gözetmeden, âdil bir şekilde halk yönetilmiştir. Zaten imparatorluğun bu kadar uzun bir süre yaşaması normal şartlar altında mümkün değildir. O deha, tarihle beraber yaşayan ihtiyar çınarları dinlemiş ve o manevî ve millî duygularla bizi eserlerinde biraraya getirmiştir.
Hepimizin mensubu bulunduğu İslâmiyet, manevî duyguların tatmini amacıyla sadece din olarak indîrilmemiştir. O aynı zamanda bütün müesseseleriyle bir yaşama tarzıdır. Mevlevî tekkesinin manevî havasında yetişen Itri bu düsturu öylesine sağlıklı bir şekilde özümsemiştir ki;
"Mûsikîsinde bir taraftan din
Bir taraftan bütün hayal akmıştır."
Itrî'nin mûsikîsi; Mavi Tunca'yı, gür Fırat'ı, Boğaz'ı kısacası her tarafı vatanın bütün iklimlerini neşeyle dolaşmış, ruhuna bu diyarların izlerini aksettirmiştir. Onun mûsikîsi bizimle yaşamış; zaferlerimizi, hüzünlerimizi, şevklerimizi paylaşmıştır. Bu terennümlerden bize benzeyen tarihimiz akmıştır. Bu bölümlerde şairimizin tarihe olan bağlılığı açıkça görülmektedir.
Şairimiz hem geniş hem neşeli ve hareketli bir terennüm olan nevakâr'ı çok zaman dinlemiştir. Bu besteyi dinledikten sonra onun sihirli ve bilinmeyen havası dağıtırken, doğu şairin gözünde git gide açılmaktadır. Yahya Kemal bu şiirini, penceresinden bakarken çoğu insanın anlamak istemediği doğuyu değişik bir gözle görmüş, âdeta Önünde doğunun ufkunu perdeleyen kara bulutlar dağılmaya başlamıştır. Acaba mûsikîyi dinleyen sadece şair midir?
Hayır! Bu bestenin penceresinden girdiği hayal âleminde onunla beraber cismi olan ve olmayan elli milyon ruh, bestenin her hecesine mest olarak birer birer geceden yola düşmüştür. Millî duygulan birleştiren musikî burada da ruhları aynı duygunun çatısı altında toplanmıştır. Elli milyon ruh sayı olarak abartılmış değildir, hattâ bu sayı az bile kalır;
"Varşova büyükelçiliği görevinde iken neşeli bir anında Yahya Kemal'e Türkiye'nin nüfusunun kaç olduğunu sormuşlar. Hiç düşünmeden:
"Seksen milyon", cevabını vermiş. Bunun üzerine, davetlilerden biri: "Efendim, bugünlerde bir gazetenin verdiği bilgiye göre memleketinizde yeni nüfus sayımı yapılmış... Onbeş milyon kadar imişsiniz" deyince, şair yine hiç düşünmeden şöyle demiş; "Ben ölülerimizi de saydım. Cevabı doğrudur. Zira biz onlarla beraber yaşarız."
Bilindiği gibi din ve tarih mefhumları, Yahya Kemal'in düşünce dünyasının ve dolayısıyla eserlerinin temel motiflerini teşkil ederler. Bu mefhumlar aynı zamanda milliyet ve milliyetçilik duygularının da en önemli iki unsurudur. Din ve tarih duygularının kaybolduğu cemiyetlerde, milliyet ve milliyetçilik duyguları da zayıflar veya tamamen kaybolur."(15)
Mevlevî mûsikîsinin vazgeçilmez müzik aletleri olan ney ve kudüm dile gelince Mevlevi semai hızlanır ve ayin yedi kat arştan âdeta gökler ötesi âlemlere yükselmiştir. Burada şair bir Mevlevi ayinini gözümüzün önünde tablolaştırmaktadır. Sanki ruh maddeden kopup semanın derin ufuklarına doğru kanat çırpar. Bizi de bu mısralar o âleme sürüklemektedir.
