 |
|
|
 |
 |
| ABDULHAMİD HAN |
ABDÜLHAMİD HAN
Osmanlı padişahlarının 34'üncüsü olan Sultan II. Abdülhamid Han aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olan bir zattı. Batılıların ve iç düşmanların asırlar boyunca devleti yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı.
İşte bu büyük zatın 10 şubat, 96. yıldönümü idi. Yıldönümü vesilesi ile Yıldız Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile iki açık oturumdan oluşan etkinlik düzenlendi. İlk panel Abdülhamid'in sağlık politikasıyla ilgiliydi. Oturum başkanlığını yaptığım bu panelde konuşmacılar özet olarak şunları anlattılar:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi; Abdülhamid'in çok iyi niyetli, sağlam karakterli ve vefalı bir insan olduğunu söyledi. Kendisinden çok devleti düşünürdü. 33 sene zalimlik yapmadan devleti ustalıkla idare etmişti. Ona atılan iftiralardan biri de pinti olduğuna dairdi. Bu çok çirkin bir suçlama olduğunu ifade etti. Aristokrat havada, halktan uzak yaşamamıştı. Atatürk'ün Abdülhamid'i küçümseyici veya kötüleyici bir sözünün olmadığını da ekledi.
Prof. Dr. Nil Sarı ise Abdülhamid'in sağlık alanındaki eserlerinden söz etti ve bazılarının fotoğraflarını gösterdi. Abdülhamid 90 adet gureba hastanesi, 19 adet belediye hastanesi, 89 adet askeri hastane ayrıca eğitim hastaneleri, kadın hastaneleri, akıl hastaneleri açmıştı. Bu hastaneler ülkemizden Lübnan'a, Yemen'den İsrail'e, Makedonya'dan Suriye'ye, Yunanistan'dan Libya'ya, Suudi Arabistan'dan Irak'a pek çok yerleşim bölgesine yayılmıştı. Ayrıca eczaneler, hapishane, sağlık merkezleri, fakirler, acizler ve hacılar için misafirhane de pek çoktur. Müthiş bir sağlık hizmetidir bu. Maalesef tahttan düştükten sonra bu eserlerin isimleri değiştirilmiş, bazıları yıkılmış ve bir kısmı da başka alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası bu büyük insan unutturulmak istenmiştir. Kasımpaşa, Haydarpaşa, Gülhane ve Mektebi Tıbbiye-i Şahane adlı eğitim ve üniversite hastanelerini açan da Abdülhamid olmuştur.
Doç. Dr. Adem Ölmez ise Abdülhamid Han'ın özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve asayişe önem verdiğini anlattı. Zamanında yeni bulunan aşıları ülkeye getirmiş, aşı ve kuduz hastalığı üzerine merkezler kurmuş, Bimarhaneleri yani akıl hastanelerini ıslah etmiştir. Akıl hastalarına zincir kullanımını yasaklayarak bugün bile saldırgan hastalarda kullanılan gömleği yerine koymuştur.
Dr. Şerif Esendemir konuşmasına Necip Fazıl'ın, "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır." sözleriyle başladı. Abdülhamid'in tren yolları, bakteriyolojihane, cami ve mektepler yaptırdığını, çağına uygun yaşlılık politikası izlediğini, habitat yani biyosferi merkezi alan ekolojik politikaya önem verdiğini anlattı.
Bunları dinlerken aklıma hep başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çağrışım yaptı. O da ülkeye duble yollar, hızlı trenler, Marmaray, üçüncü boğaz köprüsü, çok sayıda havaalanı gibi sayılamayacak eserler hediye etti. Sağlık alanında yeni hastaneleri hizmete açtı. Sağlık hizmetlerini halka yaydı. Eğitim alanını pek çok üniversite, sayısız derslik ve binlerce yeni öğretmenle destekledi güçlendirdi. Kısacası Abdülhamid'in çağdaş bir takipçisiyle karşı karşıyayız.
Abdülhamid Han'ı nasıl ki bir takım vicdansız, merhametsiz ve acımasız kişiler, iç ve dış düşmanların oyununa gelerek, maşası olarak bir saray darbesi ile düşürdülerse aynı komplo şu an başbakanımıza karşı düzenlenmektedirler. Bu ülkeye hizmet etmek bazılarının gözüne batmakta ve ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Rabbim Başbakanımızı korusunu2026 |
 |
 |
|
|
 |
VATAN GAZEYESİNDEKİ YAZILARI
Merhaba!..
20 Şubat 2017
Duyguları kalıplara döküp, onlara engin manalar kazandıran şairlerdir. Şairlerdir ki, insanlara dipsiz kuyulardan sular içirir ve yepyeni dünyalar kazandırır. Onlardan bir tanesi ne güzel söylemiş: ‘ Yılları sevgilimle geçirdim; ne kadar şen ve huzurluydum! Yıllar gün gibi akıp gidiyordu..
Sonra; sıkıntılı günler geldi, öyle ki; günler seneler gibi geçmek bilmiyordu!
Daha sonra ise, hem seneler gibi olan günler ve günler gibi olan senelerin hepsi geçti; hepsi hayal oldu..
Diğer bir ifade ile eskiler; dünya hayatı iki günden ibarettir derler. Biri sevinç günü, diğeri hüzün günüdür. Ne sevinç, ne de hüzün kalıcı olmayıp geçicidir.
İşte bu geçiciliğe ve gerçekliğe işaretle, Yunus’umuz; ‘Ne varlığa sevinmeli, ne yokluğa yerinmeli’ der.
Malum; Bab-ı alinin yokuşu diktir; zor çıkılır ama kolay inilir!
Otuz sene önce, bendeniz Türkiye Gazetesi yazı işleri müdürü iken, Okay Gönensin Cumhuriyet’in yazı işleri müdürü idi; ömrümüzün bitimine bir mızrak boyu kalmışken; kader, bizi Vatan Gazetesi’nde sütun komşusu olarak buluşturdu.
Haberin Devamı
Türkiye’den ayrılırken yazdığım veda yazım epeyce ilgi topladı; medyada ve sosyal medyada yankılandı. Peşinen şunu söylemeliyim; üniversitede dersini vermeme rağmen; benim kişisel olarak sosyal medya dünyam yoktur. Arkadaşların aktarması ile biliyorum.
Zahmet edip, değerlendirmelerde bulunan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Yeri gelmişken şu hususa işaret etmeliyim: Gazetecilerin ve okuyucuların bir kısmı, kastetmediğim değişik teviller yaptılar. Şairin ‘uğursuz yapı’ diye tanımladığı ‘dünya’yı bile başka türlü anlayanlar var ki; bendeniz onlardan ırağım.
Ne diyelim; her kap içindekini sızdırıyor!
Sadede gelecek olursak; yine malumdur ki; asaletin ayarı iki şeyle ölçülür: Birincisi makam ve şöhret, ikincisi ise para, yani zenginliktir. Bu iki şeyin değiştirmeyeceği ve çığırından çıkarmayacağı insan az bulunur. Değiştirmedikleri ise, 24 ayar altın gibidir.
Bir de; fakir ve hatta borçlu olduğu halde, kibirlenen ve yanına yaklaşılamayanlar var ki, onların hiçbir kitapta yeri yoktur. Aslandan kaçar gibi onlardan kaçmalıdır!
Zenginliğin ve şöhretin değiştirmediği merhum Enver Ören’den Demirören’lere geldim. Kaderin cilvesi… Ailenin çınarı hüviyetindeki sayın Erdoğan Bey’e, dostum sayın Yıldırım Bey’e ve nezaket abidesi sayın Meltem Hanım’a kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Ören’i Demirören’le perçinleyen sevgili Mehmet Soysal’a gelince…
Anadolu’muzun, bu yiğit ve altın kalpli evladı ile kırk yıllık dostuz ve bu dostluğumuz iki cihana şamildir. Ören’de de, Demirören’de de neler yaptığının ve yapmakta olduğunun dünya ahiret şahidiyim!
Haftanın üç günü (Pazartesi, Çarşamba, Cuma) siz, Vatan’ın saygıdeğer okuyucularıyla buluşmak dileğimle saygılarımı sunuyor ve esenlikler diliyorum.
Tekrar merhaba!
.İyi polis kötü polis!
22 Şubat 2017
Dünyamız hızla yeni bir ‘Cihan’ savaşına doğru sürükleniyor. Öncekilerin olduğu gibi, bu savaşın müsebbipleri de; doymak bilmeyen sömürgeci güçler...
Bu uğursuz günün işaretlerini; demokrasinin öncüleri gözüken ülkelerde baş gösteren ulusalcılık ve hatta daha ilerisi otoriter yönelimlerde görmekteyiz. Artık dünün demokratik başkanları, yerlerini süratle ‘diktatör’ başkanlara devretmenin hazırlığında...
Düne kadar Çin ile Rusya, bu denli eğilimin öncüsü iken; başta ABD olmak üzere, bir kısım AB ülkeleri de; aynı yarışta yerlerini aldılar. Avrupa’da bu eğilimin başını; AB’yi çatırdatan İngiltere çekmekte ve onu da Fransa takip etmektedir.
Dünkü iki kutuplu dünyada Çin, için için oluşan gizli bir devdi; bundan dolayıdır ki, ABD o gün için, Rusya’ya karşı Çin’in yanında yer almıştı. Bunu da Yahudi kökenli ABD’li diplomat, dışişleri bakanı Henry Kissinger sağlamıştı.
O gün-bugün Çin, oluşumunu tamamladı; devleşip, ABD için yegane tehdit unsuru oldu.
ABD nereye el atsa, hemen her taşın altından Çin ve Çin’li firmalar çıkıyor. Öyle ki, bu firmalar, diğer ülkelerin firmalarından çok farklı.. Her birisi devlet destekli ve akıl almaz meblağlara ulaşan sermayeleri ile ortalığı kasıp kavuruyorlar!
İsrail eksenli politikaları ile öne çıkan ABD yönetimleri; demokratlarla cumhuriyetçiler arasında iyi polis-kötü polis rolünü oynayarak, dünyanın gözünü boyamaya çalışırlar. Çoğu zaman da bunu başarırlar. Çünkü; algı operasyonlarını sağlayan medya ve sinema gücü bunların elindedir ve bunları biteviye çalıştırırlar.
ABD’de kötünün de kötüleri olan Bush’lar ve Obama dönemlerinden sonra; beyanatlarıyla dünyayı şaşırtan Donald Trump’ın yapacakları merakla beklenmektedir.
Trump’ın Putin yanlısı danışmanının görevine son verilmesine rağmen; dünün aksine; Çin’e karşı ABD-Rusya yakınlaşması hiç te şaşırtıcı olmayacaktır. ABD’nin bu denli açmazını bilen Putin, bundan dolayıdır ki, pervasızca oynamaktadır.
Dünyanın gözleri önünde Kırım’ı ilhak ettiğiyle yetinmeyip, Ukrayna ile didişmekte ve hepsinden önemlisi; asırların hayalini gerçekleştirerek Suriye’ye yerleşip Akdeniz’e (sıcak denizlere) postu sermektedir!
ABD’nin iyi polis-kötü polis rolünden şüphesiz ziyadesiyle etkilenen bölge Orta-Doğu’dur. Sudan bahanelerle Irak’ı işgal etti; bölgede uyguladığı kardeşi kardeşe kırdıran politikalarla insanları kardeş kanında boğdu. Halen de boğmaya devam ediyor.
Dün iyi dediği İran’ı bugün tu-kaka ilan ediyor ve adeta bir İsrail-İran savaşının fitilini ateşliyor!
Bölgemizde atılan her yanlış adımdan en ziyade olumsuz etkilenen şüphesiz ki Türkiye’mizdir. Türkiye, oynanmak istenen oyunu önceden fark ederek, Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlattı ve güney sınırımızda kurulması hayal edilen PKK/PYD Kürt Devleti’nin önüne geçmiş oldu.
Oyununun bozulduğunu gören ABD ise, bir yandan PYD’ye ağır silahlar verirken, diğer yandan da Türkiye ile iş birliği yapacağını açıklıyor.
Yani tavşana kaç, tazıya tut demeye devam ediyor; lakin tavşan kim, tazı kim; bunu bir türlü açıklamıyor! Daha açıkçası, dünya alemin bildiğini bilmezden geliyor
.ers piramit!
24 Şubat 2017
x-logo
Avrupa’ya kıyasla geç de olsa, demokrasiyle tanışalı epeyce zaman oldu. Üzülerek ifade etmeliyiz ki; halkın kendini idaresi demek olan bu sistemde idare, bizde hiçbir zaman halka verilmedi.
Bunun yegane sebebi ise, kendini seçkin gören idareci zümrenin, halkı aşağı görmesi ve ona tepeden bakmasıdır. Onlara göre halk, çok cahil ve rüştünü ispat etmekten çok uzakta olan yığınlar mesabesindedir. Dolayısıyla böyle bir halk neyi ve kimi seçeceğini bilemez. Onun seçeceklerini bizlerin (seçkinlerin) belirlememiz lazım.
Demokrasiye geçiş sürecinde yapılan anayasalara dikkat edin; bunların vesayet anayasaları olduğunu görürsünüz. Bunun da manası; davul, halkın seçtiklerinin boyunlarında asılı olacak, tokmak ise, vasilerin elinde bulunacak!
Bu vasiler mi, kim? Elbette atanmış askeri ve sivil bürokratlar..
Bizdeki bürokrat kendini, sürekli olarak hancı görmüş, seçilmişleri ise, hana konaklamaya gelen misafirler olarak değerlendirmiştir. Aynı anayasalara göre oluşturdukları vesayetçi-parlamenter sistemi sittin seneyi aşkın bir zamandır deniyoruz.
Haberin Devamı
Bir de ne görelim? Kurulan ve işletilebilen hükümetlerin ortalama ömrü 16 aydan ibaret. Tam da bürokratın istediği şekilde.. Seçilen kişi daha makamını, işini ve mesai arkadaşlarını tanıma fırsatı bulamadan; geldiği gibi gidiyor!
Hasbelkader, her hangi bir iktidar, bir çivi çakmış olsa bile; diğeri gelip onu da iptal ediyor.
Böyle bir istikrarsızlığın kol gezdiği bir ülkede, hangi kalkınmadan ve başarıdan söz edilebilir?
Malum; hukukta vasi, çocuğa-bunağa-akli melekesi sağlam olmayan, yani deliye atanır. Bizim halkımıza vesayet sistemi reva görüldüğüne göre; acaba hangi kategoride değerlendirilmiştir?!
Doğrusu insan merak ediyor.
Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan açıkladı: Bu sistemde başbakanlar bile birlikte çalışacağı kabine arkadaşlarını (bakanları) belirleyemiyor. Madem ki seçilmişlere bu kadar güvenmeyecektiniz; neden seçim yapıyorsunuz?
Normal demokrasilerde piramidin en üstünde halk vardır, halkın emrinde Meclis, Meclis’in emrinde hükümet ve hükümetin emrinde de (elbette ki yasalar çerçevesinde) bürokrasi vardır.
Haberin Devamı
Havuzlu Oda Ayrıcalığı Jolly’de!
Jolly Tur
Yeni C3 Aircross SUV Konforu
Citroën
by Taboola
Kendimize benzettiğimiz bizim demokrasimizin piramidi ters duruyor! Şöyle ki; en üstte atanmışlar, yani bürokrasi, onun emrinde hükümet, hükümetin emrinde Meclis ve bunların hepsinin umurunda bile olmayan zavallı halk, yani millet!
İşte şimdi yapılmak istenen; bu piramidin doğru olarak oturtulmasıdır. Adına Cumhurbaşkanlığı sistemi dinilen yönetim biçimi ile halkın dediği olacak. Halkın dediğinin olmasıyla siyasi kavgalar sona erecek; hükümetlerin kurulması için aylarca münazara ve mücadele edilmeyecek.
Meclis, asli işine, yani kanun yapmaya ve gerçek denetime yönelecek. Şimdiki gibi; iktidardaki bir bakanı, bakanları veya tüm bakanlar kurulunu (hükümeti) düşüremeyeceğini bile bile gensorular vererek, Meclis günlerce meşgul edilemeyecek.
Ve yine şimdiki gibi; sade suya tirit kabilinden denetim mekanizmaları ile Meclisin havanda su dövmesine imkan verilmeyecek.
Öyle ya; şimdiye kadar, hangi sözlü veya yazılı soru önergesinden veya hangi Meclis araştırmasından ne gibi bir sonuç alındı?
Haberin Devamı
Zaman bu kadar ucuz mu; yazık değil mi bu millete?.
.Şehadete giden genç!
26 Şubat 2017
x-logo
Türkiye’miz tarihinin en netameli günlerinden geçiyor. Zira Türkiye’miz, tarihinde hiç olmadığı kadar büyük tehlikelere maruz bırakıldı; üstelik bu denli tehlikeler, henüz geçmiş değil.
Evet; Birinci Cihan Savaşı’nda yedi düvele karşı savaştık ve koskoca İmparatorluğumuzu kaybettik lakin; bu günkü tehlike ondan da büyüktür. O zamanki düşmanların hepsi dışımızda idi; yıkılmamıza rağmen, içerideki birliğimiz sayesinde Kurtuluş savaşı verip, yeni devleti kurabildik.
Şimdi ise; aynı düşmanlar, daha fazlasıyla el ele vererek dışarıdan saldırırken, içimizdeki işbirlikçiler de onlara destek vermektedir. Bu işbirlikçiler ise, öyle üç-beş aymaz olmayıp; ülkemizin yetiştirdiği en ışıltılı beyinler olup; yarım asırlık bir yapılanma ile ülkemizin hemen tüm kurum ve kuruluşlarını ele geçirmişlerdi!
Onca temizlenmelerine rağmen; kazdıkça, her kurum ve kuruluştan adeta fışkırıyorlar!
15 Temmuz, 2. Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç tarihidir. Birincisinde olduğu gibi, bunda da savaşı halkın kendisi; üstelik, silahlı güçlerin karşısına silahsız olarak dikilerek ve canını ortaya koyarak başlatmıştır. Milletin azim ve kararlılığı, halk düşmanlarının kalkışma hamlelerini önlemiş ama iş bununla bitmemiştir.
Haberin Devamı
İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın dediği gibi; ‘ bu halk, yenile yenile yenmesini öğrendi!’. Eskiden darbeler, radyo ve Televizyonlardan duyurulur, halkın sokağa çıkması yasaklanırdı; milletçe bu emre uyulurdu.
Şimdi ise; ‘sağına-soluna bakmadan meydan yerine koşan’ bir gençlik var ve bu gençlik 15 Temmuz günü; ‘ben şehadete gidiyorum!’ diyerek vatan savunmasına koşmuştur. Evlendirip yuva kurdurduğumuz, yeri geldiğinde müebbet hapisle yargıladığımız (dün ise, yaşını 18’e çıkartıp astığımız), imzaladığı tüm mali mükellefiyetleri ile sorumlu tuttuğumuz bu gencin seçme ve seçilmesini çok görüyoruz.
Daha dün, gençlere seçme imkanı tanındı; bu anayasa değişikliği ile de seçilme imkanı tanınacak. Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın işaret ettiği gibi; ‘seçme, seçilmeden zordur’. Parlamentoda gençliğin dinamizmi ile yaşlıların bilgeliği bir araya gelecek ve arzu edilen sonuçlara daha kolay erişilebilecektir.
Haberin Devamı
Havuzlu Oda Ayrıcalığı Jolly’de!
Jolly Tur
Yeni C3 Aircross SUV Konforu
Citroën
by Taboola
Ayrıca toplum olarak gençliğimize güvenmek zorundayız. Gençlerimize güvenmesek yarınlarımız olabilir mi?
Muhalefetin, anayasa değişikliği için; ‘neden şimdi?’ diye itirazı var. Bir şey gerekli ise ki, bu gereklilik, cumhuriyet tarihinin en büyük reformudur- o halde; şimdi değilse ne zaman?!..
2011 yılında da, kısmi anayasa değişikliği yapılmıştı; o zaman açılan parantez, 16 Nisan halk oylaması ile kapatılmak istenmektedir.
15 senedir, bir siyasi parti tek başına iktidardadır; buna rağmen mevcut sistemle (parlamenter sistem) ancak, iki ileri bir geri yapabildik. Oysa ki, dünyanın geldiği noktaya baktığımızda, sıçramak zorundayız. Artık daha fazla zaman kaybına tahammülümüz kalmamıştır.
