|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
.
KURBAN
.
AYETLE EMREDİLMESİNE RAĞMEN KURBAN NEDEN FARZ DEĞİL DE VACİP?
Cevap: Bismillahirrahmanirrahim
Öncelikle farz-vacip tanımlarını açıklayalım:
Farz, yapılması mutlak surette zorunlu olan vazifelerden olup, ef’âl-i mükellefîndendir. Farz-ı kati ve farz-i zanni diye ayrıldığı gibi, farz-ı ayn ve farz-ı kifaye olarak da kısımları vardır.
Farz-ı kati, kesin bir delil ile yani bir ayet veya Hz.Peygamber (S.A.V.) in hadis-i şerif adı verilen açık, sabit bir mübarek sözü ile yapılması mutlaka zorunlu olan vazifelerdir. Örneğin namaz kılmak, zekât vermek gibi… Farz-ı zanni ise, müçtehidlerin kati bir delil ile yakın derecede kuvvetli görülen zanni bir delil ile sabit olan vazifedir ki, farz-ı ameli de denilmektedir. Ayrıca buna delilinin zanni olmasından dolayı “vacip” adı da verilmektedir.
İşte vacip, yapılması şer\’an kat’i derecede bir delil ile sabit olmamakla beraber her halükârda pek kuvvetli bir delil ile sabit bulunan şeydir. Bayram namazı, kurban, vitir gibi…
Söz konusu ayet-i kerimenin geçtiği süre Kevser suresidir. İlgili ayet-i kerimede “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”1 buyrulmaktadır.
İşte âlimlerimiz ayet-i kerimede geçen kurban kes (nahr) ifadesini farklı yorumlamışlardır. Nahr emri, kurban kesmeye mi, yoksa namazda sağ eli sol el üzerine koyup göğüs hizasında tutmaya mı veya iftitah tekbiri başta olmak üzere tekbirlerde elleri göğüs hizasına kadar kaldırmaya mı delâlet etmektedir? Yoksa kurban kes emri sadece Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimize mi mahsustur? Bu hususta hem ashab ve tabiînin, hem de onlardan sonra gelen müctehid imamların görüşleri farklıdır.
Bu sebepten ötürü Hanefi mezhebine göre kurban kesmek farz değil, vaciptir. Çünkü bir emrin farziyeti hem sübut, hem de delâlet yoluyla kâfi olmalıdır. Burada katiyet söz konusu değildir. Kurban kesmeye delalet, zannîdir.
Ayrıca şunu da ifade edelim ki Hanefi mezhebine göre amel bakımından farz ile vacip arasında bir fark yoktur. Fark, inanç bakımındandır. Vaciplerin yapılmasında farz gibi sevap, terk edilmesinde de azap vardır. İnkâr edilmesi bidattir, günahtır. Oysa farzın inkârı küfürdür.
dipnot
(1) Kevser suresi: 2
.
Kurbanı başkasına kestirecek olanın, “Allah rızası için bayram kurbanımı kesmeye seni vekil ettim”demesi ve kalbiyle de niyet etmesi gerekir. Bir kimse Kurbanı başkasına aldıracaksa, kurbanı alacak kimse de başkasına kestirecekse, kurbanın sahibi ikinci şahsa “Bayram kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye ve kestirmeye seni umumi vekil ettim” der. Vekalet kısaca, “Kurban işimi halletmek için seni umumi vekil ettim” şeklinde de olabilir.
Her sene kurbanımı bir vakfa kesilmesi için veriyorum. Vekaleti kurban parasını verirken dille telaffuz etmem gerekir mi yoksa niyet olarak yeterli midir?
Vekâlet tek taraflı olmayıp karşılıklı olduğu yani icap ve kabule dayandığı için kişinin sadece vekâlete niyet etmesi yeterli değildir. Bunu karşı tarafa söylemesi, bu iradesini (sözlü-yazılı-direkt-aracıyla) karşı tarafa iletmesi ve karşı tarafça kabul olunması gerekir.
Kurban kesen kişi ortaklara vekaleti kendisine verip vermediğini sormadan hayvanı kurban etti. Ortakların bir kısmı kurbanın başında iken bir kısmı yok idi. Bu durumda kurban sahih olmuş mudur?
Ortaklar buna yani o kimsenin kurbanı adlarına kesmesine razı olurlarsa, kurban sahihtir. Aksi takdirde, kurban geçersiz olur.
Paylaş:
.
Sahibinin kestiği kurbanının derisini satması mekruhtur. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Kurbanının derisini satanın kurbanı yoktur” (Hakim, Müstedrek, II/422; Beyhaki; Zeylei)
Yine Peygamberimiz, hazreti Ali’ye:
“Kurbanın çulunu ve yularını sadaka olarak ver. Ondan kasaba bir şey verme”(Ahmed. b. Hanbel, Müsned, I/79; Buhari, Müslim, Ebu Davud, İbni Mace)
Kişinin kurbanının derisini, kesme ücreti olarak kasaba vermesi mekruh olduğu gibi satması da mekruhtur. Eğer satarsa, etini satması durumunda olduğu gibi aldığı parayı sadaka olarak verir.
Bunun yanında kişi o deriyi tabaklayarak evde istifade edebilir. Veya “yiyip içilmeyen” kendisiyle istifade edeceği bir eşya ile değiştirebilir…
.
Bir kimse kendisine kurban vacip olan birisi ise ve kurban bayramı günlerinde kurbanını kesmemiş ise, onun değerini sadaka olarak vermesi gerekir.
Çünkü bayram günlerinde onun ibadeti; ekonomik durumu itibari ile idi. Bu günler geçtikten sonra bu anlam devam eder. Bayram günlerinin dışında mal ile ibadet, ancak sadaka vermekle olur.
