|
|
|
|
|
ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
|
|
|
|
|
Sakalın bir tutamdan fazlasını kesmek sünnettir. Bir tutamdan kısa bırakmak, sünnete aykırıdır. Sünnet diye bir tutamdan kısa sakal bırakmak bid'attir.
www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=2756
|
Sual: Peygamber efendimizin sakal-ı şerifi, hırkası veya başka bir eşyası ile bereketlenmeye putçuluk diyenler var. Onu methetmeye, Onu vesile ederek yardım ...
www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=445
|
Sual: Kâfire benzeyenin kâfir olacağı hadisle sabit iken, sakalsız ve sarıksız gezilir mi? CEVAP İbadette kâfire benzemek yasaktır. Mubah âdette ise günah ...
www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=2762
|
Çarşaf, sarık giymek, sakal bırakmak
|
Sual: Âdetle ilgili sünnetleri yapmamak günah mı?
CEVAP
Sünnetler, âdetlerle ilgili olup olmama bakımından ikiye ayrılır:
Sünnet-i hüdâ, ezan ve ikamet okumak gibi, İslam dininin şiarıdır. Başka dinlerde yoktur.
Sünnet-i zaide, çoğul olarak sünnet-i zevaid denir. Resulullahın kılık kıyafeti, elbise giyiş şekli, yemek yiyiş tarzı, yürüyüşü, yatışı, vasıtaya binişi, bir işe sağdan veya soldan başlaması, saç şekli, sarık sarma şekli gibi âdetleridir. (Hadika)
Resulullahın âdetlerle ilgili sünnetlerine uymak da büyük şeref ve çok sevaptır. Ama yapmamak günah hatta mekruh değildir. Mesela Peygamber efendimiz deveye binerdi. Deveye binmemek günah veya mekruh bile değildir. Arapların âdeti olarak mübarek topuklarına kadar uzun gömlek [entari] giyerdi. (İbni Asakir)
Bugün Arap denilen insanların çoğu entari giymektedir. Türkiye’de ise âdet olmadığı için erkekler entari giymemektedir. Sünnet-i zaide olduğu için entari giymemek günah ve mekruh değildir. Sarıkla gezmek de âdeti idi. Kâfirleri de sarıklı idi. Hadis-i şerifte, (Sarık Arapların tacıdır) buyuruldu. (Beyheki)
Sakal da âdete ait sünnetlerdendir. Kâfirlerden de sakallı olanlar var idi. Buhari, Müslim, Nesai, Ebu Davud, Tirmizi’nin rivayet ettiği(Sünnet olan on şeyden biri sakal bırakmaktır) hadis-i şerifi sakalın sünnet olduğunu açıkça bildirmektedir. Sakalın bir tutamdan fazlasını kesmek sünnettir. Bir tutamdan kısa bırakmak, sünnete aykırıdır. Sünnet diye bir tutamdan kısa sakal bırakmak bid’attir. Böyle bid’at sakalı, haram işlemekten kurtarmak için, bir tutam uzatmak vaciptir [yani farzdır.] (Redd-ül Muhtar)
Bahr-ür-raık’da, (Erkeklerin sarkan saçlarını büküp fitil yapmaları mekruh olur. Çünkü, fitil yapmak, bazı kâfirlere benzemek olur) buyuruldu. Demek ki kâfirlerin âdetlerine benzediği için yasaklanan şeyi yapmak bile haram değil, mekruh oluyor. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müşriklere benzemeyin, bıyığınızı kısaltın, sakalınızı bırakın.)[Nesai]
(Mecusiler bıyıklarını uzatır, sakallarını kısaltır. Onlara muhalefet edin, bıyıklarınızı kısaltın, sakalınızı uzatın!) [İ. Hibban]
(Namazı nalın ile kılın ki Yahudilere benzemeyin!) [Hakim]
(Nalını olmayan, mest giysin!), Müslim] [Nalın, terliğe benzer ayakkabı]
Bahr-ür-raık’ın ifadesine göre, bu hadis-i şerifler, sakal kazımanın ve çıplak ayakla namaz kılmanın mekruh olduğunu bildiriyor. Yine hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yahudi ve Hristiyanlar sakal boyamaz. Onlara benzemeyin, boyayın!) [Müslim]
(Saçlarınızı kırmızı veya sarıya boyayın, ehl-i kitaba muhalefet edin!) [İ.Ahmed]
Eshab-ı kiramın kimi boyadı, kimi boyamadı. Çünkü, bu âdetteki emre ve yasağa uymak vacip değildir. Burada, o şehrin âdetine uyulur.(Hadika)
Eshab-ı kiram sakal kazımazdı. Çünkü, o zaman, sakal uzatmak Arapların âdeti idi. Ebu Cehil gibi birçok kâfir sakallı idi. [Eğer sakal ve sarık, âdete ait sünnet olmayıp, sünnet-i hüdâ, yani İslamın şiarı olsaydı, müşrikler müslümanlara benzememek için, hemen sarıklarını çıkarır ve sakallarını keserlerdi.]
Sünnet olan sakala kıymet vermeyen kâfir olur. Yüzünü, kadın gibi parlak yapmak, kadınlara benzemek için sakal kazıtmak haramdır. Kadınlara benzemeyi düşünmeyip, genç ve güzel görünmek için sakal kazımak mekruhtur. (K. Saadet)
Zevaid sünnetlerin açıklanması
Yukarıdaki yazımızda sakal bırakmanın zevaid sünnet olduğunu bildirmiştik. Hadis-i şerif ve fıkıh kitapları sakal bırakmanın sünnet olduğunu bildirirken, vacip veya İbni Teymiye gibi farz diyen, sünnete ve cumhuru ulemaya karşı gelmiş olur. Kâfirlere veya kadınlara benzemek için sakalı bir tutamdan kısa yapmak veya kazımak haramdır. Benzemek niyeti olmayıp, memleketin âdetine uymak için olursa, mekruh olur. Kısa sakala sünnet demek bid’at olur. Sünnete önem vermezse, kâfir olur. Sünneti bir özür ile terk etmek caizdir. Peygamber efendimiz papaz ayakkabısı giymiştir. (Redd-ül Muhtar, Mevâhib)
Peygamber efendimiz, uzun entari giymiş, şalvar ve pantolon giymemiştir. Şalvar giymek âdette bid’attir. Âdette bid’at olan şeyi yapmak günah değildir. Uçağa binmek de âdette bid’attir, günah değildir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, kadınların çarşaf ve erkeklerin pantolon ve şalvar giymeleri günah olmaz. Peygamber efendimiz, bazen Rum, bazen Arap elbisesi giyerdi. Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, kolları dar, Rum cübbesi giyerdi. (Mevâhib-i ledünniyye)
Bazı kimseler, nakli esas almadan, sakal kazımak kâfirlere benzeyeceği için haramdır diyorlar. Bu yanlıştır. Çünkü (Bir kavme benzeyen onlardandır) hadis-i şerifindeki benzemek, ibadetlerde benzemektir. Kılık kıyafetle ilgili şeyler âdettir. Çirkin olmayan âdetlerde kâfirlere benzemek günah olmaz. İbadette kâfirlere benzemek bazı yerlerde mekruh, bazı yerlerde haram, bazı yerlerde küfür olur. Mesela haç takan kâfir olur. Fakat kâfir gömleği giymek, saç uzatmak, uçağa binmek, masada yemek yemek, çatal kaşık kullanmak günah olmaz. Çünkü burada âdetteki sünnetlere uyulmamış olur.
Zevaid sünnetleri yapmamak günah olmaz ise de, bunu değiştirip, adına sünnet demek bid’at olur. Mesela hiç sarık sarmayan, sarıkla gezmeyen kimse günah işlemiş olmaz. Fakat sünnet diye, sarığın iki ucundan birini sağ omuza, diğer ucunu da sol omuza veya öne sarkıtmak veya Sünnet diye çenede sakal bırakmak yahut kısa sakal bırakmak da bid’at olur.
(Müşriklere benzememek için sakalınızı uzatın) hadis-i şerifi var diye, sakal bırakmayana, müşrik denmez. Mubah olan âdetlerde kâfirlere benzemekte mahzur yoktur. (Hadika)
Sünneti zevaidi de beğenmeyen ve alay eden kâfir olur. Mesela bir kimse, (Peygamberimiz, kadınlar gibi entari giyermiş) diyerek alay etse, imanı gider. Yahut sakalı beğenmeyen veya sünnete uygun sakalı olana çember sakallı diyen kâfir olur. Çünkü Peygamber efendimizin yaptığı işleri yani sünnetini, beğenmemiş olur. Halbuki Allahü teâlânın bütün insanların en üstünü olarak yarattığı veâlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberini beğenmemek, Allah’ı beğenmemek olur. (Niye böyle Peygamber gönderdin) demek olur. Allah’ı da, Resulünü de beğenmeyenin kâfir olacağı pek açıktır.
Ahir zamanda müslümanların fitneye sebep olmamak için dinlerinin gereklerini gizli olarak yapmaları emredilmiştir. Bunun için dar-ül-harbde veya zulüm görmemek, nafakadan olmamak, emr-i maruf yapabilmek, müslümanlara ve İslamiyet’e hizmet edebilmek, dinini, namusunu koruyabilmek için sakalını kazımak caiz, hatta lazımdır.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Peygamber efendimizin böyle âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak bid'at değildir. Bunları yapıp yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır. Hatta bir ülkenin âdeti zamanla değişir. Bununla beraber, âdete bağlı şeylerde de, Resulullaha uymak, dünya ve ahirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saadetlere yol açar.)
Sakal kazımak ve fitne
Sual: Dine hizmet için, fitneyi önlemek sakalı kazımak caiz deniyor. Bazıları da lazım diyor. Caiz dense bile, lazım demek, nasıl caiz olur?