Bunca tecrübe ile, sistemin aksayan yönlerini gördük; bunların giderilmesi için Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bir model olarak milletin önüne kondu.
Endişeye mahal yok; zira iş, asıl sahibinin yani halkın elinde..
Haberin Devamı
Halk, dün cumhurbaşkanını bizzat seçti, bugün de sistemini bizzat belirleyecek
.Erdoğan’ın farkı!
7 Mart 2017
x-logo
Türk tarihinin gelmiş ve geçmiş en büyük fitnesi FETÖ hareketidir. 60’lı yıllarda başlatılan fitne ateşi; dış güçlerin gizli servislerinin telkinleriyle ve bizzat yönlendirmeleriyle; bir üst düzey MİT mensubunun ifadesiyle; CIA’nin Orta-Doğu bürosu vasıtasıyla yaktırıldı.
Dış güçler, bu coğrafyada; asrın sonlarına doğru yükselen değerin ‘din’ olduğunu biliyordu. Bundan dolayıdır ki, ‘din’i, oyun sahaları olarak kullandılar. F. Gülen ise, tam istedikleri gibi bir din adamı idi.
Kendisini ve hareketini; herkesin gıpta ile bakıp rağbet edebileceği ‘eğitim’ şemsiyesi altında gizlediler. Aynı oyunu; Gülhane Hatt-ı Hümayünu’ndan sonra imparatorluk topraklarının dört bir yanında pıtrak gibi açılan yabancı okullarında görürüz. Bu okullardaki öğretmenleri ve bunların yetiştirdikleri casusları, içimizdeki ajanlar olarak; Balkan savaşlarında ve Birinci Dünya Savaşı’nda kullandılar.
Darbe ile imparatorluğun başına çöreklenen İttihat Terakki mensubu, maceraperest bir avuç sergerde, bunlarla el ele vererek koca Cihan Devleti’mizi yıktılar. Resmi orduları teslim ve terhis edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş ve ülke toprakları, yedi düvel tarafından işgal edilmişti.
Haberin Devamı
Yıkılan devletin külleri üzerinde, halk, her tarafta ayaklanarak Kurtuluş Hareketi’ni başlattı. Kurtuluş hareketinin başına da; Şehsüvar-i yaveri olan Mustafa Kemal Paşa tayin edildi. Üç yıl süren Kurtuluş Savaşı sonunda, düşman İzmir’den denize dökülerek kesin zafer kazanıldı.
Atatürk liderliğinde genç Türkiye Cumhuriyeti devleti kurularak, yeniden; tarih ve coğrafya sahnesinde yer aldık.
Atatürk’ten sonra NATO’ya girmeye zorlandık. Bir bakıma mecburduk; zira Sovyet tehdidi altındaydık. Böylece Batı (ABD) hinterlandında, resmen ve alenen yerimizi aldık.
O gün elimizi verdik; seneler senesi kolumuzu kurtaramadık. Bugün geldiğimiz noktada ise; FETÖ hareketi ile kılcallarımıza kadar girilerek; gövdemizi versek kurtaramaz hale geldik!
Asrın başlarındaki yedi düvelin işgalinden daha korkunç bir işgal, kalkışma ve iç savaş tehdidi ile karşı karşıya kaldık. Üstelik şimdiki düşman, yalnızca dışarıdan değil; dışarıdan manivelalı ve fakat içeriden saldıran şekliyle tarihte emsali görülmemiş alçaklıklar sergiledi ve sergilemeye devam ediyor.
Haberin Devamı
14.350 TL Taksitle Tamamlanmış Projelerde Yer Alın, Değer Artışıyla Avantaj Sağlayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
Yeni C3 Aircross SUV Konforu
Citroën
by Taboola
Bunların üzeri, dışarısının örttüğü kalın şalla örtüldü ve görünmeleri önlendi. S. Demirel’in dediği gibi; ‘Patagonya’daki ihtilalden haberimiz oluyor ama; Ankara’da burnumuzun dibindeki darbeden haberimiz olmuyor!’ Nasıl olsun ki; senin istihbaratın CIA endeksli çalışıyor; o ne derse o kadarını bilebilirsin!
N. Erbakan’ın günahını almayalım; onun dışındaki tüm siyasiler ve dahi hem sivil ve hem de askeri bürokrasi F. Gülen’e ve hareketine yardımcı oldu. Az ya da çok, ama hepsi elinden tuttu; kimisi ayağa kaldırdı, kimisi ise sırtına alıp taşıdı!
Sayın Erdoğan da bunlardan bir tanesidir. O ve tek başına iktidar olan partisiyle belki de en ziyade yardımcı olandır. Bir farkla ki, bütün bunların içinde işin farkına varabilen yegane lider Sayın Erdoğan’dır. Diğerleri ya farkına varmadılar veya farkına varıp cesametinin büyüklüğünden ürktüler! Özellikle cumhurbaşkanlarına devletin bütün sırlarının açıldığını biliyoruz!
Haberin Devamı
Sayın Erdoğan’ın bir diğer en büyük farkı ise, bu yapının devasa büyüklüğünü görüp te bunlarla mücadeleye girişmesidir. Üstelik tek başına! Bu adamda ya mangal gibi yürek var; ya da bu adam bir deli! Evet yanlış okumadınız; bütün dünyayı, tek başına karşına alıp mücadele eden adama başka ne denir ki?!
Ama bilinen manasıyla deli değil; ‘bir insana deli denmedikçe, onun inancı (imanı) kamil (olgun) olmaz’ kabilinden bir delilik bu... Serdengeçti...
Milletçe; serden geçercesine bu mücadeleyi kazanmak zorundayız. Bunun için de herkesin elini, taşın altına koyması ve bu mücadele yer alması gerekir.
Ya hep birlikte kazanacağız; ya da, Allah saklasın, hep birlikte kaybedeceğiz
.Kurt dumanlı havayı sever!
9 Mart 2017
x-logo
Evvela şu tespiti yapmakta fayda var: İdarecinin despotu, demokratı nasıl belli olur? Herkesin kişisel doğruları olabilir. Bir de milletin, geniş halk kitlelerinin, halkların genel kabulleri vardır ki, bunlara evrensel değerler denir.
Bir Çin atasözünde: ‘ Körlerin ülkesine gittiğinde, bir gözünü kapatıp git!’ denir; aksi halde sahip olduğun iki gözünü de çıkarırlar!
Bir kısım siyasi partilerimiz, halka rağmen siyaset yapmayı maharet bilirler Gerçek despotizm budur. Bunun sonucunda her seferinde avuçlarını yalarlar ama bir türlü akıllarını başlarına devşirip; halk için politika üretmezler. Daha doğrusu; biz nerede-nasıl yanlış yaptık deyip bir muhasebeye girişmezler.
Bu duruma nasıl geldiklerini doğrusu merak etmiyor değilim. Çünkü bu hal, ülkeleri işgal edenlerin (mütegallibe) siyasetidir. Onlar halka tepeden bakar, halkın değerlerini beğenmez ve halka rağmen iş görürler. Halkla, karşılıklı olarak birbirlerine diş bilerler!
‘Bu halk yüzde 95’le seçse ne olur?!’, ‘Bu halkın seçtiğinden ne olur?!’, ‘Üç tane kazı güdemeyen halkın seçtikleri neye yarar?!’, ‘Kıllı, (hayvan diyecek ama korkusundan bu kadarını diyebiliyor) göbeğini kaşıyan!’, ‘Bizi seçmeyen bu halk her türlü cezayı hak ediyor!’
Haberin Devamı
Bütün bunları ve bunlar gibi daha nicelerini halkın bir kenara yazıp not etmediğini mi zannediyoruz? Bundan sonra halkın huzuruna çıkıp, sözüm ona halkçılık yaparsanız; sizi samimiyetsiz görür ve asla size inanıp prim vermez. Sittin senedir de vermiyor; neden acaba?!
Halkla iç içe olamayıp onunla bütünleşmeyen; halkın derdiyle dertlenmeyen, halkın değerlerini üstün bilip onlara saygı duymayan siyasetçi halka asla güven vermez.
Halktan (sandıktan) iktidar ümidini yitirenler; iktidarı, halkın dışındaki güçlerde vehmederler. Onlarla el ele verip, iktidarı alaşağı ederler ve böylece demokrasinin çanına ot tıkarlar. Artık kurdun istediği dumanlı hava oluşmuştur. Karanlıktan ve kaostan beslenen fırsatçılara gün doğmuştur.
Demokrasi tarihimiz bu denli fırsat günleri ile doludur; bu günlerin fırsatçıları ise, bir gecede zengin olan şürekadır...
Haberin Devamı
Hemen Teslim Projelerde 14.350 TL'den Başlayan Taksitlerle Yeriniz Alın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
Yeni C3 Aircross SUV Konforu
Citroën
by Taboola
Ve ülke rahatlıkla soyulabilir; ülkenin tüm kaynakları istenilen yöne kanalize edilebilir.
Darbe sever siyasetçi, bürokrat ve iş adamı üçlüsü, hırsızlığa ve yolsuzluğa sacayağı olup, günlerini gün ederler; 28 Şubat’ta REFAH-YOL iktidarı alaşağı edilerek, yapılanlar gibi...
Cumhurbaşkanı Sezer’in anayasa kitapçığını Başbakan Ecevit’e fırlatıp ülkeyi kaosa sürüklediği gibi... Ne mi oldu?
22 banka battı. Kamu bankalarından alınan kredilerle özelleştirme ihalelerine girildi; krediler battı. Batan krediler görev zararı (!) kapsamına alındı. Merkez Bankasının hazineye açtığı kısa vadeli avans (genel bütçe ödeneklerinin yüzde 15’i kadar) son kuruşuna kadar kullanıldı.
Hazine dünyada eşi görülmemiş faizlerle bono ve tahvil ihracına devam etti.
2001 krizinden sonra konsolidasyon ve moratoryum dedikoduları ayyuka çıktı.
Bütçenin en büyük harcama kalemi faiz ödemeleri olarak yansıdı.
Halk öylesine perişan edilmişti ki, hıncını ilk seçimlerde aldı ve iktidar partilerini yüzde birlere kadar indirerek sandığa gömdü.
Haberin Devamı
2002 seçim sandığı, siyaset dünyamız için çok büyük dersti ama belli ki birileri hala tembellik edip dersini çalışmıyor!
.Avrupa çatırdıyor!
12 Mart 2017
x-logo
1950’li yıllarda, Almanya ile Fransa arasında, tamamen iktisadi gereksinimler sonucu kurulan ‘Avrupa Demir-Çelik Topluluğu’ ; zamanla genişleyerek önce AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) ve daha sonra da bütün Avrupa’yı kapsayacak şekilde; sosyal, siyasal ve ticari birlikteliğe dönüştü (AB).
Türkiye ise; 1963 Ankara anlaşması ile giriş başvurusunu yapmış ve 1978 yılında Yunanistan ile birlikte o günkü AET’ye davet edilmiş; Yunanistan’ın kabul ettiği daveti Türkiye elinin tersiyle itmiştir.
Bu aymazlığı yapan hükümetin başında Bülent Ecevit bulunsa da; o günün siyasi liderlerinin hemen hepsi; ‘onlar ortak, biz Pazar!’ anlayışıyla ‘istemezük’çü idiler.
Turgut Özal’la birlikte anlayışımız değişti lakin, bu sefer de AB işi yokuşa sürmeye başladı. O gün bugündür, mahut yokuşu çıkmaya çalışıyor; ama görünen o ki, çıktığımızdan fazla geriye düşürülüyoruz!
Doğu Avrupa’nın aç-biilaç olan Demirperde ülkelerini Birliğe aldılar; yetmedi; Birlik anayasalarına aykırı olmasına rağmen, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni içlerine alıp Türkiye’yi sürekli dışladılar. Bunca istiskal karşısında Türkiye; Kopenhag Kriterleri yerine Ankara Kriterlerini belirleyip; yola, tek başına yürüyebileceği ikazında bulundu.
Haberin Devamı
AB, en büyük sınavını Bosna savaşında vermiş ve sınıfta kaldığını dünyaya ilan etmişti.
İlk çatırtı; başından beri ulusal parasında ısrar eden İngiltere’den geldi; halkoylamasında çoğunluk, Birlikten çıkma yönünde oy kullandı.
AB’nin son yıllarda vermekte olduğu sınav ise, savaş bölgelerinden kaçan mültecilere uyguladığı yöntemdir ki; bu durum, Birliğin söylemleri (kriter) ile eylemleri arasındaki zıtlığı ortaya koymaktadır.
Ayrıca epeyce zamandır; Avrupa ülkelerinin hemen hepsinde bir çalkalanma ve aşırı sağa kayış gözlenmektedir. Fransa’da Ulusal Cephe Partisi’nin lideri Marine Le Pen’in: ‘ AB, Fransa’nın milli menfaatlerine aykırıdır!’ söylemine destek gittikçe artmaktadır.
Le Pen ayrıca, Fransa’da Ulusal Cephe’nin Cumhurbaşkanı adayıdır; onun kazanmasıyla, AB’nin dağılacağı öngörülmektedir. Bu da, saklanmıyor ve hemen her platformda dile getirilmektedir.
Haberin Devamı
Hemen Teslim Projelerde 14.350 TL'den Başlayan Taksitlerle Yeriniz Alın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
Yeni C3 Aircross SUV Konforu
Citroën
by Taboola
Artık Avrupa’nın yükselen değerleri (doğrusu, değersizlikleri) arasında yabancı düşmanlığı ve İslamofobi bulunmaktadır. Bu tip gayr-i insanı olguların, sosyo-politik bir zemin bulduğu Avrupa, evvel emirde şimdiye kadar dillendirdiği kendi öz değerlerinden soyutlanmış demektir.
Avrupa’yı ayakta ve bir arada tutan bu değerler manzumesi idi; onları yitirince, çöküş ve dağılma mukadderdir.
En son olarak; Türkiye’ye karşı sergilenen başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerindeki; Türk siyaset adamlarına getirilen miting ve konuşma yasağı, hepsinin üzerine tüy dikmiştir.
Bu durum, Avrupa’nın yöneldiği gerçek yüzünün, bütün çıplaklığı ile gözler önüne serilişidir.
Türkiye düşmanlarına (bölücüsünden FETÖ’cüsüne kadar) kucak açan Avrupalı birçok devlet ve siyaset adamı ve hatta Almanya gibi bir ülkenin yerel ve Anayasa Mahkemesi, sayın Erdoğan’ın tele-konferansla oradaki insanımıza hitap etmesine mani olmuşlardı.
Aynı aymazlıklarına bugün de devam ediyorlar ve Türkiye’nin iç işlerine karışarak; referandumda ‘hayır’ çıkması için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Türk bakanların salon toplantıları sudan sebeplerle iptal ediyor, uçuş güvenliğini ileri sürerek bakana uçuş izni verilmiyor, diğer bir bakanın ise, kendi toprağı olan büyükelçiliğine gidişine izin verilmiyor, diplomatik pasaport sahipleri sınır kapılarında saatlerce bekletiliyor; bütün bu utanç tabloları sergilenirken AB’den ve hatta Avrupa ülkelerinin medyasından tek ses çıkmıyor.
Haberin Devamı
Rus dışişleri bakanı Lavrov’un işaret ettiği gibi; ‘ Batı sonrası bir döneme mi geçiyoruz?’ Değerlerini yitiren Avrupa’nın 3. Dünya Savaşı’nın fitilini ateşleyebileceği neden görülmüyor?
Avrupalının bu faşistçe tavırları; Türkiye’de ‘evet’çilerin ekmeğine yağ sürüyor ve Türk insanını kendilerine karşı biliyor.
.Dinini bilmeyen şeytanın maskarası olur
15 Mart 2017
İslam alemindeki dini sapkınlıkların tarihi çok eskilere gitmektedir. Ama son 200 senenin İslam coğrafyasına bakıldığında; sapkın cereyanların hemen hepsinin arkasında İngiltere’nin Sömürgeler Bakanlığı’nın olduğunu görürüz.
Kendinden olmayan tüm Müslümanları ‘kafir’ bilen Vehhabilik, İngiliz eseridir.
Geçen asrın başlarında yegane İslam devleti olan Osmanlı’daki şeyhülislamları masonlaştırıp; artık nakli esas almayan ve herkesin aklına göre bir İslamiyet uydurulmasına imkan tanıyıp fırsat veren yine İngilizlerdir.
ABD’yi İngiltere’den ayrı düşünmemek lazım; zira ABD de İngiliz kumaşından dokunmuştur.
Dün (1920’lerde) aynı oyun Afganistan’da; Emanullah Han’a karşı oynandı. İngilizler Topal Molla isimli bir ajanlarını, tıpkı bizdeki F. Gülen gibi allayıp pulladılar; derin alim, evliya dedirtip ününü ülkenin dört bir tarafına yaydılar. Müritleri, yarım milyona yaklaşınca ülkede iç savaş çıkarttı ve hükümet güçlerini yendi.
Emanullah Han ülkesini terk ederken sınırda yanına bir kişi yanaşıp, kendini takdim eder. Ona der ki: ‘Ben Topal Molla’yım! Görevimi tamamladım, şimdi de ülkeme dönüyorum.’ Cüppeyi, sarığı çıkarıp atmış; sakalı kesmiş ve artık bir İngiliz asilzadesi görünümündedir.
Haberin Devamı
Emanullah Han’ın ağzından şu cümleler dökülür: ‘ Ben senin bir ajan ve hain olduğunu biliyordum ama; gel gör ki, buna halkıma anlatabilmenin imkan ve ihtimali yoktu! Çünkü sen evliya biliniyor ve kandırılan halkım, sende ‘ilahi güç’ vehmediyordu...’
Daha dün ise, Irak’ta (2000’li yıllarda); Kadiri tarikatından olan babasının yerine geçen oğlunu, CİA-MOSSAD, tıpkı F. Gülen’e yaptıkları gibi devşirirler ve bozuk tarikatla (Kesnizani- Kimse bilmiyor tarikati) ortaya; semavi dinlerin karışımını çıkarırlar. Burada eğittiklerini istihbarata ve askeriyeye nüfuz ettirirler.
Böylece; yenilmez denilen Saddam’ın orduları, tek kurşun atmadan düşmana teslim olur!
Bizde de, dozajı arttırılarak çeşitli denemeler yapıldı. 15 Temmuz’da ise, nihai hedef için düğmeye basıldı. Tüm bu kalkışmaları, halkımız ve halkımızı ardına alan siyasi liderlerimizin çağrıları durdurdu.
Nedense bizim devletimiz, dinden hep ürktü. Zaman zaman da yasakladı. Yasaklanan din, yerin altına girdi ve F. Gülen gibi psikopatlara gün doğdu.
Halbuki inanca demokratik bir tavır sergilenebilseydi; isteyen herkes, inancını devlet eliyle doğru bir şekilde öğrenebilseydi; bu psikopatlara kanılmazdı.
Adam, televizyonlara çıkıp beddualar ediyor; insanların ocaklarına ateşler düşsün diyerek ağzından salyalar akıtıyor. Böyle birine Müslüman ve hatta evliya gözüyle bakılıyor.
Yahu! Dinin en yüce kişisi olan Hz. Peygamberi (aleyhisselam) kovalayıp taşa tuttukları ve yara-bere içinde bıraktıkları anda bile, beddua edilmeyip rahmet dilenmiştir. Rahmet dini olan İslamiyet’de böyle insana değil evliya, ancak şeytan denir.
Ama dedik ya; dinini bilmeyen şeytanın maskarası olur!
.Asıl eksiğimiz muhalefet!
16 Mart 2017
x-logo
Genç Cumhuriyet, kuruluş yıllarında muhalefet partilerine imkan tanımadı. İki kez yapılan denemeler, büyük hüsranlarla sonuçlandı. Dolayısıyla 1923-1946 arası resmen, 1946-1950 arası ise muvazaalı olarak tek parti sistemi ile yaşadık.
46 seçimleri neden tartışmalı? Çünkü o seçimlerde; ‘açık oy, gizli tasnif!’ vardı ve seçim sandıkları, her bakımdan korunaksızdı! Demokratik açıdan; rezilliğin bini bir para olarak, sözde seçim yapıldı ve iktidar partisinin tayin ettiği memurların tasnifi (oyların sayımı) sonucu CHP’nin kazandığı ilan edildi.