Öte yandan kişi iki şekilde ibadet eder. Bunlar; kan akıtmak ve eti dağıtmak. Bunlardan birisine güç yetirememiş, diğerine ise güç yetirmiştir.
.
Kurban sadece nahr (kurban kesme) gününde kesilebilir. Bu günler biz hanefilere göre bayramın üç günüdür.. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Kurban kesme (nahr) günleri üçtür. Bunların en faziletlisi de ilk gündür” (Muvatta, Dahaya 6; Zeylei, Nesbu’r-Raye, III/82, IV/278)
Kurban kesmenin en faziletli olduğu gün birinci gündür. (Bazı İslam ülkeleri ile kameri aylarda fark oluyorsa ikinci günü kesmek de uygundur)
Kurban kesme vakti kurbanın birinci günü tan yerinin ağarması ile girer, üçüncü günü güneşin batmasından az öncesine kadar devam eder.
Geceleyin kurban kesmek, tenzihen mekruhtur. Çünkü gece karanlığında kesim işinde yanlışlık yapma ihtimali vardır. Söz konusu bu kerahet ortadaki iki gece olan ikinci ve üçüncü gecedir. Zaten bayramın girdiği gece ve dördüncü güne uyandığımız gece kurban olmamaktadır.
Vakti geçinceye kadar kurban kesmeyecek olursa, eğer kurbanlığı üzerine vacip kıldığı adak bir kurban ise veya kurbanı kesmek maksadıyla satın alınmış ise, canlı olarak onu tasadduk eder; çünkü böyle bir kurban adanmış kurban hükmündedir.
Paylaş:
.
Kurban bayramı günlerinde adak kesilir ve diğer kurban sahipleriyle birlikte hisse olarak ortak olup da adak kurbanları kesilebilir.
.
Adak kurbanı etinden kesenin (adak sahibi) kendisi, eşi, usûl ve furûu yiyemez.
Kişinin anne ve babası, bunların anne ve babaları… sonuna kadar usûlü; buna karşılık, çocukları, çocuklarının çocukları… sonuna kadar da furûudur.
.
Kurban ibadetinin yerine getirilmesi için hacca gitmek şart değildir.
Bir kimsenin kurbanla mükellef olabilmesi için gerekli şartlar şunlardır:
Müslüman olmak, akıllı ve buluğa ermiş olmak, hür olmak, nisap miktarı mala sahip olmak ve seferi olmayıp mukim olmak…1
Kurban kesmede nisap, sadaka-i fıtırla mükellef olmaktır. Bu durumdaki Müslüman kurban kesmek vaciptir. Bu da: Temel ihtiyaçlarının dışında üreyici, artıcı olsun veya olmasın nisap miktarı mala (200 dirhem gümüş veya 20 miskal, 80 gram altın veya bunların karşılığı olan para veya ticaret malı) sahip olmaktır. Bu da fitre nisabı ile aynı olup üzerinden bir yıl geçmesi şartı da aranmaz. Temel ihtiyaçlara ev, normal ev eşyası, binit, meslek aletleri ve benzerleri ile bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık geçim masrafları da girer.
Fakir bir kimse kurban kesebilir, kesmesi günah değildir. Kendisine kurban vacip değilken kurban kesen fakir bir kimsenin kurbanı nafile olmuş olur. Bununla birlikte böyle bir kimsenin kurban kesmesi vacip değilken satın alıp kesmesi, onun için bir adak kurbanı gibi olmaktadır görüşü de bulunmaktadır.
dipnot
(1) Alemgir, el- Feteva’l-Hindiyye, 5/293
.
Böyle bir kimsenin üzerinden kurban yükümlülüğü düşmez. Kişi bu durumda kurban almak için ya borç alacak ya da elindeki malın bir kısmını satacaktır.
.
Konuyla ilgili değerlendirmeler farazi yorumlardır. Konu hakkında konuşmaya gerek yoktur. Çünkü bu tür tartışmalar kasıtlı her sene çıkarılmakta, vatandaşın ibadet niyetine gölge düşürmeyi amaçlanmaktadır.
Açıklamalar ortadadır: Kurbanda kesilecek hayvan sayısı resmi kayıtlarda mevcut hayvan stokunun 1/15’ine tekabül etmektedir. Resmi kayıtlara göre böyleyse, gerçekte bu oran daha da düşecektir.
Kafamızın karışmasına gerek yoktur. İşte arz ortadadır. Biz de yükümlü olduğumuz ibadeti yerine getirmek için bu arza taleple cevap vereceğiz.
.
Borcu olan kimse, borçlarını hesaplayıp düştükten sonra nisap miktarı mala sahip ise, kurban kesecektir. Nisap miktarına sahip değilse, kurbanla yükümlü olmaz.
.
Kurban kesecek kimsenin: Müslüman olması, akıllı ve buluğa ermiş olması, hür olması, nisap miktarı mala sahip olması ve seferi olmayıp mukim olması, gerekir.1
Kurban kesmede nisap, sadaka-i fıtırla mükellef olmaktır. Bu durumdaki Müslüman kurban kesmek vaciptir. Bu da: Temel ihtiyaçlarının dışında üreyici, artıcı olsun veya olmasın nisap miktarı mala (200 dirhem gümüş veya 20 miskal, 80 gram altın veya bunların karşılığı olan para veya ticaret malı) sahip olmaktır. Bu da fitre nisabı ile aynı olup üzerinden bir yıl geçmesi şartı da aranmaz. Temel ihtiyaçlara ev, normal ev eşyası, binit, meslek aletleri ve benzerleri ile bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık geçim masrafları da girer.
Seferi olan bir kimse kurban kesmekle mükellef olmamakla beraber, bu şahsın tek başına veya mukimlerle birlikte kurban kesmesine bir engel de yoktur.
dipnot
(1) Alemgir, el- Feteva’l-Hindiyye, 5/293
.