CEVAP
Fitne nedir? İmam-ı Birgivi, Muhammed Hadimi ve Abdulgani Nablüsi hazretleri, fitneyi, (Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmaktır)diye tarif ediyorlar. Fitneye sebep olmak haramdır. Sakal bırakmak sünnettir. Harama sebep olmak haramdır. Haram işlememek için sünnet elbette terk edilir. Çünkü dinimizin emri böyledir. Vatani vazife için askere giderken bir çok sebep yüzünden saç ve sakal kesme zorunluluğu vardır. Kesmeyen ne olur? Ceza görür, bir zarara uğrar. Askerde, er, subay veya memur olarak görev yapsa oranın tüzüğüne uymadığı için elbette cezalandırılır. En az işinden ayrılır ki bu da bir zarardır. Yukarıdaki tarifte, zarara uğramanın da fitne olduğu bildiriliyor. Fitneye sebep olmamak için sünneti terk etmek sadece caiz olmakla kalmaz. Vacib, hatta farz olur.
Yaşanmış bir olay:
Sakallı cahil bir hoca, namaz kılan bir subaya, alaylı bir eda ile, (Niçin sakal bırakmıyorsun? Yoksa rızkından mı korkuyorsun? Allah başka yerden de sana rızk verir) diyor. Subay, (Rızkımdan korkmuyorum. Vatan, namus, din müdafaası için farz olan ilimlere çalışıyor, kâfirlerden, din ve vatan düşmanlarından üstün olma sebeplerini araştırıyorum. Din ve vatan düşmanlarının gelip, senin sakallarını yolmaması için sakal bırakmıyorum) diyor.
Evlenmek de sünnettir. Bu sünneti de terk eden günah işlemiş olmaz.(Evlenmeyen bizden değildir) hadis-i şerifi, evlenmeyenin kâfir olacağını göstermez. Evlenmeyen sünnete uymamış olur. Evlenmek sünnetine veya sakal sünnetine uymayan günah işlemiş olmaz. Mezhepsiz Yusuf Kardavi bile sakal konusunda Ehl-i sünnete uygun yazarak diyor ki: İbni Teymiye, (Müşriklere muhalefet edin, sakalınızı uzatın) hadisi sakal kazımanın haram olduğunu gösteriyor, dedi. Feth’de, Iyâddan alarak, mekruhtur, denildi. Mubah diyenler de oldu. Doğrusu, hadis, sakal uzatmanın vacib olduğunu göstermiyor.(Yahudi ve Nasara, sakal boyamaz. Siz onlara muhalefet edip boyayınız) hadisine bakarak, sakal boyamanın vacib olduğunu söyleyen âlim olmadı. Bu hadis, müstehab olduğunu göstermektedir. Selef-i salihin zamanında sakal uzatmak âdet idi. (El-halal vel-haram)
Sakala kıymet vermeyen kâfir olur. Yüzünü, kadın gibi parlak yapmak, kadınlara benzemek için sakal kazıtmak, çeneyi kazıyıp, yanaklar üzerinde uzatmak haramdır. Çünkü, erkeklerin kadınlara ve kadınların erkeklere benzemeleri haramdır. Kadınlara benzemeyi düşünmeyip, genç ve güzel görünmek için sakal kazımanın mekruh olduğu, Kimyâ-i saadet’te yazılıdır. Tekrar ediyoruz: Sünnet ile haram veya mekruh bir araya gelince haram veya mekruh işlememek için sünnet terk edilir.
Sual: Tercüme bir kitapta, sarığın ucunu sarkıtmanın Yahudi âdeti olduğu bildirilmektedir. Sarığın ucunu sarkıtmak, sünnet değil midir?
CEVAP
Kitabı tercüme eden bu kişi, dört mezhepte de haram olan bir hususa helal diyen, İbni Teymiyeci bir bid’at ehlidir. Kendi sözü muteber olmadığı gibi, tercümelerine de itimat edilmez. Resulullah efendimizin, sarık sardığı zaman ucunu iki küreği arasına uzattığı Sahih-i Müslimde bildirilmektedir. Sarığın ucunu, arkaya değil de, sağa, sola veya öne uzatmak sünneti değiştirmek olacağından bid’attir.
İslam âlimlerinin en büyüklerinden imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bazı âlimler, sarığın ucunu sol omuz üzerine sarkıtmanın güzel olacağını söylüyor. Halbuki iki kürek arasına sarkıtmak sünnettir. Sol omuz üzerine sarkıtmak bid’at olur. Bu bid’atin de sünneti açıkça yok ettiği meydandadır.) [c.1, m.186]
Peygamber efendimiz, peygamberliği bildirilmeden önce de, diğer Arablar gibi sarık sarardı. Yani sarık, kıyafet şeklidir. Buna (Sünnet-i zevaid) denir. Sünnet-i zevaidi hiç yapmamak günah olmaz. Fakat bunu değiştirip adına sünnet demek bid’at olur. Mesela hiç sarık sarmayan kimse günah işlemiş olmaz. Fakat sünnet diye, sarığın iki ucundan birini sağ omuza, diğerini de sol omuza sarkıtmak bid’at olur. Hadis-i şerifte ise, (Her bid’at sapıklıktır) buyurulmuştur. (M. Ledünniyye)
Sakal bırakmak da sarık sarmak gibi sünnet-i zevaiddir. Sünnet diye yalnız çenede sakal bırakmak sünneti değiştirmek olur, bid’at ve haram olur. Halbuki herhangi bir özürle sakal bırakmamak günah olmaz. Fakat sünnet diye, sünneti değiştirmek günah olur. Dinimizin her emrini değiştirmek böyle bid’at olur. Emri değiştirip yanlış yapmak, hiç yapmamaktan daha kötüdür. Bir kimse, namaz böyle kılınır diyerek çeşitli jimnastik hareketlerinde bulunsa, namaz kılmamaktan daha büyük günâh işlemiş olur. Dinin her emrini değiştirmek, yapmamaktan daha büyük felaket olur. (Hadika, Berika, Hâşiye-i Tebyin)
Şimdiki sarıklar
Sual: Din kitaplarında, (Resulullah, beyaz, bazen siyah tülbendi başına sarık olarak sarıp, ucunu bir iki karış kadar iki omuzu arasına sarkıtırdı. Sarığı 3,5 metre kadar uzundu. Sarığını takkesiz sarar, bazen sarıksız takke giyerdi) deniyor. Cüppesinin de önü kapalı olduğu bildiriliyor. Fakat bugünkü camilerde sarıkların ucu yok. Cüppeler de düğmesiz. Bunlar bid’at olmuyor mu?
CEVAP
Sarığın ucunu iki kürek arasına sarkıtmak sünnettir. Ama Resulullah efendimizin ucu olmayan sarık kullandığı rivayeti de olduğu için, şimdiki sarıklara bid’at denmez. Evla olanı iki omuz arasına 1 - 2 karış uzatmaktır. Cüppenin, ceketin önünü iliklemek daha uygun olur. Düğmesiz olana bid’at denmez.
Taylasansız sarıklar
Sual: Sarığın arkaya sarkıtılan ucuna taylasan deniyor. Türkiye’de imamların sarıkları taylasansızdır. Bunlar bid’at mi oluyor?
CEVAP
Resulullah efendimiz, taylasanı olmayan kalensüve [başlık, takke] de giydiği gibi, sarığının altına da kalensüve giyerdi. Yemen malı takke de giyerdi. (İbni Asâkir)
Bunun için bugünkü imamların sarıklarına bid’at dememeli. Evla olanı ise, sarığın ucunu iki karış kadar iki küreğin arasına sarkıtmaktır. Birkaç hadis-i şerif:
(Sarığın ucunu sırtınıza doğru sarkıtın!) [Taberânî]
(Sarığınızın ucunu sarkıtın, çünkü şeytan sarkıtmaz. Böyle sarıkla kılınan iki rekât namaz, sarıksız kılınan yetmiş rekâttan efdaldir.)[Berika]
Resulullah, sarığının ucunu iki küreği arasına sarkıtırdı. (Tirmizî, Taberânî)
Resulullah'ın, siyah sarık giydiği ve ucunu iki omuzları arasına sarkıttığı da olmuştur. (Müslim)
Nâfi, Abdullah ibni Ömer hazretlerinin sarığını kürek kemikleri arasına sarkıttığını söylerdi. (Tirmizî)
Hazret-i Hüseyin’in torunu Muhammed bin Ali bildiriyor ki: Cabir bin Abdullah sarığının ucunu arkaya uzatmıştı. Bize imam olup, namaz kıldırdı. (Müslim, Ebu Davud)
Resulullah efendimiz, ekseriya beyaz, bazen siyah tülbendi sarık olarak sarıp, ucunu iki omuzu arasına sarkıtırdı. Sarığını takkesiz sarar, bazen sarıksız fitilli takke giyerdi. (H.L.O. İman)
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Sarığın ucunu sol omuz üzerine sarkıtmak bid’at, iki kürek arasına sarkıtmak sünnettir. (1/186)
Sarıkta, bu sünnete dikkat etmelidir.
Takke ve sarık
Sual: (Başı açık namaz kılmak, takkeyle kılmaktan daha iyidir, çünkü takke Yahudi âdeti) deniyor. Takkeyle namaz kılmak sünnet değil midir?
CEVAP
Takke, Yahudi âdeti değildir. Namazda başı örtmek sünnettir. Takkeyle, bu sünnet yerine gelir. Sarık sarılırsa, ayrıca müstehab sevabı da kazanılmış olur. Takkeyle namaz kılmak, sarıkla kılınan kadar sevab olmaz. Bunun için evde, takkeye bir tülbent sararak, yani sarık haline getirerek namaz kılmak daha çok sevab olur.