Şu halde; ilk demokratik seçimleri ancak 1950 yılında yapabildik ve muhalefet partisi olan Demokrat Parti seçimleri kazanarak; 487 sandalyeli Meclis’in 408’ini alarak (yüzde 55,2 oy) tek başına iktidara geldi. Yalnızca 69 milletvekili çıkaran CHP, 27 yıllık iktidarını kaybetti.
DP de CHP’nin içinden çıkmış olmasına rağmen; kendilerini Cumhuriyetin kurucusu ve seçkinleri gören ve hepsinden önemlisi, halka tepeden bakan bu kişiler, bu hezimeti hiçbir zaman kabullenmediler.
Haberin Devamı
Zira onlara göre; millet, gerçekleri görememiş ve haklarını gasp etmişti!
Bu halet-i ruhiye içerisinde öylesine bir muhalefet geliştirdiler ki, bunun, dünyanın hiçbir ülkesinde örneği yoktu. İktidarın her söylemini ve her türlü icraatını görmezden gelme, inkar etme ve karalama üzerine kurulan ve tek kelime ile muhatabını ikazdan ziyade imhaya yönelik bir muhalefet anlayışı!..
Öyle ki; idama götürülen Menderes bile, son sözlerinden biri olarak; ‘Allah, bu millete CHP gibi bir muhalefet vermesin!’ demek zorunda kalmıştır.
CHP’yi iktidardan uzaklaştıran iki ana sebep var; bunlardan birincisi, özellikle 2. Dünya Savaşı yıllarındaki uygulamalardır. Bu cümleden olarak, paradan Atatürk’ün resimleri kaldırıldı. Baskıcı bir sistem kuruldu. Gayr-i Müslim vatandaşlara yönelik ‘varlık vergisi’ çıkarıldı; ağır vergiler altında ezilen ve borcunu (!) ödeyemeyenleri Aşkale’ye, çalışma kampına sürüldü.
Aç-biilaç ve beş parasız yerli halka yol ve hayvan vergisi tahakkuk ettirildi; halkın çoğunluğu bunları ödeyemedi; ödeyemeyenler, yol inşaatlarında ve taş ocaklarında mecburi çalışmaya tabi tutuldu. Ekmek, tuz, şeker, bez, gazyağı karneye bağlandı. Şekerin kilosunu memura 10 kuruştan, halka ise 5 liradan (oysaki, millet delikli kuruşa muhtaçtı) satıldı. Dolayısıyla halk, şekeri ancak rüyasında görürdü.
Haberin Devamı
Yeni Citroën Elektrikli ë-C3
Citroën
14.350 TL’den Başlayan Taksitlerle Payınızı Şimdi Alın, Değer Artışını Kaçırmayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
Sütunum elvermiyor; daha neler ve neler... Tek cümle ile millet madde ve manasıyla bitirildi.
İkincisi ise, mahut partinin muhalefet anlayışıdır. Her şeye ama her şeye karşı olmak; hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi beğenmemek ve her şeyi karalamak, partiye oy verecekleri de ürkütüyor. Böylesine simsiyah bir tablodan aydınlığın çıkabileceğini kimseler düşünemez; düşünemiyor da zaten!
İnsanın doğası pozitif olmaktan yanadır; negatiflikten pek haz etmez.
Muhalefet yapacağız diye sürekli asık suratlı olmak ve rol icabı bile olsa; kızıp, bağırıp gürlemekten kim hoşlanır? Keskin sirke küpüne zarar veriyor ve yapmak istedikleri tahribatı gerçekte kendilerine, kendi partilerine veriyorlar. Atom bombasından daha tesirli olan silahın; güler yüz ve tatlı dil olduğunu bir türlü göremiyorlar.
Haberin Devamı
Bakınız demokrasiye geçtiğimiz günden beri, halk, CHP’ye iktidar vermedi. İktidarların onca yıpranmışlıkları bile, CHP’yi iktidara alternatif yapmıyorsa; bunun kabahatini halktan ziyade kendilerinde aramalıdırlar.
Tüm demokratik sistemlerde en az iktidar kadar muhalefet de önemlidir; hatta demokratik iktidarın olmazsa olmazıdır. Yol gösterici ve iktidara ışık tutucu bir muhalefetle; gerçek demokrasiye kavuşacağımız gibi; aynı muhalefetin iktidar alternatifi ve iktidar olabileceğini neden görmüyoruz?
Dileyelim bütün bunlar dostça ikaz addedilir ve gereği yapılır.
.Avrupa asla samimi değil!
20 Mart 2017
x-logo
Avrupalıların, yarım asırdan fazla bir zaman kapılarında bekletip (doğrusu, süründürüp); verdikleri onca sözlere rağmen, bugün gelinen noktaya bakın!
Daha geçen sene vizeyi kaldıracaklarının sözünü vermişlerdi. Bu sözlerini, T.C. Devleti’nin bakanlarını ülkelerinde kabul etmeyerek ve girenleri de; kendi toprağı olan Büyükelçilik binalarına sokmayarak ve sınır dışı ederek tuttular!
Görünen o ki; AB kümesinde iki tane horoz vardı; bunlardan biri Almanya, diğeri İngiltere idi. Tavukların Almanya horozuna ilgisi artınca; daha doğrusu Almanya onları hizaya sokunca, İngiltere bundan rahatsız oldu ve birlikten çıkma kararı aldı.
Meydan Almanya’ya kalmıştı ve birliğin diğer ülkeleri kahir ekseriyeti ile Almanya’nın arka bahçesi konumundaydı. Bize karşı işlenen rezilliklerin fitilini Almanya ateşledi; tüy diken Hollanda’nın arkasında da Almanya vardı.
Almanya’nın hık deyicisi olan Fransa da, destekte gecikmedi!
Avrupa’nın, hatta tüm Batı’nın yanılgısı, Türkiye’yi eski Türkiye olarak görmelerinden kaynaklanıyor.
Haberin Devamı
Bir kere şunu bilelim ki; Batı’nın derdi ve gayesi asla ve asla demokrasi değildir. Onun hesabı; en kolay nasıl sömürebilirim düşüncesidir. Baş tacı ettikleri Sisi’nin Mısır’ına bakın; demokrasi hak getire!
Veya içimize bakalım: Yapılan onca darbelerin arkasında Batılı güçler vardı; işlemekte olan demokrasiyi biçip, faşizan yönetimleri getirmediler mi?
Acaba Türkiye ne kabahat işledi de iki de bir darbelerle önü kesildi? Bu sorunun cevabını verebilmek için Batının bize hangi gözle baktığını bilmek lazım. Batı, sömürmekte olduğu tüm ülkelere şu gözle bakar: ‘Ey filan ülkenin yöneticisi! Halkın senin elinde ama unutma; sen de bizim elimizdesin!’
Ne zamanki, Türkiye ele avuca gelmeyip, çok olmaya başladı; darbeyi yedi!
Bunu neden yapıyor derseniz; bunun kökeni çok eskilere gider. Batı, asırlar boyu Osmanlı üzengisi öpmenin intikamını alıyor!
Her bakımdan güçlü olmak ve batıya karşı anladığı dilden konuşmak zorundayız. Vize sözünde durmuyorlarsa, Mülteci Anlaşması’nı iptal ettiğimizi derhal açıklamalıyız!
Haberin Devamı
Yeni Citroën Elektrikli ë-C3
Citroën
14.350 TL’den Başlayan Taksitlerle Payınızı Şimdi Alın, Değer Artışını Kaçırmayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
Hatta mültecilere vadettikleri yardım sözünde durmamaları bile bize bu hakkı çoktan vermiştir.
Avrupa’nın tüm bu hırçınlıklarının altında, Türkiye’nin kalkınma hamleleri yatmaktadır. Gezi’yi bahane ederek yapılan ayaklanmada; sözde sözcülerinin ileri sürdüğü şartlar hala hafızalardadır: 3. Köprüye ve yeni havalimanına hayır diyorlardı!
Zira bütün bu hamleler Avrupa’nın ekonomisini tehdit etmekteydi; İstanbul ulaşımın kavşak noktasındaydı ve Frankfurt’a göre 3,5 saat avantajlıydı. Bu durum ise, Almanya’nın kolunun kanadının kırılması demekti.
Avrupa asla samimi değil; sittin senedir kapısında oyalıyor; yeni bir sittin sene daha gözünü kırpmadan ve utanmadan oyalar!
Bundan dolayıdır ki, her ne olursa olsun; kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz
.FETÖ ile mücadele için 'EVET!'
21 Mart 2017
x-logo
FETÖ denilen Haşhaşi fitnesi tüm ufkumuzu tutmuştur, benliğimizi tahrip edici yankıları gelecek asırları bile kuşatacak boyuttadır. Devlet ve milletimiz ve hatta dünyanın pek çok devlet ve milletleri için büyük tehlikeler arz eden bu durum; maalesef, içeride ve dışarıda tam manasıyla anlaşılmış değildir.
Yapının vahametinin büyüklüğünü; çeşitli illerdeki mahkemelerce hazırlanan iddianamelerde görüyoruz. Görünen o ki; bunlar, tüm hayati kurumlarımızın kılcallarına kadar nüfuz etmişler ve buraların en tepe noktalarındakileri devşirmişler.
Takiyye, kendini belli etmemek ve bunun için de her yolu mubah görmek bunların şiarı. Dolayısıyla fark edilmeleri son derece güç, hatta imkansız!
İddianamelerden öğrendiğimize göre, piramit şeklinde örgütlenmişler. En altta halk kesimi var; bunlar dinle uyutulup sömürülüyor. Parayı herkesten; eğitecekleri çocukları ise, yarayışlılarını ( zeka, zenginlik ve itibar) seçerek alıyorlar.
Polis-savcı-hakim el ele vererek istediklerini içeri tıkıyor ve böylece; karşılarında oluşabilecek cepheyi sindirip, susturuyorlar.
Haberin Devamı
Kurum ve kuruluşların istihbarat ve dinleme birimleri bunların elinde; istediklerini dinleyip, filme alıp veya kurgulayarak şantaj yapıyorlar!
Maliye müfettişleri vasıtasıyla gözlerine kestirdikleri firmalara ceza kesip; en güçlülerini bile bitirebildikleri gibi, isterlerse himmet talebiyle borçlarını silip, kendilerine bağlayabiliyorlar.
Devletin valisi, emniyet müdürü ve maliye memurları el ele verip (defterdarından müfettişine kadar) aynı kumpasla esnafı soyuyor!
Belediyeler dahil; hemen her kurum ve kuruluşta para dönen yerlerde bunların adamları yerleştirilmiş ve bu zavallı milletin paraları oluk oluk Pensilvanya’ya akıtılıyor!
Yetiştirip işe yerleştirdikleri her kademedeki işçi- memur ve sözleşmeli personelden, her ay belirli bir miktar ‘himmet parası’ topluyorlar!
Müteahhitleri haraca bağlayıp; belediyelerin imar müdürlüğü yetkilileri ile emme-basma tulumba gibi çalışıyorlar!
Dikilen hemen tüm yüksek binaların evraklarında bunlarla irtibatlı memurların imzaları var ve hemen bütün bu çok yüksek binaların sahipleri de yine bunlardan veya bunlarla irtibatlıdır.
Haberin Devamı
Yeni Citroën Elektrikli ë-C3
Citroën
Havuzlu Oda Ayrıcalığı Jolly’de!
Jolly Tur
by Taboola
Şu halde; tüm hırsızlar, irtibatlı oldukları hırsızlık şebekeleri ile cascavlak orta yerdedir!
ABD ve İngiltere gibi ülkeler, bu yapıyı bir gergef gibi işleyerek devletimize nüfuz ettirdiler. İçeride susuyorlarsa; sayın Erdoğan’dan korkularından ve ‘takiyye’ gereğidir. Dışarıdaki, özellikle Avrupa’daki, ABD’deki güçlerine bakıp içerideki güçlerini hesap edebilirsiniz!
Bu şeytan üçgeni ile mücadele, güçsüz hükümetlerle, koalisyonlarla asla gerçekleşemez. Gözü kara ve mücadele kararlılığı olan tek başına iktidarlar ancak bu mücadeleyi yürütebilir.
Halkımızın onayına sunulan 18 maddelik; hükümet etme sistemi değişikliğini içeren referanduma ‘EVET’ demekle güçlü hükümetlerin ve hepsinden önemlisi, vesayet altında olmayacak muktedir hükümetlerin önü açılacak ve bir daha kapanmayacak.
FETÖ ve avaneleri, bundan dolayı ‘hayır’ kampanyasına destek veriyor ve Avrupa basınını üzerimize kışkırtarak onları da aynı koroya iştirak ettiriyor!
Haberin Devamı
Dün, iktidarı oyuna getiren FETÖ, bugün muhalefeti kullanıyor!
Aman Dikkat!
.HDP yazık etti!
24 Mart 2017
x-logo
Siyasi partiler, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Diğer bir ifadeyle; siyasi partilerle demokrasi, yumurta ile tavuk misalidir. Birbirlerini tamamlayıp geliştirirler.
Bizdeki siyasetin ve dolayısıyla demokrasimizin yerleşip gelişememesinin başlıca sebeplerinden biri; her on yılda bir yapılan darbelerdir. Bunlarla, tabir caizse; siyaset ve demokrasi biçilmiştir.
Haksızlıkları, baskı ve dayatmaları gören insanlar; özellikle yetişmiş kalifiye elemanlar, hep siyasetten geri durmuşlardır. Ve yine; kesinti devrelerinden (darbelerden) sonra, siyasetteki meydan yeri adeta işsiz-güçlere kalmıştır!
Bir diğer sebebi de; adayları, liderlerin belirlemiş olmalarıdır. Yalnızca kendini düşünen lider de, iş yapacak adaydan ziyade, kendisi için ‘kurşun asker’ olacak adayları seçer. Bunun baş amili ise, bizdeki mevcut Siyasi Partiler Yasası’dır.
Onca partiler gelip geçmesine rağmen, hiçbirisi, mahut kanunu; lider sultasını sona erdirecek bir şekle sokamamıştır.
AK Parti, kuruluşundan beri; demokratik kazanımlarımız için adeta bir lokomotif görevi üstlenmiştir. Bitti mi; elbette ki hayır ama yaptıklarına bakınca; uzunca bir mesafe kat ettiğimiz ortadadır.
Haberin Devamı
AK Parti’nin samimiyetle başlattığı ‘kardeşlik’ projeleri; birilerinin engellemeleri yüzünden karşılık bulmadı. Esas rolü üstlenmesi gereken HDP ise, topu devamlı taca attı.
Halbuki halk, HDP’ye tarihinde görülmemiş şekliyle 80 milletvekili vererek Parlamento’ya gönderdi. Ve ona; bu işi siyasetle Meclis’te çöz veya çözüme yardımcı ol dedi.
HDP ise, bu demokratik kazanımı; dağdaki teröristlerin ve onların iplerini ellerinde tutan ağa-babalarının emrine girerek heba etti. Bir siyasi parti gibi değil, adeta bir terör örgütü gibi davrandı.
Yalnızca kazandığı belediyelerle halka hizmet edebilseydi bile iktidar kapısını aralardı. Nitekim AK Parti’yi iktidara taşıyan olgu; önceden belediyelerde sergilenen başarılı hizmetlerdir. Sayın Erdoğan’ın ‘çekirdek’ kadrosu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışkan elemanlarıdır.
HDP, halka hizmeti çok gördüğü gibi; üstüne üstlük halka hayatı zehir etti. Halk, belediyelerin yol yapmasını; bozulmuş yolların tamir edilmesini beklerken; yolların tahribiyle, hendeklerle ve tünellerle karşı karşıya kaldı.
Haberin Devamı
Havuzlu Oda Ayrıcalığı Jolly’de!
Jolly Tur
14.350 TL’den Başlayan Taksitlerle Payınızı Şimdi Alın, Değer Artışını Kaçırmayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
Dağın emrine girmeyip, iktidar partisiyle ortak hareket edebilseydi; Türkiye’de çok şey değişecek ve demokrasimiz sınıf atlamış olacaktı.
Terör örgütü ile ortak hareket ederek; ne kendileri rahat ve ne de halka huzur verdiler.
Vaki olanda hayır vardır; böylece halk, bunların gerçek yüzlerini gördü ve bunlardan yüz çevirdi. Hele terör örgütünün; Kürt halkıyla yakından ve uzaktan bir ilişkisinin olmadığını; Türk ile Kürdün ortak düşmanlarının emellerine hizmet ettiğini yaşayarak gördü.
Sükut-u hayale uğrayan bölge halkı, gerçeği gördü ve devletine sığındı. Nasıl sığınmasın ki; yüz seneden beri, başta ABD olmak üzere Batılı devletler, Kürtleri kan ve gözyaşından başka ne verebildiler? Devamlı kullanıldılar; her kullanılışta harcanan; ölen ve göz yaşı döken Kürtler oldu.
Sonuç itibariyle Kürt halkıyla, sözde temsilcilerinin ve terör örgütünün niyet ve eylemleri birbirinden çok farklı.
Haberin Devamı
Halk üzüm yemek istiyor; diğerleri ise, bağcıyı dövmek istiyor!
İp de burada kopuyor!
.Yeni savaş konsepti
26 Mart 2017
x-logo
Son yüzyıl içinde insanlık, iki büyük dünya savaşı yaşadı. Bunların sonucunda milyonlarca insan ölüp, onlarca şehir yerle bir olmasına ve onca ülkenin ekonomileri sıfırlanmasına rağmen, insanlık, akıllanıp savaşsız yaşamayı öğrenemedi.
Aklımız sıra insanlığın medenileştiğini zannetmiştik! Medeniyetin ‘tek dişi kalmış canavar!’ olduğunu gördük ve bu gidişle daha çok görmeye devam edeceğiz. Zira en medeni olduğunu iddia eden ülkeler, belki kendi aralarında savaşmıyorlar ama tüm savaşların arkasında bunların olduğu apaçık bir gerçektir.
Bir kere şunu bilelim; bütün savaşların temelinde ekonomik çıkarlar yatmaktadır.
Dünyanın ekonomik paylaşımında, güçlüler, güçleri oranında pay istiyorlar; kurt taksimi yani... Kavga da buradan çıkıyor zaten.
Bu bitimsiz savaşların yeni konsepti; vesayet savaşları şeklinde cereyan etmesidir.
İnsan, dün ne idiyse bugün de aynıdır; dün, putunu kendi elleriyle yapıp ona tapınıyor, acıkınca da bir güzel yiyordu. Bugün de en medeni gözüken ülkeler; terör örgütlerini önceleri kurtarıcı olarak kurup geliştiriyorlar ve arzuları yönünde kullanıyorlar; işleri bitince de tu-kaka addedilip insanlığın başına bela ediliyorlar!
Haberin Devamı
İnsan doğası gereği hayvandır ama düşünen hayvan... Kendisine bahşedilen manevi meziyetleri (ruh, nefs, akıl, kalp-gönül denilen latife) sayesinde yükselmiş ve hayvandan ayrılarak insan olmuştur. Bu şekliyle de; eşref-i mahluk, yani en şerefli-üstün yaratık konumuna ulaşmıştır.
Doğanın kuralı; büyük balığın küçüğünü yemesidir. Bu durumu hayvanlar aleminde görüp, kanıksıyoruz ve asla yadırgamıyoruz. Onlar hayvandır ve hayvanlıklarının gereğini yapıyorlar diyoruz. Aynı şeyi insan yaptığında ki, sürekli yapıyor- bunları, bin bir çeşit yalan ve hile ile kamufle ederek yapıyor.
Güçlü de olduğu için, yapanın yaptıkları yanında kar kalıyor! Böylece insan; sahip olduğu onca değerlerini, ayaklar altına alarak hayvandan daha aşağı bir yaratık oluyor!
Zira hayvanların atom bombası yahut kimyasal bomba kullanma güç ve imkanları yoktur. Şu halde; bu denli silahları kullanan insanlara hayvan demek, hayvanlara hakaret olmaz mı?
Haberin Devamı
14.350 TL’den Başlayan Taksitlerle Payınızı Şimdi Alın, Değer Artışını Kaçırmayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
Yeni Evinize 120 Aya Kadar Vade Seçeneği
Sinpaş Konut
by Taboola
A’dan Z’ye bütün terör örgütlerine bakın; hemen hepsinin arkasında bu büyük medeni (!) güçler var.