Kurban bayramında ibadet niyetiyle kurban kesmek, akıl-baliğ, hür, mukîm zengin olan her Müslüman içinvacip olan bir ibadettir. Diğer mezhepler de ise, kurban ibadeti müekked sünnet olarak kuvvetli bir emirdir.
Hiçbir ibadet gösteriş için yapılamaz. Kurban ibadeti de yalnızca ALLAH Teâlâ’nın rızasını kazanmak ve şükür ifadesini sunabilmek için yerine getirilmelidir. “O veya bu kimse kesti, biz de keselim” anlayışı son derece tehlikelidir. Gösteriş olursa, ibadet değeri kalmaz. Şu ayet-i kerimeyi hep hatırlayalım:
“Onların ne etleri ne de kanları ALLAH’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır.”1
Kurban ibadeti hicretin ikinci yılında eda edilmeye başlanmış ve Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de on yıla yakın bir süre hep kurban kesmiştir, hiç terk etmemiştir. Kurban, mali ibadetlerden birisidir. Bu, Cenab-ı Hakk’ın ihsan buyurduğu varlığa karşı bir şükran borcudur. Meşruiyeti (dinî dayanağı): Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerif ve icma-i ümmet ile sabittir.
Bu nedenle şartları taşıyan, gücü yerinde bir Müslüman, kurban kesmezse, sevaptan, feyizden mahrum kalır ve vebal altına girer.
dipnot
(1) Hac sûresi:37
Tıklayın>> KURAN’DA KURBAN
.
Akika kurbanının etinden kimler yiyebilir? Erkek için iki kurban kesmek şart mıdır? Akika kurbanını çocuğun mevlidinde kesip misafirlere ikram etmek uygun mudur?
Akika kurbanının etinden kesen ve kesenin ailesi de yiyebilir. Başkalarına da yedirebilir ve sadaka olarak verir.
Akika kurbanında erkek veya kız çocuğu için bir tane koyun kesilmesi yeterlidir. Fakat erkek çocuk için iki tane koyun kesilmesi görüşünde olan âlimler de vardır.
Doğan çocuk için mevlid merasimi düzenlenebilir. Fakat bu günün kırkı gibi özel günlerde yapılması gerektiği inancı doğru değildir, bidattir. Böyle bir inanış olmadan yapılacak mevlid merasiminde akika kurbanını kesip misafirlere ikram etmek uygundur.
Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden buluğ çağına ereceği güne kadar kesilebilir. Fakat yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir. Çocuğun yedinci günü adı konulur ve başının saçları kesilip ağırlığınca altın veya gümüş sadaka olarak verilir ve aynı günde bu kurban kesilir ki, böyle yapılması, diğer üç mezhep imamına göre müstehaptır.
.
Evet, doğan çocuk için kurban kesilebilir. Bu kurbana akika adı verilir ki menduptur.
Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden buluğ çağına ereceği güne kadar kesilebilir. Fakat yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir. Çocuğun yedinci günü adı konulur ve başının saçları kesilip ağırlığınca altın veya gümüş sadaka olarak verilir ve aynı günde bu kurban kesilir ki, böyle yapılması, diğer üç mezhep imamına göre müstehaptır.
Akika kurbanında erkek veya kız çocuğu için bir tane koyun kesilmesi yeterlidir. Fakat erkek çocuk için iki tane koyun kesilmesi görüşünde olan âlimler de vardır.
Akikanın kemiklerinin kırılıp kırılmamasıyla ilgili iki farklı görüş vardır: Akikanın kemikleri, çocuğun sıhhat ve selametine hayra vesile olması için kırılmayıp yalnız mafsallarından ayrılır, o şekilde pişirilir. Bu müstehaptır. Diğer bir bakımdan da çocuğun mütevazi olmasına, katı kalpli olmaktan, ihtirastan kurtulmasına hayra vesile olması için kemiklerin kırılması müstehap görülmüştür.
Akika kurbanının etinden kesen ve kesenin ailesi de yiyebilir. Başkalarına da yedirebilir ve sadaka olarak verir.
.
Hayır, haram değildir fakat kurban kesecek kimselerin tırnak kesmeyi ve vücut kıl-tüy temizliğini kurban kesene kadar geciktirmeleri müstehaptır.
Konuyla ilgili hadis-i şerif şöyledir:
Ümmü Seleme (R.Anha)dan rivayete göre Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: “Kimin kesecek bir kurbanı varsa, Zilhiccenin hilali yenilenince kurbanını kesinceye kadar saçından ve tırnaklarından bir şey almasın.”1 buyurmuştur.
Hadis-i şerifin zahiri manasına göre bir haramlık söz konusu iken alimlerin çoğunluğuna göre bu hadis-i şerifteki kılları ve tırnakları kesmekle ilgili yasak, tahrim için değil, tavsiye içindir. Bunun delili de ilgili diğer hadis-i şeriflerdir.
Bilindiği üzere vücut kıl-tüy ve tırnak temizliğinin geciktirilmemesi gerekmektedir. Bunun azami süresi kırk gündür.
Kurban kesecek kimsenin eğer vücut ve tırnak temizliği son haddine gelmemişse, bu temizliği kurbanını kesene kadar geciktirmesi müstehap babında tavsiye edilmektedir. Bunun hikmeti ise şöyle açıklanmaktadır:
O günlerde ihramda bulunan hacılara eşlik etmek, onlar gibi davranmak, tüm Müslümanların hacdakiler gibi davranıp benzer duyguları paylaşmalarını sağlamak, kurban kesecek kimsenin cehennemden kurtuluşuna inancı gereği tüm azaların tam olmasının hedeflenmesi gibi unsurlar bu tavsiyenin hikmetleridir.
.
Evet olur.
Uzmanların bilgilerine göre iki yaşına gelmiş bir hayvanda ön kesici dişler tamamen büyümüş olur
XXXXXXX
.