Eshab-ı kiram, (Resulullah sarıksız takke de giyerdi) buyuruyor. (İbni Asakir)
Resulullah ekseriya beyaz, bazen siyah tülbendi başına sarık olarak sarıp, ucunu bir karış kadar iki omuzu arasına sarkıtırdı. Sarığını takkesiz sarar, bazen sarıksız fitilli takke giyerdi. (H.L.O. İman)
Her cilbab çarşaf değildir
Sual: Bazıları Kur’anda geçen cilbab kelimesine çarşaf diyorlar ve çarşaftan başka örtünün caiz olmadığını, çarşafla örtünmenin farz olduğunu söylüyorlar. Çarşaf Hristiyan rahibe kıyafeti değil midir? Çarşaf giyen onlara benzemiş olmaz mı? Çarşaf giymek bid’at değil midir?
CEVAP
Onların bilmediği önemli bir incelik var. O da şudur:
Çarşaf bir cilbabdır, ama her cilbab çarşaf değildir.
Her cilbabın çarşaf olduğunu bildiren hiçbir İslam âlimi yoktur.
Çarşaf giymeye farz diyenlerin görüşleri indidir, asla ilmi değildir. Hiç bir muteber fıkıh ve tefsir kitaplarından delilleri yoktur. Kıymetli din kitaplarında buyuruluyor ki:
Kadınların vücut hatlarının belli olmayacak herhangi bir elbise ile örtünmesi farzdır. Dinimiz kapanmayı emretti, ama belli bir örtü şekli bildirmedi. (Dürer-ül-mültekıte)
Ahzab suresinde bildirilen cilbab, erkeğin de, kadının da giydiği bir elbise, bir gömlektir.
Zevacir ve Berika’daki iki hadis-i şerifin meali şöyledir:
(Haya cilbabını [örtüsünü] çıkaranın [aleyhinde] söz etmek gıybet olmaz.) [Beyheki]
(Cilbabı [gömleği] haram olan erkeğin namazı kabul olmaz.)[Bezzar]
Bu hadis-i şeriflerde de, cilbabın bir örtü olduğu açıkça görülmektedir.
Cilbabın dış örtü, dış kıyafet olduğu tefsirlerde de yazılıdır:
Cilbab, hımarın [tülbendin] üstüne örtülen ve göğse kadar inerek gömleğin ceybini [yakasını] boynu örten baş örtüsüdür. [Buna atkı da denir.] (Ebussüud tefsiri)
Cilbab, tek parça örtüdür. (Celaleyn)
Cilbab, göğse kadar inen baş örtüsüdür. (Ruh-ul-beyan)
Cilbab, milhafedir. (Beydavi)
Cilbab, hımardan büyük örtü veya vücudunu örten dış elbise.(Kurtubi)
Cilbab, bedeni baştan aşağı örten çarşaf, ferace, çar gibi dış giysi.(Elmalılı)
Cilbab, dışa giyilen örtü. (Tibyan, A. Fikri Yavuz ve Hasan Basri Çantay’ın meali)
Cilbab, milhafe, entari veya hımar. (El-Envar)
[Milhafe; dış örtü ki buna ferace de denir.]
Cilbab, feracedir. (Ö. Nasuhi Bilmen tefsiri)
Nur suresinde, (Kadınlar, hımarlarını [başörtülerini] yakalarına örtsünler) buyuruluyor. Eğer cilbab çarşaf demek olsaydı, hımar denmezdi. Fıkıh kitaplarında cilbab dış örtü diyor. Bir örnek:
Hanıma verilmesi vacip olan nafaka, yemek, kisve [elbise] ve meskendir. Kisve [elbise] ise, hımar ve milhafedir. (Bahr) [Milhafe; dış örtüdür, hımar ise başörtüsüdür.]
Tefsir, hadis ve fıkıhta cilbab dış örtüdür.
Çarşafa bid’at denmez, çünkü âdetteki değişiklik bid’at olmaz. Şalvar ve pantolon da böyledir. Otomobil uçak da böyledir. Bunlara itiraz etmeyip de, cilbaba çarşaf diye takılmak normal değildir.
Bıyık kazımak
Sual: Sünnete uygun olan bıyığı mazeretsiz kazımanın hükmü nedir?
CEVAP
Bid’attir. (S. Ebediyye)
Kirli sakal
Sual: Sünnete uygun sakal bıraksam, fitneye sebep olur. Kirli sakal bıraksam o da bid’at oluyor. Ama ben kirli sakalı çok seviyorum, bana da yakışıyor. Sünnet niyeti ile değil de âdet olduğu için kirli sakal bırakmamın sakıncası olur mu?
CEVAP
Âdet olduğu için de olsa, top sakal, keçi sakalı ve kirli sakal tabir edilen sakal biçimleri mekruh olur. Hele sünnet diye bırakılırsa bid’at ve haram olur.
Kirli sakal tabiri hoş. En azından sünnet olmadığı, temiz olmadığı anlaşılıyor.
Kirli sakal
Sual: Sünnete uygun olmadığı için, Vehhabiler gibi çenede sakal bırakana, keçi sakallı demek, mezhepsizler gibi bid’at sakal bırakana, kirli sakallı demek günah mıdır?
CEVAP
Hayır, günah olmaz. Asıl sünnete uygun olmayan sakala, sakal diye iltifat etmek günah olur. Bid’at sakallı, kirli sakallı demek caizdir. Sünnet olan sakalı hafife almak, mesela çember sakallı diye alay etmek haramdır, hatta küfür olur.
“Hiç yoktan iyi” demek
Sual: Bir iş tam yapılamasa da, bir kısmı yapılsa daha iyi olmaz mı? Mesela sünnet üzere sakal bırakmayan, az da olsa kirli sakal bıraksa daha iyi olmaz mı?
CEVAP
Birinci soru, günahlar için, kötü huylar için doğrudur. Günahın ne kadarı terk edilirse o kadar iyidir. Ama verilen örnek yanlıştır. Bir başkası da, (Abdestsiz namaz kılmak hiç kılmamaktan iyi değil mi?) diye sormuştu. Namaz kılmamak günahtır, abdestsiz kılmak ise daha büyük günahtır. Hattâ namazla alay olacağı için küfürdür.
Bu da ona benziyor. Sakal bırakmayan sünnet sevabından mahrum kalır. Sünnete uymak için kirli sakal bırakınca, bid’at işlenmiş olur, yani haram olur. Haram için (Daha iyidir) denmez.
Kirli sakal bırakmak
Sual: Bildiğiniz gibi, Ahmet Mekki efendi hazretlerinin sakalı sünnete uygunken, sakalıyla alay edenler olduğu için sakalını kısaltmıştı. Benim de sünnete uygun sakalım vardı. Benim sakalımla da alay edenler oldu. Temelli kessem sakalını kazıttı diye söyleyenler çıkacağı için, mecburen kısalttım. Bu sefer de, (Böyle sakal bid’attır, haram işliyorsun) diyorlar. Acaba kısa sakalı sünnet niyetiyle değil de, bir özürden dolayı bıraktığım için bid’at işlemekten kurtuluyor muyum?
CEVAP
Evet, sünnet niyetiyle bırakılmazsa bid’at olmaz. Ahmet Mekki Efendi hazretleri, tanınmış müftü idi. Sakalını kesmesi elbette uygun görülmezdi. Alay edilmemesi için de, kısaltmak zorunda kalmıştı. Bunu sünnet diye bırakmıyordu. Siz de sünnet diye bırakmazsanız bid’at ve haram olmaz. Seadet-i Ebediyye’de, (Kâfirlere veya kadınlara benzemek için sakalı bir tutamdan kısa yapmak veya tamamen kazımak haramdır. Benzemek niyeti olmayıp, memleketin âdetine uymak için olursa, mekruh olur) deniyor. Demek ki, sünnet denmezse haram olmuyor, mekruh oluyor. Bid’at sakal için, sünneti ifa ediyorum denmezse, haram olmadığı açıkça bildiriliyor.
İslam Ahlakı kitabında da, (Dar-ül-harbde bulunan veya zulüm görmemek, nafakadan olmamak yahut emr-i maruf yapabilmek, müslümanlara ve İslamiyet’e hizmet edebilmek, dinini, namusunu koruyabilmek için sakalını kazımak caiz hatta lazım olur. Özürsüz olarak kısaltmak ve kazımak mekruh olur) deniyor. Buradan da bir özürle kısaltmanın veya kazımanın caiz olduğu anlaşılıyor.
Sünnet olmayan bir şeyi sünnet diye işlemek bid’attir. Mesela Aşûre günü, sünnet sanarak aşûre pişirmek bid’attir. Sünnet olmadığını bilerek, o gün bir tatlı yapmak niyetiyle aşûre pişirmek bid’at olmaz. Bu inceliği iyi anlamak lazımdır.
Sakalın ölçüsü
Sual: Sakalın uzunluğunun ölçüsü nedir? Dudaktan itibaren mi, yoksa çeneden itibaren mi bir tutamdır? S. Ebediyye’de iki kavil olduğu söyleniyor. Böyle bir şey var mı?
CEVAP
Sakalın uzunluğunun ölçüsü, alt dudaktan itibaren bir tutamdır. İki ayrı kavil yoktur. S. Ebediyye’de deniyor ki:
Sakalı sünnete uygun olmayan [yani çenedeki ile birlikte bir tutam uzun olmayan] kimse, bidat sahibi olur. (Cemaatle namaz bahsi)
Sakalın [çenedeki ile birlikte] bir tutamdan kısa olmasına hiçbir âlim mubah dememiştir. Bir tutam, dört parmak genişliğidir. Çeneyi alt dudak kenarından avuçlayarak ölçülür. (Cuma namazı bahsi)
Sakalın, çenedeki ile birlikte bir tutamdan fazlasını kesmek vacibdir.(Kaza namazı bahsi)
İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: (Sakalı uzatın!) hadis-i şerifi, sakalı bir tutamdan kısa yapmayın ve kazımayın demektir. Sakalı bir tutam, yani 4 parmak eninde uzatmak sünnettir. Fazlasını kesmek de sünnettir. Bir tutamdan kısa olmasına hiçbir âlim izin vermemiştir. Bir tutam, çeneyi alt dudak kenarından avuçlayarak ölçülür. (Ey Oğul İlmihali)
Sakalı bir kabza, bir tutam uzatmak sünnettir. Sakalı bir kabzadan kısa yapmak caiz değildir. Bir kabzadan fazlasını kesmek de sünnettir. Bir kabza, dudak kenarından, dört parmak eni kadar uzun olmak demektir. (Cennet yolu ilmihali)
Sakalı bir tutamdan kısa yapanın, sünneti yerine getirdiğini söylemesi bidattir. Bir tutam demek, sakalı alt dudak kenarından avuçlayıp, avuçtan taşan fazlasını kesmektir. (Kıyamet ve Âhiret)
Sakal kazımanın hükmü
Sual: (Tam İlmihal’de, sebepsiz, özürsüz sakal kazımanın haram olduğu yazılıdır) deniyor. Böyle bir şey var mıdır?