Uzağa gitmeyelim ve bize musallat olan PKK, FETÖ ve DAEŞ terör örgütlerini kim kurdu? Kim finanse ediyor? Kim ve kimler silah ve lojistik desteği sağlıyor? Hangi ülkelerde ve kimler tarafından eğitilip üzerimize saldırılıyorlar?
Dost ve müttefik bildiğimiz en medeni ülkeler!..
Böyle dostlar düşman başına!
Dost ve düşman, asıl kara günde belli olur; NATO ülkesiyiz; en kritik günlerimizde NATO ülkelerinden yardım yerine ambargo ile karşılaşıyoruz.
Bu ne menem dostluk ve müttefiklik ki; ülkemizde yapılan bütün darbelerin arkasında ve hatta içinde ve tam ortasında bunlar ve bunların içimizdeki işbirlikçileri var!
Dost bilip, koynumuzda yaşattığımız bunca yılanla nereye kadar?
.Koalisyon bize göre değil!
28 Mart 2017
x-logo
Vaktiyle sanayi devriminin gerisine düştüğümüz; iki yüz seneden beri yapageldiğimiz onca reformlarla da ‘muasır medeniyeti’ yakalamaya çalıştığımız bir gerçektir. Aradaki açığı telafi edebilmemiz için durmamamız, çok çalışmamız ve hepsinden önemlisi, boş şeylerle uğraşıp patinaj yapmamamız gerekir.
Bunun için de her şeyden önce tıkır tıkır işleyen siyasi bir sisteme ihtiyacımız var. Denemiş olduğumuz parlamenter demokratik sistem; 70 yılda bize şunu gösterdi ki; koalisyonlar bize göre değil!
Avrupa’da koalisyonlarla idare edilen ve üstelik iyi idare edilen ülkeler yok değil; onların ya demokratik kültürleri yüksek veya birçoğunun nüfusu, bizim İstanbul ilimiz kadar bile değil.
Biz Türkiye olarak bir Akdeniz ülkesi olduğumuzu unutmayalım; Kuzey ülkeleri gibi olmayıp, sıcakkanlı insanlarız. Bu coğrafyada bize en çok benzeyen ülkelerden biri İtalya’dır; onların başı koalisyonlarla dertte idi. Seneler senesi; ülkelerinde bir türlü siyasi istikrarı sağlayamadılar. Çok partili koalisyonları denedikçe, olmadığını gördüler.
Haberin Devamı
En sonunda kurtuluşu koalisyonu yasaklamakta buldular!
Üstelik İtalya, sanayi devrimini başarmış bir ülke olarak, bu kararı almak zorunluluğunu hissetti.
Bizim ise, çoktan almamız gerekirdi ancak; böylesine radikal kararları alabilecek, halkın büyük desteğine sahip siyasi lider yoksunluğumuz bu durumu engelledi.
Bizde koalisyon demek: IMF’ye avuç açmak demek; devlet bankalarını ortaklar arasında bölüşüp, yandaşlara peşkeş çekmek demek; Güneş Motel gibi siyaset panayırlarından milletvekili devşirmek demek; asgari müşterekte birleşmek demek; azamisi varken ve o gerekli iken neden asgaride (en azda) buluşalım? Asgari müşterek demek, iki insanda bir tek gözün olması demek! Kim, ne yapsın bunu?
Bizde kurulmuş olan koalisyon hükümetlerinin hiç birisi iyi niyetle kurulamadı; taraflar, birbirinin kalesine gol atabilmek için sürekli fırsat kolladı! Parsayı daha önce topladığını gören taraf, derhal hükümeti yıkmaya kalktı. (1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nı oya tahvile yeltenen B. Ecevit, CHP-MSP hükümetini yıkarak erken seçime gitti.)
Haberin Devamı
Havuzlu Oda Ayrıcalığı Jolly’de!
Jolly Tur
14.350 TL’den Başlayan Taksitlerle Payınızı Şimdi Alın, Değer Artışını Kaçırmayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
Kısacık ömürlü hükümetlerle istikrarı sağlayabilmenin ve kalkınmayı gerçekleştirebilmenin imkan ve ihtimali olmasa gerektir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bütün bu aksaklıkları gideriyor ve tek başına iktidar imkanı getiriyor; bunu ise, doğrudan milletin kendisi belirliyor. Bu sistemi istemeyenlerin asıl korkuları milletten lakin korkunun ecele faydası yok!
Bu sistemde Meclis’in yetkilerinin ortadan kaldırıldığı ve Cumhurbaşkanına Meclis’i feshetme yetkisi verildiği iddia ediliyor ki, bu, tamamen yanlıştır ve yalandır.
İyi incelenirse; iddia edilen durumun bugünkü Parlamenter (!) sistemde olduğu görülür. Çünkü bu günkü sistemde Cumhurbaşkanı, üstelik tek taraflı olarak Meclis’i feshedip seçime gidebiliyor. 7 Haziran seçimlerinden sonra bunu yaşadık. Getirilecek sistemde ise, Cumhurbaşkanı böyle bir karar alırken kendisini feshedip seçime girmek zorunda. Ayrıca, Meclis’ten de bu yetki alınmış değil...
Bizdeki mevcut parlamenter sistemdeki Meclis’in yetkileri, yalnızca kağıt üzerinde ve şeklendir; yani pratikte hiçbir değerleri yoktur. Meclis’i çalıştırmamaya ve patinaj yaptırmaya yönelik ucube bir sistemdir. Bir an evvel kalkınıp, Batı ile arayı kapatmanın yolu; Türk tipi olarak geliştirdiğimiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir.
.Kendimize güveni yitirdik!
31 Mart 2017
Geçen asrın başlarında sürdürdüğümüz ve maalesef yenilgiyle bitirdiğimiz uzun savaş yıllarından sonra; devletimizle beraber, kendimize güvenimizi de kaybettik. Özgüveni; zaferle sonuçlandırdığımız Kurtuluş Savaşı’ndan sonra da kazanamadık.
Bunun sebebi; Tanzimat’la beraber yürürlüğe koyduğumuz eğitim sistemimizdir. O güne kadarki tüm okullarımızda; pozitif bilimlerle beraber dini ilimler de birlikte okutulmaktaydı. Böylece insanlar, hangi meslekte yetişmiş olurlarsa olsunlar; beraberinde dinlerini de ve hatta genel olarak diğer dinleri de öğrenerek yetişmiş oluyorlardı. Beden, dimağ ve ruh birlikte eğitilip geliştiriliyordu.
Tanzimat’la buna son verildi ve pozitif bilimleri okuyanlara din öğretilmedi; dini tahsil görenlere de pozitif bilimler gösterilmedi. Böylece her iki tarafta da yetişenler tek kanatlı olarak yetişti ve hiç birisi uçamadı; çift kanatlı olamadılar.
Hatta bu hal; İttihat ve Terakki ve dahi Cumhuriyet devrinde öyle bir şekil aldı ki; önceleri, öğretmenlikle imamlığı aynı kişinin yapmasından, ayrı kişilere verilip birbirine düşman edildi. Artık aynı köyün öğretmeni ile imamı; biri diğerini yobazlıkla, öbürü de dinsizlikle suçlayıp; öğretmenin yanındaki çocukla, imamın yanındaki aynı çocuğun babasını birbirine düşman ettiler.
Haberin Devamı
Oğul babasına, moruk ve yobaz dedi; baba ise oğluna, hayırsız ve dinsiz-imansız gözüyle baktı.
Yüz seneden beri eğitim sistemimizi; gelip geçen hemen her bakanla birlikte bozup yeniden yapıyoruz ama temel olarak bir türlü ezbercilikten ve ruhsuzluktan kurtaramadık.
Ve hepsinden önemlisi; eğitimimizi, kendimize özgüvenimizi kazandıracak bir şekle sokamadık. Nesillerimizi müthiş bir aşağılık kompleksi ile yetiştiriyoruz. Bu da Batıyı körü körüne taklitten kaynaklanıyor.
Çilesini çekmeden sadece körü körüne taklit; bizi kendimizden kopardığı gibi, batılı da yapmadı. İki arada bir derede kalıp ‘bulamaç’ insan tipleri olduk.
Geçmişimizden koparak ve hatta geçmişimizi karalayarak, düşmanlık ederek ileri gidebileceğimizi vehmettik; bu kez, hüda-i nabit gibi, köksüz olarak orta yerde kalakaldık.
Haberin Devamı
14.350 TL’den Başlayan Taksitlerle Payınızı Şimdi Alın, Değer Artışını Kaçırmayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
Yeni Evinize 120 Aya Kadar Vade Seçeneği
Sinpaş Konut
by Taboola
Bir Japonya, bir Çin ve bir Hindistan Doğulu kalarak Batılı olabildi; biz ise, ne Doğulu kalabildik ve ne de Batılı olabildik.
Böylece kendimize saygımızı yitirdik; kendisine saygısı olmayana başkalarının saygı duymayacağı aşikardır.
Bunca tahribattan sonra; kendimize ve birbirimize soruyoruz: Bu ayrışma, kapışma ve çatışma neden?!
‘Ötekileştirmek’ üzerine kurulmuş bir eğitim sisteminden başka ne beklenebilir ki?
Yüksek yüksek binaların, yolların, köprülerin inşasında yarıştık ama insanımızın yetişmesini sokağa, televizyona ve telefonların ekranlarına havale ettik! Oysa ki bütün bunların ipleri, yabancı ve bize düşman kültürlerin güdümündeydi.
Şahsiyet erozyonuna uğrattığımız nesillerimizi bozuk para gibi harcıyoruz; yarınlarımızdan nasıl emin olabileceğiz? Vakti, çoktan gelip geçen bu hayati meselemize neşter vurup bir yerden başlamak gerekmez mi?
Şimdi değilse, ne zaman?!
.Damdan düşene sor!
2 Nisan 2017
Yeri geldiğinde ‘Gazi Meclis’ deyip övünüyoruz; haklıyız; çünkü Kurtuluş Savaşı’nı bu Meclis’ten idare ettik. Bu çatı altında kanla yazılan tarihi kararlar alınırken, Polatlı’dan top sesleri duyuluyordu.
Demokrasimiz, vesayetle baskılanırken, üst üste yapılan askeri darbeler sonucunda tel örgülerle sarmalanmış ve topyekun siyaset dünyamız karartılmıştır. Güdük hale getirilen bu karanlık dünyada başbakan ve bakanlar asılmış; siyasi partiler peş peşe kapatılarak, liderleri ve üst düzey kadroları sürgüne gönderilerek bütün bir siyaset tu-kaka edilmiştir.
Eskilerin ‘ benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!’ şeklinde bir deyişleri var ki, bizim siyasetimizi çok güzel özetliyor. Kapattığımız partilerin çokluğundan, demokrasimiz, partiler mezarlığı olarak anılır oldu. Her seferinde; ‘sil, baştan başla!’ demokrasi yolunda; bir ileri giderken iki geriye düştük!
En kahpe darbede bile; canilerin aklına Meclis’i bombalamak gelmedi; yalnızca kapatıp tatil etmeyle yetindiler. 15 Temmuz Kalkışması’nda ise, demokrasinin kalbi olan Meclis bombalandı. O Meclis’te her partiden vekiller olmasana karşın; işin vahametini kavrayanlar; yalnızca bir kısım Ak Partililer ile bir kısım MHP’li milletvekilleridir!
Haberin Devamı
Diğer iki parti mensupları ki, biri Ana muhalefet partisidir- ya bilmeyerek bu vahametini kavrayamadılar, ya da bilerek terör örgütü FETÖ’nün borusunu öttürmekteler!
Bütün şer odaklarının gayesi, Meclis’i çalıştırmamak; şu veya bu iktidar partisinin, millet lehine çıkarmak istedikleri kanunları engellemektir.
Bendeniz, damdan düşen biri olarak bu durumu, bizzat yaşayarak gördüm. İçinde bulunduğumuz Parlamenter sistemde; halkın ihtiyacı olan kanunlar, ya milletvekillerinin teklifi ile veya bakanlar kurulunun (hükümet) tasarısı ile Meclis’e gelir.
Yasama (Meclis) ile Yürütme (hükümet) iç içe girdiğinden; daha doğrusu koca Meclis, hükümetin emrinde (!) iş gördüğünden, tasarılar geldiği gibi yasalaşır. Dikkat edilirse burada; ne Meclis ve ne de hükümet kendi işini yapıyor; hükümet emrediyor, Meclis onaylıyor!
Haberin Devamı
Hemen Teslim Projelerde 14.350 TL'den Başlayan Taksitlerle Yeriniz Alın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
İstanbul’a 2 Saat Uzaklıkta Tatil Evi!
Sinpaş Kasaba
by Taboola
Hiçbir milletvekilinin verdiği kanun teklifinin kanunlaşabilme şansı yoktur! Böyle bir milletvekili, Grup’tan habersiz iş yaptın diye azarlanır da! Hele hele muhalefet milletvekillerinin verdikleri teklifler ise, havanda su dövmekten öte bir mana ifade etmez!
Getirilmekte olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde ise, bakanlar, Meclis’in dışından olacak (milletvekili ise, vekillikten ayrılacak) ve Meclis’in çıkardığı ve çıkaracağı kanunlar paralelinde hükümet edecekler. Yani Meclis meclisliğini, hükümet hükümetliğini bilecek; kimse kimsenin işine karışmayacak.
Getirilmek istenen sistemde; Cumhurbaşkanını KHK çıkarma yetkisinin verilmesini ‘tek adam’lığa yoranlar var ki, bu, tamamen yanlıştır. Bir kere Cumhurbaşkanı’nın çıkaracağı Kararnameler, insan hak ve hürriyetleri ile ilgili olamayacağı gibi, Meclis’in çıkaracağı kanun konuları ile de ilgili olamaz.
Aklı örtülü bir kısım zevat, Cumhurbaşkanlığı makamı ile belediye zabıta müdürlüğünü karıştıranlar var! ‘Bundan böyle; Cumhurbaşkanı bakkal kapatacak!’ deyip, yalan söyleyenleri millet görüyor!
.Başa bağlı millet!
5 Nisan 2017
x-logo
İnsan sosyal bir varlıktır; hemcinsleriyle birlikte yaşar. Dünyanın neresine giderseniz gidin; şu veya bu inançta olan insanların, dünü ve bugünü ile bir mabet etrafında kümelendiğini görürsünüz.
İnanç, insanın doğasında vardır. Maneviyattan haz duyan insan, kendini mutlu hisseder.
Bundan dolayıdır ki şair: ‘İmandır o cevher ki, İlahi ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek sinede yüktür!’ tespitini yapmıştır.
Türklerin, İslamiyet’ten önceki dinleri Göktanrı inancıydı; istihale ede ede (değişim geçirerek) birden Mutlak Bir’e kavuştular.
Tüm semavi din mensuplarının, yerleşik düzende oldukları gibi; Türkler de, semaya yükselen minare etrafında kümelenip yerleşmişlerdir.
Göklerden yeryüzüne inen ve Türk insanın bedeni ile ruhunu kuşatan inançları, onları birden Mutlak Bir’e yöneltmiş ve en eski zamanlardan beri başa bağlı bir millet yapmıştır.
Dikkat edilirse en son benimsedikleri din olan İslamiyet’in bir manası da gerçeğe, hakka iman ve ona teslimiyetle dünya ve ahiret esenliğine kavuşmaktır.
Türklerin genlerine işlemiş bu özelliklerinden dolayı; lider olgusu onlarda hayati öneme sahiptir.
Haberin Devamı
Türk milletinin diğer bir adı da; ordu-millettir!
Yine dikkat edilirse; yazılan tüm tarih devirlerimiz, ister yükseliş, ister çöküş dönemleri olsun; hep liderlerinin isimleri ile anılmıştır. Bu millet, Fatih Sultan Mehmet gibi bir lideri bulduğunda şahikalar oluşturan, lideri ile beraber topyekun askeriyle de Sevgili Peygamberinin (aleyhisselam) övgüsüne mazhar, kutlu bir ünün sahibi olabiliyor.
Bugün geldiğimiz noktada, idare şekli olarak demokrasiyi benimsemişiz. Onca emeklemelerden, toslamalardan; düşüp kalkmalardan sonra, hiç de azımsanmayacak kadar demokrasi deneyimi kazandık. Zira, bizim başımıza gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir!
Artık bunca tecrübelerden sonra, sıra, gerçek demokrasiye geçmemize ve onu taçlandırmaya geldi.
Biz de; Türk tipi hükümet sistemini bularak, halkımızın onayına sunuyoruz. Bu sistemle demokrasinin özüne dokunulmuyor; onca tecrübelerimizin ışığında, tıkanan damarlarını açarak beyne bol oksijen temini sağlanacak.
Haberin Devamı
Hemen Teslim Projelerde 14.350 TL'den Başlayan Taksitlerle Yeriniz Alın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
İstanbul’a 2 Saat Uzaklıkta Tatil Evi!
Sinpaş Kasaba
by Taboola
Mevcut sistemde ise, ülkemiz, aradığı liderini bulsa da; elleri-kolları ve hatta ayakları bağlı olduğundan; kalkınma için gerekli hamleleri yapamıyor. Siyasetçiye yolcu gözüyle bakılıyor, bürokrat ise, kendini hancı bilerek bürokratik oligarşiye yol açıyor.
Halk, seçtiği siyasetçiden hizmet bekliyor; hizmeti alamayınca da hesabını soruyor. Boynuna asılı davuluyla siyasetçiyi halkın yedi kere getirmesine karşın, birileri (vesayet) altı kere götürüyor!
Aynı vesayet odakları telefon emriyle parti liderlerini ve gruplarını Meclis’e sokmuyor!
Vesayet karşısında ‘şapkasını alıp gitmekle’ ünlü Süleyman Demirel, mahut sistemi; deli atın üzerinde durmaya (rodeo) benzetirdi ki durabilene aşk olsun!
16 Nisan Referandumu, vesayet sistemine son vermenin tarihi fırsatıdır.
Aman dikkat!
.Kepazelik!
7 Nisan 2017
x-logo
Siyaset zor zenaattir. Devlet adamı kumaşına sahip olmayı gerektirir. Bundan dolayıdır ki, siyaset arenasında; kimileri siyasetçilik oynar, kimileri ise, gerçek siyaset sergiler.
Para, makam, şöhret, insanoğlu için turnusol gibidir; insanın foyasını anında ortaya koyar.
Zavallı insan! Kendini, tulum gibi ne kadar şişirirse şişirsin; onu patlatıp söndürecek yalnızca bir toplu iğnedir! İnsanın diğer mahlukattan farkı; bu durumu bilmesine rağmen, şişinip caka atmasıdır!
Mahut tipler, ne oldum delisidir; öne çıkmak ve parmakla gösterilmek için adeta yarışırlar. Televizyon ekranı, arayıp da bulamadıkları şeydir; lakin ondaki tehlikeyi bilmezler! Ekran, insanı vezir ettiği gibi rezil ve rüsva da eder.
Asaletten nasibi olmayan insan, ekranda mal bulmuş Mağribi gibi sevinir ve fırsatını bulduğunu zannederek, içindeki ufunetini kusar!
CHP Konya milletvekili de, ekranı bulduğunda; merd-i kıpti misali, şecaatini arz ederken, sirkatini söyleyivermiş! Yani, sözde kahramanlıklarını anlatırken, hırsızlıklarını sergilemiş!
Haberin Devamı
Referandumda ‘evet’ oyu verecekleri İzmir’den denize dökeceklerini yavelemiş! Hatta, bunun için de önce Samsun’a çıkacaklarını, Amasya’ya, Sivas’a, Ankara’ya gideceklerini; İnönü’yü Dumlupınar’ı yaparak, önlerine kattıklarını İzmir’den denize dökeceklermiş!
Yani CHP’li bu milletvekili aklınca (hani nerde?!) ‘evet’ oyu veren Türkiye’nin yarıdan fazlasını; Yunan gibi düşman belleyip denize dökecekmiş. Bu, deli saçması sözleri de alkışlandı iyi mi?!
Bölücülük yapmak, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek suçtur; bunu basın-yayın yoluyla yapmak iki misli cezayı gerektirir. Bütün bu kepazelikleri önlemek için kurulan RTÜK ne yapmaktadır?! Kin ve nefret kusan bu ekranlara, gerekeni neden yapmıyor?