Öncelikle farz-vacip tanımlarını açıklayalım:
Farz, yapılması mutlak surette zorunlu olan vazifelerden olup, ef’âl-i mükellefîndendir. Farz-ı kati ve farz-i zanni diye ayrıldığı gibi, farz-ı ayn ve farz-ı kifaye olarak da kısımları vardır.
Farz-ı kati, kesin bir delil ile yani bir ayet veya Hz.Peygamber (S.A.V.) in hadis-i şerif adı verilen açık, sabit bir mübarek sözü ile yapılması mutlaka zorunlu olan vazifelerdir. Örneğin namaz kılmak, zekât vermek gibi… Farz-ı zanni ise, müçtehidlerin kati bir delil ile yakın derecede kuvvetli görülen zanni bir delil ile sabit olan vazifedir ki, farz-ı ameli de denilmektedir. Ayrıca buna delilinin zanni olmasından dolayı “vacip” adı da verilmektedir.
İşte vacip, yapılması şer’an kat’i derecede bir delil ile sabit olmamakla beraber her halükârda pek kuvvetli bir delil ile sabit bulunan şeydir. Bayram namazı, kurban, vitir gibi…
Söz konusu ayet-i kerimenin geçtiği süre Kevser suresidir. İlgili ayet-i kerimede “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”1 buyrulmaktadır.
İşte âlimlerimiz ayet-i kerimede geçen kurban kes (nahr) ifadesini farklı yorumlamışlardır. Nahr emri, kurban kesmeye mi, yoksa namazda sağ eli sol el üzerine koyup göğüs hizasında tutmaya mı veya iftitah tekbiri başta olmak üzere tekbirlerde elleri göğüs hizasına kadar kaldırmaya mı delâlet etmektedir? Yoksa kurban kes emri sadece Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimize mi mahsustur? Bu hususta hem ashab ve tabiînin, hem de onlardan sonra gelen müctehid imamların görüşleri farklıdır.
Bu sebepten ötürü Hanefi mezhebine göre kurban kesmek farz değil, vaciptir. Çünkü bir emrin farziyeti hem sübut, hem de delâlet yoluyla kâfi olmalıdır. Burada katiyet söz konusu değildir. Kurban kesmeye delalet, zannîdir.
Ayrıca şunu da ifade edelim ki Hanefi mezhebine göre amel bakımından farz ile vacip arasında bir fark yoktur. Fark, inanç bakımındandır. Vaciplerin yapılmasında farz gibi sevap, terk edilmesinde de azap vardır. İnkâr edilmesi bidattir, günahtır. Oysa farzın inkârı küfürdür.
dipnot
(1) Kevser suresi: 2
.
İmkân dâhilinde kurbanın daha faziletli olanını kesmeye gayret etmek gerekir. ALLAH Teâlâ’nın rızasını kazanmak için kesilecek olan kurbanın ayıplı ve kusurlu olmaması gerekir. Bir kısım ayıp ve kusurlar var ki bunlardan birisi kendinde bulunan hayvanlar kurban edilemezler.
Kurbana mani olan ayıp ve kusurlar: Bir veya iki gözü kör, dişlerinin yarıdan fazlası düşmüş, kemiğinde ilik kalmayacak kadar zayıflamış, kesileceği yere gidemeyecek derecede topal, ölüm derecesinde hasta, kulak veya kuyruğunun yarıdan fazlası kesilmiş veya kopmuş, boynuzunun çoğu kırılmış, memesi kesilmiş, doğuştan kulakları veya kuyruğu bulunmayan, yavrusunu emziremeyen, memesi kurumuş veya memelerinden birisi sütten kesilmiş olan koyun-keçi ile ikisi sütten kesilmiş sığır-deve, dört ayağından biri kesilmiş olan hayvan, dilinin çoğu kesilmiş, burnu kesilmiş, pislik yiyen hayvanlar etindeki pislik temizleninceye kadar tutulmamış ise kurban olmazlar. Deve 40, sığır 20, koyun ise 10 gün hapsedilmelidir.
Kurbana mani olan bu kusurlar zengin içindir. Zengin, kurban edeceği hayvanı bu kusurlardan biri bulunduğu halde satın alırsa veya satın aldıktan sonra bu kusurlardan birisi meydana gelirse; artık bu hayvanı, kurban edemez, yerine bir başkasını satın alır. Fakir kimse ise, o hayvanı keser. Şayet ölürse, zengin yerine bir başkasını satın alır, fakir olan ise başka bir kurban almaz.1
Kurbanlık hayvan kesim esnasında kusurlaşırsa, yerine yenisini almak gerekmez.
Bazı ayıplar da vardır ki; bunların kurban edilecek hayvanda bulunması zarar vermez. Meselâ; yaradılıştan boynuzsuz, burma, yemini yiyebilen delirmiş hayvan, çok zayıflamamış olan uyuz hayvan, yaradılıştan kulakları küçük olan hayvan, dişlerinin azı düşmüş veya dişleri olmadığı halde yemini yiyebilen ve otlayabilen, yaşlılığı sebebiyle sütten veya dölden kesilmiş olan hayvanlardan kurban etmek caizdir. Kurbanlık hayvanın şaşı, topal, uyuzlu ve deli olmasında, boynuzlu veya boynuzsuz veya boynuzunun biraz kırık bulunmasında ve kulaklarının delinmiş, kırılmış veya enine yarılmış olmasında, kulaklarının ucundan kesilip sarkık bir halde bulunmasında, cinsel organı bulunmayıp mecbup veya burma bir halde yaşamasında bir sakınca yoktur.
Kulağı dilinmiş, işaretlemek amacıyla delinmiş, arka veya ön tarafından veya ön tarafından bir parçası kesilmiş hayvanın kurban edilmesi mekruhtur. Kesilmeden önce ondan yararlanmak maksadı ile yünü kırpılmış olanın ve gözü şaşı hayvanın, buzağılı olan hayvanın kurban edilmesi de mekruhtur.