CEVAP
Hayır, ne Tam İlmihal’de ne de başka muteber kitaplarda öyle bir şey yok. Sakal bırakmak, sünnet-i zevaiddir. Sünnet-i zevaidi terk etmek haram değildir. Bazı âlimlere göre tenzihen mekruhtur. Sakal zevaid sünnet değil, müekked sünnet bile olsa, sakalı kesmeye haram denmez. Hiçbir âlim, müekked sünneti bile, terk etmeye haram dememiştir. Sakal kazımaya haram demek, bütün kitaplara yapılan bir iftiradır.
S. Ebediyye kitabında deniyor ki:
Ayakkabı, çorap, elbise çıkarırken, camiden ve Müslümanın evinden çıkarken, helaya girerken, sümkürürken, taharetlenirken soldan başlamak müstehabdır. Bunları tersine yapmak, tenzihi mekruh olur. Çünkü şekilde olan sünneti terk etmek olur. Bulunduğu yerin âdetine uymak için sakalı kazımak da, böyle tenzihen mekruhtur. (Cemaatle namaz bahsi)
Sakal bırakmak sünnet-i zevaiddir. (Sakalı uzatın, müşriklere benzemeyin!) ve (Yahudilere benzemeyin, namazınızı nalınla[çorapla, mestle] kılın!) hadis-i şerifleri, sakal kazımanın ve çıplak ayakla namaz kılmanın, mekruh olduğunu göstermektedir. (Cuma namazı bahsi)
Buhari’de yazılı hadis-i şerifte, (Yahudiler ve Hristiyanlar saçlarını, sakallarını boyamazlar. Siz onlara muhalefet edin, yani boyayın!)buyuruldu. Bu hadis-i şerif, saç sakal boyamanın müstehab olduğunu gösteriyor. Sakal uzatmayı emreden hadis-i şerif de böyle olup, sakal uzatmanın vacib olduğunu değil, müstehab olduğunu bildirmektedir. Özürsüz sakal kazımak mekruhtur. (İslam Ahlakı)
Genç ve güzel görünmek için sakal kazımak mekruhtur. (Kimya-i saadet)
Şimdiki sarıklar
Sual: (Şimdiki imamların başlarına giydiği sarıklar, taylasansız olduğu için bid’attır. Sünnet olan, sarığın ucunu iki omuz arasına sarkıtmaktır)deniyor. Taylasansız olan yani ucu omuzlara sarkmayan sarıklar bid’at midir?
CEVAP
Hayır, bid’at değildir. Peygamber efendimiz sarıksız, sadece takke de kullanmıştır, sarığın ucunu sarkıtmadan da kullandığı olmuştur. Bu yüzden şimdiki sarıklara bid’at dememeli. İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi Silsile-i aliyye büyükleri, ucu sarkan sarıklar kullandığı için, taylasanlı sarık tercih ediliyor. Bu tip sarıkları kullanmak, ötekilerin bid’at olduğunu göstermez.
Dualı sakal
Sual: (Dua okunarak bırakılan sakalı kesmek haramdır) deniyor. Ben sakal bırakırken dua edildi. Şimdi askere gideceğim. Sakalımı kestirmem haram olur mu?
CEVAP
Haram olmaz. Sakal bırakırken dua okutmak diye bir şey yoktur; bu, sonradan çıkarıldı.
.
|
.
Sakal-ı şerifin kıymeti
|
Sual: Peygamber efendimizin sakal-ı şerifi, hırkası veya başka bir eşyası ile bereketlenmeye putçuluk diyenler var. Onu methetmeye, Onu vesile ederek yardım istemeye şirk diyenler var.
Bu konuyu açıklar mısınız?
CEVAP
Allahü teâlânın âlemlere rahmet olarak gönderdiği, (Habibim)buyurduğu O sevgili Peygamberi övmek, (Her istediğini vereceğim)müjdesi ile şereflenmiş olan o en yüksek Peygamberi vesile etmek, hiç şirk olur mu? Sakal-ı şerife hürmet hiç putçuluk olur mu?
Resulullahı, Allahü teâlâ övmüştür. Kendisi de, kendisini överek, Allahü teâlânın kendisine ihsan etmiş olduğu nimetleri saymıştır. Bunları hakikati bildirmek için söylediğini, yoksa peygamberlik vazifesini yapmamış olacağını defalarca bildirmiştir.
Resulullah efendimizi övmek ibadettir. Eshab-ı kiramın hepsi övmüştür. Bunlardan Hassan bin Sabit ve Kab bin Züheyrin uzun methiyeleri meşhurdur. Kab, kasidesinde çok övmüştü. Resulullah efendimiz, bunu beğenip, Kab’ın kusurunu af buyurup, mübarek hırkasını ona hediye etmişti. Bu hırka-i saadet, şimdi Topkapı sarayındadır.
Uzun zaman Resulullah efendimize hizmetle şereflenen Enes bin Malik, kendisi ile beraber bir sakal-ı şerifin defnolunmasını vasiyet etti. Allahü teâlânın huzuruna sakal-ı şerif ile birlikte çıkmak istedi.(Buhari)
Peygamber efendimizin, sakal-ı şerifinin mübarek kıllarını, bereketlenmeleri için insanlara verdiği, Kütüb-i sittede yazılıdır. Kadı İyad, diyor ki: Resulullah efendimizin faziletlerinden biri de şudur ki, Halid bin Velid, başında, sarığı arasında bir sakal-ı şerif taşırdı. Bunu taşıdığı her savaşta zafer kazanırdı. Hâlid, mübarek bir kılı sebebi ile muradına kavuşuyor da, Resulullah efendimizin mübarek zat-ı şerifini vesile ederek Allahü teâlâdan dilekte bulunanlar kavuşmaz olur mu?(Şif’a)
Çok kıymetli bir itikad kitabı olan Nur-ül-İslam’da aynen şöyle buyuruluyor:
Peygamber efendimizin eşyaları ile bereketlenmek, Onun mübarek gözleri önünde yapılmış, sabit bir iştir. Resulullah efendimiz de, bu işi beğenip kabul buyurmuştur. Onun vefatından sonra da bu iş devam etmiştir. Çünkü Allahü teâlâ, Onun kendi eşyalarına, dokunduğu şeylere ve mübarek tenine dokunan şeylere birçok meziyetler vermiştir ki, bunlarla bereketlenilir ve faydalanılır.
Hazret-i Ebu Bekir’in kızı Hazret-i Esma, Peygamber efendimiz hayatta iken giydiği bir cübbe çıkarıp, (Şifa bulmaları için, biz bunu yıkayıp hastalara veriyoruz) dedi.
Abdülkasım bin Me’mun hazretlerinin yanında, Peygamber efendimizin bir çanağı vardı. Bundan su verdiği hastalar şifa bulurlardı. Peygamber efendimiz abdest aldığı zaman, Eshab-ı kiram, Onun abdest suyuna dokunmak ve düşen bir kılını almak için yarışırlar ve bununla bereketlenirlerdi. O da bu hareketlerini kabul buyururdu. Hatta, mübarek başını tıraş ettiği zaman, bereketlenmek için, mübarek saçını, Eshabı arasında paylaştırmasını Ebu Talha hazretlerine emrederdi. (Buhari)
Hazret-i Ebu Cuheyfe diyor ki:
(Resulullah efendimiz, öğle sıcağında çıkıp abdest aldı. Oradakiler kalkıp, Onun ellerini tutup, yüzlerine sürdüler. Bir de ben, onun mübarek ellerini tutup yüzümün üstüne koydum. O sıcakta mübarek elleri, kardan daha soğuktu ve miskten daha güzel kokuyordu.) [Buhari]
(Ellerini tutup yüzlerine sürdüler) ifadesi, faziletli ve salih kimselere dokunarak bereketlenmenin meşru olduğunu gösteriyor.
Hazret-i Âişe validemiz buyuruyor ki:
(Resulullah bir yarası olan kimseyi tedavi ederken, işaret parmağını yere koyar ve kaldırıp, “Bismillahi türbetü erdina biriki ba’dina liyüşfa bihi sekimüna biizni Rabbina” derdi.) [Müslim]
İmam-ı Nevevi buyuruyor ki:
(Hadis-i şerifin manası şöyledir: İşaret parmağını mübarek ağız suyu ile ıslatıp, sonra toprağın yapışması için yere koyar, sonra illetli ve yara olan yere sürer ve bu elini sürerken, Allahü teâlânın ism-i şerifiyle bereketlenmek için bu duayı okurdu.)
Hadis-i şerif kitaplarında, Eshab-ı kiramın Peygamber efendimizin eşya ve eserleriyle; teri, gözyaşı ve ağız suyu ile bereketlendiklerine dair misaller çoktur.
Resulullah efendimizin sakal-ı şerifinin bazı telleri, halifeler, müslüman hükümdarlar tarafından korunmuş ve günümüze kadar gelmiştir. Bir kısmı Osmanlı Sultanlarının hazinelerindedir. Allahü teâlâ, onlara rahmet eylesin.
Bu mübarek tellerden birkaçı, Kuzey Irak’ta Süleymaniye’ye bağlı Halepçe kazasının Beyare nahiyesindedir. Benim gözlerim önünde bunlar vesile edilerek kıtlığın bitmesi ve yağmurun yağması için dua edildi ve hemen bol bol yağmur yağdı.