Daha vahimi ise; bu kişinin ait olduğu partinin Genel Başkanı’nın sergilediği vurdumduymaz tavrıdır. Bu kepazeliği tevile kalkışmasıdır. Dedik ya; siyaset adamı için devlet adamlığı kumaşı elzemdir. Hangi partide olursa olsun; böyle hastalıklı bir beynin; kesin ihraç talebi ile derhal disipline sevk edilmesi gerekir.
Haberin Devamı
Havuzlu Oda Ayrıcalığı Jolly’de!
Jolly Tur
Hemen Teslim Projelerde 14.350 TL'den Başlayan Taksitlerle Yeriniz Alın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
Bizim de; dilimizde tüy bitercesine anlatmaya çalıştığımız ve bir türlü anlatamadığımız gerçek budur. CHP, alışılagelmiş bir siyasi parti değildir; zira, siyasi partiler rakiplerini ekarte etmeye çalışırlar. CHP’nin siyaseti ise, rakibini imhaya yöneliktir. Ya ben; ya hiç diye siyaset mi olurmuş?
Kendisine oy vermeyenleri Yunan gibi düşman bilmek ve onları denize dökmekle tehdit etmek, siyasetçinin yapacağı iş midir? Halkını düşman belleyen bir siyasetçi için iktidar, hayal ötesidir.
Girdikleri her seçimde sandığa gömüldüler. Bu durumun sebeplerini kendilerinde değil de halkta arayanların; ebedi muhalefet psikozu içerisinde saçtıkları bu denli hezeyanların halktaki karşılığını hala görememişlerse, ebediyen göremeyecekler demektir!
Millet, bu kafayı ve bu köhnemiş zihniyeti halk gayet iyi biliyor ve yakinen tanıyor. Vaktiyle eski genel başkanlarının; seçimleri kaybetmeleri üzerine sarf ettiği; ‘...Bu milleti cezalandırmalıyız!’ hezeyanından biliyor ve tanıyor.
Haberin Devamı
Peki; size oy vermiyor diye cezalandırmak istediğiniz ve düşman belleyip denize dökmekle tehdit ettiğiniz bu milletten ne bekliyorsunuz?
Milletin, sizi iktidara taşımadığına değil; tımarhaneye hademe yapmadığına dua edin!
.Mazlumun kanı!
10 Nisan 2017
x-logo
Kimse medeniyetten, insanlıktan, insan hak ve hürriyetlerinden dem vurmasın!
Eski çağlardaki vahşetin, bugün daniskası yapılmakta; tüm bu vahşetler karşısında sergilenmesi gereken insani duyarlılık, bugün, eskisinden çok daha körelmiş durumdadır.
Bunun en büyük sebebi; şüphesiz ki, ipin ucunun p..tun elinde olmasıdır! Dünyaya nizamat veren süper güçler; adalet yerine kan ve gözyaşı dağıtıyorlar. İmkanları paylaşacakları yerde, daha çok almanın ve bunu zorbaca yapmanın derdindeler.
Evrensel hukukun, insan hak ve hürriyetlerinin geldiği noktayı; kağıt üzerinde yazılanlara ve hukuk fakültelerinde ezberletilen maddelere bakıp anlayamayız. Oralarda ne yazarsa yazsın; mühim olan uygulamadır, icraattır.
Önceki gün; Afganistan ve Bosna, dün Irak, bugün ise Suriye’de insanlık trajedisi yaşanmakta; altı yıldır oluk oluk kan akmakta ve mazlumların feryadı Arş’a ulaşmaktadır.
Çoğu masum çocuk ve sivil olmak üzere 600 bin insan hunharca katledildi. On bir milyon insan ülkesini terk etti; bunlardan 4 milyonunu Türkiye’miz bağrına basıp bakmakta...
Haberin Devamı
Ülkenin belli başlı şehirleri yerle bir edilmiş olup; izbe sokaklarında korku ve ölüm kol gezmekte...
Ölüm koridoru haline gelen Akdeniz’in suları insan yutmakta, sahilleri ise, insan cesetleri dolup taşmakta...
Ülkesinin bu hale gelmesinin baş sorumlusu katil Esad, dipdiri durmakta ve başta Rusya olmak üzere İran ve Irak gibi avaneleri de, bu zalime desteklerini arttırarak sürdürmekteler.
Obama döneminde de, Suriye’de kimyasal silah kullanıldı; Esad’ın safında savaşan Rus uçakları, sivil yerleşim yerlerine misket bombaları yağdırdı. Obama, sürekli ikili oynadı; kimden yana tavır aldığını belli etmedi. Daha doğrusu; Kürtlerden (PKK-PYD v.b.) yana tavır alıp; idare-i maslahatçılıkla işi oluruna bıraktı.
ABD’de başkan değişmiş lakin Suriye’de katliam durmamıştı. Bir taraftan Rus, bir taraftan ABD uçaklarıyla kasıp kavrulan Suriye’de Esad, karambolden istifade ederek, bir kez daha cibiliyetinin gereğini yaptı ve sivillerin üzerine kimyasal bomba yağdırdı.
Haberin Devamı
İstanbul’a 2 Saat Uzaklıkta Tatil Evi!
Sinpaş Kasaba
Hemen Teslim Projelerde 14.350 TL'den Başlayan Taksitlerle Hemen Paylı Ev Sahip Olun! Kazanın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
Kan-revan içindeki çocukların yürek burkan fotoğrafları televizyonlarda gösterildi; bir iki cılız ses dışında, dünya yine sessiz kaldı. Vahşet, adeta kanıksanır olmuştu.
Çok ama çok geç de olsa ( tıpkı Bosna’da olduğu gibi) ABD harekete geçer gibi yaptı ve Akdeniz’de bulunan uçak gemisinden ateşlenen tomahawk füzeleriyle, Suriye’nin kimyasal silah yüklü uçakları kaldırdığı askeri havaalanını vurdu.
ABD, altı senedir süren Suriye iç savaşı boyunca, kedi olalı bir fare yakaladığını bütün dünyaya ilan etti; bakalım devamı gelecek mi ve gelecekse nasıl gelecek?!
Ve yine bakalım, bu yeni dönemde, ABD aklını başına devşirebilecek mi? Zira ABD’nin, Kürtlerin tüm terör örgütlerini de sarmalayan Kürdistan (!) aşkı, aklını örtmüş gözüküyor! Aklı örtülü olmasa; çapulcu sürülerini, dost ve müttefiki (!) olan koca Türkiye’ye tercih eder miydi?!
Üzerine ölü toprağı serili İslam Alemi’nin ise, hiçbir şekilde uyanacağı yok! Belli ki, onlar uyanmak için Kıyamet’in Sur’unu beklemekteler!
Korkarım, ona da geç kalacakları!
.Sahibinin sesi!
12 Nisan 2017
x-logo
15 Temmuz askeri darbe kalkışmasına; toplumumuzun bütün kesimlerinde bulunan kahraman insanımızla karşı koyduk ve bu kalleşçe ve kahpece yapılmak istenen kanlı girişimi önledik.
O karanlık gecede, kimsenin aklına; şu veya bu kökenden geldiği, şu veya bu partili olduğu, şu veya bu düşüncede olduğu gelmediği gibi; aziz milletimiz kendine yakışanı yaptı; tek vücut, tek kalp olarak tek hedefe kilitlendi.
Milletimiz, milli birlik ve bütünlüğünü; iktidar ve muhalefetiyle bir araya gelip, mahşeri bir görüntü veren Yenikapı Mitingi ile de tüm dünyaya gösterdi.
Dünyanın hayret ve gıpta ile izlediği bu hal, ne yazık ki uzun sürmedi.
Her darbede olduğu gibi, bu darbede de taşeron kullanıldı. Taşeron bu kez; uğruna, yarım asırdır emek verilen ve yetiştirdikleri ile ülkemizdeki tüm kurum ve kuruluşların kılcallarına kadar nüfuz ettirilen, içimizden devşirdikleri, sahibinin sesi FETÖ idi.
F. Gülen yapılmak istenen inşaatın kalfası idi; mimar ve başmühendis ile şantiye şefi, her zaman olduğu gibi arka plandaydı. ABD ve Almanya’nın öncülüğünde ve birçok Batılı devletin de desteğiyle gerçekleştiren bu kanlı eylemin hedefi, Türkiye’yi iç savaşa sokmak, bölüp parçalamak ve bu koca ülkeyi; içimizdeki beyinsizlerin yularını ellerinde tutan ülkelere peşkeş çekmekti.
Haberin Devamı
Bunun için de önce sayın Cumhurbaşkanı’nı infaz edeceklerdi. Tarihimizde böylesine sinsi, alçakça ve soysuz bir kalkışma görülmedi; zira, canımıza kast eden düşman içimizde idi üstelik bizden görünüyorlardı. Öyle ki, aynı evin içinde; anasını, babasını, kardeşini infaz edecek tipte canavar ruhlu, kudurmuş; bir o kadar da sinsi, satılmışlar vardı!
Taşeron kalfa daha o gün ‘senaryo’ diyerek, cibilliyetinin gereğini yapmış ve algı oluşturmaya başlamıştı. Onun kulağına üfleyen ağa-babaları olan mahut devletler; darbe karşısında üç-dört gün sessiz kaldılar. Daha sonra da kınar gibi yaptılar, üstelik kerhen...
Sayın Erdoğan’nın, topyekun milleti arkasına aldığını, böylece; daha da güçlendiğini görünce çılgına döndüler. Bu kez koro halinde, aynı büyük yalanı dillendirmeye başladılar. İçerde de; onların sahipliğine amade ve aportta bekleyen birileri; başta Kılıçdaroğlu olmak üzere hep birden FETÖ’nün kuyruklu yalanının peşine takıldılar.
Haberin Devamı
Yeni Citroën Elektrikli ë-C3
Citroën
İstanbul’a 2 Saat Uzaklıkta Tatil Evi!
Sinpaş Kasaba
by Taboola
...Ve; ‘konrollu darbe!’ diyerek bu milletin aklıyla alay etmek istiyorlar. 171 general tutuklu (ordudaki mevcudun yarısı); 5 bine yakın hakim ve savcı açığa alındı; çoğu yargılanıyor. On binlerce asker ve sivil memur işten el çektirildi; hala çektiriliyor.
Hepsinden önemlisi; dile kolay iki yüz kırk sekiz şehit verdik. Hangi tiyatroda canlar veriliyor a Kılıçdaroğlu?! Hazırlanan ve hazırlanmakta olan ve her satırı insanın kanını donduran bunca iddianameler şaka öyle mi?!
‘Kontrollü kaçışla’ saklandığın evde, televizyon da mı izlemedin? Meslektaşlarımız canları pahasına sabaha dek canlı yayın sürdürdü. Sen hariç herkes görevinin başında kahramanca görev yaptı; sokaklara dökülüp, gövdelerini tanklara siper eden aziz milletimiz destan yazdı.
Beyninde tek kıvrımı olan yaratık bile, böylesine aşağılık ve iğrenç yalana prim vermez; Batının ve hempalarının bu yalanını da görmüş olduk: Darbe başarılı olunca, ‘ Bizim çocuklar iyi iş başarmış!’ ve lakin başarısız olunca, ‘ Senaryo’, ‘Kontrollü darbe’ öyle mi?
Haberin Devamı
Ah Kılıçdaroğlu! Vah Kılıçdaroğlu! Bir türlü sahiplenemediğin hemşehrin Seyit Rıza’nın darağacına giderken dillendirdiği gibi; ‘...ayıptır, günahtır, cinayettir!’ Millete karşı saygısızlığınızı kanıksadık ama canlarını vatan için feda eden aziz şehitlerimizi inciteceğiniz, onları mezarlarında bile rahat bırakmayacağınız doğrusu aklımıza gelmezdi. Pes doğrusu!
İnsan, ya Allah’tan (c.c.) korkup kuldan utanmalı... En azından, bu duygulardan birine sahip olmalı... İkisinden de yoksun insana ise, tek kelime ile acımalı ve eski liderinizin sözüyle: ‘ Hadi oradan!’ denmeli.
.‘İnsan denen meçhul!’
17 Nisan 2017
x-logo
Alexis Carrel insanı tanımlamaya çalışırken, onun tanımlanamayacağını; ‘ insan denen meçhul!’ vurgusuyla ifade eder.
Evreni kendi emrinde görüp, onu, adeta bir kanaviçe gibi işleyen insan; kendinin kim ve neye memur olduğunun idrakinden maalesef yoksundur!
Bizzat kendine bu denli kör olan insan, başıboş bırakıldığını mı sanıyor? Oysa; her nereye ve neye baksa, hepsinin bir sebep için ve hepsinin birer sebeple var edildiğini görüp değerlendiriyor.
Hepsinin üstünde ve amir konumundaki insanın da, sebepsiz yere var edilmeyeceği açık değil mi?
İnsan, nereden gelip nereye gittiğine ve bu hayat (canlılık) denilen süreçte rolünün ne olduğuna bakıp düşünmeli ve muhasebe yapmalı. Hiçbir dahlinin olmadığı bu geliş ve gidişte ve bu ikisi arasında kalan yaşam sürecinde, iradesi ne idi; ne oldu?
Büyük bir Velinin yerinde bir tespitiyle: ‘...’ Sofrana, sevdiğin yemekler gelmediği zaman, eline geçirebileceğin kuru ekmeği yemekle, yemeyip açlıktan ölmek arasında hür ve serbest bulunduğun ve kuru lokmalar, ağzına zorla tıkılmadığı halde, elini, dilini uzatır, onları yersin. Fakat böyle mecbur olduğun zamanlarda bile, iradene malik olduğun halde, seni aciz bırakan harici kuvvetler karşısında kendini mecbur, esir, hasılı bir hiç bilirsin.
Haberin Devamı
Yahu! İşin yolunda, başarı ve zafer yanında olunca (Hep), işlerin aksi, ters olduğu zamanında ise, kaderin zorlaması altında oyuncak bir (Hiç) diye iddia ettiğin o sen, bunlardan hangisisin? Hep misin, hiç misin?
... Ey noksanlık ve taşkınlık içinde yüzen insan! Siz, ne hepsiniz, ne de hiçsiniz... Her halde ikisi arası bir şeysiniz... İlim ve fen ilerlediği halde, insanlığın ufuklarını sarmış olan fesat karanlığı, hep şirkin (Allah’a ortak koşmanın), imansızlığın, vahdetsizliğin ve sevişmezliğin neticesidir. Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe, Hak tealayı hakim bilip, O’na kulluk etmedikçe, insanlar birbiri ile sevişemez!..’
Kendini bilmeyen ve tanıyamayan insanın, başkaları tarafından bilinip tanınması imkansızdır. Bunu da en güzel şekilde Hz. Mevlana dile getirir: ‘ ...Bir ömür boyu, insanlar arasında inleyip durdum (ah çektim). İyilerle de, kötülerle de birlikte oldum. Hepsine karşı tatlı dilli, güler yüzlü oldum; ben insanlığımı yaptım ve böylece onların her birisi beni, kendi dostu sandı. Hemen hepsi, dış görünüşüme baktı. Hiç birisi benim kalbime, gönlümün derinliklerine bakıp, oradaki esrarı bilip öğrenmedi, öğrenemedi.
Haberin Devamı
Yeni Citroën Elektrikli ë-C3
Citroën
14.350 TL Taksitle Tamamlanmış Projelerde Yer Alın, Değer Artışıyla Avantaj Sağlayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
... Aynı dili konuşmak, akrabalık ve bağlılıktır. İnsan, yabancılarla birlikte kalırsa mahpusa benzer. Nice Hintli ve nice Türk vardır ki, dildeştirler (aynı dili konuşurlar). Nice iki Türk vardır ki, birbirine yabancı gibidirler. Şu halde; ‘mahremlik-yakınlık dili’ bambaşka bir dildir. Gönül birliği (gönüldaşlık) dil birliğinden daha iyi ve daha üstündür. Zira gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüzbinlerce tercüman zuhur eder.’
Bugün insanlığın geldiği noktada ise; değil sözsüz, işaretsiz ve yazısız anlaşabilme; sözlü, yazılı ve işaretle bile anlaşılamıyor ve böylece; kendinin ve başkalarının meçhulü oluyor.
Haberin Devamı
Oysa; insanı insan yapan ve en yüce yaratılan kılan şey bilmektir. Nereye kadar bilmek? Nasıl bilmek? Niçin bilmek?
Tüm bu ifritten suallere cevabı, Yunus’umuz ne güzel veriyor: ‘ İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin; Ya nice okumaktır. Okumaktan murat ne? Kişi Hak’kı bilmektir!..
Dünya ile farkımız! -1-
8 Mayıs 2017
x-logo
İnsan ve insanların topluluğu olan cemiyetler, karakterlerini zengin olduklarında, güç ve kudreti ellerinde bulundurduklarında belli ederler. Nitekim zengin olup da bozulmayan insan ve toplum pek azdır. Zenginlik, insanın mayasının turnusol kağıdı gibidir; derhal foyasını ortaya çıkartır.
Biz de dünün, bu günkü Amerika’sıydık; güç ve kudreti asırlar boyu elimizde tuttuk.
İnsanı ve insan topluluklarını diğer varlıklardan ayıran özellik; Alemi medeniyetle inşa etmekle görevli kılınmalarıdır. Bunu da ancak zengin ve güçlü oldukları zaman yapabilirler. Zira aç insanın yegane yapabileceği şey karnını doyurmaktır.
Dün, bir kısım Avrupa ülkeleri de zengin ve güçlü idi; tıpkı bu günkü gibi...
Onlar, dün olduğu gibi bugün de; güçlerini ve zenginliklerini, güçsüzleri ezmekte ve onları sömürüp, sözde kendi medeniyetlerini inşada kullandılar ve kullanıyorlar. Dolayısıyla Batı medeniyeti, kan ve gözyaşının, yani zulmün üzerine kurulmuştur.
İngiliz siyasetçi Margaret Thatcher’in işaret ettiği gibi: ‘... İnşa ettiğimiz medeniyetimiz incecik bir sırla kaplıdır; asla çizilmeye gelmez. En ufak bir çizikte altından çıkacak olan serapa vahşettir ve bu durum hepimizi utandırır!’
Haberin Devamı
H
Batı’da ve Batı’nın elindeki dünyanın her yerinde yükselen gökdelenlerin temellerinde, mazlum milletlerin kanları, canları, malları ve kan terleyen iskeletleri vardır.
Batı, dün olduğu gibi bugün de; elinde bulundurduğu güç ve zenginliği, güçsüzleri iliklerine kadar sömürmekte kullanmış ve onlara, sahip oldukları maddi ve manevi servetlerden zırnık koklatmamıştır.
Batı’nın bugün eriştiği yaldızla kaplı medeniyete; o medeniyetin ürünü olan insan hak ve hürriyetlerine bakıp aldanmayın! Onlardan değilseniz, insan bile değilsiniz; yalnızca insan tipinde birer sömürü vasıtasısınız!
Batı medeniyetinin lugatında yalnızca almak kelimesi vardır; vermek diye bir şey yoktur! Her hal ve şartta yalnızca almak... Tek kollu kumar makinesi gibi; hep yutmaya kurgulanmış...
Güç ve kudreti ellerinde bulunduran; günümüz medeni (!) ülkelerinin Afganistan’da, Bosna’da Irak’ta, Suriye’de... sergiledikleri ve sergilemekte oldukları medeni (!) tavırları gözler önündedir.
Haberin Devamı
Yeni Citroën Elektrikli ë-C3
Citroën
14.350 TL Taksitle Tamamlanmış Projelerde Yer Alın, Değer Artışıyla Avantaj Sağlayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
Bunların amaçları, asla terör örgütlerini bitirmek değildir; bilakis onları diri tutup, hedef tahtasına koyduklarına saldırtmaktır. ABD’nin tavrına bakın; dün gizliyordu, bugün aleni olarak terör örgütleriyle birlikte hareket ediyor. Sağ-sol fark etmez; yeter ki kendi emellerine hizmet etsin ve hedefindeki ülkelere zarar versin!
Kendine olunca (11 Eyül İkiz Kulelerin vurulması) NATO ülkesi olarak; İttifakın 5. Maddesini (savaş ilanı) eyleme geçiriyor; NATO üyesi, müttefiki Türkiye olunca; ilgili maddeyi işletmek veya Türkiye’nin yanında yer almak şöyle dursun, savaş halinde olduğumuz, üstelik bir terör örgütü ile ittifak ediyor!