Kurbanlık hayvan kesilmeden önce doğursa, yavrusunu da kesmek gerekir. Çünkü yavru anasına bağlıdır. Eğer yavru kesilmeyip satılırsa, parasını sadaka olarak vermek gerekir.
dipnot
(1) Mebsut: 12/15-18, Bedayi: 5/75-77, Damad: 2/519-520
Mehmet Talu Hocaefendi
.
Bu hususta asıl kaide şudur: Eğer et ve değer itibariyle eşit olurlarsa, eti daha lezzetli olan efdaldir. Şayet bu konuda aralarında fark olursa, daha fazla olan evlâdır. Buna göre eğer et ve kıymette eşit olurlarsa, bir koyun, bir ineğin yedide birinden efdaldir. Şayet ineğin yedide birinin eti fazla olursa, o zaman efdal olur. Eğer etleri ve kıymetleri eşit olacak olursa, koç koyundan efdaldir. Değilse koyun efdaldir. Keçinin dişisi etleri eşit olduğu takdirde ve burulmamış ise erkeğinden efdaldir. Devenin ve sığırın dişisi et ve kıymet bakımından eşit oldukları takdirde erkeğinden efdaldir. Çünkü dişilerinin eti daha lezzetlidir. Buna göre burulmuş erkek efdaldir, değilse dişisi efdaldir. Boynuzlu ve beyaz olanı başkasından efdaldir.
Koyun veya keçi kurban etmek, et ve kıymette eşit oldukları takdirde, deve veya sığırın yedide bir hissesine ortak olmaktan efdaldir.
.
Kurbanlar; yalnız koyun, keçi, deve ve sığır türü hayvanlardan kesilebilir. Mandalar da sığır türünden sayılır. Bunların erkekleri ile dişileri eşittir. Yaban sığırı, geyik gibi yabani hayvanlarla, tavuk, horoz, kaz gibi evcil hayvanlar ve deniz hayvanları kurban edilemezler.
Koyun ve keçi ya birer yaşını bitirmiş bulunmalı veya koyunlar yedi sekiz aylık olduğu halde birer yaşında imiş gibi gösterişli olmalıdır. Deve en az beş yaşını, sığır da iki yaşını bitirmiş olmalıdır.
Kurban hayvanının, kurban edilmesini engelleyecek kusurları olmamalıdır.
.
Kendisine kurban vacip değilken kurban kesen fakir bir kimsenin kurbanı nafile olmuş olur. Hatta böyle bir kimse kusurlu bir hayvanı satın alıp da kesebilir. Çünkü nafilelerde genişlik vardır. Fakir kimse kestiği kurbanın etinden yiyebilir. Fakat yiyemeyeceğine dair görüşler de vardır. Çünkü kesmesi vacip değilken satın alıp kesmesi, onun için bir adak kurbanı gibi olmaktadır.
Fakir bir kimse kurban kesip kurban kesme günleri çıkmadan zengin olsa: tekrar kurban kesmesi gerekip gerekmediği konusunda iki görüş vardır. Fakat tercih edilen görüşe göre bir daha kesmesi gerekmez.
Fakir bir kimse tek başına kesmek niyetiyle aldığı kurbana daha sonra başkalarını ortak etmesi caiz değildir. Çünkü bu kimse kurban kesmesi şart değilken satın alarak kurbanı kendine vacip kılmıştır. Zengin kimsenin ise böyle davranması caiz olmakla birlikte mekruhtur. Ortaklardan aldığı parayı sadaka vermelidir.
Fakir bir kimsenin satın aldığı kurban daha sonra kurban olmasını engelleyecek kadar kusurlaşsa, yine de kurban etmesi caiz olur. Zenginin ise, yerine başka bir kurban alıp kesmesi gerekir.
Fakir kimsenin aldığı kurban henüz kesilmeden ölse, yeni kurban alması gerekmez. Fakat zengin kimsenin yeni kurban alması gerekir.
Zengin kimsenin aldığı kurban kaybolup veya çalınıp yerine yenisini alarak kestikten sonra eski kurban bulunsa, onu da kesmesi gerekmez. Vacip olan kurban vazifesini yapmıştır. Fakat fakir kimse bu durumda o kurbanı da kesmelidir. Çünkü vacip olmadığı halde o kurbanı alarak kendisine gerekli kılmıştır.
Zengin kimsenin aldığı kurbanın kaybolup veya çalınmasından sonra satın aldığı yeni kurban kesilmeden önce kurban günlerinde önceki hayvan da bulunsa, dilediğini kurban eder. Sonradan aldığının kıymeti daha az ise ve kestiyse, aradaki farkı sadaka verir. Fakir kimsenin ise her ikisini de kesmesi gerekir. Çünkü bunlar onun için başlanılmış bir nafile ibadettir ve tamamlaması vaciptir.
.
.
Kurban ibadetinin bir rüknü, temel esası vardır: İraka-ı dem. Yani kurbanlık hayvanı boğazlayıp kanını akıtmaktır. Bu esas yerine gelmedikçe, kurban vecibesi yerine getirilmiş olmaz. Bu nedenle kurban kesmeyip parasını sadaka vermek caiz olmaz.
Kurban ibadetinin sahih, geçerli olması için de, kurban edilecek hayvanın kusursuz olması, yani kurban edilmesine engel olacak kusurlarının olmaması ve kurbanın zamanında kesilmesi şartları vardır.
.
Kurban: “Muayyen bir vakitte, muayyen bir hayvanı ibadet maksadıyla usulüne uygun olarak kesmek” demektir. “Muayyen vakit”ten maksat: Kurban bayramı günleri, “muayyen hayvan”dan da maksat: Koyun, keçi, sığır ve deve gibi şer’an kurban edilmesi caiz olan hayvanlardır. Kurban Bayramında kesilen kurbana udhiye, hacda kesilen kurbana ise hedy denir.