Düşmanların hücumu esnasında bunlar vesile edilerek dua edilmiş ve müslümanlar, düşmanın şerrinden korunmuşlardır. Bu anlattıklarımız, buralarda yaşayan müslümanlarca malumdur. Bunlarda şüphe etmenin yeri yoktur. Bunlarda şüphe edenler, Yusuf suresinin 93-96. âyet-i kerimelerine baksınlar: ([Yusuf aleyhisselam,] şu gömleğimi götürün de, babamın yüzüne koyun, [gözleri] görecek duruma gelir ve bütün ailenizi bana getirin, dedi. Kafile ayrılınca, babaları: “Eğer bana bunamış demezseniz, inanın ben Yusuf’un kokusunu alıyorum” dedi. Çevresindekiler: “Allah’a yemin ederiz ki, sen, hâlâ eski şaşkınlığındasın” dediler. Müjdeci gelip, gömleği Yakub’un yüzüne sürünce, hemen gözleri açıldı. Bunun üzerine Yakub, “Ben size, Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?” dedi.) [Nur-ül-İslam s.122-125]
Nur-ül-İslam’dan aldığımız bu yazıdan da anlaşılacağı gibi, mübarek eşyalarla bereketlenmek çok güzel bir iştir, putçulukla hiçbir ilgisi yoktur.
Bir misal daha verelim:
Resulullah efendimiz aleyhisselam çarşıya çıkıp, bir entari satın aldı. Giderken gördü ki, bir a’ma oturmuş, (Allah rızası için ve Cennet elbiselerine kavuşmak için, bana kim bir gömlek verir) diyordu. Almış olduğu entariyi buna verdi. A’ma, entariyi eline alınca, misk gibi güzel koku duydu. Bunun, Resulullah efendimizin mübarek elinden geldiğini anladı. Çünkü, Resulullahın bir kere giydiği her şey, eskiyip dağılsa bile, parçaları da misk gibi güzel kokardı. A’ma dua ederek, (Ya Rabbi, bu gömlek hürmetine, benim gözlerimi aç) dedi. İki gözü hemen açıldı.(Zad-ül Mukvin)
.
|
Kâfirlere benzemek
|
Sual: Kâfire benzeyenin kâfir olacağı hadisle sabit iken, sakalsız ve sarıksız gezilir mi?
CEVAP
İbadette kâfire benzemek yasaktır. Mubah âdette ise günah değildir. (Hadika)
Bir hadis-i şerifte, (Evlenmek sünnettir; sünnetime uymayan benden değildir) buyuruluyor. Halbuki birçok ulema ve evliya evlenmedi. Bu hadis-i şerif, (Evlenmeyen, [evlilikle ilgili] sünnetime uymamış olur) demektir. Evlenmeyen günah işlemiş olmaz. (İhya)
Kâfir elbisesi giymek caiz. Resulullah, Rum cübbesi ve papaz ayakkabısı giymiştir. (Mevâhib)
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
1- (Secdede gözleri yummak Yahudi âdetidir.) [Deylemi]
2- (Saçınızı kınalayıp ikiye ayırın ve Yahudilere muhalefet edin!)[İbni Adiy]
3- (Aşûre günü oruç tutun! Yahudilere benzememek için bir gün önce veya bir gün sonra da tutun!) [İ. Ahmed]
4- (Bıyığınızı kısaltıp, sakalınızı bırakın ki, müşriklere benzemeyin!) [Nesai]
5- (Saçınızı sarıya boyayın ki, ehl-i kitaba muhalefet etmiş olasınız.) [İ. Ahmed]
6- (Çevrenizi temizleyin ki, Yahudilere benzemeyin!) [Müslim]
7- (Namazı nalın ile kılın ki, Yahudilere benzemeyin!) [Hakim]
8- (Namazı, izar ve rida ile kılın ki, Yahudilere benzemeyin!) [İbni Adiy]
[ İzar, belden altını örten; rida ise, belden yukarısını örten giysidir. İhramın da alt kısmına izar, üst kısmına rida denir. İzar, bir cins peştamal, rida ise bir cins gömlektir.]
9- (Sarık, Müslümanlar ile kâfirlerin arasını ayıran alamettir.)[Taberani]
10- (Mecusilere muhalefet edip tasları doldurun!) [Beyheki]
Bu hadis-i şeriflerin sırası ile açıklamalarına bakalım:
1- Secdede gözleri yummak, tenzihen mekruhtur. Yahudi âdeti diye haram sayılmaz.
2- Saçı kınalayıp, ikiye ayırmak, âdette sünnettir. Böyle yapmayan günah işlemiş olmaz.
3- Aş ûre günü oruç tutan Yahudiler, (Bugün, Allah İsrailoğullarını düşmanından kurtarmış ve Musa bugün oruç tutmuştur) dediklerinde, Peygamber efendimiz, (Ben Hazret-i Musa’ya sizden daha layıkım)buyurup, Aş ûre günü, oruç tutmayı emretti. ( Buhari)
Yahudilere benzememek için, yalnız Aş ûre günü oruç tutmak mekruh olur. Bir gün önceki veya bir gün sonraki günde oruç tutulursa, aş ûre günü oruç tutmak mekruh olmaz.
4- Sakal ve bıyık âdette sünnettir. Sakal bırakan, papaza veya Kastro’ya benzemiş olmaz. Sakalsız da, Clinton’a benzemiş sayılmaz. Yani benzese de haram olmaz.
5- Saç bırakmak, kesmek ve boyamak âdette sünnet olduğu için, saçını boyamayan, ehl-i kitap olan kâfirlere benzemiş sayılmaz. Yani benzese de haram işlemiş olmaz.
6- Çevreyi temizlemek de âdette sünnettir. Çevresini temizlemeyen haram işlemiş olmaz.
7- Çıplak ayakla namaz kılmak mekruh olur. Çorapla bu sünnet yerine gelmiş olur.
8- İzar ve rida âdette sünnettir. Şalvarla, Rum cübbesi ile namaz kılmak mekruh olmaz.
9- Sarık âdette sünnettir. Namazda, kalpak ve benzeri bir şey giyilse, sünnet yerine gelir.
10- Bir bardağı, bir tası tam doldurmak âdettir; yarım koymak günah olmaz.
Sual: Peygamber efendimizin saçı, sakalı ve bıyığı nasıldı? Amerikanvari tıraş olmak, kadına benzemek için saç uzatmak, Budiste benzemek için saçı tamamen kazıtmak, Kastroya benzemek için sakal bırakmak haram mıdır?
CEVAP
Peygamber efendimizin mübarek saçları uzundu. Önceleri kakül bırakırdı, sonradan ikiye ayırır oldu. Mübarek saçlarını bazen uzatır, bazen de keser, kısaltırdı. Mübarek bıyığını kırkardı. Bıyıklarının uzunluğu ve şekli, mübarek kaşları kadar idi.
Saçı uzatmakta veya kesmekte hiç mahzur yoktur. Çünkü sünnete aykırı değildir. Fakat kadına benzemek niyeti ile saçı uzatmak, Budiste benzemek için saçı kazıtmak, Kastroya benzemek için sakal bırakmak tahrimen mekruhtur. Çünkü saçı uzatmak veya kesmek sünnete aykırı olmadığı için, haram değil, mekruhtur. Gayrimüslimlere benzemek niyetiyle, onlar gibi farklı tıraş olmak da, mekruhtur. Benzeme niyeti olmazsa, mekruh olmaz.
Sakal kazımak, ateşe tapanların ve Hind yahudilerinin âdetidir. Kâfirlere teşebbüh haramdır. Hadis-i şerifte, (Müşriklere muhalefet ediniz! Sakalınızı uzatınız, bıyığınızı kısaltınız) buyuruluyor. Kâfirlere veya kadınlara benzemek için sakalı bir tutamdan kısa yapmak veya tamamen kazımak haramdır. Benzemek niyeti olmayıp, ülkenin âdetine uymak için olursa, mekruh olur.
Bıyık kazımak bid'attir. Bıyıkları, kaşlar kadar kısaltmak sünnettir. İmanının gitmesine sebep olan şeylerden biri de, bıyıklarını sünnet miktarından ziyade fazla uzatmaktır. Savaşta bıyıkları uzatmak müstehaptır.
Yakasız gömlek giymek
Sual: Yakasız gömlekli biri, “ (Bir kavme benzeyen onlardandır)hadisi gereğince, kâfir olmamak için yakalı gömlek giymiyorum” diyor. Kâfirlerden gelen elbiseleri giymek küfür mü oluyor?
CEVAP
Hayır. Dinimizde sadece, kâfirlerin haç takmak, zünnar kuşanmak gibi ibadet olarak kullandıkları şeyler yasaktır. Mubah olan âdetlere izin verilmiştir. Resulullah efendimiz, papaz ayakkabısı ve Hristiyan elbisesi giymiştir. (Redd-ül-muhtar)
Gömlek giymek ibadet değil, âdettir. Bu âdet Hristiyanlardan gelmiş olsa bile, ibadet olmadığı için giymenin mahzuru yoktur. Peygamber efendimiz, uzun entari giymiş, şalvar ve pantolon giymemiştir. Şalvar giymek âdette bid’attir. Âdette bid’at olan şeyi yapmak günah değildir. Uçağa binmek de âdette bid’attir, günah değildir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, kadınlara çarşaf ve erkeklere pantolon giymek günah olmaz. (Kadınların siyah renk elbise giymeleri farzdır) demek de çok yanlıştır. Dikkati çekmeyen her renk elbise giymek caizdir.