Modern dünyanın medeniyet algısını görüyor musunuz? Gözümüzün içine baka baka bu denli densizlikleri yapıyorlar, üstüne üstlük Türkiye’ye dönüp; olağan üstü hali bitir, terörle mücadele etme diyorlar!
Enva-i çeşit vahşetin sergilendiği kavanoz dipli dünyanın çivisi çoktan çıktı; belli ki, dünya da dünya üzerinde yaşayan bizler de uzatmaları oynuyoruz
Dünya ile farkımız -2-
10 Mayıs 2017
x-logo
Batı medeniyeti almak üzerine kurulmuş, hem de nasıl olursa olsun!.. Bizim medeniyetimiz ise, isminden de anlaşılacağı üzere; ‘ vakıf medeniyeti’ olduğu için, vermek üzerine kurulmuştur.
Anlaşılması ve anlatılması gerçekten zor; zorluğu, Cemil Meriç’in işaret ettiği gibi, 20.Yüzyıla arız olan ve ‘ idrakimize giydirilmiş olan deli gömlekleri izmler’ yüzünden!
Dünya üzerinde; bir gecede hafızası silinen yegane millet olarak, geçmişimizle bağlarımız koparıldığından kendimizi tanıyamıyoruz. Öyle ki, başkalarının ve hatta düşmanlarımızın anlattıkları kadar kendimizi bilebiliyoruz!
Hiç öyle uzaklara gitmeğe gerek yok; Batılı ülkelerin daha dün işgal ettikleri Cezayir, Tunus gibi ülkelerde yarım asır dolayında kalarak; kendi dillerini zorla dayattıkları tarihi vakıadır. Bu beldelerde hala Fransızca konuşulur ve aynı dille eğitim gördürülür.
Biz ise; aynı yerleri ve başkaca yerleri asırlar boyu hakimiyetimizde bulundurduk; hiç birisinin dili ile, dini ile, canı, malı, ırzı ile oynamadık. Herkes inancında ve dilinde serbest kaldı. Her toplum; kendi dinini, dilini, kültürünü geliştirerek yaşadı.
Haberin Devamı
Doksanlı yılların başında; Türkleri ülkesinden kovan Bulgaristan devlet başkanı Jivkov: ‘ Tarihte Türklerin düştüğü hataya biz düşmeyeceğiz. Türkçeyi ve Türklüğün sahip olduğu bütün değerleri yasaklayacağız ki, bunlar zamanla tamamen unutulsun! Aksi halde, gün gelir; bunlar yine diş bilerler! Tıpkı dün, tüm değerlerimize sahip olarak; ayaklanıp bağımsızlığımızı kazandığımız gibi!..’
Biz, gittiğimiz yerleri değil sömürmek; oraları Anadolu’dan ziyade abad etmişiz. Bir aldığımız yere en az beş vermişiz. Tarih de bunun şahididir, coğrafya da...
Batılı Hıristiyan ülkeler, Musevileri insan saymayıp ateşe atarken; onlara elini uzatan ve gemilerle ülkesine davet eden ve getirdiklerini de İmparatorluğun en mümbit yerlerine yerleştiren bizim ecdadımız olmuştur. Musevilerin kendileri yazıp söylüyorlar: ‘... Binlerce yıllık tarihte Musevilerin en rahat yaşadıkları, huzurlu dönemleri Türklerin idaresinde olmuştur.’
Haberin Devamı
Yeni Citroën Elektrikli ë-C3
Citroën
14.350 TL Taksitle Tamamlanmış Projelerde Yer Alın, Değer Artışıyla Avantaj Sağlayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
Müslüman Türk’ün devlet felsefesi; Alemdeki tüm mazlumların (rengine, diline, dinine bakılmaksızın tüm insanların, her çeşit hayvanın ve hatta bitkilerin) koruyup, kollayanı ve gözetenidir. Bizim düşmanlığımız zalime karşıdır.
Bizim savaşlarımız; ‘ kuru bir Cihangirlik’ davası olmayıp, mazlumların imdadına yetişmek içindir.
Bizim dinimizde zorlama yoktur; herkes dinini seçmekte ve yaşamakta hürdür. Bu durum bir iane (yardım) değil, dini bir zorunluluktur. Kim ya da kimler bunun tersini yapmışsa, yapılanın İslamiyet’le bir ilgisi yoktur.
Bütün bunlardan dolayıdır ki; bizim inşa ettiğimiz medeniyetin adı ‘ Vakıf Medeniyeti’dir. Müslümanların bu günkü hallerine bakıp da; onların dinlerini ve inşa ettikleri medeniyetlerini değerlendiremeyiz.
Vakıf medeniyetinde gerçek Müslümanlar bulunur ve onlar, salt nefisleri için yaşamazlar. Bilakis kurtuluşlarını başkalarının dualarında bilirler ve bu yüzden herkes, adeta yekdiğeri için yaşar.
Vakıf Medeniyeti’nin insanları almaktan değil vermekten zevk alırlar. Sahip oldukları malların vakıf olması gibi, bizzat kendilerini de vakıf aracı görür ve bilirler. Tıpkı vakıf malları gibi onlar da alınıp satılamaz!
Haberin Devamı
Cemiyetimizin bu günkü haline baktığımızda; yukarıda anlatmaya çalıştığımız ‘Vakıf Medeniyeti’ ile taban tabana zıt bir hayatın içinde olduğumuzu görürüz. Zira artık kimse; sen veya siz demez oldu; herkes ben illa ben diyor!
Bunun sonucunda da insani değerleri kaybediyor ve birbirinin ekmeğine musallat oluyoruz!
Huzur mu? Kaf Dağı’nın ardında!!
.Dünya ile farkımız -3-
12 Mayıs 2017
x-logo
Batı’nın emperyalist emelleri yalnızca, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini kapsayan maddi değerler olmayıp; hedeflerine koydukları cemiyetlerin, milletlerin manalarını da törpüleyerek aşındırmak ve en sonunda da yok etmektir.
Dünyadaki tüm cemiyetleri bir arada ve ayakta tutan, onların sahip olduğu kültürel değerlerdir, bunların başında da dil ve din gelmektedir. Bundan dolayıdır ki, emperyalistlerin, tahrip için öne aldıkları ve üzerlerinden adeta silindir gibi geçtikleri, milletlerin dilleri ve dinleri olmuştur.
Dünün, üzerinde güneş batmayan ülkesi olan İngiltere; güneşin ışığını yalnızca kendine yansıtmış, işgal ettiği tüm ülkelerde ise, güneşi gizleyerek onları zifiri karanlıkta bırakmıştır.
Büyük bir İslam bilgininin çok yerinde bir tespiti vardır: ‘… Batılı ülkelerin İslamiyet’e verdikleri zararlar çeşitlidir. İslamiyet’i bir fidana benzetecek olursak; mahut ülkeler bu fidanı, punduna getirdiğinde kesmek isterler; keserler de... Ne kadar kesilip budanırsa da, o fidanın yeniden filiz verme imkanı vardır. Ama İngiliz öyle değildir. İngilizler, bu İslam fidanına adeta gözü gibi bakar; dibini çapalar, sular, gübreler ve olabildiğince büyütür. Onu gören de; İngiliz’i, müthiş bir İslamiyet muhibbi, sevdalısı sanır. İngiliz, sinsice bekler, pundunu bulduğu an; fidanın köküne kezzap döker. Onu zehirle kurutur ve bir daha ebediyen o fidanın filiz verme imkanı kalmaz. Bütün bu yapılanlardan sonra İngiliz’in yaptığı ise, daha da trajikomiktir; vah vah deyip herkesten fazla timsah gözyaşı döker! İngiliz’in bu denli amansız düşmanlığından daha şiddetlisi ise; içimizden devşirdikleri yerli işbirlikçi sahte din adamlarıdır!..’
Haberin Devamı
Bundan tam 70 sene öncesinin sözde din adamı; ‘Kur’an-ı kerimdeki Mekke’de inen ayetleri çıkaralım, yalnızca Medine’de inenlerle amel edelim!’ diyen ve kendini Tanrı yerine koymaya çalışan ‘çukur’ ile bu günkü F. Gülen denilen satılmışın ne farkı var? Bunlar var olduğu müddetçe, İngiliz kezzap harcar mı?
Hemen her toplumda vakıf malı olmayan çok çeşitli insan malzemesi vardır ve bunların pazarı bulunmaktadır. Pazarın simsarları, insan nefsinin hayır diyemeyeceği karşılıklarla (para, mal, mevki-makam, kadın ve her türlü şantaj malzemesi) bu kişileri satın alırlar. Onların marifetiyle kaleyi içten içe çökertirler.
Haberin Devamı
14.350 TL Taksitle Tamamlanmış Projelerde Yer Alın, Değer Artışıyla Avantaj Sağlayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
Şimdi Al, Her Mevsim Tatil Senin Olsun
Sinpaş Kasaba
by Taboola
Nefislere hoş gelen yeni şekilleriyle dil ve din, özellikle gençler arasında beklentiler doğrultusunda yaygınlaşır. Böylece dilini ve dinini kaybeden yeni nesillerin kalp ve dimağlarında iki büyük gedik açılmış olur. Buralardan giren yabancı baskın kültürler ise, içerisini kolayca talan edip kendi putlarını diker!
İçeridekiler, yalanı, yanlışı ve sahteyi öylesine benimserler ki; düzgün ve doğrular kendilerine yer bulamaz olurlar. Artık dışarısının empoze etmesine gerek kalmadan; içeridekiler, eroin krizine tutulurcasına talepte bulunurlar.
Şeytan(lar) boşa çıkmıştır!
Gerçek şeytanı; günah kovalamayı bırakıp boş oturmakta görenler şaşırıp sorarlar: Ayol! Sen uslandın mı yoksa; neden insanları günaha sokmak için gayret etmiyorsun? Şeytan büyük bir keyifle, yattığı yerden şöyle der: ‘ zamanımızın din adamları benim işimi; beni bile hayrette bırakacak şekilde öyle bir maharetle yerine getiriyorlar ki, bana iş kalmıyor!’
Haberin Devamı
Batı’ın kurup geliştirdiği, destekleyip İslam ülkelerine saldığı; PKK, YPG, PYD, FETÖ, DEAŞ, TALİBAN, EL-KAİDE, DHKP-C, HİZBULLAH vb. terör örgütleri, şeytanın işini yapınca, şeytana seyretmek ve avuç oğuşturmak kalıyor!
Bizim, bütün bunlardan fakımıza gelince; biz hep birlikte, ‘hakikati ceket astarımızın içende unutmuş’ olarak; köşe-bucak her yanı didik didik ediyor ve kaybettiğimiz hakikati arıyoruz!
Bulabilene aşk olsun!
.Halk ihtilali!
21 Mayıs 2017
x-logo
Demokrasimizin başı her zaman ve her çeşit ihtilallerle dertte olmuştur. Bundan dolayı da bir türlü gelişip olması gereken olgunluğa erişemedi. Bunun da en büyük sebebi; 1940’lı yılların sonunda, tek parti diktatörlüğünden çıkıp, demokrasiye yelken açarken sergilediğimiz niyet bozukluğudur!
Kötü niyetle girişilen işlerin sonucunun iyi olması beklenemez.
Halkından korkan ve halkına rağmen iş gören bir sistem; halkını önceleyen, halkın özlem ve beklentilerine cevap veren ve hepsinden önemlisi; devlet-millet ilişkilerinde milleti efendi yapıp devleti onun emrine verir mi?
Ama gelin-görün ki, demokrasiye geçilme zorunluluğu vardı; bağlanmak zorunda kaldığımız Batı ittifakı bunu istiyordu. O halde, bu cahil halka (!) demokrasi yutturulmalıydı! Yutturuldu da; kurulan vesayet sistemi ile çok partili hayata geçilecek lakin iktidarlar asla muktedir yapılmayacaktı!
Bunun da formülünü vesayet anayasaları ile teminat altına aldılar.
Bu absürt hal Batı’nın da hoşuna gitti; zira içerideki vesayet odaklarının ipleri kendi ellerindeydi. Sisi’nin Mısır’ı gibiydik; milletin ensesinde boza pişiriliyor; alan da veren de razı olduğundan mahut hal şikayete konu olmuyordu.
Haberin Devamı
Bu bozuk düzeni bir kısım siyasetçiler görüyor; düzeltmeye kalkışanların kendi düzenleri bozuluyordu! Onlar da; ‘ böyle gelmiş, böyle gider!’ diyerek, gününü gün etmeye bakıyor ve ülkede; hak ve hakikat, istikrar ve huzur namına yaprak kımıldamıyordu!
Saadet zinciri; AK Parti döneminde, 2003 yılındaki ‘ Tezkere’ oylamasında koptu. İlk defa ‘ordu, liderlik rolünü üstlenmedi’ ve hem içerideki ve hem de dışarıdaki vesayet odaklarının çanına ot tıkıldı! Türkiye’nin bilerek veya bilmeyerek yaptığı bu hareketle arı kovanına çomak sokulmuş oldu ve Pandora’nın kutusu açıldı!
Vesayetin ağa-babaları artık intikam peşindeydi; dur-durak bilmeksizin bu kinlerini kustular ve halen daha kusmaya devam ediyorlar. Önce; seneler senesi yetiştirdikleri ve ellerinin altında bulunan FETÖ’cü yargı mensupları marifetiyle; zaten sicilleri darbeyle bozuk olan askerler içeri tıkıldı ve sindirildi. FETÖ’cüler bununla yetinmedi; üst üste darbe girişimlerinde bulundular.
Haberin Devamı
Havuzlu Oda Ayrıcalığı Jolly’de!
Jolly Tur
14.350 TL Taksitle Tamamlanmış Projelerde Yer Alın, Değer Artışıyla Avantaj Sağlayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
Önce askerin ve ardından FETÖ’nün darbe girişimlerine maruz kalan AK Parti iktidarları bunların hiç birisine pabuç bırakmadı. Bunu yaparken; bir vesayet odağı hırpalanırken diğerinin yanında yer almadı; yalnızca Hakk’ın ve halkın yanında durdu ve onların desteğini aldı.
Vesayet darbelerinden bıkmış halk; kendi oyunu koruyan ve dik duran iktidarına sahip çıktı ve yapılmak istenen tüm darbeler boyunca tarih üzerine tarih yazdı!
Halkın gerçekleştirdiği bu beyaz ihtilal, Sayın Erdoğan’ın sevgisiyle ve onun milletin önüne düşmesiyle vuku buldu. Böylece millet, demokrasiye de el koydu; daha doğrusu demokrasinin ne idüğünü ve ne olması gerektiğini gösterdi ve onunla birlikte kendi yolunu açtı.
Sistem değişikliği ile getirilen ‘Başkanlık’ modeli ve ona paralel olarak partili Cumhurbaşkanlığı; dün düzenlenen AK Parti’nin 3. Olağanüstü Kongre’si ile resmiyet kazandı. Böylece halk, hem demokrasisine ve hem de liderine sahip çıktı.
Haberin Devamı
Farkında olanlarımız var, olmayanlarımız var ama Türkiye’miz hem içeriden ve hem de dışarıdan kuşatılırcasına terör örgütleriyle amansız bir mücadele vermektedir. Sayın Erdoğan’ın ismi sürekli dillendiriliyor ancak, asıl hedefte olan Türk milleti ve onun devletidir!
Not: Bir sonraki yazıda; Yönetimi yeniden şekillenen AK Parti neye memurdur
.O kafa
26 Mayıs 2017
x-logo
‘İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizleri helak eder misin Allah’ım?!’ (A’raf Suresi 155. Ayet meali).
İçimizde öylesine düşüncesiz insanlar veya yalan ve yanlış girdabına sürüklenen öyle tipler var ki; bunlar, sahip oldukları değirmenlerini kaybettiklerinin farkında olmayıp; kayıp değirmenin gürültüsünün hayaliyle yanıp tutuşmakta olan zavallılardır!
Bu tipler; Kostantiniyye (İstanbul) surlarını dövmekte olan top seslerini duymak ve gerekli önlemleri almak yerine; Bizans Sarayı’nda ‘meleklerin cinsiyetini’ tartışıp duran, gafletten öte hıyanet içinde bulunan ve beyin yerine zift taşıyan bir kısım aymaz papazlara benziyor!
İçimizdeki ziftli kafalar 15 Temmuz Darbe girişimini hala anlayabilmiş değiller. ‘Kontrollü darbe!’ diyerek, milletin aklıyla alay ediyorlar. Şaka gibi değil mi? Bu kafayı tanıyoruz; maalesef böyle bir damar bu toprakların mayasında var!
Bu kafa vaktiyle; ‘Edirne’yi Enver (Paşa) alacağına, Bulgar alsın!’ diyen zihniyettir. Bu kafa; vaktiyle (Kurutuluş Savaşı öncesi), İngiliz yahut ABD mandalığını tasvip edip öneren zihniyettir.
Haberin Devamı
Bu kafa din veya dini değerler dillendirildiğinde, cin çarpmışa dönen ve yine vaktiyle (Cumhuriyet’in ilk yıllarında); ‘bizi İslam geri bıraktı, illa bir din seçeceksek bari Hıristiyan olalım!’ diyen zihniyettir.
Bu kafanın en bariz özelliği, niyet okumak ve okuduğu bu uğursuz niyetlerine göre de; muhataplarına çamur atmak ve onları yaftalayıp suçlamaktır.
Ne Adnan Menderes, ne Süleyman Demirel, ne Turgut Özal, ne Necmettin Erbakan ve ne de Tayyip Erdoğan; mahut kafanın ‘Şeriatçı’ yaftalamasından kurtulamadı. Bu kafaya göre; CHP’nin karşısında güçlü kim varsa; hangi parti tek başına iktidara gelmişse, onun liderinin gizli gündemi vardır ve o gündem de Şeriat’tır!
Bu kafa; demokrasinin gereği olan, din ve vicdan hürriyeti için sağlanan imkanları; derhal ‘Şeriatçılık’lairtibatlatıp; rejim elden gidiyor yaygarasını basar! Nitekim sistem değişikliğini de rejim değişikliği olarak yaftalamadılar mı?
Hatta bazıları, Cumhuriyet’in kaldırılacağını yaveledi. Yahu! Cumhuriyet’le Türkiye’de sorunu olan mı var? Bunuaklı başında olan tek bir kişiden duydunuz mu? O halde; Cumhuriyet kadar taş düşsün başınıza!
Haberin Devamı
Mardin Göbeklitepe Turlarıyla Kültürel Mirasları Keşfedin
Jolly Tur
Hemen Teslim Projelerde 14.350 TL'den Başlayan Taksitlerle Yeriniz Alın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
by Taboola
Bu kafaya göre; devletle fert birbirine karıştırılır; laik devlet yapısından laik fert sonucunu çıkarır ve bu kişi özellikle devlette ise; şahsi hayatı ile de dine kayıtsız kalmalıdır! Dinsiz olmalıdır diyemiyorlar; bu şekilde ifade ediyorlar.
Bu kafa; dinsizlikle yetinse iyi; din düşmanlığı yapıp, onun kökünü kurutmakla görevlidir adeta..
Adnan Menderes 10 yıl, Süleyman Demirel bir o kadar, Turgut Özal iki dönem ve en nihayet Tayyip Erdoğan 15 yıldır tek başına iktidar… Bunlardan hangisi Şeriat’ı getirdi? Hangisi, her hangi bir kişinin özel hayatına karıştı?
Mahut kafanın yasakladığı bir kısım insan hak ve hürriyetlerini temin maksadıyla mücadele etmeleri ve bunu başarmaları demokrasinin gereği değil mi? Demokrasinin gerekleri ne zamandan beri suç oldu?
Yahu! Akıl hastanesindeki deliler bile, zaman zaman akıllı uslu laflar ediyor ve gerçeği söylüyorlar. Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösteriyor. Bu kafada o da yok!
Haberin Devamı
Dedik ya; din denilince cin çarpmışa dönüyorlar ve sürekli olarak öz ciğerlerindeki ufuneti kusuyorlar!
En ağır hastaları iyileştirebilen, hatta Allahütealanın verdiği güçle ölüleri dirilten Hz. İsa aleyhisselam, ahmağı görünce boşuna kaçıp gitmedi! Neden? İflah olmayacağını biliyordu da ondan..