Sözlükte yaklaşmak, ALLAH’ Teâlâ’ya yakınlaşmaya vesile olan şey anlamına gelen kurban, ALLAH Teâlâ’ya yaklaşmayı ALLAH Teâlâ yolunda malların feda edilebileceğini, ALLAH Teâlâ’ya teslimiyeti ve şükrü ifade eder.
ALLAH Teâlâ’nın her emrinde birçok hikmetlerin bulunduğunda şüphe yoktur. Ama bu hikmetlerin tamamının biz kulları tarafından bilinip idrak edilmesi mümkün olmayabilir. Bildiğimiz hikmetlerinin yanında zaman ilerledikçe, ilim irfan arttıkça dinin getirdiklerinin insanlık için ne büyük faydalar içerdiğini görüyor ve ALLAH Teâlâ’nın kullarına ne kadar şefkatli ve merhametli olduğunu bir kere daha anlıyoruz. Kurban kesmek de ALLAH Teâlâ’nın bir emri olması hasebiyle sayısız hikmetlerinin olduğunda şüphe yoktur. Fakat bizler bu hikmet ve faydalardan dolayı değil, sadece ibadet amacıyla kurban vazifesini yerine getiriyoruz. Başta kurban kesmek, peygamberlerin babası Hz. İbrahim’in, oğluna bedel olarak ALLAH’ın gönderdiği koçu kesmesi hadisesini bizlere hatırlatıyor. Hayat nimetine şükrün bir ifadesi olarak kurbanı kesiyoruz. Ayrıca ahirete bir hazırlık olması, günahlarımızın affı ve kabirle başlayan yeni bir hayat yolunda kurbanın bizi manevi bir Burak gibi alıp selamete ulaştıracağını da verilen müjdeler ışığında Rabb’imizden umuyoruz. Hac Suresi’nde (22/34) ifade edildiği gibi kurban kesmekten asıl maksat ALLAH Teâlâ’nın hatırlanması, zikredilmesidir. Zira bizim varlık gayemiz ALLAH Teâlâ’yı bilme, tanıma ve O’na yaklaşmadan ibarettir. Burada ALLAH Teâlâ’ya yaklaşma ameliyesi adeta bir bayram olarak ilan edilmiştir. Yine Hac Suresi’nde (22/37) “Kurbanların ne etleri ne de kan-ları ALLAH’a ulaşacaktır. ALLAH’a ancak sizin takvanız ulaşır.” buyrularak maddeden manaya bir kapı aralanıyor ve esas hedef gösterilmiş oluyor.
Kurban, bir hayvanın kanının akıtılmasından öte, kesmekteki takva ve niyet ile amaç önemlidir. Kurban bu takva ile kesilir. Cenabı ALLAH’ın insanların ibadetine ihtiyacı yoktur. Aksine, insanların Cena-b-ı ALLAH’a ibadet etme ihtiyaçları vardır. Ayet-i kerimede1 belirtildiği gibi, akan kanlar ve elde edilen etler ALLAH Teâlâ’ya ulaşmayacağına göre, O’na ulaşacak olan Müslümanların niyetleri ve takvalarıdır.
Kurban, ALLAH Teâlâ’nın emrinin yerine getirilmesidir. Servetin, ALLAH Teâlâ emretti diye harcanabileceğini göstermesi bakımından kurban önemli bir göstergedir. Bunun içindir ki, ALLAH kurbanın sevabını kendisi tespit edecektir.
dipnot
(1) Hacc suresi: 37
.
Kurban kesmek bir ibadettir. Hem de Müslüman toplumların belirli simgesi ve şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri özellikle milletimizin dini hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Kurban ibadeti, Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde yer almaktadır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bizzat kurban kesmiş, O’na uyarak Müslümanlar da kurban kesmişler ve kesmektedirler. Kurban, bir Müslüman’ın bütün varlığını gerektiğinde ALLAH yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir. Kurban ibadetini yok saymak, gerçeği görmemektir. Kurban ibadetine katliam demek ise en hafifi ile Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize, dine ve Müslümanlara saygısızlıktır.
Kur’an-ı Kerim, kurban ibadetinin Hz.Adem (A.S.)ın çocuklarıyla birlikte başladığını haber verir.1 Kurban, bugünkü şekli ile ise, Hz. İbrahim (A.S.)a dayanır.2
Kurbanın meşru kılınmış bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de deliller bulunmaktadır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
“Rabbin için namaz kıl ve nahr yap, kurban kes!”3
Tercih edilen bir tefsire göre; ayet-i kerimede geçen namaz’dan maksat: Bayram namazı, nahr’dan da maksat: Kurban kesmektir. Saffat Suresi:107.Ayet-i kerimesinde; Hz.İbrahim (A.S.)ın oğlu Hz.İsmail (A.S.)ın yerine bir koçun, ALLAH tarafından kendilerine fidye, kurban olarak verildiği açıkça bildirilmektedir.
Ayrıca diğer bazı ayetlerde de kurban ibadeti ile ilgili hususlar mevcuttur:
“Onların ne etleri ne de kanları ALLAH’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır.”4
Görülüyor ki: Kurban ibadetinin dini delillerinin Kur’an-ı Kerim’de bulunmadığını iddia etmek ve ALLAH Teâlâ’nın bu çeşit bir emrinin olmadığını ileri sürmek tamamen yanlıştır.
Kurban ibadeti hicretin ikinci yılında eda edilmeye başlanmış ve Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de on yıla yakın bir süre hep kurban kesmiştir, hiç terk etmemiştir.