Peygamber efendimiz, bazen Rum, bazen Arap elbisesi giyerdi. Kolları dar Rum cübbesi giydiği Tirmizî’deki hadis-i şerifle bildirilmiştir. (Mevâhib-i ledünniyye)
(Bir kavme benzeyen onlardandır) hadis-i şerifindeki benzemek, imanda ve ibadetlerde benzemektir. Kılık kıyafetle ilgili şeyler âdettir. Çirkin olmayan âdetlerde kâfirlere benzemek günah olmaz. İbadette kâfirlere benzemek bazı yerlerde mekruh, bazı yerlerde haram, bazı yerlerde küfür olur. Mesela Noel’i kutlamak küfür olur. Fakat kâfir gömleği giymek, uçağa binmek, masada yiyip içmek, çatal kaşık kullanmak, dikiş makinesi, bilgisayar, elbise gibi şeylerse âdettir, bunları kullanmak günah olmaz. Hattâ lüzumlu olanları kullanmak gerekir.
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: Resulullah'ın âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak bid'at değildir. Bunları yapıp yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dînî hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır. Hattâ bir ülkenin âdeti zamanla değişir. Bununla beraber, âdete bağlı şeylerde de, Resulullah’a “sallallahü aleyhi ve sellem” uymak, dünya ve âhirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saadetlere yol açar. (1/231)
Bunun için, teke riayet etmek, sağdan başlamak gibi günlük işlerde Resulullah efendimize uymaya çalışmak çok iyi olur. Fakat âdette olan her şeye uyacağım diye, çatal kaşık kullanmamak ve diğer mübah âdetleri yapmamak gerekmez.
.
XXXXXXXXXXXXX
Allah’u Teala Nisa Suresi 118 ve 119. Ayetik erimlerinde mealen buyuruyor ki:
“(Onlar öyle bir şeytana tapmaktadırlar ki,;) Allah ona lanet etmiştir. O da (Allah’a karşı) demiştir ki: (Senin izzet ve celaline) andolsun ki, elbette senin kullarından kesin olarak belirlenmiş bir nasip edineceğim! Ondolsun ki; mutlaka onları (doğru yoldan) saptır(maya çalış)acağım! Kaem olsun ki; kesinlikle onları umutlandır(mak üzere uzun yaşayacakları ve dirilip azapla karşılaşmayacakları gibi asılsız kuruntulara boğ)acağım!
Yemin olsun ki; muhakakkak onlara emredeceğim de hemen davarların kulaklarını çokça yaracaklar. Yine andolsun ki; elbette onlara emredeceğim de hemen Allah’ın yaratılışını (tümüyle veya kısmen) değiştirecekler (Ve köleleri burma, dövme yaptırma ve sakal kesme gibi suretlerle Allah’ın yarattığı şekle müdahale edecekler) Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı bir dost edinirse muhakkak ki o pek açık bir zararla hüsrana uğramıştır. (Zira Allah’In rızasını bırakıp şeytanın rızasını tercih ederek, cenneteki yerini cehennemdeki yeriyle değiştirmişlerdir.)
Ayeti Celilede İblis’in sözü olarak geçen: “Allah’ın yaratılışını değiştirme”ifadesinden ne kastedildiği hakkında müfessirler iki görüş serdetmişlerdir:
1- Sa’id İbni Cübeyr ve Hasen-i Basri (Radıyallahu Anhüma) gibi tabi’inin ileri gelenerinden nakledilen görüş, bunun: “Allah’ın dinini değiştirme” manasında oluşudur ki, bu yak afir olan kişinin, Allah’u Teala’Nın kendisinden kal-u bela’da aldığı sözü bozarak, yaratıldığı İslam fıtratını değiştirmesi olarak yorumlanmış veya sonradan helali harama, haramı da helale çevirerek yapmış olduğu değiştirmeyle tefsir edilmiştir.
2- Buradaki “değiştirme” insanın, şeytanın isteği doğrultusunda kendisini Allah’u Teala’nın yasakladığı birtakım şekillere sokmasıdır ki, (sıhhi zaruret dışında) estetik yaptırmak, peruk takmak, dövme yapmak, hayvanları burmak, livata yapmak, lezbiyenlik, kadının erkek elbisesi-erkeğin kadın elbisesi giymesi, kadının erkeğe- erkeğin akdına benzemesi, kadını saçını tıraş etmesi ve erkeğin sakalını kesmesi gibi bazı yasaklar, Allah’u Teala’nın yarattığı fıtratı değiştirmeye örnek olarak zikredilmiştir.
Evet! Sakalı traş etmek fıtrat-ı tağyire girmekte ve dört mezhebe göre haram kabul edilmektedir: Nitekim El-Menhelü’l-‘azbul Mevrud” isimli kitapta şöyle zikredilmiştir:“Sakal tıraşı müçtehid imamlar olan Ebu Hanife, İmam-ı Malik, İmam-ı Şafi ve İmam-ı Ahmed (Rahimehumullah) ve diğerleri indinde haramdır. Ayet ve hadislerden hüküm çıkarma görevinde bulunan bütün fukahanın sözleri sakal tıraşının haram olduğu hakkında açıktır.” (el-Menhel:1/186-188)
MEZHEP İMAMLARININ GÖRÜŞLERİ
1- HANEFİ MEZHEBİ: Hanefi fıkhının muteber kitaplarından “ed-Durru’l Muhtar”da zikredildiğine göre:
“Erkeğin sakalını kesmesi haramdır.”(5/261)
Ayrıca “Fethu’l Kadir”de, Zeyla’i (Rahimehullah)ın “Kenz Şerhi”nde Şurumbulali (Rahimehullah)ın “Dürer Haşiyesi”inde ve Hanefi büyüklerinin daha nice eserlerinde bu fetva yer almaktadır.
2- MALİKİ MEZHEBİ: Maliki imamlarından Ebu’l Hasen (Rahimehullah)ın “Şerhu’r Risale”sinde ve ‘Adevi (Rahimehullah)ın ona yaptığı haşiyesinde zikredildiğine göre:
“Sakalı tıraş haram olduğu gibi müsle (bir uzvu kesme) sayıldığı takdirde kısaltmak da haramdır.”
3- ŞAFİİ MEZHEBİ: Allame Şeyh Ahmed İbni Kasım el-Abbadi (Rahimehullah) “Tuhftu’l Minhac fi Şerhi’l Minhac” isimli esere yaptığı haşiyesinde Akika bahsinin sonunda şöyle buyurmuştur:
“Şifi ulemasının büyüklerinden İmam-ı Rafi’i ve İmam-ı Nevevi (Rahimehullah): “Sakalı tıraş etmek mekruhtur” demişlerse de “Kafiye Şerhi”nde İbnu’-Rif’a (Rahimehullah) buna itiraz ederek, İmam-ı Şafi (Rahimehullah)ın ‘Ümm isimli eserindesakalı tıraş etmenin haram olduğuna dair fetva verdiğini bildirmiştir.”
4- HANBELİ MEZHEBİ: Allame Şeyh Muhammed Es-Sefarini el-Hanbeli (Rahimehullah) “Menzumetü’l-Adab” şerhi “Gizaü’l-Elbab” da:
“Hanbeli mezhebinde güvenilir fetva, sakal tıraşının haram oluşudur.” Demiştir.
Ayrıca “el-İkna” kitabında da. “Sakal tıraşı haramdır” diye zikredilmiştir. Allame Şeyh Mansur İbni Yunus (Rahimehullah) “Münteha şerhi”nde de böylece zikretmiştir.
Sakalda sünnet olan miktar ise bir tutam olmasıdır. Nitekim Amr ibni Şuayb’ın babasındandan, onunda dedesinden (Radıyallahu anhum) rivayetine göre:
“Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sakalının eninden ve boyundan (bir tutamdan fazlasını) alırdı.” (Tirmizi, Edeb:17, no:2762, 5/94)
Görüldüğü gibi sakalı tıraş etmenin bütün mezheplerde hükmü açıktır. “Sakal adettir” gibi yaklaşımlar işlenen bir günahın üzerini örtme, vebalden kurtulmak için çıkış yolu arama çabasıdır.
www.ismailaga.info
.
Fıkıh kitaplarımızda sakalı kökünden tıraş etmenin haram olduğu belirtilmiştir. ... Fakat birtutamdan az olan
.Bismillahirrahmanirrahim
Fıkıh kitaplarımızda sakalı kökünden tıraş etmenin haram olduğu belirtilmiştir. Mazeretsiz olarak sürekli kesmek ile ara sıra kesmek arasında bir fark yoktur.
Sakalın uzamadan da uzadıktan sonra da kesilmesi meşru değildir. Çünkü sakalın kökünden tıraş edilmesinin meşruluğuna delalet eden hiçbir rivayet bulunmamaktadır. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizden rivayet edilen birçok sahih hadis-i şeriflerde, sakalların tabii halleri üzere terk edilmesi ve uzatılması emredilmektedir.
Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:
“Abdullah İbn-i Ömer (R.A)’den rivayete göre Nebi (S.A.V.): Bıyıkları tıraş edin, sakalları bırakın"[SUP]1[/SUP]buyurmuştur.
“On şey vardır ki bunlar fıtrattandır: Bıyığı kesmek, sakalı uzatmak, misvak kullanmak, burna su çekmek, tırnak kesmek, mafsallarını yıkamak, koltuk altını yolmak, kasıkları tıraş etmek ve suyla taharetlenmek, istinca.”[SUP]2[/SUP]
Görüldüğü üzere hadis-i şeriflerde hem bıyıkların kısaltılması ve hem de sakalların uzatılması emredilmektedir. Bu nedenle fahihlerin çoğunluğu, sakalların uzatılmasının emredilmesinden dolayı sakalı kökünden tıraş etmenin haram olduğuna hükmetmişlerdir. Sakalı kökünden tıraş etmeye cevaz veren hiçbir fakih yoktur. İşte bazı muteber fıkıh kitaplarımızdan konuyla ilgili hükümler şunlardır:
“…Kişinin sakalını kesmesi, erkeğin kadına benzemesi helal olmadığı gibi helal değildir. Bu sebeple, erkeğin sakalını tıraş etmesi kadına benzemek olduğu için haram olmuştur.”[SUP]3
[/SUP]
“…Erkeğe sakalını kesmesi haramdır.”[SUP]4
[/SUP]
“…Yüzden tüyü izale etmek haramdır. Ancak kadının sakal ve bıyıkları çıkarsa, kesmesi haram olmaz. Bilakis müstehaptır.”[SUP]5
[/SUP]
“…Muhakkak ki sakal erkeğin süsüdür. Sakal yaratılışın tamamındandır. Dış görünüşte erkek sakal ile kadından ayrılır. Sakal hiçbir zaman çirkin olmamıştır. Çünkü sakallı olan, her zaman hürmet, saygı ve tazim görür.”[SUP]6
[/SUP]
Metin ve mealleri verilen hadis-i şerifler ve muteber fıkıh kitapla-rımızdan nakledilen fetvalardan anlaşılmaktadır ki: Sakalı kökünden tıraş etmek haramdır.