Evet, ne desek diyelim; bu kafa iflah olmaz ve olmayacak!
Ama bu mübarek günler hürmetine, biz, yine onlar için dua edelim; zira kalpleri çeviren Allahütealadır ve O her şeye kadirdir.
Not: Sevgili okuyucularımın rahmet ayı olan Ramazan-ı şeriflerini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim. F.B.
.Batı’nın istekleri biter mi?
30 Mayıs 2017
x-logo
AB maceramızın kabak tadı verdiğini bilmeyenimiz yoktur. Yarım asrı aşkın giriş talebimiz, çeşitli bahanelerle sürekli yokuşa sürülüyor. Zaman zaman müzakereler kesiliyor ve şimdiye kadar açılması gereken fasıllar bir türlü açılmıyor.
Tüm iyi niyetimize ve onlarla ortaklaşa arzu ettiğimiz yasal ve anayasal değişiklikleri yapmamıza karşın; aynı iyi niyeti ve ülkemize karşı olumlu adımları göremiyoruz.
En son olarak bize dayattıkları konu ise, Terörle Mücadele Kanununu değiştirmemiz ve ülkemizde uygulanmakta olan Olağanüstü Hal’in kaldırılması keyfiyetidir. Buradan da anlaşılacağı üzere AB, Türkiye’ye karşı tam bir çifte standart içindedir ve asla iyi niyetli değildir.
Zira kendi ülkelerinde en ufak bir terör eylemi olduğunda, derhal olağanüstü hal ilan ediyorlar; ayrıca, terör eylemlerine karşı kendi güvenlik güçlerince en sert şekilde mukabelede bulunuluyor.
Bırakınız teröristlere karşı acımasızca davranışlarını; kendilerinin istemediği en demokratik haklara bile izin verilmiyor. Misafir bakanın kendi Büyükelçiliğine gidişi engelleniyor; sokakta toplanan sivil halkın üzerine atlarla-köpeklerle gidilip, insanlar köpeklere ısırttırılıyor.
Haberin Devamı
Bu meyanda; Türkiye’nin düşmanı, Türkiye ile savaş halindeki bütün terör örgütlerine ve onların mensuplarına kucak açılıyor ve kendi ülkelerini Türkiye’ye karşı adeta üs konumuna getiriyorlar.
Türkiye’de terör suçlusu olup AB ülkelerine sığınanların isimleri ve iade talepleri kendilerine iletiliyor; bir kulaklarından girip öbüründen çıkıyor!
Tüm bu hasmane tavırlar, aleni bir şekilde sergilenmeye devam ederken; kurulmak istenilen dostluğun realitesi olabilir mi?
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın son yaptığı ziyarette; AB ile karşılıklı olarak bir senelik iyi niyet süreci işletilmesine karar verildi ki, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir!
2005 yılında Türkiye’ye, Simon Anholt isimli bir İngiliz imaj uzmanı gelmişti ve verdiği konferansta aynen şöyle demişti: ‘... Ey Türkler! Sizler, dedeleriniz olan Osmanlı’yı tarif ederken; ‘ evet bir Osmanlı ışığı ve o ışığın bir yansıması var; ancak o ışığın kaynağı olan yıldızın ateşi milyonlarca yıl önce sönmüş ama ışığı daha yeni geliyor!’ tespitini yapıp, dünyayı buna inandırmalısınız!..’
Haberin Devamı
Mardin Göbeklitepe Turlarıyla Kültürel Mirasları Keşfedin
Jolly Tur
Şimdi Al, Her Mevsim Tatil Senin Olsun
Sinpaş Kasaba
by Taboola
Yani aslımızı inkar edip; dinimizden ve tüm kültürel değerlerimizden soyutlanacağız; kökümüzü kurutarak ve adeta hüdai nabitler olarak arz-ı endam edince, Batı’nın gözünde kıymetimiz olacak!
Anlaşılan o ki; Batı, karşısında şahsiyetini müdrik insan tipi istemiyor. Kendi aralarında isteseler de, biz Türklerden istemiyorlar. Bize köksüz ve şahsiyetsiz olarak gelin diyorlar.
Geçmişten bağınızı bütünüyle koparın diyorlar; medeniyetinizi ve kendinizi inkar edin; bize öyle gelin diyorlar.
Bir an için öyle olduğunu düşünsek bile; o zaman bizden eser kalmayacağına göre; sizler kimi kabul etmiş olacaksınız?
AB’nin kendi içinde de ne mene birlik olduğuna gelince; birileri girmek için zorlanırken, bir diğerinin çıkmak için zorlandığı ve sonucunun ne olacağını kendilerinin de bilmediği karakuşi bir örgüt!
Sonuç; ne varlığına sevinelim ve ne yokluğuna yerinelim!
.
Oruca dair
5 Haziran 2017
x-logo
İbn-i Arabi Fütuhat-ı Mekkiyye’sinde orucu, örneği olmayan (misilsiz) bir ibadet olarak tanımlar ve şöyle der: ‘... Allahü teala kendisi hakkında şöyle buyurur: ‘O’nun bir benzeri yoktur.’ (eş-Şura 42. Ayet meali) Allahü teala kendisinin bir benzerinin olmasını reddetmiştir. Şu halde Allahü teala; dini ve akli kayıtlara göre benzeri olmayandır (misilsiz).
Nesai Ebu Ümame’den şöyle aktarır: ‘ Sevgili Peygamberimize (aleyhisselam) geldim ve bana yapacağım bir emir verir misin?’ dedim. Peygamber de ‘Oruç tutmalısın, çünkü oruç misilsizdir’ buyurdu. Böylelikle Hz. Peygamber, Allahü tealanın kullarına emrettiği ibadetler içinde orucun bir benzerinin olmadığını belirtti.
...Müslim’in es-Sahih’te Ebu Hureyre’den aktardığı bir (kudsi) hadiste Allahü teala şöyle buyurur: ‘Orucun dışındaki bütün amelleri kuluma aittir. Oruç ise bana aittir ve onun ödülünü ben vereceğim. Oruç bir kalkandır. Aranızdan birisi oruçlu olduğunda, kavga yapmasın ve kızmasın. Birisi kendisine sataşırsa veya kavgaya tutuşursa ben oruçlu bir insanım’ desin. Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin olsun ki, oruçlunun ağız kokusu kıyamet günü Allahü teala nezdinde misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun iki sevinci vardır: Orucunu açtığında sevinir. İkincisi ise Rabbiyle karşılaştığında oruç tuttuğu için sevinmesidir.’
Haberin Devamı
...Müslim, Sehl b. Sa’d’ın rivayet ettiği bir hadisi eserine almıştır. Peygamber aleyhisselam şöyle buyurur: ‘Cennette ‘reyyan’ denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü oruçlular oradan girecektir ve onlarla birlikte başka kimse girmeyecektir. Şöyle duyurulur: ‘Oruçlular nerede?’ Bunun üzerine oruçlular o kapıdan girerler. Sonuncu kişi girdiğinde, kapı kapanır ve bir daha kimse o kapıdan içeri girmez.’ Orucun dışında, yasaklanan veya emredilen ibadetlerin hiç birisiyle ilgili böyle bir şey söylenmemiştir.
Hz. Peygamber (aleyhisselam) (hadisinde) ‘reyyan (kanmak, doymak)’ kelimesini kullanarak oruçluların, yaptıkları işle kemale erdiklerini açıklamıştı. Onlar, daha önce belirttiğimiz gibi misli olmayan bir şeyi yapmıştır. Misilsiz ise gerçekte kamil olandır. Kamil arifler, dünyadayken o kapıdan girerken orada ‘ahirette) bütün yaratıkların bileceği şekilde (açıkça) gireceklerdir...’
Haberin Devamı
14.350 TL Taksitle Tamamlanmış Projelerde Yer Alın, Değer Artışıyla Avantaj Sağlayın!
Sinpaş Paylı Gayrimenkul
Sinpaş'ta Krediyle Ev Sahibi Olmak Çok Kolay
Sinpaş Konut
by Taboola
Her ibadette olduğu gibi, oruç da yalnız Allah (c.c.) için tutulur. Oruç arınmaktır; oruç tutan günahlarından arınıp (oruç onları yakıp kül eder) tertemiz olur.
Orucun farzı üçtür; niyet etmek, niyeti ilk ve son vakitleri içinde yapmak (niyet vakti akşam ezanından (iftar) ertesi günün öğlen ezanına bir saat kalıncaya kadar) ve orucu bozan şeylerden sakınmaktır.
İnsan kelimesi nisyan (unutmak) kelimesinin öznesidir. İnsan, yaratılışı gereği unutabilendir. Şu halde, unutmak dinde özür sayılmıştır ve unutmakla yapılan orucu bozmaya yönelik eylemler bağışlanmıştır.
Allahü teala insanları ve cinleri kendisini tanıyıp ibadet etsinler diye yarattı. İşte bu tanıma ve ibadet etmede dikkat edilecek husus; O’na ortak koşmamak ve ibadetleri, yalnızca O’nun emri olduğu için ve Allah için yapmaktır.
Allah için olmayan hiçbir ibadetin (ne denli meşakkat çekilirse çekilsin) kıymeti yoktur. Örneğin: Desinler diye, gösteriş ve riya ile tutulan oruç, akşama kadar boşuna aç ve susuz kalmaktan başka bir mana ifade etmez.
Haberin Devamı
Zira İslamiyet’te ‘niçin’ önemlidir. Yarın kıyamet gününde; ‘niçin oruç tuttun?’ sorusunun cevabı ‘insanlar oruç tutuyor desin diye!’ söyleyenlere; dünyada iken ‘oruç tuttu’ dediler, o halde şimdi ne istiyorsun? Sen yaptığının karşılığını, yaptığın niyete göre almışsın!..’ denilecektir.
Yine Muhyiddin İbn Arabi’nin tespitine göre; bir de kalbin orucu vardır. Allahü teala kudsi hadiste ( manasını Allahü tealanın kalbine indirdiği, lafızlarını (kelimelerini) Hz. Peygamberin söylediği söz): ‘Beni kulumun kalbi sığdırdı!’ buyurur. Kalbin orucu, bu genişliği Yaratanından başkasının doldurmasına izin vermemektir. Yaratanından başka birisi kalbi doldurursa, Rabbinin rızası uğruna oruçlu olması gereken bir vakitte orucunu açmış demektir.
Sevgili okuyucularımın Ramazan-ı şeriflerini tebrik ederim.
.Peygamberliğin önemi
7 Haziran 2017
Peygamberler, Yeryüzünde Allahütealanın elçileri olup, kurtuluş rehberleri olarak gönderilmişlerdir. Büyük bir velinin tespitiyle; bütün Peygamberler yaşadıkları devirde, kavimlerinin her bakımdan en üstün şahsiyetleridir. Bizim Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam ise, geçmiş ve gelecek, bütün zamanlarda yaşamış ve yaşayacak olan insanların her bakımdan en üstünüdür.
Sevgili Peygamberimiz bütün Alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Nitekim evliyanın büyüklerinden Muhammed Masum Hazretleri, Mektubat’nın 4. Cilt, 10. Mektubunda: ‘…Dünyada ve ahirette bütün saadetlere kavuşmak, ancak, dünya ve ahiretin en üstün insanına uymakla olur.
Cehennem ateşinden, ancak O’na uyanlar kurtulur. Cennet nimetlerine kavuşmak, seçilmişlerin, sevilenlerin en üstünü olan, O Peygambere uyanlara mahsustur. Allahütealanın sevgisine kavuşmak, O’na uyanlar içindir.
…Peygamberler, O’nun hayat çeşmesinden bir damla içmekle, o makamlara yükselmişler. Evliya, O’nun sonsuz deryasından bir yudum içmekle kemal bulmuşlardır. Melekler O’na uymakla şereflenmiş, gökler onun emirlerini yapmakla görevlendirilmişlerdir. Herşey O’nun için yaratılmış, bütün varlıkların reisi olmuştur.
Allahütealanın varlığı O’nunla belli olmuş, her şeyin yaratanı, O’nun rızasını istemiştir. Aklı olan, saadete kavuşmak isteyen herkes, bedeni ile, ruhu ile O’na uymaya çalışmalı, bu nimete mani olan şeylere inanmamalı, aldanmamalıdır…’ diyerek mühim ikazlarda bulunur.
Allahüteala, Kur’an-ı kerim’de şöyle buyurur: ‘Habibim Muhammed! Ümmetine de ki; Allah’ı seviyorsanız bana uyun.’ Dikkat edilirse, Allahüteala uymayı delil saydı. ‘ Allah da sizi sevsin.’ Yani Allahütealayı sevebilmek ve O’nun sevgisini kazanabilmek için, sevgili Peygamberimizi sevmek, O’na uymak ve O’na sevgili olmak gerekir.
Uyulması gereken Peygamberde (aleyhisselam) en üstün ahlakın ve örneğin olduğunu Allahüteala bildiriyor: ‘ Sizin için Allah’ın Peygamberinde en güzel örnek vardır.’
İbn-i Arabi Hazretlerinin Fütuhat-ı Mekkiyye’sinde; yukarıdaki ayet-i kerimeyi açıklarken; ‘bu ise (yani güzel örnek olma), uymayı gerekli kılar. Başka bir ayet-i kerimede ise; ‘Ahdinizi (verdiğiniz sözü) yerine getirin’ ki kast edilen Allah’ı sevmek iddiasıdır- ‘Ben de size olan ahdimi yerine getireyim’. Bu ise Hakkı sevme iddianıza karşı, O’nun da sizi sevmesidir.
Allahüteala onların doğru sözlü olmalarının delilini, Allah’ın kendilerini sevmesi saymıştır.
Allahütealanın onları sevmesi ise, uymanın (Peygamber aleyhisselama) delilidir. Uymak ne kadar eksikse, sevgi de o kadar eksilir…
…İçimizden her birinin Hz. Peygamberden bir payı vardır. Bu ise insanın batınında bulunan surettir. Başka bir ifadeyle her insanın batınında Peygamberden (a.s.) bir parça vardır. Peygamber (aleyhisselam), her nefse o şahsın kendisi hakkındaki inancına göre bulunur. Bu sebeple herkes, Peygambere salavat getirerek (Allahümmesalli ve barikleri okuyarak) dua eder. Ondaki Muhammedi suret ise yapılan o duayla ve salavat ile dua edilen hali elde eder. Bu yönden Hz. Peygamber ancak her nefsin duasından sonra dostluğu elde edebilir.
Din büyükleri: ‘Sevgili Peygamberimize zerre kadar benzerlik, dünyanın bütün nimetlerinden ve ahiretin bütün zevklerinden daha kıymetlidir’ buyuruyo
..Tarih tekerrürden ibaret!
12 Haziran 2017
x-logo
Eskilerin tabiri ile şuurlu insan ve cemiyet vardı; yeni tabirle bilinçli birey ve toplum... Bu, öyle kolay elde edilen bir şey değildir; emek ister, eğitim ister, zaman ister.
Cereyan eden olay ve hadiselerin ibretlik yansımaları ancak eğitilmiş toplumlarda görülebilir. Bilinçsiz toplumu, yılan, aynı delikten yüz kere de ısırır, bin kere de!..
Avrupa mezhep savaşlarını, en son 17. Yüzyılda; otuz yıl boyunca (Otuz Yıl Savaşları) yaptı ve akıtılan onca kan ve gözyaşının, sönen onca ocakların, yakılıp yıkılan onca şehirlerin sonunda; bu yüzden savaşmamayı öğrendi.
Kimse mezhebinden vazgeçmedi; karşısındakine düşmanlığı varsa bile, onu içinde sakladı ve dışa vurup eyleme dökmedi. Yakmayla, yıkmayla, öldürmeyle mezheplerinin dayatılamayacağını gördüler ve ibret aldılar.
Bilinçsiz toplumlarda ise, aynı durum (çatışma-yıkım, kan ve gözyaşı), düşmanlıkların biteviye sürmesine sebep oldu ve olmaya devam ediyor. Yani hiçbir zaman ibret alınmıyor.
Yüz yıl öncesinin oyunları aynen sahneleniyor; dekor aynı, sahne aynı, senaryo aynı; yalnız oyuncular farklı.
Haberin Devamı
Daha dün, sahnelenen Irak’ın yerine bugün İran konuluyor. Efendim; İran, Irak’a benzemez; tarihin derinliklerinden gelen bir devlet gelenekleri var; aynı coğrafyayı yüz yıllar boyu sahiplenip korudular. Osmanlı bile en güçlü zamanında onlarla baş edememiş…
İbret alamadıktan ve hepsinden önemlisi kullanışlı olduktan sonra; bütün bunların hiçbir değeri yoktur. Böylesi bir durum, yani güçlü ve tecrübeli olmak; daha fazla kan ve bir o kadar da yıkım demek! Nitekim Irak’la sekiz yıl boyunca nasıl manasız bir savaşı yaptığını gördük.
ABD dün Irak’ı kullandı; silahlandırdı ve komşularına saldırttı. Sonunda gelip Irak’ı işgal etti. Irak, ne kendisinin savaştırıldığı ve sekiz yıl süren İran-Irak savaşından ve ne de Afganistan işgallerinden ibret aldı. Kendisine verilen role bodoslamasına daldı ve ülkeleri bu günkü gibi tanınamaz hale geldi.
Paramparça edilmekte olan ülkenin kaynakları, başta ABD olma üzere Batılı devletlere akıyor!
Obama döneminde ABD, aynı oyunu bu kez İran’a oynadı; onun Şii yayılmacılığına göz yumdu; o da aklı sıra Şii hilalini gerçekleştirmek hayaline kapıldı. Aynı hayalle Körfez boyunca yayılmayla yetinmeyip, Yemen’deki mezhep savaşını körükledi.
Haberin Devamı
Mardin Göbeklitepe Turlarıyla Kültürel Mirasları Keşfedin
Jolly Tur
Şimdi Al, Her Mevsim Tatil Senin Olsun
Sinpaş Kasaba
by Taboola
ABD’nin yeni yönetimi ise, her zamanki gibi; tavşana kaç tazıya tut diyerek, Suud’un yanında durdu ve İran’ı hedef aldı. O Suud ki, daha dün kendisine biçilen İkiz Kulelerin faturasını unutarak, ABD ile aynı büyücü küresinin etrafında buluştu. Kral ve avaneleri el ele tutuşarak, Trump’la kılıç dansı yaptı!
Yanlarına Mısır’ın kullanışlı liderini de alarak, sözde Sunni bir blokla karşıt cephe oluşturdular.
Yalnızca Müslüman kanı akıtmaya ve İslam beldelerini yakıp yıkmaya yönelik envanteri çıkarıp; yüz milyarları bulan silah anlaşmalarını imzaladılar!
Katar, tasarlanan mezhep savaşlarının yalnızca çerezinden ve bir çıbanbaşından ibaret.
Ah! İslam Alemi! Vah İslam Alemi! Sen ne büyük günah işedin ve işlemeye devam ediyorsun ki; bedel ödedikçe faturan kabarıyor?
.Vekalet savaşları
14 Haziran 2017
x-logo
Köroğlu’na mal edilen; ‘delikli demir çıktı, mertlik bozuldu!’ sözü geçerliliğini her geçen gün arttırıyor.
Bu denli sakil halin daniskasını; Sayın Cumhurbaşkanımızın her daim işaret ettiği; ‘dünya 5’ten büyüktür!’ şeklindeki dosdoğru tespitinin karşılık bulmamasında görmekteyiz.
Nasıl karşılık bulsun ki; yaşamakta olduğumuz dünyada, alan da veren de razı durumda! Alanın emperyal güçler olduğunu ve aldıklarının keyfini sürdüğünü anlıyoruz da; verene ne oluyor derseniz?..
Verenler de emperyalistlerin genel valileri konumunda olduğu ve efendileri tarafından o makamlara, kör nefislerini tatmin uğruna oturtulduğu için; alma-verme işlemi emme-basma tulumba gibi çalıştırılıyor. Ülkeler, koltuk sevdalısı bir avuç insanın keyfi için peşkeş çekiliyor; buralardaki despot yönetimler ve insan hakları ihlalleri kimseyi rahatsız etmiyor!
Bir İngiliz’in mahut genel valilere söylediği gibi: ‘halklarınız sizin elinizde esir ama siz de bizim elimizde esirlersiniz; unutmayın!’