Itrî'nin binden fazla eseri mevcut olduğu halde elimizde 250 kadan bulunmaktadır. Şaire göre İse bu sayı 20'dir. Kaza ve kader bu eserleri gizlemiştir. Şairimiz, hüsn-ü ta'lille, bu eserlerin bulunanlaydın kazaya ve kadere bağlamaktadır. Gerçekten bu eserlerin elde olmayışı büyük bir kayıptır. Eserlerinin bulunamaması, besteciliğinin yanı sıra iyi bir şair olan Itrî'nin şiirlerini tanımamızı zorlaştırmaktadır. Her büyük İnsan gibi Itrî de Hz. Muhammed'e (s.a.s.) büyük bir saygı ve derin bir sevgi duymaktadır. Bunun bir işareti olarak Ona "Nal" yazmıştır. Eserleri arasında en kıymetlisi, en derini odur.
Mevlevi mûsikîsinin vazgeçilmez müzik aletleri olan ney ve kudüm dile gelince Mevlevi semai hızlanır ve ayin yedi kat arştan âdeta gökler ötesi âlemlere yükselmiştir. Burada şair bir Mevlevi ayinini gözümüzün önünde tablolaştırmaktadır. Sanki ruh maddeden kopup semanın derin ufuklarına doğru kanat çırpar. Bizi de bu mısralar o âleme sürüklemektedir.
İhtişamlı bîr dünyaya ses ve tel kudretiyle hâkim olan bestecimiz hakkında, elimizde tatmin edici bilgilerin mevcut olmaması bu büyük insanı âdeta muammalaştırmaktadır. Birçok büyük insan yetiştiren imparatorluk bunları tarihe geçirmiştir. Ve bu belgeler tarihi aydınlatmak için gün ışığını beklemektedir. Fakat Itrî'nin eserleri daha vahim bir şekilde ortada yoktur. Ve âlimlerimiz de bu konuda birşey bilmemektedirler.
O eserler şimdilik birer definedir. Ama İleride ortaya çıkacak ve hazine kıymetinde olacaktır. Bu eserler sayesinde, belki de tarihimize daha başka kapılardan girme imkânı doğacaktır.
Şairimizi son bölümde bir ölüm endişesi sarmaktadır. Böyle güçlü ve etkileyici bir mûsikîyi örten ölüm, şiirini sanki mûsikîleştiren şiirimizin bu büyük bestekârını da örtecek midir? Zaten en büyük korkusu unutulmaktır. Onun başına gelebilecek en büyük felaket, ölümden de beter olan unutulma korkusudur. Bu duygularla sabimizde teselli kalmamaktadır.
Saatlerce hicran içinde kalınca, bir hayalden zevk alma ihtimali olmasa da şairimiz ümidini yitirmemiştir:
"Belki hâlâ o besteler çalınır Gemiler geçmeyen bir ummanda."
O güne kadar Batı'nın eşiğini bir damla ışık için aşındıran aydınlarımız dönüşlerinde, ışık bir yana sırtlarında karanlıkları, bir kambur gibi vatana taşımışlardır. Onlar huzur dolu evlerine değil, ızdırap dolu inlerine dönmüşlerdir. ama Yahya Kemal, taşralık kompleksi yüzünden gittiği Paris'ten aşağılanmış tarihinin o gönülleri sızlatan kompleksini yenerek, mazîsinin parıltılarını ruhlara aksettirmek için Ayvazoğlu'nun ifadesiyle "evine dönen adam" olmuştur,
FAYDALANILAN KAYNAKLAR
1)Münevver Ayaşlı; Şiiliklerim Gördüklerini Bildiklerim.
2)Mustafa Özbalcı: Yahya Kemal'in Duygu ve Düşünce Dünyası
3)Mehmet Kaplan: Şiir Tahlilleri-L
4)Sermet S. Uysal' İşte Gerçek Yahya Kemal
5)Mehmet Kaplan: Şiir Tahlilleri-1
6)Mustafa Özbalcı: Yahya Kemal'in Duygu ve Düşünce Dünyası
7)a.g.e
Rüştü Şardağ: Mustafa ltri Efendi
9)a.g.e
10)a.g.e
11)Sennel S. Uysal: İ}le Gerçek Yahya Kemal
12)Kenan Akyıiz: Balı Tesirinde Türk Sın ı Antolojisi
13)Yahya Kemal: Edebiyata Dair
14)Mustafa Özbalcı: Yahya Kemal'in Duygu ve Düşünce Dünyası
15)a.g.e
16)N. Samı Banarlı: Resimli Tın k Edebıyalı Tarihi.
|
|
|
|
|
|
Bugün 668 ziyaretçi (916 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|