Sakalda sünnet miktarı: Bir kabza yani bir tutamdır. Kabza miktarı olmayan sakaldan almayı hiçbir fakih mubah görmemiştir.[SUP]7
[/SUP]
Sakal bir kabzadan fazla uzadığı zaman onu eninden ve boyundan bir parça almakta beis yoktur. Çünkü sakalın kılları kendi haline bırakılırsa sakal uzunluğuna ve genişliğine çirkinleşir, hatta dile destan ve misal olur. Yüzün manzarasını bozar, başkalarının alay, eğlence ve istihzasına maruz kalır. Fakat bir tutamdan az olan sakalı kısaltmak caiz görülmemektedir.
Sakal fitrîdir. Yani yaratılış icabı erkeklerde bulunması gerekli olan bir kılıktır.
Sakal erkeğin alamet-i farikasıdır. Erkeği kadından ayıran bir özelliktir. Demek ki sakal, sünnet veya farz olmaktan önce bir fıtrattır, bir uzuvdur ve bir yaratılıştır. Erkeği kadından ayıran bir uzuvdur. Hatta görünüşte kadın ve erkeği bir birinden ayıran en büyük özellik ve ayrıcalık da sakaldır.
İslâm dininin lanetlediği konuların başında da, kadınların ve erkeklerin birbirlerine benzemesi, erkeğin kadınlaşmaya çalışması, kadının erkekleşmeye çalışması gelir[SUP]8[/SUP].
Hatta bu sebeptendir ki dinimizde, çok nadir de olsa; yüzlerinde kıl biten kadınların bu kılları kesmesi ve erkeğe benzemekten kurtulması istenir.[SUP]9
[/SUP]
Bir erkeğin sakalını kesmesi, yaratılışı bozmaktır; fıtrata müdahale etmektir. Bunun altında; yaratılış şeklini ve kıvamını beğenmeme kastı aranır. Durum böyle olunca, sağlam ve eksiksiz yaratılmış bütün erkeklerin yüzünde mevcut olan ve erkeklik alameti olan sakalı kabullenmemesi, hiç durmadan onu kazıması çok daha çirkin bir iş değil midir?
ALLAH Teâlâ'nın yarattığı en güzel şekli kabullenmemek, reddetmek değil midir?
Başta Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz olmak üzere bütün peygamberler sakallıydı. Bütün peygamberlerin sakallı oluşu da biz müminler katında sakalsızlığın asla ve kat'a caiz olmadığına dair çok büyük bir delildir. Ayrıca sahabe-i kiram ve tabiin de sakallıydı.
dipnot
(1) Müslim Taharet:52-53 Edeb:18, Tirmizi Edeb:18, Nesei Taharet:15
(2) Müslim Taharet:56
(3) Kitabul Fıkhi alel Mezabihil Erbaa 2/45
(4) El Durrul Muhtar 5/261
(5) İbn-i Abidin 5/239
(6) Gazali İhya:1/150
(7) Ed-Dürrü'l-Muhtar, 2/113.
(8) Buhari, Libas: 61; Ebû Davud, Libas: 28.
(9) İbn-i Abidin, 5/239
.
Ömer (ra), sakalını uzatmış birini görerek bir tutamdan fazlasını kesmesini söylemiştir. Ebû Hüreyre (r.a.) gibi büyük bir sahabî de
Sakal tıraşı olmak veya sakal bırakmanın hükmü nedir? Delilleri ile beraber sakal ve bıyık hakkındaki hükümler nelerdir? Sakalın sünnete uygun şekli nasıl olmalıdır?
Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş Google+'ta Paylaş Linkedin'dePaylaş Pinterest'te Paylaş
Soru Detayı Sakalı bıraktıktan sonra kesme mevzusunda bir kaç yerde farklı hükümler söylenmiştir. "Mezahibü'l-Erbaa" eserinde haram olduğu yazılmış, ama başka bir yerde siz "tahrimen mekruh" diyorsunuz. Eleştirmek anlamında değil, sakın yanlış anlaşılmasın. Aklımda bir soru işareti kalmasın istiyorum. Hükmü nedir? Farklı hükümler var ise, eğer bu hükümler kimlere aittir? Delilleri ile beraber yazarsanız çok rahatlayacağım. Sakalın sünnete uygun şekli nasıl olmalıdır?
ahmettekin tarafından Ct, 27/01/2007 - 09:42 tarihinde gönderildi
Sakal, Resûl-i Ekrem Efendimizin (asm) ehemmiyetli sünnetlerinden biridir. Hiçbir âlim farz olduğunu ileri sürmediği için, terkinde de farzın terki gibi bir hüküm verilmemiştir.
Sakal sünnetinde Şafiî ile Hanefî arasında farklı görüş vardır. Şafiî'ye göre sakal sünnettir. Kesimi ise sadece tenzihen mekruhtur. Hanefi'de ve diğer iki mezhepte ise hüküm farklıdır. Sakalı bıraktıktan sonra kesmek, tahrimen mekruhtur.
Dinimiz bu konuda bir zorunluluk getirmediği için, bazı insanların sakal bırakmamasına "Neden bırakmıyorsun?" denilmez. Dinimiz sakal bırakmamayı menetmemiştir; terkeden sünnet sevabından mahrum kalır, ama günahkar da olmaz.
Peygamber Efendimizin (asm) getirdiği esas, kaide ve prensipler hayatın bütün safhalarını içine alır. İbadetten muamelâta, ahlâktan insanın şahsî yaşayışına ve cemiyetin bütün unsurlarına kadar...
Peygamberimizin (asm) yaşayışı, en güzel bir örnek ve mü'minler için en açık bir misaldir. Bu hususu Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'de şöyle belirtir:
«Gerçekten Allah'ı, âhiret gününü arzulayanlar ve Allah'ı çok zikredenler için, size Allah'ın Resulünde (takip edeceğiniz) pek güzel bir örnek vardır.» (Ahzab, 33/21)
Peygamberimizin (asm) birtakım sünnetleri vardır ki, bunlar, onun fıtrî muameleleri şeklindedir. Giyinip kuşanması, yeyip içmesi, vücudunun bakımı ve temizliği bu kabildendir. Bunların birçoğu muaşeret kaideleri sınıfına girmektedir. Mü'minler ise, bu sünnetlere uymakla hareketlerini nurlandırmış olurlar.
İşte bu fıtrî sünnetlerden bir kısmını Hz. Âişe (ra) validemiz Resul-i Ekrem Efendimiz (asm)'den şöyle rivayet etmektedir:
«On şey fıtrattandır (yaratılıştan olması gereken âdetlerdendir): bıyığı kısaltmak, sakalı bırakmak, misvak kullanmak, buruna su çekmek, tırnakları kesmek, parmak aralarını yıkamak, koltuk altını temizlemek, etek tıraşı olmak, istinca ve istibra.» (Müslim, Tahare 56; Neseî, Zinet 1)
Her insanın belli zamanlarda yapması gereken bu fıtrî sünnetler hem bir temizlik vasıtasıdır, hem de peygamber âdetidir. İnsan bu vazifeleri yerine getirmekle hem bedenî vazifelerini yapmış, hem de sünnete uymakla manevî mükâfata kavuşmuş olur.
Bahsi geçen sünnetler içinde sakal bırakmak ve bıyıkları kısaltmak dış görünüş itibarıyla ayrı bir hususiyet taşımaktadır. Sevgili Peygamberimiz (asm), «Sakalı bırakın ve bıyıklarınızı kısaltın.» derken «Müşriklere muhalefet edin.» (Buhari, Libas 64) buyurmakla da hikmet cihetini belirtmektedirler. Çünkü müşrikler sakallarını kesip bıyıklarını alabildiğine uzatırlardı.
İslâm âlimleri sakalı bırakma ölçüsü olarak, bir tutamdan fazlasının kesilmesini ifade ederler. Hz. Ömer (ra), sakalını uzatmış birini görerek bir tutamdan fazlasını kesmesini söylemiştir. Ebû Hüreyre (r.a.) gibi büyük bir sahabî de sakalını tutar, bir tutamdan fazlasını keserdi. Abdullah bin Ömer'in de aynı şekilde hareket ettiği rivayet edilmektedir.
Fıkıh kitaplarımızda ifade edildiği gibi, sakalın kâmil mânâdaki şekli «arız» denilen yüzün iki tarafı ile çenede bırakılmasıdır. Şayet sadece çenede sakal bırakılsa sünnet yerine gelmiş olmaz.
Sakal bırakmakta ve diğer sünnetleri işlemekte mü'minin esas niyeti Peygamberimize (asm) uymak ve onu taklit etmektir. Bir Müslümanın gayesi, mümkün olduğu ölçüde sünnet-i seniyyeye her yönüyle uymaktır. Fakat buna muvaffak olmak ancak «ehass-ı havas» denilen bazı mümtaz şahsiyetlere mahsustur. Yalnızca müçtehid ve velî mertebesine varan zatlar bu sınıfa girer. Fakat herkes sünnetin tamamını yapamasa da, taraftar olmak, kabul etmek ve hâlis bir niyetle de yapmaya gayret göstermek mecburiyetindedir. Ancak bu niyet ve kararlılık içinde olmakla beraber, daha başka maslahatlar icabı olarak bazı sünnetleri yapmayanları ve yapamayanları çok büyük bir günaha girmiş gibi suçlamaya ve tahkir etmeye, küçük görmeye de hakkımız yoktur.