Haini bol, dünyanın bu en eski coğrafyasında; ne Afganistan’daki Topal Molla’lar, ne Irak’taki Kestizani Mollaları ve DEAŞ’ın Bağdadileri, ne Türkiye’deki F.Gülen ve Abdullah Öcalan hainleri ve daha niceleri biter.
Haberin Devamı
Orta-Doğu coğrafyasını, Osmanlı’dan sonra; her köşede bir çıbanbaşı bırakmak ve günü geldiğinde fitne çıkarmak için İngilizler dizayn etti.
İki ana hedeften bir tanesi, İsrail’in güvenliğini sağlamak; onun için tehdit unsuru olabilecekleri önlemek ve bölgenin kaynaklarına ulaşmak…
İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra, bölgeye ABD dadandı. ABD bunu İngilizler gibi sinsice yapmadı; Amerikanvari yani, yankimetotlarıyla yaptı; üstelik İngiltere’yi de yedeğine aldı.
Böylece İsrail, çelikten şemsiyeye kavuştu; o da bu denli güvenle; Arz-ı mev’ud’a (Fırat’tan Nil arası) yelken açmanın hesaplarına girişti.
Arap Baharı olarak başlatılan sözde demokrasi arayışları fiyasko ile bitti. Hedef, taşları yerinden oynatmak ve bölge ülkelerini hem içeriden ve hem de dışarıdan savaşlara sokmaktı.
Bunun için de; tarih boyu geçer akçe olan din (mezhep) ve etnisite (ırkçılık) maden gibi işletildi. Onlar da biliyor ki; bu iki maden ocağının her daim müşterisi vardır ve mebzul (bol) miktardadır.
Haberin Devamı
Mardin Göbeklitepe Turlarıyla Kültürel Mirasları Keşfedin
Jolly Tur
Şimdi Al, Her Mevsim Tatil Senin Olsun
Sinpaş Kasaba
by Taboola
Vaktiyle cetvelle sınırlarını çizdikleri sun’i devletçikleri, bu denli iç ve dış savaşlarla parçalamak ve küçük dilemler halinde İsrail’in önüne sürmek istiyorlar. Böylece bir taşla kaç kuş vurmuş oluyorlar?
Belli ki şeytan, bu emperyalist güçlerin eline su dökemez. Zira öylesine kirli savaşlar icra ediliyor ki; karşılıklı olarak milyarlarca dolarlık silah satarak Müslümanı Müslümana kırdırdıkları yetmiyor; üstüne üstlük bir de savaş tazminatı adı altında kendileri haraca bağlanıyor!
Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
‘Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa;
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!..’ (N.Fazıl
.Hükmü galip olan belirler
16 Haziran 2017
x-logo
Dünya kuruldu kurulalı değişmeyen ve kıyamete kadar da değişmeyecek bir kaide vardır; hükmü galip olan belirler. Savaşların sonlarında yapılan antlaşmalara bakın; galip gelen taraf kurallarını dayatır ve kabul ettirir.
Vaktiyle gazeteler Bab-ı ali’de iken; biz gazetecilerin dillerimize pelesenk ettiğimiz (etmek zorunda olduğumuz) bir deyişimiz vardı ve bu, patron ile çalışanların hak ve yükümlülüklerini içeriyordu. Birinci madde: Patron her zaman haklıdır. Diğer maddelerden birsi ise şöyleydi; Patronun en haksız olduğu yerde birinci madde geçerlidir!
Dünya da böyledir; onun da bir veya birkaç patronu vardır ve böylece dünya 5’ten büyük olmaz, olamaz!
Ta ki, o patronu veya patronları sigaya çekecek bir Molla Kasım gelinceye kadar... Molla Kasım olup hesaba çekebilmenin de olmazsa olmazı; Molla Kasım’ın bir gücün veya güçlünün tezahürü olmasıdır. Yani iş, dönüp dolaşıp; her hal ve şartta güce, güçlü olmaya dayanıyor.
Hele bu netameli coğrafyada güçlü değilseniz; onun-bunun oyuncağı olursunuz ve ülkeniz, önüne gelenin yolgeçen hanı olur!
Haberin Devamı
Dünyanın süper gücü olan şu ABD’nin haline bakın; hiçbir zaman suçlu ve haksız olduğunu gördünüz mü?! El- Kaide’yi kurarken de haklı; tu-kaka edip terör örgütü ilan ederken de... Halbuki kuruluşunda ‘mücahit’ addedilmişti.
Aynı ABD, Obama döneminde İran’ı parlatıp; Şii yayılmacılığının önünü açarken iyiydi; hemen akabindeki Trump döneminde ise, İran bir anda terör devleti oluverdi!
Tıpkı bir gecede Katar’ın terör destekçisi devlet ilan edilmesi gibi...
Yine aynı ABD, dün Suudi Arabistan’ı terörü destekleyen ülke olarak suçlayıp tazminatlara boğarken; bugün, süttün çıkmış ak kaşık olarak teröre karşı ülkeler(!) birlikteliğine dahil edebiliyor.
İsrail ,orada seneler senesi çocukları ve sivilleri katlederek devlet terörü işliyor; görmezlikten geliniyor. İsrail aleyhinde alınan onca BM kararı ya VETO ediliyor veya sümen altı ediliyor. İsrail’in arkasında ABD olduğundan; zenginin hırsızlığı, şaka ya da en ağırından yaramazlık olarak görülürken, simit çalan fakirin eli kesiliyor!
Haberin Devamı
Mardin Göbeklitepe Turlarıyla Kültürel Mirasları Keşfedin
Jolly Tur
Şimdi Al, Her Mevsim Tatil Senin Olsun
Sinpaş Kasaba
by Taboola
15 Temmuz aşağılık darbesini, milyarlarca dolar vererek destekleyen Birleşik Arap Emirlikleri; yalnızca ABD’nin güdümünde olduğundan, değil teröre destek veren ülke, bilakis terörün karşısında (!) kümelenen ülkeler arasında yer alabiliyor.
Dikkat edilirse süper güçlerin karşısında ülkelerin hiçbirisi avara kasnak konumunda değildir; hepsi kullanılmaya elverişlidir ve nerede ve nasıl kullanılacaklarına karar veren merci, onların renklerini belirler! Dün ak dediği bugün karadır; yarın bunun tam tersidir; hiç önemli değildir. Çünkü; Süleyman Demirel’in tabiriyle: kimse onları, ‘dünün çamaşırlarını bu günün güneşiyle kurutmaya’ zorlayamaz! Yani yaptıkları, hep yanlarında kar olarak kalmıştır. Dedik ya, patronun en haksız olduğu yerde birinci kural geçerlidir!
Bütün mesele algıdır; onu da, eksik olmasınlar bizim meslektaşlarımız, tereyağından kıl çeker gibi yerine getiriyorlar! Biraz masraflı oluyor ama olacak o kadar!
Kaz gelecek yerden, tavuk niye esirgesin ki?!!
.Kadir Gecesi
21 Haziran 2017
x-logo
Sevgili okuyucularımın mübarek Kadir Gecelerini tebrik ediyor ve bağışlanmamız için vesile olmasını diliyorum.
Aşağıdaki değerlendirmeler evliyanın kutuplarından İbn-i Arabi hazretlerinin Fütuhat-ı Mekkiyye eserinin 5. Cildinden alınmıştır:
‘...Bilmelisin ki, insan, Kadir Gecesi’ne tesadüf ederse, bu, Allahü tealanın kendisine ihsanda bulunduğu bin aydan daha hayırlıdır.
... Allahü teala Kadir Gecesi’nin bin aya bedel olabileceğini söylememiş, her hangi bir vakit belirtmeksizin bin aydan daha üstün saymıştır. Bu geceye ulaşan kul, bin seneden fazla (ama) belirsiz bir sürede ihlaslı bir halde Rabbine itaat etmiş gibidir. Başka bir örnek ise, doğal ömrü aşarak, ölümü zorunlu olsa bile bilinmeyen bir ömre ulaşan kimseye benzer. Fakat bu ölümün doğal ömrü aştıktan sonra tek bir nefesle mi, ya da binlerce yıl sonra mı gerçekleşeceği bilinemez. Sınırlı sayılmadığından Kadir Gecesi’nin durumu da böyledir.
... Peygamber (aliyhisselam) bize ‘Kadir Gecesi’ni arayın’ diye emretti. Bunun amacı, yolculuktan gelen kişi gibi Kadir Gecesi’ni beklememizdir. Yolcu yolculuktan dönerken hali vakti yerindeyse- kendisini karşılayan ailesine hediye getirmelidir. İnsanlar onu karşılayıp bir araya geldiklerinde, onlar için hazırladığı hediyeleri verir, çünkü bunlar, onların hakkındaki kaderlerdir. Bu sebeple onlar sevinir. Bir kısmının hediyesi Rabbine kavuşmak, bir kısmının hediyesi ilahi yardım ve korunmadır. Herkes, takdir edenin vermeyi ve ihsan etmeyi dilediği şeye göre hediyesini alır.
Haberin Devamı
... Allahü teala Peygamberine şöyle hitap eder: ‘Senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetsin diye...’ Müslim ve Nesai, Ebu Hureyre’den Peygamberin (aleyhisselam) şöyle dediğini aktarır: ‘Kim Kadir Gecesi’ni ayakta geçirirse...’ (Geceyi ayakta geçirmek, namaz kılmak demektir. Dini terminolojide geceyi ayakta geçirmenin bilinen anlamı budur.) Müslim’de şu ifade vardır: ‘İman ederek ve Allahü tealadan umarak kim o geceye ulaşırsa..’ ‘Onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır.’ Şöyle der: ‘Onun günahı, mahcup olmayacak şekilde örtülür.
Haberin Devamı
Yeni Citroën Elektrikli ë-C3
Citroën
Mardin Göbeklitepe Turlarıyla Kültürel Mirasları Keşfedin
Jolly Tur
by Taboola
...Güvenilir bir rivayette: ‘Kul bir günah işleyip bu günahı bağışlayacak ve onu cezalandıracak bir Rabbi olduğunu bildiğinde, Allahü teala üçüncüde şöyle der: ‘Dilediğini yap, seni bağışladım.’
...Sevgili peygamberimiz (aleyhisselam) şöyle buyurur: ‘Onun iyiliğinden mahrum olan kişi, mahrum kalmıştır.’ Engellemenin kalkmasından daha büyük hayır olabilir mi? İşte bu, dünyadaki Cennettir.
...Kul, her ne vakit kulluğuyla özdeşleşmek isterse, kendi değeri küçülür ve en sonunda kendisini aslı olan yokluğa katar. Bundan daha değersiz bir şey de yoktur. O halde, yaratılmışın nefsinden değersiz bir şey yoktur.
Bu gece, aynı zamanda ‘Kadir Gecesi’ diye isimlendirildi. Bunun amacı, huzur sahiplerinin o gecede kendi değerlerini, başka bir ifadeyle değersizliklerini öğrenmelerini sağlamaktır. Varlıkların en yoksulu, bir muhtaca muhtaç olan kimsedir. Öyleyse insandan yoksulu yoktur, çünkü Allahü tealayı ondan daha iyi bilen yoktur(yoksunluk ve izzet çelişkisi). Bu bilginin nedeni ise insanın toplayıcılığı, aklı ve kendini bilmesidir
.Medyanın gücü
23 Haziran 2017
x-logo
Medya, demokrasilerde dördüncü erk (güç) olarak bilinir; bizde ise, bizzat medyayı kurup yönetenlerin de belirttiği gibi birinci ve en önemli güçtür. Bu iddia sahiplerine göre; diğer erkleri de yönlendiren güç, medyadır.
Böyle olunca da, medya; başta siyaset kurumları olmak üzere, diğer tüm erklerin korkulu rüyası haline geliveriyor. Halkın moralinin yüksek tutulması veya bozulması, esin kaynağı olan medyanın elindedir. Bundan dolayıdır ki, medya, psikolojik savaşların birinci aracıdır.
Bu denli mühim bir olgunun, sorumluluğunun da aynı ölçüde büyük olması gerekir.
Gazetecilik mesleğinin her kademesinde yıllarını vermiş birsi olarak; bendeniz medyayı, mermisi namluya sürülmüş silah gibi görürüm. İnsanı katil de yapar kahraman da...
Pazar günü, Cumhurbaşkanı’nın davetlisi olarak Huber Köşkü’nde iftardaydık. Medyamızın seçkin simaları da oradaydı.
Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmada bazı tespitler yaptı; belli ki, her iktidar gibi o da medyadan yana dertli idi. Nasıl olmasın ki; Başbakan Süleyman Demirel’i hırsız, hanımefendisini ayakkabıcısıyla fahişelik yaptıran bu medya değil miydi? Ülkenin başbakanı Özal’a sürmanşetten hakaretler yağdırıp, tehdit eden ve; sen yolcusun biz hancıyız diyen bu medya değil miydi?
Haberin Devamı
Bütün sağ iktidarları (Menderes, Demirel, Özal, Erbakan, Erdoğan) dincilikle (ne demekse) suçlayıp; olmayan ipliklerini pazarlarda teşhire yeltenen ve bu şekilde pazarlayan bu medya değil midir? Bu medyanın yazıp çizdikleriyle partiler kapatıldı, hükümetler düşürüldü, bakan ve başbakanlar darağaçlarına gönderildi.
Cumhurbaşkanı, konuşmasında şunların altını çizdi: ‘...Haber peşine koşmakla ihanetin peşinde koşmak farklıdır. Terör örgütü ile paralel hareket edip hukuku çiğneyerek devlet sırlarını ele geçirmek ve bunları eğip bükerek ifşa etmek kimsenin haddine değildir...
... 15 temmuz hainleri ile daha çok mücadelemiz var; virüs bütün bünyeyi sarmış durumda!
Bizim de yanlışımız, eksiğimiz olabilir; ama fark eder etmez üzerlerine üzerlerine gidiyoruz!
... Senelerce haber yerine dezenformasyonla karşı karşıya kaldık. Medya, halk adına bir kuvvet olmaktan ziyade, kendisini yargının, siyasetin yerine koymuştur!
Haberin Devamı
Yeni Citroën Elektrikli ë-C3
Citroën
Mardin Göbeklitepe Turlarıyla Kültürel Mirasları Keşfedin
Jolly Tur
by Taboola
Medya kendi ideolojisini dayatmıştır!
... Çoğulcu medyaya sahibiz. Hiç kimse milli iradeyi yok sayamaz! Nasıl ki siyasetçiler hukukun içinde hareket etmek zorunda iseler, medya da aynı şekilde...
Özgürlük sınırsız değildir. Hapisteki gazetecileri dillerine doluyorlar. Mesleğini gazeteci olarak yapan, içerideki 177 kişiden yalnızca ikisi sarı basın kartı sahibidir. Bunlardan birisi cinayetten, diğeri terör örgütü mensubu olmaktan tutukludur...’
Bizler medya mensupları olarak; iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batıralım! Hepsinden önemlisi insaflı olalım. Zira ülkemizin hangi badirelerden geçmekte olduğunu, etrafımızdaki ateş çemberini ve ülkemize oynanmak istenen oyunları en iyi biz biliyor ve görüyoruz. Zira Cumhurbaşkanı; ‘virüs (FETÖ) BÜTÜN BÜNYEYİ SARMIŞ DURUMDA!’ derken; biraz durup düşünelim ve buna göre davranalım.
Bu mesele Sayın Erdoğan’ın yanında veya karşısında olmak meselesi değildir; ülkenin ve milletin yanında veya karşısında olmak meselesidir. Sayın Erdoğan bugün var, yarın yok.
.Bayramı ne kadar hak ediyoruz?
27 Haziran 2017
x-logo
Bütün Alemi, manto gibi rahmetle bürüyen mübarek Ramazan ayı, göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçti. Onu gerektiği şekilde idrak eden ve onun feyiz ve bereketlerinden istifade edenler; kısaca, günahlarını yakıp dökenler ve tertemiz bir şekilde arınmış olanlar elbette bayramı hak ediyor.
Ama İslam Alemi’nin hal-i pür melaline baktığımızda; fert bazında bayramı hak etmiş olsak bile; sevincimiz kursağımızda kalıyor. Zira sevinçler, ortak günlerdir ve onlar paylaşıldıkça çoğalırlar.
Oysa ki, günümüzdeki gibi, birilerinin, aksırıncaya-tıksırıncaya kadar yiyip, diğerlerinin baktığı yerde kıyamet kopsa gerektir.
Kopuyor da zaten...
Vaktiyle bir büyük veliye; ‘Efendim! Ne olur dua edin de Müslümanlar kurtulsun!’ dendiğinde; ‘Siz bana Müslümanları gösterin; onların behemahal (kesinlikle-mutlaka) kurtulmuş olduklarını size müjdeliyeyim!’ buyurmuş.
Aynı büyük veli, günümüz Müslümanlarının sahip oldukları imanı şöyle açıklamış ve demiş ki; ‘ günümüzdeki insanları işaretleyerek, onlarda iman yoktur denemez. ( Bu, hem çok zor ve çok tehlikeli bir iştir. Zira imansız denilen kişi iman sahibi ise, Allah saklasın söyleyenin imanı gider!). Lakin günümüz imanları, insanların burunlarına konan sinek misalidir; en ufak bir hareketle uçup kaybolurlar. Zoru veya menfaati gördüğünde yok olmaya mahkum bir iman!’
Haberin Devamı
İman temenni etmek değildir; kalpte karar kılmasıyla vücut bulur.
Kalp ise oynaktır ve her an halden hale girer; kalbin, bu denli bir kararda kalmama halinden Peygamberler bile korkmuş ve sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) şöyle dua etmiştir: ‘Ey! Kalpleri halden hale çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!’
Dinimizden ne kadar uzaklaştığımızın resmi; merkezden çevreye doğru dalgalanması gereken nuru, merkeze hapsedip şahsileştirmiş olmamızdır. Müslümanlık birbirleri için yaşayanların dinidir; bu hal dalga dalga genişleyerek tüm toplumu ve İslam toplumlarını kuşatır.
Halbuki günümüz Müslümanlarını, fert ve cemiyet bazında değil birbirleri için yaşamak ve yaşatmak; birbirlerinin kemiklerine musallat olan ve bu uğurda birbirlerini boğazlayanlar olarak görüyoruz.
Haberin Devamı
Mardin Göbeklitepe Turlarıyla Kültürel Mirasları Keşfedin
Jolly Tur
Şimdi Al, Her Mevsim Tatil Senin Olsun
Sinpaş Kasaba
by Taboola
İşin vahametine bakın ki; yapılmakta olan tüm bu canilikler ve vahşetler, sözde İslamiyet adına yapılıyor ve bir Müslüman diğer bir Müslümanı ‘Allahü ekber’ diyerek öldürüyor!
Tevhid (Birlik) sancağını tuttuğunu iddia eden; enva-i çeşit terör örgütleri şeytan sürüleri halinde İslam beldelerinde terör estirmekte; masum ve mağdurların ahı Arş’ı titretmektedir.
İslamiyet, sözden ziyade yaşamak dinidir; sen dinini öylesine içten ve samimi yaşayacaksın ki, sana ölü gelenler dirilecek! Senin yaşantına bakıldığında; imrenilecek halde değilsen; imanını gözden geçirmen gerekir.
Birbirlerinin kanlarında boğulan günümüz Müslümanları, kötü örnekte emsalsiz olup; tebliğ yerine, insanları Müslümanlıktan soğutma ve ondan nefret ettirmek için yarışıyorlar.
Sahi, biz Müslümanlar bayramı ne kadar hak ediyoruz?!
***
Sevgili Vatan gazetesi okuyucuları; dört ayı aşkın bir zaman diliminde sizlerle birlikte oldum. Bundan böyle; aynı gruba ait, kardeş gazete Milliyet’te yazılarıma devam edeceğim. Sürçü lisan ettiysek af ola diyerek, sağlıcakla kalmanızı diliyorum.
Haberin Devamı
Ayrıca; Demirören ailesine gösterdikleri yakın ilgi ve tensiplerinden dolayı; İcra Kurulu Başkanı sevgili kardeşim Mehmet Soysal’a ve Vatan gazetesi çalışanlarına (Genel Yayın Yönetmeninden matbaadaki işçi kardeşime kadar) en kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Allah’a ısmarladık!
.
|
| Bugün 442 ziyaretçi (641 klik) kişi burdaydı! |
|
 |
|
|