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Kurban bayramında ALLAH katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu “Âdemoğlu, Kurban Bayramı günü ALLAH Teâlâ katında kurban kesmekten daha sevimli hiçbir amel yapmamıştır. Gerçekten o kurbanlık hayvan, kıyamet günü boynuzuyla, tırnaklarıyla ve kıllarıyla birlikte gelir. Kurbandan akan kan daha yere düşmeden ALLAH Teâlâ yanındaki yerini alır. O halde, kurbanın sevabı böyle olunca, kurban kesmekle kendinizi hoş ve müsterih tutun.”5 Sözleriyle ifade buyurmuştur.
Kurban ibadeti ALLAH Teâlâ’nın emridir, Resulullah’ın emridir. Sahabe-i kiram kesmiştir, tabiin kesmiştir. Ve asırlardır biz Müslümanlar kurbanımızı kestik ve yine keseceğiz. Maksatlı çıkarılan tartışmalar, ibadetimizin havasını bulandırmak ve lezzet almamızı engellemek içindir.
dipnot
(1) Maide sûresi:27
(2) Saffat sûresi:102–107
(3) Kevser sûresi:2
(4) Hacc sûresi:37
(5) Tirmizi, Edahi:1; İbn-i Mace; Edahi:3
.
İnkâr etmemek kaydıyla namaz kılmayan kimse günahkâr müslümandır. Böyle bir kimse ile kurbanda ortaklık yapılabilir. Böyle olmakla birlikte faziletli olan, ortakların dindar kimselerden oluşmasıdır.
Tabir-i caizse, kurbanı önemli bir kimseye sunulan hediye gibi düşünebiliriz. Diyelim ki bu hediyeyi üç-beş kişi ortak aldık ve beraberce sunuyoruz. Bu kişiler arasında hediye sunduğumuz kimsenin hoşlanmadığı, sevmediği bir şahıs olursa, hediyemizin değeri de elbette düşecektir.
Mehmet Talu Hoca
.
İster nafile olsun, ister vacip olsun kurbanda ortakların hepsinin kurban niyetiyle ortaklığa katılmaları şarttır. Ortaklardan bir tanesi bile kurban niyetiyle değil de et sahibi olmak için ortaklığa katılacak olsa, tüm ortakların kurbanı fasit olur.
Kurban bir ibadettir. Bunun bayram kurbanı (uhdiyye) veya adak kurbanı gibi vacip olması ile akika, şükür gibi nafile bir kurban olması kurban ibadetini farklı kılmaz. Sadece ibadetin hükmü farklı olur.
Unutmayalım, kurban kesmek farklı bir şeydir, hayvan kesmek farklı bir şeydir.
.
Evet böyle bir niyetle ortaklaşa nafile kurban kesilebilir. Fakat nafile de olsa burada ortaklık şartlarına uyulması gerekir. Mesela büyükbaş hayvanda bir kişinin hissesi 1/7’den az olamaz, koyuna iki kişi ortak olamaz.
.
Böyle bir ölçü yoktur. Hayvan kurban edilme şartlarına haizse yani iki yaşında ise, yedi kişi böyle bir hayvana ortak hisse girebilir. Hayvanın kilosu, boyu-posu bir ölçü değildir.
.
Evet olabilirler.
Bununla birlikte bu dargın kimseler eda ettikleri ibadeti özümsemeleri adına iki müslümanın sebepsiz yere üç günden fazla dargın kalamayacaklarını anlayarak barışmaları, ibadetlerini sadece şekilden ibaret olmaktan kurtaracaktır inşaAllah.
.
Bütün ortakların Müslüman olmaları, hepsinin kurban niyetiyle ortaklığa katılmaları, her birinin ortak kurbanda en az yedide bir hisseye sahip olmaları…
Et yeme maksadıyla ortaklık kurulursa veya birisi et yeme maksadıyla ortaklıkta bulunursa, hiç birisinin kurbanı yerine gelmiş olmaz. Fakat kurban türlerinin aynı olması şart değildir. Yani bir kısmının vacip kurbanına, bir kısmının da sünnet, nafile veya akika gibi değişik kurban türlerine niyet etmesi caizdir. Ancak bütün ortakların aynı tür kurban için ortak olmaları müstehaptır.
.
Koyun ve keçi bir kişi adına kurban edilebilir. Sığır ve deveye ise birden yediye kadar kişiler ortak olabilir.
Yedi kişiyi geçmemek şartıyla ortakların tek veya çift olmalarında bir fark yoktur. Ortakların hisselerinin eşit olması şart değildir. Yeter ki her ortağın hissesi en az yedide bir veya katları olsun.
Sekiz kişi bir sığıra ortak olamaz. Çünkü her bir ortağın hissesi en az yedide bir olmalıdır. İki kişi iki koyuna ortak olabilir. Biri, biri adına, diğeri de öbürünün adına kesilir.
.
Kurban ortaklığında tüm ortakların ortaklığa kurban niyetiyle dahil olmaları şarttır. Fakat kurban türlerinin aynı olması şart değildir. Yani bir kısmının vacip kurbanına, bir kısmının da sünnet, nafile veya akika gibi değişik kurban türlerine niyet etmesi caizdir. Ancak bütün ortakların aynı tür kurban için ortak olmaları müstehaptır.
.