Sakal meselesine de bu ölçü içinde bakmak lâzımdır. Sakal bırakmak Peygamberimizin (asm) hem fiilî ve hem de kavlî bir sünnetidir. Mü'min bu sünneti işlemekle, âdetini ibadete çevirir ve büyük sevaba kavuşur. Sakal bırakmayanların mes'uliyet altına girdiklerini söyleyen müçtehidler varsa da, bazı âlimler sakalı kesmenin tenzihen mekruh olduğunu ve hattâ son devir İslâm âlimlerinin bazıları da mubah olduğunu belirtmişlerdir.
Asrımızın büyük âlimi Bediüzzaman sakal konusunda şöyle demektedir:
«Bazı âlimler 'Sakalı tıraş etmek caiz değildir.' demişler. Muradları, 'Sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır.' demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur» (Emirdağ Lahikası-I, s. 48, 49)
Bu durumda, sakalı bıraktıktan sonra kesenler, Hanefî, Hanbelî ve Maliki âlimlerince mesul duruma düşerlerse de, Şafiî âlimlerince -Gazali, İbni Hacer, Remli, Rafiî ve Nevevî- ye göre tenzihi bir mekruh işlemiş olmaktadırlar. Bu meselede Şafiî mezhebine uyan kimseler, bir mesuliyet altına girmezler. (Mezahibü'l-Erbaa, II/44-45; İânetü'l-Tâlibîn, II/340)
Bu sünneti işlemeye taraftar olmak, işleyenleri tebrik etmek, onlara hürmet etmek İslâmî bir davranış olduğu gibi, bırakamayanları veya bir mazeretinden dolayı terk edenleri de hor görüp küçük düşürücü konuşmak, büyük bir İslâmî eksiklikmiş gibi değerlendirmek de normal bir hareket değildir. Hele bu meseleden dolayı Müslümanlar arasındaki birlik ve kardeşlik bağlarına zarar vermek, şuurlu Müslümanın yapacağı işlerden değildir.
Sakal bırakan kimselerin, sünnete göre bakımını yapmaları, sünnete hürmetin ifadesi olur. Bıyık meselesinde ise dinî ölçü, kılların üst dudağı kaplamaması, bıyığın herkesin kendi kaşının kılları uzunduğunda olması ve dudak hizasını geçmemesidir. "Bıyıkları kısaltın" hadisine uyan âlimler bıyıklarını ciltleri görünecek kadar kısaltmışlardır.
Sakalı kısaltmak ve yanlardan almak sünnet midir? Peygamber (asm) Efendimizin yanına getirilen bir adam için, "Sakalını keşke şuradan ve şuradan alsaydınız.", demiş midir?
Kaynaklarda bu manaya gelen herhangi bir hadise rastlayamadık. Sakalla ilgili düzeltmeleri ön gören birkaç rivayete karşın, sakala hiç dokunulmaması gerektiğine dair bir çok rivayet ve alimlerin görüşleri vardır.
Bazı rivayetlere göre Peygamber Efendimizin (asm) sakalının ucundan ve yanlarından aldığı bilinmektedir. (Tirmizi, Edeb 17)
İmam Malik, "Müslüman, çoğunluk sakalını ne şekilde bırakıyorsa o kadar bırakmalı, fazlasını kesmeli, böyle yapmak menduptur. Çünkü bu fazlalığın kesilmemesi, çirkin görünmeye sebep olur. Sakalı kısaltmanın bir sınırı yoktur. En uygunu, şekli güzelleştirecek biçimde kısaltmaktır. der. İmam Bâcî Abdullah İbn Ömer ve Ebu Hureyre'den nakledilen tatbikata dayanılarak bir tutamdan fazlasının kesilebileceğini söylemiştir.
Dürrü’l-Muhtar'da sakalın bir tutam boyunda olmasının sünnet olduğu ifade edilmektedir. Aynı şekilde, ekseriyetin görüşüne göre bir tutamdan fazlasını kesmek de sünnettir.
Ayrıca saçla ilgili olarak “Kimin saçı varsa ona iyi baksın.”(bk. Irakî, Tahricu ahadisi’l-İhya-İhya ile birlikte, 1/142) mealinde hadis vardır.
Ebu Davud ve Tirmizî’nin rivayet ettikleri bir hadis de mealen şöyledir,
“Saçı, sakalı dağınık bir adam Hz. Peygamber (asm)’in meclisine geldi. Buyurdu ki, bunun bir yağı yok mu ki onunla saçını düzeltsin.” (Irakî, age.)
Sakal brakanların alt dudak altını alması mekruh ve bidat mıdır?
Reddu’l-Muhtar’da kısaca “el-Garaib”den naklen “Alt dudağın kıllarının alınması bidattır.” denilmektedir.(İbn Abidin, Reddu’l-Muhtar, VI/407).
Celal Yıldırım da -herhangi bir kaynak vermeden- “Sakal bırakanların alt dudak üzerindeki kılları tıraş etmeleri bid’at sayılmıştır. Çünkü, Peygamberimizin (asm) o kısmı tıraş etmediği sahih hadislerle sabittir.” görüşüne yer vermiştir. (bk.Celal Yıldırım, İslam Fıkhı, IV/207)
Tahavî’nin bildirdiğine göre, üst dudaktaki kılları (bıyığı) tıraş etmek İmam Azam, Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre kısaltmaktan daha güzeldir. Fakat daha sonra gelen Hanefî fakihlerine göre, bıyıkları tıraş etmek değil, kısaltmak sünnettir. (bk. el-Bahru’r-Raik-şamile-7/163)
Hanefî alimlerine göre sakalın çenenin altındaki boğaz kısmını tıraş etmek uygun değildir, İmam Ebu Yusuf’a göre bunda bir sakınca yoktur. (bk. Reddu’l-muhtar, II/418)
Kişinin yüzündeki kılları kesmesinde bir sakınca yoktur. Yeter ki, kadınlara benzemek niyeti olmasın. (bk. age.)
İlave bilgi için tıklayınız:
Sorularla İslamiyet
Sakala hiç dokunmamak şeklindeki tutum yerine ashabın belli bir düzenleme yaptığına dair bilgileri de dikkate
.
Hacca giden sakal bırakacak mı? - Osman Ünlü Hoca sakalı inkar mı ediyor? Sakalın dinde ki yeri. 231 views · 4 months ago ...more ...
Eksik: hükmü | Şu terimi ara: hükmü
Comments8 · Sakal Kesmenin Hükmü · Nihat Hatipoğlu ile İftar 9. · Namazların Fazileti ve Adabı, Ayet ve Hadislerle · İnsan, başına gelecekleri ...
Comments17 · Sakal Kesmek Haram Mıdır? · Sakal kesmek günah mıdır? / Birfetva - Nureddin YILDIZ · Ebubekir Sifil - Sakalı Kesmenin Hükmü · Sakal ...
Sakal hakkında söyledikleriniz ne zamandan beri fitne unsuru oldu? | Osman Ünlü hoca. 2.6K views · 3 years ago ...more ...
Eksik: hükmü | Şu terimi ara: hükmü
Sakalın dinimizdeki hükmü nedir, uzunluğu kısalığı nasıl olmalıdır? | Osman Ünlü hoca. 317 views · 5 years ago ...more ...
Comments ; Sakal bırakmanın ölçüsü nedir? DiyanetTV · views ; Sakal Kesmenin Hükmü. İhsan · 118K views ; Sakal Kesmek Haram Mıdır? Sünnet Olan Sakal ...
Sakal Kesmenin Hükmü. İhsan Şenocak•118K ... Sakal Bırakmanın Hükmü ... Sünnet yerine kaza namazı kılmak - Çok önemli Paylaşalım( OSMAN ÜNLÜ HOCA ).
Hayırlı işlere sağdan başlamak. | Osman Ünlü. Günahın ne kadar çok olsa da!.. | M.Said Arvas. Dünya ...
Sünnet yerine kaza namazı kılmak - Çok önemli Paylaşalım( OSMAN ÜNLÜ HOCA ). OSMAN ÜNLÜ'DEN SOHBETLER•596K views · 1:25 · Go to channel ...
24 Ara 2012 — sakalı ve kirli sakal tabir edilen sakal biçimleri mekruh olur. Hele sünnet diye bırakılırsa bid'at ve haram olur. Kirli sakal tabiri hoş.
Eksik: hükmü | Şu terimi ara: hükmü
Filtrelenmiş Sonuçlarla İlgili Bildirimler
Bir kimsenin saçının, sakalının siyahlığını, iman ile ve ibadetler ile ağartması ne büyük nimettir. Resulullah aleyhissalatü vesselam hadis-i şerifte; (Saçını, ...
Sandalyede namaz kılınır mı07:171190 · Salli Barik Düalarını Okumanın Hükmü Salli Barik Düalarını Okumanın Hükmü00:30934 · Sakal Tıraşı Caiz midir ...
OSMAN ÜNLÜ'DEN SOHBETLER•3.3K views · 1:39. Go to channel · Yüzyılımızda sakal için yeni bir hüküm belirlenebilir mi? | [Birfetva-Nureddin ...
... sakallı baba zannetmediği özetlemişler yani ... hüküm olmadığı müddetçe bunlar aynı şekilde ... Osman Ünlü Hoca ile Dini Bilgiler was live.
SAKAL UZATMA VE KAZIMANIN HÜKMÜ. OSMAN ÜNLÜ MÜ CÜBBELİ AHMET Mİ HAKLI? 1.BÖLÜM. 4.2K views · 2 weeks ago #cübbeliahmethoca #ehlisünnet #islam
|
|
Bugün 964 ziyaretçi (1796 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|