Kurban olarak alınacak hayvan, kilo birim fiyatı belirlenip canlı olarak tartılarak satın alınabilir. Ayrıca Kurban edilmek üzere satın alınmak istenen hayvanın fiyatı, kesim yapıldıktan sonra da eti tartılarak da belirlenebilir. Ancak burada, kilo fiyatının kesimden önce belirsiz bırakılmayıp, anlaşmada kesin olarak belirlenmesi, yani satıcının “bu hayvanın etini kilosu şu kadara olmak üzere sattım”; alıcının da “aldım” demesi ve hayvanın her şeyinin alıcıya ait olması, derisinin, kellesinin, sakatatının satıcıya ait bırakılıp anlaşmadan ayrı tutulmaması önemli şarttır. Çünkü kurbanlık hayvanın derisi, kellesi ve sakatatının da ya bizzat kurbanı kesen tarafından kullanılması, ya da tasadduk edilmesi gerekir. Bu durumda satıcının müşterinin muhayyerlik yani vazgeçip geçmeme hakkı da yoktur.1
Bu mesele, İmameyn yani İmam Muhammed ve İmam Ebu Yusuf’a göredir. Çünkü mukadderatı yani miktarı tartı, ölçü veya sayı ile tayin ve takdir olunan şeyleri yalnız fertleri ve kısımlarının fiyatlarını takdir ederek toptan satmak sahihtir.
Meselâ: Bir yığın buğday, bir kayık odun, bir sürü koyun ve bir top kumaş kilesi veya çekisi veya her biri veya her metresi şu kadara olmak üzere satılsa sahih olur.
Diğer üç mezhep imamına göre de böyledir. Fetva verilen görüş de budur.2 Mecelle’de de insanlara kolaylık gösterilmek üzere bu mesele kabul edilmiştir. Mecellenin ilgili maddesinde deniliyor ki: “Yığın meselesinde, meselâ kilesi şu kadar kuruşa olmak üzere bir yığın buğday satıldığı zaman İmam-ı Azam Rahmetullahi aleyh hazretlerine göre yalnız bir kilesi hakkında satış sahih olur. İmameyn rahmetullahi aleyhimaya göre ise o yığın tamamen satılmış olarak kaç kile çıkarsa ona göre bedelinin verilmesi lâzım gelip insanların muamelelerini kolaylaştırmak için Hidaye sahibi Mergînanî gibi nice fukaha da bu hususta onların fetvasını tercih etmiş olduklarından 220. Madde o tarz üzere yazılmıştır.
Kurban edilmek üzere satın alınmak istenen hayvanın fiyatı, kesim yapıldıktan sonra eti tartılarak belirlenme şeklindeki satışın, belirsizlik sebebi ile caiz olmadığı görüşünde olanlar da vardır.
Çünkü satış akdi yapılırken satılan şeyi ve bedelini söylemek, yani neden ibaret olduğunu zikretmek lâzımdır. Bunlar zikrolunmazsa satılan şeyin ve bedelinin bilinmemesinden dolayı çekişme meydana geleceğinden satış fasit olur. Fakat bilinmemek çekişmeye sebep olacak şekilde olmazsa, satış fasit olmaz.
Satılan şeyin ve bedelin malûm olması, meydanda ise bizzat görmek ve işaret ile meydanda değilse miktarını ve vasfını beyan etmek ile meydana gelir.
Meselâ: “Şu malı elimdeki para ile satın aldım” denilse; mal ve bedel malum olacağı gibi, “Bu malı şu kadar Türk lirasına aldım” denildiği takdirde de malûm olur.
dipnot
(1) Alemgir, el-Fetava’l-Hindiyye, 3/132
(2) Ed- Dürrü’l- Muhtar, Mülteka
.
Yardım kuruluşlarına kurban bağışı yapılması caizdir. Kurumun belirlediği fiyat kurban fiyatı olduğundan bu miktarın verilmesi yeterlidir. Kurban fiyatlarının bir olması şart değildir. Yerine ve şartlara göre kurban fiyatları da farklılık gösterebilir.
Bir kimse hayır kurumlarına vekâlet vererek kurbanını kestirebilir. Ancak kurban kesmeyip parasını vermekle, kurban vazifesi yerine getirilmiş olmaz. Kurbanın rüknü, kanın akıtılması yani kurbanın kesilmesidir.
Kurbanın bir ibadet olduğunu asla unutmamalıyız. Bu sebeple ibadetimizin tam olması için dikkat edeceğiz ve ilgi göstereceğiz. Vekâleti verirken hata yapmamalıyız. Hayır kurumlarını çok iyi seçmemiz gerekmektedir. İbadetin hassasiyetini anlayacak inanç ve sorumluluğa sahip kurumlar olmasına özen göstermeliyiz. Etimizin, derimizin Müslümanlarca istifade edildiğine emin olmalı ve bu konuyu takip etmeliyiz.
.
Eğer kurumu araştırmış, güvenilir olduklarına, dini ibadetlere sahip çıkacaklarına inanmış iseniz, sizin bir sorumluluğunuz olmaz.
Fakat kurumu araştırmadan, alalede şekilde vekaletinizi vermiş iseniz, onların kurbanı kesmemeleri sizi sorumluluktan kurtarmaz.
.
Bir kimse hayır kurumlarına vekâlet vererek kurbanını kestirebilir. Ancak kurban kesmeyip parasını vermekle, kurban vazifesi yerine getirilmiş olmaz.
Kurbanın bir ibadet olduğunu asla unutmamalıyız. Bu sebeple ibadetimizin tam olması için dikkat edeceğiz ve ilgi göstereceğiz. Vekâleti verirken hata yapmamalıyız. Hayır kurumlarını çok iyi seçmemiz gerekmektedir. İbadetin hassasiyetini anlayacak inanç ve sorumluluğa sahip kurumlar olmasına özen göstermeliyiz. Etimizin, derimizin Müslümanlarca istifade edildiğine emin olmalı ve bu konuyu takip etmeliyiz.
.
Teşrik günlerinde teşrik tekbirlerini getirmeyi unutan bir kimse henüz teşrik günleri çıkmadan hatırlayacak olsa, teşrik tekbirlerini kaza eder yani teşrik tekbirlerini söyler. Ayrıca tövbe-istiğfar etmelidir.
Teşrik günleri çıktıktan sonra hatırlanacak olsa, artık kaza edilmez. Tövbe-istiğfar edilmelidir.
.
.
|
Bugün 465 ziyaretçi (611 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|